Mozart etkisi zekayı nasıl etkiliyor? - Klasik müzik zekayı artırır mı? - Printable Version +- Tiryaki Board () +-- Forum: GENEL KÜLTÜR BİLGİLERİ (/forumdisplay.php?fid=10) +--- Forum: GENEL KÜLTÜR BiLGiLERi MAiN (/forumdisplay.php?fid=229) +---- Forum: Sanal Dergi (/forumdisplay.php?fid=245) +---- Thread: Mozart etkisi zekayı nasıl etkiliyor? - Klasik müzik zekayı artırır mı? (/showthread.php?tid=2838) |
Mozart etkisi zekayı nasıl etkiliyor? - Klasik müzik zekayı artırır mı? - RasitTunca - 08-14-2018 Mozart etkisi zekayı nasıl etkiliyor? - Klasik müzik zekayı artırır mı? Mozart etkisi zekayı nasıl etkiliyor? Klasik müzik dinlemenin, özellikle de Mozart dinlemenin zeka gelişimi olumlu yönde etkilediğine dair iddialar gerçekçi mi, yoksa abartıdan mı ibaret? Mozart dinleyen bebekler daha zeki mi olur? Yoksa müzik tercihleri ile zeka gelişimi arasında doğrudan bir bağ yok mudur? Mozart dinleyen bebekler daha zeki olur mu? Araştırmacılar, klasik müzik dinlemenin, beyin gelişimi açısından herhangi başka bir müzik çeşidine kıyasla üstünlük sağlamadığını belirtiyor. Hatta bireylerin kişisel müzik tercihlerinin Mozart dinlemekten daha olumlu sonuçlar doğurabileceği konuşuluyor. Hangimiz dünyaya gelecek çocuğumuzun daha zeki olmasını istemeyiz? Pek çok anne baba, bu yolda ellerinden geleni yapmak için her zaman hazırdır. Hamilelik esnasında sağlıklı yiyecekler yemeye, spor yapmaya, sağlığımıza dikkat etmeye özen gösteririz. Ancak, bu doğru davranışların yanı sıra, bebeğimizi daha zeki yapacağına inandığımız boş efsanelerin peşinde de koşarız. Üstelik bu koşturma bebeğin büyütülmesi sürecinde de devam eder. Bebek doğmadan ve doğduktan sonra ona klasik müzik, özellikle de Mozart dinletmek işte bu efsaneler arasında ilk sıralarda yer alır. Dahi müzisyen Mozart’ı dinlemek acaba çocuklarımızı da onun gibi dahi yapabilir mi? Sağlıklı bebeklerin anne karnında ya da dünyaya geldikleri andan itibaren sese tepki vermeleri, herkes tarafından bilinen ve gözlemlenebilen bir gerçektir. Diğer yandan, her anne adayının ya da her annenin, bebeğinin gelişimine katkı sağlayabileceğini düşündüğü herhangi bir konu üzerinde, çok fazla düşünmeden harekete geçmek istemesi ise, içgüdüsel olarak açıklanabilir. Bu bilgiler doğrultusunda, doğum öncesinde ya da bebeklik döneminde klasik müziğin, özellikle de Mozart dinlemenin, bebeğin zihinsel gelişimini olumlu yönde etkilediği, hatta zekâsını artırdığı (Mozart etkisi) düşüncesi, çeşitli toplumlarda anne adayları ve anneler tarafından hiç sorgulanmadan kabul edilmiştir. Mozart etkisi endüstrisi Konuyla alakalı CD’ler, kitaplar, dergiler, daha bebek doğmadan annenin karnına bağlanıp müzik yayını yapan araçlar ve internet sitelerinin yaygınlaşması “Mozart etkisi endüstrisi” oluşmasına yol açmıştır. Görsel ve yazılı medyanın da etkisi ile “Ortalama sağlıklı bir bebek, Einstain’a dönüştürülebilir” fkri pek çok kişi tarafından kabul görmüş, bu süreçte de onlara klasik müzik dinletilmesi efsanesi ortaya çıkmıştır. Peki, gerçekten Mozart etkisi var mıdır? Ya da Mozart etkisinin bilimsel gerçekliği nedir? 1993 yılında Nature adlı bilimsel dergide yayımlanan bir araştırmada, yalnızca 10 dakika Mozart piyano sonatları dinleyen üniversite öğrencilerinin Stanford Binet Zeka Testi’nin parçası olan bir takım uzamsal akıl yürütme testlerinde, sıradan rahatlatıcı müzik dinleyen kontrol grubu öğrencilerine kıyasla daha başarılı oldukları iddia edilmiştir. “Mozart etkisi” kavramı, özellikle bu çalışmadan sonra ortaya çıkmış ve Mozart dinlemenin IQ’yu 8-9 puan yükselttiği iddialarını gündeme getirmiştir. Ancak, devam eden bilimsel araştırmalar, bu iddiaların doğru olmadığını, akıl yürütme becerilerindeki olumlu etkilenmenin Mozart sonatlarını dinledikten hemen sonra, çok kısa bir süre için ortaya çıktığını göstermektedir. Araştırmacılar, klasik müzik dinlemenin, beyin gelişimi açısından herhangi başka bir müzik çeşidine kıyasla üstünlük sağlamadığını belirtmiştir. Hatta bireylerin kişisel müzik tercihlerinin Mozart dinlemekten daha olumlu sonuçlar doğurabileceği sonuçları bile ortaya atılmıştır. Olumlu etkiler Konu ile ilgili yapılan çalışmaların ardından, müzik dinlemenin etkisi olmasa bile, piyano/keman çalmak, şarkı söylemek gibi erken yaşlarda edinilen müzik deneyimlerinin uzun sürede bilişsel gelişim üzerinde olumlu etkilerinin görülebileceği gerçeği gündeme gelmiştir. Yapılan araştırmalar, yaşamın ilk yıllarında müzikle ilgili deneyim elde etmiş bireylerde, seslerin sinirsel işleyişinin, bu yıllarda hiç bir müzik deneyimi olmayan bireylere göre daha iyi geliştiğini göstermiştir. Örneğin, araştırmalar, erken yaşta yukarıda belirtilen şekillerde müzik deneyimi edinmiş yetişkinlerin, kalabalık ve gürültülü ortamlarda bile konuşmaları anlamakta çok fazla güçlük çekmediklerini göstermiştir. Psychological Science dergisinde yayınlanan bir araştırmada, deney grubunda klavye ve koro çalışması yaptırılmış çocuklar bulunurken, kontrol grubunda ise drama yapan ve hiç bir müzik deneyimi olmayan çocuklar bulunmuştur. Araştırma sonuçlarına göre, klavye ve koro grubundaki çocukların IQ skorlarındaki ortalama artış, kontrol grubundaki çocuklara göre anlamlı seviyede fazla olmuştur. PISA skorlarında hep üst seviyelerde yer alan ülkelerde, insanların hayatında müzik eğitimine verilen önem ve eğitim programlarında müzik etkinliklerinin önemli yer tutması, o ülkelerdeki öğrencilerin başarılı olmasını etkileyen faktörlerinden biri olabilir. Bebeklere doğmadan ya da doğduktan sonra özellikle Mozart dinletmenin, onların bilişsel gelişimine bir zararı olmamakla beraber, faydasını gösteren bir bulgu da bulunmamaktadır. Ancak, bu efsaneyi kullanıp, ebeveynlerin iyi niyetlerini suistimal eden ticari firmaların yanlış yönlendirmelerine de alet olmamak gerekmektedir. Tüm bu bilgiler doğrultusunda, müziğin çocuğun gelişimini uzun solukta sağlıklı bir biçimde desteklemesini isteyen ebeveyn ve öğretmenlere verilebilecek bir takım öneriler şu şekilde sıralanabilir: 1. Çocuklarımız müzik dinlemek kadar müzik etkinliklerinde aktif olarak yer almaya da yönlendirilmelidir. 2. Çeşitli etkinliklerle, çocukları sesleri tanıma, ayırt etme, yorumlama ve çeşitli seslere anlamlar yükleme konularında destekleyiniz. 3. Müzik performansları, bireyin kendi fikirleri ile başkalarının duyguları arasında bağlantı kurabileceğinden, çocukları müzikle ilgili performans deneyimleri konusunda cesaretlendiriniz. 4. Çocuklara farklı dinleme deneyimleri sunarak (örneğin, çeşitli müzik aletlerinin seslerini dinlemek, doğayı dinlemek gibi), onların hayal güçlerini, farkındalıklarını ve algılarını geliştiriniz. 5. Okul müfredatları genellikle çocukları birlikte çalışmaktan ziyade bireysel çalışmaya yönlendirmektedir. Ancak, günümüzde yetişkinlerin işbirliği içerisinde, ortak kararlar alarak çalışması, nitelikli çalışan özellikleri arasında yer almaktadır. Bu nedenle, çocuklara işbirliği içerisinde çalışabilecekleri müzik etkinlikleri (örneğin, ritim çalışmaları, kendi müziklerini oluşturma, performans deneyimleri gibi) hazırlayıp, uygulayınız. --------------- Klasik müzik zekayı artırır mı? 1993 yılında California Üniversitesi’nden üç araştırmacı, dünyanın en ünlü dergilerinden biri kabul edilen Nature dergisinde bir makale yayımlıyor. Bu makalede klasik müziğin, beynin uzamsal/mekansal becerilerini geliştirdiğini iddia ediyor. Bu iddiayı da şu deneysel araştırmaya bağlıyor. DENEYSEL ARAŞTIRMA Denekleri üç gruba ayırıyorlar. Bir gruba 10 dakika Mozart’ın bir eserini, bir gruba da başka bir mistik müzik dinletiyorlar. Üçüncü gruba hiçbir müzik dinletmiyorlar. Daha sonra onlara uzamsal/mekansal becerileri ölçen bir etkinlik yaptırıyorlar. Görüyorlar ki Mozart dinleyen grup çok daha iyi yapıyor. Bunun üzerine ‘klasik müzik bilişsel becerileri artırıyor’ diye bir sonuç çıkıyor.� ‘Bu bilişsel gelişimdeki artış ise 8 ile 10 puanlık bir IQ skoru artışına denk geliyor’ diye bir ifade kullanıyorlar. İşte bu talihsiz ifade günümüze kadar gelen ‘klasik müzik zekayı artırır’ yanılgısının başlangıcı oluyor. ARAŞTIRMANIN ÖZÜ Aslında bu bulgu, sadece uzamsal beceriler ile ilgili bir artışı ifade ediyor. Zeka ile ilgili hiçbir bilgi vermiyor. Araştırmacılar orada sadece bir benzetme yapıyorlar. Dahası bu araştırmadaki uzamsal becerilerdeki artış bile çok kısa sürüyor.� Sadece yarım saat. Denekler aynı etkinliği daha sonra yapınca ortaya hiçbir fark çıkmıyor. OYUNCAK ENDÜSTRİSİ Bu bulguyu basın büyütüyor. 'Klasik müzik zekayı 10 puan artırıyor' diye manşetler atıyorlar. Daha sonra durumu oyuncak şirketleri sahipleniyor. Çünkü oyuncak endüstrisi çok iyi biliyor ki sadece Mozart dinleterek bir fark yaratmak, aileler için basit ve ucuz bir yöntem. Bütün aileler bunu kolayca deneyebilir ve bu fikir çok iyi pazarlanabilir Mozart Etkisi adı altında milyonlarca CD satılıyor.� Böylece bu yanılgı kamuoyunda daha da pekişiyor. SONRAKİ ARAŞTIRMALAR Mozart etkisi yanılgısı artınca, başka araştırmacılar bu etkiyi daha derinlemesine araştırmaya karar veriyor. Diğer araştırmalarda da ilk araştırmaya benzer sonuçlar buluyor. Klasik müzik dinlemek o anda performansı artırıyor ama bunun etkisi ilk araştırmada olduğu gibi en fazla yarım saat sürüyor. NASIL ARTIRIYOR? Tabii burada sorulacak başka bir soru var. Klasik müzik, zekayı artırmasa da bilişsel fonksiyonlarda bir artışa yol açıyor. Bu da önemli. Peki, bu neye bağlı? Araştırmacılar görüyor ki her klasik müzik eseri bu etkiyi yaratmıyor. Sadece duygusal olarak kişiyi harekete geçiren eserler bu etkiyi oluşturuyor. Örneğin, Albinoni’ye ait depresif klasik müzik eserleri ya da ‘relaxation’ müzikleri aynı etkiyi yaratmıyor. Yani klasik müzik klasik müzik olduğu için değil, duygusal hareketlilik sağladığı için bu kısa vadeli etkiyi yaratıyor. Bu tür eserler, beyni uyanık tutarak, beynin daha iyi fonksiyon göstermesini sağlıyor. Benzer bütün eserler aynı etkiyi yaratıyor. SONUÇ Sonuç olarak ‘klasik müzik zekayı artırır’ ifadesi tamamen bir yanılgı. Tabii yanlış anlaşılmasın. Bu bulgular klasik müzik kötüdür demek değil. Sadece zekayı artırmıyor demek. Çocuğunuzun hem zekasını hem de duygusal zekasını artırmak istiyorsanız, yapmanız gereken en önemli şey onunla sürekli etkileşim içinde olmak. Keşfetmesine olanak sağlamak ve özdeğer bilincini geliştirmek. 4+4+4 Teklifi Birçok okurum 4+4+4 konusunda fikirlerimi soruyor. Tam 4+4+4 konusunda yazıyı tamamlamışken, anayasa teklifi değişti, 8+4 oldu. Bu da bakış açılarını değiştirdi. Şu anda bu yeni yasa teklifini anlamadan fikir beyan etmek zor. Daha sonra detaylı yazacağım ama kısaca şunu ifade etmek isterim. 4+4+4 teklifini pedagojik ve eğitimsel açıdan savunmak çok zor. ------------------- Müzik beyni nasıl etkiliyor ?Mozart etkisi ?Wolfgang Amadeus Mozart ‘IN ESERİNİ DİNLERKEN Müzik işlevinin, beyinde belli bir merkezi olmadığı, Broca alanı, görme, işitme, koordinasyon, hareket etme merkezleri gibi birçok bölgeyi kapsayan geniş bir alanda meydana geldiği ve bu bölgelerin yapısal olarak farklılaştığı bilinmektedir. Ayrıca yapılan araştırmalar, 7 yaşın beyin gelişimi açısından kritik bir dönem olduğunu göstermektedir. Bu bölgeler beyinde, müzik ve görsel,mekânsal organizasyon, sözel öğrenme, matematik, işitsel ve görsel hafıza gibi bazı müzik dışı fonksiyonların da işlem gördüğü ortak alanlar olarak kullanılmaktadır. Peki, müzik eğitimi ile yapısal olarak gelişen bu bölgeleri ortaklaşa kullanan, müzik dışı zihinsel beceriler de gelişiyor olabilir mi? Başka bir deyişle “müzik, beynin diğer zihinsel becerilerini geliştirmek için kullanılabilir mi?” sorularına cevap aramak amacıyla Bir araştırmada, yedi yaş öncesinde ve yedi yaş sonrasında müzik eğitimine başlamış ve hiç müzik eğitimi almamış, yaş ve eğitim seviyeleri bir birine denk toplam 19 kişiden oluşan, üç grup üzerinde yapılmıştır. Bu kişiler önce nöropsikolojik testlerden geçirilmiş, elde edilen verilerde müzisyenlerin müzik becerilerinin yanısıra, diğer zihinsel becerilerinin de geliştiği yönünde bir sonuç çıkmamıştır. Buna karşılık Raven Standart Progresif Matrisler testinde kontrol gurubu lehine istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç elde edilmiştir. Çalışmanın ikinci aşaması olan fMRI çekimlerinde söz konusu testle ilgili uyaranlar verilmiş ve her iki gurubun beyin görüntüleri alınmıştır. Yapılan analizler sonunda, müzisyenlerin müzik dışındaki problemleri çözmek için de, beyinde müziği çözümledikleri mekanizmaları kullandıkları ortaya çıkmıştır. Müzisyenlerin beyinlerinin her iki yarım küresinin birlikte kullanılmasının açıklamasından bir tanesi, düşünme ve uygulama sırasında müzisyenlerin aynı anda her iki yarım küredeki motor hareketlerin aktif olması gösterilebilir. Çünkü müzisyen hem gördüğü notaları ve ritmleri beyninde düşünmekte, hem de düşündüğü şeyleri her iki elini, hatta bazen ayak ritmlerini de kullanarak uygulamaya dökmektedir.Beyninin her iki yarım küresini bu şekilde birlikte ve dengeli kullanan müzisyenlerin diğer bilgilerin değerlendirilmesinde ve ilişkilendirilmesinde de iyi olmalarının doğal bir sonuç olduğunu vurgulayan Folley, “Enstrümantal müzisyenlerin farklı melodik satırları birleştirerek, aynı anda her iki eli kullanarak senkronize tek bir müzik parçasına dönüştürmeleri ve özellikle nota sembollerini aynı anda hızlı bir şekilde okumadaki becerileri onların beyinlerinin hem sağ, hem de sol yarım kürelerini dengeli kullanmalarını sağlamaktadır” demektedir. Yapılan bir araştırmaya, Vanderbilt Blair Müzik Okulu’ndan 20 klasik müzik öğrencisi ile, Vanderbilt Psikoloji bölümünden müzikle ilgisi olmayan 20 öğrenci katılmıştır. Müzik bölümü öğrencilerinin hemen hemen hepsi en az sekiz yıl müzik eğitimi almış öğrencilerdir. Çaldıkları enstrümanlar piyano, nefesli çalgılar, telli çalgılar ve vurgulu çalgılardır. Gruplar yaş, cinsiyet, eğitim, lise başarı seviyesi ve üniversite giriş puanları olarak karşılaştırılmıştır. Araştırmacılar müzisyenlerle kontrol grubunun yaratıcı düşünme süreçlerini mukayese etmek için iki deney yapmışlardır. Birinci deneyde her iki gruba da ev eşyaları veya objeleri gösterilerek bunlarla yapılabilecek farklı fonksiyonları yazmaları istenmiş, ayrıca bazı kelime ilişkilendirme testleri de yapılmıştır. Bu deneyin kelime ilişkilendirme testinde müzisyenler kontrol grubuna göre daha fazla sayıda doğru cevap vermişlerdir. Araştırmacılar bu sonucun müzisyenlerin sözel yeteneklerinin daha iyi olduğunun bir göstergesi olduğunu ifade etmektedirler. Bu deneyin ev eşyaları veya objeleri ile oluşturulacak farklı fonksiyonlar bölümünde de müzisyenler çok daha yeni ve beklenmedik fonksiyonlar önermişlerdir. İkinci deneyde, her iki gruba tekrar günlük kullanılan bazı objelerle yapılabilecek farklı fonksiyonlar önermeleri istenmiş, ancak bu kez beynin korteks bölümündeki kanlanma NIRS (near-infrared spectroscopy) yöntemiyle takip edilmiştir. Bu teknikle beynin nerelerine kan ve oksijen hareketi olduğu izlenerek, düşünme sırasında hangi bölgelerin aktif olduğu gözlenebilmektedir. “Deneklerin günlük kullanılan bazı objelerle yapılabilecek farklı fonksiyonlar düşünmeleri sırasında müzisyenlerin beyinlerinin her iki yarım küresinin de aynı anda yoğun olarak aktif olduğu gözlenmiştir” diyen Folley, müzisyenlerin beyinlerinde oluşturdukları farklı ağlar sayesinde diğer insanlara göre daha farklı düşünen beyinler geliştirdiğini ve bilgiye karşı yaklaşımlarının daha farklı olduğunu vurgulamaktadır. Araştırmacıların bulduğu diğer bir ilginç sonuç da müzisyenlerin zeka (I.Q.) seviyesinin müzisyen olmayanlara göre daha yüksek çıkmasıdır. Bu sonuç daha önce bulunan müzik eğitimi ve zeka gelişimi arasındaki ilişkiyi de destekler durumdadır. Şüphesiz zeka da zihinsel faaliyetler sonucunda beyin hücreleri arasında kurulan fiziksel ağların bir ürünüdür. Ayrıca müzik, beyin ve konsantrasyon arasında da ilginç ilişkiler vardır. Araştırmanın sonuçları: Müzik vücut üzerine doğrudan etki eder, özellikle kalp atışlarını ve metabolizmayı düzenler. Belirli müzik türleri huzur veren endorfin hormonunun salgılanmasını artırır. Öğrenmeyi hızlandıracak ortamı; yani sakinliği sağlar. Beyne giden kan ve oksijen miktarı müzik dinlerken arttığı için uyarıcı ve harekete geçirici etki yapar. Müzik matematikseldir! Bu durum bazı beyin devrelerini harekete geçirir; kompleks ve karmaşık fikirlerin daha kolay çözülmesini sağlar. Müzik ilham verir, duyguları harekete geçirir. Yaratıcılığı artırır! Uzun vadede hafızayı geliştirir. Etkili öğrenmenin temel unsuru olan beynin her iki yarısının da iyi entegre olmasına yardım eder. Müzik, dinleyenlere analitik düşünme becerisi kazandırır. Hafif müzik, hiperaktif çocuk ve yetişkenleri sakinleştirir. Bebeklere klasik müzik dinletmek, bebeklerde bir fark yaratır mı? Bu konuda farklı görüşler olsa da bir çok uzman, klasik müziğin beyni eğitici yönü olduğunu ve duygusal gelişim sürecini canlandırdığını düşünüyor. “Mozart etkisi” olarak adlandırılan bu teoriye göre, klasik müziğin, zekayı artırdığı, sağlıklı gelişimi sağladığı, aile bağlarını kuvvetlendirdiği ve dahi çocukların doğmasına yardımcı olduğuna inanılıyor. Sayısız araştırma, bebeklere ana rahminde ve erken yaşlarda müzik dinletmenin, düşünce ve bilgi akışını sağlayan sinirsel dokuları kurmaya yaradığını ortaya koymuştu. Araştırma, klasik müziğin beyinde, sakinlik hissini yayan alfa dalgalarını harekete geçirdiğini de öne sürüyor. Erken doğan bebeklerle ilgili yapılan yeni bir araştırma da klasik müziğin bebekleri sakinleştirdiğini ortaya çıkardı. Florida’da, yasalara göre, tüm devlet okullarında klasik müzik çalınması isteniyor. ABD’de birçok hastane de yeni doğum yapmış kadınlara klasik müzik CD’leri veriyor. İngiltere’de, birçok ebeveyn bu teoriye ne kadar inandığını, “Bebekler için Klasik FM Müzik CD”lerini haftalarca satış listesinde birinci sırada tutarak gösterdi. ------- Mozart etkisi gerçekten varmış! Beyinle ilgili bir çok efsane bulunuyor. Bunlardan çoğunun yanlış olduğu kanıtlandı ama Mozart dinlemek zekayı geliştirir' için kısmi doğrulama geldi Öteden beri beynimizin sadece yüzde 10'luk bölümünü kullandığımız söylenir, kullanılmayan yüzde 90'lık kapasiteyle neler yapılabileceği ise merak edilir. Ama beyin MRI'ları teknolojisinde atılan adımlar, bu yaygın kanının efsane olduğunu ortaya koydu. İnsan beyni bildiğimiz evrendeki en karmaşık varlık. Onca bilimsel çalışmaya rağmen iki kulak arasına sıkışmış 1,5 kilogram ağırlığındaki bu kıvrım kıvrım organ, hala içinde birçok sır taşıyor. İşte beynimiz hakkında çok yaygın olan kimi efsaneler ve bazı bilgiler: 'BEYNİMİZİN SADECE YÜZDE 10'UNU KULLANIYORUZ' Öteden beri insanların beyinlerinin sadece yüzde 10'luk bölümünü kullandığı söylenir ve geride kalan, kullanılmayan yüzde 90'lık kapasiteyle neler yapılabileceği merak edilir. Ama beyin MRI'ları teknolojisinde atılan adımlar, bu yaygın kanının efsane olduğunu ortaya koydu. Londra Üniversitesi Kognitif Bilim Enstitüsü'nden Prof. Sophie Scott, "yapılan işlevsel beyin görüntülemeleri, beyinde herhangi bir şekilde faaliyete geçmeyen pek az nokta olduğunu gösterdi bize" ifadesini kullanıyor. Yumruğumuzu sıkmak gibi basit bir iş için bile, beynimizin yüzde 10'undan fazlasını kullanmak zorundayız. İşlevsel beyin görüntülemeler, parmaklarımız ve avucumuzdaki kasların kasılmasıyla birlikte, beyindeki çok sayıda hücrenin anında harekete geçtiğini gösteriyor. SAĞ VE SOL LOBUN GÜÇ DENGELERİ Anatomik olarak beyin sağ ve sol bölümler olarak ikiye bölünmüş halde. Ve bu iki bölüm bazı işleri aralarında paylaşıyorlar. Prof. Scott beynin sağ ve sol tarafları arasında gerçekten büyük farklılıklar olduğunu söylüyor; "ama bu, bir genelleme olarak söylendiğinde aynı şey kastedilmiyor" diyor. İnsanları kendi kendilerini geliştirme konusunda yönlendiren kitaplara ya da iş alanında yol gösteren kurslara bakarsanız, beynin iki bölümünün iki ayrı varlık olduğu gibi bir kanıya kapılıyorsunuz. Beynin sol kısmı, mantık ve akılcılığın egemen olduğu bölüm olarak gösteriliyor. Sağ tarafı ise sezgi ve yaratıcılık bölümü olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla eğer mantığınızı kullanan bir insansanız, beyninizin sol tarafını daha çok işletiyorsunuz demektir. Ama daha duygusalsanız ve sanata eğilimliyseniz beynin sağ tarafını kullananlardansınız. Yaygın efsaneye göre, beyninin her iki tarafını tam anlamıyla kullanmayı öğrenen insanlar daha başarılı oluyor, hayattan daha büyük tatmin elde ediyorlar. Prof. Scott ise, insanların, karşılarına çıkan sorunlar ve hayat karşısında farklı şekillerde düşündüklerini, ama bunun beyinlerindeki sağ ve sol bölümler arasındaki güç dengeleriyle hiçbir ilgisi olmadığını vurguluyor. "Bazı insanların görsel algılaması gerçekten çok iyidir. Bazılarının da işitsel algılaması. Bir bilgiyi alıp işleme ve kullanma şekillerimiz çok değişik oluyor. Ama bunu beynin mantıklı sol yanı ve yaratıcı sağ yanı şeklinde basitleştirmek, beynin çalışma şekli konusundaki saptamalarımıza uymuyor. Bir de bu, beynin bir yanını, diğer bölümünden daha fazla kullandığımız gibi bir izlenim doğuruyor ki, beyin aslında böyle çalışmıyor" diyor Prof. Sophie Scott. Dolayısıyla, beynin iki tarafı birbirleriyle sürekli iletişim halinde ve corpus callosum diye bilinen karmaşık bir sinir yumağı aracılığıyla işbirliği içinde çalışıyor. Yani beynin iki yarısı birbirini tamamlıyor ve birbiriyle uyumlu halde işliyor. 'DOLUNAYDA İNSANLARIN ANORMAL DAVRANIŞLARI ARTAR' Dolunay, öteden beri geceleri yaşanan tuhaflıklarla ilişkilendirilir. Birçok inanışa göre, delilikle dolunay arasında bağlantı kurulur; insanlar dolunay zamanı kurda dönüşür ve dolunaylarda her türlü ürkütücü ve tatsız şey yaşanır. Ancak psikologlar ve istatistikçiler bu konuya eğildiklerinde, ayın, insan beyni ve davranışları üzerindeki etkileri hakkında o kadar da elle tutulur bir veriye ulaşamadılar. Daha da önemlisi, dolunay zamanlarıyla, saldırılar, tutuklamalar, intiharlar, kriz masalarına yapılan başvurular, psikiyatri kliniklerine yatırılmalar, zehirlenmeler ve trafik kazaları arasında herhangi bir ilişkiye de rastlamadılar. Uzun bir araştırma listesi hazırlayan Eric Chudler, "bu konuda birçok araştırma yapıldı. Eldeki verilerin çoğu, ayın değişik dönemleriyle anormal davranışlar arasında hiçbir ilişki bulunmadığını ortaya koyuyor" dedi. Araştırmalara göre, dolunayla ilgili efsanelere inananların çoğu güvenlik ve sağlık hizmetlerinde çalışıyor. Polisler ve hastane görevlileri de hayatta en korkunç ve üzücü vakalarla karşılaşan kesim. Eric Chudler, travmatik olaylarla karşılaşan bu insanların, o anlarda çok daha az dikkat çeken yarım ay ya da yeni aydan ziyade, gökyüzündeki dolunayı fark ettiklerini belirtiyor. Dolayısıyla da kaza veya suçlarla, ayın en bariz olduğu zamanlar arasında ilişki kuruluyor. 'MOZART DİNLEMEK ZEKAYI GELİŞTİRİR' 1990'larda ortaya atılan bu fikir ünlü klasik besteci Amadeus Mozart üzerinde odaklanmıştı. İnsanlar, küçük çocuklara Mozart'ın eserlerinin dinletilmesinin çocukların beyin gelişimlerine katkısı olacağına ve çocukları daha akıllı yapacağına inanmaya başladılar. Diğer efsanelerin tersine, bu inanışta bir parça doğruluk payı var. "Mozart etkisi" ile insanın zekâ düzeyi arasındaki ilişki ilk kez 1993 yılında Nature dergisinde yayımlanan bir bilimsel araştırmada yer aldı. Araştırmada Kaliforniya Üniversitesi öğrencilerine bir dizi uzamsal akıl yürütme görevleri verilmişti. Bu testten önce Mozart'ın piyano eserini dinlemiş olan öğrenciler, daha önce rahatlatıcı bir müzik dinlemiş olan ya da sessiz ortamda kalan öğrencilere kıyasla, daha başarılı olmuştu. Ama piyano sonatı dinletilen öğrencilerin başarı farkı, 15 dakika sonra kaybolmuştu. Ardından gelen iki yıl içinde, medya, bu ilginç gözlemi büyüterek küçük çocuklara Mozart dinletilmesinin onları daha zeki yaptığı düşüncesini yaydı. Öyle ki, sırf bu amaçla Mozart eserlerinin CD'leri üretildi, piyasaya verildi. 1998 Yılında ABD 'nin Georgia eyaletinde yeni doğan bebeklerin annelerine Mozart CD'leri dağıtılıyordu. Kimileri, Mozart'ın bestelerindeki müzik yapısının beyindeki hatlar üzerinde özel bir biyolojik etkisi olduğu tezini ortaya attı. Daha sonraları yapılan çalışmalarsa, bu konuda, olağanın ötesinde bir veri sağlamadı. Ortaya çıkan sonuç, beyni meşgul edecek testlerden önce, insanı canlandıran herhangi bir hareketli müzik dinletilmesinin, kişiyi daha uyanık ve hevesli hale getirdiği; dolayısıyla biraz daha iyi sonuç elde etmesine yardımcı olduğu yolundaydı. -------------- Müzik bebeği zeki yapar mı? Anne karnında gelişen bebeğin dış dünyaya; seslere ve ışığa olan tepkisi annelerin ilgisini çeken bir konu.Özellikle, o anne karnında gelişmeye devam ederken, anne adayı doğru beslenmek ve sağlıklı yaşamak dışında daha neler yaparak bebeğine gelişimine destek olabileceğini düşünür. x Anne karnındaki bebeğe müzik dinletmek de tam da bu noktadan hayatımıza giren bir eylemdir. Müzik bebeğin zeka, duygu ve fiziksel gelişimini nasıl etkiler? Anne karnındaki bebek kaçıncı haftadan itibaren müzik dinleyebilir? Bebeğin gelişimi için ne tür müzik dinletmekte fayda vardır? Dış dünyadan gelen müzik sesleri, fetusun kulaklarına ulaşır mı? Sese ve müziğe anne rahminde bebek tarafından verilen cevaplar nelerdir? Son yıllarda giderek artan araştırmalar ve bulgular ışığında, doğumdan önce ve hamileliğin son 3 aylık döneminde, anne rahminin bir konser salonu gibi bebeği kucaklayıp, bu ritim ve ahenkle bebeğin gelişimine katkı sağladığı biliniyor. Bebeğin beyni çevredeki seslerin ritmini ve motifini çözmeye çalışan bir dedektif gibidir. Bebek daha anne karnındayken bir müzik aleti gibi çalışır ve çevredeki sesleri hem kayıt, hem de analiz eder. Beynin işitme sistemi hamileliğin 26. haftasından itibaren aktif olmaya başlar. Dışarıdan gelen sesler, rahimdeki fetusun kulağına gelemez. Çünkü bebeğin etrafını saran amniyon sıvısı ve kas örtüleri dışarıdan gelen sesleri bozar. Ancak Beethoven'in beşinci senfonisinin, belirgin şekilde tanımlanabilir bir ses imajı olarak rahme ulaştığı gösterilmiştir. Bebekler anne karnındayken 6. ve 7. aylardan itibaren seslere, özellikle de müziğe tepki veriyorlar, dahası anne karnındayken dinledikleri müzikleri doğduktan sonra dinlediklerinde hatırlıyorlar. FETUS SESLERE NASIL TEPKİLER VERİR? Fetus kulağına gelen seslere, vücut hareketleri ve kalp atışında meydana gelen değişikliklerle cevap verir. Bazı sesler, bebeğin kalp atış hızında kısa süreli yavaşlamalara yol açabilir. Çok gürültülü sesler kalp atımını hızlandırır. Sesler fetusta hareket ortaya çıkartmasının yanında, doğum öncesi öğrenmeye de sebep olur. En temel öğrenme şekli alışkanlık kazanma ve ortama uyum sağlamadır. Can sıkıcı olan veya sürekli tekrarlayan seslere dikkatini vermemeyi öğrenme, buna bir örnektir. Yeni ve bir farklı musiki ritmi gelirse, bebekler ona cevap vererek, değişikliği fark ettiğini gösterirler. Hamileliğin son döneminde bebek annenin karın bölgesine sürekli yapılan uyarılara alışmıştır. Ancak uyarı şekli değişirse buna cevap verir. Nazikçe yapılan titreşimlere cevap vermezken, gürültülü bir ses gönderildiğinde hemen hareket ederek cevap verir. Belli bir süre, gürültülü sesler ile nazik titreşimler birlikte arka arkaya verilirse, birkaç tekrardan sonra bebek buna cevap vermemektedir. Bütün bunlar, bebeğin doğum öncesinde çevresinden bilgi alabildiğini ve bazı olayları hatırlayabildiğini gösterir. MÜZİK GELİŞİMİ NASIL ETKİLİYOR? Çocuğun doğum öncesi müzik dinlemesinin, gelişimi hızlandırdığı, hatta bazı çocuklardaki belli gelişim bozukluklarını hafifletebildiği veya iyileştirme yoluna koyduğuna dair çalışmalar vardır. Değişik müzik çeşitlerinin 28-36 haftalık annelere dinletildiği bir çalışmada, kontrol grubuna nazaran anne karnında müzik dinleyen bebeklerin seslere dikkat, göz takibi, motor kontrol ve koordinasyon hareketlerinin gelişiminde dikkati çeken bir hızlanma gözlenmiştir. KLASİK MÜZİK FAYDALI MI? Yapılan araştırmalar, çocuk gelişiminin özellikle ilk yıllarında, müziğin çok önemli bir etken olduğunu ortaya koyuyor. Zihinsel gelişimin yüzde 85’i 8 yaşına kadar, beyin gelişiminin yüzde 80’i 3 yaşına kadar tamamlanıyor. Zeka ve beyin gelişimini, beslenmeden sonra ilk aylarda olumlu etkileyen birinci faktör ise müzik… Müziğin bebek gelişimi üzerindeki etkilerini belirlemek için Batı’da yapılan pek çok araştırmaya göre; klasik müzik anne karnından itibaren bebeklerin psikolojik, bilişsel ve bedensel gelişimlerinde birçok olumlu etki yaratıyor. Örneğin, düzenli olarak müzik aleti çalmanın beynin görme, duyma, hareket etme ve koordinasyonla ilgili bölümlerinin büyümesini sağladığı söyleniyor. Yapılan bir diğer araştırma ise, Brahms dinletilen prematüre bebeklerin daha çabuk geliştiklerini kanıtlıyor. Müzik çocukların kendini ifade etme yeteneklerini geliştirip, estetik, yaratıcı ve yapıcı düşünme kapasitelerini arttırıyor. Okul çağındaki çocukların okuma ve yazmayı daha kolay öğrenmesini, anlama ve düşünme becerilerini geliştiriyor. Yani akademik performansı da olumlu etkiliyor. Çocuklara müzik dinletmek beyin aktivitesini arttırıp, stresin ve sıkıntının azaltılmasını sağlıyor. Müzik, insanları mutlu, huzurlu, yaratıcı, umutlu, heyecanlı, güçlü, inançlı ve cesur kılan bir olgu... Zihni ve yaratıcılığı geliştirdiği, bitkileri olduğu gibi bedeni de iyileştirdiği biliniyor. Buna, “Mozart etkisi” deniyor. BİLİNEN EN ŞİFALI MÜZİSYEN: MOZART Başuçlarında her gün 2 saat Mozart dinletilen bebeklerin daha zeki oldukları, ineklere daha iyi süt vermesi için Mozart dinletildiği, Japonya'da bir bira fabrikasının bira mayası oluşurken Mozart çaldırdığı ve o biranın daha pahalı satıldığı şaşırtan gerçeklerden. Dünyanın çeşitli yerlerinde, birçok doktor ve müzik terapisti Mozart etkisini, depresyon, kanser, kronik ağrılar, yüksek tansiyon, ruhsal ve zihinsel sorunlar gibi pek çok hastalığın tedavisinde kullanıyor. Mozart'ın müziği; kısa, basit ve neşeli temaları ile, kolay algılanabilir, kolay takip edilebilir bir müzik. Bebekler için de bu neşeli melodiler ve basit ritimler oldukça ilgi çekici. Bu tür bir müzik dinlemenin, anlama ve muhakeme için önemli olan sinirsel kanalları uyarabileceği varsayılıp, öğrencilerin müzik zevklerine bakılmaksızın sınavlarında Mozart dinletilmiş, sınav başarılarında artış gözlemlenmiş. Uzmanlara göre, 10 dakika Mozart müziği dinlemek, geçici de olsa IQ üzerinde olumlu etki yapıyor. MOZART ETKİSİNDEN FAYDALANIN! Don Campbell müziğin gücü üzerine bugüne kadarki en kapsamlı kitabı yazdı: “Mozart etkisi.” Müzik ve diğer titreşimlerin anne karnından başlayarak yaşamın tüm dönemlerinde sağlık, eğitim ve davranış alanlarında önemli etkilere sahip olduğunu açıklıyor. Kolayca uygulanabilecek egzersizlerle beden ve zihin sağlığınızı artırmanın yollarını öğretiyor. Don Campbell kitabında, müzik zevkiniz ne yönde olursa olsun Mozart Etkisi'nden faydalanabilmeniz için gerekli bilgiyi çok açık bir dille ve örneklerle veriyor. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Eğitimde Psikolojik Hizmetler A. D. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Üre’nin konuyla ilgili görüşleri ise şöyle: “BEBEĞİNİZE VALS DİNLETİN!” “Müziğin insan üzerindeki etkileri anne karnındaki döneme kadar uzanır. Bebeklerde ritim duygusunun gelişmesi ile başlayan müzik olgusu çok önemli. Sağlıklı bir bebeğin bütün canlılarda olduğu gibi ritim duygusuna sahip olması gerekir. Anne karnındaki bebekte bu duygu annenin kalp atışlarını duymasıyla başlar. Bebeklerin ritme karşı olan sevgilerinin mutlu olmaları ile yakından ilişkisi vardır. Bebekler vals ve klasik müzik gibi ritme sahip yumuşak müziklerden hoşlanır ve gebeliği sırasında bu tür müzikleri dinleyen annelerin çocukları ruhsal ve sosyal gelişimlerini daha kolay tamamlayarak, sorunsuz bir kişiliğe sahip olurlar. Yalnız bu müziğin dozunun çok iyi ayarlanması gerekiyor. Gebelikte, gerginliğin azaltılması ve bebek sağlığı açısından bu tür müziklerin dinlenmesi yararlı olabilir. Bu dönemde annenin klasik müzik ya da vals dinleyerek rahatlaması bebeğin gelecekte daha mutlu ve uyumlu olması üzerinde olumlu etki yaratıyor. Annenin hamileliğinde stres ve depresyon yaşaması da bebeği doğrudan etkileyerek, onun gelecekte karamsar, sıkıntılı ve güvensiz olmasını sağlayabiliyor. Bebeğin annenin söylediği ninniye verdiği tepki de müziğe karşı olan duyarlılığın ne kadar erken başladığının bir göstergesi. Bu dönemlerde müzikle iç içe olan çocuklar bu konudaki yeteneklerini daha rahat geliştirebilir.” --------------- Piyano zekâyı geliştiriyor Okul öncesi yaştaki 78 çocuk üzerinde yapılan bir araştırma piyano – IQ (zekâ katsayısı) arasındaki çarpıcı ilişkiyi ortaya koydu: Okul öncesindeki düzenli piyano dersleri çocukların IQ’sunu yüzde 50, hatta daha fazla arttırıyor. Kaliforniyalı iki bilim adamının araştırması piyano eğitimi alan çocukların özellikle matematik ve fen dallarında çok daha başarılı olacağını gösteriyor. Yoksa zeki bir neslin yolu bilgisayar klavyesinden değil de, piyanonun tuşlarından mı geçiyor? Çağımız rekabet çağı. Öyle ki çocuklar kendilerini bekleyen zorlu sınavlardan galip çıkmak için daha yedi yaşından itibaren çalışmaya başlıyor. Çalışmak elbette etkili ama zeki olmak herkesin harcı değil. İşte bu yüzden, harıl harıl zekâyı geliştirme, arttırma formülleri aranıyor. Geçenlerde Amerikalı iki bilim adamı yaptıkları ilginç araştırmanın sonucunu kamuoyuna açıklayınca eski formüllerin pabucu dama atıldı. Zekâyı geliştirmek için ne genlerle oynamak ne de bilgisayarın esiri olmak gerekiyordu. Zeki bir toplum yaratmanın yolu eski bir dosttan geçiyordu: Piyano. Bu araştırmanın başında, Kaliforniya’daki Irvine Üniversitesi’nin Öğrenme ve Hafıza Nörobiolojisi Bölümü’nde görev alan fizikçi Gordon L. Shaw ile Wisconsin Üniversitesi’nden psikolog Frances H. Rauscher var. Shaw ve Rauscher’a göre okul öncesi çocukların beyni tıpkı bir plastik gibi ve erken yaşlarda verilecek birtakım eğitimlerle çocuk beynini şekillendirip beslemek mümkün. Piyano ise, özellikle beyin ve beden arasındaki bağlantıyı kurması, hem ruha hem de fiziğe etki etmesiyle bu yöntemin en etkili aracı. Shaw ve Rauscher’in araştırmasına göre, okul öncesi çocuklara piyano dersi vermek, çocukların fen ve matematikte üstün özellikler göstermelerinde gerekli olan zihinsel yapıyı olgunlaştırmanın en etkili yolu. Zekâya adım adım İki uzman, müziğin zekâ ile bağlantısı üzerine araştırmalarını uzun zamandır yürütüyor. Bu alandaki ilk çalışmaları “Mozart Etkisi” adını taşıyan bir deney. 1993 yılında “Nature” dergisinde de yayımlanan bu araştırma klasik müzik – IQ ilişkisi üzerine kurulmuştu. Yapılan deneyde 36 lise öğrencisine belli bir süre, her gün 10 dakika boyunca Mozart’ın bir piyano sonatı dinletilmiş, sonuçta çocukların IQ’larında bir artış görülmüştü. Aynı gruba dinletilen new age ve dans müziği ise Mozart’ın yarattığı etkiyi yaratmıyordu. Tek problem, Mozart’ın etkisinin sadece bir saat sürmesiydi. Shaw ve Rauscher ikinci çalışmayı “Küçük yaşta müzik dersleri almak ve özellikle bir enstrüman üzerinde yoğunlaşmak” üzerine yaptılar. Bunun için en popüler ve en yaygın enstrüman olan piyanoyu seçtiler. Seçimin nedeni, piyanoyu o yaştaki çocukların daha kolay öğrenebilecek durumda olmasıydı. Bu yılın başında gerçekleştirilen deneyler için bu kez anaokuluna giden 78 çocuk seçildi. Bu arada üç – dört yaşlarındaki bu çocukların ailelerinin sosyo – ekonomik – kültürel yapılarının, gittikleri ana okullarının eşdeğer olmasına da dikkat edildi. Ve 78 çocuk dört gruba ayrıldı. Birinci gruba şan ve piyano dersi, ikinci gruba sadece şan dersi, üçüncü gruba bilgisayar dersi verilirken, dördüncü gruptakilere hiçbir şey öğretilmedi. Çocuklar haftada iki kez 15’er dakikalık piyano dersi alıyordu, her çocuğun eşit süreyle ders almasına da dikkat ediliyordu. Sekiz ay boyunca diğer grupların da çalışmaları sürdü. Bu eğitimin ardından 78 çocuğa zekâ testi uygulandığında çıkan sonuç araştırmacılar için pek de sürpriz olmamıştı. Piyano grubundaki çocukların zekâsındaki artış diğer gruptakilere fark atıyordu! Yüzde 46 daha zeki Çocuklara deneyin başlangıcında zekâ testi uygulanmıştı. Sekiz ayın sonunda diğer gruplardaki çocukların zekâlarında önemli bir gelişme kaydedilmezken, piyano dersi alan gruptakilerin IQ’larında yüzde 46’lık bir gelişme görüldü. Bütün çocuklar bu ölçüm için beş ayrı teste tabi tutulmuştu. Bu testler, puzzle birleştirmek, gösterilen desenleri yapmak, geometrik şekilleri tanımak, nesnelerin doğru renklerini ve resimlerdeki hataları bulmaktan ibaretti. Dr. Shaw ve Dr. Rauscher, ilk araştırmalarında bulguladıkları “Mozart dinlemenin birkaç saat süren etkisi” aksine, piyano eğitiminin etkisinin ömürboyu süreceğini söylüyor. Deney üç – dört yaşlarındaki çocuklar üzerinde yapılmış olsa da, 12 yaşına kadar alınan piyano derslerinin etkili olacağını ekliyorlar. Bunu da şöyle açıklıyorlar: “Müzik de tıpkı matematik ya da satranç gibi yüksek beyin fonksiyonları gerektiren bir uğraş. Bu alanlar, aynı zamanda iyi gelişmiş ‘spatial’ zekânın da temelini atıyor. Spatial zekâ, görsel dünyayı algılayabilme, nesnelerin görüntülerini zihinde oluşturabilme ve bunların farklılıklarını kavrama yetisine verilen ad.” İki araştırmacı çocukların yoğrulmaya hazır beyinlerinin bağlantılar kurmak için şekil değiştirmeye müsait olduğunu anlatıyor. “Piyano dersleri sinirleri eğiterek beynin korteksindeki algısal gelişmeyi sağlıyor” diyor Dr. Rauscher. Yapılan pek çok bilimsel araştırma da bu iki bilim adamının söylediğini doğrular nitelikte. Biyologlar yeni doğmuş çocuğun beynindeki fazla sayıdaki hücrelerden bir kısmının sinirlerle birbirine bağlanmış hücre ağının dışında kaldığını söylüyor. Bebeklerde konuşmaları dinlemek, parlak renkli oyuncaklarla oynamak ve müzik dinlemek gibi durumlar bu sinirleri güçlendirerek çocukta zekâ gelişimini sağlıyor. Shaw ve Rauscher’in araştırmaları da zaten bu temele dayanıyor. İki bilimadamı piyano ya da diğer enstrümanların bu sinirsel bağlantıyı güçlendirdiğini ve çocuğun zekâsını yüzde 46 oranında arttırdığını ispatlıyor. Müzikteki matematik Araştırmanın mimarlarından biri olan Dr. Rauscher da çocukken piyano ve çello dersleri almış. Rauscher’e göre bu dersler son derece etkili: “Müzik zihinsel imgelemeyi ve bu imgeleri notaları kullanarak müziğe dönüştürmeyi gerektirir. Müziğin fen ve matematikle bu açıdan çok fazla ortak yönü olduğunu düşünüyorum.” Türkiye’de müziğin zekâ üzerine etkilerini araştıran M. S. Ü. Devlet Konservatuvarı profesörü Filiz Ali de iki araştırmacının bulgularını destekler nitelikte konuşuyor: “Müzik ne kadar soyut görünse de son derece bilimsel ve matematiksel. Müziğin içinde bir matematik var. Notalar, solfej hepsi matematik üzerine kurulu. Ve piyano çalmak da matematiksel düşünmeye benziyor. Hem beyni hem bedeni çalıştıran piyano, notaları algılayan beynin tuşlara dokunan parmaklara, pedallara basan ayağa emir vermesiyle bir koordinasyon oluşturur. Bu da beynin birden fazla bölgesini çalıştırarak çok yönlü düşünmeyi ve bağlantılar kurmayı sağlar, beynin kullanımını geliştirir.” Prof. Ali Avusturya, Almanya, Macaristan gibi ülkelerde ana okullarından itibaren çocuklara müzik eğitimi verildiğini söylüyor: “Burada müzik ilkokulları var. Bu okullarda diğer derslerin yanında her gün iki saat müzik eğitimi veriliyor. Ve çocuklara birer enstrüman çalmayı öğretiyorlar.” Filiz Ali’ye göre müzik eğitimi için çocuğun ille de müziğe yeteneği olması gerekmiyor. “Herkesin matematik yeteneği olmaz ama hepimiz okulda matematik öğrendik. Müzik için de bu geçerli. Çok yetenekli olmasa da çocuklara biraz müzik öğretmek onların zekâsını, algılama, öğrenme kapasitesini, koordinasyon kurmasını ve yaratıcılığını geliştirecek, ileride yapacağı meslekte daha başarılı ve kıvrak zekâlı olmasını sağlayacaktır” diyor ve ekliyor: “Benim ders verdiğim öğrenciler şimdi mimar, doktor, antropolog, matematik profesörü…” Göz doktoru Beril Küçümen beş yaşındayken piyano dersleri almaya başlamış. “Belki de bu sayede okul yıllarımda fen ve matematikte sınıfın en iyilerinden biriydim” diyen Küçümen, beş yaşındaki oğlu Malik’i biraz da bu yüzden konservatuvarın yuva sınıfına vermiş. Malik’in devam ettiği İ. Ü. Devlet Konservatuvarı’ndaki bu sınıf bu yıl kuruldu. Burada beş – yedi yaşlarındaki okul öncesi çocuklara müzik eğitimi veriliyor. Sınıftaki çocukların aileleri de müziğin çocuğa çok şey verdiğine inanıyor. Yine yuva sınıfı öğrencilerinden beş yaşındaki Berk’in annesi Berrin Özdemir, oğlunun ikibuçuk yaşında notalara ilgi duyduğunu söylüyor. “Notalara ilgisi başladığı anda rakamlarla da ilgilendi. Üç yaşında 100’e kadar sayabiliyordu.” Müzik eğitimi beyini yoğurup şekillendirirken daha zeki, daha duyarlı ve daha sosyal bir neslin de tohumlarını atıyor. Ama tüm hocalar uyarıyor: “Çocuğunuzun zeki olması için onu piyano başına bağlamayın. Çünkü zorlanırsa nefret edecektir. Müziği ona bir oyun gibi öğretmek en etkili yöntem.” ------------ Kaynaklar : (BBC TÜrkçe) Prof.Dr. Kürşat Çağıltay Arş. Gör. Simge Yılmaz Özgür Bolat musicalmessage aksam MİNE AKVERDİ – AKTÜEL DERGİSİ |