06-22-2024, 11:07 AM
Ahiret Ne Demektir?
İmanın altı şartından birisi de ahirete inanmaktır.
Allah’tan başka her şeyin bir sonu vardır. Dünyanın da bir gün sonu
gelecek, o da canlılar gibi bir gün yok olacaktır. Hiç ölmeyecek, baki
kalacak, yalnız Allah’tır.
Dünyanın sonu gelince, Allah Teala İsrafil’e (as.) emredecek, o da
“Sûr”a üfürecektir. Bu üfürüşle yer yerinden oynayacak ve bütün can-
lılar ölecektir. Ancak Allah’ın istedikleri kalacak, onlar da daha sonra
öleceklerdir. İşte dünyanın sonu budur.
Kur’an-ı Kerim’de kıyamet günü şöyle anlatılır:
“Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Çünkü kıyamet gününün sarsıntısı
müthiş bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden
vazgeçer. Her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir hâlde gö-
rürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir, fakat Allah’ın azabı çok şiddetlidir.”47
b) Kıyamet Ne Zaman Kopacaktır?
Kıyametin kopacağı muhakkak olmakla birlikte zamanını Allah’tan
başka kimse bilemez. Peygamberimiz de bu hususta bilgisi olmadığını
söylemiştir.
Kesin olarak bilinen bir şey varsa o da, bir gün yer ve göklerin dü-
zeni bozulacak, güneş dürülüp sönecek, yıldızlar dağılıp dökülecek,
denizler kaynayıp birbirine karışacak, dağlar birbirine çarparak parça-
lanacak ve her şey altüst olup bütün âlem (evren) yıkılacaktır. Bunda
şüphe yoktur. Çünkü bunu Kur’an-ı Kerim bildirmiş, peygamberimiz
de haber vermiştir.
c) Öldükten Sonra Dirilmek
Kıyamet koptuktan sonra her şey yok olacak, Allah’tan başka hiç-
bir canlı kalmayacaktır. Evren bir süre böyle bomboş kaldıktan sonra
Allah, İsrafil’i (as.) yaratacak, ikinci kez “Sûr”a üfürmesini kendisine
emredecektir.
İsrafil (as.) ikinci kez “Sûr”a üfürünce bütün yaratıklar yeniden di-
rilecek, kabirlerinden kalkıp mahşer yerinde toplanacaklardır. Buna,
“Öldükten sonra dirilme” denir. Hesap, sual, mizan, sırat, cennet ve
cehennem bundan sonradır.
İşte bu yeniden diriliş ile başlayan ve sonsuza kadar devam edecek
olan zamana “Ahiret Günü” denir.
Ahiret gününe iman etmek, bunlara inanmak demektir. Bunların
hepsi haktır, hepsi olacaktır.
“Öldükten sonra dirileceğimizi aklımız almıyor” diyenler vardır.
Bunlar dünyaya nasıl geldiklerini düşünmemişlerdir. Hiç yokken bizi
yaratan Allah, öldükten sonra tekrar diriltmeye kadirdir. Kur’an-ı Ke-
rim, öldükten sonra diriltmenin, hiç yokken var etmeye nisbetle daha
kolay olduğunu bildirmektedir. Gerçi kolaylık ve zorluk bize göredir.
Allah için bunlar söz konusu değildir. O’nun bir şeye sadece “ol” de-
mesi yeterlidir, o, hemen oluverir.
d) Ahirete İmanın Faydaları
Öldükten sonra tekrar dirileceğine ve dünyada yaptıklarının hesabı-
nı bizzat Allah’a vereceğine inanan bir insan, Allah’ın emirlerini dinler,
yasaklarından sakınır. Peygamberimizi örnek alarak onun sünnetine
uyar, güzel ahlakıyla ahlaklanmaya özen gösterir. Ailesine, milletine ve
vatanına karşı tüm görevlerini yerine getirir. Akraba ve komşularına iyi
davranır. Hile ve haksızlıktan, başkalarını aldatmaktan sakınır. Elin-
den geldiğince herkese iyilik yapmaya çalışır.
Hesap gününde değil yaptıklarından, içinde sakladıklarından da
sorguya çekileceğine inanan bir insan, davranışlarına dikkat edeceği
gibi, kalbini de her türlü kötü duygulardan arındırmaya çalışır.
e) Ölüm, Kabir ve Kıyamet
Ölüm: Her canlı bir gün ölecektir. Bu, Allah’ın emridir. Ancak hiç
kimse nerede ve ne zaman öleceğini bilemez. Yaşlandıktan sonra ölen-
lerimiz olduğu gibi, çok genç yaşta bu acıyı tadanlarımız da vardır.
Ölmek, ruhun bedeni terk etmesi ve insanın bu dünyadan ahirete
göç etmesi demektir.
Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Her canlı ölümü tadacaktır. Şüphesiz kıyamet günü yaptıklarınızın kar-
şılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete
konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma meta-
ından başka bir şey değildir.”48
Kabir: Ölen kimsenin konulduğu (defnedildiği) yer demektir.
Buna mezar da denir. Burası dünya hayatıyla ahiret hayatı arasında
bir geçiş yeridir.
Kabirde sual haktır. Ölü, kabre konulduğunda kendisine iki melek
gelir. Bunlara, “Münker-Nekir” denir. Ölüye, “Rabbin kim? Peygambe-
rin kim? Dinin ne?” diye sorarlar.
Mümin olan kimse bu sorulara, “Rabbim Allah, peygamberim Mu-
hammed (sas.), dinim İslam” cevabını verir. Melekler bu cevabı alınca
sevinir ve ölüyü kutlarlar. Artık kabir bu kimse için cennet bahçele-
rinden bir bahçe olur ve o, cennet hayatının tadını daha burada iken
tatmaya başlar.
İnanmamış olan ise bu sorulara cevap veremez. Bu kimse için kabir,
cehennem çukurlarından bir çukur olur ve o, cehennem azabının acı-
sını burada tatmaya başlar. Nitekim Peygamberimiz bu konuda,
“Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurların-
dan bir çukurdur.”49 buyurmuştur.
Sual için kabir şart değildir. Herhangi bir şekilde ölmüş ve kabre
konulamamış olanlara, mesela suda boğulmuş veya yanıp kül olmuş
olanlara da sorulur.
Ancak, peygamberlere ve çocuk yaşta ölmüş olanlara sual yoktur.
Mahşer: Öldükten sonra dirilen insanların toplanacağı yer de-
mektir. Kabirlerinden kalkacak olan insanların mahşer yerine gelme-
leri kolay olmayacaktır. Dünyadaki ibadet ve iyiliklerine göre bir kısmı
en süratli bir şekilde mahşer yerine gelirken, yaya olarak hatta yüz
üstü sürünerek gelecek olanlar da vardır.
Mahşer yerinde toplanan insanların bir kısmı Arş’ın gölgesinde göl-
gelenecek, bir kısmı da günahları nisbetinde terlere boğulacaklardır.
Kıyamet günü öyle bir gündür ki bugünün dehşetinden peygam-
berler bile Allah’a sığınmışlardır.
Bugün herkese kendi derdi yetecek, yanı başında bulunacak en ya-
kını ile bile ilgilenme imkânı bulamayacaktır.
Kur’an-ı Kerim’de bugünden şöyle söz edilmektedir:
“O gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocukla-
rından kaçar. O gün herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır. O gün
birtakım yüzler parlak, güleç ve sevinçlidir. Yine o gün birtakım yüzleri
de keder bürümüş, hüzünden kapkara kesilmiştir. İşte bunlar, kâfirlerdir,
günahkârlardır.”50
Kıyamet günü, ödül ve ceza günüdür. Allah’a inanıp O’nun buy-
ruklarına uyanlar ve yasaklarından sakınanlar, o gün Allah tarafından
ödüllendirilecek, inanmayanlar ise cezalandırılacaklardır. İnsanın
dünyada yaptığı en küçük iyilik karşılıksız bırakılmayacak, zerre ka-
dar kötülük de unutulmayacaktır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer
işlemişse onu görür.”51
O gün müminler sevinecek, kâfirler ise “Keşke toprak olaydık” di-
yeceklerdir.
f) Amel Defteri
Mahşer yerinde toplanan insanlara, dünyada yaptıkları iyilik ve iş-
ledikleri kötülüklerin yazılı olduğu amel defterleri dağıtılacaktır. Dün-
yada Kirâmen Kâtibîn meleklerinin yazıp hazırladıkları bu defterlerde
insan iyi veya kötü her ne yapmış ise hepsini bulacak ve “Vay hâlimize,
bu nasıl kitapmış, küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın)
hepsini sayıp dökmüş...”52 diyeceklerdir. Bu defterler, cennetlik olanla-
ra sağ taraflarından, cehennemliklere de sol taraflarından verilecek ve
“Kitabını oku, bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.”53 deni-
lecektir.
g) Hesap
İnsanlar mahşer yerinde uzun süre kalacaklar, sabırsızlıkla ve heye-
canla hesabın başlamasını bekleyeceklerdir. Nihayet peygamberimizin
Allah’a yalvarmasıyla hesap başlayacaktır. Hiç kimsenin hakkı kaybol-
mayacak ve hiç kimseye de haksızlık yapılmayacaktır.
Peygamberimiz, o gün “Kişi ömrünü ne yolda tükettiğinden, vü-
cudunu nerede yıprattığından, malını nerede kazanıp nereye harcadı-
ğından, bildiği ile ne amel ettiğinden sorguya çekilmedikçe yerinden
ayrılamayacağını”54 bildirmişlerdir.
Mizan: Hesap görüldükten, alacaklılara hakları verildikten sonra
herkese dünyada yaptığı iyilik ve kötülüğü bildirilmek üzere mizan,
keyfiyeti Allah tarafından bilinen bir terazi kurulur. Burada kişinin
yaptığı iyilikler ve kötülükler tartılır. İyiliği ağır gelenler kurtulur, kö-
tülüğü ağır basanlar ise perişan olurlar. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de
şöyle buyrulmuştur:
َ َادْ ر
“O gün kimin tartıları ağır gelirse, işte o, hoşnut edici bir yaşayış içinde
olur. Tartıları hafif olana gelince işte onun anası (yeri yurdu) Hâviye’dir.
Nedir o Hâviye bilir misin? Kızgın ateş.”55
Sırat: Sırat, cehennem üzerine kurulmuş kıldan ince ve kılıçtan
keskin bir köprüdür.
Bu köprüden nasıl geçilecek? Evet, müminler köprüden geçerken
köprü onlara amelleri nisbetinde genişleyecek, rahat bir şekilde ge-
çeceklerdir. İnanmayanlar ise köprüden geçemeyecekler, cehenneme
düşeceklerdir.
h) Cennet ve Cehennem
Cennet, mükâfat yeridir. Allah Teala buraya kendisini tanıyan,
emirlerine uyup yasaklarından sakınanları koyacaktır. Cennete giren,
orada istediği her nimeti bulacaktır. Müminler, Allah’ın cemalini bura-
da görecekler ve temelli olarak cennette kalacaklardır.
Cehennem ise azap yeridir. Allah Teala’yı tanımayanlar ve O’na
karşı gelenler, burada bitmek tükenmek bilmeyen bir şekilde azap
edileceklerdir. Müminlerden günahkâr olup affedilmeyenler de
günahları nisbetinde azap gördükten sonra cehennemden çıkıp
cennet’e gireceklerdir.
Cennet ile cehennem hâlen mevcut olup yerleri konusunda kesin
bir bilgimiz bulunmamaktadır.
ı) Allah’ın Rahmeti
Rahmet, “esirgemek ve korumak” demektir. Allah Teala bütün ya-
ratıkları, özellikle insanları korur ve esirger. Çünkü O, “Rahman ve
Rahim”dir. Rahman’dır, dünyada tüm yaratıklara merhamet eder.
Rahim’dir, ahirette inananlara sonsuz rahmeti olacaktır. Cenab-ı
Hakk’ın bu iki sıfatı besmelede yer almakta ve birçok ayette geçmek-
tedir.
Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır, var oluşumuz ve sayamayacağı-
mız kadar nimetlere erişmiş olmamız, onun rahmetinin bir sonucudur.
Allah’ın biz kullarına olan merhameti yanında anne şefkati bile
önemsiz kalır. Bir savaşta alınan esirler arasında emzikli bir kadın da
vardı. Ancak bu kadın çocuğunu yitirmişti. O, göğsünde biriken sütü
sağıyor, çocuklara veriyordu. Bu kadın esirler arasında çocuğunu bu-
lunca hemen onu alıp bağrına basmış ve derin bir şefkâtle emzirmeye
başlamıştı. Bunu gören peygamberimiz orada bulunanlara;
—Şu kadın çocuğunu ateşe atar mı, diye sordu.
—Hayır, gücü yettiği sürece atmaz, dediler. Peygamberimiz;
—İşte Allah Teala, kullarına bu kadının çocuğuna olan şefkatinden
daha merhametlidir.56 buyurdu.
Allah, dünyada olduğu gibi ahirette de mümin kullarına merhamet
edecektir. Ahiretteki rahmeti, dünyadaki merhametine nisbetle daha
çok olacaktır. Çünkü Allah Teala rahmetini yüze bölerek, birini yer-
yüzüne indirmiş, doksan dokuzunu ise yanında tutmuş, ahirete bırak-
mıştır. Bütün canlıların birbirlerine acımalarına, annelerin yavrularını
şefkatle bağırlarına basmalarına, bu bir rahmet sebep olmaktadır.
Ahiret günü, Allah’ın mümin kullarına olan merhametini gören
inkârcılar bile ümitleneceklerdir.
i) Kıyamet Gününde Peygamberimizin Şefaati
Şefaat demek, günahkâr müminlerin bağışlanmaları, günahsız olan-
ların ise daha üstün dereceler almaları için peygamberlerin ve Allah’ın
sevgili kullarının Allah’a yalvarmaları demektir.
Kıyamet günü Allah’ın izniyle bütün peygamberler şefaat edecek-
lerdir. Kıyamet günü mahşer yerinde insanlar çok bunalacaklar ve
kendilerine şefaatçi aramaya başlayacaklardır. Önce ilk insan ve ilk
peygamber Âdem aleyhi’s-selam’dan başlamak üzere bütün peygam-
berlere başvuracaklardır. Peygamberlerin hepsi de kendilerine henüz
izin verilmediğini söyleyerek şefaat edemeyeceklerini bildireceklerdir.
Nihayet halk son peygamber Muhammed’e (sas.) gidecek ve şefaat et-
mesini isteyeceklerdir. O, Allah’tan izin aldıktan sonra şefaat edecek,
hesap ancak bundan sonra başlayacaktır. Daha sonra da diğer peygam-
berler, Allah’ın sevgili kulları, şehitler, âlimler de şefaat edeceklerdir.
Peygamberimiz, o gün, imanla ölmüş olan herkese şefaat edecektir.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Kıyamet günü olduğunda ben şefaat ederim. ‘Ya Rabbi, gönlünde hardal
tanesi kadar imanı olanları cennet’e koy’ diye dua ederim, bunlar, cennet’e
girerler. Sonra ‘Ey Rabbim, hardal tanesinden az imanı olanları da cennet’e
koy’ diye yalvarırım.”57
Şefaati inkâr eden, şefaatten mahrum olur. Allah izin vermedikçe de
kimse şefaat edemez.
--------------
DiPNOTLAR
--------------
47
22/Hacc, 1-2.
48
3/Âl-i İmrân, 185.
49
Tirmizî, “Kıyame”, 26.
50
80/Abese, 34-42.
51
99/Zilzâl, 7-8.
52
18/Kehf, 49.
53
17/İsrâ, 14.
54
Tirmizî, “Kıyame”, 1.
55
101/Kâri’a, 6-11.
56
Buhârî, “Edeb”, 18.
57
Buhârî, “Tevhid, 36.
----------------------
Kaynak
Diyanet islam ilmihali
İmanın altı şartından birisi de ahirete inanmaktır.
Allah’tan başka her şeyin bir sonu vardır. Dünyanın da bir gün sonu
gelecek, o da canlılar gibi bir gün yok olacaktır. Hiç ölmeyecek, baki
kalacak, yalnız Allah’tır.
Dünyanın sonu gelince, Allah Teala İsrafil’e (as.) emredecek, o da
“Sûr”a üfürecektir. Bu üfürüşle yer yerinden oynayacak ve bütün can-
lılar ölecektir. Ancak Allah’ın istedikleri kalacak, onlar da daha sonra
öleceklerdir. İşte dünyanın sonu budur.
Kur’an-ı Kerim’de kıyamet günü şöyle anlatılır:
“Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Çünkü kıyamet gününün sarsıntısı
müthiş bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden
vazgeçer. Her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir hâlde gö-
rürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir, fakat Allah’ın azabı çok şiddetlidir.”47
b) Kıyamet Ne Zaman Kopacaktır?
Kıyametin kopacağı muhakkak olmakla birlikte zamanını Allah’tan
başka kimse bilemez. Peygamberimiz de bu hususta bilgisi olmadığını
söylemiştir.
Kesin olarak bilinen bir şey varsa o da, bir gün yer ve göklerin dü-
zeni bozulacak, güneş dürülüp sönecek, yıldızlar dağılıp dökülecek,
denizler kaynayıp birbirine karışacak, dağlar birbirine çarparak parça-
lanacak ve her şey altüst olup bütün âlem (evren) yıkılacaktır. Bunda
şüphe yoktur. Çünkü bunu Kur’an-ı Kerim bildirmiş, peygamberimiz
de haber vermiştir.
c) Öldükten Sonra Dirilmek
Kıyamet koptuktan sonra her şey yok olacak, Allah’tan başka hiç-
bir canlı kalmayacaktır. Evren bir süre böyle bomboş kaldıktan sonra
Allah, İsrafil’i (as.) yaratacak, ikinci kez “Sûr”a üfürmesini kendisine
emredecektir.
İsrafil (as.) ikinci kez “Sûr”a üfürünce bütün yaratıklar yeniden di-
rilecek, kabirlerinden kalkıp mahşer yerinde toplanacaklardır. Buna,
“Öldükten sonra dirilme” denir. Hesap, sual, mizan, sırat, cennet ve
cehennem bundan sonradır.
İşte bu yeniden diriliş ile başlayan ve sonsuza kadar devam edecek
olan zamana “Ahiret Günü” denir.
Ahiret gününe iman etmek, bunlara inanmak demektir. Bunların
hepsi haktır, hepsi olacaktır.
“Öldükten sonra dirileceğimizi aklımız almıyor” diyenler vardır.
Bunlar dünyaya nasıl geldiklerini düşünmemişlerdir. Hiç yokken bizi
yaratan Allah, öldükten sonra tekrar diriltmeye kadirdir. Kur’an-ı Ke-
rim, öldükten sonra diriltmenin, hiç yokken var etmeye nisbetle daha
kolay olduğunu bildirmektedir. Gerçi kolaylık ve zorluk bize göredir.
Allah için bunlar söz konusu değildir. O’nun bir şeye sadece “ol” de-
mesi yeterlidir, o, hemen oluverir.
d) Ahirete İmanın Faydaları
Öldükten sonra tekrar dirileceğine ve dünyada yaptıklarının hesabı-
nı bizzat Allah’a vereceğine inanan bir insan, Allah’ın emirlerini dinler,
yasaklarından sakınır. Peygamberimizi örnek alarak onun sünnetine
uyar, güzel ahlakıyla ahlaklanmaya özen gösterir. Ailesine, milletine ve
vatanına karşı tüm görevlerini yerine getirir. Akraba ve komşularına iyi
davranır. Hile ve haksızlıktan, başkalarını aldatmaktan sakınır. Elin-
den geldiğince herkese iyilik yapmaya çalışır.
Hesap gününde değil yaptıklarından, içinde sakladıklarından da
sorguya çekileceğine inanan bir insan, davranışlarına dikkat edeceği
gibi, kalbini de her türlü kötü duygulardan arındırmaya çalışır.
e) Ölüm, Kabir ve Kıyamet
Ölüm: Her canlı bir gün ölecektir. Bu, Allah’ın emridir. Ancak hiç
kimse nerede ve ne zaman öleceğini bilemez. Yaşlandıktan sonra ölen-
lerimiz olduğu gibi, çok genç yaşta bu acıyı tadanlarımız da vardır.
Ölmek, ruhun bedeni terk etmesi ve insanın bu dünyadan ahirete
göç etmesi demektir.
Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Her canlı ölümü tadacaktır. Şüphesiz kıyamet günü yaptıklarınızın kar-
şılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete
konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma meta-
ından başka bir şey değildir.”48
Kabir: Ölen kimsenin konulduğu (defnedildiği) yer demektir.
Buna mezar da denir. Burası dünya hayatıyla ahiret hayatı arasında
bir geçiş yeridir.
Kabirde sual haktır. Ölü, kabre konulduğunda kendisine iki melek
gelir. Bunlara, “Münker-Nekir” denir. Ölüye, “Rabbin kim? Peygambe-
rin kim? Dinin ne?” diye sorarlar.
Mümin olan kimse bu sorulara, “Rabbim Allah, peygamberim Mu-
hammed (sas.), dinim İslam” cevabını verir. Melekler bu cevabı alınca
sevinir ve ölüyü kutlarlar. Artık kabir bu kimse için cennet bahçele-
rinden bir bahçe olur ve o, cennet hayatının tadını daha burada iken
tatmaya başlar.
İnanmamış olan ise bu sorulara cevap veremez. Bu kimse için kabir,
cehennem çukurlarından bir çukur olur ve o, cehennem azabının acı-
sını burada tatmaya başlar. Nitekim Peygamberimiz bu konuda,
“Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurların-
dan bir çukurdur.”49 buyurmuştur.
Sual için kabir şart değildir. Herhangi bir şekilde ölmüş ve kabre
konulamamış olanlara, mesela suda boğulmuş veya yanıp kül olmuş
olanlara da sorulur.
Ancak, peygamberlere ve çocuk yaşta ölmüş olanlara sual yoktur.
Mahşer: Öldükten sonra dirilen insanların toplanacağı yer de-
mektir. Kabirlerinden kalkacak olan insanların mahşer yerine gelme-
leri kolay olmayacaktır. Dünyadaki ibadet ve iyiliklerine göre bir kısmı
en süratli bir şekilde mahşer yerine gelirken, yaya olarak hatta yüz
üstü sürünerek gelecek olanlar da vardır.
Mahşer yerinde toplanan insanların bir kısmı Arş’ın gölgesinde göl-
gelenecek, bir kısmı da günahları nisbetinde terlere boğulacaklardır.
Kıyamet günü öyle bir gündür ki bugünün dehşetinden peygam-
berler bile Allah’a sığınmışlardır.
Bugün herkese kendi derdi yetecek, yanı başında bulunacak en ya-
kını ile bile ilgilenme imkânı bulamayacaktır.
Kur’an-ı Kerim’de bugünden şöyle söz edilmektedir:
“O gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocukla-
rından kaçar. O gün herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır. O gün
birtakım yüzler parlak, güleç ve sevinçlidir. Yine o gün birtakım yüzleri
de keder bürümüş, hüzünden kapkara kesilmiştir. İşte bunlar, kâfirlerdir,
günahkârlardır.”50
Kıyamet günü, ödül ve ceza günüdür. Allah’a inanıp O’nun buy-
ruklarına uyanlar ve yasaklarından sakınanlar, o gün Allah tarafından
ödüllendirilecek, inanmayanlar ise cezalandırılacaklardır. İnsanın
dünyada yaptığı en küçük iyilik karşılıksız bırakılmayacak, zerre ka-
dar kötülük de unutulmayacaktır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer
işlemişse onu görür.”51
O gün müminler sevinecek, kâfirler ise “Keşke toprak olaydık” di-
yeceklerdir.
f) Amel Defteri
Mahşer yerinde toplanan insanlara, dünyada yaptıkları iyilik ve iş-
ledikleri kötülüklerin yazılı olduğu amel defterleri dağıtılacaktır. Dün-
yada Kirâmen Kâtibîn meleklerinin yazıp hazırladıkları bu defterlerde
insan iyi veya kötü her ne yapmış ise hepsini bulacak ve “Vay hâlimize,
bu nasıl kitapmış, küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın)
hepsini sayıp dökmüş...”52 diyeceklerdir. Bu defterler, cennetlik olanla-
ra sağ taraflarından, cehennemliklere de sol taraflarından verilecek ve
“Kitabını oku, bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.”53 deni-
lecektir.
g) Hesap
İnsanlar mahşer yerinde uzun süre kalacaklar, sabırsızlıkla ve heye-
canla hesabın başlamasını bekleyeceklerdir. Nihayet peygamberimizin
Allah’a yalvarmasıyla hesap başlayacaktır. Hiç kimsenin hakkı kaybol-
mayacak ve hiç kimseye de haksızlık yapılmayacaktır.
Peygamberimiz, o gün “Kişi ömrünü ne yolda tükettiğinden, vü-
cudunu nerede yıprattığından, malını nerede kazanıp nereye harcadı-
ğından, bildiği ile ne amel ettiğinden sorguya çekilmedikçe yerinden
ayrılamayacağını”54 bildirmişlerdir.
Mizan: Hesap görüldükten, alacaklılara hakları verildikten sonra
herkese dünyada yaptığı iyilik ve kötülüğü bildirilmek üzere mizan,
keyfiyeti Allah tarafından bilinen bir terazi kurulur. Burada kişinin
yaptığı iyilikler ve kötülükler tartılır. İyiliği ağır gelenler kurtulur, kö-
tülüğü ağır basanlar ise perişan olurlar. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de
şöyle buyrulmuştur:
َ َادْ ر
“O gün kimin tartıları ağır gelirse, işte o, hoşnut edici bir yaşayış içinde
olur. Tartıları hafif olana gelince işte onun anası (yeri yurdu) Hâviye’dir.
Nedir o Hâviye bilir misin? Kızgın ateş.”55
Sırat: Sırat, cehennem üzerine kurulmuş kıldan ince ve kılıçtan
keskin bir köprüdür.
Bu köprüden nasıl geçilecek? Evet, müminler köprüden geçerken
köprü onlara amelleri nisbetinde genişleyecek, rahat bir şekilde ge-
çeceklerdir. İnanmayanlar ise köprüden geçemeyecekler, cehenneme
düşeceklerdir.
h) Cennet ve Cehennem
Cennet, mükâfat yeridir. Allah Teala buraya kendisini tanıyan,
emirlerine uyup yasaklarından sakınanları koyacaktır. Cennete giren,
orada istediği her nimeti bulacaktır. Müminler, Allah’ın cemalini bura-
da görecekler ve temelli olarak cennette kalacaklardır.
Cehennem ise azap yeridir. Allah Teala’yı tanımayanlar ve O’na
karşı gelenler, burada bitmek tükenmek bilmeyen bir şekilde azap
edileceklerdir. Müminlerden günahkâr olup affedilmeyenler de
günahları nisbetinde azap gördükten sonra cehennemden çıkıp
cennet’e gireceklerdir.
Cennet ile cehennem hâlen mevcut olup yerleri konusunda kesin
bir bilgimiz bulunmamaktadır.
ı) Allah’ın Rahmeti
Rahmet, “esirgemek ve korumak” demektir. Allah Teala bütün ya-
ratıkları, özellikle insanları korur ve esirger. Çünkü O, “Rahman ve
Rahim”dir. Rahman’dır, dünyada tüm yaratıklara merhamet eder.
Rahim’dir, ahirette inananlara sonsuz rahmeti olacaktır. Cenab-ı
Hakk’ın bu iki sıfatı besmelede yer almakta ve birçok ayette geçmek-
tedir.
Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır, var oluşumuz ve sayamayacağı-
mız kadar nimetlere erişmiş olmamız, onun rahmetinin bir sonucudur.
Allah’ın biz kullarına olan merhameti yanında anne şefkati bile
önemsiz kalır. Bir savaşta alınan esirler arasında emzikli bir kadın da
vardı. Ancak bu kadın çocuğunu yitirmişti. O, göğsünde biriken sütü
sağıyor, çocuklara veriyordu. Bu kadın esirler arasında çocuğunu bu-
lunca hemen onu alıp bağrına basmış ve derin bir şefkâtle emzirmeye
başlamıştı. Bunu gören peygamberimiz orada bulunanlara;
—Şu kadın çocuğunu ateşe atar mı, diye sordu.
—Hayır, gücü yettiği sürece atmaz, dediler. Peygamberimiz;
—İşte Allah Teala, kullarına bu kadının çocuğuna olan şefkatinden
daha merhametlidir.56 buyurdu.
Allah, dünyada olduğu gibi ahirette de mümin kullarına merhamet
edecektir. Ahiretteki rahmeti, dünyadaki merhametine nisbetle daha
çok olacaktır. Çünkü Allah Teala rahmetini yüze bölerek, birini yer-
yüzüne indirmiş, doksan dokuzunu ise yanında tutmuş, ahirete bırak-
mıştır. Bütün canlıların birbirlerine acımalarına, annelerin yavrularını
şefkatle bağırlarına basmalarına, bu bir rahmet sebep olmaktadır.
Ahiret günü, Allah’ın mümin kullarına olan merhametini gören
inkârcılar bile ümitleneceklerdir.
i) Kıyamet Gününde Peygamberimizin Şefaati
Şefaat demek, günahkâr müminlerin bağışlanmaları, günahsız olan-
ların ise daha üstün dereceler almaları için peygamberlerin ve Allah’ın
sevgili kullarının Allah’a yalvarmaları demektir.
Kıyamet günü Allah’ın izniyle bütün peygamberler şefaat edecek-
lerdir. Kıyamet günü mahşer yerinde insanlar çok bunalacaklar ve
kendilerine şefaatçi aramaya başlayacaklardır. Önce ilk insan ve ilk
peygamber Âdem aleyhi’s-selam’dan başlamak üzere bütün peygam-
berlere başvuracaklardır. Peygamberlerin hepsi de kendilerine henüz
izin verilmediğini söyleyerek şefaat edemeyeceklerini bildireceklerdir.
Nihayet halk son peygamber Muhammed’e (sas.) gidecek ve şefaat et-
mesini isteyeceklerdir. O, Allah’tan izin aldıktan sonra şefaat edecek,
hesap ancak bundan sonra başlayacaktır. Daha sonra da diğer peygam-
berler, Allah’ın sevgili kulları, şehitler, âlimler de şefaat edeceklerdir.
Peygamberimiz, o gün, imanla ölmüş olan herkese şefaat edecektir.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Kıyamet günü olduğunda ben şefaat ederim. ‘Ya Rabbi, gönlünde hardal
tanesi kadar imanı olanları cennet’e koy’ diye dua ederim, bunlar, cennet’e
girerler. Sonra ‘Ey Rabbim, hardal tanesinden az imanı olanları da cennet’e
koy’ diye yalvarırım.”57
Şefaati inkâr eden, şefaatten mahrum olur. Allah izin vermedikçe de
kimse şefaat edemez.
--------------
DiPNOTLAR
--------------
47
22/Hacc, 1-2.
48
3/Âl-i İmrân, 185.
49
Tirmizî, “Kıyame”, 26.
50
80/Abese, 34-42.
51
99/Zilzâl, 7-8.
52
18/Kehf, 49.
53
17/İsrâ, 14.
54
Tirmizî, “Kıyame”, 1.
55
101/Kâri’a, 6-11.
56
Buhârî, “Edeb”, 18.
57
Buhârî, “Tevhid, 36.
----------------------
Kaynak
Diyanet islam ilmihali