İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - Printable Version +- Tiryaki Board (https://tiryakiboard.com) +-- Forum: GENEL KÜLTÜR BİLGİLERİ (https://tiryakiboard.com/forumdisplay.php?fid=10) +--- Forum: GENEL KÜLTÜR BiLGiLERi MAiN (https://tiryakiboard.com/forumdisplay.php?fid=229) +---- Forum: Coğrafya Bilgileri (https://tiryakiboard.com/forumdisplay.php?fid=230) +---- Thread: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis (/showthread.php?tid=833) |
İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-15-2018 İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis İstanbul, Türkiye'de yer alan şehir ve ülkenin 81 ilinden biri. Ülkenin en kalabalık, ekonomik, tarihi ve sosyo-kültürel açıdan en önemli şehridir.[2][3][4] Şehir, iktisadi büyüklük açısından dünyada 34., nüfus açısından belediye sınırları göz önüne alınarak yapılan sıralamaya göre Avrupa'da birinci, dünyada ise Lagos'tan sonra altıncı sırada yer almaktadır.[5][6] İstanbul Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara kıyısı ve Boğaziçi boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde kurulmuştur. İstanbul kıtalararası bir şehir olup, Avrupa'daki bölümüne Avrupa Yakası veya Rumeli Yakası, Asya'daki bölümüne ise Anadolu Yakası veya Asya Yakası denir. Tarihte ilk olarak üç tarafı Marmara Denizi, Boğaziçi ve Haliç'in sardığı bir yarım ada üzerinde kurulan İstanbul'un batıdaki sınırını İstanbul Surları oluşturmaktaydı. Gelişme ve büyüme sürecinde surların her seferinde daha batıya ilerletilerek inşa edilmesiyle 4 defa genişletilen şehrin[7] 39 ilçesi vardır. Sınırları içerisinde ise büyükşehir belediyesi ile birlikte toplam 40 belediye bulunmaktadır. Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, 330-395 yılları arasında Roma İmparatorluğu, 395-1204 ile 1261-1453 yılları arasında Bizans İmparatorluğu, 1204-1261 arasında Latin İmparatorluğu ve son olarak 1453-1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yaptı.[8] Ayrıca İstanbul, hilafetin Osmanlı İmparatorluğu'na geçtiği 1517'den kaldırıldığı 1924'e kadar İslam'ın da merkezi oldu.[9] Son yıllarda birbiri ardına ortaya çıkartılan arkeolojik bulgularla insanlık tarihine ilişkin önemli bilgiler elde edilmiştir. Yarımburgaz Mağarası'ndan çıkarılan taş aletlerle, ilkel insan izlerinin 400.000 yıl öncesine dayandığı ortaya çıkmıştır.[10][11][12][13] Anadolu Yakası'nda yürütülen kazı çalışmaları ve bunlara bağlı araştırmalar, şehirde tarım ve hayvancılığa dayalı ilk yerleşik insan topluluğunun MÖ 5500'lere tarihlenen Fikirtepe Kültürü olduğunu göstermiştir.[14] Bu arkeolojik bulgular yalnızca İstanbul'un değil, tüm Marmara Bölgesi'nin en eski insan izleridir.[14] İstanbul sınırları içinde kent bazında ilk yerleşimler ise Anadolu Yakası'nda Kalkedon; Avrupa Yakası'nda Byzantion'dur. Cumhuriyet dönemi öncesinde egemenliği altında olduğu devletlere yüzlerce yıl başkentlik yapan İstanbul, 13 Ekim 1923 tarihinde başkentin Ankara'ya taşınmasıyla bu özelliğini yitirmiş; ancak ülkenin ticaret, sanayi, ulaşım, turizm, eğitim, kültür ve sanat merkezi olma özelliğini sürdüregelmiştir.[15] Karadeniz ile Marmara Denizi'ni bağlayan ve Asya ile Avrupa'yı ayıran İstanbul Boğazı'na ev sahipliği yapması nedeniyle, İstanbul'un jeopolitik önemi oldukça yüksektir.[16] Bugün tamamına yakını doldurulmuş olan ya da kaybolan doğal limanları vardır. Bu özellikleri yüzünden bölge toprakları üzerinde uzun süreli egemenlik anlaşmazlıkları ve savaşlar yaşanmıştır. Başlıca akarsular Riva, Kâğıthane ve Alibey dereleridir.[17] İl toprakları az engebelidir ve en yüksek noktası Kartal ilçesindeki Aydos Tepesi'dir.[17] İldeki başlıca doğal göller Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Durusu gölleridir.[17] İl ve yakın çevresinde, Karadeniz ile Akdeniz makro iklimleri arasında geçiş özellikleri görülür.[17] Hava sıcaklıkları ve yağış ortalamaları düzensiz; bitki örtüsü dengesizdir. İstanbul tarihi İstanbul'un tarihi ana hatlarıyla beş büyük döneme ayrılabilir: Tarih öncesi dönem, Byzantion dönemi, Doğu Roma dönemi, Osmanlı dönemi ve Türkiye dönemi. İstanbul, 4. yüzyıldan [1] 20. yüzyıla kadar yaklaşık on altı yüzyıl boyunca dünyanın en önemli ve en büyük metropolleri arasında bulunmuş bir şehirdir. Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının buluştuğu geniş bir bölgenin tartışmasız tek hakimi olmuş ve bu süreç içerisinde dünya tarihini önemli derecede etkilemeyi başarmıştır. Istanbul bin altı yüz yıl boyunca, 330’dan 1922’ye kadar bulunan dönemde; Roma İmparatorluğu ( 330-395), Bizans İmparatorluğu ( 395-1204, 1261-1453), Latin İmparatorluğu ( 1204-1261) ve Osmanlı İmparatorluğu ( 1453-1922) olmak üzere 4 farklı imparatorluğa başkentlik yapmış bir şehir. Bu imparatorluklardan üçü var oldukları dönemde dünyanın iktidar sahibi ve en güçlü devletleri olarak tarihe geçmiştir. Hepsinin İstanbul’dan yönetildiği düşünüldüğünde şehrin tarihsel önemi ve değeri kolaylıkla anlaşılabilir. 1923’de Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte köklü başkentlik özelliğini kaybeden İstanbul, 4. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar on dört yüzyıl boyunca koruduğu her alanda etkin bir ‘dünya şehri’ olma özelliğini Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşundan sonra cumhuriyet tarihi ile birlikte tekrar eski özelliğini kazanmaya başlamış, günümüzde Avrupa ve Orta Doğu’nun en önemli merkezleri arasında kendine yer bulmuştur. Bizans İmparatorluğu döneminde İstanbul İstanbul, yerleşim tarihi 300 bin, kentsel tarihi yaklaşık 3 bin, başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kentidir. Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir mozaik halini almıştır. Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul geçmişten günümüze bir dünya başkentidir. Tarih öncesi dönem ( MÖ 3000-MÖ 667) Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Yarımburgaz Mağarasında yapılan kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlanmıştır. Bu dönemde gölün çevresinde Cilalı Taş Devri ve Bakır Çağı insanların yaşadığı sanılmaktadır. İlk belirgin yerleşim sahipleri olarak Megaralılar’ın insanı olarak kabul edilmektedir. Megaralılar, bugünkü Kadıköy'e yerleştiler ve "Khalkedon" adını verdiler. Ayrıca Kadıköy'e bağlı Fikirtepe'de de çeşitli buluntular ortaya çıkmıştır. Elen Mitolojisi'ne göre Batum'a doğru yola çıkan 40 Yunan, İstanbul Boğazı'ndan geçerken, bugünkü Sarayburnu'nda karaya çıkmış, bulundukları yere, "Altın Boynuz" dedikleri Haliç'e ve Khalkedon'a yerleşmişlerdir. Byzantion dönemi ( MÖ 667-MS 332) Ayrıca bakınız: Antik Yunanistan ve Roma İmparatorluğu İstanbul, bu dönemde adı Byzantion olan antik bir Yunan şehir devleti olarak kurulacak, kısa zamanda gelişip güçlenecek ve dönemin merkezi gücü Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilecektir. Romalilar tarafından Byzantion, latinleştirilecek ve Byzantium olarak Roma İmparatorluğu'nun önemli şehirlerinden biri haline gelecek, adı değiştirilecek önce Byzantium sonra Augusta Antonina diye anılacaktır. Antik Yunan Şehir Devleti Byzantion ve Antik Yunan Dönemi ( MÖ 667-MÖ 196) Byzantion ve Konstantinopolis Byzantion ve Oligarşi dönemi ( MÖ 667-MÖ 476) Bugünkü İstanbul'un temelleri MÖ 7. yüzyılda atılmıştır. "Byzantion" şehri Megaralılar tarafından MÖ 667'de tarihi yarımadanın doğusunda Sarayburnu civarında kurulmuştur. Byzantion uzun süre şehir devlet yapısı göstermiştir. MÖ 478'de Byzantion Spartalı Pausanlılar tarafından ele geçirilmiştir.Ancak yönetimde sadece 2 yıl kalacaktır. Byzantion ve demokrasi dönemi ( MÖ 476-MÖ 196) Byzantion Spartalı Pausanlıların yönetiminde ancak iki yıl kalabilmiş, sonra Pausanlılar şehrin halkı tarafından kovulmuşlardır. Böylece MÖ 476'dan itibaren Byzantion demokrasiyi yönetim biçimi olarak belirlemiştir. Uzun süre şehir devlet yapısı gösteren Byzantion, stratejik konumuna borçlu olduğu ekonomik gelişme sayesinde tüm antik Yunan bölgesine müdahale edebilen bir güç olmuştur. Roma şehri Byzantion ve Roma dönemi ( MÖ 196-MS 330) Byzantion ve Roma Dönemi ( MÖ 196- MS 1. yüzyıl) MÖ 196'da Byzantion Roma İmparatorluğu'nun hakimiyeti altına girer. Byzantion Roma İmparatoru Septimius Severus tarafından Roma İmparatorluğu'na Roma Bağımsızlık Bildirgesi'yle dahil edilmiştir. Şehir Roma İmparatoru Vespasian tarafından 1. yüzyılda imparatorluğa sağlam bir şekilde bağlı kalması için latinleştirilir. Byzantium ve Roma dönemi ( 1. yüzyıl-3. yüzyıl) Byzantion İmparator Vespasian döneminde hızlı bir Latinleştirme politikasına tabi tutulur, adı Latince Byzantium olur ve Roma İmaparatorluğu'na tam bağlı önemli bir vilayet haline gelir. 196'da Byzantion Pers İmparatoru Pescennius ile anlaştığı için Roma İmparatoru Septimius Severus tarafından cezalandırılır ve şehir büyük zarar görür. Şehir sonra yine Septimius Severus tarafından baştan başa tekrar inşa edilir. Augusta Antonina ve Roma dönemi ( 3.yüzyıl-330) Augusta Antonina adı baştan başa yeniden inşa edilmiş ve düzenlenmiş şehre İmparator Septimius Severus ( 193-211)tarafından, oğlu Antonius'un şerefine verilmiştir. 3. yüzyılda bu ad kullanılmıştır. 330 yılında Byzantion I. Konstantin tarafından Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edilir. Bizans İmparatorluğu dönemi ( 330-1453) Bizans İmparatorluğu'nda İstanbul, Konstantinopolis İstanbul'un bu dönemde adı Konstantinopolis olarak değişmiş, önce Roma İmparatorluğu'nun sonra Bizans İmparatorluğu'nun başkentliğini yapmıştır. Bizans başkenti Konstantinopolis yaklaşık 1000 yıl boyunca Orta Doğu'ya hakim bir şehir konumuna yükselmiştir. Roma başkenti Konstantinopolis ve geç Roma dönemi ( 330-395) İstanbul'un başkentlik tarihi Roma İmparatorluğunun Doğu-Batı ayrışmasından 65 yıl önce başlamıştır. Byzantion 330 yılında İmparator Büyük Konstantin'in isteğiyle 'Nova Roma ( Yeni Roma)' olarak Roma İmparatorluğu'nun başkenti yapılır, kentin ismi imparatorun ölümünden sonra onun anısına Byzantium'dan Konstantinopolis'e çevrilir. Roma'nın istilası ve yıkılmasıyla onun yerine geçen Konstantinopolis, 395'de ikiye bölünen Roma İmparatorluğu'nun ardılı devlet Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olur. Konstantinopolis'in şehir merkezi planı Bizans başkenti Konstantinopolis ve Bizans İmparatorluğu dönemi ( 395-1204) Konstantinopolis, önce Doğu Roma İmparatorluğu adıyla kurulan ve Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra zamanla adı Bizans İmparatorluğu'na dönüşen devletin de 395'de başkenti olmuştur. Konstantinopolis erken ortaçağda da dünyanın en parlak ve zengin şehridir. Latin başkenti Konstantinopolis ve Latin İmparatorluğu dönemi ( 1204-1261) 1204-1261 yılları arasında Latinlerin işgaline uğrayan Konstantinopolis Latin İmparatorluğu'nun başkenti haline gelmiştir. Bizans başkenti Konstantinopolis ve geç Bizans İmparatorluğu dönemi ( 1261-1453) Latin egemenliğinden sonra Konstantinopolis daha sonra tekrar 1453'e kadar Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur. Bu döneme Kostantinopolistik denir. Osmanlı İmparatorluğu dönemi ( 1453-1922) 19. yüzyıl sonlarında, Abdullah Biraderler tarafından çekilmiş Galata Köprüsü ve Yeni Camii'yi gösteren bir fotoğraf. Abdullah Biraderler tarafından çekilmiş ve 1895 öncesi Laleli Camii ve etrafını gösteren bir görüntü. İstanbul'un 1922 yılındaki haritası İstanbul bu dönemde büyük bir cihan imparatorluğunun başkenti olacak, üç kıtada yayılan toprakları 400 yıldan uzun süre hakimiyetinde bulunduracaktır. Kentin 29 Mayıs 1453'te II. Mehmed tarafından fethedilmesinden sonra Osmanlı dönemi başlar. Müslümanlarca Konstantiniyye olarak adlandırılan şehri, Rumlar Yunanca "εις τήν Πόλι( ν)" ( /is tin boli/) yani "şehir'e" olarak kullanmışlardır. Osmanlı'da da bu ismi Istanbul olarak sıkça kullanılmıştır. Ruslar ise şehre Çarigrad ( Çarın şehri) adını kullanmışlar. Şehrin Balkanlar'daki adı Stambul olmuştur. 13 Kasım 1918 tarihinde İtilaf devletleri tarafından işgal edilen şehir, 6 Ekim 1923 tarihinde Türk ordusunun şehre girmesiyle sona ermiştir. Türkiye Cumhuriyeti dönemi ( 1923-) 13 Ekim 1923'te Ankara'nın Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti ilan edilmesiyle İstanbul, M.S. 330'dan beri sürdürdüğü başkentlik özelliğini kaybetmiştir. İstanbul'un tarihsel önemi Osmanlı döneminde İstanbul İstanbul 4. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar on altı yüzyıl boyunca dünyanın en büyük ve en önemli metropolleri arasında yer almıştır. Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının kesiştiği geniş bir bölgenin tartışmasız tek hakimi olmuş ve bu süreçte dünya tarihini önemli derecede etkilemeyi başarmıştır. İstanbul kesintisiz bin altı yüz yıl boyunca, 330'dan 1922'ye kadar olan dönemde; Roma İmparatorluğu ( 330-395), Bizans İmparatorluğu ( 395-1204, 1261-1453), Latin İmparatorluğu ( 1204-1261) ve Osmanlı İmparatorluğu ( 1453-1922) olmak üzere dört farklı imparatorluğa başkentlik yapmıştır. Bu imparatorluklardan üçü var oldukları dönemde dünyanın en büyük güç ve iktidar sahibi devletleri olarak tarihe geçmiştir. Hepsinin İstanbul'dan yönetildiği düşünüldüğünde şehrin tarihsel önemi ve değeri anlaşılabilir. 1923'te Ankara'nın başkent olmasıyla köklü başkentlik özelliğini yitiren İstanbul, 4. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar on dört yüzyıl boyunca koruduğu her alanda etkin bir 'dünya kenti' olma özelliğini Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra cumhuriyet tarihiyle birlikte tekrar kazanmaya başlamış, günümüzde Orta Doğu ve Avrupa'nın en önemli merkezleri arasında yerini almıştır. İstanbul'u yöneten devletleri Antik Yunan şehir devleti ( MÖ 667-MÖ 196) Roma İmparatorluğu ( MÖ 196-395) Bizans İmparatorluğu ( 395-1204), ( 1261-1453) Latin İmparatorluğu ( 1204-1261) Osmanlı İmparatorluğu ( 29 Mayıs 1453-13 Kasım 1918 ) İtilaf devletleri ( 13 Kasım 1918-6 Ekim 1923) Türkiye Cumhuriyeti ( 6 Ekim 1923-) İstanbul'un başkentlik yaptığı devletler Roma İmparatorluğu ( 330-395) Bizans İmparatorluğu ( 395-1204), ( 1261-1453) Latin İmparatorluğu ( 1204-1261) Osmanlı İmparatorluğu ( 1453-1922) Etimoloji İstanbul'a çağlar boyunca değişik adlar verilmiştir. Bu kent adları, kent tarihinin farklı dönemleriyle ilişkilidir. Bu adlar tarihsel sırayla, Byzantion, Augusta Antonina, Nova Roma, Konstantinopolis, Kostantiniyye, İslambol ve İstanbul'dur. Bunun dışında tarihte Moğollar Çakduryan, Polonlar Kanatorya, Çekler Aylana, Macarlar Vizenduvar olarak adlandırmışlardır.[18] Tarih boyunca İstanbul kentine verilen onlarca ad içinde, Türkler tarafından yaygın biçimde benimseneni ve günümüzde kullanılanı İstanbul'dur. Bu adın "eis tin polin" ( Yunanca: εις την πόλιν) tamlamasından geldiği sanılmaktadır.[19] Bu tamlama, o dönem Yunancasında "şehirde", "şehrin içinde", "şehiriçi" gibi anlamlara gelmekteydi.[19] Ayrıca halk dilinde "n" ünsüzüne bitişen "p" sesi "b" sesine dönüşüyordu.[19] Bu bağlamda İstanbul adının kökeni pek çok kaynakta bu tamlamayla ilişkilendirilmektedir. İ.S. 2'nci yüzyıldan kalma Ermeni kaynaklarında da Istanbol ya da Istınbol biçiminde anılan şehir adının, Türkçeye bu şekilde giriş yapmış olması olasıdır.[20] Halûk Tarcan araştırması ise İstanbul adının kökeninin Yunanca ya da Ermenice değil Türkçe olduğunu ve "astan bolıq"tan geldiğini göstermektedir. As, Ön-Türkçede "uzay", "Tanrı beldesi" gibi anlamlara gelmekteydi. As kökünden As/qan ( Tanrı beldesinde asılı) doğup zamanla Astan olmuş ve Hitit diline İstan olarak geçmiştir. "Bolıq" ise kent demektir ve bu kelimenin günümüzde Bolu, Gelibolu, Hayrabolu, İnebolu, Niğbolu, Safranbolu ve Tirebolu gibi yaşayan örnekleri vardır. Bu iki kelime, "Astan-bolıq" bize "cennetvarî kent" anlamını vermektedir.[21] Osmanlı döneminde şehir merkezi için kullanılan adlar çeşitlilik gösterse de vilayet çapında adlandırma hemen hemen sabit kalmıştır. İstanbul kentine ev sahipliği yapan üst idari birimin, şehirle aynı adı taşıması Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma bir uygulamadır. Roma egemenliği altındayken şehrin topraklarının bulunduğu eyalet ise Avrupa Yakasında Trakya ( Latince: Tracia, Yunanca: Θράκη); Anadolu Yakası'nda Bitinya ( Latince: Bithynia, Yunanca: Βιθυνία) eyaletiydi.[22] Byzantion Byzantion ( Yunanca: Βυζάντιον, Latince: Byzantium), İstanbul'un bilinen ilk adıdır. MÖ 667'de Antik Yunanistan'daki Megara şehir devletinden gelen Dor asıllı Yunan yerleşimciler bugünkü İstanbul üzerinde bir koloni kurdu ve yeni koloniye kralları Byzas veya Byzantas’ın ( Yunanca: Βύζας veya Βύζαντας) şerefine Byzantion adını verdiler.[23][24] Byzantium, orijinal adı Byzantion olan antik kentin adının 1. yüzyılda, kenti Romalılar ele geçirince, onlar tarafından Latinceleştirilmiş hâlidir. Augusta Antonina Augusta Antonina, miladi 3. yüzyılın başında Roma İmparatoru Septimius Severus′un, oğlu Antonius ( sonraki Roma İmparatoru Caracalla) şerefine kente verdiği kısa süreli addır.[25] Nova Roma 330 yılında Roma İmparatoru I. Konstantin tarafından kent Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edilince, kente Latince "Yeni Roma" anlamına gelen Nova Roma ( Yunanca: Νέα Ρώμη, Nea Roma) adını koydu ve bu adı teşvik etmeye çalıştıysa da bu ad hiç benimsenmedi.[26] Konstantinopolis Ancak 337 yılında İmparator I. Konstantin'in ölümüyle kentin adı, onun şerefine "Konstantin’in kenti" anlamına gelen Konstantinopolis'e ( Yunanca: Κωνσταντινούπολις, Kōnstantinoúpolis, Latinceleştirilmiş:Constantinopolis) çevrildi. Konstantinopolis, Bizans İmparatorluğu boyunca kentin resmi adı olarak kaldı. Ama Konstantinopolis, kentin yerlileri tarafından sadece Yunanca "kent" anlamına gelen ( Πόλις, Polis) olarak anılırdı.[27] 1453 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet önderliğinde Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethinden sonra bile, Konstantinopolis, Batı'da kullanılan en yaygın ad olarak kaldı. Istanbul adı, ancak 1928'de Latin harflerine geçilmesi sonrası Batı dillerinde Konstantinopolis'in yerini almaya başladı. Kostantiniyye Kitab-ı Bahriye'ye 1629 yılında Mustafa bin Mehmed Cündî tarafından eklenen İstanbul çizimi. Kostantiniyye ( Arapça: القسطنطينية, al-Qusṭanṭiniyah, Osmanlı Türkçesi: قسطنطينيه, Kostantiniyye), Konstantinopolis'in Arapça şeklidir ve kentin İslam dünyasında bilinir hâle gelen ve en çok kullanılan adı oldu. Yunancada "Konstantin’in kenti" anlamına gelen Konstantinopolis'in aksine, Kostantiniyye Arapça'da "Konstantin’in yeri" anlamına geliyor. 1453 yılında fetihten sonra, kent Osmanlı İmparatorluğu'nun dördüncü başkenti ilan edildi ve Kostantiniyye Osmanlı İmparatorluğu tarafından kentin resmî adı olarak kullanıldı ve 1923 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne kadar, çoğu zaman bu ad kullanımda kaldı. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu ve mahkemeleri, Kostantiniyye'de yayımlanan resmî belgelerin kaynağını belirtmek için, "be-Makam-ı Darü's-Saltanat-ı Kostantiniyyetü'l-Mahrusâtü'l-Mahmiyye" gibi başlıklar kullanılırdı.[28] Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme adlı eserinde de şehir için kullanılan adlardan birisi de "Kostantiniyye"dir.[29] Ancak, bazı dönemlerde Osmanlı yetkilileri kent için diğer adlardan yanaydı. Hem kent için hem de Osmanlı hükûmetini tanımlamak ve diplomatik yazışmalar için özellikle bu yüceltici adlar eş anlamlı kullanılırdı ve teşvik edilirdi: Dersaadet ( Farsça: در سعادت, "Mutluluk Kapısı") Derâliye ( Farsça: در عاليه, "Yüce Kapı") Bâb-ı Âli ( Arapça: باب عالی, "Yüce Kapı") Pâyitaht ( Farsça: پایتخت, "Tahtın Ayağı" veya "Başkent") İstanbul haritası Asitane ( Farsça: آستانه, "Devletin Eşiği"). İslambol Tarihte şehir için kullanılan adlar içinde İslambol, dar kullanım alanına sahip olsa da kayıtlarda görülen adlardandır. Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'sinde "Kostantiniyye" adıyla beraber birçok cildinde söz konusu "İslambol" ( اسلامبول) kelimesi de kullanılmıştır. Söz konusu seyahatnamede bu ad, diğer adlardan daha yoğun bir kullanıma sahiptir.[30] Halk etimolojisi örneklerinden biridir. İstanbul Etimolojik olarak İstanbul adının kökeni ( Türkçe telaffuz: [isˈtanbuɫ] ve halk arasında bazen [ɯsˈtambuɫ]) Ortaçağ ( Bizans) Yunancasında "kent'e" veya "kent'de" anlamına gelen ( Yunanca telaffuz:[εἰς τὴν Πόλιν], [is tin ˈpolin]) kelimelerinin Türkçeleştirilmesiyle oluşmuştur.[31] İstanbul, Osmanlı döneminde resmi belgelere girdi ve sıkça kullanıldı. Ayrıca Osmanlı Ordusu'nda İstanbul'un merkez ordu komutanı için resmen İstanbul ağası ve İstanbul'un en yüksek sivil hakimi için resmen İstanbul efendisi sıfatları kullanılırdı. Konstantiniyye de dahil olmak üzere diğer adların da kullanılmasına devam edildi, ancak İstanbul ( Osmanlı Türkçesi: استانبول) zamanla şehrin Türkçede en yaygın bilinen adı oldu ve diğer adlandırmalar kullanımdan kalktı. Fakat Batılılar tarafından Konstantinopolis adı kullanılmaya devam edildi. 1928'de Latin harflerine geçilmesi sonrası, kentin Türkçe adının Latin harfleriyle yazılmış hali Istanbul uluslararası kullanıma girdi. İstanbul kentin uluslararası adı ilan edildikten sonra "Konstantinopolis" adının mektuplarda veya diğer yazışmalarda ve uluslararası alanlarda kullanılması yasaklandı. Örneğin yurtdışından İstanbul'a gönderilen mektuplarda adres olarak "Konstantinopolis" ( yanında İstanbul yazsa bile) yazıldıysa bu mektuplar geri gönderilmeye başlandı. Zaman içinde Istanbul adı ve bunun çeşitli benzer yazılışları çoğu dünya dilinde yerini aldı. Genel tarih İstanbul'daki tarihi yerler* UNESCO Dünya Mirası Istanbul siluet.jpg Ülke Türkiye Tür Kültürel Kriter i, ii, iii, iv Referans 356 Bölge** Avrupa ve Kuzey Amerika Tescil bilgisi Tescil 1985 ( 9. Oturum) * Dünya Mirası resmî listesi. ** UNESCO resmî sınıflandırması. İstanbul, yerleşim tarihi son yapılan Yenikapı'daki kazılarla bulunan liman doğrultusunda 8500 yıl, kentsel tarihi yaklaşık 3.000, başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kentidir.[34] Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir mozaik hâlini almıştır. Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul geçmişten günümüze bir dünya başkentidir. İstanbul'un tarihi ana hatlarıyla beş büyük döneme ayrılabilir: Tarih öncesi çağlar Kuruluş Dönemi ve Byzantion dönemi Konstantinopolis dönemi Konstantiniyye dönemi İstanbul dönemi Tarih öncesi çağlar İstanbul'un tarihi üç yüz bin yıl önceye kadar uzanmaktadır. Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Yarımburgaz Mağarasında yapılan kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlandı.[35] Bu dönemde gölün çevresinde Neolitik ve Kalkolitik insanların yaşadığı sanılmaktadır. Çeşitli dönemlerde yapılan kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt Paleolitik Çağ'a, Ağaçlı yakınlarında ise, Orta Paleolitik Çağ ile Üst Paleolitik Çağ'a özgü aletlere rastlandı.[36] Byzantion dönemi İstanbul'un en önemli tarihi yapılarından Galata Kulesi, 2010 2008 yılında İstanbul metrosu için yapılan Marmaray tüp geçidi kazıları sırasında Cilalı Taş Devri'nin sürdüğü MÖ 6500'lü yıllara ait kalıntılara rastlanan şehrin,[37][38][39] Anadolu Yakası'ndaki Fikirtepe'de yapılan kazılarda ise Bakır Çağı'nın sürdüğü MÖ 5500–3500 yıllarına ait kalıntılar bulundu.[40] Bunun yanında Kadıköy'de Fenikelilere ait kalıntılar bulundu. Traklar, kentin yakınlarına MÖ 13. yüzyıl ve 11. yüzyıllarda Semistra kentini kurdu.[41] Kral Lygos zamanında Sarayburnu'na, bugünkü Topkapı Sarayı'nın bulunduğu yerde bir Akropolis kuruldu. MÖ 685'te Megara'dan gelen Yunanlar burada bir koloni kurdu, Kral Byzas'ın hükümsürdüğü MÖ 667 yılında ise Byzantion kuruldu.[42] Kente Roma İmparatorluğu hakim olunca, kentin adı Septimius Severus tarafından kısa süreliğine oğlunun adı Augusta Antonina kondu,[43] ardından İmparator I. Konstantin zamanında kent Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edildi. Bu sırada Nova Roma olarak değiştirilen kentin adı benimsendi ve 337 yılında İmparator I. Konstantin'in ölümüyle Konstantinopolis'e çevrildi. Bizans İmparatorluğu dönemi Bizans Dönemi'nin en önemli eserlerinden Ayasofya, 2004 Bu dönem 324 - 1453 yılları arasını kapsadı. I. Konstantinus şehri ele geçirip Roma İmparatorluğu'nun başkenti yaptıktan sonra, şehir ayrıca Roma'nın doğusunun yönetim merkezi oldu. Romalı nüfusu bu dönemde, Romalı soyluların göçü de dahil olmak üzere önemli boyutta arttı. Bu dönemde; yeni bir mimari yapıyla şehir oldukça genişledi. 100.000 kişilik bir hipodromun ( Sultanahmet Meydanı) yanı sıra, limanlar ve su tesisleri yapıldı. Konstantinus'un döneminde şehre Nova Roma dese de; 11 Mayıs 330 da şehrin ismi Konstantinopolis oldu. Döneminde Dünya'nın en büyük katedrali olan Ayasofya'yı 360'da kuran Konstantin; böylece Roma İmparatorluğu'nun dinini de Hristiyanlık olarak değiştirdi. Pagan Roma dinine inanan batı ile ilk kopuş da bu dönemde başladı. Her ne kadar; Bizans İmparatorluğu I. Theodosius'un ölümü ile başlasa da; Bizans İmparatorluğu Konstantinus Hristiyanlığı getirmesine duyduğu saygıdan kendisini hep bir Bizans İmparatoru olarak gördü; 1453'deki çöküşüne kadar da 10 İmparatorunun daha ismi Konstantinus oldu. Bu dönemde İstanbul'un rolü oldukça stratejikti; Avrupa ve Asya arasında bir kapı oldu. Bu vesile ile, ticaret, kültür ve diplomasinin yapıldığı bir merkezdi. Bu dönemde şehrin ismi "Poli" ( şehir) de oldu.[44] 476'da Batı Roma'nın yıkılması sonrasında da; Batı Roma İmparatorluğu'ndaki Romalıların büyük çoğunluğu buraya göç etti ve Bizans İmparatorluğu'nun da başkenti İstanbul oldu. 543'de nüfusun yarısının ölümüne sebebiyet veren veba salgınından sonra; şehir İmparator I. Justinianos döneminde yeniden inşa edildi. 700'lü yıllarda Sasaniler ve Avarların saldırısına uğrayan şehir; 800'lü yıllarda Bulgarlar ve Arapların, 900'lü yıllarda ise Ruslar ve Bulgarların saldırısına uğradı. Ancak; saldırılar arasında en yıkıcı olanı 1204 yılında oldu. Haçlılar tarafından; 4. Haçlı Seferi'nde 1204 yılında ele geçirilen şehir yağmalandı; halkın büyük çoğunluğu şehirden kaçtı; yoksul ve enkaz içinde bir kente dönüştü. Bunun sebebi Batı Roma'da büyüyen Latinlerin; Katolik Hristiyanlık anlayışı ile Bizans'daki Ortodoks Hristiyanlık inanışı arasındaki farklılıklar ve uyumsuzluklardır. Bu dönem sonrasında, 1261 yılında Palailogos Hanedanından; Michael VIII Palaeologus şehri tekrar ele geçirmiş ve Latin'lerin dönemini sona erdirdi. Bu dönemden sonra giderek küçülen Bizans; Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1391'den sonra kuşatılmaya başlandı; en sonunda 29 Mayıs 1453'de Osmanlı İmparatorluğu'nun himayesine geçti. İstanbul'un fethi, Dünya tarihinde Orta Çağ'ın sonunu simgelemektedir. Osmanlı İmparatorluğu dönemi 19. yüzyıl sonlarında Galata Köprüsü ve arka planda Yeni Cami, İstanbul. 1896 Bu dönem 1453 - 1923 yılları arasını kapsadı. 29 Mayıs 1453'de; Osmanlı Padişahı II. Mehmed'in 53 gün süren kuşatması sonrasında; İstanbul Osmanlı'nın 4'üncü ve son başkenti oldu. Osmanlı'nın ele geçirmesinden sonra; Topkapı Sarayı ve Kapalıçarşı'nın da kurulması ardından birçok okul ve hamam açıldı. Dünya'nın ve İmparatorluğun dört bir yanından insanların taşındığı şehirde Yahudilerin, Hristiyanların ve Müslümanların beraber yaşadığı kozmopolit bir toplum oluştu. Bizans döneminden kalan, eski binalar ve surlar onarıldı.[45] Fetihten 50 yıl sonra; Dünya'nın en büyük şehirlerinden biri hâline gelen İstanbul'da "Küçük Kıyamet" olarak da adlandırılan; 14 Eylül 1509 İstanbul Depremi sonrasında ( 8 şiddetinde olduğu ileri sürülmektedir); 45 gün süren artçı sarsıntılarla binlerce bina yıkıldı ve birçok insan yaşamını kaybetti.[46] 1510 yılında; Sultan II. Beyazıd; 80.000 kişinin çalışmasıyla şehri yeniden kurdu. Günümüzde de var olan eserlerin büyük çoğunluğu bu dönemden kaldı. Mimar Sinan'ın camileri ve diğer binaları kurduğu I. Süleyman döneminde; mimari ve sanat konularına önem verildi. Lale Devri döneminde; Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa 1718 yılından itibaren; itfaiye'yi kurdu, ilk matbaayı açtı ve fabrikalar kurdu. 3 Kasım 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı sonrasında da batılaşma süreci hızlandığı dönemde birçok alanda yenilikler yaşandı.[47] Haliç'in üzerine köprü; Karaköy'e tünel, demiryolları, kentin içindeki deniz taşımacılığı, belediye örgütlerinin, hastanelerin kurulmasıyla modern bir şehir hâlini alan İstanbul, 1894 yılında Üçyüzon Depremi ile birlikte tekrar büyük bir zarar gördü. I. Dünya Savaşı'nın sonlarında ise 13 Kasım 1918'de İtilaf Devletleri donanmasınca da işgal edildi.[48] İstanbul'un 2500 yıllık başkentlik dönemi 29 Ekim 1923'de sona erdi. Osmanlı ve Bizans kayıtlarında, 1402'de Yıldırım Bayezid döneminde İstanbul’un alınması amacıyla yapılan kuşatma kaldırılırken, yapılan anlaşma gereği bir Türk ( Müslüman) mahallesi kurulması şartına uygun olarak Göynük ve Taraklı’dan 760 hane Manav Sirkeci'ye yerleştirildi.[kaynak belirtilmeli] Cumhuriyet dönemi “ Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu. ” —Napolyon Bonapart[49] Cumhuriyet sonrası 1923-1950 yılları arasında fiziksel atılımlar oldu. 1900'lerin başında 1 milyon olan nüfus, 1927'de 690.000'e düştü, 1935'de 740.000 ve 1945'de tekrar 900.000'e ulaştı.[50] 1950'lerde Balkanlar'dan göç alan şehirde, bu dönemde şehirleşmede gecekondular ön plana çıkmaktadır. 1960'larda ise gecekonduların yanında, apartmanlaşma başladı. 1970'lerde ise hızlı nüfus artışı ile konut ve ulaşım sorunları önem kazandı. Bu dönemde otomobil sayısının artması ve sonucunda trafiğin artması Boğaziçi Köprüsü'nün yapılmasında etkili oldu ve ulaşımda önemli bir noktaya varıldı. İstanbul metropoliten alanı 1970-1975 yılları arasında merkezde 50 kilometre yarıçaplı iken 1980'de 60 kilometre yarıçapa ulaştı. 1990'ların nüfus artışı, nüfusun dış taraflara yayılması ile sonuçlandı ve sonucunda İETT'nin yetersiz gelmesi ile dolmuş ve minibüsler bu açığı kapatmaya çalıştılar. 70’li yıllarda eski hızı ile olmasa da imar faaliyetleri canlanan şehirde 1973 yılında Boğaziçi Köprüsü açıldı.[51] İstanbul, 1984 yılında çıkarılan 2972 sayılı kanun[52] ve 195 sayılı kanun hükmünde kararname[53] sonucu Ankara ve İzmir ile birlikte büyükşehir unvanı kazandı. Aynı yıl çıkarılan 3030 sayılı kanun ile büyükşehir ve ilçe belediyeleri statüleri netleşti.[54] 2004 yılında çıkarılan 5216 sayılı kanun ile büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırları oldu.[55] Sanat Kent, çok kez el değiştirip, yıprandığından kentte, Roma İmparatorluğu Dönemine ait fazla yapı kalmadı.Kalanlar içinde en önemlileri: 330 yılında İmparator I. Konstantin onuruna kentin yedi tepesinden birine dikilen anıt. Sütun her biri 3 ton ağırlığında ve 3 metre çapında olan bileziklerle birbirine bağlanmış toplam 8 adet sütun ve bir kaidenin üst üste konulmasıyla oluşturuldu. Bu dönemden günümüze kalan bir başka yapı da Bozdoğan Kemeri'dir. Kentin su rezerv sisteminin inşası İmparator Hadrianus döneminde başladı. I. Konstantin zamanında kentin yeniden yapılanması ve büyümesiyle birlikte hızla artan nüfusun ihtiyacını karşılamak için sistemin daha da genişletilmesine gerek duyuldu. Kemer, suyunu Kâğıthane ile Marmara Denizi arasında kalan tepelerin yamaçlarından alan ve Trakya'nın tepelik bölgelerinden kente kadar uzanarak kentin su gereksinimini karşılayan geniş kemerler ve kanallar sisteminin son noktasında yer aldı. O zamanlar kente gelen bu su, toplam kapasitesi 1 milyon metreküpten fazla olan üç açık ve Yerebatan Sarnıcı gibi yüzden fazla yeraltı sarnıcında depolandı. Bugün Sultanahmet Meydanı olarak bilinen Hipodrom Meydanı ise Circus Maximus tarafından inşa edildi. Bizans İmparatorluğu dönemi Bizans İmparatorluğu, kentte bin yıl kadar hüküm sürdü ve burayı başkent olarak kullandı. Bu özelliğinden dolayı İstanbul'da çok sayıda Doğu Roma yapısı vardır. Bunların en önemlileri Eminönü'nde toplanmıştır. Bu yapılar içinde en önemlisi, kilise olarak açılan Ayasofya Müzesi'dir. Ayasofya Bizans İmparatoru I. Justinianos tarafından 532-537 yılları arasında inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup, 1453 yılında İstanbul'un Türkler tarafından fethedilmesiyle II. Mehmed tarafından camiye dönüştürüldü ve günümüzde müze olarak hizmet verir.[56][57] Ayasofya'dan sonra yapılan önemli yapılardan biri Fethiye Camii'di. Kilise olarak, 13. yüzyıl sonlarında Bizans'ın ileri gelenlerinden Mihail Glabas Tarkaniotes tarafından inşa ettirildi.[58] İstanbul'un Fethi'nden sonra 1454 yılında patrikhane olarak kullanıldı, 1590 yılında İran savaşlarında Gürcistan ve Azerbaycan'ın fethedilmesiyle, fethin hatırası olarak camiye dönüştürüldü. Gene önemli yapılardan Kariye Müzesi, manastır olarak 534 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianos döneminde Aziz Theodius tarafından yapıldı. 11. yüzyılda I. Aleksios'un kayınvalidesi Maria Doukaina tarafından yeniden inşa ettirildi. 1204-1261 yıllarındaki Latin İmparatorluğu döneminde harap olan manastır, Theodoros Metokhites tarafından 14. yüzyılda onarıldı. Dış narteks ve parekklesion bu dönemde yapıya eklendi. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi Yeni Barok tarzda yapılan Ortaköy'deki Büyük Mecidiye Camii İmparatorluk devri boyunca sayısız eser yapılmıştır. Saray tipi 19. asırda Batı'dan gelerek girmiştir. Bir asır yaşayan ve son yarım asrını mimarbaşı olarak geçiren Sinan şu eserleri yapmıştır. 81 cami, 50 mescid, 55 medrese,19 türbe, 14 imaret, 3 hastahane, 7 su bendi ( baraj), 8 köprü, 16 kervansaray, 33 saray, 32 hamam, 6 mahzen, 7 d'arulkurrâ. Bu 441 eser bütün imparatorluğa dağılmıştır.[59] 1839 yılında Tanzimat Fermanı'nın ilanı ile Avrupalılaşma yolunda önemli adımlar atılmıştır. Osmanlı, 18. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa tarzını benimsemiş ve bunu mimariye ve sanata yansıtmıştır. Avrupa'da yaygınlaşan barok stili İstanbul'da da birçok eserin yapımında uygunlanmıştır. Barok ve rokoko tarzında yapılan Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı ve Ortaköy Camii dünyada bu tür için önemli bir yer teşkil eder. Coğrafya ve çevre İstanbul Boğazı'nın uydudan görünümü. Şehrin uydudan gece çekilmiş görüntüsü. Nüfusu yoğun alanlar rahatça görülebiliyor İstanbul 41° K, 29° D koordinatlarında yer alır. Batıda Çatalca Yarımadası, doğuda Kocaeli Yarımadası'ndan oluşur. Kuzeyde Karadeniz, güneyde Marmara Denizi ve ortada İstanbul Boğazı'ndan oluşan kent, kuzeybatıda Tekirdağ'a bağlı Saray, batıda Tekirdağ'a bağlı Çerkezköy, Çorlu, güneybatıda Tekirdağ'a bağlı Marmara Ereğlisi, kuzeydoğuda Kocaeli'ne bağlı Kandıra, doğuda Kocaeli'ne bağlı Körfez, güneydoğuda Kocaeli'ne bağlı Gebze ilçeleri ile komşudur. İstanbul'u oluşturan yarımadalardan Çatalca Avrupa, Kocaeli ise Asya anakaralarındadır. Kentin ortasındaki İstanbul Boğazı ise bu iki kıtayı birleştirir. Boğazdaki Fatih Sultan Mehmet ve Boğaziçi Köprüleri kentin iki yakasını birbirine bağlar. İstanbul Boğazı boyunca ve Haliç'i çevreleyecek şekilde Türkiye'nin kuzeybatısında kurulmuştur. Havadan İstanbul'un kalbi Yer şekilleri İstanbul'un kurulu olduğu Çatalca ve Kocaeli yarımadaları aşınmış birer platodur. Bu platoların ortasından kabaca kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda İstanbul Boğazı geçer. İstanbul Boğazı'nın oluşumu ile ilgili bilimsel olarak kesin kabul görmüş bir açıklama yoksa da, açıklamalar içinde en yaygın olanı; jeolojik açıdan İstanbul Boğazı'nın deniz suları ile dolmuş bir fay çöküntüsü olduğudur. Buna göre, MÖ 20.000 ilâ 18.000 yılları arasında, Buzul Çağı sonlanmış ve dünyanın büyük bölümünü kaplayan buz kütlelerinin erimeye başlamıştır. Binyıllarca süren bir erime sürecinin sonucunda, MÖ 8.000 ilâ 7.000'lerde Akdeniz'in suları ilk hâlinden yaklaşık 150 metre daha yukarı çıkmıştır.[60] Deniz seviyesindeki bu büyük ölçekli artış nedeniyle Akdeniz'in suları Marmara'yı basmış; Marmara Denizi'nin suları da devam eden yükselmeler sonucunda Karadeniz ile birleşmiştir. Boğaz'ın derinliğinin kuzeyden güneye azalma göstermesi, geçmişte kuzeydeki bu yükseltilerin Marmara'nın sularına karşı bir set görevi gördüğü ve bunların deniz seviyesindeki yükselmeyle aşıldığı savını güçlendirmektedir.[60] İstanbul genelinde kayda değer yükseltilere de rastlanmaz. Şehirdeki en yüksek üç nokta sırasıyla 537 metrelik Aydos Tepesi, 438 metrelik Kayış Dağı, 442 metrelik Alemdağ'dır. Şehrin topraklarının %74'ünü platolar, %9,5'ini ovalar, %16,1'ini ise alçak dağ ve tepeler kaplamaktadır.[61] Şehrin en önemli gölleri olan Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Durusu gölleri birer lagündür.[61] İstanbul Boğazı'ndaki Haliç, Tarabya ve İstinye koyları ise şehirde ria tipi kıyının en iyi örnekleridir.[61] İstanbul kıyıları son biçimini 10.000 yıl önce gerçekleşen su yükselimleriyle almıştır. Şehirde, Marmara Denizi ve Boğaz'da irili ufaklı 11 adanın yanı sıra, Karadeniz'de ufak kayalıklar ve Haliç'de Bahariye Adaları yer alır. Bitki örtüsü Ayrıca bakınız: İstanbul'daki ormanlar ve İstanbul'daki korular Heybeliada'da kızılçam ormanları ve Heybeliada Sanatoryumu Heybeliada'da kızılçam ormanları ve Heybeliada Sanatoryumu Heybeliada'da kızılçam ormanları ve Heybeliada Sanatoryumu Kuzey Anadolu Kırığı'nın İstanbul'da ve Türkiye'de konumu. İstanbul'un coğrafi özellikleri ve toprak koşulları orman oluşumlarına olanak verir niteliktedir. Ancak şehir içinde ormanların ve ormanlarda görülen ağaç türlerinin dağılımı düzensizdir. Karadeniz'e yakın kuzey kesimlerde ve tepelerin kuzeye bakan yamaçlarında humuslu toprakların varlığı nedeniyle buralarda nemcil ormanlar gelişmiştir.[62] Güney bölgelerde ve güneye bakan yamaçlarda ise kuraklığa dayanıklı ormanlar görülür. İstanbul'un en önemli ormanları Belgrad Ormanı, Aydos Ormanı ve Kayışdağı Ormanı'dır. İstanbul'daki orman arazilerinin yüzölçümü 240.960 hektar ağaçlıklı; 294.299 hektar da açıklık olmak üzere toplam 535.259 hektardır.[63] Genel olarak İstanbul'un her iki yakasında da görülen ağaç ve çalı türleri arasında adi gürgen, adi kızılağaç, adi fındık, doğu kayını, mor çiçekli ormangülü, akçaağaç, muşmula ve ıstranca meşesi sayılabilir.[62] Doğal ormanların bozulduğu ya da tahrip edildiği bölgelerde psödomaki oluşumları gözlenir. Kuzeyde, Karadeniz yakınlarında görülen psödomakiler, bölgenin toprak yapısı ve iklim özellikleri nedeniyle olağandan çok daha boylu ve gürdür.[62] Son yarım yüzyılda şehirdeki orman varlığı nüfus artışıyla paralel olarak gerilemiştir. Boğaz'a yapılan köprüler nedeniyle şehrin öngörülen doğu-batı doğrultusundaki genişlemesi kuzeye kaymış; bu nedenle orman arazileri yeni yerleşim bölgeleri oluşturmak adına tahrip olmuştur.[64] Yapılması planlanan üçüncü boğaz köprüsü çevreci gruplar tarafından şehirdeki orman varlığına zarar vereceği gerekçesiyle eleştirilmektedir. Kent büyüdükçe merkezden gitgide uzaklaşan ormanlardan geriye bugün kent koruları kalmıştır.[65] Etrafı çevirilmek suretiyle koruma altına alınan bu yeşil alanların pek çoğu günümüzde kamuya ait olup halka açık rekreasyon alanı olarak hizmet vermektedir. Özellikle Boğaziçi sırtlarında yoğunlaşan kent koruları İstanbulluların en uğrak mekânlarındandır. Avrupa Yakası'nda Yıldız, Naile Sultan, Naciye Sultan, Prens Sabahattin, Emirgân ve Ayazağa koruları; Anadolu Yakası'nda Beykoz, Mihrabad, Küçükçamlıca ve Validebağ koruları İstanbul'da en bilinen korulardır.[65] Jeoloji İstanbul'a, yakın yerde bulunan Kuzey Anadolu Fay Hattı, Kuzey Anadolu'dan başlayarak Marmara Denizi'ne kadar uzanır.[66] İki tektonik plaka olan Avrasya ve Afrika birbirlerini iterler ve buda fayın hareket etmesine sebep olur. Bu fay hattı nedeniyle bölgede tarih boyunca çok şiddetli depremler meydana gelmiştir.[67] 1509 yılında meydana gelen Büyük İstanbul Depremi bunun en büyük örneğidir. Bu deprem İstanbul'da, 100 caminin yıkılmasına ve 10 bin insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. 1766 yılındaki depremde ise, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Eyüp Sultan Camii ve Kapalıçarşı gibi yapılar büyük hasar aldı. 1999 Gölcük depreminde de 18 bin insan ölmüş ve birçok insanda evsiz kalmıştır.[68] Sismolojistler, 2025 yılından önce 7 büyüklüğünde bir depreminde olabileceğini belirtmektedirler.[69] İklim İstanbul'un iklimi, Türkiye'de Karadeniz iklimi ile Akdeniz iklimi arasında geçiş özelliği gösteren bir iklimdir, dolayısıyla İstanbul'un iklimi ılımandır.[70] İstanbul'un yazları sıcak ve nemli; kışları soğuk, yağışlı ve bazen karlıdır. Nem yüzünden, hava sıcak olduğundan daha sıcak; soğuk olduğundan daha soğuk hissedilebilir. Kış aylarındaki ortalama sıcaklık 2 °C ile 9 °C civarındadır ve genelde yağmur ve karla karışık yağmur görülür.[70] Kar da yağar. Kış aylarında bir iki hafta kar yağabilir. Yaz aylarındaki ortalama sıcaklık 18 °C ile 28 °C civarındadır ve genelde yağmur ve sel görülür.[70] En sıcak aylar Temmuz ve Ağustos aylarıdır ve ortalama sıcaklık 23 °C dir, en soğuk aylar da Ocak ve Şubat aylarıdır ve ortalama sıcaklık 5 °C'dir.[70] İstanbul'da yılın ortalama sıcaklığı 13,7 derecedir.[70] Toplam yıllık yağış 843,9 mm'dir ve tüm yıl boyunca görülür.[71] Yağışların %38'i kış %18'i ilkbahar, %13'ü yaz, %31'i sonbahar mevsimindedir. Yaz en kuru mevsimdir, ama Akdeniz iklimlerinin aksine kurak mevsim yoktur. İstanbul 1994 yılına kadar susuzluk çekmiştir fakat alınan önlemlerle herhangi bir su sıkıntısı kalmamıştır. Bunlardan biri Melen projesidir. Şu ana kadar en yüksek hava sıcaklığı; 12 Temmuz 2000'de 40.5 °C olarak kaydedilmiştir. En düşük hava sıcaklığı ise; 9 Şubat 1929'da -16.1 °C olarak kaydedilmiştir.[72] Şehir oldukça rüzgârlıdır; rüzgârın ortalama hızı saatte 17 km dir. Çevre İstanbul'un yüksek nüfusu ve ileri sanayi sektörü çevresel konularda pek çok sıkıntıyı da beraberinde getirmektedir. Hava, su ve toprak kirliliği gibi ana sorunların yanı sıra, çarpık kentleşme ve denetimsizlikten kaynaklanan görüntü ve gürültü kirliği gibi ikincil sorunlar da göze çarpmaktadır. İl genelinde bu sorunlarla birlikte hafriyat, atık yağ, kömür, kimyevî madde ve tıbbî atık denetimleri de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Çevre Koruma Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. İstanbul'da bugüne dek birkaç çevre faciası yaşanmıştır. 1966, 1979, 1982, 1994, 1999 ve 2004 yıllarında İstanbul Boğazı'nda gelen tanker kazalarında on binlerce ton akaryakıt Boğaz sularına karışmıştır.[74] 1979 yılından bu yana İstanbul Boğazı'nda kaza ya da arıza sonucu sulara gömülen 28 geminin 11'i akaryakıt taşıyan tankerlerdir.[75] Deniz tabanındaki bu batıkların kimilerinden hâlâ akaryakıt sızması olduğu ve bunların Boğaz suyuna karıştığı sanılmaktadır.[75] İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü'nün yaptığı araştırmaya göre Boğaz'da insan sağlığı açısından denize girmeye elverişli nokta bulunmazken, Marmara Denizi ve Karadeniz kıyılarında halka açık plajlar bulunmaktadır.[76] Cumhuriyet döneminin ilk elli yılında hızla fabrikalarla dolan Haliç kıyılarıysa yakın geçmişte büyük çabalarla temizlenmiş kent içine yaydığı kötü kokudan kurtarılmıştır. İstanbul'da hava kirliliği ise doğalgazın il genelinde yaygınlaştırılmasıyla büyük ölçüde azalma göstermekle birlikte hâlen büyük bir sorundur.[77] İstanbul'da doğalgaz abonesi sayısı 2008 yılında 3.5 milyona yaklaşırken; bunun sonucu olarak 1997 yılında 88 mcg/m³ olan kükürdioksit miktarı, 2007-2008 yıllarında 13-14mcg/m³a kadar düşmüştür.[77] 2004 yılı verilerine göre çevreyi deniz, gürültü ve hava kategorilerinde, Türkiye'de çevreyi en fazla kirleten il İstanbul'dur. Bitey İstanbul, iklimsel ve coğrafi bakımından sahip olduğu özel konum sayesinde zengin bir doğal yaşam geliştirmiştir. İstanbul genelinde 2.500 bitki türü yaşadığı saptanmıştır.[78] Bu sayı Türkiye genelinde rastlanan türlerin 1/4'ine denk gelmektedir. İstanbul'daki bitki türlerinin 200 kadarı çiçekli bitkiler sınıfına dâhil olup bunlardan yaklaşık 40'ı endemik türlerdir. İstanbul'un endemik bitki türleri doğal alanların kentleşmesi, ormansızlaştırma, yanlış ağaçlandırma, hava-su-toprak kirliliği, bilinçsizlik ve yasadışı alım-satım gibi nedenlerle büyük tehlike altındadır.[78] İstanbul'da yetişen 270 bitki türü ise Türkiye'nin Tehlike Altındaki Nadir ve Endemik Bitkiler Listesi bünyesinde koruma altına alınmıştır.[79] İstanbul'un tehlike altında olan ender endemik bitkileri arasında İstanbul çiğdemi, ( Crocus olivieri) İstanbul kardeleni, ( Galanthus plicatus) Çatalca peygamber çiçeği,( Centaurea hermannii) Kilyos peygamber çiçeği,( Centaurea kilaea) Pendik sarıotu ( Buplerum pendikum) ve Boğaziçi keteni ( Linum tauricum) sayılabilir.[78][79] İstanbul'un ağaç ve çalı türleri arasında en yaygın görülenlerse adi gürgen, adi kızılağaç, adi fındık, doğu kayını, mor çiçekli ormangülü, akçaağaç, muşmula ve Istranca meşesidir.[62] Çok zengin bir bitki topluluğuna sahip olan İstanbul yöresinde şimşir, meşe, çınar, kayın, gürgen, akçaağaç, kestane, çam, ladin ve servi gibi 2500 kadar bitki türü yetişir. Bu bitkilerden bir kısımı bu yöreye endemiktir. Genellikle ormanları oluşturan ağaçlar, İstanbul'un kuzeydoğusu, Alemdağ'ın kuzeyi ve Polenezköy çevresinde görülen kayın, kestane ve saplı meşedir. Bitki örtüsüne iklimin etkisinin yanında toprağında etkisi vardır. Kayın ağaç topluluğun bulunduğu alanları kireçsiz kahverengi orman toprakları kaplarken, meşe ve kestane topluluğunda bu topraklar kireçsizdir. Yaklaşık 2500 civarında doğal bitki türüne sahip olan İstanbul, bu özelliği ile İngiltere gibi Avrupa ülkelerini tek başına geride bırakabilir durumdadır. Bu aynı zamanda Türkiye'de doğal olarak yetişen on binden fazla bitkinin, yaklaşık 1/4’ünü İstanbul’da barınması demektir; ve bu bitkilerden bazıları endemiktir, yani tüm dünya üzerinde sadece İstanbul’da yaşamaktadır.[80] İstanbul çiğdemi ( Crocus olivieri subsp. istanbulensis) bu endemik bitkilere örnektir. Direy İstanbul, sahip olduğu yeşil alanlar ve su havzaları nedeniyle önemli bir yaban hayvan nüfusu barındırmaktadır. Karadeniz ve Ege gibi iki zengin ekosistemi birbirine bağlayan İstanbul Boğazı, göçücü pelajik balıklar için en önemli rotalardan biridir.[81] 70'li yıllara değin İstanbul'u çevreleyen denizlerde 76'ın üzerinde balık türüne rastlanırken, bugün bu sayı 20'li sayılara kadar gerilemiştir. Yakın tarihli kayıtlara bakıldığında İstanbul'da Boğaz, Adalar ve Anadolu Yakası kıyılarında foklara sıkça rastlandığı görülmektedir. Ancak bugün bu canlılar İstanbul direyinden bütünüyle silinmiş durumdadır. İstanbul açıklarında ve bazen Boğaz'da rastlanan tek deniz memelisi yunuslardır.[82] Kuşlar için de önemli bir göç rotası üzerinde bulunan İstanbul'da, Büyükçekmece ve Küçükçekmece gölleri, çevreleri büyük oranda kentleşmiş olamasına karşın, hâlen kuşlar için önemli birer durak konumundadır.[83] İstanbul'a uğrayan göçücü kuşlar arasında, leylek, alaca balıkçıl, ak pelikan, aynak, boz kaz, atmaca, delice doğan ve Mısır akbabası sayılabilir. İstanbul'un yerli kuşları içinde en yaygın olanlarsa güvercinler, martılar, kargalar, serçeler ve kanaryalardır.[83] Bunun dışında İstanbul'un özellikle ormanlık kesimlerinde pek çok memeli türü de yaşar. Bunlar arasında yırtıcılara da rastlanır. Başlıca yırtıcılar: çakal, tilki, sansar, gelincik gibi etoburlardır.[83] Diğer yabani hayvan türleri arasında porsuk, ağaç sansarı, kokarca, bayağı yaban domuzu, kirpi, kızıl sincap ve tavşan sayılabilir. Özellikle Ada tavşanı İstanbul'a özgü yabani hayvanlardandır. Belgrad Ormanı ve Çatalca'daki merkezlerdeyse geyik ve karacalar için koruma alanları oluşturulmuştur.[83] Ayrıca kent içinde yaygın olarak başıboş sokak kedileri ve köpekleriyle karşılaşılabilir. İstanbul'da, kızıl geyik, karaca, alageyik, bayağı yaban domuzu, yaban kedisi, çakal ve tilki gibi bulunan memeli hayvanlar bulunabilir. Bununla beraber önemli bir kuş göç yolu üzerinde yer alan İstanbul'da her ilkbahar ve sonbaharda leylek, kartal, şahin ve atmaca gibi çeşitli kuş türleri gözlemlenebilir. İstanbul'da en yaygın bulunan kuşlar ise serçe, güvercin, kumru, karga ve artık kentin bir simgesi hâline gelen martıdır. Su kaynakları Riva Deresi'nden bir görünüm İstanbul'da su kaynaklarının, şehirlerin kurulu olduğu kıyı kesimlerine uzaklığı, tarih boyunca yönetimler için sıkıntı olmuştur.[84][85] İstanbul'da özellikle Avrupa Yakası'nda kurulan ilk kent olan Byzantion'da da, su kaynaklarının kente uzaklığı büyük sorundu. Bu nedenle kente içilebilir su sağlamak için çeşitli yollara başvurulurdu. Kentin suyu Osmanlı döneminde de başka kaynak bulunmadığı için dışarıdan getirilirdi. İstanbul kent merkezinde ve dışında sıkça karşılaşılan sarnıç ve su kemerleri kentin o dönemdeki su kültürünün en önemli göstergeleridir. Osmanlı döneminde bent adı verilen küçük barajlarla tatlı su göletleri oluşturulurken, günümüzde gelişen teknolojinin yardımıyla il genelinde büyük baraj gölleri oluşturulabilmektedir. Günümüzde İstanbul'da hizmet veren 9 adet baraj bulunmaktadır.[86] Bunlar içinde en büyükleri, Ömerli, Terkos, Büyükçekmece, Darlık ve Sazlıdere barajlarıdır.[87] RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-15-2018 İstanbul'da akarsu bazında kayda değer bir su kaynağı bulunmamaktadır. İstanbul'un akarsuları içinde başlıcaları Riva, Kâğıthane, Alibey, Göksu, Kurbağalı ve Ayamama dereleridir.[88] İstanbul derelerinin büyük çoğunluğu sularını Küçükçekmece ve Büyükçekmece gölleriyle Haliç'e boşaltırlar. İstanbul derelerinin büyük bir bölümü ıslah edilerek yer altına alınmış olup, kimileri kanalizasyon aktarımında kullanılmaktadırlar. Beşiktaş, Ortaköy, Sarıyer, Bayrampaşa ve Mecidiyeköy ( Büyükdere) dereleri yeraltına alınan İstanbul derelerindendir. Düzensiz ve kayıt dışı yapılaşmanın yanı sıra, dere yataklarının gereğinden fazla küçültülerek ıslah edilmesi nedeniyle İstanbul'da sık sık su taşkınları olmakta, can ve mal kaybı yaşanmaktadır.[88] Şehir yapısı 1922 ylında İstanbul'un şehir sınırlarını gösteren bir harita. İstanbul'un toplam 39 ilçesi vardır. Bu ilçelerin 25'i Avrupa Yakası'nda, 14'ü ise Anadolu Yakası'ndadır. İstanbul'un ilçeleri üç ana bölgeye ayrılmaktadır: Eski İstanbul'un tarihi yarımadası olan Fatih ve Eminönü ( Eminönü ilçesi 2008 yılında bir yasa ile Fatih ilçesine bağlanmıştır. Günümüzde yarımadayı Fatih ilçesi oluşturmaktadır.) 15. yüzyıl'ın İstanbul'unu oluşturmaktaydı. Bu bölgenin kuzey kıyılarında Haliç bulunmaktaktadır. Batıdaki İstanbul Surları'na kadar uzanır. Güney sınırını Marmara Denizi denizi oluşturur. Doğuda ise Boğaz'ın girişi bulunmaktadır.[89] Haliç'in kuzeyinde bulunan Beyoğlu ve Beşiktaş ilçeleri tarih açısından büyük öneme sahiptir. Son Osmanlı Padişahları'nın sarayı Dolmabahçe Sarayı Kabataş'tadır.[90] İstanbul Boğazı kıyıları boyunca Ortaköy ve Bebek gibi eski semtler birbirlerini takip etmektedir. Şehrin her iki yakasındada Boğaz boyu devam eden lüks yalılar mevcuttur. Üsküdar ( antik Chrysopolis) ve Kadıköy ( antik Chalcedon) ilçeleri eski zamanlarda birer şehir iken zamanla değiştirilerek İstanbul'un ilçesi hâline gelmişlerdir. İstanbul'un Anadolu Yakası'ndaki en eski ilçeleridir.[91][92] Günümüzde, birçok çağdaş yerleşim alanlarına ve iş sahası bakımından büyük öneme sahiptir. Şehrin nüfusunun üçte birine ev sahipliği yapmaktadır. İstanbul'un tarihi semtlerinden batıya ve kuzeye gidildikçe büyük bir farklılaşma görülür. En yüksek gökdelenler ve ofis binaları Avrupa Yakası'da özellikle Levent, Mecidiyeköy ve Maslak'ta toplanırken, Anadolu Yakası'nda ise Kadıköy ilçesindeki Kozyatağı mahallesi dikkat çeker. 20. yüzyılda şehrin hızla büyümesi, doğudan batıya büyük bir göçün başlamasına neden olmuştur.[93] Böylece şehirdeki gecekondulaşma büyük bir hız kazanmıştır. Kaçak olarak hazine veya özel arazilere yapılan bu binalar, kısa sürede ve düşük kalitede yapılır. Türkiye'nin en büyük şehirleri arasında bulunan Ankara ve İzmir'de bu yapılar yaygındır. Gecekondular, çarpık kentleşmeye büyük ölçüde neden olmaktadır İstanbul'un, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, 6 Mart 2008 tarihinde kabul edilen ve 22 Mart 2008 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 5747 sayılı yasa uyarınca 39 ilçesi vardır.[95][96] Bunlardan 25'i Avrupa Yakası'nda; 14'ü ise Anadolu Yakası'nda bulunur.[97] İlçe belediyeleri bünyesinde toplam 782 mahalle, 152 köy vardır.[98] Tüm ilçeler, 22 Temmuz 2004 tarihinde Resmî Gazete'de yayınlanan yasayla İstanbul Büyükşehir Belediyesi hizmet alanı içine dâhil edilmiştir.[99] Yapılan düzenlemeyle il sınırları içindeki tüm belde belediyeleri de feshedilmiştir.[96] Osmanlı İmparatorluğu'nda İstanbul Vilayeti'nde idari bölünme oldukça karmaşık ve düzensizdi. Kimi önemli şehirler sınırları içinde olduğu eyalete değil, doğrudan başkent İstanbul'a bağlı olurlardı. İstanbul Vilayeti ise Kandıra, Adapazarı, İznik, Mudanya, Gemlik, Yalova, Orhaneli, Bandırma, Çorlu ve Kıyıköy gibi yerleri de kapsamaktaydı.[100] Yüzyıllar boyunca bu sistemle yönetilen İstanbul'da merkezî yönetimin bölünmesi için ilk girişim 1839 yılında yayınlanan Gülhane Hatt-ı Hümayunu'ndan sonra oldu. Bu dönemde ilk kez Fransa idari bölünme sistemi örnek alınarak İstanbul'da reformlar yapıldı.[100] Şehrin belediyeler bazında idari bölünmesi, imparatorluk yıkılana dek pek çok kez değişikliğe uğradı. Vilayet dönem dönem günümüzde ilçe belediyeleri olarak adlandırılabilecek dairelere ayrıldı. Bu dairelerin sayısı ve sınırları, ekonomik nedenlerle zaman zaman kapatılmak ya da yeni oluşturulmak suretiyle değişti.[100] Cumhuriyet dönemindeyse, yapılan ilk düzenlemelerde Anadolu Yakası'nda Üsküdar adında yeni bir il oluşturularak, İstanbul günümüz Avrupa Yakası topraklarıyla sınırlandırıldı. Daha sonra Üsküdar ve kendisine bağlı birimler İstanbul'a katıldı.[101] 1950'lere gelindiğinde İstanbul'un iki yakada toplam 16 ilçesi vardı. Bunlardan merkeze bağlı olarak yönetilenler: Eminönü, Fatih, Bakırköy, Beyoğlu, Beşiktaş, Sarıyer, Beykoz, Üsküdar, Kadıköy ve Adalar; il belediye sınırı dışında kalanlarsa Çatalca, Silivri, Şile, Kartal ve Yalova'ydı.[102] Bu düzen, 1980 yılına dek fazla değişiklik göstermeden sürdü. Bu tarihten sonra 3030 sayılı yasayla İstanbul'da yeni ilçeler oluşturulmaya başlandı. 1990'a gelindiğinde İstanbul'un 25 ilçesi bulunuyordu. Yıllar içinde yeni ilçeler oluşturulmaya devam ederken, hızla gelişen ve İstanbul'la kara sınırı bulunmayan Yalova, merkeze uzaklığının sorun olması nedeniyle 1995 yılında Kocaeli ve Bursa illerinden de toprak alınarak ayrı bir il hâline getirildi.[103] İstanbul'un ilçe sayısı 2008 yılında 32'ydi. Nüfusu 13 milyona yaklaşan İstanbul'da var olan ilçeleri bölerek yeni belediyeler oluşturma fikri yeniden ortaya atıldı. Bunun sonucunda, Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde yeni ilçeler oluşturmak için hazırlanan 5747 sayılı yasayla, 2008 yılında İstanbul'un Anadolu Yakasında 3, Avrupa Yakası'ndaysa 5 olmak üzere toplam 8 yeni ilçe kurulurken, Eminönü ilçesi feshedilerek Fatih'e katıldı. İstanbul'da kurulan son ilçeler: Arnavutköy, Ataşehir, Başakşehir, Beylikdüzü, Çekmeköy, Esenyurt, Sancaktepe ve Sultangazi'dir. Kentleşme Haliç ve tarihi yarımada.[104] İstanbul'un şehir yapısı ve şekli sürekli değişmektedir. Yunan, Roma ve Bizans dönemleri boyunca Konstantinopolis'in tarihi yarımadasında, Galata'da ( Pera, sonraki adıyla Beyoğlu), Chalcedon ( Kadıköy) ve Chrysopolis'te ( Üsküdar) önemli derecede yenilenme ve büyümeler yaşanmıştır. Antik zamanlarda şu anki İstanbul'un tüm ilçeleri birer bağımsız şehirdiler. Bugün İstanbul, eski Konstantinopolis'in metropol hâli olarak kabul edilebilir. Çünkü şehir o dönemlerden beri genişletilmekte ve yenilenmektedir. Son yıllarda inşa edilen çok yüksek yapılar, nüfusun hızlı büyümesi göz önüne alınarak yapılmışlardır. Şehrin hızla genişlemesinden dolayı konutlaşma, genellikle şehir dışına doğru ilerlemektedir. Şehrin sahip olduğu en yüksek çok katlı ofis ve konutlar, Avrupa Yakası'nda bulunan Levent, Mecidiyeköy ve Maslak semtlerinde toplanmıştır. Levent ve Etiler'de çok sayıda alışveriş merkezi toplanmıştır. Türkiye'nin en büyük şirket ve bankalarının önemli bir kısmı bu bölgede bulunmaktadır. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, özellikle Anadolu Yakası'nda denize yakın yazlık konutların ve lüks köşklerin yapımına hız verilmiştir. Kadıköy ilçesindeki Bağdat Caddesi genişliği ve uzunluğuyla birçok alışveriş merkezi ve restoranı barındırmaktadır. Bu gelişmelerde bölgenin gelişimine olumlu katkıda bulunmuştur. Yaka da, son yıllarda gerçekleşen nüfus büyümesinin en büyük faktörü Anadolu'dan gelen göçtür. Günümüzde, İstanbul halkının %66'sı Avrupa Yakası'nda yaşamaktadır. Yönetim Ayrıca bakınız: İstanbul belediye başkanları listesi İstanbul'un hâlen görevde bulunan Belediye başkanı, Kadir Topbaş'tır.[105] Şehrin valisi ise Vasip Şahin'dir.[106] İstanbul, partili sistem ile başa gelen başkanlar tarafından yönetilir. Bu yönetim şekli 3 Nisan 1930'da İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin kurulmasından beri devam etmektedir. Belediye şehrin tüm karar yetkisini elinde bulundurmaktadır. Şehrin yönetimi 3 ana organda toplanmıştır. 1. Belediye Başkanı ( her 5 yılda bir seçilir.), 2. Büyükşehir Konseyi, 3. Büyükşehir yönetim kurulu. Bugünkü İstanbul Büyükşehir Belediye Binası Fatih ilçesinin Saraçhane adıyla bilinen bölgesinde bulunmaktadır. Bina, 17 Aralık 1953 yılında tamamlanmış, 26 Mayıs 1960 tarihinde belediye binası olarak hizmet vermeye başlamıştır.[107] Nüfus yapısı 1975 ve 2011 yılları arasında İstanbul'un nüfus artışı ( gri kısımlar binalardır) Türkiye İstatistik Kurumu'nun ( TÜİK) hazırlamış olduğu 2013 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ( ADNKS) sonuçlarına göre İstanbul'un ( İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bağlı belediyelerin sınırları içindeki nüfus) toplam nüfusu 14.160.467 kişidir.[108] İstanbul'un 14'ü Anadolu Yakasında, 25'i Avrupa Yakasında olmak üzere toplam 39 ilçesi vardır. İstanbul'un 39 ilçesi nüfus sayısı bakımından 2013 yılı verilerine göre incelendiğinde en yüksek nüfusa sahip ilçesi Bağcılar ( 752.250), en az nüfusa sahip ilçesi de Adalar ( 16.166) olmuştur.[108] İstanbul'da yaşayanların % 64,70'i ( 9.162.919) Avrupa Yakası; % 35,29'u da ( 4.997.548 ) Anadolu Yakası'nda ikamet eder. İstanbul Nüfuslarına göre en kalabalık şehirler listesi'nde dünyanın en kalabalık 5. şehiridir. İstanbul'da ikamet edenlerin yalnızca yüzde 15,38'inin nüfusu İstanbul'a kayıtlıdır. İkamet edenlerin nüfusa kayıtlı oldukları illlere göre yapılan sıralamada Sivas 736.542 ( %5,20), Kastamonu 548.546 ( %3,87), Ordu 499.782 ( %3,52), Giresun 487.115 ( %3,43), Tokat 455.817 ( %3,21), Samsun 417.120 ( %2,94), Trabzon 395.474 ( %2.79), Malatya 392.435 ( %2,77), Erzurum 382.519 ( %2,70), Sinop 366.681 ( %2,58 ) ve Erzincan 302.511 ( %2,13) kişi ile en üst sıralardadır.[108] Tarihsel nüfus İstanbul'un nüfusu tarih boyunca tahmini olarak ( 1927-2015 sayımlarının, 1927 öncesi tahmini rakamlarıdır) şöyledir: İstanbul İl Nüfusu: 14.804.116'dır ( 2016).[126] İlin yüzölçümü 5.461 km²'dir.[127] İlde km²'ye 2711 kişi düşmektedir. ( Yoğunluğun en fazla olduğu ilçe: 42.644 kişi ile Güngören’dir) İlde yıllık nüfus artış oranı % 1,00 olmuştur.[126] 2016 yılında TÜİK verilerine göre 39 İlçe ve belediye, bu belediyelerde toplam 960 mahalle bulunmaktadır Din İstanbul dünyadaki çoğu metropol gibi birçok insan topluluğu tarafından şekillendirilmiştir. Şehirdeki en büyük mensubu bulunan din İslam'dır. Dini azınlıkları ise Yunan Ortodoks Kilisesi, Ermeni Apostolik Kilisesi ve Sefarad ve Aşkenaz Yahudiler oluşturmaktadır. 2000 yılı nüfus sayımına göre; 2.691 faal cami, 123 faal kilise, 26 faal sinagog mevcuttur. Ayrıca 109 Müslüman mezarlığı, 57'de gayrimüslim mezarlığı bulunmaktadır. Sayıları çok azalmadan önce, belirli ilçelerde bu dini azınlıklar yaşamaktaydı. Örneğin Kumkapı'da Ermeni nüfusu, Balat'da Yahudi nüfusu ve Fener'de ise Rum nüfusu vardı. Rum Ortodoks Patrikhanesi Fatih'in Fener semtinde bulunmaktadır. Bu patrikhane Hristiyanlık dininin önemli bir kesimini oluşturan Ortodoks mezhebinin merkezidir. İstanbul'daki en önemli camilerden biri olan Sultan Ahmet Camii'nin iç avlusundan bir görünüm. Müslümanlar Şehrin en büyük dini grubunu Müslümanlar oluşturmaktadır. Bunların yanı sıra, Müslümanların en kalabalık mezhep formunu Sünniler, bu mezhebi takibende Aleviler nüfusça fazladır. 2007 yılındaki sayıma göre şehirde ki toplam cami sayısı 2.994'tür.[128] İstanbul, İslam Hilafeti'nin son merkezi olmuştur.[129] 1517 yılında Yavuz Sultan Selim ile başlayan halifelik, 3 Mart 1924 yılında Abdülmecid ile sona ermiştir.[130] 2 Eylül 1925 yılında da tekkeler kapatılmış, tarikat yasaklanmıştır. Böylelikle ülkede laik sistem başlamış ve bu değişimden en çok etkilenen il İstanbul olmuştur. Halifeliğin kaldırılmasının hemen ardından Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.[131] Osmanlı İmparatorluğu döneminde var olan en yüksek yetkiye sahip Şeyhülislamlar da yerini Diyanet İşleri Başkanına bırakmıştır. Hristiyanlar Fatih'in Fener semtinde bulunan Aya Yorgi Kilisesi'nin içi. Şehir 4. yüzyıldan beri Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin merkezi olmuş ve diğer Ortodoks kiliselerinde merkezi olarak hizmet vermeye devam etmektedir. Aynı zamanda şehir, Türk Ortodoks Patrikhanesi ve İstanbul Ermeni Patrikhanesi'ninde merkezidir. Eski yıllarda Bulgar Piskopsluğu ön planda iken bu zamanla yerini Ortodoks Kiliselerine bırakmıştır. İstanbul'da yaşayan özellikle Rumlar ve Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü sırasında Türkler ile zaman zaman çatışmalar yaşamış fakat Türkiye'nin kurulmasıyla düzen yeniden sağlanmıştır. Savaşlar nedeniyle de 1914 ve 1927 yılları arasında şehirde bulunan Hristiyan nüfusu hızlı bir düşüş yaşayarak 450.000'den, 240.000'e gerilemiştir.[132] 1923 yılında yapılan Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesiden İstanbul'da yaşayan Yunan Ortodoks toplumu muaf tutulmuştur.[133] Ancak II. Dünya Savaşı yılları bu azınlık için bir dizi vergiler getirilmiştir. ( bkz. Varlık Vergisi)[134] 1955 yılında meydana gelen Rum azınlıklara yönelik tahrip ve yağma hareketi olan 6-7 Eylül Olayları'ı 11 Rum'un ölümüne ve 30 ile 300 kişinin yaralanmasına neden olmuştur. Bu olay sonucundada İstanbul'dan, Yunanistan'a hızlı bir şekilde göç artmıştır ve 12,000 Rum vatandaşlıktan çıkarılmıştır.[135] İstanbul'un Osmanlılar tarafından ele geçirilmesi ile birlikte birçok kilise, camiye çevrilmiştir. Küçük Ayasofya Camii, Fenari İsa Camii, Arap Camii, Kocamustafapaşa Sümbül Efendi Camii gibi eski yapılarda İstanbul'un Osmanlı hakimiyetine geçmesinden sonra camiiye çevrilen kiliselerdendir. Bu camilerden en büyüğü ve en önemlisi Fatih'in Eminönü semtinde bulunan Ayasofya'dır. Ayasofya Atatürk'ün isteğiyle ibadete kapatılmış ve Bakanlar Kurulu'nun da onayıyla 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla[136] müzeye çevrilmiştir. Yahudiler Ana madde: Türkiye'de Yahudilik Sefarad Yahudileri 500 yılı aşkın süredir bu şehirde yaşamaktadırlar. İstanbul'daki Yahudiler'in bugünkü nüfusu 22,000 civarındadır. Aşkenaz Yahudileri, Sefarad Yahudileri'ne nispeten daha yeni ve çok daha küçük bir topluluktur. Yahudilerin ibadethaneleri sinagoglardır. Şehirde bulunan aktif sinagog sayısı ise 20'dir.[137] Bu sinagogların içinde en büyük taşıyanı Beyoğlu ilçesinin Karaköy semtinde bulunan Neve Şalom Sinagogu'dur. 1951 yılında ibadete açılan sinagog en büyük cemaate de sahiptir.[138] Sefarad Yahudiler'in dili olan Ladino dili ( Yahudi İspanyolcası) 65 yaş üzeri kişiler tarafından konuşulur, 65 yaşın altındaki Yahudiler tarafından anlaşılsa bile artık konuşulamamaktadır. Bu yüzden Ladino ciddi bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. İstanbul, Türkiye'nin en büyük şehri ve siyasi olarak eski başkentidir. Kara ve deniz ticaret yollarının bir kavşağı olması ve stratejik konumu nedeniyle Türkiye'de ekonomik yaşamın merkezi olmuştur. Şehir aynı zamanda en büyük sanayi merkezidir. Türkiye'deki sanayi istihdamının %20'sini karşılamaktadır. Yaklaşık olarak %38'lik endüstriyel alana sahiptir. İstanbul ve çevre iller bu alanda; meyve, zeytinyağı, İpek, pamuk ve tütün gibi ürünler elde etmektedir. Ayrıca gıda sanayi, tekstil üretimi, petrol ürünleri, kauçuk, metal eşya, deri, kimya, ilaç, elektronik, cam, teknolojik ürünler, makine, otomotiv, ulaşım araçları, kağıt ve kâğıt ürünleri ve alkollü içkiler, kentin önemli sanayi ürünleri arasında yer almaktadır. Forbes Dergisi'nin yaptığı araştırmaya göre 2008 yılı Mart itibarıyla 35 milyardere sahip şehir dünya sıralamasında dördüncü olmuştur.[139] Brookings Institution ve JP Morgan'ın 2014 yılı baz alınarak oluşturulan ekonomide yükselen kentler sıralamasında İstanbul 300 şehir arasında İzmir'in ardından 3. sırayı aldı. İstanbul 2013'teki listede 52. sırada yer almaktaydı. Aynı listede Türkiye'den İstanbul ve İzmir dışında Bursa 4 ve Ankara 9. sırada yer almıştır. Yine bu rapora göre İstanbul'daki 2014 yılındaki işsizlik oranı %6,5 olarak gerçekleşmiştir.[140] İstanbul'da ilk olarak 1866 yılında hizmete giren Dersaadet Tahvilat Borsası, 1986 yılı başlarında mevcut yapı değiştirilerek bugünkü İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ( İMKB) açılmıştır.[141][142] 19. ve 20. yüzyıl başlarında Galata semtinde bulunan Bankalar Caddesi Osmanlı İmparatorluğu için finans merkezi olmuştur. Bu bölgede Osmanlı'nın merkez bankası olan Bank-ı Osmanî ( 1856 yılından sonra yeniden düzenlerek 1863 yılından itibaren Bank-ı Osmanî-i Şahane)[143] ve Osmanlı Borsası bulunurdu.[144] Bankalar Caddesi, 1990 yılına kadar finans ve ekonomi merkezi olmayı korumuş fakat yenileşme hareketi başlaması sonucu modern iş merkezleri Levent ve Maslak bölgeleri olmuştur. 1995 yılında İMKB, Sarıyer'in İstinye semtinde bulunan bugünkü binasına taşınmıştır.[145] Günümüzde İstanbul, Türkiye'nin %55 üretimine ve %45'lik ticaret hacmine sahiptir. Ülkede Gayrisafi millî hasıla'nın %21.2'lik kısmını oluşturur. Toplam ihracattaki payı %45,2, ithalâttaki payı ise %52,2'dir.[146] Ticaret ve sanayi İstanbul'un yeni iş bölgelerinden Maslak Ticaret, İstanbul'un gelirinde en büyük paya sahip olan sektördür. İlde bu sektörün gelişmesinde Boğaz köprülerinin, Asya ve Avrupa gibi merkezler arasında uzanan otoyolların büyük katkısı vardır. Aynı şekilde demiryoluyla da Asya ve Avrupa'ya bağlanması ve büyük limanları olması da bu konuda etkilidir. İstanbul ticaret sektörü ülke toplamının %27'sini oluşturur. Dışalım ve dışsatım konusunda da İstanbul, Türkiye çapında birinci sıradadır. Türkiye'de hizmet veren özel bankaların tümünün, ulusal çapta yayın yapan gazetelerin, televizyon kanallarının, ulaşım firmalarının ve yayınevlerinin ise tümüne yakınının genel merkezleri İstanbul'dadır. Nitekim, İstanbul ekonomisinde bankacılıkla birlikte ulaştırma-haberleşme sektörü %15'i aşan bir paya sahiptir.[147] Türkiye'nin büyük sanayi kuruluşlarından pek çoğunun genel merkezi ve fabrikası İstanbul'da bulunmaktadır. İlde madeni eşya, makine, otomotiv, gemi yapımı, kimya, dokuma, konfeksiyon, hazır gıda, cam, porselen ve çimento sanayii gelişkindir.[148] 2000'li yılların başında payı %30'a yakın olan sanayi, ticaretten sonra ildeki ikinci büyük sektördür.[147] Cumhuriyet'in kurulmasıyla hızla sanayileşen İstanbul'da ilk fabrikalar Haliç kıyılarına kurulmuş; ancak şehirde yarattıkları kirlilik ve kargaşadan ötürü birer birer tasfiye edilerek şehrin dışında oluşturulan organize sanayi bölgelerine taşınmışlardır. Atatürk Oto Sanayi Sitesi ve İkitelli Organize Sanayi Bölgesi İstanbul'un en büyük sanayi bölgeleridir. Ancak yerleşim yerlerinin önlenemez genişlemeleri nedeniyle buralar da günümüzde yerleşim yerlerinin arasında kalmışlardır. Tarım ve hayvancılık İstanbul, tarih boyunca bir tarım merkezi olmamıştır. İstanbul üretiminde, tarım hep son sıralarda yer almış; il daima üretim merkezi olmaktan çok, tüketimle ön plana çıkmıştır.[149] Buna karşın İstanbul, geçmişte ürettiği az miktarda tarımsal ürünle, kendi gereksiniminin bir bölümünü karşılayabiliyorken; günümüzde tarım alanlarının hızla kentleşmesi ve kırsalda yaşayan halkın daha yüksek yaşam standardı için merkeze yönelmesi nedeniyle, ilde tarımın payı en geri düzeylerine ulaşmıştır.[148] Günümüzde İstanbul topraklarının %30'u tarıma elverişli olmasına karşın bu alanlar tam değerlendirilmemektedir. 390.150 dekarla, ekim alanlarının yarısından fazlası buğdaya ayrılmış durumdadır.[150] Bunu 159.500 dekarla ayçiçeği izler. Üretimde sebze olarak 4.964 dekarla taze fasülye, meyve olarak 26.617 dekarla fındık birinci sıradadır.[150] Tarımsal üretimde ön plana çıkan ilçeler arasında Çatalca, Silivri, Şile, Eyüp, Beykoz ve Kartal bulunmaktadır.[150] İstanbul'da hayvancılık da yapılmaktadır. Genel olarak kentin günlük tüketimine yönelik yapılan bu üretim çiftlik, mandıra ve ağıllarda, sığır besiciliği, tavukçuluk ve balıkçılık üzerine yoğunlaşmıştır.[149] Özellikle çevre illerdeki balıkçıların, İstanbul dışında avladıkları balıkları İstanbul'da piyasaya sürmeleri nedeniyle, balıkçılığın hayvancılık alanındaki payı olması gerekenden yüksek görünmektedir.[149] Hayvancılık sektörüyle şehrin günlük süt ve yumurta gereksinimi bir miktar karşılanmaktadır. Ancak İstanbul bu hâliyle kendine yetemediği için, ürettiği miktarın çok daha fazlasını dış illerden satın almaktadır. İstanbul'da sınırlı miktarda arıcılık, ipekböcekçiliği de yapılmakta olup[149], geçmişte Ayazağa, Kemerburgaz, Hacımaşlı gibi yerlerde domuz çiftlikleri de bulunmaktaydı. Ormancılık ve madencilik İstanbul genelinde kayda değer maden oluşumları yoktur.[151] Avrupa Yakası'nın kuzeydoğusunda yer alan Sarıyer ilçesine bağlı Maden mahallesinde altın, gümüş ve bakır damarları olduğu Bizans döneminden bu yana bilinmesine karşın, işletilmeye değmeyecek derecede küçüklerdir. Bu nedenle buralar maden yatağı olarak değerlendirilmezler.[151] İlde metal cevheri olarak çıkartılan tek maden manganezdir. Manganez madenleri şehrin batısında Çatalca ve Silivri ilçelerinde bulunmaktadır.[148][151] Şehrin batısında, kuzeyinde ve kuzeybatısında kömür ve linyit ocakları vardır.[148] Jeolojik yapısının uygunluğu nedeniyle İstanbul'un pek çok yerinde taş ocakları bulunur. Bu ocaklar Karadeniz kıyılarından Adalar'a kadar hemen her yerde görülebilir. İstanbul'da geçmişte çıkarılan mermer, kalker, kuvarsit, perlit, kaolen, kil ve kum gibi kaynaklardan bazıları inşaat sektöründen gelen yüksek talep sonucunda bugün tükenmiş; ya da tükenme noktasına gelmiştir. Özellikle çıkartılan kuvarsit ve kaolen sayesinde İstanbul'da cam ve seramik sanayii gelişmiştir.[151] İstanbul genelinde tüm orman alanları koruma altına alınmış olmakla birlikte sınırlı miktarda ormancılık faaliyeti yürütülmektedir. Geçmişte doğal oluşumlu ormanların büyük bir bölümünden kente yakacak odun sağlamak için yararlanılmışsa da, son yıllarda kentin dört bir yanına uzatılan doğalgaz ağıyla bu gereksinim azalma göstermiştir. İstanbul'daki bu baltalık ormanların bir bölümü günümüzde bozuk ormanlara dönüşmüştür.[62] Turizm İstanbul'un tarihi, anıtlar ve yapıtların fazlalığı ve Boğaz'a sahip olması nedeniyle gözde turizm merkezlerinden biridir. Turistler arasında en büyük pay Almanlara aittir. Almanları Ruslar, Amerikalılar, İtalyanlar ve Fransızlar izler. 2011 yılında kente 8 milyon 58 bin turist gelmiştir.[152] Istanbul'da her bütçeye uygun otel bulmak mümkündür. 5 yıldızlı zincir otellerden, butik aile işletmesi otellere kadar 1180'den fazla otel bulunmaktadır. Son yıllarda dünya çapında isim yapmış zincir oteller İstanbul'a yoğun ilgi göstermektedirler. Binlerce yıldır, değişik insan topluluklarına yurt olan İstanbul topraklarının hemen her yöresinde, tarihin çeşitli dönemlerinden kalma tarihî eserlerle karşılaşmak mümkündür. Envanterlerde kayıtlı binlerce tarihî eser arasında, kent duvarları, saraylar, kasırlar, camiler, kiliseler, sinagoglar, çeşmeler ve konaklar bulunur. 2009 yılı istatistiklerine göre İstanbul, Antalya'dan sonra en çok turist ağırlayan ildir.[153] 2009 yılı içinde ile hava, kara ve deniz yoluyla giriş yapan turist sayısı 7,5 milyonun biraz üzerindedir.[153] Bunlar içinde %13,1'lik payla Almanlar birinci, 6,7'lik payla Ruslar ikinci sırada bulunur.[154] İstanbul'un ağırladığı ilk turist kafilesi, 1863 yılında Sergi-i Umumi-i Osmani'yi ziyaret için gelmişti.[155][156] Daha sonra İstanbul'un demiryoluyla Avrupa'ya bağlanmasıyla turist sayısı daha da artmış, artan konaklama talebini karşılamak için İstanbul'un ilk oteli Pera Palas kurulmuştur.[156] İstanbul'da 2009 verilerine göre işletme belgeli 371 konaklama ve 405 eğlence tesisi bulunmaktadır.[154][157] İstanbul'da pek çok müze bulunmaktadır ve bunlar içinde özel müzeler de vardır. 2009 yılında yalnızca devlet müzelerini 6,179,556 kişi ziyaret etmiştir.[136] Ziyaret edilen mekânlar arasında 2,932,429 kişi ile Topkapı Sarayı başı çekerken, onu 2,444,956 kişiyle Ayasofya Müzesi izlemiştir.[136] İstanbul'un tarihsel merkezi konumundaki Fatih ilçesi ( Tarihî yarımada), Haliç çevresi yerleşimleri Beyoğlu ve Eyüp; Boğaziçi'nde Beşiktaş ve Sarıyer; Anadolu Yakası'nda Kadıköy, Üsküdar ve Adalar ilçeleri İstanbul'un tarih turizmi açısından zengin merkezleri arasında yer almaktadır. Doğa turizmi içinse Beykoz, Şile, Adalar ve Sarıyer'de ilgi çekici adresler vardır.[158] Halk hizmetleri Eğitim Ana madde: İstanbul'daki üniversiteler listesi İstanbul'da yedisi devlet yirmi dördü vakıf olmak üzere otuz bir üniversite vardır. Özellikle kamuya ait öğretim kurumları ülkenin en saygın ve en donanımlı üniversitelerindendir. Ancak son yıllarda da özel üniversitelerin sayısında bir yükselme olmuştur. Türkiye'nin en eski 3 devlet üniversitesinden ikisi İstanbul'dadır. İstanbul Üniversitesi 1453 yılında kurulmuştur ve Türkiye'nin en eski üniversitesidir.[159] İstanbul Teknik Üniversitesi ( 1773) ise dünyanın en eski üçüncü teknik üniversitesidir ve tamamen mühendislik bilimleri adanmıştır.[160][161] İstanbul'da tanınmış diğer devlet üniversiteleri; Boğaziçi Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi'dir. Ayrıca ülkenin en eski 5 vakıf üniversitesinden üçü bu kenttedir. Bunlar 1992 yılında kurulan Koç Üniversitesi ile 1994 yılında kurulan Sabancı Üniversitesi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi'dir. Türkiye'nin en eski teknik üniversitesi İTÜ'nün mimarlık fakültesi binası İstanbul'da eğitim veren Universiteler : Devlet: Boğaziçi Üniversitesi,[162] Galatasaray Üniversitesi,[163] İstanbul Üniversitesi,[164] İstanbul Teknik Üniversitesi,[165] Marmara Üniversitesi,[166] Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi,[167] Yıldız Teknik Üniversitesi,[168] İstanbul Medeniyet Üniversitesi[169] Türk-Alman Üniversitesi[170] Vakıf: Acıbadem Üniversitesi,[171] Bahçeşehir Üniversitesi,[172] Beykent Üniversitesi,[173] Doğuş Üniversitesi,[174] Işık Üniversitesi,[175] İstanbul Arel Üniversitesi,[176] İstanbul Aydın Üniversitesi,[177] İstanbul Bilgi Üniversitesi,[178] İstanbul Bilim Üniversitesi,[179] İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi,[180] İstanbul Kültür Üniversitesi,[181] İstanbul Şehir Üniversitesi,[182] İstanbul Ticaret Üniversitesi,[183] Kadir Has Üniversitesi,[184] Koç Üniversitesi,[185] Maltepe Üniversitesi,[186] Okan Üniversitesi,[187] Özyeğin Üniversitesi,[188] Piri Reis Üniversitesi,[189] Sabancı Üniversitesi,[190] Yeditepe Üniversitesi,[191] Yeni Yüzyıl Üniversitesi. Nişantaşı Üniversitesi[192] Üsküdar Üniversitesi[193] Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi[194] Galatasaray Lisesi ve ön bahçesi. Hemen hemen İstanbul'daki tüm özel lise ve üniversitelerde İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi ana yabancı dil veya ikincil yabancı dil eğitimi verilmektedir. Galatasaray Lisesi, 1481 yılında Galata Sarayı Enderun-u Hümayunu adıyla kurulmuştur. Daha sonraki adıyla Galatasaray Mekteb-i Sultanisi şehrin en eski lisesi olmakla birlikte, en eski ikinci eğitim veren kurumudur. Fransızca eğitim vermektedir.[195] 1884 yılında kurulan İstanbul Lisesi daha çok bilinen adıyla İstanbul Erkek Lisesi, uluslararası alanda tanınmış en eski liselerden biridir. Almanca eğitim vermektedir.[196] Kadıköy Anadolu Lisesi eski ve daha iyi bilinen adıyla Kadıköy Maarif Koleji, genç cumhuriyete yön verecek üst düzey eğitimli siyasetçi, bilim adamı ve sanatçılar yetiştirmek amacıyla, Bakanlar Kurulu ve Meclis kararıyla 1955 yılında kurulmuştur. İngilizce eğitim vermektedir.[197] Nişantaşı Anadolu Lisesi, 1905 yılında English High School for Boys adıyla özellikle İngiliz topluluğu mensuplarının çocuklarına sağlıklı bir eğitim vermek amacıyla kurulmuştur. 1979 yılında MEB'e bağlanmış ve şimdiki adını almıştır. Cağaloğlu Anadolu Lisesi, ( eski adıyla İstanbul Kız Lisesi) 1850 yılında I.Abdülmecit'in annesi Bezmiâlem Valide Sultan'ın isteği üzerine kurulmuş, Osmanlı'nın ilk sivil lisesi unvanına sahiptir. İlk olarak Valide Mektebi ve ardından Darülmaarif isimlerini almış, 1911-1933 yılları arasında İnas İdadisi ( Erkek Öğretmen Lisesi), 1933-1983 yılları arasında Türkiye'nin ilk kız lisesi İstanbul Kız Lisesi olarak hizmet vermiş, 1983 yılında ise bugünkü hâlini almıştır. Almanca eğitim vermektedir.[198] Türkiye'de eğitim veren lise türlerinden biri olan Anadolu Liseleri grubuna giren Kabataş Erkek Lisesi, Haydarpaşa Lisesi, Vefa Lisesi ve Pertevniyal Lisesi Türkiye ve dünya çapında tanınmış liselerdendir. İstanbul'da çok sayıda yabancı azınlık bulunmasından dolayı 19. yüzyıl'da yabancı liselerde artış görülmüştür. Türkiye'nin kurulmasından sonra birçok yabancı okul Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı idaresine girmiştir. Fakat bazı liseler hâlen yabancı idaresi altındadır. Özel İtalyan Lisesi, İtalya hükûmeti tarafından yönetilmekte ve İtalyan devlet okulu olarak kabul edilmektedir. Ayrıca finansman ve öğretmen ihtiyacı Başkent Roma'dan sağlanmaktadır.[199] 1863 yılında kurulan Robert Koleji ve diğer birçok okul bunların arasında sayılabilir.[200] İstanbul da iki tane çok köklü askeri lise bulunmaktadır. Birisi Kuleli Askerî Lisesi olup Çengelköy de bulunmaktadır. İkincisi ise Deniz Lisesi olup Heybeliada da eğitimine devam etmektedir. Ayrıca Hava Harp Okulu ve Deniz Harp Okulu da İstanbul'da bulunmaktadır. Heybeliada da bulunan Deniz Lisesi aynı zamanda Türkiyenin ilk mühendislik fakültesi olan Mühendishane-i Bahr-i Hümâyun olup 1773 tarihinde Osmanlı'da ilk defa mühendislik alanında açılan yüksek öğretim kurumudur. İstanbul, çoğu Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait geniş koleksiyonları içeren çok sayıda kütüphaneye sahiptir.[201] Tarihi belge koleksiyonları açısından en önemli kütüphaneler, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Kütüphanesi, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ve İBB'ye bağlı olarak hizmet veren Atatürk Kitaplığı'dır. Sağlık İstanbul çok sayıda hastane, klinik ve laboratuvarla birlikte ülkenin tıbbi araştırma merkezidir. Bu tesislerin çoğu yüksek teknolojik ekipmanlara sahiptir. Gelişkin sağlık olanakları ve ülke dışına göre daha uygun fiyatları nedeniyle şehirde sağlık turizmi gelişmiştir.[202] Öyle ki İngiltere ve Almanya gibi Batı Avrupa ülkeleri dar gelirli hastalarını yüksek teknolojik tıbbi tedavi ve operasyonlar için İstanbul'a göndermektedir.[203] İstanbul özellikle lazer Oftalmoloji ( Göz cerrahi) ve plastik cerrahi için küresel bir durak hâline gelmiştir.[202] Kentte özellikle hava kirliliği sağlık için büyük bir sorun oluşturmaktadır. Özel araçların artması ve kamu ulaşımının yavaş ve yetersiz olması bu sorunu artırmaktadır. Bu sorunla ilgili olarak Ocak 2006'da yalnızca kurşunsuz benzin kullanımı planlanıyordu.[204] İstanbul genelinde sağlık hizmetleri devlete bağlı ve özel sağlık kuruluşlarınca yürütülmektedir.[205] İl genelinde, tüm ilçelere yayılmış 52 devlet hastanesi vardır. Semt poliklinikleri de buna eklenince bu sayı 111'e çıkmaktadır.[205][206] Her ilçede, bir ya da birkaç sağlık ocağı da yer almaktadır. Toplam sağlık ocağı sayısı 2004'te 337 olarak belirlenmiştir. İldeki özel sağlık kuruluşlarının sayısı ise 138'dir.[205][206] Devlete ait, askerî ve özel sağlık kuruluşlarında toplam yatak sayısı 18,375'dir.[206] İldeki toplam eczane sayısı 3,852'dir.[157] Alt yapı Yerebatan Sarnıcı'nın iç görünümü. Bozdoğan Kemeri'nin günümüzdeki hâli. Kentin su ihtiyacını karşılamak için yapılan sistemler şehrin kuruluş dönemine kadar uzanmaktadır. İki en önemli su kemeri, Roma döneminde inşa edilmiş Mazul Kemeri ve Bozdoğan Kemeri ( Valens Kemeri)'dir. Şehrin Kuruluş dönemlerinde su ihtiyacı, yeraltı kaynaklarından sağlanıyordu. İlk önemli su tesisleri Roma döneminde yapılmıştır.[207] Roma İmparatorları'ndan Valens, Halkalı civarından Beyazıt'a kadar su getirtmiş ve bu su yolu için Mazul Kemer ile Bozdoğan Kemeri'ni inşa ettirmiştir.[208] Ayrıca Valens zamanında Belgrad Ormanları'nda bir bent de yaptırılmıştır. Kâğıthane Deresi'nin suları ızgaralarda toplanarak şehrin su ihtiyacını karşılamak için kullanılmıştır. Toplananlar sular şehrin çeşitli sarnıçlarına toplanmıştır. Bu sarnıçların en büyük ve en önemlileri Binbirdirek Sarnıcı ( Philoxenos) ve Yerebatan Sarnıcı'dır. Şehirde nüfusun giderek artması sonucu yine su sıkıntıları çekilmeye başlanmış, bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman bu sorunun çözülmesi için "Ser Mimaran-ı Cihan ve Mühendisan-ı Devran" diye ma'ruf Mimar Sinan'ı görevlendirdi. Böylece 1555 yılında Kırkçeşme Su Tesislerinin inşaasına başlanmış oldu.[207] Daha sonraki yıllarda suya olan ihtiyacın ve halkında isteği sonucu, küçük ikmal şebekleriyle halkın kullanımına açık çeşmeler yapılmaya başlandı. Bugün, suları klorlama, Atık su arıtma, dezenfekte etme ve dağıtma gibi hizmetler İSKİ ( İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi) tarafından yürütülmektedir.[209] Ayrıca bazı özel kuruluşlarda temiz su dağıtımı yapmaktadır. İstanbul'da elektrik dağıtımı ve bakımı ise Türkiye Elektrik İletim A.Ş. tarafından yapılmaktadır.[210] Kentin ilk elektrik üretim tesisi ise 1914 yılında kurulan ve 1983 yılına kadar hizmet veren Silahtarağa Elektrik Santrali'dir.[211] Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk Posta ve Telgraf Bakanlığı 23 Ekim 1840 yılında, Tanzimat Fermanı ile yaşanan gelişmelerin sonucu olarak kurulmuştur.[212] İlk postane ofisi olan Postahane-i Amire Yeni Cami avlusu yakınlarındaydı.[212] İlk Uluslararası ise 1876 yılında kurulmuş, 1901 yılında ise havale türü ve kargo gibi işlemlerin kabulüne başlanmıştır.[212] 1847 yılında Samuel Morse tarafından telgrafın patenti alınmıştır. Samuel Morse'un bu yeni buluşu, eski Beylerbeyi Sarayı'nda ( Beylerbeyi Sarayı 1861-1865 yıllarında aynı yere yenisi inşa edildi.) bizzat Padişah Abdülmecit tarafından test edilmiştir.[213] Bu başarılı deneme sonrasında, İstanbul ve Edirne arasında ilk telgraf hattı kurulumu 9 Ağustos 1847 yılında başlamıştır. 1855 yılında Telgraf İdaresi kurulmuş,[212] 23 Mayıs 1909 yılındada 50 hat kapasiteli ilk manuel telefon santrali Büyük Postane adıyla Sirkeci'de hizmet vermeye başlamıştır. Önemli mekânlar Yapılar İstanbul Surları Ana madde: İstanbul Surları İstanbul Surları İstanbul'un etrafını çeviren surlar tarihte 7. yüzyıldan başlayarak inşa edilmiş, yıkılmalar ve yeniden yapmalarla dört defa elden geçmiştir. Son yapımı 408'den sonradır. II. Theodosius ( 408-450) zamanında İstanbul surları Sarayburnu'ndan Haliç kıyısı boyunca Ayvansaray'a bu taraftan ve Marmara kıyısı boyunca Yedikule'ye, Yedikule'den Topkapı'ya, Topkapı'dan Ayvansaray'a uzanıyordu.[214] Surların uzunluğu 22 km.'dir . Haliç surları 5.5 km., kara 6,5 km., Marmara Surları ise 9 km.'dir. Kara surları üç bölümden oluşur. Hendek, dış sur,iç sur. Hendekler bugün tarım alanı olmuştur. Sura bitişik ve 50 m. aralıklarla kara surları tarafında, birçoğu yıkılmış, çatlamış durumda 96 burç bulunmaktadır. Bu burçlar, boydan boya uzanan sur duvarlarından 10 metrelik çıkıntıda, çoğunlukla kare planlı ve 25 metre yüksekliğindedir. Dolmabahçe Sarayı Haliç Beylerbeyi Sarayı Topkapı Sarayı Yıldız Sarayı Çırağan Sarayı Dolmabahçe Sarayı Ana madde: Dolmabahçe Sarayı Dolmabahçe Sarayı, Karaköy'den Sarıyer'e uzanan sahil şeridinin Kabataş ile Beşiktaş arasında kalan bölümünde, Marmara Denizi'nden Boğaziçi'ne deniz yoluyla girişte sol sahilde, Üsküdar'ın karşısında yer alan saray. Denizden yer alınıp doldurulmasıyla ortaya çıkan alana yapıldığı için dolmabahçe adını almıştır. Yapımı için dış devletlerden borç alınmıştır.[215] Dolmabahçe Sarayı'nın bugün bulunduğu alan, bundan dört yüzyıl öncesine kadar Osmanlı Kaptan-ı Derya'sının gemileri demirlediği, Boğaziçi'nin büyük bir koyu idi. Geleneksel denizcilik törenlerinin yapıldığı bu koy zamanla bir bataklık hâline geldi. 17. yüzyıl'da doldurulmaya başlanan koy, padişahların dinlenme ve eğlenceleri için düzenlenen bir "hasbahçe"ye dönüştürüldü. Bu bahçede çeşitli dönemlerde yapılan köşkler ve kasırlar topluluğu, uzun süre Beşiktaş Sahilsarayı adıyla anıldı.[216] Haliç Ana madde: Haliç Haliç, ( batılıların deyişi ile Altın Boynuz) İstanbul'un bir koyudur. Haliç'in kelime anlamı, nehir ağızındaki koy demektir. Yunan efsanesine göre; Megaralılar, kralları Beyaz'ın annesi Keroessa için Altın Boynuz ismini vermişlerdir. Bizans döneminde kolonileşme de burada başlamıştır. Aynı zamanda Bizans İmparatorluğu'nun denizcilik merkeziydi.Sahil boyunca uzanan duvarlar,şehri bir deniz filosu atağından korumak için inşa edilmiştir. Haliç'in girişinde istenmeyen gemilerin girişini engellemek için, şehirden karşıya eski Galata kulesi'nin kuzeydoğu ucuna uzanan geniş bir zincir vardı. Bu kule Latin haçlılarınca 4.Haçlı seferinde 1204 yılında geniş bir şekilde tahrip edildi. Fakat Ceneviz'liler yanına yeni bir kule inşa ettiler. Bu kule meşhur Galata Kulesi 1348 Christea Turris ( Tower of Christ:İsa'nın Kulesi) diye adlandırılır. Osmanlı döneminde Yoğun Bektaşi nüfusun yaşadığı bir bölge idi. Karaağaç tekkesi,Karyağdı Baba tekkesi, Giresunlu Tekkesi gibi birçok Bektaşi tekkesi bu bölgede idi. Beylerbeyi Sarayı Ana madde: Beylerbeyi Sarayı Beylerbeyi sarayı 1861-1865 yıllarında, eski ahşap bir sahil sarayının yerinde Sultan Abdülaziz tarafından Sarkis Balyan'a yaptırılmıştır.[217] Yazlık bir saray olarak inşa edilen Beylerbeyi Sarayı, boğazı izleyebilecek bir yere yerleştirilmiştir. Saray, çok büyük olmamakla beraber, güzel işlemeleri ile göz kamaştırır. Sarayın mimarisi, Avrupa mimarisinden çok etkilenmiş olmakla beraber, Osmanlı'ya özgü süslemeler gayet rahat görülebilir. Sarayın içerisi rengarenk çinilerle süslenmiş olup içeride Avrupa'dan getirlen mobilyalar ve değerli eşyalar kullanılmıştır. Sarayın tavanlarında ve duvarlarında özellikle gemi resimleri dikkat çeker. Topkapı Sarayı Ana madde: Topkapı Sarayı Topkapı Sarayı, İstanbul'da yer alan ve dünyada günümüze gelebilmiş sarayların en eskisi ve genişidir.[218] Konumu, Haliç’i, Boğaziçi’ni ve Marmara denizi gören, İstanbul’un ilk kuruluş yeri olan bilinen akropol tepesidir. Tarihi İstanbul üçgen yarımadasının en uç noktasında, 5 km'yi bulan surlarla çevrili, 700.000 m² özel araziye sahip bir komplekstir. Bu özelliği ile saraydan çok küçük bir şehri andıran Topkapı Sarayı, 500 yılı aşkın bir süredir kullanılmıştır. Sonradan padişah, yeni yapılan Dolmabahçe Sarayı'na taşınınca saray, uzun bir süre bakımsız bırakıldı. Saray, Cumhuriyet Dönemi'nde yapılan restorasyon sayesinde eski görkemine geri kavuştu. Şu an bir müze olarak kullanılan sarayda padişaha ait eşyalar segilenir. Müze koleksiyonunun en değerli parçaları arasında Muhammed'in hırkası, dişi, ayak izi ve kılıcı sayılabilir. Bu nesneler, Yavuz Sultan Selim döneminde Kahire'den getirilmiştir. Başka bir değerli parça ise dünyaca meşhur Kaşıkçı Elması'dır. Topkapı Hançeri ise müzede sergilenen başka bir değerli eşyadır. Yıldız Sarayı Ana madde: Yıldız Sarayı Yıldız Sarayı ilk kez Sultan III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan için yaptırılmış, özellikle Osmanlı padişahı II. Abdülhamit zamanında Osmanlı İmparatorluğunun ana sarayı olarak kullanılmış, günümüzde Beşiktaş İlçesi’nde yer alan bir saraydır.[219][220] Dolmabahçe Sarayı gibi tek bir bina hâlinde değil, Marmara denizi sahilinden başlayarak kuzeybatıya doğru yükselip sırt çizgisine kadar tüm yamacı kaplayan bir bahçe ve koruluk içine yerleşmiş saraylar, köşkler, yönetim, koruma, servis yapıları ve parklar bütünüdür. Çırağan Sarayı Galata Kulesi Ana madde: Çırağan Sarayı İstanbul, Beşiktaş ilçesi, Çırağan Caddesi üzerinde bulunan tarihi saray. Haliç ve Boğaziçi’nin en güzel yerleri sultanlar ve önemli kişilere saray ve köşkleri için tahsis edilmişti. Zaman içinde bunların birçoğu yok olmuştur. Büyük bir saray olan Çırağan da 1910 yılında yanmıştı.[221] Önceki bir ahşap sarayın yerinde 1871 yılında Sultan Abdülaziz tarafından Saray Mimarı Serkis Balyan’a yaptırılmıştı. Dört yılda 4 milyon altına mâl olan yapının ara bölme ve tavanı ahşap, duvarlarda mermer kaplıydı. Taş işçiliğinin üstün örnekleri sütunları zengin döşenmiş, mekânlar tamamlardı. Odalar nadide halılarla, mobilyalar altın yaldızlar ve sedef kalem işleri ile süslüydü. Boğaziçi’nin diğer sarayları gibi Çırağan da birçok önemli toplantıya mekân olmuştu. Renkli mermerle süslenmiş cepheleri, abidevi kapıları vardı ve arka sırtlardaki Yıldız Sarayına bir köprü ile bağlanmıştı. Cadde tarafı yüksek duvarlar ile çevriliydi. Yıllar boyu harabe hâlinde duran kalıntı büyük tamirler sonunda yeniden ihya olmuş, yanına ilave edilen eklentiler ile beş yıldızlı, güzel bir sahil oteline dönüştürülmüştür. Bahçesinde süs havuzu, bir iskele ve bir helikopter pisti bulunmaktadır. Günümüzde birçok sosyal aktiviteye ev sahipliği yapmaktadır.[222][223] Galata Kulesi Ana madde: Galata Kulesi İstanbul Beyoğlu'nda Galata semtinde bulunan 528 yılında inşa edilmiş kuledir. Kuleden şehir panoramik bir şekilde izlenebilmektedir. Bizans imparatoru Anastasius tarafından inşa edilmiştir. Daha sonra 1204 yılında 4.Haçlı Seferleri ile büyük ölçüde tahrip olan kule 1348 yılında İsa Kulesi olarak Cenevizliler tarafından Galata Surlarına tekrar ek olarak yapılmıştır. Bugün çok canlı mekanlardan biri olan Galata Meydanı da kulenin yanındadır. RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-15-2018 Meydanlar Ana madde: İstanbul'daki meydanlar listesi Taksim Meydanı Taksim Meydanı Ana madde: Taksim Meydanı Taksim semti ve meydanı adını, Osmanlı Devleti'nde zamanında sucuların; suyu, halka taksim ettikleri yer olduğundan verilmiştir.[224] Meydan olmadan önce, eski evlerin sıralandığı dar bir bölge olan semt, meydan hâline getirilip genişletildikten sonra, zamanla bugünkü görünümünü almıştır. Meydanın ortasındaki Cumhuriyet Anıtı ve çevresi bugün tören yeri olarak kullanılıyor ve buluşma yeri işlevini üstleniyor.[225] Meydan'ın başlangıcından Tünel'e kadar Nostaljik tramvay çalışır.[226] Taksim Meydanı’nın simgesi hâline gelen Cumhuriyet Anıtı İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica'ya yaptırılmış, 1928 yılında yerine yerleştirilmiştir. Anıtın yapımı 2,5 yıl sürmüş, anıt taş ve bronz kullanılarak yapılmıştır.[227] Cumhuriyet dönemi anıtlarından ilk defa figüratif bir anlatımla Atatürk'ü ve yeni düzeni anlatan bir heykeldir.[228] Sultanahmet Meydanı Sultanahmet Meydanı Ana madde: Sultanahmet Meydanı İstanbul'un en önemli meydanlarından biri. Bizans devrinde Hipodrom olarak bilinirdi. “Hipodrom” Yunanca "hippos" ( at) ve "dromos" ( yol) sözcüklerinin bileşiminden oluşan ve "atyolu" anlamına gelen bir kelimedir. Osmanlı döneminde buraya At Meydanı denirdi.[229] [230] Günümüze çok az kalıntıları kalan Bizans devri önemli yapıları ve abideleri Hipodrom çevresinde inşa edilmişti. “Büyük Saray” diye bilinen İmparatorluk Sarayı Hipodromun yanından başlar, aşağılara, deniz kenarına kadar uzanırdı. Bu Saraydan günümüze bir büyük salonun yer mozaik panosu gelebilmiştir. Şehrin en önemli meydanı Agusteion ve burası ile cadde arasında Milerium zafer takı bulunurdu. Cadde Roma’ya kadar uzanan yolun başlangıcı idi ve ilk kilometre taşı da buradaydı.[231] Meydanda bulunan sütunlardan ilki aynı zamanda aralarından en eskisidir. Üzerinde hiyeroglifler bulunan bu taş, firavun I. Tutmosis'in mezarından taşınmıştır. 2000 yıllık tarihi ile bu taş, aslında Bizans İmparatorluğu'ndan bile daha eskidir. İkinci sütun ise "Yılanlı Sütun" ya da "Burmalı Sütun" olarak adlandırlmaktadır. Bu sütun tunçtan yapılmış olup, birbirine sarılan üç yılan şeklinde yapılmıştır. Sütun Delfi'den getirlmiş olup, kente yılan gelmesini önlediği söylenir. Şu an sütundaki yılanları başları olmayıp, sadece birinin üst çenesi İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Eskiden tepesinde altın, gümüş ve bakırdan yapılma bir kazanın olduğu söylense de doğruluğu ıspatlanamamıştır. Üçüncü sütuna ise "Örmeli Sütun" denilir. Bu sütunun taşlarının her biri ayrı bir yerden olmak üzere Anadolu'nun çeşitli yerlerinden geldiği rıvayet edilir. Eskiden üzeri altın yaldızlı levhalarla kaplı iken o levhalar kentin yağmalanmasından sonra çalınmıştır. Bu sütunun içinde bir mıknatıs bulunduğu, kenti depremden koruyacağı ve kıyamete kadar dayanacağı rıvayet edilir. Osmanlı zamanında da Yeniçeri isyanları bu bölgede olur, kırk gün kırk gece süren şehzade sünnet düğünleri, şenlikler burada yapılırdı. Halide Edip'in İstanbul'un işgaline karşı konuşma yaptığı Sultanahmet mitingi de burada yapılmıştır.[232] Meydanın orta yerinde Kayzer II. Wilhelm'in ziyaret hatırası olarak yapılmış olan Alman Çeşmesi bulunmaktadır. [233] Meydanın batısında ise İstanbul Adliyesi yer almaktadır. Meydan günümüzde İstanbul'un en önemli turistik merkezidir. Beyazıt Meydanı Beyazıt Meydanı Ana madde: Beyazıt Meydanı Tarihî yarımada içerisinde bulunan tarihi bir meydandır. İstanbul Üniversitesi ve tarihî Kapalıçarşı'ya ev sahipliği yapmaktadır.Beyazıt Camiini de içinde bulunduran meydan turistlerin uğrak noktasıdır. Bakırköy Özgürlük Meydanı Ana madde: Bakırköy Özgürlük Meydanı Bakırköy ilçesi İstanbul'un en kalabalık ilçelerinden birisidir. Bu ilçenin en popüler mekânlarından biri de Özgürlük Meydanı veya eski adıyla Cumhuriyet Meydanıdır. Kartal Rıhtım Meydanı Ana madde: Kartal Rıhtım Meydanı Caddebostan-Tuzla sahil yolu yapıldıktan sonra Kartal rıhtımında yapılan dolgudan sonra oluşturulan meydan. Sahildeki kafeteryalar, İDO iskelesi ve Kartal çarşısı arasında kalmış büyük meydan sürekli bir insan sirkülasyonu içerisindedir. Meydandan Prens Adaları manzarası da izlenebilmektedir. Meydan içerisinde 16 Türk Devleti anıtı da bulunmaktadır. Kadıköy Rıhtım Meydanı Ana madde: Kadıköy Rıhtım Meydanı Şehir Hatları vapur iskeleri, İDO deniz otobüsü iskeleleri, İETT Peronları ve sahildeki büfeler ile Kadıköy Çarşısı arasındaki büyük meydan her gün binlerce insanı ağırlamaktadır. Eşsiz Haydarpaşa manzarası da bu meydanda izlenebilirken, meydan içerisinde Tarihi Kadıköy Şehremaneti ve İ.Ü. Konservatuvarı da bulunmaktadır. Gülhane Parkı Parklar Gülhane Parkı Ana madde: Gülhane Parkı Gülhane Parkı, İstanbul'un Fatih ilçesinde yer alan bir parktır. Park, eskiden Topkapı Sarayı'nın bir bahçesi idi. Padişahın Dolmabaçe Sarayı'na taşınması ile bahçedeki ağaçlar da saraya taşınmıştır. Bu yüzden bahçe, o zamanlar harap bir hâlde idi. 2003 yılında park olarak yeniden düzenlenen bahçe, yeniden eski hâlini alır. Ayrıca parkın Sarayburnu'na doğru olan tarafından, İstanbul'un belki de en güzel manzaralarından biri izlenebilir. Ayrıca parkın tam ortasında Gotlar Sütunu adı verilen bir sütun yer alır. Kültür ve modern yaşam Sahne ve Güzel Sanatlar İstanbul Arkeoloji Müzesi, Topkapı Sarayı'nın bitişiğindedir. İstanbul giderek kültürel açıdan daha önemli bir merkez hâline gelmektedir. Şehir, 2010 Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmiştir [234][235] Dünyaca ünlü pop starlar İstanbul stadyumlarını doldururken, opera, bale ve tiyatro gibi sanat dallarında eserler yıl boyu sahnelenir. Mevsimsel festival boyunca, dünyaca ünlü orkestralar, koral müzik grupları ve caz müziğinin efsane isimleri konser vermektedirler. 1982 yılından beri düzenlenmekte olan Uluslararası İstanbul Film Festivali, Avrupa'daki en önemli film festivallerinden birisidir.[236] Güzel sanatlarla ilgili olarak 2 yılda İstanbul Bienali düzenlenmektedir. 2004 yılında açılan İstanbul Modern Sanat Müzesi sık sık Türk ve yabancı sanatçıların sergilerine ev sahipliği yapmaktadır.[237] Ayrıca Pera Müzesi ve Sakıp Sabancı Müzesi'de dünyanın ünlü sanatçılarının sergilerini barındıran kentin önemli müzelerindendir.[238][239] Haliç'in kıyısında kurulan Rahmi M. Koç Müzesi'nde genellikle sanayi, ulaşım, endüstri ve iletişim tarihine ait 1800 ve 1900'lü yılların araba, lokomotif, tekne, denizaltı ve uçakları sergilenmektedir. Çinili Köşk Müzesi 1881 yılında kurulan İstanbul Arkeoloji Müzesi kendi türünde dünyanın en büyük müzelerinden biridir.[240] Müzede Akdeniz Havzası, Balkanlar, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya'ya ait 1 milyon arkeolojik parça bulunmaktadır. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin bünyesine ayrıca Çinili Köşk Müzesi de bulunur. Müzede Selçuklu ve Osmanlı devirlerinden kalma İznik çinisi ve seramik örnekleri sergilenmektedir. Sultanahmet Meydanı'nda bulunan Büyük Saray Mozaikleri Müzesi geç Roma İmparatorluğu dönemi ve erken Bizans İmparatorluğu dönemine ait Büyük Saray'ın taban mozikleri ve duvar süslerini barındırır. Bu müzeye oldukça yakın olan Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde ise çeşitli İslam uygarlıklarına ait geniş bir koleksiyon bulunmaktadır. Türkiye'nin ilk özel müzesi olan Sadberk Hanım Müzesi'de eski Anadolu uygarlıklarından, Osmanlılara kadar uzanan geniş bir yelpazede birçok eser içerir.[241] Aya İrini Beşiktaş ilçesinde yer alan Yıldız Sarayı, İstanbul Antika Fuarı'na ev sahipliği yaparak Doğu ve Batı'dan birçok antika eseri bir araya getirmiştir.[242] Şişli'nin Mecidiyeköy semtinde bulunan Çok katlı Mecidiyeköy Antikacılar Çarşısı şehrin en büyük antikacılar çarşısıdır. 1455-1461 yılları arasında II. Mehmed tarafından yaptırılan Eminönü'ndeki Kapalıçarşı mücevher, halı, sanat eseri ve antika eşyalar satan sayısız dükkân vardır.[243] Beyazıt Meydanı'ndaki tarihi ve nadir kitapların satıldığı Sahaflar Çarşısı, dünyanın en eski kitap çarşılarından birisidir. Sürekli olarak geç Roma, Bizans ve Osmanlı döneminden bu yana faaliyet göstermektedir.[244] Canlı gösteriler ve konserler için ev sahipliği yapan bir numaralı tarihi mekânlar Aya İrini, Rumeli Hisarı, Yedikule Hisarı, Topkapı Sarayı avlusu ve Gülhane Parkı'dır. Önemli bir kültür öğelerinden biride Türk Hamamı'dır. Osmanlı döneminde yapılan ve buna en iyi örnek olan Çemberlitaş Hamamı ( 1584), Fatih'in Çemberlitaş semtindedir.[245] Rekreasyon Geleneksel plajlar su kirliliği nedeniyle yavaş yavaş kaybolmaktadır. Ancak son zamanlarda şehirde eski plajlar yeniden açılmaktadır. Kentin yüzme için en çok tercih edilen yerleri, Bakırköy, Küçükçekmece, Sarıyer ve Boğaz'dır. Şehir dışında kalan Adalar, Silivri ve Tuzla'nın yanı sıra Karadeniz'e kıyısı bulunan Kilyos ve Şile de yüzmek ve dinlenmek için tercih edilmektedir. Prens Adaları, Marmara Denizi'ndeki bir grup adadan oluşmaktadır. Kartal ve Pendik ilçelerinin güneyinde kalan adalarda 19. ve 20. yüzyıl başlarından kalma birçok çam ve fıstık çamı vardır. Ayrıca bu dönemden kalma neoclassical and art nouveau tarzında Osmanlı yazlık konakları vardır. Adalarda başlıca balık ve deniz yemekleri yaygındır. İstanbul'a uzak mesafede bulunan Şile ilçesi yazlık ve dinlenme yeri olma özelliği ile bilinir. Şehir merkezine uzaklığı 50 kilometredir. Bozulmamış beyaz kum plajı bulunur. Kapalıçarşı, dünyanın en büyük ve en eski kapalı alışveriş merkezlerinden birisidir. Alışveriş İstanbul'da çok sayıda tarihi çarşı vardır. Kapalıçarşı ( 1461), Mahmutpaşa Çarşısı ( 1462) ve Mısır Çarşısı bunlardan en önemlileridir. İlk modern alışveriş merkezi ise Bakırköy ilçesinde bulunan Galleria'dır. 20. yy'ın son yıllarında daha ziyade "alışveriş merkezi" adı verilen modern çarşıların sayısı artmıştır. Bunların en önemlileri, Akmerkez 1993, Capitol Alışveriş Merkezi 1994, Profilo Alışveriş Merkezi 1998, Cevahir Alışveriş Merkezi 2002, Avrupa'nın ve Dünya'nın en iyi alışveriş merkezi ödülünü kazanan Metrocity ( 2003), Kanyon Alışveriş Merkezi ( 2006), İstinye Park ( 2008 ), Meydan Alışveriş Merkezi ( Ümraniye[246] - Merter[246] - 2009). Restoranlar İstanbul, geleneksel Türk lokantaları ile birlikte, Avrupa ve Uzak Doğulu birçok restoran ve diğer mutfakları bünyesinde barındırmaktadır. Kentin en önemli meyhane ve barları şehrin en canlı yerlerinden biri olan Beyoğlu ilçesindeki İstiklal Caddesi'nde toplanmıştır. 1876 yılında açılan Çiçek Pasajı, pek çok tarihi meyhane, bar ve restoranı içerisinde bulundurmaktadır. 1870 yılındaki büyük Beyoğlu yangını sonucu yanarak yıkılan Naum Tiyatrosu'nun yerine Hristaki Zografos Efendi tarafından inşa ettirilmiştir. Rum Cleanthy Zanno'nun mimarlığında yeni bir tip çarşı binası olarak Cité de Péra adıyla açılmıştır. Diğer tarihi bar ve kahvehaneler Tünel Pasajı çevresindeki alanlarda ve Asmalımescit Sokağı yakınlarında ve yine Çiçek Pasajı'nın arka tarafına düşen Nevizade Sokağı'nda yoğunlukla bulunur. İstiklal Caddesi çevresindeki bazı tarih mahalleler farklı şekillerde yeniden restore edilmiştir. Galatasaray Lisesi yakınlarındaki Cezayir Sokağı'nda resmi olmayan adıyla bilinen La Rue Française[247][248] de ( Fransız Sokağı) frankofon barlar, kafeler ve canlı müzik dinletisi sunan restaronlar bulunmaktadır.[249] İstanbul da tarihi balık lokantalarıda oldukça ünlüdür. En popüler balık lokantaları genellikle Boğaz'da ve şehrin güneyindeki Marmara Denizi kıyılarındadır.[250][251] Ayrıca Marmara Denizi'ndeki en büyük Prens Adaları ( Büyükada, Heybeliada, Burgazada ve Kınalıada) ve İstanbul Boğazı'nın kuzey girişinde bulunan Anadolu Kavağı'da tarihi balık restoranlarıyla ünlüdür. Gece hayatı Şehirdeki pek çok gece kulübü, barlar, restoranlar ve tavernalar canlı müzik ile birlikte insanlara hizmet vermektedir. Gece kulüpleri, restoran ve barların sayısında artışla birlikte yaz aylarında artan sıcaklık insanları bu yerlere çekmektedir. Özellikle İstiklal Caddesi ve Nişantaşı çevrelerinde kafeler, restoranlar, barlar, kulüpler, sanat galerileri, tiyatro ve sinemalar yoğunlaşmıştır. Babylon[252] ve Nu Pera Beyoğlu'daki yaz ve kış hizmet veren gece kulüplerindendir. En popüler açık hava gece kulüpleri İstanbul Boğazı kıyılarında bulunur. Ortaköy semtinde bulunan Sortie[253],[254] Reina[255][256] ve Anjelique[257] bunlardan bazılarıdır. Ortaköy semtinin bir diğer önemli mekânlarından Q Caz Bar ise canlı caz müziği ile insanlara şık bir ortam sunmaktadır. Maslak semtindeki İstanbul Arena ve Boğaziçi'ndeki Kuruçeşme Arena[258] dünyanın dört bir köşesinden gelen ünlü şarkıcı ve orkestraların canlı konserlerine ev sahipliği yapmaktadır. Maslak semtindeki bir başka yerlerden birisi olan Parkorman[259], Music TV'nin 2002 yılındaki canlı konser ve partilerine ev sahipliği yapmıştır. Ulaşım Ana madde: İstanbul'da toplu taşıma İstanbul'da ulaşım kara, hava, deniz ve demiryolu gibi farklı şekillerde yapılmaktadır. Şehiriçi, şehirlerarası ve uluslararası taşımacılığın yapıldığı büyük merkezlere sahiptir. İlde havayolu ulaşımının yapıldığı iki sivil havalimanı vardır.[260][261] Yurtiçi ve yurtdışı pek çok merkeze aktarma yapmaksızın uçmak mümkündür. İldeki havalimanlarından Atatürk Havalimanı, Avrupa Yakası'nda Bakırköy ilçesinde;[262] Sabiha Gökçen Havalimanı ise Anadolu Yakası'nda Pendik ilçesinde yer alır.[263] Atatürk Havalimanı ilde alanında ilk olup, hava ulaşımında en büyük paya sahiptir. Havalimanından günde ortalama 650-700 uçak havalanmaktadır.[264] Kent merkezine metro hattı ve otoyollarla bağlıdır. Karayoluyla ulaşımı ise İstanbul'da özellikle şehirlerarası yolculukta büyük bir paya sahiptir. Türkiye'nin her iline ve ayrıca Gürcistan, Yunanistan, Bulgaristan gibi komşu ülkelere İstanbul'dan doğrudan seferler vardır.[265] Anadolu Yakası'nda Harem Otogarı, Avrupa Yakası'ndaysa Büyük İstanbul Otogarı hizmet vermektedir.[266][267] İstanbul Otogarı da metroyla kent merkezine bağlanmaktadır. Bunun dışında şehrin değişik bölgelerinde, kimi büyük seyahat firmalarının işletmesini yaptığı cep otogarları vardır.[268] Demiryolu ise bu iki ulaşım yoluna oranla daha az tercih edilen bir başka hizmettir. İstanbul'dan Eskişehir, Ankara, Konya, Adana, Bitlis, Van gibi yurtiçi merkezlerle;[269] Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Macaristan, İran, Suriye ve Irak gibi dış merkezlere tren seferleri vardır.[270][271] Yüksek Hızlı Tren projesinin yakın gelecekte İstanbul'a uzatılması öngörülmekedir. Demiryolu ilde ayrıca şehiriçi halk taşımacılığında da kullanılmaktadır.[272] Deniz yoluyla ise ilde düzenli ulaşım yalnızca yurtiçinde gerçekleştirilir. İstanbul'dan Yalova'ya, Balıkesir'e ve Bursa'ya feribot ve araba vapuru seferleri vardır.[273] İstanbul Limanı'na turistik amaçlarla gelen münferit gemiler dışında yurtdışı varışlı gemi seferi yoktur. İstanbul'da şehiriçi ulaşım ise büyük bir sektördür. Otobüslerle ulaşım sağlayan İETT; şehirhatları vapurlarını ve deniztaksi işleten İDO; tramvay, metro, füniküler ve teleferik hatlarının sahibi İstanbul Ulaşım A.Ş.; banliyö hizmeti sağlayan TCDD; dolmuşlar, yolcu motorları ve ticari taksilerle İstanbul kompleks bir ulaşım ağına sahiptir. İstanbul'da şehiriçi raylı sistem uzunluğu 75.5 km olup, 51.5 kilometrelik raylı sistem inşaatı sürmektedir.[274] İETT, 5.000 otobüslük filoyla, İDO, 89 gemiden oluşan filosuyla ile 33 hatta, 82 noktaya hizmet vermektedir.Not 3 [›][273][275][276] İlden O-1, O-2, O-3 ve O-4 otoyolları geçer. Otoyollar Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ile birbirlerine bağlanır. Köprüler şehiriçi ulaşımda da kilit noktalardır. Pik saatlerde köprülerde sık sık tıkanmalar oluşmaktadır. İstanbul'a bağlı köylerle ve Silivri, Çatalca, Şile gibi uzak ilçelere İETT'nin hatlarına ek olarak özel firmalar da ulaşım sağlamaktadır. Kent dışı ulaşım Atatürk Havalimanı Karayolu ile ulaşımda kullanılan Büyük İstanbul Otogarı, 1980'li yıllarda Topkapı'da bulunan İstanbul Trakya Otogarı'nın yetersiz gelmesi üzerine, 1987'de yapımına başlanmış, 1994 yılında hizmete girmiştir.[277] Kente demiryolu ile ulaşım için kullanılan Haydarpaşa Garı, 1908'de İstanbul - Bağdat Demiryolu hattının başlangıç istasyonu olarak inşa edilmiştir. Gar, TCDD'nin ana istasyonudur. İstanbul'un Anadolu Yakası'nda Kadıköy'de bulunur. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde bu istasyondan Bağdat Demiryolu yanında Hicaz Demiryolu seferleri de yapılmaya başlanmıştır.[278] Şehrin Avrupa yakasında Eminönü'nde bulunan Sirkeci Garı Trakya ve Avrupa'ya demiryolu ulaşımının başlangıcıdır. Kente havayolu ile ulaşım için Atatürk Havalimanı[279] ile Sabiha Gökçen Havalimanları mevcuttur.[280] 3. Havalimanının inşaatına devam edilmekte, 2018'in şubat ayında açılması planlanmaktadır. Kentin Türkiye'deki önemli merkezlere uzaklığı şöyledir: Kayseri 770 Adana 939, Hatay 1171, Ankara 454, Antalya 724, Bursa 243, Edirne 227, Diyarbakır 1372, Gaziantep 1136, İzmir 565, Konya 663, Kayseri 770, Samsun 733, Trabzon 1067 km.[281] Kent içi ulaşım İstanbul Raylı Sistem Haritası İlde kent içi ulaşımda kullanılmak üzere İETT ve Ulaşım AŞ tarafıdan[282] işletilen metro, tramvay, metrobüs otobüslerin yanında dolmuş ve İDO tarafından işletilen deniz otobüsleri ve feribotlar da kullanılmaktadır. İstanbul, 1876'da yapılan Tünel ile toplu taşımada metronun ilk kullanıldığı yerlerdendir. Yapımına 2004 yılında başlanan Marmaray 29 Ekim 2013 tarihinde hizmete açılmıştır.[283] Kentte on üç adet raylı sistem hattı vardır ve bu hatların uzatılması ve yenilerinin yapılması projeleri vardır.[284] Kentte ayrıca 1510 m uzunluğundaki Fatih Sultan Mehmet ve 1071 m uzunluğundaki Boğaziçi Köprüsü ile Avrupa Yakası ile Anadolu Yakası arasındaki ulaşım sağlanır. 3. Köprünün yapım çalışmaları 2016 itibarıyla sonuçlanmış ve halkın kullanımına açılmıştır. Metro Ana madde: İstanbul metrosu İstanbul metrosu, Türkiye'nin ilk ve en büyük metro ağıdır. Sistem İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından işletilir. 1989 yılında açılan sistemde M1,M2,M3,M4 ve M6 olmak üzere beş metro hattı bulunmaktadır. Sitemin uzunluğu 95 km'dir. 4 hattın ve mevcut olan beş hattın inşaat ve uzatma çalışmaları da sürmektedir. İstanbul Teknik Üniversitesi Müzesi'nde, son senelerde eski kitaplar arasında bulunarak sergilenen, Avant Projet d'un Metropoliain a Constantinople ( İstanbul'da bir metro ön projesi) L. Guerby Ing. imzasını taşıyor. Projenin eldeki mavi ozalit kopyası 1/5.000 ölçeğinde. Güzergah üzerindeki 24 istasyon Topkapı suriçi tramvay durağından başlayarak Şişli tramvay durağında son buluyor. İstasyonlarda peron uzunlukları 75 m; en uzun ara 975 m, en kısa ara 220 m olarak önerilen proje, 10 Ocak 1912 tarihini taşıyor. İstanbul Metrosu ile ilgili yapılan son proje IRTC kapsamında 1987'de gerçekleştirilen çalışmadır. Bu konsorsiyum İstanbul Metrosu ile birlikte "Boğaz demiryolu tüneli" projesini de birlikte hazırlamıştır. Bu etütte metro güzergahı 16.207 m olup istasyonları Topkapı - Şehremini - Cerrahpaşa - Yenikapı - Unkapanı - Şişhane - Taksim - Osmanbey - Şişli - Gayrettepe - Levent - 4.Levent olan bir hat önermiştir. Bu projenin Yenikapı - Hacıosman arası açılmıştır. 2004 yılında temelleri atılan Marmaray Projesi' 2013 yılının sonlarında tamamlanmıştır. Avrupa ve Asya yakasını İstanbul Boğazı'nın altından birleştirmiştir. Adının ilham kaynağı olan Ankaray ve Bursaray'dan tamamen farklıdır. Zira Ankaray ve Bursaray birer metrodur. Marmaray ise Manş Denizi'ndeki Eurotunnel benzeri bir demiryolu' dur. Bununla beraber İstanbul metrosuna aktarma bağlantıları da vardır.[285] Anadolu Yakası'nda ise 2005 yılında Kadıköy-Kaynarca Metrosu'nun temeli atılmıştır. Hat, Ağustos 2012 tarihinde Kadıköy-Kartal olarak hizmete girdi. 2016 yılında Kaynarca uzatması ile 19 istasyona erişmiştir. Hattın Sabiha Gökçen Havaalanı ile bağlantısının yapılması da gündemdedir. Ayrıca M5 Üsküdar-Çekmeköy metro projesinin de 2012 Mart ayı itibarıyla inşaatına başlandı. Projenin 2016 yılında bitirilmesi planlanmaktadır. Medya İlk Türkçe gazete Takvim-i Vekayi, 1 Ağustos 1831 tarihinde Bâb-ı Âli semtinde basıldı.[288] Bâb-ı Âli böylece medyanın en önemli merkezi hâline gelmiştir. İstanbul, Türkiye'nin medya başkenti olmakla birlikte çeşitli yerli ve yabancı basın kuruluşları arasında büyük bir rekabet vardır. Türkiye'nin önemli ulusal medya ve yayın kuruluşlarının merkezide çoğunlukla İstanbul'dadır. Aynı zamanda Ankara ve İzmir'de de yayın merkezleri vardır.[289] İstanbul merkezli büyük gazete kuruluşları olan; Posta, Zaman, Hürriyet, Milliyet, Sabah, Radikal, Cumhuriyet, Türkiye, Akşam, Star, BirGün, Güneş, Vatan, Takvim, Yeni Asır, Yeni Şafak ve Türkiye'nin ilk İngilizce gazetesi olan Hürriyet Daily News[290] ile Today's Zaman bunların başlıcalarıdır. Ayrıca çok sayıda yerel - ulusal TV ve radyo istasyonları da İstanbul'da bulunmaktadır. Haber Türk, TNT, Samanyolu TV, TLC, CNN Türk, Ulusal Kanal, MTV Türkiye, FOX, TRT ( Ana binasının biri de Ankara'dadır.) NTV, Kanal D, ATV, Show TV, Star TV, Cine5, Skytürk 360, TGRT Haber, Kanal 7, Flash TV ve diğer birçok sayıdaki TV kuruluşları bunların arasındadır. Şehirde yüzü geçkin FM radyo istasyonuda bulunmaktadır.[291] Spor İstanbul Park Bizans ve Roma dönemlerinden beri birçok spor faaliyetine ev sahipliği yapan İstanbul; günümüzde futbol, basketbol, voleybol, hentbol ve çeşitli motor ve spor yarışlarına ev sahipliği yapar. Türkiye liglerinin üç büyüğü olarak adlandırılan Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın antrenman ve maç sahaları da burada bulunmaktadır.[292][293] Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena, Atatürk Olimpiyat Stadyumu ve Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu UEFA'nın beş yıldızlı stadyumları arasındadır. Atatürk Olimpiyat Stadyumu, 2005 Şampiyonlar Ligi Finali'ne,[294] Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu ise 2009 UEFA Kupası Finali'ne ev sahipliği yapmıştır. Dünyanın en büyük spor organizasyonlarından biri olan Formula 1 yarışlarına 2005 ila 2011 tarihleri arasına kadar ev sahipliği yapmıştır ve 2012 Grand Prix takviminden çıkarılmıştır. İstanbul Park Pisti, toplam 2 milyon 215 bin m²'lik bir alanı kaplamaktadır.[295] Türkiye'nin en önemli hipodromu olan Veliefendi Hipodromu kentteki önemli yarışlara ev sahipliği yapmaktadır. Kulüpler, ligler, stadlar ve spor salonları Futbol Süper Lig Kulüp Saha Kapasite Kuruluşu Beşiktaş Vodafone Arena 41.903 1903 Fenerbahçe Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu 50.530 1907 Galatasaray Türk Telekom Arena 52.650 1905 İstanbul Başakşehir FK Başakşehir Fatih Terim Stadyumu 17.800 2014 Kasımpaşa Recep(Baş (BibBiiiiiib Amca1)Erdoğan Stadyumu 14.234 1921 Kadınlar 1. Ligi Kulüp Saha Ataşehir Belediyespor Yenisahra Stadyumu Beşiktaş Çilekli Sahası Kireçburnu SK Çayırbaşı Stadyumu Basketbol Basketbol Süper Ligi Kulüp Saha Anadolu Efes Abdi İpekçi Arena Beşiktaş Sompo Japan BJK Akatlar Arena Darüşşafaka Doğuş Volkswagen Arena Demir İnşaat Büyükçekmece Gazanfer Bilge Spor Salonu Fenerbahçe Ülker Sports Arena Galatasaray Odeabank Abdi İpekçi Arena İstanbul BŞB Cebeci Spor Salonu Kadınlar Basketbol Süper Ligi Kulüp Saha Beşiktaş BJK Akatlar Arena Fenerbahçe Ülker Sports Arena Galatasaray Abdi İpekçi Arena İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Turgay Atasü Spor Salonu Yakın Doğu Üniversitesi Caferağa Spor Salonu Voleybol Sultanlar Ligi Kulüp Saha Beşiktaş BJK Akatlar Arena Eczacıbaşı VitrA Eczacıbaşı Spor Salonu Fenerbahçe Ülker Sports Arena Galatasaray Galatasaray Taç Spor Tesisleri Voleybol Salonu Sarıyer Belediye Sarıyer Bahçeköy Spor Salonu Vakıfbank Vakıfbank Spor Sarayı Efeler Ligi Kulüp Saha Beşiktaş BJK Akatlar Arena Fenerbahçe Ülker Sports Arena Galatasaray HDI Sigorta Galatasaray Taç Spor Tesisleri Voleybol Salonu İstanbul BŞB Haldun Alagaş Spor Salonu ------------------------- istanbul Turizm İSTANBUL, Türkiye'nin nüfus bakımından en yoğun şehridir ve Ticaret hayatının kalbi burada atar. Birçok şirketin yönetim merkezlerinin olduğu finans merkezi konumundadır. Tarihin her döneminde önemini korumuş ve İmparatorluklara başkentlik yapmış önemli bir kültür merkezidir. ÖNE ÇIKAN GEZİ BÖLGELERİ, Sultanahmet, Eminönü, Taksim, Beyoğlu, Karaköy, Ortaköy, Fatih, Eyüp, Fener, Balat, Üsküdar, Çamlıca, İstanbul Boğazı, İstanbulda en önemli gezi alanlarıdır. İstanbul, Türkiye'nin en kalabalık, iktisadi ve kültürel açıdan en önemli şehri. İktisadi büyüklük açıdan dünyada 34., nüfus açısından belediye sınırları göz önüne alınarak yapılan sıralamaya göre Avrupa'da birinci sırada gelir. İstanbul Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara kıyısı ve Boğaziçi boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde kurulmuştur. İstanbul kıtalararası bir şehir olup, Avrupa'daki bölümüne Avrupa Yakası veya Rumeli Yakası, Asya'daki bölümüne ise Anadolu Yakası denir. Tarihte ilk olarak üç tarafı Marmara Denizi, Boğaziçi ve Haliç'in sardığı bir yarım ada üzerinde kurulan İstanbul'un batıdaki sınırını İstanbul Surları oluşturmaktaydı. Gelişme ve büyüme sürecinde surların her seferinde daha batıya ilerletilerek inşa edilmesiyle 4 defa genişletilen şehrin 39 ilçesi vardır. Sınırları içerisinde ise büyükşehir belediyesi ile birlikte toplam 40 belediye bulunmaktadır. Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, M.S. 330 - 395 yılları arasında Roma İmparatorluğu, 395 - 1204 ile 1261 - 1453 yılları arasında Doğu Roma İmparatorluğu, 1204 - 1261 arasında Latin İmparatorluğu ve son olarak 1453 - 1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yaptı. Ayrıca, hilafetin Osmanlı Devleti'ne geçtiği 1517'den, kaldırıldığı 1924'e kadar, İstanbul İslamiyet'in de merkezi oldu. Ayasofya Müzesi Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından M.S. 532 - 537 yılları arasında İstanbul'un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup, 1453 yılında İstanbul'un Türkler tarafından alınmasıyla Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüştür ve günümüzde müze olarak hizmet vermektedir. Ayasofya, mimari bakımdan, bazilika planı ile merkezî planı birleştiren, kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır. Binanın adındaki “sofya” sözcüğü herhangi bir kimsenin adı olmayıp, eski Yunanca’da “bilgelik” anlamındaki sophos sözcüğünden gelir. Dolayısıyla “aya sofya” adı “kutsal bilgelik” ya da "ilahî bilgelik” anlamına gelmekte olup, Ortodoksluk mezhepinde Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır. 6. yüzyılın ünlü mimarlarından Milet'li İsidoros ve Tralles'li Anthemius'un yönettiği Ayasofya’nın inşaatinde yaklaşık 10.000 işçinin çalıştığı ve Jüstinyen'in bu iş için büyük bir servet harcadığı belirtilir. Bu çok eski binanın bir özelliği yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır. Bizans döneminde Konstantinopolis Patriği'nin patrik kilisesi ve Doğu Ortodoks Kilisesi’nin merkezi olmuş bulunan Ayasofya, doğal olarak vaktiyle büyük bir “kutsal emanetler” koleksiyonunu içermekteydi. 1453’de kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet’in gösterdiği büyük hoşgorüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş ( içermeyenler ise olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir. Cami müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştır. Kısaca günümüzde tüm dünya insanları bu mozaikleri görmelerini bir kişiye borçludur: O da, sanatı seven ve diğer dinlere saygı gösteren Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet'tir. Günümüzde görülen Ayasofya binası aslında aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan Üçüncü Ayasofya olarak da bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüş, Mimar Sinan’ın binaya istinat duvarlarını eklemesinden itibaren hiç çökmemiştir. Yerebatan Sarnıcı Tarihî Yarımada'nın ortasında bulunan Yerebatan Sarnıcı, M.S 542 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus ( 527-565) tarafından Büyük Saray'ın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılmıştır. Suyun içinden yükselen mermer sütunların arasındaki ihtişamından dolayı halk tarafından Yerebatan Sarayı olarak da anılmaktadır. Yabancı kaynaklarda geçen Basilika ( Basilica) isminin ise sarnıcın yakınında bulunan Ilius Basilikası'ndan geldiği rivayet edilir. Topkapı Sarayı İstanbul Sarayburnu'nda, Osmanlı İmparatorluğu'nun 600 yıllık tarihinin 400 yılı boyunca, devletin idare merkezi olarak kullanılan ve Osmanlı Padişahları'nın yaşadığı saraydır. Bir zamanlar içinde 4.000'e yakın insan yaşamıştır. Topkapı Sarayı Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478’de yaptırılmış, Abdülmecit’in Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380 sene boyunca devletin idare merkezi ve Osmanlı padişahlarının resmi ikametgahı olmuştur. Kuruluş yıllarında yaklaşık 700.000 m.² lik bir alanda yer alan sarayın bugünkü alanı 80.000 m² dir. Topkapı Sarayı, saray halkının Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı ve diğer saraylarda yaşamaya başlaması ile birlikte boşaltılmıştır. Padişahlar tarafından terk edildikten sonra da içinde birçok görevlinin yaşadığı Topkapı Sarayı hiçbir zaman önemini kaybetmemiştir.Saray zaman zaman onarılmıştır. Ramazan ayı içerisinde padişah ve ailesi tarafından ziyaret edilen Kutsal Emanetler Dairesi’nin her yıl bakımının yapılmasına ayrı bir önem verilmiştir. Fatih Sultan Mehmed 1465 yılında Topkapı Sarayı'nın inşaatını başlatmıştır. Topkapı Sarayı’nın ilk defa, adeta bir müze gibi ziyarete açılması Abdülmecit dönemine rastlamıştır. O dönemin İngiliz elçisine Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eşyalar gösterilmiştir.Bundan sonra Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eski eserleri yabancılara göstermek gelenek haline gelir ve Abdülaziz zamanında, ampir üslupta camekânlı vitrinler yaptırılır, Hazine’deki eski eserler bu vitrinler içinde yabancılara gösterilmeye başlanır. II. Abdülhamid tahttan indirildiği sıralarda Topkapı Sarayı Hazine-i Hümâyûn’un pazar ve salı günleri olmak üzere halkın ziyaretine açılması düşünülmüşse de bu gerçekleşememiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 3 Nisan 1924 tarihinde halkın ziyaretine açılmak üzere İstanbul Âsâr-ı Atika Müzeleri Müdürlüğü’ne bağlanan Topkapı Sarayı önce Hazine Kethüdalığı, sonra Hazine Müdüriyeti adıyla hizmet vermeye başlamıştır. Bugün ise Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü adıyla hizmet vermeye devam etmektedir. 1924 yılında bazı ufak onarımlar yapıldıktan ve ziyaretçilerin gezebilmeleri için gereken idari önlemler de alındıktan sonra, Topkapı Sarayı, 9 Ekim 1924 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. O tarihte ziyarete açılan bölümler Kubbealtı, Arz Odası, Mecidiye Köşkü, Hekimbaşı Odası, Mustafa Paşa Köşkü ve Bağdat Köşkü’dür. Günümüzde büyük turist kitlelerini kendine çeken saray 1985 yılında UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ne giren İstanbul Tarihî Yarımada içerisindeki tarihi eserlerin en başında gelmektedir. Günümüzde müze olarak hizmet vermektedir. Sultan Ahmet Camii 1609-1616 yılları arasında sultan I. Ahmet tarafından İstanbul'daki tarihî yarımadada, Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa'ya yaptırılmıştır. Cami Mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği için ve yarım kubbeleri ve büyük kubbesinin içi de gene mavi ağırlıklı kalem işleri ile süslendiği için Avrupalılarca "Mavi Cami ( Blue Mosque)" olarak adlandırılır. Ayasofya'nın 1934 yılında camiden müzeye dönüştürülmesiyle, İstanbul'un ana camii konumuna ulaşmıştır. Aslında Sultan Ahmet Camii külliyesiyle birlikte, İstanbul’daki en büyük yapı komplekslerinden biridir. Bu külliye bir cami, medreseler, hünkar kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır. Yapının mimari ve sanatsal açıdan dikkate sayan en önemli yanı, 20.000'i aşkın İznik çinisiyle bezenmesidir. Bu çinilerin süslemelerinde sarı ve mavi tonlardaki geleneksel bitki motifleri kullanılmış, yapıyı sadece bir ibadethane olmaktan öteye taşımıştır. Caminin ibadethane bölümü 64 x 72 metre boyutlarındadır. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı 23,5 metredir. Caminin içi 200'den fazla renkli cam ile aydınlatılmıştır. Yazıları Diyarbakırlı Seyyid Kasım Gubarî tarafından yazılmıştır. Çevresindeki yapılarla birlikte bir külliye oluşturur ve Sultanahmet, Türkiye'nin altı minareli ilk camiidir. RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-15-2018 Hipodrom Günümüze çok az kalıntıları kalan Bizans devri önemli yapıları ve abideleri Hipodrom ( Sultanahmet Meydanı ) çevresinde inşa edilmişti. Roma İmparatorluğu ve sonradan Bizans İmparatorluğu devrinde hipodrom şehrin toplantı, eğlence, heyecan ve spor merkezi olarak 10 yüzyıla kadar önemini sürdürmüştü. Araba yarışları yanında, müzisyen toplulukları, dansözler, akrobatlar, vahşi hayvanlarla kavga gösterileri, toplantılar yapılırdı. Bütün bu faaliyetler için ise Roma devrinde bol tatil günleri mevcuttu. Dev ölçüde bir U harfi şeklinde olan hipodromun doğu uzun tarafında, damında 4 bronz at bulunan, balkon şeklinde, imparator locası yer alırdı. Ortada, hipodromun kum kaplı sahasını ikiye bölen, arabaların etrafında yarıştığı alçak bir duvar, bu duvarın üstünde de İmparatorluğun çeşitli yerlerinden getirilen abideler ve meşhur at yarışçıları ile atlarının heykelleri bulunurdu. Şöhretli bir araba yarışçısı akla gelebilecek her türlü maddi olanak içinde yüzerdi. Yarışçılar yeşil-mavi-sarı-kırmızı gibi politik güçleri de olan takımlara ayrılmışlardı. Zaman, zaman yarışlara politika karışır, karşılıklı güçlerin mücadeleleri korkunç katliamlara dönüşebilirdi. Hipodrom günümüze zemini 4-5 metre yükselmiş ve kalabilmiş 3 abide ile gelmiştir. Bunlar Örme Dikilitaş, Mısır’dan getirilen Obelisk ve Delfi'deki Apollon tapınağından getirtilen Yılanlı Sütun'dur. Osmanlı devrinde, bu meydanda bazen, eski günlerindeki zengin gösteriler gibi, çeşitli festival ve gösteriler tertiplenmişti. Hipodrom’un batısında, Sultan Ahmet Camii’nin karşısında yer alan Kanuni'nin sadrazamı İbrahim Paşa Sarayı 16. yy. zengin ve tipik özel sarayların günümüze gelen tek örneğidir. Bu güzel yapı Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak ziyarete açıktır. Hipodromdan günümüze yuvarlak güney ucu kalmıştır. Bu büyük kemerlerle donatılmış tuğla bir yapıdır. Sonraki devirlerde Hipodromun taş blokları ve sütunlarının tamamı başka yapılarda kullanılmıştır. Hipodrom girişi sağındaki parkta 4-5 yy. ait özel saray kalıntıları, az ilerisinde de Aya Öfemiya Bizans Kilisesinin kalıntıları bulunmaktadır. Osmanlı zamanında da Yeniçeri isyanları bu bölgede gerçekleşir, kırk gün kırk gece süren şehzade sünnet düğünleri, şenlikler burada yapılırdı. İstanbul'da Halide Edip'in işgale karşı konuşma yaptığı 1920 Sultanahmet mitingi de burada yapılmıştır. Kapalı Çarşı Kapalıçarşı İstanbul kentinin merkezinde yer alan dünyanın en büyük ve en eski kapalı çarşılarından biridir. Gün içerisindeki en yoğun zamanlarında içinde yarım milyona yakın insan barındırdığı söylenir. Kapalıçarşı'nın temeli 1461 yılında atılmıştır. Dev ölçülü bir labirent gibi, 30.700 metrekarede 66 kadar sokağı, 4.000 kadar dükkânı ile Kapalıçarşı, İstanbul’un görülmesi gereken, benzersiz bir merkezidir. Adeta bir şehri andıran, bütünü ile örtülü bu site zaman içerisinde gelişip büyümüştür. İçinde son zamanlara kadar 5 cami, 1 okul, 7 çeşme, 10 kuyu, 1 akarsu, 1 sebil, 1 şadırvan, 22 kapı, 17 han vardı. Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. 15. yüzyıl'dan kalan kalın duvarlı, bir seri kubbe ile örtülü eski iki yapının etrafı sonraki yüzyıllarda, gelişen sokakların üzerleri örtülerek, ekler yapılarak bir alışveriş merkezi haline gelmiştir. Geçmişte burası her sokağında belirli mesleklerin yer aldığı ve bunların da, el işi imalatının ( manifaktür) sıkı denetim altında bulundurulduğu, ticari ahlak ve törelere çok saygı gösterilen bir çarşı idi. Her türlü değerli kumaş, mücevherat, silah, antika eşya, konusunda nesillerce uzmanlaşmış aileler tarafından, tam bir güven içinde satışa sunulurdu. Geçen yüzyılın sonlarında deprem ve birkaç büyük yangın geçiren Kapalıçarşı eskisi gibi onarılmışsa da, geçmişteki özellikleri değişikliğe uğramıştır. Bütün dükkânların genişliği aynı olacak şekilde inşa edilmiştir. Her sokakta ayrı ürünün ustaları loncalar halinde bulunurdu ( yorgancılar, terlikçiler vs.) Satıcılar arasında rekâbet kesinlikle yasaktı. Hatta bir usta, tezgâhını dükkânın önüne çıkarıp kalabalığa göstererek ürün işleyemezdi. Ürünlere devletin belirlediğinden yüksek fiyat konulamazdı. İstanbul Arkeoloji Müzeleri T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, İstanbul'un Sultanahmet semtinde, Gülhane Parkı'ndan Topkapı Sarayı'na çıkan Osman Hamdi Bey yokuşunda yer almaktadır. İsminin çoğul olarak kullanılmasının nedeni, idaresi altında Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi olmak üzere üç ayrı müzeyi bulundurmasıdır. İstanbul Arkeoloji Müzeleri gezisi kapsamında müzenin muhteşem güzellikteki bahçesini ve bahçenin içinde yer alan üç ayrı binayı ziyaret etmek mümkündür. Tarihin farklı dönemlerine izler bırakmış uygarlıklardan kalan çeşitli eserlere ev sahipliği yapan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, dünyada müze binası olarak tasarlanan ve kullanılan ilk on müze arasında yer alır. Ayrıca Türkiye'nin de müze olarak düzenlenmiş ilk kurumudur. Sahip olduğu çarpıcı koleksiyonların yanı sıra müze binalarının mimarisi ve bahçesi ile de tarihsel ve doğal öneme sahiptir. İstanbul Boğazı İstanbul Boğazı, Karadeniz ile Marmara Denizi'ni birbirine bağlayan su geçididir. Genel olarak kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanır ve İstanbul şehrini Avrupa yakası ve Anadolu yakası olmak üzere ikiye böler. Boğazın her iki yakasına yayılmış yerleşim bölgesine Boğaziçi adı verilir. İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı ile birlikte Türk Boğazları olarak adlandırılır ve Avrupa ile Asya kıtalarını birbirinden ayıran doğal sınırlardan biri olarak kabul edilir. 1 Mayıs 1982 tarihinde yürürlüğe giren İstanbul Liman Tüzüğü uyarınca, İstanbul Boğazı'nın kuzey sınırı Anadolu Feneri'ni Rumeli Feneri'ne birleştiren hat; güney sınırı ise Ahırkapı Feneri'ni Kadıköy İnciburnu Feneri'ne birleştiren hat olarak belirlenmiştir. Boğazın kıyıları tarih boyunca değişik uygarlıklara yurt olmuş, MÖ 685 yılında Megara'dan gelen Yunanların günümüzde tarihî yarımada olarak adlandırılan bölgede bir şehir devleti kurmasıyla gelişerek büyümüştür. Doğu Roma İmparatorluğu'na ve Osmanlı Devleti'ne başkentlik yapan ve günümüzde Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük kenti olan İstanbul'un simgelerinden biridir ve gerek kentin, gerekse ülkenin yurtdışı tanıtımlarında baş ögelerden biri olarak kullanılmaktadır. Uluslararası deniz taşımacılığının yapılabildiği en dar geçit olma özelliğini taşıyan İstanbul Boğazı üzerinde Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet asma köprüleri bulunur. Bu köprüler İstanbul'un iki yakasını bağladığı gibi, Avrupa kıtası ile Asya kıtası arasında birer geçiş noktası yaratır. İstanbul halk taşımacılığının kilit noktalarından biri olan Boğaz'da kıtalararası ulaşım, deniz otobüsleri, yük, araç ve yolcu taşıyan feribotlar, şehir hatları vapurları ve yolcu motorlarıyla da desteklenmektedir.[6] Hâlen yapımı sürmekte olan deniz altı raylı sistem tüp geçidi Marmaray projesiyle iki kıta arasında kesintisiz bir demir yolu hattı oluşacak ve Londra'dan Pekin'e yalnızca demir yolunu kullanarak gitmek mümkün olacaktır. İstanbul Boğazı, Karadeniz'e kıyıdaş olan Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya ve Ukrayna için Akdeniz'e ulaşmanın tek yoludur.Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi'yle birlikte İstanbul Boğazı'nın egemenlik hakları, 20 Temmuz 1936'da imzalanan Boğazlar Sözleşmesi ile belirli kurallar ışığında Türkiye'ye verilmiştir. Rumeli Hisarı Rumeli Hisarı İstanbul'un Sarıyer ilçesinde Boğaziçi'nde bulunduğu semte adını veren hisar. Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'un fethinden önce boğazın kuzeyinden gelebilecek saldırıları engellemek için Anadolu yakasındaki Anadolu Hisarı'nın tam karşısına inşa ettirilmiştir. Burası boğazın en dar noktasıdır. Mekânda uzun yıllardır Rumeli Hisarı Konserleri düzenlenmektedir. Rumeli Hisarı, 30 dönümlük bir alanı kapsamaktadır. Anadolu Hisarı'nın karşısında İstanbul Boğazı'nın 600 metrelik en dar ve akıntılı kısmında inşa edilmiş bir hisardır. 90 gün gibi kısa bir sürede tamamlanan hisarın üç büyük kulesi, dünyanın en büyük kale burçlarına sahiptir. Rumeli Hisarı'nın adı Fatih vakfiyelerinde Kulle-i Cedide; Neşri tarihinde Yenice Hisar; Kemalpaşazade, Aşıkpaşazade ve Nişancı tarihlerinde Boğazkesen Hisarı olarak geçmektedir. Hisarın inşaatına 15 Nisan 1452'de başlanmıştır. İş bölümü yapılarak her bölümün inşaası bir paşanın denetimine verilmiş, deniz tarafına düşen bölümün inşaasını da Fatih Sultan Mehmet bizzat kendisi üstlenmiştir. Denizden bakıldığında sağ taraftaki kulenin yapımına Saruca Paşa, sol taraftakinin yapımına Zağanos Paşa, kıyıdaki kulenin yapımına da Halil Paşa nezaret etmiştir. Buralardaki kuleler de bu paşaların adlarını taşımaktadırlar. Hisarın inşası 31 Ağustos 1452'de tamamlanmıştır. Hisarın yapımda kullanılan keresteler İznik ve Karadeniz Ereğlisi'nden, taşlar ve kireç Anadolu'nun değişik yerlerinden ve spoliler ( devşirme parça taş) çevredeki harap Bizans yapılarından temin edilmiştir. Mimar E. H. Ayverdi'ye göre hisarın yapımında yaklaşık olarak 300 usta, 700-800 işçi, 200 arabacı, kayıkçı, nakliyeci ve diğer tayfa çalışmıştır. 60,000 metrekare alanı kapsayan eserin kargir hacmi yaklaşık 57,700 metreküptür. Rumelihisarı'nın Saruca Paşa, Halil Paşa ve Zağanos Paşa adlarında üç büyük ve Küçük Zağanos Paşa ile 13 adet irili ufaklı burcu bulunmaktadır. Zemin katları ile birlikte Saruca Paşa ve Halil Paşa kuleleri 9 katlı, Zağanos Paşa Kulesi ise 8 katlıdır. Saruca Paşa Kulesi'nin çapı 23,30 metre, duvar kalınlığı 7 metre, yüksekliği ise 28 metredir. Zağanos Paşa Kulesi'nin çapı 26,70 metre, duvar kalınlığı 5,70 metre, yüksekliği ise 21 metredir. Halil Paşa Kulesi'nin çapı 23,30 metre, duvar kalınlığı 6,5 metre ve yüksekliği de 22 metredir. Rumeli Hisarı, 1509 Büyük İstanbul Depreminde büyük zarar görmüş ancak hemen onarılmıştır. 1746 yılında çıkan yangında ahşap kısmı harap olmuştur. Hisar tekrar III. Selim ( 1789-1807) döneminde onarılmıştır. Hisarın kulelerini örten ahşap külahlar yıkılınca, kale içi küçük ahşap evlerle dolmuştur. 1953 yılında cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın talimatı ile üç Türk bayan mimar Cahide Tamer, Selma Emler ve Mualla Eyüboğlu Anhegger hisarın onarımı için gerekli çalışmaları başlatmış, kale içindeki ahşap evler kamulaştırılarak yıkılmış ve restorasyon gerçekleştirilmiştir. Anadolu Hisarı Anadolu Hisarı; İstanbul'un Anadoluhisarı semtinde, Göksu Deresi'nin İstanbul Boğazı'na döküldüğü yerdedir. 7.000 metrekarelik bir alan üzerine, Boğazın en dar noktası olan 660 metre mesafedeki bölgesine Yıldırım Bayezıt tarafından inşa edilmiştir. Cenevizliler, Bizans'la birlik olup Karadeniz'de ( Kefe, Sinop ve Amasra'da) koloniler kurmuşlardı. Bu sebeple, Boğaz geçişi Cenevizliler için hayati önem taşımaktaydı. Aynı durum Osmanlılar için de söz konusuydu. Karşı sahilde, İstanbul'un Avrupa yakasında bulunan Rumeli Hisarı ise, 1451-1452 yılları arasında II. Mehmed tarafından, bu yabancı ülkelerin gemilerinin geçişlerini denetim altında tutabilmek amacıyla inşa ettirilmiştir. Fatih Sultan Mehmed, Rumeli Hisarı'nı yaptırırken bu kaleye dış surlar ekletmiştir. Anadolu Hisarı, iç ve dış kale ile bu kalelerin surlarından oluşur. İç kale, dikdörtgen biçimindeki dört katlı bir kuledir. İlk yapıldığında, bir giriş kapısı bulunmadığı için, kuleye iç kale surlarına uzanan bir asma köprüden giriliyordu. Üst katlarına da içerideki ahşap merdivenlerle çıkılıyordu. İç kale surları, dış kalenin kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerini birleştirir. Bu surlar üç metre kalınlığındadır. İç surlarla birleşen dış kale surlarının üzerinde birçok kemer ve surları korumak için yapılmış üç kule bulunur. Asıl kalenin surları doğu-batı yönünde 65 metre; kuzey-güney yönünde 80 metre boyunca uzanır. Surların kalınlığı 2.5 metredir. Dış surlarda topların yerleştirildiği menfezler bulunur. Anadolu Hisarı'nın asıl kalesinde ve iç surlarında, araları harçla doldurulmuş blok taşlar kullanılmıştır. Anadolu Hisarı, İstanbul'un fethinden sonra askeri önemini yitirmiş, çevresi zamanla bir yerleşim bölgesi durumuna gelmiştir. Bugün bazı bölümleri yıkık olan Anadolu Hisarı’nın ortasından yol geçmektedir. Aynalıkavak Kasrı Kasımpaşa Hasköy’de yer alan kasrın, ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmemekle birlikte; Evliya Çelebi’ye göre Fatih Dönemi’nde, bir başka kaynakta ise 1613 yılında Kaptan-ı Derya Halil Paşa tarafından yaptırılmıştır. Aynalıkavak ismi bahçesindeki kavak ağaçlarından ve Pasarofça Antlaşmasıyla Mora’yı Türklere bırakan Venediklilerin antlaşma sonrası Osmanlı Padişah’ı III. Ahmet’e hediye ettikleri aynalardan gelmektedir. Yapı eğimli bir arazide inşa edilmiş ve bahçesi çeşitli ağaçlarla süslenmiştir. Giriş mekânına bir verandadan girilip, oradan da geniş bir salona geçiliyor. Salonun üç tarafında ipek döşemeli divanlar, duvarlarında ise mavi zemin üzerine altın yaldızlarla yazılmış III. Selim’e ait bir şiir yer alır. Salon üç yönde bahçeye bakan hatlarla bezenmiş pencerelere sahip ve üzeri kubbeyle örülü bir arz odası görünümündedir. 19 yy başlarında mekân has bahçe olarak da anılmıştır. Yapı II. Mahmut tarafından Kirkor Balyan’a restore edilmiş; günümüzdeki şeklini ise, III. Selim zamanında almıştır. Aynalıkavak Kasrı, Lale Devrinde birçok eğlenceye ve I. Abdülhamit tarafından 9 Ocak 1784 tarihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Aynalıkavak Antlaşmasına ev sahipliği de yapmıştır. Günümüzde kasrın alt katında Türk Müziği aletlerinin sergilendiği ve bazen sanat musikisi konserlerinin düzenlendiği bir araştırma merkezi ve müze bulunmaktadır. Beylerbeyi Sarayı 16 yy.ın ikinci yarısında, III. Murat’ın Rumeli Beylerbeyi Mehmet Paşa, burada kendisine bir yalı yaptırır. Beylerbeyi ismi de buraya dayanır. Daha sonraki dönemlerde Sultan topraklarına katılan mekâna; 19yy.ın ilk çeyreğinde, II Mahmut tarafından ahşap bir saray inşa ettirilir. Bu saray yanar ve yerine bugünkü Beylerbeyi Sarayı, dönemin ünlü mimarı Sarkis Balyan ve kardeşi tarafından, Abdülaziz için yaptırılır. 1865 yılında yapımı tamamlanan Saray, Sultan ailesinin yazlık sarayıdır. Beylerbeyi Sarayı, Sultan’ın yazlık sarayı olmasının yanı sıra, aynı zamanda yabancı konuklarının ağırladığı bir mekândır. Saray’ın Bahçesi, ağaçlar, heykeller ve Havuzlarla süslenmiştir. Sarayın iç kısmında, havuzlu bir salon, selamlık, harem ve amiral odası göze çarpar. Ayrıca; valide sultan odası, yemek odası, kabul odası ve mavi salon gibi iç mekânlarda görülmeye değer yerlerdir. Sarayda toplam 26 oda ve 6 salon vardır. Saray’ın bahçesinde bulunan Mermer Köşk ve Sarı Köşk’ün II. Mahmut tarafından İnşa edildiği söylenir. Sarı Köşk, Abdülaziz zamanında restore edilmiştir. Bahçenin köprü tarafındaki Ahır Köşkü ise; Sultan’ın atları için yaptırılmıştır. Abdülhamit tahtan indirildikten sonra, öldüğü 1918 yılına kadar bu Saray’da gözaltında tutulur. Saray; Cumhuriyet Döneminde, Atatürk’ün konuklarını da ağırlar. Bugün müzeye dönüştürülmüş tarihi yapı, Anadolu yakasının en gözde mimarilerindendir. Çırağan Sarayı Haliç ve Boğaziçinin en güzel yerleri sultanlar ve önemli kişilere saray ve köşkleri için tahsis edilmişti. Zaman içinde bunların bir çoğu yok olmuştur. Büyük bir saray olan Çırağan 1910 yılında yanmıştır. Önceki bir ahşap sarayın yerinde 1871 yIında Sultan Abdülaziz tarafından Saray Mimar Serkis Balyan'a yaptırılmıştı. Dört yılda dört milyon altına mal olan yapının ara bölme ve tavanı ahşap, duvarlarda mermer kaplıydı. Taş işçiliğinin üstün örnekleri sütunları, zengin döşenmiş mekanlar tamamlardı. Odalar nadide halılarla, mobilyalar altın yaldızlar ve sedef kalem işleri ile süslüydü. Boğaziçi'nin diğer sarayları gibi Çırağan da birçok önemli toplantıya mekan olmuştu. Renkli mermerle süslenmiş cepheleri, abidevi kapıları vardı ve arka sırtlardaki Yıldız Sarayına bir köprü ile bağlanmıştı. Cadde tarafı yüksek duvarlar ile çevriliydi. Yıllar boyu harabe halinde duran kalıntı büyük tamirler sonunda yeniden ihya olmuş, yanına ilave edilen eklentiler ile 5 yıldızlı, güzel bir otele dönüştürülmüştür. Dolmabahçe Sarayı 19 uncu yüzyılda Sultan I. Abdülmecit tarafından yaptırılan Dolmabahçe Sarayı'nın cephesi Boğaz'ın Avrupa kıyısında 600 m boyunca uzanmaktadır. Dolmabahçe Sarayı, Avrupa sanatı üsluplarının bir karışımı olarak 1843-1856 yılları arasında inşa edilmiştir. Sultan Abdülmecit'in mimarı Karabet Balyanın eseridir. Osmanlı Sultanlarının her devirde birçok sarayı bulunurdu. Ancak esas saray Topkapı, Dolmabahçe Saraylarının tamamlanmasından sonra terk edilmiştir. Dolmabahçe Sarayı üç katlı, simetrik planlıdır. 285 odası ve 43 salonu vardır. Denizden 600 metrelik bir rıhtımı, kara tarafında ise birisi çok süslü iki abidevi kapısı vardır. Bakımlı ve güzel bir bahçenin çevrelediği bu sahil sarayının ortasında, diğer bölümlerden daha yüksek olan tören ve balo salonu yer alır. Büyük, 56 sütunlu kabul salonu 750 ışıkla aydınlanan 4.5 tonluk muazzam kristal avizesi ile ziyaretçileri hayrete düşürür. Sarayın giriş tarafı Sultanın kabul ve görüşmeleri, tören salonunun diğer tarafındaki kanat ise harem bölümü olarak kullanılmıştır. Iç dekorasyonu, mobilyaları, ipek halı ve perdeleri ve diğer tüm eşyası eksiksiz olarak, orijinaldeki gibi günümüze gelmiştir. Dolmabahçe Sarayı mevcut hiç bir sarayda bulunmayan bir zenginlik ve ihtişama sahiptir. Duvar ve tavanlar devrin Avrupalı sanatkarlarının resimleri ve tonlarca ağırlığında altın süslemeleri ile dekore edilmiştir. Önemli oda ve salonlarda her şey aynı renk tona sahiptir. Bütün zeminler birbirinden farklı, çok süslü ahşap parke ile kaplıdır. Meşhur Hereke ipek ve yün halılar, Türk sanatının en güzel eserleri, birçok yerde serilidir. Avrupa ve Uzak doğunun ender dekoratif el işi eserleri sarayın her yerini süsler. Pırıl pırıl kristal avize, şamdan ve şömineler sarayın pek çok odasında güzelliklerini sergiler. Dünyadaki saraylar içerisinde en büyük balo salonu buradakidir. 36 m. yüksekliğindeki kubbesinden ağırlığı 4.5 ton olan devasa kristal avize asılı durur. Önemli siyasi toplantılarda, tebrik ve balolarda kullanılan bu salon, önceleri alttaki, fırına benzer bir düzen ile ısıtılırdı. Saraya kalorifer ve elektrik sistemi daha sonraları eklenmiştir. Altı hamamdan Selamlık bölümündeki, eşi olmayan, güzel oymalı alabaster mermerleri ile dekorludur. Büyük salonun üst galerileri orkestra ve diplomatlar için ayrılmıştır. Uzun koridorlar geçilerek varılan harem bölümünde, sultan yatak odaları ve sultanın annesinin bölümü ile diğer kadın ve hizmetkarlar bölümleri bulunmaktadır. Sarayın kuzey eklenti bölümü şehzadelere tahsis edilmiştir. Girişi Beşiktaş semtinde olan yapı Resim ve Heykel Müzesi olarak hizmet vermektedir. Cumhuriyet döneminde, Atatürk'ün Istanbul ziyaretlerinde ikametgah olarak kullanıldığı sarayda en önemli olay, 1938'de Atatürk'ün ölümüdür. Hidiv Kasrı İtalyan mimar Delfo Seminati’ye, Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa tarafından 1907 yılında Çubuklu sırtlarındaki koruluğun içine bina ettirilen 1000 metrekarelik yapı, “art-nouveau” süsleme üslubuna sahiptir. Mısır bağımsızlığını ilan ettiği sırada, İstanbul’da V.Mehmet Reşat’la görüşmede bulunan Abbas Hilmi Paşa; görevinden alınınca, ailesi ile birlikte İstanbul’daki Hidiv Kasrı’na yerleşir. Hidiv Kasrı’nın ana girişinin ortasında mermerden bir çeşme vardır. Bunu yapının içindeki diğer çeşme ve havuzlar izler. Kasrın salonları arasındaki bağlantılar, havuzun etrafında daire çizer ve bu daire yalnızca giriş holünde kesilir. Tavansa vitrayla kaplıdır. Giriş katındaki şömineli salonun üstündeki daire biçimindeki parçada yer alan iki büyük yatak odası; lambrileri, iç tuvalet ve banyoları ile dikkat çekmektedir. Binanın bir diğer özelliği ise; Boğaziçi'nin yarısının seyredilebildiği kulesidir. Hem asansör, hem de merdivenle çıkılabilen bu kulenin balkonlu bir orta katı ve üstü açık bir terası mevcuttur. Kasır, Hidiv'in 1930'lu yıllarda İstanbul'u terk etmesinden sonra İstanbul Belediyesi'nce satın alınmış, fakat 1937–1982 yıllan arasında pek kullanılmamıştır. Sadece zaman zaman film çekimi için kiraya verilmiş, fakat bu esnada çok hor davranılmış ve hatta yeterli ışık gelsin diye tavandaki çok değerli vitraylar dahi kırılmıştır. 1982 yılında Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından restorasyon başlatılmış; İki yıl süren çalışmalardan sonra 1984 yılında otel, restoran ve kafe olarak hizmete girmiştir. Günümüzde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Beltur tarafından restoran olarak işletilen Hidiv Kasrı; düğün, seminer ve toplantılara da ev sahipliği yapmaktadır. Ihlamur Kasrı 25 bin metrekare civarında bir alana sahip Ihlamur Kasrı; Beşiktaş’ta Nüzhetiye Caddesi’nin kavşağında, Ihlamur ve Teşvikiye arasında bulunur. Bazı kaynaklarda; 18 yy.ın ortalarında Hüseyin Efendi ait bir köşk yer alır yazarken, bazı kaynaklarda; aynı yüzyılın başlarında III. Ahmet’in kurduğu has bahçenin ıhlamurluğunda yapılmış iki köşkten bahsedilir. Ancak, 1849–1855 tarihleri arasında mevcut binalar yıkılarak, yerine Abdülmecit tarafından Nikoğos Balyan’a günümüzdeki köşkler yaptırılır. Ihlamur Kasrı, Maiyet Köşkü ve Merasim Köşkü adında iki köşkten oluşur. Maiyet Köşkü, Merasim Köşküne nazaran daha sade bir görünümde olup; genellikle, Sultan ve harem kadınları için kullanılırdı. Bugün güzel bir kafeterya burada hizmet vermektedir. Merasim Köşkü ise; barok tarzı oymalarla ve süslemelerle bezenmiştir. Tavanlar manzara resimleriyle kaplı, şöminenin süslemelerinde kullanılan porselenler, yıldız fırınının ürünleridir. Köşk; Kristal avizeler, Avrupa üslubu birçok mobilya, Hereke halıları ve süslü vazolarla dekore edilmiştir. Abdülaziz; Bu kasrın bahçesinde, kendisinin de bizzat katıldığı güreş müsabakaları, koç ve horoz dövüşleri düzenlerdi. I. Abdülmecit burada ünlü Fransız şairi Lamartine’yi misafir etmiş; ayrıca, V. Mehmet Reşat burada Bulgaristan ve Sırbistan devlet adamlarının bulunduğu yabancı devlet erkânını kabul etmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde uzun müddet kullanılmayan Kasr’ın, 1952 yılında Merasim Köşkü Tanzimat Müzesi’ne, Maiyet Köşkü de Tarihi Köşkler Müzesi’ne dönüştürüldü. Bir dönem müze olmaktan çıkarıldı ve 1980’li yıllarda tamamen restore edildi. 1987’de ise bahçesiyle birlikte, tekrardan konuklarına kapılarını açtı. Tekfur Sarayı Edirnekapı ve Eğrikapı arasında, surların yanında bulunan Tekfur Sarayı’nın ne zaman yapıldığı hakkında elimizde kesin bir bilgi mevcut değildir. Bazı kaynaklarda 10. yy.da Bizans İmparatoru Porfirogenetos inşa ettirdiği ve yapının aslında mevcut diğer sarayın ilavesi olduğu yazılıdır. Bazı kaynaklarda ise; 13 ve 14 yy.larda Blakhernai Sarayı’nın bir uzantısı olarak inşa edildiği yazar. Saray, Osmanlı’nın İstanbul’u fethinden sonra bir dönem harabe olarak kalmış. 17.yy sonlarında burada bir hayvanat bahçesi kurulmuştur. İstanbul’a 16 yy.da gelen John Sanderson anlattığına göre; kente kendisinden 40 sene önce sefir olarak gelen, Busbecq hayvanat bahçesindeki zürafayı görmek için hayvanat bahçesine gitmiş. Zürafanın birkaç gün önce öldüğünü duyunca; Avrupa’da hiç görmediği bu hayvanı görmek için mezarını kazdırıp merakını gidermiştir. 18 yy.da ise, seramik imalathanesi olarak kullanılan mekân 19 yy.da da şişe ve cam imalathanesine dönüştürüldü. Ayrıca; Ünlü Kaşıkçı Elması buradaki çöplükte bulunmuştur. Bugün, Belediyece çevresi düzenlenen yapıda sanat tarihi kazıları devam etmektedir. Küçüksu Kasrı Küçüksu Kasrı, İstanbul’da Boğaz’ın Asya yakasında bir yazlık saraydır. Bu kasr İstanbul Beykoz ilçesinde yer almaktadır. Küçüksu Kasrı Anadolu Hisarı ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne ( ikinci Boğaz Köprüsü) çok yakın bir konumdadır. Küçüksu Kasrı için, Küçüksu Sarayı, Küçüksu Köşkü, Göksu Sarayı, Göksu Köşkü veya Göksu Kasrı da denir. Sultan I. Mahmud ( 1730 – 1754) zamanında, Divittar Mehmed Paşa Küçüksu’da deniz kenarında sultan için iki tane ahşap köşk inşa ettirmişti. Bu köşk restore edilerek Sultan III. Selim ( 1789 – 1807) ve Sultan II. Mahmut ( 1808 – 1839) zamanlarında da bu padişahlar tarafından kullanıldı. Sultan Abdülmecid ( 1839 – 1861) burada mevcut bulunan bu eski ahşap binanın yıkım emrini verdi ve yerine Küçüksu Kasrı inşa edildi. 1857 yılında açılışı gerçekleşen Küçüksu Kasrı, bodrum da dahil olmak üzere üç katlı bir yapıdır. Birinci ve ikinci katlarda bulunan dörder oda, geleneksel Türk evi planına uygun şekilde bir merkez salona açılmaktadır. Ve Küçüksu Kasrı, Biniş Kasrı olarak Sultan tarafından gündüz ziyaretleri için kullanıldı. 1923 yılında modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, Küçüksu Kasrı Mustafa Kemal Atatürk’ün sık sık uğradığı bir mekan olmuştur. Atatürk İstanbul’dayken, Küçüksu Kasrı’nı gelip çalışmak veya dinlenmek için kullanmıştır. 1925 yılında, Küçüksu Kasrı o zamanki Türkiye Büyük Millet Meclisi Milli Saraylar Müdürlüğü’nün himayesine verilmiştir. Devlet konukevi olarak da kullanılan Küçüksu Kasrı, 1970′lere kadar diğer ülkelerin devlet yöneticilerine de tahsis edilmiştir. Küçüksu Kasrı 1983 yılında ziyarete açılmıştır. Küçüksu Kasrı ziyaret saatleri Kasım – Mart döneminde saat 09:00 ile 16:00 arasında ve Nisan – Ekim döneminde saat 09:00 – 17:00 arasındadır. Küçüksu Kasrı Pazartesi ve Perşembe hariç haftanın diğer günlerinde ziyaretçilere açıktır. Adile Sultan Sarayı Kandilli’de bulunan Adile Sultan Sarayı, Sultan Abdülaziz tarafından 1876 yılında Sarkis Balyan’a yaptırıldı. Sarayı çevreleyen koruluğa sahil yolundaki kapısından giriliyor. Saray, Adile Sultan tarafından ölümünden önce, 1899’da kız okulu olması isteği ile Milli Eğitim’e bağışlandı. Kandilli Kız Lisesi olarak kullanıldığı dönemde geçirdiği büyük yangın sonrasında restore edildi. Meşhur Türk Filmi Hababam Sınıfının çekimleri burada gerçekleşmiştir. Şu anda Restoran Sakıp Sabancı Kültür Merkezi tarafından kullanılmaktadır. Sakıp Sabancı Kandilli Eğitim ve Kültür Merkezi – Adile Sultan Sarayı ; prestijli davetlere ev sahipliği yapmak üzere Haziran 2006’da hizmete girdi. Adile Sultan Sarayı’nın işletmesi aynı zamanda İstanbul Lütfi Kırdar’ın da işletmecisi olan UKTAŞ tarafından yürütülmektedir. Maslak Kasrı Büyükdere Caddesi üzerinde, İstinye ve Tarabya kavşakları arasında yer alan yapı; II. Mahmut zamanında inşa edilmiş, Abdülaziz döneminde eklemeleriyle birlikte bitirilmiştir. II. Abdülhamit bu köşkü dinlenme ve av köşkü olarak kullanmış, V. Murat’ın tahttan indirildiğini ve Osmanlı’nın yeni hükümdarı olduğunu bu köşkte öğrenmiştir. Maslak Kasrı; Kasr-ı Hümayun, Mabeyn-i Hümayun, Paşalar Dairesi, Çadır Köşkü ve limonluktan oluşur. Diğer Osmanlı yapılarına nazaran daha sade bir görünümde olan köşkün değişik yerlerinde Abdülhamit’in tuğraları yer alır. Kasr-ı Hümayun: Bu kasırda Sultan Abdülhamit’in çalışma ve yatak odaları bulunmakta İki katlı olan yapı, çatı ve bodrum katlarına da sahiptir. Girişinin iki yanında sütunlar ve bu sütunlar üzerinde bir balkon bulunur. Tüm odaların tavanları ve salonun duvarları renkli kalem işi resimlerle süslenmiştir. Mabeyn-i Hümayun: Küçük, tek katlı ve kâgir olan yapı; Sultan’ın özel dairesidir. Buradan ulaşılan limonluksa; çok değerli bitkiler, kamelyalar, fern ağaçları, muzlar ve ortasında havuz bulunan güzel bir cam seradır. Çadır Köşk: Sekizgen bir plana sahip, iki katlı, çatısındaki geniş saçaklar, etrafını dolanan balkonu ve ahşap işçiliğiyle göz alıcı bir mekân. Paşalar Dairesi: Tek katlı ve kâgir olarak inşa edilmiş ve içinde bir hamamı da barındıran şirin bir yapı. Çifte Saraylar Çifte Saraylardan Molla Çelebi Camisi’ne yakın olan Cemile Sultan Sarayı’dır. Sarayın yapımı, Mahmut Celaleddin Paşa ile evlendirilen Cemile Sultan’ın düğününden altı ay sonra tamamlanmıştı. İnşaatın tamamlana kadar eşiyle birliket Emirgan’da Mısırlı İbrahim Paşa Yalısında oturan Cemile Sultan, Nisan 1859’dan itibaren bu sarayda yaşadı. Hayatının son döneminde doktorların tavsiyesi üzerine bu saraydan ayrılmış;önce Göztepe, sonra Erenköy’de yaşamıştır. Cemile Sultan’dan sonra Abdülaziz’in kızlarından Nazime Sultan ile eşi Derviş Paşazade Ahmet Paşa bir süre bu sarayda ikamet etmiştir. Meclis-i Mebusan binası olarak kullanılan Çırağan Sarayı’nın 1910’daki yangında harap olmasının ardından Cemile Sultan Sarayı, Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan olarak kullanılmak üzere Nazime Sultan varislerinden satın alındı; 1913-1920'de meclis binası işlevini gerçekleştirdi ve Osmanlı Devleti'nin yıkılış sürecindeki son meclis oturumlarına tanıklık etti. RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-15-2018 Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından sonra bazı İstiklal Mahkemesi davaları bu binada görüldü. Dönemin ünlü gazetecileri Hüseyin Cahit ( Yalçın), İkdamcı Ahmet Cevdet ( Oran), Velid Ebüzziya’nın vatana hıyanet suçundan yargıldandığı dava 15-31 Aralık 1923’te bu binada gerçekleşti. 1926 yılından itibaren Güzel Sanatlar Akademisi Cemile Sultan Sarayı’na taşındı ancak saray, 1948 yılında çıkan bir yangından harap oldu. Sedat Hakkı Eldem ve Mehmet Ali Handan tarafından hazırlanan proje doğrultusunda yeniden inşa edilen saray, 1953 yılından itibaren Güzel Sanatlar Akademisi’nin bir parçası olarak kullanılmaya başlanmıştır. Binanın, geçmişte Osmanlı Parlamentosu Meclis-i Mebusan Salonu ve İstiklal Mahkemesi Salonu olarak kullanılmış olan salonu, günümüzde Konferans Salonu olarak kullanılır Çifte Saraylar’dan Tophane yönünde olan Münire Sultan’a tahsis edilmişti. 1882 yılında henüz 18 yaşında olan Münire Sultan’ın ölümünden sonra saray, önce Abdülaziz’in kızı Saliha Sultan’a ( 1862-1941) sonra Abdülmecit’in kız kardeşi Adile Sultan’a tahsis edildi. ( kimi kaynaklarda önce Adile Sultan, Sonra Saliha Sultan’a geçtiği şeklinde belirtilir). “Adile Sultan Sarayı” adıyla da anılan saray, Adile Sultan’ın 1899’da ölümünden sonra Abdülaziz’in damadı Ahmet Zülküf Paşa’ya geçti. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra III. Kolordu Komutanlığı karargahı olarak kullanılan bina daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve kız lisesi olarak hizmet verdi. Bina, 1969 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’ne devredildi. Sedat Hakkı Eldem’in projesi ile yeniden inşa edildi ve 1975 yılından itibaren 21 Kasım 1975’te öğrenime açıldı. Feriye Sarayları Feriye Sarayı ya da Feriye Sarayları İstanbul Boğazı kıyılarında günümüzdeki Beşiktaş semtiyle Ortaköy semti arasında Çırağan Caddesi boyunca uzanan Osmanlı saraylarının eski adıdır. Saraylar günümüzde çeşitli kurumlar tarafından eğitim amacıyla kullanılmaktadır. İstanbul Boğazı kıyılarında Osmanlı Hanedanı için yaptırılan ilk saray Dolmabahçe Sarayı ve daha sonra yapılan Çırağan Sarayı Osmanlı ailesine yetmeyince Çırağan Sarayı'yla Ortaköy Camii arasındaki kıyı şeridinde ek binalar yaptırıldı. Balyan Ailesine üye mimarlar tarafından yapılan bu binalara ikincil binalar ya da yan binalar anlamında Feriye Sarayları adı verildi. Deniz tarafında üç ana bina, bir cariyeler koğuşu ve iki katlı küçük bir binadan oluşan yapılar topluluğunun arkasında, yol tarafında ek binalar yer almaktadır. Bu saraylarda padişahın uygun gördüğü hanedan mensupları ile kışlık dairesi bulunmayan kişiler otururdu. Saraylar yaklaşık 3,000,000 m2 büyüklüğündedir. 30 Mayıs 1876 Darbesi ile tahttan indirilen Abdülaziz 4 gün Topkapı Sarayı'nda kaldıktan sonra, kaldığı yerden hoşnut kalmadığı için Feriye Sarayına nakledildi. Ancak Feriye Sarayına yerleştikten kısa bir süre sonra kendi yaptırmış olduğu bu sarayda 4 Haziran 1876 günü bilekleri kesilmiş olarak ölü bulundu. 3 Mart 1924 tarihinde Halifeliğin kaldırılmasına kadar Osmanlı hanedanının çeşitli üyeleri bu saraylarda yaşadı. Hanedan üyelerinin yurtdışı edilmeleri üzerine bir süre boş kalan sarayların eğitim kurumları tarafında kullanılmasına karar verildi. 1927 yılında binaların bir bölümüne Yüksek Denizcilik Okulu yerleşti. Kabataş Erkek Lisesi de 1928-1929 öğretim yılında Feriye Saraylarının diğer bir bölümüne taşındı. 1967 yılında Galatasaray Lisesi'ne kız öğrenci alınınca Feriye Saraylarının bir kısmı lisenin kız bölümü olarak kullanıldı. Binaların Ortaköy Camii'nin yakınındaki diğer bir bölümü ise bakımsızlıktan uzun yıllar boş kaldı. Günümüzde Kabataş Erkek Lisesi halen 1928 yılından beri kullandığı binalarda öğretime devam etmektedir. Galatasaray Lisesi'nin kız bölümü olarak kullanılan binalar 1992 yılından bu yana Galatasaray Üniversitesi'nin ilk kısmı olarak kullanılmaktadır. 1981 yılında Yüksek Denizcilik Okulu'nun Tuzla'ya taşınarak İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Denizcilik Fakültesi haline gelmesi üzerine boşaltılan binalarda 1982 yılından itibaren Ziya Kalkavan Anadolu Deniz Meslek Lisesi hizmet vermeğe başladı. Sarayların bakımsız bir halde uzun yıllar boş kalan diğer bir kısmı ise 1995 yılında Kabataş Eğitim Vakfı tarafından restore edildikten sonra Feriye Lokantası olarak hizmete açıldı. İbrahim Paşa Sarayı İbrahim Paşa Sarayı, Kanuni Sultan Süleyman'ın damadı ve ikinci veziri olan Pargalı Damat İbrahim Paşa'ya ait İstanbul Sultanahmet Meydanı'nda bulunan saraydır. Daha önce At Meydanı Sarayı olarak bilinen yapı İbrahim Paşa'nın Kanuni'nin kızkardeşi ile evlenmesinden sonra İbrahim Paşa Sarayı olarak anılmaya başlanmıştır. Günümüzde Türk ve İslâm Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır. 16. Yüzyıl Osmanlı sivil mimari örneklerinin en önemlilerinden olan İbrahim Paşa Sarayı, Roma Dönemine uzanan tarihi hipodrum'un kademeleri üzerinde yükselir. 18 yy. Osmanlı Tarihçisi Solakzade'ye göre sarayın yapım tarihi tam olarak bilinmemekle beraber II. Bayezid dönemine denk gelir. ( 1481-1512). Kanuni zamanında 1521'de tamirat gördüğü de bilinmektedir. Tarihin Topkapı Sarayı'ndan daha büyük ve görkemli olduğunu yazdığı İbrahim Paşa Sarayı, pek çok düğün, şenlik ve kutlamanın yanı sıra, karışık dönemler ve isyanlara da sahne olmuş, İbrahim Paşa'nın 1536'da söylentiye göre Hürrem sultan tarafından boğdurulmasından ( padişah ailesinin kanının dökülmesi usul olarak edep dışı olduğundan bu tip kişiler tarihte hep boğdurulmuşlardır.) sonra da aynı adla anılmış, başka sadrazamlarca da kullanılmış, kışla, elçilik sarayı, defterhane, mehterhane, dikimevi ve cezaevi gibi işlevler yüklenmiştir. Şile Şile, İstanbul iline bağlı bir ilçedir. İlçede iskân çok eskiye dayanır. Şile çevresinin tarih öncesinde ( Cilalı Taş Devri) iskan edildiğini göstermektedir. Karadeniz sahil kesiminde yapılan tarih öncesine ilişkin çalışmalarda, çeşitli yerlerde Paleolitik çağın muhtelif bölümlerine ve özellikle Epi-Paleolitik döneme ait bir çok konak yeri ve işlik saptanmıştır. Buluntu yerlerinin sayısındaki artıştan, buzul sonrası dönemde ( yaklaşık M.Ö. 12000 ile 6000 arasında) Karadeniz kıyı şeridi üzerinde önemli bir nüfus yoğunluğunun olduğu açıkça bellidir. Ayrıca ilçede o dönem insanının yaşamı için elverişli çok sayıda mağara bulunmaktadır. Şile antik çağda iki defa istilaya uğramıştır. Birinci istila, eski Yunanlıların Pers seferinden geri dönüşlerinde komutanları Xenophon tarafından, ikincisi de kıyı şeridini takip ederek ilerleyen Roma komutanı Lucullus tarafından gerçekleştirilmiştir. Roma döneminin izleri hala Şile'de görülmektedir. Doğu Roma İmparatoru Diokletianus zamanında ( 284-305), İnkese, Sofular gibi Şile mağaraları ilk inanan Hristiyanlar için tabii korunaklar olmuştur. Gürlek Mağarası Doğu Roma askerlerinin yakaladığı ilk inanan Hristiyanları hapsettikleri bir cezaevi gibi kullanılmıştır. Selçuklu Türkleri Kutalmışoğlu Süleyman Şah ile 1090 senesinde Şile'yi ele geçirdiler. 1097 senesinde ise 1. Haçlı orduları Şile'yi Selçuklulardan geri almıştır. Şile'nin geri alınması ancak Yıldırım Bayezid döneminde mümkün olmuştur. Şile, I. Dünya Savaşı'na kadar 500 yıl boyunca Türkler'in yönetiminde rahat bir yaşam sürmüştür. Daha sonra, İstanbul'un işgaliyle birlikte İngilizler'den cesaret alan Rumlar Şile çevresine yerleşerek Dumlupınar Zaferine kadar işgallerini sürdürmüşlerdir. 19. yy. Osmanlı kayıtlarına göre Şile kazası 1846'da Zaptiye Müşirliği'ne bağlıydı. 1876'da şile kazasının Dersaadet Şehremaneti'ne bağlandığı görülür. 1877 Devlet Salnamesinde ise Şile, Zaptiye Nezaretine bağlı Üsküdar Mutasarrıflığına bağlıdır. 1924'de bütün sancaklar ( mutasarrafflık) vilayet yapıldığında Şile'nin Üsküdar'a bağlılığı devam etmiştir. 1926'da yapılan yeni düzenlemeyle Üsküdar kaza haline getirilip İstanbul vilayetine bağlanınca Şile kazası da Üsküdar'la aynı yapı içinde yer almıştır. Ayrıca Şile, Cumhuriyet'in kuruluşu ile oluşturulan ilk belediyelerden biridir. Ağva Ağva, Latince "iki dere arasına kurulmuş köy" ve "su" anlamına geliyor. İstanbul'un kuzeyinde, Göksu ve Yeşilçay derelerinin ortasında İstanbul'un Şile İlçesine bağlı bir sahil kasabası. Göksu ve Yeşilçay dereleri Ağva'dan geçip Karadeniz'e dökülüyor. Yeşilçay balıkçı teknelerinin mekânı. Göksu kıyısında ise oteller var. Derelerde kano veya deniz bisikleti ile gezinti yapılabiliyor. Motorlu teknelerle birkaç saatlik gezintiler organize edilebiliyor. 12 km. uzaktaki Hacıllı köyü, mağara ve şelaleleri ile ünlü. Kilimli ve Kadırga koyları, yürüyüş için çok elverişli. 4 mevsim gidilebilecek bir belde Ağva. 3 km uzunluğundaki altın sarısı, ince kumlu, pırıl pırıl Ağva sahili görülmeye değer. Yerleşim, sahilden uzakta, çam ağaçlarının arkasında olduğu için deniz ve sahil her zaman tertemiz. Ağva'ya sadece 10-15 dakika mesafede bulunan ve Kandıra yolundan sapılarak gidilen Kadırga ve Kimlikli Koyları'nda piknik yapabilir, denize girebilirsiniz. Ayrıca sadece denizden ulaşılabilen minik koylar da var Ağva'da. Teke yolu üzerinde bulunan şelale Ağva'ya sadece 5 km uzaklıkta. Ağva'nın açık hava müzesi, denizden bakınca bembeyaz duvaklı bir gelini andırırken, Gelin Kayası da karadan bakınca bir ördeği andırıyor. Motorlu bir tekne tutup kıyıyı takip ederek bu güzel yerleri yakından izleyebilirsiniz. Kış aylarında yörenin özel mekânlarında, şömine başında dost sohbetleri bir ömre bedel oluyor. Bahar aylarının güzellikleri ise tarif etmekle anlatılmaz. Çünkü bahar aylarında doğanın bütün renklerini Ağva'da görebilirsiniz, büyüleyici bir manzara oluşuyor. Ağva, balık tutmak isteyenler için de oldukça bereketli bir yer. İki dere ve deniz, balıkçıların oltalarını hiç boş bırakmıyor. Kaplumbağa, ceylan, kurt, çakal, yaban domuzu, tilki, sincap, birçok kuş türü özellikle yalıçapkını barındıran Ağva avlanmaya da çok uygun. Temiz havayı buram buram solumak, romatizma hastalıklarına iyi geldiği söylenen şifalı kumsalında yürümek de Ağva'nın farklı güzellikleri. Dere kenarında, ağaçlar altında minderlerde oturabilir, ırmaklarda kanoyla ve deniz bisikletleriyle gezebilir, bungalov evlerde kuş sesleri arasında dinlenebilirsiniz... İstanbul'a en yakın ama şehrin karmaşasından bir o kadar uzak cennet Ağva, siz doğaseverleri bekliyor. şile Feneri Şile Feneri, İstanbul'un Şile ilçesinde bulunan ve İstanbul Boğazı ile Karadeniz'e hizmet veren deniz feneridir. Türkiye'nin en büyük, dünyanın da ikinci büyük feneridir. Karadeniz'deki kıyı emniyetini sağlayan iki fenerden biri olan Şile Feneri, diğer büyük fenerler gibi, Osmanlı İmparatorluğu zamanında 1859 yılında yaptırılmış. Fener deniz seviyesinden 60 metre yükseklikteki kayalıklar üzerinde 110 cm. kalınlığında kule şeklinde inşa edilmiş. 20 deniz mili görüş mesafesine sahip olan, kurmal sistemli fener, ilk dönemlerde 3 fitilli gaz lambası ile çalışırken, 1968 yılında elektrikle çalışmaya başlamıştır. Bugün aktif olarak çalışmakta olan fenerin bina ve bahçe bölümü müze olarak da hizmet vermektedir. Saklı Cennet - Saklı Göl Şile ilçesi yakınlarında karamandere köyü sınırlarında yer alan küçük bir sulama göletidir. Saklı Cennet gölü yada Saklı Göl, Karamandere göleti isimleri ile tanınmaktadır. DSI tarafında civarında bulunan tarım arazilerini sulama amaçlı yapılmış olan gölet, çevresindeki orman dokusu ile doğa severlerinde önemli uğrak yerlerinden bir tanesidir. Gölet ve çevresi ziyaretçilerine; yürüyüş yapmak, balık tutmak, piknik yapmak gibi keyifli imkanlar sunmaktadır. Polonezköy Polonezköy, İstanbul'un Beykoz ilçesinde yer alan, eski adı Adampol olan, ünlü bir Polak köyüdür. Polonezköy 1830 Polonya Ayaklanması sırasında hükümet başkanı, daha sonra da Polonyalı sürgünlerin siyasî lideri olan Prens Adam Czartoryski tarafından 1842 yılında kuruldu. Köyün adı kurucusunun adı olan Adam’dan dolayı Adamköy ( Lehçe: Adampol) olarak türetilmiştir. Köyün bulunduğu arazi, 1830'lu yıllarda Saint Benoit Fransız Lisesi'ni yönetmekte olan Lazarist rahipler tarafından çiftlik olarak düzenlenmişti. O zamanlar Polonyalıların siyasi göçünün merkezi Paris’ti. Prens Adam Czartoryski’nin amacı ise, ikinci bir siyasi merkezini Osmanlı Devleti sınırları içinde kurmaktı. Bu amaçla Michal Czajkowski’yi temsilcisi sıfatıyla Osmanlı Devleti’ne gönderdi. İstanbul’a geldikten sonra 1850 yılında İslamiyet’i kabul ederek Mehmed Sadık Paşa adını alan Czajkowski, Osmanlı Devleti’nde faaliyet gösteren Lazaryen rahiplerden gelecekte Adampol’un kurulacağı ormanlık bir araziyi satın aldı. İlk başta ancak 12 kişinin oturduğu köye sonraki yıllarda en çok geliştiği dönemde 220 sakin yerleşti. Yıllar geçtikçe Polonezkoy/Adampol gelişti, köyün nüfusu 1830 Polonya Ayaklanması ve 1853 Kırım Savaşına katılan askerlerin yanı sıra Sibirya sürgünü ve Çerkes esaretinden kaçan Polonyalılarla arttı. İlk Polonezkoy sakinleri çiftçilik, hayvancılık ve ormancılıkla meşguldü. Daha II. Dünya Savaşı öncesinden başlayarak ilk tatilciler Polonezköy’e gelmeye başladı. 1938 yılında Polonezkoy sakinleri T.C. vatandaşlığına kabul edildiler. 1968 yılında Polonezkoy sakinleri işledikleri topraklar üzerinde tapu hakkına sahip oldular. Öte yandan, Czartoryski ailesinin vârisleri ise Polonezköylüler lehine iyelik haklarından vazgeçtiler. Miniatürk Miniatürk ya da Minyatür Türkiye Park, Türkiye'deki çeşitli yapıtların maketlerinin sergilendiği 60.000 metrekareyle dünyanın en geniş alana kurulmuş minyatür parkıdır. Miniatürk, Haliç kıyısında bulunan eski bir park alanına kurulmuştur. 30 Haziran 2001 tarihinde temeli atılan Miniatürk, 2 Mayıs 2003 tarihinde ziyarete açılmıştır. Parkta şu anda 105 yapıt sergilenmektedir. Bunlar, Türkiye'den seçilmiş tarihi binalar ve yapı topluluklarıdır. Parkın ( girişe göre) sol üst bölümünde dünyadan birkaç yapıya da yer verilmiştir. Günümüzde ayakta olmayan Artemis Tapınağı, Halikarnas Mozolesi gibi bazı yapılar o günkü tahmini görünümlerine göre yapılmışlardır. Pierre Loti Eyüp Sultan Camii'nin yanındaki mezarlıkların arasından upuzun merdivenleri tırmanmaya başlarken, bir yandan Haliç'i seyrediyor, bir yandan da ortamın yaydığı mistik huzuru soluyorsunuz. Yolun sonunda karşınıza tarihi Pierre Loti Kahvesi çıkıyor. Birkaç yüz yıllık geçmişe sahip kahve eşsiz manzarasıyla sizi alıp eski zamanlara, Cenevizlilere, Osmanlılara götürüyor.. 19. yüzyılın sonlarına kadar Rabia Kadın Kahvehanesi olarak bilinen, Fransız yazar Pierre Loti kahveyi mekan tutmaya başladıktan sonra Pierre Loti Kahvesi olarak anılan kahve, yıllardır aşıkların, kendisiyle buluşmak ve şehirden kaçarak spritüel bir huzur solumak isteyenlerin durağı. Pierre Loti, 1850-1923 yılları arasında yaşamış ünlü Fransız yazar ve oryantalist. Deniz subayı olan Loti, Türkiye'ye ilk kez 1876 yılında gelmiş ve bir yıl kalmış. Eyüp sırtlarındaki tarihi kahveyi de o yıllarda keşfetmiş. Haliç'in büyüsü mü bilinmez ama, Pierre Loti'yi oraya çeken bir diğer unsur da Aziyade ismindeki evli bir Osmanlı hanımıymış. Fransa'da evli olduğu söylenen Pierre Loti ile Aziyade arasında büyük bir aşk olduğu yıllarca efsane gibi dilden dile aktarılmış. Pierre Loti aynı isimli romanında Aziyade'ye olan aşkını gizlememiş. İşte o gün bugündür kahvenin adı Pierre Loti olarak anılmış. Kahvenin bulunduğu tepeye de Loti'nin anısı Pierre Loti Tepesi adı verilmiş.. Fatih Camii ve Türbesi Fatih Camii ve Külliyesi, İstanbul'un Fatih ilçesinde Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmış olan cami ve külliyedir. Külliye 16 adet medrese, darüşşifa ( hastane), tabhane ( konukevi) imarethane ( aşevi), kütüphane ve hamam bulunmaktadır. Şehrin yedi tepesinden birinde inşa edilmiştir. Cami 1766 depreminde yıkıldıktan sonra onarılarak 1771'de bugünkü halini almıştır. 1999 Gölcük Depreminde zemininde kaymalar tespit edilen camide 2008 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından zemin güçlendirme ve restorasyon çalışmalarına başlandı ve bu nedenle kısmi olarak ibadete açıktır. Eyüp Sultan Camii Eyüp Sultan Camii, İstanbul'da Eyüp semtinde Haliç kıyısında bulunur. Cami olmasının ötesinde kutsal bir ziyaret yeridir.Eyüp Sultan Camii dikdörtgen planda, mihrabı çıkıntılıdır. Merkez kubbe altı sütun ve iki filayağına müstenit kemerlere yaslanır, etrafında yarım kubbe, ortasında Eyüp Sultan türbesi, sandukasının ayak ucunda bir pınar, avlu ortasında asırlık bir çınar bulunmaktadır. Koç Müzesi Rahmi M. Koç Müzesi Türkiye'de Ulaşım, Endüstri ve İletişim tarihine adanmış ilk önemli müzedir. Haliç'in kıyısında, endüstriyel arkeolojinin önde gelen örneklerinden olan muhteşem binalar içinde yer alan koleksiyonu gramofon iğnesinden gerçek boyutlarda gemilere ve uçaklara kadar uzanan binlerce objeyi içermektedir. Müze, konumu, bulunduğu tarihi mekan ve İstanbul'un her iki yakasına da yakın oluşuyla oldukça iddialıdır. Müzenin dünya çapındaki beğenisi, bünyesindeki yetenekli mühendisler ve zanaatkarlar tarafından yaratılmış, insanoğlunun dehasını ve çalışkanlığını yansıtan objelerden kaynaklanmaktadır. Süleymaniye Camii Süleymaniye Camii, I. Süleyman adına 1551-1557 yılları arasında İstanbul'da Mimar Sinan tarafından inşa edilen camidir. Mimar Sinan'ın kalfalık devri eseri olarak nitelendirilen Süleymaniye Camii, medreseler, kütüphane, hastane, sıbyan mektebi, hamam, imaret, hazire ve dükkânlardan oluşan Süleymaniye Külliyesi'nin bir parçası olarak inşa edilmiştir. Süleymaniye Camii Klasik Osmanlı Mimarisinin en önemli örneklerinden biridir.Yapımından günümüze dek İstanbul'da yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmamıştır. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m. yüksekliğinde ve 27,5 m çapındadır. Bu ana kubbe, Ayasofya'da da görüldüğü gibi, iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kubbe kasnağında 32 pencere bulunmaktadır. Cami avlusunun dört köşesinde birer minare bulunmaktadır. Bu minarelerin camiye bitişik iki tanesi üçer şerefeli ve 76 m. yüksekliğinde, cami avlusunun kuzey köşesinde soncemaat yeri giriş cephesi duvarının köşesinde bulunan diğer iki minare ise ikişer şerefeli ve 56 m. yüksekliğindedir. Cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edilmiştir.Yani cami içinde, yağ lambalarından çıkan islerin tek bir noktada toplanmasını sağlayan bir hava akımı yaratacak şekilde inşa edilmiştir. Camiden çıkan isler ana giriş kapısının üzerindeki odada toplanmış ve bu isler mürekkep yapımında kullanılmıştır. Fil ayağı destekli ana ve destek kubbeleri 28 revakın çevrelediği cami avlusunun ortasında dikdörtgen şeklinde bir şadırvan bulunmaktadır. Caminin kıble tarafında içinde Kanuni Sultan Süleyman'ın ve eşi Hürrem Sultan'ın bulunduğu bir hazire mevcuttur. Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesinin kubbesi yıldızlarla donanmış gökyüzü imajını vermesi için, içeriden, metalik plakalar arasına yerleştirilmiş pırlantalarla ( elmaslarla) süslenmiştir. ------------------------ İstanbul ile İlgili Bilmeniz Gereken 22 Bilgi Bu yazıda sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da en büyük ve en önemli şehirlerinden biri olan İstanbul ile ilgili bilgileri derledik. İstanbul, milattan önce 630 yılında Megaralılar tarafından, bugünkü Sarayburnu civarında kuruldu. Megaralılar Yunanistan’dan göçerek gelen bir topluluktu. İstanbul, milattan sonra 330 yılında Roma İmparatorluğu’nun başkenti oldu. Şehrin ismi Kalkedon’du. Roma İmparatoru Birinci Konstantinus, şehrin adını Konsantinapolis’e çevirdi. Roma İmparatoru, gökteki 5 gezegen, güneş ve ay gereği şehrin 7 tepede kurulmasını emretti. Bu nedenle İstanbul “7 tepeli şehir” olarak anılır. İstanbul’un fethi sırasında Osmanlı gemileri Dolmabahçe’den karaya çıkarıldı. Yağlı kazıklar üzerinde yürütüldü ve Kasımpaşa’dan Haliç’e indirildi. İSTANBUL’UN NÜFUSU Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde dünyada henüz Amerika, Avustralya ve Antartika kıtaları keşfedilmemişti. Fetihten önce İstanbul’un nüfusu 50 bindi. 1455’de yapılan nüfus sayımına göre ise şehir 100 bin kişiye ulaştı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, 2013 sonu itibarıyla Türkiye’nin nüfusu 76 milyon 677 bin kişi. Bunun yüzde 18 buçuğu, yani 14 milyon 160 bin kişi İstanbul’da yaşıyor. İstanbul’un nüfusu, aralarında Yunanistan, Portekiz, İsveç, Tunus, Avusturya gibi ülkelerin olduğu 130 ülkeden daha fazla. İstanbul’da yaşayanların yüzde 65’inin evi Avrupa kıtasında, yüzde 35’inin evi Asya kıtasında. İstanbul’da yaşayanlar arasında ilk sırada 736 bin kişiyle Sivaslılar var. Onları 548 bin kişiyle Kastamonulular takip ediyor.. Üçüncü sırada ise 500 bin kişiyle Ordulular var. İstanbul Üniversitesi, şehrin fethedildiği yıl, yani 1453’te kuruldu. İSMİ NEREDEN GELİYOR İstanbul’un isminin nereden geldiği tartışmalı bir konu. En kabul gören iddialardan birine göre şehrin ismi, Rumca ‘Stinpolis’ten geliyor. Bunun anlamı ise, “şehre doğru” demek. Osmanlı döneminde şehrin resmi ismi yoktu. Halk arasında, Konsantiniyye, Dersaadet, Asitane gibi isimlerle anılıyordu. İstanbul ismi resmi olarak Cumhuriyet’in ilanından sonra kabul edildi. İstanbul’da bugüne kadar kaydedilen en yüksek sıcaklık 40 buçuk derece, en düşük sıcaklık ise eksi 16 derece. İstanbul’un eski camisi Karaköy’deki Arap Camii. Şu an 1300 yaşında olan cami, Şehri işgale gelen Araplar tarafından yapıldı. Osmanlı döneminde yapılan ilk cami ise 1458 tarihli Eyüp Sultan Camisi. İstanbul’daki en büyük ahşap yapı Büyükada`nın en yüksek yerinde olan Rum Yetimhanesi. İstanbul’un 39 ilçesi var. 2014 yılında yapılan yerel seçimlerde ilçe belediyelerinin 25’ini(BibBiiiiiib partisi14’ünü CHP kazandı. İLGİNÇ SOKAKLAR İstanbul’da binlerce sokak olunca bazılarının ilginç isimlere sahip olması tabii kaçınılmaz. İşte bazıları: Merkep Bağırtan Sokağı, Yürek Yakan Sokağı, Bağrıyanık Sokağı, Ahım Şahım Sokağı ve Güzel Çalgıcı Sokağı. İstanbul’la ilgili pek çok şehir efsanesi var. Bunlardan en ünlüsüne göre Haliç’in dibi altınla dolu ve zamanında Japonlar sırf bu altınları alabilmek için Haliç’i bedavaya temizlemek istemiş. Bir diğer şehir efsanesine göre ise, İstanbul’un altı labirent gibi yüzlerce tünelle kaplı. Hatta Sarayburnu’ndan Kınalıada’ya kadar uzanan bir yeraltı tüneli olduğu bile iddia ediliyor. ----------------------------- İSTANBUL HAKKINDA İLGİNÇ BİLGİLER,BİLİNMEYENLER -İnanılmaz bir kültürel ve mimari mirasa sahip olan İstanbul şehri 2000 yıllık bir geçmişe sahiptir. -İstanbul, Dünya'nın iki kıtasında, Avrupa ve Asya'da bulunan ve kıtaları birleştiren tek kenttir. -13.9 milyonluk bir nüfusa sahip olan İstanbul, Avrupa'nın en büyük kentsel topluluklarından biridir. Ve nüfus itibariyle şehir sınırları içerisinde Dünya'nın 2. en büyük kentidir. -İstanbul, Türkiye'nin en fazla camiiye sahip olan şehridir. Tarihi Sultanahmet Camii ve Süleymaniye Camii dahil olmak üzere 3.113 camiye sahiptir. -Binlerce yıllık tarihinde Roma, Bizans ve Osmanlı olmak üzere üç büyük imparatorluğun başkenti olmuştur. Ancak Türkiye'nin modern başkenti Ankara'dır. -İstanbul, Dünya'nın en hızlı büyüyen turizm merkezidir. MasterCard Worldwide Index'in Dünya turizminde yaptığı bir araştırmaya göre İstanbul 2011 yılında ziyaretçi sayısı bakımından New York ve Amsterdam'ı geçmiştir.2012 yılında 9.5 milyon kişi tarafından ziyaret edilmiş. Ve 2013 yılında İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamaya göre 10.474.867 ziyaretçi tarafından ziyaret edilmiştir. -İstanbul'un ünlü tarihi mekanlarının çoğunun bulunduğu yer Sultanahmet'tir. -537'de Ortodoks Hıristiyan bir katedral olarak inşa edilen Ayasofya, 1453'ten sonra Osmanlı yönetiminde bir camiye dönüştürülmüştür. 1935'te modern Türkiye'nin kuruluşundan sonra bir müze haline gelmiş. 1520'de Sevilla Katedrali'nin tamamlanmasından önce Aya Sofya yaklaşık 900 yıl boyunca Dünya'nın en büyük kilisesi olmuştur. Yılda 3 milyondan fazla turist Aya Sofya'yı ziyaret etmektedir. -Türkiye'nin en eski spor kulübü İstanbul'da olup, Beşiktaş J.K. 1903 yılında Türkiye'nin ilk resmi spor kulübüdür. -İstanbul, Brookings Enstitüsü tarafından yayımlanan bir rapora göre en hızlı büyüyen metropol ekonomileri arasında 7. sırada yer aldı. -573 metre uzunluğundaki Dünya'nın 3. en eski metro İstanbul'da. 1875 yılında Londra'daki ve New York'taki sırasıyla 1863 ve 1868 yıllarında inşa edilmiştir. -1461'den beri faaliyet gösteren Kapalıçarşı, 60 cadde ve 5,000 dükkân ile dünyanın en eski ve en büyük kapalı pazarlarından biridir. Günlük 250.000 ve 400.000 ziyaretçi burayı gezmektedir. -İstanbul, ülkenin ekonomik, kültürel ve tarihi kalbini oluşturmaktadır. Ticari ve tarihi merkezi Avrupa'da, nüfusunun üçte biri Asya'da yaşıyor. -1987 yılında İstanbul'da açılan Galleria Ataköy, çağdaş alışveriş merkezleri çağını Türkiye'de başlatmıştır. -İstanbul, tarihi deniz ürünleri restoranlarıyla ünlüdür. Marmara Denizi'ndeki sadece Kumkapı semtinde 50 balık lokantası bulunuyor. Kentin restoranlarının çoğu Boğaz kıyılarında yer alıyor. -1930'dan sonra İstanbul ismini yaygınlaştırmak için Constantinople'e gönderilen postalar teslim edilmemiştir. -İstanbul'a bağlı olan prens adalarının sayıları 9 olup,araba bulunmayan adalardır.Şehir hayatından uzaklaşmak için birebirdir. -İstanbul;Paris, New York, Roma ve Londra'nın önünde milyonlarca tatilcinin oy verdiği 2014 Travellers Choice ödülünün Dünya'daki en çok oy alan şehridir. -İstanbul'da 237 hamam var. Ancak bunların sadece 60'ı halen kullanılmaktadır. İstanbul'un en eski ve en büyük hamamı, 15. yüzyılın ikinci yarısından kalma Tahtakale Hamamı'dır. -İstanbul her biri imparatorluk camileri ile bezenmiş yedi tepe ile karakterize edilebilir. -Agatha Christie'nin ünlü romanı "Orient Express'te Cinayet" İstanbul'da Pera Palas Otel'de yazılmıştır. Orient Express treni, Paris ve Konstantinopol ( İstanbul) arasında 1883-1977 yılları arasında yolculuk ediyor. -İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu döneminde şehir etrafında 1400 kamu tuvaletine sahipken, Avrupa'nın geri kalanında bu yoktu. -Haliç, İstanbul'un Avrupa yakasını farklı ilçelere ayırır. -Nargile,İstanbul sosyal hayatının önemli bir parçası olup,yerel halkla popülerliğini sürdürmektedir. -Savaş esirlerini tutmak için 1348 yılında inşa edilen Galata Kulesi, bugün şehrin 360 derecelik bir görüş alanıyla görülmesini sağlıyor. -İstanbul'un gece hayatı mekanlarının çoğu Beyoğlu, İstiklal Caddesi ve Taksim Meydanı'ndan oluşan Galata semtinde görülür. -İstanbul, geçmişte Bizans, Konstantinopolis, Stamboul ve Çarigrad'ın da aralarında bulunduğu birkaç farklı isme sahipti. -İstanbul'a gelen ziyaretçilerin çoğu Almanya, Rusya, Fransa, İngiltere, Hollanda, İtalya ve İran'dandır. -Mahmutpaşa Çarşısı, İstanbul'un 1660 yılından bu yana en büyük baharat pazarıdır. -İstanbul, 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçildi, ancak Olimpiyatlara ev sahipliği yapmadı. -------------------- İstanbul'un daha önceki 8 ismi Yenikapı'da bulunan kalıntılarla tarihi 8500 yıl önceye dayanan ve ''dünya üzerinde 3 imparatorluğa başkentlik eden tek şehir'' olan İstanbul, tarihi boyunca değişik isimlerle anıldı. Osmanlı İmparatorluğu, 1004 yıl ''Byzantion'', 1116 yıl da ''Konstantinopolis'' olarak adlandırılan şehri fethettikten sonra isminin ne olacağı konusunda tartışmaya girmedi. Osmanlı döneminde ''Konstantiniyye'', ''Stanpolis'', ''Dersaadet'', ''Asitane'', ''Darülhilafe'' ve ''Makarrı Saltanat'' olarak da adlandırılan şehrin adı Cumhuriyet'in ilanından sonra ''İstanbul'' olarak kabul edildi. AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, Yenikapı'da bulunan kalıntılarla tarihi 8500 yıl önceye dayanan şehre, MÖ 667'de Antik Yunanistan'daki Megara'dan gelen Dorlu Yunanlı yerleşimciler bir koloni kurdu ve yeni koloniye kralları Byzas şerefine ''Byzantion'' adını verdi. Kente, 330 yılında Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edilince Latince ''Yeni Roma'' anlamına gelen ''Nova Roma'' adı konuldu, ama bu isim çok benimsenmedi. 337 yılında İmparator I. Konstantin'in ölümüyle kentin adı onun şerefine ''Konstantin'in kenti'' anlamına gelen ''Konstantinopolis''e çevrildi. Konstantinopolis, Bizans İmparatorluğu boyunca kentin resmi adı olarak kaldı. Osmanlı İmparatorluğu 1004 yıl ''Byzantion'', 1116 yıl da ''Konstantinopolis'' olarak adlandırılan şehri fethettikten sonra isim kavgasına girmedi. Ayasofya Müzesi Başkanı ve tarihçi Haluk Dursun, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethinden sonra bir sürü ismi olduğunu belirterek, bazı resmi isimlerin çok az kullanıldığını, bazılarının ise halk tarafından benimsendiğini söyledi. Osmanlı padişahlarının asla isim üzerine takılıp kalmadığını vurgulayan Dursun, ''Bunun bir istisnası var. Sultan 3. Mustafa hattı hümayunlarında özellikle 'İslam şehri' anlamına gelen İslambol'u kullanıyor'' dedi. Dursun, Osmanlı döneminde en çok kullanılan ismin Konstantinopolis'in Arap diline çevrilen şekli ''Konstantiniyye'' olduğunu belirterek, halk arasında mutluluk şehri anlamına gelen ''Dersaadet'' ve büyük dergah anlamında ''Asitane''nin çok kullanıldığını kaydetti. Kelimenin kökeni ''İstanbul'' kelimesinin kökeni olan ''Stinpolis''nin Rumca ve ''şehre doğru'' kelimelerinin bozulmuş hali olduğunu ifade eden Dursun, şöyle konuştu: ''Şehir denilince akla, surun içindeki İstanbul geliyor. Bana göre İstanbul'un adının nereden geldiğinden İstanbul'un neresi olduğu daha önemli. O dönemde surun içindeki bölümün dışındaki yerlere asla İstanbul demiyorlar. Şu anda en çok karıştırılan ve en çok yapılan ortak hata bu. Eyüp'ü, nefsi İstanbul'dan ayırıyor, karşı denildiği zaman akla asla Kadıköy değil, Galata geliyor. Karşıya geçmek denildiği zaman Karaköy'den Galata'ya, Galata'dan Kuledibi'ne bir hat var. Taksim daha yok, bir de Üsküdar var. Bunun dışında mevsimlik olarak kullanılan Adalar ve Boğaziçi'ndeki köyler var. Yani Boğaziçi, İstanbul sayılmıyor. Halk içinde Şeher'dir. 'İstanbul'a gideceğim' denildiği zaman surun içini kasteder ve ayırır. Kadıköy'deki birisi 'Bugün İstanbul'a gideceğim', Taksim'deki birisi 'Bugün İstanbul'a ineceğim' der. Bunları daha önemli görüyorum.'' Osmanlı saatinde Konstantinopolis yazılı Osmanlı padişahı 2. Abdülhamit dönemine ait bir cep saatinin içindeki ''Konstantinopolis'' yazısını gösteren Dursun, ''Bu dönem milli hassasiyetin en yüksek olduğu dönemdir. Ama saatlerinde Konstantinopolis yazılı'' diye konuştu. Haluk Dursun, Osmanlı devletinin resmi yazışmalarında hilafetin merkezi anlamında ''Darülhilafe'' ve saltanatın merkezi anlamında ''Makarrı Saltanat'' isimlerini kullandığını dile getirerek, ''Bu da çok uygun. Osmanlı doğrudan o kavgaya girmiyor, fonksiyonundan bir şehri tanımlıyor. Burası kim ne derse desin, ister Konstantinopolis desin, ister Konstantiniyye desin Darülhilafe'dir. Burası kim ne derse desin Makarr-ı Saltanat'tır. Bu Osmanlı'nın hoşgörüsünü ve bütün bu tartışmaların üzerinde kendine güvenen bir devlet olduğunu ortaya koyuyor'' ifadesini kullandı. İstanbul mu, Istanbul mu? İstanbul adının ''I'' veya ''İ'' harfi ile başlaması konusunda da bir tartışma bulunduğunu ve İstanbul'un da iki farklı yazılış şekli olduğunu belirten Dursun, ''I'' harfi ile yazılan İstanbul'un, İstanbul Türkçesi'nde daha çok kullanıldığını söyledi. Dursun bu durumda bir İstanbul bir de Istanbul olduğunu kaydetti. Doğrusunun hangi kelime olduğu üzerinde durmadığını vurgulayan Dursun, ''Sadece şehrin, tarihi mekanın gereği gibi korunması, görüntüsünün, tarihi özelliğinin korunması ve en azından dünyanın belli bir bölgesinin merkezi olması düşüncesinin daha önemli olduğu kanaatini taşıyorum'' dedi. ''Asıl Rumca'dan gelen isim İstanbul'' Oprah Winfrey, Colin Powell, Madeleine Albright, Calvin Klein'ın da aralarında bulunduğu dünyaca ünlü isimlere rehberlik yapan Saffet Emre Tonguç, Türk insanının, şehrin Rum ya da Yunan geçmişini hatırlattığı gerekçesiyle Konstantinopolis ismini sevmediğini ifade ederek, ''Asıl Rumca'dan gelen isim İstanbul. İmparator Konstantin Roma'dan gelerek şehri kuruyor ve kendi adını veriyor. Aslında adam İtalyan ve Rumca tek kelime bilmiyor'' diye konuştu. Cumhuriyetten sonra resmi olarak kullanılmaya başlanan İstanbul isminin, Rumca'dan geldiğini ve geçmişte de kullanılan bir isim olduğunu ifade eden Tonguç, İstanbul'un kelime olarak kökeninin ''şehre'' demek olan ''stan'' ve ''şehir'' anlamında ''polis'' kelimelerinin birleşiminden geldiğini anlattı. Tonguç, ''Neden 'Stanpolis' demişler? Çünkü buraya gelen insanlar, yolda şehri sorarlarmış, 'Şehre nasıl gidebiliriz?' diye. O yüzden de şehrin adı 'Stanpolis' olarak kalmış ve zamanla İstanbul'a dönüşmüş'' dedi. Osmanlı'da şehrin ''Konstantiniyye'', ''Asitane'', ''Dersaadet'' gibi bir çok ismi bulunduğunu belirten Tonguç, cumhuriyetle birlikte İstanbul adının kullanılmasının bazı sıkıntılara neden olduğunu söyledi. Çeşitli dil ve medeniyetlerde farklı şekillerde adlandırılan İstanbul, Grekçe'de ''Vizantion'', Latince'de ''Bizantium, Antoninya, Alma Roma, Nova Roma'', Rumca'da ''Konstantinopolis, Istinpolin, Megali Polis, Kalipolis'', Slavca'da ''Çargrad, Konstantingrad'', Vikingce'de ''Miklagord'', Ermenice'de ''Vizant, Stimbol, Esdambol, Eskomboli'', Arapça'da ''Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma'', Selçuklular'da ''Konstantiniyye, Mahrusa-i Konstantiniyye, Stambul'' ve Osmanlıca'da ''Dersaadet, Deraliyye, Mahrusa-i Saltanat, Istanbul, Islambol, Darü's-saltanat-ı Aliyye, Asitane-i Aliyye, Darü'l-Hilafetü'l Aliye, Payitaht-ı Saltanat, Dergah-ı Mualla, Südde-i Saadet'' isimleriyle anıldı. ----------------------- Etiketler : İstanbul , islambol ,Konstantiniyye , Konstantinopolis,اسلامبول,القسطنطينية,قسطنطينيه,در سعادت,Dersaadet,Pâyitaht,پایتخت,Türkiye,Tc, Türkiye cumhuriyeti,Fatih,Fatih sultan Mehmet,Bizans,bizans imp,osmanli,1453,yeni cag, Kaynaklar : Wikipedia travelterminal net uzmanlar com cokilgincbilgiler com haber7 com ------------------------------- istanbul Fotoğrafları - istanbul Resimleri --------------------------- RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-15-2018 RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-15-2018 RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-15-2018 RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-15-2018 RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-15-2018 RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-15-2018 RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-23-2022 RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-23-2022 RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-23-2022 RE: İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - RasitTunca - 06-23-2022 |