MUHAMMED
BAYRAK

Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız. |
Forum İstatistikleri |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
DOWNLOADEN
AYET
FELSEFEMiZ
Raşit Tunca Sözü
GÜZEL SÖZ
ThyssenKrupp Test Tower Ne İçin Yapıldı?
Bir ipucu olarak, kulenin yüksekliğinin 246 metre olduğunu ve Almanya’da bulunduğunu söyleyebiliriz. Neden yapıldığını yazımızın devamını okuduğunuzda bulacaksınız.Bu yapının adı ThyssenKrupp Test Tower ve yüksek hızlı asansörler test etmek için tasarlanmıştır. Almanya, içinde 246 metre yüksekliğe sahip ThyssenKrupp Test Tower (TKT) Almanya’nın en yüksek yapılarından biridir.Ziyaretçiler 232 metrelik bir yükseklikten bölgeyi 360 ° manzara olarak görme şansına sahiptir.
Mimarlar:
Helmut Jahn ile Werner Sobek
Nesne planlaması:
Werner Sobek, Stuttgart/Germany & JAHN Architects, Chicago/USA
Planlama süresi:
2013 - 2014
İnşaat süresi:
2014 - 2017
Türkçede Ayrı Olarak Yazılan Birleşik Kelimeler
Ayrı Olarak Yazılan Birleşik Kelimeler
Yardımcı fiillerle kurulan ayrı birleşik kelimeler:
alt etmek,
arz etmek,
azat etmek,
dans etmek,
el etmek,
göç etmek,
ilan etmek,
kabul etmek,
kul etmek,
kul olmak,
not etmek,
oyun etmek,
söz etmek,
terk etmek,
var olmak,
yok etmek,
yok olmak vb.
Hayvan türlerinden birinin adıyla kurulan ayrı birleşik kelimeler:
dil balığı,
deve kuşu,
ağustos böceği,
cırcır böceği,
at sineği,
su yılanı;
Ankara keçisi,
dağ keçisi,
Pekin ördeği,
Ankara kedisi vb.
Bitki türlerinden birinin adıyla kurulan ayrı birleşik kelimeler:
ayrık otu,
ateş çiçeği,
tespih ağacı
meyan kökü;
yer elması;
kuru fasulye,
kuru incir,
kuru soğan,
kuru üzüm vb.
Nesne, eşya ve alet adlarından biriyle kurulan ayrı birleşik kelimeler:
alçı taşı,
Çakmak taşı,
arap sabunu,
tüp geçit,
üst geçit;
çekme demir,
dolma kalem,
vurmalı çalgılar,
tuz ruhu vb.
Yol ve ulaşımla ilgili ayrı birleşik kelimeler:
Arnavut kaldırımı;
çevre yolu,
deniz yolu,
hava yolu,
kara yolu,
keçi yolu;
köprü yol vb.
Durum, olgu ve olay bildiren ayrı birleşik kelimeler:
açık oturum,
açık öğretim,
ana dili,
Ay tutulması,
baş belası,
çıkış yolu,
ses uyumu,
yer çekimi vb.
Bilim ve bilgi sözleriyle kurulan ayrı birleşik kelimeler:
anlam bilimi,
dil bilimi,
edebiyat bilimi,
gök bilimi,
halk bilimi,
ruh bilimi,
dil bilgisi vb.
Yuvar ve küre sözleriyle kurulan ayrı birleşik kelimeler:
göz yuvarı,
hava yuvarı,
hava küre,
ışık küre,
su küre,
yarım küre vb
Yiyecek, içecek adlarından biriyle kurulan ayrı birleşik kelimeler:
bohça böreği,
talaş böreği;
badem yağı,
maden suyu;
tulum peyniri,
Adana kebabı,
yoğurt çorbası;
Kemalpaşa tatlısı,
badem şekeri,
balık yumurtası,
lop yumurta vb.
burgu makarna,
yüksük makarna;
üzümlü kek;
çiğ köfte
yarma şeftali;
kuru yemiş vb.
Gök cisimleriyle kurulan ayrı birleşik kelimeler:
Çoban Yıldızı,
Kervan Yıldızı,
Kutup Yıldızı,
kuyruklu yıldız;
gök taşı,
meteor taşı vb.
Organ veya organ yerine geçen sözlerden biriyle kurulan ayrı birleşik kelimeler:
patlak göz,
aşık kemiği,
elmacık kemiği;
serçe parmak,
şehadet parmağı,
azı dişi,
köpek dişi,
kuyruk sokumu,
safra kesesi;
çatma kaş,
takma diş,
takma kirpik,
kepçe kulak vb.
Benzetme yoluyla insanın bir niteliğini anlatmak üzere bitki, hayvan ve nesne adlarıyla kurulan ayrı birleşik kelimeler:
çetin ceviz,
çöpsüz üzüm;
eski kurt,
sarı çıyan,
sağmal inek;
eski toprak,
eski tüfek,
sapsız balta,
demir yumruk,
kuru kemik vb.
Zamanla ilgili ayrı birleşik kelimeler:
bağ bozumu,
gece yarısı,
gün ortası,
hafta başı,
hafta sonu vb.
-r / -ar / -er, -maz / -mez ve -an / -en sıfat-fiil ekleriyle kurulan ayrı birleşik kelimeler :
bakar kör,
çalar saat,
çıkar yol,
döner sermaye,
güler yüz,
koşar adım,
yazar kasa,
görünmez kaza,
tükenmez kalem;
,uçan daire vb.
Renk sözü veya renklerden birinin adıyla kurulmuş isim tamlaması yapısındaki ayrı birleşik kelimeler:
bal rengi,
duman rengi,
gümüş rengi,
portakal rengi,
saman rengi;
ateş kırmızısı,
boncuk mavisi,
limon sarısı vb.
Rengin tonunu belirtmek üzere renkten önce kullanılan ayrı birleşik kelimeler:
açık mavi,
açık yeşil,
kara sarı,
kirli sarı,
koyu mavi,
koyu yeşil vb.
Yer adlarında kullanılan batı, doğu, güney, kuzey, güneybatı, güneydoğu, kuzeybatı, kuzeydoğu, aşağı, yukarı, orta, iç, yakın, uzak kelimeleri için kullanılan ayrı birleşik kelimeler:
Batı Trakya,
Doğu Anadolu,
Güney Kutbu,
Kuzey Amerika,
Güneydoğu Anadolu,
Aşağı Ayrancı,
Orta Doğu,
İç Anadolu,
Uzak Doğu vb.
Kişi adlarından oluşmuş mahalle, bulvar, cadde, sokak, ilçe, köy vb. yer ve kuruluş adlarında, sondaki unvanlar hariç şahıs adları ayrı yazılır:
Yunus Emre Mahallesi;
Gazi Mustafa Kemal Bulvarı,
Ziya Gökalp Bulvarı;
Nene Hatun Caddesi;
Fevzi Çakmak Sokağı,
Sütçü İmam Üniversitesi vb.
Dış, iç, sıra sözleriyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır:
ahlak dışı,
çağ dışı,
din dışı,
kanun dışı,
olağan dışı,
yasa dışı;
ceviz içi,
hafta içi,
yurt içi;
aklı sıra,
ardı sıra,
peşi sıra,
yanı sıra vb.
Somut olarak yer belirten alt ve üst sözleriyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır:
deri altı,
su altı,
toprak altı,
yer altı (yüzey);
böbrek üstü bezi,
tepe üstü (en yüksek nokta) vb.
Alt, üst, ana, ön, art, arka, yan, karşı, iç, dış, orta, büyük, küçük, sağ, sol, peşin, bir, iki, tek, çok, çift sözlerinin başa getirilmesiyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır:
çift kanatlılar vb.
çift ayaklılar,
çok hücreli;
iki anlamlı,
bir hücreli;
peşin fikir,
sol açık,
sağ bek;
ön söz,
ana dili;
ana bilim dalı,
üst küme;
üst kat,
alt yazı;
alt kurul,
İçinde “şey” geçen kelimeler ayrı yazılır.
bir şey
her şey
çok şey
hiçbir şey
İçinde “her” geçen kelimeler (herhangi hariç) ayrı yazılır.
her zaman
her şey
her gün
her ay
her an
her biri
her yıl
Mehdi ve Altın Çağ - Goldene Zeit
(Kar©glanin 6 Ocak 2019 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve lekad ketebnâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda yerisuhâ ıbâdiyes sâlihûn
Meali :
Andolsun ki biz, Zebur'da da yazdık ve zikirin sonuna ekledik ki :Yeryüzüne sonunda, salih kullarımız varis olacaktır”
Sadakallahul Aziym ENBİYA Suresi 105. ayet
---oOo---
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanların fakirleri Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek şöyle dediler:
– Varlıklı Müslümanlar cennetin en yüksek derecelerini ve ebedî nimetleri alıp götürdüler. Bizim kıldığımız namazları onlar da kılıyorlar. Tuttuğumuz oruçları onlar da tutuyorlar. Fazla malları olduğu için hac ve umre yapıyorlar, cihad ediyorlar ve sadaka veriyorlar, biz veremiyoruz.
Bunun üzerine
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Sizden önde gidenlere yetişebileceğiniz, sizden sonra gelenleri geçebileceğiniz, sizin yaptığınızı yapanlar dışında herkesten üstün olacağınız bir şeyi haber vereyim mi?” diye sordu.
“Evet, söyle yâ Resûlallah!” dediler.
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her namazın ardından otuz üçer defa Allah’ı tesbih eder, O’na hamdeder ve tekbir getirirsiniz.”
Hadisi Ebû Hüreyre’den rivayet eden Ebû Sâlih’in söylediğine göre, sahâbîler bu zikirleri nasıl okuyacaklarını sorunca Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
“Her birinden otuz üçer defa olmak üzere sübhânallah, elhamdülillah, Allâhü ekber, dersiniz.”[14]
Müslim’in bir rivayetinde şu ilâve vardır:
Birkaç gün sonra fakir muhâcirler Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tekrar gelerek:
“Zengin kardeşlerimiz bizim yaptığımız zikirleri duymuşlar. Aynını onlar da yapıyorlar.” dediler.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ne yapalım! Artık bu Allah’ın bir lütfudur, Allah lütfunu dilediğine verir.”
( Hadis-i Şerif , Müslim, Mesâcid 142)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
Çok zamandır Diyoruz ki cennet burada. ve cennet vakti, veya Ahirzaman, ahiret veya ahiret Yurdu burası. ve Rabbimizin kudretini anlatan bir örnek vereceğim : mesela televizyonlarda diziler var, ama yabancı diziler olsun, ama yerli diziler olsun, Ve fakat dizi ya da filmlere senaryo yazanlar bunu kimden aldılar da yazdılar dersek, ilk senaryo yazan Tabii ki Cenabı Mevla, ve hem de öyle ki bizim dinimizde biz İmanın Şartı olarak kadere iman ederiz ki, kader demek Allah'ın sana yazdığı senaryo, Yani senin filminde Sen, ne oynayacaksın, senin repliklerin nelerdir, kimlerle birlikte oynayacaksın, ve oyunda neler kullanacaksın, Bunların hepsine kader diyoruz biz. Oysaki bugünün insanı buna senaryo diyor, çünkü mesela TRT de bir dizi var, "kalk gidelim" diye oradaki MustafaAli karakteri için yazılmış bir senaryo ve kader var, o nun ne yapacağı Ne konuşacağı, kimlerle muhatap olacağı, nelere sahip olacağı, ne giyecek, ve yiyecek, Ne konuşacağı hepsi senaryo içinde yazılı değil mi, Senarist Bunun hepsini yazıyor, Hatta MustafaAli'nin yaptıklarından, Mustafa'Alinin repliklerine kimler ne cevap verecek, onları da yazması gerekiyor, MustafaAli tek başına oynamiyor ki. İnsanoğlu elbet bu senaryo işinde, Allah kadar güçlü ve bilgili olamaz, Mesela bir dizi 2 sene falan sürdümüydü senaryoda tıkanma oluyor. Artık konu üretemiyorlar, Halbuki Allah, şu an dünyamızda 8 milyar insan var ise, 8 milyar insana Kader yazmış, yani senaryo yazmış, Ne yapacagıni, kiminle görüşeceğini, ne giyeceğine, ne yiyeceğini, Hatta bir bitkiye, bir bardağa, bir çanağa, bir tabağa bile, Kader yazmış, yani senaryo yazmış, bardak ne zaman kırılıp da çöpe gidecek, veyahut O bardak hangi dükkana gidip de satın alınacak, orada bir kader yazmış, kaç sene o evde görev yapacak, nerede duracak, ne zaman yıkanacak, kaç gün sonra yıkanacak, hepsi bir kader. ve bir adam oturtsak ve bir tane insanın başından geçeceklerin hepsini, bütün ayrıntısıyla yazmak için, adama görev versek, adam bunun hakkından gelemez, ömrü yetmez O nun onlarin hepsini yazmaya. ve Allah'ın kudretini ve ilminin genişliğini düşünün, hiçbir tıkanma olmadan, Herkese ayrı kader, her çanağa, tabağa bitkiye, yapraga bile yaprak, bir karıncaya bile kader yazan Allah. binlerce insana insan, bitki yine emesela Bir karınca obasındaki karıncaların sayısını düşünüyormusunuz onların her birine kader yazdığını düşünüyor musunuz, Allah'ın kudreti karşısında, "Allahu Ekber" denmez de ne denir. En iyi kader Yazıcı veya senaryo Yazıcı Allah'tır. ve Allah bize de bu ilminden, rahmetinden bir damla içirmişte, işte bazı insanlar böyle. film ve dizi senaryosu, veyahut şiir yazarlar, kitap yazarlar, Roman yazarlığı yaparlar, ondan cüzi bir miktar, bir damla bile değil.
Şimdi değişik bazı meseleleri açıklama getireceğim: Mesela bugün tutmuşlar, ne imiş, hacamat, yani enseden kan aldırmak sağlıklıymiş diye böyle İlkel bir yöntemi, sünnet gözüyle, ve yapılması Elzem bir iş gibi lanse ediyorlar. Lan ahmak, Dün Muhammed, su bulamadığı vakit, taş ile taharet yapmış diye, Bugün biz taş ile taharet yapmak sağlıklı, kağıt ile su ile değil de taşlar ile mi taharet yapacağız. kaldı ki bu işlemde temizlenmek önemli olan, bunun su ila veya kağıt ile yapılması değil önemli olan, bugün Kağıt bol (tuvalet kagiti yapabilcek malzemeler var elhamdülillah)o yüzden kağıt ile yapıyoruz. ve yasu ile veya kağıt ile temizleniyoruz. Yine Muhammed ağız temizliği ve diş temizliği için misvak kullandı diye biliyoruz. Ve misvak Ağaç kökünden yapılmış fırça gibi bir şey, Muhammed'in diş macunu ve fırça fabrikası mı vardı ki, onları kullansın ki, Allah, ona onu gösterdi, o vakitte o vardı, o imkan vardı, onu kullandı. Halbuki misvak ile dişlerin sadece bir tarafını fırçalayabiliyoruz, iç tarafı ve üstlerini fırçalamak diye bir şey yok zaten, onun sünnet olanida öyle ağzınamisavagi koy iki yan taraflara git gel yapıyoruz, fırçaladık sünnet işledik diyorlar. Hazreti Muhammed'in amacı, ağız temizliği yapmak. ve bugün Hatta eski fırçalar bile yeterli gelmedi de, fırça yapan elektrikli aletler Keşfoldu.dönerek icini dişini kiyisini köşesini hertarafini fırçalayabiliyor. ve bugün Hala biz misvak en sağlıklı olan bu mu diyecegiz? Yoksa Dişin Her tarafını, aralıklarının içini dışını temizleyabildiğimiz fırça ve macun larımı daha faydalı diyeceğiz. Bunda gaye amac ağağızı temizlemek mi? yoksa sünnet ve ibadet yapmak mı Muhammed'in amacı, sevap kazanmak değil, ağzının temizliği, dişlerinin zarar görmemesi, ve yine ağzının kokmamasını sağlamaktı, amaç ve gaye bu idi.
Yoksa bundan Seninle benim sevap kazanmam değil gaye ve amaç. Öyle olunca hacamat meselesi de bu minvalde yani, ve Muhammed vaktinde bugünkü gibi kan aldırmak, alıp, birde onu başkalarına kan verme şekli ile, faydalı olma sistemleri olsaydı, Muhammed bunu yapmayıp da, enseden mı kann aldırirdı. bugün ağzını dilini damağına temizleyebilen hassas fırçalar ve macunlar varken, hala ağız sağlığı için en sağlıklı misvak mı diyeceğiz. misvak dediğin ağaç kökü, 2 fırçala dişleri dökülüyor, sonra ıslak kalıyor mikrop Barındırıyor, yani amaç ve Maksat nedir bilmeyen İnsan, işte bunu yok sayip, sevab ve ibadeti öne çıkarıp ve bundan çok sevap aldığını zannediyor. Ama bundaki gercek mana ve maksat ise Ağız Sağlığı ve diş hastalığından korunmak, ve ağız kokusu ile başkasına rahatsızlık vermemek, ve diş hastalığına tutulup da, diş çürümesi ile acı ve ağrı çekmemek, vecürük dişli bir yüz vizyonu yerine görünüşününde temiz ve güzel olması, yoksa bundan Gaye cennete götürecek sevap kazanmak değil. o zaman Muhammed bunu ahiret için değil, bu Dünyası için yapmış olduğu bir amel. bunu ağız temizliği yerine misavak sevap alma sistemini Üstün gören ahmaklara ben ne diyeyim. Evet Misavak kullanmakda Kötü değildir, faydalıdır, faydalı tarafları vardır, ama şu günün şartlarında o tedavülden kalkmıştır. Eğer öyle olmasaydı, biz eski televizyon ve kocaman radyolarda kalırdık, ve bugün LCD televizyonlara geçmezdik. eski makbul olsaydı Osmanlı ayakta dururdu , bak (:::) amcamız, Osmanlı gibi 600 senelik falan değil, 100 senelik cumhuriyeti bile beğenmedi de, rejimi değiştirmeye kalkıyor, ama yaptığı da yanlış, ileri gitmek yerine geri gidiyor ve padişahliga geri dönüyor. ve hacamat meselesinde de Muhammed vaktinde elinden kolundan kan aldirip kan vermek sistemi olsaydı, Elbette ki Muhammed elinden kolundan kan aldırirdı, yoksa enseden, tehlikeli bir yerden, böyle bir amele kalkışmazdı. Yani orası bütün damarların toplandığı yer, sinirlerde orda, bütün hepsi orada, sinir sisteminin damarlarin hepsinin toplandığı yer, birisine bir zarar gelse, ya felç olursun, ya kolun tutmaz, ya ayakların tutmaz…
Anlatıyoruz anlatıyoruz, Bazı insanlar anlamamakta direniyorlar, ve anlattığımız robotlar vaktinin, huriler vakti olacağını kabul etmiyorlar, buna itiraz ediyorlar, bunun tehlikeli olacağını savunuyor, ne teknolojiyi kabul ediyorlar, ne de diğerlerini kabul ediyorlar. ileri gidip daha medeni devletler seviyesine ulaşmak yerine, Osmanlı imparatorluğu'nu iyi gösterip, eski padişahlığa dönmeyi çare zannediyorlar. Madem Osmanlı dönemi çok iyi bir dönem, o zaman bunu isteyen insanlar, ellerindeki cep telefonunu bırakacak, evlerindeki interneti kapatacak, evlerindeki televizyonları kapatacak, Hatta Öyle ki bakkaldan makarna bile almayacak, kendi eliyle erişte yapıp öyle yiyecekler, hazır Gıda almayacaklar, Çünkü o fabrikaları kuranlar, Medeni insanlar, ve Medeniyeti geliştiren insanlar, Madem Osmanlı çok Medeniyette gelişmiş insanlar di, o zaman bu yeni modern denilen insanlari siz kabul etmiyorsanız, o zaman Onların yaptığı teknoloji ve Medeniyeti kullanmayacaksınız, Osmanlı Osmanlı yaşayacaksınız o zaman.
Bizim insanımız hem medeniyeti kabul etmez, hem de en sonunda, medeniyetin içinde yüzmeye kalkar,elinden cep telonu düşmez oldu,faceden tweten instagramdan cikmaz oldular, yüzüyorlar onun icinde yani. Tasavvuf ehlinden Birisi bir sohbetinde diyor ki istanbul'da 50 metre yol gidemiyoruz, her 50 metrede kasis ve tümsek var, ve bu kasis ve tümsekler işte kainatta da bizim önümüze konulmuş engeller olarakdan karşımıza çıkıyor diyor. Aslında işte gel Avrupa'ya ya da medeniyetli ülkelere, neden bunların ülkelerindeki sokaklarda bu kasislerden yok, Varsa bile, oralara yabancı devletlerden kural tanımaz insanlar gelmiş de, onların sebebiyle konmuştur zaten. Yoksa Medeni devletlerin sokaklarında böyle kasise ihtiyaç yok, çünkü insanlar kurala uyar, kanuna uyar, bizim milletimizin insanı, Şehir için de 80km ve 100km HIZ ile gidiyor, biri çıkarsa çarparım diye düşünce yok. o yüzden de hatta bizim Sandıklı'da kaldırımların boyu 50 yada 70 santim yükseklikte, engebeli koşu yapar gibi, in çık in çık, Avrupada, buradaki Kaldırımlar, 20 santim bile değil, İnsani hiç rahatsız etmez yürürken, neden Bizimkindekiler yüksek, Çünkü arabayla gelip de kaldırımdaki insana çarpmasın diye. bu kadar ahmakların bulunduğu yerdeyiz yani. adam önlem almak için Kaldırımı yüksek yapıyor. Kim, kaldırımdan gidene, arabayla gelip çarpmasın diye, çünkü Kural tanımadıysan, şehir içi 80km 100km İşte bu kasisleri de, bu şehir içi böyle hızlı gidenler, kazaya sebeb olmasınlar diyerekten tümsek yapıyorlar. Ona rağmen iki tümsek arasında 80km-100km gidenler var. ama hala Kural tanımıyor. ahmak tam ahmak. Eğer bu ülkede şehir içi hız tahdidi 50km ise, sen 50km yerine 8okm veya 100km ile gidiyorsan, sana Müslüman denmez. Çünkü kuralı çiğnedin, o da demek oluyor ki, bu Kural ha Kur'an i çiğnedin, ha trafik kuralini çiğnedin. Çünkü Kur'an'da kurallar zinciri değil mi?Kuran daki kurallari Kimin yararına kurallar, insanların yararına, Peki bu trafik kuralları insanlara zararlı kurallar mi da, onlari çiğniyorsun.
işte bu kasis ve tümseklerde, bu kural tanımaz insanlar, kurala uymaya mecbur olsun diyerekten konulmuş engeller, ama hala kural tanımaz insan yine de kural tanımaz. aşağıya bir video ekledim, bir tane köpek, üç dört yaşındaki çocuğa itaat ediyor, sözünü dinliyor, ipini yere bırakıyor, gidecek gibi oluyor köpek, tekrar dönüyor ona doğru bakıyor gitme diyerekten, köpek o cocuk işini görüp gelesiye kadar gitmiyor. o cocugun oyunu bitiyor, geliyor, ipininden tutuyor, tekrar yürümeye başlıyor köpek. Yani Bu Kural Tanımayan insanlar, bir köpek kadar olamayan Ahmaklar sürüsü. şimd bunlar sankii Osmanlıci olunca, ileri seviye mi gidecekler ha. Trafikte kural tanımayan, Allah da tanımaz, kitapta tanımaz, dinde tanımaz, Ata da tanımaz, ana da tanımaz, babada tanımaz.

https://imageman.eu/2019/Q1/Video/K%C3%B...A7ocuk.mp4
Halbuki Allahü Teala insanın serüvenini anlatırken, başlangıcında, onu bir alaktan yarattık diye tarif ediyor. Peki bu Alak nedir bilir misiniz? spermin içinde, anne karnına, Anne rahmine dahil olan 1 adet özel, kendine özel formülü olan, hemoglobin yani, kırmızı kan hücresi hepsi bu, işte onun anne karnında, rahminde ete dönüşmesi, sonra, kola, göze, kulağa ve insan bebesi halini almasına Biz tasavvufta : seyri sülük diyoruz. ve O kan, kırmızı hücre, yani kırmızı renkten mor renge kadar olan insan yolculuğuna seyri sülük diyoruz. neden mor renk, Çünkü kan kırmızı idi, hemoglobin kırmızı, ve göz hücresi yapıldığında, göz hücresinin görebilecek oldugu, görme sınırı mor renge kadar algılama yapısı var
##########
Temelde, ışığın dalga özelliği gösterdiğini ve bir nesnenin renginin, yansıttığı ışık dalgalarının frekansı ile ilgili olduğunu hepimiz lise sıralarımızda duymuşuzdur. Frekans basitçe, birim zamandaki salınımların sayısı şeklinde tanımlanabilir.
Bir ışık demeti, frekanslarına ya da dalga boylarına göre sıralanırsa, ışık tayfı ya da elektromanyetik spektrum denilen bir grafik elde edilir. Bu grafikte yaygın olarak, metrenin milyarda biri olan nanometre (nm) kullanılır. Bu grafiğin insan gözü tarafından algılanabilen kısmı, yani görünür ışık aralığı, dalga boyu 400 ile 800 nanometre arasında olan dalgalardır. Görünür ışık, tayfın ortalarında yer almaktadır.[1]
![[Resim: Gozun-Renkleri-Algilama-ve-gorme-siniri-...-arasi.png]](https://imageman.eu/2019/Q1/SanalDergi/Gozun-Renkleri-Algilama-ve-gorme-siniri-400ile800-nanometre-arasi.png)
###############
En son yapılan hücre göz hücresi ise, o zaman göz hücresinin de göz algılama dalga frekansı en son mor renk eder, Yani kırmızıdan Mora kadar olan yolculuğa seyri sülük demiş oluyoruz. Kırmızının Mora dönmesi demek de kanın akıl ve bilgiye dönmesi demek oluyor ve İslam Kur'an ile bize hep aklımızı mantığımızı çalıştirmamızı isterken, ve Allah'ta yaratırken bunu, bu sistem üzere yaratması ile, kan akıl ve bilgiye dönmesi istenilen yapıda, bu hal böyleyken, kafasını çalıştırmayan, bütün gruplar hayvanlar ve türler yok olmuşlar, mesela dinozorlar kafalarını çalıştırsalardı, şu anki dünyanın iklimine ve şartlarına ayak uydurmasını bilirlerdi, ve hala hayatta olurlardı ki, kafaları akılları çok küçükmüş ki, şu anda onlardan hayatta kalan ancak, belki kertenkele kadar küçükler, ve yine timsah gibi biraz büyükler, ve yine onların bir grubu da sürüngenlerden yılan O grubun dahil olanlarından. yine bunlarda aynı şekilde Yani, kendi evlatlarını bile yemeyi düşünen bir akıllari var. evladını yemek veya yiyecek olaraktan görüyor gözleri. peki bunun insan modelinde örnekler kim? Tabii ki Osmanlı padişahları ve evladını Osmanlı saltanatı sürsün diyerekten öldüren padişah, Bizim atamız dediğimiz Osmanlılardan, olmadı mı bu, Kim yaptı bunu, yine kartallar yavrulayınca, yavrulardan güçlü olan, ayakta kalmak için annesinin getirdiği mamayı kapmak için, kardeşini yuvadan itip ölümüne sebep olan grup değil mi ki, Kartallar yılan da bulursa yer, bunu da biliyor muydunuz, Öyle olunca insan için insan yediklerindendir kurali ve bu insan için böyle olduğu gibi, hayvanlar için de aynı Kural geçerli, yılan yiyen yılan ahlakı üzere Yaşar, her ne kadar Osmanlı Kartal Gibi tepede olsalarda, evladının ve kardeşinin katili olarak Yılan Soyu olduklarını da göstermiş oluyor. Ve gavur ve kafir dediklerin bunu bildiklerinden, şimdi Kardeşi kardeşe, müslümanı müslümana katlettirip, aynı Osmanlı'nın yaptığını devam ettiriyorlar. bu ki, şimdi Suriye'de katledilenler, orayı onların elinden almaya Kalkan adam mı haklı, oradaki yaşayanlar mı, Oranın sahibi orada teröristler var diyerekten, onu işgal edenler mi haklı? dünkü İngilizlerin bütün Adalari işgalinden farkı nerede bunun. senin yaptığın ayni yani. Osmanlı'nın yaptığını şu anda aynı sistemi Türklere diğer Müslümanlara uygulayıp, Kardeşi kardeşe kırdırmak, o zaman İçinizde ya Yılan eti yiyenler var, ya da timsah eti kertenkele eti yiyenler var ki, Fareler de öyleymiş, acaba fare etimi katıyorlar yiyeceklerimizin içine falan, evladıni veya kardeşini öldürmeye Kalkan insanlar var, Müslüman müslümanın kardeşi degilmiydi, Niye o zaman müslüman müslümanı ile savaşıyor, Türkiye'de Kürtleri başımıza tebelleş ettiler, Suriye'de öylesine, Irak'ta aynı, İran'a da aynı politikayı uyguluyorlar bizimle uğraşıyorlar, Biz bunları görüp insanlara anlatınca da, işlerine gelmediği için, kendi akillari mor rengin ötesine geçemediği, yani akıllarinı kullanamadıkları için, bir de bizi deli yerine koyup, deli zannederler.
#############
##############
Hazreti Muhammed için deniyor ki : iki Cihan'ın Habibi, iki dünyanın sevgilisi, yani ahiretin ve dünyanın sevgilisi, ahiret demek ise, gelecekteki bir zamandaki Dünya, Hatta o kadar da ileri gidiyorlar ki, bu dünya ve Kainat onun hürmetine halk olmuş yani yaratılmış. öyle olmasına rağmen Muhammed den bir Burak keşfetmesi istenmedi, ve hatta O nun Burak'ın Keşfolmasına kadar dünyada beklemesi de istenmedi, Burak keşfedilecek bilgiyi başkalarına söylemeside istenmedi, o kim Miraç ederken, Keşfolmuş bir binek olan bir burağa binerekten, Geçmişten geleceğe, Mehdi'nin vaktine, yani ahiret yurduna, veya cennete gitti ve geri döndü, o Burak ile, yani bir binek ile, bir araba ile. Bunu daha önce anlattık, Burak işte beyaz bir Porsche marka araba veya yine at simgeli olan diğer araba Ferrari bunu keşfedecek bulacak demiştik. işte Muhammed'in onu bulumasına gerek yok, o bulunmuşa bindi de gitti, ve Hz. Mehdi ninde her şeyi bilmesi bulması, veya bulunmasına sebep olması, görevlerinden birisi değil.
Hazreti Muhammed kendisini tarif ederken dedi ki : "Ben Atam Hazreti İbrahim in duasıyım" dedi.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Ben, atam İbrahim’in duası, kardeşim İsa’nın müjdesi ve annem Âmine’nin rüyasıyım"
( Hadis-i Şerif , Ahmed bin Hanbel, Müsned, 4/127-128)
Bu Dua da aşağıdaki ayeti kerimede geçiyor. o dua bu ayette :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Rabbenâ veb’as fîhim resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtike ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete ve yuzekkîhim inneke entel azîzul hakîm.
Meali :
“Rabbimiz! İçlerinden onlara bir elçi gönder ki onlara, senin ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onlari akıllı ve zeki kılsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”
(Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 129. ayet)
ve Mehdi Aleyhisselam da, Hazreti Muhammed'in parçası, ve onun evlatlarından olunca, o zaman Hazreti İbrahim'in duası yine, Hazreti Mehdi de de tecelli ediyor, o yüzden biz de diyoruz : "Biz de Hazreti İbrahim atamızın duasıyız, İsa’nın müjdesi ve annem Rabia’nın rüyasıyım." Demek ki ol elçi işte size hikmeti öğretecek ve aklınızı çalıştırmasını öğretecek bilgileri verendir, yoksa onun bunun keşf olmasına yardımcı olacak bilgiler vermek, onun görevleri arasında değil ama, yine de biz bazı tiyolar vermekteyiz.
###############
Yine başka bir mesele bazıları Hızır Aleyhisselam'ın kullandığı teknoloji nin çok Yüksek Teknoloji olduğunu iddia ediyorlar, ve fakat Fatih Sultan Mehmet döneminde, Hızır Aleyhisselam, Bilmem falancı camide Fatih ile buluşuyor du diye anlatıyorlar. Eğer Fatih ile Hızır arkadaş idiyse İstanbul'un fethinde, neden şöyle, o teknolojik ışınlama aletleri ile, İstanbul'u kolayca fethetmesi için, Sultan Fatih e mesela 10 tane tank alıp iki tane helikopter alip gidip ışınlamadi da, kolayca İstanbul Fethi olmadı. hani nerede bunun teknolojisi , Hangi Efsanenin olduğu yerde böyle bir teknolojiye rastlandı Madem o geleceğe gidebiliyor, neden Gelecekten Bir şey getirmedi, kendisi görebildiği gidebildiği gibi, yanında da bir şeyler getirip götürebilir. ve bu Belkıs hikayesi ve, Belkıs'ın tahtının ışınlanması hikayesi eğer doğruysa, o zaman Hızır Aleyhisselam onun keşf olduğu zamana gidip, oradaki alet ile, tank top savaş ucagi ,savaş helikopteri,füzesi,.... ve daha kolay Fatih e Bilmem mesela helikopter alıp gelip İslam'ın bu zaferi daha kolay kazanmasına sebep olabilirdi. neden yapmamış, Neden böyle bir teknolojiye rastlanmadı. Hızır Kim? ya da Hızır olmak ne? o zaman.
Ve bizim tarikimizde yani, Raşidi Tarikatında hızırlık bir makamdır, ve onun yaptığı görevde öyle Keramet mucize değildir. yardıma muhtaç birini gördüğün zaman, elini taşın altına koyup, yardım etmendir. Mesela sen doktor isen, yolda kalbi durmuş birini görünce, bilgin ile hemen müdahale edip, Kalp masajı yaparaktan, onu tekrar hayata döndürmen işte sana bağış olmuş bir hizırlık görevi ve sen bunu yapınca işte sen o kimsenin hızır'ı, yani yardımcısı ve, hazır ve nazır olan Allah'ı oldun ve, ona yeniden hayat bahşettin. O yüzden Hayatta hiç de öyle mucize ve kerametler, ve süpermenler, süper kahramanlar aramayın, Mehdi de öyle, hem de öyledir, yani süper kahrman yani, ve ama, Hemde öyle değildir. Bak neredeyse her güzel şey akıl ile, ve Aklını kullan kullanan insan oğlu olarak, gökyüzünde, Tonlarca demiri uçurmayı başardık, uçak yaptık, helikopteri icat ettik. bu mucize ve keramet ile değil cancağızım, bu akıl ile, ilim ile, ve aklını kullanan insanlar yaptı, bizimkiler gibi orada burada kabadayılık yapan, Osmanlıcılık taslayanlar değil, Kavga çıkaranlar değil, aklını kullanıp, ilim biimle uğraşanlar yaptı bunu. bak ne güzel, mesela 2 saatte Mekke'ye gidip geleceksin, Bilmem Amerika'ya 5 saatte gideceksin, Ne kadar güzel bir şey, Nasıl güzel bir buluş, güzel değilmi?
Yine Tonlarca demiri denizde yüzdürmesine başardılar ve, gemi yaptılar. gemi mesela, Titanik gemisi gibi, bir şehir kadar büyük gemi yaptı bu insanoğlu. Allah O gemiyi batıraraktan, İnsan oğlunun aklını hiçe saymış değil. Kur'an'da Öyle olsa, aklınızı kullanmaz mısınız, Etrafınıza bakmaz mısınız diye, Binlerce Kere ayetlerde bizi uyarirmiydı, Allah indinde Titanik ilmi hiçbir şey olsaydı. Halbuki Allah kullarının daha iyi dereceleri ulaşmasından memnun olan bir zati Kiram.
Dedik ki, insanın serüveninde, bir kan hücresi Ete döndü, et el ve kol oldu, sonra insan oldu Sonra insanda beyin, ve beyindeki akıl halini aldı, ve akıl çalıştığı vakit bunları icat etti. Öyleyse mucize Keramet aramak boş iştir, hepsi et ve kan tarafından, insanın yaptığı işlerdir bunlar. Bunun dışında mucize ve keramet aramak, ve kahraman aramak Hot vuruşluktur.
Zaten Allah Hızır Aleyhisselam ile, Kimin ile kime karşı savaşıyor? veya kime? kime karşı yardım ediyor? karşımızdakiler kim? Biz kimiz? Allah kim? peki bu arada ki Hızır kim? sorular cevapsız. karşımızdakileri de yaratan Allah değil mi? Allah'ın düşmanları mı bunlar? Başka Allah lar mı var? Karşıdakiler kim? Allah'ın gücü nerede burada? onlar Allah'tan daha mı güçlüler ki, işleri böyle tersine çevirebiliyor lar? Peki Hızır Aleyhisselam zamanın son ileri noktasına kadar gidebiliyorsa, şu an bizim vaktimizde cep telefonu diye bir şey vardı, kolayca haberleşme aleti. Muhammed'e neden bir tane cep telefonu götürüp de Muhammed'i her şeyden haberdar etmedi, Muhammed e ve Ashabına birer tane cep telefonu, Depeyede bir tane anten dikip, Muhammed'i o devirde mucize ve keramet ile, daha iyi seviyelere getirmedi. Yok böyle bir şey kardeşim. her şey zamanında, ve zamanın giderlerine de uygun olaraktan halk ediliyor. söyledik anlattık. Muhammed, vaktindeki Ashabına Miraç'ta gördüğü Mehdi ve vaktini ballı ballı anlatınca, bütün Ashab yani onun yol arkadaşlari, ağzının suyu akarcasına orayı özledi, ve oraya gitmeyi istediler. Firavunlarada Onun yani Mehdi nin Vakti gösterildi, Onların da ağzının suyu aktı, İşte o yüzden biz Ra'ya gideceğiz diyerekten kendilerini mumyalattılar. yani bir nevi bugünün insanlarinin, eger ilerde hastaliklarin caresi, ve ölümün caresi bulunursa, bizi yeniden kaldirsinlar düşüncesi iule bendelerini dondurtmalrinin, bir başka minvaldeki yöntemi ile, yani mumya yöntemi ile sakladilar, RA ve Ra nin vakti, altın çağ, işte bugün, Tek tabanca Mehdi nin Vakti. ve Buünlerde meselaTanca denilen silah Keşfolduysa, bugünün iyileri de var kötüleri de var. cennet ile cehennem Ezvaç halinde, yani eş, birbirinin eşi, Öyle olunca, Cennet nerede? cehennemde orada. yahut tersiyle, Cehennem nerede? cennette orada. ve aynı minval ile, iyiler nerede? kötüler de orada. yahut yine tersiyle, kötüler nerede? İyiler de orada. işte hal böyle olunca, Tabancayı Müminler de kullanıyor, kötüler de kullanıyor. Mümin ırzıni namusunu, vatanını ve milletini savunmak için, malını savunmak için kullanıyor. Kötüler ise, bir yeri soymak, birilerini haksız yere öldürmek, teröristlik etmek için kullanıyor. Öyle olunca, gerçek Hızır'ın ulaştığı derece ve makama ve ilme, kötüler da ulaşmış olmalı, öyle olunca, işte haksız rekabet ederse Hızır Aleyhisselam, kötüler de aynı sistemi kullanıp, iyilere karşı haksız rekabet edeceklerinden, Allah Buna müsaade etmiyor. öyle Hızır Aleyhisselam'ın tank top ışınlamasina müsade etmiyor. Bu konuda bir tane teknolojik kalıntı bulabilir misiniz? yok. Hepsi masal ve hikaye halinde var ama, bir tane kalıntı yok, haksız rekabet kalıntısı da yok.
Ve Aslında Kur'an'da, Zaman Yolcuları olarak Ashabı Kehf i tarif ediyor. ve onlar, zamanın içinde 300 sene kaybolan insanlar olaraktan gösterilir. Hatta o eski parayı birinse verip te, şehirden ekmek aldırma istemelerinin de, eski de geçen olay, zamanın sonunda, döndüklerinde olan olay değil, zamanın içinde kayboldukları bir yerde olan bir olay. O nların ismi, zamanın 7 parçasının ismidir. zaman denen şeyin 7 tane parçası vardır, Bir tane de peyk, yani ay gibi uydusu vardır.
Zaman bir elementtir, kararlı bir element, 7 parçadan, 7 kattan oluşur, Yani aynı elektron yapısı gibi yedi kat, ve bir tane de en sondaki köpek peyk yani uydu elektron. zamanda pendel eden gidip gelen elektron. ama bu "zehner diode" dedikleri kaypak element yapısında değildir, bilakis Kararlı bir elementtir, her bir parçasının ismi de, yemleyaha, mekselina, Mislina, mernuş, daberrnuş, Sazenuş, kefetatayyuş, ve birde köpekleri Kıtmir, O da neyi temsil ediyor Güneş sistemimizi. Ve Hazreti Muhammed dedi:
Ashabı Kehf Mehdi vakti geri dönecekler
"İbni Merdüye, tefsirinde İbni Abbas hadisini merfu olarak tahric etti. O şöyle dedi:
"Ashabı Kehf, Mehdi'nin yardımcıları olacaktır."
İmam Ebu İshak Salebi Kur'an tefsirinin Ehli Kehf Kıssasını anlatırken diyor ki:
"Mehdi çıktığı zaman, Ehli Kehf'e gidip selam verince, Allah onları diriltecek ve Mehdi'nin yanında yerlerini alacaklardır. Daha sonra yattıkları yere dönüp kıyamete kadar da kalkmazlar."
(Kitabü'l-Burhan, VI. Bölüm)
Yani demek ki, zamanda kayboldular, onlar ileri bir zamanda, zamanda yolculuk Keşfoldu ve, İlk Yolcular, bu Ashabı Kehf denen kimseler, ve onlar zamanın içinde kayboldular, ve zamanın içinde gezinirkenn Mehdi vaktine de gelip geçecekler, sonra tekrar o zamanlarinada geri vardıklarında, bu zaman yolculuğu keşfini tamamlayacaklar. Mehdi vaktinde çıkacak olmaları ise, bu işin temellerinin Mehdi vaktinde atılacağını gösteriyor, onlar bize bunun yolunu gösterecekler, bu konuda . Onlar zamanda kaybolanlar, ve zamanın 7 parçacığının ismi onların ismi. Ve bu konuya şu açıklama ve tiyo ilede, bu haftaki vazımızı Hitama erdireceğiz. ve insan bedeni kainatın prototipi olunca, elim ayağıma uzanmak için, uzandığında kaç saniye geçiyor ise, yahut Elin ile başına varmak ve başındaki saçına dokunmak için geçen zaman aralığı kaç saniye ise, insanlarda zman ve mekanda yolculuk, yani kainatın bir ucundan bir ucuna gidecek bir yolcunun yapacağı yolculuktaki geçirdiği ve geçireceği zaman, bu zaman aralığı kadar olmalı ki, zamanda ve mekanda yolculuk olabilsin, zamanında gitmek istedigi yerine varabilsin. Böyle Hız yapabilecek bir araç lazım, onun isminede Burak deniyor. Masanda bir bardak var, Ve sen o bardak ile kahve içeceksin, kahve bardağına elin varmadan önce, bakışın bardağa varıp geri dönüyor, varip geri dönüyor, ondan sonra elin bardağa uzanıyor, bir bakiş ve dalga ile bardağın yeri tespit ediliyor ve dalaga ve sinyal geri dönüyor, sonra elin bardaga gidiyor, tiyo aldınız mı? yani aracın içinde öyle bir sistem olacak ki, önce oraya bir dalga sinyal gönderecek, ve oradan doğru cevap alınca, araç oraya gidecek, elin onu gördükten sonra bardağa uzanacak yani, ve bu zamanın parçalarını keşfedecek olan bilim adamına yardımcı olalım biraz da, ve bir karateci Karete yaparken, hasmından gelen bir harekete karşı koymak için yaptığı kontratakta, daha yumruk gelmeden, onu önleyecek bir atak yapması için, İçinde Bir His oluşuyor, ve onun vücudu, o yumruktan önce davranıyor ve kontraatak yapiyor, o hareketten önce davranıyor, İşte bu kontratak yaptıran biyolojideki parçacık, ya da mikrobiyoloji, yani kainatın içindeki zaman parçalarından bir parçayı temsil ediyor.
Bunu bilen bulan bilim adamı, diğer parçaları da bulacaktır zaten. Ama bunun tehlikesi, işte Deccal vaktinde, bunun deccalın bulacağı. Biz bunu verdik de, Bizimkiler hala uyuyor, bunu bilip bulacak olan da Deccal aleyhillane olacak, Ona yol göstermiş olduk, ve o da zamanı durdurup o zman bir gün 1000 Gün Gibi zaman olacak dedikleri vakti erişeceğiz,
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Deccal çıkınca, kırk gün aranızda kalır, ve onun yani Deccalin, birinci günü bir senedir, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, dördüncü günü bir gündür."
( Hadis-i Şerif , Sahîh-i Muslim,Fethu'l-Kadîr, 1/156)
işte Rabbim o vakitte Sizlere Mehdi ile yardım etsin. iyilerin yardımcısı sadece İyiler değildir, Bazen kötülerde İyilere yardım eder, burada Deccal da, bizim bu sistemi keşfetmemize yardım edecek olan adam olacak, o bizim için buluverecek inşallah, Aynen geçen hafta anlattığımız firavuna Musa'nın : "benim rabbim yemez içmez sıçmaz" demesi üzerine Yemeden içmeden sıçmadan Duran Firavun'un istidraç ederekten Nil nehrini istidrac ile ters arktırdığı gibi, yani tetikleme kuvveti, Biz de buradan deccalın zaman yolculuğunu keşfetmesini tetiklemiş olacağız, ve zamanın parçalarını bulunca, zamanı durduracak ve onu tekrar geri çalıştırması da basit bir şey değil, bu doğrultuda çalıştırmasını bilmiyor ki, arayıp da bulana kadar onu geri çalıştırmayı 1000 gün geçmiş olacak, 3 yıl gibi bir süre, 3 yıl içinde bulacak ve tekrar zamanı geri çalıştırmayı, zaman durunca, Nammazlari ne yapacagiz diye soran asdhaba Hz. Muhammed cevaben
Bunun üzerine ashaptan birisi: 'Bir sene kadar uzun olacak günde sadece beş vakit namaz kılmak yetecek midir?' diye sormuş, Hz. Peygamber de cevabında: 'Hayır, (vakit) takdirinde bulununuz.' buyurmuştur.
yani demekki vakit takdiri hesabui yapmamiz lazimmiş yani sabah ile öglen arasina şu günleri ölcü alipda ortalama olarak 5 saat dersek, ögle ile ikindi arasi 4 saat, ikindi akşam arasi 3 saat ve akşam ile yatsi arasida 1,5 sat olarak biliyoruz, ondan östeside sabaha kadar olan vakit yani bunlari topla 24 den cikar, oda yatsidan sabah kadar olan vakit, ve saaatler kople durarsa, kum saati işimize yaryacakdir onun durmasi diye birşey olmaz, bunu ölcü alip namazlarimizi kilmmaz kifayet edecekdir yani.
Bazen kötüler de iyilere yardım eder, bazı kötü sandıklarımız bazen iyidir, her şerde de bir iylik bulunmuyormu han, bulunuyor, Her icad ve şey bulunup keşfolamk için işde vakit istiyor ve sabır istiyor kardeşim.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
قَالَ يَا أَيُّهَا المَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَن يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ قَالَ عِفْريتٌ مِّنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن تَقُومَ مِن مَّقَامِكَ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ قَالَ الَّذِي عِندَهُ عِلْمٌ مِّنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِندَهُ قَالَ هَذَا مِن فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي أَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kâle yâ eyyuhâl meleu eyyekum ye’tînî bi arşihâ kable en ye’tûnî muslimîn. Kâle ıfrîtun minel cinni ene âtîke bihî kable en tekûme min makâmike ve innî aleyhi le kaviyyun emîn. Kâlellezî indehu ilmun minel kitâbi ene âtîke bihî kable en yertedde ileyke tarfuke, fe lemmâ raâhu mustekırran indehu kâle hâzâ min fadlı rabbî, li yebluvenî e eşkur em ekfur(ekfuru), ve men şekere fe innemâ yeşkuru li nefsihî ve men kefere fe inne rabbî ganiyyun kerîm.
Meali :
Hz Süylemn mektubunda belkisa dediki : bak müslüman ol (benim allahima inan ki, benim allahimin kitabindaki verdiği ilim ile biz ) sen gelmeden biz senin tahtini buraya getirmiş olacagiz. (Belkisa)ve Canlilardan bir fert dediki sen daha makamindan kalkmadan bene onu buraya getirim bu gücü bildigime inaniyorum dedi.ve orada onun yaninda kitapdaki bir ilim ile onu ve o daha geri dönmeden omnun tahtini ona getirdi ve bunu gören belksin bu ancak rabbin fazli ilimidir dedi ve iman etti,( yani önce belkisi getirdi ve, daha belkis geri dönmedende tahtini onun yanin getirdi ki, mucize gibi oldu, onun yaninda. yani iim ile ve ilim ise Işinlanma ilmi işte.
(Sadakallahul Aziym NEML Suresi 38,39, 40. ayet)
Belkisin tahtının ışınlanması meselesinde de Kur'an'da geçen ayet de diyor ki kitaptan bilgisi olan birisi bunu alıp getirdi diye tarif ediyor, ilim sahibi kimse, yani aklını çalıştıran, aklını çalıştıran bir adam bunu yapacak diye tarif ediyor, O zaman Süleyman Aleyhisselam geçmişte mi yaşadı yoksa, ışınlanmanın keşfe olduğu vakit olan gelecekte mi yaşadı. zaman nasıl bir şey o zaman. Süleyman Aleyhisselam mi önce Muhammed mi önce? Süleyman Aleyhisselam gelecek de mi, geçmişte mi? teknoloji geçmişte mi vardı, gelecekte mi var, şu anda bizim vaktimizde mi? ve Süleyman Aleyhisselam bu teknolojiye erdiyse, o zaman Süleyman aleyhis selam gelecekte yaşamış olması lazım değil mi? o zaman Kuranı Kerim bize geçmişten mi bahsediyor? yoksa Gelecekten mi bahsediyor? Zamanin parçalarına bulup zamanı da bu vakitte durduracak olan Deccal vakti bu vakit ise, onun ZIDDI veya EZVACI olan Hz MEhdi de Bu vakite kaim demek olur. o zaman altın çağ da bu Vakit demek ki. Daha sizler hangi cennet ararsınız, hangi Altınçaği ararsınız? Kuran da ki yeryüzüne Salih kullarım hakim olacak, varis olacak buyurdu cenabi mevla, Mehdi ile onun Asahbi vaktinde de, İyiler olduğu gibi, kötüler de var, Cennet burada olduğu gibi, cehennem ve cehennemlikler de burada var. cehennemi dolduranlar cehennemlikler, cenneti dolduranlar da cennetlikler. cehennemliklere cehennemde yaşayacak yer varsa, o zaman onlarda burada yaşayorlar zaten, onlar bir grupta, Bizler de başka bir grubuz.
Ve son noktayı da yine kader ve senaryo yazma meselesiyle koyalım. ve kader bahsi ve Kadir Gecesi. Yani karar gecesi. ve senin karar ve Kadir kitabının. yani kader kitabının indiği gece. ve bunu Hocanın Birisi diyor ki: Eger bir ayeti sen duymadin ve ögrenmedin ise, o ayet sana henüz inmedi daha, o ayeti bilmiyorsan yaşamadıysan henüz san inmedi, sonra herkesyani başka Hayatlar insanlara bu ayet ayri ayri binlerce kere her gün her inmekde diyor, yani Kur'an her anyeninden inzal olup iniyor. Kadir Gecesi her an ve her gün diyor. Halbuki Kadir Gecesi bir gece, karar gecesi, bu gece senin bütün senaryonun sana teslim olduğu geceye Kadir Gecesi diyoruz, Senin hakkında yapacağın edecgin herşeyin icinde yazili olan kader kitabin yada seneryo kitabin, hayat kitabin, senin senaryo kitabin yazilmiş bitirilmiş, Ve artık oynaman için sana teslim olduğu gece, Kadir Gecesi, senin Kadir Gecen. o bir gece, ve senaryondaki 50. sayfadaki yazani 50. sayfanı, mesela 20 yaşınin 6 ay sonrasind ve 21 gecesindde okumuş olman, o kader kitabınin 1 defa da ve baştan sana verilmiş seryo kitabin olmasına, ve bir gecede indirilmiş olmasına engel değil. Çünkü kitabın bütünü Sana verildi ki, sen kitabını okumaya başladığın zaman, o Sayfaya gelip de, o 20 yaşınin altıncı ayında 21. gecesinde okumuş olman bunu degiştirmez yani. karar kitabının senin hakkında verilen kararların bulunduğu kitabın, bir defa inmesine engel değil, senin onu hemen 3 ayda, yahut 6 ayda, yahut 21 senede, yada 40 yaşına kadar okumuş olman bunu degiştrimez yani.
Ve bu çağ, Altınçağ demektir,
Rabbim gönüllerinizin bir köşesine, bir odasına, Mehdi'nin kim olduğunu Nakşetsin de, kalbinizden ve içinizden o nun kim olduğunu bilin, fakat dışınıza vurmayın O nun kim olduğunu, dışınızdan söylemeyin, ibraz etmeyin ki, hedef tahtası olaraktan, oklarının hedefi olacak kimse olaraktan, o nu hedef göstermeyin kimseye.
------------
DiPNOTLAR:
[1] kozmikanafor com/isik-renk-algimiz
--oOo---
أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 6 Ocak 2019 Pazar
Original Kar © glan
Cuma namazı ve Hutbesi Hakkında Kısa Bilgi ve Hutbe Duaları
Cuma namazının farz oluşu
İslâm dininde ilk cuma namazı, Resûl-i Ekrem Efendimiz'in (sav) hicreti esnasında Medîne-i Münevvere'ye yakın Benî Salim Mescidi'nde, Salim İbn-i Avf yurdunda farz kılınmıştır.
Cumanın farziyeti Kitap, Sünnet ve îcmâ ile sabittir. Bütün mezhep imamlarının ittifakları vardır.
Cuma Sûresi'nin 9. âyetinde meâlen şöyle buyurulmaktadır:
"Ey îman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğunda hemen Allah'ı zikretmeye gidin. Alışverişi bırakın. Bu, bilirseniz sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılındığında yeryüzüne dağılın. Allah'ın fazlından (nasip) arayın. Allah'ı da çokça zikredin ki, kurtuluşa eresiniz."
İşte bu İlâhî emirle cuma namazı, şartlarını hâiz olanlara farz-ı ayndır.
Cuma namazıyla ilgili bâzı önemli bilgiler
1. Cuma namazı kadınlara ve yolculara farz değildir.
2. Cuma namazının şartlarından birisi kendisinde bulunmayan kimse cumayı kılarsa, ondan o günkü öğle namazı sakıt olur.
3. Misafir olan kimse de cuma namazı kıldırabilir.
4. Bâzı şahıslara açık, bâzılara kapalı bir yer, umuma açık olmadığı için burada cuma kılmak caiz olmaz.
5. Cuma namazının kazası caiz değildir.
6. İmamdan başka en az iki veya üç kişilik cemâat bulunmalıdır.
7. Bir beldede birçok yerde cuma namazı kılınabilir.
8. Cuma namazı henüz İslâm devleti yokken farz kılınmıştır. Bu bakımdan o ülke veya beldenin İslâm devleti olması, o ülke veya beldede şeriatın uygulanması şartı yoktur. Mutlaka cuma namazı kılınmalıdır
9. Cuma şartlarındaki ihtilâftan kurtulmak için ihtiyaten dört rekât zühr-i âhir (son öğle) adıyla, öğle namazının farzı veya sünneti gibi bir namaz kılınır. Zühr-i âhiri, öğle namazının sünneti gibi kılmak daha sevaplıdır.
10. Vaktin sünneti olarak sabah namazının sünneti gibi kılınan iki rekât, sabah namazının kazası olarak da kılınabilir.
Hülâsa: Cuma namazı iki farz, sekiz sünnet, toplam 10 rekâttır. Bahsedilen altı rekâtı tedbir olarak kılmakta sevap ve fazilet vardır, kaçırılmamalıdır.
Cuma Hutbesi nedir?
Cuma hutbesi, Sözlükte “bir topluluk karşısında yapılan etkileyici konuşma” anlamına gelen hutbe, dinî literatürde başta cuma ve bayram namazları olmak üzere belirli ibadetlerin icrası esnasında, genelde vaaz ve nasihati içeren konuşmayı ifade eder.
Cuma hutbesi farz mıdır?
Cemaate konuşma yapmak, Allah'a hamd, Rasûlüne salat ve selam getirmek ve müminlere duadan ibaret olan bir zikirdir. Hutbe farzdır ve Cuma ve bayram namazlarının yerine getirilme şartlarından birisidir.
Cuma ile ilgili, "Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağırıldığınız zaman hemen Allah'ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın" (Cuma, 62/9). Âyette sözü edilen zikr bilginlere göre hutbedir veya hutbe ile birlikte namazdır. Buna göre hutbe de Cuma namazı gibi farzdır ve hutbe okunmayan Cuma namazı eda edilmiş sayılmaz (Molla Hüsrev, Dürerü'l Hukkâm, İstanbul 1307, 1, 138). Ayrıca ümmetin bu konuda icma'ı da bulunmaktadır. Çünkü Hz. Peygamberden günümüze kadar, cuma namazları hutbeli olarak kılma gelmiştir
Hutbe'nin Cuma günü ve namazı için son derece ayrıcalıklı ve önemli bir yeri vardır. Hatta Hazreti Âîşe'den Cuma namazının sırf hutbeden dolayı iki rekat olduğu rivayet edilmiştir. Hutbe'nin bir takım şartları ve edebleri bulunmaktadır. Bunlar sünnete göre belirlendiği için önce Hz. Peygamber (s.a.s)'in hutbede izlediği yolu ve bazı hutbelerini bilmekte yarar vardır
İlgili rivayetlere göre Hz. Peygamber hutbeye çıktığında çok defa heyecanlanır gözleri kızarır, sesi yükselir ve bir orduyu uyarırmışçasına sert bir edâ ile kıyametin yakınlığından ve mutlaka kopacağından söz ederdi."Emmâ ba'dü" dedikten sonra "sözün en hayırlısı Allah'ın kitabıdır, yolun en hayırlısı Muhammed'in yolu dur, işlerin en fenası uydurulup dine katılanlardır ve her bid'at sapıklıktır" derdi. Yine, "Ben her mü'mine kendisinden daha yakınımdır. Kim vefat eder de geride borç ve bakıma muhtaç çoluk çocuk bırakırsa bu bana aittir, benim borcumdur" buyururdu
Hutbesine Allah'a hamd, sena ve şehadetle başlar ve yukarıdakilere benzer sözler söylerdi. Hutbeyi kısa okur, namazı uzatır, Allah'ı çok anar ve sözcükleri az, anlamı derin ifadeler seçmeye özen gösterirdi. "Kişinin hutbesinin kısa, namazının uzun olması, dinî anlayışının bir işaretidir" buyururdu
Hutbede Ashabına İslâm'ın esaslarını öğretir, gerektiğinde onlara bazı şeyler emreder, bazı şeyleri de yapmamalarını söylerdi. Nitekim hutbe okurken camiye giren adama iki rekat namaz kılmasını emretmiş, halkın omuzlarına basarak ilerleyen birisine de "böyle yapma, otur" demiştir. Bir soru sorulduğunda veya başka bir nedenle konuşmasını keser, soruya cevap verir, sözlerine sonra devam ederdi. Gerekirse minberden iner, sonra tekrar çıkar ve hutbesini tamamlardı. Nitekim Hz. Hasan ve Hüseyin için hutbeyi bölmüş, minberden inmiş, onları alıp tekrar minbere çıkmış ve konuşmasına dönmüştür. Cemaat içinde ihtiyaç sahibi birisini gördüğü zaman halkı onun yardımına çağırır, yardımlaşmaya teşvik eder, Allah'ı andıkça şehâdet parmağı ile işaret eder, ellerini kaldırıp yağmur duası yapardı
Cuma günü, gerekiyorsa biraz bekler, cemaat toplanınca mescide girer, cemaata selam vererek minbere çıkar, minbere çıkınca yüzünü kıbleye çevirerek dua etmez, yüzünü halka çevirerek otururdu. Hazreti Bilal ezan okuyunca da kalkıp hutbesine başlardı Kaynak: Cuma hutbesi nedir? Cuma hutbesi farz mıdır?
İbn Hişâm'ın nakline göre Rasûlüllah (s.a.s)'in ilk hutbesi şöyledir: "Hamd ü senadan sonra: Ey insanlar! Kendiniz için hazırlık yapın. şüphesiz biliyorsunuz ki her biriniz ummadığınız bir anda ölecek, sürüsünü çobansız bırakacak, sonra da Rabbi, arada perdeci ve tercüman olmaksızın ona şöyle diyecektir:"Sana Rasûlüm gelip dini tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verip ihsanda bulunmadım mı? Sen kendin için buraya ne hazırladın?" Kul, sağına soluna bakar, hiç bir şey göremez. Sonra önüne bakar, cehennemi görür. Kim yarım hurma ile de olsa bu ateşten kendini koruma gücüne sahipse hayır işlesin. Bunu da bulamayan güzel söz söylesin. Çünkü bu sebeple bir hayır on'dan yediyüz'e kadar katlanarak mükafatlandırılır. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun"
Yine İbn Hişam'a göre Hz. Peygamber'in ikinci hutbeleri de şöyledir: Allah'a hamd ve senadan sonra: "Sözün en güzeli Allah'ın kitabıdır. Allah'ın, gönlünü onunla (Kur'an'la) süslediği, küfürden sonra İslâm'a soktuğu Allah'ın kitabını diğer beşeri sözlere tercih eden kimse şüphesiz kurtuluşa ermiştir. O, sözün en güzeli ve en üstünüdür. Allah'ın sevdiğini seviniz, Allah'ı bütün gönlünüzle seviniz. Allah'ın kitabından ve Allah'ı anmaktan usanmayınız; gönüllerinize bundan bıkkınlık gelmesin. Çünkü bu, Allah'ın bütün yarattıklarından seçilip süzülmüştür. Allah ona "seçtiği amel", bu ibadeti yapanlara "seçtiği kul" ve sözler arasında "en iyi söz" adını vermiştir. İnsanlara verilenler arasında haram ve helâl de vardır. Allah'a kulluk edin ve O'na ortak koşmayın. Ona tam manasıyle saygı gösterin. Ağzınızla söylediklerinizin iyi olanlarında Allah'a sadakat edin, ilahî ruh ile aranızda sevişin; birbirinizi sevin, Allah kendisine verilen sözün bozulmasına gazab eder. Allah'ın selamı üzerinize olsun"
Müctehid ve bilginler gerek Cuma hakkındaki hadisleri, gerek Rasûl aleyhisselamı uygulamasını göz önüne alarak hutbenin esasını teşkil eden rükünler ile sahih bir hutbede uyulması gereken şartları ve hutbenin adabını tesbit etmişlerdi
Hutbe Cuma Namazından Sonra mı Okunur?
Hayır.Cuma hutbesi namazdan önce okunur.Çünkü cuma suresinde ayeti kerimede,ey iman edenler cuma günü ezan okunduğu zaman Allah'ı zikretmeye koşun diyor.Zikir ise hutbedir.Yani namazdan önce olma konusu ayetle sabittir.
Hutbenin rüknü:
Hutbenin rüknü Cenab-ı Hakk'ı zikirden ibarettir. Hutbe iki bölümden oluşur: Birinci hutbe müslümanlara vaz ve nasihat ikinci hutbe müslümanlara duadır. Her birinde Allah'a hamd ve sena Allah'ın birliğine, Hz. Muhammed'in Peygamberliğine şehadet ve Peygambere salavât vardır. Hanefi fakihleri "Allah'ın zikrine koşunuz" (el-Cuma'a, 69/2) âyetindeki hükmün mutlak olduğunu ve namazı da hutbeyi de kapsamına aldığını söylerler
Hutbenin şartları:
Vakit içinde olmak, Namazdan önce, Hutbe niyetiyle Cemaat huzûrunda okunmak (yani hutbe okunurken üzerine cuma farz olanlardan bir kişi bile olsun, cemaatın olması gerekir), Hutbe ile namaz arası başka bir şey ile kesilmemeli (Molla Hüsrev Düreru'l-Hukkâm, İstanbul 1307, 1, 138; İbn Abidin, Reddül-Muhtar, Terc A. Davutoğlu, İst, 1983111, 304 vd.)
Hutbenin sünnetleri:
Hatip, hutbeye başlamadan önce minber tarafında bulunmak. Minbere çıktığında cemaate dönüp oturmak ve okunacak ezanı dinlemek, Hatibin huzurunda ezan okumak, Ezandan sonra, hatip cemâat karşısında her iki hutbeyi ayakta okumak
Birinci hutbeye Allah'a hamd-ü senâ, "El-Hamdü li'llâh" ile başlamak
Şehadeteyni "Eşhedü en lâ ilahe.. ve eşhedü enne Muhammedun.." okumak ve Peygambere salavat getirmek. Müslümanlara dünya ve ahiretlerine yarayacak, onları dünya ve ahirette saâdete kavuşturacak vaaz ve nasihatlarda bulunmak, Kâfirlerin zulmünden kurtarması için dua etmek
Eûzü-Besmele ile bir âyet okumak, Hutbeyi ikiye ayırmak ve iki hutbe arasında az bir miktar oturmak
İkinci hutbede de, evvelki hutbe gibi, hamdele, salvele ile başlamak. İkinci hutbede Müslümanlara mağfiretle afiyet ve cihad'ta başarılı olmaları için de dua etmek, Her iki hutbeyi kısa okumak. İkinci hutbede sesi kısmak. Hutbeyi, cemaâtin işitebileceği bir sesle okumak. Hutbe okunurken cemâat başka bir şeyle meşgul olmayıp yalnız hutbeyi dinleyecektir. Hutbe anında söz söylemek veya söyleyene sus demek, ve yahut namaz kılmak tahrimen mekruhtur, Hutbede hazır bulunanların iki tarafa bakmaları da mekruhtur (el-Fetâvâ'l Hindiyye, Beyrut, 1400,1,146, 147)
Her ne suretle olursa olsun Cuma'ya gidemeyen kimselerin o gün şehir dahilinde ve cemaâtle namaz kılmaları tenzîhen mekrûhtur, Fakat Cuma namazı kılınmayan köylerde ve bâdiyelerde bulunanların Cuma günü öğle namazını cemâatle kılmaları kerâhetsi} olarak câizdir
Özrü olanların Cuma günü öğle namazını Cuma namazı kılındıktan sonraya bırakmaları sünnettir. Cuma namazı kılınmadan kılarlarsa tenzihen mekrûhtur
İmama teşehhütte ve yahut sehiv secdesinde yetişebilmiş olanlar, imam selam verdikten sonra Cuma'yı tamamlarlar. Cuma namazının herhangi bir anında secdesinin teşehhudünde bile olsull, imama yetişebilenler, Cuma namazına yetişmiş sayılırlar, Birinci ezanı işitenlerin alış verişi bırakıp Cuma'ya koşmaları vâcibdir
Cuma günü, Müslümanlar için bir bayramdır. Onun için Perşembe akşamından itibaren Cuma hazırlığı yapmak, çoluğunu, çocuğunu yıkayıp temizlemek, tırnaklarını kesmek, Cuma için yıkanmak İslâm âdâb ve ahlakındadır. Câmiye giderken temiz elbiselerini giymek, güzel kokular sürünmek de böyledir. Bunlara çok dikkat etmek lâzımdır. Hz. Peygamber (s.a.s) bunlara çok önem vermiştir, Her Cumâ günü Cumâ için gusletmenin fazîleti hakkında Peygamberimizin emir ve tavsiyeleri pek çoktur
Bayram Hutbesi:
Bayram namazı, üzerine Cum'a namazı farz olan her yükümlüye vaciptir (el-Merginânî, el-Hidâye, Kahire 1965, 1, 85)
Bayram namazından sonra hutbe okunması ve onun dinlenmesi ise sünnettir. Ebû Saîd (r.a)'den yapılan rivâyete göre; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.s), ramazan ve kurban bayramı günü musallaya çıkardı. ilk önce namaza başlar, sonra bitince kalkar cemaatin karşısına geçerdi. Cemaat saflarında oturmuş olduğu halde onlara vaaz eder, tavsiyelerde bulunur ve onlara emirler verirdi. Eğer herhangi bir tarafa asker göndermek isterse gönderir, emredeceğini emreder, sonra dönerdi" Ebu Said (r.a) devamla şöyle demiştir: "İnsanlar, Medine emiri olan Mervan'la birlikte kurban veya ramazan bayramına çıktığımız zamana kadar bu şekle devam ettiler
Mervan'la namazgâh'a çıkınca Kesir ibni's-Salt'ın yaptığı minber karşımıza çıktı. Mervan namaz kılmadan önce minbere çıkmak istedi. Elbisesini çektim. O da benden kurtularak minbere çıktı. Namazdan önce hutbe okudu. Ben de; "Vallahi sünnete uygun olan şekli değiştirdiniz" dedim. Mervân; Ey Ebu Saîd, senin bildiğin devir geçti, dedi. Ben de; Vallahi benim bildiğimden daha hayırlı bir şey bilmiyorum, dedim, Mervân: Namazdan sonra cemaat oturup bizi dinlemiyor. Ben de hutbeyi namazdan önceye aldım, dedi " (Buhârı, ldeyn, 6/, 26, Zekât, 44, Hayz, 6; Müslim, İdeyn, 13; Nesaî, İdeyn, 20)
Bayram namazlarında hutbe arasında imamın oturması hakkında varid olan rivâyetlerin hepsi zayıftır. Nevevî şöyle demiştir: "Hutbenin tekrarı hakkında bir şey sabit olmamıştır. Hutbeye Allah'a hamd ile başlamak müstehabdır. Rasûlüllah (s.a.s)'den bunun dışında bir şey işitilmemiştir." ibn Kayyım demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.s) bütün hutbelerinde Allah'a hamd ile başlardı. Bayram hutbelerine tekbirle başladığına dair ondan bir hadis rivâyet edilmemiştir. ibn Mâce'nin Sünen'inde, Rasûlüllah (s.a.s)'in müezzini Saide (r.a)'den yaptığı rivâyete göre; "Nebi (a.s) hutbenin bölümleri arasında tekbir alırdı, ve bayram hutbelerinde tekbiri çoğaltırdı." (İbn Mâce, İkâme, 158). Böyle yapması tekbirle açtığına delâlet etmez. Bayram hutbelerinde ve yağmur duasının başlangıcındaki tekbirinde âlimler ihtilaf etmişlerdir. Dendi ki; "her ikisine de tekbirle başlar". Yine başka bir görüşe göre "yağmur duası hutbesine istiğfar ile başlar". Bazıları ise; "her ikisine hamd ile başlar" demişlerdir." şeyhu'1-İslâm Takıyuddin ibn Teymiyye şöyle demiştir; "Doğru olan hamd ile başlamaktır. Çünkü Rasûlüllah (s.a.s) şöyle buyurdu: "Elhamdülillah ile başlanmayan her iş noksandır." Rasûlüllah (s.a.s) hutbelerin hepsine "Elhamdülillah" ile başlardı. Bir çok fakihlerin Rasûlüllah'ın yağmur duası hutbesine tekbirle başladığına dair sözleri hakkında Nebî (a.s)'dan asla bir sünnet yoktur, Aksine sünnet bunun tersini gerektiriyor. O da Rasûlüllah (s.a.s)'in bütün hutbelerine "Elhamdülillah" ile başladığıdır " (bk. Ebû Dâvud, Nikâh, 32; İbn Mâce, İkâme, 158; Nesaî, Cum'a, 24; A.b. Hanbel, Müsned, 1, 392, 393, 432)
Hutbeye çıkarken okunan duâlar okunmasa da olur. Ancak dua etmenin bir sakıncası olmaz. Asiı duâ hutbenin kendisidir, Hatib ilk sünneti kılınca. hutbeye çıkar. minberin durumuna göre uygun bir basamakta oturur iç ezanı dinler. Sonra ayağa kalkarak birinci hutbenin metnini okur:
El-hamdü lillahi rabbi'l alemin. Vessaletü vesselemü ala rasulina muhammedin ve ala alihi vesahbihi ecmain. Neşhedü enlailahe illallahü veneşhedü enne seyyidina vemevlana muhammeden abdühü verasuluhu ibadellahi ittegû vellezine um vadıûhu. İnnellahe meallezinettegû vellezine hüm muhsinûne. Galellahü teaüla fi kitabihilkerimi
Bundan sonra eûzü-besmele ile birlikte hutbenin konusuna uygun bir âyet ve bazı hadisleri okunur, mü'minlere öğüt verilir ve birinci hutbe şöyle bitirilir:
Ela inne ehsenel kelami ve ebleğannizami kelamüllahilmülki'l azizi'l allemi kema galellahü tebareke veteala fil'kelami, ve iza gurie'l gurânu festemîu lehu veensitu leallekum türhamune, Eûzü billahi mine'ş şeytanirracimi bismillahirrahmanirrahim
Hatib, bundan sonra her hutbenin sonunda konu ile ilgili bir âyet-i kerime okur ve oturur ve ellerini açarak sessizce söyle bir dua yapar: tebarekellahü lena veleküm veliseirilmüminine velmüminâti bifazlihi ve rahmetihi innehü garibün mühibü'd deaveti
Hatib, bu duadan sonra ayağa kalkar ve sesli olarak aşağıdaki ikinci hutbeyi okur:
Elhamdülillahi hamdelkamiline vessaletü vesselamü ala rasûlinâ muhammdün ve ala alihi ve eshabihi ecmaîn. Te'zîmen linnebiyyihi ve tekrimen lifehameti şeni şerefin safiyyetin fegale azze ve celle min gailin muhbiran ve âmiran innallahe ve malaiketühü yusallune alennebiyye ya eyyehellezine emenû sallû aleyhi vesellimu teslimen, allahümme salli.. kema salleyte.. ilh.. allahümme barik.. ilh..
Hatib, sonra ellerini açar ve sesini biraz alçaltarak şu duayı okur:
Allahümme ve erza anilerbeatilhulafai seyyidina ebi bekrin veumera ve usmane ve aliyyi zevissidgi velvefei vebegiyyetilaşereti ve âli beytilmustafe ve anilensari velmuhacirine vettebiine ile yevmilcezai. Allahümmeğfir lilmüminine velmüminati velmüslimine velmüslimati allahümme rabbena etina fiddünya haseneten ve filahirati haseneten ve gına azebennar birahmetike ya erhamerrahimine ve selamün alel mürseline velhamdülillahi rabbil alemin
Hatib, daha sonra gizlice "eûzübesmele" çeker ve yüksek sesle aşağıdaki âyet-i kerimeyi okuyarak minberden iner ve Cuma namazını kıldırır
İnnallahe ye'mürü biladli velihsani ve îtei zilgurbâ ve yenha anil fehşai velmunkeri velbeğyi yeizuküm lealleküm tezekkürun
Anlamı: "Şüphesiz ki Allah, adaletli davranmayı, iyilikte bulunmayı ve akrabalara yardım etmeyi emreder. Fuhşu, kötülüğü ve zulmü yasaklar. Allah, sizlere düşünüp yapasınız diye öğüt verir" (en-Nahl, 16/90)
Şâmil İA Kaynak: Cuma hutbesi nedir? Cuma hutbesi farz mıdır?
Hutbe âdabı
Cumanın farzından önce, bayram namazlarından sonra hutbe okunur. Cuma hutbesi farz, bayram hutbeleri sünnettir.
Hutbenin bir rüknü vardır. O da Allah'ı zikirdir. Elhamdülillah, Sübhânallah, Lâilâhe illallah demekle rükün yerine getirilmiş olur. Bu zikri biraz uzatmak daha uygundur.
Hutbenin sahih olmasının şartları
1. Hutbenin vakit içinde okunması,
2. Namazdan önce okunması,
3. Hutbe niyetiyle okunması,
4. Cemaat huzurunda okunması,
5. Hutbeyle namaz arasında birşeyle meşgul olunmaması.
6. Cuma namazını hutbeyi okuyan hatibin kıldırması evlâdır, daha iyidir.
Hutbenin vacipleri
1. Taharete dikkat etmek,
2. Setr-i avrete riâyet etmek,
3. Hutbeyi ayakta okumak.
Hutbenin sünnetleri
1. Ezanı dinlemek,
2. Hatibin huzurunda ezan okunması,
3. Hutbeyi ikiye ayırmak,
4. Her iki hutbeye de Allah'a hamd ü senayla başlamak,
5. Müslümanlara va'z u nasihatta bulunmak,
6. İkinci hutbede duâ etmek,
7. Şehâdet cümlesinin iki kısmını da okumak,
8. Hutbeyi uzatmamak,
9. Hutbeyi kolay işitilecek bir sesle okumak,
10. İki hutbe arasında oturmak,
11. Siyah giyinmek.
12. Hanefî mezhebinde sünnet olan bâzı maddeler Şafiî mezhebinde farzdır.
13. O bakımdan sünnetlere riâyet edilirse, her iki mezhebin görüşleri yerine getirilmiş olur.
Hutbe nasıl okunur?
1) Hatip minber kapısına vanp sağ ayağını birinci basamağa atar ve içinden şu duayı okur:
اَللَّهُمَّ افْتَحْ عَلَيْنَا اَبْوَابَ رَحْمَتِكَ وَيَسِّرْ عَلَيْنَا خَزَائِنَ فَضْلِكَ وَكَرَمِكَ يَا اَكْرَمَ اْلاَكْرَمِينَ
وَيَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ*
2) Üçüncü basamakta durup içinden şu duayı okur:
رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِي يَفْقَهُوا قَوْلِي*
رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِنْ تَأْوِيلِ اْلاَحَادِيثِ*
رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا وَفَهْمًا وَاَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ*
3) Yedinci basamakta yine sessizce şu duayı okur:
اَللَّهُمَّ هَذَا الشَّانُ لَيْسَ بِشَانِي* وَهَذَا الْمَكَانُ لَيْسَ بِمَكَانِي*
اَللَّهُمَّ يَسِّرْ لِي اَمْرِي وَتَقَبَّلْهُ مِنِّي* وَسَلاَمٌ عَلَى جَمِيعِ اْلاَنْبِيَاءِ وَالْمُرْسَلِينَ*
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ*
4) Cemaata dönüp oturur, ezanı dinler, ezan bitince ayağa kalkarak şu birinci hutbeyi okur:
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ اْلعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِهِ وَ اَصْحَابِه۪ أَجْمَعِينَ نَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلٰهَ إِلاَّ اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَر۪يكَ لَهُ وَنَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا
عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ. أَمَّا بَعْدُ فَيَا عِبَادَ اللّٰهِ اِتَّقُوا اللّٰهَ وَأَطِيعُوهُ إِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ
قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى ف۪ي كِتَابِهِ الْكَر۪يمِ
أَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
5) Hutbenin konusuna uygun âyet-i kerîme ve hadîsti şerifleri okur ve bunlann ışığında kısa bir va'z u nasihatta bulunur. îman ve Kur'ân hakıkatlarını cemaata duyurmaya çalışır. Yazılı hutbe metni uzunsa, en önemli yerleri seçerek okur. "Sözün güzelliği kısahğındadır." Uzun hutbeler cemâati üzmekte ve azaltmaktadır. Kısa ve özlü hutbeler daha tesirlidir. Hutbe bitince şunu okur:
اَلاَ اِنَّ اَحْسَنَ الْكَلَامِ وَاَبْلَغَ النِّظَامِ كَلَامُ اللَّهِ الْمَلِكِ الْعَزِيزِ الْعَلاَّمِ*
كَمَا قَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى فِى الْكَلاَمِ* وَاِذَا قُرِأَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَاَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ*
اَعُوذُ بِاللَّهِ مِـنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيــمِ* بِسْــــمِ اللَّهِ الرَّحْمَـنِ الرَّحِيـمِ* اِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ اْلاِسْلاَمِ*
صَدَقَ اللَّهُ الْعَظِيمْ*
6) Böylece birinci hutbe bitmiş olur ve hatip oturur. Otururken için den şöyle duâ eder:
بَارَكَ اللَّه لَنَا وَلَكُمْ وَلِسَائِرِ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ* وَالْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ*
اَلْاَحْيَاءِ مِنْهُمْ وَاْلاَمْوَاتِ* اِنَّهُ سَمِيعٌ قَرِيبٌ مُجِيبُ الدَّعَوَاتِ*
7) Duâ bitince ayağa kalkar ve şu ikinci hutbeyi okur:
اَلْحَمْدُ لِلَّهِ حَمْدَ الْكَامِلِينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ*
تَعْظِيمًا لِنَبِيِّهِ وَتَكْرِيمًا لِصَفِيِّهِ*
فَقَالَ عَزَّ وَجَلَّ مِنْ قَائِلٍ مُخْبِرًا وَآمِرًا* اِنَّ اللَّهَ وَمَلَئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ*
يَا اَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا*
8) Bu âyetin hemen arduıdan "Allâhümme salli" ve "Allâhümme bârik" dualarını okuduktan sonra ellerini açar ve şu duayı yapar:
اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى اِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ اِبْرَاهِيمَ اِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ*
وَ بَارِكْ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا بَارَكْتَ عَلَى اِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ اِبْرَاهِيمَ اِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ*
اَللَّهُمَّ وَارْضَ عَنِ اْلاَرْبَعَةِ الْخُلَفَاءِ* سَيِّدِنَا اَبِى بَكْرٍ وَعُمَرَ وَعُثْمَانَ وَعَلِىٍّ ذَوِى الصِّدْقِ وَالْوَفَاءِ وَبَقِيَّةِ الْعَشَرَةِ
الْمُبَشَّرَةِ وَآلِ بَيْتِ الْمُصْطَفَى وَعَنِ اْلاَنْصَارِ وَالْمُهَاجِرِينَ وَالتَّابِعِينَ اِلَى يَوْمِ الْجَزَاءِ*
اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ اْلاَحْيَاءِ مِنْهُمْ وَاْلاَمْوَاتِ
بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ*
اَللَّهُمَّ انْصُرِ الْإِسْلاَمَ وَ الْمُسْلِمِينَ* اَللَّهُمَّ اَيِّدْ كَلِمَةَ الْحَقِّ وَالدِّينِ*
9) Artık hutbe bitmiştir. Hatip şu âyet-i celîleyi okur ve namaz kıldırmak üzere minberden iner:
عِبَادَ اللَّهِ* إِتَّقُوا اللَّهَ وَ اَطِيعُوهُ* اَعُوذُ بِاللَّهِ مِـنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيــمِ* بِسْــــمِ اللَّهِ الرَّحْمَـنِ الرَّحِيـمِ*
اِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَاْلإِحْسَانِ وَاِيتَاءِ ذِى الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ*
يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ*
Cuma namazının geçerli olmasının şartlarından biri de farz olan cuma namazından önce hutbe okumaktır. Şöyle ki:
Vaktin girmesinden sonra mevcut cemaatın huzurunda bir hutbe okunması gerekir. Bunun içindir ki, hutbe okunurken cemaat bulunmayıp da sonradan namazda bulunacak olsalar, namazları caiz olmaz.
Cemaatin hutbeyi işitmesi şart değildir. Sadece hazır bulunmaları yeterlidir. Hutbe esnasında bir mükellef erkeğin, misafir olsa dahi, bulunması yeterli görülmektedir.
Cuma hutbesinin rüknü, İmamı Azam'a göre, Allah'ı zikirden ibarettir. Onun için hutbe niyeti ile yalnız: "Elhamdü lillah" yahut "Sübhanallah" yahut "La ilahe illalah" denilecek olsa, yeterli olur. İki İmama (İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e) göre, hutbe denilecek derecede uzunca bir zikirden ibarettir. Bunun en az olan derecesi, Tahiyyat mikdarı hamd ve salavat ile Müslümanlara duadır.
Hutbenin vacibleri, hatibin taharet üzere bulunması, avret sayılan yerlerin örtülü olması ve hutbeyi ayakta okumasıdır.
Hutbenin sünnetleri de, hutbeyi iki kısma ayırmak ve bunlar arasında bir tesbih veya üç ayet okunacak kadar bir zaman oturmaktır. Bu bakımdan buna iki hutbe denir. Bu iki hutbeden her biri hamdi, kelime-i şehadeti, salât ve selâmı kapsamalı. Birinci hutbe, bir ayetin okunması ile insanlara öğüt vermeyi, ikinci hutbe de Müslümanlara duayı kapsamalıdır. Ayrıca imamın sesi, ikinci hutbede birinci hutbedekinden daha hafif olmalıdır. İşte bunlar hutbenin sünnetlerindendir.
Her iki hutbeyi uzatmamak da sünnettir. Hatta hutbeyi "Hucurat" suresi ile "Büruc" suresine kadar olan surelerin herhangi birinden uzunca okumak, özellikle kış mevsiminde, mekruhtur. Cemaatı bıktırmak uygun değildir. Cemaatın acele görülecek işleri olabilir. Onları camide fazla tutmak, cuma namazlarına devamlarına engel olacağından, yersiz bir iş olur. Hatib olan şahıs bunları düşünmelidir. Sözlerinin sonu, önceki sözleri unutturacak ve kıymetten düşürecek şekilde hutbesi uzun olmamalıdır. Hutbenin kısa ve cemaata faydalı bir tarzda hazırlanması, hatibin ehliyet ve faziletine delildir. Bu konudaki bir hadisi şerifin anlamı şöyledir:
"Namazının uzun, hutbesinin kısa olması bir kimsenin anlayışlı bir din alimi olduğunun alametidir. Artık namazı (cemaata ağır gelmeyecek şekilde) uzatınız, hutbeyi de kısa okuyunuz. Gerçekten bazı sözler, sihir gibi kalbleri etkiler."
İşte böylece hutbeler, belâgat ve mana bakımından ruhları kazanacak bir halde bulunmalıdır.
Ashabı kiramdan (Câbir bin Semüre'den) rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimizin namazı da, hutbesi de orta bir halde idi. Çok kısa ve çok uzun olmaktan beri idi.
Sorunuzda geçen hutbenin diğer dualarına gelince:
Öncelikle bu duaların Arapça olarak okunuşundan öğrenmek gerektiğini ifade edelim. Bu duaların okunması güzel olmakla beraber okunmadığı takdirde herhangi bir sakıncası olmadığı gibi, hutbeye veya namaza da bir eksiklik gelmez. Ayrıca belli bir duayı okumak da şart değildir. İstediği şekilde dua edebilir.
Cuma'nın ilk sünneti kılındıktan sonra, müezzin gülbank çeker:
"Resul-i ekrem ve nebiyy-i muhterem sallellahü tealâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin azîz, pâk, münevver, mutahhar ruh-i şerîflerine salevat-ı şerîfe getirenlerin ahir ve akıbetleri hayr ola. Âl-i ezvac-ı tahirat evlâd-ı rasül eshab-ı güzin efendilerimizin sair enbiya-i ‘izam ve rusûl-i fihan hazeratının ervah-ı şeriflerine, pîrimiz Bilâl-i Habeşi [R.A. (Radiyâllahü Anh)] efendimizin ve ‘ale'l-husus bu caminin banisi ve bugüne kadar içerisinden gelmiş geçmiş, imam, müezzin, kayyumlarının ve kâffe-i ehl-i imanın ervahı için, Allah rızası için, el - Fatihah."
Fatiha okunduktan sonra müezzin euzü-besmele çekerek Ahzab sûresinin 56. ayetini okur;
"İnnellâhe ve melâiketehü yüsallûne ‘ale'n-Nebiy. Yâ eyyühe'l-lezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ."
Bunu takiben müezzin Peygamberimize (asm) bir salavât getirir.
"Allahümme salli ‘alâ seyyidinâ Muhammedin ve ‘alâ ali Muhammed."
Salevât-ı şerîfe bittikten sonra müezzin ayağa kalkar ve iç ezan okur. İçerde okunan bu ezan, cumanın ezanıdır. İmam namazını, her günkü oturduğu yerde değil de cuma günleri minberin kapısı önünde kılması cemaati rahatsız etmemek için iyi olur. Ayet okunmaya başladığında imam yerinden kalkar ve gizli olarak dua okur (minberin önünde):
“Allahümme ifteh aleynâ ebvâbe rahmetike ve yessir aleynâ hazâine fazlike ve keramike ya ekramelekramine ve ya erhamerrahimin.” diye dua eder.
Ondan sonra, minberin merdivenlerini yavaş yavaş çıkar ve 3. basamakta durur ve şöyle dua yapar:
“Rabbi’şrahlî sadrî ve yessir lî emrî vehlül ukdeten min lisânî yefkahû kavlî. Rabbi kad âteyteni minelmülki ve allemteni min te’vilil ehâdis. Rabbi zidnî ilmen ve fehmen, ve elhıknî bissâlihin. Vehfeznî minesselasili vel eğlali vel enkal. Allahümme salli ala Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain."
7. Basamağa gelir ve:
“ Allahümme hâzaşşe’nü leyse bişâni. Ve hâzelmekani leyse bimekani. Allahümme yessir lî emrî, ve tekabbelhü minni. Ve selamün ala cemîilenbiyai velmürselin.”
Duasını okuduktan sonra cemaata yüzünü dönüp 8.basamağa oturur. Bu esnada iç ezanı dinler. Ezan bittikten sonra ayağa kalkarak 7. basamakta hutbeyi okumaya başlar. Hutbenin başlangıcı Hamdele ile olur. "Elhamdü lillâh (2) Elhamdü lillâhillezi . . ." Hamdele'nin son kısmında;
"Neşhedü enlâ ilâhe illâllahü vahdehü lâ şirîke lehü ve lâ nazira lehü velâ müsâle leh. Ve neşhedü enne seyyidena muhammeden abdühü ve habibühü ve rasülûh. Sallâllahü ‘leyhi ve ‘alâ alihi ve ezvacihi ve eshabihi ve etba‘ih ve hulefa ihir- raşidine'l - mehdiine min ba‘dih ve vüzeraihi'l-kâmiline fi ‘ahdih. Hususam-minhüm ‘alel-eimmeti hulefa rasülillâhi ale't-tahkîk. Ümerai'l-mü'minin hazret-i eba Bekrin ve ‘Umer'a ve Osmane ve ‘Aliy ve ‘alâ bakıyyeti's sahabeti ve't-tâbi‘in. Rıdvanü'llahi te‘alâ ‘aleyhim ecme‘in. Eyyühe'l - mü'minine'l - hazirûn. İttekul-lahe ve etı‘ûn. İnne'l-lâhe me‘allezine't-tekav ve'l-lezinehüm mühsinün."
Bundan sonra imam: "kalle'l - lahü te‘alâ fi kitâbihi'l-kerîm." der, euzü-besmele çeker ve hutbenin mevzuu ile ilgili bir ayet okur. Ayet bitince "sadekallahül-‘azîm" der (Bu da tasdik etmek demektir). Ve yine hutbenin mevzuu ile ilgili okuduğu ayete istinat ederek söylenmiş olan, Peygamber Efendimizden (asm) bir hadîs'i imam şöyle dile getirir: "Ve kale'n - nebiyyü sallellahü ‘aleyhi ve sellem" diyerek hadisi okur. Şayet mevzu ile ilgili ikinci bir hadis daha varsa, o zaman imam: "ve kale fi hadîsin ahar" diyerek diğer hadisi de okur.
Daha sonra imam, "Azîz cemaat, aziz mü'minler" gibi tabirlerden birini kullanarak Türkçe hutbe kısmını okumaya başlar. Türkçe hutbenin okunuşu bittikten sonra, imam yine fazla teganni etmeden, gizli bir lâhinle aşağıdaki metni okur.
"Elâ inne ahsene'l-kelâm ve ebleğa'n-nizam. Kemâ kale'l-lahü tebareke ve te‘alâ fi'l-kelâm ve izâ kurie'l-kur'ânü festemi‘ulehü ve ensıtü le‘alleküm türhamün"
euzü-besmele çekip son bir ayet daha okur. Sonra oturup dua eder.
Ondan sonra tekrar ayağa kalkar ve burada da bir dua okur. Daha sonra da Peygamberimize (asm) salavat getirir. Altıncı basamağa iner ve hafif kıbleye yan dönerek, yarı açık yarı gizli salli ve barik dualarını okur, sonra ellerini kaldırır dua eder. Bu duada, bütün mü'minlerin refahı, saadeti, karada, havada yolculuk yapanlara selametler dilenir; orada oturan, kaim olan, orada hazır olan, kaybolmuş olanlar (bilinmeyenler), Türk ordusunun mansur ve muzaffer olması gibi hususlara temas edilir.
Dua bittikten sonra tekrar 7. basamağa çıkar, euzü-besmeleyi gizli olarak okur ve açık olarak ve makamla Nahl Sûresinin 90. ayetini okur:
"İnnâllahe ye'mürü bi'l - ‘adli ve'l - ihsâni ve itâi zil-kurba ve yenhâ ‘anil - fahşai ve'l - münkeri ve'l - bağy. Ye‘ızuküm le‘alleküm tezekkerûn"
Minberden aşağıya doğru inerken, Nahl Sûresinin son ayetini gizli olarak okur. İmam hutbeden aşağıya inmeye başladığı anda da müezzin kamet etmeye başlar. Kameti takiben farz olan cuma namazına başlanır.
Cuma hutbesi dualarının türkçe anlamları
Birinci Basamakta:
اَللَّهُمَّ افْتَحْ عَلَيْنَا اَبْوَابَ رَحْمَتِكَ وَيَسِّرْ عَلَيْنَا خَزَائِنَ فَضْلِكَ وَكَرَمِكَ يَا اَكْرَمَ اْلاَكْرَمِينَ وَيَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ*
Manası: “Allahım bize rahmet kapılarını aç, Fazilet hazinlerini bize kolaylaştır ey Keremlilerin en keremlisi ve Ey merhametlilerin en merhametlisi.”
Üçüncü basamakta:
رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِي يَفْقَهُوا قَوْلِي* رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِنْ تَأْوِيلِ اْلاَحَادِيثِ* رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا وَفَهْمًا وَاَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ*
Manası: “Rabim gögsümü genişler, işlerimi kolaylaştır, dilimden düğümü çöz ki sözümü anlasınlar. Rabbim; Bana mülk verdin ve bana Rüya tabirini öğrettin, Rabbim ilmimi ve anlayışımı artır, beni Salihler zümresine ilhak eyle.”
Beşinci veya Yedinci basamakta:
اَللَّهُمَّ هَذَا الشَّانُ لَيْسَ بِشَانِي وَهَذَا الْمَكَانُ لَيْسَ بِمَكَانِي* اَللَّهُمَّ يَسِّرْ لِي اَمْرِي وَتَقَبَّلْهُ مِنِّي* وَسَلاَمٌ عَلَى جَمِيعِ اْلاَنْبِيَاءِ وَالْمُرْسَلِينَ* وَالْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ*
Manası: “Allahım bu hal benim halim değil ve bu mekan benim mekanım değil. Allahım işimi kolaylaştır ve benden kabul eyle. Tüm peygamberlere ve nebilere selam et. Hamd Alemlerin rabbi Allaha mahsustur.”
Birinci Hutbede okunan dua:
اَلْحَمْدُ للهِ نَحْمَدُهُ وَنَسْتَعِينُهُ وَنَسْتَغْفِرُهُ وَنَعُوذُ بِاللهِ مِنْ شُرُورِ اَنْفُسِنَا وَمِنْ سَيِّئَاتِ اَعْمَالِنَا* مَنْ يَهْدِ اللهُ فَلاَ مُضِلَّ لَهُ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلاَ هَادِىَ لَهُ* نَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَنَشْهَدُ اَنَّ سَيِّدَنَا مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ* اَللَّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَاَصْحَابِهِ اَجْمَعِينَ* اَمَّا بَعْدُ فَيَا عِبَادَ اللهِ! اِتَّقُوا اللهَ وَاَطِيعُوهُ* اِنَّ اللهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ* قَالَ اللهُ تَعَالَى فِى كِتَابِهِ الْكَرِيمِ*
بِسْــــمِ اللهِ الرَّحْمَـنِ الرَّحِيـمِ* …………… ayet
وَقَالَ النَّبِىُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : …………hadis
Manası: “Hamd Allah’a mahsustur. Ondan yardım istiyor, ondan mağfiret diliyoruz. Nefislerimizin kötülüklerinden, İşlerimizin fenalığından Allah’a sığınıyoruz. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak kimse yoktur. Kimi de saptırırsa onu hidayete getirecek kimse yoktur. Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına onun ortağı olmadığına şahitlik ederiz. Ve yine şahadet ederiz ki Efendimiz Hz. Muhammed Allahın kulu ve resulüdür. Allahım Efendimiz Hz. Muhammed’e onun ailesi ve tüm ashabına salat ve selam et.
Ve sonra diyorum ki; Ey Allahın Kulları. Allahtan sakının ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah iyilik yapanlar ve takva ile sakınanlarla beraberdir. Allahü Teala Kuranı keriminde şöyle buyuruyor:………………………………………
Ve Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyuruyor:………………………………
Birinci hutbenin bitiminde şu dua okunur:
اَلاَ اِنَّ اَحْسَنَ الْكَلاَمِ وَاَبْلَغَ النِّظَامِ كَلاَمُ اللهِ الْمَلِكِ الْعَزِيزِ الْعَلاَّمِ* كَمَا قَالَ اللهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى فِى الْكَلاَمِ* وَاِذَا قُرِأَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَاَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ.- besmele- اِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللهِ اْلاِسْلاَمِ
Manası: “Dikkat ediniz ki; Sözün en güzeli, Nizamın en kapsamlısı, Aziz, Mülk sahibi ve Her şeyi bilen Allahın kelamıdır. Yüce Allahu tealanın kuranında buyurduğu gibi: “Kuran okunduğu zaman, onu dinleyin ve susun, umulur ki merhamet edilirsiniz.” Besmele: “Şüphesiz Allah katında din islamdır.”
*veya
وقال عليه الصلاة والسلام التائب من الذنب كمن لا ذنب له وأستغفر الله لي ولكم التوفيق
Manası: “Peygamberimiz s.a.v. buyuruyor ki; Günahından tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir. Ben de size ve kendime Allahtan mağfiret ve muvaffakiyet diliyorum.”
Birinci hutbe ile ikinci hutbe arasında oturduğunda şu dua okunur:
بَارَكَ اللهُ لَنَا وَلَكُمْ وَلِسَائِرِ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ اَلاَحْيَاءِ مِنْهُمْ وَاْلاَمْوَاتِ اِنَّهُ سَمِيعٌ قَرِيبٌ مُجِيبُ الدَّعَوَاتِ*
Manası: “Allah bizi, sizi ve sair mü’minleri, erkek ve kadın Müslümanları, Onların ölülerini ve dirilerinden hepsini mübarek eylesin. Şüphesiz O, işiteni duaları kabul eden ve insana yakın olandır.”
İkinci hutbede şu dua okunur:
اَلْحَمْدُ للهِ حَمْدَ الْكَامِلِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ اْلأَمِينِ وَعَلَى آلِهِ وَاَصْحَابِهِ اَجْمَعِينَ* تَعْظِيمًا لِنَبِيِّهِ وَتَكْرِيمًا لِصَفِيِّهِ فَقَالَ عَزَّ وَجَلَّ مِنْ قَائِلٍ مُخْبِرًا وَآمِرًا* اِنَّ اللهَ وَمَلَئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا اَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا*
Manası: “Kamillerin hamdleri olan hamd Allah’a mahsustur. Salat ve selam Resulumuz Muhammedü’l emin, onun Ailesinin ve Tüm ashabının üzerine olsun. Peygamberini Yüceltmek ve Seçtiklerine ikram için Aziz ve celil olan Allahu Teala Haber vererek ve Emir ederek şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah ve Melekleri Peygambere Salat ederler. Ey İman edenler Sizde ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona teslim olun.”
Sesi biraz kısarak şöyle dua edilir:
اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى اِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ اِبْرَاهِيمَ اِنَّكَ حَمِيد
مَجِيدٌ*
Manası: “Allahım Muhammed s.a.v.’e , Muhammedin ailesine, İbrahim a.s. ve Ailesine salat ettiğin gibi salat et. Şüphesiz sen Hamid’sin Mecit’sin”.
اَللَّهُمَّ بَارِكْ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا بَارَكْتَ عَلَى اِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ اِبْرَاهِيمَ اِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ*
Manası: “Allahım Muhammed s.a.v.’i , Muhammedin ailesini, İbrahim a.s. ve Ailesini mübarek kıldığın gibi mübarek kul. Şüphesiz sen Hamid’sin Mecit’sin.”
اَللَّهُمَّ وَارْضَ عَنِ اْلاَرْبَعَةِ الْخُلَفَاءِ* سَيِّدِنَا اَبِى بَكْرٍ وَعُمَرَ وَعُثْمَانَ وَعَلِىٍّ ذَوِى الصِّدْقِوَالْوَفَاءِ وَبَقِيَّةِ الْعَشَرَةِ الْمُبَشَّرَةِ وَآلِ بَيْتِ الْمُصْطَفَى وَعَنِ اْلاَنْصَارِ وَالْمُهَاجِرِينَوَالتَّابِعِينَ اِلَى يَوْمِ الْجَزَاءِ* اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ
اْلاَحْيَاءِ مِنْهُمْ وَاْلاَمْوَاتِ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ* وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ وَالْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ*
Manası: “Allahım Sadakat ve vefa sahibi olan, 4 halife,efendimiz ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve diğer Cennetle müjdelenen 10 kişiden, Hz. Muhammet Mustafanın Ehli beytinden, Muhacirler’den, Ensar’dan ve bunlara tabi olanlardan kıyamet gününe kadar razı ol.
Allahım Mü’min erkek ve kadınları, Müslüman erkek ve kadınları, onların hayatta olanlarını ve ölmüşlerini rahmetinle bağışla. Ey Merhametlilerin en merhametlisi. Selam Peygamberlerin üzerine olsun. Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.”
Sesli bir şekilde şu dua edilir.
Allahım İslama ve Müslümanlara yardım et!
Vatanımızı ve milletimizi her türlü tehlikeden koru!
Bize dünyada ve Ahirette iyilikler ve güzellikler ihsan eyle!
Bizi, anne-babamızı ve bütün müminleri bağışla!
Şüphesiz sen işiten ve dualarımızı kabul edensin!
Dua bitince gizlice Besmele çekilir ve:
اِنَّ اللهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَاْلإِحْسَانِ وَاِيتَاءِ ذِى الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder;
hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor”
Nahl suresi: 90
Cuma Namazında iki Hutbe Arasında imamın Oturunca Okuduğu Dua
Birinci hutbe ile ikinci hutbe arasında imam oturduğunda şu dua okunur:
بَارَكَ اللهُ لَنَا وَلَكُمْ وَلِسَائِرِ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ اَلاَحْيَاءِ مِنْهُمْ وَاْلاَمْوَاتِ اِنَّهُ سَمِيعٌ قَرِيبٌ مُجِيبُ الدَّعَوَاتِ
barekellahü lena veleküm veliseirilmüminine velmüminâti bifazlihi ve rahmetihi innehü garibün mühibü'd deaveti.
Manası: “Allah bizi, sizi ve sair mü’minleri, erkek ve kadın Müslümanları, Onların ölülerini ve dirilerinden hepsini mübarek eylesin. Şüphesiz O, işiteni duaları kabul eden ve insana yakın olandır.”
Buğday Nedir? Buğday Çeşitleri Nelerdir? Buğdaydan Neler Yapılır?
Temel Besin Maddesi Buğday
İlk çıkış noktası Anadolu, Kafkasya ve Batı İran olarak kabul edilen buğday yılda bir defa mahsul alınan çok önemli bir bitkidir. Bu kadar önemli olmasının sebebi temel besin maddesi olmasıdır. Karasal iklimi sever ve özellikle ülkemizde Doğu Anadolu Bölgesinde çok fazlaca yetiştirilir.
Buğday hem kabuğu ayrılarak hemde kabuğu ile birlikte öğütülebilen bir besin maddesidir. Buğdayın diğer bir özelliği ise insanlarda olduğu kadar hayvanlar içinde çok önemlidir. Özellikle besicilik yapan insanlar hayvanlarına buğday yedirir. Buğdayın başağından buğday taneleri ayrıldıktan sonra başaktan geriye kalan bölümü, sapı ile birlikte saman olur. Bu saman da hayvanların yemeği olarak kullanılır.
Buğday, çok eskilerden günümüze dek üretimi yapılan buğdayım faydalarından yararlanabilmek için tüketim şekli oldukça önemlidir. Buğdayım işlenmesi anında besleyici özelliği kaybolmaktadır. kepekli besinler grubunda yer alan buğday, sağlık açısından oldukça faydalıdır. Manganez, diyet lifleri, A, C, E, B6, B12, K vitaminleri, bakır, fosfor ve kalsiyum açısından iyi bir kaynaktır. Sağlıklı beslenenler için alternatif bir besin kaynağı olan buğday, cilt, saç, kalp, göz sağlığı gibi geniş yelpazede sağlığa katkıda bulunur.
Konu Başlıkları [gizle]
Temel Besin Maddesi Buğday
Buğdayın Sınıflandırılması
Buğday Türlerinden Bazıları
Buğday ile Neler Yapılır?
Buğday Nasıl Depolanır?
Buğdayın Besin Değeri Ne Kadardır?
Buğday Ununun Çeşitleri
Buğdayın Sınıflandırılması
Sınıflandırmada ilk ele alınan bitki buğdaydır. Sınıflandırmada önce başak özellikleri dikkate alınmıştır. Kılçıklılık, kılçıksızlık, kavuz rengi, dane rengi ele alınan ilk kriterler olmuştur. Daha sonraları başak sıklığı buğdayların sınıflandırılmasında rol oynamıştır. Rusya taksonomistleri buğdayları sınıflandırmak için ekotipler ve biyotipler üzerinde durmuşlardır.
Ekotip ve biyotiplerin sınıflandırılması morfolojik karakterlere göre olmuştur. Stoloji alanındaki ilerlemeler sonucu, buğdayların sınıflandırılması kromozom sayılarına göre yapılmaya başlamıştır. Kromozom sayıları sonucu buğdayların genom sayıları ve genom formülleri üzerinde durulmuştur. Kromozom sayıları ve genom formüllerine göre yapılan sınıflandırmalarda buğdaylar üç gruba ayrılır:
Kaplıca grubu
Makarnalık buğdaylar grubu
Ekmeklik buğdaylar grubu
Her grubun da yabani formları, kavuzlu ve çıplak kültür formları vardır. Tür ve alttür üzerindeki çalışmalar sonucunda tetraploid ve hekzaploid gruptaki bütün buğdaylar tek tür altında toplanmıştır. Daha önce tür kabul edilen buğdaylar ise çeşit grupları haline sokulmuştur. Son olarak kromozom sayılarına göre buğdaylar, diploid ve alloploid olarak iki grupta toplanmıştır. Diploid buğdayların en önemlisi Triticum monococcum’dur. Alloploid buğdaylardan 2n= kromozomlu Triticum aestivum en önemli türleridir.
Buğday çeşitleri nelerdir?
Sert buğday
Kılçıklı buğday
Kızıl buğday
Yumuşak buğday
Kalınca buğday
Kanbur taneli buğday
Esmer buğday
Ekmeklik buğday
T. araraticum
T. boeoticum
Doğu buğdayı
Topbaş buğday
T. dicoccoides
Gernik
Durum buğdayı
T. ispahanicum
T. karamyschevii
T. macha
T. militinae
Kaplıca buğdayı
Polanya buğdayı
Kavuzlu buğday
T. timopheevii
Turnadili buğday
İngiliz buğday
T. urartu
T. vavilovii
T. zhukovskyi
Buğday faydaları nelerdir?
Cilt sağlığı: Tahıllı gıdalar cilt sağlığına ciddi anlamda katkı sağlayan besin gruplarıdır. İşlem görmemiş gıdalar cilt için faydalı olan tüm bileşenleri içeriğinde barındırır. Selenyum bakımından zengin içeriğe sahip olan buğday, cildi besleyerek hücre yenilenmesine katkıda bulunur. Cildi güneşin zararlı etkilerinden korur. E vitamini ve çinko içeriği bulunan buğday, cildin sağlıklı bir görünüm sergilemesini sağlar ve cildin esnekliğini arttırır. Akne tedavisi için buğday içinde lifler oldukça etkilidir. Sivilcelerden kurtulmak içinde faydası bulunmaktadır. Buğday deri kanseri üzerinde de etkili olan bir besin maddesidir.
Saç sağlığı: Cilt sağlığına katkıda bulunan buğday saç sağlığı içinde faydalı bir besin maddesidir. Saç sağlığı için faydalı olan mineral ve vitaminler barındıran buğday, saçların daha sağlıklı görünmesine yardımcı olur. Saçları onarır ve saç köklerini besleyerek daha canlı bir görünüm kazanmasını sağlar.
Genel vücut sağlığı: Genel vücut sağlığı bakımından faydalı olan bileşenleri içeriğinde bulunduran buğday, vücut organlarının fonksiyonel olarak çalışmasını sağlar.
Kolesterol: Buğday içeriği sayesinde kötü kolesterolü düşürerek iyi kolesterolün dengede kalmasını sağlar.
Sindirim sistemi: İçeriğinde fazlaca lif bulunduran buğday sindirim sisteminin aktif şekilde işlemesine yardımcı olur. Bağırsak hareketlerini güçlendirir ve kabızlık sorununa karşı iyi gelir.
Göz sağlığı: E vitamini, niasin ve çinko içeriği katarakt ve makula dejenerasyonu riskini azaltır. Görme kaybının ilerlemesini önler.
Kalp sağlığı: Buğday, kroner kalp hastalıklarına yakalanma olasılığını azaltır. Kalp sağlığını korumak için kadınların günlük 6, erkeklerin ise 8 gram buğday tüketmesi tavsiye edilir.
Diyabet: Kan şekeri seviyesini düzenleyen buğday, diyabet hastaları için önerilen bir besin maddesidir. Magnezyum şekerin dengelenmesi için önemli bir bileşendir.
Karaciğer sağlığı: Buğdayın içeriğinde yer alan kolin adlı bileşen karaciğer sağlığını korur. Karaciğer yağlanmasına karşı faydalı bir besin maddesidir. Karaciğerin fonksiyonel olarak çalışmasını sağlar.
Vücut temizliği: Bağırsak hareketlerini güçlendiren, kabızlığa karşı faydalı olan buğday, dışkının sağlıklı şekilde vücuttan atılmasını sağlar. Bağırsaklar başta olmak üzere sindirim sistemi organlarının temizlenmesinde önemli rol oynar.
Kanser: Kanser çeşitlerine karşı korunabilmek için düzenli buğday tüketimi uzmanlar tarafından önerilmektedir. Klinik bulgulara göre düzenli buğday tüketenlerde kansere yakalanma riskinin daha az olduğu saptanmıştır.
Kilo vermek: Kilo vermeyi kolaylaştıran buğday bu özelliğinden dolayı diyet listelerinde önerilmektedir. Hızlı ve sağlıklı kilo vermek için metabolizmayı güçlendirir. Sindirim sistemi hareketlerini arttırdığı içinde kilo verme sürecine katkıda bulunur.
Beyin fonksiyonları: E ve B vitaminleri açısından zengin olan buğday beyin fonksiyonlarını düzenler. Alzheimer başta olmak üzere beyinle alakalı gelişebilecek hastalıkların oluşma riskini azaltır. Zihin sağlığını korur. Dolaylı olarak ruh sağlığı üzerinde de olumlu etki yaratır.
Adet öncesi sendrom: Buğday adet öncesi yaşanabilecek problemlerin daha kolay atlatılmasını sağlayan bir besin maddesidir.
Buğday zararları
Buğday sağlık üzerinde geniş yelpazede fayda sağlayan bir besin maddesidir. Düzenli ve bilinçli tüketimlerde bilindik bir zararı yoktur. Ancak aşırı tüketim nedeniyle vitamin eksikliği, hazımsızlık, şişkinlik, ağız ve dilde şişme, kızarıklık gibi alerjik reaksiyonlara yol açabilir.
Buğday ile Neler Yapılır?
Öğütme esnasında, bu üç kısım birbirinden ayrılır ve farklı tip unlar elde etmek için farklı biçimlerde tekrar birleştirilir.
6 tip buğday vardır:
Sert kırmızı kışlık
Yumuşak kırmızı kışlık
Sert kırmızı yazlık
Yumuşak kırmızı yazlık
Yumuşak beyaz
Durum buğdayı
Yapılan işlemlerde çıkacak son ürün buğdayın özellikleri düşünülerek belirlenir; özellikle buğdayın gluten ve protein miktarı gözönüne alınır. Buğday ne kadar sert olursa, un o kadar çok protein içerir. Yumuşak, düşük proteinli buğdaylar kek, kurabiye, hamur işi, bisküvi ve şehriyede kullanılır. Sert, yüksek proteinli buğdaylar ise ekmek yapımında kullanılır. Durum buğdayı ise makarna üretiminde kullanılır.
Buğday Nasıl Depolanır?
Buğday, hava geçirmez kaplarda soğuk ve kuru bir ortamda saklanmalıdır. Ortam rutubeti % 60’dan az olmalıdır. Ekmek ve kek unu 21ºC’de 6 ay-1 yıl, 5ºC’de ise 2 yıl depolanır. Saklama odasında yanlış kokular içeren farklı besinler olmamalıdır. Eğer mümkünse, tam buğday unları buzdolabında saklanmalı ya da dondurulmalıdır. Un dondurulmadan önce oda sıcaklığına soğutulmalı ve acılık ve tat testi yapılmalıdır.
Buğdayın Besin Değeri Ne Kadardır?
Buğday unu, kompleks karbonhidratların önemli bir kaynağıdır. Gluten unu haricinde, buğday ununun tüm çeşitleri kalorilerinin %80’ini karbonhidrattan alırlar. Unun türüne bağlı olarak, proteinden gelen kalori yüzdesi 9-15 arasında değişir. (gluten hariç-%45). Yağlardan gelen kalori %5’i geçmez. Buna ek olarak, yediğimiz her 1 tabak buğday unlu yemek 3-15 g besinsel lif ihtiyacımızı sağlar. Buğday unu, B vitamini, çinko, kalsiyum, folik asit, demir, fosfor, magnezyum, potasyum, az miktarda sodyum ve diğer geçiş elementlerini içerir.
Buğday Ununun Çeşitleri
Beyaz un, buğday çekirdeğinin endosperminin öğütülmesiyle elde edilir.
Çok amaçlı un, sert buğdaydan ya da sert-yumuşak buğday karışımından öğütülmüş beyaz undur. Kek, kurabiye, hamurişi, bisküvi de içeren bir çok ürün çeşidi için en iyi sonucu verir. Çok amaçlı un genelde zenginleştirilir ve bazen beyazlatılır. Beyazlatma işlemi besin değerini etkilemez. Proteini, % 8-11 arasında değişir.
Ekmek unu; sert, yüksek protein içerikli beyaz undan yapılır. Bu unun gluten kuvveti ve protein miktarı çok amaçlı una göre daha fazladır. Beyazlaştırılmamış ve bazı durumlarda askorbik asitle temas etmiş ekmek unu öncelikle ticari fırıncılık için öğütülür, fakat büyük marketlerin çoğunda bulunur. Proteini % 12-14 arasında değişir.
Kek unu, az protein içerikli yumuşak buğdaydan öğütülmüş, iyi dokunmuş ipeksi bir undur. Kek, kurabiye, bisküvi ve bazı hamurişlerinde kullanılır. Kek hamuru büyük oranda nişasta ve az miktarda protein içerir. Bu da keklerin yumuşak olmasını sağlar. İçerdiği protein miktarı %7-9 arasında değişir.
Kendi kendine kabaran un (fosfatlanmış un olarak da bilinir) kabartma tozu ve tuz eklenerek elde edilir. Genelde bisküvilerde kullanılır ve mayalı ekmek yapımlarında önerilmez. Kendi kendine kabaran unlar, tuzları ve kabartma tozları azaltılarak çok amaçlı un yerine kullanılabilir.
Hamurişi ununun özellikleri, çok amaçlı unla kek ununun arasındadır. Genelde yumuşak buğdaydan hamurişi yapımı için öğütülür, fakat kraker, kek, kurabiye yapımında da kullanılır. Sabitlik ve doku bakımından, sert buğday unundan farklıdır. Proteini %8-9 arasında değişir.
İrmik, gluten bakımından zengin, altın renkli sert yazlık buğday olan durum endosperminin kabaca öğütülüş halidir. Serttir, taneciklidir ve şekere benzer. İrmik genelde zenginleştirilerek kuskus ve makarna ürünlerinin yapımı için kullanılır. Bazı özel ekmekler de irmikten yapılır.
Durum unu, irmiğin öğütülmüş halidir. Erişte, şehriye yapmak için zenginleştirilir.
Gluten unu, yüksek protein içerikli yazlık buğdaydan öğütülür. Protein miktarı %40-45 civarındadır. Az nişasta içerir. Genelde diyabet ekmekler için kullanılır ya da az proteinli buğday unuyla karıştırılıp daha güçlü hamur elde etmede kullanılır.
Sarı Buğday
Sarı Buğday, halk arasında buğday sevilen bitkidir. Sarı buğday tarım alanında en çok dikilen tahıl besinidir. Türkiye de ekmek çok tüketildiği için buğday ekimi yapılır. Mutfakta sevilerek tüketilir. Özellikle sarı buğday ekmek yapımında un olarak kullanıldığı için buğdayın tüketimi fazladır. Buğday ekim ayında dikilir. İlkbahara doğru yeşermeye başlar. Temmuz ayında hasat olmaya başlar. Doğu Anadolu bölgesinde en çok yetiştirilen bitkidir. Her türlü iklim ve toprak koşulunda rahatlıkla yetiştirilir. Buğday her hava şartına uygun olduğu için nemli bölgede de yetiştirilir. Ilık ve serin iklimde yetişimi yapılır. Sarı buğday fazla sıcaklığı sevmez. Buğday yetiştirilirken toprağın kalitesi önemlidir. Toprağın bakımlı ve sürümlü olması gerekir. Toprak devamlı gübrelenmeli ve haşere böceğe karşı ilaç atılmalıdır. Buğdayın kökü kurulmadıkça su verilmemelidir. Sarı buğdayın yetişimi için iklim, toprak, suyu önemlidir. Sarı buğday temmuz ve ağustos ayında biçer döver ile hasatı yapılır. Olgunlaşan buğday iri ve ufak buğday olarak ayırt edilir. Gıda fabrikalarında işlenerek un, makarna ve bir çok besin olarak tüketiciye sunulur. Buğday yem fabrikasında hayvan yemleri olarak ta kullanılır. Sarı buğday en çok un yapımında kullanıldığı için tüketimi gün geçtikçe artan besin kaynağıdır.
Sarı buğdayın vücuda faydaları
Tarım alanında buğday çok yetiştirilen bitki olduğu için vücuda faydası çoktur.
Vücudun göz sağlığını korur. Gözün görme hızını yükseltir.
Diyet yapan kişi için tokluk hissi verir.
Buğday diyeti ile kolay zayıflama sağlanır.
Beyin gelişimini sağlar ve zihni açar.
Saç ve cilt bakımına iyi gelir.
Bağırsağı temizler ve kabızlığı önler. İshali durdurur.
Yaşlanmayı geciktirir.
Bakteri ve mikroba karşı koruma sağlar.
Vücudun sağlıklı gelişmesini sağlar.
Çocuklar için zihin açıcı besindir.
Sarı buğdayın içinde vitamin ve demir içeriği fazla olduğu için vücudun direncini güçlendirir.
Kanser riskini azaltır.
Sarı buğday içinde lif oranı çok olduğu için vücudun günlük ihtiyacını karşılar.
Vücuttaki kan dolaşımını hızlandırır.
Karakılçık Buğdayı
Karakılçık buğdayı : Karakılçık buğdayı ismini bünyesinde bulunduran karakılçıklardan almıştır. Genellikle ege bölgesinde yetişen ve nesli neredeyse tükenmek üzere olan bir buğday türüdür. Neslinin tükenmesinin en büyük nedeni ekonomik olarak diğer buğday türleri kadar bütçe sağlamaması ve bununla beraber buğday taneleri iri ve sert yapıda olduğu için yeni nesil buğday öğütme makinelerinin öğütememesidir. Bunları baba mesleği olarak göre çiftçiler neslinin tükenmemesi adına devam ettiriyorlar. Ancak bunları öğütecek değirmen bulmakta bir hayli zor.
Karakılçık buğdayı üretimi
Karakılçık buğdayının normal bir biçerdöverle değilde ancak orak ile biçilebileceği ayrıca normal hasılattan çok daha azına sahip olacağınızı bilmeniz gerekir.
Ancak günümüz buğdaylarından besin değeri, mineral ve vitamin bakımından kıyaslayacak olursak yaklaşık altmış kat daha fazla kaliteli olduğu bilinmektedir. Esmer buğday veya ata tohumu olarak bilinmektedir karakılçık buğdayı. İçerisinde demir, fosfor A, E, K, C fosfor kadar potasyum açısından da oldukça zengin içeriklidir. Ayrıca karakılçık buğdayı selenyum açısından zengin bir içeriğe sahip olduğu için cildinize de oldukça faydalıdır. Buğdayın içerisinde ki lif minarelleri yüzünüzde ki aknelere karşı yardım ederek sivilcelerden de kurtulmanıza fayda sağlar. Ayrıca en az cilt sağlığı kadar saçlarınız için de gerekli mineral ve vitaminleri bünyesinde barındırırak saçınızı besler ve korur.
Karakılçık buğdayı faydaları
Karakılçık buğdayı içerisinde bol miktarda lif bulundurduğu için sindirim sistemimizede oldukça faydalıdır. Bağırsaklarımızın çalışmasını sağlayarak kabızlık gibi oluşan veya oluşabilecek rahatsızlıkları ortadan kaldırır. Ayrıca koroner damarların hastalıklarına da bulaşma riskinizi azaltır. Uzman hekimler tarafından yapılan bir araştırma sonucunda erkek bireylerde için günlük sekiz gram ve bayan bireyler için de günlük altı gram buğday tüketimini kesin kılmıştır. Bunlarla beraber hem yaşlı hem de genç bireylerin zihin sağlığını ve hafızasını güçlendirip koruyarak hem zinde hemde ruhsal açıdan rahat olmanızı sağlamaktadır.
Dövme Buğday
Dövme buğday, Çok eski yıllardan itibaren tüketilen temel gıda maddelerinden biri olan buğday, Türk mutfağının vazgeçilmez tahılları arasında yer alır. Buğdayın dış kabuğunun yani kepeğinin bazı işlemler ile giderilmiş ve ezilmiş hali olan dövme buğday ise en çokta aşure yapımında kullanılır. Diğer bir adı yarma olan dövme buğdaydan aynı zamanda keşkek yemeği de yapılabilir. Hazırlayacağınız birçok yemekte ana malzeme olarak kullanabileceğiniz dövme buğday hemen hemen birçok kişinin mutfağında bulunur.
Dövme buğday çorba ve salata yapımında da oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak kullanılmadan önce mutlaka haşlanması gerekir. Bol miktarda lif, demir ve çinko içeren dövme buğday, aynı zamanda fosfor, potasyum, karbonhidrat ve protein açısından da oldukça zengindir. Anadolu'da en çok da ayran aşı çorbasında kullanılan bu besin değeri oldukça yüksek olan tahılın özellikle büyüme ve gelişme çağındaki olan çocuklar tarafından bol miktarda tüketilmesinde fayda vardır. B12 vitamini hariç B grubu vitaminleri ve E vitamini açısından oldukça zengin olmazsı dövme buğdayın oldukça faydalı olmasını sağlar. Sağlıklı beslenmek isteyen kişiler için oldukça doğru bir besin kaynağı olabilecek dövme buğdayın buğdaya oranla glisemik endeksi çok daha düşüktür.
Dövme buğday faydaları
Kanser türlerine yakalanma riskinin büyük bir oranda azalmasını sağlar.
İçerisinde çok az miktarda sodyumun bulunduğu için hipertansiyon hastaları için oldukça faydalıdır.
Sindirim sisteminin düzenli olarak çalışmasına yardımcı olur.
Kabızlığı giderir ve özellikle de ilerleyen yaşlarda ortaya çıkabilecek perilstaltizminin hızlanmasına sağlayarak dışkının kolay atılmasına katkı sağlar.
İçerisinde bol miktarda bulunan demir ve çinko minerali sayesinde kansızlığı önler.
Sinirleri yatıştırıcı özelliğe sahiptir, zihin yorgunluğunu giderir, uykusuzluk problemine karşı iyi gelir ve zihnin canlanmasını sağlar.
Glisemik indeksinin düşük olması bakımından kan şekerinin yükselmesine neden olmaz. Bu nedenle dövme buğday diyabet hastaları tarafından gönül rahatlığıyla tüketilebilir.
İçerisinde bulunan vitaminler ve besinler sayesinde vücudun genel sağlığının korunmasına yardımcı olur.
Düzenli olarak tüketildiği takdirde kalp sağlığı açısından oldukça faydalıdır. Kalp hastalıklarına yakalanma oranını azaltır.
Dövme buğday saç sağlığı açısından önemli olan mineraller bakımından oldukça zengindir ve içerisinde bulunan çinko sayesinde saçların sağlıklı ve canlı görünmesine yardımcı olur.
Tok tutma özelliği ve içerisinde bulunan bol miktarda lif sayesinde bağırsak hareketlerini hızlandırır ve kilo vermeye yardımcı olur.
Niasin ve çinko içeren dövme buğday aynı zamanda içinde bulunan E vitamini sayesinde göz sağlığı açısından da oldukça faydalıdır. Bir göz problemi olan katarakt riskini büyük bir oranda azaltır.
B grubu vitaminler açısından oldukça zengin olması sayesinde alzheimer gibi birçok zihinsel hastalıklara karşı oldukça faydalıdır.
Durum Buğdayı
Durum Buğdayı, makarna ve bulgur üretimi başta olmak üzere irmik üretmek için kullanılan buğdaya durum buğdayı adı verilir. Durum buğdayı üretimi şu anda dünya üzerinde 50.000 ton civarlarında olup üretimin çoğunluğu Kanada başta olmak üzere İtalya ve Amerika'dadır. Durum kelimesi Latince anlamı ile "sert" manasında kullanılmaktadır. Durum buğdayının özelliği diğer buğday tanelerinden daha iri olması ve sarı renkli olmasıdır. Bir durum buğdayının rengi etken maddeden ötürü ne kadar sarı ise bu renk nispetinde durum buğdayı o kadar kalitelidir denilebilir. Durum buğdayı diğer buğdaylar ile kıyaslandığında vitamin mineral ve protein açısından çok daha zengindir. Makarna yapımında kullanılan durum buğdayı üretiminde ilk sırayı Amerika almaktadır.
Durum buğdayı nedir?
Makarna yapımında kullanılan durum buğdayı üretiminde ilk sırayı Amerika almaktadır. Durum buğdayı ithalatında ise Cezayir ve AB ülkeleri ilk sırada yer alırken, İhracatta ise Kanada ve yine AB ülkeleri ilk sıralarda yer alır. Türkiye de ise 5 milyon ton civarlarında buğday üretimi yapılmaktadır. Ülkemiz durum buğdayı ithalatında 2013 yılında maksimum rakama ulaşmıştır. Normal şartlarda ülkemizde yetiştirilen durum buğdayı ihtiyacımızı karşılamasına rağmen mamul madde ihracatı için gerekli olan durum buğdayı dışarIdan temin edilmektedir.
Dünya nüfusunun yaklaşık olarak %60 ından fazla günlük besin ihtiyacını durum buğdayı üretimi olan makarna ve bulgur gibi besinlerden karşılamaktadır. Durum buğdayına talep imal edilen ürünlerin diğer besin kaynaklarına göre daha ucuz olmasından kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda serin iklim tahıllarından olay buğday kolay yetiştirilebilme özelliğinden dolayı da tercih edilmektedir. Tarım da ortalama 8000 yıllık bir geçmişi olan buğdayın en lezzetli halidir durum buğdayı.
Durum buğdayı, ekim zamanına, en önemlisi rengine ve yapısal özelliklerine göre sınıflara ayrılmaktadır. Kromozom sayısı 2=28 olan durum buğdayı, tarımı kolay ve verimi yüksek olan bir buğdaydır. Durum buğdayında tanenin büyüklüğü, şekli, yüzeydeki pürüz, rutubet ve zararlılardan etkilenme derecesi buğdayın kalitesini oluşturur.
Durum buğdayı sert bir buğday olması nedeni durum buğdayının glüten yapısı, yumuşak buğday türlerine göre daha fazla ve kuvvetlidir. Durum buğdayı nemli bir ortamda saklandığında enzim aktivitesi ve mikrobiyal aktivitenin artması sebebi ile daha çabuk bozulur. Durum buğdayındaki protein, fiyat belirlemesi konusunda en önemli kriterdir. Yüksek azot içeren topraklarda yetişen durum buğdayı protein açısında daha zengindir.
Aşurelik Buğday
Aşurelik Buğday, Sağlıklı besinler arasında yer alan aşurelik buğday, hemen hemen her ilimizde üretilen bir tahıldır. Ancak İzmir, Konya, Şanlıurfa ve Gaziantep illerinde üretimi daha yaygın olarak yapılır. Durum buğdayının birtakım işlemlerden geçmesi ile elde edilen bu buğday çeşidi hemen hemen birçok kişinin mutfağında yer alır. Aşurelik buğday besin yalnızca aşure yapımında değil birtakım yemeklerde, çorbalarda ve salatalarda oldukça sık kullanılmaktadır. Sağlıklı beslenme açısından önemli bir yere sahip olan aşurelik buğdayın sağlık açısından saymakla bitmeyecek kadar çok faydası vardır. A, B, C, K, B12 vitaminlerinin yanı sıra aynı zamanda kalsiyum, potasyum, selenyum, karbonhidrat demir ve fosfor gibi önemli mineral ve vitaminleri de bünyesinde bulunduran bu şifalı tahıl Türk mutfağının vazgeçilmez bir besinidir. Aşurelik buğday aynı zamanda besin değerinin oldukça yüksek olması bakımından ülkemizde üretimi oldukça sık yapılan tahıllar arasında yer alır. Geçmiş dönemlerden itibaren sağlıklı beslenme açısından oldukça talep gören aşurelik buğday oldukça lezzetli olması ve sağlığa olumlu etkileri sayesinde günümüzde de özellikle aşure yapımında oldukça sık kullanılmaktadır.
Aşurelik buğday faydaları;
Karbonhidrat bakımından oldukça zengin bir tahıl olan aşurelik buğday tam bir enerji deposudur. Vücudun harcamış olduğu enerjiyi büyük bir oranda karşılar.
Vücudun görevlerini dengeli ve sağlıklı olarak yerine getirmesine yardımcı olan aşurelik buğday zihnin canlanmasını sağlayarak beyin yorgunluğunun giderilmesine de katkı sağlar.
İçinde bulunulan lifler sayesinde kabızlık problemi yaşayan kişilere için oldukça fayda sağlayan aşurelik buğday aynı zamanda vücudun temizlenmesine yardımcı olur.
Aşurelik buğdayın faydaları arasında aynı zamanda içerisinde bulunan karbonhidratın enerji kullanılmasının önüne geçerek Kas kaybı yaşamasının engel olması da sayılabilir.
Özellikle büyüme çağındaki çocuklar açısından oldukça faydalı olan aşurelik buğday içerisinde bulunan E vitamini sayesinde büyüme ve gelişmeye katkı sağlar.
Aşurelik buğdayın B vitamini açısından oldukça zengin olması aynı zamanda kadınlarda adet öncesi yaşanan bir takım şikayetlerin hafiflemesine yardımcı olur.
Aşurelik buğday düzenli olarak tüketildiği takdirde kanser hastalıklarına yakalanma oranını azaltır.
Kan şekeri oranının dengede tutulmasını yardımcı olan aşurelik buğday bu etkisi sayesinde şeker hastaları tarafından gönül rahatlığıyla tüketilebilir.
Aşurelik buğday iyi bir E vitamini ve çinko kaynağı olmasından dolayı göz sağlığı açısından da oldukça önemlidir. Görme problemlerinin ilerlemesinin büyük bir oranda önüne geçer.
Kalp hastalıklarına karşı oldukça etkili olan aşurelik buğday tüketimi kalp sağlığı açısından da önem taşır.
Cilt ve saç sağlığının korunmasına yardımcı olan birtakım bileşen ve mineraller içermesi bakımından aşurelik buğday cilt ve saç sağlığında ortaya çıkacak problemlerin azaltılmasına yardımcı olur.
Aşurelik buğdayın zararları, aşırı miktarda tüketilmediği takdirde hiçbir zararı olmayan aşurelik buğday, aşırı tüketilmesi nedeniyle birtakım zararlarının ortaya çıkmasına neden olabilir. Aşırı tüketimi şişkinliğe neden olmakla beraber vücut yapısı hassas olan kişilerde alerjiye sebep olabilir. Bunların yanı sıra aşurelik buğday kalorisi oldukça yüksek olması bakımından kilo aldırıcı etkiye sahiptir. Aşırı miktarda tüketilmesi vücudun yağ depolanmasına sebep olacağı için aşurelik buğday vücut için yeterli olacak miktarda tüketilmeye özen gösterilmelidir.
Buğdaydan Elde Edilen Ürünler
Buğdaydan Elde Edilen Ürünler, Buğday insanların ilk besin maddelerinden biridir. Nerede ise tüm dünyada bilinen ve üretimi yapılan buğdayın besin değeri oldukça yüksektir. İçeriğinde başta karbonhidrat gelir, ayrıca da zengin mineralleri barındırır. İnsanlar hatta evcil hayvanlarında günlük tükettiği gıda maddesidir.
Buğdaydan Elde Edilen Ürünler:
Biçim Değiştirmeden Yapılan Ürünler: Buğday ham halde pek tüketilmez; şekil değiştirmeden hedik ve kavurga olarak tüketilmektedir. Hedik, buğdayın haşlanmasıyla elde edilmektedir. Kavurga ise buğday bir saç üzerinde kavrularak elde edilir. Anadolu kültüründe bu ikili genelde misafirlere aperatif atıştırmalık olarak hazırlana gelmiştir.
Biçim Değiştirilerek Elde edilen Ürünler: Anadolu yemek kültüründe buğdayın ezilmesiyle elde edilen yarma adı verilen ürün yoğurt çorbasına katılır, sarma ve dolmalar için hazırlanan içlere eklenmektedir.
Buğday kaynatıldıktan sonra kurumaya bırakılır. Kaynamış buğday kuruduktan sonra değirmenlerde küpe benzer parçalara ayrılacak biçimde çekilir. Bu işlemin sonunda bulgur elde edilir. Büyük parçalarla bulgur pilavı yapılır. Küçük parçalarla çiğ köfte, bulgur çorbası, içli köfte, bazı etli köfteler, dolma ve sarmaların iç malzemesi, kurşunaşı gibi lezzetli yemeklerde kullanılır.
Makinelerde işlemden geçirilerek nişasta ve irmik elde edilir. Bunlarla da çeşitli tatlılar yapılmaktadır. Gıda endüstrisinde de birçok ürünün ham maddesidir.
Buğday değirmenlerde çekilerek un haline getirilir. Buğday unu en başta günlük olarak tüketilen ekmek yapımında kullanılır. Yufkadan francalıya kadar onlarca çeşit ekmek yapılmaktadır. Ekmeğin dışında börek, çörek, kek, katmer gibi ikramlıklar yapılır. Endüstride de yine onlarca çeşit bisküvi yapılmaktadır. Bisküvinin dışında da endüstriyel ürünlerin başında makarna gelmektedir. Kısacası günlük tüketilen gıda maddelerinin nerede ise yarısından fazlası buğdaydan elde edilen ürünlerle yapılmaktadır.
Buğday Kepeği
Buğday Kepeği; buğdayın en dış kısmında yer alan kabuğa verilen isimdir. Değirmendeki yıkanmış ve ardından kurutulmuş olan buğdayların kabukları ayrıştırılır. Ayrıştırılan buğdayın kabuk bölümü yapılan araştırmalara göre aşırı lif içerdiği ve bu liflerin sağlık açısından önemli yeri olduğu ortaya çıkmıştır.
Yapısındaki lif oranı fazla olan bitkilerin tüketilmesi sırasında ağızda uzun bir zaman çiğnenmesi tükürük bezlerinin çalışma hızını artırır ve mide asitlerinin salgı yapmasında katkı sağlar. Bunun sonucunda bireylerde açlık hissi geciktiği gözlemlenmiştir. Araştırmalar sonucunda lifli besinler özellikle B grubu vitaminleri (niasin, riboflavin, tiamın ve folot) açısından oldukça zengindir.
Bu vitaminlerin birçok hastalığa engel olucu özelliğe sahip olduğu yapılan araştırmalar sonucu ispatlanmıştır. Bu vitaminlerin; hastalıklara, organlara ve özellikle diyabet, mide ve bağırsak rahatsızlıklarına, kolesterol ve kolon kanserini iyileştirici etkisi vardır. Ayrıca kabızlık problemlerinin azaltılmasında tercih edilen doğal be basit bir gıdadır. Bu gibi rahatsızlıklar ile karşılaşıldığı zaman buğday kepeğinin tüketilmesi olumlu olacaktır.
Buğday kepeğinin yapısında yer alan B1 vitamini ve de diğer B grubu vitaminleri ile beraber vücudun özellikle de beynin enerji üretebilmesi için gerekli olan vitamindir. B1 vitamini kan hücrelerinin yapımını ve sağlıklı bir dolaşım sistemi için ihtiyaç olan hidroklorik asitin üretiminde önemli yeri olan etkili bir vitamindir. Bunların yanında karbonhidratların enerji yapımında, sindirim sistemi ve kalbin yapısında yer alan kasların tonusunun korunmasında ciddi etkileri olan bir faktördür.
Buğday kepeğinin tüketimi nasıl olmalıdır?
Buğday kepeği tüketiminde uzman doktorlar yemek yemeden yaklaşık bir saat kadar önce buğday kepeği, çavdar gibi lif özelliği yüksek olan bitkilerin tüketilmesi hem olukça sağlıklı hemde kilo verme sorunu olan kişilerin zayıflama için tüketilmesi tavsiye edilir.
Buğday kepeğinin tüketilmesi yemek yemeden önce, bir kap içerisine hemen hemen 1 çorba kaşığı kadar buğday kepeği, iki çorba kaşığı kadar yoğurt, bir tatlı kaşığı kadar toz tarçın ile beraber karıştırılır. Ardından su veya maden suyu ile beraber tüketilmesi zayıflamada en sağlıklı yöntemlerden biri olarak bilinir.
Ayrıca buğday kepeği birçok iç hastalıkların tedavisinde kullanmakla kalmaz, dış hastalıkların tedavisinde de kullanılır. Örnek olarak çocuk pişiği için buğday kepeği kullanımı; bir miktar buğday kepeği kaynatılır ve ardından bir gün boyunca su içerisinde bekletilir. Sonra iyice süzülür, üzerine bir çay kaşığı veya tatlı kaşığı kadar sirke ilavesi yapılır. Bu karışım çocuğun pişiğinin olduğu bölgeye sürülür. Bilinen en doğal kremlerden biridir. Aynı zamanda bu kremi uyuz yaralarının tedavisinde kullanılması, buğday kepeğini özelleştiren ve cilt tedavisi üzerinde olumlu pek çok etkisi olduğunu gösterir.
Şekerli buğday kepeği çorbası göğsü yumuşatır ve bunun sonucunda öksürük, bronşit gibi hastalıklara iyi gelir. Ayrıca soğuk ağrılarına iyi geldiği de bilinir. Bir miktar sirke ile buğday kepeği kaynatıldıktan sonra lapa yapılıp ağrı ve sızıların olduğu yerlere sürülür ve bağlanır.
Buğday Nişastası
Buğday nişastası, buğday buğdaygiller familyasına ait temel besin maddelerimizden biridir. Ayrıca buğday Türkiye de iki değişik mevsimde yetişir. Bunlarda ilkbahar ve kış mevsimleridir. Kışlık buğday sonbahar aylarında ekilir ve ilkbahara kadar toprak altında kalır. İklim olarak karasal iklimi sever. Ancak tek yıllık bir bitkidir. Yani yılda sadece bir defa ürün verir. Tarla dinlendirilmeden veya gübre verilmeden tekrar ürün vermez. Buğdaydan elde edilen buğday nişastası da özellikle sütlü tatlıların vazgeçilmezlerindendir.
Buğday nişastası faydaları
Buğdayın içerisinde bol miktarda lif bulunmaktadır. Lifte insan vücudu için önemlidir. Bağırsakları temizleyerek kabızlığın önlenmesine yardımcı olur, göz ve cilt sağlığı içinde faydalıdır. Ayrıca buğdayda kalsiyum, fosfor, potasyum, demir, çinko vitamini A, E, C, B ve B vitaminleri bulunur. Buğday nişastasından yapılan lapa deri ve göğüs hastalıklarına iyi gelmektedir.
Buğday öğütülerek un haline getirilir. Unda en önemli gıda maddemiz olan başta ekmek yapımında kullanılmaktadır. Buğday çeşitli işlemlerden geçerek nişastaya çevrilir nişasta, muhallebilere ve sütlü tatlılara kıvam dengelemekte kullanılmaktadır. Ayrıca buğday nişastasından bebek ve çocuklar için besleyici ve vitaminli muhallebiler yapılabilmektedir.
Buğday nişastası diğer nişasta ve unlu gıdalar gibi fazla tüketildiği zaman kilo almaya sebep olmaktadır. Ayrıca buğday nişastası baklava gibi geleneksel tatlılarımızın hamurunu açmakta kullanılır ve ayrı bir lezzet katar. Buğday nişastası ve hanımlarının özenle işlediği dantel gibi el işlerinin kolalanma işleminde de kullanılmaktadır. Buğday nişastasının kullanım alanı o kadar geniştir ki güzellik merkezleri ve ilaç sektöründe de kullanılmaya başlanmıştır.
Buğday Nasıl Yetiştirilir
Buğday nasıl yetiştirilir, Buğday dünyada ve ülkemizde en fazla üretilen tarım ürünüdür. Karasal iklimin hakim olduğu coğrafyalarda yetiştirilen buğday insanoğlunun yerleşik hayata geçtikten sonra düzenli olarak ürettiği ilk tahıllardan biridir. Alternatif tarım ürünlerinden biri olan buğday, hasat sonrası kalan samanıyla dahi ekonomik değere sahip olan ve bu nedenden ötürü modern çağda,dünyanın dört bir yanında yetiştirilen bir hububattır.
Ülkemizde başta İç Anadolu bölgesi olmakla birlikte birçok bölgede yetiştirilen buğday, yurt dışına da ihraç edilmektedir. Kastamonu, Trakya bölgesi, Kahramanmaraş ve özellikle Hatay ülkemizin buğday üretiminde önemli oranda destek veren bölgelerdir.
Buğday yetiştiriciliği
Buğday nasıl yetiştirilir sorusunun cevabı oldukça detaylıdır. Ekim işleminden sulamaya her evre oldukça önemlidir. Çimlenme ve hasat göz önüne alındığında serin iklim tarımı olarak adlandırılır. Ekin sonrası, ilk dönem de sıcaklığın 5-10 derece arası olması gerekirken ayağa kalkma döneminde 10-15 derece arasındaki sıcaklık değerinde olması gerekir. Farklı buğday çeşitlerinin ihtiyaç duyduğu nem oranı değilse de genel olarak buğday tarımının en verimli şekilde %65 nem oranına sahip iklimler de yapıldığı söylenebilir. Killi ve kumlu toprakları bilhassa seven buğday, geçirgenliği yüksek olan toprak tiplerinde daha da iyi hasat vermektedir. Ekim sırasında toprağın sıcaklığı 7-10 derece olması gerekmektedir.
Buğday tarımında bilinçli bir şekilde gübreleme yapmak için üreticilerimiz biçecekleri tarlayı temsil edecek şekilde, usulüne uygun alacakları toprak örneklerini analiz yaptırarak kendilerine önerilen tavsiye göre gübreleme yapılmalıdır. Ekim yöntemlerinden bir diğeri de buğday ekiminde çoğunlukla modern kombine veya universal ekim makineleri kullanmaktadır. Buğday ekim makinaları ark tabanına ekim yapan baskılı, düz ve kombine olabilmektedir. Yerli imalat her bölgeye ve toprak koşullarına uygun ekici ayak tipi alttan yaylı, balta veya dişli ekin makinelerini bulmak mümkündür.
Buğday tarımında sulama 3. ve 4. ayının kurak geçtiği yıllarda imkanı olan yerlerde gebelikte ve süt oğlum dönemlerinde yağmurlama sulama gibi uygun bir yöntemle yapılmaktadır. Kurak geçen yıllarda sulama yapılması, kurak yıllara göre buğday tarımının %100 verim artışı sağlanmaktadır. Bitkiler suya en fazla sapa kalkma dönemi ve süt olum döneminde ihtiyaç duymaktadırlar.
Buğday Hangi Ayda Olgunlaşır
Buğday Hangi Ayda Olgunlaşır, önemli bir ziraat mahsulü olan buğday, insan gıdası olarak en çok tüketilen besinlerden biri olma özelliğine sahiptir. Başak, sap ve kök olmak üzere 3 ana kısımdan oluşan buğday, ilk etapta çiçek olarak meydana gelir. Ve buğday başakları 10 cm kadar büyür. Buğday başakları renkleri, sıklıkları ve tüylerine göre, yazlık sert kırmızı buğday, kışlık sert kırmızı buğday, kışlık kırmızı yumuşak buğday ve beyaz adi buğday olmak üzere değerlendirilirler. Buğdayın olgunlaşma sürecinde topraktaki nemin çok büyük bir önemi bulunmaktadır. Çünkü buğday ihtiyacı olan besin maddelerini topraktaki su içerisinden erimiş olarak alır. Özellikle buğdayın kamışlanma devresinde yağmur suları olgunlaşma sürecine oldukça fazla yardım eder. Buğday hangi ayda olgunlaşır, sorusunun cevabı toprağın türüne göre, buğdayın yetiştirildiği yere göre, değişmektedir. Bunları birlikte inceleyelim.
Buğday hangi ayda olgunlaşır?
Belirttiğimiz gibi buğdayın olgunlaşma süreci tamamen şartlara bağlıdır. Orta derecede humuş içeren killi topraklar buğdayın olgunlaşma süreci ve verimi açısından son derece iyidir. Topraktaki yeterli kireç miktarı, çiftlik gübresinin yanı sıra yeşil gübre takviyesi olgunlaşma süreci için önemli etmenlerdir.
Buğday tarlasının nadasa bırakılması, sürme işlemi toprağın hava almasını sağlayarak olgunlaşma sürecine yardımcı olur. 1 dekarlık alana, aşağı yukarı 15-20 kilo aralığında dikilen buğday uygun şartlar olduğu zaman maksimum 10 gün içerisinde çimlenmeye başlar. Bir süreliğine duran çimlenme sonra tekrardan hız kazanır.
Buğday hangi ayda olgunlaşır sorusunun bir diğer cevabı da buğdayın güzlük yada yazlık olmasına bağlı olarak değişmektedir. Mahsul açısından çok daha verimli olan güzlük buğdaylar, ekim ayında toprağa atılırlar. Olgunlaşma da bu sürece göre gerçekleşir.
Buğdayın olgunlaşma süreci hasat zamanı ile alakalıdır. Buğday olgunlaşmadan evvel yapılan hasat, verimsiz olur. Zamanından sonra yani geç yapılan hasat da mahsül kurumuş olacağından dolayı dökülmeye neden olur.
Buğday, buğday başaklarının tamamen sarardığı, buğday taneleri ele alındığı zaman sert bir şekle girdiği zaman buğdayın olgunlaşma zamanıdır. Dünya üzerinde buğday ziraine bakıldığı zaman buğdayın olgunlaşma süreci ülkelere göre farklılık göstermektedir.
Ülkelere göre buğdayın olgunlaşma ayları şu şekildedir:
Arjantin aralık ayı
Peru ve Afrika kasım ayı
İsveç, Norveç, Kanada, İskoçya, Rusya ve Kanada ekim ayında
Sibirya, Dakota eylül ayı
İngiltere, Almanya, Belçika, Hollanda, Danimarka ağustos ayında
Fransa, Amerika, Orta Anadolu temmuz ayında
Yunanistan, İtalya, İspanya, Ege haziran ayında
Cezayir, Tunus, Teksas, California ve Asya ülkeleri mayıs ayında
Küçük Asya, İran, Meksika nisan ayı
Mısır, Fas, Hindistan mart ayı
Yukarı Mısır ve Cenubi Hindistan şubat ayında
Şili, Uruguay, Arjantin ülkelerinde ise ocak ayında buğday olgunlaşmaktadır.
Kaynaklar:
nenedirvikipedi
Bugday gen tr
Makarnanın Tarihçesi - ilk Seri Üretim ve ilk Makarna Fabrikası
Makarna Hamuru Nasıl Yapılır? Makarnanın yapılışı, Makarna yapım aşamaları nelerdir? Makarna üretimi imalatı nasıl yapılır? Makarnanın Tarihi Tarihçesi nedir?
Yaygın bir kanıya göre, makarnayı Çin'den İtalya'ya 13’üncü yüzyılda Marco Polo getirmiştir. Hatta seyahatlerini anlattığı kitabında Marco Polo "un üreten bir ağaç" ile karşılaştığını anlatmaktadır.
İtalya merkezli bir işte çalışmanın en güzel tarafı, yemekleri muhteşem bir ülkeye sıklıkla gidebilmek olmalı. Benim için de durum pek farklı sayılmaz. İtalyan yemeklerinden bahsedince de, herkesin ilk aklına gelen yemeklerden birisi sanırım makarna. O zaman bugün gelin biraz makarna hakkında konuşalım.
Makarna, pek çok kişi gibi benim de en sevdiğim yemeklerin arasında sayılabilir. Güzel soslu bir spagettiyi sevmeyecek birini bulmak gerçekten zor. Aynı zamanda dünyada en kolay ulaşılabilecek yemeklerin arasında. Bu uygun fiyatlı gıda, dünyanın birçok ülkesinde farklı isimler ve biçimlerde bulunabiliyor. Yunanistan’da orzo, Çin ve Japonya’da noodle, Almanya’da spaetzle, bizde ise erişte, farklı makarna türleri arasında sayılabilir. Ancak makarna dendiği zaman elbette herkesin aklına ilk olarak İtalyan mutfağı gelir. Bu yüzden de kökeninin de İtalya olduğu düşünülür. Elbette en yaygın olduğu ülke İtalya, ancak kökeni o kadar eskidir ki, tam olarak nerede başladığını bilmek neredeyse imkânsızdır.
Makarnanın tarihini takip etmek birkaç nedenle zordur. İtalyanca ismi olan “pasta”, aynı zamanda macun ya da ezme anlamına da gelmektedir. Bu da zaten un, su ve yumurta gibi, yüzyıllardır dünyanın her yerinde kolaylıkla bulunabilen malzemelerden yapılan makarna hamuru ile ilişkilendirilebilecek bir kelimedir.
Bu, benzer içeriklerle üretilen diğer yemeklerle makarna arasında tarihi bir fark bulmayı zorlaştırmaktadır. Bunun yanı sıra, ucuz ve kolay ulaşılabilir olması nedeniyle, uzunca bir süre “havalı” bir yemek olarak dikkatleri çekememiştir. Bu kadar sevilen bir yemek için ne kadar hazin bir hikâye…
Makarna dediğimizde, önce bu ne demek ona bakmalıyız. Makarna kelimesi, genellikle İtalyan kökenli bir hamur işini tanımlar. Bu hamur işi, genellikle durum buğdayı, su ve yumurta ile üretilmektedir ve mayasızdır. Durum buğdayı kullanılması, İtalyan makarnaları ile diğer ülkelerin makarnaları arasındaki en önemli farktır. Durum buğdayının düşük nem ve yüksek gluten içermesi, onu makarna için çok elverişli bir buğday kılmaktadır. Durum buğdayı ile yapılan hamur açılır ve farklı şekillerde kesildikten sonra pişirilir.
Kültürel olarak makarna İtalyan yemeği olsa da, Asya noodle’larından türemiş bir yemek olması daha yüksek ihtimaldir. Yaygın bir kanıya göre, makarnayı Çin’den İtalya’ya 13’üncü yüzyılda Marco Polo getirmiştir. Hatta seyahatlerini anlattığı kitabında Marco Polo “un üreten bir ağaç” ile karşılaştığını anlatmaktadır. Bu bitki, Çinliler tarafından buğday unu benzeri yiyecekler hazırlamak için kullanılmıştır. Polo, bu buğday benzeri yiyeceğin farklı hamur işi benzeri yiyeceklerde kullanıldığını anlatır. Bunlardan birisinin adı “lagana” olarak geçmektedir (lasagna ile benzerliği de not düşelim).
Polo’nun kitabı orijinal haliyle bulunamadığı için büyük ölçüde anlatılara ve uzmanlara dayanmaktadır. Aynı zamanda 13’üncü yüzyılda makarnanın İtalya’nın bazı bölgelerinde zaten popülarite kazanmaya başlaması, makarnayı İtalya’ya getirenin Polo olmadığını söyleyenlerin öne sürdüğü delillerdir.
Polo Çin’e gitmeden çok önce de, Asya’da noodle, yani erişte çeşitleri bulunmaktaydı. Arkeologlar, Asyalıların erişte türevlerini binlerce yıldan beri ürettiklerine inanmaktadır. Buna göre erişte, Asya’dan Batı’ya doğru yayılmıştır. Avrupa’ya ne zaman geldiği tam net olmasa da, konuyla ilgili çeşitli teoriler de vardır. Bunların içersinde gezgin Arapların ilkel bir tür makarnayı Batı’ya getirdiği de söylenir.
Akdeniz Bölgesi’ne ulaştıktan sonra, makarna üretim süreci gelişmiştir, uzun raf ömrü ve yüksek gluten içerikli durum buğdayı makarna için ideal buğday olarak öne çıkmıştır. Durum buğdaylı makarna kurutulduğu zaman, neredeyse sonsuz bir süre için saklanabilmektedir; bu sayede çok kullanışlı bir gıdadır. Zaman içerisinde, ucuzluğu, raf ömrü ve çok yönlülüğü, makarnanın İtalyan kültüründe derin bir yere sahip olmasına neden olmuştur. Ilıman Akdeniz ikliminde yetişen taze sebze ve otlar sayesinde, İtalyanlar pek çok lezzetli sos yaratmayı başarmışlardır. Domates bazlı soslar, bunların günümüzde de en popülerleri arasında yer almaya devam etmektedir.
İtalyanların “pasta” olarak andığı makarna sözcüğünün kökeni ise macaroni sözcüğüne dayanmaktadır. Bu sözcük, 18’inci yüzyılda her türlü makarna çeşidini adlandırmakta kullanılmaktadır. Hatta eski Amerika Başkanı Thomas Jefferson’ın 1780’li yıllarda Paris’te macaroni yemesi ve çok severek Amerika’ya dönerken birkaç kasa yanında taşıması, makarnanın Amerika’daki popülaritesini o dönemde oldukça yükseltmiştir. Jefferson’ın bu kasaları bitirdikten sonra da, Napoli’den makarna getirttiği söylenir.
1800’lerin sonlarında, İtalya’dan Amerika’ya göç akını olması sonucunda makarna bir anda Amerika’da yaygınlık bulmuş ve buradan popülaritesini dünya çapına taşımıştır.
Bugün makarna büyük çoğunlukla suda haşlanarak pişirilmektedir. Makarnanın haşlanmasıyla ilgili ilk yazılı kaynak ise Kudüs Talmudu olarak bilinmektedir. Makarna Talmud’dan önce de muhtemelen haşlanarak tüketilmekteydi, ancak bunun bir pişirme yöntemi olarak anlatıldığı ilk yazılı kaynak Talmud olmuştur.
Ülkemizde durum buğdayı üretilebildiği için, makarna üretimi oldukça yaygındır. Aynı zamanda İtalyan üretimi kuru makarnalar da son yıllarda marketlerde bulunabilmektedir. Kurutulmuş makarnalar çoğunlukla durum buğdayı unu ve irmik kullanılarak üretilir. İrmik çok emici bir malzeme olmadığı için, İtalyanların “al dente” dediği hafifçe dişe gelen makarnaların üretimi için çok yararlı olmaktadır.
Makarna sosları, onlarca farklı çeşitte karşımıza çıkmaktadır. Sadece zeytinyağı, sarımsak ve biraz parmesan peyniri bile, müthiş lezzetli bir sos olabilir. Domates bazlı soslar başı çekerken, bunların içerisinde sebzeler, etler ve deniz ürünleri bulunan farklı versiyonları da her yerde karşınıza çıkabilir.
Makarna konusu gerçekten bir derya. Bu yazıya bir tarif eklemiyorum ancak önümüzdeki yazımda hem taze makarna hamuru yapmayı, hem de favori soslarımdan birini nasıl hazırlayabileceğinizi anlatacağım. Bugünkü yazıda yer alan fotoğraflarda da, son zamanlarda İtalya’da tatma imkanı bulduğum makarnaların bazıları yer alıyor.
Makarnanın Tarihi ve Makarna İmalatı
Bu yazıda; makarna hamuru nasıl yapılır, makarna yapım aşamaları nelerdir, makarna üretimi ve imalatı nasıl yapılır, makaranın tarihi tarihçesi nedir, ilk makarna fabrikası nerede yapılmıştır hakkında bilgiler yer almaktadır.
Makarnanın Tarihi
Geçmiş dönemlerden günümüze dek makarnayı bulan ve ilk yapan toplumun kimler olduğunu bulmak için çeşitli araştırmalar yapılmışsa da henüz “İLK” yapan toplum netliğe kavuşmamıştır. Bugün Roma'da bulunan Makarna Müze'sinde yer alan belgeler de makarnanın nereden geldiği hakkında tam olarak yeterli bilgi verememektedir.
1292 yılında Marco Polo’nun Çin’i ziyareti sonrasında İtalya’ya dönüşünde beraberinde Spagetti ve yapılışı ile ilgili bilgiler getirdiği kayıtlarda yer almaktadır ancak Eski Yunan ve Roma kültüründe makarna yapımı ve tüketiminin bugünkü haline benzer şekilde olmasa da yapıldığı yine eski kayıtlarda yer almaktadır. Arkeolojik kazılara ve çıkarılan tarihi buluntulara, yazılara ve kaynaklara baktığımızda Eski Yunanlılar ve Romalılar, Çinliler ve Araplar tarafından yapılmış ve tüketilmiştir. Tarihsel kayıtlara bakıldığında Çinliler, Milattan Önceki yıllarda arpa şehriye ile makarna üretimine başladıkları bilinmektedir. Aynı şekilde M.Ö. 5. yüzyıla ait Suriye’de bulunan tarihi yazılarda da o dönemlerde Araplarında arpa şehriyeyi ürettikleri ve tükettikleri görülmektedir. Yunan ve Roma yazılarına baktığımızda M.Ö. 1. yüzyılda o dönemin gurmesi Marcus Gavius Apicius tarafından yazılmış “De re coquinaria” isimli yemek kitabında “lagana”dan (lazanya olduğu düşünülmektedir) bahsetmiştir.
Daha sonraki tarihi kayıtlarda ise Arapların hazırlamış oldukları hamurları çubukların üzerine sararak güneşte kuruttukları ve depoladıkları görülmektedir. Aynı şekilde 10. yüzyılda Arap yarımadasında kurutulmuş hamurların ki şehriye ve makarna olduğu düşünülmektedir, ticaretinin yapıldığı da bilinmektedir.
20. yüzyıla kadar İtalya başta olmak üzere Arap yarımadası ve Çin’de üretilmeye ve tüketilmeye devam eden makarna, üretim maliyetinin düşük ve yapımının kolay olması, farklı şekillerde hazırlanıp tatlandırılabilmesi nedeniyle zamanla daha çok sevilmeye ve tüketilmeye devam etti. Gelişen teknoloji ile birlikte makarna üretimi daha az maliyetli ve daha kaliteli olmaya başladı. İmalat sırasında, irmiğin su ile karıştırılması ile elde edilen makarna hamuru, sert olduğu için önceler ayaklarla karıştırılıyordu ancak teknolojik gelişmelerle birlikte 17. yüzyıldan itibaren makinelerle yoğrulmaya başlandı. Napoli Kralı II. Ferdinando’nun bu iş için bir mühendise talimat verdiği ve Cesare Spadaccini isimli mühendisin ilk makarna makinesini icat ettiği yine tarihi kayıtlarda yer almaktadır.
20. yüzyılda makarna üretimini teknolojik olarak geliştiren ve en iyi kalitede makarna üreten İtalyan’lar ihracata başladı. 1913 yılında 70 bin ton üzerinde ihracat yapan İtalya o dönemin en büyük ihracat rakamlarından birine imza atmıştır. Nihayet günümüzdeki makarnaların üretimini gerçekleştiren sürekli ve tam otomatik makarna makinesi 1933 yılında Mario ve Giuseppe Braibanti isimli iki Parmalı mühendis tarafından icat edilmiştir.
Türkiye'de İlk Makarna Fabrikası
Ülkemizdeki ilk makarna fabrikası 1922 yılında, İzmir’de “Türk Makarna Fabrikası” adıyla Hasan Tahsin Bey tarafından kuruldu. Fabrikada yalnızca 10 kişi çalışıyordu ve “el presi” yöntemiyle günlük 850 kg üretim kapasitesine sahipti. Bu küçük fabrika ile başlayan Türkiye’nin makarna macerası bugün devasa boyutlara ulaşmıştır. Makarna yapımında kullanılan durum buğdayının ülkemizde bol miktarda yetiştiriliyor olması Türkiye’nin bu konuda hızla gelişmesine ve ilerlemesine ön ayak olmuştur.
Türkiye Makarna Sanayicileri Derneğinin yayınlamış olduğu 2010 yılı verilerine göre;
Dünya genelinde en çok Durum buğdayı üreten ülkeler sıralamasında A.B.D.ile birlikte 5. sırada yer almaktadır.
Ülkemizde 2011 yılında makarna üretimi 741 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Bu üretim rakamı ile ülkemiz en çok makarna üreten ülkeler sıralamasında da 5. sırada yer almaktadır.
Makarna İmalatı Nasıl Yapılır?
Makarna çeşitlerinin tamamı makarna buğdayı diye adlandırılan “Durum” buğdayından yapılır. Üretim 5 temel basamakta gerçekleşir.
1. Temizleme ve Tavlama
Buğday irmiğe dönüştürülmeden önce buğday tanesinin fiziksel yapısı, öğütülmeye uygun bir duruma getirilmelidir. Fabrikaya getirilen durum buğdayları fiziksel kirliliklere karşı öncelikle temizleme aşamalarından geçirilir. Temizleme aşamasından sonra buğdayın kolayca irmiğe dönüştürülmesi için tavlama işlemi uygulanır. Tavlama işleminde buğday tanesi belirli bir sıcaklıkta suyun içerisinde bekletilip yumuşatılır. Bu işlemin ardından buğdaya verilen su buğdaydan uzaklaştırılır. Tavlama işleminin amacı her bir buğday tanesinin içindeki rutubet miktarının ve dağılımının eşit olmasını sağlamaktır.
2. Öğütme ve Eleme
Uygun şekilde tavlanan durum buğdayı değirmenlerde öğütülerek irmik haline getirilir. Öğütme işlemi sırasında irmik haricinde ortaya çıkan kepek, irmik altı unu gibi yan ürünler eleme işlemi ile irmikten uzaklaştırılır. Öğütme ve eleme işlemi sonunda altın sarısı renginde irmik elde edilir.
3. Yoğurma ve Şekil Verme
Önceki aşamalarda elde edilen altın sarısı irmikler su ile karıştırılıp büyük mikserlerde düzgün bir hamur dokusu elde edilinceye kadar yoğrulur. Çeşnili makarna çeşitleri yapılacaksa çeşitli baharat ve bitkiler, zenginleştirilmiş makarna çeşitleri yapılacaksa vitaminler bu aşamada hamura eklenir. Yeterli miktarda yoğrulan ve kıvam bulan hamur şekil verilmek üzere basınçlı şekil verme makinelerinden geçirilerek istenilen şekillerde makarna elde edilir.
4. Kurutma ve Dinlendirme
Yoğurma ve şekil verme aşamalarından çıkan yaş hamurlar, şekillerinin bozulmaması için kurutmaya alınır. Kurutma işlemi ön ve son kurutma olarak iki kademeli uygulanır. Ön kurutma işleminde makarna tanelerinin dış yüzeyinin kurutulması amaçlanır. Mikroorganizma oluşumunu engelleyen bu kurutma basamağı aynı zamanda taneye parlaklık kazandıran bir işlemdir. Ön kurutmada tanenin tamamı kurutulmaz. İç kısmında bir miktar nem bırakılır çünkü dinlendirme basamağında tanelerin içinde var olan nemin, tane içinde homojen olarak dağılması istenmektedir. Ön kurutma ve dinlendirme basamaklarından sonra makarna taneleri son kurutma işlemi ile tüketime hazır hale getirilir.
5. Soğutma ve Ambalajlama
Son kurutma işlemi de tamamlanan tanelere soğutma işlemi uygulanır. Soğutulan makarna taneleri daha sonra istenilen gramajlarda ambalajlanırlar.
Türkiye'yi makarna ile tanıştıran marka
İzmir’de küçük bir ötelyede doğan markanın neredeyse yüzyıllık öyküsü.
“PİYALE ADI... AĞIZ TADI”
Türkiye’nin ilk makarna fabrikası, Hasan Tahsin Bey tarafından “Türk Makarna Fabrikası” adıyla 1922’de İzmir’de kuruldu. Küçük bir üretim tesisi olan ve 660 okka (846 kg.) günlük üretim kapasitesine sahip Türk Makarna Fabrikası’nda sadece 10 kişi çalışıyordu. El presleriyle üretim yapılmasına rağmen, Türk Makarna Fabrikası’nın ürünleri 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi ve 9 Eylül İzmir Sergisi’nde Hasan Tahsin Bey'e altın ödül getirmişti.
Teknolojiyi yakından takip eden Hasan Tahsin Bey, ilerleyen yıllarda İtalya'dan makarna kalıpları getirerek ürün çeşitlerini arttırdı ve 1930 yılında İzmir Alsancak'ta 2.000 okka (2.564 kg.) günlük kapasiteli yeni bir fabrika kurarak üretime burada devam etti.
Soyadı Kanunu’nun 1934’de kabul edilmesinin ardından Hasan Tahsin Bey, 1936’da büyük babasının ilk adını kendisine soyadı olarak seçti ve Türkiye’nin ilk makarnasının markası Piyale oldu.
Piyale markasının bugünlere kadar gelmesini sağlayan fabrika ise İzmir Bayraklı’da 1955 yılında kuruldu. Piyale bu yeni fabrikada üretime “Maktaş Makarnacılık ve Ticaret Anonim Şirketi” adı ile devam etti.
Türkiye'yi makarna ile tanıştıran marka olarak bilinen Piyale, 2001 krizinde büyük darbe aldı ve şirket 2002’de Sabancı Holding bünyesindeki GıdaSA Grubu tarafından satın alındı.
Sabancı Grubu 2007’de GıdaSa’yı, BİM ve Bahariye Mensucat’ın sahibi Mustafa Latif Topbaş’a sattı. Adı Marsan Gıda olarak değişen şirket üç yıl sonra da 2010’da Yıldız Holding (Ülker) tarafından satın alındı.
ULTRA MODERN BİR FABRİKA
Bayraklı’da kurulan fabrikada en son teknoloji ile üretimin el değmeden yapıldığını anlatan 1956 tarihli ilanlarda reklam ajansı olarak Grafika’nın imzası yer alıyor.
Piyale Makarna Fabrikası, Türkiye'nin ilk makarna fabrikasıdır. İzmir'in simge sanayi tesislerinden birisidir. Türkiye'nin ilk makarna ihracatını gerçekleştirmiştir.
Piyale Şirketi, 1922'de İzmir'de Hasan Tahsin Piyale tarafından "Türk Makarna Fabrikası" adıyla kurulmuştu. 10 işçinin çalıştığı fabrikada günlük kapasite 660 okka idi. Bu tesislerde Türkiye'nin ilk makarnası el presleri üretilmekte idi. 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi ve 9 Eylül İzmir Sergisi’nde Türk Makarna Fabrikası’nın ürettiği ürünler Hasan Tahsin Bey'e altın ödül getirdi. Bir süre sonra İtalya'dan ilk makarna kalıplarını getiren Hasan Tahsin Bey, makarna çeşitlerini arttırdı; 1930 yılında Alsancak'ta günlük kapasitesi 2000 okka olan yeni bir fabrika yaptırıp bu ilk makarna kalıpları ile üretime geçti. 1936 yılında Hasan Tahsin Bey büyük babasının ilk adını kendisine soyadı olarak seçince makarna markası Piyale oldu.
Küçük bir imalathanede üretime başlayan şirket, 1955 yılında Bayraklı'da inşa edilen; Hasan Tahsin Piyale ile birlikte Nimet Baraz, Mustafa, Gago Adil Aktoluğ, Burhan Maner ve Yılmaz Adıgüzel'in kurup yönettiği fabrikada "Maktaş Makarnacılık ve Ticaret Anonim Şirketi" adıyla üretimini sürdürdü. Bu yeni fabrika 1945'te II. Dünya Savaşı'ndan sonra değirmen ve fabrika kurma koşulu ile Sanayi ve Kalkınma Bankası'ndan alınan kredi sayesinde kurulmuştu. 1970'ten itibaren makarna dışında ürünler de üretmeye başladı. 2001 yılındaki ekonomik krizde büyük darbe alan şirket, el değiştirdi ve "Gıdasa" adıyla Sabancı grubuna geçti. Fabrikanın yer aldığı bölge turistik alan kapsamına alınması nedeniyle fabrika 2007 yılında kapatıldı, üretim Hendek, Sakarya'daki tesislere taşındı; fabrikanın yerine alışveriş merkezi veya turizm tesisi yapılması söz konusudur.
Barilla
Barilla, makarnanın anavatanı İtalya’nın Parma kentinde, 1877 yılında Pietro Barilla’nın kurduğu küçük bir ekmek ve makarna dükkânı ile faaliyetlerine başladı. Bu kuruluş hikâyesi, yıllar içinde Barilla’nın kimliği haline gelen ve gıda sektöründe ikonik markalar geliştirmesini sağlayan kalite ve tutku yolculuğunun başlangıcını oluşturdu.
Üretim çalışmalarını kurucusu Pietro Barilla’nın “Çocuklarınıza yedirmeyeceğiniz hiçbir şeyi üretmeyeceksiniz” prensibi ile gerçekleştiren Barilla, bugün Türkiye dahil, dünya genelinde 28 üretim tesisinde üretim faaliyetlerini sürdürüyor. Dünyada 100’den fazla ülkeye ihracat gerçekleştiren Barilla, her 1 saniyede 120 ürününü tüketicisiyle buluşturuyor.
Dünyanın en saygın gıda şirketlerinden biri olan Barilla, faaliyetlerini “Sizin için iyi, Gezegen için iyi” misyonu ekseninde sürdürüyor. “Sizin için iyi”, durmaksızın ürünleri iyileştirmeyi, insanları sağlıklı yaşam tarzlarını benimsemeleri için motive etmeyi, gıdaya erişimi ve toplumsal kapsayıcılığı geliştirmeyi ifade ederken, “Gezegen için iyi” ise sürdürülebilir tedarik zincirleri oluşturmak, üretim kaynaklı CO2 salınımını ve su kullanımını azaltmak anlamına geliyor.
Barilla Gıda hakkında:
Barilla, Türkiye pazarına 1994 yılında Doğuş Grubu’nun bünyesinde bulunan Filiz Makarna’ya ortak olarak girdi. 2004 yılında Doğuş Grubu’ndan tüm şirket payını satın almasının ardından Barilla, Bolu’daki üretim tesisinde hem kapasite artırıcı hem de teknoloji geliştirici yatırımlar yaptı. Halen bünyesindeki 400’ün üzerindeki çalışanlarıyla Bolu’da en modern teknolojiyle üretim yapan makarna fabrikası ve yaygın dağıtım ağı ile ülkemizin lider gıda firmaları arasında yer alıyor.
Barilla Türkiye’de; Barilla, Filiz, Wasa,
Barilla Tarihçe
1877 yılında, Vittorio Emanuele Caddesi’nde, Pietro Barilla (1845-1912) yerel fırıncı Isidoro Cobianchi’nin evinin bir bölümünde küçük bir fırına bitişik bir dükkân açtı. Pietro Barilla, uzun yıllar büyükbabası Vincenzo Lanati’nin fırınında çalışarak ekmek ve makarna sanatının inceliklerini öğrenmişti.
1910 yılında, Pietro Barilla’nın iki oğlu Gualtiero ve Riccardo, şirketin yönetimini devraldı. Şirket onların yönetiminde endüstriyel üretime yönlendi. 1910 yılında “şehir duvarlarının dışında”, 80 çalışan ve günlük 80 ton makarna üretim kapasitesiyle gerçek anlamda ekmek ve makarna üretimine başladılar.
Viale Veneto yakınlarındaki ilk Barilla makarna fabrikası 1910 yılında açıldı. Fırında Alman Werner&Pfleiderer’in ürettiği bir fırın yer alıyordu. Fırın, durmaksızın çalışarak günde 20 kental ekmek üretimine olanak sağlıyordu.
Pietro (1913-1993) ve Gianni Barilla (1917-2004) şirket yönetimini 1947 yılında, Riccardo’nun ölümünün ardından devraldılar. Modern bir gelişimi amaçlayan iki kardeş sorumlulukları aralarında paylaştılar. Gianni; fabrika, yönetim ve tedarikten sorumluyken Pietro da pazarlama, satış, reklam ve halkla ilişkileri üstlendi.
8 Ocak 1950, Barilla ve İtalyan gıda kültürü için bir dönüm noktası oldu. Pietro Barilla, yeni paketleme teknolojileri, reklam ve geniş ölçekli dağıtım gibi konularda yeni gelişmeleri görmek için ABD’ye gitti. ABD o dönemde savaşın vurmadığı tek batı pazarıydı. Bu “büyük pazar" İtalya’daki herkes için bir ilham kaynağı olacaktı. Pietro Barilla, ABD’de İtalyan pazarını en çok etkileyen sorunlar olan ürün kalitesi, paketleme ve reklam gibi sorulara yanıtlar bulacaktı.
1952 yılının sonunda Pietro Barilla ekmek fırınının kapatılmasına karar verdi. Ulusal düzeyde bu sektörde rekabet edebilmek için ülkenin pek çok yerine konuşlanmış büyük üretim tesislerine ihtiyaç vardı ve şirketin bu yatırımı yapacak kaynağı yoktu. Pietro Barilla, makarna işine odaklanmaya karar verdi. Ekmek pazarının büyük bir kısmını elinde tutan Barilla’nın ekmek işinden çıkmasıyla yerel fırınlar Barilla’nın pazar payını bölüşürken, Barilla’nın tüm işçilerini de kendi fırınlarında istihdam ettiler.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, Pietro ve Gianni Barilla’nın cesur adımlarıyla eski fabrika yıkıldı ve ünlü İtalyan mimar Gian Luigi Giordani’nin tasarımıyla yeni bir fabrika inşa edildi. Sekiz yıl sonra da fabrikanın güney kanadı Giordani tarafından tamamen yenilendi.
1965 yılında Parma Rubbiano’daki yeni fabrikanın açılmasıyla birlikte ürün çeşitlendirmesi de başlamış oldu. Kızartılmış ekmek ve grisini ile Barilla bir kez daha ekmek işine geri dönmüş oldu.
1968 yılında pazar dinamikleri şirketin Pedrignano’da yeni bir fabrikanın inşaatına başlamasına neden oldu. Hedef dünyanın en modern makarna fabrikasını inşa etmekti. Fabrika 1,5 milyon metrekare alan üzerine kuruldu. Bu muazzam büyüklük Pietro Barilla’nın cesaretinin bilge bir yatırıma dönüşmei anlamını taşıyordu. Fabrika ve üretim süreçleri 120 metrelik dünyanın en uzun üretim bandıyla birlikte şirketin sürekli büyüme ve gelişme hedeflerine yöneleceğinin de bir ifadesiydi.
1970 yılının sonlarında sürdürülen ve birkaç ay süren görüşmelerin sonunda Barilla kardeşler aile işinin hisselerinin büyük çoğunluğunu Amerikalı çok uluslu Grace firmasına satmaya karar verdiler. 1971 yılının Nisan ayında Barilla bir Amerikan firması oldu. Bu haber İtalyan basınında manşetlere taşındı. Kimya sektörüne odaklanmış olan Grace bu yatırımla Avrupa’da gıda işine girmiş oldu.
Napoli’de Torre Annunziata’da kurulu olan Voiello finansal bir krize girmişti. Bu tarihi markanın itibarı stratejik önem taşıyan Güney İtalya’da da kuvvetlenmek anlamını taşıyordu. Yatırım aynı zamanda orta sınıf bir marka olan Barilla’nın Voiello ile yüksek kaliteli ürünlerin yer aldığı bir pazara da adım atmasını sağladı
1974 yılında tüm üretim zincirini kontrol altına tutmayı amaçlayan Barilla, Bari’de yer alan ve İtalya’nın en büyük değirmeni olan Altamura’nın %80’ini satın aldı (geriye kalan %20 1981 yılında satın alındı). Altamura günlük 3 bin 500 kintel öğütme kapasitesine sahipti
Barilla, 1975 yılında Mulino Bianco markasıyla birlikte ürün gamını genişletti. Mulino Bianco, fırında pişirilmiş ürünleriyle o dönemde yeni yeni filizlenmeye başlayan sağlıklı ve doğal beslenme ile geleneksel beslenme alışkanlıklarını birleştiren bir marka oldu.
1979 yılında Pietro Barilla sekiz yıllık bir rüyayı gerçeğe çevirdi ve aile şirketini Grace’den satın aldı. Bu satın alma şirketin imajına büyük bir etki yaptı.
1987 yılının Eylül ayında Pietro Barilla Bologna Üniversitesi tarafından “Honoris Causa” unvanı ile onurlandırıldı. 1987 yılı aynı zamanda Barilla’nın Parma Üniversitesi’ne yeni mühendislik fakültesinin inşaatı için büyük miktarda bir bağış yaptığı yıl oldu.
Barilla’nın İtalya sınırları dışına açılmasının yoğunlaştığı bu dönemde, 1991 yıolında Yunanistan’ın en önemli makarna üreticilerinden olan Misko satın alındı ve aynı yıl Barilla Almanya faaliyete geçti.
1993 yılının Ocak ayında yıllarca süren satın almaların ardından Pavesi’nin kalan %41 hissesi de satın alınarak şirketin tamamı Barilla’ya geçti.
16 Eylül 1993’te Pietro Barilla arkasında aileye ve şirkete çok güçlü bir mesaj bırakarak beklenmedik biçimde hayatını kaybetti: “İlerleyin, cesaretle ilerleyin”. Pietro Barilla, yarım yüzyılı aşan bir süreçte ürün kalitesi ve teknolojik inovasyon alanındaki çabaları, insan gücüne saygısı, her türlü rekabette iyimserlik ve iradesini koruması ve her şeyden önemlisi kişiliğiyle şirketin ruhu olmayı başarmış ve şirketin gelişimi için yol haritasını çizmişti. Oğulları Guido, Luca ve Paolo şirketin yönetimine geçtiler ve şirketin uluslararası bir güç olması stratejisini odağa aldılar.
En baştan beri pek çok ürünün Mulino Bianco markası altında üretilmesi planlanıyordu. Markanın lansmanından bir buçuk yıl sonra Barilla markası ile satılan ekmek dilimleri ve kızarmış ekmekler Mulino Bianoco markasıyla satılmaya başlandı. 1977 yılında atıştırmalıklar ve dilimlenmiş ekmekler ürün gamına katıldı. 1983 yılında “parti tatlıları” olarak adlandırılan ve artizan pastane kalitesini yakalayan küçük bisküviler piyasaya sürüldü. 1985 yılında kraker, 1986 yılında da “Torte del Mulino Bianco” satışa sunuldu. Ardında “Pandolci”, “Pani morbidi”, “Granetti” ve “Pangri” ürün ailesine katıldı.
Barilla, 1994 yılında Türkiye pazarına Doğuş Grubu’nun bünyesinde bulunan Filiz Makarna’ya ortak olarak girdi. 2004 yılında Doğuş grubunun tüm payı Barilla tarafından satın alındı. 2004 senesinden bu yana Barilla, Bolu’daki üretim tesisinde hem kapasite artırıcı hem de teknoloji geliştirici yatırımlar yaptı. Bugün Barilla Gıda, bünyesindeki 422 çalışanı, Bolu’da en modern teknoloji ile üretim yapan makarna fabrikası ve yaygın dağıtım ağı ile ülkemizin lider gıda firmalarındandır.
16 Haziran 1999’da uydu üzerinden yayınlanan bir törenle ikiz fabrikalardan Ames, Guido Barilla ve Foggia da Paolo Barilla’nın katılımıyla hizmete girdi.
Mart ayında Barilla Alman gıda grubu Kamps Ag’yi satın aldı. Yapılan görüşmelerin ardından Barilla 19 Temmuz’da şirketin tamamına sahip oldu.
İtalyan yerel gastronomi kültürü ve mirasının korunması, geliştirilmesi ve tanıtılması amacıyla Academia Barilla kuruldu.
İtalyan beslenme kültürünü İtalya sınırları dışına taşımak amacıyla Barilla aile yaşamına yönelik bir ürün grubunun üretimine geçti. Küçük çocukların beklentilerine uygun olarak küçük boyutlu makarnalar ile tüm ailenin İtalyan mutfak kültürünü yaşamasına olanak vermek amacıyla Piccolini yaratıldı. Fransa ve Almanya’daki başarının ardından Piccolini 2004 yılında İtalya’da da piyasaya sürüldü.
Barilla Gıda ve Beslenme Merkezi (BCFN), temel gıda ve beslenme konularını incelemek ve bu sorunlara çözümler üretmek amacıyla kuruldu. Toplumsal tartışmalar, bilimsel yayınlar ve kurumlarla iletişim; yıllardır şirket tarafından teşvik edilen bu bilgi ve enformasyon çabasının önemli etkinlikleri oldu.
internet Sayfalarindan ALINTI
En Güzel Türkçe-Yeni Yıl Text Mesajları Örnekleri
YILBAŞI VE NOEL FARKI
Yılbaşı kutlamaları yeni gelen yılı karşılamak amacıyla yapılır. Ancak günümüzde yılbaşı kutlamaları ile Noel Bayramı karıştırılmakta. Noel, Hristiyanlık inancında Hz. İsa’nın doğumunu kutlamak amacı olan bir bayramdır. Noel arifesi 24 Aralık’tır ve 25 Aralık’ta başlayan bayram hafta boyunca devam eder.
İngilizcede Noel anlamına gelen Christmas’ta kullanılmaktadır. Ermeni Kilisesi gibi bazı Doğu Ortodoks Kiliseleri, Jülyen takviminde 25 Aralık’a denk gelen 6 Ocak’ı Noel olarak kutlarlar. Ancak genel olarak miladi takvime göre 25 Aralık Noel olarak kutlanır. Noel dini bir bayram özelliği taşımasına rağmen ‘yılbaşı’ böyle bir özellik taşımamakta. Yılbaşı Türkiye dahil çoğu ülkenin kabul ettiği miladi takvimin son gününden ilk gününe geçiş gecesidir. 1 Ocak bu takvime göre yılın ilk günüdür. Hicri Takvime göre ise yılbaşı Muharrem ayının 1′inde gerçekleşir. Hicri Takvim bir Ay takvimi olduğundan 354 güne denk gelir, dolayısıyla Miladi takvime göre yılbaşı her yıl 11 gün önce gerçekleşir.
NOEL NEDİR?
Noel, her yıl 25 Aralık tarihinde İsa’nın doğumunun kutlandığı Hristiyan bayramıdır. 20. yüzyılın başlarından itibaren Noel, Hristiyan olmayanlar tarafından da kutlanan, dinî motiflerinden arınmış, hediye alışverişi etrafında yoğunlaşan bir bayram olarak da kutlanmaya başlamıştır. Bu seküler Noel versiyonunda mitolojik figür Noel Baba temel bir rol oynar. Ülkemizde de yılbaşı kutlamaları özellikle çam süsleme ve hediye verme eylemleri ile kutlanmaktadır.
Noel, her yıl dünyadaki Hristiyanların çoğunluğu tarafından 25 Aralık’ta kutlanır. Kutlamalar 24 Aralık’ta Noel arifesiyle başlar ve bazı ülkelerde 26 Aralık akşamına kadar devam eder. Ermeni Kilisesi gibi bazı Doğu Ortodoks Kiliseleri, Jülyen takviminde 25 Aralık’a denk gelen 6 Ocak’ı Noel olarak kutlarlar. Hristiyanların çoğunlukta olduğu ülkelerde pratik olarak Noel tatili yılbaşı tatiliyle birleştirilir.
Bazı Ortodoks kiliselerinin Noel’i Jülyen takvimine göre kutlamasının nedeni, miladi (Gregoryen) takvimin Katolik Papa XIII. Gregory tarafından düzenlettirilmiş olmasıdır. Bununla birlikte bazı Ortodoks kiliseleri miladi takvime dönüşüm yapmış ve 25 Aralık’ta kutlamaya başlamıştır.
* Şeker gibi tatlı, masal gibi güzel bir yıl diliyorum..
* Acısıyla, tatlısıyla, іyіsіyle kötüsüyle bіr yıl daha geçti. Hoş geldin yenі yıl. Mutlu Yıllar dostum!
* Yaşamınca güzel yıllar, mutlu yarınlar hep senin olsun. Mutlu Yıllar!
* Koskoca bir yıl daha bitti, keyifli ve gülümseme dolu bir yeni yıl dilerim...
* Yeni bir yıla girerken sevgi ve barış diliyorum. Savaşların, acıların ve felaketlerin, geçip giden koca bir yıl gibi geride kalması umuduyla.. Nice Yıllara!
* Yeni yılda tüm dargınlıkların bitmesi ve barış içinde yaşanması dileğimle... Mutlu Yıllar...
* Yeni yılın sana neşe ve mutluluk getirmesi dileğiyle ..en içten sevgilerimle..
* Yeni yılda, her şeyin gönlünüzce olmasını diler, tüm beklentilerinizin gerçekleşmesini temenni ederim. Mutlu Yıllar...
* Yine yeni bir yıl var kapımızda. 2019 yılına gireceğimiz şu günlerde istediğiniz her şeyin gerçekleşmesi dileğiyle, iyi seneler!
* 2019 size unutamayacağınız güzel anılar yaşatsın, yeni yılınız kutlu olsun!
* 2019 yılında da hiç ümitsiz kalmaman ve hayallerine kavuşman dileğimle. İyi ve sağlıklı seneler!
* Yeni yılın sağlık mutluluk ve başarı dolu geçmesini dilerim. Her günün bir diğerinden daha keyifli geçsin. Yeni yılın kutlu olsun.
* 2019 yılı acılarımızla, sevinçlerimizle geride kalıyor. Umarım 2019 size daha fazla umut, daha fazla sevinç ve daha fazla mutluluk getirir. MUTLU SENELER...
* Yine yeni bir yıl var kapımızda. 2019 yılına gireceğimiz şu günlerde istediğiniz her şeyin gerçekleşmesi dileğiyle. Mutlu Yıllar...
* Sevdiklerinizle birlikte mutlu, huzurlu bir yıla başlangıç yapmanızı ve tüm yılınızı aynı güzellikte geçirmenizi dilerim.
* Sevgi bütün kapıları açar .. Yeni yılda sevgi dolu günler dilerim.. Mutlu Yıllar.
* 2019 yılının sağlık, mutluluk, başarı ve bol kazanç getirmesi dilekleriyle. Mutlu Yıllar...
* Her yeniyıl bir başka güzel.. yeniyıl sizlere hayatınız boyunca unutamayacağız güzellikler yaşatsın. Yeniyıl ınız kutlu olsun.
* Yeni yılda tüm dargınlıkların bitmesi ve barış içinde yaşanması dileğiyle...
* 2019 yılı acılarımızla, sevinçlerimizle geride kalacak. 2019 daha fazla umut, daha fazla sevinç, daha fazla mutluluk getirsin. Yaşamında güzel yıllar, mutlu yarınlar, gerçek dostluklar hep seninle olsun. Mutlu Yıllar!!
* Yeni bir yılda yüzünden gülücükler, gönlünden sevgiler eksik olmasın Mutlu Yıllar.
* Mutluluk bankasının sevgi şubesinde, 2019 no'lu hesabınıza, 365 gün daha yatırılmıştır. Mutlu bir şekilde harcamanız dileğiyle.. Mutlu Yıllar...
* Mutluluk yağmurları altında şemsiyesiz kalman dileğiyle... Nice Mutlu Yıllara.
* 2019 yılının dolu dolu ve geniş en içten gülümsemelere açılması dileğiyle Mutlu Yıllar.
* Sevgilerin birleştiği, belki durgun, belki yorgun, yine de mutlu, yine de umutlu, yіne de sevgі dolu nіce yıllara!
* Yeni yılda umutların gerçek, gerçek mutlulukların sonsuz olsun! İyі Yıllar...
* Yeni yılda yüzünden gülücükler, gönlünden sevgiler eksik olmasın. Mutlu Yıllar...
* 2018’ya ELVEDA, 2019’ye MERHABA!! Hoş geldin Yeni Yıl...
* Yeni yılın tüm insanlığa ve ülkemize barış, mutluluk getirmesi dileğiyle tüm dostların yeni yılı kutlu olsun.
* Çok kazançlı, keyifli, sevgi dolu, başarılı bir yıl olması dileğiyle.
Çok kazançlı, keyifli, sevgi dolu, başarılı bir yıl olması dileğiyle.
Yeni yıl da umutların gerçek, gerçeklerin mutlulukların sonsuz olsun! İyi Yıllar...
Getirdiği mutluluğun tüm kötülükleri unutturacağı, başarıların tüm başarısızlıkları yok edeceği güzelliklerin hayatını dolduracağı bir yıl dileğiyle.
En güzel yeni yıl mesajları oku.Sevdiklerinize En Güzel yılbaşı mesajları gönderin.2018 Yeni Yıl Kutlama sözleri ve mesajları atın.İşte sizler için hazırlanan yeni yıl mesajları burada.En Güzel 2018 Yeni Yıl Kutlama ve Aşk Mesajları Anlamlı Şiirler- Yeni Yıla Özel Yazılar ve Cep Smsleri.En güzel Yeni yıl mesajları (Yeni yıl aşk sözleri) Yeni yıl mesajları komik - Yılbaşı mesajları sevgiliye.En Güzel Noel Mesajları -2018 Yılı Yılbaşı Kutlama Mesajları.Yeni Yıl yılbaşı en güzel yeniyıl mesajları,en güzel yeniyıl mesajları,hazır mesajlar,cep,sms,yeni yıl,yıl başı,yeniyıl tebrik mesajları,güzel sözler!
Acısıyla, tatlısıyla, iyisiyle kötüsüyle bir yıl daha geçti. Hoş geldin yeni yıl. Mutlu Yıllar dostum!
İşte sonunda buldüm! Neyi mi? Sana gönderebileceğim dostluğumuzun, yeni yılda da devam edeceğini anlatabilecek sıcacık bir, yeni yıl mesajını; Mutlu Yıllar!
Yeni yılda hayatı tutabilmek, sevgiyi kaçırmamak, keşke dememek için düşlerini ikiyle çarp bu kez ve onları gerçekleştirecek zamanı ayır kendine. Mutlu Yıllar!
Ho ho ho! Mutlu Yıllar! Yepyeni bir yıla sevgiyle, sevenlerinle, sevdiklerinle merhaba de? Noel Baban...
Bulutsuz gökyüzü senin olsun demiştim; ümitlerin solmasın, tükenmesin diye. Yeni yılda hıç ümitsiz kalmaman ve hayallerine kavuşman dileğiyle.. İyi yıllar!
Yeni yılını tüm yüreğimle kutlar daha nice yıllar sağlıkla başarıyla sevdiklerinle birlikte görmeni ve geçirmeni diliyorum... Dün rüya yarın hayaldir... Rüyayı mutlu, hayali umutlu yapan bugündür, gönlün neyin özlemini çekiyorsa yarınlar sana onu getirsin... Yeni yılın kutlu olsun...
Yeni bir yılda yüzünden gülücükler, gönlünden sevgiler eksik olmasın Mutlu Yıllar.
Bir yıl daha geçti. Mutluluğunun ömür boyu devam etmesini, yaşantında hıç bir şeyin seni üzmemesini diler ve yeni yılını candan kutlarım.
Bir yılı daha tüketmenin hüznü yerine, bir yıldan daha kurtulmuş olmanın sevincini yaşamayı tercih ediyoruz. Nediyelim, gelen gideni aratmasın! İyi seneler.
Yeni yılın sağlık mutluluk ve başarı dolu geçmesini dilerim. Her günün bir diğerinden daha keyifli geçsin. Yeni yılın kutlu olsun.
Koskoca bir yıl daha devrildi gitti; keyifli ve gülümseme dolu bir yeni yıl dilerim...
Coşkun ama yorgun bir yıl daha geçiyor yaşamdan. Gelecek yılın sevgilerin en güzeli, aşkların en yücesini, mutlulukların en büyüğünü getirmesi dileğiyle iyi yıllar...
Yeni yılın en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması ve yeni yılı tüm dünyaya ümit saçan gülücüklerle karşılamanız dileğiyle...
Bu yıl da bir sevgili bulamazsam eh yani. Kendi turşumu kuracağım.
Bulutsuz gökyüzü senin olsun demiştim; ümitlerin solmasın, tükenmesin diye. Yeni yılda hiç ümitsiz kalmaman ve hayallerine kavuşman dileğiyle.. İyi yıllar
Baharda gelinciklerin en güzel başlangıçları müjdelemesi gibi yeni yılda da tüm güzellikler sizinle olsun? Mutlu ve sağlıklı yıllar!
Sevgi bestesinin tınılarını tüm insanların yüreğinde hissedeceği, hüzünlerinizin dostluklarla silineceği, ümitlerinizin hiç bitmeyeceği, sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yılı sevdiklerinizle birlikte geçirmeniz dileğiyle. Yeni yıl size sağlık, mutluluk, başarı ve bol kazanç getirsin! Neşe dolu bir yıl geçirin!
Yeni bir yıla girerken sevgi ve barış diliyorum. Savaşların, acıların ve felaketlerin, geçip giden koca bir yıl gibi geride kalması umuduyla... Nice Yıllara!
Kardeşliğin doğduğu, sevgilerin birleştiği, belki durgun, belki yorgun, yine de mutlu, yine de umutlu, yine de sevgi dolu nice yıllara!
Yeniyılda da hiç ümitsiz kalmaman ve hayallerine kavuşman dileğimle. İyi ve sağlıklı seneler!
Yeni yıl bizlere kutlu olsun.. Yeni yıl sizlere de kutlu olsun. Sağlık, başarı ve mutluluk dolu olsun.
Yeni yılda, her şeyin gönlünüzce olmasını diler, tüm beklentilerinizin gerçekleşmesini temenni ederim. Mutlu Yıllar...
Yeni yılda melekler sihrini göstersin ve bütün neşe ve mutluluklar sana gelsin. Mutlu Yıllar!
Yeni yılın sana neşe ve mutluluk getirmesi dileğiyle... En içten sevgilerimle...
Yeni bir yıla girerken sevgi ve barış diliyorum. Savaşların, acıların ve felaketlerin, geçip giden koca bir yıl gibi geride kalması umuduyla... Nice Yıllara!
Yeni yılın tüm insanlığa ve ülkemize barış, mutluluk getirmesi dileğiyle yeni yılı kutlu olsun.
Her Yeni Yıl, yeni tazelenen umutların, çoğalan sevgilerin habercisidir. 2019 yılı da böyle olsun ama hep güzel olsun.. Nice Yıllara..
Ho ho ho! Mutlu Yıllar! Yepyeni bir yıla sevgiyle, sevenlerinle, sevdiklerinle merhaba de?
En kötü günümüz hiç gülmediğimiz gündür. Yeni yılın dolu dolu ve geniş en içten gülümsemelerle dolu geçmesi dileğiyle Mutlu Yıllar..
YENİ YILDA; Hayatı tutabilmek, Sevgiyi kaçırmamak, Keşke dememek için düşlerini ikiyle çarp bu kez... Ve onları gerçekleştirecek zamanı ayır kendine... Mutlu Yıllar!!
Yeni yılda; hayatı tutabilmek, sevgiyi kaçırmamak, keşke dememek için düşlerini ikiyle çarp bu sefer… Ve onları gerçekleştirecek zamanı ayır kendine. Mutlu Yıllar…
2019 yılına gireceğimiz şu günlerde istediğiniz her şeyin gerçekleşmesi dileğiyle. Geleceğinizi oluşturacak her yeni gün bir önceki günden daha güzel, isteklerinize uygun ve sizi mutlu edecek şekilde olsun! İyi Seneler!
Sağduyu aklın kapıcısıdır. Görevi: Kuşkulu fikirlerin içeri girmesine, ve de dışarı çıkmasına engel olmaktır.Yeni yılda hepizin mutlu, sağduyulu ve sağlıklı günler getirmesi dileğiyle..
Yaşamı seviyor musun? Öyleyse zamanı harcama, çünkü yaşamın yapıldığı madde zamandır. 2019 yılının her anını dolu dolu yaşaman ve mutlu olman dileklerimle..
Rabbimiz bu yeni yılın tüm İslam âlemindeki kardeşlerimize her anını en güzel şekilde değerlendirmeyi ve her gününü razı olacağı amellerle yaşamamızı nasip etsin.
Yeni yılımız kutlu olsun… Sağlık, huzur ve mutluluğumuzu daim etsin rabbimiz inşallah… Bütün hastalarımıza acil şifalar diliyoruz.
Allah"ım, sen evveli ve sonu olmayan cömert, acıyan, ihsanı bol olansın. Bu yeni yılda bize helâl rızıklar ihsan et. Bu sene beni, yakınlarımı ve Müslümanları şeytanın aldatmasından ve tuzaklarından koru. Nefsimizin kötülüklerine karşı bize yardım et!
Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun. Allah bizleri affedip ellerimizi dergâhından boş çevirmeyip hepimizin dualarını kabul etsin. Selam ve dua ile Allah"a emanet olun her şey gönlünüzce olsun. Yeni yılınız kutlu olsun…
Mutluluk yağmurları altında şemsiyesiz kalman dileğiyle. Nice Mutlu Yıllara.
Yeni yılın tüm insanlığa ve ülkemize barış, mutluluk getirmesi dileğiyle yeni yılı kutlu olsun.
Dün rüya yarın hayaldir. Rüyayı mutlu, hayali umutlu yapan bugündür, gönlün neyin özlemini çekiyorsa yarınlar sana onu getirsin. Yeni yılın kutlu olsun.
Yeni bir yıla girerken sevgi ve barış diliyorum. Savaşların, acıların ve felaketlerin, geçip giden koca bir yıl gibi geride kalması umuduyla. Nice Yıllara!
Yeni yılda melekler sihrini göstersin ve bütün neşe ve mutluluklar sana gelsin. Mutlu Yıllar!
Baharda gelinciklerin en güzel başlangıçları müjdelemesi gibi yeni yılda da tüm güzellikler sizinle olsun? Mutlu ve sağlıklı yıllar!
Yeni yılın en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması ve yeni yılı tüm dünyaya ümit saçan gülücüklerle karşılamanız dileğiyle.
Bulutsuz gökyüzü senin olsun demiştim; ümitlerin solmasın, tükenmesin diye. Yeni yılda hiç ümitsiz kalmaman ve hayallerine kavuşman dileğiyle… İyi yıllar…
Bembeyaz yağan kar, ne yaşanmışsa yaşansın örter geçmişin hatalarını. Yeni bir gelecek sunar bize ve yeni bir başlangıç. Yeni yılınız kutlu olsun.
Her yeni yıl bir başka güzel. 2019 yeni yıl sizlere hayatınız boyunca unutamayacağız güzellikler yaşatsın. Yeni yılınız kutlu olsun.
Düşsüz büyük şeyler yapılamaz. 2019 yılında tüm düşlerinizin gerçekleşmesi dileğiyle.
Hiç hata yapmayan insan genellikle hiçbir şey yapamaz. 2019 yılında hatalarımızın az, başarılarımızın devamlı olması dileğiyle Mutlu Yıllar.
Sahip olduklarımızla yaşamayı öğrenmek bir süreç, bir katılım, yani yaşamımızın yoğrulmasıdır. Gelecek yıllar varlığımızı zenginleştirecek. Yeni yıl ilk adım. Nice yıllar, Mutlu Yıllar.
Gül için dikene razı olur musunuz, yoksa dikeni de gülü de red mi edersiniz? Yeni yıllarda güllerle dolu günlerin dikenleri sizi düşmanları koruyan çitler olsun. Mutlu Yıllar!
Nerede yaşam varsa, orada umut da vardır. Yeni yılda tüm umutlar ve başarılar seninle olsun. Mutlu Yıllar dilerim.
Zamanı yapamayacağımızı şeyleri istemekle geçirdiğimiz söylenir. Oysa gücümüz tüm zamanları zorlar. Yeter ki kendimize ve dostlarımızın gücüne inanalım. Yeni yılda inancımızı pekiştirmemiz ve mutlu olmamız dileklerimle.
Dünyayı değiştirmek istersen yüreğine inan, dostlarına güven, sevgine sarıl. Yeni yıl senin başarılarının anahtarıyla tüm kapıları açacaktır. Mutlu Yıllar!
En işe yaramayan günümüz hiç gülmediğimiz gündür. Yeni yılın dolu dolu ve geniş en içten gülümsemelere açılması dileğiyle Mutlu Yıllar.
Başaramadığınız zaman düş kırıklığına uğrayabilirsiniz ancak, yeniden denemezseniz işte o zaman sizin için her şey bitmiş demektir. 2019 yılının ülkemiz, ailemiz ve hepimiz için mutlu ve başarılarla dolu olması dileğiyle.
Mutlu insan sevgisine ve kendine güvenendir. Sevgi bütün kapıları açar. Yeni yılda sevgi dolu günler dilerim. Mutlu Yıllar.
Yeni yılın sana ve tüm sevdiklerine sağlık, mutluluk, neşe, başarı, bolca para, sevgi ve huzur getirmesini dilerim. Mutlu Yıllar
Coşkun ama yorgun bir yıl daha geçiyor yaşamdan. Gelecek yılın sevgilerin en güzeli, aşkların en yücesini, mutlulukların en büyüğünü getirmesi dileğiyle iyi yıllar.
Yeni yılın sağlık mutluluk ve başarı dolu geçmesini dilerim. Her günün bir diğerinden daha keyifli geçsin. Yeni yılın kutlu olsun.
Bir yılı daha tüketmenin hüznü yerine, bir yıldan daha kurtulmuş olmanın sevincini yaşamayı tercih ediyoruz. Ne diyelim, gelen gideni aratmasın! İyi seneler.
Bir yıl daha geçti. Mutluluğunun ömür boyu devam etmesini, yaşantında hiç bir şeyin seni üzmemesini diler ve yeni yılını candan kutlarım.
Yeni yılını tüm yüreğimle kutlar daha nice yıllar sağlıkla başarıyla sevdiklerinle birlikte görmeni ve geçirmeni dilerim.
Dün rüya yarın hayaldir... Rüyayı mutlu, hayali umutlu yapan bugündür, gönlün neyin özlemini çekiyorsa yarınlar sana onu getirsin... Yeni yılın kutlu olsun...
Getirdiği mutluluğun tüm kötülükleri unutturacağı, başarıların tüm başarısızlıkları yok edeceği güzelliklerin hayatını dolduracağı bir yıl dileğiyle.
Acısıyla, tatlısıyla, iyisiyle kötüsüyle bir yıl daha geçti. Hoş geldin yeni yıl. Mutlu Yıllar…
Yeni yılda hayatı tutabilmek, sevgiyi kaçırmamak, keşke dememek için düşlerini ikiyle çarp bu kez ve onları gerçekleştirecek zamanı ayır kendine. Mutlu Yıllar!
Yaşamınca güzel yıllar, mutlu yarınlar, dostça dostluklar hep senin olsun. Mutlu Yıllar!
Yeni yılda tüm dargınlıkların bitmesi ve barış içinde yaşanması dileğimle.
Sevgi bestesinin tınılarını tüm insanların yüreğinde hissedeceği, hüzünlerinizin dostluklarla silineceği, ümitlerinizin hiç bitmeyeceği, sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yılı sevdiklerinizle birlikte geçirmeniz dileğiyle.
2019 yılı size sağlık, mutluluk, başarı ve bol kazanç getirsin. Neşe dolu bir yıl geçirin.
Bitirdiğimiz yılı acılarımızla, sevinçlerimizle geride kalıyor. Umarım Yeni Yıl size daha fazla umut, daha fazla sevinç ve daha fazla mutluluk getirir. Mutlu Seneler.
Yine yeni bir yıl var kapımızda. Geleceğinizi oluşturacak her yeni gün bir önceki günden daha güzel, isteklerinize uygun ve sizi mutlu edecek şekilde olsun! İyi Seneler!
Yeni yılda; hayatı tutabilmek, sevgiyi kaçırmamak, keşke dememek için düşlerini ikiyle çarp bu kez. Ve onları gerçekleştirecek zamanı ayır kendine. Mutlu Yıllar!
Kardeşliğin doğduğu, sevgilerin birleştiği, belki durgun, belki yorgun, yine de mutlu, yine de umutlu, yine de sevgi dolu nice yıllara!
Yeni yıl bizlere kutlu olsun. Yeni yıl sizlere de kutlu olsun. Sağlık, başarı ve mutluluk dolu olsun.
Yeni yılda, her şeyin gönlünüzce olmasını diler, tüm beklentilerinizin gerçekleşmesini temenni ederim. Mutlu Yıllar.
Yeni yılın sana neşe ve mutluluk getirmesi dileğiyle. En içten sevgilerimle….
2019 yılı öyle bir yıl olsun ki, 2018 yılının tüm olumsuzluklarını bize unutturabilsin.. İsteklerimizin gerçekleşeceği bir yıl dileğiyle..
İşte sonunda buldum. Neyi mi? Sana gönderebileceğim dostluğumuzun, yeni yılda da devam edeceğini anlatabilecek sıcacık bir yeni yıl mesajını; Mutlu Yıllar.
En büyük zaman hırsızı, yaşadığımız kararsızlıktır. 2019 yılı tüm kararlarımızın gerçekleşmesi ve mutluluğu getirmesi dileğiyle, nice mutlu yarınlara..
Hepimizin tüm ilgisi gelecek olmalıdır, çünkü yaşamımızın geri kalanını orada geçireceğiz. 2019 yılı geleceğimize atacağımız ilk adımdır. Tüm adımlarımızın sağlam olması dileğiyle nice Mutlu Yıllar dilerim..
Yaşamın kaynağı sevgi ise sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşmak dostluk, dostluk hatırlamaksa eğer hep aklımdasınız! Yeni yılda da dostluğumuzun daha da pekişmesi ve ebedi olması dileğimle daha nice Mutlu Yıllar!
Çok kazançlı, keyifli, sevgi dolu, başarılı bir yıl olması dileğiyle.
Yeni yıl da umutların gerçek, gerçeklerin mutlulukların sonsuz olsun! İyi Yıllar...
Getirdiği mutluluğun tüm kötülükleri unutturacağı, başarıların tüm başarısızlıkları yok edeceği güzelliklerin hayatını dolduracağı bir yıl dileğiyle.
Acısıyla, tatlısıyla, iyisiyle kötüsüyle bir yıl daha geçti. Hoş geldin yeni yıl. Mutlu Yıllar dostum!
İşte sonunda buldüm! Neyi mi? Sana gönderebileceğim dostluğumuzun, yeni yılda da devam edeceğini anlatabilecek sıcacık bir, yeni yıl mesajını; Mutlu Yıllar!
Yeni yılda hayatı tutabilmek, sevgiyi kaçırmamak, keşke dememek için düşlerini ikiyle çarp bu kez ve onları gerçekleştirecek zamanı ayır kendine. Mutlu Yıllar!
Bulutsuz gökyüzü senin olsun demiştim; ümitlerin solmasın, tükenmesin diye. Yeni yılda hıç ümitsiz kalmaman ve hayallerine kavuşman dileğiyle.. İyi yıllar!
Yeni yılını tüm yüreğimle kutlar daha nice yıllar sağlıkla başarıyla sevdiklerinle birlikte görmeni ve geçirmeni diliyorum... Dün rüya yarın hayaldir... Rüyayı mutlu, hayali umutlu yapan bugündür, gönlün neyin özlemini çekiyorsa yarınlar sana onu getirsin... Yeni yılın kutlu olsun...
Yeni bir yılda yüzünden gülücükler, gönlünden sevgiler eksik olmasın Mutlu Yıllar.
Bir yıl daha geçti. Mutluluğunun ömür boyu devam etmesini, yaşantında hıç bir şeyin seni üzmemesini diler ve yeni yılını candan kutlarım.
Bir yılı daha tüketmenin hüznü yerine, bir yıldan daha kurtulmuş olmanın sevincini yaşamayı tercih ediyoruz. Nediyelim, gelen gideni aratmasın! İyi seneler.
Yeni yılın sağlık mutluluk ve başarı dolu geçmesini dilerim. Her günün bir diğerinden daha keyifli geçsin. Yeni yılın kutlu olsun.
Koskoca bir yıl daha devrildi gitti; keyifli ve gülümseme dolu bir yeni yıl dilerim...
Coşkun ama yorgun bir yıl daha geçiyor yaşamdan. Gelecek yılın sevgilerin en güzeli, aşkların en yücesini, mutlulukların en büyüğünü getirmesi dileğiyle iyi yıllar...
Yeni yılın en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması ve yeni yılı tüm dünyaya ümit saçan gülücüklerle karşılamanız dileğiyle...
Bu yıl da bir sevgili bulamazsam eh yani. Kendi turşumu kuracağım.
Bulutsuz gökyüzü senin olsun demiştim; ümitlerin solmasın, tükenmesin diye. Yeni yılda hiç ümitsiz kalmaman ve hayallerine kavuşman dileğiyle.. İyi yıllar
Baharda gelinciklerin en güzel başlangıçları müjdelemesi gibi yeni yılda da tüm güzellikler sizinle olsun? Mutlu ve sağlıklı yıllar!
Sevgi bestesinin tınılarını tüm insanların yüreğinde hissedeceği, hüzünlerinizin dostluklarla silineceği, ümitlerinizin hiç bitmeyeceği, sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yılı sevdiklerinizle birlikte geçirmeniz dileğiyle. Yeni yıl size sağlık, mutluluk, başarı ve bol kazanç getirsin! Neşe dolu bir yıl geçirin!
Yeni bir yıla girerken sevgi ve barış diliyorum. Savaşların, acıların ve felaketlerin, geçip giden koca bir yıl gibi geride kalması umuduyla... Nice Yıllara!
Kardeşliğin doğduğu, sevgilerin birleştiği, belki durgun, belki yorgun, yine de mutlu, yine de umutlu, yine de sevgi dolu nice yıllara!
Yeniyılda da hiç ümitsiz kalmaman ve hayallerine kavuşman dileğimle. İyi ve sağlıklı seneler!
Yeni yıl bizlere kutlu olsun.. Yeni yıl sizlere de kutlu olsun. Sağlık, başarı ve mutluluk dolu olsun.
Yeni yılda, her şeyin gönlünüzce olmasını diler, tüm beklentilerinizin gerçekleşmesini temenni ederim. Mutlu Yıllar...
Yeni yılda melekler sihrini göstersin ve bütün neşe ve mutluluklar sana gelsin. Mutlu Yıllar!
Yeni yılın sana neşe ve mutluluk getirmesi dileğiyle... En içten sevgilerimle...
Yeni bir yıla girerken sevgi ve barış diliyorum. Savaşların, acıların ve felaketlerin, geçip giden koca bir yıl gibi geride kalması umuduyla... Nice Yıllara!
Yeni yılın tüm insanlığa ve ülkemize barış, mutluluk getirmesi dileğiyle yeni yılı kutlu olsun.
Her yeni yıl bir başka güzel. 2019 size unutamayacağınız güzel anılar yaşatsın, yeni yılınız kutlu olsun!
Sevdiklerinizle birlikte mutlu, huzurlu bir yıla başlangıç yapmanızı ve tüm yılınızı aynı güzellikte geçirmenizi dilerim.
Dünyayı değiştirmek istiyorsan kendine inan, dostlarına inan, sevdiğine inan. Yeni yılın başarı kapılarını açması dileği ile!
Düş olmadan büyük şeyler yapılamaz. 2019 yılında tüm düşlerinizin gerçekleşmesi dileği ile.
Şeker gibi tatlı, masal gibi güzel bir yıl dilerim.
Güzel yıllar, mutlu yarınlar, güzel dostluklar bizimle olsun, yeni yılın kutlu olsun!
– Acısıyla, tatlısıyla, іyіsіyle kötüsüyle bіr yıl daha geçti. Hoş geldin yenі yıl. Mutlu Yıllar dostum!
– Yeni yılda umutların gerçek, gerçek mutlulukların sonsuz olsun! İyі Yıllar…
– Çok kazançlı, keyifli, sevgi dolu, başarılı bir yıl olması dileğiyle.
– Yeni yılda yüzünden gülücükler, gönlünden sevgiler eksik olmasın. Mutlu Yıllar…
– Mutluluk yağmurları altında şemsiyesiz kalman dileğiyle…Nice Mutlu Yıllara.
– Sevdiklerinizle birlikte mutlu, huzurlu bir yıla başlangıç yapmanızı ve tüm yılınızı aynı güzellikte geçirmenizi dilerim.
YENİ YIL MESAJLARI 2019
2019'a girerken sevdiklerinize onların aklınızda ve yüreğinizde olduklarını anlatmak üzere yeni yıl mesajları paylaşacaksanız; kısa, uzun, dini vb. olarak derlediğimiz yeni yıl mesajları yanında Mynet olarak sizin için hazırladığımız orijinal mesajlardan faydalanabilirsiniz.
Yeni yılınızı kutlar, 2019’un size ve ailenize en güzel haberleri müjdelemesini dilerim.
Yeni yıl mutlulukları da beraberinde getirsin, aileniz ve sevdikleriniz için 2019 yılı en güzel mutluluklar ve sevinçlerle geçsin.
2019'da mutlulukların üzüntülerden, başarıların başarısızlıklardan, güzelliklerin kötülüklerden çok olması dileğiyle yeni yılınız kutlu ve mutlu olsun.
Tam bir yıl daha acısıyla tatlısıyla geçti. Sen ve sevdiklerin için mutlulukların sadece 2019'da değil bir ömür boyu devam etmesini diler ve yeni yılını can-ı gönülden kutlarım.
Yeni gelen yılda hayatınızdaki her şeyin gönlünüzce olmasını diler, tüm dileklerinizin ve arzularınızın gerçekleşmesini temenni ederim. Mutlu Yıllar...
Yeni yıl umutlarıyla beraber gelir ki 2019 yılında umduğun şeylerin gerçekleşmesini, zorlukların yıldırmaması ve hayallerine ümitsiz kalmaman ve hayallerine kavuşman dileğimle...
Yeni yıl kutlu olsun cebin parayla, gönlün sevgiyle dolsun.
Yelkovan ile akrebin bitmeyen yarışı sürerken zaman hızla akıyor ve bir yılı daha devirip yeni yıla adım atıyoruz. 2019'da sağlık, mutluluk, başarı seninle olsun. Nice Mutlu Yıllara...
Yeni yılda dostların, arkadaşların, akrabaların ve tüm yakınlarının sıcak sevgisi içini ısıtsın, güzel ve huzurlu bir ömür senin olsun. Nice Mutlu Yıllara...
Baharın doğayı canlandırması ve kara kışın ardından güneşi getirmesi gibi yeni yıl da hayatına bir güneş gibi doğsun ve ümitlerini canlandırsın; tüm dileklerini ve hayallerini gerçekleştiremen için sana güç versin. Yeni yılın kutlu olsun.
Dünyayı sevgi ve kardeşlik değiştirecek. Yeni yılda yakınındakiler, uzaktakiler kim olursa olsun sana güzellikler getirsin. 2019'da sevgiyi paylaşmak ve mutlulukları büyütmek dileğiyle...
Yılbaşı gecesi ile 2019'a güzel bir adım atmanızı ve bütün umutlarınız ve hayallerinizin gerçek olması dileğiyle yeni yılınızı kutlarım...
Yılbaşı Mesajları 2019, Etkileyici Yeniyıl Mesajları Farklı, Komik, Anlamlı Sözler, SMS, Resimli
Sevgi bestesinin tınılarını tüm insanların yüreğinde hissedeceği, hüzünlerinizin dostluklarla silineceği, ümitlerinizin hiç bitmeyeceği, sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yılı sevdiklerinizle birlikte geçirmeniz dileğiyle, Mutlu Seneler.
2018 yılı size sağlık, mutluluk, başarı ve bol kazanç getirsin. Neşe dolu bir yıl geçirin.
Karayollarında değil, senin kollarında öleyim… Onca yıl geçti sevgilim, her yeni yıl bir şeyler getirdi bir şeyler götürdü bizden, ama yılların bana en büyük getirisi her zaman sen oldun. İyi ki varsın yeni yılımız kutlu olsun!
Bugün Dertleri Bir yana Bırakın, Bugün Gözyaşlarını Unutun, Bugün Daha Mutlu Yarınlar için İnadına Hayata GülümSeyin, 2018 Yılınız Kutlu Olsun...
Çocuklara Yeni Yıl Mesajları
Her yıl biraz daha büyüyoruz, biraz daha eskiyor ömür, biraz daha değişiyor her şey. Sende büyüdün kocaman oldun meleğim. Ama hala daha dün gibi gözlerimin önünde ilk adımların. Seni çok seven annen. Yeni yılımız kutlu olsun güzel kızım.
Yeni yılımız kutlu olsun… Sağlık, huzur ve mutluluğumuzu daim etsin rabbimiz inşallah… Bütün hastalarımıza acil şifalar diliyoruz.
Babaya yılbaşı mesajı
Hayatımda tanıdığım ilk erkek ilk kahramanım sen oldun. Her anıma tanık, mutluluğuma ortak oldun. Yeni yılda da nice mutlulukları paylaşmak dileği ile. Yeni yılımız kutlu olsun babacığım.
KISA YENİ YIL MESAJLARI
Bir tebrik mesajının içten ve güzel olması için uzun ve detaylı olmasına gerek yoktur. Kısa bir yeni yıl mesajı da duygularınızı gayet güzel gösterebilir. Yılbaşı akşamı veya ertesi gün yakınlarınızı fazla meşgul etmeyin yeni yıl tebriklerini uzatmadan iletmek isteyenler için öz ama güzel kısa yeni yıl mesajları derledik.
Şeker gibi tatlı, masal gibi güzel bir yıl diliyorum.
Yeni yılda tüm dargınlıkların bitmesi ve barış içinde yaşanması dileğimle...
2019 yılının sağlık, mutluluk, başarı ve bol kazanç getirmesi dilekleriyle. Neşe dolu yıllar!
Acısıyla, tatlısıyla, iyisiyle kötüsüyle bir yıl daha geçti. Hoş geldin yeni yıl. Mutlu Yıllar dostum!
Yeni yılın ilk saatlerinde seninle birlikte değilim ama yüreğim ve bütün olumlu düşüncelerim seninle birlikte. Yeni yılın kutlu olsun!
Yeni bir yılda yüzünden gülücükler, gönlünden sevgiler eksik olmasın Mutlu Yıllar.
Yaşamınca güzel yıllar, mutlu yarınlar, dostça dostluklar hep senin olsun. Mutlu Yıllar!
Ho ho ho! Mutlu Yıllar! Yepyeni bir yıla sevgiyle, sevenlerinle, sevdiklerinle merhaba de?
Yeni yılın tüm insanlığa ve ülkemize barış, mutluluk getirmesi dileğiyle yeni yılı kutlu olsun.
Sevdiklerinle beraber nice mutlu ve başarılı yıllar dilerim...
Nerede yaşam varsa, orada umut da vardır. Yeni yılda tüm umutlar ve başarılar seninle olsun.
Baharda gelinciklerin en güzel başlangıçları müjdelemesi gibi yeni yılda da tüm güzelliklerin sizinle olması dileğiyle... Nice Mutlu Yıllara!
Mutluluk yağmurları altında şemsiyesiz kalman dileğiyle. Nice Mutlu Yıllara.
Yeni yılda bütün neşe ve mutluluklar sana gelsin. Mutlu Yıllar!
Çok kazançlı, keyifli, sevgi dolu, başarılı bir yıl olması dileğiyle.
Düşsüz büyük şeyler yapılamaz. 2019 yılında tüm düşlerinizin gerçekleşmesi dileğiyle...
Yeni yıl da umutların gerçek, gerçeklerin mutlulukların sonsuz olsun! İyi Yıllar...
Koskoca bir yıl daha devrildi gitti; keyifli ve gülümseme dolu bir yeni yıl dilerim...
SEVGİLİYE YENİ YIL MESAJLARI
Tabii özel günlerde mutlu etmek istediğimi kişilerin başında eşimiz ve sevgilimiz gelir. Yanınızda veya uzakta her neredeyse sevdiğiniz için en güzel yeni yıl mesajlarını sizin için derledik. Ne kadar romantik bir mesaj istediğinize göre seçip aşkınızla paylaşabilirsiniz.
Mutluluk yağmurları altında şemsiyesiz kalman dileğiyle nice Mutlu Yıllara sevdiceğim…
Hadi gel tut ellerimi! Benimle yan! Benimle meydan oku her çaresizliğe! Benimle uyu benimle uyan. Birlikte varalım nice yıllara…
Yeni yıl geldiğinde hayatı sıkı sıkıya tutabilmek, sevgiyi bir nebze olsun kaçırmamak, asla ‘keşke’ dememek için düşlerini ikiyle çarp bu kez… Çünkü biz artık ikimiz, biriz. ‘Biz’ olduğumuz sürece de her şeyin üstesinden geliriz. Mutlu Yıllar sevgilim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de, sana hep hep yeniden başlamak isterim. 2019 yılı kutlu olsun bir tanem.
Yıllar her şeyi değiştiriyor biz hep aynı kalalım. Nice seneler aşkım.
Yeni yılın ilk saatlerinde seninle birlikte değilim ama yüreğim ve bütün olumlu düşüncelerim seninle birlikte. Yeni yılın kutlu olsun!
Gönlümün meclisinde herkes konuşsun istemem, kimse müdahale etmesin aşka… Yer gök şahidimdir ki siyasi görüşüm yoktur senden başka… Yeni nice senelere…
Kalbimi sana emanet etsem korur musun? Dilimin ucundaki cennet sevdamın sonundaki “ömrüm” olur musun? 2019 sana mutluluklar getirsin aşkım.
Her yaşın bir güzelliği vardır. Peki bu yeni yılda hangi güzelliğine aşık olayım bir tanem.
Ben senin yüreğine adımı gözlerimle yazdım ve her busede okuyorum bir tanem. Beraber ve el ele nice senelere.
Onca yıl geçti sevgilim, her yeni yıl bir şeyler getirdi bir şeyler götürdü bizden, ama yılların bana en büyük getirisi her zaman sen oldun. İyi ki varsın yeni yılımız kutlu olsun!
Sen ruhuma cemre diye damlamadıktan sonra ben bu bedende neyleyim… Aşk da sen, hasret de sen, ben de sen… Nice güzel yıllarda birlikte olmak dileklerimle
Yeni bir yıl daha gelmiş kapımızı çalarken ben yine sana sarılı halde, yine senin yanında olmak istiyorum. Yeni yıla nasıl girersen öyle geçermiş, ben bu yıla da aşkının sıcaklığıyla girmek istiyorum. Seni çok seviyorum.
Sen Allah’a dilenen dilek, göklere uzanan ellerimsin. Sen gözümden süzülen yaş, tek düşüncem, hasretimsin. Sen yaşadığım ömür, en güzel günlerimsin. Yeni yılın kutlu olsun sevgilim.
Gözlerimde tutuyorum seni, gözyaşlarım sen. Kalbime hapsettim, her atışı sen. Dilimdeki içli şarkı, burnumdaki sıla kokusu, yanımdaki yamacımdaki yoldaşlık, içimdeki bambaşkalık hepsi sen… Yeni yılda hep benle kal sevdiğim.
KOMİK YENİ YIL MESAJLARI
Yeni yılı gülücükler ve kahkahalar karşılamak, 2019’da da bol bol gülmeyi dileyenler için komik yeni mesajları derledik. Çevrenizi gülümsetmek ve yeni yıla gülerek girmelerini isterseniz aşağıda listelediğimiz komik yeni yıl mesajlarını paylaşabilirsiniz.
Sana yeni yılda hiçbir şey dilemiyorum. Hatta Allah seni bildiği gibi yapsın diyorum. Yani mutluluklar seninle olsun.
Noel babayı şutlarım yeni yılını kutlarım.
Hadi iyisin 1 seneyi daha eline yüzüne bulaştırmadan bitirdin, Mutlu Yıllar.
Yeni yılı sahanda mı seversin yoksa deplasman da mı? Hepinizin yeni yılı kutlu olsun.
2018′ye elveda, 2019′a merhaba. Hoş geldin yeni yıl, boş gittin geçen yıl.
Yeni yılın kellere saç, hastasına ilaç, züğürte para, sıvacıya mala, işsize iş, dişsize diş, olmayana çocuk, üşüyene gocuk, yemeğe tuz, nazar değmişe hoca, evde kalmışa koca, dırdırcıya akıl, onu çekene sabır, vermesini diler Mutlu Yıllar dileriz.
Görüyorum. Bu yıl yaşamında büyük değişikler olacak. Bol bol gezecek, okuyacak, film izleyecek, kendine vakit ayıracaksın. Not: Gönderen patronun, kovuldun.
Yeni yıla nasıl girersen öyle geçer derler, bu sene seninle beraber yeni yıla girmiyorum ki bi dahaki yılda da beraber olmayalım, Mutlu Yıllar.
Mutluluk bankasının sevgi şubesinde, 2019 no’lu hesabınıza, 365 gün daha yatırılmıştır. Mutlu bir şekilde harcamanız dileğiyle. Mutlu Yıllar.
DİNİ YENİ YIL MESAJLARI
Yeni yıl için tebrikleri ve sevdikleri için dualarını paylaşmak için dini yeni mesajları listesi de hazırladık. Aşağıdaki mesajlar ile çevrenize yeni yıla ait tebriklerinizi ve onlar için ettiğiniz duaları paylaşabilirsiniz.
İnsan, armağanını içten vermezse ne değeri vardır. Yeni yıllar Allah’ın bizlere verdiği armağandır. En Mutlu Yıllar seninle olsun. Armağanınla yücel. Mutlu seneler…
Hikmeti sonsuz Rabbimiz bu gelen yeni yılda tüm İslam camiasına hayırlar göndersin.
Rabbim, tüm İslam Alemi'ne, sonsuz hazinesinden güzellikler bahşetsin! Yeni yılınız mübarek olsun.
Allah’ım birlikte göreceğimiz nice yeni yıllar nasip etsin. Sevdiklerinizle sağlıklı, huzurlu, mutlu ve Allah yolunda bir ömür dilerim. İyi seneler.
Fani dünyanın padişahı değiliz biz, gönül hırkalarını yamar giyeriz biz, dostlarla ağlar dostlarla güleriz biz, sevdiklerimize nice yıllar dileriz biz. Yeni bir yıla girerken sevgi ve barış diliyorum. Savaşların, acıların ve felaketlerin, geçip giden koca bir yıl gibi geride kalması umuduyla. Nice Yıllara...
SeIam ve dua ile Allah’a emanet oIun. Her şey gönlünüzce oIsun. Yeni yılınız kutIu oIsun…
Allah’ım, sen evveli ve sonu olmayan cömert, acıyan, ihsanı bol olansın. Bu yeni yılda bize helâl rızıklar ihsan et. Bu sene beni, sevdiklerimi ve Müslümanları şeytanın aldatmasından ve tuzaklarından koru. Nefsimizin kötülüklerine karşı bize yardım et.
Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun. Allah bizleri affedip ellerimizi dergâhından boş çevirmeyip hepimizin dualarını kabul etsin. Selam ve dua ile Allah’a emanet olun her şey gönlünüzce olsun. Yeni yılınız kutlu olsun…
Allah’ım, sen evveli ve sonu olmayan cömert, acıyan, ihsanı bol olansın. Bu yeni yılda bize helâl rızıklar ihsan et. Bu sene beni, yakınlarımı ve Müslümanları şeytanın aldatmasından ve tuzaklarından koru. Nefsimizin kötülüklerine karşı bize yardım et!
UZUN YENİ YIL MESAJLARI
Kimi zaman bazı şeylerin kısa kesmeden, kolaya kaçmadan zengin bir içerikle söylenmesi gerekir. Sizin de yakınlarınızla paylaşacak, onlara söyleyecek çok şeyiniz varsa sizin için en güzel ve etkileyici uzun yeni yıl mesajlarını listeledik.
Zamanı yapamayacağımızı şeyleri istemekle geçirdiğimiz söylenir. Oysa gücümüz tüm zamanları zorlar. Yeter ki kendimize ve dostlarımızın gücüne inanalım. Yeni yılda inancımızı pekiştirmemiz ve mutlu olmamız dileklerimle...
2018 yılı acılarımızla, sevinçlerimizle geride kalacak. 2019 daha fazla umut, daha fazla sevinç, daha fazla mutluluk getirsin. Yaşamında güzel yıllar, mutlu yarınlar, gerçek dostluklar hep seninle olsun.
Hepimizin tüm ilgisi gelecek olmalıdır, çünkü yaşamımızın geri kalanını orada geçireceğiz. 2019 yılı geleceğimize atacağımız ilk adımdır. Tüm adımlarımızın sağlam olması dileğiyle nice Mutlu Yıllar dilerim...
İdeal denen şey bir yıldıza benzer, ona hiçbir zaman ulaşamayız ama, tıpkı denizcilere olduğu gibi bize de yolumuzu gösteren odur. Yeni yılda tüm ideallerine kavuşman dileğiyle Mutlu Yıllar...
Başaramadığınız zaman düş kırıklığına uğrayabilirsiniz ancak, yeniden denemezseniz işte o zaman - sizin için her şey bitmiş demektir. 2019 yılının ülkemiz, ailemiz ve hepimiz için mutlu ve başarılarla dolu olması dileğiyle...
Sevgi bestesinin tınılarını tüm insanların yüreğinde hissedeceği, hüzünlerinizin dostluklarla silineceği, ümitlerinizin hiç bitmeyeceği, sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yılı sevdiklerinizle birlikte geçirmeniz dileğiyle. 2019 yılı size sağlık, mutluluk, başarı ve bol kazanç getirsin! Neşe dolu bir yıl geçirin!
Bembeyaz yağan kar, ne yaşanmışsa yaşansın örter geçmişin hatalarını... Yeni bir gelecek sunar bize ve yeni bir başlangıç... Yeni yılın tüm insanlığa ve ülkemize barış, mutluluk getirmesi dileğiyle yeni yılınızı kutlarım. Her şey gönlünüzce olsun!
Yaşamın kaynağı sevgi ise sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşmak dostluk, dostluk hatırlamaksa eğer hep aklımdasınız! Yeni yılda da dostluğumuzun daha da pekişmesi ve ebedi olması dileğimle daha nice Mutlu Yıllara!
Yine yeni bir yıl var kapımızda. 2018 yılına gireceğimiz şu günlerde istediğiniz her şeyin gerçekleşmesi dileğiyle. Geleceğinizi oluşturacak her yeni gün bir önceki günden daha güzel, isteklerinize uygun ve sizi mutlu edecek şekilde olsun! İyi Seneler!
Allah ve Resûlü'nün Tavsiye Ettiği Gıdalar
Sıhhatli olmak en büyük nimetlerdendir. Çünkü, dünyayı kazanmak da, ahreti kazanmak da sıhhatle mümkündür. Peygamberimiz A.S. da sağlık hakkında şöyle buyurmuştur:
“ Sizlerden her kim vücutça sağlıklı, nefsinden, malından korkusuz ve huzurlu , günlük yiyeceği de yanında olarak sabahlarsa, sanki dünyanın bütün nimetleri kendisinde toplanmış gibi olur (Tirmizi zühd Hadis 2346).” Yine benzer bir hadislerinde aynı konuya işaret etmişlerdir: “Emniyetli (Korkusuz) yaşamak ve sağlıklı olmak iki büyük nimettir ki, insanlardan pek çoğu bu iki nimetten mahrumdur” (İ. Sünnî vr. 10b).
Yine bir başka hadislerinde; “ Ey insanlar! Şüphesiz ki dünyada insanlara, imân ve sağlıktan daha kıymetli bir şey verilmemiştir. Böyle olunca, yüce Allah’tan bunları isteyiniz” buyurdu (Müsned 1/8).
İslâmiyet, sağlık noktasında koruyucu hekimliği ön plâna çıkarır. Bir başka ifâde ile, hastalıkların sebeplerini nazara verir ve bunlara riayet edilmesini ısrarla ister. Bu hususta özellikle az yeme tavsiye edilmektedir. Nitekim bir hadislerinde Peygamber A. S. “ İnsanoğlu midesinden daha zararlı bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna belini doğrultacak birkaç lokma kâfidir. Mutlaka yemesi gerekirse, midesinin üçte birini yemeye, üçte birini içmeye, üçte birini de nefes alıp vermeye (havaya) bırakmalıdır” buyurmuştur (Tirmizi zühd Hadis 2380). Çok yeme, pek çok hastalığın sebebi olarak gösterilmiştir: “Bir çok hastalığın gerçek sebebi çok yemedir” (C. Sağır 1/36) .
Yine bir başka hadislerinde aynı konuya işaret etmiştir: “Allah’a en sevgili olanınız; az yiyenleriniz, vücut bakımından da hafif olanlarınızdır.” (Kenzü’l Ummal 3/7084; Münavi, Feyzu'l-Kadir, 1/175)
Sağlığın muhafazası için her türlü tehlikelerden uzak durulması istenir. Nitekim Peygamber A.S. “ Her kim korkuluksuz bir damda yatıp uyur da, geceleyin damdan düşüp ölürse sorumluluğu kendisine aittir. Her kim de fırtınalı bir zamanda deniz yolculuğuna çıkar, fırtınaya yakalanıp ölürse, bunun da sorumluluğu kendisine aittir” buyurmuştur (Müsned 5/79, 271). Yine Peygamber A.S. kirli ve pis şeylerden sakındırmıştır: “Her kim elinde et kokusu (bulaşığı) olduğu halde, yıkamadan yatıp uyur, bu sebeple de kendisine bir şey isabet ederse, ancak kendisini suçlasın” (Ebu Davud etime Hadis 3852) .
Cenab-ı Hak, dünyada imtihanın gereği , pek çok hikmetlerine binaen, insanların da sünnetulah’a riayet etmemesinin bir sonucu olarak, insanlara bir takım hastalıklar vermektedir. Bununla beraber, bütün hastalıkların da tedâvi çarelerini halk etmiştir.
İsrâ Suresi’nin 82. âyetinde Cenab-ı Hak, “Biz Kur’an-ı müminler için bir şifa ve rahmet olarak indirdik” buyurmaktadır. Yunus Suresi’nin 57. âyetinde ise, “Ey insanlar! (İşte bu Kur’an) size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olan dertlere bir şifa, müminler için doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet olarak gelmiştir.”ifadesi yer alır.
Peygamber A.S. da; “İki şeyde şifa vardır. Kur’an okumakta ve bal şerbeti içmekte” buyurmaktadır (Hakim tıp 4/200) . Peygamberimiz A.S. her hastalığın tedâvisinin mümkün olduğunu beyan etmiştir:” Yüce Allah, şifasını vermediği hiçbir hastalık yaratmamıştır” (Buhari, tıp Hadis 7/12) . Bir başka hadislerinde de şöyle buyurmuşlardır: “Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz! Çünkü yüce Allah, ölüm ve ihtiyarlıktan başka şifasını vermediği hiçbir hastalık yaratmamıştır” (İbni Mâce, tıp Hadis 3436) .
Şifâli bitkilerden Allah ve Resûlü’nün tavsiye ettikleri:
Bitkilerle tedâvi, tedâvi sırasında ilâç kullanmadan gıda maddeleri ya da benzerleri ile yapılan tedâvidir. Her hangi bir hastalık gıda maddeleri ve perhizle tedâvi edilebilirse, ilâç kullanması tavsiye edilmez. Gıda maddeleri ile tedâvide genel kâide; hastalığın tedâvisi sırasında faydalı gıdaları alıp, zararlı olanlarını terk ederek perhiz etmektir.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de gıdaların temiz ve helâl olmasına işaret etmektedir: “Allah’ın sizlere rızk olarak verdiği şeylerden helâl ve temiz olarak yiyiniz! Eğer gerçekten Allah’a ibadet ediyorsanız, Onun vermiş olduğu nimetlere teşekkür ediniz” (Nahl 114) .
Peygamberimiz A.S., hastalığın nasıl önleneceği ile alâkalı olarak şöyle buyurmuştur: “Hastalığın evi midedir. Tedavinin özü perhizdir.” Peygamberimiz A.S. bir başka hadislerinde de, bitkilerle tedâvinin yüce Allah tarafından öğretildiğini açıklamak üzere şöyle buyurmuştur: “Süleyman Aleyhisselâm her ne zaman namazgâhta namaz kılsa, ansızın önünde bir bitki görür ve o bitkiye: ‘İsmin nedir?’ diye sorardı. Bitki de: ‘İsmim şudur’ diye adını söylerdi. Süleyman Aleyhisselâm: ’Niçin yaratıldın, ne işe yararsın?’ diye tekrar sorardı. O bitki de:’Şunun için yaratıldım’ derdi. Eğer bir hastalığa ilâç olarak yaratılmış ise, yazıp not ederdi. Eğer yer yüzüne dikilmek için yaratılmış ise, toprağa dikerdi” (Abdüllatif Bağdâdî, Tıbb-ı Nebevî s. 58; Süyûti, Tıbb-ı Nebevî vr. 7a, 50b) .
Süleyman Aleyhisselâm’ın ilâhî vahye dayalı olarak bu şekilde tespit ettiği bitkilerin, “Bitkiler Kitabı”nda yer aldığı, ayrıca, pek çok ilacın ve hastalığın bu kitaba dahil edildiği belirtilir (A. Bağdâdî s.58,188) .
İnsanın ruh ve beden sağlığı üzerindeki çalışmalar bir bakıma insanlık tarihi kadar eskidir. Özellikle İslâm âleminde tıbbî konularda, Kur’an-ı Kerim’in bildirdikleri, Peygamberimizin tavsiye ve teklifleri, kıyas ve tecrübe yoluyla elde edilen bilgiler, Tıbb-ı Nebevî kaynaklarında yer almıştır.
Biz burada, tedavî noktasında, Kur’an ve hadislerde işaret olunan yiyecek ve içeceklerden bazılarını nazara alacağız.
Yeme ve içme hususunda İslâm dinin koyduğu prensibin başında az yemek gelir. İçilecek şeylerin de bir nefeste içilmemesini öğütler. Nitekim Peygamber A.S. her hangi bir şey içtiği zaman üç nefeste içer ve şöyle derdi: “Bu şekilde içmek daha kandırıcı, sağlık için daha faydalıdır” (Müslim eşribe Hadis 123; Ebu Davut eşribe Hadis 3729; Tirmizî eşribe Hadis188) . Yine Peygamber A.S. “ Devenin içtiği gibi suyu bir nefeste içmeyiniz. Bardağı her defasında ağızdan uzak tutarak iki veya üç nefeste içiniz. İçerken besmele çekiniz, içtikten sonra da ’Elhamdülillah’ deyiniz” buyurmuştur (Tirmizî eşribe Hadis 1885) . Bir hadislerinde de: “Sizden biriniz su içtiği zaman yavaş yavaş içsin, bir nefeste içmesin. Zira, suyu bir nefeste içmek karaciğer iltihabı (ve nefes tıkanıklığı) meydana getirir” buyurmuştur (Adürrezzak 10/428 Hadis 19594).
Bir başka hadislerinde de ayakta su içmenin zararına işaret etmiştir: “Eğer ayakta su içen kimse, midesine verdiği zararı bilseydi, içtiği suyu şüphesiz ki geri kusardı” (Abdürrezzak 10/427 hadis 19588). Yine aynı konu ile alakalı olarak. “Sizden biriniz ayakta su içmesin. Her kim unuturdea içerse, kusmaya çalışsın” buyurmuştur (Müslim eşribe Hadis 116) .
Peygamberimizin, güneşte ısıtılan suyun kullanılmaması hususunda da tavsiyeleri olmuştur. Hz. Aişe (R.A): “Peygamber A.S. yanıma gelmişti. Ben ise, güneşte su ısıtıyordum. Bunun üzerine. ”Ey Aişe! Böyle yapma! Zira, güneşte ısınmış suyu kullanmak abraşlık (Alaca, sedef) gibi cilt hastalığı meydana getirir” buyurdu (Dârekutnî taharet 1/38 Hadis 2) .
Acur (Cucumis anguria)
Kabakgillerden olup, salatalık’a benzer bir sebzedir. Peygamberimizin (A.S.) acuru yaş hurma ile yediği belirtilir (Kamus 1/79, 1247; K. Ummal 10/28281). Acur, idrar söktürür, mesane ağrılarına karşı faydalıdır. Hz. Âişe (R.A.), acurun yaş hurma ile yenmesinin kilo aldırdığını ifade etmiştir (İbni Mâce 3325; A. Bağdadi 141).
Ayva (Cydonia oblonga)
Peygamber A.S. “Ayva, göğüsteki sıkıntıyı, ağırlığı giderir, gönlü (kalbi) ferahlatıp kuvvetlendirir” buyurmuştur (M. Zevaid 5/45; C. Sağır 2/80; F. Kadir 5/46; K. Ummal 10/28258). Ayvanın kalbi kuvvetlendirdiği ve akciğer iltihabına karşı faydalı olduğu belirtilir (E. Nuaym 61). Ayrıca ayva, idrar arttırır, ishali keser, kusmayı teskin eder. Vücut ısısının düşmesini önler.
Bal
Bal ile alakalı olarak Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Rabbin, bal arısına, ‘Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva yap, sonra her çeşit bitkiden ye; sonra da -bal yapman için- Rabbinin gösterdiği yollardan boyun eğerek yürü’ diye öğretti. Onun karınlarından renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Düşünen bir millet için bunda ibretler vardır” (Nahl, 69).
Peygamberimiz (A.S.) da balın şifa olduğunu şöyle açıklamaktadır: “Üç şeyde şifa vardır. Bal şerbeti içmekte, kan aldırmakta ve dağlama yaptırmakta, fakat ben dağlamayı sevmem” (Müslim, Hadis 71). Bir başka hadislerinde de; “Şifa iki şeydedir. Biri Kur’an okumakta, diğeri ise bal şerbeti içmekte” buyurmuştur (İbni Mâce, Hadis 3457). Yine bal şerbeti ile alakalı olarak şunları ifade etmiştir: “Bal şerbetinden daha üstün bir ilaç bulunmaz” (C. Sağır 2/125). “Bal şerbeti gönlümdeki üzüntüyü, sıkıntıyı giderir ve gözümün görme duygusunu da kuvvetlendirir” (E. Nuaym vr. 131b). Böbrek sancısı ile alakalı olarak da bal şerbetini tavsiye etmiştir: “Böbrek sancısı, böbrekteki sinirdendir. Hareket ettiği zaman sahibini hasta eder. Bu hastalığı ılık su ve bal şerbeti ile tedavi ediniz” (C. Sağır, 2/10). Bir baş hadislerinde; “Doğum yapan kadınlar için yaş hurma, hasta kimseler için ise, bal gibi şifa yoktur” buyurmuştur (K. Ummal, 10/28279). Yine bir defasında: “Sizlere sinameki ve sennût’u (tereyağı, bal, hurma ve kimyon) tavsiye ederim. Zira bunlar, sâm’dan başka birçok derde devadır” buyurunca, ashap: “Sâm nedir? Ya Resulallah!” diye sormuşlar. O da: “Ölümdür” diye cevap vermiştir (İbni Mâce, tıp Hadis 3457). Bal şerbetinin ishali kesmesi ile alâkalı bir vakıa. Bir kimse Peygamber A.S. gelerek, kardeşinin ishale yakalandığını söylüyor. Peygamber A.S. da “Bal şerbeti içir” buyuruyor. Adam sonra gelip”Kardeşime bal şerbeti içirdim, fakat bu onun ishalini arttırdı” demiştir. Peygamber A.S. üç defa tekrarlanan bu soruya “Bal şerbeti içir” buyurmuştur. Adam dördüncü defa geldiğinde Peygamber A.S. yine “Bal şerbeti içir” buyurdu. Adam:” Gerçekten hastaya bal şerbeti içirdim, fakat bu ondaki ishali arttırmaktan başka bir şey yapmadı” dedi. Bunun üzerine Peygamber A.S. “Allah doğru söyler, fakat senin kardeşinin karnı yalancıdır” buyurdu. Adam tekrar bal şerbeti içirdi ve hasta iyileşti (Müslim selâm Hadis 91).
Bal ile gargara yapılırsa, boğaz şişlikleri, boğmaca, bademcik ve boğaz iltihaplarına faydalıdır (Şerhu’l Erbain s.49). Müzmin kabızlıklara, vücudu zayıf olanlara, midesinde hazımsızlık bulunanlara ve zehirlenmelere karşı bal şerbeti fevkalâde faydalıdır (Aselün- Nahl s.149-150,157-158, 168-176).
Balın terkibinde bulunan maddeler ( Karabulut, A. Tbbı-ı Nebevi, 1993):
Su: %18
Meyve şekeri : %40
Üzüm şekeri : %34
Kamış şekeri, arpa şekeri ve diğer şekerler : %0.4
Proteinler: %0.3
Madeni tuzlar: %0.2
Diğer maddeler : %7.1
Yukarıda sayılan özellikleri sebebiyle bal, halk tababetinde çok eski devirlerden beri tedavi edici veya tatlandırıcı olarak geniş oranda kullanılan önemli bir drogdur ( Üçer, 1981; Üçer, 1983).Müshil, midevi, besleyici ve kuvvet verici etkilere sahiptir. Mikrop üremesini önleyici ve yara iyi edici özellikleri de vardır. Bitki droglarının tatlandırılması için karışımlara % 15 oranında bal konur (Ülker, 1964; Baytop, 1984).
Et
Et en kıymetli gıdalardandır. Kur’an-ı Kerim’de et on iki yerde zikredilmiştir. Hayvanlardan bahsedilirken; “Davarlar (Deve, sığır, keçi ve koyunları) da O yarattı. Bunlarda sizin için soğuktan koruyucu yünler ve bir takım menfaatler vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz” (Nahl 5).
Cennet ehli tavsif edilirken de: “Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol verdik” (Nahl 5). Peygamber A. S. da : “Et, dünya ve ahrette yiyeceklerin efendisidir” buyurmuştur (İ. Mâce etime Hadis 3305). Peygamberimizin (A S.) en çok koyunun kürek etini, ön kolları etlerini sevdiği rivayet edilir. Boyun etinin de hem lezzetli ve hem de hazmı kolaydır. Sırt eti çok gıdalıdır, kan yapar. Nitekim bir hadiste: “En iyi et, sırt etidir” buyrulmuştur. Hayvanların sağ taraf etleri, sol taraf etlerinden daha hafif ve daha üstündür. Et, işkembeden uzaklaştıkça değeri artar (Bağdâdî s.156).
Peygamber A. S. : “Sizlere inek sütünü tavsiye ederim. Zira, ineğin sütü şifa, sütünden elde edilen yağı deva, eti ise derttir” buyurmuştur (C. Sagır 1/51; K. Ummal 10/28209). Sığır eti sert ve kurudur. Bazı hastalıkları meydana getirir. Çok çalışanların haricindekilerin yemesi iyi değildir (İ. Sünni vr.68b). Sığır eti basur hastalığını tahrik eder. Bu bakımdan basur hastalarının sakınması gerekir (L. Ukûl 1/533). Sığır etinin yan etkilerinin karabiber ve tarçın gibi baharatlarla giderilmesi tavsiye edilmektedir. Yaşlı ve zayıf olan sığırların etleri daha zararlıdır. Hazım bakımından özellikle yaşlı kimseler için iyi değildir (Bağdâdî s. 155-157). Dana eti böyle değildir. Hazmedildiği takdirde vücuda güçlü gıda verir. Nitekim Hz. İbrahim’in A.S. misafirlerine semiz dana kebabı ikram ettiğini Kur’an-ı Kerim haber vermektedir (İ. Kayyim s.418; Hûd 69-70; Zâriyât 26).
Yaşlı keçi etinin hazmı iyi değildir. Keçi etinin en iyisi, iki yaşında olanının etidir. Dişi keçinin eti erkeğininkinden daha faydalıdır. Oğlak etinin hazmı kolaydır, kan yapıcı özelliği vardır (İ. Kayyim s.416-418; Bağdâdî s.156-157).
Etlerin en kıymetlisi ve en gıdalısı koyun etidir. En iyisi bir yaşındaki koyunun etidir. Kan yapıcı özelliği vardır (İ. Kayyim s.416-418).
Peygamberimiz A.S. da bir hadislerinde: “Sizden biriniz-çorba yapmak için- et satın aldığı zaman, suyunu çok koysun. Zira-yiyen kimse- çorbanın içinde et bulamaz ise,suyundan içer. Çünkü et suyu, iki etten birisidir” (Tirmizî et’ime Hadis 1832) .
Tavşan eti kabızlık yapar, idrarı söktürür ve böbrek taşlarını parçalar. Tavşan eti kirli kan yapar (Bağdâdî s. 64) .
Balık eti hafıza zayıflığını gidermek için faydalıdır. Sinirler, ilik ve kemik için iyidir. Balık eti, diğer etlerden midede daha çabuk hazmolur (el-Edviyye s. 60-61) .
Hastalar ve hastalıktan yeni kalkmış kimseler için ilk tavsiye olunacak gıda, genelde kuş etidir (el-Edviyye s. 58) . Peygamberimiz A.S., Cenab-ı Hakk’ın, mü’minlere Cennette kuş ikram edeceğini belirtmektedir: ”Gerçekten sen Cennette bir kuşa bakar ve onu arzu edersin, hemen o kuş kızartılmış kebap olarak önüne gelir” (İ. Kesir 4/287) . Tavuk eti de kuş eti grubundandır. Tavuk eti, mideye hafif gelir, hazmı kolaydır. Zekayı güçlendirir ve meniyi arttırır, sesi iyileştirir. Kan yapıcı özelliği vardır.
Et en kuvvetli gıdalardandır. Vücudu şişmanlatır. Et yemek gönüle ferahlık verir. Diğer taraftan, et romatizma, tansiyon yüksekliği ve böbrek iltihabı gibi hastalıklar için zararlıdır. Mafsal ve romatizma ağrılarını arttırır (El –Edviyye s. 46, 52).
Zeytin (Olea sativa):
Zeytin kelimesi Kur’an-ı Kerim’de 6 yerde geçmektedir. Cenab-ı Hak: ”İncir’e, zeytin’e, Tûr-i Sinâ’ya ve şu emin beldeye (Mekke’ye) yemin ederim ki, gerçekten biz insanı en güzel bir şekilde yarattık” buyurmaktadır (Tîn 1-4) .
“(Yine sizin için) Tûr-i Sinâ’da yetişen bir ağaç meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ (Zeytin yağı) ve hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (Zeytin) verir (Mü’minun 20).
Zeytin mideyi kuvvetlendirir, cinsi istek ve arzuyu tahrik eder, ağız kokusunu giderir (Bağdadi s.115). Peygamber A.S. “Sizlere zeytinyağı tavsiye ederim. Hem yiyiniz ve hem de onunla yağlanınız. Zira zeytinyağı bâsur hastalığı için şifadır” buyurmuştur (C. Sağır 2/54;F. Kadir 4/349;M. Zevaid 5/100;Ramuz s. 318, Bağdâdî s. 115;K. Ummal 10/28295). Bâsur hastalığı için zeytinyağının çiğ olarak içilmesi ve bâsur memelerine sürülmesi tavsiye edilmektedir (Bağdâdî s. 115) .
Zeytinyağı cildi yumuşatır, saçların beyazlaşmasını geciktirir. Zeytin yağı, sürülen organı kuvvetlendirir (İ. Kayyim s. 366; Bağdâdî s. 114) . Zeytinyağı, tedavi sırasında ağızdan alınır veya lavman olarak makattan verilir, ya da merhem gibi yaralara veya bütün cilde sürülür. Zeytinyağının, adale ve mafsallara sürülerek ovuşturulması faydalıdır. Zeytinyağı, cilt hastalıkları için de faydalıdır (Bağdâdî s.114) .
Zeytinyağı, oleik asit gliseritlerini %75 oranında bulundurur. Ayrıca A ve E vitaminlerini ihtiva eder (Okay,1944; Baytop, 1984) . Zeytinyağı, damar sertliği, peklik, ülser, karaciğer ve romatizma hastalıkları ile böbrek taşları ve kuma karşı faydalıdır. Tansiyon düşürücü özelliği vardır (Acartürk, 1996).
İncir (Ficus carica):
İncir, besleyici gıda olup hazmı kolaydır. Meyvelerin çoğundan daha gıdalıdır.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de: ”İncir’e, zeytin’e, Tûr-i Sinâ’ya ve şu emin beldeye (Mekke’ye) yemin ederim ki, gerçekten biz insanı en güzel bir şekilde yarattık” buyurmuştur (Tîn 1-4) .
İncir, Öksürük için faydalıdır. Boğaz, göğüs ve gırtlak sertliğini giderir. İdrarını yapamayanlar için faydalıdır. Gözeneklerdeki tıkanıklığı giderir. Böbrek taşlarını ve mesâneyi temizler. Bâsur hastalığı ile mafsal ve eklem ağrıları için tavsiye edilmektedir (Bağdâdî s. 79-80; K. Ummal 10/28280, 28307) . İncir süt içinde kaynatılıp içilirse, çiçek ve kızamık hastalıklarına karşı faydalıdır.
Bir hadiste de: “Her kim kalbinin rahat çalışmasını isterse, incir yemeye devam etsin” buyrulmuştur (C. Sağır 2/80).
Sirke
Sirke, hurma, şeker, bal, incir ve üzüm gibi meyvelerin şırasının çıkarılıp ekşitilmesiyle elde edilir. Sirke, gıda maddesi olarak kullanıldığı gibi, temizlikte ve hekimlikte de kullanılmıştır. Peygamber A.S. bir hadislerinde: “Sirke ne güzel bir katıktır. Allahım! Sirkeyi bereketlendir. Zira sirke benden önceki peygamberlerin de katığı idi. İçinde sirke bulunan ev, katık sıkıntısı çekmez” buyurmuştur (İ. Mâce et’ime Hadis 3318) .
Sirke, iştahı açar, iltihaplı mideye faydalıdır, zehirleme yapan ilâçların zehrini giderir, vücutta katılaşan kanı inceltir ve çözer. Dalağa faydalıdır. Sıcak olarak ağızda gargara yapılırsa, diş ağrılarına karşı faydalı olup, diş etlerini de kuvvetlendirir (Bağdâdî s. 106) . Sirke, parmakların uçlarında ve tırnak diplerinde meydana gelen dolama, egzama, ateşli şişlikler ve ateş yanığına karşı faydalıdır (İ. Kayyim s.354-55) .
Sirke temizlik maddesi olarak da kullanılmıştır. Elbisedeki mürekkep ve benzeri lekeleri sudan daha iyi çıkarır (İ. Meâlimü’s Sünen 1/96).
Çörek otu (Nigella arvensis):
Düğünçiçeğigiller ailesinden otsu bir bitkidir. Bunun susam büyüklüğündeki siyah tohumları bu adla anılır. Börek ve pasta üstlerine çeşni için konur. Bu tohumların yağı da çıkarılır. Çörek otu, özellikle soğuktan ileri gelen hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Pek çok hastalık için şifa kaynağı olarak gösterilmiştir.
Peygamberimiz A.S. : “Sizlere şu çörek otunu tavsiye ederim. Zira bunda, ölümden başka bir çok hastalık için şifa vardır” buyurmuştur (Buhari tıp 7/14). Yine bir başka hadislerinde de buna işaret etmiştir: “Bilmiş olunuz ki, mantar göz ilâcıdır. Medine’nin acve isimli hurması ise cennet meyvelerindendir. Tuz ile karıştırılmış çörek otu ise, ölümden başka bir çok hastalık için şifadır” (Müsned 5/346) .
Enes İbni Mâlik (r.a.) : “Peygamber A.S. hastalandığı zaman, ağzına bir avuç çörek otu atar, üzerine de su (Zemzem suyu) veya bal şerbeti içerdi” demiştir (Râmuz s. 525) .
Çörek otu, şişkinliği, midenin suyunu alır. Çörek otu baş ağrısına, yarım baş ağrısına, baş dönmesine, unutkanlığa yüz ve ağız felçlerine karşı faydalıdır (Bağdâdî s. 89) .
Çörek otu havanda dövülüp bal ile macun yapılarak ılık su ile içilirse, böbrek ve mesâne taşlarını eritir, birkaç gün devamlı alınırsa idrarı, âdet kanamasını ve sütü arttırır.
Çörek otu yağı, deri kavlaması (sedef hastalığı)’, sivilce ve siğiller için tavsiye edilir. 4-5 gram içildiği zaman nefes darlığına iyi gelir. Havanda dövülmüş çörek otunun, sirke ile karıştırılıp macun yapılarak abraş (Alaca) ve mantar gibi hastalıklar için cilde sürülmesi faydalıdır (İ. Kayyim s. 347-49).
Peygamberimiz A.S.’ın çocuğunun Sâr’a hastalığından şikayetçi bir kadına, çörek otu tavsiye ettiği nakledilir (Fâik 3/330) .
Üzüm (Vitis vinifera) :
Üzüm hem gıda ve hem de hekimlikte kullanılmıştır. Meyveler içinde en üstün ve en çok gıdalı olanlarındandır. Meyvelerin kıralı olan üç yiyecekten biridir. Bunlar; hurma, incir ve üzümdür (İ. Kayyim s. 262, 387-88). Yaş ve kuru halde yenir. Kur’an-ı Kerim’de on bir yerde üzümün adı geçmektedir. Bir âyet-i Kerime’de “Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerinden şerbet, şıra (meyve suları, meyve şekeri, bal) ve güzel rızk elde edersiniz. Düşünen bir millet için bunda bir ibret vardır” buyrulmuştur (Nahl 67).
Üzüm hazmı kolaylaştırır ve kabızlığı giderir. Bâsura, böbrek taşlarının düşürülmesine ve mafsal ağrılarına karşı faydalıdır. Karaciğeri takviye eder. Zayıflara ve hastalıktan yeni kalkmışlara üzüm yemeleri tavsiye edilir (el-Edviyye s. 118).
Peygamberimizin A.S. meyveler içerisinde üzüm ve karpuzu sevdiği belirtilir (Süyûtî vr. 22a) . Kuru üzümün sinirleri kuvvetlendirdiği, yorgunluğu giderdiği , ağız kokusunu güzelleştirdiği, balgama karşı faydalı olduğu belirtilir (K. Ummal 10/28268) .Kuru üzümün hafızayı da geliştirdiğine işaret edilmiştir. Nitekim İmam Zührî (r.a.) bu hususta şöyle demiştir: “Her kim hadis ezberlemek isterse, kuru üzüm yesin.”
Karpuz (Citrillus vulgaris):
Kabakgiller ailesinden olan karpuz, hararet giderici olarak alınır. Hz. Aişe (r.a.), peygamberimizin karpuzla yaş hurmayı birlikte yiyip şöyle dediğini nakleder: “ Hurmanın hararetini karpuzun soğukluğu ile, karpuzun soğukluğunu da hurmanın harareti ile kırıp gideriyoruz” (E. Davud et’ime Hadis 3836) .
Karpuz ve kavun, mideyi ve bağırsakları temizler, idrarı arttırır,böbrek ve mesane taşlarını eritir. Cinsi münasebet gücünü arttırır, cildi güzelleştirir. Karpuzun yemeklerden önce yenmesi tavsiye edilmektedir. “Karpuz yemeklerden önce yenirse,organları temizler ve hastalığı siler götürür. Eğer yemeklerden sonra yenirse, kusma meydana gelir” (İ. Kayyim s.337) .
Kekik (Thymus vulgaris):
Ballıbabgillerden bir bitkidir. Çiçekleri, tomurcukları ve sapı baharat olarak kullanılır. Bazı türlerinin çiçekli, ve yapraklı dallarından damıtma usulüyle kekik yağı elde edilir. Yapraklı dalları çay olarak da içilir. Güzel ve hoş kokusu vardır. Peygamberimiz bir hasislerinde. “Evlerinizi- zaman zaman- akgünlük, yavşan, kekik ve gelin çiçeği gibi güzel kokulu otlarla tütsülendiriniz” buyurmuştur (Râmuz s.243).
Kekik, midedeki gazı çıkarır, mide ve karaciğer üşütmelerine karşı faydalıdır. Şişkinliği giderir, ağır yemekleri hazmettirir. Şehveti tahrik eder, koklanması nezleye iyi gelir (Bağdâdî s. 124) . Ayrıca, İdrarı ve adet kanamasını arttırır. Gözlerin görme duyusunu keskinleştirir, hafızayı kuvvetlendirir. Yılan ve akrep sokmalarına karşı, bal ile karışık kekik macunu bol olarak yenirse, yılan ve akrebin zehrini tesirsiz hale getireceğine işaret edilmektedir (el-Mutemed s.285-287).
Kekik yağı, ağız yoluyla alındığında akciğer ve göğüs hastalıkları için gayet faydalıdır. Safrayı arttırır ve bağırsak kurtlarını düşürür.
Pırasa (Allium porrum):
Pırasa et ile pişirilirse etin yağını alır. Vücutta kötü sıvılar meydana getirir, gözü zayıflatır. Tansiyonu düşürür. Hazmı zordur. Ağızda kötü koku hasıl eder.
Peygamberimiz A.S., huzuruna gelen bir cemaatte pırasa kokusunu hissetti ve onlara: “Bu sebzenin yenilmesini ben size yasak etmedim mi? Çünkü insanların rahatsız oldukları şeylerden melekler de rahatsız olurlar” buyurdu (İ. Mâce et’ime Hadis 3365) .
Sarımsak (Allium sativum):
Bu bitkinin toprak altındaki baş kısmı hem yenir ve hem de baharat olarak kullanılır. Hoşa gitmeyen bir kokusu vardır. Hadis-i Şeriflerde soğan ve sarımsağa “habis” hoşa gitmeyen şey denilmiştir. Nitekim Peygamber A.S.: “Her kim şu kötü kokulu (habis) bitkiden (sarımsaktan) yerse, ağzının kokusu gidinceye kadar mescidimize gelmesin” buyurmuştur (Müslim Hadis 76) . Yine bezer bir hadiste buna temas edilmiştir: “Her kim soğan veya sarımsak yiyecek olursa, (Kokusu gidinceye kadar) yanımıza ve mescidimize yakın olmasın, evinde otursun” (Buhârî, ezan 1/207).
Sarımsak, haşarat sokmalarında dövülüp macun haline getirildikten sonra yılan ve akrebin soktuğu yerlere merhem gibi sürülürse zehiri çeker ve vücudu ısıtır. Bu sebeple soğuktan meydana gelen şişliklere karşı da panzehir olarak kullanılır. Sarımsak şişkinliği giderir, hazma yardım eder. Kan dolaşımı aksaklıklarını giderir. İdrar ve balgam söktürür. Kanser tümörlerinin büyümesini önler. Sarımsak bal ile macun yapılır alaca hastalığının tedavisi için cilde sürülürse faydalıdır (İ. Kayyim 345) . Sarımsak koruyucu olup, gıdaların bozulmasını önler. Hz. Ali (r. A.), sarımsağın bir çok hastalık için şifa olduğunu söylemiştir (Müntehabü’t-Tıbbı Nebevî li Ebî Nuaym vr. 60b) .
Sarımsağın zararlı tarafları da vardır. Baş ağrısı yapar, dimağa ve gözlere zarar verir. Görme gücünü ve cinsel arzuyu zayıflatır.
Kimyon (Cuminum cyminum):
Maydonozgillerden otsu, güzel kokulu bir bitkidir. Tohumlarıyla birlikte bu adla anılır. Kurutularak baharat olarak kullanılır. Geçmişte hekimlikte de faydalanılmıştır.
Peygamber A.S. bir hadislerinde: “Sizlere sinameki ve sennûtı (tereyağı, bal ve kimyon) tavsiye ederim. Zira bunlar Sâm’dan başka her derde devadır” buyurunca, oradaki sahabeler tarafından: “Sâm nedir, ya Resûlallah?” diye sorulduğunda, Peygamber A.S.: “Ölümdür” diye cevap vermiştir (İ. Mâce tıp Hadis3457) .
Kimyon iştahı açar, sindirimi kolaylaştırır, mide ve bağırsaklardaki şişkinliği ve ağız kokusunu giderir. Kimyon, bal ve şeker ile şerbet yapılacak olursa, bağırsak ve kulunç ağrılarına iyi gelmektedir. Kimyon, İdrarı ve sütü arttırır. İdrarı zor yapanlara tavsiye edilmektedir. Karaciğer için faydalıdır. Kimyon diş ağrılarına ve diş etlerindeki inmeye karşı da faydalıdır (Bağdâdî s.147-148) .
Süt:
Sütün terkibinde sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, bakır kükürt ve klor gibi madeni tuzlar ile protein, şeker ve yağ gibi besinler mevcuttur. Bu bakımdan süt hem yiyecek ve içeceklerin yerini tutan iyi bir gıda maddesi ve hem de bir çok hastalık için şifadır. Cenab-ı Hak sütü, Kur’an- Kerim’de muhtelif âyetlerde zikretmiştir.: “...Hayvanlarda da sizin için alınacak dersler ve öğütler vardır. Sizlere hayvanların bağırsak muhteviyatı ile kan arasından meydana gelen, içenlere halis ve içimi kolay süt içiriyoruz” (Nahl 65-66) . “Hayvanlarda da sizin için muhakkak ki ibretler vardır. Onların (Yedikleri bitkilerden) karınlarında meydana getirdikleri sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha bir çok faydalar vardır, ayrıca etlerini de yersiniz” (Mü’minûn 21). Yine bir başka âyet-i Kerime’de: “... Bu hayvanlarda onlar için içilecek sütler ve daha nice faydalar vardır. Hala şükretmezler mi?” buyrulmaktadır (Yâsin 72-73) .
Peygamber A.S. da : “Yüce Allah bir kişiye süt ikram ederse o kimse (Sütü içeceği zaman): “Allahım bize bu sütü bereketli kıl, bize daha çok süt ver!” diye dua etsin. Çünkü yiyecek ve içeceklerin yerini tutan, açlığı ve susuzluğu gideren, sütten başka bir gıda bilmiyorum” demiştir (İ.Mâce et’ime Hadis 3322) . Yine bir başka hadislerinde: “Sizlere inek sütünü ve sütünden meydana gelen yağını tavsiye ederim. Etinden ise sakınınız. Zira sütü ve yağı deva, eti ise derttir” buyurmuştur (C. Sağır 1/51) . Bir diğer hadislerinde de inek sütünün şifa olduğuna işaret etmiştir: “İnek sütü ile tedavi olunuz. Çünkü ben yüce Allah’ın bunda şifa yarattığı kanaatindeyim. Zira inek her çeşit ottan otlamaktadır”(K. Ummal 10/28208) .
Umumiyetle süt, insan bedeni için en faydalı bir içecektir. Çünkü hem gıda verir, hem kan yapar. Vücudu temizler, cinsi münasebet gücünü arttırır. Zekayı geliştirir. Süt her türlü zehirlenmeye karşı bir panzehirdir. Bal ile şerbet yapılıp içildiği zaman yılan ve akrep sokmasına karşı iyi gelir (F. Kadir 4/348) . Süt, bazı hastalıklar ve hastalıktan yeni kalkanlar ile hamile ve emzikli kadınlar için gayet faydalıdır. Aşırı yorgunluk ve halsizlik için iyi bir ilâçtır (el-Edviyye s.34-37) .
Süt, safradan meydana gelen hastalıklar için iyi değildir. Bazı sütler, özellikle soğuk içildiği zaman gaz yapar. Süt ağır bir gıda olduğu için herkes buna tahammül edemez. Bilhassa koyun sütü daha ağırdır. Böyle yağlı sütlerin içerisine bir miktar su katılması, içimini hafifletir. Nitekim Peygamber A.S.’ın, koyun sütünü içerken bir miktar su karıştırdığı nakledilir (Buhari eşribe 6/245-47) .
Sütlü bulamaç
Sütlü bulamaç, arpa veya buğday ununa yağ ve süt karıştırılarak ateş üzerinde yapılan bir nevi çorbadır. Sütlü bulamaç olarak da bilinir (İ. Kayyim s.190-191) . Bazen bu karışıma bal da ilâve edilir. Sütlü bulamaçla alakalı peygamberimizin A.S. muhtelif hadisleri vardır: “Gerçekten sütlü bulamaç hastanın midesini kuvvetlendirip rahatlatır. Bazı üzüntülerini de giderir” (Buhari tıp 7/14) . “Gerçekten sütlü bulamaç, üzüntülü ve kederli kimsenin midesinin kuvvetlendirip rahatlatır. Sizlerden birinin yüzündeki kiri su ile yıkayıp temizlediği gibi, bu sütlü bulamaç da hastanın gönlünden üzüntü ve kederi öylece giderir” (İ. Mâce tıp Hadis 3445). Hz. Âişe (r.a) da: “ Peygamber A.S. aile fertlerinden bir kimse hastalandığı zaman, sütlü bulamaç çanağı ateşin üzerinden inmezdi. Taki hasta iyileşince veya ölünceye kadar” demiştir (İ. Mâce tıp Hadis 3446 ) . Yine Hz. Âişe (r.a.) şöyle demiştir: “Bir defasında göğsümde bir sertlik ve başımda bir ağrıdan dolayı, Peygamber A.S. ‘a şikâyette bulundum. O “: ” Ey Âişe! Sana
sütlü bulamacı tavsiye ederim. Zira sütlü bulamaç bu şikayetlerinizi gidericidir” buyurdu (Müntehabü’t Tıbbı Nebevi 34a) .
Sinameki (Cassia acutifolia):
Baklagillerden bir bitkidir. Mekke’de yetişen türü meşhur olduğu için Mekke Senâsı anlamına gelen bu kelime, halk dilinde Sinameki olarak kullanılmıştır. En büyük özelliği, müshil olarak kullanılmasıdır. Yan etkisi yok denecek kadar azdır. Yaprakları kurutularak değerlendirilir. Az miktarda alınması halinde mide ve bağırsakları yumuşatır. Fazla miktarda alınırsa ishal eder (Şerhu’l-Erbain s.60; İ. Kayyim s.145) .
Peygamber A.S.’ın hanımlarından Ümmü Selem (r.a.), bir defasında kabızlığı gidermek için sütleğen sütü içmişti. Bunun üzerine Peygamberimiz A.S.: “Sakın bir daha kullanma! Zira sütleğen hararet verici ve zehirleyicidir. Sizlere sinameki, yağ, bal ve kimyonu tavsiye ederim. Çünkü bunlar ölümden başka bir çok hastalık için şifadır” buyurmuştur (Tirmîzî tıp Hadis 2081) . Peygamberimizin A.S. sinamekiyi hurma ile birlikte kullandığı belirtilmektedir (M. Ledüniyye).
Mantar:
Mantarın hazmı zordur, mideye ağırlık verir, kulunç ağrısı meydana getirir, idrarı zorlaştırır, kirli kan yapar. Ancak, göze sürme çekildiği zaman gözün görme duyusunu kuvvetlendirir. Mantar suyu, normal su ile karıştırılıp başa sürüldüğünde, saç dökülmesine karşı faydalıdır (Şerhu’l-Erbain s. 56; Dımeşkî s. 65; Aynî 8/466) .
Mantarla alâkalı olarak peygamber A.S.: “Sizlere yaş mantarın suyunu tavsiye ederim. Zira o, İlâhî bir kudretle kendiliğinden biten bir bitkidir. Suyu ise göz hastalığına karşı şifadır” buyurmuştur (Tirmîzî tıp Hadis 2069) .
Mantar suyunun sürme ile macun yapılıp göze sürme çekilmesiyle en iyi göz ilâcının yapılmış olacağı, bununu; göz kapaklarını güçlendireceği, gözün görme gücünü arttıracağı belirtilir (İ. Kayyim s. 410) .
Bazı bitkilerin ve gıdaların Kur’an’da ve hadiste tavsiye edilmesinin hikmetleri:
Bunun pek çok sebebi olabilir. Evvel emirde insanlığa, hastalıklardan kurtulmak için tedavî yollarını ve şeklini gösteriyor. Cenab-ı Hakk’ın Şâfî ismini gösterecek tıp ve eczacılık ile kimya ve biyoloji gibi ilim sahalarının yoluna işaret ediyor. İnsanları ilme ve araştırmaya sek ediyor. İnsan sağlığının ehemmiyetini nazara veriyor. Bitkilerin meyve, çiçek, yaprak ve köklerinin, insanın çeşitli ihtiyaçlarına cevap vermesi, kâinatla insan arasındaki münasebeti ortaya koyuyor. Bir başka ifade ile, mideyi kim tanzim edip yaratmışsa, ona uygun besinleri de yine O’nun yarattığını belirtiyor.
İslâm âleminin ve Osmanlıların bitkilerle tedaviye yaklaşımları:
Gerek İslâm âleminde ve gerekse Selçuklular’la Osmanlılar dönemlerinde, bitkilerle tedavi hususu genelde tıp ilmiyle birlikte değerlendirilmiştir. İslâm âleminde özelikle Araplar’da tıbbî bitkilerin hangisinin ve hangisinin zehirsiz olduğunu ayırt etmek için hayvanlardan istifade etmişlerdir. İlk defa tedavi pratiği eczacılıktan ayrılarak ilâçlar bilimi ortaya konmuştur. Sekizinci yüzyılda Cabir İbni Hayyam, Abu Nadir İbni Şumayl ve Abu Zeyd el-Anşari ve İbni el-Sıkkit, bitkierin ismleri, morfolojik yapıları ve kullanım alanları üzerinde durmuşlardır. Yine bu devirde Abu Said el-Aşmai’nin Kitab el Nebat vel Şecer (Bitki ve ağaçların kitabı), benzer konuları ihtiva ediyordu.
Dokuzuncu yüzyılda özellikle bitkilerin tıbbi yönleri üzerinde durulmuştur. Ali İbni Rabban el-Tebari’nin Firdevs el-Hikmet (Aklın Cenneti) adlı eseri ve Ebu Hanife el-Dinavari’nin Kitap el-Nebat (Bitkiler Kitabı) adlı eserinde bu konular yer alır.
Onuncu yüzyılın başında Türk bilim adamı meşhur İbn-i Sina (980-1037) yüzden fazla ilmî eser bırakmıştır. En büyük eseri 3 ciltlik “Alkanun-fittıb” tır. Onun bu eserinde 900 den fazla tıbbî bitki, hayvani ve inorganik menşeli ilâç yer almaktadır. İbn-i Sina , 7 bölümlük Tabiat Tarihi ve Şifa kitabında bitkilerin farmokolojik yönlerini incelemiştir. O zaman Müslümanlar 1600’den fazla tıbbî bitkiyi bilmekte idiler (Hayati Zade Mustafa Fevzi Efendi -Ölümü 1740-, Bitkilerin tıbda ilaç olarak kullanılmaları, terkipleri, alınma şekilleri ve ölçü sistemi; Tatlı, Â. Genel Biyoloji, 2000, s. 244; Makaklı, B. Şifalı Bitkilerle Tedavi (Tercüme), İstanbul, 1990) .
On üçüncü yüzyılda Endülüs’te yetişen İbnü’l Baytar, Basit İlâçlara ve gıdalara İlişkin Bütün Bilgiler (Kitab’ül-Câmi’li Müfredeti’l-Edviye ve’l-Agdiye) adlı kitabında minerallerden, bitkilerden ve hayvanlardan yapılan 1400 ilâcı, Yunan ve İslâm kaynaklarına dayanarak tanıtmıştır. Bunlardan 300 tanesi tamamen kendisine hastır ve ilk defa vermiştir (Tekeli, S. ve ark. Bilim Tarihine Giriş,1999) .
Osmanlılar devrinde özellikle tıbbî tedâvî ile ilgili olarak, İshak ibni Murat, Hacı Paşa, İbni Şerif ve Hekim Nidâî ön plâna çıkmaktadır (Tekeli, S. ve ark. Bilim Tarihine Giriş,1999) .
AYET VE HADİSLERDE TAVSİYE EDİLEN 13 YİYECEK
Kur’ân’-ı Kerim ve hadisler, sadece ahiretimizi kazanmamızda değil, dünyada sağlıklı ve huzurlu bir hayat sürmemizi da sağlayacak reçeteler sunuyor. İşte sağlıklı bir hayat için ayet ve hadislerde tavsiye edilen 13 yiyecek.
Ayet ve hadislerde tavsiye edilen yiyecekler…
1- ÇÖREK OTU
Çörek otu, özellikle soğuktan ileri gelen hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Pek çok hastalık için şifa kaynağı olarak gösterilmiştir. “Ölüm dışında hiçbir hastalık yoktur ki çörek otunda onun için bir deva bulunmasın.” [Buhârî, Tıbb 7; Müslim, Selam 89, (2215); Tirmizî, Tıbb 5, (2042), 22, (2071)]
2- İNCİR
İncir, besleyici gıda olup hazmı kolaydır. Meyvelerin çoğundan daha gıdalıdır. Cenab-ı Hakk: “İncire, zeytine, Tûr-i Sinâ’ya ve şu emin beldeye (Mekke’ye) yemin ederim ki gerçekten biz insanı en güzel şekilde yarattık” buyurmaktadır. (Tîn 1-4)
3- BAL
Bal ile alakalı olarak Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Rabbin, bal arısına, ‘Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva yap, sonra her çeşit bitkiden ye; sonra da -bal yapman için- Rabbinin gösterdiği yollardan boyun eğerek yürü’ diye öğretti. Onun karınlarından renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Düşünen bir millet için bunda ibretler vardır” (Nahl, 69)
4- SÜT
Sütün terkibinde sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, bakır kükürt ve klor gibi madeni tuzlar ile protein, şeker ve yağ gibi besinler mevcuttur. Bu bakımdan süt hem yiyecek ve içeceklerin yerini tutan iyi bir gıda maddesi ve hem de birçok hastalık için şifadır.
Cenab-ı Hakk, sütü, Kur’an- Kerim’de muhtelif âyetlerde zikretmiştir. Onlardan bir tanesinde: “…Hayvanlarda da sizin için alınacak dersler ve öğütler vardır. Sizlere hayvanların bağırsak muhteviyatı ile kan arasından meydana gelen, içenlere halis ve içimi kolay süt içiriyoruz”(Nahl 65-66) Buyurur.
5- KARPUZ
Karpuz: Kabakgiller ailesinden olan karpuz, hararet giderici olarak alınır. Hz. Aişe (r.a.), peygamberimizin karpuzla yaş hurmayı birlikte yiyip şöyle dediğini nakleder: “Hurmanın hararetini karpuzun soğukluğu ile karpuzun soğukluğunu da hurmanın harareti ile kırıp gideriyoruz” (E. Davud et’ime Hadis 3836) .
7- ZEYTİN
Zeytin kelimesi Kur’an-ı Kerim’de 6 yerde geçmektedir. Cenab-ı Hak: ”İncire, zeytine, Tûr-i Sinâ’ya ve şu emin beldeye (Mekke’ye) yemin ederim ki gerçekten biz insanı en güzel bir şekilde yarattık” buyurmaktadır (Tîn 1-4) .
Başka bir ayette Allah-u Teâlâ: “(Yine sizin için) Tûr-i Sinâ’da yetişen bir ağaç meydana getirdik ki bu ağaç hem yağ (Zeytin yağı) ve hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (Zeytin) verir (Mü’minun 20) Buyurmaktadır.
8- ET
Et en kıymetli gıdalardandır. Kur’an-ı Kerim’de et on iki yerde zikredilmiştir. Hayvanlardan bahsedilirken; “Davarlar (Deve, sığır, keçi ve koyunları) da O yarattı. Bunlarda sizin için soğuktan koruyucu yünler ve bir takım menfaatler vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz” (Nahl 5).
9- KEKİK
Kekik: Çiçekleri, tomurcukları ve sapı baharat olarak kullanılır. Bazı türlerinin çiçekli ve yapraklı dallarından damıtma usulüyle kekik yağı elde edilir. Yapraklı dalları çay olarak da içilir. Güzel ve hoş kokusu vardır. Peygamberimiz bir hadislerinde. “Evlerinizi- zaman zaman- akgünlük, yavşan, kekik ve gelin çiçeği gibi güzel kokulu otlarla tütsülendiriniz” buyurmuştur (Râmuz s.243).
10- SİRKE
Sirke; hurma, şeker, bal, incir ve üzüm gibi meyvelerin şırasının çıkarılıp ekşitilmesiyle elde edilir. Sirke, gıda maddesi olarak kullanıldığı gibi, temizlikte ve hekimlikte de kullanılmıştır. Peygamberimiz (s.a.v) bir hadislerinde: “Sirke ne güzel bir katıktır. Allahım! Sirkeyi bereketlendir. Zira sirke benden önceki peygamberlerin de katığı idi. İçinde sirke bulunan ev, katık sıkıntısı çekmez” buyurmuştur (İ. Mâce et’ime Hadis 3318) .
11- AYVA
Ayva, Peygamberimiz (s.a.v) “Ayva, göğüsteki sıkıntıyı, ağırlığı giderir, gönlü (kalbi) ferahlatıp kuvvetlendirir” buyurmuştur (M. Zevaid 5/45; C. Sağır 2/80; F. Kadir 5/46; K. Ummal 10/28258). Ayvanın kalbi kuvvetlendirdiği ve akciğer iltihabına karşı faydalı olduğu belirtilir (E. Nuaym 61). Ayrıca ayva, idrar arttırır, ishali keser, kusmayı teskin eder. Vücut ısısının düşmesini önler.
12- ACUR
Acur ,Kabakgillerden olup, salatalık’a benzer bir sebzedir. Peygamberimizin (s.a.v)) acuru yaş hurma ile yediği belirtilir (Kamus 1/79, 1247; K. Ummal 10/28281). Acur, idrar söktürür, mesane ağrılarına karşı faydalıdır. Hz. Âişe (R.A.), acurun yaş hurma ile yenmesinin kilo aldırdığını ifade etmiştir (İbni Mâce 3325; A. Bağdadi 141).
13- SÜTLÜ BULAMAÇ
Sütlü bulamaç, arpa veya buğday ununa yağ ve süt karıştırılarak ateş üzerinde yapılan bir nevi çorbadır. Sütlü bulamaç olarak da bilinir (İ. Kayyim s.190-191) . Bazen bu karışıma bal da ilâve edilir. Sütlü bulamaçla alakalı Peygamberimizin (s.a.v) muhtelif hadisleri vardır: “Gerçekten sütlü bulamaç hastanın midesini kuvvetlendirip rahatlatır. Bazı üzüntülerini de giderir” (Buhari tıp 7/14) .
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN TAVSİYE ETTİĞİ 18 YİYECEK
1- Çörek otu: Düğünçiçeğigiller ailesinden otsu bir bitkidir. Bunun susam büyüklüğündeki siyah tohumları bu adla anılır. Börek ve pasta üstlerine çeşni için konur.
Bu tohumların yağı da çıkarılır. Çörek otu, özellikle soğuktan ileri gelen hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Pek çok hastalık için şifa kaynağı olarak gösterilmiştir.
2- İncir: İncir, besleyici gıda olup hazmı kolaydır. Meyvelerin çoğundan daha gıdalıdır.
3- Üzüm : Üzüm hem gıda ve hem de hekimlikte kullanılmıştır. Meyveler içinde en üstün ve en çok gıdalı olanlarındandır. Meyvelerin kıralı olan üç yiyecekten biridir.
Bunlar; hurma, incir ve üzümdür (İ. Kayyim s. 262, 387-88).
4- Bal: Bal ile alakalı olarak Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Rabbin, bal arısına, ‘Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva yap, sonra her çeşit bitkiden ye; sonra da -bal yapman için- Rabbinin gösterdiği yollardan boyun eğerek yürü’ diye öğretti. Onun karınlarından renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Düşünen bir millet için bunda ibretler vardır” (Nahl, 69).
5- Pırasa: Pırasa et ile pişirilirse etin yağını alır. Vücutta kötü sıvılar meydana getirir, gözü zayıflatır. Tansiyonu düşürür. Hazmı zordur. Ağızda kötü koku hasıl eder.
6- Mantar: Mantarın hazmı zordur, mideye ağırlık verir, kulunç ağrısı meydana getirir, idrarı zorlaştırır, kirli kan yapar. Ancak, göze sürme çekildiği zaman gözün görme duyusunu kuvvetlendirir. Mantar suyu, normal su ile karıştırılıp başa sürüldüğünde, saç dökülmesine karşı faydalıdır (Şerhu’l-Erbain s. 56; Dımeşkî s. 65; Aynî 8/466) .
7- Süt: Sütün terkibinde sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, bakır kükürt ve klor gibi madeni tuzlar ile protein, şeker ve yağ gibi besinler mevcuttur. Bu bakımdan süt hem yiyecek ve içeceklerin yerini tutan iyi bir gıda maddesi ve hem de bir çok hastalık için şifadır. Cenab-ı Hak sütü, Kur’an- Kerim’de muhtelif âyetlerde zikretmiştir.:
“…Hayvanlarda da sizin için alınacak dersler ve öğütler vardır. Sizlere hayvanların bağırsak muhteviyatı ile kan arasından meydana gelen, içenlere halis ve içimi kolay süt içiriyoruz”. (Nahl 65-66)
8- Karpuz: Kabakgiller ailesinden olan karpuz, hararet giderici olarak alınır. Hz. Aişe (r.a.), peygamberimizin karpuzla yaş hurmayı birlikte yiyip şöyle dediğini nakleder: “Hurmanın hararetini karpuzun soğukluğu ile, karpuzun soğukluğunu da hurmanın harareti ile kırıp gideriyoruz” (E. Davud et’ime Hadis 3836) .
9- Zeytin: Zeytin kelimesi Kur’an-ı Kerim’de 6 yerde geçmektedir. Cenab-ı Hak: “İncir’e, zeytin’e, Tûr-i Sinâ’ya ve şu emin beldeye (Mekke’ye) yemin ederim ki, gerçekten biz insanı en güzel bir şekilde yarattık” buyurmaktadır (Tîn 1-4) .
“(Yine sizin için) Tûr-i Sinâ’da yetişen bir ağaç meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ (Zeytin yağı) ve hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (Zeytin) verir.” (Mü’minun 20)
10- Et: Et en kıymetli gıdalardandır. Kur’an-ı Kerim’de et on iki yerde zikredilmiştir. Hayvanlardan bahsedilirken; “Davarlar (Deve, sığır, keçi ve koyunları) da O yarattı. Bunlarda sizin için soğuktan koruyucu yünler ve bir takım menfaatler vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz” buyurulmuştur. (Nahl 5)
10- Sinameki: Baklagillerden bir bitkidir. Mekke’de yetişen türü meşhur olduğu için Mekke Senâsı anlamına gelen bu kelime, halk dilinde Sinameki olarak kullanılmıştır. En büyük özelliği, müshil olarak kullanılmasıdır.
Yan etkisi yok denecek kadar azdır. Yaprakları kurutularak değerlendirilir. Az miktarda alınması halinde mide ve bağırsakları yumuşatır. Fazla miktarda alınırsa ishal eder. (Şerhu’l-Erbain s.60; İ. Kayyim s.145)
11- Kekik: Ballıbabgillerden bir bitkidir. Çiçekleri, tomurcukları ve sapı baharat olarak kullanılır. Bazı türlerinin çiçekli, ve yapraklı dallarından damıtma usulüyle kekik yağı elde edilir. Yapraklı dalları çay olarak da içilir.Güzel ve hoş kokusu vardır.
12-Yavşan: Peygamberimiz bir hadislerinde; “Evlerinizi- zaman zaman- akgünlük, yavşan, kekik ve gelin çiçeği gibi güzel kokulu otlarla tütsülendiriniz” buyurmuştur. (Râmuz s.243)
13- Kimyon: Maydonozgillerden otsu, güzel kokulu bir bitkidir. Tohumlarıyla birlikte bu adla anılır. Kurutularak baharat olarak kullanılır. Geçmişte hekimlikte de faydalanılmıştır.
14- Sarımsak: Bu bitkinin toprak altındaki baş kısmı hem yenir ve hem de baharat olarak kullanılır. Hoşa gitmeyen bir kokusu vardır. Hadis-i Şeriflerde soğan ve sarımsağa “habis” hoşa gitmeyen şey denilmiştir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v): “Her kim şu kötü kokulu (habis) bitkiden (sarımsaktan) yerse, ağzının kokusu gidinceye kadar mescidimize gelmesin” buyurmuştur. (Müslim Hadis 76)
15- Sirke: hurma, şeker, bal, incir ve üzüm gibi meyvelerin şırasının çıkarılıp ekşitilmesiyle elde edilir. Sirke, gıda maddesi olarak kullanıldığı gibi, temizlikte ve hekimlikte de kullanılmıştır. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde: “Sirke ne güzel bir katıktır. Allahım! Sirkeyi bereketlendir. Zira sirke benden önceki peygamberlerin de katığı idi. İçinde sirke bulunan ev, katık sıkıntısı çekmez” buyurmuştur (İ. Mâce et’ime Hadis 3318) .
16- Ayva:Peygamber Efendimiz (s.a.v); “Ayva, göğüsteki sıkıntıyı, ağırlığı giderir, gönlü (kalbi) ferahlatıp kuvvetlendirir.” buyurmuştur (M. Zevaid 5/45; C. Sağır 2/80; F. Kadir 5/46; K. Ummal 10/28258). Ayvanın kalbi kuvvetlendirdiği ve akciğer iltihabına karşı faydalı olduğu belirtilir (E. Nuaym 61). Ayrıca ayva, idrar arttırır, ishali keser, kusmayı teskin eder. Vücut ısısının düşmesini önler.
17- Acur: Kabakgillerden olup, salatalık’a benzer bir sebzedir. Peygamberimizin (s.a.v) acuru yaş hurma ile yediği belirtilir (Kamus 1/79, 1247; K. Ummal 10/28281).
Acur, idrar söktürür, mesane ağrılarına karşı faydalıdır. Hz. Âişe (r.a.), acurun yaş hurma ile yenmesinin kilo aldırdığını ifade etmiştir (İbni Mâce 3325; A. Bağdadi 141).
18- Sütlü bulamaç :Sütlü bulamaç, arpa veya buğday ununa yağ ve süt karıştırılarak ateş üzerinde yapılan bir nevi çorbadır. Sütlü bulamaç olarak da bilinir. (İ. Kayyim s.190-191) Bazen bu karışıma bal da ilâve edilir. Sütlü bulamaçla alakalı Peygamberimizin muhtelif hadisleri vardır: “Gerçekten sütlü bulamaç hastanın midesini kuvvetlendirip rahatlatır. Bazı üzüntülerini de giderir.” (Buhari tıp 7/14)
Sıhhatli olmak en büyük nimetlerdendir. Çünkü, dünyayı kazanmak da, ahreti kazanmak da sıhhatle mümkündür. Peygamberimiz A.S. da sağlık hakkında şöyle buyurmuştur:
“ Sizlerden her kim vücutça sağlıklı, nefsinden, malından korkusuz ve huzurlu , günlük yiyeceği de yanında olarak sabahlarsa, sanki dünyanın bütün nimetleri kendisinde toplanmış gibi olur (Tirmizi zühd Hadis 2346).” Yine benzer bir hadislerinde aynı konuya işaret etmişlerdir: “Emniyetli (Korkusuz) yaşamak ve sağlıklı olmak iki büyük nimettir ki, insanlardan pek çoğu bu iki nimetten mahrumdur” (İ. Sünnî vr. 10b).
Yine bir başka hadislerinde; “ Ey insanlar! Şüphesiz ki dünyada insanlara, imân ve sağlıktan daha kıymetli bir şey verilmemiştir. Böyle olunca, yüce Allah’tan bunları isteyiniz” buyurdu (Müsned 1/8).
İslâmiyet, sağlık noktasında koruyucu hekimliği ön plâna çıkarır. Bir başka ifâde ile, hastalıkların sebeplerini nazara verir ve bunlara riayet edilmesini ısrarla ister. Bu hususta özellikle az yeme tavsiye edilmektedir. Nitekim bir hadislerinde Peygamber A. S. “ İnsanoğlu midesinden daha zararlı bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna belini doğrultacak birkaç lokma kâfidir. Mutlaka yemesi gerekirse, midesinin üçte birini yemeye, üçte birini içmeye, üçte birini de nefes alıp vermeye (havaya) bırakmalıdır” buyurmuştur (Tirmizi zühd Hadis 2380). Çok yeme, pek çok hastalığın sebebi olarak gösterilmiştir: “Bir çok hastalığın gerçek sebebi çok yemedir” (C. Sağır 1/36) .
Yine bir başka hadislerinde aynı konuya işaret etmiştir: “Allah’a en sevgili olanınız; az yiyenleriniz, vücut bakımından da hafif olanlarınızdır.” (Kenzü’l Ummal 3/7084; Münavi, Feyzu'l-Kadir, 1/175)
Sağlığın muhafazası için her türlü tehlikelerden uzak durulması istenir. Nitekim Peygamber A.S. “ Her kim korkuluksuz bir damda yatıp uyur da, geceleyin damdan düşüp ölürse sorumluluğu kendisine aittir. Her kim de fırtınalı bir zamanda deniz yolculuğuna çıkar, fırtınaya yakalanıp ölürse, bunun da sorumluluğu kendisine aittir” buyurmuştur (Müsned 5/79, 271). Yine Peygamber A.S. kirli ve pis şeylerden sakındırmıştır: “Her kim elinde et kokusu (bulaşığı) olduğu halde, yıkamadan yatıp uyur, bu sebeple de kendisine bir şey isabet ederse, ancak kendisini suçlasın” (Ebu Davud etime Hadis 3852) .
Cenab-ı Hak, dünyada imtihanın gereği , pek çok hikmetlerine binaen, insanların da sünnetulah’a riayet etmemesinin bir sonucu olarak, insanlara bir takım hastalıklar vermektedir. Bununla beraber, bütün hastalıkların da tedâvi çarelerini halk etmiştir.
İsrâ Suresi’nin 82. âyetinde Cenab-ı Hak, “Biz Kur’an-ı müminler için bir şifa ve rahmet olarak indirdik” buyurmaktadır. Yunus Suresi’nin 57. âyetinde ise, “Ey insanlar! (İşte bu Kur’an) size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olan dertlere bir şifa, müminler için doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet olarak gelmiştir.”ifadesi yer alır.
Peygamber A.S. da; “İki şeyde şifa vardır. Kur’an okumakta ve bal şerbeti içmekte” buyurmaktadır (Hakim tıp 4/200) . Peygamberimiz A.S. her hastalığın tedâvisinin mümkün olduğunu beyan etmiştir:” Yüce Allah, şifasını vermediği hiçbir hastalık yaratmamıştır” (Buhari, tıp Hadis 7/12) . Bir başka hadislerinde de şöyle buyurmuşlardır: “Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz! Çünkü yüce Allah, ölüm ve ihtiyarlıktan başka şifasını vermediği hiçbir hastalık yaratmamıştır” (İbni Mâce, tıp Hadis 3436) .
Şifâli bitkilerden Allah ve Resûlü’nün tavsiye ettikleri:
Bitkilerle tedâvi, tedâvi sırasında ilâç kullanmadan gıda maddeleri ya da benzerleri ile yapılan tedâvidir. Her hangi bir hastalık gıda maddeleri ve perhizle tedâvi edilebilirse, ilâç kullanması tavsiye edilmez. Gıda maddeleri ile tedâvide genel kâide; hastalığın tedâvisi sırasında faydalı gıdaları alıp, zararlı olanlarını terk ederek perhiz etmektir.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de gıdaların temiz ve helâl olmasına işaret etmektedir: “Allah’ın sizlere rızk olarak verdiği şeylerden helâl ve temiz olarak yiyiniz! Eğer gerçekten Allah’a ibadet ediyorsanız, Onun vermiş olduğu nimetlere teşekkür ediniz” (Nahl 114) .
Peygamberimiz A.S., hastalığın nasıl önleneceği ile alâkalı olarak şöyle buyurmuştur: “Hastalığın evi midedir. Tedavinin özü perhizdir.” Peygamberimiz A.S. bir başka hadislerinde de, bitkilerle tedâvinin yüce Allah tarafından öğretildiğini açıklamak üzere şöyle buyurmuştur: “Süleyman Aleyhisselâm her ne zaman namazgâhta namaz kılsa, ansızın önünde bir bitki görür ve o bitkiye: ‘İsmin nedir?’ diye sorardı. Bitki de: ‘İsmim şudur’ diye adını söylerdi. Süleyman Aleyhisselâm: ’Niçin yaratıldın, ne işe yararsın?’ diye tekrar sorardı. O bitki de:’Şunun için yaratıldım’ derdi. Eğer bir hastalığa ilâç olarak yaratılmış ise, yazıp not ederdi. Eğer yer yüzüne dikilmek için yaratılmış ise, toprağa dikerdi” (Abdüllatif Bağdâdî, Tıbb-ı Nebevî s. 58; Süyûti, Tıbb-ı Nebevî vr. 7a, 50b) .
Süleyman Aleyhisselâm’ın ilâhî vahye dayalı olarak bu şekilde tespit ettiği bitkilerin, “Bitkiler Kitabı”nda yer aldığı, ayrıca, pek çok ilacın ve hastalığın bu kitaba dahil edildiği belirtilir (A. Bağdâdî s.58,188) .
İnsanın ruh ve beden sağlığı üzerindeki çalışmalar bir bakıma insanlık tarihi kadar eskidir. Özellikle İslâm âleminde tıbbî konularda, Kur’an-ı Kerim’in bildirdikleri, Peygamberimizin tavsiye ve teklifleri, kıyas ve tecrübe yoluyla elde edilen bilgiler, Tıbb-ı Nebevî kaynaklarında yer almıştır.
Biz burada, tedavî noktasında, Kur’an ve hadislerde işaret olunan yiyecek ve içeceklerden bazılarını nazara alacağız.
Yeme ve içme hususunda İslâm dinin koyduğu prensibin başında az yemek gelir. İçilecek şeylerin de bir nefeste içilmemesini öğütler. Nitekim Peygamber A.S. her hangi bir şey içtiği zaman üç nefeste içer ve şöyle derdi: “Bu şekilde içmek daha kandırıcı, sağlık için daha faydalıdır” (Müslim eşribe Hadis 123; Ebu Davut eşribe Hadis 3729; Tirmizî eşribe Hadis188) . Yine Peygamber A.S. “ Devenin içtiği gibi suyu bir nefeste içmeyiniz. Bardağı her defasında ağızdan uzak tutarak iki veya üç nefeste içiniz. İçerken besmele çekiniz, içtikten sonra da ’Elhamdülillah’ deyiniz” buyurmuştur (Tirmizî eşribe Hadis 1885) . Bir hadislerinde de: “Sizden biriniz su içtiği zaman yavaş yavaş içsin, bir nefeste içmesin. Zira, suyu bir nefeste içmek karaciğer iltihabı (ve nefes tıkanıklığı) meydana getirir” buyurmuştur (Adürrezzak 10/428 Hadis 19594).
Bir başka hadislerinde de ayakta su içmenin zararına işaret etmiştir: “Eğer ayakta su içen kimse, midesine verdiği zararı bilseydi, içtiği suyu şüphesiz ki geri kusardı” (Abdürrezzak 10/427 hadis 19588). Yine aynı konu ile alakalı olarak. “Sizden biriniz ayakta su içmesin. Her kim unuturdea içerse, kusmaya çalışsın” buyurmuştur (Müslim eşribe Hadis 116) .
Peygamberimizin, güneşte ısıtılan suyun kullanılmaması hususunda da tavsiyeleri olmuştur. Hz. Aişe (R.A): “Peygamber A.S. yanıma gelmişti. Ben ise, güneşte su ısıtıyordum. Bunun üzerine. ”Ey Aişe! Böyle yapma! Zira, güneşte ısınmış suyu kullanmak abraşlık (Alaca, sedef) gibi cilt hastalığı meydana getirir” buyurdu (Dârekutnî taharet 1/38 Hadis 2) .
Acur (Cucumis anguria)
Kabakgillerden olup, salatalık’a benzer bir sebzedir. Peygamberimizin (A.S.) acuru yaş hurma ile yediği belirtilir (Kamus 1/79, 1247; K. Ummal 10/28281). Acur, idrar söktürür, mesane ağrılarına karşı faydalıdır. Hz. Âişe (R.A.), acurun yaş hurma ile yenmesinin kilo aldırdığını ifade etmiştir (İbni Mâce 3325; A. Bağdadi 141).
Ayva (Cydonia oblonga)
Peygamber A.S. “Ayva, göğüsteki sıkıntıyı, ağırlığı giderir, gönlü (kalbi) ferahlatıp kuvvetlendirir” buyurmuştur (M. Zevaid 5/45; C. Sağır 2/80; F. Kadir 5/46; K. Ummal 10/28258). Ayvanın kalbi kuvvetlendirdiği ve akciğer iltihabına karşı faydalı olduğu belirtilir (E. Nuaym 61). Ayrıca ayva, idrar arttırır, ishali keser, kusmayı teskin eder. Vücut ısısının düşmesini önler.
Bal
Bal ile alakalı olarak Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Rabbin, bal arısına, ‘Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva yap, sonra her çeşit bitkiden ye; sonra da -bal yapman için- Rabbinin gösterdiği yollardan boyun eğerek yürü’ diye öğretti. Onun karınlarından renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Düşünen bir millet için bunda ibretler vardır” (Nahl, 69).
Peygamberimiz (A.S.) da balın şifa olduğunu şöyle açıklamaktadır: “Üç şeyde şifa vardır. Bal şerbeti içmekte, kan aldırmakta ve dağlama yaptırmakta, fakat ben dağlamayı sevmem” (Müslim, Hadis 71). Bir başka hadislerinde de; “Şifa iki şeydedir. Biri Kur’an okumakta, diğeri ise bal şerbeti içmekte” buyurmuştur (İbni Mâce, Hadis 3457). Yine bal şerbeti ile alakalı olarak şunları ifade etmiştir: “Bal şerbetinden daha üstün bir ilaç bulunmaz” (C. Sağır 2/125). “Bal şerbeti gönlümdeki üzüntüyü, sıkıntıyı giderir ve gözümün görme duygusunu da kuvvetlendirir” (E. Nuaym vr. 131b). Böbrek sancısı ile alakalı olarak da bal şerbetini tavsiye etmiştir: “Böbrek sancısı, böbrekteki sinirdendir. Hareket ettiği zaman sahibini hasta eder. Bu hastalığı ılık su ve bal şerbeti ile tedavi ediniz” (C. Sağır, 2/10). Bir baş hadislerinde; “Doğum yapan kadınlar için yaş hurma, hasta kimseler için ise, bal gibi şifa yoktur” buyurmuştur (K. Ummal, 10/28279). Yine bir defasında: “Sizlere sinameki ve sennût’u (tereyağı, bal, hurma ve kimyon) tavsiye ederim. Zira bunlar, sâm’dan başka birçok derde devadır” buyurunca, ashap: “Sâm nedir? Ya Resulallah!” diye sormuşlar. O da: “Ölümdür” diye cevap vermiştir (İbni Mâce, tıp Hadis 3457). Bal şerbetinin ishali kesmesi ile alâkalı bir vakıa. Bir kimse Peygamber A.S. gelerek, kardeşinin ishale yakalandığını söylüyor. Peygamber A.S. da “Bal şerbeti içir” buyuruyor. Adam sonra gelip”Kardeşime bal şerbeti içirdim, fakat bu onun ishalini arttırdı” demiştir. Peygamber A.S. üç defa tekrarlanan bu soruya “Bal şerbeti içir” buyurmuştur. Adam dördüncü defa geldiğinde Peygamber A.S. yine “Bal şerbeti içir” buyurdu. Adam:” Gerçekten hastaya bal şerbeti içirdim, fakat bu ondaki ishali arttırmaktan başka bir şey yapmadı” dedi. Bunun üzerine Peygamber A.S. “Allah doğru söyler, fakat senin kardeşinin karnı yalancıdır” buyurdu. Adam tekrar bal şerbeti içirdi ve hasta iyileşti (Müslim selâm Hadis 91).
Bal ile gargara yapılırsa, boğaz şişlikleri, boğmaca, bademcik ve boğaz iltihaplarına faydalıdır (Şerhu’l Erbain s.49). Müzmin kabızlıklara, vücudu zayıf olanlara, midesinde hazımsızlık bulunanlara ve zehirlenmelere karşı bal şerbeti fevkalâde faydalıdır (Aselün- Nahl s.149-150,157-158, 168-176).
Balın terkibinde bulunan maddeler ( Karabulut, A. Tbbı-ı Nebevi, 1993):
Su: %18
Meyve şekeri : %40
Üzüm şekeri : %34
Kamış şekeri, arpa şekeri ve diğer şekerler : %0.4
Proteinler: %0.3
Madeni tuzlar: %0.2
Diğer maddeler : %7.1
Yukarıda sayılan özellikleri sebebiyle bal, halk tababetinde çok eski devirlerden beri tedavi edici veya tatlandırıcı olarak geniş oranda kullanılan önemli bir drogdur ( Üçer, 1981; Üçer, 1983).Müshil, midevi, besleyici ve kuvvet verici etkilere sahiptir. Mikrop üremesini önleyici ve yara iyi edici özellikleri de vardır. Bitki droglarının tatlandırılması için karışımlara % 15 oranında bal konur (Ülker, 1964; Baytop, 1984).
Et
Et en kıymetli gıdalardandır. Kur’an-ı Kerim’de et on iki yerde zikredilmiştir. Hayvanlardan bahsedilirken; “Davarlar (Deve, sığır, keçi ve koyunları) da O yarattı. Bunlarda sizin için soğuktan koruyucu yünler ve bir takım menfaatler vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz” (Nahl 5).
Cennet ehli tavsif edilirken de: “Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol verdik” (Nahl 5). Peygamber A. S. da : “Et, dünya ve ahrette yiyeceklerin efendisidir” buyurmuştur (İ. Mâce etime Hadis 3305). Peygamberimizin (A S.) en çok koyunun kürek etini, ön kolları etlerini sevdiği rivayet edilir. Boyun etinin de hem lezzetli ve hem de hazmı kolaydır. Sırt eti çok gıdalıdır, kan yapar. Nitekim bir hadiste: “En iyi et, sırt etidir” buyrulmuştur. Hayvanların sağ taraf etleri, sol taraf etlerinden daha hafif ve daha üstündür. Et, işkembeden uzaklaştıkça değeri artar (Bağdâdî s.156).
Peygamber A. S. : “Sizlere inek sütünü tavsiye ederim. Zira, ineğin sütü şifa, sütünden elde edilen yağı deva, eti ise derttir” buyurmuştur (C. Sagır 1/51; K. Ummal 10/28209). Sığır eti sert ve kurudur. Bazı hastalıkları meydana getirir. Çok çalışanların haricindekilerin yemesi iyi değildir (İ. Sünni vr.68b). Sığır eti basur hastalığını tahrik eder. Bu bakımdan basur hastalarının sakınması gerekir (L. Ukûl 1/533). Sığır etinin yan etkilerinin karabiber ve tarçın gibi baharatlarla giderilmesi tavsiye edilmektedir. Yaşlı ve zayıf olan sığırların etleri daha zararlıdır. Hazım bakımından özellikle yaşlı kimseler için iyi değildir (Bağdâdî s. 155-157). Dana eti böyle değildir. Hazmedildiği takdirde vücuda güçlü gıda verir. Nitekim Hz. İbrahim’in A.S. misafirlerine semiz dana kebabı ikram ettiğini Kur’an-ı Kerim haber vermektedir (İ. Kayyim s.418; Hûd 69-70; Zâriyât 26).
Yaşlı keçi etinin hazmı iyi değildir. Keçi etinin en iyisi, iki yaşında olanının etidir. Dişi keçinin eti erkeğininkinden daha faydalıdır. Oğlak etinin hazmı kolaydır, kan yapıcı özelliği vardır (İ. Kayyim s.416-418; Bağdâdî s.156-157).
Etlerin en kıymetlisi ve en gıdalısı koyun etidir. En iyisi bir yaşındaki koyunun etidir. Kan yapıcı özelliği vardır (İ. Kayyim s.416-418).
Peygamberimiz A.S. da bir hadislerinde: “Sizden biriniz-çorba yapmak için- et satın aldığı zaman, suyunu çok koysun. Zira-yiyen kimse- çorbanın içinde et bulamaz ise,suyundan içer. Çünkü et suyu, iki etten birisidir” (Tirmizî et’ime Hadis 1832) .
Tavşan eti kabızlık yapar, idrarı söktürür ve böbrek taşlarını parçalar. Tavşan eti kirli kan yapar (Bağdâdî s. 64) .
Balık eti hafıza zayıflığını gidermek için faydalıdır. Sinirler, ilik ve kemik için iyidir. Balık eti, diğer etlerden midede daha çabuk hazmolur (el-Edviyye s. 60-61) .
Hastalar ve hastalıktan yeni kalkmış kimseler için ilk tavsiye olunacak gıda, genelde kuş etidir (el-Edviyye s. 58) . Peygamberimiz A.S., Cenab-ı Hakk’ın, mü’minlere Cennette kuş ikram edeceğini belirtmektedir: ”Gerçekten sen Cennette bir kuşa bakar ve onu arzu edersin, hemen o kuş kızartılmış kebap olarak önüne gelir” (İ. Kesir 4/287) . Tavuk eti de kuş eti grubundandır. Tavuk eti, mideye hafif gelir, hazmı kolaydır. Zekayı güçlendirir ve meniyi arttırır, sesi iyileştirir. Kan yapıcı özelliği vardır.
Et en kuvvetli gıdalardandır. Vücudu şişmanlatır. Et yemek gönüle ferahlık verir. Diğer taraftan, et romatizma, tansiyon yüksekliği ve böbrek iltihabı gibi hastalıklar için zararlıdır. Mafsal ve romatizma ağrılarını arttırır (El –Edviyye s. 46, 52).
Zeytin (Olea sativa):
Zeytin kelimesi Kur’an-ı Kerim’de 6 yerde geçmektedir. Cenab-ı Hak: ”İncir’e, zeytin’e, Tûr-i Sinâ’ya ve şu emin beldeye (Mekke’ye) yemin ederim ki, gerçekten biz insanı en güzel bir şekilde yarattık” buyurmaktadır (Tîn 1-4) .
“(Yine sizin için) Tûr-i Sinâ’da yetişen bir ağaç meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ (Zeytin yağı) ve hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (Zeytin) verir (Mü’minun 20).
Zeytin mideyi kuvvetlendirir, cinsi istek ve arzuyu tahrik eder, ağız kokusunu giderir (Bağdadi s.115). Peygamber A.S. “Sizlere zeytinyağı tavsiye ederim. Hem yiyiniz ve hem de onunla yağlanınız. Zira zeytinyağı bâsur hastalığı için şifadır” buyurmuştur (C. Sağır 2/54;F. Kadir 4/349;M. Zevaid 5/100;Ramuz s. 318, Bağdâdî s. 115;K. Ummal 10/28295). Bâsur hastalığı için zeytinyağının çiğ olarak içilmesi ve bâsur memelerine sürülmesi tavsiye edilmektedir (Bağdâdî s. 115) .
Zeytinyağı cildi yumuşatır, saçların beyazlaşmasını geciktirir. Zeytin yağı, sürülen organı kuvvetlendirir (İ. Kayyim s. 366; Bağdâdî s. 114) . Zeytinyağı, tedavi sırasında ağızdan alınır veya lavman olarak makattan verilir, ya da merhem gibi yaralara veya bütün cilde sürülür. Zeytinyağının, adale ve mafsallara sürülerek ovuşturulması faydalıdır. Zeytinyağı, cilt hastalıkları için de faydalıdır (Bağdâdî s.114) .
Zeytinyağı, oleik asit gliseritlerini %75 oranında bulundurur. Ayrıca A ve E vitaminlerini ihtiva eder (Okay,1944; Baytop, 1984) . Zeytinyağı, damar sertliği, peklik, ülser, karaciğer ve romatizma hastalıkları ile böbrek taşları ve kuma karşı faydalıdır. Tansiyon düşürücü özelliği vardır (Acartürk, 1996).
İncir (Ficus carica):
İncir, besleyici gıda olup hazmı kolaydır. Meyvelerin çoğundan daha gıdalıdır.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de: ”İncir’e, zeytin’e, Tûr-i Sinâ’ya ve şu emin beldeye (Mekke’ye) yemin ederim ki, gerçekten biz insanı en güzel bir şekilde yarattık” buyurmuştur (Tîn 1-4) .
İncir, Öksürük için faydalıdır. Boğaz, göğüs ve gırtlak sertliğini giderir. İdrarını yapamayanlar için faydalıdır. Gözeneklerdeki tıkanıklığı giderir. Böbrek taşlarını ve mesâneyi temizler. Bâsur hastalığı ile mafsal ve eklem ağrıları için tavsiye edilmektedir (Bağdâdî s. 79-80; K. Ummal 10/28280, 28307) . İncir süt içinde kaynatılıp içilirse, çiçek ve kızamık hastalıklarına karşı faydalıdır.
Bir hadiste de: “Her kim kalbinin rahat çalışmasını isterse, incir yemeye devam etsin” buyrulmuştur (C. Sağır 2/80).
Sirke
Sirke, hurma, şeker, bal, incir ve üzüm gibi meyvelerin şırasının çıkarılıp ekşitilmesiyle elde edilir. Sirke, gıda maddesi olarak kullanıldığı gibi, temizlikte ve hekimlikte de kullanılmıştır. Peygamber A.S. bir hadislerinde: “Sirke ne güzel bir katıktır. Allahım! Sirkeyi bereketlendir. Zira sirke benden önceki peygamberlerin de katığı idi. İçinde sirke bulunan ev, katık sıkıntısı çekmez” buyurmuştur (İ. Mâce et’ime Hadis 3318) .
Sirke, iştahı açar, iltihaplı mideye faydalıdır, zehirleme yapan ilâçların zehrini giderir, vücutta katılaşan kanı inceltir ve çözer. Dalağa faydalıdır. Sıcak olarak ağızda gargara yapılırsa, diş ağrılarına karşı faydalı olup, diş etlerini de kuvvetlendirir (Bağdâdî s. 106) . Sirke, parmakların uçlarında ve tırnak diplerinde meydana gelen dolama, egzama, ateşli şişlikler ve ateş yanığına karşı faydalıdır (İ. Kayyim s.354-55) .
Sirke temizlik maddesi olarak da kullanılmıştır. Elbisedeki mürekkep ve benzeri lekeleri sudan daha iyi çıkarır (İ. Meâlimü’s Sünen 1/96).
Çörek otu (Nigella arvensis):
Düğünçiçeğigiller ailesinden otsu bir bitkidir. Bunun susam büyüklüğündeki siyah tohumları bu adla anılır. Börek ve pasta üstlerine çeşni için konur. Bu tohumların yağı da çıkarılır. Çörek otu, özellikle soğuktan ileri gelen hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Pek çok hastalık için şifa kaynağı olarak gösterilmiştir.
Peygamberimiz A.S. : “Sizlere şu çörek otunu tavsiye ederim. Zira bunda, ölümden başka bir çok hastalık için şifa vardır” buyurmuştur (Buhari tıp 7/14). Yine bir başka hadislerinde de buna işaret etmiştir: “Bilmiş olunuz ki, mantar göz ilâcıdır. Medine’nin acve isimli hurması ise cennet meyvelerindendir. Tuz ile karıştırılmış çörek otu ise, ölümden başka bir çok hastalık için şifadır” (Müsned 5/346) .
Enes İbni Mâlik (r.a.) : “Peygamber A.S. hastalandığı zaman, ağzına bir avuç çörek otu atar, üzerine de su (Zemzem suyu) veya bal şerbeti içerdi” demiştir (Râmuz s. 525) .
Çörek otu, şişkinliği, midenin suyunu alır. Çörek otu baş ağrısına, yarım baş ağrısına, baş dönmesine, unutkanlığa yüz ve ağız felçlerine karşı faydalıdır (Bağdâdî s. 89) .
Çörek otu havanda dövülüp bal ile macun yapılarak ılık su ile içilirse, böbrek ve mesâne taşlarını eritir, birkaç gün devamlı alınırsa idrarı, âdet kanamasını ve sütü arttırır.
Çörek otu yağı, deri kavlaması (sedef hastalığı)’, sivilce ve siğiller için tavsiye edilir. 4-5 gram içildiği zaman nefes darlığına iyi gelir. Havanda dövülmüş çörek otunun, sirke ile karıştırılıp macun yapılarak abraş (Alaca) ve mantar gibi hastalıklar için cilde sürülmesi faydalıdır (İ. Kayyim s. 347-49).
Peygamberimiz A.S.’ın çocuğunun Sâr’a hastalığından şikayetçi bir kadına, çörek otu tavsiye ettiği nakledilir (Fâik 3/330) .
Üzüm (Vitis vinifera) :
Üzüm hem gıda ve hem de hekimlikte kullanılmıştır. Meyveler içinde en üstün ve en çok gıdalı olanlarındandır. Meyvelerin kıralı olan üç yiyecekten biridir. Bunlar; hurma, incir ve üzümdür (İ. Kayyim s. 262, 387-88). Yaş ve kuru halde yenir. Kur’an-ı Kerim’de on bir yerde üzümün adı geçmektedir. Bir âyet-i Kerime’de “Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerinden şerbet, şıra (meyve suları, meyve şekeri, bal) ve güzel rızk elde edersiniz. Düşünen bir millet için bunda bir ibret vardır” buyrulmuştur (Nahl 67).
Üzüm hazmı kolaylaştırır ve kabızlığı giderir. Bâsura, böbrek taşlarının düşürülmesine ve mafsal ağrılarına karşı faydalıdır. Karaciğeri takviye eder. Zayıflara ve hastalıktan yeni kalkmışlara üzüm yemeleri tavsiye edilir (el-Edviyye s. 118).
Peygamberimizin A.S. meyveler içerisinde üzüm ve karpuzu sevdiği belirtilir (Süyûtî vr. 22a) . Kuru üzümün sinirleri kuvvetlendirdiği, yorgunluğu giderdiği , ağız kokusunu güzelleştirdiği, balgama karşı faydalı olduğu belirtilir (K. Ummal 10/28268) .Kuru üzümün hafızayı da geliştirdiğine işaret edilmiştir. Nitekim İmam Zührî (r.a.) bu hususta şöyle demiştir: “Her kim hadis ezberlemek isterse, kuru üzüm yesin.”
Karpuz (Citrillus vulgaris):
Kabakgiller ailesinden olan karpuz, hararet giderici olarak alınır. Hz. Aişe (r.a.), peygamberimizin karpuzla yaş hurmayı birlikte yiyip şöyle dediğini nakleder: “ Hurmanın hararetini karpuzun soğukluğu ile, karpuzun soğukluğunu da hurmanın harareti ile kırıp gideriyoruz” (E. Davud et’ime Hadis 3836) .
Karpuz ve kavun, mideyi ve bağırsakları temizler, idrarı arttırır,böbrek ve mesane taşlarını eritir. Cinsi münasebet gücünü arttırır, cildi güzelleştirir. Karpuzun yemeklerden önce yenmesi tavsiye edilmektedir. “Karpuz yemeklerden önce yenirse,organları temizler ve hastalığı siler götürür. Eğer yemeklerden sonra yenirse, kusma meydana gelir” (İ. Kayyim s.337) .
Kekik (Thymus vulgaris):
Ballıbabgillerden bir bitkidir. Çiçekleri, tomurcukları ve sapı baharat olarak kullanılır. Bazı türlerinin çiçekli, ve yapraklı dallarından damıtma usulüyle kekik yağı elde edilir. Yapraklı dalları çay olarak da içilir. Güzel ve hoş kokusu vardır. Peygamberimiz bir hasislerinde. “Evlerinizi- zaman zaman- akgünlük, yavşan, kekik ve gelin çiçeği gibi güzel kokulu otlarla tütsülendiriniz” buyurmuştur (Râmuz s.243).
Kekik, midedeki gazı çıkarır, mide ve karaciğer üşütmelerine karşı faydalıdır. Şişkinliği giderir, ağır yemekleri hazmettirir. Şehveti tahrik eder, koklanması nezleye iyi gelir (Bağdâdî s. 124) . Ayrıca, İdrarı ve adet kanamasını arttırır. Gözlerin görme duyusunu keskinleştirir, hafızayı kuvvetlendirir. Yılan ve akrep sokmalarına karşı, bal ile karışık kekik macunu bol olarak yenirse, yılan ve akrebin zehrini tesirsiz hale getireceğine işaret edilmektedir (el-Mutemed s.285-287).
Kekik yağı, ağız yoluyla alındığında akciğer ve göğüs hastalıkları için gayet faydalıdır. Safrayı arttırır ve bağırsak kurtlarını düşürür.
Pırasa (Allium porrum):
Pırasa et ile pişirilirse etin yağını alır. Vücutta kötü sıvılar meydana getirir, gözü zayıflatır. Tansiyonu düşürür. Hazmı zordur. Ağızda kötü koku hasıl eder.
Peygamberimiz A.S., huzuruna gelen bir cemaatte pırasa kokusunu hissetti ve onlara: “Bu sebzenin yenilmesini ben size yasak etmedim mi? Çünkü insanların rahatsız oldukları şeylerden melekler de rahatsız olurlar” buyurdu (İ. Mâce et’ime Hadis 3365) .
Sarımsak (Allium sativum):
Bu bitkinin toprak altındaki baş kısmı hem yenir ve hem de baharat olarak kullanılır. Hoşa gitmeyen bir kokusu vardır. Hadis-i Şeriflerde soğan ve sarımsağa “habis” hoşa gitmeyen şey denilmiştir. Nitekim Peygamber A.S.: “Her kim şu kötü kokulu (habis) bitkiden (sarımsaktan) yerse, ağzının kokusu gidinceye kadar mescidimize gelmesin” buyurmuştur (Müslim Hadis 76) . Yine bezer bir hadiste buna temas edilmiştir: “Her kim soğan veya sarımsak yiyecek olursa, (Kokusu gidinceye kadar) yanımıza ve mescidimize yakın olmasın, evinde otursun” (Buhârî, ezan 1/207).
Sarımsak, haşarat sokmalarında dövülüp macun haline getirildikten sonra yılan ve akrebin soktuğu yerlere merhem gibi sürülürse zehiri çeker ve vücudu ısıtır. Bu sebeple soğuktan meydana gelen şişliklere karşı da panzehir olarak kullanılır. Sarımsak şişkinliği giderir, hazma yardım eder. Kan dolaşımı aksaklıklarını giderir. İdrar ve balgam söktürür. Kanser tümörlerinin büyümesini önler. Sarımsak bal ile macun yapılır alaca hastalığının tedavisi için cilde sürülürse faydalıdır (İ. Kayyim 345) . Sarımsak koruyucu olup, gıdaların bozulmasını önler. Hz. Ali (r. A.), sarımsağın bir çok hastalık için şifa olduğunu söylemiştir (Müntehabü’t-Tıbbı Nebevî li Ebî Nuaym vr. 60b) .
Sarımsağın zararlı tarafları da vardır. Baş ağrısı yapar, dimağa ve gözlere zarar verir. Görme gücünü ve cinsel arzuyu zayıflatır.
Kimyon (Cuminum cyminum):
Maydonozgillerden otsu, güzel kokulu bir bitkidir. Tohumlarıyla birlikte bu adla anılır. Kurutularak baharat olarak kullanılır. Geçmişte hekimlikte de faydalanılmıştır.
Peygamber A.S. bir hadislerinde: “Sizlere sinameki ve sennûtı (tereyağı, bal ve kimyon) tavsiye ederim. Zira bunlar Sâm’dan başka her derde devadır” buyurunca, oradaki sahabeler tarafından: “Sâm nedir, ya Resûlallah?” diye sorulduğunda, Peygamber A.S.: “Ölümdür” diye cevap vermiştir (İ. Mâce tıp Hadis3457) .
Kimyon iştahı açar, sindirimi kolaylaştırır, mide ve bağırsaklardaki şişkinliği ve ağız kokusunu giderir. Kimyon, bal ve şeker ile şerbet yapılacak olursa, bağırsak ve kulunç ağrılarına iyi gelmektedir. Kimyon, İdrarı ve sütü arttırır. İdrarı zor yapanlara tavsiye edilmektedir. Karaciğer için faydalıdır. Kimyon diş ağrılarına ve diş etlerindeki inmeye karşı da faydalıdır (Bağdâdî s.147-148) .
Süt:
Sütün terkibinde sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, bakır kükürt ve klor gibi madeni tuzlar ile protein, şeker ve yağ gibi besinler mevcuttur. Bu bakımdan süt hem yiyecek ve içeceklerin yerini tutan iyi bir gıda maddesi ve hem de bir çok hastalık için şifadır. Cenab-ı Hak sütü, Kur’an- Kerim’de muhtelif âyetlerde zikretmiştir.: “...Hayvanlarda da sizin için alınacak dersler ve öğütler vardır. Sizlere hayvanların bağırsak muhteviyatı ile kan arasından meydana gelen, içenlere halis ve içimi kolay süt içiriyoruz” (Nahl 65-66) . “Hayvanlarda da sizin için muhakkak ki ibretler vardır. Onların (Yedikleri bitkilerden) karınlarında meydana getirdikleri sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha bir çok faydalar vardır, ayrıca etlerini de yersiniz” (Mü’minûn 21). Yine bir başka âyet-i Kerime’de: “... Bu hayvanlarda onlar için içilecek sütler ve daha nice faydalar vardır. Hala şükretmezler mi?” buyrulmaktadır (Yâsin 72-73) .
Peygamber A.S. da : “Yüce Allah bir kişiye süt ikram ederse o kimse (Sütü içeceği zaman): “Allahım bize bu sütü bereketli kıl, bize daha çok süt ver!” diye dua etsin. Çünkü yiyecek ve içeceklerin yerini tutan, açlığı ve susuzluğu gideren, sütten başka bir gıda bilmiyorum” demiştir (İ.Mâce et’ime Hadis 3322) . Yine bir başka hadislerinde: “Sizlere inek sütünü ve sütünden meydana gelen yağını tavsiye ederim. Etinden ise sakınınız. Zira sütü ve yağı deva, eti ise derttir” buyurmuştur (C. Sağır 1/51) . Bir diğer hadislerinde de inek sütünün şifa olduğuna işaret etmiştir: “İnek sütü ile tedavi olunuz. Çünkü ben yüce Allah’ın bunda şifa yarattığı kanaatindeyim. Zira inek her çeşit ottan otlamaktadır”(K. Ummal 10/28208) .
Umumiyetle süt, insan bedeni için en faydalı bir içecektir. Çünkü hem gıda verir, hem kan yapar. Vücudu temizler, cinsi münasebet gücünü arttırır. Zekayı geliştirir. Süt her türlü zehirlenmeye karşı bir panzehirdir. Bal ile şerbet yapılıp içildiği zaman yılan ve akrep sokmasına karşı iyi gelir (F. Kadir 4/348) . Süt, bazı hastalıklar ve hastalıktan yeni kalkanlar ile hamile ve emzikli kadınlar için gayet faydalıdır. Aşırı yorgunluk ve halsizlik için iyi bir ilâçtır (el-Edviyye s.34-37) .
Süt, safradan meydana gelen hastalıklar için iyi değildir. Bazı sütler, özellikle soğuk içildiği zaman gaz yapar. Süt ağır bir gıda olduğu için herkes buna tahammül edemez. Bilhassa koyun sütü daha ağırdır. Böyle yağlı sütlerin içerisine bir miktar su katılması, içimini hafifletir. Nitekim Peygamber A.S.’ın, koyun sütünü içerken bir miktar su karıştırdığı nakledilir (Buhari eşribe 6/245-47) .
Sütlü bulamaç
Sütlü bulamaç, arpa veya buğday ununa yağ ve süt karıştırılarak ateş üzerinde yapılan bir nevi çorbadır. Sütlü bulamaç olarak da bilinir (İ. Kayyim s.190-191) . Bazen bu karışıma bal da ilâve edilir. Sütlü bulamaçla alakalı peygamberimizin A.S. muhtelif hadisleri vardır: “Gerçekten sütlü bulamaç hastanın midesini kuvvetlendirip rahatlatır. Bazı üzüntülerini de giderir” (Buhari tıp 7/14) . “Gerçekten sütlü bulamaç, üzüntülü ve kederli kimsenin midesinin kuvvetlendirip rahatlatır. Sizlerden birinin yüzündeki kiri su ile yıkayıp temizlediği gibi, bu sütlü bulamaç da hastanın gönlünden üzüntü ve kederi öylece giderir” (İ. Mâce tıp Hadis 3445). Hz. Âişe (r.a) da: “ Peygamber A.S. aile fertlerinden bir kimse hastalandığı zaman, sütlü bulamaç çanağı ateşin üzerinden inmezdi. Taki hasta iyileşince veya ölünceye kadar” demiştir (İ. Mâce tıp Hadis 3446 ) . Yine Hz. Âişe (r.a.) şöyle demiştir: “Bir defasında göğsümde bir sertlik ve başımda bir ağrıdan dolayı, Peygamber A.S. ‘a şikâyette bulundum. O “: ” Ey Âişe! Sana
sütlü bulamacı tavsiye ederim. Zira sütlü bulamaç bu şikayetlerinizi gidericidir” buyurdu (Müntehabü’t Tıbbı Nebevi 34a) .
Sinameki (Cassia acutifolia):
Baklagillerden bir bitkidir. Mekke’de yetişen türü meşhur olduğu için Mekke Senâsı anlamına gelen bu kelime, halk dilinde Sinameki olarak kullanılmıştır. En büyük özelliği, müshil olarak kullanılmasıdır. Yan etkisi yok denecek kadar azdır. Yaprakları kurutularak değerlendirilir. Az miktarda alınması halinde mide ve bağırsakları yumuşatır. Fazla miktarda alınırsa ishal eder (Şerhu’l-Erbain s.60; İ. Kayyim s.145) .
Peygamber A.S.’ın hanımlarından Ümmü Selem (r.a.), bir defasında kabızlığı gidermek için sütleğen sütü içmişti. Bunun üzerine Peygamberimiz A.S.: “Sakın bir daha kullanma! Zira sütleğen hararet verici ve zehirleyicidir. Sizlere sinameki, yağ, bal ve kimyonu tavsiye ederim. Çünkü bunlar ölümden başka bir çok hastalık için şifadır” buyurmuştur (Tirmîzî tıp Hadis 2081) . Peygamberimizin A.S. sinamekiyi hurma ile birlikte kullandığı belirtilmektedir (M. Ledüniyye).
Mantar:
Mantarın hazmı zordur, mideye ağırlık verir, kulunç ağrısı meydana getirir, idrarı zorlaştırır, kirli kan yapar. Ancak, göze sürme çekildiği zaman gözün görme duyusunu kuvvetlendirir. Mantar suyu, normal su ile karıştırılıp başa sürüldüğünde, saç dökülmesine karşı faydalıdır (Şerhu’l-Erbain s. 56; Dımeşkî s. 65; Aynî 8/466) .
Mantarla alâkalı olarak peygamber A.S.: “Sizlere yaş mantarın suyunu tavsiye ederim. Zira o, İlâhî bir kudretle kendiliğinden biten bir bitkidir. Suyu ise göz hastalığına karşı şifadır” buyurmuştur (Tirmîzî tıp Hadis 2069) .
Mantar suyunun sürme ile macun yapılıp göze sürme çekilmesiyle en iyi göz ilâcının yapılmış olacağı, bununu; göz kapaklarını güçlendireceği, gözün görme gücünü arttıracağı belirtilir (İ. Kayyim s. 410) .
Bazı bitkilerin ve gıdaların Kur’an’da ve hadiste tavsiye edilmesinin hikmetleri:
Bunun pek çok sebebi olabilir. Evvel emirde insanlığa, hastalıklardan kurtulmak için tedavî yollarını ve şeklini gösteriyor. Cenab-ı Hakk’ın Şâfî ismini gösterecek tıp ve eczacılık ile kimya ve biyoloji gibi ilim sahalarının yoluna işaret ediyor. İnsanları ilme ve araştırmaya sek ediyor. İnsan sağlığının ehemmiyetini nazara veriyor. Bitkilerin meyve, çiçek, yaprak ve köklerinin, insanın çeşitli ihtiyaçlarına cevap vermesi, kâinatla insan arasındaki münasebeti ortaya koyuyor. Bir başka ifade ile, mideyi kim tanzim edip yaratmışsa, ona uygun besinleri de yine O’nun yarattığını belirtiyor.
İslâm âleminin ve Osmanlıların bitkilerle tedaviye yaklaşımları:
Gerek İslâm âleminde ve gerekse Selçuklular’la Osmanlılar dönemlerinde, bitkilerle tedavi hususu genelde tıp ilmiyle birlikte değerlendirilmiştir. İslâm âleminde özelikle Araplar’da tıbbî bitkilerin hangisinin ve hangisinin zehirsiz olduğunu ayırt etmek için hayvanlardan istifade etmişlerdir. İlk defa tedavi pratiği eczacılıktan ayrılarak ilâçlar bilimi ortaya konmuştur. Sekizinci yüzyılda Cabir İbni Hayyam, Abu Nadir İbni Şumayl ve Abu Zeyd el-Anşari ve İbni el-Sıkkit, bitkierin ismleri, morfolojik yapıları ve kullanım alanları üzerinde durmuşlardır. Yine bu devirde Abu Said el-Aşmai’nin Kitab el Nebat vel Şecer (Bitki ve ağaçların kitabı), benzer konuları ihtiva ediyordu.
Dokuzuncu yüzyılda özellikle bitkilerin tıbbi yönleri üzerinde durulmuştur. Ali İbni Rabban el-Tebari’nin Firdevs el-Hikmet (Aklın Cenneti) adlı eseri ve Ebu Hanife el-Dinavari’nin Kitap el-Nebat (Bitkiler Kitabı) adlı eserinde bu konular yer alır.
Onuncu yüzyılın başında Türk bilim adamı meşhur İbn-i Sina (980-1037) yüzden fazla ilmî eser bırakmıştır. En büyük eseri 3 ciltlik “Alkanun-fittıb” tır. Onun bu eserinde 900 den fazla tıbbî bitki, hayvani ve inorganik menşeli ilâç yer almaktadır. İbn-i Sina , 7 bölümlük Tabiat Tarihi ve Şifa kitabında bitkilerin farmokolojik yönlerini incelemiştir. O zaman Müslümanlar 1600’den fazla tıbbî bitkiyi bilmekte idiler (Hayati Zade Mustafa Fevzi Efendi -Ölümü 1740-, Bitkilerin tıbda ilaç olarak kullanılmaları, terkipleri, alınma şekilleri ve ölçü sistemi; Tatlı, Â. Genel Biyoloji, 2000, s. 244; Makaklı, B. Şifalı Bitkilerle Tedavi (Tercüme), İstanbul, 1990) .
On üçüncü yüzyılda Endülüs’te yetişen İbnü’l Baytar, Basit İlâçlara ve gıdalara İlişkin Bütün Bilgiler (Kitab’ül-Câmi’li Müfredeti’l-Edviye ve’l-Agdiye) adlı kitabında minerallerden, bitkilerden ve hayvanlardan yapılan 1400 ilâcı, Yunan ve İslâm kaynaklarına dayanarak tanıtmıştır. Bunlardan 300 tanesi tamamen kendisine hastır ve ilk defa vermiştir (Tekeli, S. ve ark. Bilim Tarihine Giriş,1999) .
Osmanlılar devrinde özellikle tıbbî tedâvî ile ilgili olarak, İshak ibni Murat, Hacı Paşa, İbni Şerif ve Hekim Nidâî ön plâna çıkmaktadır (Tekeli, S. ve ark. Bilim Tarihine Giriş,1999) .
AYET VE HADİSLERDE TAVSİYE EDİLEN 13 YİYECEK
Kur’ân’-ı Kerim ve hadisler, sadece ahiretimizi kazanmamızda değil, dünyada sağlıklı ve huzurlu bir hayat sürmemizi da sağlayacak reçeteler sunuyor. İşte sağlıklı bir hayat için ayet ve hadislerde tavsiye edilen 13 yiyecek.
Ayet ve hadislerde tavsiye edilen yiyecekler…
1- ÇÖREK OTU
Çörek otu, özellikle soğuktan ileri gelen hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Pek çok hastalık için şifa kaynağı olarak gösterilmiştir. “Ölüm dışında hiçbir hastalık yoktur ki çörek otunda onun için bir deva bulunmasın.” [Buhârî, Tıbb 7; Müslim, Selam 89, (2215); Tirmizî, Tıbb 5, (2042), 22, (2071)]
2- İNCİR
İncir, besleyici gıda olup hazmı kolaydır. Meyvelerin çoğundan daha gıdalıdır. Cenab-ı Hakk: “İncire, zeytine, Tûr-i Sinâ’ya ve şu emin beldeye (Mekke’ye) yemin ederim ki gerçekten biz insanı en güzel şekilde yarattık” buyurmaktadır. (Tîn 1-4)
3- BAL
Bal ile alakalı olarak Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Rabbin, bal arısına, ‘Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva yap, sonra her çeşit bitkiden ye; sonra da -bal yapman için- Rabbinin gösterdiği yollardan boyun eğerek yürü’ diye öğretti. Onun karınlarından renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Düşünen bir millet için bunda ibretler vardır” (Nahl, 69)
4- SÜT
Sütün terkibinde sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, bakır kükürt ve klor gibi madeni tuzlar ile protein, şeker ve yağ gibi besinler mevcuttur. Bu bakımdan süt hem yiyecek ve içeceklerin yerini tutan iyi bir gıda maddesi ve hem de birçok hastalık için şifadır.
Cenab-ı Hakk, sütü, Kur’an- Kerim’de muhtelif âyetlerde zikretmiştir. Onlardan bir tanesinde: “…Hayvanlarda da sizin için alınacak dersler ve öğütler vardır. Sizlere hayvanların bağırsak muhteviyatı ile kan arasından meydana gelen, içenlere halis ve içimi kolay süt içiriyoruz”(Nahl 65-66) Buyurur.
5- KARPUZ
Karpuz: Kabakgiller ailesinden olan karpuz, hararet giderici olarak alınır. Hz. Aişe (r.a.), peygamberimizin karpuzla yaş hurmayı birlikte yiyip şöyle dediğini nakleder: “Hurmanın hararetini karpuzun soğukluğu ile karpuzun soğukluğunu da hurmanın harareti ile kırıp gideriyoruz” (E. Davud et’ime Hadis 3836) .
7- ZEYTİN
Zeytin kelimesi Kur’an-ı Kerim’de 6 yerde geçmektedir. Cenab-ı Hak: ”İncire, zeytine, Tûr-i Sinâ’ya ve şu emin beldeye (Mekke’ye) yemin ederim ki gerçekten biz insanı en güzel bir şekilde yarattık” buyurmaktadır (Tîn 1-4) .
Başka bir ayette Allah-u Teâlâ: “(Yine sizin için) Tûr-i Sinâ’da yetişen bir ağaç meydana getirdik ki bu ağaç hem yağ (Zeytin yağı) ve hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (Zeytin) verir (Mü’minun 20) Buyurmaktadır.
8- ET
Et en kıymetli gıdalardandır. Kur’an-ı Kerim’de et on iki yerde zikredilmiştir. Hayvanlardan bahsedilirken; “Davarlar (Deve, sığır, keçi ve koyunları) da O yarattı. Bunlarda sizin için soğuktan koruyucu yünler ve bir takım menfaatler vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz” (Nahl 5).
9- KEKİK
Kekik: Çiçekleri, tomurcukları ve sapı baharat olarak kullanılır. Bazı türlerinin çiçekli ve yapraklı dallarından damıtma usulüyle kekik yağı elde edilir. Yapraklı dalları çay olarak da içilir. Güzel ve hoş kokusu vardır. Peygamberimiz bir hadislerinde. “Evlerinizi- zaman zaman- akgünlük, yavşan, kekik ve gelin çiçeği gibi güzel kokulu otlarla tütsülendiriniz” buyurmuştur (Râmuz s.243).
10- SİRKE
Sirke; hurma, şeker, bal, incir ve üzüm gibi meyvelerin şırasının çıkarılıp ekşitilmesiyle elde edilir. Sirke, gıda maddesi olarak kullanıldığı gibi, temizlikte ve hekimlikte de kullanılmıştır. Peygamberimiz (s.a.v) bir hadislerinde: “Sirke ne güzel bir katıktır. Allahım! Sirkeyi bereketlendir. Zira sirke benden önceki peygamberlerin de katığı idi. İçinde sirke bulunan ev, katık sıkıntısı çekmez” buyurmuştur (İ. Mâce et’ime Hadis 3318) .
11- AYVA
Ayva, Peygamberimiz (s.a.v) “Ayva, göğüsteki sıkıntıyı, ağırlığı giderir, gönlü (kalbi) ferahlatıp kuvvetlendirir” buyurmuştur (M. Zevaid 5/45; C. Sağır 2/80; F. Kadir 5/46; K. Ummal 10/28258). Ayvanın kalbi kuvvetlendirdiği ve akciğer iltihabına karşı faydalı olduğu belirtilir (E. Nuaym 61). Ayrıca ayva, idrar arttırır, ishali keser, kusmayı teskin eder. Vücut ısısının düşmesini önler.
12- ACUR
Acur ,Kabakgillerden olup, salatalık’a benzer bir sebzedir. Peygamberimizin (s.a.v)) acuru yaş hurma ile yediği belirtilir (Kamus 1/79, 1247; K. Ummal 10/28281). Acur, idrar söktürür, mesane ağrılarına karşı faydalıdır. Hz. Âişe (R.A.), acurun yaş hurma ile yenmesinin kilo aldırdığını ifade etmiştir (İbni Mâce 3325; A. Bağdadi 141).
13- SÜTLÜ BULAMAÇ
Sütlü bulamaç, arpa veya buğday ununa yağ ve süt karıştırılarak ateş üzerinde yapılan bir nevi çorbadır. Sütlü bulamaç olarak da bilinir (İ. Kayyim s.190-191) . Bazen bu karışıma bal da ilâve edilir. Sütlü bulamaçla alakalı Peygamberimizin (s.a.v) muhtelif hadisleri vardır: “Gerçekten sütlü bulamaç hastanın midesini kuvvetlendirip rahatlatır. Bazı üzüntülerini de giderir” (Buhari tıp 7/14) .
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN TAVSİYE ETTİĞİ 18 YİYECEK
1- Çörek otu: Düğünçiçeğigiller ailesinden otsu bir bitkidir. Bunun susam büyüklüğündeki siyah tohumları bu adla anılır. Börek ve pasta üstlerine çeşni için konur.
Bu tohumların yağı da çıkarılır. Çörek otu, özellikle soğuktan ileri gelen hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Pek çok hastalık için şifa kaynağı olarak gösterilmiştir.
2- İncir: İncir, besleyici gıda olup hazmı kolaydır. Meyvelerin çoğundan daha gıdalıdır.
3- Üzüm : Üzüm hem gıda ve hem de hekimlikte kullanılmıştır. Meyveler içinde en üstün ve en çok gıdalı olanlarındandır. Meyvelerin kıralı olan üç yiyecekten biridir.
Bunlar; hurma, incir ve üzümdür (İ. Kayyim s. 262, 387-88).
4- Bal: Bal ile alakalı olarak Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Rabbin, bal arısına, ‘Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva yap, sonra her çeşit bitkiden ye; sonra da -bal yapman için- Rabbinin gösterdiği yollardan boyun eğerek yürü’ diye öğretti. Onun karınlarından renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Düşünen bir millet için bunda ibretler vardır” (Nahl, 69).
5- Pırasa: Pırasa et ile pişirilirse etin yağını alır. Vücutta kötü sıvılar meydana getirir, gözü zayıflatır. Tansiyonu düşürür. Hazmı zordur. Ağızda kötü koku hasıl eder.
6- Mantar: Mantarın hazmı zordur, mideye ağırlık verir, kulunç ağrısı meydana getirir, idrarı zorlaştırır, kirli kan yapar. Ancak, göze sürme çekildiği zaman gözün görme duyusunu kuvvetlendirir. Mantar suyu, normal su ile karıştırılıp başa sürüldüğünde, saç dökülmesine karşı faydalıdır (Şerhu’l-Erbain s. 56; Dımeşkî s. 65; Aynî 8/466) .
7- Süt: Sütün terkibinde sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, bakır kükürt ve klor gibi madeni tuzlar ile protein, şeker ve yağ gibi besinler mevcuttur. Bu bakımdan süt hem yiyecek ve içeceklerin yerini tutan iyi bir gıda maddesi ve hem de bir çok hastalık için şifadır. Cenab-ı Hak sütü, Kur’an- Kerim’de muhtelif âyetlerde zikretmiştir.:
“…Hayvanlarda da sizin için alınacak dersler ve öğütler vardır. Sizlere hayvanların bağırsak muhteviyatı ile kan arasından meydana gelen, içenlere halis ve içimi kolay süt içiriyoruz”. (Nahl 65-66)
8- Karpuz: Kabakgiller ailesinden olan karpuz, hararet giderici olarak alınır. Hz. Aişe (r.a.), peygamberimizin karpuzla yaş hurmayı birlikte yiyip şöyle dediğini nakleder: “Hurmanın hararetini karpuzun soğukluğu ile, karpuzun soğukluğunu da hurmanın harareti ile kırıp gideriyoruz” (E. Davud et’ime Hadis 3836) .
9- Zeytin: Zeytin kelimesi Kur’an-ı Kerim’de 6 yerde geçmektedir. Cenab-ı Hak: “İncir’e, zeytin’e, Tûr-i Sinâ’ya ve şu emin beldeye (Mekke’ye) yemin ederim ki, gerçekten biz insanı en güzel bir şekilde yarattık” buyurmaktadır (Tîn 1-4) .
“(Yine sizin için) Tûr-i Sinâ’da yetişen bir ağaç meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ (Zeytin yağı) ve hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (Zeytin) verir.” (Mü’minun 20)
10- Et: Et en kıymetli gıdalardandır. Kur’an-ı Kerim’de et on iki yerde zikredilmiştir. Hayvanlardan bahsedilirken; “Davarlar (Deve, sığır, keçi ve koyunları) da O yarattı. Bunlarda sizin için soğuktan koruyucu yünler ve bir takım menfaatler vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz” buyurulmuştur. (Nahl 5)
10- Sinameki: Baklagillerden bir bitkidir. Mekke’de yetişen türü meşhur olduğu için Mekke Senâsı anlamına gelen bu kelime, halk dilinde Sinameki olarak kullanılmıştır. En büyük özelliği, müshil olarak kullanılmasıdır.
Yan etkisi yok denecek kadar azdır. Yaprakları kurutularak değerlendirilir. Az miktarda alınması halinde mide ve bağırsakları yumuşatır. Fazla miktarda alınırsa ishal eder. (Şerhu’l-Erbain s.60; İ. Kayyim s.145)
11- Kekik: Ballıbabgillerden bir bitkidir. Çiçekleri, tomurcukları ve sapı baharat olarak kullanılır. Bazı türlerinin çiçekli, ve yapraklı dallarından damıtma usulüyle kekik yağı elde edilir. Yapraklı dalları çay olarak da içilir.Güzel ve hoş kokusu vardır.
12-Yavşan: Peygamberimiz bir hadislerinde; “Evlerinizi- zaman zaman- akgünlük, yavşan, kekik ve gelin çiçeği gibi güzel kokulu otlarla tütsülendiriniz” buyurmuştur. (Râmuz s.243)
13- Kimyon: Maydonozgillerden otsu, güzel kokulu bir bitkidir. Tohumlarıyla birlikte bu adla anılır. Kurutularak baharat olarak kullanılır. Geçmişte hekimlikte de faydalanılmıştır.
14- Sarımsak: Bu bitkinin toprak altındaki baş kısmı hem yenir ve hem de baharat olarak kullanılır. Hoşa gitmeyen bir kokusu vardır. Hadis-i Şeriflerde soğan ve sarımsağa “habis” hoşa gitmeyen şey denilmiştir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v): “Her kim şu kötü kokulu (habis) bitkiden (sarımsaktan) yerse, ağzının kokusu gidinceye kadar mescidimize gelmesin” buyurmuştur. (Müslim Hadis 76)
15- Sirke: hurma, şeker, bal, incir ve üzüm gibi meyvelerin şırasının çıkarılıp ekşitilmesiyle elde edilir. Sirke, gıda maddesi olarak kullanıldığı gibi, temizlikte ve hekimlikte de kullanılmıştır. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde: “Sirke ne güzel bir katıktır. Allahım! Sirkeyi bereketlendir. Zira sirke benden önceki peygamberlerin de katığı idi. İçinde sirke bulunan ev, katık sıkıntısı çekmez” buyurmuştur (İ. Mâce et’ime Hadis 3318) .
16- Ayva:Peygamber Efendimiz (s.a.v); “Ayva, göğüsteki sıkıntıyı, ağırlığı giderir, gönlü (kalbi) ferahlatıp kuvvetlendirir.” buyurmuştur (M. Zevaid 5/45; C. Sağır 2/80; F. Kadir 5/46; K. Ummal 10/28258). Ayvanın kalbi kuvvetlendirdiği ve akciğer iltihabına karşı faydalı olduğu belirtilir (E. Nuaym 61). Ayrıca ayva, idrar arttırır, ishali keser, kusmayı teskin eder. Vücut ısısının düşmesini önler.
17- Acur: Kabakgillerden olup, salatalık’a benzer bir sebzedir. Peygamberimizin (s.a.v) acuru yaş hurma ile yediği belirtilir (Kamus 1/79, 1247; K. Ummal 10/28281).
Acur, idrar söktürür, mesane ağrılarına karşı faydalıdır. Hz. Âişe (r.a.), acurun yaş hurma ile yenmesinin kilo aldırdığını ifade etmiştir (İbni Mâce 3325; A. Bağdadi 141).
18- Sütlü bulamaç :Sütlü bulamaç, arpa veya buğday ununa yağ ve süt karıştırılarak ateş üzerinde yapılan bir nevi çorbadır. Sütlü bulamaç olarak da bilinir. (İ. Kayyim s.190-191) Bazen bu karışıma bal da ilâve edilir. Sütlü bulamaçla alakalı Peygamberimizin muhtelif hadisleri vardır: “Gerçekten sütlü bulamaç hastanın midesini kuvvetlendirip rahatlatır. Bazı üzüntülerini de giderir.” (Buhari tıp 7/14)
RAŞiT TUNCA
BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA


FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik
ALLAH
BAYRAK

Radyo Karoglan
Foruma Misafir Olarak Gir
Forumda Neler Var


GALATASARAY
FENERBAHÇE
BEŞiKTAŞ
TRABZONSPOR
MiLLi TAKIM
ETKiNLiKLERiMiZ