Tiryaki Board

Full Version: Leyla ile Mecnun Aşk Hikayesi
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.


Leylâ ile Mecnun

Leylâ ile Mecnun ya da Leylâ ve Mecnun, bir Arap efsanesine dayanan klasik bir aşk hikâyesidir.
Birbirini seven; ama bir türlü kavuşamayan, kara sevdalı iki gencin çileli aşklarını konu edinir. Hikâye, 10. yüzyılın sonlarında İran’a geçmiş ve ilk defa Azerbaycan şairi Nizami (Azerbaycan,Gence) tarafında yazılmıştır. Türk edebiyatında otuzdan fazla şair tarafından işlenen ve çok sevilen bu aşk için yazılan en ünlü mesnevi,[1] 1533 yılında Fuzûlî’nin Leylâ ile Mecnun adıyla kaleme aldığı eserdir.[2] Leyla ve Mecnun teması, Farsça’dan Urdu ve Hint edebiyatına da girmiş; 16.yüzyıldan itibaren Türk halk edebiyatına da geçerek anonim bir halk hikâyesine dönüşmüştür.
Konusu
Necid’de bulunan Beni Amir kabilesine mensup Leylâ ve Kays birbirlerine âşık olmuşlardır. Kısa zamanda her yere yayılan bu aşkı duyan annesi Leylâ’yı okuldan alır ve Kays’la görüşmesini yasaklar. Ayrılık ıstırabıyla mahvolan Kays halk arasında Arapçada “deli” anlamına gelen “Mecnun” diye anılmaya başlar. Kays, babasına Leyla’yı istemesini söyler ancak aşkları sebebiyle kızın adı dillere düşüp namusu lekelendiği için teklif reddedilir, Leyla bir başkası ile evlendirilir. İyice deliye dönen Mecnun’a birçok kişi Leylâ’yı unutmasını söyler; ancak onun için kainat artık Leylâ’dan ibarettir ve hiçbir şekilde bu aşktan vazgeçmez. Ailesi bu dertten kurtulmak için Allah’a yakarmak üzere onu Kabe’ye götürür; ama o tam tersine derdinin artması için dua eder; çöllere kaçarak vahşi hayvanlarla birlikte yaşamaya başlar.
Başkasıyla nikahlandırılan Leylâ, kocasından kendisini uzak tutmak için bir hikâye uydurur ve bir süre sonra adam ölür. Bu sırada Mecnun çöldedir ve aşkın bin bir türlü cefasıyla yoğrulmaktadır. Dünyayla bütün bağlantısı kesilir ve sadece ruhuyla yaşar hale gelir. Leylâ’nın vücudu da dahil olmak üzere bütün maddi varlıklarla ilişkisi bitmiştir.
Bir gün Leylâ çölde onu bulur ama Mecnun onu tanımaz ve “Leylâ benim içimdedir, sen kimsin?” der. Leylâ, Mecnun’un ulaştığı mertebeyi anlar ve evine geri döner ve üzerinden fazla zaman geçmeden Leylâ hayata gözlerini yumar. Leyla’nın öldüğünü öğerenen Mecnun, onun mezarına gidip uzanır ve canından can gitmiş gibi hıçkıra hıçkıra ağlar. Yaradana feryat figan dualar ederek canını almasını, kendisini Leylâ’sına kavuşturmasını ister. Duası kabul olur, göklerin gürlemesiyle birlikte Leylâ’sına kavuşur âşıklar âşığı Mecnun.
Ortaya çıkışı
Leylâ ile Mecnun öyküsüne dair rivayetlerden birine göre bu aşk, hicretin birinci yılında Arabistan yarımadasında yaşanmıştır. “Kays bin Mülevvah Amirî” ile aynı kabileye mensup Leylâ binti Mehdî b. Sa’d Amirîye’nin başından geçen bir aşk öyküsü olduğu söylenir.[3] Kays, aşkı yüzünden aklını yitirip “Mecnun” lakabıyla tanınmıştır.
Leyla ile Mecnun’un aşkı Arap halk edebiyatında ortaya çıktıktan sonra Arapça ve Farsça’da kaleme alınmış; 10. yüzyılda edebiyatçılar tarafından çok yaygın olarak işlenmiş; Mecnun’a ait olduğu söylenen şiirlerin arasına nesirler de eklenerek hikâye haline getirilmiştir.
Bu konu daha sonra Fars ve Türk edebiyatlarında da şiir olarak işlenmiştir. Bunların arasında Azeri asıllı olup Farsça şiirleri ile (özellikle “Beş Mücevher (پنج گنج Panj Ganj)” adlı hamsesi ve bunun içinde bulunan 1181’de hazırlanmış Farsça “Laylā o Majunūn” mesnevisi ile) ün kazanmış olan Nizami Gencevi (1141-1209), Herat’ta yaşamış ve Farsça yazdığı hamsesinde bulunan “Leylâ ve Mecnun” mesnevisi ile ünlü olmuş Hatifi (1454-1521), Azerbaycan edebiyatı ve Türkçe divan şiirinin başta gelen şairlerinden olduğu kabul edilen Fuzûlî (1483-1556) tarafından 1535’te yazılan “Leylâ vu Mecnûn” adlı mesnevisi sayılabilir.
Fuzûli, Leylâ ile Mecnun Mesnevisi’ni istek üzerine yazmıştır. Kanuni Sultan Süleyman Bağdat şehrini ele ge­çirdikten sonra burada toplanan bilim ve sanat adamları, Fuzûli’den, bu türde bir eser yazmalarını istemişler, bunu bir çeşit sınanma sayan Fuzûli de 1535 yılında eserini tamamlayıp Bağdat valisi Süleymani Paşa’ya sunmuştur.
Efsanenin farklılaşması
Efsane ile ilgili Fuzûlî’nin yazdığından farklı şekilde hikayeler de bulunmaktadır. Emir Hüsrev-i Dehlevi’nin hamsesindeki Leylâ ile Mecnun’da Mecnun bir Hint prensi, Leylâ ise Nevfel’in kızıdır. Diğer versiyonlarda daha başka yakıştırma tanımlar vardır. Cami, Heft Evreng’inde bu konuya ayırdığı 6. kitabında, Agani’deki kurguya bağlı kalmakla birlikte öykünün sonunu değiştirmiştir. Mecnun’u kucağında bir ceylanla çölde ölü bulan bir bedevinin haber vermesi üzerine Leylâ, sevgilisinin mezarına giderek orada ölür. Başka şairler de kerametler, olağanüstü ögeler, canlandırmalar, cinayetler ekleyerek öyküye yenilikler katmışlardır.
HiKAYE
Leyla ile Mecnun hikayesi çok meşhur olan bir hikayedir. Mecnun, bir kabile reisi olan adaklar ve dualar ile dünyaya gözlerini açan olan Kays isimli oğludur. Bu Kays okul içinde iken bir başka kabile reisi kızı olan Leyla ile tanışmıştır. Bu iki kişi birbirine aşık olmuşlardır. Okulda başlayan ve git gide çoğalan bu aşkı ve macerayı Leyla’nın annesi öğrenmiştir. Bunun üzerine annesi bu konu ile ilgili Leyla kızına çok kızmıştır.
Bunun üzerine ona çıkışmıştır ve okuldan almaya karar vermiştir. Kays okul içinde Leyla’nın gelmediğini görünce üzüntüsü çok fazla artmıştır. Bunun üzerine başını alıp çöllere doğru yol alır. Bunun ile birlikte Mecnun diye adlandırılmaya başlar. Mecnun’un babası, bu durumdan rahatsız olmaktadır. Bunun üzerine ise Leyla’yı ailesinden istemiştir.
Ama Leyla’nın annesi ve babası Mecnun olduğu için kızlarını vermezler. Bunu duyan Leyla ise evden kaçmış ve Mecnun’u çölde bulmuştur. Halbuki Mecnun, çölde ahular ile, ceylanlar ve kuşlar ile arkadaşlık etmiştir ve mecazi olan aşktan doğru ilahi aşka yükselme göstermiştir. Bu neden ile Leyla’yı tanımamıştır. Bunun üzerine üzülen babası Mecnun’u iyileşebilmesi için Kabe’ye götürmüştür. Allah’a olan duaların kabul gördüğü bu yerde Mecnun da kendisinde bulanan aşkını daha fazla arttırması için Allah çok fazla dua etmektedir.
Allah’a olan duası ve daha doğrusu aşkı daha fazla artmıştır ve bunun üzerine tüm zamanını çöl içerisinde geçirmeye başlamıştır. Diğer tarafta ise Leyla da aşk ıstırabına kendini kaptırmıştır. Bir vakit sonra ailesi, Leyla’yı İbn-i Selam isimli zengin ve adı duyulmuş biri ile evlendirmiştir. Ancak, Leyla bu durum karşısında kendisinin bir peri tarafından sevildiğini söyler. Ayrıca eğer kendisine dokunur ise ikisinin de kötü olacağını söyleyerek İbn-i Selam’dan uzak tutmaya çalışır.
Mecnun, çölde Leyla’nın evlendiğini duyunca çok üzülür. Leyla’ya bunun üzerine sitem ile mektup göndermiştir. Leyla da Mecnun’a durumunu anlatır. Kendisini anlamadığı için o da sitemde bulunur. Bir zaman sonra Mecnun’un ahı tutar ve İbn-i Selâm ölür. Leyla evine döner. Daha sonra Mecnun’u çölde aramaya başlamaktadır. Fakat Mecnun, ilahi aşk yüzünden Leyla’nın varlığını unutmuştur.
Leyla, çölde Mecnun’u bulduğu halde, Mecnun onu tanımamıştır. Leyla onun erdiğini anlamış olsa da yine onsuz yaşayamamaktadır. Hastalanır ve yataklara düşer ve ölür. Mecnun, Leyla’nın mezarını kucaklar ve ağlayıp söylenir. O anda o da ölür. İkisi cennette buluşmuşlardır.
Kaynak :
Wikipedia
masallaroku