06-14-2018, 01:25 PM
(This post was last modified: 06-01-2022, 01:53 AM by RasitTunca.)
Rıza Makamından Marziye Makamına Doğru Yol Alış
(Kar©glanin 3 Kasım 2015 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً فَادْخُلِي فِي عِبَادِي وَادْخُلِي جَنَّتِي
Sadakallahul Aziym Fecr Suresi 27.28.29.30. Ayetler
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu. İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten. Fedhulî fî ibâdî. Vedhulî cennetî.
Meali :
Ey Nefs-i Mutmainne (Hakikati yaşamakta tatmine ulaşmış bilinç)! . Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!. Kullarımın içine dâhil ol! , Cennetim'e dâhil ol!.
Sadakallahul Aziym Fecr Suresi 27.28.29.30. Ayetler
---oOo---
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Yemek yerken Lokmalarınızı iyice çigneyipde yutun, hastaliklarin coğu buna uymamakdandır"
( Hadis-i Şerif )
Allahümme Salli ala Muhammed ve ala Eli Muhammed
Allahümme barik ala Muhamed ve ala Eli Muhammed
Allahümme Salli ala Cebrail
Allahümme Salli ala Mikail
Yolculugumuza başliyoruz :
Nefs-i Raziye Nedir? , Pişmanliklari Olmayan Nefis Nedir? Denilince
Nefsi Mutmainneden daha yüksek makama çikarsa bir nefis, artik Rabbinin onun için yazdiği, kaderinde yaşadiği hiçbirşeyin tesadüfen değil, bilinçli bir kader çizimi olduğu, ve her yaşananin bir sebebinin olduğunu anlamaya başlar.
yani riza rahmandan razi olmakdir. şayet ecel için bile çağiriyorsa, rahmana iman ve itaat etki, seni bir başka bahara götürmek için çağiriyor, yeni bir doğuma hazirlamak için verdiği ruh emanetini geri cağiriyor, ve kaderine razi ol. ve artik ne zaman keşke şöyle olsaydi, bu olmazdi, keşke böyle yapsaydim, bilmem doktur olurdum, bilmem şöyle yapsaydim hakim olurdum deme, bilki bu gün ne oldunsa ne başina geldiyse, senin için en iyisi o, birak keşkeleri ve rahmandan razi ol kurtul. demişdik. ve yine ikinci olarakda Maakami Marziyenin başininda, hayatin tek şıklı degil çok şıklı olduğunu anladigin, ve bir kararda durmanin kör cahil karari olduğunu anladigin zaman, ve hayatta başka seçeneklerin de oldugunu unutma, bunu anladigin zaman makami marziyeye dogru yürüdün demekdir diyorduk. ve Hz Davud aleyhisselam, eğilmezin bükülmezin sanan, secde etmiyon diyen, demir cibilliyatli şeytani ateşde kizidirip şekil veren, egip büken ve ona başka seçeneklerin de olduğunu öğreten peygamber. Hz Süleyman ise onu demir haliyle değil, bizzat şeytan haliyle caliştirip başka seçenekerinde olduğunu öğreten peygamber. demişdik.
ve gecen haftadaki sohbettede, Ramazan orucunun riyazet için degil, atomlari anlama oldugunu, ve atomlarin ise, cibilliyatlari geregi, yemeyip icmeyip, ciş ve tuvaletde etmediklerini ve cinsi münasebettede bulunmadiklarini, ve fakat canli olduklarinida biliyoruz, ve hal böyle olunca, bu özellikleri taşiyanlara, Rahman olan Allahin, meleklerim dedigini ,ve dinimizde bu özelikleri taşiyan gruba, melekler dedigini anlatmişdik.
ve Sayilar : sadece 1 - 1,5 - 2 - 2,5 - 3 -3,5 - .... diye sayilmaz istersen sayilari 1,2,3,4,.. diye sayarsin istersende 2,4,6,... diye ve istersende 10,20,30,40,50,... diye ve yine veya 100,200,300,... diye de sayabilirsin,
bir KISSA anlatalim, Bir zamanlar bizim ikamet ettigimiz schrems de, yeni Tekke, nakşi Tekkesi acildi, ve ben nakşilere katildim, ve yeni sofiyim, daha önce imam hatip mezunuyum.Bir aciklama yaparsak bu Avusturyada meslk okullarinda meslekler ögretilir, ve Lehr Beruf diye bir sistem vardir, ögrenci 3 ay meslek okuluna gider ,3 ay da bir firmada o meslek üzerine praktik yapip calişir, ve yine tekrar 3 ay veya alti ay okula gidip 6 ay veya 3 ay calişir, ve bu okuluna meslegine göre, ike sene üc senede veya 4 senede bu meslek ögrenilir amma, praktik yapa yapa, yani hem ögrenip, ve hem o meslek üzerine calişarak.
ve ben imam hatip mezunuyum, amma imam olmadim ve mezun olmadan önce son sene, bir kac camide ramazan dolayisiyla, ve birde bazi cumalar olmak üzre praktik yapmişligim vardi ve , ve bizim Tekkede sofiler icinde bilgili kimse az olunca biz sürünün başini cekiyorduk, Bazen imam, bazen müezzin, bazen vaiz bazen hatip oluyorduk. ve Tekkeyi acanlardan Süleyman sofi vardi, O da, daha dinini, yeni yeni ögreniyordu. ve bir gün kandil gecesi oldu, ve o duymuş gelmiş işte tesbih namazi, veya 100 rekat namaz kilmak hakkinda birşeyler duymuş ve kandil gecesi namazi kilcaz, Hani bunu yazarken evet vardir, bu caizdir demiyorum, o eski zamandaki tecrübesiziligin verdiği hal ile, öyleydi o günlerde, daha dogrusu acemi sofileriz, başmizdada daha bilgili kimse yok, Hani en yakinimizda, 130 km ilerde Viyanada, büyük Dergahda da Bazi Vekil abilerimiz vardi, onlar dahi FIKIH ilminde bilgili degillerdi, tasavvuf üzre daha bilglililerdi. Bizde bu kadar bilincli degiliz o zamanlar. ve fakat o geceyi, birazda olsa ibadet ve taatle gecirmek istiyoruz, ve O (Süleyman sofi) dedi ben bu 100 rekat namazi kilcan dedi. bende iyi bende kilan bari dedim, ve namaza başladik , ben daha önce hic 100 rekatli namaz prakatigi yapmamişim, nasil kilinir bilmiyorum. daha önce taa cocukken, bir gece kadir gecesiydi gece saat 3 te kalkip camiye gittik kurna kursu arkadaşlarmizla, ve köyümüzde, sabaha kadar iki rekat, iki rekat namaz kilmişligim var, amma 100 rekat birden kilmişligim yok, ve ben zannediyorunki bu 100 rekati bir defada kilacagiz, imamda olsan dokdurda olsan, praktigin yoksa yokdur. praktik mühim, yani insan önce bir ilmi bir meslegi önce ilmen bilecek, buna "ilmelyakin" bilgi denilir, sonra yine "aynelyakin" vardir oda birisi onu yaparken görerek ögrenecek, bilcek. sonrada "hakkal yakin" yani onu yaparak bilecek, ve biz bu 100 rekati ne ilmen biliyoruz, ne aynel yakin nede hakkal yakin, öyle o güne kadar yapmişligimizda yok. ve ben başladim namaza kendimce ikinci rekatlarda hic oturmadan arka arkaya tek rekat tek rekat tam on rekati bir defada kildim ve selam verdim. yani hic durmadan dokuz rekat ve onuncu rekatta oturdum ve ve selam verdim. ve selam verme sebebim ise, süleyman sofi görmüş veya bilmiş, bir yandan namaz kiliyor bir yandanda beni takip etmiş, ve dedi namazin arsinda: öyle kilmaycan iki rekatta bir oturcan manasinda bişeyler dedi. burayi burda birakip ikinci örnege gecelim,
ve yine bir başka örnek ikamet ettigim yerde Murat ile Serat diye iki köylümüz genc vardi, hatta ozmanlar dah cocuktular, onlar daha önce memleketteyken herhalde kuran kursuna gidip ögrenmemişler, ve ve burayada erken yaşta gelince, dinlerini ve namaz niyaz bilgileriniburda ögrendiler, Allah razi olsun, Adanali bir hocamiz vardi, onun tedrisatindan gecip, burda ögrendiler. buralarin bircok genci onun sayesinde namaz abdest hakkinda bilgili oldular, taaki cuma kildirip hutbe verebilcek kadar bir bilgi ögretmişdi o hoca. ve bu Serat ve Murat ile iki anım varki, birincisi biz her meslekden her telden biraz cakdigimizdan, bakır su tesisati döşemesinide biliriz, ve bunlar benim ev aldıgım köyden ev aldılar, ve Avusturyanın eski evlerinde banyo yok, cok eski evler, ve banyo ihtiyaclarını legenle yapıyorlarmış, sanki bizim eski köylerde varmıydı, iki göz oda varsa, hamamlik varsa var, yoksa coluk cocuk legeden yıkanır degilmi, işde ben o köyden onlardan daha önce ev aldım, ve evlerde banyo odası olmayınca, kendim, kücük bir odam vardı, orayı fayanslayıp, ve su tesisatı döşeyip, ve elekrikli sıcak su termostatı baglayıp, banyo odası yapip, ve lavabo monte ettim .ve bunları yaparken bir tecrübe kazanıp, nasıl su tesisatı döşenir, nasıl fayans yapıştrılır, bir mekanikciden ve birde fayans yapan birilerine bakip, aynel yakin gördüm, ve evimde bunları uygulayıp, yaparak bu melsek ilimlerinin hakkal yakin bilgisine vardım. ve bu ilmi hakkal yakin bilmiş oldum, ve tecrübe ve praktik yapmak, hakkal yakin bilgisi kazanmak icindir. ve bu Serat ve Muratlarda ayni köyden ev aldılar, onların evlerindede banyo odası yok, yine onlarda banyo odası yapacaklar evlerine, ve babalari Nazmi amca müsait olan bölümlerini sıvayıp sonra bizlerin göstermesi ile ögrenip, fayanslayacak ve fakat, önce su tesisatının döşenmesi lazım, ve Selim isiminde bir başka genc var, o da nerden ögrendiyse, su tesisat işini biraz ögrenmiş, Türkiyden meslek lisesi mezunu galiba amma agac ve marangozluk üzerineydi galiba , amma ordanmi ögrendi ,bu Avusturyadami ögrendi ögrenmiş, amma püf noktasını kacırmış herhalde. ve bu Murat ile Serat gil, Selime su tesisatını döşetiyorlarmış, ve ben bir meseleden dolayı bunların eve vardım, ve dediler su döşüyorduk dediler, ve o Selimin elinde iri taşli bir zımpara var, ve elindeki borunun ucunu bu kalın taşlı zımpara ile sürtmüş, ve borunun ucunda kalın ve derin oyuklar oluşmuş, ve bakır boru tesisatında, zımpara veya Tellwolle denen ince bir bulaşık teliyle, onun, borunun lehimlenecek ucunu sürtüp, üstündeki patina denen bakir küfünü almak icindir. ve fakat bizim milletimiz elinde olanla yetinmeye alışdıgından işde Nazmi amcanın elinde, bu kalın taşlı zımpara olunca, veya bilmediklerinden kalın taşlı zımpara almışlar, ve borunun ucunu sürtünce, ucundaki patinayı silcegine, borunun ucunu oyuk oyuk oymuş, ve ben bunu görünce Selime dedim : bak bu böyle olmaz, yaptıgın bu lehim tumaz, cünkü o zımparanın actıgı oyuklardan su kacırır bu tesisat dedim, ve Serat daha genc delikanlı bile degil dah cocuk sayılır, ve hemenn bilgiclik tasladı ve dedi adam biliyor, senmi bilcen bu Selimmi bilcek, manasinda konuşdu. Selim kendi evlerinide döşemiş dedi. iyi dedim, bak ben söyliyen bu tesisat tutmaz dedim. ve Selime kalın zımpara ile silme ucunu dedim, ve o dedi elimizde bu var, bunu getirdiler gibi bişeyler dedi, bende biloyorumda dercesine, ve fakat bilen insan onu kullanırmı , neysa onlar devam edip yapmışlar, ve sonunda yaptıklari yerler, tesisat bitip su basılınca, hatta öyleki Nazmi amca sıvamış ve üstünüde fayans ile kaplamiş, ve böylece kapanıp altta kalan tesisat su kacırmış, ve komşuları ile bitişik olan duvarından komşusunun evine sızmış, ve daha sonra tesisatı tekrar acıp düzeltmek zorunda kaldılar, ve hatta tamirininde bir kısmını ben yaptım. ve ben her ne kadar bir yerini düzeltsem de, o Selimin kalın zımpara ile yaptıgı bütün yerler bozuk, ve su kacırmış sayılır, ve iki defa filan söküp söküp tamir etmek zorunda kaldılar, yani hani nasrettin hoca ormana gider,ve dalın budagına oturur, ve dali kesmeye başlar , ordan gecerken gören bir cobanın, hocam bindigin dalı kesiyorsun, biraz sonra düşeceksin demesi, ve sonunda ona itimad etmeyen hocanın, biraz sonra bindigi dalı kesip düşmesi, ve sonra koşup o cobana yetişip, sen düşcegimi bildin, ölcegimide bilirsin diye, ona vefat edecegi zamani sormasi kıssası gibi, onları yalnış zımpara kulanırken biz gördük, ve bakın bu olmaz bindiginiz dalı kesiyorsunuz der gibi onları uyarmışdık, amma onlarda yine nasradınlık edip devam etmişler, ve sonunda daldan düşen olmuşlar, ikinci kıssa Seratın kardeşi Murat, o Adanalı hocadan biraz din ögrendi ve bunlar birgün bizim tekkeye, bizim cagrılamız sonu gelip sofi oldular, amma, işde bir gün ben gusl abdestini anlatırken,abdestin sonunda bütün bedenin ıslatılması için, sag omuzdan, sol omuzdan, ve birde başdan aşagı su dökülüp ovalanmasını anlatırken, Allahu alem, önce sagdan sonra soldan, sonra başa dökülür veyada önce başa, sonra sag omza, sonra sol omza döklür demiş olabilirm. ve Muratta ayni Serat gibi hemen Bilgiclik yapıp dedi, haaa ha haha, hayir öyle degil dedi, ben önce başa dökülür dediysem, o hayır önce başa degil, sag omza dökülür gibi bir itiraz edip, ben daha iyi biliyon, ve yeni ögrendim dedi, halbuki bunun hayatta canlı bir örnegi olan, temsili misal ile, bir kazagı giyerken bir insan, önce kafasını sokup, sonra sag veya sol kolunu sokarak giyebilcegi gibi, veya yine önce sag veya sol kolunu sokup, en son başını sokarakda giyebilcegi gibi, veya önce sag kolu, sonra başını, ve sonra sol kolunuda sokabilir.
ve yani bir kararda cahil kararında saplanıp kalmamak lazım sözümüzü, bu üc örnek ile aciklamış olduk.
Yani illa senin o Adanali imamdan ögrendigin, duydugun gibi, illa sag omza, önce dökülcek, diye bir durum yok, zaten asıl gaye vücutta kuru yer kalmıyacak kadar vücutu ıslatmakdır gaye, hatta eger havuz veya akar suda yıkanırsan, sadece suya dalıp cıkman yeterli oluverir, öyle dökünmeye bile gerek kalmaz, ve insanlar işde bir kararda saplanıp kalıyorlar, ve ondan başka secenek yok sanıyorlar, yine o Süleyman sofiye sözümüz: namaz öyle aynen sayıları: bir , birbucuk, iki,ikibucuk diye bucuklu saymak zorunda degiliz. ben istersem sayıları aynen benim 10 rekatı tek defada kıldıgım gibi 10,20,30, diyede sayabilirsin, ne mecbruyetim var benim , bucuklu saymaya degilmi, yani bir rekat tam, sonra bucuk rakat ikincide otur, sonra bir rekat daha sonra otur, bu mecbur degildir, varmi dinde böyle bir kural, namaz illa iki rekat iki rekat kılınır diye,
ve Rıza makamı senin Allahdan razı olmana denir, yani sen ne zaman vay şöyle yapaydım şöyle olmazdı, veya şöyle yapmayaydım şöyle olurdu gibi, keşkelerini bırakınca, ve Allah, o an seni neye layık gördüyse, ondan razı olman ile rıza makamının kazanılcagını yazdık. ve ondan bir üst makam olan makamı marziyeyi kazanmak için ise, atomlari veya mellekligi anlamakla olacagına hafif deyinmişdik. ve mesala su 100°C de kaynar, öyle sen 80°C de kaynadı diye ocakdan indirirsen, kaynamış ve mikroplari kırılmış olmaz, veya demir belli sıcaklıkda egilir bükülür ve işlenip su verilir, daha önce olmaz, demirin ergime sıcakligi farklı, yine portakal mesala akdeniz ikiliminde yetişen bir bitki, onu alıp gelip Alplerde yetiştiren dersen, ondan tam verim alamazsın, belki serada veya evde yetişir amma, tam sürüm verim alınmaz, yani, Allahu Tealanin dünyamıza koydugu yasaları vardır, ve atomları ve bitkileri anlamak demek, melekleri anlamak demek dedik, ve onları anlamak icinde, bu fizik yasaları denen yasaları bilmek lazımdır. ve hal böyle olunca Allahın demire koydugu yasa ile, altına koydugu yasa, aynı degil. ve cibilliyati altın olmaya talip olan birisini, demir yasaları ile terbiyet edip , işleyip altın yapılamaz. yine altınada, demir veya kömüre yapılan muamele yapılmaz degilmi, ve bunu anlamak idrak etmek demek, yani bu makam cogunlukla hastalıkla imtahanla kazanılır, ve arapca "marziye"nin kök kelimesi maraz demek hastalik veya araz demek engel demekdir. ve engel ve marazı aşmanın yolu, mesela suyu ocakdan 80°C de indirmek degil, Allahın senden razı oldugu zamana kadar sabretmek demişdik, ve ve su oldun ise yansanda pişsende 100° C ya kadar sabretcen, yandım demeycen, ve sen su oldunsa senin kaynama noktan 100°C daha önce sen vıyklarsan, yandım pişdim diye ocakdan indirirler seni, ve ham kalırsın eremezsin marziye makamına. ve ey seyri sülük edecek tasavvuf yolunun yolcusu, mehdi askeri, sen makamı marziyeye cıkmak istiyorsan
öyle renk bir tek siyah deme, şeytan gibi bir renkte ve bir kararda diretme , bilki Allahin yarattıgı bircok melek, ve bircok renk var, hatta bizim görmedigmiz bircok melek ve renklerinde oldugu bilim adamlarinca bilinmekde, ve Allah kainati cok renkli yarattı.
Eskiden bilgisayardaki bilgilerimizi kaydedebilcegimiz taşınabilir speicher medialardan, disket vardı, ve o zamanlar bilgisayarların gücüde azdi, kaydedilcek biligilerde kücükdü, ve disket denilen 1,44Mb lik veya 2Mb lik disketlere kaydediliyordu, ve o zaman bilgiler byte ve kilo byte olarak hesap ediliyordu, daha sonra 700 lük CD ler cıkdı, ve artik 100 mb lik bilgiler olmaya başladı, ve daha sonra DVD ler cıkdı bu sefer GB bazında bilgiler oldu, ve sonrada SD ler cikdi şimdi 10 GB hatta 100 GB lik SD ler var, Hatta Terabyt bazinda festplatteler yapıldı yani şimdiki bilgileri, biz hala mesala 2275Mb dedigimizde, daha kolay yazmak için 2GB275Mb diye yazabiliriz ve bunu bugün daha byte cinsinden yazmaya kalkarsak 2385510400 yazmamiz lazım, ve böyle hesaplamaya kalkarsak, o zaman gözden kacan bir sıfır, veya bir rakam herşeyi alt üst eder, degilmi, kisaca yani:
a Süleyman sofi, namazi öyle bir, birbucuk, iki, iki bucuk, üc diye kılıp bucuklu sayılmak zorunda degil, hele birde kılıncak namaz, 4 rekat 6 rekat degilde 100 rekat ise, o zaman GB bazında veya Mb bazında kılmak uygundur. ve
ikinci rekatta oturmak vacip deniyor, nerde delil, hani kurandan delil olmasi lazim vacip olmasi için, bana kurandan delil göster, iki rekatta bir oturulcagına dair, yok degilmi. ve işde Muratla Serata gelince bilgiclik tasladilar tabi bunu yazmakla onlari kücümsemiyorum onlar cocukdu o zamanlar ve ceremesini babaları ödedi,o tesisattan sızan sudan komşularının duvarı ıslanmiş, ve duvar kagıtlari dökülmüş, ve o yüzden komşunun duvarınıda yeniden sıvatmak, ve duvar kagıtı kapalatmak zorunda kaldılar.
Pazar günkü secimi güya Malum Parti ve D.. ve Ta.. kazanmış gözüküyor , halbuki yalan, yine yukardaki birilirinin yaptigi hile hurda, ve Atatürkün dedigi "cebren ve hile, Vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, tutulmuş olabilir" dedigi, ve o zamandan bu günü gördügü yer olan, ve cebren ve hile ile olan durum. ve miletvekillerinden biri cikdı (Boynu...) dedi, sen kazansanda kazanmasanda seni başkan yapacagız, ve yani cebren ve hile ile başkan yaptılar bile, millet ise uyuyor, bu ahmak muhaletfetlede işbirligi halindeler, vatanı satan satana , Allah cezalarını versin inşallah , hemde hepsininde.
Uhuddada Sanki Muhammed ve taraftarları yenilmiş gibi gözükmüşdü, daha sonra Allah, ellerindeki Halidi aldı, Müslüman etdi. ve durum degişdi. Taktik degiştiriyoruz, eger bu ahmak Muhalefet, siyaset yapamıyorsa, yapacak bişey yok degil, bizde Bu Malum Partiyii Karoglan hoca sevdalısı yapıncaya kadar, yani Muhammedi yenmeye kalkan Halidleri müslüman edinceye kadar, bu yola devam edecegiz, madem öyle olmadı, bizde onlari döndürürüz, karşi durmak işe yaramadıysa onlari ters ceviririz bizde. Artık ahmak muhalefetle benim işim bitmişdir. Bundan sonra siyasetde yazmayacagım söylemeyecegim inşallah.
Allahın kılıcı Halid(Seyfullah veya Seyfettin), henüz müslüman olmadıysa yapacak ne varki, Allah KILICINI, Kafirden Yana savuruyorsa kim Allahın kılıcını yenebilir..
Muhammed olsan ne yazar Mehdi olsan Ne yazar.
Dün Muhammedi dinlemeyenler, Uhudda MAGLUP olduklari gibi, (HDP ile Koalisyon kurup bunlari devirin demişdik) bizi dinlemeyen ahmak müslümanlarda bu gece maglup olmuş oluyor, Müslümanlar sözümüzü dinlemez olduysa , Halid bin _Velid gibi bir gün dinleyip müslüman olcak kafirler Elbet vardir. ve Mehdinin son mucizesi ve Kerametide bu olcakdır zaten "müslümanlar kafir, kafirlerde müslüman olcak"
PS DipNot : Lafı gö..den anlayanlara: T.. Allahin kılıcıdır demek degil bizim maksadımız, sadece Benzetme yaptık, KIYAS Yaptık, Kıyas bir örnekden alınan dersin, yeni durumda uygulanmasıdır .
--oOo---
Başka bir mesela yine bizler yedigimiz ictiklerimizle, ve yeme edeblerimizle, o yiyecekden olacak olan tohumu, daha hamurken, veye yerken ekerken bicerken , yogurmuş oluyoruz, ve
Evliyânın büyüklerinden ve kendilerine Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerin on beşincisi olan Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn Bu- hârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin en başta gelen talebelerin- den Alâeddîn-i Attâr şöyle anlatmıştır: Zamânında âlim ve sâlih kimseler ziyâretine gelip, hâlis ve helâl yemek yiyelim diye onun yemeklerini yerlerdi. Her zaman ve her işte sünnet-i seniyyeye uyar ve bilhassa yemek husûsunda Peygamber efendimize uymaya çok dikkat ederdi. Çoğu zaman ekmeği kendi pişirir ve sofra hizmetini kendi yapardı. Yemek yerken; “Sofra başında kendinizi Allahü teâlânın huzûrunda biliniz. O´nun verdiği nîmeti yediğimizi unutmayınız.” buyururdu. Cemâat ile toplu hâlde yemek yerken, içlerinden biri gaflet ile ağzına bir lokma alsa; “Önündeki yemeği, Allahü teâlânın huzûrunda olduğunu unutmadan ye! Allahü teâlâyı hatırla, başka şeyler düşünme. Allahü teâlâ, sana senden yakındır. O´nu düşün.” buyururdu. Bir yemek gafletle, öfkeyle veya zorla pişirilse, o yemekten kendisi yemez, yedirmezdi.
yani gdapal yogrulmuş bir lokmadan olcak cocuk ve nesil işde dünyaya gadab ve zulumet sacmakla meşgul olur. o yüzden Muhamed dedi "Yemek yerken Lokmalarinizi iyice cigneyipde yutun" dedi
Büyük velîlerden Bişr-i Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; “Yediğin neredendir ” diye soranlara şöyle cevap verirdi: “Siz benim nereden yediğimi ne yapacaksınız. Kendinizin ne sûretle yediğinize bakınız. Çünkü gülerek yiyenle ağlayarak yiyen bir olmaz. Az yiyen el, çok yiyene denk olmaz. Yediğiniz ekmeğin nereden olduğuna, çoluk çocuğunun oturduğu evin hangi yoldan kazanıldığına dikkat ediniz.” buyurdu.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“Yemekten önce elini yıkayan, fakirlikten kurtulur.”
İlk lokmayı alırken Besmele ile yemeğe başlamalı, yemeği bitirince “Elhamdülillah!” demelidir. Ev sâhibi ise, en önce yemeğe o başlamalıdır.
Elini, elbisesini, sofrayı, örtüyü kirletmemeli, elle yenilecek şeyleri üç parmakla yemeli, yerken ağzını açmamalı, büyük lokma almamalı, lokmayı ağzına alır almaz, çiğnemeden yutmamalı, normalden fazla da ağzında tutmamalıdır. Bir lokmayı yutmadan, ikinci bir lokmaya el uzatmamalı, dökülen kırıntıları toplamalıdır.
Bir hadis-i şerif meali de şöyle:
(İnsanların mizaçları farklıdır. Kimi geç kızar, öfkesi tez geçer. Kimi çabuk kızar, çabuk yatışır, bu ise kendisini telafi eder. Kimi de tez kızar geç yatışır. En iyisi, geç kızıp öfkesi çabuk geçendir. En kötüsü de, çabuk kızıp geç yatışandır.)
[Tirmizi]
yani mesela adam cig köfte yapacak yarım saat yoguruyor, onu kızdırcan pişircen diye, yarım saat ovuyor, ve cig et, gec kızıyor, öyle biberle yogurursan, ve bu yogurma işleminin uzun veya kısa olmasihani cig köfte sadece bir misla agzindaki lokmayı cignemkde ayni işlem, yine ekmeğin yoğrulmasida ayni. yine tohum ve meni olcak ekmegin hazirlanmasindaki ilk basamakdir, ve burclarla alakalidir, ve doğacak cocuğun burcu ile alakalidir. hic Muhammed sadece gec kizanin erken soguyanin iyi olcağini söylemiş olabilirmi, bu hadisde bir eksik taraf var. cünkü eğer erkek ve kadindan biri kiş biri yaz burcuysa, cocuğu yogururken cinsi münasebetteki sevişme ve sex zamaninin uzunluğu agizdan giren lokma ,hamurken yoğruldu, sonra agizda ciğnenirken yoğruldu, ve onun en son sevişmedeki son hal onun son yoğrulmasini temsil eder, ve o lokmalar, eğer sicak tabiatli ise, o cocuk olcak tohum ikisinde erkek ve kadinda, erken uyanip ve erken boşalirlar, ve yoğrulma süresi az olur, cünkü sicaklik pişmesine sebeb olur, ikisi kiş burcu olursa, ve dogacak cocukda kış burçlu olcak ise bu cift bunlar yogur yogur isinamazlar, ve gelipde gelesiye vakit alir, ve uzun süreli sex, ve cinsi münasebet, dogacak cocuk kiş burcu olcaksa soguk taaa uzakdan güneşe getirilip, muhammed olarak dogacak yani, gec kizip sonrada, cabuk soguyan dedi muhammed, mesala aluminyumun ergime noktasi yüksek
demirin erime sıcaklığı 1540 C
Oksijenin kaynama noktası –182,9 °C ve donma noktası –218,4 °C
krom un erime noktası 1875 c.
azot un erime noktası -195,8 c kaynama noktası : -210 c
Gri dökme demir ERGİME NOKTASI 1150 - 1250 °C
Alüminyum ERGİME NOKTASI 660 °C kaynama noktasi 2060 °C
Altın ERGİME NOKTASI 1063 °C kaynama noktasi 2970 °C
İridyum ERGİME NOKTASI 2454 °C kaynama noktasi 5300 °C
dökme demirden kalorifer yapilir ve cabuk veya normal isinirhata gec isinir yani suya bakrakdan su 100°c de dökme demir ise 1150°C gec isinip gec sogur, ve hic muhamed diyebillirmiki kalorifer olmak kötüdür, ve kalorifer olmamak lazim, iyi olmayan bişeydir diye. ve Allah, iyisiyle kötüsüyle, sicagiyla soğuğuyla, her insani farkli istidatta halketmiş. ve herkesin doğma sebebi olan bir hikmeti var, o kötü bu iyi olmaz, işde bunu anlamak, ve bizim daha eskiden yapmaya calişdiğimiz gibi, dünyayi sadece müslüman haline sokmak fikiri yanliştir. ve bu dünyada secenekler boldur, rabbim öyle koymuş, ve gecesiyle gündüzüyle sabahi ile akşami ile, yazi ile kişi ile, bahari sonabahari ile, hepsi yerince gerekli, ve yerince güzeldir.
Tek kararda saplanip kalmayin ve makami mariziyeye yürüyün ey insanlik.
Yoğrulma ve sex süresi, taaaa o lokma, ekilirken başlayip, yerken agizda ciğnenirken devam eder, ve sonrada onun tohum yani meni oldugunda vücüttan firlatalcaği vakitte, yine yola devam edilir, ve bunun doğacak cocuğun burclariyla alakali oldugunu, o tohumun burcu ile alakali oduğunu söyledik. ve iki başak burcu evlenirse, iki sicak birbirini yakar, yahut başak ve aslan burcu, yine cok sicak, bunlardan bir ilyasin veya idrisin doğmasi muhtemeldir. cünkü ilyas bir girdi cennete, birdaha cikmasina gerek kalmadi, ve hal böyle olunca, zeker rahme dahil olunca sicaklikdan olgunlaşip, bir daha dişari cikmadan fişkiriveren meni, ve tohumdan olma cocuk, yani iki başak veya, başak aslan gibi iki sicak burcdan olacak cocuk, ve yogrulmasi hizli olan, ve pişmesi cabuk olan, yani yufka ekmegi öyle ocakda elli saat pişirilmez, hemen tavlatilir alinir, yani hafif ateş yeterlidir.
--oOo---
Yeni Reklam ve haberler cikmaya başladi Neymiş sucuk ve cinsi kanser yapiyormuş diye, halbuki amaclari dünyadan hayvanlari kaldirmak, ve suni et icad ettiler , yani labaratuarda et üretebiliyorlar artik, onun için , diyorlarki hayvanlar dünyamiza, ters ve dişkilari ve derileri ile kötü gaz birakiyorlar, ve atmosfermizi kirlendiriyorlar diyorlar, onun için bu hayvnlarin tüketilip bitirilmesi lazim diyorlar, halbuki bu söz yalan, Bu söz dünyada gözleri dolardan başka birşey görmiyen ticaretci şirketlerin sözü, ve suni eti satmak makasadlari, bunun için bu uydurduklari hikaye, ve bunlarla, insanlar bu yeni duruma aliştirilmaya calişiliyor.
Uyan insanoglu kanma bu sahtekarlara , gözleri dolardan başka şey görmeyenlere.
evet katarlar sucuklarin icine zararli bir katki, ve bak inanmiyorsan gör derler, evet yapamazlar degil yaparlar. amma sucugu avrupa icad etmedi, dedem ninem fabrika sucugu yemedi, dogal kasap sucugu yedi, biberli kimyonlu tuzlu et kiymasinin barsakdan yapilmiş kiliflara doldurulmasi ile sonrada kurtulmasi ile tüketilen bir gida idi sucuk. amm siz kattiniz onun icine başka tadlandiricilari, diger katki maddelerini biz degil , bizim sucugumuz zararli falan degildi, degilde zaten, sizin sucugunuz zararli olabilir, bizi ilgilendirmez bu . Ey insanlik artik sucuklardada bio ya gidinizi ve kasap sucuguna iltifat ediniz artik, fabrika sucugu degil, bu kafirler bunu yapmak için ( suni et satilmasi için) her halti geveceklerdir.
--oOo---
Makami Marziyeyi kazancaksan, lokmana dikkat et, lokman nasil pişiyor, rabbim o lokmanin ekilmesinde bicilmeside ve yoğrulup pişirilmesinde, nasil bir kural koymuş, yani cibilliyatin demirmi altinmi, cabukmu kiziyon, gecmi soguyon dökme demirmisin, o zaman istidatin bir kalorifer olmak, alu ve altin gibi isiyi cabukmu iletiyon o zaman sen düşün ne gibisin, yahut Biii metalmisin yani ISIYA cok duyarli olan maddeler gibi, yani ilyas veya idris gibi, o zaman FI schalter (FI anahtarı) olursun dünyada, dünyanin sigortasi olursun yani.
Artik senin rabbinden razi oldugun degil, rabbinin senden razi oldugu makami ögren, ey insanlik, ve kaynama noktani ögren fizik kurllarini bir oku ögren, cocugun olcak lokmayi iyi ek, iyi bic, ve ona göre, zamanina mevsimine göre, öyle cigne ye, ve ne sadece portakalla insan doyar, nede üzümle ile, her mevsimde ayri, bir güzellik veayri meyva sebzeler var, mevsimin ve zamanin en iylerini rabbim biz bildirmiş zaten.
Rabbim, mehdi ve cematine, ölüpde bedenlerimiz bozuldukdan sonra, toplanipda yeniden haşrolcagimiz zaman "sen rabbinden razi, rabbinde senden razi olarak, gir kularimin icine, gir cennetime" buyurdugu ,Salih bir bedene girecek lokma ve cocuk olmayi nasip etsin, ve yine şimdi dahi cocugumuz olcak lokmalarda da ayni kurallara dikkat etmeyi nasip eylesin.
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 3 Kasım 2015 Salı
Original Kar © glan
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca