Tunca-Forum

Full Version: Sure Nedir? Ayet Nedir? Meal Nedir? Tercüme Nedir?
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.
Sure Nedir? Ayet Nedir? Meal Nedir? Tercüme Nedir?


Sure Nedir?

Sure, Arapça سور (s-v-r) kökünden türeyen bir mastardır. Kökün anlamı “sıçramak, duvara tırmanmaktır.” Kelimenin sözlük anlamı ise; “yüksek ve güzel bir bina, evin bir bölümü veya katı, mertebe, şan ve şeref, alamet, nişandır.” Bir terim olarak ise “Kuran’ı Kerim’in ayetlerinin bir araya getirilmesi sonucu oluşan, sınırları da vahiy vasıtasıyla Efendimiz tarafından çizilen bölümler” demektir.

Kelimenin terim manası sözlük manasıyla yakın bir ilişki içindedir. Buna göre sureler bir araya gelerek, Kuran’ın kusursuz binasını oluşturduğu ve aralarında ahenkli bir uyum bulunduğu için bu kelime verilmiştir. Ayrıca her sure alemin yaratıcı tarafından insanlığa bahşedildiği için şan ve şeref sahibidir. İnsanlar için de birer nişanedir.

Kuran’ı Kerim’deki surelerin adedi 114’tür. Tevbe suresinin başında besmele olmadığı için, onu Enfal suresiyle birleştirenlere göre surelerin sayısı 113’tür.


Ayet Nedir?

Ayet kelimesi sözlüklerde “bir şeyin veya bir amacın varlığını gösteren alamet” olarak geçmektedir. Bir şeyin delili, işareti, varlığının göstergesi gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Genel olarak bakılacak olursa dört farklı anlamda kullanılmaktadır: bunlardan ilki “delil” ikincisi “mucize” üçüncüsü “kıyamet alameti” dördüncüsü ise “Kuran’ın belli bölümleri.”

Sureleri oluşturan ve numaralar ile ayrılan kısımlara ayet denmiştir. Böyle denmesinin sebebi ise her bir ayetin mucize olması yani kimsenin benzeri getirememesidir. Yahut her bir ayetin kendi başına Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren, işaret eden deliller olmasıdır.

Kuran’ı Kerim’de bu kelime yukarıdaki manaları muhtevi olarak toplamda 382 defa geçmektedir. Bununla beraber Kuran’ı Kerim’de kaç adet ayet olduğuna dair ihtilaf söz konusudur. En meşhur görüş Kuran ayetlerinin 6600 olduğu yönündedir. Fakat 6204, 6214, 6219, 6225, 6236 olduğu yönünde de görüşler bulunmaktadır. Her surenin başında bulunan besmelelerin birer ayet olup olmadığı yine bir başka ihtilaf konusudur. Ayet sayısındaki farklı görüşlerinde temelinde yatan konulardan bir tanesi de budur.

Dua Nedir?

Dua, Arapça bir kelime olup, دعاء kökünden türeyen bir mastardır. Kök manası “çağırmak, seslenmek, yardım talep etmek ya da istemektir.” Terim olarak ise “küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya yapılan talep veya niyaz” demektir.

Dua, hacmi son derece geniş kelimelerden bir tanesidir. Sözlü ya da yazılı şekilde olabilir. Kişinin içten yani dile dökmeden de yapabileceği bir eylemi ifade eder. İslam dininde dua, mümin kimsenin Allah’a karşı aczini ifade etme biçimidir. Kişi dua ile eksiklerini Allah’a iletir. Onunla diyaloga girer. Taleplerini ona iletir. İstediğini ya da talep ettiği şeyler varsa, kâinatın yaratıcısının kudretini sığınarak bunları gerçekleştirmesini niyaz eder. Duanın biçimsel bir sınırı olmadığı mahiyet açısından da bir sınır bulunmamaktadır. Yani kul dilediğini Allah Teala’dan talep edebilir.

Tercüme Nedir?

Tercüme aslı itibari ile Arapça bir kelimedir. Dört harfli “terceme” ya da üç harfli “receme” kökünden gelmektedir. Sözlüklerde “bir sözü herhangi bir dilden diğerine çevirmek” olarak tanımlanır. Fakat tercüme kelimesine verilen sözlük manası sadece bu değildir. Bunun haricinde şu manalar da verilir:

1- Bir kimsenin yaşantısını, yaşadıklarını ya da başından geçenleri anlatması için de kullanılır. Terceme-i Hal bu durumu ifade eder.
2- Birine söz götürmek, haberi olmayan bir durumdan haberdar etmek de tercüme kelimesi ile karşılanır.
3- Bir sözü, söylendiği dilde izah etmek, açıklamak yani beyana kavuşturmak da tercüme sayılmaktadır.
4- Bir maksadı ifade edebilmek gayesiyle, sözü başka dilde ifade etmek de tercümedir. Buradaki farklılık, anlaşılmayan cümle ya da cümlelerin başka dilde anlaşılır kılınmasıdır.

Tercümenin sözlük manasının yanı sıra bir de ıstılah manası vardır. Sözlük anlamından çok farklı olmasa da şu şekilde ifade edilir: “bir sözü manasını bir başka dilde, tam dengi bir tabirle ifade etmek.” “Tam dengi” tabirinin ifade ettiği şey, başka dile çevrilecek olan sözün o dilin kural ve kaideleriyle uyum göstermesiyle beraber, kelime açısından da aralarında bir denkliğin olmasıdır.

Kelime uyumunun imkânsız olduğunu iddia eden kimi düşünürler her tercümenin kusurlu olduğunu, hiçbir zaman mükemmel bir tercümeden bahsedilemeyeceğini söylemişlerdir. Her dilin kendine has bir yapısı olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda bu düşünce makul görülebilir. Fakat tercüme faaliyetinin maksadı bir dildeki ifadeyi olduğu gibi, tam manasıyla aktarmak değil, olasılıkların imkân verdiği ölçüde en güzel şekilde nakledebilmektir. Bu açıdan bakıldığında da mükemmel tercümeden kasıt, aktarımın kusursuzluğu değil, mümkün olan aktarımların en iyisi olacağı için bahsi geçen düşünürlere katılmak pek mantıklı olmayacaktır.

Nitekim tercüme kendi içerisinde iki farklı türe ayrılmaktadır.

Harfi Tercüme

Bu tercüme türüne Lafzi Tercüme de denilmektedir. Harfi tercümenin tanımı ise şudur; “nazmında ve tertibinde aslına benzemesi gözetilen tercüme türü.”Bir dilden diğerine çevrilecek metin alınır ve kelime kelime diğer dile aktarılır. Her kelimenin ve edatın tam karşılığı bulunur, diğer dilde aynı şekilde ifade edilmeye çalışılır. Fakat bu yöntem mananın anlaşılır bir biçimde diğer aktarımını zorlaştırır. En küçük noktanın bile diğer dile geçmesi anlaşılırlığı zorlaştırır zira iki dilin de kendi içindeki dinamikleri farklıdır. Üslup ve ifade biçimleri ayrıdır.

Tefsiri Tercüme

Manevi olarak da bilinir. Her iki kavram da bu tür için uygundur. Çünkü bu tercümede ilk olarak mana gözetilir, ikinci olarak da tefsirler ve izahlar ile en uygun ifade aranır. Ve şöyle tarif edilir; “nazmında ve tertibinde aslına benzemesi gözetilmeyen tercüme türü.” Yani harfi tercümeden oldukça farklı olarak tefsiri tercümede maksat, sözün manasını en doğru şekilde diğer dile aktarabilmektir. Günümüzde en fazla kullanılan yöntem budur. Çünkü edat ve harflerde tam uyumluluk aranmaz. Sadece diğer dilde kolay şekilde kavranabilmesi ve o dilin de kaidelerine uyumluluğu gözetilir. Ayrıca aktarımın en doğru şekilde olabilmesi için edat ve kelimeler de ekstra olarak eklenmektedir.

Kuran’ı Kerim açısından değerlendirecek olursak, zaten Arap dilinin yapısı gereği Türkçeye harfi tercüme yapılamamaktadır. Kuran’daki pek çok harf ve edat çeşitli manalar ifade etmekte fakat Türkçedeki kelimeler ise bu manaları karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Dolayısıyla genellikle Kuran ya da Arapça’nın tercümesi yapılacakken, tefsiri tercih edilmesi gerekir. Ne var ki tefsiri tercüme de Kuran’ı ifade etmekte yetersiz kaldığı için ulema meal yapmayı uygun bulmuş ve tercümeden kaçınmıştır.

Meal Nedir?


Meal, aslı itibari ile Arapça bir kelime olup “evl” kökünden türemiş bir “mimli mastardır.” “Bir şeyin varacağı mekân, gaye yahut amaç” manasına geldiğini iddia edenlere göre de mimli mastar değil aynı kökten gelen “ismi mekandır.” Sözlüklerde meal; “bir şeyin özü, usaresi, hülasası ya da akıbeti” gibi anlamlara gelmektedir. Bunun yanında “bir şeyi eksik bırakmak” anlamı da vardır. Bu ikincil manasından yola çıkarak, terim manası şöyle ifade edilmektedir; “bir sözün manasını her yönüyle değil de biraz daha eksik haliyle söylemek.”

Kuran’ı Kerim’e, kelamullah deriz. Her ne kadar bir dil içerisinde insanlığa indirilmiş olsa da Kuran, kâinatın yaratıcısının sözleridir. Diğer taraftan hem bilimsel hem de dilbilim çalışmaları gösteriyor ki, icaz bakımından Kuran’ı Kerim, üst düzey şiirlerden yirmi yedi kat daha edebi bir yapıya sahip. Yani Kuran’ın mucizevi yönü onun olağanüstü bir belagate, talakate ve üst düzey dil sanatlarına sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Hal böyle olunca, bu kadar muhteşem bir metni ana dilinden başka bir dile çevirmek hatta ana dilinde ona müdahalede bulunmak imkânsız sayılmaktadır. Nitekim indiği ilk günden bu yana hiçbir şekilde tahrife uğramamış, metinsel olarak kötü niyetli kimselerin emellerine alet edilememiştir.

Fakat müminlerin kâinat ve yaşam kitabı olarak Kuran’ı herkesin okuması gerekmektedir. Tarih boyunca genişleyen İslam coğrafyası daima yeni kültürlerle karşılaşmış ve bu kültürler içindeki yabancı dil kullanan insanları da bünyesine katmıştır. Ne var ki Müslüman herkes Arapça öğrenememektedir. Zaten öğrenmeleri de gerekmemektedir. Bunu ne Allah Teala ne de peygamberimiz emretmiştir. Dolayısıyla ana dili Arapça olmayan toplumlar için de okunabilir, ulaşılabilir olması için Kuran tercüme edilmiştir.

Normal metinleri dahi bir dilden diğerine layıkıyla aktarmak çok zorken, Kuran’ı aktarabilmek nasıldır siz düşünün. Bu sebeple ulema Kuran’ın tercümelerine, tercüme demek yerine, meal demeyi tercih etmiştir. Yani Kuran’ı başka dile aktarmak faaliyeti tercüme gibi iddialı bir kavramla değil de, meal gibi daha mütevazı ve baştan noksanlığı ifade eden bir kavramla belirtilmiştir. Diğer taraftan böyle muciz bir metnin başka dillere naklinin imkansızlığı düşünülürse, meal kavramının kullanımının ne kadar isabetli olduğu da görülecektir.


Kaynaklar

emedrese