Ahlak İle İlgili Kompozisyonlar - Printable Version +- Tunca-Forum (https://tiryakiboard.com) +-- Forum: GENEL KÜLTÜR BİLGİLERİ (https://tiryakiboard.com/forumdisplay.php?fid=10) +--- Forum: GENEL KÜLTÜR BiLGiLERi MAiN (https://tiryakiboard.com/forumdisplay.php?fid=229) +---- Forum: Eğitim Öğretim Bilgileri (https://tiryakiboard.com/forumdisplay.php?fid=235) +---- Thread: Ahlak İle İlgili Kompozisyonlar (/showthread.php?tid=4812) |
Ahlak İle İlgili Kompozisyonlar - RasitTunca - 01-12-2019 [attachment=47404] Ahlak İle İlgili Kompozisyonlar İnsanların davranışlarında etik değerleri taşıması ve dürüst davranması ahlaklı olduklarını gösterir. Ahlaklı kişiler çevresine zararı olmayan insanlardır. Kimsenin başarısında, malında hakkında gözü olmaz, yardıma ihtiyacı olanların yardımına koşar ve insanlar için olumlu özellikler gösterir. Ahlak sahibi insanlar bu nedenlerle toplum tarafından da sevilir. Ahlak önemli bir noktadır ve her insanın ahlaki bazı değerler taşıması gerekir. Ahlaklı olmak demek erdem sahibi olmak demektir. Ahlaklı insanlar kimseye kötü şekilde bakmaz, kimsenin zararına işler yapmaz. İslam dini de ahlaklı olmayı övmüş ve herkesin ahlaklı olmasını emretmiştir. İyiliği, kardeşliği, güzelliği emreden İslam’da, ahlaklı olmaktan bir gereklilik olarak ayet ve hadislerde bahsedilmiştir. Güzel ve ahlaklı davranışlar içinde bulunan insanlar büyük kazanç içindedir. Ahlaklı olmak hem vicdanı rahatlatır hem de insanlar daha rahat bir psikolojiye kavuşur. Her zaman hayattan bir şeyler kazanan bir insan olmak istiyorsak ahlaklı bir insan olmalıyız ve herkese fayda verecek şekilde yaşamalıyız. Ahlak ile ilgili yazı,kompozisyon örnekleri Ahlak insanda olması gereken bir takım güzel huylardır Ahlak terbiye yoluyla, islam eğitimi ile kazanılır Güler yüzlü olmak, temiz olmak, merhametli olmak, tevazulu olmak, affetmek, susmak, doğru konuşmak, sabr etmek, güzel ahlaktan bazılarıdırAhlaki vazifelerimizin ilki Allah’a karşı olanı dır. Allah’ın ismini hürmetle anmak, onun sevgisini kalbe yerleştirmek, ona isteyerek ibadet etmek ahlaki vazifelerimizdendirSonra Peygamberimize karşı olan ahlak vazifemizdir. 0 hürmete en layık olandır. Onun getirdiklerini kabul etmek, ona hürmet etmek, adı anıldığı vakit (Sallallahu aleyhi vesellem) demek, o ne söylemişse tereddütsüz kabul etmek ahlaki vazifelerimizdendirSonra kitabımız olan Kur’anı Kerime karşı hürmet etmek, o okununca sessizce dinlemek, onda emr edileni yapıp nehy edilenden uzaklaşmak ahlaki vazifelerimizdendirBedenin ve ruhun terbiyesiİslamda beden terbiyesinin yeri çok önemlidir. İnsanın dünya ve ahiret işlerini tam olarak yapabilmesi için önce sağlığına ve sıhhatine dikkat etmesi gerekirYemesine içmesine, uykusuna, dış görünümü ne, temizliğine, hastalanınca tedavisine dikkat et mek her insanın görevidir RUH TERBİYESİ Ruh Allah’tan gelmiştir ve yine Allah’a döne cektir. İnsanı meleklerden daha üstün yapan hayvanlardan daha aşağı kılan, insanı iyi ya da kötü yapan hep ruhtur. Bunun için ruhun sağlığı ve terbiyesi çok önemlidirRuhun sağlığı kuvvetli imanla, ibadetle beslenmesiyle, kötü huylardan arınmasıyla, takva yolunda yürümesiyle gerçekleşirRuh hastalıkların en felaketi kötü huylar ve dünya sevgisidir. İnsanın kötü ahlaklardan korun ması, dünya sevgisinden arınması, zikirle meşgul olması, ruhi hastalıkları def eder Aile Vazifeleri Aile her insanın mensup olduğu ufak topluluktur. Aile’yi karı, koca, ana, baba, çocuklar ve akrabalar teşkil ederBütün güzelliklerin kaynağı ailedir. İnsan büyüklerini saymayı, küçüklerini sevmeyi, bütün insanlarla iyi geçinmeyi, Allah’ına ve peygamberine karşı olan vazifesini ailesinden öğrenir. O bakımdan ailede verilen terbiyenin tesiri çok büyüktürÇocukların ana babalarına karşı vazifeleriAnasına, babasına sözü ile, malı ile iyilikte bulunmak, anaya, babaya öf bile dememek, onla ra karşı kaba ve sert söz kullanmamak, çağırdıkları vakit hemen gelmek, yanlarında yüksek sesle konuşmamak, çocukların ana babalarına karşı vazifeleridirKarı kocanın birbirlerine karşı görevleriHer şeyden önce aralarında samimi bir sevgi ve saygı olmalıdır Evlenmiş olan bir erkek evine karşı olan vazi felerini bilmeli, yuvasının sağlamlaştırmak için çalışmalıdırErkek evin dış işlerini düşünmeli ve her türlü ihtiyaçları karşılamalıdırErkeğin karısına din konusunda bir eksiği var sa öğretmesidirKoca, karısına karşı daima nazik ve yumuşak muamelede bulunmalıdır.Kadın, kocasına sevgi ve saygıyla bağlanmalı, ev idaresine ve çocukların terbiyesine dikkat etmelidirKadın kocasının kazandıklarını israf etmemelidir. Kocasına itaat eden müslüman kadının gide ceği yer cennettirKocasının istemediği kişileri eve almamalıdırİzinsiz ve lüzumsuz şekilde evden dışarı çıkmamalıdır Akraba hakları Akrabalar ailemizini bir parçasıdır. Onlara karşı yapılıcak görevlerimiz şunlardırOnlara sevgi ve saygı göndermek, yardıma muhtaç olanlara yardım etmek, onları unutmamak, hallerini ve hatırlarını sormak vazifemizdir Komşu Hakkı Komşular akrabalardan sonra bize en yakın olan kişilerdir. Dinimiz bize komşularımızla iyi geçinmeyi, gerek elimizle gerekse dilimizle onları incitmemeyi emr etmiştir. Komşusunu inci -tenler, onların dertleriyle ilgilenmeyenler, hasta olduklarında arayıp sormayanlar gerçek mümin sayılmazlarİslam Ahlakıyla ahlaklanmış bir müslümanın sıfatları 1-Allah’ın birliğine, onun meleklerine, peygamberlerine ve onlara vermiş olduğu kitablara, ahiret gününe, öldükten sonra dirilmeye, kaza ve kadere inanmak dil ile ikrar kalbi ile tasdik etmek> 2-Hazreti Muhammed’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) gösterdiği şekilde namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekat vermek, yetimlere ve fakirlere yardım etmek 3-Herhâlukârda Allah’a güvenmek, ve ondan asla ümidi kesmemek 4-Anaya babaya itaat etmek 5->Emanete hiyanetlik etmemek 6-Verdiği sözde durmak 7-Temiz olmak 8-Dinen yasak olan şeylerden kaçınmak 9-Yalan söylememek, yalan yere yemin etme mek 10-Kibrilenmemek, kimeye karşı büyüklenmemek 11-Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek 12-En büyük gayesi hakiki bir müslüman olmaya çalışmak ve insanlara güzel örnek olmak. Ahlak ile ilgili yazı,kompozisyon verirmisiniz? Kavramları gerçek manaları ile bütüncül ve işlevsel olarak algılamak ve yitirdiğimiz anlamları hayatın içerisinde yeniden yakalamak noktasındaki ana unsur hiç kuşkusuz ki , “ahlak” kavramıdır . Zira vahyin medeniyeti bir ahlak medeniyetidir . Ancak bugünün dünyasına baktığımızda tüm sistemin ahlaksızlık üzerine bina edildiğini müşahade etmekteyiz , kaba kuvvete dayanan , güçlünün zayıfı ezdiği rezil bir düzen. Bu da vahyin aydınlığı ile cahiliyyenin karanlığı arasındaki farkı gösteriyor bize. Şunu iyi bilmek gerekir ki , cahiliyye sadece belli bir tarihi dönemin adı değildir ; aksine gayri meşru / gayri ahlaki tutum ve davranışların hayata ve topluma hakim olduğu tüm zaman dilimleri birer cahiliyye dönemidir , tıpkı bugün olduğu gibi . Vahiy ise cahiliyyeye özgü adet ve davranış tarzlarını reddeder ve yalnızca ahlaki olanı meşru kılar . Son Nebi (S) , Allah’ın muazzez dinini “İslam güzel ahlaktır” diyerek tarif etmiştir ki , vahyin inşa ettiği ilk nesil müslümanlardan müteşekkil o güzide toplum gücünü manevi-ahlaki ilkelerden alan gerçek bir islam toplumu idi. Dolayısıyla bizler bugün tarihin o dönemini “Asr-ı saadet” olarak anmaktayız . Ancak ne var ki , günümüzde , özellikle de bizim toplumumuzda “ahlak” denildiği zaman yalnızca kadın-erkek arasındaki bir takım ilişkiler akla gelmekte ki, bu zihniyetin tabii sonucu olarak bugün ne yazık ki kendi içimizden gerçek anlamda ahlak kahramanları çıkaramıyoruz . Oysa bizim inancımızda ahlak önce tevhidle başlar . Öyle ki, kişinin onu yoktan yaratarak varlık alemine çıkaran , onun her türlü ihtiyacını karşılayan (yediren , içiren ve giydiren), hayatın içerisinde onu terbiye eden ve kemale erdiren yegane varlığı bir kenara bırakarak, O’nu hayatın içinden dışlayarak herhangi başka bir güce ya da varlığa tapması (kulluk etmesi) yahut eşi , benzeri , ortağı olmayan biricik yaratıcıya birtakım güçleri ve varlıkları eş koşması , O’nun yanı sıra başkalarına da yalvarıp yakarması dahi temelde ahlaki bir problemdir. Halbuki Allah tarafından yaratılmıştır insan , Rabb’i onu yaratmış , ona şekil vermiş , onu ölçülü ve dengeli kılmış ve sonra onu istediği herhangi bir surette terkib etmiş (İnfitar : 7-8) ve ona sayısız ihsan ve ikramda bulunmuştur. Allah’ın arzında yaşamaktadır insan , O’nun verdiği rızıkla beslenmekte ve hayatını idame ettirmektedir. Dolayısıyla insanın öncelikli görevi Allah’ın kendisine bildirdiği iman ilkelerini tasdik ederek , O’na hiçbir şeyi ortak koşmadan (tevhid) yalnızca yaratıcısına kulluk etmesidir . Zira insan fıtratı itibariyle Allah’ı yegane Rabb’i olarak tanıma (algılama) yetisine sahiptir . Varlık yapısı itibariyle Allah’ın yegane Rabb oluşuna tanıklık eden , tabiatıyla yeryüzünde O’nun emir ve yasakları doğrultusunda (manevi-ahlaki ilkeler bütününe riayet ederek) hareket edeceğine dair yüce yaratıcıyla ahidleşen insan (A’raf : 172-173) yaptığı bu antlaşmaya uygun davranmakla “ahseni takvim” üzere fıtratına uygun bir gidişat sergilemiş olur. Aksi halde yaratılış amacı dışında hareket eden insan devamlı surette yeryüzünde bozguna sebebiyet verir. Buna bağlı olarak insan , yaratılışındaki bu yapıya uygun hareket etmeye davet olunmaktadır. “Öyleyse sen yüzünü bir hanif olarak dine , Allah’ın o fıtratına çevir ki, insanları bunun üzere yaratmıştır . Allah’ın yaratışında hiçbir değişme yoktur . İşte dimdik ayakta duran din budur . Ancak insanların çoğu bilmezler.” ( Rum : 30 ) Dolayısıyla “din, insan hayatını gereğince düzene koyan ilahi bir sistemdir” , manevi-ahlaki değerler sistemi . Öyleyse insan için esas olan Allah’a ve baraberinde insanlara (haliyle tüm yaratılmışlara) karşı ahlaki hareket etmesidir. Diğer bir ifadeyle insan Allah’ın haklarını (hukukullah) ve diğer insanların haklarını (hukuku’n-nas) gözetmekle yükümlüdür ki , Kur’an bunu “iman ve salih amel” olarak formüle eder . Bu formül bizi biz yapan ahlakın ana başlığını teşkil etmektedir , bunun dışında ise insan için yalnızca hüsran vardır.(Asr suresi) Zira bu formülün dışında hareket eden insan , varlık kanunlarıyla çatışarak önce kendi nefsinde başlayan ve silsile halinde tabiatın geneline yayılan bir tahribatın müsebbibi haline gelir. Tabiatıyla günümüz dünyasının bizim için bir yıkım yurdu haline gelişinin yegane sebebi insanın genel itibariyle maddi-manevi her alanda sorumsuz ve gayri ahlaki hareket etmesidir. “İnsan eliyle karada ve denizde bozgun çıktı .”(Rum: 41) Oysa Allah şöyle buyurmuştur : “Ey insanlar ! Sizi de ve sizden öncekileri de yaratan Rabb’inize kulluk edin ki , sakınasınız / O’na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız . O ki , yeryüzünü sizin için bir döşek ve göğü de bir bina kıldı ve gökten su indirdi de onunla size çeşitli ürünlerden rızık olarak çıkardı ; öyleyse artık bile bile Allah’a eşler koşmayın .”(Bakara : 21-22) Hiç kuşkusuz bu anlayış ayette ifade edildiği gibi sorumluluk bilincini de (takva) beraberinde getirir ve kişinin önce kendisine sonra da yakın çevresine , topluma ve tüm yaratılmışlara karşı ahlaki hareket etmesine zemin oluşturur . Ancak bu bilinçten yoksun olan insan kendisini her şeyden bağımsız ve tüm ihtiyaçlardan beri addederek her türlü ölçüyü çiğnemeye yönelik tutum ve davranışlarda bulunma eğilimi gösterir. Bu da yüce Rabb’in yaratılış itibariyle insanın tabiatına yerleştirdiği değişmez varlık kanunlarından bir tanesidir ki , genel itibariyle vahyin kendisinde hayat bulmadığı , henüz kıvamını bulmamış insan tipinde tecelli eder. “HAYIR ! Gerçek şu ki , insan azar kendisini müstağni gördüğünde !” (Alak : 6-7) Kendisini müstağni görmesine zemin hazırlayan güç , servet ve iktidar gibi unsurları bünyesinde toplayan insan bununla birlikte ilahi bir rehberliğe ihtiyaç duymaksızın kendisinin her istediğini yapabilecek bir konumda olduğunu vehmeder . Buna bağlı olarak da zaman içerisinde kendisini her türlü hüküm ve yetki sahibi addederek canlı-cansız tüm varlıklar üzerinde hiçbir manevi-ahlaki ölçü tanımaksızın tasarrufta bulunma yolunu tutar. Bununla birlikte insan zaman içerisinde her türlü ahlaksızlığı ( adaletsizliği , hırsızlığı , gaspı , acımasızlığı , cinayeti) bir başka ifadeyle her türlü zulmü meşru görme noktasına varır . Böylece her geçen gün azgınlıklarına bir yenisini ekleyen insan çeşitli aşamalardan geçtikten sonra azgınlığın en ileri derecesine ulaşır ki , bunun sonucunda kendi Rabliğini ve ilahlığını ilan ederek Firavunlaşır . Öyle ki , kendisini tüm varlıklar üzerinde hüküm , yetki ve tasarruf sahibi gören ve hiçbir manevi-ahlaki ölçü tanımayan bu zihniyet insanın insanla , tabiatla ve hatta yaratıcısı ile olan ilişkilerini dahi tekeline alarak kendi isteği doğrultusunda düzenleyebileceği şeytani düzenler (sistemler) inşa etmek suretiyle yeryüzünde fesada sebebiyet verir . Efendisinin ekmeğini yediği evde onu umursamayan köle misali Allah’ın arzında kendilerini yüce yaratıcıdan müstağni addederek bugün küresel çapta zulüm işleyen ve dünyayı kan gölüne çevirenlerin sahip oldukları zihniyet işte budur. Hem tarih hem de bugün yaşananlar bize açıkça göstermektedir ki , sınırlarını insanın çizdiği , vahiyden uzak “beşeri ahlak” anlayışı her daim insanlığın yıkımına yol açmıştır. Cahiliyye tıpkı bugün olduğu gibi bireysel ve toplumsal olarak ortaya konulan tüm eylem ve icraatların yalnızca kişinin ya da toplumun kısa vadedeki (anlık) menfaatleri doğrultusunda gerçekleştirilmesinden başka bir şey değildir. Oysa insan için gerçek anlamda fayda sağlayacak olan her hal ve şartta ahlaki davranmaktır, zira yalnızca ahlaki davranmak insanı adım adım nihai hedefe götürür , “Şüphesiz senin için kesintisiz bir ecir var ve şüphesiz ki , sen pek büyük bir ahlak üzerindesin.” ( Kalem : 3-4 ) sözü edilen anlık menfaatler doğrultusunda hareket etmek ise deyim yerindeyse kişinin ya da toplumun yalnızca o günü kurtarmasını sağlar , bu nedenle kısa vadeli anlık menfaatler hiçbir zaman gerçek anlamda menfaat olarak değerlendirilemezler. “Hayır ! Doğrusu siz çabucak gelip geçmekte olanı seversiniz ve ahireti (sonradan gelecek olanı) terk edersiniz.” ( Kıyamet : 20-21 ) Dolayısıyla gelişen olaylar ve değişen şartlar neticesinde ihtiyaçları da anlık olarak değişebilen insanın , yüce yaratıcının vaz’ettiği manevi-ahlaki ilkeler istikametinde değil ; genel olarak vahyin süzgecinden geçmemiş , sadece dünyanın metaını (geçici yararını) elde etmeye yönelik , iğreti istek ve tutkuları (hevası) doğrultusunda hareket etmesi söz konusudur ki , heva insanın dalaletinin (sapkınlığının) temelini teşkil emektedir. Bunun altında yatan neden ise insanın Allah ve ahiret bilincinden yoksun olmasıdır . Bu bilinçten yoksun bir toplumun kıyameti ise an meselesidir . Kur’an bunu Davud (S)’in şahsında şöyle ifade eder : “Ey Davud ! Gerçek şu ki , seni yeryüzünde halife kıldık , öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet ve sakın iğreti istek ve tutkularına (heva) uyma , sonra seni Allah yolundan saptırır . Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmalarından dolayı acıklı bir azap vardır.” (Sad : 26) Sonuç itibariyle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki , ancak ve ancak Allah’ın çağrısına icabet eden , Rabb’inin kelimeleri ile yoğrulan ve O’nun va’zettiği manevi-ahlaki ilkelere riayet eden örnek insan modeli yeryüzünü hakkıyla imar edebilir ve Allah’ın arzında özlenen aşkın medeniyeti tesis edebilir . İnsana yakışan bir biçimde yalnızca onu yaratanın önünde tevazu ile alçalan , güvenilir (tüm yaratılmışların kendisinden güvende olduğu) , temiz , iffetli , ahdine ve emanetine riayet eden, dürüst, adaletli ve merhametli olan , zorluklara göğüs germesini bilen “büyük ahlak sahibi”, dolayısıyla yaratıcının kendisine güvendiği bir beşeriyet düşünün ki , bu da ancak “tevhidi ahlak” anlayışıyla mümkündür. Buna karşın bugün cahili bir dünyada ve cahili bir toplumda yaşamaktayız ve bizi biz yapan ahlaki değerlere bugün her zamankinden daha fazla muhtacız . Dünya hayatının geçici yararına aldanarak hevası doğrultusunda hareket eden cahili bir toplumda yaşıyor olmamız bizi bir kat daha fazla sorumlu kılmakta . “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” diyen kutlu elçinin yoluna tabi olmak demek onun sahip olduğu evrensel ahlaki değerlere sahip olmakla eşdeğer . Ve unutmamalıyız ki , hayatımızla hakikate tanıklık etmek ancak ve ancak doğru tutum ve davranışları ortaya koymakla mümkün . Bu nedenle gündemimiz her daim vahyi yaşamak olmalı . Vahyi yaşamak ve cahiliyyenin bağrına ahlak medeniyetinin tohumlarını atmak . Selam ve dua ile . Atilla Fikri Ergun 4-Ahlak GÜZEL AHLAK “Kıyâmet günü, amellerin tartıldığı teraziye konacak şeylerin en ağırı güzel ahlâktır.” (1) Sizce bu sözler sizlere neyi kastediyor? Nedir güzel ahlak? Kimilerine göre herkese iyi davranmak, diğerine küfür etmemek vs… Ahlakın güzellikleri çoktur. İlk önce arayanın telefonu kapatmasından, kötülüklere iyilikle muameleye kadar bütün güzellikler güzel ahlakın birer emaresidir. Güzel ahlak; kişinin takvasını ortaya çıkarır. İnsanlara karşı ahlaklı olmak hem sosyal anlamda hem de dini alemde istenilen bir durumdur. Güzel ahlak; bireyin çevresine, canlı-cansızlara gösterilen davranışlardaki titizliktir. Kendisine hedef olan gözlere su serpmektir. Aşina olan gönüllere taht kurmaktır. Huzur-u ilahiyede ahlak meyvelerini toplamaktır. Bir insan ne kadar güzel ahlaklı olursa, insanlar tarafından o kadar sevilir. Kendinden nefret eden insanlar ise yalnızca ahlaksız insanlardır. Mekkeli müşrikler Peygamberimiz (S.A.V) e “Muhammed-ül Emin” yani “Güvenilir Muhammed” demişlerdir. Sebebi neydi ki? Hem de küfür edip hakaret ettikleri bir liderdi o “Güvenilir Muhammed”… “Ben size şu vadide atlılar var. Hazırlık yapmışlar, üzerinize saldırmak istiyorlar desem, bana inanır mısınız?” “Evet inanırız. Çünkü şimdiye kadar hiçbir yalanını duymadık. Hep doğru söyledin.” İşte güzel ahlak. Başkalarının üzerinde güven kaynağı, güzel ahlakta saklı. Böyle kimseler kendi nefislerini aldatmadığı gibi başka kimselere de zarar vermezler. Müşrikler, Efendimiz (S.A.V) e etmediği işkenceler, söylemediği kötü sözler kalmamıştı. Pekala. Peki hangisi karşısına çıkıpta, “Sen yalancısın, sen bizleri hem mallarımız hem de canlarımız hususunda aldattın. Şehrimize senin yüzünden kervanlar gelmiyor. Çünkü senin hile yapmandan endişe ediyorlar” diyebildi. Hiçbiri… Hal bu ki hicret zamanında bile O (S.A.V), Hz. Ali’yi görevlendirerek emanetleri geri vermesini istemiştir. Güzel ahlaklı insanlar ayrıca mahlukat tarafından da sevilir. Mana aleminde ki meleklerin dostu haline gelir. Ondan öte ALLAH’ın çok değerli kullarından olur. Çünkü güzel ahlakın kaynağında ALLAH korkusu vardır. (Bkz. ALLAH Korkusu) Böylece güzel ahlak insanı cennete yaklaştırır. Kötülüklerden uzaklaştırır. ALLAH’ın rızasını kazandırır. Yüce ALLAH katında “doğru” olarak yazılır. BİİZNİLLAH, ALLAH, kötülüklerden, cahilin cühlünden, zalimin zulmünden, kafirin şerrinden, münafıkın nifakından korur. Güzel ahlak ortaya çıktı değil mi? Özgürlük kavramı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Dayanışma Vakıfları vs… Bu gibi ve bunlar gibi bir çok güzel şeyler güzel ahlakın birer parçasıdır. Bir zalim ne kadar çok zulüm ederse etsin, ister ki başkaları kendisine zulmetmesin, ahlaklı olsun. Kendisi de güzel ahlaklı olsaydı ya… Bu yüzden güzel ahlakla yaşantımızı garantiye alalım. Ki iki dünyamızda bizim için kazanç olsun. ALLAH, yar ve yardımcınız olsun. “Muhakkak ki sen yüce bir ahlâka sahipsin.” (2) “Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü O, size çok düşkün mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.” (3) Edebsiz girme yola! Var, edeb öğren edeb! (Kaygusuz Abdal) (1): İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:6/343. (2): Kalem Suresi, 4.Ayet (3): Tevbe Suresi, 128.Ayet Ahlak nedir kompozisyon örneği yazısı Ahlakın konusu insanın iyi ve kötü bütün davranışlarıdır. Yeryüzünde kültürsüz bir toplum olmadığı için, birlikte yaşayan insanlar bu tür değerlere sürekli muhtaçtırlar. Bu değerler toplumları ayakta tutan, ona ruh ve şekil veren değerlerdir. İnsanlar düzeyleri ne olursa olsun toplum halinde yaşamak zorundadırlar. Çünkü doğal ihtiyaçlarını gidermek, ortak güvenliklerini sağlamak ve yaşamı daha anlamlı bir hale getirmek için işbirliği yapmaları gerekir. Bu işbirliğini sağlamak için, sosyal ilişki içerisine girerler. Bu ilişkilerin düzenli ve olumlu olması için bazı kurallara ihtiyaç vardır. Bu kuralları da insanlara din, ahlak ve hukuk sağlar. Hırsızlık yapmak dinde haram, ahlak bakımından kötü, hukuk bakımından da suç sayılır. Hem ahlak hem de dinin hedefi insan davranışlarını iyiye, güzele, doğru ve yararlı olana yönlendirmektir. Bu, kaynağı büyük ölçüde din olan ahlakın toplum yaşamında oynadığı rolü göstermektedir. Dine dayanmayan ahlak anlayışlarının yaşaması zordur. Ahlakın en büyük dayanağı Allah’ın ahiret gününde insanları hesaba çekeceğine ve yaptıkları davranışlara göre ödül veya ceza vereceğine dair inançtır. Bu inancın manevi yaptırımları olmadan ahlaki ilkelerin işlemesi mümkün değildir. Dinî duyguların zayıfladığı yerde ahlakın da zayıfladığı görülmektedir. Maddî yaptırımlar insanları ahlaklı davranmaya zorlayamamaktadırlar. Her din, bir dünya görüşü yanında aynı zamanda bir ahlak anlayışı da getirmiştir. Büyük ilahi dinlerde bu açıkça görülmektedir. Bu dinlere inananların yaşantıları kendilerine özgü ahlak anlayışlarından etkilenerek şekillenmiştir. Çünkü hem dinler hem de ahlak anlayışları insanların neleri yapması ve nelerden de kaçınması gerektiğine ilişkin prensipler içerirler. İnsan, başkaları ile birlikte barış ve kardeşlik içinde yaşamayı ahlak ve dine önem vererek başarabilir. İslam ahlakının temeli de İslam dinidir.İslamın iki önemli kaynağı olan Kur’anı Kerim ve Peygamberimizin sünneti islam ahlakının temelini oluşturur. Peygamberimizin hadislerinde “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” ve “sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır” buyurulmuştur. İnsan kişisel çıkarları ve bencilliği yüzünden, başkalarının haklarına saldırmaktan geri durmaz. Bu yüzden toplumsal yaşamın, düzenli bir şekilde sürmesi için, kişilerin aşırı arzu ve isteklerinin önüne geçecek, onu ölçülü ve dengeli bir duruma getirecek değerlere ihtiyaç vardır. Bu değerler ile insanın suç işlemesinin önüne geçilir ve iyiye yönlendirilir. Sonuç olarak din ve ahlak, insanlar arasında paylaşılan ortak değerleri artıran yararlı ve birleştirici unsurlardır. Çünkü her ikisinin de ortak amacı insanlara iki dünya mutluluğu sağlamaktır. Din güzel ahlaktır kompozisyon 1. DİNDAR OLMAK GÜZEL AHLAKLI OLMAYI GEREKTİRİR Her din kötülüğü yenmek, iyiliği egemen kılmak için gelir. Bunun için bireylerin güzel ahlaklı olmalarını ister. Bireyleri ahlaklı olan toplumlar da ahlaken yücelirler. Bu bakımdan dindar olmak güzel ahlaklı olmayı gerekli kılar. İslamiyet’in bütün buyrukları, öğütleri, insanın kötü davranışlardan kurtulmasını amaçlar. Güzel huylarla bezenmek için kişinin içgüdülerine hakim olması gerekir. Bunun yolu ise iradeyi güçlendirmektir. İslam dini, insana, kendisini kolayca kontrol altına alabilmenin yollarını göstermiştir. Güzel ahlaklı olabilmek için öncelikle kuvvetli bir imana sahip olmalı, özümüzle sözümüz bir olmalıdır. Yalan söylememeli, olduğumuzdan farklı görünmeye çalışmamalıyız. Bundan dolayı Kuran’da “Ey inananlar! Yapmadığınız şeyi niçin yaptığınızı söylüyorsunuz?” buyrulmaktadır. Güzel ahlak peygamberimizin ahlakıdır. ”Güzel ahlak, insana verilen nimetlerin en iyisidir. ” 2. DİN, GÜZEL AHLAKLI OLMAMA NASIL KATKI SAĞLAR? Din, ahlaklı olmak yolunda bizi teşvik eder. Çünkü dindar bir insan için ahlak kuralları aynı zamanda Allah’ın buyruklarıdır. Bu sebepten dindar insan, ahlaki görevlerini yaparken aynı zamanda sevap da kazanır; ahlak kurallarını çiğnemesi halinde de günah işler. Böylece din ahlaka kuvvetli bir yaptırım gücü sağlar. Din aynı zamanda peygamber vasıtasıyla insanlara canlı, güzel ahlaklı bir insan örneği de gösterir. insanlar güzel ahlaklı insanın nasıl olması gerektiğini peygamberlerin davranışlarından kolayca öğrenebilir. Güzel ahlaklı olabilmek için her konuda peygamberimizi örnek almak, insana büyük bir kolaylık sağlar. 2.1. Dinim Benden Güvenilir insan Olmamı İster Dinim benden güvenilir bir insan olmamı ister. insanlara örnek olarak gönderilen peygamberimiz, bütün insanların güvendiği bir insandı. Bu sebepten ona “Güvenilir Muhammed” anlamına gelen “Muhammedü’I-Emin” adı verilmiştir. Dinimizin adı İslam’dır. İslam’a inanan insana Müslüman denilir. Peygamberimiz Müslüman’ı ”Elinden ve dilinden başkalarının güvende olduğu kimse.” 1 şeklinde tarif ederek nasıl olmamız gerektiğini belirtmiştir Ben de güvenilen bir insan olduğum zaman, dinimin istediği gibi bir Müslüman olmuş olurum. 2.1.1 Üzerime Düşen Görevleri Yaparım Doğadaki her şey bir düzene göre yaratılmıştır ve hepsinin bir görevi vardır. insan da aynı düzenin bir parçasıdır ve onun da görev ve sorumlulukları vardır. insanın diğer varlıklardan üstün bir yanı bulunmaktadır. Diğer varlıklar, insan gibi akıllı olmadıkları için, üzerlerine düşen görevleri içgüdüleri ile yapmaktadırlar. insan ise, görevlerini aklını kullanarak yerine getirmektedir. Güvenilir insan olabilmek için, üzerimize düşen görevlerimizi eksiksiz yerine getirmemiz gerekir. Ben de görevlerimi her zaman eksiksiz yerine getirmeye çalışırım. 2. 1.2 Verdiğim Sözde Dururum Güvenilir insan olmanın gereklerinden birisi de verilen sözde durmaktır .Ben de her zaman verdiğim sözde durmaya çalışırım. Dinimiz, verilen sözde durmaya çok önem vermiştir. Bir antlaşma yaptığımız zaman ona uymamızı, bir söz verdiğimiz zaman gereğini yapmamızı emretmiştir. Dinimizin en önemli amacı, insanların mutlu ve huzurlu olmalarını sağlamaktır. Yüce Allah Kuranıkerim’de bu konuda: ”Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir. ” 2, ”Ey iman edenler! Yaptığınız sözleşmeleri yerine getirin!” buyurmaktadır . 2. 1.3 Emanete ihanet Etmem Emaneti korumak, insan olmanın bir gereğidir. Kendilerine güven duyulan insanlar , emanetleri titizlikle korurlar .Peygamberimiz emanete ihanet eden kişinin olgun bir insan olamayacağını bildirmek üzere; ”Bir Müslüman’a ihanet eden kişi, bizden değildir.”4 buyurmuştur. Toplumun huzur ve mutluluğu, insanlar arasındaki güven duygusunun varlığına bağlıdır. Emanete ihanet eden, iki yüzlü davranan insanların oluşturduğu toplumda birlik ve beraberlikten söz edilemez. 2.1.4 Kötülüğe Yaklaşmam Dinin istediği gibi güvenilir bir insan olabilmek için her türlü kötülükten uzak durmalıyım. Çünkü kötülük yapmayı alışkanlık haline getirilen insanlar, güvenilmeyen insanlardır. Dinimizde iman esasları; insanı, iyilikleri işlemeye, kötülüklerden kaçınmaya ve görevlerini yerine getirmeye teşvik eder. ibadetler ise; insanı ahlaken olgunlaştıran, kötülüklerden uzaklaştıran birer araç gibidir. Çünkü ibadet ederek kötü arzuları yenmeye alışırız. Böylece kötülüklerden uzaklaşırız. 2.1.5 Hiçbir Konuda Doğruluktan Ayrılmam Doğruluk, kişinin işine, sözüne ve düşüncesine yalan, yanlış, hile karıştırmaması demektir. Bu anlamda doğruluk; insanın içi ile dışının, özü ile sözünün bir olması demektir. Söyledikleriyle yapıp ettikleri arasındaki uyumun adı, kısaca doğruluktur. Dinimiz her zaman doğru ve doğrudan yana olmamızı istemektedir. Yalan söylemeyi, ölçü ve tartıda hile yapmayı, iftira atmayı, yalan yere şahitlik etmeyi yasaklamaktadır. Ben de hiçbir konuda doğruluktan ayrılmamaya çalışırım. Yüce Allah’ın istediği gibi, kendisine güvenilen bir insan olmaya gayret ederim. 2. 1.6 Kimsenin Arkasından Konuşmam insanların arkasından konuşmaya dinimizde gıybet adı verilir. Gıybet insanların hoşlanmayacağı şeyleri arkalarından söylemektir. Bu çok kötü bir huydur. insanların arkasından konuşmak, iki yüzlü davranmaktır. Arkasından konuştuğu insanın yüzüne bir şekilde davranır, arkasından başka bir şekilde davranır. Bu ise doğruluktan ayrılmak demektir. Kuranıkerim insanların arkasından konuşmayı kötü görmekte, tiksindirici bulmakta ve bundan sakınmamızı istemektedir. Herkesin güvenini kazanmış olan peygamberimiz de hiç kimsenin arkasından konuşmamıştır. Ben de insanların arkalarından konuşmamaya özen gösteririm. Çünkü arkamdan konuşulmasını istemem. 2.1.7 Kıskançlıktan, Yalan ve İftiradan Kaçınırım Kıskançlık, insanı içten içe kemiren çok kötü bir huydur. Kıskanç kişi aslında kendisini küçük düşürür, kendisine zarar verir. Çünkü bu gibi insanlarla kimse dostluk ve arkadaşlık kurmak istemez. Bu sebepten yalnız kalırlar. Kıskançlık, insanları saldırgan yapar, kıskandığı kimseye çeşitli zararlar vermesine yol açar. Kuranıkerim, kıskançlılığı reddeder. Dinimiz, insanlar arasında sevgi ve saygıya dayalı bir kardeşlik ortamı oluşturmayı hedefler. Kıskançlık, insanları birbirine düşürür, kardeşlik bağlarını zedeler. Peygamberimiz: “Birbirinize hiddetlenmeyin, birbirinize haset edip kıskanmayın. Birbirinize arka çevirmeyin. Ey Allah’ın kullan, kardeş olun.” sözüyle kıskançlığın kötülüğüne açık bir şekilde işaret etmiştir . Dinimiz, kişiye ve topluma bu kadar zararlı olan bir davranışa izin vermez. Allah, insanları yalandan kaçınmaya ve doğru olmaya çağırmıştır. Bunlarla ilgili olarak Kuran’da çok sayıda ayet vardır. işte bunlardan iki örnek: ”. ..Yalan sözden kaçının!” ”. ..Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” Yüce Allah, insanlardan doğru olmalarını, yalandan uzak durmalarını istemektedir. insanın aleyhine bile olsa, doğruluk ve adaletten ayrılmamak gerekir. Kuran bunu şu cümlelerle çok açık bir şekilde dile getirir. ”Ey iman edenler! Kendinizin, ana, babanızın ve yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için doğruyu söyleyen şahitler olun ve haktan yana olup adaleti yerine getirmeye çalışın. Hak ve adalet konularında heveslerinize uymayın…” ”Peygamberimiz de doğruluğa sarılmayı emreder, yalanın kötülüğe, kötülüğün ise cehenneme götüreceğini bildirir. ” Bu demektir ki insan, yalan söylemeyi alışkanlık haline getirirse kötülüklere yakın olur. Bunun sonucunda da cezalandırılır. iftira, kelime anlamıyla kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma anlamına gelir; bu da bir kimseyi yapmadığı bir kötülükle suçlamak demektir. iftira etmek, çok kötü bir davranıştır. Ne insanlığa ne de Müslümanlığa sığar. iftira edenler kötülüğe alet olurlar. iftira etmek, aynı zamanda kul hakkı yemektir. Kul hakkı yiyenler, mutlaka cezasını görürler. Yani insanlara haksız yere kötülük edenler daha sonra yaptıklarının karşılığını bulurlar. Ayrıca iftiracı kimselere asla güvenilmez. Kuran iftirayı hoş görmediğini şu şekilde açıklar: “Mümin erkeklerle mümin kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve bir günah yüklenmişlerdir. ” 2. 1.8 Başkalarını Hor Görmem Başkalarını hor gören insanları kimse sevmez. Toplumda sevilen, güvenilen insanlar, başkalarını hor görmeyen insanlardır. Başkalarını hor gören kişiler, kendilerinde büyüklük gören insanlardır. Bir insanın kendisini üstün görmesi başkalarını hor görmesini sebep olur. Bu kaçınılması gereken bir kötülüktür. Yüce Allah, başkalarını hor gören insanları sevmediğini şu şekilde bildirir: “insanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez. ” 6 2.2. Dinim, Kendini Geliştiren Bir İnsan Olmamı ister Dinin özü güzel ahlaktır. Güzel ahlaklı olmak her zaman iyiliğe yönelmek, kötülüklerden kaçınmakla mümkün olur. Güzel ahlak sahibi olan insanlar, güvenilir insanlardır. Çünkü bu insanlardan kimseye bir zarar gelmez. insanın güvenilir bir kişi olabilmesi için, alanıyla ilgili gelişmeleri izlemesi gerekir. Gelişmeleri izlemeyen insanlar kendilerini geliştiremezler. Kendilerini geliştiremeyen insanlar ise yaşadıkları çağa ayak uyduramazlar. Yaşadıkları çağa ayak uyduramayan insanlar, çağın gerisinde kalırlar, çağdaşları arasında yer bulamazlar. Sonuçta yok olup giderler .Bu sebepten dinim benden, kendini geliştiren bir insan olmamı ister. 2.2.1 Allah, Öfkemizi Yenmemizi ister Öfke; engelleme, incinme ya da gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık halidir. Çabuk öfkelenen, öfkesini yenemeyen insanlar, aşırılığa kaçarlar, saldırgan olurlar. Saldırgan kişiler etrafındaki insanlara güven vermezler, kalıcı arkadaşlık ve dostluklar kuramazlar. Allah peygamberimizi örnek almamızı istemiştir. Onu örnek almamız, onun gibi öfkemizi yenmemiz, yumuşak huylu olmamız demektir. Peygamberimiz, öfkesini yenen, yumuşak huylu olan insanı, baş pehlivanlardan daha güçlü bir insan olarak tanıtır: ”Güçlü insan; güreş meydanlarında başkalarını yenen değil, öfkelendiğinde kendine hakim olandır.” 1 buyurur. 2.2.2 Allah, Hatasından Dönmek isteyenlere Doğru Yolu Gösterir işlediği bir günah ya da suçtan pişman olarak bir daha yapmamaya karar vermeye tövbe etmek denir. Allah, samimi olarak tövbe eden herkesin günahını affeder. Yeter ki insan, pişman olup af dilesin. Bunun gibi yanılıp yanlış yola sapanlara Allah fırsat verir, hatalarını anlayıp af dilemeleri için açık kapı bırakır. Allah, hatasından dönmek isteyenlere yardım eder, onlara doğruyu gösterir. Fatiha suresinde Allah’ım Bizi doğru yola, nimete erdirdiğin kimselerin yoluna eriştir. ” şeklinde dua etmemizi ister . 2.2.3 Zorluklarla Baş Etmesini Bilirim Dinimin istediği anlamda kendini geliştiren bir insan olabilmek için zorlukların üstesinden gelmem gerekir . insan hayatta karşılaştığı zorluklarla, sıkıntılarla baş etmesini öğrenmelidir. Karşılaştığı zorlukların üstesinden gelemeyen insanlar, başarılı olamazlar. Başarılı olabilmek için karşılaştığımız olumsuzluklara karşı sabırlı olmamız gerekir. Zorlukların üstesinden gelebilmek için başka insanlarla yardımlaşmak da gerekir. Bundan dolayı başkalarıyla iş birliği yapamayan, yalnız kalan insanlar zarar görürler. Zorluğu yenmenin yolu, onun üzerine gitmektir. Bunun için insanın hem kendini yetiştirmesi hem de kendine güvenmesi gerekir. Bir de insan kararlı ve azimli olmalıdır. Zorluktan kaçanlar, başarılı olamazlar. 2.2.4 Davranışlarımda Doğru Bilgiye Dayanırım insanın bilinçli yaptığı her davranışı bir bilgiye dayanır. Doğru davranışlarda bulunabilmek için her zaman doğru bilgilere sahip olmak gerekir. Allah, bizim daima doğru bilgiye dayanmamızı ister. Kötü niyetle uydurulan sözlere uymamayı tavsiye eder .Çünkü doğru bilgiye dayanmayanlar , kolayca kötülük işleyebilirler. Bu sebepten güvenilmez, günahkar (fasık) bir insanın getirdiği haberlerin aslını araştırmamızı istenir: ”Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize yanarsızın.” 1 2.2.5 Görgü Kurallarına Uyarım Görgü kuralları insan ilişkilerini düzenler, nerede nasıl davranılması gerektiğini öğretir. Bunlar, toplumun iyi ve güzel kabul ettiği kurallardır. Görgü kurallarının oluşmasında o toplumun dininin, ahlakının, gelenek ve göreneklerinin etkisi büyüktür. Görgü kuralları, insanlar arası ilişkileri düzenler. Bu sebepten çok çeşitli alanları kapsar. Bunlar; misafirlik, yemek, yolculuk, kılık kıyafet ve konuşma ile ilgili kuralıları kapsayabilirler. Bu konularda toplumunuz tarafından kabul edilmiş olan görgü kurallarını şu şekilde açıklayabiliriz: 2.2.5.a. Misafirlik Misafirlikte uyulması gereken bazı görgü kuralları vardır. Misafirliğe gitmeden önceye ait görgü kurallarının bir kısmı şu şekilde ifade edilebilir: Gidilecek yere veya kişiye önceden haber vermek, temiz ve düzgün giyinmek, buyur edilmeden içeriye girmemek, kapıyı açana güler yüzle selam vermek. Misafirlikte uyulması gereken görgü kuralları ise; gösterilen yere oturmak, güler yüzlü olmaya özen göstermek, yapılan ikramları geri çevirmemek ve beğenmezlik etmemek, ayrılırken teşekkür etmek, ev sahibini rahatsız etmemeye özen göstermek gibi kurallardır. 2.2.5.b. Yemek Yerken Yemek yerken uyulması gereken görgü kurallarına “yemek yeme adabı” da denilmektedir. Yemeğe otururken eller yıkanmalı, yemeğe “besmele” ile başlanmalı, ağza büyük Iokma alınmamalıdır. Ağızda yemek varken konuşmamalıdır. Yemekten kalkmadan önce Allah’a dua etmeli, yemekten sonra eller yıkanıp dişler fırçalanmalıdır. 2.2.5.c. Yolculukta Yolculuğa çıkarken giyeceklerin temiz olmasına dikkat etmeliyiz. Yolculuk uzun sürecekse yedek giysiler almalıyız. Yolculuk sırasında başkalarını rahatsız edecek şekilde konuşup şakalaşmamalıyız. Hasta, yaşlı ve çocuklu kadınlara yer vermeliyiz. Başkalarını rahatsız edici kokular sürünmemeli, soğan, sarımsak gibi kokan şeyler yememeliyiz. Sürücülerin dikkatini dağıtacak davranışlardan kaçınmalıyız. 2.2.5.d. Kılık Kıyafette Kılık-kıyafette en önemli görgü kuralı, temiz ve ölçülü giyinmektir. Allah, sevgili peygamberimizden, elbiselerinin temizliğine dikkat etmesini istemiştir. Kılık-kıyafette temizlik yanında, düzgünlük ve sadelik de önemlidir. iyi giyinmek pahalı giyinmek değil, temiz, sade ve uyumlu giyinmektir. 2.2.5.e. Konuşmalarda Konuşma konusunda da uyulması gereken görgü kuralları vardır. ”Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” atasözü, bu kurallardan birini dile getirmektedir. insan, konuşmalarında tatlı dilli, güler yüzlü olmalıdır. Kırıcı, sert ve anlaşılmaz konuşmalardan kaçınmalıdır. Konuşma kurallarına uymak için başkalarının sözünü kesmemeli, söz istemeden konuşmaya başlamamalıyız. Büyüklerle konuşurken saygılı olmalı, konuşmalarda gıybet ve dedikodu yapmamalıyız. Övgü ve yergide ölçülü olmalı, kedimize söylenmesini istemediğimiz bir sözü başkalarına söylememeliyiz. Konuşmayla ilgili bir atasözü, çok ölçülü ve dikkatli konuşmayı ister: ”Dil dokuz boğumdur, boğ boğ söyle!” Yusuf Has Hacib, Kutadku Bilig adlı eserinde şöyle der: ”Başın süsü yüz, dilin süsü söz, yüzün süsü gözdür.” 2.2.6 Savurganlıktan Kaçınırım Kendimizi geliştiren bir insan olabilmemiz için, harcamalarımızda aşırılıktan kaçınıp ölçülü olmamız gerekir. insanın malını. mülkünü ve parasını ölçüsüzce, yerli yersiz harcamasına savurganlık denir. Savurganlığın bir adı da israftır. Savurganlık sadece malda, mülkte, parada yapılmaz. Zaman ve sağlık savurganlığı da vardır. Zamanını boşa harcayan kişi de zamanı israf eder. Bunun gibi sağlığına dikkat etmeyen, içki, kumar ve benzeri alışkanlıklarla sağlığını bozan kimse de sağlığını israf eder. Dinimiz malların korunması için savurganlığı yasaklar. Savurganlığın zararı kişinin kendisi ile sınırlı kalmaz; aileye, çevreye ve topluma kadar uzanır. Savurganlık, ülkeye ve ulusa zarar verebilecek boyutlara ulaşabilir. Örnek olarak bilinçsizce ormanları tüketenler, ulusal serveti boşuna harcamış olurlar. Ulusal serveti gelişi güzel harcayanlar, ulusu gelirsiz bırakırlar. Kuranıkerim savurganlık yapmamızı şu şekilde yasaklar: “Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa pişman olur açıkta kalırsın,, Kısa Ahlak Konulu Kompozisyon Örneği ACINDIRIRSIN ARSIZ OLUR, ACIKTIRIRSIN HIRSIZ OLUR.’ Ana fikir: Ana ve babalar, çocuklarının maddî ve manevî ihtiyaçları karşısında anlayışlı ve olgun davranmazlarsa onların ahlâkını bozarlar. (Bu konuda kompozisyon yazmaya girişilmeden önce, çocuk eğitiminde ailenin ne kadar büyük rol oynadığı üzerinde düşünülmelidir). ÖRNEK ÇALIŞMA: “Çocuk yetiştirmek, onu kişilik sahibi bir insan olarak topluma kazandırmak, hiç şüphesiz dünyanın en zor işlerinden biridir. Sağlam karakterli insanlardan meydana gelen huzurlu bir toplumun gerçekleşmesi için eğitime son derece ihtiyacımız vardır. Büyük Fransız romancısı Victor Hugo, Sefiller adlı eserinde, insanları aydınlıkta ve karanlıkta olmak üzere iki kısma ayırır. Karanlıkta olanlar, cahillerdir; onların aydınlığa kavuşması için büyük yazar; “İnsanlara biraz ışık gerek” diye haykırır. Bu ışık, eğitimdir. Eğitim deyince, aklımıza hemen okul, öğretmen, kitap kavramları gelir. Oysa, eğitimin temeli ailede atılır. Çocuk her şeyden önce ailesinin; en yakınlarının etkisi altındadır. Cahil, kaba, görgüsüz bir anne baba tarafından yetiştirilen çocukta düşünüş ve davranış bozuklukları görülür. Anne babanın yersiz ve yanlış davranışları, çocuk karakterinin gelişmesinde olumsuz bir etken olur. Çocuklarını dengeli ve ruhen sağlıklı olarak yetiştirmek isteyen anne babalar, kendi davranışlarına son derece dikkat etmelidir. Çocuğu başı boş bırakmak, çok sıkmak gibi aşırı ve yersiz davranışlar üzücü sonuçlar verip karakterin çarpık gelişmesine sebep olabilir. Öyle ki, dengesizlikleri okul eğitimi bile kolay kolay gideremez. Sonuçta, topluma dengesiz bir şahsiyet katılmış olur. Peygamber efendimizin güzel ahlakı ile ilgili kompozisyon Rasulullah (s.a.s.) her yönden örnek alınacak en mükemmel insandır, Her müslümanın O’nu en güzel şekilde öğrenip tanıması; Onun yüce ahlâkını yaşamaya ve yaşatmaya çalışması lazımdır, Çünkü O’nun ahlâkı, Kur’ân ahlâkı idi. Hz. Muhammed üstün kişiliği, güvenilirliği , insana değer vermesi , hakkı gözetmesi , sabırlı ve hoşgörülü oluşuyla en güzel örnektir. [Resim: peygamber-efendimizin-guzel-ahlaki-png.15970] Hz. Muhammed’in en önemli özelliği , başkalarına önerdiği öğütleri ve ahlak kurallarını önce kendi yaşamında uygulamasıdır. O , kendini başkalarından üstün görmemiş , Kur’an’ın öğütlerini ve yasaklarını yaşamının her anında uygulamıştır. “Hiç şüphesiz senin için bitmez tükenmez bir mükâfat vardır. Ve hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin.” (Kalem Sûresi, 3-4) Yine Kur’ân’da Peygamberimiz için “Allah’ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır” (Ahzâb Sûresi, 21) buyurularak, mü’minlerin, hayâtlarının bütün safhalarında onu örnek almaları tavsiye ve emredilir. Çünkü onun ahlâkı bizler için en güzel örnek, onun yaşayışı, halleri, sözleri ve hareketleri en mükemmel modeldir. Peygamberimiz de, “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurur ve bu özelliğini, dünyadaki göreviyle bağlantılı olarak dikkat çekip bizlere anlatmaktadır. Peygamberimizin hayâtında ve ahlâkında, her meslek ve seviyeden insan, örnek alacak yönler bulabilir. İnsan olarak onun hayâtından alacağı sayısız fazilet ve güzellik yanında, kendi mesleğini ve toplumdaki yerini ilgilendirecek yüzlerce dersi de alabilir. Çünkü Peygamberimizin hayâtı her yönüyle hepimize örnektir Sponsor reklam! Ahlakla ilgili kompozisyon KONU: “EDEBİ, EDEPSİZDEN ÖĞREN.” Ana fikir: Edepsizin hareketleri, bu tür davranışların çirkinliğini ve yakışıksızlığını gözler önüne sererek edepli davranmanın yollarını kendiliğinden öğretir. ÖRNEK ÇALIŞMA: “Bütün eğitim çabalarının, toplum ve ahlâk yasalarının gayesi nedir? İnsanı faziletli, dürüst, terbiyeli bir kişi olarak topluma kazandırmak, doğruya, güzele yöneltmek… Aldığı eğitimi sindirmiş bir insan, neyin iyi, neyin kötü olduğunu kolaylıkla ayırt edebilir. Terbiye görmemiş, ahlaken eğitilmemiş kişiler kendi çaplarında birer zavallı oldukları gibi, toplum için de birer yüz karasıdırlar. Onlar, sadece kendi duygularının ve içgüdülerinin kanunlarına uyarlar. İşlerine gelmeyen durumlarda kimseye aldırış etmeden türlü edepsizlikler yaparlar. Hatta zaman zaman gülünç bir üstünlük kompleksine kapılan bu basit ve zavallı kişiler,kendilerini oldukları gibi görmeyi bir türlü beceremezler. Ne derece iğrenç ve çirkin hallere düştüklerini bir kavrayabilseler! Toplumun örf, âdet ve geleneklerine ters düşen, ahlâk kavramlarıyla bağdaşmayan, insanî duyguları yaralayan bu tür davranışlar, bütün his ve vicdan sahibi insanlar tarafından kınanır ve kabul edilemez bulunur. Kendi şahsî çıkarları uğruna başkalarına haksızlık eden, bu amaçla her türlü yalan ve hileye başvuranların korkunç gayretleri karşısında aklı başında hangi insan “edepsizlik ve haksızlık etmenin aşağılaştırıcı bir durum” olduğunu düşünüp de buna tepki göstermez! Toplum içinde ******lik ve saygısızlık eden insanların hali hangimizde küçümseme duygusu uyandırmaz? Hangimizi toplum kurallarına uyma yolunda dolaylı olarak uyarmaz? Erdemli insan, bayağı insanların çirkin davranışlarından kendine bir ibret ve tecrübe payı çıkaran kimsedir.” Milli ahlaka uygun hareket etmek milli birliği sağlar ile ilgili kompozisyon anlamlı ve öğüt verici Milli birlik, adı üzerinde, milleti birlik içerisinde güven ve huzurla yaşayabilmesi birbirini kenetlenmesidir. Bunun olabilmesi için de milli ahlaka uygun hareket etmek gerekir. Tıpkı Atatürk’ün de belirttiği gibi “Hiçbir millet yoktur ki ahlak esaslarına dayanmadan ilerlesin.” Arkadaşlar! Bizler sürekli milletimizin ilerlemesine kalkınmasını istiyor ve bunun için çabalıyoruz. Bence bu çabaya öncelikle milli birliği sağlayarak başlayalım. Bu konu ile ilgili en net ve en doğru örnek vatanı ve milleti için çalışan askerlerimizdir. Onlara şüphesiz “Ya kendin ya da vatanın” dendiğinde canlarını feda ederek vatanlarını seçerler. İşte budur milli ahlak,işte budur milli birlik. Türk milletine önderlik eden atamıza saygımız sonsuz o zaman onu örnek alıp, milli ahlak değerlerimize sahip çıkalım. Güzel Ahlak ile ilgili bir yazı Yüce Rabbimiz, insanlığı, inançsızlığın karanlığından çıkarıp iman ve güzel ahlakın aydınlığına kavuşturmak için Peygamberler ve Kitaplar göndermiştir([1]). İnsanları, asla rehbersiz bırakmamış ve son olarakda,Kur’an-ıKerîm’i ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’i göndermiştir. İslam dininin gayesi, “Tevhîd” inancını, bütün insanların gönüllerine nakşetmeleri ve onların güzel ahlak sahibi fertler olmalarıdır. Bakınız Kur‘an, bu hususta şöyle buyuruyor:”Ey Ehl-i Kitap! Size, kitabınızdan gizlediklerinizin birçoğunu ortaya koyup açıklayan, birçoğunu da bağışlayan Elçimiz geldi. Gerçekten size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi. Allah bu Kitap’la, rızasını gözetenlere kurtuluş yollarını gösterir, Kendi izni ile onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola ulaştırır”([2]). Hz. Peygamber (a.s)‘in gönderiliş amacını da kendileri, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim”([3]) şeklinde açıklamaktadır. Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’i şöyle tanıtmaktadır: “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” ve “Andolsun ki, Allah’ın Resulü sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”(4) Aziz Müslümanlar! Kur’an-ı Kerim, itikat, ibadet ve ahlaka ait esasları, bir çok ayette birlikte zikreder. Bu da bize, iman ile ahlaki davranışlar arasında sıkı bir irtibatın bulunduğunu gösterir. Ahlak kavramı, bir insanın bütün davranışlarını kapsar. İbadetin bir hikmeti de insanı güzel ahlak sahibi olmaya yönlendirmektir. Bunun için güzel ahlak,Müslümanların aynasıdır. Hz.Peygamber “İman bakımından müminlerin en olgunu, ailesine karşı şefkat, merhamet gösteren ve ahlakı güzel olandır”(5) buyurmuşlardır. Değerli Mü’minler! Kur’an-ı Kerim, olgun müminleri; zor günlerde yoksulu doyuran, birbirine doğruyu tavsiye eden, Allah’ın koyduğu sınırları aşmayan, kötülüğün gizlisine de açığına da yaklaşmayan, cana kıymayan, ölçü ve tartıda adaleti gözeten, ölçülü konuşan, verdiği sözde duran, insanlara karşı büyüklük taslamayan, verilen emaneti koruyan, sözü özü bir olan, ana babaya, akrabaya, komşuya, arkadaşa ve yönetimindekilere güzel davranan kişiler olarak nitelendirir. Güzel ahlakı korumak, Yüce Rabbimizin emridir. Aynı zamanda toplum hayatını sürdürmenin ve insanlık onurunu yüceltmenin bir gereğidir. Bir insanın yaptığı kötü bir davranışın, ailesinden başlayarak bütün topluma dokunan zararları vardır. Bunun için ahlaka aykırı tavırları görüp geçiştirmek, onun yayılmasına imkan hazırlamak demektir. Güzel ahlaka aykırı görülen davranışları, uygun bir lisan ile düzeltmeye çalışmak, iyi huylu olmayı teşvik etmek, toplum için önemli bir görevdir. Hutbemi, bir âyet meâli ile bitiriyorum: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir”(6). |