03-24-2025, 06:34 PM
İstiâze Duâsı 222
Abdullâh ibn-i Amr ibnü’l-As (r.a.) anlatıyor: Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz şu duâyı okurlardı:
الَلهُّٰمَّ إِنىِّ أعَُوذ بكَِ مِنْ قلَْبٍ لَ يخَْشَعُ وَمِنْ دعَُاءٍ لَ يُسْمَعُ وَمِنْ نَفْسٍ لَ تَشْبَعُ وَمِنْ عِلْمٍ لَ يَنْفَعُ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ هَؤُلۤءِ الَْرْبَعِ. اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنَ الشِّقَاقِ وَالنِّفَاقِ وَسُوءِ الَْخْلَقِ
Allâhümme innî e‘ûzü bike min kalbin lâ yehşe‘u ve min duâin lâ yüsme‘u ve min nefsin lâ teşbe‘u ve min ilmin lâ yenfe‘u e‘ûzu bike min hâulâi-l erbe‘i. Allâhümme innî e‘ûzü bike mine’ş-şikâki ve’n-nifâki ve sûil ahlâki.
Türkçe Anlamı:
Allâh’ım! Huşû duymaz bir kalbten Sana sığınırım, dinlenmeyen bir duâdan Sana sığınırım, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden, bu dört şeyden Sana sığınırım.
(Tirmizî, Da’avât 69)
Allâh’ım! Ayrılıktan, nifaktan ve kötü ahlaktan Sana sığınırım.
(Buhârî)
Ebû Hüreyye’nin -radıyallahu anh- rivayet eylediğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurmuşlardır ki:
اَللَّهُمَّ إِنِّى أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ وَمِنْ عَذَابِ النَّارِ وَمِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ وَمِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ.
Allâhümme innî e’ûzü bike min azâbi’l kabri ve min azâbi’n-nâr ve min fitneti’l mahyâ ve’l memâti ve min fitneti’l mesîhi’d- deccâl.
Türkçe Anlamı:
“Allâh’ım! Kabir azâbından Sana sığınırım. Ateş azâbından Sana sığınırım. Hayâtın ve ölümün fitnelerinden Sana sığınırım. Deccâlin fitnelerinden Sana sığınırım.
(Buhârî, Ezân, 149)
Sa’d bin Ebî Vakkas -radıyallahu anh- rivayet olunduğuna göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretleri şöyle istiâze ederlerdi:
Türkçe Anlamı:
“Allahım! Cimrilikten sana sığınırım. Korkaklıktan sana sığınırım. Erzel-i ömre bırakılmaktan sana sığınırım, dünyâ fitnesinden: Yani Deccal fitnesinden sana sığınırım, kabir azâbından sana sığınırım.”
(Buhârî, Tefsîr, Sûre: 16)
Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Ve sizden erzel-i ömre bırakılanlar da vardır”
(Nahl sûresi, 70)
mealindeki âyet-i celîle nazil olduktan sonra Allah’a erzel-i ömürden de sığınmaya başladı.
Hazret-i Aişe radıyallahu anha’dan rivayet olunduğuna göre Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle istiâze ederlerdi:
Türkçe Anlamı:
“Allahım, tenbellikten, bunaklık vâkî olacak derecede ihtiyarlıktan, ihtiyarlık çöküntüsünden, ma’sıyet mahallerinde bulunmakdan, borçluluktan, kabir fitnesinden, kabir azâbından, cehennemin fitnesinden, cehennemin azâbından ve zenginlik fitnesinden sana sığınırım. Fakîrliğin fitnesinden de sana sığınırım. el-Mesîhu’d-Deccâl’in fitnesinden de Sana sığınırım. Allah’ım hatâlarımı kar ve dolu suyu ile yıka. Beyaz bir elbiseyi kirlerden temizlediğin gibi kalbimi de hatâlardan temizle. Benimle hatâlarımın arasını, maşrıkla mağribin arasını uzak kıldığın gibi uzak kıl.”
(Buhârî, Deavât, 39)
Buhârî’nin İbn-i Abbas’tan -radıyallahu anhüma- rivayet ettiğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle istiâze etmişlerdir:
Türkçe Anlamı:
“Ya Rabb! Senin îzzet ve kudretine sığınırım ki, senden başka hiç bir ilâh yoktur. Ve sen ölmezsin. Cin ve insanlar ise ölürler.”
(Buhârî, Eymân, 13; Tevhîd, 7; Müslim, Zikr, 68)
Cabir -radıyallahu anh-dan rivayete göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Kur’ân’dan “Ey Habîbim de ki Allah Teâlâ Hazretleri sizin üzerinize Nuh tufanı ve Kavm-i Lût’a taş yağdırdığı gibi sizin de üzerinize bir azâb göndermeğe kâdirdir.”
(En’âm sûresi, 65)
meâlindeki âyet-i celîle nâzil olduğu zaman: اَعُوذُ بِوَجْهِكَ “Yâ Rabb! Böyle bir azâbdan zât-ı pâk-i ülûhiyyetine sığınırım!” buyurdu.
“Altınızdan, âl-i Fir’avn’in boğulması ve Karun’un yere geçirilmesi gibi size azâb etmeye kadirdir”
(En’âm sûresi, 65)
mealindeki nazm-ı celîlin kırâetinde yine: اَعُوذُ بِوَجْهِكَ “Yâ Rabb! Böyle bir azâbdan zât-ı pâk-i ülûhiyyetine sığınırım!” buyurdu.
“Yahud Fırkalar ihtilâfıyla mukatele ve muharebe zaruretlerine ve biriniz diğerinizin kılıncıyla katlolunmasına kâdirdir’
(En’âm sûresi, 65)
mealindeki nazm-ı celîlin kırâetinde هٰذَا اَهْوَنُ اَوْ اَيْسَرُ “İşte bu bir dereceye kadar ehvendir, yahud biraz daha kolaydır” buyurdu.”
(Buharî, Tefsîr, 6/2)
Abdullâh ibn-i Amr ibnü’l-As (r.a.) anlatıyor: Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz şu duâyı okurlardı:
الَلهُّٰمَّ إِنىِّ أعَُوذ بكَِ مِنْ قلَْبٍ لَ يخَْشَعُ وَمِنْ دعَُاءٍ لَ يُسْمَعُ وَمِنْ نَفْسٍ لَ تَشْبَعُ وَمِنْ عِلْمٍ لَ يَنْفَعُ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ هَؤُلۤءِ الَْرْبَعِ. اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنَ الشِّقَاقِ وَالنِّفَاقِ وَسُوءِ الَْخْلَقِ
Allâhümme innî e‘ûzü bike min kalbin lâ yehşe‘u ve min duâin lâ yüsme‘u ve min nefsin lâ teşbe‘u ve min ilmin lâ yenfe‘u e‘ûzu bike min hâulâi-l erbe‘i. Allâhümme innî e‘ûzü bike mine’ş-şikâki ve’n-nifâki ve sûil ahlâki.
Türkçe Anlamı:
Allâh’ım! Huşû duymaz bir kalbten Sana sığınırım, dinlenmeyen bir duâdan Sana sığınırım, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden, bu dört şeyden Sana sığınırım.
(Tirmizî, Da’avât 69)
Allâh’ım! Ayrılıktan, nifaktan ve kötü ahlaktan Sana sığınırım.
(Buhârî)
Ebû Hüreyye’nin -radıyallahu anh- rivayet eylediğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurmuşlardır ki:
اَللَّهُمَّ إِنِّى أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ وَمِنْ عَذَابِ النَّارِ وَمِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ وَمِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ.
Allâhümme innî e’ûzü bike min azâbi’l kabri ve min azâbi’n-nâr ve min fitneti’l mahyâ ve’l memâti ve min fitneti’l mesîhi’d- deccâl.
Türkçe Anlamı:
“Allâh’ım! Kabir azâbından Sana sığınırım. Ateş azâbından Sana sığınırım. Hayâtın ve ölümün fitnelerinden Sana sığınırım. Deccâlin fitnelerinden Sana sığınırım.
(Buhârî, Ezân, 149)
Sa’d bin Ebî Vakkas -radıyallahu anh- rivayet olunduğuna göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretleri şöyle istiâze ederlerdi:
Türkçe Anlamı:
“Allahım! Cimrilikten sana sığınırım. Korkaklıktan sana sığınırım. Erzel-i ömre bırakılmaktan sana sığınırım, dünyâ fitnesinden: Yani Deccal fitnesinden sana sığınırım, kabir azâbından sana sığınırım.”
(Buhârî, Tefsîr, Sûre: 16)
Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Ve sizden erzel-i ömre bırakılanlar da vardır”
(Nahl sûresi, 70)
mealindeki âyet-i celîle nazil olduktan sonra Allah’a erzel-i ömürden de sığınmaya başladı.
Hazret-i Aişe radıyallahu anha’dan rivayet olunduğuna göre Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle istiâze ederlerdi:
Türkçe Anlamı:
“Allahım, tenbellikten, bunaklık vâkî olacak derecede ihtiyarlıktan, ihtiyarlık çöküntüsünden, ma’sıyet mahallerinde bulunmakdan, borçluluktan, kabir fitnesinden, kabir azâbından, cehennemin fitnesinden, cehennemin azâbından ve zenginlik fitnesinden sana sığınırım. Fakîrliğin fitnesinden de sana sığınırım. el-Mesîhu’d-Deccâl’in fitnesinden de Sana sığınırım. Allah’ım hatâlarımı kar ve dolu suyu ile yıka. Beyaz bir elbiseyi kirlerden temizlediğin gibi kalbimi de hatâlardan temizle. Benimle hatâlarımın arasını, maşrıkla mağribin arasını uzak kıldığın gibi uzak kıl.”
(Buhârî, Deavât, 39)
Buhârî’nin İbn-i Abbas’tan -radıyallahu anhüma- rivayet ettiğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle istiâze etmişlerdir:
Türkçe Anlamı:
“Ya Rabb! Senin îzzet ve kudretine sığınırım ki, senden başka hiç bir ilâh yoktur. Ve sen ölmezsin. Cin ve insanlar ise ölürler.”
(Buhârî, Eymân, 13; Tevhîd, 7; Müslim, Zikr, 68)
Cabir -radıyallahu anh-dan rivayete göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Kur’ân’dan “Ey Habîbim de ki Allah Teâlâ Hazretleri sizin üzerinize Nuh tufanı ve Kavm-i Lût’a taş yağdırdığı gibi sizin de üzerinize bir azâb göndermeğe kâdirdir.”
(En’âm sûresi, 65)
meâlindeki âyet-i celîle nâzil olduğu zaman: اَعُوذُ بِوَجْهِكَ “Yâ Rabb! Böyle bir azâbdan zât-ı pâk-i ülûhiyyetine sığınırım!” buyurdu.
“Altınızdan, âl-i Fir’avn’in boğulması ve Karun’un yere geçirilmesi gibi size azâb etmeye kadirdir”
(En’âm sûresi, 65)
mealindeki nazm-ı celîlin kırâetinde yine: اَعُوذُ بِوَجْهِكَ “Yâ Rabb! Böyle bir azâbdan zât-ı pâk-i ülûhiyyetine sığınırım!” buyurdu.
“Yahud Fırkalar ihtilâfıyla mukatele ve muharebe zaruretlerine ve biriniz diğerinizin kılıncıyla katlolunmasına kâdirdir’
(En’âm sûresi, 65)
mealindeki nazm-ı celîlin kırâetinde هٰذَا اَهْوَنُ اَوْ اَيْسَرُ “İşte bu bir dereceye kadar ehvendir, yahud biraz daha kolaydır” buyurdu.”
(Buharî, Tefsîr, 6/2)