Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 3.5/5 - 4 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Yarbay Mehmet Ildırar Kimdir ? (Nakşibendi Tarikatı Almanya Vekili)
#1
Oku-1 
Yarbay Mehmet Ildırar Kimdir ? (Nakşibendi Tarikatı Almanya Vekili)

1927 yılında Afyon'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini afyon'da tamamladı. Daha sonra kuleli askeri lisesini kazandı, 1949 yılında aynı liseden mezun oldu. 1952 yılında ise Ankara harp okulundan teğmen olarak mezun oldu. 27 yıl askeri hizmette bulundu. Ekim 1971'de yarbay rütbesiyle emekli oldu. 1983 yılında Almayanya'ya yerleşti. Burada tasavvufi konularda sohbetler yaptı. Bu sohbetlerin büyük çoğunluğu Semerkand Yayınları tarafından kitaplaştırıldı.
İlk olarak Gavs-i Kasrevi Seyyid Abdulhakim hazretlerine mürid olan, Gavs-i Kasrevi hazretlerinin vefatından sonra Seyda Muhammed Raşid Erol hazretlerine mürid olan, Seyda hazretlerinin de vefatından sonra, şu an Adıyaman Kahta ilçesi Menzil köyünde ikamet buyuran Gavsı Sani Seyyid Abdulbaki Erol hazretlerinin müridi ve vekili olarak Almanya'da nice kutlu hizmetlerde bulunan, binlerce müslümana muazzam sohbetler eden, gurbette ki vatanından uzak olan din kardeşlerimizin yüreklerine su serpen ve daha sayamayacağımız güzellikleri barındıran, başka kapıda ki halifeliği bu kapıda ki köleliğe değişmem diyerek sadakat örneği gösteren, üç büyük Evliyanın hizmetinde bulunmuş, çok değerli emekli yarbay Mehmet Ildırar Hocamız 18.08.2012 arefe günü sabah girdiği yoğun bakımdan Hakkın rahmetine kavuşmuştur...
Ne güzeldir ki arefe günü sevgilisine gitti, bayram günü Rabbinin yanında olacak... Rabbim Ondan Binlerce Kez Razı Olsun... Biz şahidiz ki, hizmet ehli mütavazi müthiş bir insandı... Mehmet Yarbay, emekli olduğu TSK'nın tarihine de insanların gönlünde taht kurması ile altın yıldızla gereken bir zat idi, gerçek gönül ehli bir komutan...
Naaşı 19.08.2012 Pazar, Ramazan Bayramının 1. günü Adıyaman Kahta ilçesi Menzil köyünde defnedilmiştir.
Gavs-i Sani Hz k.s buyurdular; "Mehmed Yarbay Büyük Evliyadır"
Almanya'da sohbetine giren abilerden Yarbay Efendinin birçok keramet ve özel hallerine şahit olduklarını dinledik, ama kendileri keramete iltifat etmezdi, derdi yüce İslama hizmetti.
Ümmeti Muhammedin istifade etmesi için sohbetleri genelde ses kaydına çekilirdi, bir ses kaydında kendi ağzından bir rüyasını anlatmıştı, aşağıda bu rüyayı okuyarak, Allah'ın sevdiği bir kulu olduğunu anlamamak hiçde zor olmayacaktır..
Gavs-ı Sânî (k.s) Hazretleri'nin Yarbay Mehmet Ildırar'a Müjdesi
Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi ile mâzisi eşkıyâlıkla bilinen ve büyük bir kerâmetle Gavs-ı Bilvânisî (k.s) Hazretleri’nin sofiliğe kabûl ettiği Abdülcelil (Celilo) aralarında âhiret kardeşi olmuşlar.
Hizmetler, ibâdetler, çileli zamanlar derken, Abdülcelil bir gün vefât etmiş. Rahmetli olunca, Menzil’e defnedilmiş. Aradan hayli zaman geçmesine rağmen, Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi, âhiret kardeşi Abdülcelil’in neden hiç rüyâsına girmediğine içerlemiş. Yolu tutmuş, Menzil’deki kabrine gelmiş. Mezarın ayakucuna oturmuş, hüzünlü bir hâlde “Ey benim âhiret kardeşim Abdülcelil! Onca zaman geçti, neden hiç rüyâma gelmedin?” diyerek ve toprağı eliyle okşadığı hâlde ağlamış. Bir miktar durduktan sonra, oradan ayrılmış. O gece uyuduğunda, Abdülcelil rüyâsına gelmiş ve “Mehmet kardeşim, elhamdülillah ben çok iyiyim, rahatım yerinde. Allah, Sâdâtlardan râzı olsun. Onların sâyesinde rûhum âzâd edildi. Beni kabre koyup üstümü kapadığınızda bir zât geldi ve kefenimin üzerine bir tane sarık koyup gitti. Hemen ardından şimşek gibi iki melek, Münker-Nekir geldi. Bana suâl edeceklerdi ki, kendi aralarında ‘Vallâhi bu Sâdatların sarığı!’ diyerek uzaklaşıverdiler.” diye sohbet etmiş. Gene rüyâ esnâsında Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi, Abdülcelil’e “Peki, bana bir nasihat eder misin?” deyince, Abdülcelil “Kul haklarını öde. Çünkü kul hakkı çok olanlar kabirde hapis kalıyor. Kul hakkını ödeyenlerin rûhu âzâd ediliyor, serbest dolaşıyor.” nasihatinde bulunmuş. Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi rüyâdan uyanmış, derhâl Gavs-ı Sânî (k.s) Hazretleri’ne giderek anlatmış ve “Sultânım! Abdülcelil’in kefenine koyduğunuz sarıktan bir tane de ben isterim.” diye ricâ etmiş. Bu duruma cevâben Gavs-ı Sânî (k.s) Hazretleri buyurmuş ki: “Mehmet, sanmam ki Sâdâtlar sana yedi taneden az bıraksın!”
Allah makamını âli etsin.
Semerkand şirketler grubu bünyesinde ki İstanbul Kurtköy'de ki Emsey hastânesinde vefât eden Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi'nin vefâtından evvel baygınlık geçirmeden dudaklarından dökülen son sözler: "Ben hastânede itikâfa gireceğim. Hızır geldi, Peygamberimiz geldi!" olmuştur.
Menzil'deki sabah namazından sonra defnedildiği ilk günün görüntüsü...
Resulullah Bahçesinde Üç Gül Gördüm diyerek, hizmetinde bulunduğu büyük evliyaların sevgisini alarak göçtü bu dünyada..
İlk olarak Gavs-i Kasrevi Seyyid Abdulhakim hazretlerine mürid olan, Gavs-i Kasrevi hazretlerinin vefatından sonra Seyda Muhammed Raşid Erol hazretlerine mürid olan, Seyda hazretlerinin de vefatından sonra, şu an Adıyaman Kahta ilçesi Menzil köyünde ikamet buyuran Gavsı Sani Seyyid Abdulbaki Erol hazretlerinin müridi ve vekili olarak Almanya'da nice kutlu hizmetlerde bulunan, binlerce müslümana muazzam sohbetler eden, gurbette ki vatanından uzak olan din kardeşlerimizin yüreklerine su serpen ve daha sayamayacağımız güzellikleri barındıran, başka kapıda ki halifeliği bu kapıda ki köleliğe değişmem diyerek sadakat örneği gösteren, üç büyük Evliyanın hizmetinde bulunmuş, çok değerli emekli yarbay Mehmet Ildırar Hocamız 18.08.2012 arefe günü sabah girdiği yoğun bakımdan Hakkın rahmetine kavuşmuştur...
Ne güzeldir ki arefe günü sevgilisine gitti, bayram günü Rabbinin yanında olacak... Rabbim Ondan Binlerce Kez Razı Olsun... Biz şahidiz ki, hizmet ehli mütavazi müthiş bir insandı... Mehmet Yarbay, emekli olduğu TSK'nın tarihine de insanların gönlünde taht kurması ile altın yıldızla gereken bir zat idi, gerçek gönül ehli bir komutan...
Naaşı 19.08.2012 Pazar, Ramazan Bayramının 1. günü Adıyaman Kahta ilçesi Menzil köyünde defnedilmiştir.
Gavs-i Sani Hz k.s buyurdular; "Mehmed Yarbay Büyük Evliyadır"
Almanya'da sohbetine giren abilerden Yarbay Efendinin birçok keramet ve özel hallerine şahit olduklarını dinledik, ama kendileri keramete iltifat etmezdi, derdi yüce İslama hizmetti.
Ümmeti Muhammedin istifade etmesi için sohbetleri genelde ses kaydına çekilirdi, bir ses kaydında kendi ağzından bir rüyasını anlatmıştı, aşağıda bu rüyayı okuyarak, Allah'ın sevdiği bir kulu olduğunu anlamamak hiçde zor olmayacaktır..
Gavs-ı Sânî (k.s) Hazretleri'nin Yarbay Mehmet Ildırar'a Müjdesi
Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi ile mâzisi eşkıyâlıkla bilinen ve büyük bir kerâmetle Gavs-ı Bilvânisî (k.s) Hazretleri’nin sofiliğe kabûl ettiği Abdülcelil (Celilo) aralarında âhiret kardeşi olmuşlar.
Hizmetler, ibâdetler, çileli zamanlar derken, Abdülcelil bir gün vefât etmiş. Rahmetli olunca, Menzil’e defnedilmiş. Aradan hayli zaman geçmesine rağmen, Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi, âhiret kardeşi Abdülcelil’in neden hiç rüyâsına girmediğine içerlemiş. Yolu tutmuş, Menzil’deki kabrine gelmiş. Mezarın ayakucuna oturmuş, hüzünlü bir hâlde “Ey benim âhiret kardeşim Abdülcelil! Onca zaman geçti, neden hiç rüyâma gelmedin?” diyerek ve toprağı eliyle okşadığı hâlde ağlamış. Bir miktar durduktan sonra, oradan ayrılmış. O gece uyuduğunda, Abdülcelil rüyâsına gelmiş ve “Mehmet kardeşim, elhamdülillah ben çok iyiyim, rahatım yerinde. Allah, Sâdâtlardan râzı olsun. Onların sâyesinde rûhum âzâd edildi. Beni kabre koyup üstümü kapadığınızda bir zât geldi ve kefenimin üzerine bir tane sarık koyup gitti. Hemen ardından şimşek gibi iki melek, Münker-Nekir geldi. Bana suâl edeceklerdi ki, kendi aralarında ‘Vallâhi bu Sâdatların sarığı!’ diyerek uzaklaşıverdiler.” diye sohbet etmiş. Gene rüyâ esnâsında Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi, Abdülcelil’e “Peki, bana bir nasihat eder misin?” deyince, Abdülcelil “Kul haklarını öde. Çünkü kul hakkı çok olanlar kabirde hapis kalıyor. Kul hakkını ödeyenlerin rûhu âzâd ediliyor, serbest dolaşıyor.” nasihatinde bulunmuş. Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi rüyâdan uyanmış, derhâl Gavs-ı Sânî (k.s) Hazretleri’ne giderek anlatmış ve “Sultânım! Abdülcelil’in kefenine koyduğunuz sarıktan bir tane de ben isterim.” diye ricâ etmiş. Bu duruma cevâben Gavs-ı Sânî (k.s) Hazretleri buyurmuş ki: “Mehmet, sanmam ki Sâdâtlar sana yedi taneden az bıraksın!”
Allah makamını âli etsin.
Semerkand şirketler grubu bünyesinde ki İstanbul Kurtköy'de ki Emsey hastânesinde vefât eden Yarbay Mehmet Ildırar Hocaefendi'nin vefâtından evvel baygınlık geçirmeden dudaklarından dökülen son sözler: "Ben hastânede itikâfa gireceğim. Hızır geldi, Peygamberimiz geldi!" olmuştur.
Menzil'deki sabah namazından sonra defnedildiği ilk günün görüntüsü...
Yarbay Mehmet Ildırar’ın Cenazesi
1927 yılında Afyon'da doğan Ildırar, 85 yaşındaydı.Bir süredir Emsey Hospital'da tedavi gören Mehmet Ildırar 18 Ağustos 2012 saat 17.45'te vefat etti.
Askeri emeklisi olması sebebiyle "Yarbay" lakabıyla tanınan Mehmet Ildırar'ın naaşı sabah namazından sonra Menzil köyüne defnedildi.
Tasavvuf yolunda ilerlemek isteyenlere ışık tutan bir yıldız kaydı gönül semamızdan. Sohbetleri çok sevilen Mehmet Ildırar 85 yıllık bereketli bir ömrün neticesinde Hakk’ın Rahmetine kavuştu.
Mehmet Ildırar 1927 yılında Afyon'da dünyaya geldi. Kuleli Askeri Lisesi’ni 1949 yılında bitirdikten sonra 1952 yılında Ankara Harp okulundan teğmen olarak mezun oldu. 27 yıl askeri hizmette bulundu. Ekim 1971'de yarbay rütbesiyle emekli olduğu için “Yarbay Ağabey” lakabıyla anılıyordu.
1983 yılında Almanya'ya yerleşen Mehmet Ildırar tasavvufî konularda sohbetler yaparak pek çok insanın kurtuluşuna vesile oldu. Bu sohbetlerin büyük çoğunluğu Semerkand Yayınları tarafından kitaplaştırıldı.
Sohbetlerinden derlenen tasavvufi eserleriyle tasavvuf ilmine büyük hizmette bulunan Mehmet Yarbay, “Mürşid ve Mürid Hukuku” adlı eserinde “Gavs-ı Bilvanisi Seyyid Abdülhakim Hüseyni” hazretlerinin dergâhına inkiyad ettiği günden bu yana sadakatini korumuş ehl-i hal bir büyümüzdü. Büyük hizmetlerine ve ilminin enginliğine rağmen sofi ahlakını en güzel şekilde yaşayan, çok mütevazı bir hal insanıydı.
Mehmet Yarbay Ağabey, Abdülhakim Hüseyni hazretlerinin kendisine yaptığı tavsiyeyi şöyle nakleder: “Tasavvuf ilim gerektirir. Ben bu yola ilk girdiğim zaman Gavsım Seyyid Abdülhakim Hüseyni hazretleri bana şöyle dedi; “Mehmed! Sen zahirde bir âlim gibi ilim okumadın. Senin şeriat bilgin zayıftır. İtikada ait olan konularda pek çok eksiğin vardır. Sen onun için bir müddet Risale-i Nur’u oku. İlmin genişlesin.”
Mehmed Ildırar tasavvuf yoluna girişiyle alakalı hakikatli bir rüyasını da şöyle anlatıyor; “Üstad Bediüzzaman hazretlerini pek çok defa rüyamda gördüm. Bir defasında ise şöyle gördüm; Düşmanla muharebe ediyoruz. Ben subayım. Düşman mevzilenmiş. Bizim de mevziye girmemiz gerektiğini söylüyorlar. Bir mevzi bulmak için sağa sola bakarken Bediüzzaman hazretleri hazır oldu. Önüme düştü. Mevzi aramaya başladık.
Merdivenlerden kuyuya iner gibi Üstad(r. Aleyh) uçmaya başladı, uçtu. Ben de arkasından uçtum. İçeri girdik. Yeşil bir cami-i şerifin yanına geldik. Caminin kubbesi camdan idi. Yağmur yağıyordu. Suları yeşil renkli şırıl şırıl akıyordu.
İçeri girince kubbe iki parçalı oldu. Sağ taraf tarikat kubbesi, sol taraf Risale-i Nur kubbesi oldu. Ben “ ne yapacağım?” derken Gavsımızı tarikat kubbesinde gördüm. Üstad Bediüzzaman ise Risale-i Nur kubbesine gitti. Ben de sağdaki tarikat kubbesine gittim, oturdum. Üstad bana baktı ve güldü.
…Ve bir gün Kasrik’e vardığımızda, Gavsımıza gidip rüyamı naklettim. Şöyle buyurdular; “Mehmed! O gördüğün muharebe dünyadır. İman ve Küfür harbi olmaktadır. Bediüzzaman hazretleri Kur’an’ın ve Risale-i Nur’un ahkâmıyla seni o cami-i şerife indirmiş. O yeşil kubbe Şeriat-ı Muhammeddiye’dir. Allah Resulünün (Sallallahu aleyhi ve selem) kubbesidir. Sağdaki kubbe ise ehl-i tasavvufun kubbesi olup senin nasibin olan yer tasavvuf kubbesidir. Doğudan batıya dünyanın ne tarafına gitsen senin nasibin Nakşibendî’dir” (Mürşid Ve Mürid Hukuku, Mehmed Ildırar, s: 596–598 )
Mehmet Ildırar Ağabey’in sohbetlerinden derlenen “Risale-i Nur'da Tasavvuf” isimli eserinde ise Risale-i Nur ile tasavvufun, imanın inkişafı ve hakiki imanın ele geçirilmesi için birbirinden ebediyen ayrılmayan, Kur'an-ı Kerim'in iki bahçesi, iki meyvesi olduğu anlatılarak Risâle-i Nur'un daha iyi anlaşılmasına hizmet ediyor.
Allah azze ve celle ağabeyimizi en güzel şekilde mükâfatlandırsın ve bizleri de şefaatine nail eylesin.
Sabah ezanı okundu ve tekbir getirilmeye başlandı. Bir müddet sonra Gavs Hazretleri geldi. Sabah namazı kılındı ve binlerce kişi aynı anda tekbir getirdi. Dakikalarca süren tekbir sesinden müthiş bir uğultu çıktı. Sonra Yarbay Mehmet hocanın cenazesi cami kapısında göründü. Seyyidlerin çoğunu siyah giyinmiş gördük. Cenazeyi camiye soktular, ta minbere kadar getirdiler. Cenaze namazını bizzat Gavs Hazretleri kıldırdı.
Akabinde, Gavs Hazretleri’yle beraber 50-60 görevli, tabutu alıp Merkad’a gitti. Yarbay Mehmet hocamızı bizzat Gavs Hazretleri defnetti. Fakat defin işlemi çok uzun sürdü. Yaklaşık bir saat kadar camide sürekli tekbir getirildi. Sonra bayram namazı kılınıp hutbe verildi. Gavs Hazretleri tövbe verdi, el ziyareti vermedi. Binlerce kişiye patates yemeği, makarna, bulgur pilavı ikram edildi.
Yarbay Mehmed Ildırar'a Allahtan Rahmet Diler Eş Dost ve Yakınlarina Başsağlığı Dileriz

Mehmet Ildırar Alıntıları - Sözleri

    Allahu Teala'dan korkmak, O'nun emirlerine sarılmakla, haram kıldıklarından kaçınmakla olur. Şu halde Rabbimiz, kullarına yasaklanan hususları bildirdiyse, bunları yapmamak bize dünya ve ahirette ebedi saadeti kazandırır. Takva, haram olanlardan kaçmak anlamına geldiği gibi şüpheli olan şeylerden de sakınmayı gerektirir. (Tasavvuf Sohbetleri 2 - İlim ve Amel)
    ... Evlenecek kız ve erkekte karşılıklı denklik aranmalıdır. Bu denklik her şeyden önce ahlaki ve dini yönden olmalıdır... (Ailede Saklı Cennet)
    Demek ki, bu dünyada müslümanın başına gelen her musibet,bbu ateşe varmadan kendisini temizlemek içindir. Onun için, bir sıkıntı, musibet, meşakkat, keder, hüzün, darlık, hastalık başınıza gelirse, ' neden böyle oldu ? Benim ne günahım vardı ? ' demeyinz gönlünüzü Allahu Teala'ya döndürün, O'na yönelin. (Tasavvuf Sohbetleri 2 - İlim ve Amel)
    Tövbe, Allah'a giden yolun nurunu açan, kalplere nur saçan, günahlardan arındıran, kul olarak Rabbimiz'e rıza kapısını açan ibadetlerin başıdır. (Tasavvuf ve Tövbe)
    "Kalbe dur desem durmaz, mideye çalışma desem dinlemez. Ama gözün bakması ihtiyarımızdadır." (Aşk Muhabbet Cezbe)
    Nefis övülmek ister, ruh ise muhabbetle gülüp ağmamak ister. (Veliler Nasıl Terbiye Eder?)
    Taneyi toprağa atmak çiftçinin, bitirmek Allah’ın işidir. (Tasavvuf Sohbetleri 1)
    İnsan oğlu ölümü bilir, çevresindekilerin öldüğünü görür, ama sonu gelmeyen emeller ve dünyalık tamah ve hırsı ona ölümü unutturur. Böylece gaflet başlar hayat koşuşturmaca içinde devam eder gider. Oysa ölüm ve hayat müminin yolunda iki aziz nimettir. (Tasavvuf Ve Nefis Terbiyesi)
    Ey gözümün nuru Nurcu kardeş ve ehl-i tasavvuf sûfî kardeş! Sakın benim düştüğüm hataya düşmeyesiniz, meşrebimi methediyorum derken, diğer âlî ve kudsî meşrepleri küçümsemeyiniz. (Risale-i Nurda Tasavvuf)
    Evet; idrak lazımdır, idrak etmedikçe kemalatın kapısı açılmaz. (Nefis Terbiyesi ve İlahi Huzur)
    İman delil ister. (Tasavvuf Sohbetleri 2)
    İşte mü'min! Namaz ne güzel bir ibadettir. Allah'a götüren ne güzel bir ameli salihtir. Amma yüzüne vurulan namaz ibadet değil amel olur. Görünüşte rüku var, secde var, her şey var, amma deftere günah yazılır, utanılan bir namaz haline gelir. (Amel İbadet Kulluk)
    Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: " Nefsani arzulara, kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir, halbuki varılacak yer, Allah'ın katındadır." (Al-i İmran 3/14) (Risale-i Nurda Tasavvuf)
    Bütün bu varlıkların arasında en mükemmel olarak halife sıfatı ile insanı yaratmıştır. Bu insan cin, şeytan ve nefsinden daha üstün ve daha mükemmeldir. Yani onların hakkından gelebilecek nice özellikleri vardır. Yeter ki insanoğlu o özellikleri, içindeki cevherleri ortaya çıkarabilsin. (Günah ve Tövbe)
    Gözlerde zina çakıyorsa kalbin zikirsizliğindendir. (Tasavvuf Sohbetleri 2)
    Hatem el- Esamm Hazretleri’nin şu sözü bu anlamı kuvvetlendirir: “Şu üç halde gönlünü temizle: 1-Organlarınla bir amel işlediğinde, Allah’ın sana baktığını hatırla!.. 2-Konuştuğun zaman, Allah’ın seni işittiğini hatırla!.. 3-Yapacağım bir ameli gönlünde gizlediğin vakit, Allah’ın seni bildiğini hatırla!.. Çünkü Allahu Teâla, “Şüphesiz ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm.” buyurur. (Günah ve Tövbe)
    Görmek başka, tanımak başka. İstersen İmam-ı Azam kadar dinin hükümlerini bil, onları yetmiş sene oku, içinden birini alıp amel etmedikçe bu bildiklerin, yarın ahiret gününde senin aleyhinde delil olur. Neden bildiklerin ile amel etmedin ? denilir. (Tasavvuf Sohbetleri 2 - İlim ve Amel)
    Tasavvufun, insanı bir iklimden alıp diğer iklime taşıyan değiştirici ve geliştirici gücü sohbettir. Sohbet meclislerinde tek tek kemale erenler, ruh dünyası sohbetle yoğrulmuş güçlü bir toplum oluştururlar. (Tasavvuf Sohbetleri 1)
    Hataya düşme sıfatı, masanın üzerinde duran top misalidir. Masanın üzerine topu koysan hatta üflesen gider. Hataya meyletmek, topun üfleme hareketi kadar insana yakındır. İnsan bilgisiz ve acelecidir. (Veliler Nasıl Terbiye Eder?)
    Allah’ı huşû ile zikretme zamanın gelmedi mi? (Tasavvuf Sohbetleri 2)





Signing of RasitTunca

Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
Oku-1 Ebü'l-Hasan eş-Şazeli Kimdir? Şazeliye Tarikatı Hakkında Bilgiler RasitTunca 1 1,950 10-06-2025, 03:11 PM
Son Yorum: RasitTunca
Oku-1 Seyyid Muhammed Behaeddin Nakşibendi Kimdir? RasitTunca 0 2,359 06-21-2018, 02:59 PM
Son Yorum: RasitTunca

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi