01-12-2019, 08:08 PM
(This post was last modified: 06-24-2022, 12:08 AM by RasitTunca.)
[attachment=47404]
Ahlak İle İlgili Kompozisyonlar
İnsanların davranışlarında etik değerleri taşıması ve dürüst davranması ahlaklı
olduklarını gösterir. Ahlaklı kişiler çevresine zararı olmayan insanlardır.
Kimsenin başarısında, malında hakkında gözü olmaz, yardıma ihtiyacı olanların
yardımına koşar ve insanlar için olumlu özellikler gösterir. Ahlak sahibi insanlar
bu nedenlerle toplum tarafından da sevilir.
Ahlak önemli bir noktadır ve her insanın ahlaki bazı değerler taşıması gerekir.
Ahlaklı olmak demek erdem sahibi olmak demektir. Ahlaklı insanlar kimseye kötü
şekilde bakmaz, kimsenin zararına işler yapmaz. İslam dini de ahlaklı olmayı övmüş
ve herkesin ahlaklı olmasını emretmiştir. İyiliği, kardeşliği, güzelliği emreden
İslam’da, ahlaklı olmaktan bir gereklilik olarak ayet ve hadislerde
bahsedilmiştir.
Güzel ve ahlaklı davranışlar içinde bulunan insanlar büyük kazanç içindedir.
Ahlaklı olmak hem vicdanı rahatlatır hem de insanlar daha rahat bir psikolojiye
kavuşur. Her zaman hayattan bir şeyler kazanan bir insan olmak istiyorsak ahlaklı
bir insan olmalıyız ve herkese fayda verecek şekilde yaşamalıyız.
Ahlak ile ilgili yazı,kompozisyon örnekleri
Ahlak insanda olması gereken bir takım güzel huylardır
Ahlak terbiye yoluyla, islam eğitimi ile kazanılır
Güler yüzlü olmak, temiz olmak, merhametli olmak, tevazulu olmak, affetmek,
susmak, doğru konuşmak, sabr etmek, güzel ahlaktan bazılarıdırAhlaki
vazifelerimizin ilki Allah’a karşı olanı dır. Allah’ın ismini hürmetle anmak, onun
sevgisini kalbe yerleştirmek, ona isteyerek ibadet etmek ahlaki
vazifelerimizdendirSonra Peygamberimize karşı olan ahlak vazifemizdir. 0 hürmete
en layık olandır. Onun getirdiklerini kabul etmek, ona hürmet etmek, adı anıldığı
vakit (Sallallahu aleyhi vesellem) demek, o ne söylemişse tereddütsüz kabul etmek
ahlaki vazifelerimizdendirSonra kitabımız olan Kur’anı Kerime karşı hürmet etmek,
o okununca sessizce dinlemek, onda emr edileni yapıp nehy edilenden uzaklaşmak
ahlaki vazifelerimizdendirBedenin ve ruhun terbiyesiİslamda beden terbiyesinin
yeri çok önemlidir. İnsanın dünya ve ahiret işlerini tam olarak yapabilmesi için
önce sağlığına ve sıhhatine dikkat etmesi gerekirYemesine içmesine, uykusuna, dış
görünümü ne, temizliğine, hastalanınca tedavisine dikkat et mek her insanın
görevidir
RUH TERBİYESİ
Ruh Allah’tan gelmiştir ve yine Allah’a döne cektir. İnsanı meleklerden daha üstün
yapan hayvanlardan daha aşağı kılan, insanı iyi ya da kötü yapan hep ruhtur. Bunun
için ruhun sağlığı ve terbiyesi çok önemlidirRuhun sağlığı kuvvetli imanla,
ibadetle beslenmesiyle, kötü huylardan arınmasıyla, takva yolunda yürümesiyle
gerçekleşirRuh hastalıkların en felaketi kötü huylar ve dünya sevgisidir. İnsanın
kötü ahlaklardan korun ması, dünya sevgisinden arınması, zikirle meşgul olması,
ruhi hastalıkları def eder
Aile Vazifeleri
Aile her insanın mensup olduğu ufak topluluktur. Aile’yi karı, koca, ana, baba,
çocuklar ve akrabalar teşkil ederBütün güzelliklerin kaynağı ailedir. İnsan
büyüklerini saymayı, küçüklerini sevmeyi, bütün insanlarla iyi geçinmeyi,
Allah’ına ve peygamberine karşı olan vazifesini ailesinden öğrenir. O bakımdan
ailede verilen terbiyenin tesiri çok büyüktürÇocukların ana babalarına karşı
vazifeleriAnasına, babasına sözü ile, malı ile iyilikte bulunmak, anaya, babaya öf
bile dememek, onla ra karşı kaba ve sert söz kullanmamak, çağırdıkları vakit hemen
gelmek, yanlarında yüksek sesle konuşmamak, çocukların ana babalarına karşı
vazifeleridirKarı kocanın birbirlerine karşı görevleriHer şeyden önce aralarında
samimi bir sevgi ve saygı olmalıdır
Evlenmiş olan bir erkek evine karşı olan vazi felerini bilmeli, yuvasının
sağlamlaştırmak için çalışmalıdırErkek evin dış işlerini düşünmeli ve her türlü
ihtiyaçları karşılamalıdırErkeğin karısına din konusunda bir eksiği var sa
öğretmesidirKoca, karısına karşı daima nazik ve yumuşak muamelede
bulunmalıdır.Kadın, kocasına sevgi ve saygıyla bağlanmalı, ev idaresine ve
çocukların terbiyesine dikkat etmelidirKadın kocasının kazandıklarını israf
etmemelidir. Kocasına itaat eden müslüman kadının gide ceği yer cennettirKocasının
istemediği kişileri eve almamalıdırİzinsiz ve lüzumsuz şekilde evden dışarı
çıkmamalıdır
Akraba hakları
Akrabalar ailemizini bir parçasıdır. Onlara karşı yapılıcak görevlerimiz
şunlardırOnlara sevgi ve saygı göndermek, yardıma muhtaç olanlara yardım etmek,
onları unutmamak, hallerini ve hatırlarını sormak vazifemizdir
Komşu Hakkı
Komşular akrabalardan sonra bize en yakın olan kişilerdir. Dinimiz bize
komşularımızla iyi geçinmeyi, gerek elimizle gerekse dilimizle onları
incitmemeyi emr etmiştir. Komşusunu inci -tenler, onların dertleriyle
ilgilenmeyenler, hasta olduklarında arayıp sormayanlar gerçek mümin
sayılmazlarİslam Ahlakıyla ahlaklanmış bir müslümanın sıfatları
1-Allah’ın birliğine, onun meleklerine, peygamberlerine ve onlara vermiş olduğu
kitablara, ahiret gününe, öldükten sonra dirilmeye, kaza ve kadere inanmak dil ile
ikrar kalbi ile tasdik etmek>
2-Hazreti Muhammed’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) gösterdiği şekilde namaz
kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekat vermek, yetimlere ve fakirlere yardım
etmek
3-Herhâlukârda Allah’a güvenmek, ve ondan asla ümidi kesmemek
4-Anaya babaya itaat etmek
5->Emanete hiyanetlik etmemek
6-Verdiği sözde durmak
7-Temiz olmak
8-Dinen yasak olan şeylerden kaçınmak
9-Yalan söylememek, yalan yere yemin etme mek
10-Kibrilenmemek, kimeye karşı büyüklenmemek
11-Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek
12-En büyük gayesi hakiki bir müslüman olmaya çalışmak ve insanlara güzel örnek
olmak.
Ahlak ile ilgili yazı,kompozisyon verirmisiniz?
Kavramları gerçek manaları ile bütüncül ve işlevsel olarak algılamak ve
yitirdiğimiz anlamları hayatın içerisinde yeniden yakalamak noktasındaki ana unsur
hiç kuşkusuz ki , “ahlak” kavramıdır . Zira vahyin medeniyeti bir ahlak
medeniyetidir . Ancak bugünün dünyasına baktığımızda tüm sistemin ahlaksızlık
üzerine bina edildiğini müşahade etmekteyiz , kaba kuvvete dayanan , güçlünün
zayıfı ezdiği rezil bir düzen. Bu da vahyin aydınlığı ile cahiliyyenin karanlığı
arasındaki farkı gösteriyor bize.
Şunu iyi bilmek gerekir ki , cahiliyye sadece belli bir tarihi dönemin adı
değildir ; aksine gayri meşru / gayri ahlaki tutum ve davranışların hayata ve
topluma hakim olduğu tüm zaman dilimleri birer cahiliyye dönemidir , tıpkı bugün
olduğu gibi . Vahiy ise cahiliyyeye özgü adet ve davranış tarzlarını reddeder ve
yalnızca ahlaki olanı meşru kılar . Son Nebi (S) , Allah’ın muazzez dinini “İslam
güzel ahlaktır” diyerek tarif etmiştir ki , vahyin inşa ettiği ilk nesil
müslümanlardan müteşekkil o güzide toplum gücünü manevi-ahlaki ilkelerden alan
gerçek bir islam toplumu idi. Dolayısıyla bizler bugün tarihin o dönemini “Asr-ı
saadet” olarak anmaktayız .
Ancak ne var ki , günümüzde , özellikle de bizim toplumumuzda “ahlak” denildiği
zaman yalnızca kadın-erkek arasındaki bir takım ilişkiler akla gelmekte ki, bu
zihniyetin tabii sonucu olarak bugün ne yazık ki kendi içimizden gerçek anlamda
ahlak kahramanları çıkaramıyoruz . Oysa bizim inancımızda ahlak önce tevhidle
başlar . Öyle ki, kişinin onu yoktan yaratarak varlık alemine çıkaran , onun her
türlü ihtiyacını karşılayan (yediren , içiren ve giydiren), hayatın içerisinde onu
terbiye eden ve kemale erdiren yegane varlığı bir kenara bırakarak, O’nu hayatın
içinden dışlayarak herhangi başka bir güce ya da varlığa tapması (kulluk etmesi)
yahut eşi , benzeri , ortağı olmayan biricik yaratıcıya birtakım güçleri ve
varlıkları eş koşması , O’nun yanı sıra başkalarına da yalvarıp yakarması dahi
temelde ahlaki bir problemdir. Halbuki Allah tarafından yaratılmıştır insan ,
Rabb’i onu yaratmış , ona şekil vermiş , onu ölçülü ve dengeli kılmış ve sonra onu
istediği herhangi bir surette terkib etmiş (İnfitar : 7-8) ve ona sayısız ihsan ve
ikramda bulunmuştur. Allah’ın arzında yaşamaktadır insan , O’nun verdiği rızıkla
beslenmekte ve hayatını idame ettirmektedir. Dolayısıyla insanın öncelikli görevi
Allah’ın kendisine bildirdiği iman ilkelerini tasdik ederek , O’na hiçbir şeyi
ortak koşmadan (tevhid) yalnızca yaratıcısına kulluk etmesidir .
Zira insan fıtratı itibariyle Allah’ı yegane Rabb’i olarak tanıma (algılama)
yetisine sahiptir . Varlık yapısı itibariyle Allah’ın yegane Rabb oluşuna tanıklık
eden , tabiatıyla yeryüzünde O’nun emir ve yasakları doğrultusunda (manevi-ahlaki
ilkeler bütününe riayet ederek) hareket edeceğine dair yüce yaratıcıyla ahidleşen
insan (A’raf : 172-173) yaptığı bu antlaşmaya uygun davranmakla “ahseni takvim”
üzere fıtratına uygun bir gidişat sergilemiş olur. Aksi halde yaratılış amacı
dışında hareket eden insan devamlı surette yeryüzünde bozguna sebebiyet verir.
Buna bağlı olarak insan , yaratılışındaki bu yapıya uygun hareket etmeye davet
olunmaktadır.
“Öyleyse sen yüzünü bir hanif olarak dine , Allah’ın o fıtratına çevir ki,
insanları bunun üzere yaratmıştır . Allah’ın yaratışında hiçbir değişme yoktur .
İşte dimdik ayakta duran din budur . Ancak insanların çoğu bilmezler.” ( Rum : 30
)
Dolayısıyla “din, insan hayatını gereğince düzene koyan ilahi bir sistemdir” ,
manevi-ahlaki değerler sistemi . Öyleyse insan için esas olan Allah’a ve
baraberinde insanlara (haliyle tüm yaratılmışlara) karşı ahlaki hareket etmesidir.
Diğer bir ifadeyle insan Allah’ın haklarını (hukukullah) ve diğer insanların
haklarını (hukuku’n-nas) gözetmekle yükümlüdür ki , Kur’an bunu “iman ve salih
amel” olarak formüle eder . Bu formül bizi biz yapan ahlakın ana başlığını teşkil
etmektedir , bunun dışında ise insan için yalnızca hüsran vardır.(Asr suresi) Zira
bu formülün dışında hareket eden insan , varlık kanunlarıyla çatışarak önce kendi
nefsinde başlayan ve silsile halinde tabiatın geneline yayılan bir tahribatın
müsebbibi haline gelir. Tabiatıyla günümüz dünyasının bizim için bir yıkım yurdu
haline gelişinin yegane sebebi insanın genel itibariyle maddi-manevi her alanda
sorumsuz ve gayri ahlaki hareket etmesidir. “İnsan eliyle karada ve denizde bozgun
çıktı .”(Rum: 41) Oysa Allah şöyle buyurmuştur :
“Ey insanlar ! Sizi de ve sizden öncekileri de yaratan Rabb’inize kulluk edin ki ,
sakınasınız / O’na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız . O ki , yeryüzünü
sizin için bir döşek ve göğü de bir bina kıldı ve gökten su indirdi de onunla size
çeşitli ürünlerden rızık olarak çıkardı ; öyleyse artık bile bile Allah’a eşler
koşmayın .”(Bakara : 21-22)
Hiç kuşkusuz bu anlayış ayette ifade edildiği gibi sorumluluk bilincini de (takva)
beraberinde getirir ve kişinin önce kendisine sonra da yakın çevresine , topluma
ve tüm yaratılmışlara karşı ahlaki hareket etmesine zemin oluşturur . Ancak bu
bilinçten yoksun olan insan kendisini her şeyden bağımsız ve tüm ihtiyaçlardan
beri addederek her türlü ölçüyü çiğnemeye yönelik tutum ve davranışlarda bulunma
eğilimi gösterir. Bu da yüce Rabb’in yaratılış itibariyle insanın tabiatına
yerleştirdiği değişmez varlık kanunlarından bir tanesidir ki , genel itibariyle
vahyin kendisinde hayat bulmadığı , henüz kıvamını bulmamış insan tipinde tecelli
eder.
“HAYIR ! Gerçek şu ki , insan azar
kendisini müstağni gördüğünde !” (Alak : 6-7)
Kendisini müstağni görmesine zemin hazırlayan güç , servet ve iktidar gibi
unsurları bünyesinde toplayan insan bununla birlikte ilahi bir rehberliğe ihtiyaç
duymaksızın kendisinin her istediğini yapabilecek bir konumda olduğunu vehmeder .
Buna bağlı olarak da zaman içerisinde kendisini her türlü hüküm ve yetki sahibi
addederek canlı-cansız tüm varlıklar üzerinde hiçbir manevi-ahlaki ölçü
tanımaksızın tasarrufta bulunma yolunu tutar. Bununla birlikte insan zaman
içerisinde her türlü ahlaksızlığı ( adaletsizliği , hırsızlığı , gaspı ,
acımasızlığı , cinayeti) bir başka ifadeyle her türlü zulmü meşru görme noktasına
varır . Böylece her geçen gün azgınlıklarına bir yenisini ekleyen insan çeşitli
aşamalardan geçtikten sonra azgınlığın en ileri derecesine ulaşır ki , bunun
sonucunda kendi Rabliğini ve ilahlığını ilan ederek Firavunlaşır . Öyle ki ,
kendisini tüm varlıklar üzerinde hüküm , yetki ve tasarruf sahibi gören ve hiçbir
manevi-ahlaki ölçü tanımayan bu zihniyet insanın insanla , tabiatla ve hatta
yaratıcısı ile olan ilişkilerini dahi tekeline alarak kendi isteği doğrultusunda
düzenleyebileceği şeytani düzenler (sistemler) inşa etmek suretiyle yeryüzünde
fesada sebebiyet verir . Efendisinin ekmeğini yediği evde onu umursamayan köle
misali Allah’ın arzında kendilerini yüce yaratıcıdan müstağni addederek bugün
küresel çapta zulüm işleyen ve dünyayı kan gölüne çevirenlerin sahip oldukları
zihniyet işte budur.
Hem tarih hem de bugün yaşananlar bize açıkça göstermektedir ki , sınırlarını
insanın çizdiği , vahiyden uzak “beşeri ahlak” anlayışı her daim insanlığın
yıkımına yol açmıştır. Cahiliyye tıpkı bugün olduğu gibi bireysel ve toplumsal
olarak ortaya konulan tüm eylem ve icraatların yalnızca kişinin ya da toplumun
kısa vadedeki (anlık) menfaatleri doğrultusunda gerçekleştirilmesinden başka bir
şey değildir. Oysa insan için gerçek anlamda fayda sağlayacak olan her hal ve
şartta ahlaki davranmaktır, zira yalnızca ahlaki davranmak insanı adım adım nihai
hedefe götürür ,
“Şüphesiz senin için kesintisiz bir ecir var
ve şüphesiz ki , sen pek büyük bir ahlak üzerindesin.” ( Kalem : 3-4 )
sözü edilen anlık menfaatler doğrultusunda hareket etmek ise deyim yerindeyse
kişinin ya da toplumun yalnızca o günü kurtarmasını sağlar , bu nedenle kısa
vadeli anlık menfaatler hiçbir zaman gerçek anlamda menfaat olarak
değerlendirilemezler.
“Hayır ! Doğrusu siz çabucak gelip geçmekte olanı seversiniz
ve ahireti (sonradan gelecek olanı) terk edersiniz.” ( Kıyamet : 20-21 )
Dolayısıyla gelişen olaylar ve değişen şartlar neticesinde ihtiyaçları da anlık
olarak değişebilen insanın , yüce yaratıcının vaz’ettiği manevi-ahlaki ilkeler
istikametinde değil ; genel olarak vahyin süzgecinden geçmemiş , sadece dünyanın
metaını (geçici yararını) elde etmeye yönelik , iğreti istek ve tutkuları (hevası)
doğrultusunda hareket etmesi söz konusudur ki , heva insanın dalaletinin
(sapkınlığının) temelini teşkil emektedir. Bunun altında yatan neden ise insanın
Allah ve ahiret bilincinden yoksun olmasıdır . Bu bilinçten yoksun bir toplumun
kıyameti ise an meselesidir . Kur’an bunu Davud (S)’in şahsında şöyle ifade eder :
“Ey Davud ! Gerçek şu ki , seni yeryüzünde halife kıldık , öyleyse insanlar
arasında hak ile hükmet ve sakın iğreti istek ve tutkularına (heva) uyma , sonra
seni Allah yolundan saptırır . Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlar için hesap
gününü unutmalarından dolayı acıklı bir azap vardır.” (Sad : 26)
Sonuç itibariyle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki , ancak ve ancak Allah’ın
çağrısına icabet eden , Rabb’inin kelimeleri ile yoğrulan ve O’nun va’zettiği
manevi-ahlaki ilkelere riayet eden örnek insan modeli yeryüzünü hakkıyla imar
edebilir ve Allah’ın arzında özlenen aşkın medeniyeti tesis edebilir . İnsana
yakışan bir biçimde yalnızca onu yaratanın önünde tevazu ile alçalan , güvenilir
(tüm yaratılmışların kendisinden güvende olduğu) , temiz , iffetli , ahdine ve
emanetine riayet eden, dürüst, adaletli ve merhametli olan , zorluklara göğüs
germesini bilen “büyük ahlak sahibi”, dolayısıyla yaratıcının kendisine güvendiği
bir beşeriyet düşünün ki , bu da ancak “tevhidi ahlak” anlayışıyla mümkündür. Buna
karşın bugün cahili bir dünyada ve cahili bir toplumda yaşamaktayız ve bizi biz
yapan ahlaki değerlere bugün her zamankinden daha fazla muhtacız . Dünya hayatının
geçici yararına aldanarak hevası doğrultusunda hareket eden cahili bir toplumda
yaşıyor olmamız bizi bir kat daha fazla sorumlu kılmakta . “Ben güzel ahlakı
tamamlamak üzere gönderildim” diyen kutlu elçinin yoluna tabi olmak demek onun
sahip olduğu evrensel ahlaki değerlere sahip olmakla eşdeğer . Ve unutmamalıyız ki
, hayatımızla hakikate tanıklık etmek ancak ve ancak doğru tutum ve davranışları
ortaya koymakla mümkün . Bu nedenle gündemimiz her daim vahyi yaşamak olmalı .
Vahyi yaşamak ve cahiliyyenin bağrına ahlak medeniyetinin tohumlarını atmak .
Selam ve dua ile . Atilla Fikri Ergun
4-Ahlak
GÜZEL AHLAK
“Kıyâmet günü, amellerin tartıldığı teraziye konacak şeylerin en ağırı güzel
ahlâktır.” (1) Sizce bu sözler sizlere neyi kastediyor? Nedir güzel ahlak?
Kimilerine göre herkese iyi davranmak, diğerine küfür etmemek vs…
Ahlakın güzellikleri çoktur. İlk önce arayanın telefonu kapatmasından, kötülüklere
iyilikle muameleye kadar bütün güzellikler güzel ahlakın birer emaresidir.
Güzel ahlak; kişinin takvasını ortaya çıkarır. İnsanlara karşı ahlaklı olmak hem
sosyal anlamda hem de dini alemde istenilen bir durumdur.
Güzel ahlak; bireyin çevresine, canlı-cansızlara gösterilen davranışlardaki
titizliktir. Kendisine hedef olan gözlere su serpmektir. Aşina olan gönüllere taht
kurmaktır. Huzur-u ilahiyede ahlak meyvelerini toplamaktır.
Bir insan ne kadar güzel ahlaklı olursa, insanlar tarafından o kadar sevilir.
Kendinden nefret eden insanlar ise yalnızca ahlaksız insanlardır. Mekkeli
müşrikler Peygamberimiz (S.A.V) e “Muhammed-ül Emin” yani “Güvenilir Muhammed”
demişlerdir. Sebebi neydi ki? Hem de küfür edip hakaret ettikleri bir liderdi o
“Güvenilir Muhammed”… “Ben size şu vadide atlılar var. Hazırlık yapmışlar,
üzerinize saldırmak istiyorlar desem, bana inanır mısınız?” “Evet inanırız. Çünkü
şimdiye kadar hiçbir yalanını duymadık. Hep doğru söyledin.” İşte güzel ahlak.
Başkalarının üzerinde güven kaynağı, güzel ahlakta saklı. Böyle kimseler kendi
nefislerini aldatmadığı gibi başka kimselere de zarar vermezler. Müşrikler,
Efendimiz (S.A.V) e etmediği işkenceler, söylemediği kötü sözler kalmamıştı.
Pekala. Peki hangisi karşısına çıkıpta, “Sen yalancısın, sen bizleri hem
mallarımız hem de canlarımız hususunda aldattın. Şehrimize senin yüzünden
kervanlar gelmiyor. Çünkü senin hile yapmandan endişe ediyorlar” diyebildi.
Hiçbiri… Hal bu ki hicret zamanında bile O (S.A.V), Hz. Ali’yi görevlendirerek
emanetleri geri vermesini istemiştir.
Güzel ahlaklı insanlar ayrıca mahlukat tarafından da sevilir. Mana aleminde ki
meleklerin dostu haline gelir. Ondan öte ALLAH’ın çok değerli kullarından olur.
Çünkü güzel ahlakın kaynağında ALLAH korkusu vardır. (Bkz. ALLAH Korkusu) Böylece
güzel ahlak insanı cennete yaklaştırır. Kötülüklerden uzaklaştırır. ALLAH’ın
rızasını kazandırır. Yüce ALLAH katında “doğru” olarak yazılır. BİİZNİLLAH, ALLAH,
kötülüklerden, cahilin cühlünden, zalimin zulmünden, kafirin şerrinden, münafıkın
nifakından korur.
Güzel ahlak ortaya çıktı değil mi? Özgürlük kavramı, İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi, Dayanışma Vakıfları vs… Bu gibi ve bunlar gibi bir çok güzel şeyler
güzel ahlakın birer parçasıdır. Bir zalim ne kadar çok zulüm ederse etsin, ister
ki başkaları kendisine zulmetmesin, ahlaklı olsun. Kendisi de güzel ahlaklı
olsaydı ya… Bu yüzden güzel ahlakla yaşantımızı garantiye alalım. Ki iki
dünyamızda bizim için kazanç olsun. ALLAH, yar ve yardımcınız olsun.
“Muhakkak ki sen yüce bir ahlâka sahipsin.” (2)
“Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya
uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü O, size çok düşkün mü’minlere karşı çok
şefkatli ve merhametlidir.” (3)
Edebsiz girme yola!
Var, edeb öğren edeb!
(Kaygusuz Abdal)
(1): İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:6/343.
(2): Kalem Suresi, 4.Ayet
(3): Tevbe Suresi, 128.Ayet
Ahlak nedir kompozisyon örneği yazısı
Ahlakın konusu insanın iyi ve kötü bütün davranışlarıdır. Yeryüzünde kültürsüz bir
toplum olmadığı için, birlikte yaşayan insanlar bu tür değerlere sürekli
muhtaçtırlar. Bu değerler toplumları ayakta tutan, ona ruh ve şekil veren
değerlerdir.
İnsanlar düzeyleri ne olursa olsun toplum halinde yaşamak zorundadırlar. Çünkü
doğal ihtiyaçlarını gidermek, ortak güvenliklerini sağlamak ve yaşamı daha anlamlı
bir hale getirmek için işbirliği yapmaları gerekir. Bu işbirliğini sağlamak için,
sosyal ilişki içerisine girerler. Bu ilişkilerin düzenli ve olumlu olması için
bazı kurallara ihtiyaç vardır. Bu kuralları da insanlara din, ahlak ve hukuk
sağlar. Hırsızlık yapmak dinde haram, ahlak bakımından kötü, hukuk bakımından da
suç sayılır. Hem ahlak hem de dinin hedefi insan davranışlarını iyiye, güzele,
doğru ve yararlı olana yönlendirmektir.
Bu, kaynağı büyük ölçüde din olan ahlakın toplum yaşamında oynadığı rolü
göstermektedir. Dine dayanmayan ahlak anlayışlarının yaşaması zordur. Ahlakın en
büyük dayanağı Allah’ın ahiret gününde insanları hesaba çekeceğine ve yaptıkları
davranışlara göre ödül veya ceza vereceğine dair inançtır. Bu inancın manevi
yaptırımları olmadan ahlaki ilkelerin işlemesi mümkün değildir. Dinî duyguların
zayıfladığı yerde ahlakın da zayıfladığı görülmektedir. Maddî yaptırımlar
insanları ahlaklı davranmaya zorlayamamaktadırlar.
Her din, bir dünya görüşü yanında aynı zamanda bir ahlak anlayışı da getirmiştir.
Büyük ilahi dinlerde bu açıkça görülmektedir. Bu dinlere inananların yaşantıları
kendilerine özgü ahlak anlayışlarından etkilenerek şekillenmiştir. Çünkü hem
dinler hem de ahlak anlayışları insanların neleri yapması ve nelerden de kaçınması
gerektiğine ilişkin prensipler içerirler. İnsan, başkaları ile birlikte barış ve
kardeşlik içinde yaşamayı ahlak ve dine önem vererek başarabilir.
İslam ahlakının temeli de İslam dinidir.İslamın iki önemli kaynağı olan Kur’anı
Kerim ve Peygamberimizin sünneti islam ahlakının temelini oluşturur.
Peygamberimizin hadislerinde “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” ve
“sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır” buyurulmuştur.
İnsan kişisel çıkarları ve bencilliği yüzünden, başkalarının haklarına
saldırmaktan geri durmaz. Bu yüzden toplumsal yaşamın, düzenli bir şekilde sürmesi
için, kişilerin aşırı arzu ve isteklerinin önüne geçecek, onu ölçülü ve dengeli
bir duruma getirecek değerlere ihtiyaç vardır. Bu değerler ile insanın suç
işlemesinin önüne geçilir ve iyiye yönlendirilir. Sonuç olarak din ve ahlak,
insanlar arasında paylaşılan ortak değerleri artıran yararlı ve birleştirici
unsurlardır. Çünkü her ikisinin de ortak amacı insanlara iki dünya mutluluğu
sağlamaktır.
Din güzel ahlaktır kompozisyon
1. DİNDAR OLMAK GÜZEL AHLAKLI OLMAYI GEREKTİRİR
Her din kötülüğü yenmek, iyiliği egemen kılmak için gelir. Bunun için bireylerin
güzel ahlaklı olmalarını ister. Bireyleri ahlaklı olan toplumlar da ahlaken
yücelirler. Bu bakımdan dindar olmak güzel ahlaklı olmayı gerekli kılar.
İslamiyet’in bütün buyrukları, öğütleri, insanın kötü davranışlardan kurtulmasını
amaçlar. Güzel huylarla bezenmek için kişinin içgüdülerine hakim olması gerekir.
Bunun yolu ise iradeyi güçlendirmektir. İslam dini, insana, kendisini kolayca
kontrol altına alabilmenin yollarını göstermiştir.
Güzel ahlaklı olabilmek için öncelikle kuvvetli bir imana sahip olmalı, özümüzle
sözümüz bir olmalıdır. Yalan söylememeli, olduğumuzdan farklı görünmeye
çalışmamalıyız. Bundan dolayı Kuran’da “Ey inananlar! Yapmadığınız şeyi niçin
yaptığınızı söylüyorsunuz?” buyrulmaktadır. Güzel ahlak peygamberimizin ahlakıdır.
”Güzel ahlak, insana verilen nimetlerin en iyisidir. ”
2. DİN, GÜZEL AHLAKLI OLMAMA NASIL KATKI SAĞLAR?
Din, ahlaklı olmak yolunda bizi teşvik eder. Çünkü dindar bir insan için ahlak
kuralları aynı zamanda Allah’ın buyruklarıdır. Bu sebepten dindar insan, ahlaki
görevlerini yaparken aynı zamanda sevap da kazanır; ahlak kurallarını çiğnemesi
halinde de günah işler. Böylece din ahlaka kuvvetli bir yaptırım gücü sağlar.
Din aynı zamanda peygamber vasıtasıyla insanlara canlı, güzel ahlaklı bir insan
örneği de gösterir. insanlar güzel ahlaklı insanın nasıl olması gerektiğini
peygamberlerin davranışlarından kolayca öğrenebilir. Güzel ahlaklı olabilmek için
her konuda peygamberimizi örnek almak, insana büyük bir kolaylık sağlar.
2.1. Dinim Benden Güvenilir insan Olmamı İster
Dinim benden güvenilir bir insan olmamı ister. insanlara örnek olarak gönderilen
peygamberimiz, bütün insanların güvendiği bir insandı. Bu sebepten ona “Güvenilir
Muhammed” anlamına gelen “Muhammedü’I-Emin” adı verilmiştir.
Dinimizin adı İslam’dır. İslam’a inanan insana Müslüman denilir. Peygamberimiz
Müslüman’ı ”Elinden ve dilinden başkalarının güvende olduğu kimse.” 1 şeklinde
tarif ederek nasıl olmamız gerektiğini belirtmiştir Ben de güvenilen bir insan
olduğum zaman, dinimin istediği gibi bir Müslüman olmuş olurum.
2.1.1 Üzerime Düşen Görevleri Yaparım
Doğadaki her şey bir düzene göre yaratılmıştır ve hepsinin bir görevi vardır.
insan da aynı düzenin bir parçasıdır ve onun da görev ve sorumlulukları vardır.
insanın diğer varlıklardan üstün bir yanı bulunmaktadır. Diğer varlıklar, insan
gibi akıllı olmadıkları için, üzerlerine düşen görevleri içgüdüleri ile
yapmaktadırlar. insan ise,
görevlerini aklını kullanarak yerine getirmektedir. Güvenilir insan olabilmek
için, üzerimize düşen görevlerimizi eksiksiz yerine getirmemiz gerekir. Ben de
görevlerimi her zaman eksiksiz yerine getirmeye çalışırım.
2. 1.2 Verdiğim Sözde Dururum
Güvenilir insan olmanın gereklerinden birisi de verilen sözde durmaktır .Ben de
her zaman verdiğim sözde durmaya çalışırım.
Dinimiz, verilen sözde durmaya çok önem vermiştir. Bir antlaşma yaptığımız zaman
ona uymamızı, bir söz verdiğimiz zaman gereğini yapmamızı emretmiştir. Dinimizin
en önemli amacı, insanların mutlu ve huzurlu olmalarını sağlamaktır.
Yüce Allah Kuranıkerim’de bu konuda: ”Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü
verilen söz sorumluluğu gerektirir. ” 2, ”Ey iman edenler! Yaptığınız sözleşmeleri
yerine getirin!” buyurmaktadır .
2. 1.3 Emanete ihanet Etmem
Emaneti korumak, insan olmanın bir gereğidir. Kendilerine güven duyulan insanlar ,
emanetleri titizlikle korurlar .Peygamberimiz emanete ihanet eden kişinin olgun
bir insan olamayacağını bildirmek üzere;
”Bir Müslüman’a ihanet eden kişi, bizden değildir.”4 buyurmuştur.
Toplumun huzur ve mutluluğu, insanlar arasındaki güven duygusunun varlığına
bağlıdır. Emanete ihanet eden, iki yüzlü davranan insanların oluşturduğu toplumda
birlik ve beraberlikten söz edilemez.
2.1.4 Kötülüğe Yaklaşmam
Dinin istediği gibi güvenilir bir insan olabilmek için her türlü kötülükten uzak
durmalıyım. Çünkü kötülük yapmayı alışkanlık haline getirilen insanlar,
güvenilmeyen insanlardır.
Dinimizde iman esasları; insanı, iyilikleri işlemeye, kötülüklerden kaçınmaya ve
görevlerini yerine getirmeye teşvik eder. ibadetler ise; insanı ahlaken
olgunlaştıran, kötülüklerden uzaklaştıran birer araç gibidir. Çünkü ibadet ederek
kötü arzuları yenmeye alışırız. Böylece kötülüklerden uzaklaşırız.
2.1.5 Hiçbir Konuda Doğruluktan Ayrılmam
Doğruluk, kişinin işine, sözüne ve düşüncesine yalan, yanlış, hile karıştırmaması
demektir. Bu anlamda doğruluk; insanın içi ile dışının, özü ile sözünün bir olması
demektir. Söyledikleriyle yapıp ettikleri arasındaki uyumun adı, kısaca
doğruluktur.
Dinimiz her zaman doğru ve doğrudan yana olmamızı istemektedir. Yalan söylemeyi,
ölçü ve tartıda hile yapmayı, iftira atmayı, yalan yere şahitlik etmeyi
yasaklamaktadır.
Ben de hiçbir konuda doğruluktan ayrılmamaya çalışırım. Yüce Allah’ın istediği
gibi, kendisine güvenilen bir insan olmaya gayret ederim.
2. 1.6 Kimsenin Arkasından Konuşmam
insanların arkasından konuşmaya dinimizde gıybet adı verilir. Gıybet insanların
hoşlanmayacağı şeyleri arkalarından söylemektir. Bu çok kötü bir huydur.
insanların arkasından konuşmak, iki yüzlü davranmaktır. Arkasından konuştuğu
insanın yüzüne bir şekilde davranır, arkasından başka bir şekilde davranır. Bu ise
doğruluktan ayrılmak demektir.
Kuranıkerim insanların arkasından konuşmayı kötü görmekte, tiksindirici bulmakta
ve bundan sakınmamızı istemektedir. Herkesin güvenini kazanmış olan peygamberimiz
de hiç kimsenin arkasından konuşmamıştır. Ben de insanların arkalarından
konuşmamaya özen gösteririm. Çünkü arkamdan konuşulmasını istemem.
2.1.7 Kıskançlıktan, Yalan ve İftiradan Kaçınırım
Kıskançlık, insanı içten içe kemiren çok kötü bir huydur. Kıskanç kişi aslında
kendisini küçük düşürür, kendisine zarar verir. Çünkü bu gibi insanlarla kimse
dostluk ve arkadaşlık kurmak istemez. Bu sebepten yalnız kalırlar. Kıskançlık,
insanları saldırgan yapar, kıskandığı kimseye çeşitli zararlar vermesine yol açar.
Kuranıkerim, kıskançlılığı reddeder. Dinimiz, insanlar arasında sevgi ve saygıya
dayalı bir kardeşlik ortamı oluşturmayı hedefler. Kıskançlık, insanları birbirine
düşürür, kardeşlik bağlarını zedeler. Peygamberimiz:
“Birbirinize hiddetlenmeyin, birbirinize haset edip kıskanmayın. Birbirinize arka
çevirmeyin. Ey Allah’ın kullan, kardeş olun.” sözüyle kıskançlığın kötülüğüne açık
bir şekilde işaret etmiştir .
Dinimiz, kişiye ve topluma bu kadar zararlı olan bir davranışa izin vermez. Allah,
insanları yalandan kaçınmaya ve doğru olmaya çağırmıştır. Bunlarla ilgili olarak
Kuran’da çok sayıda ayet vardır. işte bunlardan iki örnek:
”. ..Yalan sözden kaçının!”
”. ..Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”
Yüce Allah, insanlardan doğru olmalarını, yalandan uzak durmalarını istemektedir.
insanın aleyhine bile olsa, doğruluk ve adaletten ayrılmamak gerekir. Kuran bunu
şu cümlelerle çok açık bir şekilde dile getirir.
”Ey iman edenler! Kendinizin, ana, babanızın ve yakınlarınızın aleyhine de olsa,
Allah için doğruyu söyleyen şahitler olun ve haktan yana olup adaleti yerine
getirmeye çalışın. Hak ve adalet konularında heveslerinize uymayın…”
”Peygamberimiz de doğruluğa sarılmayı emreder, yalanın kötülüğe, kötülüğün ise
cehenneme götüreceğini bildirir. ” Bu demektir ki insan, yalan söylemeyi
alışkanlık haline getirirse kötülüklere yakın olur. Bunun sonucunda da
cezalandırılır.
iftira, kelime anlamıyla kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma anlamına
gelir; bu da bir kimseyi yapmadığı bir kötülükle suçlamak demektir. iftira etmek,
çok kötü bir davranıştır. Ne insanlığa ne de Müslümanlığa sığar.
iftira edenler kötülüğe alet olurlar. iftira etmek, aynı zamanda kul hakkı
yemektir. Kul hakkı yiyenler, mutlaka cezasını görürler. Yani insanlara haksız
yere kötülük edenler daha sonra yaptıklarının karşılığını bulurlar. Ayrıca
iftiracı kimselere asla güvenilmez. Kuran iftirayı hoş görmediğini şu şekilde
açıklar:
“Mümin erkeklerle mümin kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler,
şüphesiz bir iftira ve bir günah yüklenmişlerdir. ”
2. 1.8 Başkalarını Hor Görmem
Başkalarını hor gören insanları kimse sevmez. Toplumda sevilen, güvenilen
insanlar, başkalarını hor görmeyen insanlardır. Başkalarını hor gören kişiler,
kendilerinde büyüklük gören insanlardır. Bir insanın kendisini üstün görmesi
başkalarını hor görmesini sebep olur. Bu kaçınılması gereken bir kötülüktür.
Yüce Allah, başkalarını hor gören insanları sevmediğini şu şekilde bildirir:
“insanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah,
kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez. ”
6 2.2. Dinim, Kendini Geliştiren Bir İnsan Olmamı ister
Dinin özü güzel ahlaktır. Güzel ahlaklı olmak her zaman iyiliğe yönelmek,
kötülüklerden kaçınmakla mümkün olur. Güzel ahlak sahibi olan insanlar, güvenilir
insanlardır. Çünkü bu insanlardan kimseye bir zarar gelmez.
insanın güvenilir bir kişi olabilmesi için, alanıyla ilgili gelişmeleri izlemesi
gerekir. Gelişmeleri izlemeyen insanlar kendilerini geliştiremezler. Kendilerini
geliştiremeyen insanlar ise yaşadıkları çağa ayak uyduramazlar. Yaşadıkları çağa
ayak uyduramayan insanlar, çağın gerisinde kalırlar, çağdaşları arasında yer
bulamazlar. Sonuçta yok olup giderler .Bu sebepten dinim benden, kendini
geliştiren bir insan olmamı ister.
2.2.1 Allah, Öfkemizi Yenmemizi ister
Öfke; engelleme, incinme ya da gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi,
kızgınlık halidir. Çabuk öfkelenen, öfkesini yenemeyen insanlar, aşırılığa
kaçarlar, saldırgan olurlar. Saldırgan kişiler etrafındaki insanlara güven
vermezler, kalıcı arkadaşlık ve dostluklar kuramazlar.
Allah peygamberimizi örnek almamızı istemiştir. Onu örnek almamız, onun gibi
öfkemizi yenmemiz, yumuşak huylu olmamız demektir. Peygamberimiz, öfkesini yenen,
yumuşak huylu olan insanı, baş pehlivanlardan daha güçlü bir insan olarak tanıtır:
”Güçlü insan; güreş meydanlarında başkalarını yenen değil, öfkelendiğinde kendine
hakim olandır.” 1 buyurur.
2.2.2 Allah, Hatasından Dönmek isteyenlere Doğru Yolu Gösterir
işlediği bir günah ya da suçtan pişman olarak bir daha yapmamaya karar vermeye
tövbe etmek denir. Allah, samimi olarak tövbe eden herkesin günahını affeder.
Yeter ki insan, pişman olup af dilesin. Bunun gibi yanılıp yanlış yola sapanlara
Allah fırsat verir, hatalarını anlayıp af dilemeleri için açık kapı bırakır.
Allah, hatasından dönmek isteyenlere yardım eder, onlara doğruyu gösterir. Fatiha
suresinde Allah’ım Bizi doğru yola, nimete erdirdiğin kimselerin yoluna eriştir. ”
şeklinde dua etmemizi ister .
2.2.3 Zorluklarla Baş Etmesini Bilirim
Dinimin istediği anlamda kendini geliştiren bir insan olabilmek için zorlukların
üstesinden gelmem gerekir .
insan hayatta karşılaştığı zorluklarla, sıkıntılarla baş etmesini öğrenmelidir.
Karşılaştığı zorlukların üstesinden gelemeyen insanlar, başarılı olamazlar.
Başarılı olabilmek için karşılaştığımız olumsuzluklara karşı sabırlı olmamız
gerekir.
Zorlukların üstesinden gelebilmek için başka insanlarla yardımlaşmak da gerekir.
Bundan dolayı başkalarıyla iş birliği yapamayan, yalnız kalan insanlar zarar
görürler.
Zorluğu yenmenin yolu, onun üzerine gitmektir. Bunun için insanın hem kendini
yetiştirmesi hem de kendine güvenmesi gerekir. Bir de insan kararlı ve azimli
olmalıdır. Zorluktan kaçanlar, başarılı olamazlar.
2.2.4 Davranışlarımda Doğru Bilgiye Dayanırım
insanın bilinçli yaptığı her davranışı bir bilgiye dayanır. Doğru davranışlarda
bulunabilmek için her zaman doğru bilgilere sahip olmak gerekir.
Allah, bizim daima doğru bilgiye dayanmamızı ister. Kötü niyetle uydurulan sözlere
uymamayı tavsiye eder .Çünkü doğru bilgiye dayanmayanlar , kolayca kötülük
işleyebilirler. Bu sebepten güvenilmez, günahkar (fasık) bir insanın getirdiği
haberlerin aslını araştırmamızı istenir:
”Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü
araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize
yanarsızın.” 1
2.2.5 Görgü Kurallarına Uyarım
Görgü kuralları insan ilişkilerini düzenler, nerede nasıl davranılması gerektiğini
öğretir. Bunlar, toplumun iyi ve güzel kabul ettiği kurallardır. Görgü
kurallarının oluşmasında o toplumun dininin, ahlakının, gelenek ve göreneklerinin
etkisi büyüktür.
Görgü kuralları, insanlar arası ilişkileri düzenler. Bu sebepten çok çeşitli
alanları kapsar. Bunlar; misafirlik, yemek, yolculuk, kılık kıyafet ve konuşma ile
ilgili kuralıları kapsayabilirler. Bu konularda toplumunuz tarafından kabul
edilmiş olan görgü kurallarını şu şekilde açıklayabiliriz:
2.2.5.a. Misafirlik
Misafirlikte uyulması gereken bazı görgü kuralları vardır. Misafirliğe gitmeden
önceye ait görgü kurallarının bir kısmı şu şekilde ifade edilebilir: Gidilecek
yere veya kişiye önceden haber vermek, temiz ve düzgün giyinmek, buyur edilmeden
içeriye girmemek, kapıyı açana güler yüzle selam vermek.
Misafirlikte uyulması gereken görgü kuralları ise; gösterilen yere oturmak, güler
yüzlü olmaya özen göstermek, yapılan ikramları geri çevirmemek ve beğenmezlik
etmemek, ayrılırken teşekkür etmek, ev sahibini rahatsız etmemeye özen göstermek
gibi kurallardır.
2.2.5.b. Yemek Yerken
Yemek yerken uyulması gereken görgü kurallarına “yemek yeme adabı” da
denilmektedir. Yemeğe otururken eller yıkanmalı, yemeğe “besmele” ile başlanmalı,
ağza büyük Iokma alınmamalıdır. Ağızda yemek varken konuşmamalıdır. Yemekten
kalkmadan önce Allah’a dua etmeli, yemekten sonra eller yıkanıp dişler
fırçalanmalıdır.
2.2.5.c. Yolculukta
Yolculuğa çıkarken giyeceklerin temiz olmasına dikkat etmeliyiz. Yolculuk uzun
sürecekse yedek giysiler almalıyız. Yolculuk sırasında başkalarını rahatsız edecek
şekilde konuşup şakalaşmamalıyız. Hasta, yaşlı ve çocuklu kadınlara yer
vermeliyiz. Başkalarını rahatsız edici kokular sürünmemeli, soğan, sarımsak gibi
kokan şeyler yememeliyiz. Sürücülerin dikkatini dağıtacak davranışlardan
kaçınmalıyız.
2.2.5.d. Kılık Kıyafette
Kılık-kıyafette en önemli görgü kuralı, temiz ve ölçülü giyinmektir. Allah,
sevgili peygamberimizden, elbiselerinin temizliğine dikkat etmesini istemiştir.
Kılık-kıyafette temizlik yanında, düzgünlük ve sadelik de önemlidir. iyi giyinmek
pahalı giyinmek değil, temiz, sade ve uyumlu giyinmektir.
2.2.5.e. Konuşmalarda
Konuşma konusunda da uyulması gereken görgü kuralları vardır. ”Tatlı dil yılanı
deliğinden çıkarır.” atasözü, bu kurallardan birini dile getirmektedir. insan,
konuşmalarında tatlı dilli, güler yüzlü olmalıdır. Kırıcı, sert ve anlaşılmaz
konuşmalardan kaçınmalıdır.
Konuşma kurallarına uymak için başkalarının sözünü kesmemeli, söz istemeden
konuşmaya başlamamalıyız. Büyüklerle konuşurken saygılı olmalı, konuşmalarda
gıybet ve dedikodu yapmamalıyız. Övgü ve yergide ölçülü olmalı, kedimize
söylenmesini istemediğimiz bir sözü başkalarına söylememeliyiz.
Konuşmayla ilgili bir atasözü, çok ölçülü ve dikkatli konuşmayı ister: ”Dil dokuz
boğumdur, boğ boğ söyle!” Yusuf Has Hacib, Kutadku Bilig adlı eserinde şöyle der:
”Başın süsü yüz, dilin süsü söz, yüzün süsü gözdür.”
2.2.6 Savurganlıktan Kaçınırım
Kendimizi geliştiren bir insan olabilmemiz için, harcamalarımızda aşırılıktan
kaçınıp ölçülü olmamız gerekir. insanın malını. mülkünü ve parasını ölçüsüzce,
yerli yersiz harcamasına savurganlık denir. Savurganlığın bir adı da israftır.
Savurganlık sadece malda, mülkte, parada yapılmaz. Zaman ve sağlık savurganlığı da
vardır. Zamanını boşa harcayan kişi de zamanı israf eder. Bunun gibi sağlığına
dikkat etmeyen, içki, kumar ve benzeri alışkanlıklarla sağlığını bozan kimse de
sağlığını israf eder.
Dinimiz malların korunması için savurganlığı yasaklar. Savurganlığın zararı
kişinin kendisi ile sınırlı kalmaz; aileye, çevreye ve topluma kadar uzanır.
Savurganlık, ülkeye ve ulusa zarar verebilecek boyutlara ulaşabilir. Örnek olarak
bilinçsizce ormanları tüketenler, ulusal serveti boşuna harcamış olurlar. Ulusal
serveti gelişi güzel harcayanlar, ulusu gelirsiz bırakırlar.
Kuranıkerim savurganlık yapmamızı şu şekilde yasaklar:
“Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa
pişman olur açıkta kalırsın,,
Kısa Ahlak Konulu Kompozisyon Örneği
ACINDIRIRSIN ARSIZ OLUR, ACIKTIRIRSIN HIRSIZ OLUR.’
Ana fikir: Ana ve babalar, çocuklarının maddî ve manevî ihtiyaçları karşısında
anlayışlı ve olgun davranmazlarsa onların ahlâkını bozarlar.
(Bu konuda kompozisyon yazmaya girişilmeden önce, çocuk eğitiminde ailenin ne
kadar büyük rol oynadığı üzerinde düşünülmelidir).
ÖRNEK ÇALIŞMA:
“Çocuk yetiştirmek, onu kişilik sahibi bir insan olarak topluma kazandırmak, hiç
şüphesiz dünyanın en zor işlerinden biridir. Sağlam karakterli insanlardan meydana
gelen huzurlu bir toplumun gerçekleşmesi için eğitime son derece ihtiyacımız
vardır. Büyük Fransız romancısı Victor Hugo, Sefiller adlı eserinde, insanları
aydınlıkta ve karanlıkta olmak üzere iki kısma ayırır. Karanlıkta olanlar,
cahillerdir; onların aydınlığa kavuşması için büyük yazar; “İnsanlara biraz ışık
gerek” diye haykırır. Bu ışık, eğitimdir.
Eğitim deyince, aklımıza hemen okul, öğretmen, kitap kavramları gelir. Oysa,
eğitimin temeli ailede atılır. Çocuk her şeyden önce ailesinin; en yakınlarının
etkisi altındadır. Cahil, kaba, görgüsüz bir anne baba tarafından yetiştirilen
çocukta düşünüş ve davranış bozuklukları görülür. Anne babanın yersiz ve yanlış
davranışları, çocuk karakterinin gelişmesinde olumsuz bir etken olur.
Çocuklarını dengeli ve ruhen sağlıklı olarak yetiştirmek isteyen anne babalar,
kendi davranışlarına son derece dikkat etmelidir. Çocuğu başı boş bırakmak, çok
sıkmak gibi aşırı ve yersiz davranışlar üzücü sonuçlar verip karakterin çarpık
gelişmesine sebep olabilir. Öyle ki, dengesizlikleri okul eğitimi bile kolay kolay
gideremez. Sonuçta, topluma dengesiz bir şahsiyet katılmış olur.
Peygamber efendimizin güzel ahlakı ile ilgili kompozisyon
Rasulullah (s.a.s.) her yönden örnek alınacak en mükemmel insandır, Her müslümanın
O’nu en güzel şekilde öğrenip tanıması; Onun yüce ahlâkını yaşamaya ve yaşatmaya
çalışması lazımdır, Çünkü O’nun ahlâkı, Kur’ân ahlâkı idi.
Hz. Muhammed üstün kişiliği, güvenilirliği , insana değer vermesi , hakkı
gözetmesi , sabırlı ve hoşgörülü oluşuyla en güzel örnektir.
[Resim: peygamber-efendimizin-guzel-ahlaki-png.15970]
Hz. Muhammed’in en önemli özelliği , başkalarına önerdiği öğütleri ve ahlak
kurallarını önce kendi yaşamında uygulamasıdır. O , kendini başkalarından üstün
görmemiş , Kur’an’ın öğütlerini ve yasaklarını yaşamının her anında uygulamıştır.
“Hiç şüphesiz senin için bitmez tükenmez bir mükâfat vardır. Ve hiç şüphesiz sen
pek büyük bir ahlâk üzerindesin.” (Kalem Sûresi, 3-4)
Yine Kur’ân’da Peygamberimiz için “Allah’ın Resulünde sizin için güzel bir örnek
vardır” (Ahzâb Sûresi, 21) buyurularak, mü’minlerin, hayâtlarının bütün
safhalarında onu örnek almaları tavsiye ve emredilir. Çünkü onun ahlâkı bizler
için en güzel örnek, onun yaşayışı, halleri, sözleri ve hareketleri en mükemmel
modeldir.
Peygamberimiz de, “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurur ve
bu özelliğini, dünyadaki göreviyle bağlantılı olarak dikkat çekip bizlere
anlatmaktadır.
Peygamberimizin hayâtında ve ahlâkında, her meslek ve seviyeden insan, örnek
alacak yönler bulabilir. İnsan olarak onun hayâtından alacağı sayısız fazilet ve
güzellik yanında, kendi mesleğini ve toplumdaki yerini ilgilendirecek yüzlerce
dersi de alabilir. Çünkü Peygamberimizin hayâtı her yönüyle hepimize örnektir
Sponsor reklam!
Ahlakla ilgili kompozisyon
KONU: “EDEBİ, EDEPSİZDEN ÖĞREN.”
Ana fikir: Edepsizin hareketleri, bu tür davranışların çirkinliğini ve
yakışıksızlığını gözler önüne sererek edepli davranmanın yollarını kendiliğinden
öğretir.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
“Bütün eğitim çabalarının, toplum ve ahlâk yasalarının gayesi nedir? İnsanı
faziletli, dürüst, terbiyeli bir kişi olarak topluma kazandırmak, doğruya, güzele
yöneltmek… Aldığı eğitimi sindirmiş bir insan, neyin iyi, neyin kötü olduğunu
kolaylıkla ayırt edebilir. Terbiye görmemiş, ahlaken eğitilmemiş kişiler kendi
çaplarında birer zavallı oldukları gibi, toplum için de birer yüz karasıdırlar.
Onlar, sadece kendi duygularının ve içgüdülerinin kanunlarına uyarlar. İşlerine
gelmeyen durumlarda kimseye aldırış etmeden türlü edepsizlikler yaparlar. Hatta
zaman zaman gülünç bir üstünlük kompleksine kapılan bu basit ve zavallı
kişiler,kendilerini oldukları gibi görmeyi bir türlü beceremezler. Ne derece
iğrenç ve çirkin hallere düştüklerini bir kavrayabilseler!
Toplumun örf, âdet ve geleneklerine ters düşen, ahlâk kavramlarıyla bağdaşmayan,
insanî duyguları yaralayan bu tür davranışlar, bütün his ve vicdan sahibi insanlar
tarafından kınanır ve kabul edilemez bulunur. Kendi şahsî çıkarları uğruna
başkalarına haksızlık eden, bu amaçla her türlü yalan ve hileye başvuranların
korkunç gayretleri karşısında aklı başında hangi insan “edepsizlik ve haksızlık
etmenin aşağılaştırıcı bir durum” olduğunu düşünüp de buna tepki göstermez! Toplum
içinde ******lik ve saygısızlık eden insanların hali hangimizde küçümseme duygusu
uyandırmaz? Hangimizi toplum kurallarına uyma yolunda dolaylı olarak uyarmaz?
Erdemli insan, bayağı insanların çirkin davranışlarından kendine bir ibret ve
tecrübe payı çıkaran kimsedir.”
Milli ahlaka uygun hareket etmek milli birliği sağlar ile ilgili kompozisyon
anlamlı ve öğüt verici
Milli birlik, adı üzerinde, milleti birlik içerisinde güven ve huzurla
yaşayabilmesi birbirini kenetlenmesidir. Bunun olabilmesi için de milli ahlaka
uygun hareket etmek gerekir. Tıpkı Atatürk’ün de belirttiği gibi “Hiçbir millet
yoktur ki ahlak esaslarına dayanmadan ilerlesin.”
Arkadaşlar! Bizler sürekli milletimizin ilerlemesine kalkınmasını istiyor ve bunun
için çabalıyoruz. Bence bu çabaya öncelikle milli birliği sağlayarak başlayalım.
Bu konu ile ilgili en net ve en doğru örnek vatanı ve milleti için çalışan
askerlerimizdir. Onlara şüphesiz “Ya kendin ya da vatanın” dendiğinde canlarını
feda ederek vatanlarını seçerler. İşte budur milli ahlak,işte budur milli birlik.
Türk milletine önderlik eden atamıza saygımız sonsuz o zaman onu örnek alıp, milli
ahlak değerlerimize sahip çıkalım.
Güzel Ahlak ile ilgili bir yazı
Yüce Rabbimiz, insanlığı, inançsızlığın karanlığından çıkarıp iman ve güzel
ahlakın aydınlığına kavuşturmak için Peygamberler ve Kitaplar göndermiştir([1]).
İnsanları, asla rehbersiz bırakmamış ve son olarakda,Kur’an-ıKerîm’i ve
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’i göndermiştir.
İslam dininin gayesi, “Tevhîd” inancını, bütün insanların gönüllerine nakşetmeleri
ve onların güzel ahlak sahibi fertler olmalarıdır. Bakınız Kur‘an, bu hususta
şöyle buyuruyor:”Ey Ehl-i Kitap! Size, kitabınızdan gizlediklerinizin birçoğunu
ortaya koyup açıklayan, birçoğunu da bağışlayan Elçimiz geldi. Gerçekten size
Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi. Allah bu Kitap’la, rızasını
gözetenlere kurtuluş yollarını gösterir, Kendi izni ile onları karanlıklardan
aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola ulaştırır”([2]).
Hz. Peygamber (a.s)‘in gönderiliş amacını da kendileri, “Ben güzel ahlakı
tamamlamak için gönderildim”([3]) şeklinde açıklamaktadır. Kur’an-ı Kerim, Hz.
Peygamber’i şöyle tanıtmaktadır: “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” ve
“Andolsun ki, Allah’ın Resulü sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı
umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”(4)
Aziz Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim, itikat, ibadet ve ahlaka ait esasları, bir çok ayette birlikte
zikreder. Bu da bize, iman ile ahlaki davranışlar arasında sıkı bir irtibatın
bulunduğunu gösterir. Ahlak kavramı, bir insanın bütün davranışlarını kapsar.
İbadetin bir hikmeti de insanı güzel ahlak sahibi olmaya yönlendirmektir. Bunun
için güzel ahlak,Müslümanların aynasıdır. Hz.Peygamber “İman bakımından müminlerin
en olgunu, ailesine karşı şefkat, merhamet gösteren ve ahlakı güzel olandır”(5)
buyurmuşlardır.
Değerli Mü’minler!
Kur’an-ı Kerim, olgun müminleri; zor günlerde yoksulu doyuran, birbirine doğruyu
tavsiye eden, Allah’ın koyduğu sınırları aşmayan, kötülüğün gizlisine de açığına
da yaklaşmayan, cana kıymayan, ölçü ve tartıda adaleti gözeten, ölçülü konuşan,
verdiği sözde duran, insanlara karşı büyüklük taslamayan, verilen emaneti koruyan,
sözü özü bir olan, ana babaya, akrabaya, komşuya, arkadaşa ve yönetimindekilere
güzel davranan kişiler olarak nitelendirir. Güzel ahlakı korumak, Yüce Rabbimizin
emridir. Aynı zamanda toplum hayatını sürdürmenin ve insanlık onurunu yüceltmenin
bir gereğidir. Bir insanın yaptığı kötü bir davranışın, ailesinden başlayarak
bütün topluma dokunan zararları vardır. Bunun için ahlaka aykırı tavırları görüp
geçiştirmek, onun yayılmasına imkan hazırlamak demektir. Güzel ahlaka aykırı
görülen davranışları, uygun bir lisan ile düzeltmeye çalışmak, iyi huylu olmayı
teşvik etmek, toplum için önemli bir görevdir.
Hutbemi, bir âyet meâli ile bitiriyorum: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip
kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir”(6).
Ahlak İle İlgili Kompozisyonlar
İnsanların davranışlarında etik değerleri taşıması ve dürüst davranması ahlaklı
olduklarını gösterir. Ahlaklı kişiler çevresine zararı olmayan insanlardır.
Kimsenin başarısında, malında hakkında gözü olmaz, yardıma ihtiyacı olanların
yardımına koşar ve insanlar için olumlu özellikler gösterir. Ahlak sahibi insanlar
bu nedenlerle toplum tarafından da sevilir.
Ahlak önemli bir noktadır ve her insanın ahlaki bazı değerler taşıması gerekir.
Ahlaklı olmak demek erdem sahibi olmak demektir. Ahlaklı insanlar kimseye kötü
şekilde bakmaz, kimsenin zararına işler yapmaz. İslam dini de ahlaklı olmayı övmüş
ve herkesin ahlaklı olmasını emretmiştir. İyiliği, kardeşliği, güzelliği emreden
İslam’da, ahlaklı olmaktan bir gereklilik olarak ayet ve hadislerde
bahsedilmiştir.
Güzel ve ahlaklı davranışlar içinde bulunan insanlar büyük kazanç içindedir.
Ahlaklı olmak hem vicdanı rahatlatır hem de insanlar daha rahat bir psikolojiye
kavuşur. Her zaman hayattan bir şeyler kazanan bir insan olmak istiyorsak ahlaklı
bir insan olmalıyız ve herkese fayda verecek şekilde yaşamalıyız.
Ahlak ile ilgili yazı,kompozisyon örnekleri
Ahlak insanda olması gereken bir takım güzel huylardır
Ahlak terbiye yoluyla, islam eğitimi ile kazanılır
Güler yüzlü olmak, temiz olmak, merhametli olmak, tevazulu olmak, affetmek,
susmak, doğru konuşmak, sabr etmek, güzel ahlaktan bazılarıdırAhlaki
vazifelerimizin ilki Allah’a karşı olanı dır. Allah’ın ismini hürmetle anmak, onun
sevgisini kalbe yerleştirmek, ona isteyerek ibadet etmek ahlaki
vazifelerimizdendirSonra Peygamberimize karşı olan ahlak vazifemizdir. 0 hürmete
en layık olandır. Onun getirdiklerini kabul etmek, ona hürmet etmek, adı anıldığı
vakit (Sallallahu aleyhi vesellem) demek, o ne söylemişse tereddütsüz kabul etmek
ahlaki vazifelerimizdendirSonra kitabımız olan Kur’anı Kerime karşı hürmet etmek,
o okununca sessizce dinlemek, onda emr edileni yapıp nehy edilenden uzaklaşmak
ahlaki vazifelerimizdendirBedenin ve ruhun terbiyesiİslamda beden terbiyesinin
yeri çok önemlidir. İnsanın dünya ve ahiret işlerini tam olarak yapabilmesi için
önce sağlığına ve sıhhatine dikkat etmesi gerekirYemesine içmesine, uykusuna, dış
görünümü ne, temizliğine, hastalanınca tedavisine dikkat et mek her insanın
görevidir
RUH TERBİYESİ
Ruh Allah’tan gelmiştir ve yine Allah’a döne cektir. İnsanı meleklerden daha üstün
yapan hayvanlardan daha aşağı kılan, insanı iyi ya da kötü yapan hep ruhtur. Bunun
için ruhun sağlığı ve terbiyesi çok önemlidirRuhun sağlığı kuvvetli imanla,
ibadetle beslenmesiyle, kötü huylardan arınmasıyla, takva yolunda yürümesiyle
gerçekleşirRuh hastalıkların en felaketi kötü huylar ve dünya sevgisidir. İnsanın
kötü ahlaklardan korun ması, dünya sevgisinden arınması, zikirle meşgul olması,
ruhi hastalıkları def eder
Aile Vazifeleri
Aile her insanın mensup olduğu ufak topluluktur. Aile’yi karı, koca, ana, baba,
çocuklar ve akrabalar teşkil ederBütün güzelliklerin kaynağı ailedir. İnsan
büyüklerini saymayı, küçüklerini sevmeyi, bütün insanlarla iyi geçinmeyi,
Allah’ına ve peygamberine karşı olan vazifesini ailesinden öğrenir. O bakımdan
ailede verilen terbiyenin tesiri çok büyüktürÇocukların ana babalarına karşı
vazifeleriAnasına, babasına sözü ile, malı ile iyilikte bulunmak, anaya, babaya öf
bile dememek, onla ra karşı kaba ve sert söz kullanmamak, çağırdıkları vakit hemen
gelmek, yanlarında yüksek sesle konuşmamak, çocukların ana babalarına karşı
vazifeleridirKarı kocanın birbirlerine karşı görevleriHer şeyden önce aralarında
samimi bir sevgi ve saygı olmalıdır
Evlenmiş olan bir erkek evine karşı olan vazi felerini bilmeli, yuvasının
sağlamlaştırmak için çalışmalıdırErkek evin dış işlerini düşünmeli ve her türlü
ihtiyaçları karşılamalıdırErkeğin karısına din konusunda bir eksiği var sa
öğretmesidirKoca, karısına karşı daima nazik ve yumuşak muamelede
bulunmalıdır.Kadın, kocasına sevgi ve saygıyla bağlanmalı, ev idaresine ve
çocukların terbiyesine dikkat etmelidirKadın kocasının kazandıklarını israf
etmemelidir. Kocasına itaat eden müslüman kadının gide ceği yer cennettirKocasının
istemediği kişileri eve almamalıdırİzinsiz ve lüzumsuz şekilde evden dışarı
çıkmamalıdır
Akraba hakları
Akrabalar ailemizini bir parçasıdır. Onlara karşı yapılıcak görevlerimiz
şunlardırOnlara sevgi ve saygı göndermek, yardıma muhtaç olanlara yardım etmek,
onları unutmamak, hallerini ve hatırlarını sormak vazifemizdir
Komşu Hakkı
Komşular akrabalardan sonra bize en yakın olan kişilerdir. Dinimiz bize
komşularımızla iyi geçinmeyi, gerek elimizle gerekse dilimizle onları
incitmemeyi emr etmiştir. Komşusunu inci -tenler, onların dertleriyle
ilgilenmeyenler, hasta olduklarında arayıp sormayanlar gerçek mümin
sayılmazlarİslam Ahlakıyla ahlaklanmış bir müslümanın sıfatları
1-Allah’ın birliğine, onun meleklerine, peygamberlerine ve onlara vermiş olduğu
kitablara, ahiret gününe, öldükten sonra dirilmeye, kaza ve kadere inanmak dil ile
ikrar kalbi ile tasdik etmek>
2-Hazreti Muhammed’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) gösterdiği şekilde namaz
kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekat vermek, yetimlere ve fakirlere yardım
etmek
3-Herhâlukârda Allah’a güvenmek, ve ondan asla ümidi kesmemek
4-Anaya babaya itaat etmek
5->Emanete hiyanetlik etmemek
6-Verdiği sözde durmak
7-Temiz olmak
8-Dinen yasak olan şeylerden kaçınmak
9-Yalan söylememek, yalan yere yemin etme mek
10-Kibrilenmemek, kimeye karşı büyüklenmemek
11-Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek
12-En büyük gayesi hakiki bir müslüman olmaya çalışmak ve insanlara güzel örnek
olmak.
Ahlak ile ilgili yazı,kompozisyon verirmisiniz?
Kavramları gerçek manaları ile bütüncül ve işlevsel olarak algılamak ve
yitirdiğimiz anlamları hayatın içerisinde yeniden yakalamak noktasındaki ana unsur
hiç kuşkusuz ki , “ahlak” kavramıdır . Zira vahyin medeniyeti bir ahlak
medeniyetidir . Ancak bugünün dünyasına baktığımızda tüm sistemin ahlaksızlık
üzerine bina edildiğini müşahade etmekteyiz , kaba kuvvete dayanan , güçlünün
zayıfı ezdiği rezil bir düzen. Bu da vahyin aydınlığı ile cahiliyyenin karanlığı
arasındaki farkı gösteriyor bize.
Şunu iyi bilmek gerekir ki , cahiliyye sadece belli bir tarihi dönemin adı
değildir ; aksine gayri meşru / gayri ahlaki tutum ve davranışların hayata ve
topluma hakim olduğu tüm zaman dilimleri birer cahiliyye dönemidir , tıpkı bugün
olduğu gibi . Vahiy ise cahiliyyeye özgü adet ve davranış tarzlarını reddeder ve
yalnızca ahlaki olanı meşru kılar . Son Nebi (S) , Allah’ın muazzez dinini “İslam
güzel ahlaktır” diyerek tarif etmiştir ki , vahyin inşa ettiği ilk nesil
müslümanlardan müteşekkil o güzide toplum gücünü manevi-ahlaki ilkelerden alan
gerçek bir islam toplumu idi. Dolayısıyla bizler bugün tarihin o dönemini “Asr-ı
saadet” olarak anmaktayız .
Ancak ne var ki , günümüzde , özellikle de bizim toplumumuzda “ahlak” denildiği
zaman yalnızca kadın-erkek arasındaki bir takım ilişkiler akla gelmekte ki, bu
zihniyetin tabii sonucu olarak bugün ne yazık ki kendi içimizden gerçek anlamda
ahlak kahramanları çıkaramıyoruz . Oysa bizim inancımızda ahlak önce tevhidle
başlar . Öyle ki, kişinin onu yoktan yaratarak varlık alemine çıkaran , onun her
türlü ihtiyacını karşılayan (yediren , içiren ve giydiren), hayatın içerisinde onu
terbiye eden ve kemale erdiren yegane varlığı bir kenara bırakarak, O’nu hayatın
içinden dışlayarak herhangi başka bir güce ya da varlığa tapması (kulluk etmesi)
yahut eşi , benzeri , ortağı olmayan biricik yaratıcıya birtakım güçleri ve
varlıkları eş koşması , O’nun yanı sıra başkalarına da yalvarıp yakarması dahi
temelde ahlaki bir problemdir. Halbuki Allah tarafından yaratılmıştır insan ,
Rabb’i onu yaratmış , ona şekil vermiş , onu ölçülü ve dengeli kılmış ve sonra onu
istediği herhangi bir surette terkib etmiş (İnfitar : 7-8) ve ona sayısız ihsan ve
ikramda bulunmuştur. Allah’ın arzında yaşamaktadır insan , O’nun verdiği rızıkla
beslenmekte ve hayatını idame ettirmektedir. Dolayısıyla insanın öncelikli görevi
Allah’ın kendisine bildirdiği iman ilkelerini tasdik ederek , O’na hiçbir şeyi
ortak koşmadan (tevhid) yalnızca yaratıcısına kulluk etmesidir .
Zira insan fıtratı itibariyle Allah’ı yegane Rabb’i olarak tanıma (algılama)
yetisine sahiptir . Varlık yapısı itibariyle Allah’ın yegane Rabb oluşuna tanıklık
eden , tabiatıyla yeryüzünde O’nun emir ve yasakları doğrultusunda (manevi-ahlaki
ilkeler bütününe riayet ederek) hareket edeceğine dair yüce yaratıcıyla ahidleşen
insan (A’raf : 172-173) yaptığı bu antlaşmaya uygun davranmakla “ahseni takvim”
üzere fıtratına uygun bir gidişat sergilemiş olur. Aksi halde yaratılış amacı
dışında hareket eden insan devamlı surette yeryüzünde bozguna sebebiyet verir.
Buna bağlı olarak insan , yaratılışındaki bu yapıya uygun hareket etmeye davet
olunmaktadır.
“Öyleyse sen yüzünü bir hanif olarak dine , Allah’ın o fıtratına çevir ki,
insanları bunun üzere yaratmıştır . Allah’ın yaratışında hiçbir değişme yoktur .
İşte dimdik ayakta duran din budur . Ancak insanların çoğu bilmezler.” ( Rum : 30
)
Dolayısıyla “din, insan hayatını gereğince düzene koyan ilahi bir sistemdir” ,
manevi-ahlaki değerler sistemi . Öyleyse insan için esas olan Allah’a ve
baraberinde insanlara (haliyle tüm yaratılmışlara) karşı ahlaki hareket etmesidir.
Diğer bir ifadeyle insan Allah’ın haklarını (hukukullah) ve diğer insanların
haklarını (hukuku’n-nas) gözetmekle yükümlüdür ki , Kur’an bunu “iman ve salih
amel” olarak formüle eder . Bu formül bizi biz yapan ahlakın ana başlığını teşkil
etmektedir , bunun dışında ise insan için yalnızca hüsran vardır.(Asr suresi) Zira
bu formülün dışında hareket eden insan , varlık kanunlarıyla çatışarak önce kendi
nefsinde başlayan ve silsile halinde tabiatın geneline yayılan bir tahribatın
müsebbibi haline gelir. Tabiatıyla günümüz dünyasının bizim için bir yıkım yurdu
haline gelişinin yegane sebebi insanın genel itibariyle maddi-manevi her alanda
sorumsuz ve gayri ahlaki hareket etmesidir. “İnsan eliyle karada ve denizde bozgun
çıktı .”(Rum: 41) Oysa Allah şöyle buyurmuştur :
“Ey insanlar ! Sizi de ve sizden öncekileri de yaratan Rabb’inize kulluk edin ki ,
sakınasınız / O’na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız . O ki , yeryüzünü
sizin için bir döşek ve göğü de bir bina kıldı ve gökten su indirdi de onunla size
çeşitli ürünlerden rızık olarak çıkardı ; öyleyse artık bile bile Allah’a eşler
koşmayın .”(Bakara : 21-22)
Hiç kuşkusuz bu anlayış ayette ifade edildiği gibi sorumluluk bilincini de (takva)
beraberinde getirir ve kişinin önce kendisine sonra da yakın çevresine , topluma
ve tüm yaratılmışlara karşı ahlaki hareket etmesine zemin oluşturur . Ancak bu
bilinçten yoksun olan insan kendisini her şeyden bağımsız ve tüm ihtiyaçlardan
beri addederek her türlü ölçüyü çiğnemeye yönelik tutum ve davranışlarda bulunma
eğilimi gösterir. Bu da yüce Rabb’in yaratılış itibariyle insanın tabiatına
yerleştirdiği değişmez varlık kanunlarından bir tanesidir ki , genel itibariyle
vahyin kendisinde hayat bulmadığı , henüz kıvamını bulmamış insan tipinde tecelli
eder.
“HAYIR ! Gerçek şu ki , insan azar
kendisini müstağni gördüğünde !” (Alak : 6-7)
Kendisini müstağni görmesine zemin hazırlayan güç , servet ve iktidar gibi
unsurları bünyesinde toplayan insan bununla birlikte ilahi bir rehberliğe ihtiyaç
duymaksızın kendisinin her istediğini yapabilecek bir konumda olduğunu vehmeder .
Buna bağlı olarak da zaman içerisinde kendisini her türlü hüküm ve yetki sahibi
addederek canlı-cansız tüm varlıklar üzerinde hiçbir manevi-ahlaki ölçü
tanımaksızın tasarrufta bulunma yolunu tutar. Bununla birlikte insan zaman
içerisinde her türlü ahlaksızlığı ( adaletsizliği , hırsızlığı , gaspı ,
acımasızlığı , cinayeti) bir başka ifadeyle her türlü zulmü meşru görme noktasına
varır . Böylece her geçen gün azgınlıklarına bir yenisini ekleyen insan çeşitli
aşamalardan geçtikten sonra azgınlığın en ileri derecesine ulaşır ki , bunun
sonucunda kendi Rabliğini ve ilahlığını ilan ederek Firavunlaşır . Öyle ki ,
kendisini tüm varlıklar üzerinde hüküm , yetki ve tasarruf sahibi gören ve hiçbir
manevi-ahlaki ölçü tanımayan bu zihniyet insanın insanla , tabiatla ve hatta
yaratıcısı ile olan ilişkilerini dahi tekeline alarak kendi isteği doğrultusunda
düzenleyebileceği şeytani düzenler (sistemler) inşa etmek suretiyle yeryüzünde
fesada sebebiyet verir . Efendisinin ekmeğini yediği evde onu umursamayan köle
misali Allah’ın arzında kendilerini yüce yaratıcıdan müstağni addederek bugün
küresel çapta zulüm işleyen ve dünyayı kan gölüne çevirenlerin sahip oldukları
zihniyet işte budur.
Hem tarih hem de bugün yaşananlar bize açıkça göstermektedir ki , sınırlarını
insanın çizdiği , vahiyden uzak “beşeri ahlak” anlayışı her daim insanlığın
yıkımına yol açmıştır. Cahiliyye tıpkı bugün olduğu gibi bireysel ve toplumsal
olarak ortaya konulan tüm eylem ve icraatların yalnızca kişinin ya da toplumun
kısa vadedeki (anlık) menfaatleri doğrultusunda gerçekleştirilmesinden başka bir
şey değildir. Oysa insan için gerçek anlamda fayda sağlayacak olan her hal ve
şartta ahlaki davranmaktır, zira yalnızca ahlaki davranmak insanı adım adım nihai
hedefe götürür ,
“Şüphesiz senin için kesintisiz bir ecir var
ve şüphesiz ki , sen pek büyük bir ahlak üzerindesin.” ( Kalem : 3-4 )
sözü edilen anlık menfaatler doğrultusunda hareket etmek ise deyim yerindeyse
kişinin ya da toplumun yalnızca o günü kurtarmasını sağlar , bu nedenle kısa
vadeli anlık menfaatler hiçbir zaman gerçek anlamda menfaat olarak
değerlendirilemezler.
“Hayır ! Doğrusu siz çabucak gelip geçmekte olanı seversiniz
ve ahireti (sonradan gelecek olanı) terk edersiniz.” ( Kıyamet : 20-21 )
Dolayısıyla gelişen olaylar ve değişen şartlar neticesinde ihtiyaçları da anlık
olarak değişebilen insanın , yüce yaratıcının vaz’ettiği manevi-ahlaki ilkeler
istikametinde değil ; genel olarak vahyin süzgecinden geçmemiş , sadece dünyanın
metaını (geçici yararını) elde etmeye yönelik , iğreti istek ve tutkuları (hevası)
doğrultusunda hareket etmesi söz konusudur ki , heva insanın dalaletinin
(sapkınlığının) temelini teşkil emektedir. Bunun altında yatan neden ise insanın
Allah ve ahiret bilincinden yoksun olmasıdır . Bu bilinçten yoksun bir toplumun
kıyameti ise an meselesidir . Kur’an bunu Davud (S)’in şahsında şöyle ifade eder :
“Ey Davud ! Gerçek şu ki , seni yeryüzünde halife kıldık , öyleyse insanlar
arasında hak ile hükmet ve sakın iğreti istek ve tutkularına (heva) uyma , sonra
seni Allah yolundan saptırır . Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlar için hesap
gününü unutmalarından dolayı acıklı bir azap vardır.” (Sad : 26)
Sonuç itibariyle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki , ancak ve ancak Allah’ın
çağrısına icabet eden , Rabb’inin kelimeleri ile yoğrulan ve O’nun va’zettiği
manevi-ahlaki ilkelere riayet eden örnek insan modeli yeryüzünü hakkıyla imar
edebilir ve Allah’ın arzında özlenen aşkın medeniyeti tesis edebilir . İnsana
yakışan bir biçimde yalnızca onu yaratanın önünde tevazu ile alçalan , güvenilir
(tüm yaratılmışların kendisinden güvende olduğu) , temiz , iffetli , ahdine ve
emanetine riayet eden, dürüst, adaletli ve merhametli olan , zorluklara göğüs
germesini bilen “büyük ahlak sahibi”, dolayısıyla yaratıcının kendisine güvendiği
bir beşeriyet düşünün ki , bu da ancak “tevhidi ahlak” anlayışıyla mümkündür. Buna
karşın bugün cahili bir dünyada ve cahili bir toplumda yaşamaktayız ve bizi biz
yapan ahlaki değerlere bugün her zamankinden daha fazla muhtacız . Dünya hayatının
geçici yararına aldanarak hevası doğrultusunda hareket eden cahili bir toplumda
yaşıyor olmamız bizi bir kat daha fazla sorumlu kılmakta . “Ben güzel ahlakı
tamamlamak üzere gönderildim” diyen kutlu elçinin yoluna tabi olmak demek onun
sahip olduğu evrensel ahlaki değerlere sahip olmakla eşdeğer . Ve unutmamalıyız ki
, hayatımızla hakikate tanıklık etmek ancak ve ancak doğru tutum ve davranışları
ortaya koymakla mümkün . Bu nedenle gündemimiz her daim vahyi yaşamak olmalı .
Vahyi yaşamak ve cahiliyyenin bağrına ahlak medeniyetinin tohumlarını atmak .
Selam ve dua ile . Atilla Fikri Ergun
4-Ahlak
GÜZEL AHLAK
“Kıyâmet günü, amellerin tartıldığı teraziye konacak şeylerin en ağırı güzel
ahlâktır.” (1) Sizce bu sözler sizlere neyi kastediyor? Nedir güzel ahlak?
Kimilerine göre herkese iyi davranmak, diğerine küfür etmemek vs…
Ahlakın güzellikleri çoktur. İlk önce arayanın telefonu kapatmasından, kötülüklere
iyilikle muameleye kadar bütün güzellikler güzel ahlakın birer emaresidir.
Güzel ahlak; kişinin takvasını ortaya çıkarır. İnsanlara karşı ahlaklı olmak hem
sosyal anlamda hem de dini alemde istenilen bir durumdur.
Güzel ahlak; bireyin çevresine, canlı-cansızlara gösterilen davranışlardaki
titizliktir. Kendisine hedef olan gözlere su serpmektir. Aşina olan gönüllere taht
kurmaktır. Huzur-u ilahiyede ahlak meyvelerini toplamaktır.
Bir insan ne kadar güzel ahlaklı olursa, insanlar tarafından o kadar sevilir.
Kendinden nefret eden insanlar ise yalnızca ahlaksız insanlardır. Mekkeli
müşrikler Peygamberimiz (S.A.V) e “Muhammed-ül Emin” yani “Güvenilir Muhammed”
demişlerdir. Sebebi neydi ki? Hem de küfür edip hakaret ettikleri bir liderdi o
“Güvenilir Muhammed”… “Ben size şu vadide atlılar var. Hazırlık yapmışlar,
üzerinize saldırmak istiyorlar desem, bana inanır mısınız?” “Evet inanırız. Çünkü
şimdiye kadar hiçbir yalanını duymadık. Hep doğru söyledin.” İşte güzel ahlak.
Başkalarının üzerinde güven kaynağı, güzel ahlakta saklı. Böyle kimseler kendi
nefislerini aldatmadığı gibi başka kimselere de zarar vermezler. Müşrikler,
Efendimiz (S.A.V) e etmediği işkenceler, söylemediği kötü sözler kalmamıştı.
Pekala. Peki hangisi karşısına çıkıpta, “Sen yalancısın, sen bizleri hem
mallarımız hem de canlarımız hususunda aldattın. Şehrimize senin yüzünden
kervanlar gelmiyor. Çünkü senin hile yapmandan endişe ediyorlar” diyebildi.
Hiçbiri… Hal bu ki hicret zamanında bile O (S.A.V), Hz. Ali’yi görevlendirerek
emanetleri geri vermesini istemiştir.
Güzel ahlaklı insanlar ayrıca mahlukat tarafından da sevilir. Mana aleminde ki
meleklerin dostu haline gelir. Ondan öte ALLAH’ın çok değerli kullarından olur.
Çünkü güzel ahlakın kaynağında ALLAH korkusu vardır. (Bkz. ALLAH Korkusu) Böylece
güzel ahlak insanı cennete yaklaştırır. Kötülüklerden uzaklaştırır. ALLAH’ın
rızasını kazandırır. Yüce ALLAH katında “doğru” olarak yazılır. BİİZNİLLAH, ALLAH,
kötülüklerden, cahilin cühlünden, zalimin zulmünden, kafirin şerrinden, münafıkın
nifakından korur.
Güzel ahlak ortaya çıktı değil mi? Özgürlük kavramı, İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi, Dayanışma Vakıfları vs… Bu gibi ve bunlar gibi bir çok güzel şeyler
güzel ahlakın birer parçasıdır. Bir zalim ne kadar çok zulüm ederse etsin, ister
ki başkaları kendisine zulmetmesin, ahlaklı olsun. Kendisi de güzel ahlaklı
olsaydı ya… Bu yüzden güzel ahlakla yaşantımızı garantiye alalım. Ki iki
dünyamızda bizim için kazanç olsun. ALLAH, yar ve yardımcınız olsun.
“Muhakkak ki sen yüce bir ahlâka sahipsin.” (2)
“Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya
uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü O, size çok düşkün mü’minlere karşı çok
şefkatli ve merhametlidir.” (3)
Edebsiz girme yola!
Var, edeb öğren edeb!
(Kaygusuz Abdal)
(1): İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:6/343.
(2): Kalem Suresi, 4.Ayet
(3): Tevbe Suresi, 128.Ayet
Ahlak nedir kompozisyon örneği yazısı
Ahlakın konusu insanın iyi ve kötü bütün davranışlarıdır. Yeryüzünde kültürsüz bir
toplum olmadığı için, birlikte yaşayan insanlar bu tür değerlere sürekli
muhtaçtırlar. Bu değerler toplumları ayakta tutan, ona ruh ve şekil veren
değerlerdir.
İnsanlar düzeyleri ne olursa olsun toplum halinde yaşamak zorundadırlar. Çünkü
doğal ihtiyaçlarını gidermek, ortak güvenliklerini sağlamak ve yaşamı daha anlamlı
bir hale getirmek için işbirliği yapmaları gerekir. Bu işbirliğini sağlamak için,
sosyal ilişki içerisine girerler. Bu ilişkilerin düzenli ve olumlu olması için
bazı kurallara ihtiyaç vardır. Bu kuralları da insanlara din, ahlak ve hukuk
sağlar. Hırsızlık yapmak dinde haram, ahlak bakımından kötü, hukuk bakımından da
suç sayılır. Hem ahlak hem de dinin hedefi insan davranışlarını iyiye, güzele,
doğru ve yararlı olana yönlendirmektir.
Bu, kaynağı büyük ölçüde din olan ahlakın toplum yaşamında oynadığı rolü
göstermektedir. Dine dayanmayan ahlak anlayışlarının yaşaması zordur. Ahlakın en
büyük dayanağı Allah’ın ahiret gününde insanları hesaba çekeceğine ve yaptıkları
davranışlara göre ödül veya ceza vereceğine dair inançtır. Bu inancın manevi
yaptırımları olmadan ahlaki ilkelerin işlemesi mümkün değildir. Dinî duyguların
zayıfladığı yerde ahlakın da zayıfladığı görülmektedir. Maddî yaptırımlar
insanları ahlaklı davranmaya zorlayamamaktadırlar.
Her din, bir dünya görüşü yanında aynı zamanda bir ahlak anlayışı da getirmiştir.
Büyük ilahi dinlerde bu açıkça görülmektedir. Bu dinlere inananların yaşantıları
kendilerine özgü ahlak anlayışlarından etkilenerek şekillenmiştir. Çünkü hem
dinler hem de ahlak anlayışları insanların neleri yapması ve nelerden de kaçınması
gerektiğine ilişkin prensipler içerirler. İnsan, başkaları ile birlikte barış ve
kardeşlik içinde yaşamayı ahlak ve dine önem vererek başarabilir.
İslam ahlakının temeli de İslam dinidir.İslamın iki önemli kaynağı olan Kur’anı
Kerim ve Peygamberimizin sünneti islam ahlakının temelini oluşturur.
Peygamberimizin hadislerinde “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” ve
“sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır” buyurulmuştur.
İnsan kişisel çıkarları ve bencilliği yüzünden, başkalarının haklarına
saldırmaktan geri durmaz. Bu yüzden toplumsal yaşamın, düzenli bir şekilde sürmesi
için, kişilerin aşırı arzu ve isteklerinin önüne geçecek, onu ölçülü ve dengeli
bir duruma getirecek değerlere ihtiyaç vardır. Bu değerler ile insanın suç
işlemesinin önüne geçilir ve iyiye yönlendirilir. Sonuç olarak din ve ahlak,
insanlar arasında paylaşılan ortak değerleri artıran yararlı ve birleştirici
unsurlardır. Çünkü her ikisinin de ortak amacı insanlara iki dünya mutluluğu
sağlamaktır.
Din güzel ahlaktır kompozisyon
1. DİNDAR OLMAK GÜZEL AHLAKLI OLMAYI GEREKTİRİR
Her din kötülüğü yenmek, iyiliği egemen kılmak için gelir. Bunun için bireylerin
güzel ahlaklı olmalarını ister. Bireyleri ahlaklı olan toplumlar da ahlaken
yücelirler. Bu bakımdan dindar olmak güzel ahlaklı olmayı gerekli kılar.
İslamiyet’in bütün buyrukları, öğütleri, insanın kötü davranışlardan kurtulmasını
amaçlar. Güzel huylarla bezenmek için kişinin içgüdülerine hakim olması gerekir.
Bunun yolu ise iradeyi güçlendirmektir. İslam dini, insana, kendisini kolayca
kontrol altına alabilmenin yollarını göstermiştir.
Güzel ahlaklı olabilmek için öncelikle kuvvetli bir imana sahip olmalı, özümüzle
sözümüz bir olmalıdır. Yalan söylememeli, olduğumuzdan farklı görünmeye
çalışmamalıyız. Bundan dolayı Kuran’da “Ey inananlar! Yapmadığınız şeyi niçin
yaptığınızı söylüyorsunuz?” buyrulmaktadır. Güzel ahlak peygamberimizin ahlakıdır.
”Güzel ahlak, insana verilen nimetlerin en iyisidir. ”
2. DİN, GÜZEL AHLAKLI OLMAMA NASIL KATKI SAĞLAR?
Din, ahlaklı olmak yolunda bizi teşvik eder. Çünkü dindar bir insan için ahlak
kuralları aynı zamanda Allah’ın buyruklarıdır. Bu sebepten dindar insan, ahlaki
görevlerini yaparken aynı zamanda sevap da kazanır; ahlak kurallarını çiğnemesi
halinde de günah işler. Böylece din ahlaka kuvvetli bir yaptırım gücü sağlar.
Din aynı zamanda peygamber vasıtasıyla insanlara canlı, güzel ahlaklı bir insan
örneği de gösterir. insanlar güzel ahlaklı insanın nasıl olması gerektiğini
peygamberlerin davranışlarından kolayca öğrenebilir. Güzel ahlaklı olabilmek için
her konuda peygamberimizi örnek almak, insana büyük bir kolaylık sağlar.
2.1. Dinim Benden Güvenilir insan Olmamı İster
Dinim benden güvenilir bir insan olmamı ister. insanlara örnek olarak gönderilen
peygamberimiz, bütün insanların güvendiği bir insandı. Bu sebepten ona “Güvenilir
Muhammed” anlamına gelen “Muhammedü’I-Emin” adı verilmiştir.
Dinimizin adı İslam’dır. İslam’a inanan insana Müslüman denilir. Peygamberimiz
Müslüman’ı ”Elinden ve dilinden başkalarının güvende olduğu kimse.” 1 şeklinde
tarif ederek nasıl olmamız gerektiğini belirtmiştir Ben de güvenilen bir insan
olduğum zaman, dinimin istediği gibi bir Müslüman olmuş olurum.
2.1.1 Üzerime Düşen Görevleri Yaparım
Doğadaki her şey bir düzene göre yaratılmıştır ve hepsinin bir görevi vardır.
insan da aynı düzenin bir parçasıdır ve onun da görev ve sorumlulukları vardır.
insanın diğer varlıklardan üstün bir yanı bulunmaktadır. Diğer varlıklar, insan
gibi akıllı olmadıkları için, üzerlerine düşen görevleri içgüdüleri ile
yapmaktadırlar. insan ise,
görevlerini aklını kullanarak yerine getirmektedir. Güvenilir insan olabilmek
için, üzerimize düşen görevlerimizi eksiksiz yerine getirmemiz gerekir. Ben de
görevlerimi her zaman eksiksiz yerine getirmeye çalışırım.
2. 1.2 Verdiğim Sözde Dururum
Güvenilir insan olmanın gereklerinden birisi de verilen sözde durmaktır .Ben de
her zaman verdiğim sözde durmaya çalışırım.
Dinimiz, verilen sözde durmaya çok önem vermiştir. Bir antlaşma yaptığımız zaman
ona uymamızı, bir söz verdiğimiz zaman gereğini yapmamızı emretmiştir. Dinimizin
en önemli amacı, insanların mutlu ve huzurlu olmalarını sağlamaktır.
Yüce Allah Kuranıkerim’de bu konuda: ”Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü
verilen söz sorumluluğu gerektirir. ” 2, ”Ey iman edenler! Yaptığınız sözleşmeleri
yerine getirin!” buyurmaktadır .
2. 1.3 Emanete ihanet Etmem
Emaneti korumak, insan olmanın bir gereğidir. Kendilerine güven duyulan insanlar ,
emanetleri titizlikle korurlar .Peygamberimiz emanete ihanet eden kişinin olgun
bir insan olamayacağını bildirmek üzere;
”Bir Müslüman’a ihanet eden kişi, bizden değildir.”4 buyurmuştur.
Toplumun huzur ve mutluluğu, insanlar arasındaki güven duygusunun varlığına
bağlıdır. Emanete ihanet eden, iki yüzlü davranan insanların oluşturduğu toplumda
birlik ve beraberlikten söz edilemez.
2.1.4 Kötülüğe Yaklaşmam
Dinin istediği gibi güvenilir bir insan olabilmek için her türlü kötülükten uzak
durmalıyım. Çünkü kötülük yapmayı alışkanlık haline getirilen insanlar,
güvenilmeyen insanlardır.
Dinimizde iman esasları; insanı, iyilikleri işlemeye, kötülüklerden kaçınmaya ve
görevlerini yerine getirmeye teşvik eder. ibadetler ise; insanı ahlaken
olgunlaştıran, kötülüklerden uzaklaştıran birer araç gibidir. Çünkü ibadet ederek
kötü arzuları yenmeye alışırız. Böylece kötülüklerden uzaklaşırız.
2.1.5 Hiçbir Konuda Doğruluktan Ayrılmam
Doğruluk, kişinin işine, sözüne ve düşüncesine yalan, yanlış, hile karıştırmaması
demektir. Bu anlamda doğruluk; insanın içi ile dışının, özü ile sözünün bir olması
demektir. Söyledikleriyle yapıp ettikleri arasındaki uyumun adı, kısaca
doğruluktur.
Dinimiz her zaman doğru ve doğrudan yana olmamızı istemektedir. Yalan söylemeyi,
ölçü ve tartıda hile yapmayı, iftira atmayı, yalan yere şahitlik etmeyi
yasaklamaktadır.
Ben de hiçbir konuda doğruluktan ayrılmamaya çalışırım. Yüce Allah’ın istediği
gibi, kendisine güvenilen bir insan olmaya gayret ederim.
2. 1.6 Kimsenin Arkasından Konuşmam
insanların arkasından konuşmaya dinimizde gıybet adı verilir. Gıybet insanların
hoşlanmayacağı şeyleri arkalarından söylemektir. Bu çok kötü bir huydur.
insanların arkasından konuşmak, iki yüzlü davranmaktır. Arkasından konuştuğu
insanın yüzüne bir şekilde davranır, arkasından başka bir şekilde davranır. Bu ise
doğruluktan ayrılmak demektir.
Kuranıkerim insanların arkasından konuşmayı kötü görmekte, tiksindirici bulmakta
ve bundan sakınmamızı istemektedir. Herkesin güvenini kazanmış olan peygamberimiz
de hiç kimsenin arkasından konuşmamıştır. Ben de insanların arkalarından
konuşmamaya özen gösteririm. Çünkü arkamdan konuşulmasını istemem.
2.1.7 Kıskançlıktan, Yalan ve İftiradan Kaçınırım
Kıskançlık, insanı içten içe kemiren çok kötü bir huydur. Kıskanç kişi aslında
kendisini küçük düşürür, kendisine zarar verir. Çünkü bu gibi insanlarla kimse
dostluk ve arkadaşlık kurmak istemez. Bu sebepten yalnız kalırlar. Kıskançlık,
insanları saldırgan yapar, kıskandığı kimseye çeşitli zararlar vermesine yol açar.
Kuranıkerim, kıskançlılığı reddeder. Dinimiz, insanlar arasında sevgi ve saygıya
dayalı bir kardeşlik ortamı oluşturmayı hedefler. Kıskançlık, insanları birbirine
düşürür, kardeşlik bağlarını zedeler. Peygamberimiz:
“Birbirinize hiddetlenmeyin, birbirinize haset edip kıskanmayın. Birbirinize arka
çevirmeyin. Ey Allah’ın kullan, kardeş olun.” sözüyle kıskançlığın kötülüğüne açık
bir şekilde işaret etmiştir .
Dinimiz, kişiye ve topluma bu kadar zararlı olan bir davranışa izin vermez. Allah,
insanları yalandan kaçınmaya ve doğru olmaya çağırmıştır. Bunlarla ilgili olarak
Kuran’da çok sayıda ayet vardır. işte bunlardan iki örnek:
”. ..Yalan sözden kaçının!”
”. ..Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”
Yüce Allah, insanlardan doğru olmalarını, yalandan uzak durmalarını istemektedir.
insanın aleyhine bile olsa, doğruluk ve adaletten ayrılmamak gerekir. Kuran bunu
şu cümlelerle çok açık bir şekilde dile getirir.
”Ey iman edenler! Kendinizin, ana, babanızın ve yakınlarınızın aleyhine de olsa,
Allah için doğruyu söyleyen şahitler olun ve haktan yana olup adaleti yerine
getirmeye çalışın. Hak ve adalet konularında heveslerinize uymayın…”
”Peygamberimiz de doğruluğa sarılmayı emreder, yalanın kötülüğe, kötülüğün ise
cehenneme götüreceğini bildirir. ” Bu demektir ki insan, yalan söylemeyi
alışkanlık haline getirirse kötülüklere yakın olur. Bunun sonucunda da
cezalandırılır.
iftira, kelime anlamıyla kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma anlamına
gelir; bu da bir kimseyi yapmadığı bir kötülükle suçlamak demektir. iftira etmek,
çok kötü bir davranıştır. Ne insanlığa ne de Müslümanlığa sığar.
iftira edenler kötülüğe alet olurlar. iftira etmek, aynı zamanda kul hakkı
yemektir. Kul hakkı yiyenler, mutlaka cezasını görürler. Yani insanlara haksız
yere kötülük edenler daha sonra yaptıklarının karşılığını bulurlar. Ayrıca
iftiracı kimselere asla güvenilmez. Kuran iftirayı hoş görmediğini şu şekilde
açıklar:
“Mümin erkeklerle mümin kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler,
şüphesiz bir iftira ve bir günah yüklenmişlerdir. ”
2. 1.8 Başkalarını Hor Görmem
Başkalarını hor gören insanları kimse sevmez. Toplumda sevilen, güvenilen
insanlar, başkalarını hor görmeyen insanlardır. Başkalarını hor gören kişiler,
kendilerinde büyüklük gören insanlardır. Bir insanın kendisini üstün görmesi
başkalarını hor görmesini sebep olur. Bu kaçınılması gereken bir kötülüktür.
Yüce Allah, başkalarını hor gören insanları sevmediğini şu şekilde bildirir:
“insanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah,
kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez. ”
6 2.2. Dinim, Kendini Geliştiren Bir İnsan Olmamı ister
Dinin özü güzel ahlaktır. Güzel ahlaklı olmak her zaman iyiliğe yönelmek,
kötülüklerden kaçınmakla mümkün olur. Güzel ahlak sahibi olan insanlar, güvenilir
insanlardır. Çünkü bu insanlardan kimseye bir zarar gelmez.
insanın güvenilir bir kişi olabilmesi için, alanıyla ilgili gelişmeleri izlemesi
gerekir. Gelişmeleri izlemeyen insanlar kendilerini geliştiremezler. Kendilerini
geliştiremeyen insanlar ise yaşadıkları çağa ayak uyduramazlar. Yaşadıkları çağa
ayak uyduramayan insanlar, çağın gerisinde kalırlar, çağdaşları arasında yer
bulamazlar. Sonuçta yok olup giderler .Bu sebepten dinim benden, kendini
geliştiren bir insan olmamı ister.
2.2.1 Allah, Öfkemizi Yenmemizi ister
Öfke; engelleme, incinme ya da gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi,
kızgınlık halidir. Çabuk öfkelenen, öfkesini yenemeyen insanlar, aşırılığa
kaçarlar, saldırgan olurlar. Saldırgan kişiler etrafındaki insanlara güven
vermezler, kalıcı arkadaşlık ve dostluklar kuramazlar.
Allah peygamberimizi örnek almamızı istemiştir. Onu örnek almamız, onun gibi
öfkemizi yenmemiz, yumuşak huylu olmamız demektir. Peygamberimiz, öfkesini yenen,
yumuşak huylu olan insanı, baş pehlivanlardan daha güçlü bir insan olarak tanıtır:
”Güçlü insan; güreş meydanlarında başkalarını yenen değil, öfkelendiğinde kendine
hakim olandır.” 1 buyurur.
2.2.2 Allah, Hatasından Dönmek isteyenlere Doğru Yolu Gösterir
işlediği bir günah ya da suçtan pişman olarak bir daha yapmamaya karar vermeye
tövbe etmek denir. Allah, samimi olarak tövbe eden herkesin günahını affeder.
Yeter ki insan, pişman olup af dilesin. Bunun gibi yanılıp yanlış yola sapanlara
Allah fırsat verir, hatalarını anlayıp af dilemeleri için açık kapı bırakır.
Allah, hatasından dönmek isteyenlere yardım eder, onlara doğruyu gösterir. Fatiha
suresinde Allah’ım Bizi doğru yola, nimete erdirdiğin kimselerin yoluna eriştir. ”
şeklinde dua etmemizi ister .
2.2.3 Zorluklarla Baş Etmesini Bilirim
Dinimin istediği anlamda kendini geliştiren bir insan olabilmek için zorlukların
üstesinden gelmem gerekir .
insan hayatta karşılaştığı zorluklarla, sıkıntılarla baş etmesini öğrenmelidir.
Karşılaştığı zorlukların üstesinden gelemeyen insanlar, başarılı olamazlar.
Başarılı olabilmek için karşılaştığımız olumsuzluklara karşı sabırlı olmamız
gerekir.
Zorlukların üstesinden gelebilmek için başka insanlarla yardımlaşmak da gerekir.
Bundan dolayı başkalarıyla iş birliği yapamayan, yalnız kalan insanlar zarar
görürler.
Zorluğu yenmenin yolu, onun üzerine gitmektir. Bunun için insanın hem kendini
yetiştirmesi hem de kendine güvenmesi gerekir. Bir de insan kararlı ve azimli
olmalıdır. Zorluktan kaçanlar, başarılı olamazlar.
2.2.4 Davranışlarımda Doğru Bilgiye Dayanırım
insanın bilinçli yaptığı her davranışı bir bilgiye dayanır. Doğru davranışlarda
bulunabilmek için her zaman doğru bilgilere sahip olmak gerekir.
Allah, bizim daima doğru bilgiye dayanmamızı ister. Kötü niyetle uydurulan sözlere
uymamayı tavsiye eder .Çünkü doğru bilgiye dayanmayanlar , kolayca kötülük
işleyebilirler. Bu sebepten güvenilmez, günahkar (fasık) bir insanın getirdiği
haberlerin aslını araştırmamızı istenir:
”Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü
araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize
yanarsızın.” 1
2.2.5 Görgü Kurallarına Uyarım
Görgü kuralları insan ilişkilerini düzenler, nerede nasıl davranılması gerektiğini
öğretir. Bunlar, toplumun iyi ve güzel kabul ettiği kurallardır. Görgü
kurallarının oluşmasında o toplumun dininin, ahlakının, gelenek ve göreneklerinin
etkisi büyüktür.
Görgü kuralları, insanlar arası ilişkileri düzenler. Bu sebepten çok çeşitli
alanları kapsar. Bunlar; misafirlik, yemek, yolculuk, kılık kıyafet ve konuşma ile
ilgili kuralıları kapsayabilirler. Bu konularda toplumunuz tarafından kabul
edilmiş olan görgü kurallarını şu şekilde açıklayabiliriz:
2.2.5.a. Misafirlik
Misafirlikte uyulması gereken bazı görgü kuralları vardır. Misafirliğe gitmeden
önceye ait görgü kurallarının bir kısmı şu şekilde ifade edilebilir: Gidilecek
yere veya kişiye önceden haber vermek, temiz ve düzgün giyinmek, buyur edilmeden
içeriye girmemek, kapıyı açana güler yüzle selam vermek.
Misafirlikte uyulması gereken görgü kuralları ise; gösterilen yere oturmak, güler
yüzlü olmaya özen göstermek, yapılan ikramları geri çevirmemek ve beğenmezlik
etmemek, ayrılırken teşekkür etmek, ev sahibini rahatsız etmemeye özen göstermek
gibi kurallardır.
2.2.5.b. Yemek Yerken
Yemek yerken uyulması gereken görgü kurallarına “yemek yeme adabı” da
denilmektedir. Yemeğe otururken eller yıkanmalı, yemeğe “besmele” ile başlanmalı,
ağza büyük Iokma alınmamalıdır. Ağızda yemek varken konuşmamalıdır. Yemekten
kalkmadan önce Allah’a dua etmeli, yemekten sonra eller yıkanıp dişler
fırçalanmalıdır.
2.2.5.c. Yolculukta
Yolculuğa çıkarken giyeceklerin temiz olmasına dikkat etmeliyiz. Yolculuk uzun
sürecekse yedek giysiler almalıyız. Yolculuk sırasında başkalarını rahatsız edecek
şekilde konuşup şakalaşmamalıyız. Hasta, yaşlı ve çocuklu kadınlara yer
vermeliyiz. Başkalarını rahatsız edici kokular sürünmemeli, soğan, sarımsak gibi
kokan şeyler yememeliyiz. Sürücülerin dikkatini dağıtacak davranışlardan
kaçınmalıyız.
2.2.5.d. Kılık Kıyafette
Kılık-kıyafette en önemli görgü kuralı, temiz ve ölçülü giyinmektir. Allah,
sevgili peygamberimizden, elbiselerinin temizliğine dikkat etmesini istemiştir.
Kılık-kıyafette temizlik yanında, düzgünlük ve sadelik de önemlidir. iyi giyinmek
pahalı giyinmek değil, temiz, sade ve uyumlu giyinmektir.
2.2.5.e. Konuşmalarda
Konuşma konusunda da uyulması gereken görgü kuralları vardır. ”Tatlı dil yılanı
deliğinden çıkarır.” atasözü, bu kurallardan birini dile getirmektedir. insan,
konuşmalarında tatlı dilli, güler yüzlü olmalıdır. Kırıcı, sert ve anlaşılmaz
konuşmalardan kaçınmalıdır.
Konuşma kurallarına uymak için başkalarının sözünü kesmemeli, söz istemeden
konuşmaya başlamamalıyız. Büyüklerle konuşurken saygılı olmalı, konuşmalarda
gıybet ve dedikodu yapmamalıyız. Övgü ve yergide ölçülü olmalı, kedimize
söylenmesini istemediğimiz bir sözü başkalarına söylememeliyiz.
Konuşmayla ilgili bir atasözü, çok ölçülü ve dikkatli konuşmayı ister: ”Dil dokuz
boğumdur, boğ boğ söyle!” Yusuf Has Hacib, Kutadku Bilig adlı eserinde şöyle der:
”Başın süsü yüz, dilin süsü söz, yüzün süsü gözdür.”
2.2.6 Savurganlıktan Kaçınırım
Kendimizi geliştiren bir insan olabilmemiz için, harcamalarımızda aşırılıktan
kaçınıp ölçülü olmamız gerekir. insanın malını. mülkünü ve parasını ölçüsüzce,
yerli yersiz harcamasına savurganlık denir. Savurganlığın bir adı da israftır.
Savurganlık sadece malda, mülkte, parada yapılmaz. Zaman ve sağlık savurganlığı da
vardır. Zamanını boşa harcayan kişi de zamanı israf eder. Bunun gibi sağlığına
dikkat etmeyen, içki, kumar ve benzeri alışkanlıklarla sağlığını bozan kimse de
sağlığını israf eder.
Dinimiz malların korunması için savurganlığı yasaklar. Savurganlığın zararı
kişinin kendisi ile sınırlı kalmaz; aileye, çevreye ve topluma kadar uzanır.
Savurganlık, ülkeye ve ulusa zarar verebilecek boyutlara ulaşabilir. Örnek olarak
bilinçsizce ormanları tüketenler, ulusal serveti boşuna harcamış olurlar. Ulusal
serveti gelişi güzel harcayanlar, ulusu gelirsiz bırakırlar.
Kuranıkerim savurganlık yapmamızı şu şekilde yasaklar:
“Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa
pişman olur açıkta kalırsın,,
Kısa Ahlak Konulu Kompozisyon Örneği
ACINDIRIRSIN ARSIZ OLUR, ACIKTIRIRSIN HIRSIZ OLUR.’
Ana fikir: Ana ve babalar, çocuklarının maddî ve manevî ihtiyaçları karşısında
anlayışlı ve olgun davranmazlarsa onların ahlâkını bozarlar.
(Bu konuda kompozisyon yazmaya girişilmeden önce, çocuk eğitiminde ailenin ne
kadar büyük rol oynadığı üzerinde düşünülmelidir).
ÖRNEK ÇALIŞMA:
“Çocuk yetiştirmek, onu kişilik sahibi bir insan olarak topluma kazandırmak, hiç
şüphesiz dünyanın en zor işlerinden biridir. Sağlam karakterli insanlardan meydana
gelen huzurlu bir toplumun gerçekleşmesi için eğitime son derece ihtiyacımız
vardır. Büyük Fransız romancısı Victor Hugo, Sefiller adlı eserinde, insanları
aydınlıkta ve karanlıkta olmak üzere iki kısma ayırır. Karanlıkta olanlar,
cahillerdir; onların aydınlığa kavuşması için büyük yazar; “İnsanlara biraz ışık
gerek” diye haykırır. Bu ışık, eğitimdir.
Eğitim deyince, aklımıza hemen okul, öğretmen, kitap kavramları gelir. Oysa,
eğitimin temeli ailede atılır. Çocuk her şeyden önce ailesinin; en yakınlarının
etkisi altındadır. Cahil, kaba, görgüsüz bir anne baba tarafından yetiştirilen
çocukta düşünüş ve davranış bozuklukları görülür. Anne babanın yersiz ve yanlış
davranışları, çocuk karakterinin gelişmesinde olumsuz bir etken olur.
Çocuklarını dengeli ve ruhen sağlıklı olarak yetiştirmek isteyen anne babalar,
kendi davranışlarına son derece dikkat etmelidir. Çocuğu başı boş bırakmak, çok
sıkmak gibi aşırı ve yersiz davranışlar üzücü sonuçlar verip karakterin çarpık
gelişmesine sebep olabilir. Öyle ki, dengesizlikleri okul eğitimi bile kolay kolay
gideremez. Sonuçta, topluma dengesiz bir şahsiyet katılmış olur.
Peygamber efendimizin güzel ahlakı ile ilgili kompozisyon
Rasulullah (s.a.s.) her yönden örnek alınacak en mükemmel insandır, Her müslümanın
O’nu en güzel şekilde öğrenip tanıması; Onun yüce ahlâkını yaşamaya ve yaşatmaya
çalışması lazımdır, Çünkü O’nun ahlâkı, Kur’ân ahlâkı idi.
Hz. Muhammed üstün kişiliği, güvenilirliği , insana değer vermesi , hakkı
gözetmesi , sabırlı ve hoşgörülü oluşuyla en güzel örnektir.
[Resim: peygamber-efendimizin-guzel-ahlaki-png.15970]
Hz. Muhammed’in en önemli özelliği , başkalarına önerdiği öğütleri ve ahlak
kurallarını önce kendi yaşamında uygulamasıdır. O , kendini başkalarından üstün
görmemiş , Kur’an’ın öğütlerini ve yasaklarını yaşamının her anında uygulamıştır.
“Hiç şüphesiz senin için bitmez tükenmez bir mükâfat vardır. Ve hiç şüphesiz sen
pek büyük bir ahlâk üzerindesin.” (Kalem Sûresi, 3-4)
Yine Kur’ân’da Peygamberimiz için “Allah’ın Resulünde sizin için güzel bir örnek
vardır” (Ahzâb Sûresi, 21) buyurularak, mü’minlerin, hayâtlarının bütün
safhalarında onu örnek almaları tavsiye ve emredilir. Çünkü onun ahlâkı bizler
için en güzel örnek, onun yaşayışı, halleri, sözleri ve hareketleri en mükemmel
modeldir.
Peygamberimiz de, “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurur ve
bu özelliğini, dünyadaki göreviyle bağlantılı olarak dikkat çekip bizlere
anlatmaktadır.
Peygamberimizin hayâtında ve ahlâkında, her meslek ve seviyeden insan, örnek
alacak yönler bulabilir. İnsan olarak onun hayâtından alacağı sayısız fazilet ve
güzellik yanında, kendi mesleğini ve toplumdaki yerini ilgilendirecek yüzlerce
dersi de alabilir. Çünkü Peygamberimizin hayâtı her yönüyle hepimize örnektir
Sponsor reklam!
Ahlakla ilgili kompozisyon
KONU: “EDEBİ, EDEPSİZDEN ÖĞREN.”
Ana fikir: Edepsizin hareketleri, bu tür davranışların çirkinliğini ve
yakışıksızlığını gözler önüne sererek edepli davranmanın yollarını kendiliğinden
öğretir.
ÖRNEK ÇALIŞMA:
“Bütün eğitim çabalarının, toplum ve ahlâk yasalarının gayesi nedir? İnsanı
faziletli, dürüst, terbiyeli bir kişi olarak topluma kazandırmak, doğruya, güzele
yöneltmek… Aldığı eğitimi sindirmiş bir insan, neyin iyi, neyin kötü olduğunu
kolaylıkla ayırt edebilir. Terbiye görmemiş, ahlaken eğitilmemiş kişiler kendi
çaplarında birer zavallı oldukları gibi, toplum için de birer yüz karasıdırlar.
Onlar, sadece kendi duygularının ve içgüdülerinin kanunlarına uyarlar. İşlerine
gelmeyen durumlarda kimseye aldırış etmeden türlü edepsizlikler yaparlar. Hatta
zaman zaman gülünç bir üstünlük kompleksine kapılan bu basit ve zavallı
kişiler,kendilerini oldukları gibi görmeyi bir türlü beceremezler. Ne derece
iğrenç ve çirkin hallere düştüklerini bir kavrayabilseler!
Toplumun örf, âdet ve geleneklerine ters düşen, ahlâk kavramlarıyla bağdaşmayan,
insanî duyguları yaralayan bu tür davranışlar, bütün his ve vicdan sahibi insanlar
tarafından kınanır ve kabul edilemez bulunur. Kendi şahsî çıkarları uğruna
başkalarına haksızlık eden, bu amaçla her türlü yalan ve hileye başvuranların
korkunç gayretleri karşısında aklı başında hangi insan “edepsizlik ve haksızlık
etmenin aşağılaştırıcı bir durum” olduğunu düşünüp de buna tepki göstermez! Toplum
içinde ******lik ve saygısızlık eden insanların hali hangimizde küçümseme duygusu
uyandırmaz? Hangimizi toplum kurallarına uyma yolunda dolaylı olarak uyarmaz?
Erdemli insan, bayağı insanların çirkin davranışlarından kendine bir ibret ve
tecrübe payı çıkaran kimsedir.”
Milli ahlaka uygun hareket etmek milli birliği sağlar ile ilgili kompozisyon
anlamlı ve öğüt verici
Milli birlik, adı üzerinde, milleti birlik içerisinde güven ve huzurla
yaşayabilmesi birbirini kenetlenmesidir. Bunun olabilmesi için de milli ahlaka
uygun hareket etmek gerekir. Tıpkı Atatürk’ün de belirttiği gibi “Hiçbir millet
yoktur ki ahlak esaslarına dayanmadan ilerlesin.”
Arkadaşlar! Bizler sürekli milletimizin ilerlemesine kalkınmasını istiyor ve bunun
için çabalıyoruz. Bence bu çabaya öncelikle milli birliği sağlayarak başlayalım.
Bu konu ile ilgili en net ve en doğru örnek vatanı ve milleti için çalışan
askerlerimizdir. Onlara şüphesiz “Ya kendin ya da vatanın” dendiğinde canlarını
feda ederek vatanlarını seçerler. İşte budur milli ahlak,işte budur milli birlik.
Türk milletine önderlik eden atamıza saygımız sonsuz o zaman onu örnek alıp, milli
ahlak değerlerimize sahip çıkalım.
Güzel Ahlak ile ilgili bir yazı
Yüce Rabbimiz, insanlığı, inançsızlığın karanlığından çıkarıp iman ve güzel
ahlakın aydınlığına kavuşturmak için Peygamberler ve Kitaplar göndermiştir([1]).
İnsanları, asla rehbersiz bırakmamış ve son olarakda,Kur’an-ıKerîm’i ve
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’i göndermiştir.
İslam dininin gayesi, “Tevhîd” inancını, bütün insanların gönüllerine nakşetmeleri
ve onların güzel ahlak sahibi fertler olmalarıdır. Bakınız Kur‘an, bu hususta
şöyle buyuruyor:”Ey Ehl-i Kitap! Size, kitabınızdan gizlediklerinizin birçoğunu
ortaya koyup açıklayan, birçoğunu da bağışlayan Elçimiz geldi. Gerçekten size
Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi. Allah bu Kitap’la, rızasını
gözetenlere kurtuluş yollarını gösterir, Kendi izni ile onları karanlıklardan
aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola ulaştırır”([2]).
Hz. Peygamber (a.s)‘in gönderiliş amacını da kendileri, “Ben güzel ahlakı
tamamlamak için gönderildim”([3]) şeklinde açıklamaktadır. Kur’an-ı Kerim, Hz.
Peygamber’i şöyle tanıtmaktadır: “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” ve
“Andolsun ki, Allah’ın Resulü sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı
umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”(4)
Aziz Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim, itikat, ibadet ve ahlaka ait esasları, bir çok ayette birlikte
zikreder. Bu da bize, iman ile ahlaki davranışlar arasında sıkı bir irtibatın
bulunduğunu gösterir. Ahlak kavramı, bir insanın bütün davranışlarını kapsar.
İbadetin bir hikmeti de insanı güzel ahlak sahibi olmaya yönlendirmektir. Bunun
için güzel ahlak,Müslümanların aynasıdır. Hz.Peygamber “İman bakımından müminlerin
en olgunu, ailesine karşı şefkat, merhamet gösteren ve ahlakı güzel olandır”(5)
buyurmuşlardır.
Değerli Mü’minler!
Kur’an-ı Kerim, olgun müminleri; zor günlerde yoksulu doyuran, birbirine doğruyu
tavsiye eden, Allah’ın koyduğu sınırları aşmayan, kötülüğün gizlisine de açığına
da yaklaşmayan, cana kıymayan, ölçü ve tartıda adaleti gözeten, ölçülü konuşan,
verdiği sözde duran, insanlara karşı büyüklük taslamayan, verilen emaneti koruyan,
sözü özü bir olan, ana babaya, akrabaya, komşuya, arkadaşa ve yönetimindekilere
güzel davranan kişiler olarak nitelendirir. Güzel ahlakı korumak, Yüce Rabbimizin
emridir. Aynı zamanda toplum hayatını sürdürmenin ve insanlık onurunu yüceltmenin
bir gereğidir. Bir insanın yaptığı kötü bir davranışın, ailesinden başlayarak
bütün topluma dokunan zararları vardır. Bunun için ahlaka aykırı tavırları görüp
geçiştirmek, onun yayılmasına imkan hazırlamak demektir. Güzel ahlaka aykırı
görülen davranışları, uygun bir lisan ile düzeltmeye çalışmak, iyi huylu olmayı
teşvik etmek, toplum için önemli bir görevdir.
Hutbemi, bir âyet meâli ile bitiriyorum: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip
kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir”(6).