01-17-2019, 07:32 PM
... Yer yemişini ( gıda ürünlerini) verecek ve insanlardan hiçbir şey saklamayacak ( vermemezlik etmeyecek)tır... ( Sünen-i İbni Mace, 10-347/ Ramuz el Ahadis, s. 508 )
…O zaman ümmetim nimetlenecek, hayvanlar bolluk içinde ve arzın nebatatı ( bitkileri) çok fazla olacak…( El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 26)
Yine Peygamberimiz ( sav)'in hadislerinde haber verildiğine göre, Altınçağ’da yeryüzünün su kaynaklarında da büyük bir bolluk söz konusu olacak, bu sulama imkanlarının artmasıyla tüm topraklar görülmemiş bir şekilde bereketlenecektir :
... Onun zamanında bütün sular tatlılaşacak, nehirler uzayacak, yeryüzü bitkilerini artıracak ve ( içindeki) hazinelerini dışa çıkaracaktır. ( En-Necmu’s-sakıb if Beyanı Enne’l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib, Tercüme eden : Ömer
Dönmez s. 43)
... Onun devrinde, akan ırmaklar bile suyunu fazlalaştıracaktır... ( El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 31)
... Sema yağmurunu indirecek, yer bereketini çıkaracak, daha önce görülmemiş bir biçimde ümmetim Onun zamanında rahata erecektir. ( Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 9)
O yeryüzünü adaletle ve nesafetle doldurur. Arz nebaatını çıkarır, gök de yağmurunu yağdırır. Ümmetim daha önce görülmemiş biçimde nimetlendirilir. ( İbn Ebi Şeybe, c VII, sf. 512-513; Ali Bin Hüsameddin El Muttaki, Celaleddin
Suyuti'nin Tasnifinden Hadisler –
Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Kahraman Neşriyat, s. 35)
Onun devrinde, ümmetin gerek iyileri gerek kötüleri misli görülmemiş şekilde pek çok nimetlere sahip olacaklardır. Çok yağmur yağmasına rağmen bir damlası bile boşa gitmeyecek, toprak tek bir tohum istemeden verimli ve bereketli
olacaktır. ( El-Kavlu'l Muhtasar fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 20-21)
( Mehdi’nin zamanında) gökyüzü yağmurundan hiçbir şeyi esirgemeyecek ve cömertçe bol yağdıracak. Yeryüzü bitkilerinden hiçbirini eksik bırakmayacak ve muhakkak onları kemaliyle bitirip ortaya çıkaracaktır... ( Saati, H 143, c. XXIV,
sf. 50; Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 437)
Peygamberimiz ( sav)'in bu hadislerinde Hz. Mehdi zamanında modern tarıma geçilmesi, yeni üretim tekniklerinin geliştirilmesi, tohum ıslahı çalışmaları ve yağmur sularının yeni barajlar, göletler yapılarak değerlendirilmesi sonucunda
oluşacak üretim artışına işaret ediliyor olabilir. Günümüzde teknoloji çok büyük bir hızla gelişmekte, ürünlerin hem kalitesinde hem de üretim miktarında çok fazla artırıma gidilebilmektedir. Daha uzun süre dayanmaları ve daha az su ile
büyümeleri de sağlanmaktadır. Yeni geliştirilen teknolojiler sayesinde ürünlerde çeşitlilik elde edilebilmekte ve dört mevsimde de her türlü meyve ve sebze yetiştirilmektedir.
Altınçağ’da da tüm bu gelişmeler daha da artacak, ürünlerde olağanüstü bir kalite artışı olacaktır. Çok daha fazla mahsül veren, tadı, kokusu daha güzel ürünler yetiştirilecektir. Kuran’da bu konuya işaret eden bir ayette şöyle
bildirilmektedir :
Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah ( ihsanı) bol olandır, bilendir. ( Bakara Suresi, 261)
Hadislerin işaretlerine göre Altınçağ’da sulamaya büyük önem verilecek, her yerde geniş göletler, barajlar, geniş su kanalları, suni ırmaklar oluşturulacak, susuz hiçbir yer bırakılmayacaktır. Deniz, yağmur ve sel suları da arıtılarak
tarımda kullanılacak, bu şekilde kurak bölgeler çok büyük bolluk ve berekete kavuşacaklardır. Günümüzde henüz çok dar bir alanda hayata geçirilmiş olan teknolojilerle tüm çöller yeşertilecek ve insanlık çok büyük bir ekim alanına
kavuşacaktır. Peygamberimiz ( sav)'in hadislerinde Hz. Mehdi vesilesiyle tüm yeryüzünün bereketleneceği ve topraktan elde edilecek bolluğun çok fazla artacağına işaret edilmektedir.
Yine hadislerdeki bilgilere göre, tarımda katedilecek tüm bu ilerlemeler sonucunda hayvanların kalitesinde de büyük bir gelişme kaydedilecek, her türlü hayvansal üretim artacaktır :
... Ümmet nimetlenecek, hayvanlar bol bol yiyip içecek, arz nebatını çıkaracak... ( Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 15)
80- Hz. Mehdi Döneminde Yeraltı Zenginlikleri De Ortaya Çıkarılacak mıdır?
Hz. Mehdi döneminde yaşanacak bir başka gelişme de, yeryüzündeki tüm yeraltı zenginliklerinin ortaya çıkarılması ve bunların insanlığın refahı ve konforu için kullanılması olacaktır. Peygamberimiz ( sav)'in hadislerinde Altınçağ’ın bu
özelliği şöyle haber verilmektedir :
... Hz. Mehdi hazineleri çıkaracak... ( El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 33)
Onun zamanında yeryüzü içindeki hazineleri dışarıya fırlatacaktır. ( El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 43)
… Arz, içerisinde gizlediği bütün zenginliklerini, altından ve gümüşten sütunlar halinde dışarı atacak.( İmam Şa’rani, Ölüm Kıyamet Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 464)
81- Hadislerde Bilim ve Teknolojide Kaydedilecek Olan Gelişmelere Nasıl İşaret Edilmiştir
Peygamberimiz ( sav)'in hadislerinde bilim ve teknolojideki gelişmelere yönelik işaretler de yer almaktadır. Altınçağ’da tüm toplumlar arasında bilime karşı yoğun bir teşvik ve eğitim programı uygulanacak, teknolojik gelişmeler doruğa
ulaşacak, insanlar teknolojinin bütün nimetlerinden alabildiğine faydalanacaklardır. Tıpta, tarımda, iletişimde, sanayi teknolojisinde, ulaşımda çok büyük gelişmeler yaşanacaktır. Tüm bu teknolojik ilerlemeler, insanların hayatlarına çok
büyük bir konfor ve kolaylık sağlayacaktır. Bu gelişmeler sayesinde çok büyük kolaylıklar yaşanacak, büyük bir hız kazanılacaktır.
Ulaşım teknolojisindeki gelişmeler sonucunda insanların rahatı, güvenliği ve konforu en üst seviyede sağlanacak, zaman kaybı ve kaza riski en aza indirilecek, bunun için gereken her türlü önlem alınacaktır. İletişim teknolojisinde de
önemli ilerlemeler sağlanacak, dünyanın dört bir yanıyla haberleşme ve bilgi alışverişindeki hız ve kolaylıklar en üst seviyeye ulaşacaktır ( en doğrusunu Allah bilir).
Tüm bu teknolojiler elde edilirken, insanların sağlığı ve konforuna zarar verebilecek her türlü sorunun ortadan kaldırılmasına da büyük önem verilecek bu amaçla teknolojinin zararlı yan ürünlerine karşı kesin önlemler ve tedbirler
alınacaktır.
Altınçağ'da yaşanacak bu değişimin en önemli özelliği ise, bu tip gelişmelerden tüm dünya halklarının adil bir şekilde faydalanmasını sağlamak olacaktır. Tüm olanaklar bütün dünya insanlarının kullanımına sunulacak, herkese aynı
güzellikler, eşit imkanlar oluşturulacaktır.
82- Hadislerde Altınçağ’da Tıpta ve İnsan Sağlığında Yaşanacak Gelişmeler Nasıl Haber Verilmiştir?
Ahir zamanda teknolojik alanda yaşanan her gelişme, tıp alanında olağanüstü ilerlemelere yol açacaktır. Altınçağ'da yaşanan her türlü bilimsel ve teknolojik gelişme tıbbi çalışmaları hızlandıracak, Allah’ın izniyle hata payını çok
düşürecek, insanların pek çok hastalığa yakalanmaları önlenecek, hastalıklara teşhis konmasını kolaylaştıracak ve tedavi imkanlarını artıracaktır.
İnsan hayatına ve sağlığına büyük önem verilecek, insanlar doktor ya da ilaç bulamadıkları ya da geç veya yanlış tedavi yapıldığı için çaresizlik yaşamayacak, her ihtiyacı olana o an yardım edilecektir. Herhangi bir insan ayrımı
yapılmadan, fakir zengin, yaşlı genç demeden, herkesin sağlık sorunlarına çok büyük bir özen gösterilecektir. Tüm insanların sağlığı için mevcut olan tüm imkanlar denenecek, her türlü ihtimal değerlendirilecektir.
Gereken her türlü maddi manevi kolaylıklar da sağlanacaktır. Hastahaneler, ilaçlar, tedaviler ücretsiz hale getirilecek, yardıma ve bakıma muhtaç insanların ihtiyaçları kendilerine hiç hissettirilmeden en mükemmel şekilde giderilecektir.
Tüm insanların sağlıklı bir yaşam sürebilmeleri için bilimin ve teknolojik gelişmelerin ışığında beslenme politikaları en mükemmel hale getirilecektir. Yiyeceklerdeki her türlü zararı bertaraf edecek çalışma ve ilmi araştırma
yapılacaktır. Yiyeceklerin kolesterolünü ya da sağlığa zararlı diğer yönlerini ortadan kaldıracak bilimsel metodlar geliştirilecektir. Vücuda zarar veren her türlü yiyecek ve içecek ile ilgili tedbir alınacak, insanların kaliteli ve
temiz besinlerle beslenmeleri sağlanacaktır. Bunun sonucunda da hastalıklar ve kalp krizi, yüksek tansiyon gibi nedenlere dayalı ölümler azalacak, insanların ömürleri görülmemiş bir şekilde uzayacaktır ( en doğrusunu Allah bilir).
Beslenmeyle birlikte tüm toplumlar sağlıklı bir yaşam için sporun gerekliliği konusunda da bilinçlendirilecek, zinde ve sportmen bir yapı oluşturulmasıyla pek çok hastalığın önlenmesi sağlanacaktır. Bunların yanı sıra, insanların
yaşadıkları olaylara karşı teveküllü, birbirlerine karşı sevgi ve hoşgörü dolu bir ahlak göstermeleriyle birlikte psikolojik hastalıklar da ortadan kalkacaktır ( en doğrusunu Allah bilir).
Peygamberimiz ( sav)'in hadislerinde Altınçağ’da tıp ve sağlık alanında gerçekleşecek olan tüm bu gelişmelere işaret edilmiş ve bu dönemde insanların “ömürlerinin uzayacağı” şöyle bildirilmiştir :
Onun zamanında... ömürler uzayacak ve emanet zayi olmayacaktır. Kötüler helak olacak, Peygamber Efendimiz ( sav)'e buğzedecek kimse kalmayacaktır. ( El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 43)
Ömürler uzayacak, emanetler yerine teslim edilecek. ( İmam Suyuti, Kıyamet Alametleri, Ölüm ve Diriliş, s. 1699, s. 179)
83- Altınçağ’da Tüm Dünyaya Hakim Olacak Sanat ve Estetik Anlayışı Nasıl Haber Verilmiştir?
Altınçağ'da hayatın her anına hakim olan bolluk, zenginlik, güzellik ve ilerlemenin, sanat alanına da hakim olacağı hadislerde işaret edilen bir başka gelişmedir. Altınçağ’da sanata büyük önem verilecektir. Tüm insanlar bu konuda yoğun
olarak teşvik edilecek, estetik ve sanata olan eğilim olağanüstü artacaktır. Bütün İslam alemine sanatçı bir ruh hakim olacak, sanatta çok büyük ilerlemeler kaydedilecektir. Müzikte, resimde ve diğer tüm alanlarda birbirinden güzel
eserler ortaya çıkacak, Allah'a olan imanın insanlara verdiği geniş ufuk ve derin düşünce, tüm sanat dallarına öncülük edecektir. Bu dönemde insanlar hep güzellikle karşılaşacak, ahlakları gibi, yaşadıkları yerler, bahçeleri, evlerinin
dekorasyonu, kıyafetleri, dinledikleri müzik, eğlence şekilleri, tiyatroları, resimleri, sohbetleri de güzelleşecektir.
Estetik olmayan, biçimsiz hiçbir yer, hiçbir bina kalmayacak, gecekondu benzeri yapılar ortadan kaldırılacak, heryer estetik, göze hoş gelecek hale gelecektir. Pratik ve estetik iki katlı, geniş evler, havuzlar, bağlar, bahçeler artacak,
mevcut alanlar, bahçeler güzelleşecektir. Sokaklara göze hoş gelen meyve ağaçları ekilecek, hemen her yerde küçük hayvanat bahçeleri oluşturulacaktır. Doğal parkların sayısı çok fazla artacak, insanların yaşadıkları yerlerde yoğun bir
yeşillik hakimiyeti görülecektir. Halkın bizzat kendisinin de bakıp beslemekten zevk alacağı binlerce bitki ve çiçek tüm şehir ve kasabaları süsleyecektir. Tüm bu mekanların ışıkılandırılması, estetiği, boyanması son derece sanatkarane
olacak ve çok estetik hale getirilecek, dünyanın her yerine insan ruhunun çok hoşlanacağı büyük bir kalite hakim olacaktır.
Tüm mekanlar, yollar, ibadethaneler, eğlence yerleri, dinlenme alanları, işyerleri, evler, insanların kılık kıyafetleri kısacası heryer tertemiz olacaktır. Bunun yanı sıra yerleşim merkezlerinde çevre kirliliğinin önüne geçilecek, hava
kirliliğine neden olan her konuya çözüm getirilecektir.
Aynı zamanda insanlar arasında hayvan sevgisi de teşvik edilecek, her türlü hayvanın rahatlıkla sevilebileceği ve incelenebileceği zevkli ve estetik ortamlar oluşturulacaktır. Aslan, kaplan, panter, çita gibi hayvanlar eğitilecektir.
Çeşitli metodlar ve biyolojik tekniklerle saldırganlıkları ortadan kaldırılacak ve insanların rahatça bağlantı kurabileceği, sevgi gösterebileceği hale geleceklerdir. Şehirlerde ve kasabalarda leylek, pelikan gibi her türlü kuş çeşidi
rahatlıkla barınabilecektir. Akrep, yılan gibi hayvanların zehirlerinin bilimsel metodlarla yok edilmesi sayesinde ise, bunların da insanlara zarar vermesi engellenecek, yılan bile estetik hale getirilecektir ( En doğrusunu Allah
bilir).
Kuran ahlakının insanlara kazandırdığı sevgi anlayışı sonucunda hayvan düşmanlığı ortadan kalkacak, hayvanlara zarar verici tüm davranışlar giderilecektir. Böylece tüm hayvanların, kuş nesillerinin yok olma tehlikesi ortadan kalkacak ve
tüm hayvan türlerinde çoğalma sağlanacaktır.
Ahir zamanda yaşanacak olan bu ortama Peygamberimiz ( sav)'in bir hadisinde şöyle dikkat çekilmiştir :
...kişi, koyun ve hayvanlarına haydi gidin otlayın, diyecek, onlar gidecekler, ekinin ortasından geçtikleri halde bir başak bile ağızlarına almayacak, yılan ve akrebler kimseye eza etmeyecekler, yırtıcı hayvanlar kapıların önünde duracak
da kimseye zararları dokunmayacak... ( Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayınları, s. 245)
Habis El Hadrami'nin naklettiğine göre : ... Yılanlar çocuklarla, inekler aslanlarla geçinebilecek. ( El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 64)
84- Altınçağ’da Tüm İnsanların Hz. Mehdi’nin Yönetiminden Razı Olacakları Nasıl Anlatılmıştır?
Peygamberimiz ( sav) hadislerinde Hz. Mehdi'nin önderliğinde yaşanacak olan Altınçağ’ın ne kadar hayırlı bir dönem olduğunu hatırlatmış ve bu devirde “denizdeki balıklardan havadaki kuşlara kadar yerdeki ve gökteki tüm canlıların ve tüm
insanların Hz. Mehdi'den razı olduklarını” bildirmiştir :
Mehdi ile müjdelenin... Ondan yer ve gök ehli razıdır... ( Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 13)
... O zaman, yer ve gök ehli, bütün yabani hayvanlar, kuşlar, hatta denizdeki balıklar bile onun hilafetiyle sevineceklerdir... ( El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 31)
Ebu Said Hudri Resulluh'dan rivayet ediyor :
Mehdi'nin izleyicileri ona sığınırlar, bal arılarının Kraliçe arıya sığındıkları gibi ( onun yanında güven ve huzur bulurlar), o yeryüzünü adalet ve dürüstlükle dolduracaktır.
Allah, Kuran ahlakına uyan Müslümanlara cennet hayatlarında sunulacak olan güzellikleri ayetlerinde ayrıntılı olarak tarif etmiştir. Altından ırmaklar akan güzel mekanlar, pınarlar, durmaksızın akan kaynaklar, konaklar, köşkler,
kıyafetler, yiyecekler, içecekler, mücevherler, güzel ahlaklarına karşılık sonsuz hayatta onlara verilecektir. Cennet Müslümanların her zaman kavuşmayı istedikleri sonsuz yaşamdır :
Siz ve eşleriniz cennete girin; 'sevinç içinde ağırlanacaksınız. Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet ( zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız.
İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur. Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz. ( Zuhruf Suresi, 70-73)
İşte Altınçağ da tüm Müslümanlara böyle güzel bir hayatın dünyada hazırlanıp sunulmasıdır. Bu dönem Peygamber Efendimiz ( sav)’in müjdelediği gibi cennetin dünyadaki bir müjdesi, Allah'ın müminlere bir lütfudur. Bolluğuyla, bereketiyle,
insanlara sağlayacağı her türlü konforuyla ve huzur dolu ortamıyla her Müslümanın ulaşmak isteyeceği bir dönem, iman eden insanlar için dünya hayatında çok üstün bir mükafattır. Bu güzel dönemle müjdelenmek de kuşkusuz tüm Müslümanlar
için çok büyük bir şereftir.
------------------------
Hz. Mehdi ile ilgili hadisler açıklar mısınız?
"Mehdî" sözlükte, "kendisine rehberlik edilen" demektir. Bütün istikâmetler Allah'dan geldiği için, bu kelime, kendisine Allah tarafından yol gösterilen, yani hususî ve şahsî bir şekilde Allah'ın hidâyetine nail olan mânâsını almıştır.
Terim olarak mehdî, Hz. Peygamber ( s.a)'in kıyamete yakın bir zamanda geleceğin haber verdiği sâlih kuldur. Şüphesiz burada kastedilen, Şiilerin "Mehdî-Î Muntazar = Beklenen Mehdi" dedikleri On İki İmam'ın sonuncusu olan Mehdî
değildir. Fakat, Mehdi'nin Hz. Fatıma'nın torunlarından olacağına dair hadis vardır. Ancak onun Hz. Hasan'ın mı yoksa Hz. Hüseyin'in mi torunlarından olacağı ihtilaflıdır. İlerideki bir hadiste geleceği üzere Mehdinin adı Peygamberimizin
( s.a) adından, babasının adı da Peygamberimizin ( s.a) babasının adından olacaktır. Yani adı Muhammed, babasının adı da Abdullah olacaktır. "Mehdî ise onun ismi değil lâkabıdır. Mehdi'nin çıkması kıyametin alâmetlerindendir. O, dini
kuvvetlendirecek, yer yüzünde adaleti yayacak ve tüm Müslümanlar kendisine uyacaklardır. Mehdî'den sonra Hz. İsa ( as) inecek ve Deccâl'ı öldürecektir. Bir rivayete göre ise, Mehdî ile Hz. İsa birlikte inecekler ve Deccâl'ı birlikte
öldüreceklerdir. Hz. İsa ( as), namazında Mehdiye uyacaktır.
Mehdî'nin zuhurunu haber veren hadîsi, Ebû Davûd, Tirmizî, Ibn Mace, Bezzâr, Hâkim, Taberanî, Ebû Râbî, rîvâyet etmişlerdir.
Bu zatlar, hadisi sahabeden kalabalık bir gruba isnâd etmişlerdir. Bu sahabeler şunlardır. Ali, İbn Abbas, Tâlha, İbn Ömer, Abdullah b. Mes'ûd, Ebû Hureyre, Enes b. Malik, Ebû, Saîd el Hudrî, Ümmü Habîbe, Ümmü Seleme, Sevbân, Kürel b.
İyas, Ali el Hilâl Abdullah b. Haris b. Cezaî ( r.a)'dır. Anılan bu zatların hadislerinin kimi sahih, kimi hasen, kimi de zayıftır. Bununla birlikte Mehdî konusunda, uydurulmuş hadis de vardır. Avnü'I Ma'bûd'da Muhammed b. Münkedîr'den
onun da Câbir'den merfûan rivayet ettiği söylenen "Mehdî'yi yalanlayan kafir olur." mânâsına gelen ve hadis denilen sözün uydurma olduğu ifade edilmektedir.
Mehdî'nin varlığını kabul etmeyenlerin Rasûlullah ( asm)'den merfû olarak rivayet edilen "Meryem'in oğlu İsa'dan başka Mehdî yoktur." mânâsındaki hadise dayandıkları söylenmektedir. Ancak Beyhakî ve Hâkim bu hadisin zayıf olduğunu
söylemişlerdir. Buna sebep hadisin isnadındaki Ebân b. Salih'tir. O metrükü'l-hâdis birisidir.[1]
Câbir b. Semure ( r.a) şöyle demiştir : Rasûlullah ( s.a)'i, şöyle buyururken işittim :
"Size etrafında ( tüm) ümmetin toplanacağı on iki halife gelinceye kadar, bu din ayakta kalmaya devam edecektir."
( Bu arada) Rasûlullah ( s.a)'den bir söz duydum ama anlamadım, babama : "Rasûlullah ne diyor?" dedim. "Hepsi Kureyş'den" ( buyurdu) dedi.[2]
Cabir b. Sebûre ( r.a) şöyle demiştir. Rasûlullah ( s.a)'i şunları söylerken işittim :
"On iki halife ( gelince)ye kadar bu din aziz olarak devam edecektir."
Bunun üzerine insanlar, tekbir getirdiler, feryad ettiler. Sonra Rasûlullah sessizce bir şey söyledi, Babama : "Babacığım, Rasûlullah ne dedi?" dedim;
"Hepsi Kureyş'ten ( buyurdu)" dedi.[3]
Esveb. Saîd el Hemedânî, Cabir b. Semûre ( r.a)'den bu ( önceki) hadisi rivayet etti ve şunu ilâve etti :
Rasûlullah evine dönünce, Kureyşliler ona gelip "Sonra ne olacak?'' dediler. "Fitne ve iç savaş" buyurdu.[4]
Açıklama :
Bu babda geçen üç rivayet, aynı hadisin üç ayrı rivâyetidir. Gerek senetlerindeki, gerekse metinlerdeki bazı farklılıklardan dolayı, musannif bu rivayetleri ayrı ayrı hadisler halinde vermiştir. Aynı hadisin rivayetleri olduğu için
hepsinin izahını birlikte yapmayı uygun bulduk.
Efendimiz, ilk rivayette on iki halife gelinceye kadar bu dinin ayakta olmaya devam edeceğini söylemiştir.
İkinci Rivayette ise, bu mânâ "Aziz olmaya devam eder" şeklinde ifâde edilmiştir. Müslim'in bir rivayeti de "İnsanların işi, kendilerine on iki zat hükmettiği müddetçe yürümekte devam edecektir." şeklindedir.[5]
Dinin ayakta durmasından maksat, tahrif edilmeden esaslarının muhafazası, insanlara hakim olması, uygulanmasıdır. Aliyyü'l Kârî'de "Dinin aziz olması"nı aşağı yukarı aynı kelimelerle izah etmiştir.
Metindeki "On iki hâlife gelinceye kadar" cümlesi, Sahîh-i Müslim'in rivayetinde "On iki hâlife hükmettiği müddetçe" şeklindedir. Zaten bu rivayette murad edilen mânâ da aynıdır. Hadisin devamında Müslümanların bu on iki halife etrafında
toplanacakları beyan buyurulmaktadır. Rasûlullah'ın kasdettiği bu on iki halife kimlerdir? Bu konu ulemâ arasında hayli tartışılmıştır.
Bazı muhakkik alimler bu on iki halifeden dördünün Hülefa-i Raşidîn olarak tanınan, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, ve Hz. Ali ( Allah hepsinden razı olsun) olduğunu, kalan sekizinin de kıyamete kadar geleceğini söylemişlerdir. Bir
görüşe göre bu halifelerin hepsi aynı anda bulunacak, insanlar onların etrafına dağılacaktır.
Türbeştî, buradaki halifelerden muradın âdil olan hâlifeler olup, gerçekte halife ismine onların müstehak olduklarını söyler.
Bu hadisle ilgili olarak, Avnü'l Ma'bûd Müellifi, İmam Nevevî, Veliyyullah Dehlevî ve Hafûziddîn b. Kesîr'den çok kıymetli görüşler nakletmiştir. Bu görüşleri özet olarak nakletmek istiyoruz.
İmam Nevevî, Kadî'den naklen şöyle demektedir. "Burada iki soru yöneltilebilir. Bunlardan birisi şudur : Başka bir hadisde Peygamber ( s.a) kendisinden sonra halifeliğin otuz üç sene olup, daha sonrasının saltanat olacağını haber
vermiştir. Bu hadiste ise, on iki halife söz konusu edilmektedir. Bu iki hadis arasında bir çelişki vardır. Çünkü otuz üç sene içerisinde dört Râşit hâlifenin ve Hz. Hasan'in hilâfeti geçmiştir.
Bu soruya şu cevâb verilir. Rasûlullah'dan sonra otuz üç sene sürecek olan halifelikten murad, Nübüvetin halifeliğidir. Nitekim bazı rivayetlerde bu, "Benden sonra Nübüvet halifeliği" şeklinde varîd olmuştur. On iki halife de ise bu şart
aranmaz dolayısıyla bu açıdan hadisler arasında bir zıtlık yoktur.
İkinci soru da şudur; Müslümanların başına on ikiden fazla halife geçmiştir. Bu, hadise zıt düşmez mi?
Bunun cevabı da şudur : Bu, bâtıl bir itirazdır. Çünkü Rasûlullah ( s.a) sadece "On iki gelecek" dememiş. "On iki halife gelmedikçe", demiştir.
Dolayısıyla daha fazla halifenin gelmesi bu mânâya zarar vermez."
Şâh Veliyûllah'ın söyledikleri de özetle şöyledir. "Bu din, Allah ( c.c), hepsi Kureyş'ten olmak üzere, on iki tane halife gönderilinceye kadar üstün olmaya devam edecektir." Hadisi müşkîl görülmüştür. Bu işkâle sebep de, hadisin on iki
imam inancına sahip olan İsnâ aşeriyye mezhebinin görüşünü destekler mahiyette görülmesidir.
Gerçek şudur : Kur'an-ı Kerim'de olduğu gibi Rasûlullah'ın hadisleri de biribirlerini izah ederler. Abdullah îbh Mes'ûd'un rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz,
"İslam'ın değirmeni otuz beş veya otuz altı sene dönecektir. Eğer helak olurlarsa, onların yolu helak olanların yoludur. Eğer onların dini ( düzgün olarak) kalırsa geçen kısımdan itibaren yetmiş sene kalır."
buyuruyor. Bu hadisin mânâsını anlamakta hayli hatalara düşülmüştür. Bizim anladığımız şudur :
Bu müddetin başlangıcı, Hicrî İkinci yıldaki cihâddan itibarendir. Hadisdeki "eğer helak olurlarsa" cümlesinden maksat, şek veya şüphe için değil, o zaman büyük hadiselerin çıkacağını beyandır. Açık alâmetlere bakıldığında görülüyor ki,
İslâmiyet'in kuvveti zayıflamış, cihâd kesilmiştir. Sonra, Cenab-ı Allah, hilâfeti yoluna koyacak kişiler gönderecek ve bu intizam yetmiş yıl kadar devam edecektir. Gerçekten de Rasûlullah'ın haber verdiği şeyler olmuştur. Cihâd'ın
başlanıcından otuz beş sene geçince Hz. Osman katledilmiş, Müslümanlar parçalanmıştır. 36. yılında Cemel Vak'asi meydana gelmiş, Müslümanlar kâfirlerle cihadı bırakıp birbirleri ile uğraşmışlardır. İslâmiyet zayıflamıştır. Ama Cenab-ı
Allah, hilâfeti tekrar düzene koymuş ve tekrar cihadlar başlamıştır, bu hâl Abbasilere kadar devam etmiştir. Abbasiler döneminde de Allah Müslümanlara kuvvet vermiş, cihadlar devam etmiş bu durum da Moğol istilâsına kadar sürmüştür.
Hadisin İsna Aşerriyye'cilerin "on iki imam görüşü"nü teyid ettiğini söylemeye hiç imkân yoktur. Çünkü :
1. Hadiste anılan, on iki imam değil, hâlifedir. Halbuki Şiilerin kabul ettikleri on iki imamdan büyük çoğunluğu, halife olmamıştır. Bunu İsna Aşeriyye de kabul eder.
2. Hadiste bu hâlifelerin Kureyş'e nisbet edilmeleri onların hepsinin Ben-i Hâşîm'den olmadıklarını gösterir. Çünkü bir cemaatin hepsi bir batına mensup iseler, o batınla anılırlar, ama çeşitli batınlardan iseler o batınların mensup
olduğu kabileye nisbet edilirler. Ben-i Hâşim batın, Kureyş kabiledir.
3. On iki imama inananlar, dinin onlarla güç kazanacağını söylemiyorlar. Aksine, Rasûlullah'ın vefatından sonra dinin gizlendiğini İmamların takiyye prensibine göre hareket ettiklerini Hz. Ali'nin bile kendi mezhep ve görüşünü açığa
vuramadığını söylerler.
Hadislerde, Râvî, Hz. Peygamberin, alçak sesle bir şeyler söylediğini, ama kendisinin anlayamadığını, babasına sorunca, Efendimizin "Onların hepsi Kureyş'tendir" buyurduğunu anladığını söylemektedir. Yukarıda Veliyullah Dehvelî'den de
naklettiğimiz gibi bu, gelecek on iki halifenin Kureyş'ten olacağının açık delilidir.
Üçüncü rivayette, Hz. Peygamber ( s.a) kendisine gelen Kureyşliler'in sorusu olarak bu on iki halifeden sonra kavga ve kargaşaların çıkacağını haber vermiştir.[6]
Bize Müsedded haber verdi, Onlara Ömer b. Abîd haber vermiş.[7] Bize Ebû Bekir, yani İbn-i Ayaş haber verdi. ( H), bize Müsedded haber verdi, bize Sûfyân'dan Yahya haber verdi ( H). Bize Ahmed b. İbrahim haber verdi. Bize Ubeyduilah
b. Musa haber verdi. Bize Zaide haber verdi. ( H) Bize Ahmed b. İbrahim haber verdi, bana Ubeydullah b.Mûsa Fıtri'dan haber verdi, dedi. ( Rivâyetlerdeki) mânâ aynıdır. Bunların hepsi Asım'dan, Asım, Zir'den o da Abdullah ( b.Mes'ûd)
( r.a) vasıtasıyla Rasûlullah ( s.a)'den rivayet etmiştir;
Rasûlullah ( s.a) şöyle buyurmuştur :
"Dünyada sadece bir gün kalsa, -Zaîde, hadisinde şöyle dedi - Allah o günü uzatır da - sonra bütün râvîler ittifak ettiler.[8] -O günde Benden veya Ehl-i beytimden, adı adıma, babasının adı da babamın adına uyan bir adam gönderir."
Fitr hadisinde şu ilâve vardır : O şahıs dünyayı, zulümle dolduğu gibi, adaletle dolduracaktır." Süfyân hadisinde şöyle dedi.
"Araplara, adı adıma uyan Ehl-i beytimden biri hakim olmadıkça dünya son bulmayacak, - Veya gitmeyecektir -"[9]
Ebû Davûd der ki, Ömer ve Ebu Bekr'in ( rivayetleri) Süfyân'm ( rivayetinin) aynıdır, ( yani son ilâve, bunların rivayetinde de vardır.[10]
Açıklama :
Tirmizî, hadis-î şerif için "Hasen Sahîh" demiştir. Dipnotta da işaret edildiği gibi bu hadis, müsannıfa beş ayrı isnâdla gelmiştir. Bu isnâdlardaki rivayetler mânâ itibariyle aynı olmakla birlikte, lâfız olarak aralarına bazı küçük
farklar vardır. Metinde bu farklar gösterilmiş, tercümeye de aynen aktarılmıştır. Ancak bu okuyucu için, hadisin mânâsını anlatmakta, bir güçlük doğurmaktadır. Onun için, hadiste ifâde edilen mânâyı tekrar atkarmak istiyoruz.
Efendimizin beyânına göre, dünyanın ömründen sadece bir gün bile kalsa Cenab-ı Allah, o günü uzatacak ve Rasûlullah'in ehl-i beytinden Abdullah oğlu Muhammed isminde bir zat gönederecektir. Bu zat tüm Araplara hakim olacak ve daha önce
zulümle dolan dünyayı adaletle dolduracaktır.
Ulemanın beyanına göre, Rasûlullah'ın geleceğini haber verdiği bu zat Mehdî'dir. Mehdî'nin, Rasûlullah'ın Ehl-i beytinden olduğu, hadisle sabit olmakla beraber, oun Hz. Hasan'ın mı yoksa Hz. Hüseyin'in mi soyundan geleceği konusunda bir
nâss yoktur. Bu yüzden ulema bu hususta ihtilâf etmiştir. Aliyyü'l Kârî Mirkat'da, iki nesebin birlikte bulunmasına bir engel olmayacağını, zahire göre Mehdî'nin baba tarafından Hz. Hasan, Anne tarafından Hz. Hüseyin'e mensup olacağını
söyler. Bunu söylerken de Hz. İbrahim'in oğulları İsmail ve İshak ( s.s)'a kıyas yapar. İsrailoğullarının bütün peygamberleri Hz. İshak'ın soyundan geldiği halde bizim Peygamberimiz ( s.a), Hz. İsmail'in soyundan gelmiş ve öbürlerinin
tümü makamına kâîm olmuştur. Aynı şekilde imamların çoğu ve ümmetim büyükleri, Hz. Hüseyin'in soyundan gelmiştir. İşte buna karşılık beklenen Mehdî'nin de Hz. Hasan'ın soyundan gelmesi muvafıktır. İşte evliyanın sonuncusu olacak olan bu
zat, diğer büyük zevatın yerine kaîm olacaktır.
Efendimiz'in bildirdiğine göre, Mehdî geldiğinde yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Kimi alimler bundan maksadın tüm dünya, kimi alimler Arap ülkeleri ve ona tâbi yerler olduğunu söylerler.
Süfyân'ın rivayetine göre, Mehdî tüm Araplara malik olacaktır. Alimler "Araplar"ın galibe nazaran zikredildiğini, onun sadece Araplara değil tüm kavimlere mâlik olacağını söylerler. Rasülullah'ın sadece Arapları anması, o zaman
Müslümanların araplardan oluşması, ya da diğer halklar müslüman olunca, ilk müslüman olan Araplarla tek millet gibi olmalarıdır. Şüphesiz, doğrusunu Allah bilir.[11]
Ali ( b. Ebî Talib) ( r.a)'dan; Rasûlullah ( s.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir :
"Dünyanın ömründen sadece birgün kalsa bile, Allah ( c.c) benim Ehl-i beytimden bir adam gönderecektir. O dünyayı, ( daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır."[12]
Açıklama :
Bu hadisin senedi sağlamdır. İsnâddaki Fıtr b. Hânife’yi Ahmet b. Hanbel, Yahya b. Saîd el-Kettân, Yahya b. Maîn, Nesaî, î, İbn Sa'ad ve Sâcî sika kabul etmişlerdir.
Bu hadis, yukarıda geçen hadisle aynı mânâdadır. Rasûlullah'ın söz konusu ettiği şahıs Mehdî'dir. Yukarıda gerekli malumat verilmiştir.[13]
Ümmü seleme ( r.a) şöyle demiştir : Rasûlullah ( s.a)'i şöyle buyururken işittim :
"Mehdî[14] benim ailemden, Fatima'nın oğullarındandır."
Abdullah b. Cafer şöyle demiştir : Ebûl Melhyi, Ali b. Nüfeyl'i överken ve onun iyiliğini söylerken dinledim.[15]
Açıklama :
Hadisin İbn Mâce'deki rivâyetinde "benim ailemden" cümlesi mevcut değildir. "Benim ailem" diye tercüme ettiğimiz ( ...) kelimesi birkaç mânâya gelmektedir. Hattabî, bu kelime ile ilgili olarak şu mânâlara işâret etmektedir.
a) Kişinin, kendi sulbünden gelen oğlu,
b) Kişinin akrabaları,
c) Kişinin amcaoğullan Hz. Ebu Bekir Sakîfe gününde, "Biz, Rasûlullah'ın amca oğullarıyız" demiştir.
İbnü'l Esîr, En-Nihâye adındaki eserinde bu kelimeyi şöyle izah etmiştir : Kişinin en yakın akrabasıdır. Hz. Peygamber'in ailesi Abdû'l Muttalip oğullandır. Kureyş olduğu da söylenmiştir. Meşhur olan, onların, kendilerine zekat
verilmesi caiz olmalayanlar ( Haşimoğulları) olduğudur.
Hadisin devamında Efendimiz ( s.a), Mehdî'nin Hz. Fâtıma'nın evlâdından olacağını beyan buyurmuştur. Hafız İmâduddin, bu ifadeyi göz önüne alarak Mehdî'nin Abbasilerden sonra çıkacağını söylemiştir.
Bu hadis, Mehdî'nin Hz. Fatıma'nın oğulları arasından çıkacağı konusunda açıktır. Ama hangi oğlunun neslinden geleceği konusunda bir açıklık yoktur. Bu konu daha önceki hadisin şerhinde açıklanmıştır.
Hadisin sonunda Abdullah b. Cafer, Râvîlerden Ali b. Nüfeyl'in güvenli bir râvî olduğuna dikkat çekmek istemiştir. Onu böyle bir izaha gerek duyduran sebep Ali b. Nüfeyl hakkındaki bazı söylentilerdir. Ulema genelde bu zat hakkında (
Lâ be se bih) tâbirini kullanmaktadır.[16]
Ebû Saîd El Hudrî ( r.a)'dan rivâyt edildiğine göre, Rasûlullah ( s.a) şöyle buyurmuştur :
"Mehdî ben ( im neslim) dendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir."[17]
Açıklama :
"Açık alınlı" diye tercüme ettiğimiz ( ...) terkibi, aslında, "başının ön tarafının saçı dökülmüş veya saçının yarısı dökülmüş" mânâlarındandır. "İnce burunlu" diye tercüme ettiğimiz ( ...) terkibinin de ayrıca, uzun burunlu, yumru
burunlu mânâlarına gelmesi ihtimal vardır.
Bu hadiste Efendimiz, yukarıdakilerden farklı olarak Mehdî'nin şeklini tarif etmiş, kalacağı müddeti söylemiştir. El Münâvî bir rivayette yedi senenin yanı sıra "Veya dokuz" sene ilâvesinin, başka bir rivayette de "Allah ona üç yüz bin
melekle yardım edecektir." ilâvesinin yer aldığını söyler.[18]
…O zaman ümmetim nimetlenecek, hayvanlar bolluk içinde ve arzın nebatatı ( bitkileri) çok fazla olacak…( El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 26)
Yine Peygamberimiz ( sav)'in hadislerinde haber verildiğine göre, Altınçağ’da yeryüzünün su kaynaklarında da büyük bir bolluk söz konusu olacak, bu sulama imkanlarının artmasıyla tüm topraklar görülmemiş bir şekilde bereketlenecektir :
... Onun zamanında bütün sular tatlılaşacak, nehirler uzayacak, yeryüzü bitkilerini artıracak ve ( içindeki) hazinelerini dışa çıkaracaktır. ( En-Necmu’s-sakıb if Beyanı Enne’l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib, Tercüme eden : Ömer
Dönmez s. 43)
... Onun devrinde, akan ırmaklar bile suyunu fazlalaştıracaktır... ( El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 31)
... Sema yağmurunu indirecek, yer bereketini çıkaracak, daha önce görülmemiş bir biçimde ümmetim Onun zamanında rahata erecektir. ( Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 9)
O yeryüzünü adaletle ve nesafetle doldurur. Arz nebaatını çıkarır, gök de yağmurunu yağdırır. Ümmetim daha önce görülmemiş biçimde nimetlendirilir. ( İbn Ebi Şeybe, c VII, sf. 512-513; Ali Bin Hüsameddin El Muttaki, Celaleddin
Suyuti'nin Tasnifinden Hadisler –
Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Kahraman Neşriyat, s. 35)
Onun devrinde, ümmetin gerek iyileri gerek kötüleri misli görülmemiş şekilde pek çok nimetlere sahip olacaklardır. Çok yağmur yağmasına rağmen bir damlası bile boşa gitmeyecek, toprak tek bir tohum istemeden verimli ve bereketli
olacaktır. ( El-Kavlu'l Muhtasar fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 20-21)
( Mehdi’nin zamanında) gökyüzü yağmurundan hiçbir şeyi esirgemeyecek ve cömertçe bol yağdıracak. Yeryüzü bitkilerinden hiçbirini eksik bırakmayacak ve muhakkak onları kemaliyle bitirip ortaya çıkaracaktır... ( Saati, H 143, c. XXIV,
sf. 50; Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 437)
Peygamberimiz ( sav)'in bu hadislerinde Hz. Mehdi zamanında modern tarıma geçilmesi, yeni üretim tekniklerinin geliştirilmesi, tohum ıslahı çalışmaları ve yağmur sularının yeni barajlar, göletler yapılarak değerlendirilmesi sonucunda
oluşacak üretim artışına işaret ediliyor olabilir. Günümüzde teknoloji çok büyük bir hızla gelişmekte, ürünlerin hem kalitesinde hem de üretim miktarında çok fazla artırıma gidilebilmektedir. Daha uzun süre dayanmaları ve daha az su ile
büyümeleri de sağlanmaktadır. Yeni geliştirilen teknolojiler sayesinde ürünlerde çeşitlilik elde edilebilmekte ve dört mevsimde de her türlü meyve ve sebze yetiştirilmektedir.
Altınçağ’da da tüm bu gelişmeler daha da artacak, ürünlerde olağanüstü bir kalite artışı olacaktır. Çok daha fazla mahsül veren, tadı, kokusu daha güzel ürünler yetiştirilecektir. Kuran’da bu konuya işaret eden bir ayette şöyle
bildirilmektedir :
Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah ( ihsanı) bol olandır, bilendir. ( Bakara Suresi, 261)
Hadislerin işaretlerine göre Altınçağ’da sulamaya büyük önem verilecek, her yerde geniş göletler, barajlar, geniş su kanalları, suni ırmaklar oluşturulacak, susuz hiçbir yer bırakılmayacaktır. Deniz, yağmur ve sel suları da arıtılarak
tarımda kullanılacak, bu şekilde kurak bölgeler çok büyük bolluk ve berekete kavuşacaklardır. Günümüzde henüz çok dar bir alanda hayata geçirilmiş olan teknolojilerle tüm çöller yeşertilecek ve insanlık çok büyük bir ekim alanına
kavuşacaktır. Peygamberimiz ( sav)'in hadislerinde Hz. Mehdi vesilesiyle tüm yeryüzünün bereketleneceği ve topraktan elde edilecek bolluğun çok fazla artacağına işaret edilmektedir.
Yine hadislerdeki bilgilere göre, tarımda katedilecek tüm bu ilerlemeler sonucunda hayvanların kalitesinde de büyük bir gelişme kaydedilecek, her türlü hayvansal üretim artacaktır :
... Ümmet nimetlenecek, hayvanlar bol bol yiyip içecek, arz nebatını çıkaracak... ( Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 15)
80- Hz. Mehdi Döneminde Yeraltı Zenginlikleri De Ortaya Çıkarılacak mıdır?
Hz. Mehdi döneminde yaşanacak bir başka gelişme de, yeryüzündeki tüm yeraltı zenginliklerinin ortaya çıkarılması ve bunların insanlığın refahı ve konforu için kullanılması olacaktır. Peygamberimiz ( sav)'in hadislerinde Altınçağ’ın bu
özelliği şöyle haber verilmektedir :
... Hz. Mehdi hazineleri çıkaracak... ( El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 33)
Onun zamanında yeryüzü içindeki hazineleri dışarıya fırlatacaktır. ( El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 43)
… Arz, içerisinde gizlediği bütün zenginliklerini, altından ve gümüşten sütunlar halinde dışarı atacak.( İmam Şa’rani, Ölüm Kıyamet Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 464)
81- Hadislerde Bilim ve Teknolojide Kaydedilecek Olan Gelişmelere Nasıl İşaret Edilmiştir
Peygamberimiz ( sav)'in hadislerinde bilim ve teknolojideki gelişmelere yönelik işaretler de yer almaktadır. Altınçağ’da tüm toplumlar arasında bilime karşı yoğun bir teşvik ve eğitim programı uygulanacak, teknolojik gelişmeler doruğa
ulaşacak, insanlar teknolojinin bütün nimetlerinden alabildiğine faydalanacaklardır. Tıpta, tarımda, iletişimde, sanayi teknolojisinde, ulaşımda çok büyük gelişmeler yaşanacaktır. Tüm bu teknolojik ilerlemeler, insanların hayatlarına çok
büyük bir konfor ve kolaylık sağlayacaktır. Bu gelişmeler sayesinde çok büyük kolaylıklar yaşanacak, büyük bir hız kazanılacaktır.
Ulaşım teknolojisindeki gelişmeler sonucunda insanların rahatı, güvenliği ve konforu en üst seviyede sağlanacak, zaman kaybı ve kaza riski en aza indirilecek, bunun için gereken her türlü önlem alınacaktır. İletişim teknolojisinde de
önemli ilerlemeler sağlanacak, dünyanın dört bir yanıyla haberleşme ve bilgi alışverişindeki hız ve kolaylıklar en üst seviyeye ulaşacaktır ( en doğrusunu Allah bilir).
Tüm bu teknolojiler elde edilirken, insanların sağlığı ve konforuna zarar verebilecek her türlü sorunun ortadan kaldırılmasına da büyük önem verilecek bu amaçla teknolojinin zararlı yan ürünlerine karşı kesin önlemler ve tedbirler
alınacaktır.
Altınçağ'da yaşanacak bu değişimin en önemli özelliği ise, bu tip gelişmelerden tüm dünya halklarının adil bir şekilde faydalanmasını sağlamak olacaktır. Tüm olanaklar bütün dünya insanlarının kullanımına sunulacak, herkese aynı
güzellikler, eşit imkanlar oluşturulacaktır.
82- Hadislerde Altınçağ’da Tıpta ve İnsan Sağlığında Yaşanacak Gelişmeler Nasıl Haber Verilmiştir?
Ahir zamanda teknolojik alanda yaşanan her gelişme, tıp alanında olağanüstü ilerlemelere yol açacaktır. Altınçağ'da yaşanan her türlü bilimsel ve teknolojik gelişme tıbbi çalışmaları hızlandıracak, Allah’ın izniyle hata payını çok
düşürecek, insanların pek çok hastalığa yakalanmaları önlenecek, hastalıklara teşhis konmasını kolaylaştıracak ve tedavi imkanlarını artıracaktır.
İnsan hayatına ve sağlığına büyük önem verilecek, insanlar doktor ya da ilaç bulamadıkları ya da geç veya yanlış tedavi yapıldığı için çaresizlik yaşamayacak, her ihtiyacı olana o an yardım edilecektir. Herhangi bir insan ayrımı
yapılmadan, fakir zengin, yaşlı genç demeden, herkesin sağlık sorunlarına çok büyük bir özen gösterilecektir. Tüm insanların sağlığı için mevcut olan tüm imkanlar denenecek, her türlü ihtimal değerlendirilecektir.
Gereken her türlü maddi manevi kolaylıklar da sağlanacaktır. Hastahaneler, ilaçlar, tedaviler ücretsiz hale getirilecek, yardıma ve bakıma muhtaç insanların ihtiyaçları kendilerine hiç hissettirilmeden en mükemmel şekilde giderilecektir.
Tüm insanların sağlıklı bir yaşam sürebilmeleri için bilimin ve teknolojik gelişmelerin ışığında beslenme politikaları en mükemmel hale getirilecektir. Yiyeceklerdeki her türlü zararı bertaraf edecek çalışma ve ilmi araştırma
yapılacaktır. Yiyeceklerin kolesterolünü ya da sağlığa zararlı diğer yönlerini ortadan kaldıracak bilimsel metodlar geliştirilecektir. Vücuda zarar veren her türlü yiyecek ve içecek ile ilgili tedbir alınacak, insanların kaliteli ve
temiz besinlerle beslenmeleri sağlanacaktır. Bunun sonucunda da hastalıklar ve kalp krizi, yüksek tansiyon gibi nedenlere dayalı ölümler azalacak, insanların ömürleri görülmemiş bir şekilde uzayacaktır ( en doğrusunu Allah bilir).
Beslenmeyle birlikte tüm toplumlar sağlıklı bir yaşam için sporun gerekliliği konusunda da bilinçlendirilecek, zinde ve sportmen bir yapı oluşturulmasıyla pek çok hastalığın önlenmesi sağlanacaktır. Bunların yanı sıra, insanların
yaşadıkları olaylara karşı teveküllü, birbirlerine karşı sevgi ve hoşgörü dolu bir ahlak göstermeleriyle birlikte psikolojik hastalıklar da ortadan kalkacaktır ( en doğrusunu Allah bilir).
Peygamberimiz ( sav)'in hadislerinde Altınçağ’da tıp ve sağlık alanında gerçekleşecek olan tüm bu gelişmelere işaret edilmiş ve bu dönemde insanların “ömürlerinin uzayacağı” şöyle bildirilmiştir :
Onun zamanında... ömürler uzayacak ve emanet zayi olmayacaktır. Kötüler helak olacak, Peygamber Efendimiz ( sav)'e buğzedecek kimse kalmayacaktır. ( El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 43)
Ömürler uzayacak, emanetler yerine teslim edilecek. ( İmam Suyuti, Kıyamet Alametleri, Ölüm ve Diriliş, s. 1699, s. 179)
83- Altınçağ’da Tüm Dünyaya Hakim Olacak Sanat ve Estetik Anlayışı Nasıl Haber Verilmiştir?
Altınçağ'da hayatın her anına hakim olan bolluk, zenginlik, güzellik ve ilerlemenin, sanat alanına da hakim olacağı hadislerde işaret edilen bir başka gelişmedir. Altınçağ’da sanata büyük önem verilecektir. Tüm insanlar bu konuda yoğun
olarak teşvik edilecek, estetik ve sanata olan eğilim olağanüstü artacaktır. Bütün İslam alemine sanatçı bir ruh hakim olacak, sanatta çok büyük ilerlemeler kaydedilecektir. Müzikte, resimde ve diğer tüm alanlarda birbirinden güzel
eserler ortaya çıkacak, Allah'a olan imanın insanlara verdiği geniş ufuk ve derin düşünce, tüm sanat dallarına öncülük edecektir. Bu dönemde insanlar hep güzellikle karşılaşacak, ahlakları gibi, yaşadıkları yerler, bahçeleri, evlerinin
dekorasyonu, kıyafetleri, dinledikleri müzik, eğlence şekilleri, tiyatroları, resimleri, sohbetleri de güzelleşecektir.
Estetik olmayan, biçimsiz hiçbir yer, hiçbir bina kalmayacak, gecekondu benzeri yapılar ortadan kaldırılacak, heryer estetik, göze hoş gelecek hale gelecektir. Pratik ve estetik iki katlı, geniş evler, havuzlar, bağlar, bahçeler artacak,
mevcut alanlar, bahçeler güzelleşecektir. Sokaklara göze hoş gelen meyve ağaçları ekilecek, hemen her yerde küçük hayvanat bahçeleri oluşturulacaktır. Doğal parkların sayısı çok fazla artacak, insanların yaşadıkları yerlerde yoğun bir
yeşillik hakimiyeti görülecektir. Halkın bizzat kendisinin de bakıp beslemekten zevk alacağı binlerce bitki ve çiçek tüm şehir ve kasabaları süsleyecektir. Tüm bu mekanların ışıkılandırılması, estetiği, boyanması son derece sanatkarane
olacak ve çok estetik hale getirilecek, dünyanın her yerine insan ruhunun çok hoşlanacağı büyük bir kalite hakim olacaktır.
Tüm mekanlar, yollar, ibadethaneler, eğlence yerleri, dinlenme alanları, işyerleri, evler, insanların kılık kıyafetleri kısacası heryer tertemiz olacaktır. Bunun yanı sıra yerleşim merkezlerinde çevre kirliliğinin önüne geçilecek, hava
kirliliğine neden olan her konuya çözüm getirilecektir.
Aynı zamanda insanlar arasında hayvan sevgisi de teşvik edilecek, her türlü hayvanın rahatlıkla sevilebileceği ve incelenebileceği zevkli ve estetik ortamlar oluşturulacaktır. Aslan, kaplan, panter, çita gibi hayvanlar eğitilecektir.
Çeşitli metodlar ve biyolojik tekniklerle saldırganlıkları ortadan kaldırılacak ve insanların rahatça bağlantı kurabileceği, sevgi gösterebileceği hale geleceklerdir. Şehirlerde ve kasabalarda leylek, pelikan gibi her türlü kuş çeşidi
rahatlıkla barınabilecektir. Akrep, yılan gibi hayvanların zehirlerinin bilimsel metodlarla yok edilmesi sayesinde ise, bunların da insanlara zarar vermesi engellenecek, yılan bile estetik hale getirilecektir ( En doğrusunu Allah
bilir).
Kuran ahlakının insanlara kazandırdığı sevgi anlayışı sonucunda hayvan düşmanlığı ortadan kalkacak, hayvanlara zarar verici tüm davranışlar giderilecektir. Böylece tüm hayvanların, kuş nesillerinin yok olma tehlikesi ortadan kalkacak ve
tüm hayvan türlerinde çoğalma sağlanacaktır.
Ahir zamanda yaşanacak olan bu ortama Peygamberimiz ( sav)'in bir hadisinde şöyle dikkat çekilmiştir :
...kişi, koyun ve hayvanlarına haydi gidin otlayın, diyecek, onlar gidecekler, ekinin ortasından geçtikleri halde bir başak bile ağızlarına almayacak, yılan ve akrebler kimseye eza etmeyecekler, yırtıcı hayvanlar kapıların önünde duracak
da kimseye zararları dokunmayacak... ( Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayınları, s. 245)
Habis El Hadrami'nin naklettiğine göre : ... Yılanlar çocuklarla, inekler aslanlarla geçinebilecek. ( El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 64)
84- Altınçağ’da Tüm İnsanların Hz. Mehdi’nin Yönetiminden Razı Olacakları Nasıl Anlatılmıştır?
Peygamberimiz ( sav) hadislerinde Hz. Mehdi'nin önderliğinde yaşanacak olan Altınçağ’ın ne kadar hayırlı bir dönem olduğunu hatırlatmış ve bu devirde “denizdeki balıklardan havadaki kuşlara kadar yerdeki ve gökteki tüm canlıların ve tüm
insanların Hz. Mehdi'den razı olduklarını” bildirmiştir :
Mehdi ile müjdelenin... Ondan yer ve gök ehli razıdır... ( Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 13)
... O zaman, yer ve gök ehli, bütün yabani hayvanlar, kuşlar, hatta denizdeki balıklar bile onun hilafetiyle sevineceklerdir... ( El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 31)
Ebu Said Hudri Resulluh'dan rivayet ediyor :
Mehdi'nin izleyicileri ona sığınırlar, bal arılarının Kraliçe arıya sığındıkları gibi ( onun yanında güven ve huzur bulurlar), o yeryüzünü adalet ve dürüstlükle dolduracaktır.
Allah, Kuran ahlakına uyan Müslümanlara cennet hayatlarında sunulacak olan güzellikleri ayetlerinde ayrıntılı olarak tarif etmiştir. Altından ırmaklar akan güzel mekanlar, pınarlar, durmaksızın akan kaynaklar, konaklar, köşkler,
kıyafetler, yiyecekler, içecekler, mücevherler, güzel ahlaklarına karşılık sonsuz hayatta onlara verilecektir. Cennet Müslümanların her zaman kavuşmayı istedikleri sonsuz yaşamdır :
Siz ve eşleriniz cennete girin; 'sevinç içinde ağırlanacaksınız. Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet ( zevk) aldığı herşey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız.
İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur. Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz. ( Zuhruf Suresi, 70-73)
İşte Altınçağ da tüm Müslümanlara böyle güzel bir hayatın dünyada hazırlanıp sunulmasıdır. Bu dönem Peygamber Efendimiz ( sav)’in müjdelediği gibi cennetin dünyadaki bir müjdesi, Allah'ın müminlere bir lütfudur. Bolluğuyla, bereketiyle,
insanlara sağlayacağı her türlü konforuyla ve huzur dolu ortamıyla her Müslümanın ulaşmak isteyeceği bir dönem, iman eden insanlar için dünya hayatında çok üstün bir mükafattır. Bu güzel dönemle müjdelenmek de kuşkusuz tüm Müslümanlar
için çok büyük bir şereftir.
------------------------
Hz. Mehdi ile ilgili hadisler açıklar mısınız?
"Mehdî" sözlükte, "kendisine rehberlik edilen" demektir. Bütün istikâmetler Allah'dan geldiği için, bu kelime, kendisine Allah tarafından yol gösterilen, yani hususî ve şahsî bir şekilde Allah'ın hidâyetine nail olan mânâsını almıştır.
Terim olarak mehdî, Hz. Peygamber ( s.a)'in kıyamete yakın bir zamanda geleceğin haber verdiği sâlih kuldur. Şüphesiz burada kastedilen, Şiilerin "Mehdî-Î Muntazar = Beklenen Mehdi" dedikleri On İki İmam'ın sonuncusu olan Mehdî
değildir. Fakat, Mehdi'nin Hz. Fatıma'nın torunlarından olacağına dair hadis vardır. Ancak onun Hz. Hasan'ın mı yoksa Hz. Hüseyin'in mi torunlarından olacağı ihtilaflıdır. İlerideki bir hadiste geleceği üzere Mehdinin adı Peygamberimizin
( s.a) adından, babasının adı da Peygamberimizin ( s.a) babasının adından olacaktır. Yani adı Muhammed, babasının adı da Abdullah olacaktır. "Mehdî ise onun ismi değil lâkabıdır. Mehdi'nin çıkması kıyametin alâmetlerindendir. O, dini
kuvvetlendirecek, yer yüzünde adaleti yayacak ve tüm Müslümanlar kendisine uyacaklardır. Mehdî'den sonra Hz. İsa ( as) inecek ve Deccâl'ı öldürecektir. Bir rivayete göre ise, Mehdî ile Hz. İsa birlikte inecekler ve Deccâl'ı birlikte
öldüreceklerdir. Hz. İsa ( as), namazında Mehdiye uyacaktır.
Mehdî'nin zuhurunu haber veren hadîsi, Ebû Davûd, Tirmizî, Ibn Mace, Bezzâr, Hâkim, Taberanî, Ebû Râbî, rîvâyet etmişlerdir.
Bu zatlar, hadisi sahabeden kalabalık bir gruba isnâd etmişlerdir. Bu sahabeler şunlardır. Ali, İbn Abbas, Tâlha, İbn Ömer, Abdullah b. Mes'ûd, Ebû Hureyre, Enes b. Malik, Ebû, Saîd el Hudrî, Ümmü Habîbe, Ümmü Seleme, Sevbân, Kürel b.
İyas, Ali el Hilâl Abdullah b. Haris b. Cezaî ( r.a)'dır. Anılan bu zatların hadislerinin kimi sahih, kimi hasen, kimi de zayıftır. Bununla birlikte Mehdî konusunda, uydurulmuş hadis de vardır. Avnü'I Ma'bûd'da Muhammed b. Münkedîr'den
onun da Câbir'den merfûan rivayet ettiği söylenen "Mehdî'yi yalanlayan kafir olur." mânâsına gelen ve hadis denilen sözün uydurma olduğu ifade edilmektedir.
Mehdî'nin varlığını kabul etmeyenlerin Rasûlullah ( asm)'den merfû olarak rivayet edilen "Meryem'in oğlu İsa'dan başka Mehdî yoktur." mânâsındaki hadise dayandıkları söylenmektedir. Ancak Beyhakî ve Hâkim bu hadisin zayıf olduğunu
söylemişlerdir. Buna sebep hadisin isnadındaki Ebân b. Salih'tir. O metrükü'l-hâdis birisidir.[1]
Câbir b. Semure ( r.a) şöyle demiştir : Rasûlullah ( s.a)'i, şöyle buyururken işittim :
"Size etrafında ( tüm) ümmetin toplanacağı on iki halife gelinceye kadar, bu din ayakta kalmaya devam edecektir."
( Bu arada) Rasûlullah ( s.a)'den bir söz duydum ama anlamadım, babama : "Rasûlullah ne diyor?" dedim. "Hepsi Kureyş'den" ( buyurdu) dedi.[2]
Cabir b. Sebûre ( r.a) şöyle demiştir. Rasûlullah ( s.a)'i şunları söylerken işittim :
"On iki halife ( gelince)ye kadar bu din aziz olarak devam edecektir."
Bunun üzerine insanlar, tekbir getirdiler, feryad ettiler. Sonra Rasûlullah sessizce bir şey söyledi, Babama : "Babacığım, Rasûlullah ne dedi?" dedim;
"Hepsi Kureyş'ten ( buyurdu)" dedi.[3]
Esveb. Saîd el Hemedânî, Cabir b. Semûre ( r.a)'den bu ( önceki) hadisi rivayet etti ve şunu ilâve etti :
Rasûlullah evine dönünce, Kureyşliler ona gelip "Sonra ne olacak?'' dediler. "Fitne ve iç savaş" buyurdu.[4]
Açıklama :
Bu babda geçen üç rivayet, aynı hadisin üç ayrı rivâyetidir. Gerek senetlerindeki, gerekse metinlerdeki bazı farklılıklardan dolayı, musannif bu rivayetleri ayrı ayrı hadisler halinde vermiştir. Aynı hadisin rivayetleri olduğu için
hepsinin izahını birlikte yapmayı uygun bulduk.
Efendimiz, ilk rivayette on iki halife gelinceye kadar bu dinin ayakta olmaya devam edeceğini söylemiştir.
İkinci Rivayette ise, bu mânâ "Aziz olmaya devam eder" şeklinde ifâde edilmiştir. Müslim'in bir rivayeti de "İnsanların işi, kendilerine on iki zat hükmettiği müddetçe yürümekte devam edecektir." şeklindedir.[5]
Dinin ayakta durmasından maksat, tahrif edilmeden esaslarının muhafazası, insanlara hakim olması, uygulanmasıdır. Aliyyü'l Kârî'de "Dinin aziz olması"nı aşağı yukarı aynı kelimelerle izah etmiştir.
Metindeki "On iki hâlife gelinceye kadar" cümlesi, Sahîh-i Müslim'in rivayetinde "On iki hâlife hükmettiği müddetçe" şeklindedir. Zaten bu rivayette murad edilen mânâ da aynıdır. Hadisin devamında Müslümanların bu on iki halife etrafında
toplanacakları beyan buyurulmaktadır. Rasûlullah'ın kasdettiği bu on iki halife kimlerdir? Bu konu ulemâ arasında hayli tartışılmıştır.
Bazı muhakkik alimler bu on iki halifeden dördünün Hülefa-i Raşidîn olarak tanınan, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, ve Hz. Ali ( Allah hepsinden razı olsun) olduğunu, kalan sekizinin de kıyamete kadar geleceğini söylemişlerdir. Bir
görüşe göre bu halifelerin hepsi aynı anda bulunacak, insanlar onların etrafına dağılacaktır.
Türbeştî, buradaki halifelerden muradın âdil olan hâlifeler olup, gerçekte halife ismine onların müstehak olduklarını söyler.
Bu hadisle ilgili olarak, Avnü'l Ma'bûd Müellifi, İmam Nevevî, Veliyyullah Dehlevî ve Hafûziddîn b. Kesîr'den çok kıymetli görüşler nakletmiştir. Bu görüşleri özet olarak nakletmek istiyoruz.
İmam Nevevî, Kadî'den naklen şöyle demektedir. "Burada iki soru yöneltilebilir. Bunlardan birisi şudur : Başka bir hadisde Peygamber ( s.a) kendisinden sonra halifeliğin otuz üç sene olup, daha sonrasının saltanat olacağını haber
vermiştir. Bu hadiste ise, on iki halife söz konusu edilmektedir. Bu iki hadis arasında bir çelişki vardır. Çünkü otuz üç sene içerisinde dört Râşit hâlifenin ve Hz. Hasan'in hilâfeti geçmiştir.
Bu soruya şu cevâb verilir. Rasûlullah'dan sonra otuz üç sene sürecek olan halifelikten murad, Nübüvetin halifeliğidir. Nitekim bazı rivayetlerde bu, "Benden sonra Nübüvet halifeliği" şeklinde varîd olmuştur. On iki halife de ise bu şart
aranmaz dolayısıyla bu açıdan hadisler arasında bir zıtlık yoktur.
İkinci soru da şudur; Müslümanların başına on ikiden fazla halife geçmiştir. Bu, hadise zıt düşmez mi?
Bunun cevabı da şudur : Bu, bâtıl bir itirazdır. Çünkü Rasûlullah ( s.a) sadece "On iki gelecek" dememiş. "On iki halife gelmedikçe", demiştir.
Dolayısıyla daha fazla halifenin gelmesi bu mânâya zarar vermez."
Şâh Veliyûllah'ın söyledikleri de özetle şöyledir. "Bu din, Allah ( c.c), hepsi Kureyş'ten olmak üzere, on iki tane halife gönderilinceye kadar üstün olmaya devam edecektir." Hadisi müşkîl görülmüştür. Bu işkâle sebep de, hadisin on iki
imam inancına sahip olan İsnâ aşeriyye mezhebinin görüşünü destekler mahiyette görülmesidir.
Gerçek şudur : Kur'an-ı Kerim'de olduğu gibi Rasûlullah'ın hadisleri de biribirlerini izah ederler. Abdullah îbh Mes'ûd'un rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz,
"İslam'ın değirmeni otuz beş veya otuz altı sene dönecektir. Eğer helak olurlarsa, onların yolu helak olanların yoludur. Eğer onların dini ( düzgün olarak) kalırsa geçen kısımdan itibaren yetmiş sene kalır."
buyuruyor. Bu hadisin mânâsını anlamakta hayli hatalara düşülmüştür. Bizim anladığımız şudur :
Bu müddetin başlangıcı, Hicrî İkinci yıldaki cihâddan itibarendir. Hadisdeki "eğer helak olurlarsa" cümlesinden maksat, şek veya şüphe için değil, o zaman büyük hadiselerin çıkacağını beyandır. Açık alâmetlere bakıldığında görülüyor ki,
İslâmiyet'in kuvveti zayıflamış, cihâd kesilmiştir. Sonra, Cenab-ı Allah, hilâfeti yoluna koyacak kişiler gönderecek ve bu intizam yetmiş yıl kadar devam edecektir. Gerçekten de Rasûlullah'ın haber verdiği şeyler olmuştur. Cihâd'ın
başlanıcından otuz beş sene geçince Hz. Osman katledilmiş, Müslümanlar parçalanmıştır. 36. yılında Cemel Vak'asi meydana gelmiş, Müslümanlar kâfirlerle cihadı bırakıp birbirleri ile uğraşmışlardır. İslâmiyet zayıflamıştır. Ama Cenab-ı
Allah, hilâfeti tekrar düzene koymuş ve tekrar cihadlar başlamıştır, bu hâl Abbasilere kadar devam etmiştir. Abbasiler döneminde de Allah Müslümanlara kuvvet vermiş, cihadlar devam etmiş bu durum da Moğol istilâsına kadar sürmüştür.
Hadisin İsna Aşerriyye'cilerin "on iki imam görüşü"nü teyid ettiğini söylemeye hiç imkân yoktur. Çünkü :
1. Hadiste anılan, on iki imam değil, hâlifedir. Halbuki Şiilerin kabul ettikleri on iki imamdan büyük çoğunluğu, halife olmamıştır. Bunu İsna Aşeriyye de kabul eder.
2. Hadiste bu hâlifelerin Kureyş'e nisbet edilmeleri onların hepsinin Ben-i Hâşîm'den olmadıklarını gösterir. Çünkü bir cemaatin hepsi bir batına mensup iseler, o batınla anılırlar, ama çeşitli batınlardan iseler o batınların mensup
olduğu kabileye nisbet edilirler. Ben-i Hâşim batın, Kureyş kabiledir.
3. On iki imama inananlar, dinin onlarla güç kazanacağını söylemiyorlar. Aksine, Rasûlullah'ın vefatından sonra dinin gizlendiğini İmamların takiyye prensibine göre hareket ettiklerini Hz. Ali'nin bile kendi mezhep ve görüşünü açığa
vuramadığını söylerler.
Hadislerde, Râvî, Hz. Peygamberin, alçak sesle bir şeyler söylediğini, ama kendisinin anlayamadığını, babasına sorunca, Efendimizin "Onların hepsi Kureyş'tendir" buyurduğunu anladığını söylemektedir. Yukarıda Veliyullah Dehvelî'den de
naklettiğimiz gibi bu, gelecek on iki halifenin Kureyş'ten olacağının açık delilidir.
Üçüncü rivayette, Hz. Peygamber ( s.a) kendisine gelen Kureyşliler'in sorusu olarak bu on iki halifeden sonra kavga ve kargaşaların çıkacağını haber vermiştir.[6]
Bize Müsedded haber verdi, Onlara Ömer b. Abîd haber vermiş.[7] Bize Ebû Bekir, yani İbn-i Ayaş haber verdi. ( H), bize Müsedded haber verdi, bize Sûfyân'dan Yahya haber verdi ( H). Bize Ahmed b. İbrahim haber verdi. Bize Ubeyduilah
b. Musa haber verdi. Bize Zaide haber verdi. ( H) Bize Ahmed b. İbrahim haber verdi, bana Ubeydullah b.Mûsa Fıtri'dan haber verdi, dedi. ( Rivâyetlerdeki) mânâ aynıdır. Bunların hepsi Asım'dan, Asım, Zir'den o da Abdullah ( b.Mes'ûd)
( r.a) vasıtasıyla Rasûlullah ( s.a)'den rivayet etmiştir;
Rasûlullah ( s.a) şöyle buyurmuştur :
"Dünyada sadece bir gün kalsa, -Zaîde, hadisinde şöyle dedi - Allah o günü uzatır da - sonra bütün râvîler ittifak ettiler.[8] -O günde Benden veya Ehl-i beytimden, adı adıma, babasının adı da babamın adına uyan bir adam gönderir."
Fitr hadisinde şu ilâve vardır : O şahıs dünyayı, zulümle dolduğu gibi, adaletle dolduracaktır." Süfyân hadisinde şöyle dedi.
"Araplara, adı adıma uyan Ehl-i beytimden biri hakim olmadıkça dünya son bulmayacak, - Veya gitmeyecektir -"[9]
Ebû Davûd der ki, Ömer ve Ebu Bekr'in ( rivayetleri) Süfyân'm ( rivayetinin) aynıdır, ( yani son ilâve, bunların rivayetinde de vardır.[10]
Açıklama :
Tirmizî, hadis-î şerif için "Hasen Sahîh" demiştir. Dipnotta da işaret edildiği gibi bu hadis, müsannıfa beş ayrı isnâdla gelmiştir. Bu isnâdlardaki rivayetler mânâ itibariyle aynı olmakla birlikte, lâfız olarak aralarına bazı küçük
farklar vardır. Metinde bu farklar gösterilmiş, tercümeye de aynen aktarılmıştır. Ancak bu okuyucu için, hadisin mânâsını anlatmakta, bir güçlük doğurmaktadır. Onun için, hadiste ifâde edilen mânâyı tekrar atkarmak istiyoruz.
Efendimizin beyânına göre, dünyanın ömründen sadece bir gün bile kalsa Cenab-ı Allah, o günü uzatacak ve Rasûlullah'in ehl-i beytinden Abdullah oğlu Muhammed isminde bir zat gönederecektir. Bu zat tüm Araplara hakim olacak ve daha önce
zulümle dolan dünyayı adaletle dolduracaktır.
Ulemanın beyanına göre, Rasûlullah'ın geleceğini haber verdiği bu zat Mehdî'dir. Mehdî'nin, Rasûlullah'ın Ehl-i beytinden olduğu, hadisle sabit olmakla beraber, oun Hz. Hasan'ın mı yoksa Hz. Hüseyin'in mi soyundan geleceği konusunda bir
nâss yoktur. Bu yüzden ulema bu hususta ihtilâf etmiştir. Aliyyü'l Kârî Mirkat'da, iki nesebin birlikte bulunmasına bir engel olmayacağını, zahire göre Mehdî'nin baba tarafından Hz. Hasan, Anne tarafından Hz. Hüseyin'e mensup olacağını
söyler. Bunu söylerken de Hz. İbrahim'in oğulları İsmail ve İshak ( s.s)'a kıyas yapar. İsrailoğullarının bütün peygamberleri Hz. İshak'ın soyundan geldiği halde bizim Peygamberimiz ( s.a), Hz. İsmail'in soyundan gelmiş ve öbürlerinin
tümü makamına kâîm olmuştur. Aynı şekilde imamların çoğu ve ümmetim büyükleri, Hz. Hüseyin'in soyundan gelmiştir. İşte buna karşılık beklenen Mehdî'nin de Hz. Hasan'ın soyundan gelmesi muvafıktır. İşte evliyanın sonuncusu olacak olan bu
zat, diğer büyük zevatın yerine kaîm olacaktır.
Efendimiz'in bildirdiğine göre, Mehdî geldiğinde yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Kimi alimler bundan maksadın tüm dünya, kimi alimler Arap ülkeleri ve ona tâbi yerler olduğunu söylerler.
Süfyân'ın rivayetine göre, Mehdî tüm Araplara malik olacaktır. Alimler "Araplar"ın galibe nazaran zikredildiğini, onun sadece Araplara değil tüm kavimlere mâlik olacağını söylerler. Rasülullah'ın sadece Arapları anması, o zaman
Müslümanların araplardan oluşması, ya da diğer halklar müslüman olunca, ilk müslüman olan Araplarla tek millet gibi olmalarıdır. Şüphesiz, doğrusunu Allah bilir.[11]
Ali ( b. Ebî Talib) ( r.a)'dan; Rasûlullah ( s.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir :
"Dünyanın ömründen sadece birgün kalsa bile, Allah ( c.c) benim Ehl-i beytimden bir adam gönderecektir. O dünyayı, ( daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır."[12]
Açıklama :
Bu hadisin senedi sağlamdır. İsnâddaki Fıtr b. Hânife’yi Ahmet b. Hanbel, Yahya b. Saîd el-Kettân, Yahya b. Maîn, Nesaî, î, İbn Sa'ad ve Sâcî sika kabul etmişlerdir.
Bu hadis, yukarıda geçen hadisle aynı mânâdadır. Rasûlullah'ın söz konusu ettiği şahıs Mehdî'dir. Yukarıda gerekli malumat verilmiştir.[13]
Ümmü seleme ( r.a) şöyle demiştir : Rasûlullah ( s.a)'i şöyle buyururken işittim :
"Mehdî[14] benim ailemden, Fatima'nın oğullarındandır."
Abdullah b. Cafer şöyle demiştir : Ebûl Melhyi, Ali b. Nüfeyl'i överken ve onun iyiliğini söylerken dinledim.[15]
Açıklama :
Hadisin İbn Mâce'deki rivâyetinde "benim ailemden" cümlesi mevcut değildir. "Benim ailem" diye tercüme ettiğimiz ( ...) kelimesi birkaç mânâya gelmektedir. Hattabî, bu kelime ile ilgili olarak şu mânâlara işâret etmektedir.
a) Kişinin, kendi sulbünden gelen oğlu,
b) Kişinin akrabaları,
c) Kişinin amcaoğullan Hz. Ebu Bekir Sakîfe gününde, "Biz, Rasûlullah'ın amca oğullarıyız" demiştir.
İbnü'l Esîr, En-Nihâye adındaki eserinde bu kelimeyi şöyle izah etmiştir : Kişinin en yakın akrabasıdır. Hz. Peygamber'in ailesi Abdû'l Muttalip oğullandır. Kureyş olduğu da söylenmiştir. Meşhur olan, onların, kendilerine zekat
verilmesi caiz olmalayanlar ( Haşimoğulları) olduğudur.
Hadisin devamında Efendimiz ( s.a), Mehdî'nin Hz. Fâtıma'nın evlâdından olacağını beyan buyurmuştur. Hafız İmâduddin, bu ifadeyi göz önüne alarak Mehdî'nin Abbasilerden sonra çıkacağını söylemiştir.
Bu hadis, Mehdî'nin Hz. Fatıma'nın oğulları arasından çıkacağı konusunda açıktır. Ama hangi oğlunun neslinden geleceği konusunda bir açıklık yoktur. Bu konu daha önceki hadisin şerhinde açıklanmıştır.
Hadisin sonunda Abdullah b. Cafer, Râvîlerden Ali b. Nüfeyl'in güvenli bir râvî olduğuna dikkat çekmek istemiştir. Onu böyle bir izaha gerek duyduran sebep Ali b. Nüfeyl hakkındaki bazı söylentilerdir. Ulema genelde bu zat hakkında (
Lâ be se bih) tâbirini kullanmaktadır.[16]
Ebû Saîd El Hudrî ( r.a)'dan rivâyt edildiğine göre, Rasûlullah ( s.a) şöyle buyurmuştur :
"Mehdî ben ( im neslim) dendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir."[17]
Açıklama :
"Açık alınlı" diye tercüme ettiğimiz ( ...) terkibi, aslında, "başının ön tarafının saçı dökülmüş veya saçının yarısı dökülmüş" mânâlarındandır. "İnce burunlu" diye tercüme ettiğimiz ( ...) terkibinin de ayrıca, uzun burunlu, yumru
burunlu mânâlarına gelmesi ihtimal vardır.
Bu hadiste Efendimiz, yukarıdakilerden farklı olarak Mehdî'nin şeklini tarif etmiş, kalacağı müddeti söylemiştir. El Münâvî bir rivayette yedi senenin yanı sıra "Veya dokuz" sene ilâvesinin, başka bir rivayette de "Allah ona üç yüz bin
melekle yardım edecektir." ilâvesinin yer aldığını söyler.[18]