08-13-2024, 03:14 PM
İmam-ı Azam’ın ikna kabiliyeti
Bir adam hem çok iyi bir müslüman olduğunu iddia ediyor, hem de Resülüllah’ın halifeleri olan Hulefa-i Raşidine karşı bile son derece kin ve nefret besliyordu.
Ondaki bu nefret öylesine aklını başından almıştı ki, o büyük zatlar hakkında iftira dahi edebilecek reddeye gelmişti. Öyle ki Hz. Osman (Radıyallahü anh)’ın haşa “yahudi” olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmişti.
Kûfe’de yaşayan bu sapık itikatlı adam, bulunduğu muhitin eşrafındandı. Onu bu itikadından döndürebilmek için her ne kadar ilim adamları, hocalar kendisine gidip bu meseleyi anlatmaya, izah etmeye çalıştılarsa da, bir türlü onu ikna etmeye muvaffak olamadılar. Ayetler, Hadisler okumalarına, yığınla deliller göstermelerine rağmen bu kimseyi yanlış itikadından döndüremiyorlardı. Adam öylesine inat ve öylesine cahildi ki, laf anlatabilene aşk olsun..
Bir gün büyük müctehid İmam-ı Azam Hazretlerine bu meseleyi açtılar ve bu adamın hakkından ancak kendisinin gelebileceğini söylediler. İmam-ı Azam meseleyi dinledi ve yanlış itikat sahibi olan kimseyi ikna etmeye çalışacağını söyledi.
Bu adamın güzel ve dindar bilinen bir kızı vardı. Kız da evlilik çağına gelmişti. İmam-ı Azam o adama haber göndererek, hayırlı bir iş için filan günün akşamı ona misafir olacağını bildirdi. Tabi adam bu habere son derece sevindi ve mutlu oldu.
Zira kız evlat baba evinde bir emanet değil miydi?
Nihayet günün birinde bir kısmeti çıkacak ve evden ayrılıp kendine bir yuva kuracaktı. Dolayısıyla İmam-ı Azam gibi büyük bir alimin bu meselede aracı olması bir nevi dünürlük etmesi, elbette bir iftihar vesilesiydi.
Kararlaştırılan gün geldi ve İmam-ı Azam o adamın evine misafir oldu. Yenildi, içildi konuşulup sohbetler edildi ve konu döndü dolaştı asıl meseleye gelindi. Büyük İmam konuya girdi ve Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle adamın kızını bir delikanlı için istedi. Adam İmam-ı Azam’ın aracı olduğu birine kızını vermeye dünden razıydı, lakin bu delikanlı acaba kimdi, neyin nesiydi? Bunu da usulüyle sordu.
-“Ey İmam! Bu hayırlı iş için sizin gelmeniz ve damat adayına kefil olmanız,kızımı vermem için yeterli bir sebeptir, lakin bu delikanlı kimdir, kimlerdendir, huyu suyu nasıldır? takdir edersiniz ki, bunu bilmek bizim hakkımızdır.”
Bunun üzerine İmam-ı Azam başladı damat adayının meziyetlerini anlatmaya:
-“Bu kimse son derece dindardır. Allah’tan son derece korkar. Öyle bir haya ve edeplidir ki, bu konuda melekler Ona yetişemez. Aynı zamanda Hafız-ı Kuran’dır. Alim, abid, yiğit son derece de zengin ve cömerttir.”
İmam-ı Azam damat adayının meziyetlerini bu şekilde anlatmaya devam ederken adamın ağzı bir karış açık kaldı. Başına devlet kuşu konuyordu. Böyle birine gözü kapalı herkes kızını verirdi. Lafı daha fazla uzatmak istemedi ve dedi ki:
– “Ya İmam! Bu kadar yeter. Daha fazla bir şey anlatmanıza hiç gerek yok. Öyle şeyler söylediniz ki, bu saydığınız özelliklerden bir tanesi bile kızımı o gence vermeme vallahi yeter.”
İmamı Azam konuyu istediği yere getirmişti ve sözünün sonuna hemen şunu ilave etti.
-“Yalnız tüm bunları sayarken, gencin bir kusurunu söylemeyi unuttum.”
-“Nedir o kusur?”
-“Kızınızı istediğim delikanlı Yahudidir.”
Adam bu cevabı duyunca birden rengi attı. Öylesine hiddetlendi, öylesine gadaplandı ki, ağzından tükürükler saçarak bağırdı:
-“Nasıl olur Ya İmam!? Benim kızımı bir Yahudi’ye mi istiyorsun ve ona mı layık görüyorsun?”
Bunun üzerine İmam-ı Azam, Hz. Osman (Radıyallahu anh) hakkında ileri geri konuşup “Yahudi” dir diye iftira eden adama, şu müthiş cevabı verdi:
-“Bre adam! Sen bir kızını Yahudi’ye veremiyorsun da, Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (SAV) iki kızını birden Yahudi’ye verdiğini nasıl iddia edebiliyorsun?”
İmam-ı Azam’ın bu sözü üzerine adamın aklı başına geldi ve ne büyük bir hata yaptığının farkına vardı. Evvelce söylediği o cahilane sözler için çok mahcup oldu.
Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in iki kızıyla da nikahlanma şerefine nail olup, “Osman-ı Zinnureyn” (iki nur sahibi) lakabını alan Hz. Osman (Radıyallahu anh) hakkında yapmış olduğu çirkin iftiralardan ötürü derhal tövbe etti. Artık bundan böyle aleyhinde tek bir söz söylemediği gibi Hz. Osman (Radıyallahu anh)ı hem övdü, hem de çok sevdi.
Bir adam hem çok iyi bir müslüman olduğunu iddia ediyor, hem de Resülüllah’ın halifeleri olan Hulefa-i Raşidine karşı bile son derece kin ve nefret besliyordu.
Ondaki bu nefret öylesine aklını başından almıştı ki, o büyük zatlar hakkında iftira dahi edebilecek reddeye gelmişti. Öyle ki Hz. Osman (Radıyallahü anh)’ın haşa “yahudi” olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmişti.
Kûfe’de yaşayan bu sapık itikatlı adam, bulunduğu muhitin eşrafındandı. Onu bu itikadından döndürebilmek için her ne kadar ilim adamları, hocalar kendisine gidip bu meseleyi anlatmaya, izah etmeye çalıştılarsa da, bir türlü onu ikna etmeye muvaffak olamadılar. Ayetler, Hadisler okumalarına, yığınla deliller göstermelerine rağmen bu kimseyi yanlış itikadından döndüremiyorlardı. Adam öylesine inat ve öylesine cahildi ki, laf anlatabilene aşk olsun..
Bir gün büyük müctehid İmam-ı Azam Hazretlerine bu meseleyi açtılar ve bu adamın hakkından ancak kendisinin gelebileceğini söylediler. İmam-ı Azam meseleyi dinledi ve yanlış itikat sahibi olan kimseyi ikna etmeye çalışacağını söyledi.
Bu adamın güzel ve dindar bilinen bir kızı vardı. Kız da evlilik çağına gelmişti. İmam-ı Azam o adama haber göndererek, hayırlı bir iş için filan günün akşamı ona misafir olacağını bildirdi. Tabi adam bu habere son derece sevindi ve mutlu oldu.
Zira kız evlat baba evinde bir emanet değil miydi?
Nihayet günün birinde bir kısmeti çıkacak ve evden ayrılıp kendine bir yuva kuracaktı. Dolayısıyla İmam-ı Azam gibi büyük bir alimin bu meselede aracı olması bir nevi dünürlük etmesi, elbette bir iftihar vesilesiydi.
Kararlaştırılan gün geldi ve İmam-ı Azam o adamın evine misafir oldu. Yenildi, içildi konuşulup sohbetler edildi ve konu döndü dolaştı asıl meseleye gelindi. Büyük İmam konuya girdi ve Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle adamın kızını bir delikanlı için istedi. Adam İmam-ı Azam’ın aracı olduğu birine kızını vermeye dünden razıydı, lakin bu delikanlı acaba kimdi, neyin nesiydi? Bunu da usulüyle sordu.
-“Ey İmam! Bu hayırlı iş için sizin gelmeniz ve damat adayına kefil olmanız,kızımı vermem için yeterli bir sebeptir, lakin bu delikanlı kimdir, kimlerdendir, huyu suyu nasıldır? takdir edersiniz ki, bunu bilmek bizim hakkımızdır.”
Bunun üzerine İmam-ı Azam başladı damat adayının meziyetlerini anlatmaya:
-“Bu kimse son derece dindardır. Allah’tan son derece korkar. Öyle bir haya ve edeplidir ki, bu konuda melekler Ona yetişemez. Aynı zamanda Hafız-ı Kuran’dır. Alim, abid, yiğit son derece de zengin ve cömerttir.”
İmam-ı Azam damat adayının meziyetlerini bu şekilde anlatmaya devam ederken adamın ağzı bir karış açık kaldı. Başına devlet kuşu konuyordu. Böyle birine gözü kapalı herkes kızını verirdi. Lafı daha fazla uzatmak istemedi ve dedi ki:
– “Ya İmam! Bu kadar yeter. Daha fazla bir şey anlatmanıza hiç gerek yok. Öyle şeyler söylediniz ki, bu saydığınız özelliklerden bir tanesi bile kızımı o gence vermeme vallahi yeter.”
İmamı Azam konuyu istediği yere getirmişti ve sözünün sonuna hemen şunu ilave etti.
-“Yalnız tüm bunları sayarken, gencin bir kusurunu söylemeyi unuttum.”
-“Nedir o kusur?”
-“Kızınızı istediğim delikanlı Yahudidir.”
Adam bu cevabı duyunca birden rengi attı. Öylesine hiddetlendi, öylesine gadaplandı ki, ağzından tükürükler saçarak bağırdı:
-“Nasıl olur Ya İmam!? Benim kızımı bir Yahudi’ye mi istiyorsun ve ona mı layık görüyorsun?”
Bunun üzerine İmam-ı Azam, Hz. Osman (Radıyallahu anh) hakkında ileri geri konuşup “Yahudi” dir diye iftira eden adama, şu müthiş cevabı verdi:
-“Bre adam! Sen bir kızını Yahudi’ye veremiyorsun da, Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (SAV) iki kızını birden Yahudi’ye verdiğini nasıl iddia edebiliyorsun?”
İmam-ı Azam’ın bu sözü üzerine adamın aklı başına geldi ve ne büyük bir hata yaptığının farkına vardı. Evvelce söylediği o cahilane sözler için çok mahcup oldu.
Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in iki kızıyla da nikahlanma şerefine nail olup, “Osman-ı Zinnureyn” (iki nur sahibi) lakabını alan Hz. Osman (Radıyallahu anh) hakkında yapmış olduğu çirkin iftiralardan ötürü derhal tövbe etti. Artık bundan böyle aleyhinde tek bir söz söylemediği gibi Hz. Osman (Radıyallahu anh)ı hem övdü, hem de çok sevdi.
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca