MUHAMMED
BAYRAK

Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız. |
Forum İstatistikleri |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
DOWNLOADEN
AYET
FELSEFEMiZ
Raşit Tunca Sözü
GÜZEL SÖZ
Hikmet Nedir? Yaptığımız Her Amel ve Fiilin Bir Hikmeti mi Vardır?
(Kar©glanin 20 Ağustos 2016 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn
Meali :
Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitap’ı (Kurânı Kerim’i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 151. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يُؤتِي الْحِكْمَةَ مَن يَشَاء وَمَن يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الأَلْبَابِ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrân, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb
Meali :
Esteuzubillah
Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu (Yani onu hikmeti) ancak akıl sahipleri anlar, o işin erbabı olanlar anlar.
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 269. ayet
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Bir meclise oturup hikmetli söz dinleyip, sonra bunu başka mecliste bahsederken işittiği şeylerin sadece kötü kısımlarını anlatan bir kimsenin misali(O sohbetin hikmetini anlamayanin mislai), bir çobana gelip: "Ey çoban, süründen bana bir koyun kes!" deyince, çobandan: "Git en iyisinin kulağından tut al" iznine rağmen gidip sürünün köpeğinin kulağından tutan adamın misalidir."
( Hadis-i Şerif , 7233 - Ebu Hureyre)
Hz. Ebu Eyyub radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resülü! Bana (dini) öğret ve fakat çok özlü olsun!(Hikmetli olsun)" dedi.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Namazına kalktığın vakit (dünyaya) veda edenin (namazı gibi) namaz kıl. Sonradan (pişman olup) özür dileyeceğin söz söyleme. İnsanların elinde bulunan (dünyalık şeylerden) ümidini kesmeye azmet!" buyurdular."
( Hadis-i Şerif , 7232 - Ebu Hureyre)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
Mesela Ben Gözlük takarim cünkü gözlerim bozuk ondan dolayi, bir başkasida gözlük takar, o ise yakişikli gözükmek için, bir başkasi yine gözlük takar, o ise güneşin zararli işinlarindan korunmak için, bir başkasi yine gözlük takar, o ise kar yansimasi gözünü kör etmesin diye, bir başkasi yine gözlük takar cünkü kaynak yapiyordur, cok yüksek derece işima yaptigi için gözüne kaynak işigi zarar vermsin diye,
işde sonucda kullanilan obje tek " gözlük" amma herkes farkli amaclar dogrultusunda o gözlügü takiyor, öyle ollunca benim gözlügü takmakdaki maksadim, ve takmamdaki hikmet iyi görebilmek için, kaynakci korunmak için, yani öyle olunca, hikmet işde, bu örnekde oldugu gibi, yapilan fiil hangi maksada binaen yapiliyor, ve ve sonucda benim ondan gördügüm fayda ne, onu anlatir yani, yine ben burada vaaz ediyorum ki, maksadim bir kac mümin anlamadiklari veya bilmedikkleri bu konularda bilgi sahibi olsunlar diye, yoksa ben bunlari cem yilmaz gibi, meddahlik edip, sizleri güldürmek için anlatmiyorum herhalde degilmi, gülmek isteyen kimse, gidecek cem yilmazi dinliyecek, bizi dinleyecek olan, vaaz dan nasihat alip, onunla hayatinda iyi ve faydali işler yapacak, yoksa vaazdan nasihat cikarilmayacaksa muhammedin dedigi gibi :
"Bir meclise oturup hikmetli söz dinleyip, sonra bunu başka mecliste bahsederken işittiği şeylerin sadece kötü kısımlarını anlatan bir kimsenin misali (O sohbetin hikmetini anlamayanin misali), bir çobana gelip: "Ey çoban, süründen bana bir koyun kes!" deyince, çobandan: "Git en iyisinin kulağından tut al" iznine rağmen gidip sürünün köpeğinin kulağından tutan adamın misalidir."
Allah aslana lokma ve rizik olarak, et yemesini uygun görmüş, ve lokmasini diger hayvanlari avlayarak beslenmesini telkin edip, ona tabiat ve ahlak olarak vermiş. yine ariya lokma olarak ciceklerin özünü vermiş, ona et, berikine cicek özü, ve bizlerede onun topladigi cicek özünden vücüdundaki fabrikaisinda imal ettigi bal lokmasindan, nasip ayirmiş, öyle olunca, eger bizler bu bal lokmasini kendimiz imal etcek olsaydik, bu ancak bu yüzyilda belki mümkün olurdu, ve bir arac icad etsek, ve o arac bir damla bile olmayan cicek özü için günlük yüz kilometre yol gidip gelcek olsa, topladgi toplam cicek özü, belki günlük bir ari nin mikdari gibi, yani ari gidiyor ve akşama dönüyür, ve vücüdunda onun topladgi cicek özü bir damla bile degil yani, akşama kadar mesala 100 km yapiyor bir damla bal için, hatta damlanin damlasi kadar bir bal için, haa o cicek özüde daha bal degil, onu fabrikaya götürcen, orda birde enerji sarfedip, bunu bal yapicak, bir damlacik bal, ve 100 km gitmek için benzin lazim, şimdiki az yakan arabalar mesala en az olsa, olsa, 100km de 4 yada 5 lirte mazot yada benzin yakiyor, demek olurki öyle olunca bir damla bal icine bize 5 litre benizini lazim arac lazim, birde onun aracinin eskimesi, yine onu sürcek adamin maaşi, sigortasi, yine fabrika, fabrikadaki işci, yine bircok başka enerjiye ihtiyac varken, Allah ari diye bir canli yaratmiş, ve onu yaratmadaki hikmet, kullarinin hakkindan gelemeyecegi bu kadar zahmetli bir yükü, onlarin sirtindan alip, kücücük arinin sirtina yüklemiş, düşünün bu kücück arinin yükü ne kadar büyük, yani cüssesi kücük amma, yaptgi cürmü, yada ameli pek kiymetli ve büyük ve faziletli bir görev. yine ayaklari ilede yine cicekleri bitkileri, bu rada birde döllüyor, bunlarda yan sanayi ürünleri, yani hani petrolden biz sadece benzin olarak faydalanmayiz, yaninda lastik, araba lastigi, asfalt, yani katran, yine naylon, yine sentetetik kumaşlar gibi ceşitlerle faydalaniriz, yine arinin bizim bilmedigimiz belki binler hikmeti ve faydali feyizli görevleri var, bakan bunun öyle kendiliginden tesadüfen olmadigini anlayacak kadar, akli varsa, deli manyak degilse, onun bu görevini ona yükleyen birisi oldugunu, ve yaratan bir rabbi oldugunu bilir, ve Allah a karşi bu güzel hikmeti karşsiinda, namaz ile secdeye kapanmayipda ne yapacak, Allaaaaaaahüekber deyip, egil rükuya Allahin önüde saygi ile egi,l ve sonra saygi ile rabbimize ya rab sen bize ariyi vermeseydin, biz nasil bal yer idik demek yokmu, bu kadarmi nankörsün ey insanoglu, bundaki hikmeti görmeyecek kadar ahmakmisin.
Peki tamam, arinin bir cok faydasi var bildik, ögrendik amma, Allah aslanada avina karşi cok cetin ve zalim ol ki, onu yakala, öldür ve ye diye telkin edip, tabiat koymuş. peki ari hikmetle yaratilan canlida, aslan kaplan bu zalimlikle ve vahşilikle yaratilinca, o hikmetsiz bir canlimi peki, ki aslan avlanirken öyle zalim olmasa, catal bicak kullansa, masa örtüsü, pecete falan filen ve cok kibar bir canli olsa, nasil avlanipda karni doyacak degilmi, ona lokma et olmuş, et ise canli bir başka hayvanin bedenine saklamiş onun rizkini, yani bakinca aslan kaplan vahşi, ve avina karşi cok acimasiz, yani işde o aslan ve arinin ahlakinida, biz insanlara sifat olarak vermiş, ve bizler ona tasavufda cibilliyat diyoruz, yani senin cibilliyatin aslan ise, lokman için kimseye acimayan bir canli ve insan olursun, hani rizkimla oynarsan seni öldürürüm derlerya, yani rizki için adam bile öldürebilcek bir cibilliyat, adam meslek olarak Leon gibi katilligi secmiş, bakin filimde bile ismi ne? LEON yani, aslan, yani cbilliyati aslan, yani onun için öldürmek cocuk oyuncagi, yani bunlar lazimmi? tabiki zivanadan cikan zalimlerin öldürülmesinde hizmet görecek bir mehdi askeri aslan ve leon a ne kadar ihtiyac var biliyormusunuz? hatta hava gibi, su gibi bir ihtiyac, böyle zalim gaddar yöneticileri öldürcek, bir leon, ne güzel bir cibillyat olurdu, amma cikmadi henüz, kafirden beter ka h pe düşmani gözünü kirpmadan öldürcek bir aslan, bir Leon, bin tane bok böcesinin yapacagi görevden daha mühim, cünkü dünyayi fitne fesada ugratan, bir ahmagin katli lazim gelir ki, gebersinki fitne fesad dursun, yook amma cikmadi henüz bir Leon daha ortaya, avini affetmeyen bir Leon istiyon ya rab, düşmanimin gözünü bile actirmayacak Aslan kaplan kadar güclü, Tilki kadar kurnaz kurt kadar vahşi, ve atik bir leon ve kralligi için kendinden başkasina muhatac olmayan bir kra,l bir leon, ve bu deccal askerinin dünyayi sokdugu bu fitneden söküp kurtarip alsin yeterki, yani leondaki hikmetide görebiliyormusunuz şimdi, ekmek su gibi onu ariyorum, amma bulamadim henüz.
işde Hikmetin sahibi olan Rabbimiz bütün işlerini hikmet üzre halketmiş dersek yerinde olur herhalde, öyle olunca, tilki yaratmiş, hem hirsiz hem cok kurnaz, ve bazi insanlarinda işde öyle olunca, rizki için calmayi bile göze alabilcek, ve cok kurnaz insanlar yaratmiş yani, amma tilki o kadar kurnaz olmasina ragmen, bir deri bir kemik gezer akşama kadar, sabaha kadar bir lokma rizik peşinde koşar durur, amma şimdiki hirsiz ve tilki cibilliyatlilarin katlari yatlari, gemileri bile var, ucaklari bile var kardeşim, tilkilerin krali olmuş, yakalanmayan tilki ne olur, abad olur, zengin gibi, yer icer, tavuklari kümes kümes gezip, bir bir tutup tutup yer, amma gözü pek bir cifteli ciftiye rastlarsa, onun kuyrugunu tozutcagi ortada, yine öyle bir ciftcide bulamadik, gözü pek bir ciftci, ciftesini takinip bu tilkileri avlayacak, bir bir kuyruklarini tozutdurcak ciftci, ondan da kalmamiş, olsa dükkan senin diyor dükkanin sahibi.
Rabbimiz Koyun yaratmiş, onunda yününe ortak olmuşuz, yani hani derya bazi babalar ceketimi satar seni okuturun, yani koç gibi baba yününden(ceketinden kürkünden) bile fayda görülen iyi kimse, koyun gibi koç gibi bir anne yada baba, ve böyle güzel ve iyi insanlar tükenirse, ortada sadece, böyle tilkiler, kurtlar, aslanlar, kaplanlar, ve timsahlar, obur filler gezer olduysa, artik iyilik tükendi, dünya son haddine geldi demekdir, ve iyilik bitince, bu dünya ve kainatin amacina gayesine hizmet etmedigini gören rab, artik bu kainatin sonuna bir nokta koyup, o nokta olan kara delik, bütün kainati icine ceker, karişdirip yogurup yeniden haşretcekdir ki, kalmayan güzellik ve iyi kimseler yeniden bir hak kazansin diye, ve iyiler iyilerin yurduna diyor, kötüler kötülerin yurduna, ey avurpa cennet gibiydin, yeşilllik, iş, aş, en iyi aletlerin mucidiydin, arabalar ucaklar, katlar, yatlar, ne olduda senin icine, iyiler yurduna teröristler gelir oldu, Barcelonada bile, katiller gezer oldu, cennette hic kötüler sokulurmu, sen daha bunu anlamadinmi, eger cennete aslan yada tilki sokarsan, cennette avlancak kimse bulamayinca, seni beni avlayacakdir, yani sen cennet diyari vatanina bu neyidigi belli olmayan ahmaklari sokdun, bunlarin cibillyati aslan gibi kaplan gibi katiller ise, senide, onuda, bunuda av niyetine gözünü kirpmadan öldürür gecer, lazimmi bunlar? lazim dedik amma, köpegin neden kapinin dişinda kalmasi gerek anladinmi şimdi ahmak, yillardir muhammedin söyledigi hadisini inkar ettiler, köpek hic dişarda kalirmiymiş, al evine aslan sok, kaplan sok, köpek sok, sonunda olan bu, yani lokmasi için dag dag gezen tilki nerde, amma cennette adam öldüren katil nerde, anladinmi ahmak, cennete neden katiiller giremez, katiller girerse işde, cennet gibi olan avrupayida suriyeye yada cehenneme cevirir bu ahmaklar, derler ya, yumurtasini pişirmek için, dünyayi bile ateşe verebilcek neronlar sezarlar yani
Allah aslana lokmana karşi cok kibar olma, zalim ol demiş, yoksa ac kalir ölürsün demiş, köpek kibar kapi kulu, sadik asker, amma kapinin sahibinin verecegi bir lokmya muhtac, kapi kulu, timsah daha vahşi, bunlar ne? kim bunlar peki? işde sen ben o biziz yani, bütün insanlik ve cibilliyatlari, yani öyle olunca, nasil domuzlar dagdan, baga bahceye inmye başlayinca avlayip, bunlari azaltip temizlemek gerekiyorsa, bu dünyayi fitne fesada sokan bu ahmaklardan da en kisa süre icinde temizlenmesi lazim, yoksa domuzlar timsahlar aslan caddeye indiyse, güvenlik kalmadi demekdir, sokaklarda aslan gezdiginin farkinda olmayan ahmak, hala suriyleri alma derdinde, cöl aslani derdinde, aslan var, kaplan var, mehdi aslani mehdi kedisi, önüne verileni lokma diye yer, aslan var kaplan birde, kötülerin köpegi olmuş aslan, insanlik için degilde, şeytanin askeri olmuş aslan kaplan, aradaki farki artik sen tahlil et dur.
o yüzden Ey bu dünyanin tapusunu eline gecirmeye calişan ahmaklar, dünya size mülk degil yiyecen, icecen aldigini yerine koyup, bu dünyadan göcecen, dünya sana mülk degil, tapusunu senin üstüne yaziverseler, bir gün gebercen, ne sen kalcan bu dünyada, nede o tapun anladinmi ahmak, ölüm varken, dünya senin olsa ne yazar , eger aldigini yerine koymayi ögrenmediysen, sen insan olamazsin, ancak vahşi hayvan olursun belki, dünya fani, Allah ise baki olan, tek baki kalan, Allah olcak oldukdan sonra daha ne ?
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kullu men aleyhâ fân.Ve yebkâ vechu rabbike zûl celâli vel ikrâm.Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân.
Meali :
Esteuzubillah
Her ne var ise Bütün kişiler (insanlar ve cinler) fanidir (yok olucudur). Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır. O halde siz (insan ve cin toplumu), Rabbinizin hangi ni’metlerini yalanlıyorsunuz?
Sadakallahul Aziym RAHMAN Suresi 26.27. 28. ayet
yine öyle olunca, sen insansin, cok iyisin, cok kibarsin, ve cevize cok kibar davaranirsan, cevizin kafasina cekici indirmezsen, cevizi kiripda icine inemezsin, ve cevizini meyvasini yiyemezsin , hikmet zorbaligin haddini anlamakdir bir nevi, yani zorbalik kime, neye karşi zalimlik, yine kime neye karşi anlayabilen bir aslan, mehdi askeri olmuş aslandir, kime karşi neye kurnaz olcagini bilen tilki, yine mehdi askeri olan tilkidir. yine kurban vakti geldi ve Allah "venhar" yani Kurban kes diyor yani azraillik veriyor, yani sanada banada aslanlik veriyor, alabilirsen, sende aslan olursun, kurban kesecek kadar zengin isen, bir de kendin kesebiliyorsan, senin bir cibilliyatinda aslan demek olur, amma kime karşi alsan, hangi emre itaat eden aslan, şeytana itaat eden aslan degil, Allaha ve allah askerlerine itaaat eden aslan ol, ve mehdi zamanin sahibiyse ona itaat eden aslan, yani katil, yani koyun kurban edip kesen birisi koyun katili, inek kesen inek katili lan, o olmuyorsa, başinda dönen pis sinegi kovacak kadarda mi olamdin ahmak, yani bakin başimiza bela oldu bu ahmak, viz viz dönüyor, sinegini kovalaycak kadar aslan olamayacanmi sen ey mehdi askeri, sinek ölürende katil, sinek katili bir aslan, yani başina musallat olan ahmagi kovacak kadar güclü bir aslan belki ancak, o kadar bir aslan olursun, sinegini kovacak kadar, sinek katili zalim bir aslan, onada aslan denirmi, evet denir, onada aslan denir.
adamin biri yollara düşdü, zulume karşi yürüyoruz dedi, amma biz diyor, cok kibariz, kimseyi incitmeyiz diyor, lan ah mak karşindaki dangaloz ise, senin yumuşak ve kibar olmandan anlarmi, köyden ayinin birini getir, en lüks lokantaya sok, o sofra adabini ne bilsin, sirayi ne bilsin, corbanin sirasinii ne bilsin, ön menüyü ne bilsin, ne gelirse önüne yer gecer, yani cok kibar da olma, sana zulum edene sen hala habil gibi ben cok kibar beyefendiyin dersen, senin öcünü Allah alsin diye hakkini hukukunu Allah a birakan habil olursun, habilin öcü haala alincak duruyor, cünkü kiyamet kopupda hesap görülmedi, yillardir bekliyor o öc, cok kibar adam ya habil, sende cok kibar isen, senin vatanini da elinde alip satarlar, sonra sen artik kiyametten sonra haşrda davani Allah asöylersin " amma ben cok kibardim efendim" dersin o zaman, la n dangil, isa dedi göze göz, dişe diş, ah mak koskoca peygamberdnen dahami iyi biliyon sen bu insanlari, ah mak cok kibarmiş sadece yörümüşmüş, al senin karşindaki sana karşi hicde kibar degil, seni de hapse tiksinda gör kibarligin sonunu ah mak adam.
Bir zamanlar Ankarada devlet planlamda bir tandigim vardi, araci olsunda bir işim vardi, ona yardimci olsunda, işim olsun diye gitdim, rüşvet oarakda, burda o zamanlar schling vardi para birmi 500 küsür schlinge aldigim BOSS markali orjinal parfümü kendime diye almişdim, boş gitmeyen diye hediye götürdüm, vardim dah önce görüşmüşdüm vardim adam dairesinde yokmuş, birde salaklik edip, onun odasinda ikinci memur varmiş, odasina vardim ,o mmur benim tandigim için o yok dedi, ordaki ikinci adama verdim, bunu ona veriverdedim. ahmalikmi evet insanin salak ve ahmak oldugu vakitlerde oluyor, ne o işim oldu, nede o adaain haberi var belki o parfümden, parfümü el aldi banada ceremesi ve cürmü kaldi, bende birde rüşvet vermiş yükümlüsü oldumm hak katinda, olurmu olur, dinde rüşvet varmidir yokmudur, şu örnege bak, yani evinde köpegin varsa, köpegede rüşvet olarak yal ekmek veriyorsun ki, evi beklesin, yada koyuncuysan koyunlari beklesin, köpege verdigin rüşvet degilde ne? yine maymunu egitcez diye maymuna rüşvet veriyorlarki, onlara akilli maymunluk etsin diye, yani onlar oluyorda, dinde rüşvetin olmadingi nasil anlarsin, rüşvet yasak, evet amma, her yasagin bir irregular hali illa vardir, yani yasagin delindigi yer de vardir. burda adamlar işcilerine yilbaşi parasi verirleer yilbaşinda alacagi ekstra alişverişlerini alabilsin,i hediyelerini alsin diye, niye yani hakkettigi ayligi bu ne, daha iyi calişsin diye rüşvet degilde ne, yok o hediye yada hakkettigi diyeceklerdir, halbuki hakki calişdigi aylik degilmi, amma işde işcisinede destek cikmakdir bu, yani köpege daha iyi yal vermek, et vermek sucuk vermek gibi yani, adam polis olmuş, ayligi yeterli gelse, rüşvete tenezzül edermi? etmez, ancak bir ahbabi tanidigi gelirse, hatiri gönül işi yapar, yani hamiline yazili kart verenler gibi, yani ne demek, "o sayin falanca, bu gönderdigim adam, yakin dostumdur, işini lütfen kolaylikla gör, olurmu" dwnwk yani. hani Abdülbaki bilmem nakşiler, sofiler diyorya, sirattan şeyh gecircek diyor ya, yani sen mesala kanunlari bilmiyorsun, avukat tutuyorsun, ve avukat kanunlari bildigi icinn senin davanda seni savunup, seni hakli cikarmaya calişan adam, ona para vemek yine ne demek, avukatlik tamamen rüşvet meslegi, yasal rüşvet veriyorsunki, seni hakli cikarsin, sucluyanda bile, seni sucsuz cikarsin, yani haní kurnazlik demişdikya, yani tilkiligin bir nevisi, kurnazlik yani, avukat ne, kurnaz adam, hangi delikden girilcegi bilen adam demek, yani yasalarin incigini cincigi nedir, nereden ne olur, adam idama giderken idam sehpasindan indirebilen, kunraz adam, tilki lan tilki işde, kurnaz tilki, nere delik, nere kovuk bilen adam demek yani.
yani velhasil her hayvan bir cibilliyat, ve o cbilliyati taşiyanlarda, sen ben o, ve Allah "venhar" diyorsa, sende kurban kes diyorsa, bu farz degilse vacip ise, o zaman illa kesecen diye birşey yok, gücün yetiyorsa kes, yani sende istersen, güclüysen, o cesaretdeysen, aslan ol, adami kan tutuyor, kan görmeye dayanamiyor, bundan nasil aslan olcak, kibar aslan, ev aslani, et yemeyen aslan. hep et yersen. hep et yersen. ot yemezsen, demir sertlik, yani gaddarlik amma, biraz da ot yeren kibarlik, ve eger vücüdun demiri olmasa, hep et olsa, bu sefer kemikler olmazsa sert olan kemikler olmasa, vücüda kadavra derler, ayakda duramazki o vakit, yani yerine göre, sertlikde lazimdir, yerine göre zalimlikde lazimdir, hak olan zalimlige, Allah "venahar" demiş, yani görev olan, vebal olan, Allahin üzerimize vebal arttigi zalimlik kurban kesin et yiyin, demirinizide alin, sert ve vahşi olun birazda yani. ve vatanini elinden almaya calişiyorlar ise, sen haala kibarlikdan bahsedersen, osmanlinin son vakitinde kibar paşalardan olursann ingiliz mandasina girelim dersin,
işde cok kibarsin, şimdi kim gidipde savaşcak be ammaaaaaan, ingiliz oluverelim gitsin der isen , annanina ingiliz ...amma onuda düşündünmü paşa, osmanli paşasi, bak sen kabul ettin ve son paşa olarak ingiltereye sürüldün ve senin anani ingilizler .... sen istedin cünkü, ammaaaaan kim savaşcak dedinya, bak anani anani anladinmi gerin zekali ayni şimdi suriyelilerin yaptgi gibi, kendi vatanlarini savunmayip, kacan ahmklar. yeri gelince zalimde oluncagini, kibar olunmayacagini yine anlayan mehdi askeridir, anlamayan ah mak ardimizdan gelmesin.
ardimizdan gelenler zayif bir tarafimizi görünce, yoldan cayiyorlar, lan ahmak, peygambere 40 günmü iki aymi vahiy gelmiyince, kafirler sevindide, ya müminler ne düşündü demek yokmu ,ona inananlara ne oldu acaba, Allah falan yokmuş, olsa idi cevap gelirdi, o da biz gibiymiş, diye düşünen hicmi olmadi, onlarda insan, sen ben o gibi, ayni duygular onlardada var, degilmi? öyle olunca, yine ayşe olayinda, hani ömer daga yaslan deyip bilmem nerdekini görürken, onun büyügü peygamber, arkada kalan ayşe ye ne oldu bilemedimi? bielmedi tabiki, götünde gözümü var, oda insan degilmi yani, ne oldu, hadi ayşe ananin babanin evine git, ben allahdan cevap bekliyon demedimi, gördüyse Allah gördü demedimi, hani buna yine kafirler münafiklar sevindi belki, ona bir oyun oynadilar, başina püsküllü bela acdilar, onu sinamak için. farki varmiydi, ama oda insanmiş, at gibi ardini falan görmüyormuş degilmi, bunu anlayan bizimde sizler gibi oldugumuzu anlar, mehdi olsan peygamberden dahami üstün olcak, ne olcak, sende insansin, bende. ancak işde muhammed ne yapti, gördüyse bunu allah gördü, bakalim llah bize ne vahiy verecek diye bekledi, ayşe olayinda. ve Allah onu rahatlatdi kafirlerin oyununa getirmedi ve
kafirler ve münafiklar bir oyun ve tuzak düzdü, amma Allahda onlara tuzak düzdü, muhammed eger vahyi beklemeseydi, kendi vechine haraket etseydi, o zaman esas kafirler gülcekdi ona, ya müminler, müminlerin imani sarsilmadimi bu olayda, "o herşeyi bilir , Allah ve Rasulü dah iyi bilir " dedikleri muhammed bilemedi, ve Allah a danişdi, ya vahiy gelmeyince, hadi bunda vahiy geldi, ya gelmeyince ne oldu, yine musa tura gitdi, gelesiye hepsi Allahi kitabi unutdu, Allahi kitabi bu kadar az zamanda kim unutur, ancak sarhoş olan olanlar ancak. manna denen altin suyu icmiş olsalar gerek, yani yari sarhoş, yani akli başinda olan, hemen unuturmu, yani hepsi manna sarhoşu olmuşlardi demekki, bilgisayarda altin chip setinde kullaniliyor, yani iyi iletken madde oldgu için. öyle olunca insan bedenindede altin beyinde kullanilan made , eger beyine fazla altin alinirsa, bu sefer ne olur, yine zarar degilmi, bilgisayarin chipinde öyle bir külce altina ihtiyac yokkine, sadece iletken tellerin altin olmasi kafi, degilmi bilgisayarin bütün kablolarini altindan yapmak marifetmi yani, ve beyindede cüzi miktarda altin kifayet ederken, sen onu altina bogarsan, o zman fazla gaz verince benzine bogulan araba gibi, bayiri tirmanamazsin, önce dökdügün benzini icecek yiyecek o araba, sonra bir daha dökecen ona benzin, eger şaril şaril benzin döksen bile, onun yiyecek gücü yoksa, ancak benzin israfi olur sadece degilmi, beyinde böyledir yani, onun öyle fazla altina filan ihtiyaci yok, öyle altin suyu icmeye falan ihtiyaci yok, o ancak israrfdir, allah altini yiyceklerin icinde cüzi miktarda bedenimize zaten sokmakdtadir, sen ona manna suyu ile o kadar cok altin verirsen elbet beyin denen computerinde bozulcak, ve sarhoş gibi olcaksin, ve Allah yerine, tabiki yanliş olan, buzagiyada taparsin afedesin şeytanada taparsin.
yani öyle olunca öyle mehdilik : cinleri görmek melekleri görmek, bilmem şeytanlari görmek demek falan degi,l peygamberlikde, o degil, bak diyoruz, muhammed arkada kalan ayşeye ne oldu görmedi, ancak Allah ilham edince bildi, ne oldgunu, ömerin o hali bilmeside ayni ancak allah ilham edince melekleri ile ilham edince bilir yoksa ardindan bicaklyan münafigi görmedi işde.
Hz. Ömer'in halifelik yıllarıydı. Takvimler hicretin yirmi üçüncü yılını göstermekteydi. Halife her Cuma olduğu gibi, o Cuma da Medine'de Mescid-i Nebevi minberinde hutbedeydi. Orada konuşurken, bir ara sözleri arasında şöyle dedi:
"Yâ sâriyetu el-cebele, el-cebele !"
Mescittekiler soran gözlerle birbirlerine baktılar. Sâriye, İran'da devam eden fetihlerde görevli bir komutandı. Hz. Ömer Sâriye b. Zenim'i, Dâr-ı İbkird ve Fesa bölgesine komutan olarak tayin etmişti. Bu iki yer İran topraklarındaki iki bölgenin adıydı. Şimdi o, Medine'den Sâriye'ye sesleniyor ve ona hemen dağa çekilmesini söylüyordu. Oysa Sâriye ile arasında çok büyük bir uzaklık vardı. Hz. Ömer hutbede niye böyle demişti? Bu farkında olmadan ağzından kaçan bir söz müydü, yoksa Sâriye'nin durumunu görüp ona bir ikaz da mı bulunmuştu?
Aradan birkaç hafta geçince Medine'ye bir elçi geldi. Elçiyi, komutanı Sâriye Medine'ye göndermişti ve elçinin yanında bir fetihname bulunmaktaydı. Elçi o Cuma günü savaşta olanları anlatınca durum açıklığa kavuştu: Hz. Ömer'in minberden emir verdiği gün, Sâriye'nin askerleri Sasani Devleti güçleriyle çarpışıyordu. Cuma vaktinde savaş sırasında Sâriye, Hz. Ömer'in şu sözlerini ve emrini duymuştu
"Ya Sâriyetu, el-cebele, el-cebele!"
Duydukları üzerine şaşırmıştı ama yine de, emredileni yerine getirmek için askerin sırtını yakındaki dağa vermiş ve sonunda zaferi kazanmıştı.
Yani öyle mehdilikdende, ucuvermek kacivermek gibi mucize keramete beklemeyin, ve evet vardir kerametleri , sizin bilmediginiz bazi şeyleri bilir, cünkü ona bildirirler, sizin yapamadiginiz bazi şeyleride belki yapar, amma bunlari siz daha henüz bilmediginiz için böyledir, yani Allah yasalar koymuş kainata, bir yasasinin üstünde, başka bir yasasi vardir, ben en sertin egilmen bükülmen (secde etme) diyen demri celigi de delen bir maddeyi yarattiysa, daha ne yani, ben kabadayiyin, asarin keserin mi diyorsun, yarin senide bir asan kesen illa cikacakdir, unutma demiri de en sertide delebilen bir madde var, hatta demiri, kendisine, yani demiri demir deler, demir demiri deler gecer, sen gibi zalimi gaddar adami bir başka gaddara öldürtür gecer, asar gecer. yani bu ah magi başinizdan atacak akillilar kalmadiysa, gaz veripde başinizdan kovacak delinizdemi kalmadi , yok amma akilli delilerde kalmamiş demekki yani, dükkan boş kardeşim, dükkan boş, adam kalmamiş dünyada velsahil kelam, cünkü bir hadisde diyorki Muhammed :
Ebu Hureyre’nin rivayetine göre ise, resulullah şöyle buyurdu:
“Kâbe'yi bacakları sıska, cılız bir habeşli yıkacaktır.”
( Buhari; Tefsiru sureti’l-Maide, 97)
Yani bakin bunlar suriyelileri aldilar, ve dün vatanlarini koyup kacip vatana ihanet edenbu Suriyeliler, bu gün müslümanlara ihanet ediyor, ve gavurun köpegi olmuşlar, ve ispanyada Türk kahvesi camisi bombaliyorlar, hani müslümandinya, yani kimin köpegi olmuş, yani para bokuna katil, dedikya başta aslan amma, kimin aslani olmuş, artik şeytan uşaginin aslani, aslan amma, aslan degil gavurun köpegi olmuş, ve müslüman bombaliyor yine IŞID ne? yani gavurun köpegi olmuş aslanlar, müslüman öldüren aslan, yani vatan hainleri, şimdide müslümanlara hainlik ediyor, yani öyle olunca yarin bir habeşliyede kabeyi yikdirtir bu kafirler, yani yine bizden biri, ekmek davasina katillik eden ahmak, yani yine ayni dava, aslan amma ekmeginin katili olmuş bir aslan, davasi ekmek davasi, amma işde aslanlikdan nasip almamiş aslan, hikmeti cözememiş aslan, yani gavurun kafirin köpegi olmuş aslan .
ve uhud haribinde Muhammedi öldü görenler var, ölmedgi ne malum, müminler temelli zor duruma düşmemek için, belkide onun yerine, esas ona benzeyeni koydular, ve kafirlere karşi ayakda durdular siyaset yaptilar, yoksa bütün ümitler yikilcak, ve muhammed de insan, demirden degilki, kurşun atsan gecer, bicak dürtsen onada gecer degilmi, ya öldüyse diye hic düşüneniniz oldumu, olmadi. daha henüz olmadi ya öldüyse o vakit, yani kardeşim kimse baki degil, ancak Allah baki
zekeriya peygamber şehid olduysa, isa carmihda öldürüldüyse, o zaman muhammedin ölme ihtimali de var, bunuda unutma, aklinin bir yerine koy, oldumu ey mümin, oldumu ey müslüman, yani öyle süpermen hikayeleri yalan dolandan ibaret.
Kuranda sondan bir önceki sure Felak suresinde buyruluyorki :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ مِن شَرِّ مَا خَلَقَ وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kul eûzu bi rabbil felak. Min şerri mâ halak. Ve min şerri gâsikın izâ vekab
Meali :
Esteuzubillah
Karanlik ve zulumat olanca gücüyle bastirdiginda,Yarattığı mahlûkların şerrinden, Karanlığı yarıp ışıtan sabahın Rabbine Sığınırım de. (Nurfelaka Sığınırım de, yani merküre, sabah yildizina, yani mehdiye siginirim de) .
Sadakallahul Aziym FELAK Suresi 1.2.3. ayet
Yani sondan hemen önce, işde karanlik ve zulumuet, insanligin üstünü, kapladi kaplayacak hale geldi, ve sondan bir sure önce, kac ayet kaldi kiyamete, bundan sonraki ayet büyücüler cikacak ortaya, sonra hasedciler cikacak, birbirini cekemeyipye birbirini yiyenler ortaya cikacak, sonra da Nas suresi, son sure, bu sefer orda diyor Rabbe siginin, yani ananiza babaniza siginin o vakit,
ve biz Raşidi zikir evradimizda anamiza babamiza dedemize boşuna fatiha ismarlamiyoruz herhalde degilmi, sebebiu ve hikmeti neymiş, Esteuzubillah " قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاس " " Kul eûzu bi rabbin nâs " De ki: “Ben insanların Rabbine sığınırım.” insanin Rabbi yani egiteni ögreteni terbiyet edeni rabbi yada mürebbisi kimdir "Anasi Babasi" sona varinca kime sioginmasi lazimmiş anasina babasina, sonra insanlarin sahibine siginin, "مَلِكِ النَّاسِ " yani insan kalmayi becerene siginin, sonra ise, " إِلَهِ النَّاسِ " İlâhin nâs , yani İnsanların İlâhı’na yani insanlardan olan ilaha yani halifeyi ruyu zemine ,son Allah diyen kalbe siginin, yani insaligin ilahina, yani son Allah diyen.
Deccal ve kafirler onuda delip gecince, karanlik ve zulumet şeytanlar ortada gezer olcak, hannes şeytanlari, yani onu bunu fitleyenler. onu bunun üstüne süren, bunu onun üstüne süren düşmanlar, eeee bu da oldu zaten, şimdi işde, bakin suriyelileri aldilar, bizim müslmani alip, gavur edip, bizim üstümeze sürüyorlar, daha ne, bu da oldu, yani haftaya cumaya kiyamet koparsa şaşmayin, kabenin yikilmasi mi kaldi, artik bekleyelim bakalim, onuda habeşliyi sürüp yapacakmiş bu kafir, yani Allahu alem Obama bir sudanli aslan deniyor, amma o belkide habeşli bir aslan ise ve bacaklari ince adam ve Amerikanin son durumu ortada, illuminati ile, tramp taraftalarinin karşi karşiya gelişide ortada, ve eger illuminat tarafi obamyi sürerse, oda gidip kabeyide yikarsa, olmaz olmaz degilmi, yani bunlarda olabilir, hesap dahilinde inklusiv yani, ondan sonrasi için ne diyor kuran, bu kafirler ve hocalari şeytan aleyhillane hannes şeytanlari, artik kalplere hükmedecek, beyinden yönetiyordu insanlari bu decal köpegi, artik insanlarin kalplerine sudurlarina söz gecirmeye başlayacak, ve son "Allah" diyenin Kalbide "Allah" demez, yahut diyemez olunca, ölünce, artik Allah diyen kalpde kalmayacak, ve sonra artik bu işe yarmaz dünya yaratilma hikmetine ve gayesine hizmet etmeyince, yeniden yogrulmak üzre kara deligin icini boylayacak , ve ve küvviret edilip toz duman edilcek
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاء كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Yevme natvis semâe ke tayyis sicilli lil kutub(kutubi), kemâ bede’nâ evvele halkın nuîduhu, va’den aleynâ, innâ kunnâ fâılîn
Meali :
Esteuzubillah
O gün, kitapların yazılı sayfalarını dürer gibi semayı düreceğiz. Onu ilk defa halketmeye başladığımız gibi (eski durumuna) iade edeceğiz (geri döndüreceğiz). Bizim üzerimizde bir vaaddir. Muhakkak ki (bunu) yapacak olan, Biziz.
Sadakallahul Aziym ENBİYA Suresi 104. ayet
ve o gün rab diyecek : "Eynel Asuune"
Ey Asi gelenler nerdesiniz gelion bakan, bu günün rabbi kim bakin bakalim, vahdidul kahhar olan Allah.(hepnizi gömen kiyamaeti koparip toz dumana ceviren)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ لِيُنذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ لْيَوْمَ تُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Fed’ûllâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel kâfirûn.Rafîud deracâti zûl arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk.Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevme, lillâhil vâhidil kahhâr.El yevme tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet, lâ zulmel yevme, innallâhe serîul hisâb.
Meali :
Esteuzubillah
O hâlde, kâfirlerin hoşuna gitmese de, siz dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin. ihlas ve sadaket ile Allah’a davet edin.(O Allah ki) dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi, buluşma günüyle (isa ile Mehdinin bir araya gelmsi günleri) uyarması için kullarından dilediğinin yanina(Mehdinin yanina yandaş, yardimci olmak üzre), emrinden olan Ruh'u (isa yi) indirir. Onların bariz olduğu (ortaya çıktığı belli olduklari tanindiklari ) gün onlardan (hiç)bir şey Allah’a gizli kalmaz. O gün mülk kimindir? Tek ve Kahhar olan Allah’ındır. O gün herkese kazandığının karşılığı verilir. O gün asla zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
Sadakallahul Aziym MU'MİN Suresi 14.15.16.17. aye
Rabbim, Mehdiye, yani bize kuvvet versinde, o gün gelip catmadan önce, Allaha ve yoluna davet etmeye devam etsin ki , yani vaazlarimiza devam edebilellim ki, insaNLIK BELKI YOK OLUP GITMEKDEN KURTULUR BIR ÜMiT YANi, her ne kadar insanlar onu yalanlasada kerih ve kötü görselerde. Rabbim ona ve ehline (Mehdi ve Sevenlerine) görevine sadakat ile devam etme gücü ver!
--oOo---
أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 20 Ağustos 2016 Pazar
Original Kar © glan
Herşey Aslına Rucu Eder "ve ileyhi türceuun"
(Kar©glanin 30 Temmuz 2017 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn. Fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn.
Meali :
Bir şey yaratmak istediği zaman onun yaptığı ol demekten ibarettir, hemen oluverir. Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah’ın şanı yücedir! Siz yalnız O’na döndürüleceksiniz(ondan geldik, onun parcasiyiz, ve yine onadir geri dönüşümüz, herşey aslina rucu eder kurali yani).
Sadakallahul Aziym YASİN Suresi 82 ve 83. ayet
---oOo---
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Kuvvetli mümin, zayıf ve güçsüz müminden daha iyi, daha üstün ve Allah’a daha sevimlidir.”
( Hadis-i Şerif , Müslim, Kader, 34; İbn Mace, Zühd, 4168 )
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
İncil—Tevrat—Zebur Kitaplarinda gecen Yaratılış bahsinin 3.ayeti veya bölümünde şöyle gecmekde :
RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.
2 Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı, 3 “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.”
4 Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, 5 “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”
6 Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. 7 İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.
8 Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. 9 RAB Tanrı Adem’e, “Neredesin?” diye seslendi.
10 Adem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi.
11 RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?”
12 Adem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı.
13 RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu.
Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.
14 Bunun üzerine RAB Tanrı yılana,
“Bu yaptığından ötürü
Bütün evcil ve yabanıl hayvanların
En lanetlisi sen olacaksın” dedi,
“Karnının üzerinde sürünecek,
Yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.
15 Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu
Birbirinize düşman edeceğim.
Onun soyu senin başını ezecek,
Sen onun topuğuna saldıracaksın.”
16 RAB Tanrı kadına,
“Çocuk doğururken sana
Çok acı çektireceğim” dedi,
“Ağrı çekerek doğum yapacaksın.
Kocana istek duyacaksın,
Seni o yönetecek.”
17 RAB Tanrı Adem’e,
“Karının sözünü dinlediğin ve sana,
Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için
Toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi,
“Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.
18 Toprak sana diken ve çalı verecek,
Yaban otu yiyeceksin.
19 Toprağa dönünceye dek
Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın.
Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın
Ve yine toprağa döneceksin.”
20 Adem karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların annesiydi.
21 RAB Tanrı Adem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. 22 Sonra, “Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.” 23 Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem’i Aden bahçesinden çıkardı. 24 Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.
-----------------------------------
isavilerin cenaze törenlerinde söylenen cümlenin almancasının bir kısmı veya tamamı şöyledir: "erde zu erde, asche zu asche, staub zu staub" türkçesi ise : "toprak toprağa, küller küllere, tozlar tozlara karışsın" demektir.
bizde ise "yasin" yani insan suresinde son iki ayet olarak gelen cümlede ise :
"İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn. Fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn."
yani yaratiliş ve geri dönüşüm ünitesi yani, peki beden toprakdan geldi ve topraga dönecek, amma ruh rabden geldi, oda rabbimize geri dönecek olan
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn.
Meali :
Esteuzubillah
Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın! (yani ey meleküt toprak taş agac yaprak meyva sebeze madenler ,.. eşyalar ona itaat edin artik dedi, ve bütün meleküt ona itat etti, amm demir haric, demir dünyada yok idi, demiride rab sonradan dünya indirip yine onun emrine verdi.)
Sadakallahul Aziym HİCR Suresi 29. ayet
o yüzden işde herşey ona rucu edicidr buyuror rabbimiz yani "ve ileyhi turceûn."
ve biz zikirimize bu ayetide aldik ki 10 defa
"İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn."
1 defada
"Fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn."
yani Allah bu ayetleri insanin eline vermiş yani elindeki kuvvetin tecellisidir bu ayet, nitekim kuranda yine bunu tefsir eden ayet ise
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve mâ esâbekum min musîbetin fe bi mâ kesebet eydîkum ve ya’fû an kesîrin.
Meali :
Esteuzubillah
Başınıza her ne musibet gelirse gelsin, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.
Sadakallahul Aziym ŞURA Suresi 30. ayet
o yüzden insan eliyle koluyla ayaklari ile hareket edip ve iş ve güc tutabilen bir varlik, öyle olunca, onun amelleri ya elleri ile yaptiklari, ya akli ile düşündükleri, veya dili ile söyledikleridir, veya ayaklari ve gücü ile taşidiklaridir, öylede olunca bu ayetin manasini yine başka bir ayet ile tefsir edersek
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ.
Meali :
Esteuzubillah
Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka hiçbir şey yoktur.
Sadakallahul Aziym NECM Suresi 39. ayet
ve bizler hergün namazlarmizin oturuşlarinda, yani Tahiyatinda okudugumuz, Ettehiyyatü Duası, yani oturuş duasinda derizki :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
اَلتَّحِيَّاتُ ِللهِ، وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّـبَاتُ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ، السَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلَىعِبَادِ اللهِ الصَّالِحِينَ. أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ
Okunuşu
Ettehıyyâtü lillâhi vessalevâtü vettayyibât Esselâmü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetullâhi ve berekâtüh, Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhis-Sâlihîn Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh
Anlamı
Dil ile, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah'a dır Ey Peygamber! Allah'ın selamı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun Selam bizim üzerimize ve Allah'ın bütün iyi kulları üzerine olsun Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur Yine şahitlik ederim ki, Muhammed, O'nun kulu ve Peygamberidir.
Peygamberimiz miracda rabbimizin huzuruna vardiginda, onun huzurunda oturup, ona selam verirken, böyle selam vermiş, ve insan eger Rabbimizin halifesi ise, yeryüzünde Allah in Temsilcisi ise, o zaman onun yapip ettiklerinin tümü taattir, kime yine Allah a, yani peki Allahin zaten temsilciside kendisi ise, o zaman yapip ettigi ibadetler, yani hatta bütün fiiller, eli ile, kolu ile, dili ile, bedeni ile, ve mali varligi ile yapip ettikleri, sadece Allah icindir, bunun böyle oldugunu ilk idrak eden kim? Hz Muhammed, ve bunu oraya varinca, mirac edince, ona gösterildi, ve oda idrak edip anladi, ve o yüzden dediki "Ettehıyyât......" Ettehıyyât demek insanin yapip ettigi bütün fiillere denilir, bunlar hem fiili hem ameli, yani elleri kollari ile yaptiklari olsun, veya dili ile kaalen söyeldikleri zikrettikleri olsun, yine mali ve gücü ile sarfettikleri olsun, hepsi Allah icindir, yani tahiyattir yani yeryüzündeki halife de kendisi olunca, bütün yapip ettikleri kendisi icindir zaten yani. ve o yani rab veya onun halifesi, birşey yapmak isteyince vücudunu yöneten komutan, mesala bardagi alcak, eline emreder bardagi al diye, ve ondan sonra el uzanirda bardagi aliverir. ve yine mesala yüzümü yika deyince, el su ile yüzünü yikayiverir, yani yine yürümek isteyince ayaga komutan emreder ve yürü, saga dogru yürü, sola dogru yürü, gözüne önüne bak der, önüne bakar, ardima bak der, ardina bakar, yani ol der oluverir, sen extradan koluna bardagi al diye sesli söylüyonmu? hayir icinden bir emir ele gidiyor, bardagi hemwn al diye, kim verdi bu emri peki, ve o hic itiraz etmeden bardagi alir degilmi, eger önünde bir engel yoksa, elinde bir sakatlik yoksa degilmi yani? ve öyle olunca, tahiyatin allah için oldugunu idrak etme yeri, rabbi görme yeri, yani mirac budur, yamni nmazda sedeye vamrk onu temsil eder ve muhammed miracda uzun uzun kalmadi diyrlarki döndügünde dah yatagi sogumamisdi yani o kdar kisa zmanda o kdar görev tmam edilip talim ettrilidi ve yani secde mahallinde öyle elli saat hatim edilmez, üc "sübhane rabbiyel ala" dencek kadar kalinir, sonra geri dönülür yani, bin küsürü senedir namaz kilan müslaman, daha namazi allah için kiliyon, orucu allah için tutuyon der, halbuki allah diyorki bunlar
"Başınıza her ne musibet gelirse gelsin, kendi yaptıklarınız yüzündendir." ayetinde anlatilan yaptiklarin senin için, sen ise halifesin, yeryüzünün halifesi, yani yine o halife vasfini, allamişlar pullamişlar, ve yeryüzünün tamamini yönetcek bir kişi diye, bir kişinin üstüne ve sirtina yamamişlar, ve osmanli işde, saltanat ve taht kavgasi ile halifelik davasi ile boguşmuş yillarca, amma halifeligin onlarin anladigi gibi dünya tahtini saltanatini ele gecirmek olmadigni, bir Allahin kulu anlamamiş. Zaten sen yeryüzünü imar eden, calişan cabalayan, allahin yerüyüzündeki temsilcilerinden birisisin, bunu idrak edecekdin halbuiki, o angutlar ne anlamiş, dünyayi bir elden yönetmek diye anlamiş, yani gazi goz anlayan ahmaklar yine ve öyle olunca, Allahin halifesi demek ise
Allahin yap dediklerini yapan, yapma dediklerinide yapmayan kimseye verilen addir, yoksa Allahin yapma dedigini yapan halife olurmu? yani mesela başbakan yerine birini tayin etcek, ve o bir yere gidince, o yerine tayin ettigi adam, başbakanin bütün kurallarini cigneyecek, ve onun yapilmasi yasak denen bütün işleri serbest birakip, hem kendi yapacak, hemde milelte emredip yaptircak, ve o başbakan bunu görünce, dönünce, bunu görevden azletmezmi hic yani. ve Allah, kuran ile, incil ile, tevrat ile, yapilmasini emrettiklerini, iyi olan şeyleri bildirmiş, kimin için iyi, halife için, halife kim, Allahin yeryüzünde temsilicisi olan insanlar icinn yani insanlik için iyi olan işlern yani öyle oluncan yasaklar ise, yine insanin kendisi için, yasak olunca elzem olan fiiler, yani yapinca degilde, yapmayinca dogru olan fiiller yasaklar haramlar, yani öyle olunca
insanoglu daha dinin Allah için degil, kendisi için elzem olan fiiller, zikirler ve düşünceler oldugunu anlamakdan aciz, bu ne hacli seferi, bu ne ilahi kelimatullah için cihad diye, oraya buraya savaş acan ahmaklar ordusu olmuş, lan adam öldürmek yasak iken, savaş ve cihad ilan edip, adam öldürmegi yasal hale getiren ahmaga ee ben ne diyen allah aşkina. söyleyin, yani öldürmek senin dininden olmayinca helal ise, sende onun dininden degilsin, onun dininde de seni öldürmek helal o zaman yani, israil zulm ediyor, lan senin dangilligin yüzündenn sen cihad farz dedin, ve onlari öldürmeyi helal gördün, senin diininde onlari öldürmek helal, onlar ahmakmi ki anlamasin, onun dininde de seni öldürmek ona helal o zaman, yani işde cahililgin varacağı sonuc, şeytanin istegi olan, katliamlar ve kan dökmeler nereye kdaar vardi yani, lan ahmak bak dinle veya oku! Allah kuranda diyorkli
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Min ecli zâlik(zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fîl ardı fe ke ennemâ katelen nâse cemîa(cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahyen nâse cemîa(cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bil beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fîl ardı le musrifûn.
Meali :
Esteuzubillah
İşte bundan dolayı (Tevrat’ta) İsrailoğullarına şöyle yazdık; Kim bir kişiyi, bir kişi karşılığında olmaksızın veya yeryüzünde bir fesata karşılık olmaksızın öldürürse, muhakkak ki o bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (bir kişinin hayatını kurtarmak suretiyle) yaşatırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur. Ve andolsun ki resûllerimiz onlara apaçık deliller ile geldi. Sonra da, şüphesiz onlardan birçoğu, bundan sonra gerçekten yeryüzünde aşırı giden müsrifler oldular.
Sadakallahul Aziym MÂİDE Suresi 32. ayet
yani adam öldürmek musavilerede isavilerede müslümanlarada yasak iken, sen savaş cikarip orda burda binlerce adam öldürmeyi helal ve ilahi kelimetullah için cihad dedin, onlarda dedi kutsal savaş hacli seferi dediler, sende öldürürken allah için öldürdün, onlarda allah için deyip öldürdüler, burda ölenemi yanalim, öldürenin, allah için diye öldürüşünemi, hangisi yanliş, öldürmek allah için olunca helalse, o da allah için öldürüyor, kim suclu burda madem, onunkide din, onunda peyagamberi var, ulul azim peygamber musa veya isa degilmi, seninkinin dogru oldugu ne malum, onunkinin dogru oldugu ne malum diyecegiz amma demiyoz, cünkü hepsi Allahdan ise, hepsi dogru, amma yorumlayan yanliş yorumlamiş, işde gazi goz anlamiş yine.
bakin yine kurani oynamiş kafirler, ahmak müslüman, daha bunu ayirt edemiyor, yani bu ayetin sonundaki müsrifün un bu ayetin manasi ile alakasi uzakdan yakindan varmi? müsriflikle adam öldürme fesat cikarmanin ne alakasi var yani, dün bizde okuduk buna bakdik böyle yazinca acab böylemidir diye mana verdik, amma bugün biraz daha aydinladi o ayet daha başka gözle ve akil ve idrak ile baktik başka anladik, orda gececek olan ayet ise" müfsidun" olmali degilmi, ama yerini oynamişlar, ve yillardir sizde bizde müslümanlar bunu müsrifun oklurlar, lan dangil biraz düşün hatta ömer osman toplarken böyle topladiysa bile, mana tutmuyor anlasana ahmak, burda adam öldürüp katliam yapanlar, yani ifsad edici, yani bozguncu ve fesad cikaran kimseler demekdir ve son ayette müfsidun oldular demesi lazim degilmi, bunu işde yilardir kuran bozulmadi, orjinal hikayesi ile yanliş yanliş okudular, yani israf ile adam öldürmenin alakasi ne burda, onlar yeryüzünde fesad cikaranlar oldu diyor bu ayette halbuki, osman yazdiysa bíle bunu, ömer yazdiysa bile yanliş toplamiş, yani burda müfsidun olacak, onu yazan yada rivayet eden yanliş yazmiş demekdir bu. ve yine işde orda burda katliam cikaranlar ne mehdi, ne halife olabilir, ahmaklarin başi, ve büyük ahmak olurlar ancak onlar.
------------------
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Allah Teala buyuruyor ki: Âdemoğlu dehre (zamana) söverek bana eziyet verir. Halbuki ben dehrim (zaman benin). Her şey benim elimdedir. Geceyi, gündüzü ben idare ederim.”
( Hadis-i Şerif ,Buharî, Tefsir 45)
Hocanin birisi bu hadisi inkar ediyor ve diyor hic zaman allah olurmu diyor, ve birde ekliyor zaman sonsuz diyorlar, hic zaman sonsuz olurmu, zaman yaratanmi? yaratilanmi? zaman hepmi vardi, sonradanmi yaratildi diyor, zamaninda bir başi ve sonu var demek istiyor.
Allahin güzel ismlerinden dört taneside şunlardir
El Evvelü Allah, El Ahiru Allah, Ez Zahiru Allah, el Batinu Allah"
Ve biz Raşidi tarikati zikirimizde bunuda 10 defa zikrederiz yani
El evvel zamanin başi demek ve El evvel Allah ise, Evvel bu bir zaman zarfidir, yine el ahir zamanin sonudur, evet zamanin bir başi ve sonu var imiş demekdir bu, öyle olunca, evvel allah ise, ahir allah ise, evvel ve ahir zaman zarfi ise, o zaman zaman Allahdir yani dehr : zamanin carklari demekdir.
hani "Felegin carki" veya "(:::) felek!" deyimindeki felekler ise yukardaki semadaki gezegen ve yildizlar, o zamanin carklarini oluştururlar, ve işde hersene, yani her dönüşde güneşinin etrafinda dönüşde, dünya yaz konumuna gelince yaz. bahar konumuna gelince yine bahar olur. ve buna kisir döngü denilir, yine insan dogar yaşar ve yaşlanir ve ölür. ve yine kisir döngü sonra tekrar dogar tekrar yaşar tekrar ölür. Felegin cemberi biri, sogukdan ölür, biri aclikdan, biri susuzlukdan, biri katilin elinden, biri cihaddan, biri hacli seferinden ölür, amma yine ölür, sebebler farkli olsada, o cemberin döngüsüne hizmet için ölür, yani dogar ve ölür, onun dişina cikabilene HIZIR deniyor, ve kainat bir bütün ise ve beden kainat ise, kainatta cikiş ve giriş kapilari belli iken, eger yolu bulamayanlar, sivilce olupda, orayi burayi delip cikiyorsa, bunlar kacak askerler, onlara HIZIR denmez, yani cikiş kapilari ve giriş kapilari : agiz yolu burun yolu göz yolu kulak yolu ve deriden gözeneklerden, ter bezeleri yolu ile, ve birde p o po ve birde rahim ve zeker bunlarin dişinda cikiş giriş yok iken kafir deccal ve hocasi şeytan işde mikroplar üreterek insanin icinden kestirme yol olarak herhangi bir yerini delip cikmayi ögrenmiş ve ögretmişler, ve kestirme yol del kac, yakalancagini bilince, del kac teknigi, yani öyle olunca, azmanda yolculuk etmek icinde, hipnoz denen bir teknik kullanmayi ögrenmişler, ve seni uyutup icine girmek gibi, yani sen hipnoz edilmeyi kabul ederek, sana emanet edilen bedeni başkasinin kullanmasina müsade ediyorsun, ve evinin anahtarini tanimadigin başkasina teslim ediyorsun demekdir, hic ne yapacagi belli olmayan birine evinin anahtari verilirmi, neyini calacak, neyini degiştircek biliyormusun? bilmiyorsun, seni hatta öyleki senin benligini, öz benligini bile calip, yerine cakma sen koyabilir, yani ve seni artik icden icden yönetir, yani sen anahatari verdinya, kainatinin anahtarini, o istedigi zaman gelip kapiyi acar, girer ve istedigini yapar, sen müsade ettin cünkü, ve öyle olunca, yine hipnoz ve gecmişe bakma hikayeleri yine hirsiz şeytanlarin işleri yani, ve Allah mesala senin özüne elma saklamiş, berikine armut, berikine bilmem gece gözü, digerine bilmem sonar dalgasi, sen kapiyi acinca, ona müsade edince, sen daha sendeki özü bulmadiysan, senin sonar dalganin yerine, iki tnae helyum dolu balon koyar, ve senin sonarini calar gider bu şeytanlar, sonra o senin sonarin ile denizlerdekini bile duyar, sen ise hava dolu balonla kalakalirsin işde, ve öyleki felekler zamanin carklaridir, ve carkin icinde yüzenler bizim asli bednelerimizdir, yani yildizlarimizdir, yildizimizin gezgenimizin seyrine biz seyri sülük diyoruz, ve mesala bedende sag baş parmagin tirnaginin yeri sabittir, amma sen elini kolunu hareket ettirdikce onlarin yeri degişmesine ragmen, yinede an bedene bagli olarak yeri sabittir, ve oraya gidecek enerjiyi oraya götürmelri için kan ve askerinin, orasinin adresi ve yeri belli olmali degilmi, öyle olunca, kolunu elini haraket ettirmen onun yerini degiştirmesine ragmen, tirnagin yeri ve uzakligi sabittir, öyle olunca güneşimiz ve galaksimiz bir rayda seyir halinde, amma işde ana güneşe bagli bir rayda yüzüyorlar yani, her ne kadar güneşimiz bir başka ana güneş olan galakseye bagli dönsede, dünya ise güneşe bagli döner, halbuki güneş sistemi ise işde o galakside döner durur galaksi ise, bir başka galaksi ile orantili, ve onun bagli oldugu daha büyük bir galaksiye bagli olarak dönerek, böyle böyle, ay yerinde durmayip hareket etsede, yeri sabit degilse bile, tirnagin yeri hem hareket eden elde degişmesine ragmen, yeri ayni yerde, nerde ayni, büyük bedndeki yeri ayni, öyle olunca güneşimizin ana bedendeki yeri ayni, eger büyük beden ankaradan istanbula gitse bile, tirnagin yeri, ana bednende belli ve sabittir, yani büüyüüük bir karmaşa yani, bunun matematigni cözebilcek bir matematikci varmi, astronomcu varmi? yok Allah bunlari hesap edip, bir düzen koyan, herşeye kadir olan gücü yeten rab. öyle olunca bu ahmak geri zekali şeytan ve deccal ve askerleri kapidan girip cikmaya müsadeli olmadiklari için, kapidan girse ciksa gümrükde yakalancaklar, ve hapse atilcaklar, ve onlarda kapidan girip cikmayip, işde o yüzden vücutta delikler acarak, kolayca girip cikmayi yeylemişler, ayni matrix filimde telfonla en yakin cikiş kapisi arayan neo trinity ve marpheus gibi, zaman zaman vücutta sivilce oluşumu bu yüzdendir, ve denilirki, cin cocuklarin kaintta kaybolup yolu bulmadginda vücuttan cikmayinca cin tasallut etmiş denmekde, ve o yüzden eger, vücuduna cin girmiş birin rastlanirsa onun ruhuna belki caocuk belki bunak bir cin ve haritayi kaybetmiş naviisi bozulmuş bir cindir o, o na yasin okunurki yasin demek insan demekdir,
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'ân'ın kalbi de Yâsin'dir. Kim Yâsin'i okursa, Allah onun okumasına, Kur'ân'ı on kere okumuş gibi sevap yazar."
( Hadis-i Şerif ,Tirmizî, Fedâilu'l-Kur'n, 7; Dârimî, Fedâilu'l-Kur'ân, 21)
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem yine Buyurdular
"Yâsin, Kur'ân'ın kalbidir. Allah'ı ve ahiret gününü arzu ederek Yâsin okuyan kimsenin geçmiş günahı affedilir. Onu ölülerinize okuyunuz."
( Hadis-i Şerif , Ebû Davud Cenâiz 20; İbn Mace, Cenâiz 4; İbn Hanbel, Müsned V, 26, 27)
ve öyle olunca kuran kainat ise ve kainat yani gezen yürüyen kuran muhammed ise ve yasin muhamdin kalbi, veya insan kainatin haritiasi proto tipi ise, yasinde onun kalbi ise, o zaman kalp ise bütün yollari kapilari bilen bütün adresleri bilen bir merkez, ve öyle olunca ayni postane gibi bütün adresler onda yazilidir, bütün yollari o bilir, kan yolu sinir yolu heryere erzagini götüren kalp ve askeleri degilmi? öyle olunca harita klapde gizli, kalpde yasin ise yasinde gizli,
yani kainatin proto tipi haritasi veya navigationu yani, öyle olunca, onlarin ruhuna yasin okunurki, yani bir harita gönderilirki, o haritaya baksin, ve navisi ile cikişi bulsun diye, ve bulamayanlar işde, az akli var ise, en soin ihtimal işde gözeneklerden cikmak isterken yaklanirlar, orada sivilce olurlar, kacak asker, ve orda patlama ve cerehat oluşumu yani, hani fedailer vardir ya, kendini patlatir birilerine zarar vermek için, işde bunlarda başkalari daha sonra girip cikabilsin diye kainata delik oluşturanalardir yani, öyle olunca HIZIR ise her yerde her an hazir nazir olabilenler demekdir, halbuki kan askerleri işde, vücudun her yerine aninda gidebilir, ve dolaşabilirler, dogru bir yol var, ve kan ve sinir yolu yemek yolu barsak yolu, yani sirati müstakim, yani dogru yol , bedendeki asli yollarin yani bu yollarin dişdinaki yollari kullananlar müslüman degil, ve kafir veya gavurlardir.
-------------
müminin tarifi kuranda bir neviside şöyledir :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
والَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِالآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ أُوْلَئِكَ عَلَى هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablik(kablike) ve bil âhireti hum yûkınûn. Ulâike alâ huden min rabbihim ve ulâike humul muflihûn.
Meali :
Esteuzubillah
Öyleki Mümin demek: (iman eden demek) : sana ve sana indirilene iman edenler oldugu gibi, senden öncekilere iman edip inanlarda mümindir, imanlidir. ve ahiret yani gelecek zukunft, ancak yakin gelenlerindir yaklaşanlarindir, ve onlara Allah dosdogru bir yol vermişdir, hidayet nasip etmişdir, ve işde onlar kurtuluşa erecek olanlardir.
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 3. ve 4. ayet
yani öyle olunca sirati müstakim ise, güneşimizin ve gezegenlerinin, ve diger güneşlerin ve yine onlara tabi olan gezegenlerinin takip ettikleri bir yol var, ve hepsi bir yere dogru akip gitmekdeler ve buna kuran şöyle deyiniyor
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm. Vel kamera kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm. Lâş şemsu yenbegî lehâ en tudrikel kamera ve lâl leylu sâbikun nehâr(nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn
Meali :
Esteuzubillah
Güneş de onun için karar kılınan kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri (düzenlemesi)dir. Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. ve onuda geri cagirdik ve oda adim adim döne döne geri dönüş yolculugundadir. ve onlar feleklerdir, zamanin carklaridir ve Güneş’in Ay’a yetişmesi ve gecenin gündüzü geçmesi mümkün olamaz. Ve hepsi feleklerinde (yörüngelerinde, kendi carklari icinde) yüzerler (seyrederler).
Sadakallahul Aziym YASİN Suresi 38. 39. ve 40. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَالطُّورِ وَكِتَابٍ مَّسْطُورٍ فِي رَقٍّ مَّنشُورٍ وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِ وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِ وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ مَا لَهُ مِن دَافِعٍ يَوْمَ تَمُورُ السَّمَاء مَوْرًا وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ الَّذِينَ هُمْ فِي خَوْضٍ يَلْعَبُونَ يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَى نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا هَذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Vet tûri. Ve kitâbin mestûrin. Fî rakkın menşûrin. Vel beytil ma’mûri. Ves sakfil merfûi. Vel bahril mescûri. İnne azâbe rabbike le vâkı’un. Mâ lehu min dâfiin. Yevme temûrus semâu mevran.Ve tesîrul cibâlu seyrâ. Fe veylun yevme izin lil mukezzibîne.Ellezîne hum fî havdın yel’abûn, Yevme yuda’ûne ilâ nâri cehenneme de’â, Hâzihin nârulletî kuntum bihâ tukezzibûn
Meali :
Esteuzubillah
vettur yani tairun ucan kuş demek ve teyyare ucak demek ve tair ise dönerek ucan demek , seyr ise dönerek giden seyyare otobüs akip giden demek tair ise yani aynen ufo gibi topac gibi yani, yine tayyi mekan demek mekanda yolculuk işinlanma ile bir anda başka yerde oluvermek demek, yine tayyi zaman zmanda yolculuk demekdir "vettur" ise aynen türksat uydusu gibi bir peyk veya uydu gibi manasi var.yani hem yerinde duran hem dönen demek gibi yani freenli uydu peyk ve ayetin manasina gelince
Ve o ucan kuşa yani uyduya veya peyke veya astra uydusu gibi bir yayinci uyduya andolsun( yani bir uydu varki onuda hatirlatalim ki ) ve onun (Mehdinin kurandan derledigi kuran satirlari olan zikiri yani kuran satirlarina andolsun onmun duasi kuran satirlarindan oluşmakda ve öyle olunca burda mana) O nun kitabinin satirlarina andolsun , ve onu kabindan yani evinden veya yerinden oturdugu yerden neşredip yayinlayana andolsun. ve o evi imar edene andolsun, yani oevin hizmetinde olan memurlarada andolsun, o evin ihtiyaclarini görenlerede andolsun demekdir bu. durdurulupda yükseltilene andolsun yani oturdugu yerden yükseltilene andolsun yani oturdgu yerden yüksek bir makama yükseltilene andolsun, yani onu bir hatirlayin taniyin anlayin bakalim, kabindan sicrayipda taşan deniz gibi olana andolsun, ve o gün sicaklar yani azab bastirinca , Onu (azabı) defedecek yoktur. o sciklari ondan başka defedebilcek kimse yokdur, O gün gökyüzü sema bütün ihtişami ile onun emrinde döndürülür, mevreddirilir deveran etirrilir, ve hatta onun tesiri ile dağlar bile seyir halinde yürür (hareket eder). O nu Yalanlayanların vay haline o gün. o onlari o gün havuzdaki baliklar gibi oynayiverir, o gün o cehenneme cagiran cehennem tellallari olan şeytanlar nerde o gün, o gün cehennem sicaklari bastiripda, onlara derki : o yalanladiginiz cehennemi tadin baken katlanabilcekmisiniz ,
Sadakallahul Aziym TÛR Suresi 1 den 15. ayete kadar 15 haric
islamda gözlere sürme cekme sünneti (erkeklerede kadinlarada sünnettir)
ve kainatimizdaki güneş ve güneşimizin dahil oldugu galaksinin sarmal şeklini gösteren sürme cekme sistemi, yani sag göze, sagdan, sag kenardan ice dogru, sagdan sola dogru yani, alt göz ic oyuguk konturuna, sonra sagdan sola 4sürme cekdik ve sola dogru gittik, ve bu sefer sol göz alt ic oyuguna, bu sefer, soldan saga dönüş olan üc dönüş yani üc defa sol göz kenarindan ice dogru cekilir, yani resimdeki gibi, kainattaki galaksimizin, sarmalini temsil eder, yine güneş sistemimizin sarmalini temsil eder, yani yine safa ile merve aarasinda, safa dan merveye dört gidiş, ve merveden safaya ise üc dönüş, yani sen safaya gidesiye kadar dünya hareket halinde oldugu için sen her ne kadar ayni cizgi üstünde gitsende, dünya hareket ettigi için o senin gidip dönüşlerinde aslinda ayni yerde degil kainatin icinde dünya ile birlikte hareket ederek Arapca Allah yazdgini gösterir, yani Allah yazinca elif yukardan aşagi bir ikincisi lamin birncisi yukardan aşagi yine sonra aşagidan yukari ve sonra yine orda alfa yapip yine aşagi dogru, sonra ordanda yukari dogru ve en son yukarda alfa yapip dönünce, Allah yazariz ve dört gidiş, üc dönüş, yani bizde Raşit Tunca imazamizda Tunca kisminda, yeni yeni öyle yapmaya başladik, yani göz simetrik yapidir, ve ellerde oldugu gibi, soldan saga, sagdan sola dogru dönüş simetrikdir, yani sag el ile sagdan sola dogru Allah yazarken, sol elde ise soldan saga dogru Allah yazar yani, ve öyle olunca
Öyle olunca Yaani Galaksimiz ve güneş sistemimizde sarmalinda Allah zikri zikredilir hareketi ile Allah yazar tesbih edip zikreder, o halde
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Huvallâhul hâlikul bâriul musavviru lehul esmâul husnâ, yusebbihu lehu mâ fîs semâvâti vel ard(ardı) ve huvel azîzul hakîm.
Meali :
Esteuzubillah
O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder Zikreder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Sadakallahul Aziym HAŞR Suresi 24. ayet
ve nurcu amcalardan birisi diyorki iman ve ilahlik inkisam kabul etmez diyorlar, yani inkisam diye bir şey uydurmuşlar, neymiş iman ve ilahlik kisimlandirlmaz demek manasindaymiş, ve saidin dili ve risaleleri bu kadar cok kavram iceriyormuş, yani haşa kuran gibi tefsir etmeye ihtiyac varmiş, bu kadar dangillik olurmu, yani haşa said Allah da risaleleride kuran ve bizler de anlamak için onu tefsir etcekmişiz yani, beyinsiz trottel, yani biz inkişaf kelimesi ortaya atinca, dillerde inkişaf kelimesi döner oldu, onlarda ne yaptilar inkisam ortaya attilar, yani ve yine ilahlik inkisam kabul etmez, yani parcalanamaz mesala Allah, iylerin Allahida, kötülerin Allahi degil, bilmem almanlarin allahi o da türklerin ki o degil diye siniflanamaz diyor ve bunuda şu örnekle acikliyor, ve diyorki ateş ile yakmak birbirinin parcasidir, ve yakmayi ateşden ayiramazsin diyor, yakmak ateşin sifati özelligi veya yakmak ateşden ayrilmaz diyor, halbuki allah biber yaratmiş ve ateş ortada yok, hatta yeşil bir sebze iken, ateş ortada yok, ve amma yakmak var, ve mustafa islamogluda diyorki ateş yakmaz diyor, yakan Allahdir diyor, ateş yaksa idi ,ibrahimi madem yaksaydi diyor, tam ziddi mana veriyor, ve yine halbuki yine Allah radyasyon diye birşey yaratmiş bir dalga ne ateş var ne alev, alev dalgasi hani radyolarda inip cikan işiklar vardir ya, aynen alevin inişi cikişi gibi, ve dalga gizli alev amma alev gizli amma radyasyon dalgasi yakiyoryine eelverdeki mikro dalga ortda ne ateş var ne alerv ve nede yan birşey ama yakip pişiriyor, amma radyo sinyali yine bir dalga alev var amma bu sefer yakmyan alev hani ateş ile yakmak ayrilmazdi, Allah ayirmiş işde, yine oksijen ile hidrojen birleşince su oluyor, rahmet, yani su, ve eger suyun hidrojen orani biraz yükselirse veya oksijen orani yükselirse bütün mide ve barsak sistemin alevsiz yanar kavrulur, yani hic su yakarmi, ayarsiz olursa suda yakar, yani öyle cehennemi ateşden sanma, Allah dilerse, seni cehennem atacaksa seni su ilede yakabilir, onun yakmak için ateşe ihtiyaci yok kine yani yine
Allah sameddir, kendinden başkasina muhtac degildir, onun gücü herşeye yeter, serinletmek için suyada ihtiyaci yok, buzdolabi kükürt gazi ile, senin yiyceklerini dondurur buz gibi serin tutar, yani Allah ölüden diri diriden ölü cikarandir, sudan ateş ateşden, yani yanardag külü olan kükürten te serinlik cikarandir, onun kendinden gayri kime ihtiyaci varki,
yine o nurcu amca diyorki Allahin uluhiyyetine güneşler ben büyügün diye başkaldiramaz diyor , halbuki bazi insanlar varki baksan ciliz solucan gibi bişey amma cüssesine bakma sen onun, adam inanmiyon diyor, kafir, yani hatta birde gidip şeytana tapiyor, hani başkaldiramazdi, şeytan ilk başkaldiranalardan degilmiydiki, zaten ona uyan herkesde ayni ahalak var, yani bazi gezegenler sagdan sola dönerken bazilari soldan saga döner, yani yine simetri, ying yang gece gündüz, iyi kötü imanli kafir, yani yine mehdi allahin dosdogru yolu ve ve onun ziddi olan deccal ise deccal kafiri ise ters yol, ters dönen işde, ona zit iistikmette dönen cark ve felek, yani öyle olunca, deccal ne yapiyor sanirsin, amca bak allaha karşi geliyor isyan ediyor, tanrilik iddia ediyor, allah müsade etmiş, hani şeytan aleyhillaneyede izin vermişdi mühlet vermişdi, hadi git ne yapacaksan yap sen benim salih has kullarima dokunamzsin bile demedimi Allah dedi
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إَلاَّ قَلِيلاً قَالَ اذْهَبْ فَمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَآؤُكُمْ جَزَاء مَّوْفُورًا وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الأَمْوَالِ وَالأَوْلادِ وَعِدْهُمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ وَكَفَى بِرَبِّكَ وَكِيلاً
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kâle e raeyteke hâzâllezî kerremte aleyye, le in ahharteni ilâ yevmil kıyâmeti le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâ. Kâlezheb fe men tebiake minhum fe inne cehenneme cezâukum cezâen mevfûrâ. Vestefziz menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve racilike ve şârikhum fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş şeytânu illâ gurûrâ. İnne ibâdî leyse leke aleyhim sultânun, ve kefâ bi rabbike vekîlâ.
Meali :
Esteuzubillah
(İblis) dedi ki: “Senin görüşüne göre, benim üzerime (benden daha) mükerrem (ikram edilmiş, şerefli) kıldığın kimse bu mu? Eğer beni kıyâmet gününe (kadar) tehir edersen (ertelersen), onun zürriyetinden (neslinden) pek azı hariç, mutlaka bana (kendime) tâbî kılacağım.” (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Git! Artık onlardan kim sana tâbî olursa, o zaman muhakkak ki sizin cezanız, eksiksiz bir ceza olarak cehennemdir.”“Ve onlardan güç yetirdiklerini, sesinle aldat. Atlıların ve yayalarınla onları bağırarak yönlendir (cehenneme sevket). Evlâtlarında ve mallarında onlara ortak ol. Ve onlara (yalan şeyler) vaadet.” Şeytanın vaadettikleri gurur (aldatma)dan başka bir şey değildir.Muhakkak ki Benim kullarımın üzerinde, senin bir sultanlığın (yaptırım gücün) yoktur. Ve senin Rabbin, Onlara vekil olarak kâfidir (yeter).
Sadakallahul Aziym, İSRA Suresi 62. 63. 64. 65. ayetler
öyle olunca sanki Allah onu gecenin ve kötülügün mümmessili olarak özel secip ve git artik görevini yap diye göndernmiş gibi gelmedimi size de, yani yinyang daki karanlik tarafin mümessili olarak görevli kimse.
yani öyle olunca bir cark saga dönerken diger carkda sola döner, ve biribirini deveran ettirir ve biz zikirlerimizde, aynen o kainatin, yani feleklerin cark sistemi gibi, bazi zikirleri sagdan sola tesbih eder, bazi ziirleride soldan saga tesbih ederizki, yani bu cark dönsün, deveren etsin, yani yukardaki ayette denildigi gibi, oun emrinde kainat sema münevver olur nevreder yani devir eder, deveran ede,r döndürülür diyor rabbimiz, yani öyle olunca, bizim askerimiz işde o halifelerden olacak, ve kainat emrinde dönecek nevredip deveran ettirilcek olanlardan olcak yani
Rabbim Müntesiblerimize bu konuda merhamet etsin inşallah
--oOo---
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 2 Ocak 2016 Cumartesi
Original Kar © glan
Korkma öyle Mahzunda olma "Elbet Allah Bizimle Beraber"
(Kar©glanin 22 Temmuz 2017 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
لاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
İlla tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahracehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fîl gâri iz yekûlu li sâhibihî lâ tahzen innallâhe meanâ, fe enzelallâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferûs suflâ, ve kelimetullâhi hiyel ulyâ vallâhu azîzun hakîm
Esteuzubillah
Meali :
Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Sadakallahul Aziym TEVBE Suresi 40. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
مُوتُواْ بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
mûtû bi gayzikum.
Meali :
Esteuzubillah
Kininiz (sizi kahredip) öldürcekdir zaten.
Sadakallahul Aziym ÂLİ İMRÂN Suresi 119. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَاِذَا تَوَلَّى سَعَى فِى اْلاَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللهُ لاَ يُحِبُّ الْفَسَادَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve izâ tevellâ seâ fîl ardı li yufside fîhâ ve yuhlikel harse ven nesl(nesle), vallâhu lâ yuhıbbul fesâd
Meali :
Esteuzubillah
“Bu gibileri, işbaşına geçti mi, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekonomik ve sosyal düzeni ((:::) ver illimunatlar Gibi) ve nesli (insan nesli olsun bitki nesli olsun hayvan nesli olsun aynidir yani GDO ve Gen teknigini kulallanlar gibi) bozmaya çalışırlar. Ama Allah bozgunculuğu sevmez.”
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 205. ayet
---oOo---
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
Her kim (Bismillâhillezi lâ yedurru ma’asmihi şey’ün fil erdı ve lâ fissemâi ve hüves-semi’ul alim) duasını sabah üç kere okuyana, akşama kadar, akşam okuyana da, sabaha kadar hiç bela gelmez.”
( Hadis-i Şerif ,İbni Mace )
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَلأُضِلَّنَّهُمْ وَلأُمَنِّيَنَّهُمْ وَلآمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ آذَانَ الأَنْعَامِ وَلآمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّهِ وَمَن يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِّن دُونِ اللّهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُّبِينًا
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve le udillennehum ve le umenniyennehum ve le âmurannehum fe le yubettikunne âzânel en’âmi, ve le âmurannehum fe le yugayyirunne halkallâh(halkallâhi. Ve men yettehıziş şeytâne veliyyen min dûnillâhi fe kad hasira husrânen mubîn
Meali :
Esteuzubillah
şeytan bazi kullari delalette birakip onlarin emniyet kilitini kaldirip onlara müadahle edecegini ve ( hayvanlardan veya bitkilerden olan) nimetlerin düzen odalarini bozmalarini emrdecegini (yani izan odasi düzen odasi veya düzen ve izan evleri demek yani DNA si demek hani atasina isyan edene izansiz deriz ya iste hayvnlarin bitkilerin izanini bozdular) ve allahin yarattigi huluk bozuldu, ve dedilerki bizde huluk ettk artik, ve o yüzden hani senden baska yaratan yokdu, onlara emretcen ve uyduruklari yaratcaklar manasindadir bu ve evet DNA yi bozup uyduruk uyduruk yaratiklar türetmye başladilar.
Nitekim şeytanin daha önce Allah herşeyi sudan yaratinca, suyun üstüne otak kurup yillarca suyu nasil bozarim fikri üzerinde calişdigini ve bataklik suyundan kendini degiştirip bozarak sivrisinegi ve mikrobunu türettigini anlatmişdik, ve işde yine şeytan toprakdada kendi demirinin küfünden olan tetenoz mikrobuna dönüşdü ve
ve insanoglunun iyileride veya kötülerde Allahdan aldiklari ilham ile domuzun icinde buna karşi bir madde oldgunu keşfettiler, yani domuzun yaratilma hikmeti, gecen hafta dedikya isa nin son yemeginden bundan yiyin amma eve götürmeyin dedigi hinzir etinden yiyip de hinzirlar ordusu olan isavilerden bahsettik ve isa 2000 senedir yaşiyorsa ölmez gitmez minzir denirya yani, onun ümmeti işde, ölmez gitmez alman mali denirya yine made in Germany yani eskimeyen alman mali ve yine alman domuzu gibi denirya, hinzir yani, işde domuzun geninde ne vardir, dah dogrusu, domuz cöp yer, yerde ne bulsa yer, pislik şeyler, temiz şeyler, ne bulursa yer, hatta kendi dişkisini bile yermiş, yani öyle olunca, mikroplarin zarar veremedigi bir canli, ölmez gitmez made in...
yani öyle olunca
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
بِسْمِ اللَّهِ الَّذِى لاَ يَضُرّ ُ معَ اِسْمِهِ شَيْءٌ فِي اْلاَرْدِ وَلاَ فِي السَّمَاءِ وَ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمْ
Bismillahillezi Duasının Türkçe Okunuşu
“Bismillâhillezi lâ yedurru ma’asmihi şey’ün fil erdi ve lâ fissemâi ve hüvessemi’ul alim.”
Anlamı
Öyle bir Allah varki O Allah’ın yüce ismine sığınana yerde ve gökte hiç bir şey zarar veremez! O, her şeyi işitir ve her şeyi bilir.
peki burda ne deniyor "la yedurru" yani zarar veren hicbir zararli, yerde veya gökte olsun, ona zarar veremez, yani hastalik da yine dzur demekdir,
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَأَيُّوبَ إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve eyyûbe iz nâdâ rabbehû ennî messeniyed durru ve ente erhamur râhimîn.
Meali :
Esteuzubillah
Ve Hz. Eyüp, Rabbine (şöyle) nida etmişti: “Muhakkak ki, bana bir zarar isabet etti (hastalık geldi mikroplar zarar verenler dokundu). Ve Sen, rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin.”
Sadakallahul Aziym ENBİYÂ Suresi 83. ayet
yani hastalik ise mikroplarin yaptigi bir durumdur, ve diyorki Allah, öyle bir Allah varki, o Allaha mikroplar zarar veremez diyor, yani öyle olunca isa havarilerine ne yedirdi, hinzir ne yediler hinzir eti, ve hinzir nedir, mikroplarin zarar veremedigi, ve isa ve babasi bu hikmeti bildigi için, ve yerde ve gökte hicbir mikrobun zarar veremedigi birde halife var dünyada mehdi ve isa 2000 küsür senedir diri ve hay hicbir mikrop onlari yikamadi demedkir bu, işde tetenoz mikrobunun aşisini icad edende, işde domuzda olan maddeden icad etti, icad etti degilde, yani ne işe yaradigini ilham yoluya bildi,ve öyle olunca, yani domuzun yaratilma hikmeti ise işde
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
لاَ يَضُرّ ُ معَ اِسْمِهِ شَيْءٌ فِي اْلاَرْدِ وَلاَ فِي السَّمَاءِ
hikmeti için yani yerde ve gökte hicbir mikrop ona zarar veremez, ve Allah işde bu hikmeti ve halifelegini de isavilere verdi
ve gavurlar insan bedeninde, isa yi yeniden canlandiran isa siniri diye bir sinir buldular, ve gizli isimini " Rotes Kreuz" koydular, ve Rotes Kreuz ondan sonra kuruldu, ve yeniden canlandirma görevini, işde Rotes Kreuz yani, Kızılhaç görevileri yapmakdadir bugünümüzde, yani o siniri bilen gizli örgüt ve nasil yeniden canlandirildigini bilen kimseler.
---------------
Gavslik Makamina cikmiş bir kimse, yani vahdeti vücud makamina cikmiş olan kimse, gercekdende o makamdaysa, o zaman vahdeti vücut o ise, bütün kainat onun bedenindedir, öyle olunca hasta olsa, kendi kendini iyi etmesi lazimdir, cünkü kainat onun bedeninde ise, o zaman dişardan gelecek doktorda onun bedneninde mevcut, onun verecegi şifada zaten, onun bedeninde mevcut, o halda doktora ne hacet, hakime ne hacet, bilmem alime ne hacet degilmi, yani kainat zaten o, herşey sende ise madem, niye dokdtur ararsin ah mak o zaman kendi kendini, kendin tedavi et, nitekim ateşe atilirken hz ibrahim, cebrail geldi, birşey istiyonmu diye sordu, sen dedi cik aradan cebrail ,Allah beni görmüyormu ki ne haldeyin ben, ben bu halde daha ne isteyen, madem o Allah görsün bilsin, caresine baksin dedi, sen girme araya dedi, ve öyle olunca aracisiz ilac halilullah makami, yani arada araci kullanmayan, direk Allahdan, yani işde sen madem gavsim falan filen diye ötüyon, bizim şeyhimiz gavs diye öten ah maklar sizede sözüm, o zaman kendi derdine, kendi derman olsun, yani aracisiz imdat, yani sen vahdetsen, herşey sende zaten, madem gavs oldugunu iddia ediyon, o zaman haydi kendi yarani kendin sarda bakalim ahmak, yani işde hastalikda sende mevcut ilacda, eger sen gavs isen, madem haydi derdinin ilacini bul o zaman kendi vucudunda, kendine care ol, varmi öyle beş köfte üc kuruş, yedirmezler sana filan öyle gavsiligi halilurrahmanligi.
Yani işde zikirimizde biz ne cekeriz dedik, en son 21. sinif sofiler halilurrahmanliik kazanmak için ne okurlar dedik, bir yere gelirlerki zikire ek yapmak lazimdir yani
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn.
Meali :
Esteuzubillah
Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.
Sadakallahul Aziym FÂTİHA Suresi 5. ayet
Yani 21 defa okunur, sonra fatihanin kalan kismi tamamlanir, yani cebrail sende cik aradan, biz yalniz Allah a kulluk eder, ve Allah dan meded ve yardım bekleriz demekdir bu . yani artik vahdete dogru yelken actik ve halilurrahman gemisine bincez demedkir bu. yani kendi doktorun kendin oluvermek, kendi terzin kendin oluvermek, yine kendi ahcin kendin oluvermek, kendi evini kendin yapmak, kendi kahveni kendin yapmak ,......yani mehdi özelligi bütün mesleklerden biraz biraz cakmak, yani her pohdan cakmak veya anlamak velhasil kelam.
yine "istiaze duamizin" ve "rabenefrig" ve "vedfea" dualarimizin tefsirine gelince
ne diyoruz o duada mesela birincisi nedir o
"vağfu anna vağfirlena Verhamna ente mevlana fensurna alel kavmil kafiriyn,"
"(Ey Rabbimiz!) Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et."
deriz burdaki kötü kimlikli kimseler kimdir, Kafirler, nerden belli kötü oldugu, cünkü Allah kuranda diyorki
Esteuzubillah
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
فَاِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
“Allah kâfirleri sevmez.”
ALİ İMRAN-32. ayet
"vağfu anna vağfirlena Verhamna ente mevlana fensurna alel kavmil münafikiyn"
yine mesela nederiz istiaze duamizda, yine münafiklara karşi rabbimizden meded ve yardım dileriz, nitekim kuranda münafiklar hakkinda
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُواْ كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُواْ أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاء أَلا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاء وَلَكِن لاَّ يَعْلَمُونَ وَإِذَا لَقُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ قَالُواْ آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْاْ إِلَى شَيَاطِينِهِمْ قَالُواْ إِنَّا مَعَكْمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُونَ اللّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ وْلَئِكَ الَّذِينَ اشْتَرُوُاْ الضَّلاَلَةَ بِالْهُدَى فَمَا رَبِحَت تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve izâ kîle lehum âminû kemâ âmenen nâsu kâlû e nu’minu kemâ âmenes sufehâu, e lâ innehum humus sufehâu ve lâkin lâ ya’lemûn
Ve izâ lekûllezîne âmenû kâlû âmennâ, ve izâ halev ilâ şeyâtînihim, kâlû innâ meakum, innemâ nahnu mustehziûn.Allâhu yestehziu bihim ve yemudduhum fî tugyânihim ya’mehûn.
Ulâikellezîneşterevûd dalâlete bil hudâ, fe mâ rabihat ticâretuhum ve mâ kânû muhtedîn
Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.
İman edenlerle karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, “Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz” derler. Allah da onlarla istihza (alay) eder ve onlara mühlet verir. Onlar, kendi azgınlıkları (isyanları) içinde bocalarlar.İşte onlar, o kimselerdir ki, hidayet ile dalâleti satın aldılar. Fakat onların ticareti, onlara hiç kâr sağlamadı ve hidayete ermiş değillerdi.
ve gösteriyorki bu ayet, Allah münafiklari yani ikiyüzlü kimseleri sevmiyor, ve onlar Allahin mümin kullari ile alay etsede, Allahda onlarla alay edip, onlari delalette birakir ve hidayete dogru yola erdirmez diyor , yani öyle olunca duamizin bu kismida yine kuran ayetleri ile sabittir, ve böyle kötü mikroplardan korunmak lazimdir, ve Allahdan yardım istemek lazimdir ve biz yardım ister onlardan uzak olmak istedigimizi bildiririz rabbimize.
yine mesela derizki istiazede yine
"vağfu anna vağfirlena Verhamna ente mevlana fensurna alel kavmil müsrifiyn,"
Allahim müsriflre karşi yani israf ehline karşi bize yardım et diye dua ederiz ve bu gibi kimseleri bizden uzak et diye yardım dileriz bu yanlişmidir, kuran dişi bir istekmidir? hayir yine karun ayeti ile sabitir, neden cünkü kuranda kapi gibi ayet var
Allah Teâlâ, Müsrifleri Sevmez
Esteuzubillah
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يَابَنِى اَدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلاَ تُسْرِفُوا اِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn.
Meali :
Esteuzubillah
“Ey Âdemoğulları! Allah Teâlâ’ya kulluk olsun diye, yapıp ettiğiniz her işte, kendinize çeki düzen verin, yiyip için, fakat saçıp savurmayın; çünkü Allah savurganları sevmez.”
A'RÂF Suresi 31. ayet
Ve böyle böyle duamazin her birinin delilleri vardir, kuranda bu kimlikdeki kimseler aynen mikroplar gibidir, onlardan uzak durmak, ve onlarin zararindan emin olmak için, allahdan yardım dilemek gerekir, ve duamiz yine onun icindir, ve kurandan delilleri sabittir.
Bu dualarmiza delil olcak ayetlerden oluşan bir konu hazirladik, ve onu buraya eklersek konu cok uzun olacagi için, size konunun linkini veriyorum
Ayetlerde Geçen Allah u Tealanın Sevmediği insanlar Kimlerdir?
ve artik 21 Hazirani geride birakdik ve gün döndü ve artik günlerin kisalmasi ve mevsimin dönmesi için 5. sinif sofilerimiz artik günde iki defa zikredenler, birde ikindinden sonra uzun zikiri ve sabahleyin kisa zikiri etcekler, ve ayrica Allah zikirimizde artik taaa 21 Araliga kadar 66 defa cekilcek, yani gündüz kisalcak geceler karanlik ve zulumet yavaş cogalcak ve karanlik burclu kimselere hak taninmaya başlancak, önden buyurun efendim denilcek yani yavaş yavaş, ve artik yarinden itibaren sabah namazini bazen bazen son vaktine birakilcak ki ve gece gündüzü itekleyip kakdircak, ve yerine karanlik gececek, yine ikindi ise ilk vaktinde kilinmaya calişilcakki artik geceya yer vermek gibi, yani ve sabahlar gec aydinlik olcak, akşamalar erken karanlik olcak, ve yine yarinden itibaren ara ara akşam namazindan sonra evvabin namazi kilincakki günler erken kararsin yani..
ve biz merkür burclu ve tarikatin şeyhi olarak, zikiri ilk ceken oldugumuz için, biz sizden fersahlar öndeyiz öyle olunca, biz mevsimlerden wintere yani kişa yol aliyoruz, ve siyah tesbihe gecdik, ve biz gibi başak burclu kimselerde siyah tesbihe gecsinler, cünkü gezegenlerin seyrinde, ic kulvar diş kulvar meselesi vardir yani
Merkür burclu kimse icden döndügü için, döndügü mesafe kisadir, ve hemen döner, ve fakat dişdaki pluton burclu kimse ise, bir turunu 83 senede atiyor, 4mevsiomi o 83 sende tamam ediyor biz ise dünyali olrak 365 günde, yani ona yaz 83 senede bir defa geliyor, yine bahar 83 senede bir defa, yine sonbahar ayni yani.... ve fakat biz merkür burclular da 33 defa yaz 33 defa kiş ve 33 defa bahar ve 33 defa sonbahar 33 defa kiş oldugunda, dünya daha güneşin etrafinda bir defa tur atmiş, ve adem burclu havva burclu kimselerde mevsim tek tur atmiş olur, yani o yüzden biz icden döndügümüz için, bizde mevsim şimdi merkür kiş burcu makamina vardi, yani öyle olunca, siyah tesbih zamani, sizinki hangi burcda iseniz önce astronomi okuyun burcunuz, yaz konumundami, yoksa baharmi, kişmi, mesala brezilyada kiş iken, sizin bazilarinizda daha bahar bile gelmemişken, bizde yaz idi, ve öylede olunca, yani işde size ayaklariniz veya ve poponuz eger yazda isek, yanma olunca, yani güneşe yaklaştiginizi, ve cok yanma olursa artik dönmeniz ,ve tesbih degişmeniz gerektigini bildirir, yani uzak olunca kiciniz üşümeye başlayinca, anlayinki ve fazla donarsa, artik tekrar bahara dönmeniz lazim, ve ya ayaklarinizdan belli olur, yada kafanizdan, yada poponuzdan, yani sirtindan da bazen belli olanlar olabilir. sadece tarikimize mensub kimselerde gözükcek hassas ayarlar icindir bunlar. yani yine kabede dönerken ic kulvar diş kulvar meselesi yani icden dönen ilerdedir biraz, dişdan dönen daha onun yanina yerine varamaz hemen, geriden varir yine en dişdan dönen, en gec hacerül esvedi selamlama yerine varir degilmi
o yüzden siz hangi burcdan iseniz mevsim tesbihini degiştirme işlemini hassas teraziniz olan vücudunuzdaki hassas alametlere bakip, ve birde astronomi ve astrolji okuyup ona göre hareket etceksiniz velhasil kelam. yoksa kicin yanarken, sen hala yaz tesbhi ile cekersen, senin gezegen güneşe fazla yaklaşir, ve böyle senin oldugun yerdede mevsim kurak gecer, ayari iyi yapin, öyle salak salak degil yani, ögrenin artik kainati kumanda etmesini , Allah öyle buyuruyor, artik kainati size musahhar kildik, yönetin artik onu diyor.
Gecenki vaazlarimizda golden halimeden bahsettik ve bakara suresine ismini veren mantafon inekden bahsetik, ve kuranda diyorki, neredeyse keseceklerdi, ve bunu israile indi ve söylendi saniliyor, halbuki hindular inek kesmeyenler degilmi, o zaman bu ayet hindulara inmiş olmazmi, yani işde inek kesmeyip o inege tapanlar, neden işde golden halime soyu kesilmeden üremiş olsun diye.
-----------------
Ali Semerkandi hazretleri diyorki
"Ne sen kimseden incin, Ne kimse senden incinsin"
dedikya gecen "Allahümmahşuruna fi zümretissalihiyn" dedin, ve Allah seni Bir müminin evindeki caydanligi yapti, yada onun yastigi yorgani yapti dedik, yani öyle olunca yastik olan mümin, öyle bir mümin olmaliki, pamuk gibi, yani ne kimseden incincek, ne kimse ondan incincek, yani öyle olunca, pamuk yastik gibi, yani müminin yastigi olmak, o kadar kolay iş degil yani, yukardaki sözü başarabilcek er gibi adam varmi veya er gibi kadin varmi, yani öyle olunca, işde müminlerle haşret dedin, ve bizim zikirimizde " ve elhigni bissalihiyn" bizi salihlerin arasina kat demek o kadar zor, yani salihlerin arasina katdi, belki sen bir müminin caminin önündeki cicegi oldu, cebindeki kalemi oldun degilmi, amma işde eger bir müminin yastigi olmaya aday isen, senin yapacagin en gökcek ahlaki ali semerkandi söylemiş işde "Ne sen kimseden incin, Ne kimse senden incinsin" bunu başarabilirsen, yeni versiyonun belki mehdinin evindeki yastigi oldun, yorgani oldun demekdir.
evet pamuk gibi yumuşk müslümandan bahsedilirde, taşfirin erkekden bahsedilmezmi, peki hani kazak erkek arar bazi kadinlar, vursun sövsün dövsün amma benim erkegim olsun gibi, yani sert adam, sertlik işde cinsellikle alakali, nefsin sert ise, nefsinin ucu olan zekerinde sert, demir gibi demek, yumuşadin derviş yunus gibi oldun, gerdekden döncek kadar olursun, pamuk gibi oldu, kadinin birisi demiş "dişin keserken yiyecen, yakişiyorken giyecen, tikin kalkarkende ....." demiş yani öyle olunca, sertlik işde nefsin sert olmasi demek işde oranin sertligini temsil eder, amma insan rahmanligi tatdiysa, belki birde rahimligi ögrencek, dedik öyle olunca kaziklarin başi şeytan dedi "egilmeyecegini secde etmeyecegini bükülmeyecegini, yani mümin oldun pamuk gibi oldun, peki şeytana uydun sertlleşmeye başladin demekdir, seni gidi findikkiran yilani deliginden cikaran, yani şeytan uymadan o iş olmuyor işde, sertlleşmek demek demirleşemek demek bakirlaşmak demek, yani işde günah bu yüzden, amma hani bir yumrukda adam öldüren musa var ya, sert erkek, yani israil köpekleri sert erkegi oynuyorlarya hani şimdi, mescdi aksada sorun yapiyorlarya, yani öyle olunca babaniz musa sert erkek, musayi firavun önüne katmiş, arkasina bakmadan kaciyor erkekligin 10 da dokuzu kacmakdir diye kacmay başlamiş, buna inanmadinmi? kafirler muhammedi kovalamişlar, o cessur muhammed mekkeden medineye kacmiş, yani o zaman eger sen ben kazak yada kazik erkegin dersen, böyle bir firavun takarlar peşine, ayaklarin kicina dege dege kacarsin, işde egilmiyon diyen, demir cibilliyatli şeytani sülaymanin ve davudun eline verir Allah, döve döve adam edip eger büker, senmisin egilmeyen, senmisin rahimlige iman etmiyen, gel baken rahim Allah nedir bir ögren, boyun egmesini aşagida olmasini, topak gibi olmayi da ögren, hep gökten baba gibi yildirimlar yagdirma, birazda toprak olda, verim ver diye, seni anne yaparlar, rahim yaparlar, ve muhammed o kivama gelince Allah dedi
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm.
Meali :
Esteuzubillah
Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.
Sadakallahul Aziym TEVBE-128. ayet
Diye meal vermişler bu ayete, yani diyorki rabbimiz, artik rahimligi kazandin, hemde cok yüce bir rahimligi kazandin, kimdir o fatmaligi kazandin, artik sen ve senin yeni versiyonun cok yüce bir rahim olan, anne olan, annemiz olan fatmaligi kazandin artik, "raufürrahimsin" yani bizim zikirimizdeki yine "rahmenirrahim" ve "raufürrahim" hikmetide budur yani.
Rabbim seyri sülükünüzde, yüce rabbimizin bildigimiz 99 güzel esmasi olan, bütün elbiselerini bir defa giyip cikarmayi nasip etsin askerime.
--oOo---
أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 22 Temmuz 2017 Cumartesi
Original Kar © glan
Ey Mehdi Askeri! Zikirden Kesilenlerden olmayin. Şeytanın, Allah’ı anmayı unutturdukları gibi olmayın
(Kar©glanin 15 Temmuz 2017 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn.
Meali :
İşte O, Sübhan’dır. Herşeyin melekûtu (mülkü ve hükümdarlığı) O’nun elindedir. Ve herşey, O’ ndan cikip, geri O’na dönücüdür.
Sadakallahul Aziym YASİN Suresi 83. ayet
---oOo---
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
İyi arkadaş, güzel koku satan gibidir. Sana koku sürmese de, yanında bulunduğun müddetçe güzel kokusundan faydalanırsın.
Kötü arkadaş, demirci körüğü gibidir. Üflenildiği zaman ateş kıvılcımları seni yakmazsa, kokusu seni rahatsız eder.
( Hadis-i Şerif , Müslim ve Buhari)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
İyi insanlarla gezmek ve iyilerden bahsetmek de nimettir. Çünkü hadis-i şerifte, (Salihler, iyiler anıldığı zaman rahmet nazil olur) buyuruldu. (İ. Ahmed)
Rahmetin sebebi iyi işlerdir. İyi işlerin sebebi de onlara heves etmektir. Onlara heves etmenin âmili de sâlihleri iyi hâlleri ile anmak ve hatırlamaktır.
kötüler anıldığında lânetin inmesidir. Çünkü kötüleri ve kötülükleri çokça anmak, insana kötülük yapmayı kolaylaştırır. Bu da lâneti gerektirir. Lânetse Allah’tan uzak kalmak demektir.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ أُوْلَئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ نَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ فِي الأَذَلِّينَ كَتَبَ اللَّهُ لَأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
İstahveze aleyhimuş şeytânu fe ensâhum zikrallâh, ulâike hizbuş şeytâni, e lâ inne hizbeş şeytâni humul hâsirûn. İnnellezîne yuhâddûnallâhe ve resûlehû ulâike fîl ezellîn. Keteballâhu le aglibenne ene ve rusulî, innallâhe kaviyyun azîz.
Meali :
Esteuzubillah
Şeytan onları hâkimiyeti altına alıp kendilerine Böylece Allah’ın zikrini onlara unutturdu. Allah’ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın tarafında olanlardır(Yani şeytan hizibini yanir ordusnu böyle meydan getirir) . İyi bilin ki,şeytanin hizbi yani şeytanin ordusu, şeytanın tarafında olanlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
Allah’a ve peygamberine düşman olanlar var ya, işte onlar en aşağı kimselerin arasındadırlar.
Allah, Ana karta kainatin programina “Şüphesiz ben ve peygamberlerim galip geleceğiz” diye yazmıştır. Muhakkak ki Allah; Kavî’dir Şüphe yok ki, Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.
Sadakallahul Aziym MUCÂDELE Suresi 19. 20. 21. ayet
Bizim "salavati kebire" ve "salavati kasr"da okudumuguz salavatin sebebi ve hikmeti bunlara binaendir, yani iyileri anip, onlarin güzelliklerine ve iyiliklerine talip ve sahip olabilmek için, ve yine zikir ile Allahi ve peygamberlerini ve meleklerini anip, onlardan manevi olarak fayda görmek icindir, ruh için uzaklik yakinlik sorun degildir iyi ruhlar anildiklari yerde oiluverirler, ve kötü ruhlarda böyledir, kötülikleri ile beraber, kötü olanlarin yanindadirlar, yani decal ve hizbi ve şeytan ve hizbi yani.
Peygamber Efendimiz de hadis-i şeriflerinde şu tavsiyelerde bulunmaktadır: “İyi arkadaş yalnızlıktan, yalnızlık da kötü arkadaştan hayırlıdır. İyilerle dost olan, misk satanla beraber olan gibidir. Onun güzel kokusu diğerine bulaşır.
Kötülerle beraber olan da demirci çırağı ile beraber olan gibidir. Onun kiri de diğerine yansır.” (Buhâri, Zebaih, 31, Buyû’, 38; Müslim, Birr, 146; Ebu Davud, Edeb, 16); “Kişi dostunun dini üzeredir. O hâlde kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etsin.”
(Tirmizî, Zühd, 45); “Kişi sevdikleriyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 165; Tirmizî, Zühd, 50, Da’avat, 98 );
“Mümin müminin aynasıdır.” (Ebu Davud, Edeb, 49);
“Müminler bir binanın tuğlaları gibi birbirini destekler.”
(Buhârî, Mezâlim, 5, Salât, 88; Tirmizî, Birr, 18 )
(Uçurumun kenarında dolaşan, uçuruma yuvarlanabilir.) [Buhari]
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr.
Meali :
Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar.
Onlar da şöyle derler: “Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz büyük bir sapıklık içindesiniz’ (Yani siz Yalancilardansiniz) demiştik.” derler.
Sadakallahul Aziym MULK Suresi 8 ve 9. ayet
Zikir ceken sofilerimizde Su gibi olma özelligi meydana gelir, ve neyin yanina varsa, neye degse, ondan, ve onun renginden, ve kokusundan, ve şekli ve kabindan oluvermek gibi bir hal, yani hal sektesi denen bir durum vuku olur, ve öyle olunca, ne ile, kim ile dostluk kurup, ne ile mesgul oldugunuza dikkat edin, yoksa zikirden kesiliveririsniz, ve allahi unutanlardan oluverirsiniz, cünkü hal gecmesi diye bir durum vardir o yüzden
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir, o halde kiminle arkadaşlık edeceğinize çok dikkat edin"
( Hadis-i Şerif , Hakim)
Kötü arkadaşları terk et. Onlara sevgi duyma, salihleri sev. Yakının bile olsa, kötü arkadaştan uzak dur. Uzak bile olsa, iyi arkadaşlarla beraber ol. Kimi seversen, seninle onun arasında bir yakınlık hasıl olur. Bu bakımdan, sevgi beslediğin kimsenin kim olduğuna iyi bak. Bir sepet sağlam meyvenin içine bir adet çürük meyve koysanız hepsini bozar, bir sepet sağlam meyve o bir çürüğü sağlam yapamaz. hatta bir sepet çürük meyve koysanız içine bir adet iyi meyva koysanız o iyi çürükleri iyi yapamaz, mehdidinin görevide bundan daha zordur, kötüleri iyi yapmak ancak Allahnin işidir, ancak iyi bir meyva bozulmadiysa, ve birde iyi bir tohum ve cekirdek verdiyse, yine o cekirdekden dikdikce, ekdikce, bir orman kadar, bir harman kadar iyi meydana gelebilir degilmi ”
o yüzden muhammed yine dedi
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Kıyametin kopacağını bilseniz (kiyameti kopuyorda görseniz) elinizdeki hurma çekirdeğini (yani fidanı) dikiniz”
( Hadis-i Şerif , Riyâzü’s-Sâlihîn)
Salihlerle beraber olan, onlardan hiçbir şey öğrenemese bile, yedi ikrama kavuşur:
1- İlim talebesinin faziletine kavuşur.
2- Onlarla beraber iken günahtan uzak olur.
3- Evinden çıkışından itibaren rahmete girer.
4- Onlara inen rahmetten o da faydalanır.
5- Onları dinlerken, kendine sevap yazılır.
6- Melekler ondan memnun olup, dua eder.
7- Attığı her adım, günahına kefaret olur.
Allahü teâlâ da ona altı ikramda bulunur:
1- İlim ehliyle bulunmayı ona sevdirir.
2- Âlime uyanlar gibi sevaba kavuşur.
3- O salihlerden birinin şefaatine kavuşur.
4- Günahkârların gittiği yerlerden soğur.
5- O da salihlerin yoluna girmiş olur.
6- Dinimizin emirlerine uymuş olur.
Bir kimse, Peygamber efendimize, (Kıyamet ne zaman kopacaktır?) diye sordu. Ona cevaben, (Kıyamet için ne hazırladın?) buyurdu. O kimse, (Fazla ibadetim yok. Fakat Allah ve Resulünü seviyorum) dedi. O kimseye, (Herkes sevdiği ile beraber olacaktır. Sen de, ahirette sevdiğinle beraber olacaksın) buyurdu. (Buhari)
Hikmet ehli buyuruyor ki:
1- Âlimlerle beraber olanın ilmi artar.
2- Salihlerle beraber olanın, ibadete rağbeti ve günahlardan kaçma arzusu artar.
3- Fâsıklarla [açıktan günah işleyenlerle] düşüp kalkanın günah işleme cüreti artar.
4- Zenginlerle düşüp kalkanın dünya sevgisi artar.
5- Fakirlerle beraber olanın şükrü artar. Bir kimse, bir âlimle dünyayı dolaşsa, âlimden dinine ait bir mesele öğrense, birlikte yaptıkları seyahati boşa gitmiş olmaz. Bir kimse de, âlimlerle, salihlerle beraber olsa, hiçbir şey istifade edemese bile, onların yüzüne bakması, onun için büyük bir nimettir. Çünkü salih Müslümanın yüzüne bakmak ibadettir.
Kötü arkadaş, bir tane olsa da çoktur. İyi arkadaş bin tane olsa da azdır. İyilerle dost olmalı ve sayısını çoğaltmaya çalışmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çok dostunuz olsun; çünkü Rabbiniz kerimdir. Kıyamette dostları arasında bulunan kuluna azap etmekten haya eder.) [Şir’a]
(Çok tanıdığınız olsun! Kıyamette hepsi de şefaat eder.) [Şir’a]
(Allahü teâlâ, rıza-i ilahi için bir din kardeşi edinenin Cennetteki derecesini yükseltir.) [İ. Ebiddünya]
(Allah için ahiret kardeşliği yapan, ahirette öz kardeşinden daha faydalı yardımları, o ahiret kardeşinden görür. Allahü teâlâ, ahiret kardeşini çok seveni, o nispette çok sever.)
[Ey Oğul İlm.]
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve kûnû meas sâdikîn
Meali :
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla iyilerle beraber olun.
Sadakallahul Aziym TEVBE Suresi 119. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ellezîne yettehızûnel kâfirîne evliyâe min dûnil mu’minîn(mu’minîne. E yebtegûne indehumul izzete fe innel izzete lillâhi cemîâ.
Meali :
Esteuzubillah
Müminlere düşmanlik etmek için (ittihaze etmek için) kâfirleri dost edinenler varya(şeytan ve hizbi ve Deccal ve hizbi gibi). İzzeti ve şerefi onların yanında mı arıyorlar? Oysa muhakkak ki izzet ve şeref, tamamen Allahla beraber olanlar ( yani muhammed ve ashabi gibi ve yine mehdi ve cemaati gibi iyiler) topluluguna aittir.
Sadakallahul Aziym NİSA Suresi 139. ayet
iyilerle beraber olacagiz, ve fakat iyi olsan, en iyi olsan, seninde bir zayif ve kötü tarafin, yani gülün bile dikeni olur degilmi, öyle olunca, sevdiginide garerince sev, yani ne demekdir bu, yani seviyorsun tamam amma, sevdiginin herşeyinide alma öyle, yani sadece iyi ve güzel huylarini al, kötü ve cirkin olan bazi halleri olabilir, onlari es gec, ve bin iyiligin yanindaki bir kötü halini el alipda, onuda yerme, gül dikensiz olmaz, mümin hatasiz olmaz, beşer şaşar degilmi, günah bizlerin ders alip iyi ve iyiligi secmemiz için konmuş sinir taşlaridir, sinir taşlarini gördükce yolumuzdan devam etmeye calişmak müminin almetidir. işde yani mesela kiraz seviyorsan, tamam kirazi sev ye, amma allah kirazin icinede cekirdek ucunada sap koymuş, sapini ve cekirdgini kopar ayir kenara koy, cekirdeginide yeme bazen cekirdegide yenebilenelr vardir elbet, kilciksiz hamsi sanki, yani öyle olunca herkes kilciksiz hamsi ariyor, amam hatasiz kul olmaz, dikensiz gül olmaz, o yüzden sen ari gibi ol, ari cicege konar, o ne yapragini koparip yer, ne sapini, o ciceigin özü olan balini alir, ey mmüin ey mehdi askeri sende bizi severkende garerince sev, bazi kötü huylarimizi ve kötü hallerimiz olabilir, sen onlari örnek alma, onlar bizim dikenimiz gibidir, boyunumuzu egmemizi saglayan kusurlarimizdir, yoksa günahsiz olsak, Allah muhafaza firavun gibi tanriliga kalkar insan degilmi, o yüzden günahimiz boynumuzu egdiren yermizdir. sen onu alma elbet seninde boynunu egdiren, bir başka halde sende mevcuttur, sen seininki ile boyunu egde firavun gibi olma. ve altin camura düşdüyse, sen onu camurlu camurlu alip cebine koyma, yika sonra cebine koy ki, cebin batmasin, bizide öyle hatalarimizla alma, sen iyi olan yönlerimizi örnek al, biz bazen camura batsakda, Allah gayret verir, sonra yine yüze düzlüge cikariz, sende gayret et, adem gibi günahdan sonra tevbe etmesini ögren ki onlar dedilerki :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kâlâ rabbenâ zalemnâ enfusenâ ve in lem tagfirlenâ ve terhamnâ le nekûnenne minel hâsirîn
Meali :
Esteuzubillah
“Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”
Sadakallahul Aziym Araf Suresi 23. ayet
Tevbinin ikinci makbul ve elzem olan yeri günahdan sonra, aklimiz başimiza geldigi ilk anda hemen tevbe edivermek, yani acili yemek yerken, ardina yogurt yemek, ve onun acisini izala etmek gibi, yoksa su icmek onun acisni ve hareretini kesmez, yani rahmetin söndüremedigi yangin varmidir, ve evet rahmet yani su biber acisini dindiremez söndüremez, sadece bir an keser amma, sönmez o aci ve hararet, halbuki yogurt onun acisni keser . yani öyle günahlar vardrki, onlari tevbe bile kurtarmaz, ancak nuru ilahi lazimki, onu ( o günahkari) tekrar eski haline getirsin alevini söndürsün.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
İnned dîne indâllâhil islâm, ve mâhtelefellezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîul hısâb.
Meali :
Esteuzubillah
Muhakkak ki Allah'ın indinde dîn ve deyn yani dünya , İslâm'dır ( ve ya hani sag salim deriz ya yani dünya sag kalabilenlerindir). Kendilerine kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki hased sebebiyle ihtilâfa düştüler. Ve kim Allah'ın âyetlerini örterse (inkâr ederse)(bunlar incildekilerde olabilir tavrattakilerde olabuilir kuranadkilerde olabilir), o taktirde, muhakkak ki Allah, hesabı çabuk görendir.
Sadakallahul Aziym ÂLİ İMRÂN Suresi 19. ayet
Deniyorki bu ayete meal verirken :" Allah katinda din, yalnizca bir islamdir. gayrisi yok" manasi veriliyor be mealci ,be tefsirci saftrik ah mak adam, ayeti iyi oku, ne diyor burda eger din bir islam olcaksa madem, isayi peygamber yapip gönderen benim babammi, yie incilde gönderdgi ayetler ve ve onlarin hükmü olan dini babammi icad etti peki? dini bir islamda a man yak adam, yani yine musaya inen tevrati babbami yazdi icad ettti saftrik müslüman ha, din bir islamdir manasi verilirmi bu ayete saftrik müslüman, din bir islamda isanin dini kimin dini, musaninkin kimin dini demek yokmu? onlar kilif uydurmuşlar neymiş muharref dinlermiş, hay senin hoca gibi alim gibi başina taş yagsin emi, yani bak diyor rabbimiz bu konuda senin dinin benim deynim diye ihtilafa düşdü insanlar, oyaski allahin ayetlerini inkar edenlerin hesabini cabuk görür Allah diyor. yani isa ninki de din musaninkide muhammedinkide din, amma tabiat farkli, cibilliyati farkli inslara, farkli hüküm ve hukuklar sadece onlar, bazi genel kurallar aynidir amma, mesala bugday ekimde ekilirken, dometes fidesi bahardan biraz önce dikilir, yani mesela evinde camin önüne belki, yada serada yetişcek ise, belki ocak şubat gibi dikersin, sonra mayisda da onlari sereya yada tarlaya alirsin, yine bugday için olcak bakim, domates için ayni degildirki, sulamasi farkli, meyvasi farkli, yemesi farkli, insandaki yaptgi görev farkli degilmi? o zaman isa ümmetide bir grup ve ümmet ise sanki müminler inekler keciler koyunlar grubuysa, onalrda belki şarap icen domuz yiyenler grubu, son yemekden evine götürüp yiyipde domuz olanlar gibi bir ümmet, ve grup ve cibilliyatda onlar sanki. aralarinda tabiki inek ve dana olan köpek olanlarda olacak, cünkü kitmir isa askeriydi, yani isa askerleri olan kehf ashabinin köpegi olan askeriydi, yani öyle olunca, kimler hangi grupdan ise, onlara inen kurallar onlara göre, köpege verilen, kediye verilmez, kediye verilen inege verilmez, inege ot kediye köpege et verilir degilmi, köpegin boku, ters yani gübre yerine gecmez iken, inegin tersi gübre yerine gecer, degilmi, faydali varliklarda derecesine göre yani, müminlik ve iman dereceleri fayda verdiği derece ile, ne kadar faydali ona bakar. sadece yanina gelene kokusu faydali olan mümin ile , halbuki bazi müminler varki biribirnden binler kilometre veya zaman arlagi ile fersah fersah uzak amma, o öbürüne haala fayda verebilir. nitekeim muhammed bekaya göceli binler sene oldu daha hala insanliga ve müminlere faydali ve fayda verir. yani imanin derecesi senin hangi cibilliyatta oldugunu tespit etmemize yarar.
bir dahaki haftlalara tefekkür sorusu "isaya isa isimini kim verdi, isa demek ne demek" biraz tefekkür ediniz .
hani ölüme cok yaklaşanlar bir işik gördüm diyorya, ve yine hani bir laf vardir yeni dogan cok cocuklu insanlar için couklari için "işigi gören geliyor" deniyorya, yani iki işik, biri ölürken işik görüyor, biri dogarken işik görüyor, o zaman bu işik, hamile kadinda rahmin suyunu birakip acildigi anki rahimden iceri giren işikmi yani, bir dünyadan bir dünyaya, yine anneden başka bir anneye gecişmi acaba demek yokmu?....
---------------------
Ahmet Hulusi amca ve hulusi tarikati sevenleri ve birde adnancilar dünya hologram dünya diyorlar, yani demek istiyorlarki, dünya diye bir yer yok, sadece beynin senin öyle saniyor yani matrix filimindeki matrix denen yer gibi diyorlar öylemi peki
ELCEVAP:
Hani biz diyoruz ki : herşeyin bir frekenai var, kuranin ebcedi, duanin, ayetin, yaptigin işin, müzigin, fizigin bir frekansi var, işde bilgisayarda bunlari göstermek ve veya müzik calmak, veya video göstermek için, bir ve sfirlarin yanyana gelmesinden oluşuyor dedik, ve deccalinda bunlari ters cevirip yani kehrwertini alarak ,iyiyi kötüye cevirdgini yazdik söyledik ya , bizde de yani bir frekans sistemi var, metemetisel veyahutta metrixel bir dünya var, ve fakat eger dünya gercekde olmasa idi, sadece beynimiz öyle algiliyor olsa idi, beyin ne o zaman, beyinin calişmasi için enerjiye, enerji için şekere ihtiyac var, şeker için pancara, bal a börege ihtiyac var, o zaman beyinin bir sinyali algilamasi için, karpuz lazim, dometes lazim, eger dünya gercekde yoksa, dometes nerden gelcek karpuz nerden gelcek pekide, beyin algilayacak demek yokmu? o sadece insanin boyutlarindan birisi, algi boyutu , beyinin algi mekanizmasi yani kodu programi, sadece metrixel calişiyor, ciger öylemi degil, yine böbrek öyle degil, sadece beyin metrixel calişiyor, yine mesela burun koku ile algi yapyiyor, yani kitmir sistemi, köpek sistemi, yani dünya öyle hulusi babanin dedigi gibi halogram falan degil yani. şeriat halbuki oruc tut zekat ver diyor, eger oruc tutmak için yememek, sonra iftar için akşamda yemek lazimsa, yemek ne o zaman, halogram olurmu, şeriat dünya ile alakali kisim işde, metrixel degil yani, fakat sevap günah ne, onlar ancak metrixel kod ile algilanabilir yani, yin cibiliyat ne, bizim cibilliyatimiz olan hayvan ile, bagimizi hangi bag ile bagli, biz yerken o ne yapiyor, cünkü bir kedinin ömrü belki 20 25 sene, amma o 25 senede bütün ömrü tamam ediyor, insanin ömrü misal ile doksan sene olabilir, ve ciblliyati kedi olan birisinin kedisi 23 senede belki bu doksan seneyi tamam ediyor, yani muahmmede peygamberlik geldikden sonraki 23 sene gibi, amma bir bag var, onun cibilliyati olan ruh ile bir bagi var, fakat hangi sistem ile yani, işde Allah ceşitli sinyal sistemleri algilama metodlari halketmiş, farkli farkli boyut ve emmareler yani, o yüzden, 124 bin alemden bahsedilir ve denirki "124 bin alemin muhammedi" sen hangi alemdeki raşidi soruyon bana demek lazim, bitki olan raşidimi, hayvan olan raşidimi, kuş olan raşdimi, cicek olan raşidimi, bebek olan raşidimi, baba olan raşidimi, belkide bir başka hal, anne olan da olabilir degilmi, her halden biraz biraz tadiyorsa insan, tekamül icinde rahim ismini atmak olmaz degilmi, yani isimlerde esmalarda seyahat böyle işde, berber olan raşit, tirci olan raşid, kadastro tapucu raşid, hakim olan raşid, ve biz işde bu levelemizde yani bu seferki misyonumuzda Adalet yüksek okulunda bir sene okuduk, amma işde Allah mehdiye her meslekden ögrettigi için, "damdan düşenin halinden, damdan düşen bilir", hikmeti geregi bize Allah, hakimlik, savcilik, avukatlik, ve noterlik, ve ateşelik, mali bakanlik, derslerini işde bu bir senenin icinde rar paketi gibi paketleyip bir nebze sundu, garerince yetcek kadar ögretti, cünkü bu okul hizlandirilmiş bir egitim, ve hukuk fakültesinde dört senede görülen dersler, işde toplam bir senenin icinde görülüyor yani, mesela medeni hukuk dersi, hukuk fak. 4 de iken biz birinci sinifda ki iki dönemde onu okuyup bitiriyorduk, yine ceza hukuku 3 ve dördün dersi, biz ceza hukukunu ikinci semesterde okuduk bitidirik, yine hukukun axtrasi olan noterlik dersi onuda okukduk bitirdik , yine katiplik dersi daktiloyu okuduk, yine mailye dersi, yani hizli egitim işde, yani öyle olunca aynen mehdide bir kedinin bir 90 senelik yada 63 senelik bir insan ömrünü 23 senede tamam etmesi gibi, mehdide bütün ilimleri bu ömrüne sigdirmak zorunda, cünkü eger sona kalcak, ve fatiris semavati yapilcagi, kainatin yok edildikden sonra tekrar acilcagi zaman, bütün kainatin icinde olmasi gereken asil meyva ve , cekirdek ve yaratilşin gayesi o ise, kainatin meyvasi o ise, o zaman onun icine ayni nuhun gemisi gibi bütün iilmiler, dinler cibilliyatlar sigmak zorunda degilmi, son asker son iyi asker "The Last Man". ve decalda son kötüleri barindiran cekirdekdir yani.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Vahfıd lehumâ cenâhaz zulli miner rahmeti ve kul rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâ.
Meali :
Esteuzubillah
Onlara (Anne Bababana) merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı ikisine de merhamet et.” de.
Sadakallahul Aziym İSRÂ Suresi 24. ayet
Bu ayette deniyorki "De ki o ikisine aci merhamet et" yani eger Allah aciyip merhamet edecekse o zaman bizim dememizin anlami ne o zaman, ve yine ayetin baş tarafinda ise onlara yardım ve tevazu kanatlarini indir deniyor, yani bizim hem fiili ve hemde gaalen yapmamiz gereken bir dua ve fiilmiş, yani öyle olunca, yani peki bizim dememizin ne gibi bir yaptirimi var demek yokmu? diyorki mehmet okuyan hoca zikir ve tesbih cekmekle falan bişey olmaz, fiili olcak dua ve zikir fiili olacak diyor, bundaki mana ne anlamamiş, ve Allah eger bizden sadece fiilen gidip anne babamiza merhamet edip, yardım edip onlar yaşlaninca, onlarin bakimini yapmamizi emredip isteseydi, bunu acik acik demezmiyidiki, gidin ve ananiza babaniza yardım edin, bakin demezmiydi, oysaki diyorki : "rabbim o ikisine merhmet et" deyin diyor. bunu zikredin diyor. "de" demek zikredin demekdir ve biz raşidi tarikati zikirimize bunu aldik.
demin dedikya senin124 bin yani binler versiyonun var sen hangi raşidi soruyon dedik, yani sen belki anana babana bakacan amma, annenin ve babanin yeni versiyonu var, onlar o işigi görüp yeniden dogdularsa, eger tekamüllerini daha hayattayken tamamladilarsa, bir defa daha dogmuşlar demekdir, öyle olunca, onlara demek sadece o ikisine degil, belki senin babanin ismi ahmetti ,ve senin cocugun oldu ve isimini yine sende ahmet koydun, yani baban yeniden dogdu demek olmazmi, yani allah o ayetteki hüma zamirini sadece ikisi demek için kullanmamiş, yani hüma coook ca o ikiliye aci merhamet et demekdir. yani öyle olunca, ve tevaziu kanadini indir demek, yani işde o annen baban eger vefat etdiyse sen sonra isimni koydunsa artik onlara merhamet edip aciyp koruyup gözetcek rabbi ve mürebbisi sensin l a n. onlar sana cocukken bakdi,büyüttü, şimdi sen onlara onlarin cocukluk hallerine merhmet et bak demek yani bu, yine onlarin birde hayvan olan cibliyatlari var, onlarin ve senin cbilliyatin olan hayvanin sahibi olan kimseyi sen taniyonmu, kimin evindeler, kimin ahirindalar, yada kimin ormanindlar demek yokmu! Onlari sen bilip bulup onlara merhmet edebilirmisin, Ancak onlar nerde sahibi kim Allah bilir,san düşen görev ise " vegul rabbirhamhüma, kema rabbeyani sagiyra " demek kalir ancak . cünkü allah onlarin sahibi olan kimseye merhmet ve vicdan verise allah ancak o zaman işde o bir köpekse merhametli ve müvafik iyi bir sahip ise, ona iyi bakip merhamet eder, yoksa sen ne bilcen nerdeler ve ne haldeler degilmi, yine kuş hali, kurt hali, böcek hali, balik hali, yani bir insandan 124 bin tane var demekdir bu, sen onlarin sadece bir kendini ve anen ve baban olani biliyon, gerisini biliyonmu, peki hangi cicek onlar, hangi agac onlar biliyonmu, bilmiyon, ne yapcan oziman, "ve gul rabbirhamhüma" diye zikretcen o zaman, Aallah aciycak onlara, hangi Allah o sahibin olan Allahin, ve bizim zikirimizde "es elüke" duamaizde ne deriz işde, yani "ve sahiben müvafikan" yani vefali bir sahip nasip et, yani kitmirin sahipleri gibi vefali, yahut sen kitmir isen, bu sefer yine sen vefali oll sahiplerine, yani yedi uyuyanlari bekle ki Allah sanada cennet nasip etsin, cünkü kitmirin sadikligi ve o güzel ahlaki, onu cennete dahil etcek olan yüce bir ahlak, yani cennete girmenin tek yolu gökcek ahlak, güzel ahlak ve muhammed dedi :
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”
( Hadis-i Şerif , Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8; Ahmed b. Hanbel Müsned 2/381,Mâlik)
yani öyle olunca
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Kişi sevdiğiyle beraberdir!.."
( Hadis-i Şerif )
Enes bin Malik (ra) der ki: Bir adam geldi ve Resul-i Ekrem Efendimiz’e (asm):
kıyamet ne zaman kopacak diye sordu. Peygamberimizde : "Kıyamet için ne hazırladın ki onu bekliyorsun" deyince, o sahabi dedi ki: "Ya Rasûlullah, ben çok namaz kılan, çok oruç tutan ve çok çok sadaka veren biri değilim. Fakat Allah ve Rasûlünün sevgisi kalbimdedir." Bunun üzerine Allah’ın Rasûlü şöyle buyurdu:
"Kişi sevdiği ile haşr olunacaktır, kişi kimi severse kıyamette onunla beraber olacaktır."
Hz. Enes (ra) diyor ki: "Bu sözden sahabe-i kiram o kadar çok hoşlandılar ki hiçbir sözden bu kadar hoşlanmamışlardı." Nasıl hoşlanmasınlar ki, peygamber sevgisi onların damarlarına, kanına girmişti.
Hz. Ali'ye, "Siz Rasûlullah'ı (sas) ne kadar seviyordunuz?" diye sorulduğunda, o şu cevabı vermişti:
"Rasûlullah bize malımız, mülkümüz, çoluk çocuğumuzdan, anamız ve babamızdan daha sevgili idi. O'na çölde susadığımızda soğuk suya duyduğumuz arzudan daha çok arzu duyar, daha çok severdik."
öyle olunca seven sevdgini cokca anar, zikreder teleffuz eder, iki lafindan biri o olur degilmi, evde, carşida, yatakda, yorganda, işde, aşda, heryerde ayten var, saatler ayteni beş geciyor olur degilmi, öyle olunca, ben şaşarimki Allahi cok sevdigini söyleyipde Alaahin güzel isimlerini fillerini günde cokca anmayan zikretmeyene, yine muhammedi sevdigini söyleyipde, onu her gün cokca anmayan, yine isa yi sevipde, bir defa isa ya salavat getirimeyene, yine mehdi arayipda mehdiye salavat getirmeyene şaşarim, ve biz işde yine zikirimizde "onlar ayakda otururken ve yanlari üstü, yani yatarken, allahi anip zikrederler" ayetini okuruz yan gelipde zikir degilde fiilmi olur yatgi yerden iş tutan dammi olur ey mehmet okuyan hoca naasil fiiil olcak bu , ve yine yani bu gökcek ahlaka ulaşmak için, yani allahi anmak demek "allah" zikiri ckemk demekdir yine biz zikirimizde esmlari ve allah zikrini cekeriz, yine muhammedi anmak, muhammede selavat getirmekdir, yine isa yi sevmek isa ya salavat yani öyle olunca, bizler neden cokca salavat ederiz? onlarin manevi gücü ve gökcek ahlaklari bizimle olsun diye, seven sevdigi ile bereberse, onlari cockca anar isek, kitmir gibi, onlara cennete gircekse, belki bizide onlarin yanindaki bir kitmir bile olarak halketse Allah, onlarin evinin köpegi bile olsak, yani başka bir cibilliyatimiz, onlarin belki köpegi, belki caminin önüdeki saksisindaki cicegi, belki bahcesindeki armut agaci oluveririz inşallah, yine mehdi hayatta ise onun taragi olmak, tasi olmak, arabasinin kapisi olmak gibi yani, yine yemek yedigi tabagi, catali olmak gibi kahve fincani gibi yakininda olmak yani
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنتَ وَلِيِّي فِي الدُّنُيَا وَالآخِرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Rabbi kad âteytenî minel mulki ve allemtenî min te’vîlil ehâdîs(ehâdîsi), fâtıras semâvâti vel ardı ente veliyyî fîd dunyâ vel âhırati, teveffenî muslimen ve elhıknî bis sâlihîn.
Meali :
Esteuzubillah
bir nevi bu ayeteki
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
ayetin anlami yani "Allahümmahşurna fi zümretissalihin" Allahım! Bizleri Salihlerin gurubuyla haşret anlamına gelir. ve yukardaki ayet bizim tariqatimizin zikirlerindendir yine
yani öyle demek olurki, yani yeniden toplanip dogacagimiz zaman mesala müslaman bir devlette dogarsak, en azindan müslümanlar arasinda haşretmiş olur, ve yine eger mehdi hayatta ise, onunla ayni vakitte yaşamak, bir de mümin veya müslüman olmak, birde onu bilmek, ne büyük bahtiyarlik degilmi, işte eger siz bu duayi önceki versiyonunuzda işigi görmeden önce ,cok okudunuzsa, mehdi vaktinde, belki onun caydanligi, bahcesindeki gül, yatagindaki yastigi oldunuz demekdir, cünkü salihlerle haşret dediginizi için, allah size son gemide yer verdi, kiyametten önceki son gemiye bir bilet ve peygamberin sözü ile
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Ehl-i Beytim Nuh’un gemisi gibidir, ona binen kurtulur, uzak duran boğulup helâk olur.”
(Hâkim, Müstedrek, III, 151; Ahmed, Müsned, III, 157; Tabarânî, el-Kebîr, No:2636-2638.)
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem yine Buyurdular
“Rabbim bana, Ehl-i Beytim içinde kim Allah’ın birliğini ve benim peygamberliğimi kabul ederse ona azap etmeyeceğini vaadetti.”
(Hâkim, Müstedrek, III, 150.)
Rabbim mehdi askerine, son gemiye, Mehdi gemisine binip kiyamate kadar, ondan ayrilmamayi nasip etsin.
--oOo---
للَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 15 Temmuz 2017 Cumartesi
Original Kar © glan
Marifetullah (Allahdan inen ilm) Nedir?
(Kar©glanin 3 Temmuz 2017 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
E lâ ya’lemu men halak, ve huvel latîful habîr.
Meali :
Yaratan (yarattığını) bilmez mi? Ve O herşeyi en incesine kadar bilip haberdar olandir.
Sadakallahul Aziym Mülk Suresi 14. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
innallâhe ya’lemu gaybes semâvâti vel ard(ardı), vallâhu basîrun bimâ ta’melûn.
Meali :
Muhakkak ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Ve Allah yaptıklarınızı görendir.
(Sadakallahul Aziym HUCURAT Suresi 18. Ayet )
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve alleme âdemel esmâe kullehâ......
Meali :
Ve (Allah), Âdem’e, (Allah’ın) isimlerinin hepsini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti.
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 31. ayet
---oOo---
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
علماء أمتي كأنبياء بني إسرائيل”
ümmetimin alimleri beni israil peygamberleri gibidir.
( Hadis-i Şerif )
(bk. Razi, Tefsir, VIII/302; Neysaburi, Tefsir: I/264; Keşfu’l-Hafa: II/64)
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem yine Buyurdular
“Âlimler peygamberlerin varisleridir.”
( Hadis-i Şerif, Buharî)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
Biz ilk defa tasavvuf yoluna girip, dil srounu yüzünden, ilk girdgimiz tarik yerine, yakinimiza gelen Tarikati Nakşibandi Dergahinda, Tevbe alip, seyri ilallah yolculugumuzda, seyri sülükümüze başladigimizda, bir rüya gördük. megerse yolun başinda sonu gösterilirmiş bu yolda. Hani cocuga hamile kaldigini ögrenen kadina, dogum yapacagi ay termin verilirya, yani dah baştan, sona atif yapilir ya, hedefe belirlenir ya, işde öyle bir rüya ile rüyalandik, ve sadik bir rüya gördük Rüyamiz şöyle idi : Tarikatin büyüklerinden yarbaay Mehmet ILDIRAR rahmetli, o zamanlar almanya Dortmund da vekil, ve sohbet veriyor, ve biz bunu duyduk, kasetlerden sohbetlerinide duyuyoz, ve fakat daha görmedik onu. ve rüyamda ben onun dergahina gitmişim, ve dergah yüksek katlari olan bir bina, ve cami imiş, ve kapidan girecegim, burada bulundugum yerdeki tekkenin vekli olan diger mehmet hoca kapida belirdi. ve kapida iki tane genc. ellerinde tepsi tutuyorlar, ve tepsilerine birer tepsi anahtar var, ve mehmet hoca bir tepsiden bir hapaz aldi, ve sonra bende, bana uzatilan tepsiden aldim, iki cebimi doldurdum, ve mehmet hoca bana yaklaşdi, ve beni kandirmaya calişiyor diyorki " sen zaten o anahtarlari en sonunda, bana geri teslim etcen, almada bana ver diyor, ben şöyle bir hayiflandim ve hadi ordan dercesini yoluma devam edip, ahahtarlarimi vermedim ona , cünkü bana ikram edilen benim ve benim ehlim için, sana ikram edilen senin için degilmi, ve vermedim ,ve katlari cikmaya başladim. her katin merdiven başinda, sofiler kapiyi acip beni karşiladilar, ve bana dedilerki , geri dönüşde, gördügün ve ögrendiklerini bizede anlat ve sohbet et olurmu dediler.
bende tamam diye cevap verip, bir kat, bir kat daha cikdim, ve dördüncü katta Yarbay Mehmet hoca varmiş, siyah sakalli kcük boylu, kapidan girince, orda otururoydu, ve sohbet ediyormuş, ve tam ben girdim, ve benden bahsedip, bir cümle konuşdu, ve o cümle ise, bana ait olan bir cümle idi. hani matrix "var sager" kadina gidince, ona gelecegi hakkinda konuşan kadin, onun için elzem olcak, son cümleyi söylüyor ve gönderiyorya, işde onun yanindan cikinca ise, onun söyledigini matrix yani neo morpheusa ve trinitiye söylemeye kalkiyor ,ve fakat morpheus diyorki "onun sana söyledigi, senin için, biza anatma" diyor anlatmak zorunda degilsin diyor ya yani, işde o son cümle ile yolculuk bizdede böyle başladi, ve onun söyledgi cümle bizi bir kader yolculuguna dogru yönellti. aradan aylar yillar gecdi ve biz her hafta, yada iki haftada bir, bu yolculukda keşfen ve ilmen bildiklerikmizi ögrendiklerimizi sizlere, vaaz ve sohbet olarak o kapida bekleyipde, dönüşde bizede anlat diyenlere uyup anlatiyordum ki, taaaki birkac mendeburun, bizi buna ehil ve mehel görmeyipde, akan suyumuzu kesmeye kalkasiya kadar, ve ilim, bu yolculukda allahdan gelir, allah a gider. nitekim Allah Hz Adem e rahman nedir? rahim nedir? rezzak nedir? ..... en ince tafsiline kadar ögretti ki ,dünya bunlar ile nasil mamur edilip nasil yaşam sürecegini ögrendi . ve sonra dünyaya indirildi, yani insan önce bir meslegi ilmen ögrenir, sonra praktik olarak uygular. işde Hz Ademe de insanlik ilmi, ve Allah bilgisi (esma bilgisi) ögretildi ki, o isimler ile mesala bagda capa capmlamak nedir? ne işe yarar, o bildi ve ögrendiki, üzüm denen omaca agacini budayip timar etmek, ve altinida yabani otlardan capa edip ayiklamak ve birde kökünün etrafina cukur kazarak, yagmur yaginca suyun kökünde toplanmasini saglamak ve biraz onun etrafinda su eylensin akip gitmesini ve omaca kuruyp ölmesin, bunlarin onun için oldugunu bilmek, bir ilim, bunu ilk yapan, nasil bilcek SIFIR dünya, bir bildiren olmali ki, bilsin, ve adem eyine rahman yani babalik nedir ögretildi ki, Havva ile birleşip cocuk yapinca, ona rahmanlik ilmi verildi , sonra rablik nedir, yani terbiyet eden, ve evlatlarini terbiyet etme görevi, dünyada Allah in vekili olarak O na verildi, yani rabbi mürebiyesi terbiyet edicisi olmak, yine havva rahim ve mürebbiye,..... hakeza hakeza, yani işde dünyada kainatta yaşayabilmek , işde allahin esmasinda gizli, ve isimler işde, herbir esma, bir ilme münhasir, ve Allah esmasini, kime ne kadar ögrettiyse, o kadar alim olur, bizde seyri sülük yolculugumuzda, marifetullah ilmi , yani Allahi bilme ilminde, Allah in bize bildirdkiklerini sizlerle her hafta paylaşip, sizlerede aktaririrken, birden kesilme oldu, cünkü altin(Gold), kömür gibi cok olsaydi, altinin degeri olmazdi degilmi, altin az ve öz, ve degerli işlerde kullaniliyor ki, o yüzden pahali degilmi? işde bizim de yolumuzu kesen haramiler, birde cooook ca sahte mehdiler, ve sahte vaizler, hocalar yüzünden, heryer kendini hoca sanan, alim sanan kimseler yüzünden, altin sanki, kömür kadar cokmuş gibi oldu, ve biz cekildikki , sahte altinlar ile gercek altin belli olsun, ve biz cekilince suyu kurumuş nehire döndünüz degilmi, eger bu gidişimiz kar etmezse, bir uzun daha giderizki, elegin üstünde, ari diriler kalsin, ve sahteler ayrilip elenip yok olsun diye, yoksa kim gercek kimde sahte ayirt edilmez oldu.
Marifetullah ne demekdir : ona gelince arafe bilmek demek marifet ise, aynen kiyas ile, fetaha acmak, miftah anahtar, yani o zaman, arefe bilmek, mearif bildiren demek, mearifet ise , hani bizde bi deyim vardir : "yaptigini marifet sanma" denir ya, yani yani bildigini yapan demek, ögrendigini uygulayan demek, yani marfietullah, ise Allahdan ögrendigini uygulayan, yani rahman nedir, en tafsilati ile bilince, rahman oluvermek, yine rahim nedir rezzak nedir, dokdor hakim veya şafi ve sifa nedir bilince, şifa verivevermek demek gibi .Allah ve esma bilgisini tatbikata gecirmek demek dir marifetullah, yani senin bildikleerin marifet degil, senin bildiklerinden bir cikarima gidipde yaptigina marifet denilir.
Ve herşey, O’ ndan cikip, geri O’na dönücüdür
Ceşmede akan su ceşmenin degildir, yine nehirde akan su nehirin degildir, akar gecer, su kesilince ne nehir ne ceşme akamaz, ilim ise Allahdandir, yani yagmur yagar kücük irmaklar oluşur, irmaklar caylara akar, sonra caylar büyük irmak olur, kizilirmek yeşilirmak gibi, yine irmaklarda bu sefer nehirlere akar, daha büyük olur, nehirler ise göllere yada denizlere akar, denizler ise okyanuslara akar, yani insandaki damar sistemi gibi, ve en son okyanusda toplanan su da üstünden bir miktar buhar olur, ve gider dag başlarinda, cayirlarda, ovalarda tekrar yagmur olur, yani ilimda böyledir Allah dan cikar ve tekrar Allah a geri döner, yani elektrikdede genel kural giden geri döner, iki fazli elektrik, ve dört fazli üc giden bir geri dönen elekrtrik, yani kalpden cikan kanda, bir giden bir geri dönen, yani Allahdan gelen Allah a geri döner.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn.
Meali :
İşte O, Sübhan’dır. Herşeyin melekûtu (mülkü ve hükümdarlığı) O’nun elindedir. Ve herşey, O’ ndan cikip, geri O’na dönücüdür.
Sadakallahul Aziym YASİN Suresi 83. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنتَ وَلِيِّي فِي الدُّنُيَا وَالآخِرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Rabbi kad âteytenî minel mulki ve allemtenî min te’vîlil ehâdîs(ehâdîsi), fâtıras semâvâti vel ardı ente veliyyî fîd dunyâ vel âhırati, teveffenî muslimen ve elhıknî bis sâlihîn
Meali :
“Rabbim bana mülk verdin. Ve olayların (sözlerin, rüyaların) tevîlini (yorumunu) bana öğrettin. Semaları ve yeryüzünü yaratan, Sen benim dünyada ve ahirette velîmsin (dostumsun). Beni müslüman (Allah’a teslim-i küllî ile teslim olan) olarak vefat ettir ve beni salihler arasına kat.”
Sadakallahul Aziym YUSUF Suresi 101. ayet
peki bu ayet bana da birşeyler demiyormu, rüya ila başladigimiz seyri sülük yolunda, sonra keşfen bildiklerimizi hayata gecirmek, olaylari yorumlamakla ben yine zararin neresinden dönersen kardir olayi ile, olaylari yorumlamak, banada verilmedimi haaaa! ,ve ben bunlari sizelere anlatmak ile sorumlu olan ben, bildigimi size anlattimsa sucmu işledim, sizlerde nasiplenesiniz istedimse sucmuydu bu, be cahil ahmak adamlar, neydi sucumki beni yalancilikla sahtekarlikla sucladiniz.
Neydi o Zararın Neresinden Dönersen Kardır
Bizim mülime nefis makamina cikip ilk ilk hafif hafif ilhamlandigimiz zaman :
1994 veya 1995 Seneleri olcak Avusturya nin Gmund ili Schrems Belediyesinde oturuyorum. Waidhofende yaklasik 20-22km uzakta bir firmaya iş başvurusu ıçın yola çıktım arabayla iki kilometre gittim icimden bir ses Zararın Neresinden Dönersen Kardır diyor bende düşündüm zaten yola ciktik yolunda bir kismini gittik bunun eger benzinden tasarufu olcaksa zaten benzin gitti kar neresinde diye yola devam ettim.
sonra waidhofen kavşagina geldim yine ayni ses Zararın Neresinden Dönersen Kardır diyor dedim artik yolu yariladik bunun karımı kaldı ben gidende iş başvurusu yapan dedim yola devam ettim. sonra waidhofene vardim şehirin icinde Mondo marketi var girende semel cöregi alan diye karşısına parkettim park levhasina dikkat etmemişim girdim 5 dakkada semmel cöregi aldim ciktim arabanin camina polis 300 schling ceza yazmiş ceza kagidini bırakmış gitmiş. kafa DANK DANK etti haaaaaa
Zararın Neresinden Dönersen Kardır ne demek anlayiverdim amma bize gelen o ilhama dikkat etmedik zarar ettik. sonra gittim iş başvurusunu yaptim he hüm dediler aldilar başvurumu ne aradilar ne sordular velhasil kelam rabbim melekeleri ile bize ilham etti Zararın Neresinden Dönersen Kardır buyurdu amma biz daha o zamanlar toy bir delikanlıyız kaala almadık ve sonunda 300 schling zarara ugrayanlar olduk velhasil siz siz olun eger şeriata aykiri olmayan bir ilham size gelirse ve derseki Zararın Neresinden Dönersen Kardır hemen orada yoldan dönün evet Zararın Neresinden Dönersen Kardır .
Karoglan Raşit Tunca 1994 veya 1995 senesi Avusturya Waidhofen Thaya Hatırası
Nakşi büyükleri " yolumuz sohbet Yolu " demişler bizim yolumuzda bir zikir birde sohbet yolu, bakarak erdirecek kadarda olduk, bir turuncu renge evi boyadik turuncu rek moda oldu, bir sakal birakdikki, şükür bakan sakal birakdi, biz üzüm gibi bize bakincada, muhammed gibi erdiririz Allahin izini ile amma yolumuz hemde sohbet ve zikir yoludur, yine mehdi oturuşunu duruşunu alfa hareketini ögrettik, bizden gören duyan herkes yapar oldu, amma yolumuz sadece üzüm yolu degil, birde konuşma kelam etme, vaaaz nasihat etme yolu, nasihat eden lokman yoludur, isa gibi Lokman gibi yine şifa verme yolu, yine meshetme yolu, mesih kuvvetini verme alma yolu, yine rahman rahim yolu, yine rezzak yolu, yine ilmi ile amil olma yolu, ilmel yakin, aynel yakin, hakkal yakin bilgiyi bilme yolu.......... yine yeni keşfettigim bir ilim, mesala Allahin bir ismide "mümittir" öldüren Allah demekdir, peki size hic duymadiginiz bir ilim ögreten, bakin Allah bize mümit olmasini nasil ögretir, derki kuranda :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Fe salli li rabbike venhar.
Meali :
O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.
Sadakallahul Aziym KEVSER Suresi 2. ayet
Yani Allah bize bu ayet ile "mümüt olan Allahlik" sifatinida giymemizi ögretiyor, yani can alma görevini veriyor, yani azraillik görevini veriyor, yani mümit Allah. Peygamber kendi kurbanini, kendi keserdi degilmi yani, ve azraile denecekki haydi kendi ceninida kendin al bis üst boyut yani, ve denirki Bektaş veli öldügünde yine kendisi geri geldigi ve kendini yüdügü ve kefenledigi ve gömdügü söyleniyor, yani bir başka hikmet, başka bir rahman olan Allah isiminde yolculuk yani, nedir o isim peki bilirmisniz yani gelcekden gelen adam Arnoldun son teminator filmi gibi isa gibi mehdi gibi geelceken veya gecmişden gelen adam gibi yani "ya evvelu ya ahiru ya zahiru ya batini" bu kimin tarikatinin zikri peki, raşidi tarikatinin zikiri degilmi, hangi hikmet varmiş bunda peki anladikmi, gelecekden gecmişe gecmişden gelecege yolculuk, evvel allah, ahir allah sifatini giymek ve tarikimize avdet eden kimselerde olacak marifet, dogacak marifet için, yani bektaşide oldugu gibi, hz Alide oldugu gibi.
Bir kısım Kureyşli, Medine’deki yahudi bilginlerine müracaat ederek, onlardan Hz. Peygamber’e sormak üzere zor sorular hazırlamalarını istediler. Onlar da üç soru hazırlayıp şöyle dediler:
Bu üç soruyu cevaplarsa bilin ki, Allah’ın peygamberidir.
Üç soru şunlardı: Ashab-ı Kehf, Zü’l-Karneyn’in kıssası ve Ruh’un mahiyeti.
Hz. Peygamber’e sorular sorulunca şöyle dedi:
Size yarın cevap vereyim.
Bunu derken; “İnşallah” (Allah dilerse) demeyi unutmuşlardı. Bu sebeple Allah hem ümmete ders olsun diye, hem de belaların en büyüklerinden olan iftira ile Habibini denemek için 15 gün kadar hiç vahiy göndermedi.
Bu müddet zarfında müşrikler, olmadık iftiralar uydurdular. Daha sonra inen ayetler, soruları mükemmel bir şekilde cevaplamasına rağmen, müşrikler inatlarından dolayı yine hakka sırt çevirdiler. İnananlar ise, bu üç sorunun cevabıyla mutmain oldukları gibi; bir şeyi yapacağını vaad ederken “İnşallah” demeyi ihmal etmemeyi de prensip edinmiş oldular.
ve bizde (Kar©glanin 30 Nisan 2017 Vaazi) indan sonrataaaki bugüne kadar yeni vaaz etmedik ve bunun sebebini yazdik. ve ne iftirlar kaldi, ne hakeretler, ne yalanciliklar, işden cikarmalar falan filen, yani ne oldu peki, sonuc ne, kim yalanci kim essahci belli oldumu şimdi, allah burda kimi sinadi, sizimi? benimi? yoksa hepimizimi?
yine zikirmizde biz muhyi ile birlikte mümitu okuruzki yani muhyi ismi ise kuranda rum surersinde geciyor ve Rabbimizi buyuruyorki :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
فَانظُرْ إِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Fanzur ilâ âsâri rahmetillâhi keyfe yuhyil arda ba’de mevtihâ, inne zâlike le muhyîl mevtâ, ve huve alâ kulli şey’in kadîr.
Meali :
Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphe yok ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
Sadakallahul Aziym RUM Suresi 50. ayet
Yani Allahin diriltme yöntemlerinde birisini yeryüzüne yaymiş, ve ölü gibi olan yeryüzünü kişdan sonra, bahar ile canlandiriyor, ve kuranda bunu misal veriyor, yani hayata gecme yollarindan birisi bitki olarak dogmak, yani muhyi isminii bize giydirmek için diyorki hayat veren Allah olun, nasil peki? tohum ekin dikin bitirin yetiştirin yani muhyi sifatinida giyin o yüzden muhammed dedi " kiyameti kopuyorda görseniz, elinizdeki hurma cekirdegini dikiniz" ve ondan sonra o bitkiyi mesela onu bir hayvanin bir insanin yedigi lokma olmak, yine insanda canina devam etmek, yani işde haşr meselesi ve mesela
birine hirsizlik iftirasi atan birinin, yeni hayatinda canlandiginda, attgi iftira yüzünden, Tilki olarak dogup, bir ömür boyu, her lokmasinai calmak zorunda kalabilir, degilmi, dedik ki dünyada mal para pul ömür ömür diye koşturan birisini, Allah, bir kargaolrak haşredip , o karga olup beşyüz sene kirinti bir lokmaya muhtac da kalabilir, yani karga olmak nimetmi, cezami yoksa, yine tilki olmak nimetmi cezami.
ve bir kadin soruyor gögüslerinin kücük olmasinda şikayetci, bizde dedikki iki sebeb sana icdigin su annenin icdigi su, bir ph si zengin, ve fakat fazla olursa insani yakar, mideyi ve barsaklari yakar, yani tam zengin oraninda insana zarar vermeyen oranda hidroijenden zengin maden suyu senin derdinin caresi, birde senin öneceki cibilliyatin süt icmeyen varliklardan idiyse yani memeli hayvanlardan degil idiyse, mesela eger kelebek idiysen sen, insan oilunca elbet gögüslerin tahta gi olur amma insanlara faydali bir inek, veya koyun veya hakeze etinden sütünden faydali bir insan olursan, yani kazanacagin yeni haşrolacagin cibilliyat bir inek geyik yada keci koyun olabilir, o zaman senin insan olacagin halinde de yine sütlü hayvan sifati taşiyanlarin oldugu gibi iri gögüslü olursunm yani herşey insanlgini nasil kullandigin ona bakar. insanlara dogaya hayvanlara faydali verimli bir cibilliyat, kuranda 286 ayet yer kaplayan verimli golden halime bir inek oluverir ve hatta öyleki terside gübreside faydali, kime bitkilere, hatta etinden sütünden faydali, kime insanlara ve hayvanlara, kendi bizagisi veya ona emzirilen bizagi sütünü icer degilmi, fayda görür, yine bizler peynir ederiz yogurt kaymak süt yani...... faydali olki iri sexy gögüslü bir bayan olabilesin degilmi, yine faydali ve cesur er olki daşşakli dana olabilesin.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ قَالُواْ سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn. Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmul hakîm.
Meali :
Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.
Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Bizim için "beni veya seni veya benligi nefsi" Bilmekden daha üstün başka ilim yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler.
Bu ayet gösteriyorki peygamberimizin hadisi olan
“Nefsini bilen yani Kendini bilen Rabbini bilir.” bu ayetin tafsilatidir.
Hamd yani "elhamdü" Tefsiri
Verdigiinede vermediginede teşekkür edebilmek, yani neden her gün 5 vakit, haftanin yedi günü, senenin 365 günü elhamdü okuruz, cünkü verdigine şükür teşekkür tamam amma vermedigine niye teşekkür derseniz yani, öyle haller vardirki hani insan "istedim vermedi, ve, ya vermiş olsaydiu şimdi halim nice olurdu dedirtcek haller vardir, hani mustafa hoca anlatir yani bir adam ucakla yolculk etcekdir, fakat yolda kaza yapar, ucaga binemez, ve o an kizar sinirlenir falan ve fakat az sonrda radyoda bir haber duyar, onun binecegi ucak düşmüş kurtulan olmamamiş, bu sefer ya bende binmiş olsaydsim halim nice olurdu, yine tefekkürü büyült,yarin ruzi mahşerde hesap kurulmuş ve o ucakdan düşüp ölenler sualsiz cennete girme izni almiş, bu ucagi kacirdi, bircok zaman yaşadi, bircok günah işlledi , cehheneme gitmeden cenneti görmeyecek. eyvah keşke o ucakda olsaydi diye dua etmezmi bu seferde diye anlatiyordu, bu mesele ile ilgili bizim yaşadigimiz canli olay ve bizathi müşahede edip olayin tevilini yordugumuz olay ise
Eger Bir işinde önüne bir engel ciktiysa vazgec o işden bilki o senin için hayirli degil
1999 senesinde Avusturyada Bir bucuk senelik kazancimi tasarruf ettim yaklasik 200 bin schling birikti
bir sene gecince zekatini türkiyeye yolladim bunu enişteme söyleyince
1999 sene sonunda izinimizi türkiyede gecirelim birlikte gidelim dedi hem dedi parani ilhlasa yada kombasana yatirda dedi sen zekatini veriyorsun bari zakatini kendi karindan kazansin dedi.
benim aklimdan fikrimden gecen birşey degildi aklima soktu neyse zaman geldi türkiyeye gittik türkiyedeen dönmeden önce memleketimiz afyonda dini finans kurumlarindan kuveyt türke gittim sordum danisdim iyi kar veriyor amma düsündüm buraya yatirisam dedim bunlar türkiyeden kacar filan ederse para gider dedim ihlasa gidelim oraya yatiralim dedim kuveyt turke yatirmadan cikdim.ordan ciktik arabaya bindik ihlasa finansa dogru gidiyoruz ardimiza bir araba takildi kavşakdan orucoglu alişveriş merkezinin önüne gelince lamba kirmizi yanip sönmeye başladi bizim bildigimiz buranin kurallarinda kirmizi yanip söndümü durusun daha dogurusu kirmizda durulur . o ardima takilan araba ben durunca düdük caldi bana el kol hareketi etmeye başladi bende kiszdim cektim arabayi saga indim gel lan buraya dedim sen kime el kol hareketi yapiyon haa bu seferde eline bir telsiz cikardi ben dedi sivil polisim sen neye duruyorsun biz senin arabaya carpsak nasil ödeycez bunun parasini arabam yeni araba üc yasinda sonra dedi bana ver bakan pasaportunu aliverende buralarda hava atmayin senin pasaportunu yakiverende gör gününü dedi başladik bagirişmaya ulan kimligini cikar falan filan derken orada otobüs duragindan bir adam geldi ben dedi avukatin dedi sen ne bagiryorsun bu adama dedi hem suclu hem güclüsün dedi ne pasaportu vercek bu adam dedi varsa bir sorun gel gidelim ben avukatim dedi onu duyunca sahtekar belki polis belki degil hadi git dedi bir daha dikkat et dedi allah bir hizir yolladi işimizi düzeltdi fakat yani ihlasa gitcez kapanmasina yarim saat kaldi engel cikmasina ragmen ordan kurtulunca arayip ihlas finansin yerini bulduk girdik iceri sanki onlar peygamberimiş gibi inanip hic şüphe etmeden parayi yatirdik. izin bitti türkiyeden geldik bir sen gecti ikinci senenin yarsinda dediler ihlas finansa el konuldu bizim para kitlendi kaldi.
sene 1999 da yatirdik sene 2001 de ihlasa el konuldu sene oldu 2017 ve daha bizim parayi ödemediler neymiş 2016 ya kadar ödeyceklermiş.neymiş efendim her sene 2000 kişiye ödendi 1500 yeni hesap acildi diye gösteriyor sayfasinda ulen sahtekar zirtlayasica enver ören allah bin belanizi versin emi kapanmiş bankaya nasil yeni hesap acabiliyormuşsunuz kimi kandiriyorsunuz yani müslümanin deyene falan kimse güvenmesin bizim paralari alip başka hesaba yatiryorlar neymiş efendim 2000 kişiye ödedik yani 200 veya 300 kişinin ücbeşkuruşluk hesabini ödüyorlar gerisini actiklari yeni 1500 hesaba yatirip milleti kandiriyorlar ey başbakan millet madur durumda senden başbakan falan olamaz afyonlu ahmet necdet sezer bu sahtekarlarin sahtekarligini bildi el koydurdu sen ve partin ise bu sahtekarlara destek cikiyorsun kiyamette seninde yakana yapişcaz bunuda bil. öyle herkesin başina gecip kort kort atmak kolay orda nasil hesap vercen bakalim.
asil meseleye gelince yani velhasil kelam Allah bir işinde bir amelinde eger önüne bir engel cikariyorsa bilki rabbim sana bu senin için hayirli degil diyor amma sen o rabbimin engel cikardigi kapiyi kirip zorla acarsan, sonda böyle biz gibi malinla paranla başina bela acarsin, gitsek adami öldürsek yeridir bu kafirden beter müslümanin diye gecinen enver ören ve avenesinin allah belasini versin verdide geberdi köpek, muhammed dedi borclu ölen borcunun ödemeden ahirette hapise atilir demiyormu, bunun oglu kizi nasil bu admain hali demiyorlarmi, hicmi bu hadisi duymadilar, nasil dinci bunla,r bunlarin o melek olvuren evliyalasri anlatan hocalari nerde demiyorlarmi
BORÇLU ÖLENİN KABİR AZABI
(Kenzü'l-İrfan, Hadîs No: 706)
Manâ'sı: Medyûn (borçlu) kabrinde mahbûstur (orada da rahat değildir, esir ve hapis gibidir)" (Deylemî, Müsned, Hadîs No: 3787. Sünen-i Tirmizî, Cild 2, Hadîs No: 76 (1084))
(Kenzü'l-İrfan, Hadîs No: 707)
Manâ'sı: Medyûnen (borçlu olarak) vefat edenlerin kabirlerinde elleri omuzlarına bağlıdır. Edâ-yı deynden (borçlarını ödemekten) başka, ellerini birşey açamaz." (Deylemî, Müsned, Hadîs No: 3788; Es-Süyûtî, s. 433.)
(İmam Celâleddin Es-Süyûtî, Kabir Âlemi, s. 433)
"Taberani "Evsat" de ve Beyhaki ve İsbehani "Tergib"de Semûre ibn-i Cündüp (ra)'den rivâyet ettiklerine göre:
Resûlullah (sav) namazını kıldıktan sonra:
- Burda filan kabileden kimse var mı? Ölünüz borcundan dolayı cennet kapısının berisinde yakalanmış. İsterseniz borcunu ödeyin, isterseniz Allah'ın azabına teslim edin", diye buyurdu.
(Ramuz’ul Ehadis, Hadîs No: 4416)
yani biz burda onlarin sebebiyle bankaya borcumuz var ödeyip kurtulamadigimizdan bu kafirden beter sahtekar münafiklarin yüzünden faiz ödüyoruz.
yani bunu bu olaydan sonra kac defa test ettik hep ayni eger bir engel bir tatsizlik cikiyorsa hemen vazgec o işden demekdir bilki o işde hayir yok sakin ola biz gibi kapiyi kirip acmayin cenabi mevla gitmesin diye karşimiza polis cikardi az daha oylansak o avukat cikmasa karşimiza muhakak daha oyalancakdik ve ihlas finans kapancakdi ertesi günde biz tekrar avusturyaya yola cikacaktik velhasil kelam
olayin tevili ve cikardgimiz sonuc
size 1999 senesinden -2012 senesi arasinda başimizdan gecen bu olay ile size bir kulak küpesi ikram etmek istedik umarim sizlerde bu küpeyi takar ve engelleri zorlamazsiniz. hayir olan işi cenabi mevla yag gibi aktiriverir bunu bilin ve ögrenin,hayirli olmayan işlerdede karşiniza böyle engeller tatsizliklar cikar.
KISSA Sonu
işde verdiginede şükür vermediginede teşekkür babinda hamd etmek, yani öyle bir atom olmalilki bu, hem negatif yüklü, hem pozitif yüklü, gerektginde pozitif yükü kullanip öne gecen, gerektigindede negatif yükünü kullanip öne gecen bir madde olmaliki, bu hüküm ceryan etsin (yani hamd hikmeti) ey bilim adamalari haydi buluin baklalim bu elment nedir hangi yiyeceklerde mevcuttur. yani elhamdünün madde hali nedir?
işde yine raşidi tarikati zikir evradinda 21.sinif sofiler öyle bir yere gelirki artik zikire ek yapmak gerekir ve elemneşrah suresi okundukdan sonra inni veccehtü ayetinden önce fatihadan bir kesit olan "yalniz sana kulluk eder , yalniz senden yardım dileriz" ayeti 21 defa okunur
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
ve 21 olunca fatihanin geri kalan kismi üstüne bir defa okunur. ondan sonra inni veccehtü ayetiyle zikire devam edilir.
ve ibni sina derki
SIHHAT VE HASTALIK DÖRT SINIF SEBEBTEN İLERİ GELİR
1) Maddi sebeplerdir: Bunlar azalar ve onda dolaşan yeller ile kan, safra, balgam, sevda ismi ile maruf bu dört unsur birinci sebebi teşkil ederler
2) Fail sebeplerdir: Bunlar yiyecek ve içecek şeyleri teşkil edeler. Bunların vücuttaki değişiklikleri hava, havanın içinde bulunan yabancı buharlar, dumanlar, gazlar, bunların vücutta toplanmaları, çıkmaları, iklimler, şehirler, oturulacak evler, erkeklik, dişilik ve daha birçak hastalığa tesir eden şeyler; ikinci sınıf sebebi teşkil ederler.
3) Suri sebeplerdir: Bunlar insanın şekline aittir. Bir azanın fazla büyük yada küçük olması, tabii şekilde olup olmaması üçüncü sınıf sebebi teşkil edeler.
4) Tamamlayıcı sebeplerdir: Bunlar vücuttaki kan, safra, sevda, balgam ve azaların fiillerine mahsus olan hallerdir. Bunların kendileri sağlam olur da faaliyetleri bozuk olursa, hastalık meydana gelir.
İnsanın vücudundaki en hararetli şey ruh ve kalbdir. Ruh, kalbte meydana gelir ve oradan bütün azalara yayılır. Bunlardan sonra hararette kan, karaciğer, böbrekler ve adaleler gelir.
İnsan vücudundaki soğuk olan şeyler: Balgam, kemik, kıllar, kıkırdaklar, beyin, yağ ve sümüktür.
İnsan vücudundaki rutubetli olan şeyler: Balgam, yağ, beyin, ilik, akciğer, dalak, böbrek ve adalelerdir.
İnsan vücudundaki kuru olan şeyler: Kıllar ve kemiklerdir.
1- Kanın zahiri sebebi: Normal yemekler, güzel şerbetlerden meydana gelir. Kan fazla sıcak yada soğuk olursa bu normal bir kan değildir.
2- Balgamın vücuttaki oluşunun zahiri sebebi: Soğuk yemekler ve galiz gıdalardan meydana gelir. Yapıcı sebebi ise hararetin azlığıdır. Balgam vücudun bazı ihtiyaçlarını karşılar, bunlar da mafsal gibi oynak yerleri ıslatmaya yarar.
3- Safrayı meydana getiren ise güzel ve sıcak gıdalardır. Yapıcı sebebi fazla hararettir. Faydası, bağırsakları harekete geçirerek hacet hissini uyandırır.
4- Sevdayı meydana getiren zahiri sebepler: Kuru gıdalar ve hararetli yemeklerdir. Sevda normal veya anormal olur. Normal olanı kanın bakiyesidir, karaciğerde meydana gelir, bir kısmı kana karışır, bir kısmı dalağa geçer. Kana karışan kısmı kemik gibi bazı uzuvların beslenmesine hizmet eder, bir kısmı da kanın tahallülüne mani olur.
Vücudun sağlık ve hastalığı bu dört unsura bağlıdır. Bunlar vücutta normal halde bulunurlarsa vücut sağlıklı olur. Biri diğerinden fazla olursa bünyenin sağlığı bozulur, vücutta hastalık belirtileri meydana gelir. Şimdi biz bu dört ahlatın durumlarını, onlardan meydana gelen hastalıkları ve çarelerini açıklayalım.
1- KAN: Tabiatı sıcak ve rutubetlidir. Kan tabii havadan meydana gelir. Vücuttaki yeri karaciğerdir. Tabiatı kuru ve soğuk olan bütün gıdalar kanın ilacıdır. Vücuda kan galip olursa şiddetli baş ağrısı, şişlikler, duygu organlarında tembellik, vücutta ve başta ağırlık ve bayılmalar meydana gelir. Ruyada hacametci, kan ve oyuncular görülmeye başlar. Bu hallerin meydana gelmesi ise daima yağlı, tatlı ve tabiatı sıcak, kan yapıcı gıdaların yenilmesi ile ortaya çıkar.
ÇARESİ: Kan ve kandan meydana gelen hastalıklara karşı; Ekşi nar, ekşi meyve suları ve sirkeli gıdalar yenmelidir. Bu gıdalar bir müddet alınırsa kan normale döner ve kandan meydana gelen hastalıklar da ortadan kalkar.
2- SAFRA: Tabiatı sıcak ve kurudur. Tabii kan unsurundan meydana gelir. Vücuttaki yeri safra kesesidir. Bedeni safra istila ederse baş ağrısı, migren, uykusuzluk, nabız yükselmesi, gözlerin ve vücudun sararması, dil ve burunda kuruluk meydana gelmesi, ağızda acılık, soğuk havadan hoşlanma, başta çıban ve sivilcelerin oluşması, daimi bir sıkıntı hali, uykudayken güneş, savaş ve gök gürültüsü gibi hallerin görülmesi vücudu safranın istila ettiğinin birer belirtisidir.
ÇARESİ: Safranın ve safradan meydana gelen hastalıkların ilacı tabiatı soğuk ve rutubetli olan gıdalarla birlikte şeker, keçi yağı, arpa suyu-ekmeği, hıyar, karpuz, demirhindi şerbetidir. Bu maddelerden biri ve ya birkaç tanesi ağız yolu ile alınmaya devam edilirse safra normale döner safradan meydana gelen hastalıklar da ortadan kalkar.
3- BALGAM: Tabiatı soğuk ve rutubetlidir. Su unsurundan meydana gelir. Vücuttaki yeri akciğerlerdir. Vücudu balgam istila edersebundan sedef, sekte, soğuktan olan baş ağrısı, kaşıntı, ağız ve ter kokusu, yapışkan tükürük çokluğu, vücut soğukluğu, yemeğe isteksizlik, sıcağı sevme, mide zafiyeti, hazımsızlık, ağızdan ekşi gaz çıkarma, unutkanlık, tembellik, çok uyuma, idrarın beyaz oluşu ve uykuda su görme ve yıkanma gibi hallerin görülmesi balgamdan meydana gelen hastalıkların birer belirtileridir.
ÇARESİ: Bal, zencefil, günlük, mesteki, karabiber, deve sütü, susam, mısır ve tabiatı sıcak ve kuru olan bütün gıdalar balgam ve balgamdan meydana gelen hastalıkların ilacıdır. Bu maddelerden yeteri kadar almaya devam edilirse balgam normale döner ve balgamdan meydana gelen hastalıklar ortadan kalkar.
4- SEVDA: Tabiatı soğuk ve kurudur. Toprak unsurundan meydana gelir. Vücuttaki yeri dalaktır. Sevda kanın yanmasından, mercimek, mısır, sığır eti, patlıcan, tuzlu, ekşili, fasulye ve sevdevi gıdaların cok yenmesinden meydana gelir. Belirtileri; vücutta durgunluk, uyku azlığı, şiddetli susuzluk, gözlerde kuruluk, çok su içme, kanın koyu ve siyah oluşu, düşünce bozukluğu, vesvese, idrarın kırmızıya boyanması, kuru öksürük, dalak sancısı, sıkıntı, keder, uykuda korkulu rüyaların yani siyah eşyaların ve cenazelerin görülmesi, herşeyden korkma gibi hallerin meydana gelmesi sevdanın vücudu istila ettiğinin birer belirtileridir.
ÇARESİ: Bir bardak süzme bal şerbetine 3’er gr. Çekilmiş zencefil, karabiber ve mesteki ilave edilerek içilmelidir. Şekerli inek sütü, tereyağı, şeker, pırasa, koyun sütü gibi tabiatı sıcak ve rutubetli gıdalar alınması ile birlikte sevda normale döner ve sevdadan meydana gelen hastalıklar ortadan kalkar.
--------------------------
işde zikirimize devam eden sofilerde vücutta sevda ile balgamin karişmasi sonucu bazi kötü hal ve ahlaklar vardir, bunlardan kurtulmak için işde zikirimize devam eden sofiler 21 sinifda bu yukarda yazdgimiz "iyyakenabüdü" ayetine devam edince bu balgam ve sevda karişimi olan sari renkli bir balgam maydana gelir zikirin harareti onun dimaga yükselmesini saglar ve onu zikir esnasinda genize gelince tükürüp atmak lazimki, onun verdiği hastalik ve kötü ahlaklardan kurtulabilesin ey sofi. yani işde buna devam etmekle yani duruma göre 3 günde bi,r veya iki günde bir, veya cok olmasi halinda, her gün o zikire 40 gün devam edilir yine kirk günde iki günde bir yapilirsa 40 günde 20 defa okuncak demekdir, üc günde bir okunursa 13 gün okuncakdir ve ondan sonra bunu okumayi birakilir, ve 22. sinifa gecilir, yani sevda ve balgamin verdiği rahatsizliklardan kurtulmak için işde, vücutun hararet ayari degişmişdir artik, yani öyleki dedikya güneş dogmasi için zikirimiz okunur ve 45 dakika birşey yenip icilmez, ne olacak o zman vücut kazani kaynatilmiş olu,r o kaynayan kazan da, işde sevda ve balgam sari renkli koyu bir kivam alirki, bu eger birde safra ile birleşirse mide ve barsakada yanma su kaybi olur, cünkü kaynayan kazandaki su buhar olunca kapagi acinca kazandaki su nasil azalirsa, vücutun suyuda azalir cünkü o su yagmur olarak bir yerlere yagmakdadir, ve senin vücuda su ilavesi yapman lazim demekdir işde o yüzdende saf menbea suyu agzi geniş tasdan iclir dedik, ve böylece yagmurlama sistemi, ve bu sofilerin yavaaş yavaş mevsim zikiri cekebilme ve kar yagmur yagdirabilme özelliklerini kazanmasina yardimci olmaya başlar, taaki güneş makamina cikacak sofi olmaya kadar, yani öyleki hararet onlarda cok fazla olcak, cünkü kalp günde 6666 veya bir üst güneş 66 666 allah zikiri yani kazan cok kaynayacak ve hararet yükselecek, ve güneşlik makami kazanilcak, güneş makmina cikmiş bir sofi, havanin bulutlu oldugu bir yere seyahat etse bir kac saat icinde orda gündüz hava güneş acar.
diyeceklerki bunlarin dinde yeri yok batildir. batil şeyler icad ediyorlar. el cevap lan dangil
bugday nasil eikilir nasil bicilir nasil sulanir nasil sonra denesi alinir sonra degmende ögütülür, dinde bunlar bildiriliyormu? yok. ne kitapda ne sünnetde eeee ne yapacaz bunlar batildir deyip un edip ekmek yapmaycazmi, peki bunlarin dinde olup olmadiginimi arayacaz, yine ameliyat dokdoru mesala amyliyat yapcak bu sonradan dine sokuldumu diyecek, muhammed vakti ameliyat yokdumu diyecez , dangilligin lüzümü yok bunlar tecrübe meselesidir. tecrübe ile sabittir. diyorki bazi doktorlar her gün bir avuc ceviz veya bir avuc findik yiyin, yani adam bilirki onun vücuda faydasi var, ve neye yariyor, neden lazim test edilmiş, ve o yüzden tavsiye ediyor, yoksa muhammed dedi diye degil, artik bunlar muahammeden sonra tecrübe ve araştirma sonucu ögrenilmiş bilgilerdir. zikirde böyledir, her alim kendi zikiri ne sonuclar verir denedikce ögrenir, ve sofilerinide öyle egitir degilmi? bizde yolumuzdan, ardimizdan gelecek olanlara ögretemeye calişiyoruz işde. bunun muhammedde olup olmadigi sünnet olup olmadigi degildir mühim olan yani mesela patates fatihden sonra amerikanin keşfinden sonra amerikadan bu tarafa getirilmiş bir sebze, peki bunu muhammed yemedi diye yemeyelim fetvasimi vercez, yoksa günümüzün ilim bilim bitkicileri bunu yenebelbir görüp ve faydali görüp yenebilir fetvasimi vercez, sen diyebilirmisin memnu patetes yemek bidattir, ha dangil olmamak lazim degilmi.
Muharref kitaplar meselesi yani incil ve tevratin tahrif edilmiş olduguna inanmak
Bre herif muhammedin toplayip kitap haline getridigi bir kuran varmiydiki? yokdu, muhammedin vefatindan sonra taaa ömer ve osmanin halifeligi zamaninda ayetler toplandi ve bir cilt altinda kitap yapildi ve bunu daha sona toplu olarak hafizlar ezberledi, elden ele dilden dile bize kadar ulaşdi, kim topladi kitabi muhammedin ashabi, peki ozman incili pavlus yazdiysa ne oldu dangil köpek, lan seninki osman ömer toplayip yazinca oluyorda, isanin ki niye pavlus toplayip yazinca olmasin pis herif.
isanin kalbine dogan bilgileri Hz isa ashabina gün gün alatti ve o hayatinda bizzat yaşadi ve onun ashabi yani havarileride onu işde ondan sonra dilden dile elden ele akataranlar degilmi o zaman isanin ki niye yanliş olsun
sonra yine musaya tevrat indi o hayatindan yaşadi ve ashabinada ögretti onun ashabida ümmetide ayni bizler gibi tevrati hifzederler haala israilde ve Amerikade taaa 12 -13 yaşinda cocuklar tevrat hifzetmeye başliyor, yani onlarda kitaplarini böyle hifz yöntemi ile dilden dile elden ele ulaştridilar, niye muharref olsun dangil , seninki sen yapinca oluyorda onlar yapinca niye olmuyor, ben anlamiyon ve salak insanlarin niye "benimki en iyisi seninki ööööö pohtan bişey" demelerine anlamiyon ya seninki sana göre onunki ona göre herkesin pabucu ayagina göre degilmi, sen 42 numara ayakkabi geysen bile o 42 numara giyeninkini sen giysen bir garip gelir, cünkü o belki yan basiyordur, ve o yüzden yanlarindan eskimiş yan yan basacakdir, sen giyince sende ice dogru basiyorsan sana ters gelcek o ayakkabi, yani herkesin pabucu bile kendne göreyse herkesin dinide kendine göredir, o yüzden allah kuranda demiyormu, muhammedin sözü ile sizinki size bizimkide bize
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ
Lekum dînukum ve liye dîn.
“Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.”
KAFİRUN Suresi 6. ayet
bundan kasit nedir yani yine misal ile karpuz tatli ve soguk bir yaz meyvasiyken üzüm sicak ve tatli bir yaz mevyasi degilmi, üzümünkü üzüme göre, karpuzunki karpuza göre, üzüm karpuzun yerini almaz, karpuzda üzümün yerini alamaz. ve üzüm yemesi gereken karpuz yiyince almasi grekenleri almiş olmaz, cüpnkü ikiside tatli amma ikisinda farkli maddeler var, ayrica degilmi ve yine tabiatlari farkli, vücutta sevdami yapacak balgammi yoksa kanmi yapacak farkli degilmi.
senin pabuc sana göre en iyisi, benim pabucda bana göre en iyisi, sen sen kal, bende ben kalayim degilmi, bu ayet bunu ifade ede, yoksa niye emenerrasülüde
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masî
Meali :
Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”
BAKARA Suresi 285. ayet
ve bizim “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! dememiz lazimmiş, peki sen incille ineni inkar edipde birde isa ve incile nasil işittik iman ettik diyebiliyon, cünkü onlar muhahref dedin gecdin, bu din gökden zenbil ile inmedi, ay ve gün, gün ve gün muhammadin aklina ilham olan bilgileri, muhammedin hayata tatbik edişi bize aktarildi, yine isa nin ayni gökten zenbilin icinde, yani hani yukardan sepet sarkitipda bakkal ciragina bana bir kil cay iki kilo zeytin bir ekmek iicin sepet sarkitan teyzenin sepeti gibi yani zenbil sepet demek, bu din ve, kuran olsun incil olsun, gökten zenbilin icinde inmedi, tevrat yine öyle nüshalar halinde indigi rivayeti var onuda dedik işde, bazi yerlerdeki yazitlar onun nüshalari kaybolmuş falan degil taş levha sümer yazitlari diyor ne sümer yaziti kardeşim şunun adinin tevrat nüshasi desen yahut da başka bir peygembre verilmiş nusha desen ya şunun isimini, orhun yazitlari denirkli zülkarneyi anlatiyor iki başli öküz yani türklerin babasi oguzdan bahsediyor, gök tengri kim gök tanri işde allah ve peygeberleri ve melekleri, yani demmeki musadan önce yazitlar nüsha halinde idi, amma sonralari artik, isa gibi muhammed gibi, sadece vahiy indi, toplam görevi onun ve ashabinin üzerine kaldi,cünkü muhammede inmiş bir yazit yok muhammedin aklina indi kuran, biz onun bunlar Allahin ayetlerdiri dediklerine, biz kuran diye inandik . peki incil ne? aynisi isanin bunlar Allahin ayetleridir dedikleri işde incil ve 10 gebot
Rabbim ,mehdi ve askerine idrak versinde, iyi ile kötüyü ayirt edebilcek bir firasete ve furkan ve farkindaliga kavuşsunlar
--oOo---
أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 3 Temmuz 2017 Vaazi Pazartesi
Original Kar © glan
Derecesi Arşa kadar ulaşmiş olan Kul
(Kar©glanin 30 Nisan 2017 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ لِيُنذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ لْيَوْمَ تُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ dgg
Rafîud deracâti zûl arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk. Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevme, lillâhil vâhidil kahhâr. El yevme tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet, lâ zulmel yevme, innallâhe serîul hisâb.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Yaşyanlardan Derecesi Arşa kadar ulaşmiş olan Kulumnuzun ruhunu Ayrilip secilme Talak gününde ona (onun Hesabina bakariz). Herşeyin bariz ve belli oldgu o gün derizki ona, Allahdan hicbirşekilde korkma, Bugünün hakimi Mülkünde Tek Hükümdar olan Allah dir, Bugün herkese ne kazandiysa o verilir, ve bugün ceza günü degildir, Allah hesabi cok süratli görendir. (Matematigi ve hesap yapmasini en iyi bilendir, kimin eksisi, vercegi borcu cok. kimin artisi, alacagi cok, iyi bilendir.)
Sadakallahul Aziym MU'MİN Suresi 15. 16. 17. ayet
---oOo---
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Cennetlikler bir tek adamın, Ademin biçiminde olacaklardır."
( Hadis-i Şerif , Buhârî)
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem yine Buyurdular
"Cehennemin etrafı şehvetlerle donatıldı, cennetinki ise zorluklarla kuşatıldı."
( Hadis-i Şerif , Buhârî)
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem yine Buyurdular
"Kıyamet gününde, kulun ayakları, Rabbinin huzurundan şu beş şey soruluncaya kadar bir yere kıpırdamaz:
Ömrünü nasıl harcadığından, gençliğini nerede geçirdiğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından ve bildiklerini uygulayıp uygulamadığından sorulacaktır."
( Hadis-i Şerif , Tirmizî)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ
Ya’lemu hâinetel a’yuni ve mâ tuhfîs sudûr.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin sinelerin gizlediği şeyleri bilir.
Sadakallahul Aziym MU'MİN Suresi 19. ayet
Tasavvufta Letaifler "Chakra - Enerji Merkezleri"
Letaif : Arapça Latife'nin çoğulu. Latifeler anlamına gelir.
Latif : ince, ve görülemeyecek kadar ince ve saf demek, hani biz oksijen atomlarinin taneciklerini gözle görebiliyormuyuz, görmiyoz ,ozaman oksijen bir latif cisim ve varlik, yine bedenimizdeki hücrelerin boyunu mikroskopla bakmdan göremiyoruz, hücre o kadar latif ki, biz onu ayirt edemiyoruz.
Gizli, sırlı ve iç bünyede saklı cevherler olan Letâif, baş gözüyle görülmezler, ancak gördükleri vazifelerden varlıkları anlaşılır. İnsanın aslı bunlardır. Bu cevherler mümin-kafir her insanda mevcuttur. Kâmil mürşidler bu cevherleri ilim, tecrübe ve müşahede ile tanıyıp yerlerini ve görevlerini tespit etmişlerdir.
Latife, Kur'an-ı Kerim kaynaklı insanın psikospiritüel duyuüstü melekelerinden her biridir. Geleneksel Çin tıbbındaki akupunktur meridyenlerini ve Chakraları andırır.
İnsan on latifeden (letaif-i aşara) meydana gelmiştir:
-Kalp,
-Ruh,
-Sır,
-Hafi,
-Ahfa;
-Nefs,
-Ateş, Hava, Su ve Toprak..
Bunlardan ilk beşi (letaif-i hamse) âlem-i emirden, son beşi de âlem-i halktandır. Bunlardan ilk altısına letaif-i sitte (altı latife), son dördüne cesed veya dört unsur (anasır-ı erbaa) adı da verilir. Letaif-i sitte ve cesede toplu olarak letaif-i seb'a (yedi latife) de denir.
1. Kalb, Makami sol memenin dört parmak altındadır. İlahi huzur ve tecelliyat mahâllidir.
2. Ruh, Makami sağ memenin dört parmak altındadır. İlahi aşk ve muhabbet mahâllidir.
3. Sır, Makami sol memenin iki parmak üstündedir. İlahi marifet mahâllidir.
4. Hafi, Makami sağ memenin iki parmak üstündedir. ilahi tecelli ve nurlar içinde kaybolma mahallidir. Buna istiğrak denir.
5. Ahfa, Makami göğüs kafesinin üst ucundan yani gırtlak çukurundan iki parmak kadar aşağıdır. İlâhî sır mahallidir. Gizli ilimler ve tecelliler merkezidir. Burada elde edilen duruma izmihlal denir.
6. Nefs-i natıka (külli) latifesinin yeri iki kaşın ortasıdır.
7. Nefs-i Külli ( Tüm Beden ) : Sultani Zikir Makamı.
8. Akli Kül , Beyini temsil eder Cebrailin ve, ilham ve vahyin makamidir
Bu letâiflerin nurlarına gelince: Latîfe-i kalbin Ziyasi sarı ve nuru yeşildir,
Latîfe-i ruhun nuru Renksiz oksijen ve karabondioksit siyah yada duman rengi gri,
Latîfe-i sırrın nuru Mavi - deniz ve okyanus rengi,
Latîfe-i hafînin nuru Kirmizi kan ve ateş,
Latîfe-i ahfânın Ziyasi Turuncudur nuru kar beyaz süt beyaz. Yani mehdinin güneşinin rengi turuncu kamerinin yani ay inin rengi süt beyaz
Allah Teala insanın cesedini yaratmış ve diğer latifeleri bedendeki yerleriyle irtibatlandırmıştır.
Seyr u Sulûk ve Letaif
Seyr u sulûk sırasında âlem-i emirden olan beş latife imkân dairesi, velayet-i sugra ve velayet-i kübranın ilk kısmı olan akrebiyyet dairesi'nde; nefs velayet-i kübranın iki, üç ve dördüncü kısımları olan muhabbet daireleri'nde; ateş, hava ve su unsurları (anasır-ı selase, üç unsur) velayet-i ulya'da, toprak unsuru ise kemalat-ı nübüvvet'te muamele görür. On latife, tasfiye ve tezkiyelerinden sonra bir araya toplanırlar ve hey'et-i vahdaniyye ismini alırlar. Kemalat-ı risalet mertebesinden itibaren seyr u sulûkun sonuna kadar feyzin geldiği yer hey'et-i vahdaniyye'dir.
Nefs
Nefsin yedi mertebesi vardır: Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Raziyye, Marziyye, Safiyye (Kamile)... Nakşibendî tarikatında nefsin mertebeleri icmalî olarak nefs-i emmare ve nefs-i mutmainne biçiminde ele alınır. Nefsin itminana ermesi velayet-i kübra'da, Rıza makamı'nın elde edilmesiyle olur. Nefs-i emmare sahibinde akıl, akl-ı meaş iken, nefs-i mutmainne'de akl-ı mead olur.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Dikkat ediniz ki, insanın cesedinde bir et parçası vardır ki, o et parçası sâlih oldukça bütün vücuddaki âzalar sağlam olur. Eğer o fasid olursa bütün cesedi bozulur. O et parçası kalptir.”
( Hadis-i Şerif, Buhari)
Kalb bütün latifelerin merkezi olup "Ruh"un sarayıdır. Ruh kalbde egemen olunca, bedeni "Ruh"un emirlerine göre yönetir; ruh vasıtasıyla aldığı ilâhi feyiz ve terbiyeyi bedenin bütün işlerine yansıtır. Kalbde yakîn nûru parlamaya başlayınca dünya hayatı fâni ve değersiz görünür. Çünkü kalb, marifetullah nûrunun parlayacağı yegâne mahaldir ki, iman güneşi o burçtan doğar. Bütün ilâhi sırlar orada gizlidir. Kalbde o hakiki, lâhutî güneşin doğmasıyla bu yüksek tecellinin nurlu eserleri insanın bütün azalarında zâhir olur. O zaman kulluk vazifelerini; derin ve derûni bir zevk ve neş’e içinde seve seve îfa eder.
ZİKİR VE LETAİFLER ÇAKRALAR
Zikrin nuru ilk olarak kalbe, sonraları diğer letaife sirayet eder. Zikre devam edildiğinde kalpten Allah’ın sevmediği ve razı olmadığı düşünceler silinip gider. Zikir kalbe iyice yerleşince her hâlde zikretme hâline geçer, böylece gaflet yok olur. Zikir sayesinde insanın sıfatları değişir, insanda Cenab-ı Hakk’ın razı olduğu ahlak ve sıfatlar oluşur.
SU ELEMENTi
Vücudumuzun su içeriği yaş, cinsiyet, boy uzunluğu, vücut ağırlığı ve fiziksel aktiviteye göre değişir.
Çocukların vücudunun su oranı yüksektir (% 70, yeni doğan bebekte ise % 90) ve yaş ilerledikçe suyun yerini yağ dokusu almaya başlar. Dolayısıyla yaş ilerledikçe suyu daha çok tüketmek gerekir. Yetişkinlerde vücut su oranı % 60, yaşlılarda ise % 50’dir.
Vücuttaki su unsurunun nefsin kötü sıfatlarından birisi olan nifak özelliği ile irtibatlıdır. Suda, bulunduğu kabın şeklini ve rengini alma özelliği ve bulunduğu şartlara göre değişme sıfatı vardır. Bu sıfat, insana münafıklık olarak yansır ve iki yüzlülük meydana gelir. Ancak bu sıfat, mürşid-i kâmilin terbiye, himmet ve tasarrufu ile alçakgönüllü olmaya dönüşür. Kalbden nifak ve yalancılık gider, yerini samimiyet ve mertlik alır. ve eger kemal bulursa safiyet saf su, renksiz kokusuz tadsiz temiz ve temizleyici, nurlandirici,
ATEŞ UNSURU
Kötü hali hiddet ve celali temsil eder, kemal hali erginlik ve pişmişligi temsil eder
Ateş unsurundan kaynaklanan zulüm ve hiddet sıfatı, İslam’ın emir ve hükümleri karşısında gayret, ince davranma ve rahmani taraftarlığa dönüşür.
HAVA UNSURU
onsuz olunmaycagini bilmekdir yani ruhsuz canlilik olmaz, iyi ruh veya kötü ruh, oksijen ve karbondioksitsiz, yani onlarsiz olunmaz demekdir.
Hava unsurundan ileri gelen kibir ve üstünlük taslama sıfat, izzet, vakar ve heybete dönüşür. cibilliyat olrak ucanlari temsil eder iyi veya kötü olabilirler
TOPRAK ve ELEMENTLER
Nefsi natikayi temsil eder, ve insani ve vücudunu meydana getiren bütün yedigi elementler ve icdigi minareller toprak demekdir
Toprak unsurundan kaynaklanan tembellik, uyuşukluk gibi durumlar, sabır ve itidal sıfatına dönüşür. ve rengi nurunun rengi ten renkleridir bugday tenli sari benizli kirmizi benizli toprka cinsleri gibi, killi toprak, humuslu kara toprak, kahvrengi humuslu, kirecli beyaz, kumlu toprak, demirli toprak granit mavi veya maviye yakin gri toprak yada kaya taş........., sari kayrak cay taşi, druma göre ya cok ser olmsi gerkir kemeilnde yada yumuşak humuslu gibi yada granit gibi yada demir özü gibi keml bulur yine bakir olur yine altin olur.
İnsan küçük bir alem olup, büyük alemin nümunelerini taşıyor. Buna göre ruhun, sırrın, hafinin, ahfanın asılları büyük alemde nedir? Yani hafi, ahfa, sır latifeleri büyük alemde neyi temsil eder?
Alem ikiye ayrılır:
1. Alem-i halk, 2. Alem-i emir.
Alem-i halk; bütün yaratılan şeyler ve masiva dediğimiz, kainat ve mahlukattır.
Alem-i emir ise; zat, sıfat, isim ve şuunat-ı ilahiyedir.
İnsan; kainatın ve kainatta tecelli eden alem-i emirin özü ve özetidir. Yani insan-ı kamil, Hem alem-i emr’in, hem de alem-i halkın özü ve numunesidir. Alem-i emr’in ve alem-i halk’ın asıllarının ve külliyatının, gölgeleri ve numuneleri alem-i asgar olan insanda dahi mevcuttur.
İşte tasavvufta ve literatürde; beş cevher diye isimlendirilen kalp, ruh, sır, hafa ve ahfa’nın asılları, kainat ve emr aleminde olduğu gibi; gölgeleri ve numuneleri de, insanda ve mahiyetinde mevcuttur.
Burada "asıllar" deyince emir alemindeki vücutlar, "gölgeler ve nümuneler" deyince, mahlukattaki tecelliyat ve vücutlar anlaşılmalıdır.
1. Kalp: (Güneşi Temsil eder) Alem-i halk’tan, Hz Muhammede ve kainatta onunla alakalı makamlara, mekanlara ve boyutlara işaret eder. Alem-i emr’den ise, Hz Muhammed (a.s) mahiyetine ve hakikatine bakar.
2. Ruh: (Hava Akcigerleri Temsil eder) Alem-i ervahın numunesidir. Alem-i halk itibariyle Hz isa (a.s.)’ın varlığına, makamına, mekanına ve kainatla münasebetine bakar, bir cevherdir. Alem-i emr itibariyle de, Hz isa (a.s.)’in mahiyetine ve hakikatine bakar.
3. Sır : (Su ve Böbrekleri Temsil eder) Alem-i ervahın numunesidir. Alem-i halk itibariyle Hz Nuh (a.s.)’ın varlığına, makamına, mekanına ve kainatla münasebetine bakar, bir cevherdir. Alem-i emr itibariyle de, Hz Nuh (a.s.)’in mahiyetine ve hakikatine bakar.
4. Hafi: (Kan ve Ateşi Temsil eder Vücuta ise Karacigeri Temsil eder) Alem-i ervahın numunesidir. Alem-i halk itibariyle Hz İbrahim (a.s.)’ın varlığına, makamına, mekanına ve kainatla münasebetine bakar, bir cevherdir. Alem-i emr itibariyle de, Hz İbrahim (a.s.)’in mahiyetine ve hakikatine bakar.
5. Ahfa: (Hormonlari ve duygulari Temsil eder yani quantum bilgisi ve Paracaciklar Salgilar Dalak ve Hormon Kelebegi Beka Billah) Alem-i ervahın numunesidir. Alem-i halk itibariyle Hz Mehdi (a.s.)’ın varlığına, makamına, mekanına ve kainatla münasebetine bakar, bir cevherdir. Alem-i emr itibariyle de, Hz Mehdi (a.s.)’in mahiyetine ve hakikatine bakar. Ahfa Yani gizlenilen saklanilan korunan demekdir. ve bugün quantum bilgisinin keşfedilmiş olma senbebi vakit onun vakti oldugu için. onun bilgisi inkişaf etmekde parcacik bilgisi.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz....."
( Hadis-i Şerif )
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Yine Buyurdular
"Müminin ruhu, cennet ağacına konup beslenecek olan bir kuştur. Allah o kulunu diriltinceye kadar ruhu orada bekler."
( Hadis-i Şerif, Mâlik)
Enes radıyallahu anh dan
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellemden, kıyamet gününde bana şefaat etmesini rica ettim.
"Yaparım inşaallah!" buyurdu.
"Peki seni nerede arayayım?"
"Beni ilk arayacağın yer Sırattır."
"Seni orada bulamazsam?"
"Beni Mizanın yanında ara!"
"Seni Mizanın yanında da bulamazsam?"
"Beni Havzın yanında ara! Bu üç yerden şaşmam" buyurdu.
( Hadis-i Şerif , Tirmizî. )
"Cennet, birinize ayakkabısının bağından daha yakındır. Cehennem de öyle."
İbn Mesûd radıyallahu anh. Buhârî.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Cennette, her bir derecenin arası gökle yer arası kadar olan, tam yüz derece vardır. Firdevs bunların en üst derecesidir ki, dört nehir oradan fışkırıp akar. Arş ise onun üstündedir.Allahtan istekte bulunduğunuz zaman, Firdevs cennetini dileyin!"
Ubâde radıyallahu anh. Tirmizî.
Muhyiddini Arabi nin Vahdet-i Vücûd anlayışına göre
“- Hakikat budur ki Hâlik, Mahlûktur ve yine Hakikat budur ki Mahlûk, Halik’tir. Bunların hepsi tek bir varlıktandır. Hayır belki O tek varlıktır. Ve yine O, çokluk halinde olan Tek bir varlıklardır.” yani burda, binler parcadan oluşan bir bedenin, tek oluşunun, onun binler parcadan oluşmasi, tek beden, vahid olmasina engel degil demek yani.
“IV Fass : İdris kelimesinde ki Kudsi Hikmet’in özü.”
"Cennetlikler bir tek adamın, Ademin biçiminde olacaklardır."
( Buhârî)
Hadis-i Şerifi Gösteriyorki Zamanin sahibi olan ve, vahdeti vücut makamina cikmiş olan kimsenin bedeni, o hadisde gecen tek vücutu temsil ediyor, ve cennetlikler, o tek bir vücutta vahdet bulacak ve , baştaki yazdigimiz ayettede, yine ayni kimse, ve yine vazmiza ismini veren kimse, yani "Derecesi Arşa kadar ulaşmiş olan Kul" ve yine " رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ " "Rafîud deracâti zûl arş(arşi), yulkır rûha "yani bu zamanda Hz Mehdi. ve Fakat Kötülerde yine gecenki vaazda yazdigimiz ayetteki, kötülerde yine Deccal aleyhillanin bedeninde Vahdet Bulcak olanlardir, ve iyi ve kötü - siyah ve beyaz - Gece ve gündüz - Yaz ve Kış ying yang
" فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا "
Fe ve rabbike le nahşurennehum veş şeyâtîne summe le nuhdırannehum havle cehenneme cisiyyâ.
Rabbine andolsun ki biz onları, şeytanları ile beraber haşerdecegiz toplayacağız.
MERYEM Suresi 68
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Cennette, her bir derecenin arası gökle yer arası kadar olan, tam yüz derece vardır. Firdevs bunların en üst derecesidir ki, dört nehir oradan fışkırıp akar. Arş ise onun üstündedir.
Allahtan istekte bulunduğunuz zaman, Firdevs cennetini dileyin!"
Ubâde radıyallahu anh. Tirmizî.
yani işde Cakralarinin tamamini caliştiripda en son kafadaki alninin ortasindaki cakrasi (Nefs Cakrasi insan Cakrasini) caliştiripda Nefsini, nefsi kamil insan oldugunu ispat etmiş olan zat, yani Zamaninimizda Hz Mehdi, ve "Derecesi Arşa kadar ulaşmiş olan Kul"yani kafa cakrasina kadar ulaşmiş KUL. yani AKLI KÜL den haber alan Kul.
Hilye-i Şerif Nedir? - Hz.Muhammed ( S.A.V.) 'in Hilye-i Şerifleri
Hilye-i Şerif aslinda hicde öyle internetlerde gezen hadisde yazdigi gibi, peygamberin sireti suretini anlatan yazilar degildir, Hilye demek Muhammedin bedeni aslilerinin, diger bedeni aslilere göre, krokisi, haritasi demekdir. kimler onun ne tarafinda duruyor gösteren harita demekdir. Bunuda Allah, O nun yakin ve uzak komşulari olarak ayarlamiş, ve onun yildizinin, bir nevi burc haritasi demekdir bu. ve fakat her an degişebilen bir harita, hani muhammed hicret ederken, Ebu Bekr efendimiz yanindaydida o anlatiyor :
Bir korku geliyordu bana ve, önden bir gelirde O na zarar verir diye, ve hemen onun önüne geciyordum, biraz gidince, bu sefer başka bir korku peydah oluyordu bende, ve arkdan biri gelirde ona zarar verir diye, ve hemen bu seferde O nun ardina geciyordum, ve onlarin bu iki hareketinden "Talaal Bedru" ilahisi meydana gelmiş.
"Sen güneşsin , Sen kamersin" bir önde muhamed güneş oluyor, birde arkada, ve ebu bekr önde, ebu Bekr güneş olmuş, muhammed ebu bekre ay ve kamer olmuş, yani öyle olunca, bizim yildizimiz, bir konuma gelirki, işde başka bir yildiza ay ve kamer olmuş, sonra birde öne gecer, bütün yildizlari alip döndürten ana yildiz olmuş, "Sen güneşsin , Sen kamersin" ve muhammedin benim AY im dedigi "Sen güneşsin , Sen kamersin"
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
Receb Allah'ın ayı; şaban benim ayım, ramazan da ümmetimin ayıdır.
( Hadis-i Şerif , Süyûtî, el-Câmiu's-Sagîr, nr. 4411; Müttakî-i Hindî, Kenzü'l-Um-mâl, nr. 35164.)
ve Dün (29.04.2017) şaban ayinin 1 iydi, yani demekki muhammedin, yani güneşimizin başka bir an güneşe, ebu bekir güneşine kamerlik ettigi, aya geldik , yani şaban ayi ve ebu bekrin önden gittigi ay,
ve işde Hilye Muhammedin burc haritasi demek olur, ve o yapilan en güzel Hilye Tablosunuda "Hattat Mustafa Rakim Efendi" yapmiş ve bu alltaki güzel harita
Herkesin bir Hilyesi vardir, ve herkesinki kendine göre farklidir, ve biz buna Raşidi Tarikatinda " Silsileyi Üla "yi ve "Silsileyi Melaeyi" Tespit Etmek diyoruz
Silsileyi Üla Nedir ? “Silsileyi Üla” yi Tespit Etmek için Ne Yapılır?
“Silsileyi Üla” yi Tespit Etmek için Ailecek bir yerde Toplanilir.
1Kalem ve kağıt alıp yazmaya başlanir.
Evimizin Sag Tarafina dogru gidince en yakindaki “ Hasan veya Hüseyin” den kim varsa o Hasansa bizim üst kolumuz peygamberimizin “şerifler” kolundaniz ve birinci isim o yazilir, Hüseyinse seyidlerdeniz, sonra saga veya sol tarafda Hüseyin aranir en yakin hüseyin sagdami soldami ve bunlarin akrabalik dereceleri, Annemiz tarafindansa Anne tarafindan o kola bagliyiz, Baba tarafindan akrabimiz iseler Baba tarafindan o kola bagliyiz demekdir. Ve böylce ilk yön tespit edilmiş olur. Sonra evimizin arka tarafina dogru ilk peygamber isimli kimse kimdir, hangi peygamberin kolundaniz o tespit edilir ve o isim yazilir,
Liste böylece şöyle olmalidir ilk önce evimizin sol tarafina dogru annemiz tarafindan akrabimiz olan en yakin eve, uzaga dogru devam edilir hatta bu başka şehire kadar olabilir “Hasan, Hüseyin, Fatma, Ali, Osman, Ömer, Bekir, Ayşe, Hatice, Zeynep” aranir, ve ashabin isimlerinden olan kimseler olabilir, amma bu kimseler sadece anne tarafindan dedemizin babasina kadar akraba olanlar olcak. Sonra sag tarafa dogru ayni işlem saga dogru bu sefer baba tarafindan akrabalar yazilir. Sonra evimizin arkasindaki komşularimizdan başlayip arkadan sagdan sola dogru gidip sonra tekrar bize dönüp glecek bir daire halinde bütün akraba olan olmayan tanidigimiz peygamber isimli tanidiklarimizin isimleri not edilir. İlk önce direk arkaya dogru düz cizgi gidilir iki tane ayni isim olanlar ilk yakindaki ele alinir, ikinci ayni isme varinca ordan artik sola dogru dönme noktasina geldigimizi bildirir, bu sadace yaşadigimiz köy veya şehir icinde tespit edilir dişari cikilmaz yani peygamber isimlilerde.
Bu not etiklerimiz de cift isimliler en yakin komşumuz olanlar ele alinarak düzletilir, ve bu bizim “silsileyi ÜLA” mizdir.
Vaktin müsait oldugu bir zamanda, senede bir defa bu silsileye 3 ihlas 1 fatiha veya 3 fatiha 7 ihlas hediye edilir.
Silsileyi Melae Nedir ? “Silsileyi Melae” yi Tespit Etmek için Ne Yapılır?
Silsileyi Melae Bizim Hangi Melegin soyundan oldugumuzu gösterir (Cibilliyatimzin ne oldgunun tespit için) ve Evimizin saga sola arkaya öne dogru "Cebrail,Mikail,israfil ve Azaril isimli ve birde ( Azrail,veya Zara Azra isimli veyada Zarar veren mahluklar zarail) aranir.ve bunlar bizim hormon kelebegimizin nasil durdugunu gösterir, yani biz mehdinin sagindami solundamiyiz yine belli eder, yani bunu bulmak için mehdinin kelebegi ile kendi kelebegeni karşilaştirinca belli olur, sen onun sagindami solundamisin arkasi veya önündemi.
ve bizim evimizin önüne dogru dönünce sagimizda Mikail, solumuzda israfil, önümüzde Cebrail, ardimizdada Azrail, vardir. önümüzde Hz Hasan Hz osman ve Hz Hacer, ardimizda Hz Süleyman ve Hz Yunus Hz Hüseyin, sagimizda yine Hz ibrahim ve ismail,........ kainat devamli döndügü için bunlar yine degişkendir, sadece dogum haritasi sabittir, oda insanin dogdugu köy şehir kasaba ve mahellede ve evde bunlar araninca dogum haritasi tespit edilir. bizim silsileyi üla mizda yine dogum haritamiz olmalidir.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الأَمْوَالِ وَالأَوْلادِ وَعِدْهُمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا
Vestefziz menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve racilike ve şârikhum fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş şeytânu illâ gurûrâ.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
(Haydi) onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun.” Hâlbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va’detmez.
Sadakallahul Aziym İSRA Suresi 64. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا
Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ. Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte takıyyâ.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Meryem onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam insan şeklinde göründü.. Meryem, “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)” dedi.
Ruh dedi “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana akilli bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi. (Hz. Meryem dedi ki): “Bana bir beşer dokunmamış (olduğuna göre) benim nasıl bir oğlum olabilir? Ve ben, azgın (iffetsiz) olmadım.” (Ruh’ûl Kudüs): “İşte böyle” dedi. Senin Rabbin: “O, Bana kolaydır ve onu, insanlara bir âyet (mucize) ve Bizden bir rahmet kılacağız.” buyurdu. Ve emir kaza edilmiştir (yerine getirilmiştir).
Sadakallahul Aziym MERYEM Suresi 17.den 21. ayete kadar
ve eger bu ikiside melek sifatindalar ise, o zaman melekler cocuk yapmaz, evlenmez kurali yanliş, ve alaman kizlari ve avrupalilar mavi gözlü, ve münker nekirde mavi gözlülermiş, öyle olunca işde alaman IRKI münker ve nekirden üretme IRK oluyor, yine avrupann bazi yerlerindeki kimsler mavi gözlü sari sacli kimseler, hani zikirimzdeki Mühammeten ayeti varya yani mansi onlar yemyeşlillerdir, bu mavi gözlülerde avatar filimdeki gibi masmavi olnlar grubu onlarda masmavilerdir yani hani cizgi filimleri bile varya
Mavi Cüceler - Şirinler
yine isa ve mehdide cebrailin soyundan, olanlar, o ise siyah veya kahvrengi koyu yesil renkli gözlü yani köpek cinsi gözlü, ve yine reptiller yani yani azazilin soyu ise, onlarda yeşile yakin gözlüler müdhammeten olanlar yemyeşildir ayetinde dendigii gibi ,gözleride yeşil olanlar, yani reptiller, azazil soyu, yilan soyu, ve öyle olunca bazilari, mikail soyu, yine avrupada cocuklarina michael ve kizlarada Michaela konulur, yani öyle olunca onlarda mikail soyundan olanlar, yani sivrisinek, yine rafael ve rafaella konurki ,onlarda israfil soyundan, yani horuz ve tavuk cibilliyatlilar, yine gabriel ve Gabriele konulurki, köpek ve kurt cibilliyatlilar, onlarda işde cebrail soyundan olanlar, ve öyle olunca, avrupalilarin silsileyi ülayi tespitlerinde, birde melek soyundan olmalari sebebiyle işde etraflarinda sag kol komşularinda baba tarafindan o melege bagli, sol koldanda, hangisi varsa ona, anne tarafina bagli demek olur, cebrail mikail ve israfil aranir yani, azrail ve zara lardar azrail soyundan, zara veya zarail, yani öyle olunca kimler hangi soydan ise, onlar o soya silsilei melea sinada veya ülasindaa fatiha kulhu ismarlar. bizim zikirimzdeki mikailde ondan, bize en yakin komşu melek mikail var, ondan biz zikirimizde en sonda mikaile okuruz, ve sizlrde bize tabi olunca, önce bizim okudugumuza okuycaksinizki, bizim adimimizi takib edebilesiniz, ve bizim türkiyedede cebrail ve mikail isimliler vardir bazi yerlerde, işde en yakin mikail ve cebrail komşusu olanlar, ve bu en uzaga kadar aranir, nerede varsa o isim, ordan o kola bagli demek olur, onlar yine o soydan olanlar demek. yani meleklerde ürermiş, ve anonakilerden bahsedilirken yari tanri olanar deniyor, işde meleklerin ilk birleştikleri, meryem gibi isa gibi yari tarni gibi olanlar, o yüzden isa yi rab edinirler hiriistiyanlar , amma sebebini bilmezlerdi, biz şimdi anlatmiş oluyoruz yani, yani melek soyu, kutsal ruh cebrail soyundan, yine amine annemize bir melek ve kutsal ruh geldi, sana bir oglan verildi dedi, senin oglun gibi kadri yok cihanda denildi, yani onada yine bir ruh koyan var, ve oda yine bir melek soyundan üretilen özel sistem yani ,yari tanri gibi anonakilerinki gibi, yani yari tanirdan kasit yari melek yari insan yani.
----------------
Bir adamin sictigi poha varinca araştirilirsa, melek gibi olan adamin bile, elbet bir hatasi bulunur, ve ben niye sen gibi şu gibi bu gibi olmak zorunda olayim, Ben ve BENLIK, ve benim zatim demek, benim hoşuma giden şeylerin toplandigi beden demek. cünkü ben karpuz seviyorsam, benim evde, her yaz karpuz yenir degilmi, dometes seviorsam dometes, altin seviyorsam altin, o zaman yine para ise para, yani kadin ise kadin, öyle olunca, ben benim zaaflarimdan meydana geldim demekdir. ve mesala dometiside seviyonda, amma en cok kirazi seviyon gibi, birde zaafmiz vardir. hani camizin camuru görünce yatmasi gibi yani, işde kiraz seven onu görünce dayanamaz yine kadin seven, kari kiz seven, güzel bir kadin görünce, hemen onunla yativermek, sevişmek ister degilmi? para seven, para görünce, para gelcek yere dayanamaz degilmi? ve bizler zaaflarimizla dikenelerimizle var olanlariz, öyleyse hatasiz kul arama, ve gül seviyorsan dikeninide sev, dikenine razi gelmeyen gül yetiştirip de gül koklayamaz, ve incitme, gülü koparipda dikeninide aglatma, yahut dikenini yolupda gülü aglatma, incitme, ona zarar verme.
şefaat meselesi
Enes radıyallahu anh dan
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellemden, kıyamet gününde bana şefaat etmesini rica ettim.
"Yaparım inşaallah!" buyurdu.
"Peki seni nerede arayayım?"
"Beni ilk arayacağın yer Sırattır."
"Seni orada bulamazsam?"
"Beni Mizanın yanında ara!"
"Seni Mizanın yanında da bulamazsam?"
"Beni Havzın yanında ara! Bu üç yerden şaşmam" buyurdu.
( Hadis-i Şerif , Tirmizî. )
Temsili misal ile : ve sen seyri sülükunu tamam edip özüne erdin,ve peynir oldun mesela, ve bir bedene ve cennete dogru yol alacaksin, amma yolda nice dikenler engeller var degilmiß seni (Peyniri) aldilar geldiler sofraya koydular, ve sofradan birisi aldi bicagi kesecek seni dilim dilim, sana burada kim yardım edipde kesme onu diyecek, ve sen da hi bagir, istedigin kadar, avazin cikdigi kadar bagir, duyarmi seni, o acikmiş olan sofrave kahvalti sahipleri, seni keser gecer, o yetmez, dilimi birde böler, sonra alir eline, agzina götürür diş denen carklarin arasinda, seni ligme ligme eder, kim kurtaracak burda seni onun elinden degilmi? ve bu o nun seni ligme ligme etmesi, sana rahmet, cünkü sen az sonra muradina ercen, cennete gircen, amma daha zor işin, cehennemin türlü türlü işkencelerini tadacan, ve en sonunda vücutta eger kayde deger bir lokma görülürsen, erkekse seni o yiyen, belki dahada erip, onun huseyesinde toplancak olan meninin, insan tohumunun parcasi olacan, sonra ise, ve eger tuvalete gitmezsen, poh yoluna ölüp gitmezsen, ve yarişi kazanabilirsen, ve o insan evli veya, bir kadini var ise, ve cocuk yapacak ise, sende gayret edip, bütün meni parcalari kuvvetlice yumurtaya varip, kapiyi calabilirsen, ve yumurtada sana, seni taniyip kapiyi acarsa, ve o nda bir cocuk olma şerefine erersen, işde cennete erdin, amma nice cile işkence dolu cehennemin türlü türlü belalarini tada tada varacan, ve burda işde şefaat, sana yol gösteren demekdir, ve yol gösteren harita muhammed haritasi, ve muhammede inen şerita ve helal haram, yasak ve serbest, olanlara dikkat etmen ile, senin bedeni aslindeki yolculugun, bir yildiz olarak dogmana kadar gidecekdir, işde yildiz olabilmek için insani kamil yani "NEFSi iSPAT" nefisini ispat etmiş demek, insan olacak bütün bilgileri ögrenmiş ve bilmiş, ve onu ögrenip, kaş olacak, kulak olacak, göz olacak olanlarla bir araya gelip, insan tohumu meniden yola cikip, hatta bir inegin yedigi ot iken, ordan yola cikip taaaa insan tohumu olup, sonrada anneden cocuk olarak dünyaya gelmeye kdar gecen serüvene "seyri sülük" denilir, ve bu serüvdende senin , meninin icindeki o insan olmak için, yarişi kazancak olan tohuma yol gösteren, işde muhammedin şeriatina uyman ile olan olcakdir. ve bunlar senin en son arşa kadar cikman gerektigini yani, mirac etmen gerektigini belli eder, ve arş ise, en tepe nokta demekdir, ve orda insanin başi olcak olan hücreler demekdir, en kamil olan hücre, dogacak bebegin beynini oluşturcak olan AKIL hücrelerini temsil eder, ondan sonraki kemal dereceleri raziye marziye makmalari, işde el kol ayak böbrek dlak gibi diger hücreler yani.
İmam Ahmed, Abdullah b. Amr b. As (r.a)'ın şöyle dediğini bildirdi: “Peygamber (s.a.v.) bir gün sanki bize veda edecekmiş gibi konuşma yaptı, üç defa şöyle dedi: “Ben Ummî Peygamber Muhammed'im” sonra şöyle dedi: “Benden sonra Peygamber yoktur, bana sözün en güzeli en özü ve en hikmetlisi verildi. Bana Cehennem bekçilerinin ve arşı taşıyanların sayısı bildirildi.”
---------------
“Yahudiler, “Peygamberiniz Cehennem ehlinin sayısını biliyor mu?” dediler”
“Onlar ne cevap verdiler?”
“Bilmiyoruz ancak Peygamberimize sormamız gerekir” dediler.
Peygamberimize soruyu sordular ve Rasûlullah :
bir seferinde on, ikinci seferde ise dokuz parmağını kaldırdı.“Şöyle şöyledir dedi”
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
سَنَدْعُ الزَّبَانِيَةَ
Se ned’uz zebâniyeh
Biz de yakında zebanileri çağıracağız.
ALAK Suresi 18. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ إِلَى سَوَاء الْجَحِيمِ ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ
Huzûhu fa’tilûhu ilâ sevâil cahîm. Summe subbû fevka ra’sihî min azâbil hamîm.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin. Sonra başının üstüne azap olarak kaynar su dökün. (mesela yumurta patetes haşlamasi yapmak gibi)
DUHAN Suresi 47. 48. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn
Onlar(Zebaniler) sağırdi, dilsizdir ve kördürler. Artık onlar görevlerinden de geri dönmezler.
BAKARA Suresi 18. ayet
Peyniri kesmek için gelen bicak gibi, o peynirin sesini ve bagirişmasini duymaz ve dinlemez, efendisi : peyniri kesmesi için, onu göreve cagirinca, artik o görevindenden dönmez, peyniiri keser. yine bugdayi degmene dökünce, degmenci ve degmen taşi, bugdayin sesini duymaz, onu degmenin ezip un etmesine engel olacak yokdur, yine degmen taşida görevinden dönmez ,onu un gibi ezip ufalar, vicciragini cikarir.
Rabbim, mehdi askerine, zikirimiz ile bütün cakralarini acip, taa arşa, yani insan bedenindeke kafadaki "nefs-insan" olma cakrasini caliştircak kadar gayret versin, ve ordanda nefsini bilip bir anneden dogabilcek saafiyet ve uhrevi boyuta kadar ermek nasip etsin, ve insani kamil, yani tam takim, yani gözü kulagi ayagi eksiksiz bir cocuk olarak saglikli bir bebe olarak dogmak yolculugunda nefsini kemale erdirmeyi nasip etsin.
--oOo---
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 30 Nisan 2017 Pazar
Original Kar © glan
HADİSLERDE ALLAH - ALLAH’IN ZATINI ( KENDİSİNİ) ANLATAN HADİSLER :
ALLAH, GÖZLE GÖRÜLEBİLİR Mİ?
Hz. Ebu Zerr anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam)’a : “Sen Yüce Rabbi’ni hiç gördün mü?’ diye sordum. Rasulullah :
‘Nurdur, ben O’nu nasıl görürüm? buyurdu.” ( Müslim, İman, 291)
ALLAH’IN FİİLLERİNİ ( EYLEMLERİNİ) ANLATAN HADİSLER :
ALLAH DOSTUNA DÜŞMANLIK EDENE ALLAH NE EDER?
Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Yüce ALLAH şöyle buyurdu : ‘Kim Benim Veli ( ALLAH Dostu) kuluma düşmanlık ederse Ben de ona savaş
ilan ederim.” ( Buhari, Rikak, 38 )
ALLAH’IN KULUNDA GÖRMEKTEN EN ÇOK HOŞNUT OLDUKLARI VE ONLARIN MÜKAFATI
Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Yüce ALLAH şöyle buyurdu : ‘Kulumu Bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz
kıldığım şeyleri yerine getirmesidir. Kulum Bana nafile ( farzların dışında kalan) ibadetlerle yaklaşmaya devam eder ve sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık Ben onun
duyduğu kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, Benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum.” ( Buhari,
Rikak, 38 )
ÖLÜM VE ALLAH’IN MÜ’MİN KULUNA KARŞI DUYARLILIĞI
Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Yüce ALLAH şöyle buyurdu : ‘Ben yapacağım bir şeyde Mü’min kulumun ruhunu almadaki tereddüdüm kadar
hiç tereddüde düşmedim. O ölümü sevmez, Ben de onun sevmediği şeyi sevmem.” ( Buhari, Rikak, 38 )
AÇIKLAMA : ALLAH’ın “tereddüde düşmesi” insanlardan tamamen farklıdır. Burada mecazi anlam kastedilmektedir. Amaç, konunun herkes tarafından ve kolaylıkla anlaşılmasını
sağlamaktır. Bunun benzeri Kur’an’da da çok sayıda ifade ve anlatım bulunur ki bu durumu İslam alimleri “tenezzülat-ı ilahiye” yani ALLAH’ın, kullarının iyiliği için bir şeyi
Kendine yakışan biçimiyle değil de kullarının anlayabileceği şekilde anlatması olarak isimlendirmişlerdir.
ALLAH’IN MÜKAFATINI GARANTİ ETTİĞİ ÜÇ KULLUK
Hz. Ebu Ümame anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Üç şey vardır, ALLAH her birine garanti vermiştir. ALLAH yolunda cihad etmek üzere yola çıkan kimse… Bu,
öldüğü takdirde Cennet’e koyma konusunda, ölmeyip te döndüğü takdirde ganimet ve sevapla gelme konusunda garantilidir. Mescide giden ( gitmeyi alışkanlık haline getiren)
kimseye, öldüğü zaman Cennet’e koyma konusunda ALLAH garanti vermiştir. Kişi, ( fitne, yani Mü’minler arasında hangisinin haklı olduğu kesin bir biçimde bilinemeyecek bir
çatışma çıktığı zamanda) evine çekildiği takdirde ALLAH ona da garanti vermiştir.” ( Ebu Davud, Cihad, 10)
NAMAZ KILAN ORUÇ TUTAN BİR MÜ’MİNİ BİLE CEHENNEMLİK YAPABİLECEK BEŞ SEBEP
Hz. El-Haris el-Eş’ari anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Ben size beş şeyi emrediyorum : ALLAH onları bana emretti : Dinlemek, itaat etmek, cihad,
hicret ve cemaat ( Müslümanların genelinden ayrılmamak). Çünkü kim cemaatten bir karışçık ayrılmışsa boynundaki İslam bağını çıkarıp atmıştır, pişman olup geri dönen hariç… Kim
de cahiliye davasını ( İslam dışında başka kimlik unsurları, değer, kavram ve ölçülerin mücadelesini yapmak… Irkçılık, İslam dışı bir ideolojinin taraftarlığı gibi…) o Cehennem
molozlarından biridir!’
Bir sahabi : ‘Ey ALLAH’ın Rasulü! O kimse namazını kılan, orucunu tutan biri olsa bile mi?’ diye sordu. Rasulullah : ‘Evet’ Namaz kılsa, oruç tutsa da…’ buyurdu.” ( Tirmizi,
Emsal, 3)
RAHMET VE LÜTUF KONUSUNDA ALLAH’IN KARŞILIĞI HER ZAMAN KULUN YAPTIĞINDAN DAHA FAZLADIR
Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Yüce ALLAH diyor ki : ‘Ben, kulumun hakkımdaki zannı gibiyim. O Beni andıkça, Ben onunla beraberim. O
Beni içinden anarsa, Ben de onu içimden anarım. O Beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. Eğer o Bana bir karış yaklaşacak olursa,
Ben ona bir zira yaklaşırım. Eğer o Bana bir zira yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim Bana yürüyerek gelirse, Ben ona koşarak giderim. Kim bana şirk koşmamak şartıyla
yer dolusu günahla gelirse, Ben de onu bir o kadar bağışlamayla karşılarım.” ( Buhari, Tevhid, 15)
ALLAH HAYRA EN AZ ON KAT GÜNAHA İSE SADECE BİRE BİR KARŞILIK VERİR
Hz. Ebu Zerr anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Yüce ALLAH demiştir ki : ‘Kim bir hayır işlerse ona sevabının on katı verilir veya arttırırım da… Kim bir
günah işlerse bunun cezası kendi kadardır veya affederim.” ( Müslim, Zikr, 22)
ALLAH’IN KULU HİMAYESİNE ALMASINA VE CENNETE KOYMASINA SEBEP OLAN ÜÇ ÖZELLİK
Hz. Cabir anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Üç şey vardır ki bunlar kimde bulunursa, ALLAH onun üzerine himayesini açar ve onu Cennete koyar : Zayıflara
yumuşak davranmak, anne-babaya şefkat göstermek, kölelere ihsanda bulunmak.” ( Tirmizi, Kıyamet, 49)
AÇIKLAMA : Bu hadiste sayılan davranış özelliklerinin arada bir yapılan cinsten olmayıp süreklilik kazanmış ve o insanda bir kişilik özelliği haline dönüşmüş olması gerekir.
Ayrıca günümüzde köleler yerine kişinin emri altında çalışan işçi ve ücretliler anlaşılmalıdır.
KENDİLERİNE yardım EDİLMESİ ALLAH’IN ÜZERİNE BİR HAK OLAN ÜÇ KİŞİ
Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Üç kimse vardır ki bunlara yardım ALLAH üzerine bir haktır : ALLAH yolunda cihad eden, borcunu ödeyip
veennehu1hürriyetini elde etmek isteyen ( köle), iffetini korumak niyetiyle evlenmek isteyen.” ( Tirmizi, Fezailu’l-Cihad, 20)
ALLAH’IN SEVDİĞİ VE SEVMEDİĞİ ÜÇ KİŞİ
Hz. Ebu Zerr anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Üç kişi vardır ALLAH onları sever; üç kişi de vardır ALLAH onlara buğz eder. ALLAH’ın sevdiği üç kişiye
gelince : ( Birincisi) Bir adam bir topluluğa gelir, onlardan ALLAH adına bir şeyler ister ( ama bunu) kendisiyle onlar arasındaki bir akrabalık ya da yakınlık nedeniyle
istemez. Onun başvurduğu kimseler, istediğini vermezler. İçlerinden biri ise o topluluğun arkasına kayıp isteyen kimseye gizlice ihsanda bulunur. ( Öyle gizli verir ki) onun
verdiğini sadece ALLAH ile ihsanda bulunduğu adam bilir.
( İkincisi) Bir topluluk yoldadır. Gece boyu da yürürler. Derken uyku her şeyden değerli bir hal alır. Konaklarlar. Bir adam kalkıp Bana karşı tevazu ile yakarışta bulunur,
ayetlerimi okur.
( Üçüncüsü) Bir askeri birliğe katılmıştır. Birlik düşmanla karşılaşır ve hezimete uğrar. Ancak o ilerler ve öldürülünceye veya başarıncaya kadar savaşmaya devam eder.
ALLAH’ın buğz ettiği üç kişiye gelince, bunlar : Zina eden ihtiyar, kibirli fakir ve zalim zengindir.” ( Tirmizi, Cennet, 25)
AÇIKLAMA : Buğz edilen kişilerin ortak özellikleri, adeta kendilerini zorlayarak fıtratlarının gereğinin zıddını yapmalarıdır. Çünkü ihtiyarlık fıtratı zinadan, fakirlik
fıtratı kibirden, zenginlik fıtratı ise zulümden uzak durmayı gerektirir.
MAHŞER MEYDANINDA ALLAH’IN KENDİ GÖLGESİNE ALACAĞI YEDİ İNSAN TİPİ
Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Yedi kişi vardır ki ALLAH onları hiçbir gölgenin olmadığı Kıyamet Günü’nde Kendi gölgesinde gölgeler :
( Bunlar) Adalet sahibi yönetici; ALLAH’a ibadet içinde yetişen genç; mescidden ayrıldıktan sonra tekrar dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kimse; birbirlerini ALLAH için
seven, ALLAH rızası için bir araya gelip, ALLAH rızası için ayrılan iki kişi; güzel ve toplum içerisinde statü sahibi bir kadın tarafından davet edildiği halde ‘Ben ALLAH’tan
korkarım’ deyip bu daveti reddeden kimse; ALLAH’ı tek başına zikrederken gözlerinden yaş akıtan kimse.” ( Buhari, Ezan, 36)
ALLAH’IN SALİH KULLARINA VERDİĞİ DEĞER
Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Kıyamet Günü Aziz ve Celil olan ALLAH şöyle buyuracak : ‘Ey Ademoğlu! Ben hasta oldum sen Beni ziyaret
etmedin!’
Kul diyecek : ‘Ey Rabbim! Sen Alemlerin Rabbi iken ben Seni nasıl ziyaret edebilirim?!’
Yüce Rabb diyecek : ‘Bilmedin mi falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin, bilmiyor musun? Eğer onu ziyaret etseydin, yanında Beni bulacaktın!’
Yüce Rabb diyecek : ‘Ey Ademoğlu! Ben senden yiyecek istedim ama sen Beni doyurmadın!?’
Kul diyecek : ‘Ey Rabbim! Ben Seni nasıl doyururum. Sen ki Alemlerin Rabbisin!’
Yüce Rabb diyecek : ‘Benim falan kulum senden yiyecek istedi. Sen onu doyurmadın. Bilmez misin ki, eğer sen ona yiyecek verseydin Ben onu yanımda bulacaktım.’
Yüce Rabb diyecek : ‘Ben senden su istedim, Bana su vermedin?!’
Kul diyecek : ‘Ey Rabbim! Ben Sana nasıl su içirebilirim? Sen ki Alemlerin Rabbisin!’
Yüce Rabb diyecek : ‘Falan kulum senden su istedi. Sen ona su vermedin. Bilmiyor musun, eğer ona su verseydin, bunu Benim yanımda bulacaktın!?” ( Müslim, Birr, 43)
DÜNYA ALLAH KATINDA DEĞERSİZDİR
Hz. Sehl bin Sa’d anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Eğer dünya ALLAH katında sivrisineğin kanadı kadar bir değer taşısaydı tek bir kafire ondan bir yudum
su içirmezdi.” ( Tirmizi, Zühd, 13)
ALLAH SEVDİĞİ KULUNU DÜNYADAN UZAK TUTAR
Hz. Katade bin Nu’man anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “ALLAH bir kulu sevdi mi onu dünyadan korur. Tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması
gibi.” ( Tirmizi, Tıbb, 1)
AÇIKLAMA : Bu, mutlaka o kulun yoksul biri haline getirileceğini göstermez. Varlıklı da olsa, dünyaya ait maddi ve geçici değerler o kişinin gözünde önemli sayılmaz. Hayatını
onların üzerine kurmaz. Suyun yasaklanmasına gelince, o dönemde Araplar suyun hastalara zararlı olduğuna inanıyorlardı.
ALLAH HANGİ MALA NASIL MUAMELE EDER
Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Kim ödemek arzusu ile insanların parasını alır ise ALLAH ( onun borcunu) öder. Kim de batırmak
niyetiyle insanların parasını alır ise ALLAH onu helak eder.” ( Buhari, İstikraz, 2)
ALLAH VE ZULME UĞRAYANIN DUASI
Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “ALLAH, ( zulme uğrayanın) duasını bulutların üzerine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Yüce
ALLAH :
‘İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da duanı mutlaka kabul edeceğim!’ buyurur.” ( Tirmizi, Cennet, 2)
ALLAH’IN RAHMETi VE CENNET’E EN SON GİRENİN HALİ
Hz. Muğire bin Şu’be anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Hz. Musa ( ALLAH’ın Selamı Üzerine) Rabbine sordu :
‘Derece itibariyle Cennet halkının en düşüğü nasıldır?’ Yüce Rabb buyurdu :
‘O, bütün Cennet halkı Cennet’e girdikten sonra gelecek biridir ki kendisine : ‘Cennet’e gir!’ denilir. O kişi :
‘Ey Rabbim nasıl gireyim? Herkes yerlerine yerleşti, bütün Cennet tutuldu!’ der. Ona şu cevap verilir :
‘Sana dünya hükümdarlarından birinin mülkü kadar mülk verilmesine razı mısın?’ O :
‘Rabbim razıyım!’ der. Yüce Rabb :
‘Bu sana verilmiştir. Ve onun da bir katı ve onun da bir katı ve onun da bir katı ve onun da bir katı…’ O kişi beşinci de :
‘Ey Rabbim razı oldum ( yeter)!’ der. Yüce Rabb :
‘Bunlarla beraber daha on katı da sana verildi. Ayrıca gönlün her ne isterse, gözün neden zevk alırsa… Hepsi sana verilmiştir!’ buyurur. O kişi :
‘Rabbim razı oldum ( yeter)!’ der. ( Ve Hz. Musa tekrar sordu) :
‘Ya derecesi en üstün olan?’ ( ALLAH cevap verdi) :
‘İşte irade ettiklerim bunlardı. Onların keramet fidanlarını kendi elimle diktim ve üzerlerine mühür vurdum. Onlara hazırladığımı, ne bir göz görmüş ne bir kulak işitmiştir.
Hiçbir insanın kalbine de o şeylerle ilgili bir bilgi gelmemiştir.” ( Müslim, İman, 312)
kelimeitevhidHz. Abdullah bin Mes’ud anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Cennet’e en son giren kimse bazen yürür, bazen ağlar. Ateş de arada sırada onu
yalar geçer. Cehennem’i tamamen geçince dönüp ona bir bakar ve :
‘Beni senden kurtaran ALLAH münezzehtir! Yüce ALLAH bana hiç kimseye vermediği şeyi verdi’ der. Derken ona bir ağaç gösterilir. O :
‘Ya Rabbi’ der, ‘beni şu ağaca yaklaştır da altında gölgeleneyim, suyundan içeyim!’ Yüce ALLAH :
‘Ey Ademoğlu! Dilediğini versem Benden başka bir şey istemezsin değil mi?’ der. O kişi :
‘Ey Rabbim! Bundan başka bir şey istemeyeceğim!’ der ve başka bir şey istemeyeceğine söz verir. Rabbi de onun özrünü kabul eder. çünkü o sabredemeyeceği şeyi görmüştür. Onu
ağaca yaklaştırır. Kişi, ağacın gölgesinde gölgelenir, suyundan içer. Sonra ona öncekinden de daha güzel bir ağaç gösterilir. Dayanamayıp :
‘Ey Rabbim! Beni şuna yaklaştır, gölgesinde gölgeleneyim, suyundan içeyim, artık Senden başka bir şey istemeyeceğim!’ der. Yüce ALLAH :
‘Ey Ademoğlu! Bana öncekinden başkasını istememeye söz vermemiş miydin? Ben seni ona yaklaştıracak olsam başka şeyler de isteyeceksin!’ der. O kişi artık başka bir şey
istemeyeceğine dair söz verir. Rabbi de onun özrünü kabul eder. Çünkü o, sabredemeyeceği şeyi görmüştür. ALLAH kişiyi o ağaca da yaklaştırır. Ve kişi onun gölgesinde de
gölgelenir, suyundan içer.
Sonra ona Cennet’in kapısının yanında bir ağaç yükseltilir. Bu ağaç, diğer ikisinden daha güzeldir. O kişi yine :
‘Ey Rabbim! Beni şuna yaklaştır da gölgesinde gölgeleneyim, suyundan içeyim, Senden başka bir şey istemiyorum!’ der. Yüce Rabb :
‘Ey Ademoğlu! Sen öncekinden başka bir şey istemeyeceğine de Bana söz vermemiş miydin?’ der. O kişi :
‘Evet Rabbim! Senden başka bir şey istemeyeceğim’ der. Rabbi onun özrünü kabul eder. çünkü o sabredemeyeceği bir şey görmüştür. Onu bu ağaca da yaklaştırır. Kişi o ağaca
yaklaştırılınca Cennet halkının seslerini duyar. ( Dayanamayıp) :
‘Ey Rabbim! Beni Cennet’e sok!’ der. Yüce Rabb :
‘Ey Ademoğlu’ Beni senden kurtaracak şey nedir! Sana dünya kadarını ve beraberinde bir o kadarını daha versem razı olur musun!’ der. O kişi :
‘Ey Rabbim! Benimle alay mı ediyorsun? Sen ki Alemlerin Rabbi’sin!’ der.
( Hadisi rivayet eden) Abdullah bin Mes’ud, bu noktada güldü ve :
‘Niye güldüğümü sormuyor musunuz?’ dedi. İnsanlar :
‘Niye güldün söyle?’ dediler. O :
‘Rasulullah da ( Ona Binler Selam) böyle gülmüştü. ‘Niye güldünüz?’ diye sorulduğunda da’ :
‘Alemlerin Rabbi’nin, o kişi : ‘Sen ki Alemlerin Rabbi’sin, benimle alay mı ediyorsun?’ deyince gülmesine gülüyorum!’ dedi. Yüce ALLAH :
‘Ben, seninle alay etmiyorum. Fakat Ben, Şanı Yüce Olan’ım. Dilediğimi yapmaya gücü yetenim.’ buyurdu.” ( Müslim, İman, 310)
ALLAH’IN EN ÇOK BUĞZ ETTİĞİ ERKEK?
Hz. Aişe anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “ALLAH’ın en çok buğz ettiği erkek, şiddetli düşmanlık eden hasımdır.” ( Buhari, Ahkam, 34)
ALLAH’IN RAHMETİ VE CEHENNEM
Hz. Enes anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Yüce ALLAH şöyle seslenir : ‘Beni bir gün zikreden ya da herhangi bir yerde Benden korkan kimseyi ateşten
çıkarın!” ( Tirmizi, Cehennem, 9)
AÇIKLAMA : Bu durum, dünyadan imanla ayrılmış ve Cehennem’e de Mü’min olarak gitmiş kimse için söz konusudur.
ALLAH’IN EN CÖMERT OLDUĞU ZAMAN
Hz. Muaz bin Cebel anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Akşamdan ( abdestli olarak) temizlik üzere zikrederek uyuyan ve geceleyin de uyanıp ALLAH’tan dünya
ve ahiret için hayır isteyen hiç kimse yoktur ki ALLAH dilediğini vermesin.” ( Ebu Davud, Edeb, 105)
Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor; Rasulullah ( Ona Binler Selam) buyurdu ki : “Rabbimiz her gece, gecenin son üçte biri girince ( rahmetiyle) dünya semasına iner ve : ‘Kim Bana dua
ediyorsa, ona cevap vereyim. Kim Benden bir şey istiyorsa onu vereyim. Kim Benden bağışlanma diliyorsa onu bağışlayayım’ der.” ( Buhari, Tevhid, 35)
MÂRİFETULLAH
Allah'ı bilme, tanıma, O'nu bütün sıfatlarıyla öğrenme, hakkında bilgi sahibi olma.
Mârifetullah, iki kelimeden meydana gelen bir tamlamadır. Bunlar "marifet" ve "Allah" kelimeleridir. Marifet; lügatta, herkesin yapamadığı ustalık, ustalıkta yapılmış olan şey,
bilme, biliş, vasıta, hoşa gitmeyen şey, tuhaflık manalarına gelmektedir. Bununla birlikte, marifet, Allah'ı O'nun isimlerini ve sıfatlarını, kudret ve iradesinin geçerliğini
bilmek; alçak gönüllü olmak manasını ifade ettiği gibi bilginler arasında ilim manasına da gelmektedir, ki onlara göre, her itim bir marifettir, her marifette bir ilimdir.
Allah'ı âlim ( bilen) herkes ariftir, her arif de âlimdir ( Abdülkerim Kuşeyrî, Kuşeyri Risâlesi, s. 427).
Genel olarak bu manalara gelmekte olan "marifet", Allah lâfzı ile bir tamlama oluşturduğunda, yani "mârifetullah" denildiğinde ise "Allah'ın vücûd ve vahdaniyetinin bilinmesi"
manasına gelmektedir.
Mârifetullah, aslında, kişinin Allah'ı hakkıyla tanıması, bilmesi ve buna göre O'na bağlanması anlamında kullanılmaktadır. Zira, kişi, Allah'ı hakkıyla tanırsa, O'nun emir ve
yasaklarına bağlanır. Mârifetullah bilgisinde şu üç nokta yer almaktadır.
1. İzzet ve Celâl sahibi olan Allah'ı ve O'nun birliğini bilmek, ululuğu ulu olan ve her türlü noksan sıfatlardan münezzeh bulunan zatından teşbihi red etmek ve uzaklaştırmak;
2. Allah'ın sıfatlarını ve bu sıfatların hükümlerini bilmek,
3. Allah'ın fiillerini ve bu fiillerin hikmetlerini kavramak ( Hucvirî, Keşful-Mahcûb, İstanbul 1982, s. 92).
Cüneydî Bağdâdîye marifet ile ilgili bir soru sorulduğunda şöyle cevap verir : "Marifetten ve bunu elde etmenin sebeplerinden sordu. Marifet, gerek havasdan, gerek avamdan
olsun bir tek marifettir. Çünkü onunla bilinen şey birdir. Fakat bunun başlangıcı ve yükseği vardır. Havas, yükseğindedir. Gerçi tam gayesine ve sonuna varamaz. Zira arifler
katında maruf un sonu yoktur. Düşüncenin yetişmediği, akılların kapsayamadığı, zihinlerin algılayamadığı, görmenin keyfiyetine eremediği zatı marifet nasıl kapsar? Yaratıkları
içinde O'nu en iyi bilenler, O'nun azametini idrakten, yahut zatını keşfetmekten aciz olduklarını en çok ikrar ederler. Çünkü benzeri olmayanı idrakten âciz olduklarını
bilirler. Zira O, kadimdir, mâsivası ile muhdestir. Zira O, kavîdir, kuvvetini bir kuvvet verenden almamıştır. Halbuki O'ndan gayrı her kavî, O'nun kuvvetiyle kavîdir. Zira O,
öğretmensiz âlimdir ve kendisinden başka bir kimseden bir fayda almamıştır. Her şeyi başkasından öğrenmekle değil, kendi ilmiyle bilir. O'ndan başka her âlimin ilmi O'ndan
gelir. Tesbih ve tenzih, bidayetsiz evvel olan, nihayetsiz baki olan kendinden başkasının bu vasfa hakkı olmadığı ve bu vasıfların kendinden başkasına yaraşmadığı Allah'a olsun"
Kur'ân-ı Kerim'de; "Allah'ı hakkıyla takdir edemediler" ( el-En'âm, 6/91) ayeti, mârifetullah bilgisine işaret ettiği rivayet edilmektedir. Nitekim Ebû Ubeyde'nin, ayeti
"Allah'ı hakkıyla tanıyamadılar, bilemediler" şeklinde açıkladığını görmekteyiz ( el-Kurtubî, el-Câmi'li Ahkâmi'l-Kur'ân, Beyrût 1965, VII, 37).
Ömer DUMLU
MARİFET : “Tanıma”,“Bilme”
MARİFETULLAH : “İlâhî hakikatlara vukufiyet”, “Kalbî inkişaf”, “İlâhî sıfat ve isimlerin tecellilerine tefekkürde erişilen mertebe.
“Bütün ulûm-u hakikiyyenin esası ve nuru ve ruhu marifetullahdır.” ( Sözler)
Allah’a inanan insanın kalbi imanla nurlanmıştır. Bu, kör gözün açılmasından, işitmeyen kulağın duymaya başlamasından çok ileri bir inkişafla ruhun, Rabbine kavuşması, ona
inanması ve kendini onun mahlûku bilmesidir. Şimdi sıra, O’nu tanıma vadisinde mesafeler katetmeye gelmiştir.
Kur’an-ı Kerim, mü’mine daima marifet dersleri verir. Allah’ın adıyla başlar ve hemen Allah’ın Rahman ve Rahim olduğunu bildirir. Bu bir marifettir, yâni Allah’ı tanımaktır.
Rahman ve Rahim olarak.
“Yaratan Rabbinin ismiyle oku!” emriyle Allah Resulüne ( a.s.m.) ve onun şahsında da bütün ümmetine marifet sahasında mesafeler katetme emri verilmiş. Biz bu emirdeki Rab
isminden dersimizi alarak, öncelikle kendimizde tecelli eden İlâhî terbiyeyi okuruz. Kanımızı, hücremizi okuruz; yüzümüzü gözümüzü okuruz; kalbimizi ruhumuzu okuruz... Hepsini
en güzel ve en faydalı biçimde terbiye eden Rabbimizin rahmetini, keremini okuruz.
Okudukça O’nun rububiyetine marifetimiz artar. O’nun rahmetine marifetimiz artar. İhsanını daha güzel, daha net, daha açık seyreder oluruz.
Âyetin devamına geçer, nutfeden yaratıldığımızı ibretle düşünürüz. Bizi her şeyimizle o küçücük şifrede yerleştiren ve onu açıp her organımızı yerli yerine koyan Rabbimizin
lütfuna, rahmetine hayran kalırız.
Geçeriz Fatiha sûresine.. Rabbimizi, “Rabb-ül-âlemin” olarak tanırız. O, bizim Rabbimiz olduğu gibi, bütün hayvanlar, bitkiler âleminin de Rabbi. Sema âleminin, arz âleminin de
Rabbi. Melek âleminin, cin âleminin de Rabbi. Arşın, kürsinin, cennet ve cehennemin de Rabbi. Bunları düşündükçe, O’nun marifetinde daha da terakki ederiz.
İnsan marifetullahda ileri gittikçe hem Rabbinin keremini, ihsanını, afvını ve ğufranını daha iyi anlar; hem de O’nun kudretini, azametini, celâl ve kibriyasını. Böylece o
mü’minin ruhunda muhabbetle mehafet, yâni Allah sevgisiyle Allah korkusu birlikte inkişaf eder. Rabbini ne kadar çok severse, korkusu da o nisbette artar.
İnsan bir zâtı sevdi mi, onun teveccühünü kaybetme endişesi ruhunu sarar. Sevgiyle korkunun bu sentezine “hürmet” diyoruz. Hürmette sevgi hâkimdir, ama korku da onun
yanıbaşından ayrılmaz.
Allah’a kullukta da muhabbetle mehafet beraber yürürler. Her ikisi de marifetin inkişafı nisbetinde ilerler, yükselirler.
Marifet, uçsuz bucaksız sema. Marifet, sonu gelmez yolculuk. Bir kul, bütün sıfatları sonsuz olan Allah’ın marifetinde ne kadar ileri giderse gitsin, önünde yine sonsuz bir
mesafe vardır.
Resulûllah Efendimiz ( a.s.m.), Mi’rac mûcizesinden önce de, mahlûkat içerisinde tahkikî imanın son hududundaydı. Mi’rac ile, marifet semasına uruc etti. Rabbinin mülkünü kat
kat gezdi. Cennetini, cehennemini gördü. Melekler âlemini bütün ihtişamı ile seyretti. O mukaddes ruhunu safha safha yücelten ve O’nu ulviyet mertebelerinde sür’atle yükselten
bu bereketli seyahat sonunda, pâk lisanından şu cümle dökülmüştü :
“Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben ( senin lütfunla eriştiğim bu marifet mertebesine rağmen yine de) seni hakkıyla tanımayamadım, bilemedim.”
Bu mânâyı ders veren bir Hadis-i Kudsi :
“Allah’ı hakkıyla ancak kendisi bilir.”
Resulûllah Efendimiz ( a.s.m.), “ben zaten semalara, cennete cehenneme ve onlarda vazife gören meleklere iman etmişim” demekle kalmayıp, Allah’ın emriyle o âlemleri gezdiği
gibi, biz de Onun bu sünnetine hiç olmazsa tefekkürle uymalı, o âlemlerde fikren gezmeli, İlâhî sıfatların onlardaki geniş tecellilerini hayretle düşünmeli ve ruhumuzun İlâhî
marifetle her an biraz daha terakki etmesine çalışmalıyız.
Allah’ın marifetinde ilerlemenin, yükselmenin yolu, bizim için düşünmekten, okumaktan geçer. Bilhassa iman hakikatlarına ait ulvî dersleri.
“Basiret nuruyla bakanlar, muhabbet ve ünsiyetin, Mahbubu devamlı olarak hatırlamakla kökleşeceğini, marifetin ise O’nun zâtını, sıfat ve fiillerini daima düşünmekle mümkün
olabileceğini bilmişlerdir.” “Marifet, fikrin devamı ile hâsıl olur.” ( İhya-yı Ulûm’dan)
Buna göre, “ben zaten iman ediyorum” diyerek tefekkürden uzak kalmak, insanı marifetullahda geri bırakır.
Etrafımızı çepeçevre kuşatan mahlûklardan, meselâ, bir yaprağa göz atalım. Biz o nazenin mahlûğu sadece rengiyle ve şekliyle tanırız. Onun hakkındaki marifetimiz, bilgimiz dar
bir çerçevededir. Ama, biyoloji eğitimi görmüş, bitki fizyolojisi üzerinde ihtisas yapmış bir başkası, onun hakkında makaleler döker, kitaplar yazar.
Dağ dendi mi, aklımızda sadece birkaç kelime, yahut bir iki cümle canlanır. Onun hakkındaki bilgimiz, onu tanımamız bu kadar kısa, bu kadar yetersizdir. Bir maden mühendisinin
bu husustaki bilgisi, marifeti ise kitaplara sığmaz.
Yaprak ve dağ; kâinat kitabından ancak iki kelime. Ve insan bu muhteşem kitabın sadece bir yahut iki kelimesinde ihtisas sahibi olabiliyor.
Şimdi şöyle bir düşünelim : Kâinatın her yönüyle bilinmesi insan idrakini çok çok aşarsa, insanı hücre hücre, semayı yıldız yıldız, cenneti kat kat, cehennemi tabaka tabaka
yaratan Allah’ın o sonsuz sıfatları hakkında insanın marifeti ne kadar noksan kalacaktır! Zaten O’nun mukaddes zâtını hakkıyla bilmek, beşerin idrak sahası dışındadır.
Bir mü’min, ömrünün bütün dakikalarını marifetullahda her an terakki etmekle geçirse, sonunda söyleyeceği söz, “ben seni hakkıyla tanıyamadım” olacaktır.
Yine böyle bir ömrü, hep şükürle, hep ibadetle geçirse sonunda “ben sana hakkıyla şükredemedim, sana hakkıyla ibadet edemedim.” diyecektir.
Allah’ın cemali de sonsuz, celâli de kemali de... Her mü’min bunlara iman eder. Ama marifet hususunda, aralarında büyük farklılıklar var.
Bir tek misal :
Her mü’min Cenâb-ı Hakk’ın mekândan münezzeh ve her mekânda hazır olduğuna inanır. Bütün mekânları ve onlarda meydana gelen bütün hâdiseleri birlikte yaratan Zâtın, mekândan
münezzeh ve her mekânda hazır olduğuna akıl da şehadet eder. Ama bu imanın, bu şehadetin kalblerde, duygularda, hislerde icra ettiği tesir noktasında, mü’minler arasında çok
farklılıklar vardır. Bu hakikatı sadece sorulduğunda hatırlayan bir mü’min ile, bu imanını ruhunda hâkim kılan ve her an İlâhî murakabe altında bulunduğunun idraki içinde
sözlerini, fiillerini ve hallerini daima kontrol altında tutan bir diğer mü’minin bu noktadaki marifetleri birbirinden çok farklıdır.
İslâm’da tevhid esasdır. Her mü’min Allah’ın bir olduğunu bilir. O’nun eşi, benzeri, yardımcısı olmadığına iman eder. Bu, gerçek bir marifettir. Ama bu marifette de nice
dereceler var. “Vahdehu”nun şu tefsirine bu nazarla bakalım :
“Allah birdir. Başkasına müracaat edip yorulma. Onlara tezellül edip boyun eğme. Onların arkasına düşüp zahmet çekme. Onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı kâinat birdir,
herşeyin dizgini O’nun elinde, her şeyin hazinesi O’nun yanındadır.” ( Mektubat)
İşte bu ulvî makama ermede mü’minler arasında nice dereceler var.
İnsan, Allah’ın azametine marifet kazandıkça, ruhu huzur ve huşû ile dolar.
Onun irade sıfatına olan marifeti terakki edince, âkıbetinden daima endişe eder. Zira, O’nun iradesine mâni olacak bir başka irade bulunmadığına yakînen inanmıştır.
O’nun kibriyasını düşündükçe, nefsinin zillet ve hakaretini daha iyi anlar; ona büyüklenme fırsatı vermez.
Herbiri sonsuz kemalde bulunan bütün İlâhî sıfatlar ve isimleri de bunlara kıyas ettiğimizde Allah’ın marifetinde terakki etmenin sonu olmadığını daha iyi anlar, bu vadide
insanlar arasında bir bakıma sonsuz farklılık bulunduğunu daha iyi idrak ederiz.
İnsanın yaratılış gayesinin ibadet olduğunu beyan eden İlâhî fermandaki bu ibadet kelimesini, büyük âlimlerimiz marifet olarak tefsir etmişler. İnsanın yaratılış gayesi Allah’ı
tanımak ve bu vadide daima ilerlemektir, demişler. Bu mânâ gerçekten de ruhumuzu tam tatmin ediyor.
Bilindiği gibi cennette, namaz, oruç, hac, zekât gibi ibadetler yok. Ama, marifette terakki, orada, çok daha ileri seviyesiyle, yine hükmünü icra edecek. Burada, bir bardak suda
Allah’ın rahmetini okuyan, O’nu Rezzak olarak tanıyan bir mü’min, orada cennet ırmaklarından içecek, Rabbinin rezzakiyetini çok daha güzel anlayacak, daha geniş dairelerde
tefekkür edecek.
Burada semayı seyreden gözler, orada Arşı seyredecekler.
Ba’s hâdisesiyle insanlar yeniden yaratılırken, cennetin bütün lezzetlerinden faydalanabilecek ve cehennemin o hayallere sığmaz acılarını çekebilecek bir mahiyete kavuşacaklar.
İşte, mü’min, bu yeni yaratılışıyla, cennette dünyadakinden çok daha fazla lezzet alacak; tefekkürü, hayreti, şükrü ve marifeti de o nisbette artacaktır.
Bu dünyadaki nimetler, cennettekilerin yanında gölge gibi. O halde, oradaki marifet de bu dünyadakinden o derece ileri olmalı.
-------------
İnsanın Allah'ı Tanıması
Geçmiş peygamberlerin kitaplarında, insan hitabeden şu söz meşhurdur :
Ey insan, Rabbini tanımak için kendini tanı “insanın kendisi bir aynadır, ona bakan hakkı görür. Birçok insanlar kendilerine bakar fakat hakkı göremezler. O halde kendini
bilmek, Allahü Tealayı bilmeye hangi yolla vesile olduğunu bilmek lazımdır. İnsan önce kendini bilince anlar ki; bundan önce nice yıllar geçmiştir, kendisinin namı nişanı yok
idi. Şimdi ise akıllara durgunluk veren haller onda meydana geldi. Ama bütün bu azaları kendisi mi, yoksa başkası mı meydana getirdi? İnsan zaruri olarak bilir ki, her azası
yerinde olduğu halde bir kıl ucu yaratmaktan acizdir. Demek ki, bir su damlası iken daha aciz ve noksan idi. Böylece kendini yaratanın kudretini görür ve bilir ki, her bakımdan
tam bir kudret vardır. İstediğini istediği gibi yaratır. Bundan daha üstün hangi kudret olabilir ki, böyle hakir ve aşağı bir damla sudan, olgun, güzel, hikmetli ve şaşılacak
bir şahıs yaratıyor.
Kendinde olan akıl almaz bu inceliklere ve organların faidelerine ve her birinin ne hikmetle yaratıldığına, el, ayak, göz ve dil gibi zahiri organlarına bakınca, kendini
yaratanın ilmini bilip, her şeyi kuşatmakta olduğunu ve yine böyle bir alimin bilmediği hiç bir şeyi olmadığını anlar.
Çünkü bütün akıllıların aklı bir araya gelse, onlara uzun ömür verilse bu organlardan birini daha iyi yapmayı düşünseler, asla yapmazlar. Mesela, yenilen şeyleri kesmek için
keskin olan ön dişlerini kesmek için uçları düz olan azı dişlerini, değirmene öğütebileceği şeyleri atan dil küreğini, yemekleri hamur haline getirecek salgı kuvvetini, sonra
boğaza gidip orada kalmamasını, bütün akılları, bundan daha iyi bir şekilde yapamazlar.
İnsanın her parçasında bunun gibi hikmetler vardır. Bir kimse bu hikmetleri ne kadar çok bilse, Allah'ın ilminin azametine hayranlığı o kadar çok olur. İnsan kendi zatının
zuhurundan Allahü Teala’nın zatını görür. Etrafındaki şaşılacak hikmetler ve faydalarda, hakkın ilminin kemalini görür. İşte bunun için kendini tanımak Allahü Tealayı bilmenin
anahtarı olur.[98]
Allah'a Yöneliş
İçinde yaşadığımız bu alem boşuna yaratılmış değildir. Hayat ve ölümün hikmetlerini kavramak ve kendisini ona göre ayarlamak her insanın başlıca vazifesidir. Yaratılan her şey
onun yüzü suyu hürmetine vücuda gelmiş ve onun hizmetine tahsis edilmiştir. Bütün varlıklar gayesinin yolcusu olunca, insan için gayesiz yaşama düşünülebilir mi? Dünya
hayatının Allah'a giden ince yollarında gaflet ayaklarının kaba izleri ayıp ve günah değil midir?
O halde kainat karşısında yüceliği ile uygun yaşamak isteyen insana ilahi gaye yoluna girmek zaruri bir hayat şartı oluyor.
Hakikatte yüksek hayat, ancak iman ışığı altında, İslami neş’elerle takip olunabilir. Bunun içindir ki, ilk insan ve Peygamber Adem, ( a.s.) dan itibaren asırlar boyunca
insanlar din mükellefiyeti karşısında kalmış, imanlı ve faziletli yaşamaya davet olunmuşlardır. Din hilkatle başlayan bir ihtiyaç ve zarurettir. İnsan hayatının en kuvvetli
tezahürüdür.
Cehalet ve bozgunculuklarla kaybolan ilahı hakikatleri yenilemek, insanları daldıkları imansızlık ve ahlaksızlık karanlıklarından hak ve fazilet nuruna çıkarmak için zaman zaman
peygamberler gönderilmiş ve kitaplar indirilmiştir. Bu Allah’ımızın biz kullarına en büyük lutfu ihsanıdır. Nihayet beşeriyetin ebedi mürşidi, son peygamberimiz Hz. Muhammed (
s.a.s.) efendimiz geldi, bu suretle nübüyvet nuru sonsuzluğu gölgesine almış oldu, İslam dini ve Kur'an gelince başka dinlere ve kitaplara lüzum kalmamış, ruhani hakimiyet, hak
saltanatı Müslümanlığa nasip olmuş ve onda karar kılmıştır. Artık dindar yaşamak isteyenler için başka din aramağa ihtiyaç kalmadığı gibi, İslam dininden başka dinlere davet
propagandaları da lüzumsuz ve abes bir meşgale halini almıştır.
İslam dini, haiz olduğu ilahi nur sayesinde hayatı beşikten mezara, oradan da ahiret aleminin esrarengiz hakikatlarına kadar aydınlatmakta ve hakiki hayat yolcularına ruhani
rehberlik etmektedir. Müslümanlık, cihana hikmet gözüyle bakmayı emretmekte ve hayatın takip olunmasını istemektedir.
İnsan her zaman düşünmeli, kendi kendine Sorular sormalı ve kainata bakıp ibret almalıdır. Ben, yüz sene önce neredeydim. Yüz sene sonra nerede olacağım? Yaratılmam için
dilekçemi verdim? Ölümden rüşvetle kurtulabilir miyim? Ben kadir miyim, aciz miyim? Kadir olsam, mademki kadirim kuvvetliyim, yedeğe, içmeye, havaya neden ihtiyaç duyuyorum?
Niçin sıcakta yanıyor soğukta donuyorum? Niçin hastalanıyorum ve hemen doktora koşuyorum? Doktor her hastalığa çare bulabiliyor mu? Böbreğin aklı mı var, kandan idrarı nasıl
ayırıyor?
Gözümü, kulağımı yapan usta, Asya'da mı, Avrupa'da mı, Amerika'da mı, nerede, nasıl yaptı? Bugün insanlar aya çıkıyor niçin insanın tırnağını bile yapamıyorlar? Gökten yağan
yağmur aynı, yerden fışkıran su aynı, güneş aynı fakat yerden çıkan bitkiler, ağaçlar niçin başka başka? Renkler ayrı şekiller ayrı, kokular çeşit çeşit Ayı, güneşi, yıldızları
yaratan, dünyayı güneşin etrafında döndüren kim?
Mademki her şey tesadüfi, dünya niçin bir gezegene çarpıp duman olmuyor? Alemde bir nizam, intizam var, tesadüfi diye asla bir şey yoktur.
Sağır ateşe, kör toprağa, aciz suya, ruhsuz havaya tabiat deniyor. Birbirinden aciz olan bu maddeler hiç bir şey yaratabilir mi? Bir basit ilaç uzun yıllar okuyan kimyagerin
derin derin düşünerek ince hesabıyla, yaratılmış hazır maddelerden, üç gram birinden beş gram birinden alıp bir araya getirmekle meydana gelir. Öyleyse bu muazzam mahlukatı
kör, sağır, akılsız tabiat yaratabilir mi?
Hayır, beni bir yaratan var. Kainatı idare eden bir idareci var. Kuran- ı Kerim tam düşünceme uygun, bana doğru yolu gösteriyor ve beni tefekküre sevk ediyor. Hem dünya ve hem
de ahir et için saadet kaynağı, yaratıcının kelamı olduğu lafzıyle, manasıyle ve her yönüyle apaçık. İşte bu yüce kitabın sahibi olan Allah bir gün beni ahir ete davet edecek,
tekrar diriltecek ve bana verdiği nimetlerin hesabını teker teker soracak, öyle ise ben Cenab-ı hakkın yolundan nasıl çıkarım. İnsan düşünüp demeli : Ben aciz Allah kaadir, ben
cahil Allah alim, ben mahluk Allah halik, o halde ben mi iyi bilirim, yoksa beni yaratan mı? Elbette ki Yüce Allah her şeyi daha iyi bilir. Belki güneş ile mum ışığını mukayese
etmek mümkündür, fakat Cenab-ı Hak ile O'nun kulu katiyyen mukayese edilemez.
Nefsiyle caniyle cihat denilince, eski zaman savaşlarında olduğu gibi, eline bir kılıç alıp düşmanın üzerine yürümek anlaşılmasın. Cihat çok geniş manalı bir mefhumdur. Lügat
itbarıyle aşırı gayret göstermek, cehit sarf etmek demektir. Allah yolunda yapılan her çalışma cihattır.[99]
-----------
Allah’ın İsim ve Sıfatları
İmam Taberi isim ve sıfatlar hakkında şöyle demiştir :
“Buluğ ve ergenlik çağına erişen her kadın ve erkek Allah’ın isim ve sıfatlarını delilleri ile bilmezse Müslüman olmaz. Çocuklar yedi yaşına geldiklerinde onlara bu konu ile
ilgili delilleri öğretmek ve onları yetiştirmek velilerine vaciptir.”
Maturidi Kitabu’t-Tevhid 27
A) Allah’ın İsimleri
Allah-u Teâlâ’nın isimleri, kendisi için özel alametlerdir. Bunlar ancak Kur’an ve sünnet esas alınarak belirlenebilir. Bu isimlerden her biri, bir veya daha fazla sıfata
delalet edebilir. Mesela Alim ismi, ilim sıfatına, Kadir ismi kudret sıfatına, Rahman ismi rahmet sıfatına delalet etmektedir. İsim ve sıfatların tamamının manalarını ise
‘Allah’ ismi kapsamaktadır.
Allah’ı isimlerinde birlemek, O’nun her ismine ve o ismin delalet ettiği manaya inanmayı gerektirir.
Allah’ın İsimlerin Adedi
Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
“Allah’ın yüzden bir eksik, doksan dokuz ismi vardır. Herkim onları sayarsa cennete girer. Allah tektir ve teki sever.”
Buhari 6348, Müslim 2677/5
Hadisinden dolayı Allah’ın doksan dokuz ismi olduğu bilinmektedir. Ancak alimlerin büyük çoğunluğu Allah’ın isimlerinin bundan daha fazla olduğu görüşündedirler. Delilleri de şu
hadistir. Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
“Ey Allah’ım! Kendini isimlendirdiğin, Kitabı’nda indirdiğin veya katındaki ( bizce bilinmeyen) gayb ilminde kendine sakladığın Sana ait tüm isimlerle Senden istiyorum.
Kur’an’ı gönlümün baharı, kalbimin cilası yap, O’nunla hüznümü, gam ve kederimi gider.”
Ahmed 1/391-3712-4318, Hakim 1/509, Mucemu’l-Kebir 10352, Ebu Ya’la 5297, İbni Ebi Şeybe Musannef 29309, İbni Hibban İhsan 972, Bezzar Keşfu’l-Estar 3122, Albani Sahiha 199
İbnu’l-Kayyim ( Rahmetullahi Aleyh) Allah’ın isimlerinin adedi hakkında şunları söylemektedir :
“Esmau’l-Husna, herhangi bir sayı ile sınırlandırılamaz. Çünkü Allah-u Teâlâ’nın kendi katında gayb aleminde tercih ettiği isim ve sıfatları vardır. Bunları ne Allah’a yakın bir
melek, ne de gönderilen bir nebi bilebilir.”
Bedaiu’l-Fevaid 1/166
Benzer sözleri günümüz alimlerinden Salih bin Fevzan el-İrşad isimli eserinde söylemektedir.
İmam Nevevi ( Rahmetullahi Aleyh)’de :
“Alimler bu 99 lafızlı hadiste Allah’ın isim ve sıfatları hususunda hasr daraltma, sınır olmadığına ittifak etmişlerdir. Bu hadisin manası ‘Allah’ın 99’dan başka ismi yoktur’
şeklinde değildir. Hadis ile kast olunan mana ancak, ‘Kim bu 99 ismi sayarsa cennete girer’ şeklindedir. Onları saymakla cennete girişin bildirilmesiyle istenen, isimlerin
sayısı hakkında bir sınır olduğunu bildirmek değildir.” demekte ve az önce geçen hadisi bu görüşün delili olarak zikretmektedir.”
Müslim Şerhi 5/2589
Hadislerde zikredilen Allah’ın isimlerini saymaktan murat, onları ezberlemek, manalarını anlayıp öğrenmek, gereğince amel etmek ve onlarla tevessül ederek Allah’a dua etmektir.
B) Allah’ın Sıfatları
Sıfatlar İki Çeşittir :
( 1) Zati Sıfatları
Bunlar nefis, ilim, hayat, kudret, görme, işitme, el, vecih ( yüz), kelam, kadem ( ayak), azamet, kibriya, uluv ( yükseklik), zenginlik, rahmet ve hikmettir. Bu sıfatlar
Allah’ın şahsında sabittir, O’ndan ayrılmaz.
( 2) Fiili Sıfatları
İstiva ( yükselme), nüzul ( inme), gelme, hayret etme, gülme, razı olma, sevme, kerih görme, kızma, sevinme, gazap etme, maiyyet ( beraberlik) vb. sıfatlardır. Bunlar
görüldüğü gibi, Allah’ın iradesi ve kudreti ile alakalı sıfatlardır.
Bu çeşit sıfatlarda bize gerekli olan, Allah’ın kemaline layık mana üzere onları Allah’a isbat edip belirlemektir.
İsim ve Sıfat Tevhidinin Delilleri
Bunlar Kur’an’da ve Sahih Sünnette çoktur. İsim ve sıfatlara en şamil ( kapsayıcı) sure Kur’an’ın üçte biri diye adlandırılan İhlas Suresi’dir. Bu sure kemal sıfatları Allah
için isbat ederken, noksan sıfatlardan da Allah’ı tenzih etmektedir. Kur’an’ın tamamı ise kıssalar, hükümler ve Allah’ın sıfatları şeklinde taksimatlara ayrılmaktadır.
Kur’an’daki en büyük ayet olduğu bildirilen Ayete’l-Kürsi yani Bakara Suresi 255.ayet de, Hadid Suresi 3. ayet de isim ve sıfatlar denilince ilk akla gelen ayetlerdir. Kur’an’da
Allah’ın isim ve sıfatlarından bahsetmeyen bir sure yok gibidir.
Ehli Sünnet’in İsim ve Sıfat İnancı
Ehli Sünnet ve’l-Cemaat;
( 1) Rablerini Kur’an ve Sahih Sünnette geçen sıfatlarıyla tanırlar, lafızları tahrif etmezler, bildirilen isim ve sıfatları benzetme, keyfiyetlendirme ve iptal yoluna sapmadan
geldiği gibi kabul ederler. Yüce Allah’ın sıfatlarının keyfiyeti hakkında sınırlama ve belirlemelerde bulunmazlar.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“…De ki : Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı?...”
Bakara 140
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“…O’nun benzeri hiçbir şey yoktur…”
Şuara 11
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“…O’nun isimleri hakkında eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir.”
A’raf 180
( 2) Şanı yüce Allah’ın, kendisinden önce hiçbir şeyin var olmadığı ilk; kendisinden sonra hiçbir şeyin bulunamayacağı son; kendisinin üstünde hiçbir şeyin olmadığı zahir;
kendisinin altında hiçbir şeyin olmadığı batın olduğuna inanırlar.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“O, ilktir, sondur, zahirdir, batındır. O, her şeyi bilendir.”
Hadid 3
( 3) Onlar Yüce Allah’ın her şeyi yaratan, kuşatan ve her canlıyı rızıklandıran, her şeye güç yetiren ve hesaba çekecek olan tek ilah olduğuna inanırlar.
En’am 101, Fetih 21, Talak 12, Cin 28, Hud 6, Kehf 45, Enbiya 47, Bakara 163
( 4) Onlar Allah-u Teâlâ’nın yarattıklarından yüce, yüksek ve onlardan ayrı olduğuna inandıkları gibi O’nun yedi kat semanın üstünde olduğuna ve Arş’a istiva ettiğine (
yükseldiğine) ve ilminin her şeyi kuşattığına yorum yapmaksızın inanırlar.
Ra’d 9, A’la 1, Bakara 255, Talak 12
Allah’ın Gökte Oluşu
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“Göktekinin sizi yere batırmayacağından emin misiniz?.. Yoksa göktekinin üzerinize taş yağdıran bir fırtına göndermeyeceğinden emin misiniz?..”
Mülk 16, 17
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“…Güzel sözler ancak O’na yükselir. Onları da ( Allah’a) salih ameller yükseltir.”
Fatır 10
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“Onlar üstlerindeki Rablerinden korkarlar.”
Nahl 50
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“Firavun : ‘Ey Haman! Bana yüksek bir kule yap! Belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Musa’nın ilahını görürüm…’ dedi…”
Mü’min 36-37
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“Doğrusu Allah, onu ( İsa’yı) kendisine yükseltmiştir…”
Nisa 158, Âl-i İmran 55
Bu hususta Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
a) Muaviye bin Hakem hadisinde Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem), efendisinden tokat yiyen cariyeyi imtihan ederken :
−Allah nerede? diye sordu.
Cariye :
−Semadadır ( semanın üzerindedir), diye cevap verince Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de bunu kabul ve ikrar etti.
Müslim 537/33
b) Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
“…Sizler yeryüzü ahalisine merhamet edin ki, semada bulunan ( Allah) da size merhamet etsin.”
Ebu Davud 4941
c) Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
“Ben semada olan Allah’ın emini ( kendisine güvenileni) olduğum halde sizler bana güvenmiyor musunuz? Halbuki sabah akşam bana gökyüzünün haberi geliyor.”
Buhari 4045, Müslim 1064
( 5) Onlar Kürsü ile Arş’ın hak olduğuna ve Arş’ın su üzerinde olduğuna inanırlar.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“…O’nun Kürsü’sü gökleri ve yeri içine almıştır…”
Bakara 255
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için Arş’ı su üzerindeyken gökleri ve yeri altı günde yaratandır…”
Hud 7
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“Arş’ı yüklenen ve onun etrafında bulunanlar Rablerini hamd ile tesbih ederler…”
Mü’min 7
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“…O gün Rabbinin Arş’ını onlardan ( meleklerden) sekizi üzerlerinde taşır.”
Hakka 17
Bu hususta Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır :
“…O’nun ( Allah’ın) Arş’ı su üzerindedir…”
Buhari 7289, Müslim 993/37
Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
“Yedi kat gök ile yedi kat yer, Allah’ın Kürsü’sü yanında, ancak genişçe çöl bir yere bırakılmış bir halka gibidir. Arş’ın Kürsü’ye üstünlüğü ise geniş çölün bu halkaya
üstünlüğü gibidir.”
Ahmed 5/178-179, Bezzar 160, İbni Hibban el-İhsan 361
Abdullah ibni Abbas ( Radiyallahu Anhuma), Kürsü’nün, iki ayağın konduğu yer olduğunu söylemiştir.
Hakim 3116, Mucemu’l-Kebir 12404
( 6) Allah’ın iki eli vardır ve her iki eli de sağdır. O’nun her iki eli de açıktır, dilediği gibi infak eder.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“Allah ‘Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir?’…dedi.”
Sa’d 75
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“…Bilakis O’nun iki eli de açıktır, dilediği gibi infak eder…”
Maide 64
Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
“Rahman’ın iki eli de sağdır…”
Müslim 1827/18, Tirmizi 3589, Nesei 5344, İbni Huzeyme Tevhid 1/159-197, Beyhaki Esma ve Sıfat 2/55-56, Ahmed 2/160-6492, İbni Hibban İhsan 222-223, Hakim 1/64, Albani Sahiha
46-50, 3136
( 7) Onlar Yüce Allah’ın gecenin son üçte birinde yücelik ve büyüklüğüne yaraşır şekilde dünya göğüne indiğine inanırlar.
Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
“Rabbimiz gecenin son üçte biri kaldığı zaman dünya semasına iner ve şöyle der :
−Yok mu bana dua eden? Duasını kabul edeyim. Yok mu benden bir şey isteyen? İstediğini ona vereyim. Yok mu benden bağışlanma dileyen? Onu bağışlayayım.”
Bu hadis yaklaşık 28 sahabenin rivayet ettiği mütevatir bir hadistir.
Buhari 1096, Müslim 758/168
( 8 ) Onlar Allah’ın kendisine yaraşır şekilde nefsi, yüzü, iki gözü, baldırı ve ayağı olduğuna, bunların da yaratılmışlara benzemediğine inanırlar.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“( Musa’ya hitaben) Seni, nefsim için seçtim.”
Ta-Ha 41
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“Ancak celal ve ikram sahibi Rabbinin yüzü baki kalacaktır.”
Rahman 27, Bakara 115
Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir seferinde :
“Allah’ım! Senden, yüzüne bakma lezzetini ve Seninle buluşma şevkini bana lütfetmeni istiyorum!” diye dua etmiştir.
Ahmed 5/191, Mucemu’l-Kebir 4803, Hakim 1900
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“İnkar edilmiş olana ( Nuh’a) bir mükafat olmak üzere gemi gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.”
Kamer 14, Ta-Ha 39, Tur 48
Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Allah’ın gözü hakkında :
“Hiç şüphesiz Rabbinin bir gözü kör ( şaşı) değildir!” buyurmuştur.
Buhari 6978, Müslim 2933/101
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“O gün baldır açılır ve secdeye çağrılırlar, ancak buna güç yetiremezler.”
Kalem 42
Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kıyamet günü hakkında şöyle buyurdu :
“…Rabbimiz baldırını açar, derhal O’nun azametinden dolayı her mü’min erkek ve kadın secde eder. Yalnız dünyada insanlara göstermek ve işittirmek için secde edenler secdesiz
kalır. Secde etmeye gider ama sırtı tek bir tabakaya döner.”
Müslim 182, 183, Buhari 4903, 7310, 7311
Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
“…Fakat cehennem dolmak bilmez. Allah ona ayağını koyar da o :
−Yetişir, yetişir, yetişir, der. İşte o zaman cehennem dolar, bir kısmı diğer kısmına büzülür…”
Buhari 4785, Müslim 2846/36
( 9) Onlar Allah-u Teâlâ’nın kıyamet gününde kulların arasında hüküm vermek için yüceliğine yakışır bir şekilde mahşer sahasına geleceğine inanırlar.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“Hayır, yeryüzü dağılıp parça parça edildiğinde, Rabbin gelip, melekler de saf saf dizildiğinde…”
Fecr 21-22
Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
“…( Putperestler, Yahudiler ve Hristiyanlar ateşe sevk olunduktan sonra) Meydanda sadık olsun, facir olsun muvahhid mü’minler kalır. Alemlerin Rabbi onlara, gördükleri suretin
dışında başka bir surette gelir ve :
−Neyi bekliyorsunuz? Her ümmet kulluk yaptığının peşine düştü, diye seslenir…”
Müslim 182, 183, Buhari 7310, 7311
( 10) Onlar, mü’minlerin cennette Rablerini göreceklerine, kendisi ile konuşacaklarına iman ederler.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacak, Rablerine bakacaklardır.”
Kıyamet 22-23
Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
“Şüphesiz ki sizler Rabbinizi, dolunayı gördüğünüz gibi görecek ve O’nu görmekte hiçbir zorluk çekmeyeceksiniz.”
Buhari 633, Müslim 633/211
Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
“İyilik edenlere iyilik ( cennet) ve ziyade ( fazlalık) vardır…” Yunus Suresi 26. ayetini okudu ve :
“Cennet ehli cennete ve cehennem ehli de cehenneme girince bir davetçi :
−Ey cennet ehli! Muhakkak sizin için Allah katında bir vaat vardır. Allah o vaadi size tam olarak yerine getirmek ister, der.
Allah Tebareke ve Teâlâ :
−Ziyadeleştirmemi artırmamı istediğiniz bir şey var mı? diye sorar.
Onlar da :
−Yüzlerimizi ağartmadın mı? Bizleri ateşten kurtarıp cennete girdirmedin mi? derler. Müteakiben Allah ( zatı ile kulları arasındaki) hicabı açar da onlar O’na bakar dururlar.
Allah’a yemin olsun ki Allah onlara zatına bakmaktan daha sevimli ve daha fazla göz aydınlığı olacak hiç bir şey vermemiştir.”
Müslim 181/297, 298, Tirmizi 2676, İbni Mace 187, Ahmed 4/332, 19143
Rasulullah ( Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
“Cebrail Aleyhisselam, Cuma günü hakkında bahsederken şunları da söyledi :
‘…Rabbin Azze ve Celle cennette beyaz miskten daha güzel kokan bir vadi yarattı. Cuma günü olunca İlliyyin’den Kürsüsü’ne iner. Sonra Kürsü’yü nurdan minberlerle çevirir,
nebiler gelir ve onların üzerine otururlar. Sonra minberleri altın koltuklarla çevirir ve sıddıklar ile şehitler gelerek onların üzerine otururlar. Daha sonra da cennet ehli
gelir ve kum yığınlarının üzerine otururlar. Müteakiben Rableri Tebareke ve Teâlâ tecelli eder ve onlar da O’nun yüzüne bakarlar…’ buyurdu.”
Terğib ve Terhib 7/398, İbni Ebi’d-Dünya, Taberani Evsad, Bezzar, Ebu Ya’la
( 11) Onlar Allah’ın işitme, görme, ilim, kudret, izzet, kelam, hayat, beraberlik, sevgi, rahmet, öfke, rıza gibi gerek Kitabı’nda vasfettiği, gerekse Nebisi vasıtasıyla
belirttiği sıfatları kabul ederler ve ‘bunların nasıllığını ancak Allah bilir, biz bilemeyiz’ derler.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“Muhakkak ki Ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm.”
Ta-Ha 6
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“O bilendir, hikmet sahibidir.”
Tahrim 2
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“…Allah Musa ile gerçekten konuştu.”
Nisa 164
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“Allah onlardan razı olmuştur…”
Maide 119
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“…Muhakkak ki Allah iyilik edenleri sever.”
Bakara 195
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“Ey iman edenler! Allah’ın kendilerine öfkelendiği bir kavmi dost edinmeyin!”
Mümtehine 13
Kendinizi tanımak ve Allahı tanımak ayet ve hadislerle Mumsema Yüce Mevlamız kutsal kitabında :
Bir zamanlar Rabbin, meleklere : Ben yeryüzünde bir halife kılacağım demişti.( Bakara Sûresi : ayet 3)
Biz Allahın kuluyuz ve yine Ona döneceğiz.( Bakara Sûresi : ayet 156)
Olur ki bir şey hoşunuza gitmezken, sizin için o hayırlı olur ve bir şeyi de sevdiğiniz halde o hakkınızda şer olur. Allah bilir, siz bilmezsiniz.( Bakara Sûresi : ayet 216)
Onları simalarından tanırsın. ( Bakara Sûresi : ayet 273)
Hakkı anladıklarından gözlerinin yaşla dolup boşandığını görürsün” ( Maide Sûresi : ayet 83)
O, onları bildi, onlar Onu tanımayıp inkâr ettiler. ( Yusuf Sûresi : ayet 58 )
Biz emaneti, göklere, yeryüzüne ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular; insan onu yüklendi. Gerçekten insan çok zalim, çok cahildir (
Ahzab Sûresi : ayet 72)
Sizi yeryüzünde halifeler yapan Odur. ( Fatır Sûresi : ayet 39)
Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler ( tanısınlar) diye yarattım. ( Zariyat Sûresi : ayet 56)
Yeryüzünde bulunan her şey fanidir, ancak yüce ve cömert olan Allahın varlığı bakidir. ( Rahman Sûresi : ayet 26-27)
Nimetlenmelerinin zevkini yüzlerinden tanırsın ( Mutaffifin Sûresi : ayet 24)
Güzel Rabbimiz kudsi hadisinde de şöyle buyurmuştur :
Ey ademoğlu, kim kendini bilirse muhakkak Beni de bilir. Beni bilen de ancak Beni ister. Beni isteyen de mutlaka Beni bulur. Beni bulan da her dilediğine ulaşır.
Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi, tanınmayı istedim de kâinatı, mahlûkatı yarattım. Beni bilsinler tanısınlar diye.
Resulüllah ( S.A.V.) efendimiz hadis-i şeriflerinde :
Ben size Allahı öğretirim, Onu tanıyıp bilmekse, o kalbin işidir.
Eğer Allahı hakkıyla tanıyıp bilseydiniz, o zaman duanızla, hep dağlar yok olurdu.
Rabbini en çok tanıyıp bileniniz, kendini en çok bileninizdir.
---------------------
Kaynak : Cesitli internet Sayfalari
ALLAH’ı sevmek ve ALLAH’a ibadet etmek
“Birbirini seven iki kişiden ALLAH’ a en sevgili olanı, arkadaşını daha çok
sevendir.”
ergib ve erhib
“ALLAH, Kendisine iaa ederek yaklaşan kulunu başkasına kul emez.”
Mu’cemü’s – Sagir
Hz. Muhammed’e (O’na Binler Selam) soruldu:
“Ey ALLAH’’ın Elçisi! İslam’da ALLAH’a en yakın sevgili şey nedir.?”
“Vakinde kılınan namazdır. Kim namazı erk ederse onun dini yokur, namaz
dinin direğidir.”
“ALLAH’ın Elçisi’nin (O’na Binler Selam) yanında biri vardı. Derken oradan
başka biri de geçi. ALLAH’ın Elçisi’nin (O’na Binler Selam) yanındaki: “Ey
ALLAH’ın Rasulü (O’na Binler Selam)” dedi, “ben şu geçeni seviyorum.”
Hz.Peygamber (O’na Binler Selam): “Pekiyi, kendisine haber verdin mi?”
diye sordu. Adam, “Hayır!” deyince, “Ona haber ver.” dedi. Adam kalkıp,
gidene yeişi ve: “Seni ALLAH için seviyorum!” dedi. O adam da: “Kendisi
adına beni sevdiğin ALLAH da seni sevsin.” diye karşılık verdi.”
Ebu Davud (O’na Binler Selam)
“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal, secde halidir. Onun için secdede duayı
çoğalın!”
Müslim (O’na Binler Selam)
“Üzerinde “ALLAH” yazan hiçbir kâğı yokur ki, yere aılsın da ALLAH mel
-
eklerini gönderip onu, onların kanaları alına almasın. Bu durum ALLAH’ın
veli (ALLAH Dosu) kullarından birini göndermesine kadar devam eder. O
kul kâğıdı alır, kaldırır. Melekler onu kuşaırlar.
Kim ALLAH’ın isimlerinden birinin yazılı olduğu bir kâğıdı yerden kaldırırsa,
ALLAH da onun ismini cennelere yükselir. Ve anne - babası kâfir de olsa
onlardan azap hafifleilir.”
Mu’cemü’s – Sagir
-56-
DÜŞÜP ÖLÜR
ALLAH aşkıyla yanıp, kavrulmuş bir derliye bir gün, “Bize ALLAH sevgisini
anla!” derler. O, ”Siz anlamazsınız!” der. Yanaşmak isemez. Israr ederler...
Mecbur kaldığını hisseder:
“- Siz anlamazsının ama bu kuş anlar!” deyip, pencerenin pervazındaki
küçücük serçeciği göserir. Ve sonra dilinin büün yekinliğini, gönlünün
büün aeşini dışarı vurur. Anlaır... Anlaır... Anlaır...
Serçecik olduğu yerde durur... hiç kıpırdamadan dinler, dinler, dinler.
En sonunda cansız bedeni pervazdan düşene kadar...
Âşık, insanlara döner:
“- İşe” der, “ALLAH aşkı böyledir.”
İSMİN NEDİR?
Bayezid-i Bisami (ALLAH O’ndan Razı Olsun) , am yirmi yıl kesinisiz hiz
-
meinde bulunmuş olan müridini her çağırışında ilk önce ismini sormak
-
adır. Bir gün mürid dayanamayıp palar:
“- Efendi hazreleri” der, “yirmi yıldır gece-gündüz hizmeinizdeyim ve siz
hala benim bir ismimi bile öğrenemediniz! Benimle alay mı ediyorsunuz?”
Bayezid mahcubiyele başını öne doğru eğerken fısıldayarak konuşur:
“- Asla evladım! Seninle alay emiyorum. Ama O’nun ismi aklıma gelince
büün başka isimler aklımdan siliniyor. O yüzden senin ismini bir ürlü ez
-
berleyemiyorum.”
ALLAH’IM! BEN SANA KARŞI ÇOK GÜNAHLAR
İŞLEDİĞİM...
Anlaan, Ebu Vakkas oğlu Sa’d’dır (ALLAH O’ndan Razı Olsun)...
“Çarpışmanın çok şiddelendiği bir andı. Yanı başımda Cahş oğlu Abdullah’ı
gördüm. Elimden uu beni bir kayanın ardına çeki. Heyecanlıydı:
- “Sa’d”, dedi “şimdi sen dua e benim amin diyeceğim, sonra da ben dua
edeyim, sen amin de!”
“Peki, olur!” dedim. Sonra ellerimi açım.
- “Rabbim!” dedim, “Şimdi benim karşıma azılı bir düşman çıkar, onunla
kıyasıya çarpışayım, önce bugünün hakkını vereyim, sonra da onu epeley
-
eyim ve bu meydandan, Sevgili’nin önünde gazilik rübesini akınmış olarak
ayrılayım.”
Cahş oğlu, gözleri kapalı, elleri açık, vecd içinde, derinden:
- “Amin!” dedi.
Sonra gözlerini açı, uzaklara diki. Belli ki Uhud’un çok öesine bakıyordu.
- “ALLAH’ım!” dedi, inlercesine... “Benim de önüme dağ gibi bir puperes
-57-
çıkar, ben de onunla önce kıyasıya dövüşeyim, ben de önce bu günün,
bu yerin, bu sınavın hakkını vereyim. Sonra o kafir beni şehid esin. Son
-
ra bana “müsle” yapsın... Gözlerimi oysun, kulaklarımı, burnumu, dudak
-
larımı kessin başım kanlar içinde opraklara bulansın, sonra o halimle Senin
huzuruna geleyim, Sen bana sor:
- “Abdullah! Gözlerini, burnunu, kulaklarını, dudaklarını ne yapın?” de.
Ben diyeyim:
- “ALLAH’ım! Ben kendileri ile Sana karşı çok isyan eiğim, çok günahlar
işlediğim o şeyleri Senin Sevgili’nin (O’na Binler Selam) huzurunda ve O’nu
koruma uğrunda Uhud çölüne döküm ve Sana da böylece geldim.”
İçimden bu duaya “Amin” demek gelmemişi ama söz vermişik, ben de:
- “Amin!” dedim.
Sonra kılıçlarımızı çekik. O kavgaya bir daha karışık. Akşam iş biiğinde
ben isediğimden de azılı bir kâfiri epelemiş bir gaziydim. Alacakaranlıka
Uhud sahrasında Abdullah’ı aradım. Bir yerde buldum. Ama am isediği
gibi kulakları, gözleri, burnu ve dudakları eksiki... am gediği gibi kanlar
içinde mübarek bir baş Uhud oprağına bulanmış yaıyordu... Göremedim
ama zaneim; dudakları, gözleri olsa gülüyor olurdu...
Duyamadım ama hisseim... Rabbi ona sormuş, o da cevap veriyordu.
- Allah’ım! Ben Sana karşı çok isyan eiğim, çok günahlar işlediğim...”
ALLAH Dosları’ndan...
Sevmeye ve Sevilmeye Dair...
“ALLAH ile yalnız kalmak; ALLAH’ın dışındaki her şeyle ilgiyi keserek kend
-
ini yalnız O’na adamak demekir.”
Zünnûn-u Mısrî (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“Şöhrei seven bir kul, ALLAH’a sadakale eslim olamaz.”
İbrahim b. Edhem (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“Kalbini ALLAH’a bırakan, sükûnee erişir. Ama kalbini insanlara bırakan
hep sıkınılı, hep kaygılıdır.”
Yahya b. Muaz (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“Gerçeke yüce ALLAH’ı zikremek, O’nun zikri sırasında büün varlığı unu
-
makır. İşe o zaman kul için, yüce ALLAH her şeye bedel olur.”
Cafer b. Sadık (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“Rabbime sevgim ne zaman amam olur?”
“Gözünde dünya çirkinleşiği ve ondan umudunu amamen kesiğinde.”
Zünnûn-u Mısrî (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“İnsan olmanın ayır edici özelliği, ALLAH’ın seven olmasından çok,
ALLAH’ın sevgilisi olması değil midir? Bu az bir şey midir? ALLAH’ın
-58-
“O onları sever”de (5/Maide:54) ifadesini bulan insan sevgisi nimelerini
öylesine saçmışır ki, gelip geçen herkes bu nimeen yer - içer yine de
ükenmez.”
Ahmed Gazzâlî (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“ek başına kaldığı zaman yabancılık ve gurbe hissini yaşayan, henüz Rab
-
biyle am bir ünsiye peyda edememişir.”
Hz. Aişe (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“Sen kendi yokluğunu O’na sunarsan, O da Kendi varlığını sana ihsan eder.”
Ebû Hasan Harakânî (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
HİMAYE Eİ
Hak Dosu Malik b. Dinar (ALLAH O’ndan Razı Olsun), bir mecusi ile arışır.
Her ikisi de kendi dinlerinin hak olduğunu iddia emekedirler. arışma
kızışır, çekişmeye dönüşür. En sonunda ellerini aeşe sokarak davalarını
denemeye karar verirler. Aeşin haklı olanın ellerini yakmaması için de dua
ederler. Faka sonuç herkes için şaşkınlık verici olur. Aeş her ikisinin de
elini yakmamışır.
Malik b. Dinar çok üzgündür. Evine gider, namazını kılar, ellerini Dergâh’ların
Ulusu’na kaldırır:
Yemiş yıllık bir mü’mnim faka sonuça bir mecusiyle eşi durumda kaldım!”
der.
Ulu Dergâh’ın cevabı o gece rüyada gelir;
Senin elin aeşe o Mecusinin elini himaye ediyordu. Eğer o, aeşe elini ek
başına sokmuş olsaydın ne olacağını görürdün!”
ORAK İSEMEM
Hasan-ı Basri (ALLAH O’ndan Razı Olsun), yan komşularının yüksek sesle
yapıkları konuşmaları dinlemekedir.
Derli bir kadın sesi acı acı yakınır, kocasına;
Elli yıl var ki seninle evliyim. Olur olmaz her işe kalandım, azla yeindim,
soğuk sıcak demeyip sabreim. Ama bir şey hariç; üsüme bir kuma, bir or
-
ak geirmene dayanamam. Kalandığım her şeye şunun için dayanmışım;
iserdim ki hep seni göreyim ve sen de benden başkasını görme.”
Elinde olmaksızın dinlediği bu konuşma,
Hasan-ı Basri’ye bir Kur’an ayeini haırlaır:
“ALLAH, orak koşmak müsesna, dilediği kimselerin dilediği günahlarını
affeder!” (4/Nisa:48 ) Yani, ALLAH Kur’an’ında adea demekedir ki: “Ku
-
lum! Senin büün günahlarını bağışlarım ama haırının bir köşesinden bile
diğer birine meylederek bana orak koşarsan seni asla affemem.”
-59-
PENÇE AŞK SIRIMIYLA BAĞLANINCA...
İnsanlık arihinin en büyük ALLAH Dosları’ndan Cüneyd-i Bağdadi (ALLAH
O’ndan Razı Olsun) son nefeslerini alıp vermekedir. Bakara Suresi’nden
yemiş aye okur. Sonra fenalaşır.
“ALLAH, de!” elkininde bulunanlara...
“O’nu hiç unumadım ki!” diyerek cevap verir...
Sonra parmaklarıyla esbih geirmeye başlar ve her esbih için bir parmağını
kapar. Beşinci esbih için şehade parmağını da kaparken şimşek çakışını
andıran bir ululuk ile “Bismillahirrahmanirrahim” der. Gözünü kapar, ru
-
hunu ölüm meleğinin ellerine bırakır.
Cenaze yıkayıcı, bedenini yıkarken, su gözlerine de girsin iser. Zorlayarak
kapalı duran göz kapaklarını açmaya çalışır. Gizliden bir ses duyar:
Elini dosumuzun gözlerinden çek! Adımızla kapanan bir göz bizimle buluş
-
madan açılmaz!”
Cenaze yıkayıcı daha sonra sıkılı duran parmaklarını açmaya çalışır. Aynı
sesi bir daha duyar: “Elini dosumuzun parmaklarından çek! Adımızla kap
-
anan bir parmak, Bizim fermanımız olmadan açılmaz.”
Ve sonra,
abu aşınırken bir güvercin gelip abuun bir köşesine konar...
Güvercinin gimediğini gören insanlar zorla kovmaya çalışırlar... Güvercin
yine kıpırdamaz. En sonunda dile gelip konuşuncaya dek:
“Onu da, beni de üzmeyin. Bırakın. Çünkü pençem onun abuuna aşk sır
-
rıyla bağlıdır, çözülmez.”
Hz.Muhammed’den (O’na Binler Selam)...
Sevmeye ve Sevilmeye Dair...
“ALLAH’ı göze ki, O’nu önünde bulasın. Geniş zamanında ALLAH’a kendini
sevdir ki, O da seni sıkını zamanında sevsin.”
“Merhame edenlere Rahman da merhame eder. Yeryüzündekilere mer
-
hame edin ki gökekiler de size merhame esin.”
irmizi (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“Gafil kimseler içindeyken ALLAH’ı zikreden kimseye (başa namaz ve
Kur’an), ALLAH hayaa iken cenneeki yerini göserir. Ve gafil kimseler
içinde ALLAH’ı zikreden kimse, yeryüzündeki büün insanlar ve hayvanlar
sayısınca bağışlanır.”
ergib ve erhib
“Ya Rabbi! Bana Kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini ve beni Senin sevgine
yaklaşıracakların sevgisini ihsan eyle ve Kendi sevgini bana harareen,
susuzlukan yananların soğuk suya duydukları iseken daha sevgili kıl.”
-60-
“Yüce ALLAH, Arefe akşamı Arafa’a vakfe yapanlarla meleklere karşı if
-
ihar eder ve “Şu saçları dağınık, oz oprak içerisinde bulunan kullarıma
bakınız” buyurur.” Mu’cemü’s – Sagir
Hikme Aynasından...
Sevmeye ve Sevilmeye Dair...
ÖNCE SEVGİ, SONRA KORKU
“İslam dininde ALLAH’ı hem sevmek hem de O’ndan korkmak esasır. Cen
-
ab-ı Hakk, cemâlî (güzelliğini göseren) sıfalarıyla sevilir, celâlî (yüceliğini
göseren) sıfalarıyla da korkulur. Hayaı ve hayaın gereklerini vermekle
bizde kendini göseren rahmeleri, lüufları sebebiyle ALLAH’ı sever, kulluk
görevlerimizdeki eksiklerimiz, isyanlarımız sebebiyle de O’ndan korkarız.
ALLAH’an korkmamız Kur’an’ın emrine uymak içindir. Çünkü Kur’an, AL
-
LAH’an korkmayı emremeke, zalimler, asiler için ALLAH’ın azabını, ce
-
hennemi haber vermekedir.”
PADİŞAH MI, KARPUZ MU?
“Padişahın huzuruna çağırılan bir kimsenin onun rızası yerine, bahçesinde
gördüğü bir karpuza göz dikmesinin ne kadar yersiz ve ne derece apalca
olacağı açıkır.İşe, ALLAH’ın rızası yanında, büün dünya zevklerinin bir
karpuz kadar bile değeri yokur.”
SENİ EN ÇOK SEVEN...
“Seni sevenler
Seni sen var oldukan sonra sevdi.
Seni sevenler için önce var olman gerekliydi.
Yoksa nasıl severlerdi seni?
Yok olanı kim sever ki?
Haırlamaya çalış;
Bir zamanlar yokun.
Sen yokun,
Seni sevenler yoku.
Sen kendi yokluğunun farkında değildin.
Rabbin seni yokluka buldu.
Seni yokan var ei.
Seni hiç yokken sevdi.
Seni sevdiği için var ei.
Başkaları seni var olduğun için.
Rabbin seni şarsız sevdi.
Seni sevmesi için var olman gerekmezdi.”
-61-
HER BİRİNİN AĞZINDA İNCİ
Zünnûn-u Mısri (ALLAH O’ndan Razı Olsun), “Mısırlı Balıkçı” demekir ya da
“balık sahibi”
Hak Dosları’nın çoğu gibi o da başa garip ve fakir bir insan gibidir.
Bir gemide yolcudur Zünnûn... Garip bir yolcu... Gemideki yolcu beylerden
biri çok değerli incisinin çalındığını fark eder... Derhal kapanı haberdar eder...
Kapan ve gemi müreebaı olaya el koyarlar... Hırsız kesin olarak gemideki
diğer yolculardan biridir. Herkes ekrar ekrar ele alınır, değerlendirirler.
Şüpheler Zunnûn’da oplanır. Çünkü ondan daha fakir daha garip ve yalnız
başka biri yokur gemide. Görevliler erafını sararlar... “Çıkar inciyi” derler...
Garip Zünnûn şaşırır, “Ne incisi” der... Sonra dayak faslı başlar... 7-8 kişinin
orasına alınır ve kıyasıya dövülür, Zunnûn ki henüz Zünnûn olmamışır.
Çok döverler Zünnûn’u, hiç insaf emezler. Çok ağlar yalvarır, yalvarır Zün
-
nûn, kendisini bırakmalarını hiçbir suç işlemediğini söyler, müreeba
dinlemez bile...
Daha fazla dayanamayacağını hisseden ve zalimlere yalvarmakan da ümidi
kesen Zünnûn, bu kez de kalbiyle Rabbinin karşısında esas duruşa geçer...
O’na yalvarır, O’na sığınır.
Ve sonra o garibi Zünnûn yapan, rabbinin kaındaki kıymeini herkese
göseren, üyler ürperen cinsinden bir olay yaşanır.
Gördükleri karşısında büün gemi halkı donup kalmışır.
Denizin üsü a ufka kadar binlerce, milyonlarca balığın kafasıyla dolmuş
-
ur. Ve her birinin ağzında bir inci parlamakadır.
RUMMAN ARZUSUYLA...
ekkede, Hakk’a yol arayan bir derviş, elinde espih ALLAH’ı zikremek
-
edir... “Ya Rahman, Ya ALLAH... Ya Rahman, Ya ALLAH... Ya Rahman, Ya
ALLAH”Böylece gönül fezasında derinleşirken, opal şeyan kör nefis araya
girer... Dervişin canı “nar” çekmeye başlar... “Nar” ki Arapçada “Rumman”
demekir... Ne ese bir ürlü ”Nar’ı, Rumman’ı” aklından çıkaramaz... Dilinde
Rahman, kalbinde Rumman, rahasız olur derviş:
“Bari” der, “çarşıya gidip bir nar yiyeyim. Şu kör nefsi bir susurayım da
sonra gelip Rabbimi, Rahman’ımı hem dilimle, hem kalbimle anayım!”
Bu iyi niyele ekkeden çıkar, çarşıya yönelir...
Yönelir ki, iki adım amadan arkadan gelen biri:“Ohhh! Elhamdülillah!“ se
-
siyle olduğu yerde kalır. Çünkü hayaında hiç bu kadar derinden, hiç bu ka
-
dar samimi bir “hamd” işimemişir.Gördüğü ise şok eder dervişi. O ”derin”
hamdin sahibi, yerde acılar içinde kıvranan, her arafı cüzam paramparça
olmuş, görünüsüyle perişan, adea bir insan enkazıdır. Derviş yanına varıp,
hayrele sorar.
-62-
“Kardeşim” der, “her birimiz hangi halde olursak olalım ALLAH için hamde
-
meliyiz, doğru... Ama, ALLAH için bana söyler misin? Şu perişan halinle seni
bu kadar gönülden ALLAH’a hamd eiren sebep nedir ki?”
oprağa bulanık, cüzamlı, faka Hak Dosu, cevap verir;
“Eve, yaralıyım, hasayım, perişanım ama bir kere daha ALLAH’a ham
-
dolsun ki hayaımda hiçbir zaman “Rumman arzusuyla rahmanı erk emiş
değilim.”
“ALLAH’ı Seven” odur ki, hiçbir durumda ALLAH’ı ve ALLAH’ın Rızasını ara
-
mayı başka bir şeyle değişirmez...
ALLAH Dosları’ndan...
Sevmeye ve Sevilmeye Dair...
Neye yaklaşsam, sonu uzaklık ve kırgınlık;
Anla ki, yok, ALLAHan başkasıyla yakınlık...
“Bazıları, “ben, ALLAH’ı severim,O’ndan
korkmam” der.Bilmez ki korku, sevginin a
merkezine yerleşirilmişir. Sevgi,korkunç
-
ur.Dağın epesini seven, uçurumdan nasıl
korkmaz.”Necip Fazıl Kısakürek
(ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“ Seni bizim meclisimizden ayıran nedir?”
“ Ben kalbimin huzurunu O yüce Yaradan’ın
huzurunda buldum.”
Gazvan er-Rakkaşî (ALLAH O’ndan Razı
Olsun)
“Kendi kendinize sebepsiz yere hüzünlendiğiniz anlarda biliniz ki, ALLAH’a
yaklaşmışsınızdır.”
Fehi Gemuhluoğlu (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“ALLAH sevdiği kulu, kullarına da sevdirir.”
Hz. Ömer (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“Kulun olarak doğmasaydım, kendiliğimden gelir, fahri kulun olurdum AL
-
LAH’ım!..”
Arif Niha Asya (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“Her kim yüce ALLAH’dan başkasıyla huzur bulursa ALLAH onu rek eder.
Her kim ALLAH ile huzur bulursa başkalarının huzur bulma yolu ondan
geçer.” Ebu Cafer Muhammed Nesevi
-63-
“Beni, Sana o kadar yaklaşırdın ki: Seni ben sandım.”
Hallac - ı Mansur (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“ALLAH’ım Sen bilirsin, ben Sana karşı kusur işledimse de, iaa edenleri
candan severim. Benim bu sevgimi, Sana kulluk ve yakınlık olarak kabul
eyle.”
İbn Semmak (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“Kişi dosunu niçin sevmelidir?”
“Onun Rab eâlâ’ya güzel hizmeini gördüğü için.”
Ebu Safvan b. Avane (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“De ki: “Eğer ALLAH’ı seviyorsanız, bana âbi olun ki, ALLAH da sizi sevsin
ve günahlarınızı bağışlasın.”
(3/Al-i İmran:31)
MAZEREİM VAR
Sulan Gazneli Mahmu (ALLAH O’ndan Razı Olsun), dönemin namlı Hak
Dosları’ndan Ebu’l-Hasan Harakani’ye (ALLAH O’ndan Razı Olsun) haber
gönderir, huzuruna çağırır. Hak Dosu, dünya büyüğünden gelen bu davee/
emre oralı olmaz.
Sulan Mahmu biraz kızar... Bir vezirini gönderir ve Harakani’ye “ALLAH’a
iaa edin ve Rasûl’e ve sizden emir sahibi olanlara iaa edin.” (4/Nisa:59)
ayeini okumasını söyler.
Aye Harakani’ye okunur... O, hafif ebessüm eder...
“Sulan’a söyleyin!” der, “Ayein ‘ALLAH’a iaa edin’ kısmına öyle dalmışım
ki, Rasûl’e iaae bile eksiklerim var... Baksın bakalım bu durumda emir
sahiplerine ne kalır?”
BAŞIM GÖZÜM ÜZERE
İslam düşünce arihinde bir çığır açan büyük alim İmam Gazali’nin (ALLAH
O’ndan Razı Olsun) son günüdür.
Sabah namazını kılar... alebelerinden bir kefen iser... Geirilen kefeni,
yüzüne gözüne sürer... Sonra başına geçirir kıbleye yönelir... “Ey Rabbim!”,
der “Ey Malikim! Emrin başım gözüm üzeredir...” Ve odasına çekilir. Uzun bir
süre geçince, meraklanan alebeleri kapıyı ıklaırlar... Ses gelmez... Çeki
-
nerek içeri girerler...
Gördükleri manzara, gökler öesi alemden bir ışık aşımakadır.
İmam Gazali kendini kefenlemiş, sağ yanına yaarak kıbleye dönmüşür...
Arık bu dünyada değildir.
Kul, emrine uyarak, Rabb’ine, Malik’ine yürümüşür...
-64-
ALLAH Dosları’ndan...
Sevmeye ve Sevilmeye Dair...
“Elesü bi-Rabbikum” (büün ruhlara ilk yaraıldıklarında) seslenişini ba
-
zıları, “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” diye, bazıları “Ben sizin dosunuz
değil miyim?” diye, bazıları da “Her şey Ben değil miyim?” diye işimişler
-
dir.”
Ebû Hasan Harakânî (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“ALLAH’a inanan, O’na sığınır.”
Hz. Ali (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“O’nun aşkı açığa çıkınca, O’ndan başka ne var ne yok hepsini sildi süpürdü;
Kendi dışındakilerden eser bırakmadı. Bu şekilde ancak Bir kaldı. Zaen o
da Bir idi. Bir, yine Bir kaldı.”
Bayezid-i Bisâmî (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“ALLAH’a yemin ederim ki: Niyeim; bu alemden O’na yazdığım kiap say
-
falarını göürmek değildir...
Asıl kasım ve niyeim odur ki: O’na kazandırdığım kalpleri göüreyim...
O’nun kaında olanlara karşı isek duymalarını sağladığım kalpleri göürey
-
im...”
Muhammed Neferî (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“Hakkın haırı yücedir, hiçbir haıra feda edilmez.”
Bediüzzaman Said Nursi (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“ALLAH’ı sevene, kalbindeki kan yanıp, son bulmadıkça, sevgi kadehini
sunmazlar.”
Zünnûn-u Mısrî (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“İnsanın O’nu bilmek ve rızası için yaşamak bakımından ALLAH’a yakınlığı
ne kadarsa, insanların da o insana yakınlığı ve sevgileri o kadardır.”
Hessan b. Aıyye (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“Eğer ALLAH’ın anılmadığı bir an geçse, yeryüzündekilerin hepsi helâk olur
-
du.”
Avn b. Abdullah (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
“ALLAH’a emrine eslim olmakla yaklaşılır. Düşünmekle, hayal kurmakla
değil.”
İmam Rabbani (ALLAH O’ndan Razı Olsun)
KUR’AN’DA ALLAH
1/Fatiha:1- Rahman, Rahim ALLAH’ın adıyla.
“ALLAH” İsmi Hakkında:
“ALLAH, (Hak) gerçek Ma’budun (Kendisine ibadet edilmesi gereken varlığın) özel ismidir.” (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini…, 1, 39)
“Bu ismin sahibi en ulu ve en yüce Varlık, evrenin var olmasında, sürmesinde, gelişmesinde bir ilk sebep/gerekçe olduğu gibi; yüce ‘ALLAH’ ismi de irfan dilimizde öyle özel ve çok yüce bir başlangıçtır.” (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır , Hak Dini…, 1, 40)
“Bilinen dillerde ‘ALLAH’ isminin eş anlamlısını bilmiyoruz. Sözgelimi: ‘tanrı, hüda’ isimleri ALLAH gibi özel isim değildir, ‘ilah, rab, ma’bud’ gibi genel isimdir. (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini…, 1, 43)
“Batıl ma’budlara bile tanrı cins ismi verilir. Müşrikler birçok tanrılara taparlardı. ‘Falanların tanrıları şöyle, filanlarınki şöyledir’ denilirdi. Demek ki ‘tanrı’ cins ismi, ‘ALLAH’ özel isminin eşanlamlısı değildir, geneldir. Öyleyse ‘ALLAH’ ismi yerine ‘tanrı’ ismi konulamaz. Bunun içindir ki Süleyman Efendi (Çelebi) mevlidine ‘ALLAH’ adıyla başlamış, tanrı adı dememiştir.” (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini…, 1, 43)
“ALLAH ismi ne türetilmiş ne de başka bir dilden aktarılmıştır.” (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini…, 1, 47)
“ALLAH lafzı hiçbir kökten alınmamıştır. ALLAH’ın mukaddes zatına özgü bir isimdir. Hiçbir yaratılmış bu isimle adlandırılmamıştır. Bundan dolayı ALLAH lafzının çoğulu yoktur. (Muhammed Ali Sabuni, Ahkam Tefsiri, 1, 14)
“ALLAH, sıfat olmayan bir isimdir. Çünkü bu ismi başka sıfatlarla nitelendirdiğiniz halde onunla başkalarını nitelendiremiyorsunuz.” (Said Havva, el-Esas fi’t-Tefsir, 1, 41)
“ALLAH’ın diğer adlarının (Esma-i Hüsna’nın) bir harfi değişecek olsa anlam bozulur. Artık ALLAH’a isim olamazlar. Fakat ‘ALLAH’ kelimesinden ‘Elif’ harfi kaldırılsa bu kelime ‘lillahi’ olur ki anlamı yine ‘ALLAH’ demektir. ‘lillahi’deki birinci ‘lam’ kaldırılsa bu kez kelime ‘lehü’ şeklini alır ki yine ALLAH anlamına gelir. ‘lehü’deki ‘lam’ kaldırılsa bu kez de ‘hüve’ olur ki yine ‘ALLAH’ın ismidir. Sonuç olarak, Lafza-i Celal’in (ALLAH kelimesinin) her harfi ALLAH’ın ismidir.” (Ebu’l-Leys Semerkandi, Tefsiru’l-Kur’an, 1, 32)
“ALLAH isminin özelliği odur ki, bunu adet haline getirip zikredenin toplum içinde buyrukları yerine gelir. Halk tarafından sevilir. İstekleri reddedilmez.” (Ebu’l-Leys Semerkandi, Tefsiru’l Kur’an, 1, 33)
“ALLAH ismi bütün Kur’an’da 2697 defa geçmektedir. (…) Bütün Kur’an’da geçen ALLAH isminin, Mekki ve Medeni surelere dağılış oranı, yaklaşık olarak şöyledir: % 35-40 Mekki surelerde, % 60-65 ise Medeni surelerde… Metnin toplam uzunluğu bakımından, yine yaklaşık bir hesapla, Mekki sureler Kur’an metninin % 60’ını, Medeni sureler ise, % 40’ını oluşturur. Bu oranların belli bir ölçüde hata payı olsa da, Kur’an vahyinin ileri aşamalarında ALLAH lafzının, büyük bir oranda fazla zikredildiği kesindir. Biz, bu gerçeğe şöyle bir açıklama düşünüyoruz: Kur’an’ın ilk muhatapları, ALLAH ismini verdikleri bir uluhiyete teorik olarak inanmakla beraber, kulluklarını öbür ‘erbab’ (rabler) ve ‘alihe’lerine (ilahlarına) yöneltiyorlardı. Son derece çaresizlik içinde kaldıkları durumlar dışında, O’nu hatırlamıyorlardı bile. Kısaca denilecek olursa, ALLAH onların hayatlarında anlamsız bir kelime idi. Kur’an, ALLAH’ın her türlü varlıkla, evren, yaşam ve insanlarla olan ilişkilerini, ALLAH’ın onlar üzerindeki hakimiyetini, özellikle ‘Rabb’ vasfını kullanmak suretiyle oluşturmuş, sonra da belirli bir dönemde (nüzul sıralamasında 43 ile 60. Surelerde) zaman zaman sekiz yerde: ‘İşte bu ALLAH’tır sizin Rabbiniz’ ana fikrini getirerek, ALLAH’ın evrenin ve ibadetlerin tek sahibi olduğu gerçeğini, insanların gözünde, yeniden zihinlere yerleştirmiştir. ALLAH ismi, böylece bütün kemal sıfatlarını kendisinde toplayan odak kavram haline gelmiştir. Artık bundan sonra O’nu tanıtmaya fazla ihtiyaç kalmadığından, sadece ALLAH ismini söylemek, O’nun bütün gerçekliğine işaret için yeterli geldiğinden, uluhiyeti tanıtmakta ilkin birinci derecede zikredilen ‘Rabb’ vasfı azalmış, ALLAH lafzı ise artmıştır. Bu demek değildir ki ‘Rabb’ lafzı büsbütün zikredilmez olmuştur; duruma göre bu oran çok azalmıştır. (Medine dönemi vahiylerinde Rabb-ALLAH isimleri arasındaki oran 1/10 kadardır) (Suat Yıldırım, Fatiha ve En’am…, 15)
Rahman İsminin Rahim İsminden Önce Zikredilmesinin Hikmeti:
“ALLAH’ın Rahman ismi, Rahim isminden önce zikredilmiştir. Rahman ismi yalnız ALLAH’a mahsustur. ALLAH’tan başkası bu isimle vasıflandırılamaz.” (Ebu’l-Leys Semerkandi, Tefsiru’l-Kur’an, 1, 48 )
“Rahman’ ismi ALLAH’a has bir isimdir. ‘Rahim’ ismi ise hem Ona hem başka varlıklara verilebilir. Eğer buna göre ‘Rahman’ın ifade ettiği anlam daha büyüktür; o halde büyük olanı zikrettikten sonra, küçük olanı niye zikretmiştir?’ denilirse, buna cevabımız şudur:
Çünkü büyük olandan önemsiz ve basit şey istenmez.
Anlatıldığına göre, birisi, bir büyüğün yanına giderek: ‘Ufak bir şeyden ötürü sana geldim’ demiş. O da bunun üzerine: ‘Önemsiz şeyler için önemsiz bir adam ara!’ diye cevap vermiştir.
Buna göre Cenab-ı Hakk sanki şöyle demiş olur: ‘Eğer Rahman ismini kaydetmekle yetinseydim, Benden utanır ve Benden basit isteklerde bulunman imkansız olurdu. Ancak sen, Benim ‘Rahman’ olduğumu bildiğin için, Benden büyük şeyler istersin; ama Ben aynı zamanda ‘Rahim’im. O halde Benden ayakkabının bağını ve tencerenin tuzunu da iste!” (Fahrüddin er-Razi, Tefsir-i Kebir, 1, 327)
İslam Alimlerine Göre Besmelenin Değeri, Önemi ve İşlevi:
“Cenab-ı Hak Kendisini Rahman ve Rahim diye adlandırdı. O halde nasıl merhamet etmesin? Anlatıldığına göre bir dilenci zengin bir kimsenin kapısında durarak, bir şeyler istemişti. Bunun üzerine kendisine çok az bir şey verildi. İkinci gün, elinde bir baltayla geldi ve kapıyı kırmaya başladı. Ona, ‘Ne yapıyorsun?’ denilince şöyle cevap verdi: ‘Ya kapı verilene uygun olacak ya da verilen kapıya uygun…’ Ey Rabbimiz! Merhamet denizlerinin, Senin rahmetine oranı, zerrenin Senin Arş’ına oranından daha küçüktür. Kitabının başında rahmetinin sıfatını kullarına bildirdin. Öyle ise bizi rahmetinden ve lütfundan mahrum bırakma.” (Fahrüddin er-Razi, Tefsir-i Kebir, 1, 236)
“Çoğu kez, hükümdarın kölelerinin, at, katır ve eşek gibi hayvanları satın aldıklarında, hükümdarın düşmanlarının bu mallarda gözü olmasın diye, hükümdarın damgasını onların üzerine vurdukları görülür. Tıpkı bunun gibi, Cenab-ı Hakk da şöyle buyurmuştur: Şüphesiz senin ALLAH’a olan itaatine karşı çıkan, şeytan isminde bir düşmanın vardır. Öyle ise bir işe başladığında, düşmanın onda gözü olmasın diye, ‘Bismillahirrahmanirrahim’ diyerek ona damgamı vur.” (Fahrüddin er-Razi, Tefsir-i Kebir, 1, 236)
“Besmelede ‘ALLAH, Rahman ve Rahim’ ismlerinin zikredilmesinin hikmeti, Kur’an-ı Kerim’de muhatap alınanların üç kısım olmasındandır.
Cenab-ı Hakk şöyle buyurmaktadır: ‘Onlardan kimi kendine zulmeder, kimi orta yolu izler, kimi de ALLAH’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır.’ (35/Fatır:32) Bu ayette Cenab-ı Hakk, sanki şöyle buyurmaktadır: “Ben hayırlarda önde olanların ALLAH’ıyım. Orta yolu tutanların Rahman’ıyım. Zulmedenlerin de Rahim’iyim.’
Aynı şekilde, ‘ALLAH’, lütuflarda bulunan; Rahman, seçkin kullarının küçük hatalarını bağışlayan; Rahim de kabalığı bağışlayandır. Rahmetinin mükemmelliğinden dolayı, Cenab-ı ALLAH adeta şöyle diyor: ‘Ey kulum! Ben senin öyle durumlarını biliyorum ki, eğer anne ve baban onları bilmiş olsaydı, seni terk ederlerdi. Eğer hanımın onları bilseydi, sana cefa ederdi. İnsanlar bilseydi, hemen senden kaçarlardı. Komşun bilseydi, evini yerle bir etmeye çalışırdı. Ben, bütün bunları biliyorum ve fakat, Benim Kerim bir Rabb olduğumu bilesin diye, lütfumla onları örtüyorum.” (Fahrüddin er-Razi, Tefsir-i Kebir, 1, 239)
“Ve ‘Rahman’ isminde adaletin düzenine ve rahmetin cilvelerine işaret var. Çünkü çeşitli ve karmakarışık olan yaratılmışlar (O’nun) düzenlemesi ile güzelleşmiştir. Ve rahmetin yansımalarına mazhar olabilirler. Ve ‘Rahim’de yeniden dirilişe işaret vardır. Çünkü, anlamında hem affetmek, hem rahmet ve şefkat etmek ve bu geçici dünyada o dört anlam (Kur’an’ın temel anlamları: Tevhid, Nübüvvet, Haşir, Adalet) bütün gerçekliği ile tam bir biçimde görünmediğinden elbette başka bir yerde o anlamlar tam olarak ortaya çıkacaktır. Hem rahmet ve şefkat gerçekliği ile dirilmemek üzere öldürmenin bir arada olabilmesi mümkün değildir. Demek ‘Rahim’deki şefkat parmağını Cennet’e uzatmış gösteriyor.” (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, 2, 1849)
Neden Önce Rahman İsmi Zikredilmiştir?:
“Neden önce Rahman zikredilmiştir, halbuki aşağıdan yukarıya çıkılması gerekirdi? Çünkü dünya rahmeti öncedir de ondan. Bir de o özel isim gibi olduğundan ALLAH’tan başkasına sıfat olamaz. Zira manası gerçek nimet veren, rahmette son dereceye varan demektir. Bu da başkasında gerçek olarak bulunmaz. Zira başkası iyiliğinin karşılığını bekler. Nimetinden sevap almak ya da onunla övülmek veya içine düşen sıkıntıyı gidermek veyahut içinden mal sevgisini atmak ister. Sonra başkası bu hususta aracı gibidir. Çünkü nimetin kendisi, varlığı, onu elde etmek için gereken kudret ve onu meydana getiren sebep, ondan yararlanma imkanı, ondan güç almak vs. gibi bütün şeyler ancak ALLAH’ın yardımı ile olur.” (Kadı Nasırüddin el-Beydavi, Beydavi Tefsiri, 1, 21)
Rahman ve Rahim İsimlerinin Sadece ALLAH İçin Kullanılmasının Hikmeti:
“Bu isimlerin Yüce ALLAH’a tahsis edilmesi şunun içindir: Arif olan bilmelidir ki, bütün işlerde yardımı istenen gerçek Ma’bud, O’dur. Nimetlerin peşin ve veresiyesini, önemli ve önemsizini gerçek veren O’dur. O zaman arif her şeyiyle ALLAH’ın pak huzuruna yönelir, Tevfik ipine sarılır, içini O’nun zikri ile meşgul eder ve başkasına karşı yalnız O’ndan yardım diler.” (Kadı Nasırüddin el-Beydavi, Beydavi Tefsiri, 1, 21)
1/Fatiha:2- Hamd, alemlerin Rabbi ALLAH’a mahsustur.
Hamd’in İman ve ALLAH’ı Bilmek Boyutu:
“Evet, Evrende hamde ve şükre sebep olan ve bilinçli bir biçimde insana verilen nimetler, özellikle kan ve fışkı içinden safi, temiz, gıdalı sütü aciz yavrulara göndermek ve bilinçli olarak yapılmış bağışlar ve hediyeler ve merhametli ikramlar ve ziyafetler Yer Yüzünü belki bütün Evreni doldurmuş. Onların fiatı da, başta ‘Bismillah’, sonda ‘Elhamdülillah’, ortada nimette nimetin verilişini hissetmek ve Rabbini onunla tanımaktır.
Sen kendi nefsine, midene, duygularına bak. Ne kadar şeylere, nimetlere muhtaçtırlar. Ve ne derece hamd ve şükür fiatıyla rızıkları, lezzetleri isterler, gör; her canlıyı kendinle karşılaştır. İşte bu büyük nimet verişler karşılığında sözle ve beden diliyle edilen sayısız hamdler, çok kesin bir biçimde bir Mabud-u Mahmud (Övülen ve Hamdedilen İbadet Edilmeye Layık Varlık=ALLAH), bir Mün’im-i Rahim’in (Rahmet Sahibi Nimet Veren) varlığını ve her şeyi kaplamış olan rububiyetini güneş gibi gösterir.” (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, 1, 1121)
Nimetin Gerçek Sahibi Her Durumda ALLAH’tır:
‘Hamd ALLAH’a mahsustur’ “Eğer nimet veren, kendisine nimet verilenden; hoca, öğrenciden ve adil hükümdar da halkından gelecek hamde hak sahibi değil midir? Nitekim Hz. Peygamber (O’na Binler Selam) ‘İnsanlara hamd etmeyen (teşekkür etmeyen), ALLAH’a hamd etmemiş olur’ buyurmuştur, denilirse deriz ki; başkasına nimet veren herkes bilmelidir ki, gerçek nimet veren Yüce ALLAH’tır. Çünkü eğer Cenab-ı Hakk, başkasına nimette bulunan kimsenin kalbinde bu eğilimi yaratmamış olsaydı, o kişi ikramda bulunmaya yönelmezdi; eğer Yüce ALLAH, o nimeti yaratmasa, nimet veren kimseyi o nimete malik kılmasaydı ve kendisine nimet verilen kimseye de bu nimetten yararlanma imkanı vermeseydi, o nimetten yararlanılamazdı. İşte bu sebeple, gerçek nimet verenin sadece Yüce ALLAH olduğu ortaya çıkar.” (Fahruddin er-Razi; Tefsir-i Kebir, 1, 309)
Rabb, Ne Demektir?:
“Rab’ üç manaya kullanılır: Birincisi: Mülk sahibi demektir; mesela ev sahibi gibi. İkincisi: Islahatçı manasınadır, mesela: Bir şeyi ıslah etti, denir. Üçüncüsü: emrine itaat edilen efendi demektir. (İbn-i Cevzi; Zadü’l-Mesir…, 1, 17)
“Rabb, aslında mastardır, terbiye manasınadır. O da bir şeyi yavaş yavaş kemale erdirmektir.” (Kadı Beydavi, Beydavi Tefsiri, 1, 22)
“Rabb, yetkisini kullanan mal sahibidir. Sözlükte efendiye ve ıslah için hareket eden kimseye denir. Bütün bunlar Yüce ALLAH için doğrudur. Rabb, tek başına ALLAH’tan başkası için kullanılmaz, ancak izafetle kullanılır; ‘rabbüddar’ (ev sahibi) vs. gibi. Rabb’in İsm-i A’zam olduğu da söylenmiştir.” (İbn Kesir, İbn Kesir Tefsiri, 1, 68 )
“Arapça ‘Rabb’ kelimesi, başka bir dilde tek bir terim ile kolayca ifade edilemeyecek kadar geniş ve girift bir anlamlar demetini kapsar. Bu ifade, bir şeyin sahipliği ve bunun gereği olarak o şey üzerinde otorite iddiasında bulunma ve bir şeyi başından sonuna kadar kurma/oluşturma, sürdürme ve besleme kavramlarını içerir.” (Muhammed Esed, Kur’an Mesajı, 2)
“ALLAH’ın, insanlar için olan Rububiyeti, terbiyesi ile kendini gösterir. Bu terbiye de iki kısımdır: Birincisi: Yaratması; bedeni, ruhi ve akli kemallerine yöneltmesi… İkincisi ise: Onlardan bazısına vahyetmek yoluyla, uydukları takdirde ilim ve amel ile fıtratlarını mükemmelleştirebilecekleri düzeni öğretmesidir. İnsanların Rabbinden başkasının onlara ibadet koyması veya O’nun izni olmaksızın kendiliğinden onlara herhangi bir şeyi haram veya helal kılması makul olamaz. (Reşid Rıza, Menar, 1, 51)
Kur’an’a göre insanlar için bazı şeyleri haram, bazı şeyleri ise helal kılma yetkisi, uluhiyetin özelliklerindendir. yahudiler ve hıristiyanlar hakkında şu mealde bir ayet vardır: ‘Onlar, hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesihi ALLAH’tan başka rabler edindiler. Oysa, tek Tanrı’dan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka tanrı yoktur. ALLAH, koştukları ortaklardan münezzehtir” (9/Tevbe:31) (Suat Yıldırım, Fatiha ve En’am…, 20)
“Uluhiyeti tanımlamak için Kur’an’da, ALLAH lafzından sonra (2697), en çok kullanılan (970 defa) bir sıfattır.” (Suat Yıldırım, Fatiha ve En’am…, 20)
Alemlerin Rabbi Ne Demektir?:
“Rabb’, terbiye ve ıslah etmek anlamlarındadır. Bu, ‘alemler’ açısından onları gıdalarla ve hayatta kalmak için muhtaç oldukları şeylerle besleyen, eğiten ve yetiştiren demektir. İnsan hakkında kullanılınca dış dünyası olan bedenini nimetle, iç dünyası olan kalbini de rahmetle eğiten anlamınadır.” (İsmail Hakkı Bursevi, Bursevi Tefsiri, 1, 38 )
“Kur’an, ‘Rabbi’l-avalim’ demiyor da ‘Rabbi’l-alemin’ diyor ve bununla özellikle akıl sahibi varlıkları üstün tutarak onların dikkatlerini çekiyor. Çünkü ‘alemin, alemun’ gibi cem-i salim diye nitelenen çoğullar akıllı kişilere özgü olduğundan bunun meali: ‘Bütün aleminin/alemlerin, bütün yapı elemanlarının ve özellikle hepsinden üstün olan akıl sahibi alemlerinin tek Rabbi’ demektir.” (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini…, 1,67)
“Bir ayette ‘Alemlerin Rabbi’ ifadesi, ‘Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunan her şeyin (kainatın) Rabbi’ diye açıklanmıştır (26/Şuara:23-24)” (Heyet, Ayet ve Hadislerle Açıklamalı Kur’an-ı Kerim Meali, 3)
Alemler, ALLAH ile; ALLAH, Alemler ile Bilinir:
“Rabbi’l-alemin’ denince her insan, kendi görebildiği kadar olsun bütün alemlere zihninde bir geçit resmi yaptırır ve yaptırınca da o anda terbiye kanununu (ALLAH’ın, Evren’i daha mükemmel bir duruma doğru geliştirmesi) görür. Demek biz Rabbimizi, alemlere bakarak bileceğiz ama, alemleri de ancak O’na dayandırmakla/O’na ait olduklarını vurgulayan bir tamlama şekline getirerek tanıyabileceğiz.” (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini…, 1, 69)
1/Fatiha:3- O, Rahman’dır, Rahim’dir.
Rahman ve Rahim İsimlerinin Bu Ayete Özel Anlamları:
“Daha ilk yaratılışta yani dünya aleminde iken, güzel isimlerinin (Esma-i Hüsna) ve yüce sıfatlarının adem (yokluk) aynası üzerine yansıyan gölgeleri ile kainattaki her şeyin imdadına yetişmek suretiyle onları var eden ve yaratandır.” (Abdülkadir Geylani, Geylani Tefsiri, 1, 43)
“Ahirette yüce semanın ve aşağı yeryüzünün dürülmesiyle birlikte her şeyi, başlangıçta her şeyin Kendisinden geldiği ve sonunda Kendisine döneceği yere tekrar döndürendir.” (Abdülkadir Geylani, Geylani Tefsiri, 1, 43)
“(ALLAH, Kendisini) ‘Alemlerin Rabbi’ olarak nitelendirmesinde korkutma anlamı bulunduğundan dolayı hemen arkasından ‘Rahman ve Rahim’ ile nitelendirmiştir. Çünkü bu da (korkutmanın aksi olan) teşvik içermektedir. Böylelikle Yüce ALLAH hem Kendisinden korkmayı, hem de nimetlerine ümit beslemeyi ifade eden niteliklerini bir arada zikretmiş olur. Bu, O’na itaatte daha çok yardımcı olsun, isyandan daha çok uzaklaştırıcı olsun diye böyle gelmiştir. Tıpkı Yüce ALLAH’ın şu buyruklarında olduğu gibi: ‘Kullarıma haber ver; işte Ben öyle Gafur, öyle Rahim’im (bağışlaması sonsuz, rahmeti sonsuz) Benim azabımın can yakan bir azap olduğunu da bildir.’ (15/Hicr:49-50); ‘Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı çetin olan, lütuf sahibi.’ (40/Mü’min:3)
Müslim’in Sahih’inde yer alan Ebu Hüreyre’den gelen rivayete göre Rasulullah (O’na Binler Selam) şöyle buyurmuştur: ‘Eğer Mü’min, ALLAH katında bulunan cezanın ne olduğunu bilse hiçbir kimse O’nun Cennet’ini ummaz. Eğer kafir de ALLAH katındaki rahmeti hiç kimse O’nun Cennet’inden ümit kesmez.” (Müslim, Tevbe, 23)
“Besleyip büyüten, yetiştiren, terbiye eden anlamına gelen ‘Rabb’ ismi rahmet ifade eden ‘Rahman ve Rahim’ isimleriyle her zaman, mutlaka yan yana olmayı gerektirmez. Şu halde ‘Rahman’ ve ‘Rahim’in, ayetlerin sıralanışında ‘Rabb’ kelimesinden hemen sonra gelmesi, Yüce ALLAH’ın, Kendisi için hiçbir zorunluluk olmadığı halde, kainatta kahrı ile değil lütfu ile tasarruf ettiğini ve rahmetinin azabından önde geldiğini ve tasarruflarını en güzel şekilde gerçekleştirdiğini ifade eder.” (Şeyhülislam Ebussuud Efendi, Ebussuud Tefsiri, 1, 60)
“Rahman ve Rahim sıfatlarının Rab kelimesinden sonra gelmesi, ALLAH’ın her zaman ve her yerde yarattığı bütün insanları esirgeyici ve bağışlayıcı olduğunu, zalimlikten münezzeh olduğunu gösterir. Bu konuda Ebu Hayyan şöyle der: ‘Bu surenin başındaki kelimelerin sıralanışında görüldüğü gibi Rabb kelimesi efendi, sahip ve mabud manalarından hangisini taşırsa taşısın, Cenab-ı Hakk’ın bir sıfatını dile getirir. Rabb sıfatından sonra Rahman ve Rahim sıfatlarının gelişi, belagat ilmine göre en uygun ifadedir. İnsan bir hata veya günah işlediğinde ALLAH’a karşı af isteyebilme gücünü yine O’ndan alır.” (Ebu Hayyan, Bahru’l-Muhit, 1, 10) (Muhammed Ali Sabuni, Ahkam Tefsiri, 29)
“Rahman, Rahim’in öncesiyle bu iki sıfatın bir araya gelişini gerektiren şöyle bir ilişki vardır ki:
Biri yararlı şeyleri elde etmek, diğeri zararlı şeyleri uzaklaştırmak biçiminde terbiyenin (pedagoji) iki temel kuralı vardır. ‘Rezzak’ (Rızık Veren) anlamına olan ‘Rahman’ birinci temel kurala, ‘Gaffar’ (Bütün Günahları Bağışlayan) anlamını ifade eden ‘Rahim’de ikinci temel kurala işaret ettikleri için birbiriyle bağlanmıştır.” (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, 2, 1162)
“Fatiha Suresi’nde verilen ALLAH’a ait isim ve sıfatlar, daha önceki surelerde öğretilmeye başlanan ALLAH algısının bir devamı niteliğindedir. Özellikle Fatiha’da verilen sistematik ifadelerle Mekke ve Arap toplumundaki İslam dışı ALLAH anlayışı ters yüz edilmiştir. Şöyle ki: Bu ayetler indiğinde insanlık çeşitli fikir akımları, vehimler, efsaneler ve felsefi görüşler üzerine oturmuş yanlış tanrı algılayışlarına sahip idiler. İnsanların bir kısmı Aristo’nun: ‘Şüphesiz ALLAH kainatı yarattı. Ondan sonra onu kendi haline bıraktı. Zira ALLAH, daha aşağı olan bu alemle uğraşmaktan münezzehtir. O, ancak Kendi Varlığını düşünür’ şeklindeki görüşü benimsemişti. Başka bir kısmı da kullarına karşı öfkeli, onlara sürekli hileler hazırlayan ve onlardan intikam almak için fırsat kollayan bir tanrıya inanıyorlar ve bu tanrının öfkesinden kurtulabilmek için Yunan mitolojisindeki Olimpos tanrıları gibi, aracı ve şefaatçi ilahlar ediniyorlardı. Alt tabaka ise, Daru’n-Nedve (Mekke Şehir Meclisi) üyelerinin dışında bir ‘Rabb’ tanıyamamıştı.
Sonuç olarak; insanlar ancak Kur’an ile gerçek ilah ve ‘Rabb’i, ‘Rahman, Rahim’ ALLAH’ı gereği gibi tanıyabilmiştir.” (Seyyid Kutub, Fizılal…, 1, 38,40; Hakkı Yılmaz, İşte Kur’an, 1, 131)
1/Fatiha:4- Din gününün sahibidir.
Mâlik ve Melik Arasındaki Anlam Farkı:
“Ödül ve ceza (din) gününün hakimi’ diye çevirdiğimiz tamlamada geçen ‘Mâlik’, ‘malın, mülkün sahibi’ demektir. Kıraat alimlerince ‘hükümdar, iktidar sahibi’ anlamında ‘melik’ şeklinde de okunmuştur. İnsanlar için kullanıldığında mâlik ile melik arasında güç, yetki ve tasarruf hakkı bakımlarından önemli farklar vardır. Mal ve mülkün sahibi (mâlik) kişinin başkalarına hükmü geçmez, başkalarına hükmü geçen hükümdar (melik) ise her malın ve mülkün sahibi değildir. Yüce ALLAH hakkında mâlik ve melik sıfatları kullanıldığı zaman anlam çerçevesinde bir eksiklik olamaz; çünkü O hem alemlerin sahibidir hem de herkese ve her şeye hükmü geçer; O’nun iktidarı üstünde bir iktidar tasavvur bile edilemez. Melik, O’nun Zat’ına, Mâlik ise fiiline ait sıfatlardır.” (Heyet, Kur’an Yolu, 1, 61)
ALLAH Aslında Bütün Günlerin Maliki Değil midir?
“Soru: Cenab-ı Hakk’ın herşeye malik olduğu bir gerçek iken, bu ayette sadece yeniden diriliş ve ceza günüyle sınırlandırılması nedendir?
Cevap: Şu alemin, insanlarca, aşağılık ve değersiz sayılan bazı şeyleri ile ALLAH’ın kudretinin doğrudan ilişkisi ALLAH’ın yüceliğine uygun görülmediğinden, ortaya konmuş olan dışsal nedenlerin o gün kaldırılmasıyla; herşeyin şeffaf, parlak içyüzüyle tecelli edip Sanatkarını, Yaratıcısını aracısız göreceğine işarettir.” (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, 2, 1162)
RAŞiT TUNCA
BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA


FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik
ALLAH
BAYRAK

Radyo Karoglan
Foruma Misafir Olarak Gir
Forumda Neler Var


GALATASARAY
FENERBAHÇE
BEŞiKTAŞ
TRABZONSPOR
MiLLi TAKIM
ETKiNLiKLERiMiZ