11-01-2018, 11:39 AM
(Son Düzenleme: 05-20-2022, 09:25 AM, Düzenleyen: RasitTunca.)
Cennet Hakkında Bilmediklerimiz Bildiklerimiz 2
35-) Cennette eşlerin evlilik durumu ve huri - gılman konusu hakkında bilgi veir misiniz? Cennette erkek birden fazla kadınla ve hurilerle evlilik hayatı yaşayacak; peki cennete giren dünya kadınlarına da birden fazla erkek verilecek mi?..
- Cennette günah işlemek mümkün mü? Veya dünyada günah olan bir fiil cennette caiz olabilir mi?
Her yönüyle nezih ve temiz olan, sadece temiz, iyi ve güzel şeylerin toplandığı bir mekân olan cennette, dünyada günah addedilen şeylerin bulunması söz konusu değildir.
“Cennetlikler, cennette ne bir boş söz ne de günah işitmezler.” (Vâkıa, 56/25)
“Orada boş sözler ve yalan işitmezler.” (Nebe’, 78/35)
Âyetleri cennette, değil günah sayılan fiillerin işlenmesi, günah şeylerden bahsedilmesinin hatta boş, manasız, malayani sözlerin konuşulmasının bile söz konusu olmadığını açık bir şekilde ifade etmektedir.
Müttakiler dünyada iken Allah’ı görmedikleri halde bu tür fiillerden şiddetle kaçınırken, cennette her an Yüce Rablerinin huzurunda olduklarını müşahede ettikleri halde, dünya hayatında Allah’ın gazabını celbeden ve çeşitli kavimlerin helâkine sebep olan bir takım çirkin fiilleri ve bu fiilleri çağrıştıracak şeyleri işlemeleri asla düşünülemez.
Cennette dünyada günah addedilen bir takım çirkin fiillerin mubah olduğu düşüncesinde olan kimselere göre, bu fiiller hoş şeyler olup cennette ulaşacağı, şimdiden hayal edilebilecek fiillerdir. Böyle bir kimse, bu tür büyük günahları basit görecek, bu fiilleri dünyada iken işleyenlere sadece "aceleciler" nazarıyla bakacaktır.
Kur’ân-ı Kerim’de cennet hurilerinin cinsel yönüne işaret eden,
“Onlara kocalarından önce hiç bir insan ve cin dokunmamıştır.” (Rahmân, 55/56),
“Biz o cennet kadınlarını, ashab-ı yeminden olan kocalarına düşkün bakireler kıldık.” (Vâkıa, 56/36-38)
gibi ifadeler bulunurken, ne âyetlerde ne de hadis-i şeriflerde gılmanın cinselliğini çağrıştıran herhangi bir ifade yoktur. Bursevî’nin izahına göre, cennet çocuklarının sadece saçılmış incilere benzetilip bu teşbihe ilaveten hurilerin saklı yumurtalara da benzetilmesinde cennet çocuklarından faydalanmanın hurilerin aksine sadece dış görünüşleriyle (zahirleri) itibarıyla olduğuna (dünyada olduğu gibi gönle sürur ve neşe katmalarına) işaret vardır. Çünkü hurilerin benzetildiği saklı beyaz yumurta rengin beyazlığıyla beraber tatma lezzetini de ifade eder. Buradan cennette livata olmadığı, böyle bir şeyi caiz görenin iddiasının batıl olduğu anlaşılır. (Ruhu’l-Beyân, IX/321; X/273)
Âyet ve hadislerin ışığında vildân ve gılman kelimelerini incelediğimizde, bu kelimelerin -kadın ve erkek- cennetliklere ait, cennet çocukları ve hizmetçileri için kullanıldığını görürüz.
- Kur’an-ı Kerim’de geçen VİLDAN kelimesi hangi manada kullanılmıştır? ĞILMAN'dan farkı nedir?
“Cennetliklerin etrafında, ebedî kılınmış vildân (çocuklar) dolaşıp hizmet ederler.” (Vâkıa, 56/17) ve
“Etraflarında, ebedî kılınmış vildân (çocuklar) hizmet için dolaşır durur. Onları gördüğünde, etrafa saçılmış inciler sanırsın.” (İnsân, 76/19)
ayetlerinde geçen vildân kelimesi, çocuk doğurma ve çocuk sahibi olma manalarına delalet eden v-l-d kökünden gelmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de bu kökten gelen pek çok fiil ve isim kullanılmıştır. (velede, yelidu, elidu, vulide, yuled; veled, evlad, valid, valide, valideyn, velid, mevlud, vildan.)
Bunlardan biri olan vildân, velîd’in çoğulu olup (Maverdî, V/450; Râzî, XXIX/131) mevlud (doğurulmuş) manasındadır.
Fakat, mevlud olmalarından sarf-ı nazarla (ana-babalarına nisbeti düşünülmeksizin) küçük çocuklar için kullanılır olmuştur. (Râzî, XXIX/131) Velid’in ise, doğumu yaklaşmış çocuk için kullanıldığı söylense de (Bursevî, X/273) bebek manasına geldiği daha açıktır.
Çünkü âyette Hz. Musa (as)’nın bebeklik dönemi için kullanılmıştır. (Şuarâ, 42/18) Bu kelime hem kız hem de erkek çocukları için kullanılır. Lügatlerde velid’e, sonraki dönemlerde bu kelimeye izafe edilmiş ikinci ve üçüncü mana olarak köle ve genç hizmetçi manaları da verilmiştir. (bk. Kuraşî, Kamus-i Kur’ân, veled maddesi; el-Mu’cemu’l-Vasit, veled maddesi)
Vildân kelimesi, ele alacağımız iki âyet dışında, üçü Nisâ (75, 98, 127. âyetler), biri Müzzemmil (17. âyet) sûrelerinde olmak üzere dört âyette daha geçmektedir. Müfred şekli olan velid ise bir âyette (Şuarâ, 42/18) geçmektedir.
Nisâ sûresindeki üç âyetten ilk ikisinde vildân kelimesi mustaz’aflar (Mekke’de zor durumda bulunan hicret edememiş Müslümanlar/ mustaz’afine mine’r-ricali ve’n-nisai ve’l-vildân) içinde, üçüncüsünde de yine yetim kadınların yanında çaresiz çocuklar manasında (el-müstaz’afine mine’l-vildân) üçüncü grup olarak zikredilir. (Mehmet Çakır, Kur’ân-ı Kerim ve Türkçesi isimli meâlinde Nisa, 127. ayete “Kur’ân’da çaresiz erkek çocuklar için de fetvalar var…” şeklinde mana vermiş, ayetteki vildan’a erkek çocuklar manası vermiştir. Bu eserin tenkidini yapan Akdemir’in de belirttiği gibi, (bk. Hikmet Akdemir, “Kur’ân-ı Kerim ve Türkçesi” adlı Çeviriye Dair Bazı Değerlendirmeler” Marife, yıl: 5, sayı:2, s. 91) ayetteki vildan kelimesi tağlib yoluyla kız çocuklarını da içine almaktadır. Dolayısıyla vildanı mutlak manada çocuklar olarak çevirmek daha doğrudur.)
Müzzemmil sûresinde ise kıyametin dehşeti anlatılırken zikredilir:
“İnkâr ettiğiniz takdirde, çocukları (vildân) ihtiyarlatan bir günden nasıl korunacaksınız!?” (Müzzemmil, 73/17).
Vâkıa, 17 ve İnsân, 19. âyetlerdeki vildân kelimesine verilen manalara göz attığımızda ise şunları görüyoruz: Çocuklar, cennet çocukları, evladlar, gencecik uşaklar, gençler, civanlar, delikanlılar, hizmetçiler, genç hizmetçiler, genç nedimler, gençlikler.
Görüldüğü gibi, bu âyet hakkında da benzer meâller söz konusudur. Bu meâller içinde bizce en isabetli olanları çocuklar veya cennet çocukları ifadeleridir. Çünkü vildân kelimesinin çocuklar manasına delaleti açıktır.
Özetle, vildân’ın manasının çocuklar olduğu hususunda ihtilaf söz konusu değildir.
Ğılmân kelimesi erkek çocuklar için kullanıldığı, ğılmânun lehum ifadesi malikiyet manasında alınarak, “onlara ait olan ğılmân” manasını ihtiva ettiği ve hadislerde de cennetliklerin çok sayıda hizmetçileri olacağı bildirildiği için, bu çocukların cennette hizmet için yaratılmış oldukları düşünülebilir.
Vildân ise, hem erkek hem de kız çocuklarını kapsadığı ve kelime kök itibariyle doğumu çağrıştırdığı için, bu çocukların cennetliklerin dünyada buluğ çağına ermeden vefat eden ve bunlara ilaveten bazı hadis-i şeriflerde dile getirilen, arzu ettikleri takdirde bir hamilelik sıkıntısı olmadan cennetlikler için yaratılan kendi çocukları olabilir…
Cennetlikler dünyadaki yaşlarına bakılmaksızın gençler sûretinde inşa olunacakları gibi, cennetlik çocuklar da, vefat yaşları ne olursa olsun çocukluğun en güzel çağında ana-babalarına ebedî bir eğlence, sürur kaynağı ve göz aydınlığı olmak üzere yeniden inşa edileceklerdir. (Cennet çocuklarının farklı yaşlarda inşa edilmeleri de mümkündür. Çünkü çocukluğun her bir evresinin ayrı bir güzelliği ve tatlılığı vardır. Cennet çocukları için vildan ve ğılman kelimelerinin kullanılmasında bu duruma işaret edildiği de düşünülebilir. Böylece vildan’ın küçük ğılman ise daha genç çocuklar için kullanılmış olması muhtemeldir.)
Dünya hayatındaki en büyük manevî zevklerden birisi hiç şüphesiz sevimli, neşeli küçük çocuklardır. Bu durum, cennet hayatının en güzel yönlerinden birisinin bu çocuklar olacağına işaret etmektedir.
- Cennet hizmetçilerinin çocuklar manasındaki ğılmân kelimesiyle ifade edilmesindeki hikmet nedir?
Cennetliklerin eşleriyle beraber olacakları ortamlarda, gençlerin yerine çocuk görünümlü hizmetçiler bulunması daha uygundur. Çocukların hizmeti daha rahatlatıcıdır. Çocukların hizmet için daha hareketli, enerjik oldukları da bir gerçektir. Ayrıca cennette yorulma olmayacağı, keza bütün işler zevkle yapılacağı için, bu hizmet onlara asla ağır gelmeyecek, aksine bu işten büyük bir lezzet alacaklardır denilebilir.
Ğılmân ifadesinin, mahiyetleri bizce meçhul olan bu hizmetçilerin, bizim anlayış seviyemize uygun hale getirilmiş bir hitap şekli olduğu düşünülebilir…
Dolayısıyla bu hizmetçilerin ğılmân (çocuklar) olarak isimlendirilmesi, onların tamamen farklı bir mahiyet ve keyfiyette, erkek veya kadınlıktan, cinsiyet ve cinselliği çağrıştıran şeylerden, tamamen uzak bir görünüm ve tabiatte, sûret ve sirette yaratıldığına işaret sayılabilir.
Bizce cennetliklerin içecek kaplarının billur-gümüş (kavarira min fıdda) olarak tavsif edilmeleri, bu kapların çok farklı bir keyfiyette olduğuna delalet ettiği gibi, bu kelime (ğılmân) da, hizmetçilerin yaş ve cinsiyetinden çok, onların masumiyetini, çocuk görünümlü olduklarını, ama güç ve kuvvetçe hizmet için son derece elverişli kimseler olduklarını ifade etmektedir. İbn Abbas’ın,
“Cennette dünyadaki şeylerin ancak isimleri vardır.” (yani mahiyetleri çok daha farklı ve üstün niteliktedir),
sözü de bu kanaatimizi desteklemektedir.
Vildan, eğer cennette dünyadan giden ergenliğe ulaşmadan ölen çocuklar ise, bunların anne babalarına hizmetçi yapılmaları nasıl açıklanabilir?
Âyetlerde, vildân’ın da cennetliklere hizmet ettiğinin belirtilmesinden hareketle, -vildân’ın cennetliklerin çocukları sayıldığı takdirde- bu durumun hizmet etmekle bağdaşmayacağı söylenebilir.
Bizce, bu çocukların ana-babalarına hizmeti ihtiyaçtan kaynaklanan bir durum olmayıp, nimetlerin onların eliyle sunulmasında ayrı bir tat ve güzellik olduğu içindir.
"Hizmetçi" kelimesinin zihinlerde çağrıştırdığı mana ile, bu çocukların hizmeti arasında önemli farklar olduğu kanaatindeyiz. Bu çocukların hizmeti sıradan bir hizmetçilik değil anne ve babalarına olan sevgi ve düşkünlüklerini göstermeye yönelik bir hizmettir. Hizmetten çok bir nevi lezzettir. Bu hizmetle hem kendileri büyük bir zevk almaktadırlar hem de anne ve babaları.
Hareketsiz bir çocuğa karşın hareketli, enerjik çocuk daha sevimlidir. Çocukların hareketliliği, anne ve babalarının etraflarında dönüp durmaları, sağa sola koşuşmaları onların güzelliğine ve sevimli olmalarına ayrı bir güzellik katar.
Nitekim, İnsân, 19. âyette bu hizmetçi çocukların etrafa saçılmış incilere benzetilmesi, onların çokluğunu, meclis ve evlerde sürekli bir faaliyet, hareket ve çeşitli hizmetler içinde olduklarını ve keza renklerinin saflığını ve güzelliklerini ifade etmektedir. İncilerin dizili oldukları ipten sıyrılarak etrafa saçılmasıyla parıltılarının birbirine yansıması sebebiyle ayrı bir güzelliği, gönle hoş gelen, sürur veren ayrı bir özelliği vardır. Bilhassa altın veya ipek sergi üzerine saçılırsa çok daha güzel bir görünüm arz ederler. Sedefinden yeni çıkarılarak etrafa saçılan henüz el değmemiş, üzerine toz konmamış yaş ve taze olan incilerin sürur veren ayrı bir güzelliği vardır.
[Taberî, XII, 370; Maverdî, VI, 171; Zemahşerî, IV, 119; İbnu’l-Cevzî, VII, 219; VIII, 149; Kurtubî, XIX, 93; İbn Kesir, IV, 487; İbn Kayyım, Hadi’l-Ervah, s. 309; Bursevî, IX, 196; X, 273; Alûsî, XXVII, 34; XXIX, 161. Maverdî, bu teşbihin çocukların çokluğunu ifade ettiğine dair görüşün Katade; renklerinin saflığını, görünüşlerinin hoşluğunu ifade ettiğine dair görüşün ise Süfyan-ı Sevri’ye ait olduğunu belirtir (a.y)]
- Kur'an'da geçen “…hiç el değmemiş hizmetçiler” mealindeki ayetleri nasıl anlamamız gerekir?
Tûr, 24. âyet,
“Hizmetleri için de kendilerine mahsus, hiç el dokunmamış, guya sedeflerinde gizlenmiş inciler gibi gılmanlar etraflarında devreder.”
şeklinde olup, [Bu meâlde muhtemelen, İbn Cubeyr’dan nakledilen ve İbnu’l-Cevzî, Bursevî ve Alûsî’nin tefsirlerinde yer alan cennet hizmetçilerinin, sadeflerinde saklı (korunan) el değmemiş incilere benzetildiğine dair rivayetten faydalanılmıştır.] “hiç el dokunmamış” ifadesi “inciler”’e ait bir sıfat olarak zikredilmişken, art niyetli biri tarafından (Bu iddia ateizmi savunan bir internet sitesinde dile getirilmiş olup, iddia sahibinin ismine yer verilmemiştir. Bu tür iddialar hakkında bilgi edinmek için, arama motoruna “gılman” yazarak karşılaşacağımız bazı sitelere bakılabilir.) gılmanların sıfatı olarak ele alınmış ve şöyle denilmiştir:
“Burada gılmanlar, yani genç oğlanlar hiç el dokunmamış olarak ifade edilmiştir.” Böylece, fitne arayan nazarlar bu ifadeyi arzu ettikleri şekilde anlamak istemişler, başkalarının eli değmemiş, ama sahiplerinin eli değecek gibi yorumlamışlardır.
Halbuki "el değmemiş" ifadesi, saklı inciler ifadesini açıklamak için olup incilerin güzelliğini, saflığını belirtmek için yapılmış bir açıklamadır. Yani saklı (sadefindeki) incilere ait bir sıfattır. Bu anlayışta her ne kadar kötü niyetli olmanın rolü büyük olsa da, meâlin maksûdu ifade etmede yetersizliği de ortadadır.
Bu âyette gılmanların, cennetliklerin etrafında hizmet için dolaştıklarının belirtilmemesi de bu tür yanlış anlamalara kapı aralamaktadır. Bu hizmetçilerin sadeflerinde saklı incilere benzetilmeleri, onların saflığını, temizliğini, beyazlıklarını, güzelliklerini ve değerli olduklarını dile getirmek içindir. (Taberî, XI, 492; Zemahşerî, IV, 24; Râzî, XXVIII, 218; Alûsî, XXVII, 34) Ayette, “ğılmanuhum” değil de “ğılmanun lehum” denilmesinde şöyle bir nükte zikredilir: Eğer ğılmanuhum (hizmetçileri) denilseydi, dünya hayatında bir kimseye hizmet eden kişi aynı kişiye cennette de hizmet edeceği endişesine kapılarak sürekli olarak o kimseye tabi olacağı düşüncesiyle mahzun olurdu. (Alûsî, a.y). Cennette her şey nihâyet derecede güzel olduğu gibi, bu hizmetçilerin de güzel olması tabii bir durumdur.
- Cennette çok eşlilik nasıl olacak? Bu konu ile ilgili ayetleri nasıl anlamalıyız?
Örneğin,
“… Ve onlara (cennetliklere) orada (cennette) temiz eşler vardır.” (Bakara, 2/25)
âyetinin tefsirinde Elmalılı’nın
“Cennetlerde tertemiz, pampak çiftler, eşler, yani erkekler için zevceler, kadınlar için zevcler vardır.” (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Kitabevi, İstanbul, tsz., I, 276.)
ifadesi, bazıları tarafından yanlış anlaşılarak erkeklere birden çok kadın (huri) verildiği gibi kadınlara da birden çok erkek (gılman) verileceği şeklinde değerlendirilmiştir.
Oysa burada anlatılmak istenen cennette kadın-erkek herkesin evli olması, temiz eşlere sahip olmasıdır. Erkekler ve kadınlar çoğul olarak zikredildiği için onların eşleri olarak zikredilen zevceler ve zevcler de çoğul olarak zikredilmiştir. Yani her erkeğin temiz zevcesi ve her kadının da temiz zevci vardır, denmek isteniyor.
Bu ifade, bir öğretmenin yıl sonunda talebelere hitaben, “Şimdi karnelerinizi dağıtacağım” demesi gibidir. Bu ifadeden bir talebeye birden fazla karne verileceği manası çıkmaz. Aksine her birine bir karne verileceği anlaşılır. Talebeler çoğul olduğu için karne de çoğul olarak zikredilmiştir. Bu tür ifadeleri yanlış anlamada, konu hakkında bilgi sahibi olmamanın rolü büyüktür.
Örneğin İslam hakkında bilgi sahibi olmayan bir kimse meâllerde, pek çok âyette geçen “rabbuhum” kelimesinin Türkçe karşılığı olan “rableri” (Örnek olarak bk. Bakara, 5; Al-i İmrân, 169; Mâide, 66; En’âm, 1; A’râf, 77; Enfâl, 2; Tevbe, 21…) ifadesini okuduğu zaman, bu ifadeden onların birden çok rabbi olduğu zannına kapılabilir. Ama İslam’ın tevhid dini olduğunu bilen bir kimse asla böyle bir yanlış anlamaya kapılmaz ve bu meâldeki rableri ifadesinin o insanların Rabbi manasında olduğunu, yani çoğul ifadesinin Rabb’e değil de insanlara (onlara) ait olduğunu derhal anlar.
Ayrıca âyetin siyak ve sibakından da gerçek mananın ne olduğunu anlamak zor değildir. (Bu durum kelimenin Arapça aslıyla ilgili olmayıp Türkçe’nin yapısı gereği, “ler-lar” çoğul ekleri almasından kaynaklanmakta ve bazı âyetlerin çevirisinde bu tür problemlere sebep olabilmektedir. Bu konuda bk. Dücane Cündioğlu, Kur’ân Çevirilerinin Dünyası, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2005, s. 32.)
Ayrıca burada şunu da belirtelim ki, âyetteki ve-lehum fiha, ezvacun mutahharatun, ifadesinin açık manası, erkeklere temiz zevceler verileceğidir. Ancak Elmalılı, erkekler için kullanılan "hum" zamirini tağlib olarak değerlendirerek, kadınları da bu zamirin şumûlüne dahil etmiştir.
- Cennette bir kadının bir tek kocası olacağına veya birden çok kocası olmayacağına dair açık bir delil var mı?
Bizce, böyle bir soruya açık bir şekilde “Evet, vardır!” cevabını vermek mümkündür.
Şöyle ki: Çeşitli hadis-i şeriflerde dünyada iken, kocasının ölmesi sebebiyle ikinci bir erkekle evlenmiş olan bir kadının cennette hangisiyle (öncekiyle mi sonrakiyle mi?) olacağına dair Ümm-ü Habibe’nin yönelttiği soruya karşın, Peygamberimiz (asm), güzel ahlaklı olanla birlikte olacağını bildirmiştir.
Başka bir rivâyette ise, kadının dünyada evlendiği kimseler hakkında muhayyer bırakılacağı ve dilediği birisine eş olacağı bildirilmiştir. Diğer bir rivâyette de, son evlendiği kimsenin eşi olacağı ifade edilmiştir. (Nitekim Hz. Muaviye, kocası ölen Ümmü’d-Derda ile evlenmek istediğinde, Ümmü’d-Derda bu teklifi kabul etmemiş ve gerekçesini şöyle açıklamıştır: Ebu’d-Derda bana, “Kadın cennette son kocasının olacaktır. Dolayısıyla benden sonra başkasıyla evlenme.” dedi. (Rivayetler için bk. Şa’ranî, Muhtasaru Tezkireti’l-Kurtubî, s. 103).
Bu rivâyetler arasında bir çelişki yoktur. Çünkü kadının, güzel ahlaklı olan, kendisine karşı iyi davranan kocasını tercih edeceği açıktır. En son evlendiği kimseye eş olması ise, eşlerin her biri güzel ahlaklı olup, birini diğerine tercih edememesi durumu için söz konusu olabilir.
Burada bizim için önemli olan bu rivâyetlerin her birinin, cennette bir kadının birden çok erkeğin eşi olmayacağına, birden fazla erkekle bir arada olamayacağına dair açık delaletidir.
Çünkü eğer bir kadın cennette birden çok erkekle beraber olsaydı, öncelikle dünyada iken evlenip de kendisi gibi cennete girmiş olan dünyevî kocalarıyla birlikte olurdu. Kadının, o erkeklerden sadece birisinin eşi olacağının belirtilmesi, cennetteki evlilik hayatının sadece o erkeğe münhasır olacağının apaçık delilidir. Karşı iddiada bulunanlar, zannî bilgiler ve indî mütalaalar yerine sağlam deliller getirmelidirler.
- Cennette çoğalma var mı? Yani orada çocuk sahibi olmak mümkün mü?
Müfessirlerin ve İslam alimlerinin büyük çoğunluğuna göre cennette tenasül (çoğalma) yoktur. Ancak bazı rivayetlere göre dünya hayatındakinden farklı bir surette çocuk sahibi olma söz konusudur. Ebu Saidi’l-Hudrî’den nakledilen bir rivayete göre, Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
“Cennette mü’min, çocuk arzu ettiğinde, hamli, doğumu ve yaş alması bir anda oluverir.” (Tirmizî, Cenne, 23; İbn Mâce, Zühd, 39; Dârimî, Rikak, 11; İbn Hanbel, III/9)
Bazılarına göre, cennette cinsel hayat vardır, ancak bunun sonucunda çocuk olmaz. Mücahid, Tavus ve İbrahim en-Nehai bu kanaattedirler. Nitekim Ebu Rezin el-Ukaylî Peygamberimiz (asm)'den şöyle rivayet etmiştir:
“Cennette cennet ehlinin çocukları olmaz.”
İshak b. İbrahim ve başkaları ise, hadiste belirtildiği gibi, cennette mümin, çocuk arzu ettiğinde istediği gibi, bir anda oluverir, ancak arzu etmez demişlerdir. (Şa’ranî, Muhtasaru Tezkireti’l-Kurtubî, s. 104).
Burada, “ancak arzu etmezler” kaydının hadisin devamı değil de, Peygamberimiz (asm)’in ifadesini nakleden İshak b. İbrahim ve başkalarına ait olduğu anlaşılıyor. Aksi takdirde böyle bir ifadenin (hadisin) hiçbir manası olmaz.
Olmayacak bir şeyi olacakmış gibi teferruatlı bir şekilde anlatıp ardından böyle bir şeyin olmayacağını söylemenin abes bir ifade olacağı açıktır. Çünkü mana öyle olsaydı, hamli, doğumu ve yaş alması kayıtlarına yer verilmez sadece “istense olurdu” gibi bir ifade kullanılırdı.
Ayrıca, eğer manasındaki “in” edatı yerine, kat’iyet ifade eden iza edatının kullanılmış olması da arzu edilenin olacağını göstermektedir. Dolayısıyla bizce böyle bir değerlendirme, cennet ehlinin çocukları olmayacağına dair rivayet esas alınarak yapılmış tekellüflü bir tevildir.
Bu konudaki rivayetler şöyle cem edilebilir:
- Cennet bildiğimiz manada hamilelik vs. yoluyla bir tenasül yeri değildir.
- Dünyadaki gibi çocuk sahibi olma yoktur. Ancak istendiğinde bir anda çocuk sahibi olunabilir...
- Cennet çocuklarının farklı yaşlarda inşa edilmeleri de mümkündür. Çünkü çocukluğun her bir evresinin ayrı bir güzelliği ve tatlılığı vardır. Cennet çocukları için vildan ve ğılman kelimelerinin kullanılmasında bu duruma işaret edildiği de düşünülebilir. Böylece vildan’ın küçük, ğılmanın ise daha genç çocuklar için kullanılmış olması muhtemeldir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Cennetteki hurileri kıskanmak ve dünyadan giden kadınların durumu hakkında bilgi verir misiniz?
- Cennette kadınlara erkek hizmetçi olan gılmanların verilmesinin hikmeti nedir?
- Cennette evlilik hadisesi nasıl olacak? Yani herkes dünyadaki zevcesi ile mi evlenecek? Dünyada iki evlilik yapanların durumu nasıl olacak? Dünya yaşamında evlenmemiş kimse, ahirette de bekar mı kalacak?
36-) Cennette insanın güzelliği nasıl olacak? Dünyada yakışıklı veya güzel olmayan bir insan, cennete gittiğinde aynı vücutla, tiple mi kalacağız, yoksa istediğimiz şekle girebilir miyiz?..
Cennete giden insan, suret bakımından aynı kişi olsa bile, güzellik bakımından kusursuz bir insan olarak cennete gidecektir. Bu dünyadaki maddi ve manevi çirkinliklerin hepsinden arındırılarak gidecektir.
Ahiretteki güzelliklerin ölçüsünü bu dünyadaki amellerimiz belirleyecektir. Kişi bu dünyada Allah'a ne kadar kulluk yapmışsa cennette de o nisbette güzelliği artacak ve cennetten istifadesi ziyadeleşecektir.
Şunu da unutmamak gerekir ki cennetin en alt makamındaki insanın güzelliği bu dünyada ölçülemeyecek kadar ziyade olacaktır.
Bazı rivayetlerde insanı ahirette otuz üç yaşında olacağı bildirilmiştir. Ancak bu yaş ifadesi dünyanın yaşına göre değildir. Yani nasıl ki insan en mükemmel yaş olarak bu dönemde bulunur. Onun gibi insan cennette olması gereken en mükemmel durumda bulunacak demektir. Yoksa oraları buralarla değerlendirmek değildir.
Cennete gidenler ile cehenneme gidenlerin durumu farklıdır. Birileri cennette en üst düzeyde istifade etmeye münasip olarak, diğerleri ise cehennemde azap çekmeye uygun olarak yaratılacaklardır.
Cennete gidenler birbirini tanıyacaklardır. Yani herkes kim olduğunu bilecek. Ancak bir anda binler yerde bulunabilecektir. Ayrıca burada naylon portakal ile gerçeği arasında ne kadar fark varsa, buradaki cennetlikler, cennettekilerin naylon halidir. Oradakini anlaması için görmesi ve yaşaması gerekir. Yoksa anlaması mümkün değildir.
İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse de öyle dirilir. Bu nedenle insanların dünyada işledikleri günahlara göre dirileceğini bildiren rivayetler vardır. Herkes kim olduğunu bilecek, ancak günahının durumuna göre farklı olacaktır.
Nasıl ki birbirine benzeyen tohumlar toprağa atıldığı zaman toprağın üzerinde şekli, tadı ve görüntüsü farklı olduğu gibi, haşirde insanların yeniden dirilmesi de bunun gibi olacaktır. Kimisi fevkalade mükemmel ve güzel iken kimisi de son derece kötü olacaktır.
İlave bilgi için tıklayınız:
Cennet de olsa, sonsuz hayat sıkıcı olmaz mı?..
37-) Cennette eşlerin durumu nasıl olacak? Cennetlik erkeklere iki tane dünyalık hanım verilecek diye hadis var; dünyada ise dört evliler var, bazı mürşidler de dört evli...
Cenneti dünya şartlarıyla düşünmemek gerekir. Cennette Allah herkesi memnun edecektir.
Öncelikle Cennetin özelliğini hiç unutmamak gerekir. Bu özellik unutulursa bir çok sorunun cevabı da verilemez. O özellik şudur:
Cennet eksiksiz mutlululuk yeridir. Cennete giren insan artık orada mutluluğunu gölgeleyecek en küçük şeyle karşılaşmayacaktır. Tam aksine, kendisini ne mutlu edecekse onların hepsine de orada hem de istediği şekilde kavuşacak, mahrumiyet asla söz konusu olmayacaktır.
"Allah Azze ve Celle sizden cennete dahil ettiği her mü’mine yetmiş iki hanım verir. Bunların ikisi hurilerden ve yetmişi cehennemlik olanların cennetlik hanımlarındandır.” (İbn-i Mace, Zühd 39)
Hadis âlimi Hişam bin Hâlid, bu hadisin izahında şöyle der:
"Bazı erkekler ebedî olarak cehenneme girerler. Cennet ehli olan erkekler cehenneme girenlerin hanımlarını alacaklardır. Meselâ, Firavun’un hanımı Hz. Âsiye gibi."
İbni Mace'de bu hadisle ilgili geçen bilgilerde cennette, mü'mine verilebilecek hizmetçi ve zevcelerle ilgili rakamın hasr, yani hususi olabileceği gibi, çokluktan kinaye olabileceği de belirtilmiştir.
Cennette eş sayısı her insanın derecesine göre verilecektir.
(Prof.Dr. İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte, XIV / 454)
İlave bilgi için tıklayınız:
Cennette evlilik hadisesi nasıl olacak? Yani herkes dünyadaki zevcesi ile mi evlenecek? Dünyada iki evlilik yapanların durumu nasıl olacak? Dünya yaşamında evlenmemiş kimse, ahirette de bekar mı kalacak?
Birden fazla evlilik yapan bir kadın cennette hangi eşi ile evli olacaktır?
Cennette aile olacak mı?
38-) Sadece namaz kılarak cennete gidilebilir mi?
Cennete gitmenin ilk şartı imandır. Kafirler ebedi olarak cehennemde kalacaktır. Müminler ise amellerine göre ya direkt cennete gidecek veya günahlarının cezasını çektikten sonra cennete gidecektir.
Sadece namaz kılan bir insanın cennete gidip gitmeyeceğini Allah bilir. Ancak şunu da unutmayalım ki Allah Teala'nın emirlerine ve yasaklarının tamamına itaat etmekle mükellefiz. Bu bakımdan ahirette günahlarımızla sevaplarımız tartılacak ve bunun neticesinde cennet veya cehenneme gidilecektir.
İnsan, iyilik ve kötülüğe kabiliyeti dolayısıyla varlıklar arasında en mükemmel mevkie çıkabildiği gibi, en düşük dereceye de düşebilmektedir. Böyle bir fıtratta yaratılan insanın elbette bütün yaptıklarının kaydedilmesi gerekir. Her şeyi muhafaza eden Cenab-ı Hakk'ın hafıziyeti, amel ve fiillerinin muhafazasını gerektirir. Muhafaza edilen bu amellerin adalet terazisinde tartılması, ona göre hakkında mükâfatın veya cezânın verilmesi zarurîdir.
İşte bu hakikata işaret eden âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
"O gün amelleri tartacak terazi haktır. Kimin sevapları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin de sevapları hafif gelirse, işte onlar âyetlerimizi inkâr ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır."1
Amellerinin tartılmasında İlâhî adaletin bütün haşmeti ile tecelli edeceğine işaret eden, "Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez."2 meâlindeki âyet-i kerimede de yine bu hakikat dile getirilmektedir.
O halde kıyamette Allah insanların amellerini tartarken, iyi veya kötü oldukları hükmünü açıklarken, iyilik ve kötülüklerin ağırlığına göre yapacaktır. Lem'alar'da Allah'ın haşirde büyük mizanı ile insanların amellerini tartacağı ve iyiliklerin kötülüklere galibiyeti veya mağlubiyeti noktasında hükmedeceği meselesi yukarıda geçen âyet-i kerimeye dayanmaktadır.3
İtikad ile ilgili bütün kitaplarımızda âhirette amellerin tartılması meselesinin hak olduğu açıkça kaydedilmektedir. Fakat bu tartının mahiyetini dünyadaki ölçülerimizle ifade etmemiz mümkün değildir. Ancak şurası muhakkaktır ki, Cenâb-ı Hak bütün insanların amellerinin muhasebesini en kısa zamanda halledip, iyilik ve kötülüklerini ortaya çıkaracaktır.
Bu hususta Muhammed Ali es-Sâbunî şöyle der:
"Amellerin, iyilik ve kötülüklerin bizzat tartılması akıldan uzak bir hadise değildir. Modern ilimler, sıcağı, soğuğu, rüzgârı ve yağmurları ölçtüğü halde, sonsuz kudret sahibi olan Cenab-ı Hak insanların amellerini tartmaktan âciz mi olur?"4
Buna rağmen, amellerin nasıl tartılacağı hususunda kesin bir şey söylememiz mümkün değildir. Çünkü ahiret ve Cennet ahvâli bu dünyadaki ölçülerimizle ifade edilemez. Nitekim el-Bidaye'de şöyle denmektedir:
"Mizân (tartı aleti) amellerin miktarlarını tesbite yarayan birşey olup, akıl onun mahiyetini bilmekten âcizdir. Dünya terazilerine benzetilmesi mümkün değildir. Bu hususta nakle (Kur'ân ve hadisteki naslara) teslim olmak en selâmetli yoldur."5
O halde Cenab-ı Hak amelleri mutlaka tartacaktır. Keyfiyetini bilmediğimiz bir mizan ile insanların iyilik ve kötülüklerini tartacak, muhteşem adaletini tecellî ettirecektir. Şayet iyilikler fazla, kötülükler az olursa o kimse ehl-i necat olur. Tersi ise, azaba müstahak olur. Fakat Allah, rahmeti ile yine affedebilir. İmanı var, fakat günahı da varsa cezasını çektikten sonra yine cennete girer. Allah'ın sonsuz rahmetine mazhar olur.
Bununla beraber amellerin tartılmasının, hesaba çekilmenin kolay olmadığını Resulullah Efendimizin (a.s.m.) bazı hadislerinden anlamaktayız. Dualarında sık sık "Allah'ım, bana hesabımı kolaylaştır." buyurduğu rivayet edilmektedir.
İnsanın o gün Allah'ın rahmet ve mağfiretine daha çok muhtaç olduğu, hesap esnasında Onun rahmetinin sonsuz genişliği olmasa, insanın zor durumda kalacağını yine hadis-i şeriflerinden anlamaktayız.6
Hülâsa, o gün amel defterindeki her muamele en ince noktalarına kadar hakkıyla tartılıp, herkesin kâr ve zarar bilançoları çıkarılıp hesapları kapanacaktır. İyilikleri kötülüklerinden, kârları zararlarından fazla çıkarsa o kimse kurtuluş ehli olacaktır. Sevapları günahlarından eksik çıkarsa o kimse zarara uğrayacaktır.
Mü'mine düşen vazife, iyilikleri kötülüklerine, kârları zararlarına galebe çalacak şekilde ameller yapması, ona göre hesap gününe iyi hazırlanmasıdır. Ve "Allah'ım, hesabımı kolaylaştır." diyerek Allah'a yalvarmasıdır.
Kaynaklar:
1. A'raf Sûresi, 8.
2. Nisa Sûresi, 40.
3. Lem'alar, 81.
4. Safvetü't-tefâsir , 1/437.
5. el-Bidaye fîusuli'd-dîn, 92.
6. Müsned, 6/48.
39-) Hz. Meryem'in cennette Peygamber Efendimiz (sav.) ile evleneceği doğru mu?
Sebep ve hikmetler dünyasında yaşıyoruz. Burada her şeyin bir sebebi ve hikmeti vardır. Ama ücret ve kudret yeri olan ebedî âlemin kendine has yönleri vardır. Buradaki ölçüler oraya uymadığı gibi, buradaki şartlar ve esaslar da o âleme benzemez.
Bunun için o âlemi kendi ölçüleri içinde mütalaa etmek lazım. Ancak ebedî âlem hakkında tam bir bilgiye sahip olmamız mümkün değildir. Ancak bazı âyet ve hadislerde bu meseleye esas teşkil edecek işaretler vardır. Biz de bu işaretlerin gösterdiği nisbette biliyoruz.
Sizin sözünü ettiğiniz meseleyi İbni Mâce’nin Zühd babında rivayet edilen bir hadis-i şeriften öğreniyoruz. Peygamber Efendimiz (a.s.m) şöyle buyuruyor:
“Allah Azze ve Celle sizden cennete dahil ettiği her mü’mine yetmiş iki hanım verir. Bunların ikisi hurilerden ve yetmişi cehennemlik olanların cennetlik hanımlarındandır.” (İbni Mâce, Zühd 39)
Hadis âlimi Hişam bin Hâlid, bu hadisin izahında şöyle der:
“Bazı erkekler ebedî olarak cehenneme girerler. Cennet ehli olan erkekler cehenneme girenlerin hanımlarını alacaklardır.”
Meselâ, Firavun’un hanımı Hz. Âsiye gibi. Hz. Âsiye’nin durumunu da yine bir başka hadisten öğreniyoruz:
“Allah, İmran kızı Meryem’i, Firavun’un hanımı Âsiye’yi ve Musa’nın kızkardeşi Gülsüm’ü cennette bana zevce olarak vermeyi hükmeyledi.” (Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebir, 8/258)
Bu hadis-i şeriflerden anlaşıldığı üzere, cehennemlik erkeklerin cennetlik hanımlarını Cenab-ı Hak mü’min erkeklere verecek. Cennetin şartları kendine göre olacağı için orada kıskançlık, haset ve benzeri duygular olmayacaktır.
Hiç evlenmeden vefat eden hanımlar için de aynı hususlar geçerli olsa gerekir.
40-) Cennete girmek için acı çekmek mi lazım, acı çekmeden cennete girmenin hiçbir yolu yok mudur?
İnsanoğlunun dünyaya gelmesi imtihan olmak içindir. İmtihan, “MİHNET” kökünden gelir ki, manası sıkıntı, acı, ıstırap demektir. Bu sebeple, imtihanda sıkıntının, acının olması imtihanın en önemli bir malzemesidir.
İnsanların âdil bir ortamda imtihan olması için kendisinde iki zıt unsur yaratılmıştır. Bunlardan biri nimetlere karşı minnettarlığını fark etmesi, nimetten nimet vereni hatırlaması ve ona teşekkür etmesini bilen vicdan ve vicdandaki ulvî hislerdir. İnsanın bu yönüyle imtihan olması için nimetlerle yüz yüze gelmesi gerekir.
İkinci unsur, sıkıntılar karşısında feveran edip isyan eden süflî duyguların merkezi olan nefistir. İnsanın bu yönüyle imtihan olması için sıkıntılarla karşılaşması zorunludur.
Demek ki, iyilikler, güzellikler, nimetler -cevapları şükür olan- birer imtihan sorusu olduğu gibi, sıkıntılar, acılar, musibetler de -cevapları sabır olan- birer imtihan sorusudur. Nimetlerin sorusuna doğru cevap vermek için -ilimle, akılla, gönülden- Allah’a iman etmek gerekir. Sıkıntıların oluşturduğu sorulara doğru cevap vermek ise -bütün benliğiyle- ahirete iman etmek gerekir.
Aşağıda meali verilen ayetlerde imtihanın gerekliliğine vurgu yapılmıştır:
“(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?!. Onlara yoksulluk ve sıkıntı öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki nihâyet peygamber ve beraberindeki müminler, 'Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?' demişlerdi. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı yakındır.”(Bakara, 2/214).
“İnsanlar yalnız 'iman ettik' demekle, hiç imtihân edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar? Yemin olsun ki biz, onlardan öncekileri imtihan ettik. Elbette Allah (imtihan ederek), doğru söyleyenleri de bilir, yalancıları da bilir.”(Ankebut, 29/2-3).
İlave bilgi için tıklayınız:
- Sonsuz merhamet sahibi olan Allah, niçin kullarını cennet için sınava tabi tutuyor da direkt cennete koymuyor? O zaman dünyadaki zulüm ve haksızlıklar da olmazdı.
- Musibetlerin Allah’ın kahrının tecellisi olduğu söyleniyor. Her musibet için bunu söylemek mümkün müdür?
- Biz imtihandayız. Başımıza gelen felaketler, hastalıklar, sıkıntılar oluyor. Bunlar günahlarımıza kefaret olur mu?
- “Dünyada rahat yoktur.” hadisi şerifini nasıl değerlendirmeliyiz?
41-) Cennet ve cehennem sonsuz mu?
Allah Kur'an-ı Kerim'de cennetin de cehennemin de içerisinde bulunan sakinleleriyle birlikte ebedi olduğunu bildiriyor. Müminler için ebedi hayat cennettedir:
"...onlar orada ebedî kalacaklardır." (Bakara, 2/25).
"Mahşer vaktinde sizi toplayacağı gün, işte o zarar günüdür. (Ancak) kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter, onu (ve benzerlerini), içinde ebedî kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur." (Teğabun, 64/9)
"İman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve faydalı iş yaparsa Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Allah o kimse için gerçekten güzel bir rızık vermiştir." (Talak, 65/11)
"Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların konaklama yeri ne kötüdür." (Nahl, 16/29)
"Kimin tartısı hafif gelirse işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır." (Mü'minun, 23/103)
"Dediler ki: "İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür." (Zümer, 39/72)
"İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür." (Mü'min, 40/76)
Allah'a inanan bir insan için bu ve daha bir çok ayet yeterli delildir. Allah vaad ettikten sonra ancak Allah'a inanmayan bir kimse bunu yalanlar. Allah Teala ayetleri yalanlayanlar için şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz, ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkarları işte böyle cezalandırırız." (A'raf, 7/40)
42-) İbn Arabi gerçekten de cennet ve cehennemin ebedi olmadığını söylemiş midir?
İbni Arabi hiçbir zaman cennet ve cehennemin ebedi olmadığını söylememiştir. Onun cennet hakkında söyledikleri, ehlisünnetin görüşüyle aynı olup özet olarak şöyledir:
Cennet ehline hitap eden yüce Allah şöyle buyurur:
“Ne arzu ederseniz, isteyin benden... Bundan sonra sizin için fakirlik, ihtiyaç, sıkıntı, hastalık, güçsüzlük, ihtiyarlık yoktur... Bundan böyle size gücenmem asla söz konusu olmaz.. İçinde bulunduğunuz nimetler, tükenmez, sonu gelmez, ebediyete kadar akıp gider. Siz bundan böyle huzur ve emniyet içerisinde olacak, ebediyen cennette kalacak, sürekli nimetler ve ikramlar göreceksiniz.”(bk. Futuhat, 1/320-321). İbn Arabî, bu hususları bir hadis rivayetinin ışığında anlatmıştır.
Cennetin devamlılığı konusunda alimler arasında hiç bir ihtilaf yoktur. Çünkü bu konuda, açık ayetler vardır. Bir misal olarak şu ayetlere bakılabilir:
”Cennet ehli tükenmeyen, eksilmeyen, hiçbir surette esirgenmeyen bir çok meyveler içindedirler.” (Zariyat, 56/32-33).
“İman edip salih amel yapanlara gelince, onlar için hiç eksilmeyen ve tükenmeyen bir mükâfat vardır.”(Tin, 95/6).
“Onların (İman edip Allah yolunda can ve mallarıyla cihat edenlerin) Rabbi, kendilerinin, katından bir rahmete, bir rıdvana ve içinde daimî nimetler bulunan cennetlere gireceklerini müjdeler. Onlar o cennetlerde ebediyen kalacaklardır.”(Tevbe, 9/21-22).
- İbn Arabi’nin Cehennem hakkında söyledikleri ise şöyle özetlenebilir.
“Kur’an’da Mücrim/suçlu olarak belirtilen ve cehennemden asla çıkamayacak olan cehennemlikler dört kısımdır:
Birinci kısım: Nemrud, Firavun ve benzerleri kimselerdir ki, Allah’a karşı büyüklenmeye kalkışmış, rablık dava etmişlerdir.
İkinci kısım: Allah’a ortak koşan müşriklerdir.
Üçüncü kısım: Muattıla/ateistlerdir.
Dördüncü kısım: İçlerinde küfür olduğu halde, dışarıya İslam görüntüsünü veren iki yüzlü/münafıklardır. İnsan ve cinlerden oluşan bu dört grup, cehennemin asıl sakinleridir, oradan asla çıkmayacaklardır.(bk. Futuhat, 1/301-302/62. Bab).
- Söz konusu bu dört grub cehennemden asla çıkmayacaklarına, -Kur’an’da ifade edildiği üzere- ölerek yok olmayacaklarına ve cehennemden çıkıp cennete giremeyeceklerine göre, Allah’ın sonsuz rahmeti ve lütfu, onlar hakkında da -bizzat ateşin içinde- bir şekilde tecelli etmesi gerekir. Bu da şöyle olur/olabilir: Cehennemde ebedî kalanlar -Allah’ın haklarında tayin ettiği- cezalarının süresi bittikten sonra, artık ateşe karşı bir alışkanlık, bir muafiyet kazanacaklar. Acıyı hissetme duyuları kaybolup, artık elemi, sızıyı, ağrıyı duymaz hale geleceklerdir. Hatta, uykuda olan birinin -rüyada- gördüğü türden hayalî bir lezzeti bile hissedebileceklerdir.(bk. Futuhat, 1/303).
Görüldüğü gibi, Şeyh-i Ekber İbn Arabî, Cehennemin ebedî olduğunu ısrarla vurgulamakta ve dört grup insanların orada ebedî kalacaklarını belirtmektedir.
İlave bilgi almak için tıklayınız:
Cennet ve Cehennemin ebedi olup olmadığı hakkında...
43-) Cennet hayatımız nasıl geçecektir? Orada nelerle uğraşacağız?
Dünya hizmet, ahiret ise ücret yeridir. Dünyada ibadet eden, günahlara karşı sabreden kimse cennette mükafatını görecektir. Dünyada vazifesini yapmayan ahirette cehennem azabı çekecektir. Ahirette Allah'ın kudreti tam olarak tecelli edeceği için, ora halkının Allaha karşı hayranlığı devam edecektir. Bilhassa cennet envai çeşit sanatların sergilendiği bir yer olacaktır. Rablerinin cemalini gören mü'minler kendinden geçecek hayret ve muhabbetlerini, takdis ve hamdlerini sübhanallah, elhamdülillah, Allahu ekber gibi mübarek kelimelerle ifade edeceklerdir. Bu sözler namazda toplandığı için, bu sözleri secdeye kapanarak da ifade edeceklerdir. Bu dünyada nefsimize ağır gelen naamz, cennetin yüksek insanlarının en büyük lezzetlerinde olacaktır. Bunu yapmak için herhangi bir zorlama veya mükellef tutma söz konusu değildir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Bunun dışında cennet dostlar ve akrabalarla beraber yaşanan bir lezzet yeridir. Orada yine komşuluk ve akrabalık bağları devam edecektir. Cennetlikler cehennemlikleri, cehenemlikler cennetleri görecektir. Cenetlikler 30 veya 33 yaşlarında olunacaktır.
Cennet; âhiret âleminin saadet köşesi... Cennet; nimet ve ihsan deryası, lezzet ve huzur ülkesi... Cennet; rıza beldesi, darüsselâm. Rabb-ı Rahimimizin rahmetine erenlerin karargâhı... Her türlü noksan ve kusurdan münezzeh olan Rabbimiz, bizlere de elimizden geldiğince günahlardan kaçınmamızı, kötülüklerden temizlenmemizi emrediyor. Tâ ki, bizi bütün kötülüklerden ve kötülerden arı olan darüsselâmına erdirsin...
- Kötü inançların orada yeri yok. Küfür, şirk, dalâlet gibi...
- Oraya kötü huylar da giremiyor. Yalan, gıybet, iftira gibi...
- Orada noksanlık da bulamazsınız. Hastalık, yorgunluk, uykusuzluk gibi...
- O beldenin lügatine giremeyen kelimeler var: ah, of, keşke, eyvah gibi...
- O darüsselâm bunların hepsinden uzaktır...
Ucuna bucağına nazarımızın erişemediği, büyüklüğünü hayalimizin kavrayamadığı bu kâinat bizim imtihan salonumuz. İnsan, mum ışığında, kuru bir tahtanın üstünde ve elinde bir simitle de imtihan olabilir... O hâlde bu âlem niçin bu kadar muhteşem... Bu kadar çeşitli sebzeler ve meyveler de ne demek?
Koca güneş imtihan lâmbamız... Bu hâl bize geniş bir ufuk açıyor. Keyfiyetini bilemeyeceğimiz âhiret âleminin ne kadar harika olduğunu uzaktan uzağa hayalimize gösteriyor...
İmtihan salonu böyle büyük, böyle güzel, böyle muhteşem olursa, saadet ve mükâfat diyarı nasıl olur!?.. İmtihanda bu kadar nimetlere mazhar olursak, kim bilir cennette ne gibi ihsanlarla karşılaşacağız... “Dünya âhiretin tarlasıdır.” buyuruyor Allah Resulü (a.s.m.). Tarla gönül eğlendirme yeri değildir. Tarlada meşakkat vardır, yorulma vardır. Ve tarlada zaman en iyi şekilde değerlendirilir...
Bu hadis-i şerifi ile Resulûllah Efendimiz (a.s.m.) bizlere, bu dünya tarlasından en güzel, en verimli biçimde istifade etmemizi tavsiye ediyor. Ve yine, ekeceğimiz şeylerin burada bir çekirdek iken ötede sümbülleneceğini bire bin, yetmiş bin ve daha fazla meyveler vereceğini müjdeliyor bize...
Mü’minin yemesi, içmesi, konuşması, dinlemesi, tefekkür etmesi, hepsi birer çekirdek gibi. Bunlar helâl dairesinde işlenirlerse, birer cennet ağacı olacaklar...
Dinî ve ilmî bir sohbete katılan insan, orada, o tarlada çok şeyini ekiyor. O mecliste geçen fâni dakikalarına bedel ebediyet kazanıyor. Dinlediği sözlere bedel, cennet sohbetlerini dinlemeğe aday oluyor. Anlamasına, tefekkür etmesine bedel, cennetteki anlayış ve tefekkür gücüne güç katıyor. Seyrettiği mü’min çehrelere bedel, cennette nuranî simalarla karşılaşmağa dua etmiş oluyor...
Helâl lokma yiyen insan, yemesini cennet hesabına ekmiş oluyor. Daima hakkı söyleyen, doğruyu haykıran insan, söz nimetini cennet namına ekmiş oluyor. Fiil, hâl ve söz âlemimizdeki bütün sermayemizi bu mânâda değerlendirebilsek, her amelimize karşılık akıl almaz mükâfatlara erecek, cennetimizi buradan hazırlayacak, oradaki azığımızı buradan göndermiş olacağız...
Rabbimiz bize o beldeyi şöyle müjde veriyor:
“Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaat buyurdu... Orada ebedî olarak kalacaklar. Hem de adn cennetlerinde hoş meskenler var... Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür... İşte asıl büyük saadet de budur.” (Tevbe, 9/72)
Cennet ırmakları için, tertemiz su ırmakları, süt ırmakları, bal ırmakları gibi tefsirler yapılıyor. Ve daha ifade edilemeyen nice ırmaklar... Bu ırmakların küçük misalleri dünyamızda da mevcut. Dünyamızda da her gün bir süt nehri akıyor... Ama biz bu nehrin tamamını birden göremiyor, ancak, memelerden dökülen kısmına vakıf olabiliyoruz...
Nil, dicle, fırat gibi bu nehirler de, asırlardır bitmeden tükenmeden akıyorlar... Bizi cennet ırmaklarından ve adn cennetlerindeki hoş meskenlerden haberdar eden ve o beldelere hazırlanmaya teşvik buyuran Rabbimiz, âyet-i kerimenin sonunda şu ulvî ders ile kalbimizi rızasına çeviriyor; bütün amellerimizi ihlâsla yapmamızı ders veriyor: “Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük saadet de budur.”
Babasının sözünü, sadece onun rızasını kazanmak için, severek yerine getiren bir çocukla, bu emri, meselâ, çikolata gözeterek tutan diğer bir çocuk arasındaki fark ne kadar büyüktür!..
Bu inceliği yakalayan ve hayatlarını bu şuurla değerlendiren müminlerin ebedî lütuftan hisseleri, kat kat fazla olacaktır.
Bir de bu ilâhî haberin bütün cennet ehli için geçerli olan şu yönü var: o saadet yurdunun bahtiyar misafirleri bir nimete mazhar olduklarında: “Bu, rabbimin benden razı olduğunun bir nişanı, bir alâmetidir.” diye düşünerek, ulvî bir haz duyarlar. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Mektubat’ında bu mânâyı ne güzel dile getirir: bir padişah-ı zîşânın sana hediye ettiği bir elma lezzeti içinde, yüz, belki bin elmanın lezzetinin fevkinde bir iltifat-ı şahane lezzetini sana ihsas ve ihsan eder...
Demek ki cennette hem maddî nimetlerden istifade edilecek, hem de onların çok üstünde manevî hazlar tadılacak... Bunu böyle değerlendirmeyip cenneti sadece ruhanî telâkki etmek, âhiretle ilgili bütün âyetlerin ruhuna ters düşen yanlış ve noksan bir anlayış olur.
Ruh cennet köşkünü ve hurilerini sadece seyreder... Cennet ırmaklarına bakmakla yetinir... Onların şu veya bu nehir olması onu pek ilgilendirmez. Bu takdirde, dünya nimetlerinden sonsuz denebilecek kadar üstün olan cennet nimetleri, tam tersine dünya nimetlerinden çok aşağı düşmez mi?.. Cennette süt nehrini seyretmektense bu dünyada bir bardak süt içmek daha iyi değil midir?..
Ruh böyle noksan bir cennetle tatmin olmaz... Böyle bir anlayış sadece, haşrin cismanî olmasını aklına sığıştıramayanların vehimlerini tatmin eder; o kadar...
Maddî ve manevî her türlü lezzetin asıllarıyla dolu olan cennet yurduna sırattan gidiliyor... Sıratı salimen geçenler cennet kapılarına ulaşıyorlar. Âhiretteki her şey gibi, bu sırat hâdisesinin de çekirdeği dünyada. Bu dünyada bütün işlerini Allah’ın emri üzere yürütenler, dilleriyle daima doğruyu ifade edenler, âhiret âleminde, sıratı salimen geçeceklerdir...
Sıratın sağından da solundan da düşülse altı cehennem. Bu hakikatin da dünyada çekirdeği mevcut... İfrat da insanı helâk ediyor, tefrit de... Yâni aşırılığın her iki cinsi de insana felâket hazırlıyor... Demek ki insan, daima bir eliyle ifratı, diğeriyle tefriti bir kenara itecek ve bir ömür boyu böylece kulaç kulaç yol alacaktır ki, cennete varabilsin; o saadet mahalline ulaşabilsin.
44-) Cennette vücutların şeffaf olması ne anlam ifade eder? Örneğin hurilerin giydikleri yetmiş kat elbise?
Soruda belirtilen gerçek Kur’an’da değil, hadiste ifade edilmiştir:
“Huriler yetmiş hulle giydikleri halde, birbirlerini örtüp gizlemezler, öyle ki bacaklarındaki ilikleri görünür.”(Buharî, Bed’u’l-halk,8; Müslim, Cennet, 14; Tirmizî, Kıyame, 60).
Bunun manası; gerçekten iliklerinin görünmesi değil, cennetteki hurilerin çok değişik güzelliklere sahip olduklarının vurgulanmasıdır. Cennetin güzelliklerini zihinlere kazımak için tercih edilen bir ifadedir.
Ayrıca Cenneti bu dünya hayatıyla değerlendirmek ve ona göre karar vermek doğru olmayabilir. Nasıl ki anne karnındaki çocuğa dünya hayatını; toprağın altındaki çekirdeğe ağaç halini anlatmak mümkün değilse, dünya karnında ve yerin altında olan insanlara da cenneti anlatmak öyle imkansızdır.
Bununla beraber insanı tatmin edecek bazı örnekler vermek de mümkündür. Nasıl ki üzümün içindekilerin görülmesi insana ayrı bir zevk verir. Demek ki taşıyla toprağıyla hayattar olan ve insanın maddi manevi her zevkine uygun olarak yaratılan cennette de hurilerin öyle olması ayrı bir zevk verecektir.
Cenneti hak eden bir insan, Allah yolunda kullandığı bütün duygularının mükâfatı olarak, her türlü zevklerden lezzet alacaktır. Misal olarak, bir hurinin giydiği elbiseleri bile -iç içe girmiş bir gonca gül gibi- yetmiş çeşit güzellikle donanmış yetmiş hulleden oluştuğu halde, bu güzelliklerin hiçbiri diğerini engellemeyecek, adeta yetmiş hullenin altında ilikleri görünecek gibi bir şeffaflıkla, yüzlerce güzelliğiyle yüzlerce duygulara hitap edecektir. (bk. B. Said Nurisi, Mektubat, s.385).
İlave bilgi için tıklayınız:
Cennet nasıl olacaktır?
45-) Cennet hayatında oldukları belirtilen huri ve gılman hakkında bilgi verir misiniz?
Kur’ân-ı Kerim’in sadece bir âyetinde "gılman" tâbiri geçmektedir. 52. Sûre olan, Tûr Sûresi 24. âyetinde:
“Etraflarında, sedeflerinde saklı inciler gibi tertemiz gılmanlar dolaşır.”
Sözlükte “çocuk, bıyığı yeni terlemiş genç, hizmetçi” anlamına gelen "gulâm" kelimesinin çoğulu olan gılman, anlaşıldığı kadarıyla, Allah’ın (c.c) mü’min kulları için özel yarattığı ve vazifesi sadece hizmetkârlık olan cennet gençleridir. Onlar cennet ehline yiyecekler ve içecekler sunarlar ve bu vazifeyi görmekten mutluluk duyarlar.
Hûriler ise, Rahman-ı Zülcemâlin mü’min erkekler için cennette özel yarattığı ve dünyalık kadınların emrine verdiği çok güzel cennet kadınlarıdır. Bir çok âyet onlardan bahsetmekte ve onları târif etmektedir. Genel olarak “İri gözlerinin beyazı saf, siyahı koyu, gümüş berraklığında beyaz tenli kızlar” olarak anlatılan hûriler, “erkeklerine düşkün, başkalarında gözü olmayan, kimse tarafından dokunulmayan, inci tenli, yakut yanaklı, yaşıt genç kızlar” tarzında muhtelif âyetlerde tanımlanır. O kadar güzel yaratılmışlardır ki, hadis-i şerifte
“Hûriler yetmiş elbiseyi giydikleri halde, bacaklarının kemiklerindeki ilikleri görünüyor.” denilmiştir.
Bu hakikati tefsir eden Bediüzzaman şöyle demektedir:
“İnsanın, ne kadar hüsünperver ve zevkperest ve ziynete meftun ve cemâle müştak duyguları ve hasseleri ve kuvâları ve lâtifeleri varsa, umumunu memnun edip doyuracak ve her birisini ayrı ayrı okşayıp mesut edecek maddî ve mânevî her nevi ziynet ve hüsn-ü cemâle, hûriler camidirler."
"Demek, hûriler Cennetin aksâm-ı ziynetinden yetmiş tarzını, bir tek cinsten olmadığından birbirini setretmeyecek sûrette giydikleri gibi, kendi vücutlarından ve nefis ve cisimlerinden, belki yetmiş mertebeden ziyade ayrı ayrı hüsün ve cemâlin aksamını gösteriyorlar. ‘Orada, canların çekeceği, gözlerin zevk alacağı her şey vardır.’ âyetinin hakikatini gösteriyorlar.” (Sözler, s. 813)
Ancak, dünyalı kadınlar salih amelleri farkından dolayı daha güzel olarak yaratılacak ve birden fazla dünyada evlilik yapan mü’min kadınlar da tercih ettiği ile birlikte olmaya hak kazanacaktır.
46-) "Cennet nefse hoş gelmeyen şeylerle, Cehennem de nefsin hoşlandığı şeylerle kuşatılmıştır" mealindeki hadiste Peygamberimiz (a.s.m.) ne anlatmaktadır? İzah eder misiniz?
Cenab-ı Hak, imtihan sırrı olarak her bir günaha nefis için bir lezzet koyduğu gibi, itaat ve ibadette dahi, nefse hoş gelmeyen sıkıntı ve zorluklar koymuştur. Ancak başlangıçtaki bu küçük sıkıntı ve meşakkatlerin ardından, ruh ve kalbi huzura kavuşturacak rahatlık vardır.(1)
Nefis, yaratılışı icabı günahlara koşarken, sıkıntılara sabretmeyi gerektiren ibadetlerden daima kaçar. Günahlar, yasaklar, başlangıçtaki lezzetlerine karşılık, sonradan maddi ve manevi ızdırap getirirken; iman, itaat ve ibadette başlangıçta çekilen küçük sıkıntılara karşılık, rahatlık ve huzura vesile olur. İşte bundan dolayıdır ki, günahlarda bulunan lezzetler “zehirli bal” olarak ifade edilmiştir.(2)
İşte, bahsini ettiğiniz hadis-i şerifte bu hususa işaret edilir:
Hadis alimlerinden İmam-ı Nevevi, bu kuşatılmayı bir perdeye benzetmektedir. Yani, cennete, onu kuşatan şeyler; ibadet, itaat, meşakkat, gayret, çalışma v.s. gibi nefsin hoşlanmadığı şeylerden meydana gelmiş olan bir perdeyi geçerek varılabilir. Aynı şekilde cehennem de nefsin hoşlandığı günahların lezzetleriyle, isyan ile içki ve kumar gibi günahlarla perdelenmiştir. Onların işlenerek yırtılmasıyla da cehenneme varılır.(3)
“Dünya mü'minin zindanı, kâfirin ise cennetidir.”(4)
mealindeki hadis-i şerif bu hakikatin bir başka ifadesidir. Şurası da muhakkak ki, mü'min için dünyanın zindan oluşu, cennetteki ebedi saadetine göre, kâfir için de dünyanın cennet oluşu, cehennemdeki ebedi azabına göredir.(5) Yoksa, mü'min bu dünyada, akıl ve kalb cihetiyle, kâfirden çok daha lezzet almaktadır. Çünkü, inançsız kimselerin aklını sıkça zorlayan, "ebedi yok oluş" düşüncesi, onların dünya nimetlerinden aldığı lezzeti hiçe indirir. (6)
Mesnevi-i Nuriye'de şöyle buyrulur:
“Dünyanın lezzetleri, zevkleri ve zinetleri Halikımızı ve Mevlamızı bilmediğimiz takdirde cennet olsa bile cehennemdir.”(7)
“Seni intizar etmekte ve senin de sür'atle ona doğru gitmekte olduğun kabir, dünyanın zinetli, lezzetli şeylerini hediye olarak kabul etmez. Çünkü dünya ehlince güzel addedilen şey, orada çirkindir.”(8)
Onun için, nefsimize hoş gelen, fakat ruh ve kalbimizin hoşlanmadığı fani güzelliklerin, peşinde olmamalıyız ki, Rabbimizin rızasına ve cennetine nail ve cehenneminden emin olalım.
Kaynaklar:
1. Soruda geçen hadisi şerif Tirmizi, Cennet, 31.' de geçmektedir.
2. Meyve Risalesi, s. 25; Mesnevi-i Nuriye, s. 118.
3. a.g.e.
4. Müslim, Cennet, 1.
5. Tirmizi Zuhd, 56.
6. Lem'alar.s. 201.
7. Mesnevi-i Nuriye s, 98.
8. a.g.e. s, 118.
47-) Birden fazla evlenen kişi Cennette hangi eşi ile evlenecektir? Eşi vefat ettikten sonra baldızı ile evlenen erkek, cennette ikisi ile evlenebilecek midir?
1. Önce şunu belirtelim ki, Kur’an ve ayetlerde özel olarak bu meseleye dair bir bilgiye rastlayamadık. Fakat hadislerde, prensip olarak eşler cennete girdikleri takdirde orada da bu birliktelikleri devam edecğine dair hadisler vardır. Eğer bütün o kadınlar, kız olarak bu adamla ilk evliliklerini yapmışlarsa orada da bunlarla hayatını devam ettirmesi yukarıda arzedilen prensibe uygundur. Şayet o kadınlardan bazıları dul olarak alınmışsa, o takdirde ilk kocasına mı, ikinci kocasına mı varacağına dair farklı görüşler vardır. Daha çok muteber olarak görünen görüşe göre, bu kadının rızasına bağlıdır. Dünyada evlendiği hangi kocasını tercih ederse ona varır.
2. Bu meseleyi de (baldızla evlenme) kaynaklarda bulamadık. Kanaatimizce dünyada iki kız kardeşin aynı kocayla evlenmesine izin vermeyen ilahî hikmet, öbür dünyada da bu hikmeti yürürlüğe koyması daha uygun görülmektedir. Her şeyi en iyi bilen Allah’tır.
İlave bilgi için tıklayınız:
Cennette kadınlar dünyadaki eşiyle evlenmek zorunda mıdır?
48-) Cennette sohbet nasıl olacaktır, bunu kaynaklarıyla açılayabilir misiniz?
Cennete gidenler bir birini tanıyacaklardır. Yani herkes kim olduğunu bilecek. Ancak bir anda binler yerde bulunabilecektir. Ayrıca burada naylon portakal ile gerçeği arasında ne kadar fark varsa, buradaki nimetler cennettekilerin naylon halidir. Oradakini anlaması için görmesi ve yaşaması gerekir.
Her nimetin olduğu cennette, elbette sohbet nimeti de olacaktır. Ancak cennet sohbeti bu dünyanın sohbetlerinden son derece farklı olacaktır. Cennetteki sohbetin detaylarına yer vermek oldukça güçtür. Çünkü, kaynaklarda bu konular çok fazla detaylandırılmamıştır. Bununla beraber, cennetteki birkaç tabloya maddeler halinde işaret edeceğiz:
“Cennettekiler bu gün zevk ve eğlence içindedirler. Hem kendileri hem eşleri gölgeliklerde, tahtalarına kurulurlar.”(Ya Sin, 36/55-56).
"Onların kalplerindeki kini söküp çıkarmışızdır. Dost ve kardeş olarak, divanlar üzerinde karşı karşıya otururlar.”(Hicr, 15/47).
Cennettekilerin, cehennemdekilerle konuşmaları:
“Kitabı sağından verilenler, cennetlerde mücrimlerin hallerini soracaklar: ‘Neydi bu cehenneme sizi sürükleyen?’ Onlar şöyle cevap verecekler: ‘Biz namaz kılanlardan değildik.’”(Müddessir, 74/39-43).
“Cennetlikler cehennemliklere: ‘Biz Rabbimizin bize vâd ettiği şeylerin gerçek olduğunu gördük; siz de Rabbinizin size vâd ettiği şeylerin gerçekleştiğini gördünüz mü?’ deyince, onlar: ‘Evet’ diye cevap verirler.”(Araf, 7/44).
“Cehennemlikler cennetliklere: ‘Ne olur, lütfen suyunuzdan, Allah’ın size nasip ettiği nimetlerden biraz da bize gönderin’ diye seslenirler. Onlar da: ‘Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır/ yasaklamıştır’ diye cevap verirler.”(Araf, 7/50).
Tören karşılama:
"Cennet bekçileri olan melekler, cennetliklere “Buyurun, hoş geldiniz, size selam olsun, ebedi kalmak üzere girin cennete” derler. Onlar da: “Bize verdiği sözünü yerine getiren, dilediğimiz yerinde ikamet etmek üzere bizi cennetine yerleştiren Allah’a hamd olsun” derler."(Zümer, 39/73-74).
Son Sözleri:
Cennettekiler “Bizi hidayete erdirip cennetine alan Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bize yol göstermeseydi, biz kendiliğimizden bu yolu bulmazdık...” (Araf, 7/43).
Cennettekilerin oradaki duaları;
“Subhansın Allah’ım! Her türlü noksandan münezeh ve yücesin” demek, birbirlerine iyi dilek ve temennileri ise ‘Selam’dır. Duaları, “Alemlerin Rabbine hamd olsun” sözleriyle sona erer.”(Yunus, 10/10).
Cennetin en güzel nimetlerinden olan sohbetlere gelince:
Cennet her türlü lezzetin yeri olduğuna göre, en şirin sohbetler de orada olacaktır. Şu ayetler bunu açıkça göstermektedir:
"Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler. Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır." (Yasin 55-56)
"Canların isteyeceği ve gözlerin hoşlanacağı ne varsa, hepsi oradadır. Siz de orada devamlı olarak kalacaksınız. İşte bu, sizin çalıştığınız ameller sebebiyle mirasçı kılındığınız cennettir. Sizin için orada çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz." (Zuhruf, 71-73)
"İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger. (Yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir. Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve oradaki ipekleri lutfeder. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar. Ne yakıcı sıcak görürler orada, ne de dondurucu soğuk. Ağaçlarının gölgeleri üzerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur. Yanlarında gümüş kaplar ve billur kâselerle, gümüşî beyazlıkta (billur gibi) şeffaf kupalarla dolaşılır ki (cennet sakinleri bunlara dolduracakları cennet şarabını cennetteki insanların iştahları) ölçüsünde tayin ve takdir ederler. Onlara orada bir kâseden içirilir ki karışımında zencefil vardır. (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebil denir. Cennettekilerin etrafında öyle ölümsüz genç hizmetçiler dolaşır ki, onları gördüğünde kendilerini etrafa saçılmış inciler sanırsın. Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün. Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir. Onlara: 'İşte bu, sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre değer' denir." (İnsan, 76/11-22)
Bütün bunların üzerinde kendilerine böyle mükemmel bir cennet ve nîmet hayatını hazırlayan Rableri onlara “selâm” diyecektir. Rabbimiz, cennetin sohbetçilerini selâmlayacaktır.
Bizzat Rabbimizin sesini, sözünü duyacağız. Orada Rabbimizin sözünü bizzat kendisinden duyup dinleyeceğiz. Bu elbette hiçbir şeye değişilmez bir nîmettir. Sözlü olarak Allah’ın selâmına şahit olmak! Ne saadet!
İlave bilgi için tıklayınız:
Cennet hayatı nasıl olacaktır?
49-) Cennette huriler tek tip mi olacak, yoksa farklı farklı mı olacaklar?
Bahsettiğiniz özellikler genel hatlarıyladır. Yoksa her hurinin ayrı hasiyetleri de bulunacaktır. Nasıl ki cennetin mertebeleri var, öyle de her mertebenin de kendine has hurileri olacaktır. Hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:
“Hûriler yetmiş elbiseyi giydikleri halde, bacaklarının kemiklerindeki ilikleri görünüyor.”(Buharî, Bed’u’l-halk,8; Müslim, Cennet, 14; Tirmizî, Kıyame, 60)
Bu hakikati tefsir eden Bediüzzaman şöyle diyor:
“İnsanın, ne kadar hüsünperver ve zevkperest ve ziynete meftun ve cemâle müştak duyguları ve hasseleri ve kuvâları ve lâtifeleri varsa, umumunu memnun edip doyuracak ve her birisini ayrı ayrı okşayıp mesut edecek maddî ve mânevî her nevi ziynet ve hüsn-ü cemâle, hûriler camidirler."
"Demek, hûriler Cennetin aksâm-ı ziynetinden yetmiş tarzını, bir tek cinsten olmadığından birbirini setretmeyecek sûrette giydikleri gibi, kendi vücutlarından ve nefis ve cisimlerinden, belki yetmiş mertebeden ziyade ayrı ayrı hüsün ve cemâlin aksamını gösteriyorlar. ‘Orada, canların çekeceği, gözlerin zevk alacağı her şey vardır’ âyetinin hakikatini gösteriyorlar.” (Sözler s. 813)
İlave bilgi için tıklayınız:
- Cennetten istifademiz nasıl olacaktır?
- Cennette vücutların şeffaf olması ne anlam ifade ediyor?
50-) Hurilerle ilgili hadis rivayetleri nelerdir?
Cevap 1:
Hurilerle ilgili bazı hadis rivayetleri şöyledir:
1. "Muhakkak ki kişi (cennette) bir ayda, yani bir ay miktarı kadar zamanda bin huri ile evlenir ve bunlardan her biri ile dünyadaki ömrü kadar aşk hayatı yaşar." (İmam Şa'rânî, Ölüm-Kıyâmet-Ahiret, s. 355, Hadîs No: 645)
2. “Sabah veya akşam Allah yolunda (hizmet ve cihatta) atılan bir adım, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Sizden birinin yay veya okunun dünyada işgal ettiği yer kadar cennetteki bir yeri, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Cennet ehlinin kadınlarından biri dünyada görünecek olsa, nuruyla yeryüzünü ve onda bulunan her şeyi aydınlatırdı. Onun başındaki örtü, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır." (Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 17; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/141, 264; Beğavî, Şerhu’s-Sünnet, nr. 2616; Ebû Yâ’lâ, el-Müsned, nr. 3775; Beyhakî, el-Ba’s ve’n-Nüşûr, nr. 372)
3. “Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler.”(Rahman, 55/58) âyetinin tefsirinde Peygamberimiz (asm) şöyle buyurdu:
“Hurilerin sahibi olan kişi onlardan birinin peçesini kaldırıp baktığında yüzünün aynadan daha parlak olduğunu görür. Üzerindeki incilerden en küçüğü doğu ile batı arasını aydınlatacak kadar güzeldir. Üzerinde yetmiş kat elbise bulunur. Fakat bu elbiselerin ardından bakıldığında (şeffaflığından) baldırlarının ilikleri dahi görünür.” (Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 7/712; Hâkim, el-Müstedrek, 2/475; Beyhakî, el-Ba’s ve’n-Nüşûr,nr. 375. Ayrıca bk. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/75; İbn Hıbbân, es-Sahîh, nr. 2631)
4. “Mirac’a çıkarıldığım gece cennette Beydâh diye (cennette bir nehrin adı) adlandırılan bir yere gittim. Orada kırmızı yakutlardan, yeşil mücevherlerden ve incilerden yapılma çadırlar bulunmaktaydı. Oradan, 'Ey Allah’ın Peygamberi hoş geldin safa getirdin!' diye seslenenler oldu. Ben, 'Ey Cebrâil! Bu sesler de neyin nesiydi?' diye sordum. Cebrâil, 'Onlar çadırlar (otağlar) içinde sahipleri için tahsis edilmiş hurilerdir. Rablerinden seni selâmlamak için izin istediler, O da izin verdi.' dedi.
Sonra cennet hurileri şöyle demeye başladılar: “Bizler (hazırlandığımız kimselerden) razıyız ve ebedîyen kızmayız. Bizler burada ebedîyiz, hiçbir zaman ayrılıp gitmeyiz.”
Peygamberimiz (asm) bunları anlattıktan sonra, “Otağlar (çadırlar) içinde sahiplerine tahsis edilmiş huriler vardır.” âyetini okudu. (Beyhakî, el-Ba’s ve’n-Nüşûr, nr. 376; Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 7/718; Zebîdî, İthâf, 14/602)
5. “Cennet ehlinden her bir adam beş yüz huri, dört bin bakire ve sekiz bin dul kadın ile evlenir. Onlardan her biriyle dünyadaki ömrü kadar beraber olur.” (Beyhakî, el-Ba’s ve’n-Nüşûr, nr. 414; Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, nr. 5523)
6. “Cennette bir çarşı (toplanma yeri) vardır. Burada alışveriş olmaz; sadece kadın ve erkek suretleri bulunur. Bir erkeğin gönlü bir sureti arzulayınca oraya girer. Girdiğinde karşısında toplanmış hurileri görür. Onlar harikulâde sesleriyle, 'Bizler ebedîyiz; asla yaşlanmayız. Bizler cennet nimetlerindeniz; asla sıkıntı çekmeyiz. Bizler sizlerden razıyız ve asla kızmayız. Hem bize ve hem de ait olduklarımıza müjdeler olsun!' derler.” (Beyhakî, el-Ba’s ve’n-Nüşûr, nr. 420; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsât, nr. 6493; Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, nr. 5540; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, nr. 18761)
7. “Cennete giren her kulun başucuna ve ayakucuna ikişer huri oturarak insanoğlunun ve cinlerin dinlediği en güzel şarkıları söylerler. Fakat bunu şeytanın çalgılarıyla değil, Allah’a hamd ve O’nu takdis ederek yaparlar.” [İbn Asâkir, Târîhu Medîneti Dımeşk, 16/295; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 10/419 (nr. 18759); Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, nr. 7478; Beyhakî, el-Ba’s ve’n-Nüşûr, nr. 421]
Zebîdî, cennet ehlinin dinleyeceği şarkıların kimi zaman hurilerin, kimi zaman nehirlerin, kimi zaman ağaçların, kimi zaman da Hz. Dâvûd’un (a.s) sesinden olacağını kaydetmiştir. (bk. Zebîdî, İthâf, 14/609)
Cevap 2:
Hurilerle ilgili hadislerin değerlendirilmesi
Daha çok Tirmizî’nin es-Sünen’inde olmak üzere Kütüb-i Sitte ile diğer hadis mecmualarında âhiret hallerinden ve cennet nimetlerinden bahsedilirken hûri konusunda da çoğu Resûlullah’a varmayan çeşitli rivayetlere yer verilir.
Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin Sıfatü’l-cenne’si, Beyhakī’nin el-Ba’s ve’n-nüşûr’u, Kurtubî’nin et-Tezkire’si, İbn Kayyim’in Hâdi’l-ervâh’ı ve İbn Kesîr’in en-Nihâye’si gibi eserlerde hûriye dair rivayetler bir araya getirilmiş olup hûri konusu, âhiret hayatının gerçeklerinden biri olarak gösterilirken dünyadaki ferdî ve içtimaî hayat çerçevesinde kişilerin erdemli olmalarını, dünyevî istek ve faaliyetlerinde meşrû sınırları aşmamalarını ve İslâmî ölçülerde medenî (müttaki) davranmalarını sağlayıcı pedagojik bir faktör olarak da kullanılmaktadır.
Yeme içme, mesken edinme ve cinsî tatmin dünyada çok önem verilen hususlar arasında yer alır. Ancak bu ihtiyaçları gönlünce giderebilen insan sayısı pek azdır. Cinsî tatmin, söz konusu ihtiyaçlar içinde en zor gerçekleştirilebileni olup paylaşılması da mümkün değildir. Bu sebeple insanoğlunun gerçek varlığının ölümle son bulmadığını, asıl hayatın âhirette ebediyete kadar devam edeceğini haber veren İslâm dini (Ankebût, 29/64), genellikle fâni âlemde yeterince ulaşılamadığı düşünülen ve daha güzeli arzulanan hazların, bu arada cinsel zevklerin iyiler için ebedî hayatta ideal bir şekilde gerçekleşeceğini vurgulamıştır.
Naslarda yer alan cennet tasvirlerinin ve bilhassa hûrilerle ilgili açıklamaların genellikle takvâ kavramıyla özetlenen dinî ve ahlâkî yaşayışa özendirici pedagojik bir amaç taşıdığı unutulmamalıdır. Meselâ cihada katılmanın faziletini anlatan,
“Sizden birinizin savaş atını harekete geçirmek için kullanacağı kamçının cennette işgal edeceği yer dünyadan ve dünya üstündeki her şeyden değerlidir.”(Buhârî, Bedü’l-halk, 8),
“Cennet halkından bir kadın yeryüzünde görünecek olsa, her tarafı aydınlatır ve güzel kokuyla doldurur. Cennet kadınının baş örtüsü bile dünyadan ve oradaki her şeyden daha değerlidir.”(Buhârî, Cihâd, 6)
meâlindeki hadislerin özendirme amacı taşıdığı açıktır.
Cennet hûrilerinin safrandan (za‘feran) yaratıldığı konusunda nakledilen rivayetlerin hiçbiri güvenilir sayılmamış ve bu hususta Resûlullah (asm)’ın bir beyanının bulunmadığı kanaatine varılmıştır. (İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 335-336)
Ancak Buhârî, Müslim ve diğer bazı muhaddislerin rivayet ettiği sahih bir hadiste hûrilerin tenlerinin son derece narin ve berrak olduğu bildirilmektedir. (Müsned, II, 230, 247, 316, 420, 422; Buhârî, Bedü’l-halk, 8; Müslim, Cennet, 14, 17)
Hûrilerin sayısı hakkında Kur’ân-ı Kerîm’de herhangi bir bilgi mevcut değildir. Hûrilerden bahseden âyetler, hem onlardan hem de onlara sahip olacak erkeklerden çoğul sigasıyla söz etmekle birlikte bundan sayısal bir sonuç çıkarma imkânı yoktur.
Başta Buhârî ve Müslim’in sahihleri olmak üzere birçok hadis mecmuasında nakledilen rivayetlere göre Hz. Peygamber (asm) her erkek için iki hûri olacağını bildirmiş ve çeşitli münasebetlerle bu rakam tekrar edilmiştir. (Meselâ bk. Müsned, II, 232, 345, 507; III, 27; Dârimî, Riķāķ, 108; Buhârî, Bed’ü’l-halk, 8; Müslim, Îmân, 311, Cennet, 14; İbn Mâce, Cihâd, 16, Zühd, 39)
Resûl-i Ekrem cenneti tasvir ederken “ve bir de çok güzel bir zevce” (İbn Mâce, Zühd, 39) diye tekil bir ifade kullanırken sayıya değil türe işaret etmiş olmalıdır. En alt derecedeki cennet ehlinin dünya kadınlarından başka yetmiş iki hûriye sahip olacağı şeklinde Ahmed b. Hanbel ve diğer bazı muhaddisler tarafından nakledilen hadislerin (Müsned, II, 537; IV, 131; Tirmizî, Sıfatü’l-cenne, 23) râvilerine yönelik çeşitli eleştiriler vardır.
Ahmed b. Hanbel’in yanında Nesâî, Ebû Hâtim ve Dârekutnî gibi muhaddislerin yönelttiği eleştirileri toplayan İbn Kayyim’e göre bu konuda sahih olan hadisler her cennet ehline iki zevcenin verileceğini bildirir; daha fazla olacağı yolundaki rivayetlerden muteber olanlar varsa bunlardan ya hizmetçi statüsünde olanlar kastedilmiştir veya bu tür ifadeler erkekteki cinsiyet gücünü anlatmayı amaçlamaktadır. (Hâdi’l-ervâh, s. 222-223, 330-334)
Bununla beraber İbn Kayyim, cennette her müminin ikiden fazla hûriye sahip olacağından şüphe edilmemesi gerektiğini de söyler; zira Hz. Peygamber (asm), her mümine verilecek geniş mekânlar içinde birbirini görmeyen fertlerin bulunacağını söylemiştir. (Buhârî, Tefsîr, 55/2; Müslim, Cennet, 23)
Öyle anlaşılıyor ki İbn Kayyim, hadis metninde geçen “ehl” (aile fertleri) kelimesinin muhtevasını zevcelerden ibaret kabul etmiştir. Halbuki Kur’ân-ı Kerîm’de de belirtildiği üzere cennette hûrilerden başka kişinin dünyadaki mümin aile fertleri ve ayrıca hizmetçiler de (gılman, vildân) bulunacaktır. Dolayısıyla bu hadis bir mümine birçok hûrinin verileceği hususunda kesin bir delil teşkil etmez.
Hûrilerin sayısına dair hadis diye nakledilen, fakat âlimler tarafından tenkide tâbi tutulan rivayetlerden biri de İbn Mâce’nin es-Sünen’inde yer almaktadır (Cihâd, 11)
Enes b. Mâlik yoluyla Hz. Peygamber (asm)’e nisbet edilen bu rivayete göre Kazvin şehrinin fethine katılıp kırk gün sebat gösteren kişiye cennette verilecek köşkün 70.000 kapısı olacak ve her kapının yanında köşkün sahibini bekleyen bir hûri bulunacaktır. İbnü’l-Cevzî, bu rivayetin uydurma olduğunu belirttikten sonra İbn Mâce gibi bir muhaddisin böyle bir hadisi eleştiriye tâbi tutmadan eserine almasından duyduğu şaşkınlığı dile getirir. (İbn Mâce, a.y.; Nâsırüddin el-Elbânî, I, 371)
Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin, cennete giren herkese 4.000 bâkire, 8.000 dul ve ayrıca 100 hûri verileceği yolunda rivayet ettiği hadis isnad açısından zayıf bulunmuş, râvileri içinde yalancı kişilerin bulunduğu ifade edilmiştir. (Sıfatü’l-cenne, III, 219-220, 279-280; İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 360-361)
Taberî, “İman edip güzel davranışlarda bulunanlar cennette lezzet ve sevince mazhar kılınacaktır.” (Rûm 30/15) meâlindeki âyetin tefsirinde cennet ehlinin şarkılar dinleyip eğleneceğini belirtirken (Câmiu’l-beyân, XXI, 19-20), Tirmizî (Sıfatü’l-cenne, 24) ve Beyhakī (el-Ba'ŝ ve’n-nüşûr, s. 210), cennet hûrilerinin koro halinde müzik icra edeceklerine dair hadisler nakletmişlerdir.
Hûrilerin bu sırada duygularını şöyle dile getirecekleri de ifade edilmektedir: “Biz sonsuza kadar yaşayan ve pörsümeyen tazeler, küsmeyen sevgilileriz. Biz çok mutluyuz, eşlerimiz de çok mutludur.” Ayrıca hûrilerin, eşleri etrafında Allah’ı yücelten ve O’nu öven terennümlerde bulunacakları da bildirilmektedir. (Müsned, I, 156; Beyhakī, s. 212; İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 358-360)
Dünyevî zevk ve hazları yeterince tadamayan, umdukları ölçüde mutlu olamayan veya çeşitli acılara ve kayıplara mâruz kalan insanların, âdil olduğundan şüphe etmedikleri yüce Tanrı’nın kendilerine dünyada elde edemedikleri mutlulukları yaşatacak şekilde lutuflarda bulunacağı ikinci bir hayatın mevcudiyetine inanmaları, onlarda iyimser bir ruh halinin hâkim olmasına yardımcı olduğu gibi böyle bir âhiret inancı insanların daha sağlıklı bir dinî hayat yaşamalarına katkıda bulunacaktır.
Bu amaçla erken dönemlerden itibaren hûrilerin yapısı, fizyolojik üstünlükleri, cinsî güçleri ve sayıları hakkında bir kısmı Hz. Peygamber (asm)’e nisbet edilen çeşitli rivayetler hadis kitaplarında yer almaya başlamıştır.
Kısmen Tirmizî’nin es-Sünen’inde ve daha çok da İbn Ebü’d-Dünyâ, Taberânî, Ebû Nuaym, Hatîb el-Bağdâdî, Münzirî ve Kurtubî’nin eserlerinde görülen bu rivayetleri İbn Kayyim Hâdi’l-ervâh’ında bir araya getirmiş ve kısmen eleştiriye tâbi tutmuştur. Eserin ilmî neşrini gerçekleştiren Yûsuf Ali Büdeyvî ise söz konusu rivayetleri eleştirmiş ve çoğunun güvenilmez olduğunu söylemiştir. (Hâdi’l-ervâh, s. 337-346)
Kur’ân-ı Kerîm’de âhiret mutluluğu hem maddî hem mânevî-ruhî çerçevede tasvir edilmiştir; benzer yaklaşım hadis metinlerinde de görülür. Bu tasvirleri inceleyip anlamayı ve halka aktarmayı amaçlayan bazı âlimler, bunlardan kendi yetenek ve temayülleri doğrultusunda birbirinden farklı, zaman zaman da abartılı sonuçlar çıkarmışlardır.
Ahiret şartlarının dünya şartlarından farklı olduğu bildirilmekle beraber, o hayatla ilgili olarak anlatılan hususlar dünya realitesi içinde yaşayan insanlara hitap ettiğine göre bunların etkili olabilmesi için insanın aklı ve beklentileriyle bir ölçüde uyuşması gerektiği açıktır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de cennet hayatı tasvir edilirken bunun dünyadaki mutluluk vasıtalarıyla ilişkilendirilerek anlatıldığı görülmekte, ancak âhiret hayatının çok daha saf, derin ve mutluluk verici olacağı ifade edilmektedir. (Meselâ bk. el-Bakara 2/25; es-Sâffât 37/45-47; Muhammed 47/15; bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Huri md.)
51-) Cennette alt mertebede olan birinin makamının yükselmesi Allah'ın izniyle beklenebilir mi?
Allah, bir kulunun işlediği bir amelin sevabını fazla vererek onun Cennetteki makamının yükseltebilir. Ancak Allah Hakimdir; her insana hakettiği ölçüde nimetlendirecektir.
Cennetteki makamlar, katmanlar şeklinde veya bir binanın katları şeklinde düşünülmemelidir. Bütün müminler aynı cennet içerisinde olacaktır. Herkes aynı şeylerden istediği kadar istifade edecektir. Ancak insanların bu nimetlerden alacağı lezzet farklı olacaktır. Bu farklılık da bilinmeyecek, herkes en güzel nimetlere kendisinin mazhar olacağını telakki edecektir.
Ayrıca insanın cennetten istifadesi bu dünyadaki yaşantısına bağlı olacaktır. "Burada elhamdulillah diyen orada elhamdulillah yiyecektir." sözü bunu ifade etmektedir. Yani bu dünyadaki hiç bir iyiliğimiz zayi olmayacak ve orada cennet nimetleri şeklinde bizlere takdim edilecektir.
Allah adili mutlaktır. Hiç kimsenin amelini zayi etmez ve her kesin ameline göre mükafatlandırır. Bu bakımdan çok amel eden bir insanla az amel eden bir insan, Cennete gitse bile ameli çok olanın makamı ve Cennetten istifadesi diğerine göre elbette farklı olacaktır.
Tad alma duyusu az olan bir insan ile mükemmel olan bir insan, aynı meyveyi yerlerse iyi olanın aldığı lezzet diğerine göre çok farklı olacaktır. İşte cennette de bu durum böyledir. Her ikisi de cennette olmasına rağmen aldıkları zevk farklı olacaktır.
Kur'an’ı dinlerken bir peygamber ile bir medrese talebesi aynı yerde olsalar bile aynı zevki ve lezzeti almayacaklardır. Onların aynı yerde olmaları zevklerinin de aynı derecede olmasını gerektirmiyor. Bu nedenle maddi ve manevi nimetlerin cennete layık olarak bulunduğu ahiret alemlerinde iki dost veya iki eş aynı yerde olsalar bile alacakları lezzet ve keyif aynı olmayacaktır. Beraber olmalarına engel yoktur.
Az önce arz ettiğimiz ve konumuzu ilgilendiren hadisi, Bediüzzaman söyle açıklıyor:
“Bir temsil ile, şu ulvî hakikata şöyle bir işaret ederiz ki, meselâ: Gayet güzel ve şaşaalı bir bağda muhteşem bir zât gayet büyük bir ziyafet, gayet müzeyyen bir seyrangâh öyle bir surette ihzar etmiş ki:"
"Kuvve-i zaikanın hissedecek bütün lezaiz-i mat'umatı câmi', kuvve-i bâsıranın hoşuna gidecek bütün mehasini şamil, kuvve-i hayaliyeyi keyiflendirecek bütün garaibi müştemil ve hâkeza.. bütün havass-ı zahire ve bâtınayı okşayacak ve memnun edecek her şeyi içine koymuştur."
"Şimdi iki dost var. Beraber o ziyafete giderler. Bir locada, bir sofrada oturuyorlar. Fakat birisinin kuvve-i zaikası pek az olduğundan cüz'î zevk alır. Gözü de az görüyor. Kuvve-i şâmmesi yok. Sanayi-i garibeden anlamaz. Hârika şeyleri bilmez. O nüzhetgâhın, binden ve belki milyondan birisini, kabiliyeti nisbetinde ancak zevkederek istifade eder. Diğeri ise bütün zahirî ve bâtınî duyguları, akıl ve kalb ve his ve latifeleri, o derece mükemmel ve o mertebe inkişaf etmiştir ki; o seyrangâhtaki bütün incelikleri, güzellikleri ve letaifi ve garaibi ayrı ayrı hissedip zevkederek, ayrı ayrı lezzet aldığı halde o dost ile omuz omuzadır."
"Madem bu karmakarışık, elemli ve daracık şu dünyada böyle oluyor. En küçük ile en büyük beraber iken, seradan süreyyaya kadar fark oluyor. Elbette dâr-ı saadet ve ebediyet olan Cennet'te bittarîk-ıl evlâ dost dostu ile beraber iken, herbirisi istidadına göre sofra-i Rahmanürrahîm'den, istidadları derecesinde hisselerini alırlar."
"Bulundukları cennetler ayrı ayrı da olsa, beraber bulunmalarına mani olmaz. Çünki Cennet'in sekiz tabakası birbirinden yüksek oldukları halde, umumun damı Arş-ı A'zam'dır. Nasılki mahrutî bir dağın etrafında, birbiri içinde, birbirinden yüksek, kaidesinden zirvesine kadar surlu daireler bulunsa; o daireler birbirinin üstündedir, fakat birbirinin güneş görmelerine mani olmaz, birbirinden geçebilir, birbirine bakar. Öyle de Cennetler de buna yakın bir tarz ile olduğu, ehadîsin mütenevvi rivayatı işaret ediyor.”(bk. Sözler, Yirmi Sekizinci Söz)
52-) Peygamberler cennete girmek için kıyamet gününü mü beklemektedir, yoksa ölünce ruhları cennete girer mi?
Nesefi'nin «Bahrü'l-Kelâm»ında şöyle denilmiştir:
Ruhlar dört gruptur:
1. Peygamberlerin ruhları ki, cesedinden çıkar, misk ve kâfur gibi güzel kokulu cesedinin şekline girer. Cennette olur. Yer içer faydalanır, geceleyin de Arşa asılı kandillerin içinde barınır.
2. Şehidlerin ruhları ki, cesedlerinden çıkar, cennette yeşil kuşlar içinde olurlar, yer, içer, faydalanır ve geceleyin Arşa asılı kandillerin içinde olur.
3. Müminlerden ehl-i itaat olan ruhlar ki, Cennet etrafında olular. Yemez, içmez, faydalanmazlar, fakat cennete bakmakla istifade ederler.
4. Mü'minlerden ehl-i isyan ruhları ise gökte ve yerde havada olurlar. Kâfirlerin ruhları ise onlar, Siccinde yerin yedinci katının dibinde siyah kuşlar içindedirler. Cesedleriyle ilişkileri vardır. Güneş gökte iken ışığı yerde olduğu gibi...
53-) Bu dünyada günah olan şeyler ahirette olacak mıdır?
Her yönüyle nezih ve temiz olan, sadece temiz, iyi ve güzel şeylerin toplandığı bir mekân olan cennette, dünyada günah addedilen şeylerin bulunması söz konusu değildir.
“Cennetlikler cennette ne bir boş söz ne de günah işitmezler.” (Vâkıa, 56/25),
“Orada boş sözler ve yalan işitmezler.” (Nebe’, 78/35)
Yukarıdaki ayetler cennette, değil günah sayılan fiillerin işlenmesi, günah şeylerden bahsedilmesinin hatta boş, manasız, malayani sözlerin konuşulmasının bile söz konusu olmadığını açık bir şekilde ifade etmektedir.
Müttakiler dünyada iken Allah’ı görmedikleri halde bu tür fiillerden şiddetle kaçınırken, cennette her an Yüce Rablerinin huzurunda olduklarını müşahede ettikleri halde, dünya hayatında Allah’ın gazabını celbeden ve çeşitli kavimlerin helâkine sebep olan bir takım çirkin fiilleri ve bu fiilleri çağrıştıracak şeyleri işlemeleri asla düşünülemez.
Cennette, dünyada günah addedilen bir takım çirkin fiillerin mubah olduğu düşüncesinde olan kimselere göre, bu fiiller hoş şeyler olup cennette ulaşacağı, şimdiden hayal edilebilecek fiillerdir.
Böyle bir kimse, bu tür büyük günahları basit görecek, bu fiilleri dünyada iken işleyenlere sadece "aceleciler" nazarıyla bakacaktır.
54-) Cennetin alt tabakasındaki bir kimse üst tabakaya geçmek isteyebilir mi? İsterse dileği gerçek olur mu?
Cennetin en alt tabakasında veya üst tabakasında bulunmak diye bir durum cennet ehli tarafından bilinmeyecek.
Şöyle ki, herkes her tabakanın insanı orada birlikte olacaklar, aynı sofraya oturup aynı yiyecekleri yiyecekler. Fark kendi lezzet alma kabiliyetlerindeki farklılık olacaktır. Aynı sofrada hem bir peygamber hem de en alt tabakadan bir kimse bulunacak, fakat aldıkları lezzet farklı olacak. Ama bu insanlar bunun farkında olmayacaklar.
En alt tabakadaki bir kimse kendisinden daha fazla lezzet alan birisinin olabileceğine ihtimal vermeyecek. Her tabaka kendisini en üst seviyede lezzetler içerisinde bilecek.
Dolayısıyla "Ben alt tabakadayım, üst tabakaya geçmek istiyorum." gibi bir istek olmayacak.
İlave bilgi için tıklayınız:
Cennetteki istifademiz nasıl olacaktır. Herkes aynı şekilde mi istifade edecektir?..
55-) Cennette gece-gündüz, aydınlık-karanlık olacak mı; orada sabah akşam kavramları var mı?
Cennette yorgunluk ve karanlık olmadığı için gece ve uyku da olmayacak. Kur'an-ı Kerim ve hadislerde, cennet hayatını anlamamız için dünya şartlarındaki misaller verilmiştir. Sabah ve akşamdan kasıt, her zaman istekleri yerine getirilecektir...
İlave bilgi için tıklayınız:
"Orada, sabah akşam rızıkları hazırdır." (Meryem, 19/62) Cennette yemek iki öğün mü olacak?
56-) Cennete ilk girecek olan kişi, Hz. Ali midir?
- Hz. Ali’nin cennete ilk girecek kişi olacağına dair bilgi, bazı Şia kaynaklarında geçiyor. Ancak, Sünni hadis kaynaklarında böyle bir bilgiye rastlayamadık.
- Cennete ilk girecek Hz. Muhammed (asm)’dir . (Müslim, İman, 331, 333)
- Ümmet olarak cennete ilk girecek olan Hz. MUhammed’in ümmetidir. (bk. Müslim, Cuma, 20)
- Hz. Muhammed’in ümmetinden ilk cennete giren Hz. Ebu Bekir’dir. (Ebu Davud, Sünnet, 9 h. no:4652)
57-) Dünya hayatında gerçekleşmesi mümkün olmayan ya da haram olan şeyleri ahirette yapabilecek miyiz?
Her yönüyle nezih ve temiz olan, sadece temiz, iyi ve güzel şeylerin toplandığı bir mekân olan cennette, dünyada günah addedilen şeylerin bulunması söz konusu değildir.
“Cennetlikler cennette ne bir boş söz ne de günah işitmezler.” (Vâkıa, 56/25),
“Orada boş sözler ve yalan işitmezler.” (Nebe78/, 35)
Âyetleri cennette, değil günah sayılan fiillerin işlenmesi, günah şeylerden bahsedilmesinin hatta boş, manasız, malayani sözlerin konuşulmasının bile söz konusu olmadığını açık bir şekilde ifade etmektedir.
Müttakiler, dünyada iken Allah’ı görmedikleri halde bu tür fiillerden şiddetle kaçınırken, cennette her an Yüce Rablerinin huzurunda olduklarını müşahede ettikleri halde, dünya hayatında Allah’ın gazabını celbeden ve çeşitli kavimlerin helâkine sebep olan bir takım çirkin fiilleri ve bu fiilleri çağrıştıracak şeyleri işlemeleri asla düşünülemez.
İlave bilgi için tıklayınız:
Cennet de olsa sonsuz hayat sıkıcı olmaz mı?
58-) Cennette peygamberle evlenme var mı? Herhangi bir cennetlik kadın peygamberlerle evlenebilir mi?
Sebep ve hikmetler dünyasında yaşıyoruz. Burada her şeyin bir sebebi ve hikmeti vardır. Ama ücret ve kudret yeri olan ebedî âlemin kendine has yönleri vardır. Buradaki ölçüler oraya uymadığı gibi, buradaki şartlar ve esaslar da o âleme benzemez.
Bunun için o âlemi kendi ölçüleri içinde mütalaa etmek lazım. Ancak ebedî âlem hakkında tam bir bilgiye sahip olmamız mümkün değildir. Ancak bazı âyet ve hadislerde bu meseleye esas teşkil edecek işaretler vardır. Biz de bu işaretlerin gösterdiği nisbette biliyoruz.
İbni Mâce’nin Zühd babında rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (a.s.m) şöyle buyuruyor:
“Allah Azze ve Celle sizden Cennete dahil ettiği her mü’mine yetmiş iki hanım verir. Bunların ikisi hurilerden ve yetmişi cehennemlik olanların cennetlik hanımlarındandır.”1
Hadis âlimi Hişam bin Hâlid, bu hadisin izahında şöyle der:
“Bazı erkekler ebedî olarak cehenneme girerler. Cennet ehli olan erkekler cehenneme girenlerin hanımlarını alacaklardır.”
Meselâ, Firavun’un hanımı Hz. Âsiye gibi. Hz. Âsiye’nin durumunu da yine bir başka hadisten öğreniyoruz:
“Allah, İmran kızı Meryem’i, Firavun’un hanımı Âsiye’yi ve Musa’nın kızkardeşi Gülsüm’ü cennette bana zevce olarak vermeyi hükmeyledi.”2
Bu hadis-i şeriflerden anlaşıldığı üzere, cehennemlik erkeklerin cennetlik hanımlarını Cenab-ı Hak mü’min erkeklere verecek. Cennetin şartları kendine göre olacağı için orada kıskançlık, haset ve benzeri duygular olmayacaktır.
Hiç evlenmeden vefat eden hanımlar için de aynı hususlar geçerli olsa gerekir.
Kaynaklar:
1 İbni Mâce, Zühd: 39.
2 İbni Mâce Tercümesi, 10: 649.
59-) Allah'ın cemalini kimler görecek?
Evet, bu anlamda bir hadis rivayeti vardır. (bk. el-Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, 4/556)
İslam kaynaklarının bildirdiğine göre, cennette bulunana herkes, Allah’ın cemalini müşahede eder. Bu müşahede sıklığı veya periyodu ise, kişinin derecesine göredir.
Cennet ehli için Cenab-ı Hakk’a nazar etmekten daha lezzetli, daha tatlı ve daha zevkli bir nimet yoktur. Cennetin her tarafından rü’yetullah mümkün olacaktır.
Cennetteki dereceler farklı olduğu gibi, cennet ehlinin de dereceleri farklıdır. Bu bakımdan, her mümin iman, ubudiyet, takva, hayır ve hasenatı nispetinde, kimi haftada bir, kimi ise sabah, akşam rü’yetullah nimetine mazhar olacaklardır.
Söz konusu hadis, insanlardan sadece bir kısmının Allah’ın cemalini seyrettiğini göstermez. Orada anlatılan husus; Allah’ın cemalini müşahede edenlerin güzelleşmesi ve -aile fertleri tarafından hemencecik fark edilecek şekilde- daha önceki şeklinden çok farklı bir görünüm ve güzellik kazanmasıdır.
Nitekim bu hadisin izahında, "ailesi" tabiriyle, ehl-i cennetin saraylarında yaşayan huriler gibi diğer ev halkı kastediliyor denilmiştir. Yoksa Allah Teala, münezzeh cemalini görmeyi "bütün müminlere" vaad etmiştir.
Hadiste geçen bu durum, elbette hem kadınlar hem de erkekler için geçerlidir.
Detaylı bilgi için tıklayınız:
- Cennette olanlar, Allah'ın cemalini her zaman görebilecekler mi?
- Cennette rü’yet yani Allah’ı görme olacak mıdır? Rü’yet hakkında İslâm alimlerinin görüşü nasıldır?
60-) Adem ve Havva, cennette ebediyen kalamayacakları fikrine nerden kapıldılar da ebediyen cennette olmak için ağaçtan yediler?
“Şeytan Âdem ile Havva’nın kalbine vesvese vererek dedi ki: “Rabb’iniz size bu ağacı/bu meyveyi ancak, birer melek veya sonsuz hayat sahibi olmamanız için yasaklamıştır. Allah şahittir ki, bunları sırf sizin iyiliğiniz için söylüyorum.” (A’râf, 7/20, 21) mealindeki ayetten anlaşıldığına göre, “Adem ve Havva’nın cennette ebediyen kalamayacakları fikrine" kapılmalarının sebebi yine şeytanın yaptığı telkinlerdir.
Kur’an’ın üslubundan öyle anlaşılıyor ki, şeytan Adem’e birkaç defa telkinde bulunmuştur. Önce “Şeytan ona/Adem’e sinsice fısıldayarak, “Ey Âdem!” dedi, “Sana sonsuz hayat ağacını ve dolayısıyla, ebediyen yok olmayacak bir hükümranlığın yolunu göstereyim mi?”(Ta Ha, 20/120) diyerek, cennette ebedi yaşamayı sağlayacak bir ağacın varlığına işaret etti. Şeytan’ın “sonsuz hayat ağacı”nın varlığına dair telkinleri, normal hayatın sonsuz olmadığı fikrini oluşturmaya yöneliktir. Demek ki, bir ağaç var ki, fani hayatı bakî hayata değiştirecek bir iksire sahiptir. Bu düşüncenin Adem ve Havva’da etkin olduğunu gören şeytan ardından söz konusu ağacın hangisi olduğunu açıkça belirtmek istedi ve onun Allah tarafından yasak ilan edilen ağaç olduğunu söyledi. Ayette geçen “Bu ağaç/bu meyve” tabiri bu gerçeğe işarettir.
Allah’ın Hz. Adem’i cennete koyduktan sonra -mealen- kendisine hitaben beyan ettiği “Sen burada açlık çekmeyecek, çıplak kalmayacaksın. Ve yine burada susuz kalmayacak, güneşin bunaltıcı sıcağından rahatsız olmayacaksın.”(Ta Ha, 20/118-119) ifadesinde “ölümsüz bir hayat”tan söz edilmemiş olması da, yaşamakta olduğu hayatın en sonunda ölüme mahkum olabileceği kaygısını uyandırmış olabilir. Şeytan da, bu tedirginliklerini sezdiği için, fırsatı değerlendirmiş ve bu zaviyeden yaklaşarak onu ve hanımını aldatmaya muvaffak olmuştur.
61-) Cennette neler yapacağız; orada kıyafetlerimiz nasıl olacak?
Tam olarak mahiyetlerini bilmesek de cennette kıyafet olacağına dair ayet-i kerimeler bulunmaktadır.
"Nitekim, yasak ağacın meyvelerini yedikleri anda, daha önce hiç görmedikleri avret yerleri açılıverdi. O yerlerin açılması uygun olmadığı için yaprakla örtünmeye başladılar." (A'raf, 7/22.)
"Avret mahalleri, elbise veya bir nurla kendilerinden gizlenmişti." (Tefsir-i Kebir , 14:49; Hak Dini Kur'ân Dili, 3:2140.)
"Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lutfeder." (İnsan, 76/12.)
"Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır; gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir." (İnsan, 7/21)
İlave bilgi için tıklayınız:
Cennet nasıl olacaktır?..
62-) Cennette aile hayatı ve cinsel yaşam olacak mı?
İnsanda binlerce hissiyat vardır. Allah bu hissiyatın tamamını ahirette doyuracak olan sofraları verecektir. Bu nedenle aklî, hissî, kalbî ve nefsanî olsun, her his ve latifeyi Allah'ımız ihmal etmeden doyuracaktır. Yeter ki bu dünyada bu hisler için Allah'ın koyduğu sınırlara riayet edelim.
Mükemmeliyetin ve güzelliğin her türlüsüne meyilli ve en yüksek derecesini aşk derecesinde arzulayan insan için, Kur'ân-ı Kerim'de cennet nimetleri açısından detaylı bilgiler verilmiş ve onun da ötesinde Allah'ın rızâsı vaâd edilmiştir. Ruhânî ve hissî bütün nimetleri içinde barındıran cennet, aynı zamanda bedenî ve cismânî umum lezzetleri de ihtivâ eder.
Yemek, içmek ve evlenmek cennetin en yüksek nimetleri sırasında gösterilmiştir. Kur'ân-ı Kerim ve hadis-i şeriflerin beyânına göre; dünya hayatında kurulan âile hayatları, eşlerin her ikisi de cennete liyakat kazanmaları hâlinde ebediyen beraber olacak ve karı-koca münasebetleri sonsuza kadar cennette devam edecektir. Ancak, imandan nasibi olmayan ve inkâr üzerine ölen eş, Hazret-i Nuh ve Lût Aleyhisselâmların hanımları ve Âsiye'nin kocası olan Firavun da olsa, ebediyen eşinden ayrı kalacak ve inkârının karşılığını dâimi olarak cehennemde çekeceklerdir.
İman ve salih amellerinden dolayı cennete giden mü'min kadınları, Cenâb-ı Hak rahmet ve kudretiyle her türlü dünyevî ârızalardan arındırarak, tertemiz eşler sûretinde kocalarına iâde edecektir. Hûrilerden daha güzel olarak yaratılan o dünyalı kadınlar, eşlerine ebedî bir hayat arkadaşı olacak ve hûrilere sultan yapılacaktır. Hiçbir kıskançlık ve rekâbet duygusu olmaksızın, sonsuza kadar sevdikleriyle birlikte cennetten istifâde edeceklerdir.
Dünya hayatındayken evlenemeden âhiret âlemine göçen iman etmiş erkek ve kadınlar, cennette evlendirilecek ve orada evlenmemiş kimse kalmayacaktır.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Âhirette, cennette cinsel hayat konusunda bilgi verir misiniz?..
63-) Cennette de özgür irade veya cüz-i irade olacak mı?
“Onlara orada / cennette ne isterlerse var...”(Nahl, 16/31; Furkan, 25/16; Zümer, 39/34; Şura, 42/22; Kaf, 50/35)
“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise bölük bölük cennete sevkolunurlar. Nihayet oraya varıp da kapıları açılınca cennet bekçileri “Selâm olsun sizlere, ne mutlu size! Haydi, ebedî kalmak üzere, giriniz oraya!” derler. Onlar şöyle karşılık verirler: “Hamd-ü senalar olsun o Allah’a ki sözünde durdu ve dilediğimiz yerinde oturacağımız şekilde bizi cennete yerleştirdi. Çalışanların mükafatları ne güzelmiş!”(39/73-74)
mealindeki ayetlerde, insanların cennette özgür iradeye sahip olduklarına işaret edilmektedir.
Cennetin en lezzetli olan yönlerinden biri de insanın hür bir mekânda, özgür iradesiyle bir hayat tarzını yaşamasıdır. İnsanlar, dünyada nefsin esaretinden, insî ve cinnî şeytanların esaretinden kurtulduğu nispette, hürriyetin tadına varacak, yalnız Allah’a kul olacak, kulların kulluğundan kurtulacak ve hürriyet diyarı olan cennete gireceklerdir.
Burada -yalnız Allah’a kul olmak suretiyle- gerçek hürriyeti tercih edenler, orada da hür olacaklar. Burada Allah’a kulluk yapma şuurundan yoksun olup başkalarına kul, köle olanlar, orada da esarette kalmaya devam edeceklerdir. Çünkü, “el-cezau min cinsi’l-amel” kaidesi gereğince ceza ve mükafat yapılan iyi veya kötü işlerin cinsinden olacaktır.
Cehennem -imanı tutsak, vicdanı tutsak, irfanı tutsak insanların toplanacağı- bir esir kampı olduğu gibi, cennet de -imanı hür, vicdanı hür, irfanı hür insanların ikamet edeceği- bir hürriyet diyarıdır.
64-) Cennet ve de cehennem maddesel birer mekan mı, yoksa soyut mekanlar mı? Orada, beyinde yaratılan yerler mi olacaktır?
İnsan hayatı uzun bir yolculuktan geçmektedir. Ruhlar aleminde yaratılan insan ruhu, daha sonra anne karnında dünya hayatındaki yaşantısını devam ettirebilmesi için bir beden giydirilmekte ve dokuz aylık bir süreden sonra dünyaya gelmektedir.
Dünya hayatında da kendisine belli bir ömür takdir edilmekte ve imtihana tabi tutulmaktadır. Daha sonra kabir alemine geçen insan, kıyametin kopmasından sonra haşir meydanında muhasebeye tutulacak ve dünyadaki amellerine göre cennet veya cehenneme gidecektir.
Bunca merhaleden geçen insan görüyor ki ne anne karnındaki hayatı ne de bu dünyadaki hayatı bir hayaldir. Ahiret hayatı yanında bir gölge gibi kalan bu alemler gerçek ise, ahiret hayatının hayal olduğunu söylemek mümkün değildir.
Kısacık dünya hayatı için yeri ve göğü muhteşem bir şekilde donatan Rabbimizin, ebedi alemleri cismani olarak yaratmayacağını iddia etmek, Onun kudretinin buna güç yetiremeyeceğini iddia etmek kadar abes olur.
65-) Cennet hayatı nasıl olacaktır; orada baldan ve sütten nehirler var mıdır?
Bu soruya bir ayet mealiyle cevap verelim:
"Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafaatlanan bir kişi) ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parça parça koparan' kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu?"(Muhammed, 47/15)
İlave bilgi için tıklayınız:
Cennet de olsa sonsuz hayat sıkıcı olmaz mı?..
66-) Hz. Âdem'e özgürlük yurdu olan cennette bir ağacın meyvesinin yasaklanmasının sebebi ve hikmeti nedir? Hz. Âdem'in yeryüzünde değil de cennette yaratılmasının hikmeti nedir?
İnsanın aklını meşgul eden ve zihnini yoran hadiselerden birisi de, Hz. Âdem (as)'in cennetten çıkarılışı, dünyaya gönderilişi ve bu hadiseye de şeytanın sebep oluşudur. Bazı kimselerin aklına şöyle bir soru gelmektedir:
“Eğer şeytan olmasaydı, Hz. Âdem cennette kalacak ve biz de orada mı bulunacaktık?”
Bu konunun izahında, Cenab-ı Hakk'ın, Hz. Âdem (as)'i yaratmazdan önce meleklerle olan konuşmasına dikkat edelim. Bakara suresinde şöyle anlatılmaktadır:
“Rabbin meleklere 'Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim.' demişti; melekler, 'Orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz seni överek yüceltiyor ve seni devamlı takdis ediyoruz.' dediler; Allah 'Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim.' dedi."(Bakara, 2/30)
Ayet-i Kerime'nin mealinde de görüldüğü gibi, Cenab-ı Hak daha Hz. Âdem (as)'i yaratmadan önce insan nevini yeryüzünde var edeceğini haber vermektedir. Yani insanların cennette değil de, dünyada yaşayacaklarını bildirmektedir. Şeytanın Hz. Âdem (as)'i aldatması, insanın dünyaya gönderilmesine sadece bir sebep olmuştur.
Diğer taraftan, meleklerden farklı olarak insana nefis ve şehevi hisler verilmiştir. Bu hislerin akislerinin görülmesi için insanların dünyaya gönderilmesi, onlara bazı sorumlulukların verilmesi ve bir imtihana tabi tutulması gerekliydi. Ta ki, insan bu imtihan ve tecrübe sonunda ya cennete layık bir kıymet alsın, yahut cehenneme ehil olacak bir vaziyete girsin.
Bunlar için insana özgürlük verilmeliydi. Ayrıca cennette yaratılması insanın "Baba memleketinin" cennet olduğunu, bu alemin geçici olarak imtihan için yaratıldığını ve insanın en sonunda oraya gitmek için çalışması gerektiğini göstermek gibi hikmetleri vardır.
Günahlar, büyük ve küçük olmak üzere iki kısımdır. Büyük günahların başlıcaları şunlardır: Adam öldürme, zina, içki içme, ana babaya karşı gelme, kumar, yalancı şahitlik, dine zarar verecek bid'atlara taraftar olmak.1
Bütün peygamberler gerek peygamberliklerinden önce, gerekse peygamberliklerinden sonra hiçbir şekilde büyük günah işlememişlerdir.
Ancak, bazı peygamberler hata yoluyla, unutmak veya daha iyiyi terk etmek suretiyle, bizim bildiğimiz şeklin dışında "zelle" denen bazı hatalar işlemişlerdir.2 Hz. Adem (as)'in cennette iken yasak ağacın meyvelerinden yemesi zelleye misal olarak verilebilir. Hz. Âdem (as), yasak meyvelerden yemekle bizim bildiğimiz mânâda bir günah işlememiş, daha iyi olanı terk etmiştir. Çünkü, ağaçtan yemeleri kendilerine haram kılınmamıştı ki, bir günah şeklinde düşünülsün. Neticede de, bu hatalarından dolayı cennet nimetlerinden mahrum kaldılar. Cennette günah ve sevap mefhumunun olmaması bu günahın, bilinenden başka bir şeklinin olduğu da anlaşılır.
Cennet nimetlerinden birisi de, orada "tuvalete gitme" gibi bir ihtiyacın mevcut olmadığıdır.3 Cennette yenip içilen şeylerin artıkları olmadığından Hz. Âdem (as) ve Havva, cennette büyük ve küçük abdest yapmıyorlardı. Avret mahalleri elbise veya bir nurla kendilerinden gizlenmişti.4 Yasak ağacın meyvelerinden yemeleri avret yerlerinin açılmasına, küçük ve büyük abdest gibi eza verecek şeylere sebep olacağı için, Cenab-ı Hak o ağaçtan yemelerini men etmişti.5 Nitekim, yasak ağacın meyvelerini yedikleri anda, daha önce hiç görmedikleri avret yerleri açılıverdi. O yerlerin açılması uygun olmadığı için yaprakla örtünmeye başladılar.6
Hz. Âdem (as)'in yasak ağacın meyvesinden yiyerek cennetten çıkarılmasında kaderin hissesini unutmamak gerekir. Çünkü, Cenab-ı Haklk'ın insanı yaratmasındaki hikmet ve maksadın gerçekleşmesi, ancak Hz. Âdem (as) ve Havva'nın cennetten yeryüzüne inmesiyle mümkün olmuştur. Ebu'l-Hasen-i Şâzelî, Hz. Âdem (as)'in zellesi hakkında şöyle der:
"Ne hikmetli bir günah ki, kıyamete kadar gelecek insanlara tövbenin meşru kılınmasına sebep olmuştur."7
Dipnotlar:
1. Barla Lahikası, s. 179.
2. Muvazzah ilm-i Kelâm, s.184; Fıkh-ı Ekber Şerhi, s.154; Risale-i Hamidiye, s. 491.
3. Müslim, Cennet: 15.
4. Tefsîr-i Kebir , XIV/49; Hak Dini Kur'ân Dili, III/2140.
5. Hülasatü'l-Beyan, III/4748.
6. A'raf, 7/22.
7.Risa1e-iHamidiye ,s. 611.
67-) "Onlardan ölen hiçbirine ebediyen namaz kılma.” ayetinde geçen "ebed" kelimesi, sonsuz anlamına gelmediği gibi, cennetin de sonsuz olmayacağı söylenebilir mi?
- “Ebedî/ebed” kelimesinin asıl manası sonsuzluktur. Fakat uzun bir müddet için de -mecaz olarak- kullanılır.
Bu sebeple, ebed/ebedî kelimesinin kullanıldığı yerdeki hakiki veya mecazi manası, konunun durumuna göre “akılla” idrak edilir. Hz. Muhammed’in hayatı sınırlı olduğuna göre, “Onlardan ölen hiçbirine ebediyen namaz kılma ve kabrinin başında durma...” ayetinde geçen bu sözcüğün sonsuzluk manasında olması mümkün olmadığından, bunun mecazi manasının kastedildiği açıktır. Mecaz olarak bu kelimenin kullanılması ilgili konunun en son boyutunu göstermeye yöneliktir.
- Cennet ve cehennemin ayet, hadis ve bütün semavi dinlerin ittifakıyla ebedi ve sonsuz olduğu sabit olduğuna göre, "Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır.” mealindeki ayette yer alan EBEDÎ sözcüğünü sonsuzluk manasında anlaşılması zorunludur.
Konuyla ilgili iki ayet meali şöyledir:
“İman edip makbul ve güzel işler yapanlara gelince… onlar cennetlik olup orada devamlı/ebedî kalacaklardır." (Â'raf, 7/42)
“Bizim ayetlerimizi yalan sayan ve kibirlenerek onlardan yüz çevirenlere gelince, onlar cehennemliktir, hem de orada devamlı / ebedî kalacaklardır.” (Â'raf, 7/36)
Bu iki ayette geçen ve “devamlı / ebedî” olarak tercüme ettiğimiz “halidun” kelimesi, “HULD” kökünden gelmektedir.
Bu kelimenin lügat anlamı, bakî kalmak, ebedî kalmak demektir. Cennette halid olmak demek, oradan hiç çıkmadan, ebedî olarak yaşamaktır. Huld diyarı, bakî / ebedî memleket anlamına gelir. Cennetin bir ismi "Daru’l-huld"dür. Halkının orada bakî kalacağını ifade etmektedir. (bk Lisanu’l-Arab. Tehzibu’l-luga, Kitabu’l-Ayn, “HLD” maddesi)
“Böyle (bedbaht) olanlar âhirette, en büyük ateşe girer. Orada artık ne ölür ne de rahat yüzü görür.” (Alâ, 87/12-13)
mealindeki ayette cehennemin sonsuzluk manasında ebedi olduğu husus “artık orada ne ölür...(veya: orada ölmezler..) cümlesiyle ifade edilmiştir.
Şu hadisler de cennet ve cehennemin sonsuzluk manasında ebedi olduklarını göstermektedir:
“Ey insanlar! Muhakkak ki, en son dönüş Allah’adır. Artık, ya cennete veya cehenneme gidilecektir. Orası ölümsüz bir ebediyet ve göçsüz bir ikamettir.” Mecmau’z-zevaid’de bu hadisin sahih olduğu bildirilmiştir.(bk. Macmauz-Zevaid, 5/56)
“Kıyamet günü, insanlara hitaben 'Ey cennet halkı! Artık -sizin için- ölümsüz bir ebediyet vardır. Ey cehennem halkı! Sizin için de ölümsüz bir ebediyet vardır.” (Buharî, Rikak, 51; Müslim, Cennet, 40; Tirmizî, Cennet, 20)
Bu hadislerde ebediyet kelimesinin yanında ölümsüzlük sözcüğü de kullanılarak konu tereddüde mahal bırakmayacak şekilde netleştirilmiştir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Cennet ve cehennemin ebedi olmadığı ve bir süre sonra -haşa- Allah'ın sıkılıp cenneti ve cehennemi yok edeceğini, iddia edenlere karşı nasıl cevap vermeliyiz?
68-) Kur'an-ı Kerim'de, cennette içki vardır diye, yani hamr kelimesi geçiyor mu? Geçiyorsa, insanı sarhoş eden içki cennette nasıl bulunur?
Kur'an-ı Kerim'de bu konu şu şekilde geçmektedir:
"Allah’a karşı gelmekten sakınanlara vâd edilen cennetin durumu ise şudur: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içerken lezzet veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Onlara orada her türlü meyve ile bir de Rabbleri tarafından bir mağfiret vardır. Bu nimetlere erişenler hiç, ateşte devamlı kalıp, kaynar sulardan içirilip bununla bağırsakları lime lime olan kimseler gibi olur mu?" (Muhammed, 47/15)
İlave bilgi için tıklayınız:
Cennette şaraptan ırmak var. Şarabı içenler sahoş olmaz mı?
69-) Müminler hiç ölümü tatmadan, doğrudan cennete gitselerdi daha iyi olmaz mıydı?
“Bize gösterdiğin numûnelerin ve gölgelerin asıllarını, memba’larını göster.” (Sözler)
Yukarıdaki vecize ile bize cennetteki nimetlerin cennete layık bir üstünlük taşıdıkları ders verildiği gibi, bu dünyadaki vücudumuzun da cennettekine nispetle bir gölge olduğuna işaret ediliyor. İşte insanın o ebed yurduna lâyık bir şekilde yeniden yaratılışına “neş’e-i uhra” diyoruz.
Bazen şöyle bir soruyla karşılaşıyoruz: Ben bu soruya vesvese diyeceğim. “Acaba müminler hiç ölümü tatmadan, doğrudan o saadet yurduna gitselerdi daha iyi olmaz mıydı?” Daha iyi olmak bir tarafa, hiç iyi olmazdı.
Bu sorunun sahibi asıl ile gölgeyi fark edememiş. Bu faraziyeye göre, gölge asıldan istifade etmek durumunda kalacaktı. Buna da bilmem, istifade denilebilir miydi? Rüyadaki adamın, uyanık âlemde yemek yemesini farz etmek gibi bir şey...
Bu vesileyle bir hatıramı nakletmek isterim:
Şehrin bir ucundan ötesine yaya gitmek mecburiyetinde kalmıştım. Eve vardığımda hayli yorulmuştum. Birden kalbime geldi:
“Bu ayaklarla cennete gidilmez. O uçsuz bucaksız menziller, böyle birkaç kilometrede takatten düşen ayaklarla gezilmez.”
Daha sonra, zihnimin bir konuyu ancak kırk elli dakika dikkatle izleyebildiğini düşündüm. “Bu beyinle de cennete gidilmez.” dedim. Okumaktan yorulan ve çareyi uykuda bulan gözlerim hatırıma geldi; “Bu gözlerle de cennete gidilmez.” diye söylendim.
Misâlleri çoğalttıkça çoğalttım ve şu hakikat ruhuma tam hükmetti:
“Bu gölge varlıkla âhirete gidilmez.”
İnsan, ölüm denilen büyük bir rahmet tecellisiyle, bu gölge varlıktan kurtulacak ve yeniden dirilmekle âhirete uygun bir varlığa kavuşacak...
70-) Cennette evlilik nasıl olacak? Erkek, iki dünya kadını; kadın, iki dünya erkeği ile evli olabilir mi?
Öncelikle şunu belirtelim, kadınlar cennette iki dünya erkeği değil, yalnızca bir dünya erkeği ile evli olacaklar. Erkekler ise iki ve daha fazla dünya kadını ile evlenebilmektedirler.
Cennette herkes kendisine uygun olan ile evlenecek. Bir kargaşa söz konusu değildir. Dünyadaki nizam ve intizam bunun bir küçük örneğidir.
Yaratılıştan bu güne kadar gelen hiç bir insan diğerinin aynı değil. Milyarlarca parmak izi var hiç biri diğerinin aynı değil. Bütün mahlukatta görünen düzen ve intizama bakıldığında tasavvur ettiğiniz karmaşa çok basit kalır.
Cennette herkesin birbiriyle evli olması diye bir şey söz konusu olamaz. Buna dair hiç bir delil olmadığı gibi, cennette aile kavramı hadislerde belirtilmiştir.
İlave bilgi için tıklayınız:
Birden fazla evlilik yapan bir kadın cennette hangi eşi ile evli olacaktır?..
Cennette evlilik hadisesi nasıl olacak? Yani herkes dünyadaki zevcesi ile mi evlenecek?..
71-) Cennette hafif bir rüzgar eser, agaçlar sallanır ve öyle bir melodi çıkar ki insan bu sesi dünyada duysa zevkten ölürdü, anlamına gelen bir hadis var mıdır?
Konuyla ilgili bazı hadis rivayetleri şöyledir:
"Cennet'te bir ağaç vardır, ana dalları (gövdeleri) altından, ufak dalları zeberced ve incidendir; onun için bir rüzgar eser ve ağaçlar ses vermeye başlarlar, işitenler ondan daha lezzetli bir ses asla işitmemişlerdir." (Ebu Nuaym, Sıfatu’l-Cenneh, 433; et-Terğib vet-Terbîh, 4/ 523)
Hadisin senedindeki Mesleme b. Uleyyin güvenilir olmadığı söylenmiştir. (bk, Mizan el-İ'tidâl, 4/109)
"Cennet'te bir ağaç vardır, meyvesi zeberceddir, yakuttur, incidir, Allah bir rüzgar gönderir, bunun üzerine çınlamaya-çırpışmaya-sallanmaya başlar, öyle sesler duyurur ki onlardan daha tatlısı işitilmemiştir." (İbn Kayyum el-Cevziyye, "Hâdi'l-Ervâh ilâ Bilâd el-Efrâh, Kırkıncı Bölüm)
"Cennette bir gövde üzere duran bir ağaç vardır, gölgesinde bir süvari yüz yıl gidecek bir ağaç. Onun gölgesinde söyleşirler. Bazıları iştaha gelir, dünya eğlencesini hatırlar. Bunun üzerine Allah Cennet'ten bir rüzgar gönderir, bu ağacı sallar, ağaç dünyadaki tüm eğlenceleri (ses ve hareket olarak) ortaya çıkarır." (et-Terğib ve't-Terhîb, 4/520; rivayet zayıftır. bk, Mizan el-İ'tidâl, 2/193)
“Cennette, cennetliklerin her hafta gittikleri bir çarşı vardır. Orada, yüzlerine ve elbiselerine cennet kokuları üfleyen bir kuzey rüzgârı eser ve böylece güzellikleri daha da artar. Eskisinden daha güzel ve yakışıklı olarak eşlerinin yanına döndükleri zaman, aileleri onlara:
- Vallahi güzelliğinize güzellik katılmış, derler. Onlar da:
- Vallahi yanınızdan ayrılalı beri siz de daha bir güzel olmuşsunuz, derler.” (Müslim, Cennet 13)
"Cennetin kokusu yüz yıllık mesafeden hissedilir." (Hakim, Müstedrek 2/126)
Said b. Sald el-Harisî der ki:
"Bana anlatıldığına göre Cennet'te altın kamışlardan ormanlar varmış, yükü (meyvesi) inci imiş, Cennet ehli güzel ses dinlemek istedikleri zaman Allah o ormanlara bir rüzgar gönderir, rüzgar arzu ettikleri her sesi çıkarır (getirir)miş." (bk. en-Nihâye, 2/509-510)
Cennet kokuları getiren bu rüzgârdan şimâl rüzgârı diye söz edilmesi, Araplar’ın yağmur getiren şimâl rüzgârını hasretle beklemeleri sebebiyle olmalıdır. Nitekim bu rüzgâr, hareket getiren anlamında “müsîre” diye de anılmıştır.
Görüldüğü üzere Peygamber Efendimiz (asv), muhtelif hadislerinde bize cennet hayatından bilgiler sunarken, orasının bitip tükenmeyen bir güzellikler diyarı olduğunu anlatmış, böylece bizi, Cenâb-ı Hakk’ın bu eşsiz nimetlerini elde etmek için çalışıp çabalamaya teşvik etmiştir.
Rüzgâr estikçe bunlar birbirine çarparak öyle bir name çıkarırlar ki hiçbir kulak böylesine tatlı bir ses işitmemiştir. Cennet ehlinin bu ağaçlar altında sohbet edip dünya hatıralarını tazeleyecekleri; eğlence arzu ettikleri zaman, Allah'ın göndereceği bir rüzgârla hem kendilerinin güzelleşeceği hem de ağaçların kımıldayıp, dünyadaki her çeşit eğlenceyi ortaya koyacağı ifade edilmiştir.
Demek ki, Cennet güzellikler ülkesidir. Cennetliklerin güzellikleri ve kendilerine verilen nimetlerin lezzetleri, keyifleri ve özellikleri sürekli artacak ve artmaya devam edecek... (bk. İbn Kayyum el-Cevziyye, "Hâdi'l-Ervâh ilâ Bilâd el-Efrâh, Kırkıncı Bölüm İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/427-429)
72-) Cennette insanların güzelliği tek tip mi olacak farklı güzellikler olacak mı? İnsan cennete dünyadaki simasıyla mı gidecek?
İnsanlar, birbirine yabancılık çekmeyecekleri şekilde ve eski simalarını anımsatan, eksikliklerden arınmış ve tarifi mümkün olmayan bir güzellik katılmış olarak cennette bulunacaklar.
Tek tip bir güzellik olmayacak.
Cennette insanların birbirine olan üstünlüğü bilinmeyecektir. İnsan herkesi kendisi gibi lezzet alır zannedecektir. Hiç kimse kendisini diğerlerinden daha az güzel olarak görmeyecek. Bu farklılık algısal olacağından her insanın algılaması birbirinden farklı olsa da en alt mertebedeki de kendisini en üst mertebedeki gibi hissedecek ve öyle algılayacaktır.
İlave bilgi için tıklayınız:
Cennet nasıl olacaktır?..
Cennette insanların güzelliği tek tip mi olacak farklı güzellikler olacak mı? Az ya da çok güzel diye bir farklılık olacak mı?
73-) Cennette eşlerin durumu ile ilgili muhtelif sorular...
Öncelikle cennet üzüntü yeri değildir. Orada insan hiç bir şekilde üzüntü, elem duymayacaktır. Bu olmadıktan sonra eşlerin orada ayrılması yeniden evlenmesi söz konusu olmaz. Cennetin keyfiyeti tam olarak bilinemez. Ancak şurası kesin, orada hiç bir elem sıkıntı olmayacak.
Cennetin en alt mertebesinde bulunan bir kişi, kendisinden daha fazla lezzet alabilecek birisinin olabileceğine ihtimal veremeyecek.
...
Fani hayatın sona ermesinden sonra ebedî bir saadet başlayacak. Orada Allah'ın rahmeti, lütuf ve ihsanı bütün haşmetiyle tecelli edecektir. İşte bu ebedî saadetin ve sonsuz nimet ve güzelliklerin merkezi cennettir. Cennet hem mü'min erkeklerin, hem de mü'min kadınların nimetler içinde yüzdüğü bir mekândır. Yani cennetin nimetlerinden erkekler kadar kadınlar da istifade edecek, bütün nimet ve ihsanlar her iki cinse de verilecektir.
Cennet ve cennetlikler en güzel ve tatlı bir şekilde Kur’ân'da anlatılır. Çoğu yerde mü'min erkeklerle birlikte, mü'min kadınlar da zikredilir. Meselâ, Tevbe Sûresinin 72. âyetinin meali şöyledir:
"Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara devamlı kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler, Adn Cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah'ın rızası için en büyük mükâfattır. İşte büyük kurtuluş budur."
Cennetlikler ve cennet nimetleri Kur'ân'da anlatılırken cennet ehli için "müttekiler (Allah'tan hakkıyla korkanlar)" ifadesi geçer. Bu kelime hem erkekler, hem de kadınlar için müşterek kullanılır. Biri öbüründen ayırd edilmez, ayrı tutulmaz.
Hadis-i şeriflerde geçen ifadeler de hem erkekler, hem de kadınlar içindir. Bütün müjdeler, taltifler, nimetler, ikramlar herkese aynıdır. Bir hadisin meali şöyle:
"Cennet ehli cennete girdiklerinde bir vazifeli şöyle seslenir:
'Şüphe yok ki, siz cennette ebedî yaşayacak ve hiç ölmeyeceksiniz. Hastalanmayacak ve devamlı sıhhatli bulunacaksınız. Sonsuz nimetlere mazhar olacak ve hiçbir zaman hüzün ve keder görmeyeceksiniz."1
Başka bir hadis-i şerifte de cennet ehlinin bir hâli şöyle anlatılır:
"Muhakkak, sizden biriniz cennetin en alt derecesinde bulunsanız bile, ona Allah'ın emri ile melekler tarafından, 'Gönlünden geçenleri iste!' denir. O da devamlı temenni eder durur. Bunun üzerine ona, 'Kalbinden geçenleri tamamen temenni ettin mi?' diye sorulur. 'Evet!..' cevabı verince, 'Muhakkak temenni ettiğin şeyler bir misli fazlasıyla sana verilecek.' denir."2
Esas itibariyle cennetin nimetleri hem erkek, hem de kadın mü'minler için müşterek iken, bazı hususlarda her iki cins de birbirlerinden üstünlüklere sahiptirler. Bu üstünlüklerin bir kısmı erkeklere mahsus iken, büyük bir kısmı da kadınlara mahsustur. Kur'ân'da cennetlik kadınlar "Ezvâcün mutahharatün" yani "temiz kadınlar" olarak vasfedilir. Bu ifadenin içinde şu mânâlar saklıdır: Cennet kadınlara mekân ve meskendir. O kadınlar o yüksek cennette lâyıktırlar. Aynı zamanda cennet derecelerinin yüksekliği nisbetinde onların güzellikleri de artar. Ve cennet onlarla güzelleşir ve süslenir.3
Yani cennetlik kadınlar, cennetin güzelliğine güzellik katmakta, Allah'ın ebedî yurdunu süsleyen canlı bir unsur olmaktadır. Bu "mutahharatün (temiz)" ifadelerinden ayrıca şu mânalar çıkıyor: "Dünya kadınları cennete girdikten sonra kötülüklerden, kıskançlık ve benzeri çirkin huylardan arınacaklar; içleri de dışları gibi berrak ve ter temiz olacak. Güzellikte hurileri geçecekler."
Peygamberimiz (asm) cennetlik kadınları şöyle anlatır:
"Onların vücutlarının güzelliği ile letafetinden dolayı her birinin baldırındaki kemiğin iliği etinin üstünden görünür. Onların aralarında ne ihtilâf vardır, ne düşmanlık, ne de çekememezlik."4
Yani cennet ehli kadınlar güzellikte o kadar ileride bulunuyorlar ki, sadece bir tek tırnağı dünyaya görünse güneşin ışığını kapatacak kadar parlaklıkta olan hurilerden daha güzel olacaklar. Bir kadının bundan daha güzel bir şey tahayyül etmesi mümkün müdür?
Cenab-ı Hak hem erkek, hem de kadın mü'minlere kalblerinden geçenlerin bir misli fazlasını vereceğine göre nimet ve ihsanın derecesini siz düşünün. Artık bu kadar lütuf ve ikramdan sonra "Allah, cennette bir erkeğe çok sayıda huri veriyor da, cennet ehli kadınlara neden böyle bir imkân verilmiyor?" denmez. Cennette "yok yoktur." Allah insan fıtratına en uygun şekilde her türlü nimet ve ihsanı verecek, kimseyi mahrum bırakmayacaktır.
Esas mesele Allah'ın rızasına nail olmak, ebedî saadete liyakat kazanmak, fâni dünyadan imanlı olarak ayrılıp, Cennetin kapısına ulaşabilmektir.
Kaynaklar:
1. Müslim, Cennet 22.
2. Müslim, îman: 301.
3. Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü'l-İcaz, s. 175.
4. Müslim, Cennet: 14-17.
(Mehmed PAKSU, En Çok Sorulan Mes’eleler ve Çözümleri -2, s.144-146)
74-) Kocası geçici olarak cehenneme giden bir kadın kocası gelene kadar cennette kiminle evlenir?
Kadın isterse kocasıyla evlenir istemezse başka birisiyle de evlenebilir. Cennette evlilik zorunlu diye bir kaide bulunmamaktadır. Ancak cennette evlilik cennetin güzelliklerinden birisidir. Kadın kocası dışında birisiyle evlenmek istemeyebilir. Ancak başkasıyla evlenmek isterse de bu durum kocası için bir sıkıntı olmaz. Çünkü cennette hiç bir elem ve sıkıntı olmayacaktır. İstenilen her şey de olacaktır. Cennette kadın eski kocasını istemeyecekse kocası da karısını istemeyecek demektir.
Cennet dünya ölçüleriyle düşünülmemelidir. Burada istenilenler orada istenilmeyebilir.
İlave bilgi için tıklayınız:
Cennet nasıl olacak?
Cennette evlilik hadisesi nasıl olacak? Yani herkes dünyadaki zevcesi ile mi evlenecek? Dünyada iki evlilik yapanların durumu nasıl olacak? Dünya yaşamında evlenmemiş kimse, ahirette de bekar mı kalacak?
75-) Cennetin gittikçe daha güzel bir yer haline gelecek olmasının hikmeti nedir?
Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor. Peygamber Efendimiz (a.s.m) şöyle buyurdu:
“Muhammed’e kitabı indiren Allah’a yemin ederim ki, -dünyada iken insanların zamanla çirkinleşmesi, yıpranması söz konusu olduğu gibi- cennet halkının da hüsn-ü cemali gittikçe artacaktır.”(İbn Ebi’d-dünya, Sıfetu’l-cenneti-Şamile-1/14).
Ayrıca cennet ehline ikram edilen nimetlerin de her defasında daha da güzelleşeceğine dair ayetlerin işaretleri vardır.
“İman edip makbul ve güzel işler yapanları müjdele: Onlara içinden ırmaklar akan cennetler vardır. Öyle cennetler ki, ne zaman meyvelerinden/ürünlerinden kendilerine bir şey ikram edilirse: 'Bu, daha önce de (dünyada veya cennette) yediğimiz şey!' diyecekler. Oysa bu, onların aynısı olmayıp, benzeri olarak kendilerine sunulacaktır. Orada onların tertemiz eşleri de olacak ve onlar orada devamlı kalacaklardır.”(Bakara, 2/25)
mealindeki ayette bu gerçeğe işaret edilmiştir.
Ebedî bir diyarda nimetlerin değişik tat ve lezzetlerde olması, cennet halkının lezzetini daha da artıracaktır. Allah’ın dostları için özel olarak hazırladığı cennette nimetlerinin, lezzetlerin farklı şekilde ter-u taze olarak sunulması, İlahî rahmetin bir yansımasıdır.
Kur’an’da cennetin bazen insanların çalışmasının bir kazancı olarak gösterilmesi, insanı onurlandırmaya yönelik bir iltifattır. Yoksa, gerçekte insanların yaptığı bütün ibadetler, Allah’ın daha önce insana verdiği nimetlerin tam bir şükrü bile olamıyor. Onun için bu ibadetleri bundan sonraki hayatta verilecek nimetlerin bir bedeli gibi algılamak hiç de doğru değildir. Bu hakikate Peygamberimiz (a.s.m) şu sözleriyle işaret etmiştir:
“Hiç kimse kendi ameliyle cennete girmez.” “Sen de mi ya Resulellah?..” dediklerinde de “Evet ben de; meğer ki Rabbim beni rahmetinin kucağına alsın.”(Mecmau’z-zevaid, 10/356-357).
Bu hadis de gösteriyor ki, cennetteki nimetlerin lezzetlerin artması, -insanların hak ettikleriyle bir bağlantısından dolayı değil-, ilahî rahmetin kullarına olan lütuflarının bir tezahürüdür.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Cennet de olsa, sonsuz hayat sıkıcı olmaz mı?
76-) İbadetlerimizin sonucu mu cennete girebiliriz?
İman cennetin anahtarı, ibadet ise cennetin makam, mertebe ve nimetlerinin sebebidir.
İnsanlar iman ettiklerinden dolayı cennete girecektir. Bu nedenle günahkâr olarak ölenler cehenneme gitse bile, orada ebedi kalmayacak ve cezalarının bitiminden sonra cennete girecektir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- İbadet nedir, insanlar niçin ibadetle sorumlu tutulmuşlardır?
77-) Ebedillik Allahuteala'ya ait ise Cennet nasıl ebedi olacaktır?
Allahuteala'nın insana ruhundan üflemesi, mecazi bir manadır. Bununla, insanın mahiyetinde ilahi sıfat ve özelliklerin yerleştirilmesi kastedilmiştir. Mesela, Allah kerimdir, ikram eder. İnsan da kerim olabilir. Allah musavvirdir, her şeye uygun suretler verir. İnsan da Allah'ın verdiği kuvvet ve akılla nice farklı şeye suret vermiştir... Örnekleri çoğaltabilirsiniz.
Allah’ın ebedi olması kendi zatının bir özelliğidir. Cennet, cehennem ve içindekilerin ebedi olması ise Allah’ın ebediyen var etmesiyle devam edecektir.
Mesela güneşin ışığı, ısısı ve renkleri kendindendir. Dünyadaki ısı, ışık ve renkler güneştendir. Güneş bu özelliklerini dünyada devam ettirdiği müddetçe, bu güzellikler var olmaya devam edecektir. Ama bu güzellikler dünyanın kendine ait değildir. Güneşe aittir.
İşte bunun gibi bizatihi Ebedi olan Allah’tır. Cennet, cehennem ve içindekilerin ebediliği ise Allah’ın ebediyen var etmesi ve devam ettirmesiyle olacaktır. Bu sebeple aralarında bir zıtlık söz konusu değildir.
Allah’ın ebediliği zatidir, kendine aittir, insanın ve diğerlerinin ebediliği arizidir. Allah’ın devam ettirmesi ve ebediyen var etmesiyledir.