08-31-2023, 11:19 PM
(This post was last modified: 04-13-2024, 06:14 AM by RasitTunca.)
İki Kuşak Sahibi
Esmâ bint Ebû Bekir (r.a.)
O babasının kızı idi. Onun gibi dürüst, onun gibi güvenilir… Dostluğu babasının dostluğu, sırdaşlığı babasının sırdaşlığı gibiydi. Onun gibi sadık, onun gibi sıddık… Çünkü her ikisi de Muhammedü’l-Emîn’e bağlanmışlardı. Her ikisi de ona iman eden bir avuç mümin arasındaydı. İmanı, inanmanın verdiği cesareti, Allah Resûlü’ne sadakati hep birlikte tatmışlardı. O, babasının ilk göz ağrısı, Ebû Bekir’in (r.a.) kızı Esmâ’ydı. Gün geldi, Ebû Bekir’in (r.a.) kızı Esmâ’nın lakabı, ismini yendi. Peygamberin koyduğu isim, babasının koyduğu ismin önüne geçti. “Zâtunnitâkayn (iki kuşaklı)” lakabı, Esmâ’ya sıcak bir Mekke gününün hediyesiydi:
O gün, her zamanki gibi çok sıcak bir öğle vakti yaşanıyordu. Öyle ki gökte güneş, yerde ise kızıl kumlar yanıyordu. Bu sıcağa karşı yiğitlik yapmaya kimsenin niyeti yoktu, Mekke sokakları bomboştu. Âdetleri olduğu üzere Mekkeliler günün en sıcak anlarında öğle uykusuna sığınmışlardı. Bir kişi hariç: Allah Resûlü, Mekkeli müşriklerin zulümlerinden kendisini ve müminleri kurtaracak yolu haber vermek için en yakın arkadaşının evine gelmiş ve ona kendisine yoldaş olmayı teklif etmişti. Bu gece gizlice Medine’ye hicret edeceklerdi. Bu esnada Esmâ, babacığının yanında idi ve bildi ki Allah yoluna baş koyan iki dost, O’nun uğruna çıkılan kutlu yolda yoldaş da olacaklardı. Esmâ ve kendisinden on yaş küçük kardeşi Âişe, bu iki dost için hemen yol hazırlıklarına başladılar. Deriden bir torbaya yiyecek, bir kaba da su koydular. Fakat bunların ağzını bağlamak için bir şey gerekliydi. Esmâ hemen elbisesinin kuşağını çözdü ve iki parçaya böldü. Biriyle yiyecek torbasının, diğeriyle de su kırbasının ağzını bağlayıverdi. Onun bu samimi gayreti, Allah Resûlü’nün dikkatini çekti ve memnuniyetini, “Allah bu kuşağının karşılığında cennette sana iki kuşak versin.” sözleriyle dile getirdi. Bundan böyle Esmâ bint Ebû Bekir, “iki kuşak sahibi” olarak bilindi.
Esmâ, Hz. Ebû Bekir’in kızıydı, onun gibi sadık, onun gibi sıddık… Allah Resûlü’ne sadakati babasından öğrenmişti. O yüzden sevgili babasının Allah Resûlü’yle birlikte hicret ettiğinin haberini alan Ebû Cehil kapılarına dayandığında onun karşısında dimdik durabilmişti. Yol, Allah Resûlü’nün yoluydu ve bu yoldan dönmek olmazdı. (İbn Hişâm, I, 487; Taberî II, 379)
Esmâ’nın adımları, Allah Resûlü’nün adımlarını takip etti. Varını yoğunu gözünü kırpmadan ardında bırakan Esmâ, hamile olduğu halde Medine yollarına düştü. Gece demedi, gündüz demedi, her şeyden geçti ama O’ndan geçmedi. Zaten sadakat bu demek değil miydi? Nihayet çetin bir yolculuğun ardından Kuba’ya varan Esmâ, Müslümanlara hicretin ilk bebeğini armağan etti. Esmâ ile sevgili eşi Zübeyir b. Avvam’ın oğlu “Abdullah b. Zübeyir” Müslümanların en küçük muhaciri idi. (Buhârî, Akîka, 1)
Esmâ, çok sevdiği Allah Resûlü’nün hep yanı başındaydı. O, hicret ettiyse Esmâ Mekke’de duramazdı. O, Hudeybiye’deyse Esmâ da oradaydı. O, fetih için Mekke’ye yöneldiyse Esmâ onun bir adım arkasındaydı. Nihayet Veda Haccı’nda Esmâ, Nebî’ye kulak veren binlerce kişi arasındaydı. Onu dinlemek, ondan hep daha fazlasını öğrenmek, öğrenmek için çekinmeden sorular sorabilmek ve aldığı cevapları hafızasına nakşetmek Esmâ’nın hayatının gayesiydi. Böylelikle o, peygamberinden imanı, ihlası, sabrı, cesareti öğrendi. Saymadan vermeyi, cömertliği, azla yetinmeyi, müşrik dahi olsa anneye hürmeti hep Allah Resûlü’nden öğrendi. Peygamber’e bağlılığı, itaati, sadakati ise onun yol arkadaşı sevgili babasından öğrendi. Çünkü o, Ebû Bekir es-Sıddîk’ın kızı idi.
Kaynak :
Sahabe Hatıraları (Diyanet Yayinlari)
Rukiye AYDOĞDU DEMİR
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca