Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 3.11/5 - 61 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
BİR PAZAR SABAHI
#1
Oku-1 
BİR PAZAR SABAHI

Merhaba kıymetli okurlarım. Bu ayki zaman yolculuğumuz, televizyonun renksiz olduğu ama birbirimizin gözlerine baktığımızda renkli dünyalar gördüğümüz, komşulukların ve dostlukların kavi olduğu bir zamana olacak inşallah. Hazırsanız anlatmaya başlayayım.
Efendim bu sefer sizlere çocukluğumun pazar günlerinden bahsetmek istiyorum. Pazar dediğime bakmayın yani tatil günleri. Maaile herkesin evde curcuna ve hareketin bol olduğu günler.
Bir çocuk olarak en sevdiğim vakitler pazar sabahlarıydı. Ev ahalisinin uyuduğu bu saatlerde erkenden kalkıp çizgi film seyretmek şahane bir şeydi. Hava biraz serinse sırtıma giydiğim el örgüsü hırkama biraz daha sarılarak büyük bir keyifle çizgi kahramanları seyrederdim. Şimdiki gibi yüzlerce kahraman yoktu o zamanlar. Zaten az olan hep daha değerlidir
değil mi?
Saat ilerledikçe ev ahalisi de uyanmaya başlardı. Mutfaktan kahvaltı hazırlama, banyodan da yüzünü yıkayan insan sesleri gelmesi, çizgi filmimle baş başa kaldığım, televizyonun tartışmasız kralı olduğum saatlerin bitmesi anlamına gelirdi.
Annemin mutfağa girmesi ile birlikte her hafta sonu kendisinden önce kokusunun içimizi ısıttığı tarhana çorbası hazırlığı başlardı. Kahvaltıda çorbanın ardından menemen yanında kızarmış ekmek yer ve mevsime göre ıhlamur ya da çay içerdik. Şimdilerde kırk iki çeşit kahvaltı malzemesinin olduğu bir soframız yoktu. İyi ki de yoktu. Bizim soframızda kalan ekmek kırıntıları bile toplanır, kurdun kuşun hakkı diye hemen evimizin yakınındaki tepede kahvaltılarını yapmak için gelen kuşlara götürülürdü. Annem her zaman bereketin yemeğin neresinde olduğunu bilemezsiniz, derdi. Bugün bile hâlâ ekmek kırıntılarını toplarım ve nerede olursam olayım onları kuşlara veririm.
Karnımız doyduktan sonra bu sefer benim hiç sevmediğim işler başlıyor demekti. Bana göre pazar günlerinin en sıkıcı zamanları ev temizliği ve banyo yapmaktı.
Önce size temizlikten bahsedeyim. Yaşım küçük olduğundan dolayı ufak tefek toz alma işleri bana kalırdı çok şükür. İnanın bir çocuğun iki ablasının olması çok güzel bir şey. Hele onların bu işleri severek yapıyor olması, daha da muhteşem bir durum. Benim hep farklı bir çocuk olduğumu söylerlerdi. Okumak, yazmak ve yeni dünyaları keşfetmek bana her zaman daha heyecanlı gelmişti. Neyse kaldığım yerden devam edeyim. Bizim oturma odalarımızda koltuklar değil sedirler vardı. Sedirlerin altında da plastik sepetler olurdu. İçinde farklı malzemeler bulunurdu. Bir nevi baza gibi düşünebilirsiniz. Sedirlerin altındaki bu sepetler tek tek çıkarıldıktan sonra sedirin altı iyice silinirdi. Halılar ve camları da unutmamak lazım. Tabi bu arada annem evdeki bir haftalık kirli kıyafetleri toplar ve çamaşır işine yavaştan başlardı.
Hep annemden bahsediyorum ama babam için de pazar günü tamirat günüydü. Şimdiki gibi tüm arızalar için usta çağrılmazdı. Maşallah babamın elinden her şey gelirdi. Allah sağlıklı uzun ömür versin hâlâ elinden geldiğince tamirat yapmaya devam ediyor. Bütün bu işler sırasında sırayla babama çıraklık yapardık. O vakitler bu işleri yapmayı hiç sevmesem de şimdi hayatımı ne kadar kolaylaştırdığını anlatamam sizlere. Mesela o vakitler sigorta attığında bugünkü gibi sadece bir düğmeye basıp düzeltemezdik. Apartmanın içine evden aldığımız ahşap tabureyi altına ayakları kirlenmesin diye bir gazete kâğıdı serer ve sigorta panosuna çıkardık. Önce porselen sigortayı söker ve belirli kalınlıktaki teli sarardık. Öyle korkmayın hemen. Bu iş son derece kolaydı. Tabii gerekli önlemleri aldıktan sonra.
Pazar günleri eğer misafirliğe gidilmeyecekse temizlikten sonra az da olsa sokağa çıkmak tam bir bonustu. Benim gibi bir iki saatliğine sokağa kaçamak yapan bir arkadaşım olursa onunla oyunlar oynar ya da en sevdiğim şey olan ağaçlara tırmanırdım. Meyve toplamak ve topladıklarımı yemenin yanında bazen kitabımı alıp ağacın tepesinde onu okumak bana upuzun bir deniz yolculuğuna çıkmışım gibi hissettirirdi. Geminin direğine çıkmışım da, “Kara göründüüü!” diye bağıran bir denizciydim sanki.
Vee tam bu güzel anlardan beni uyandıran, annemin ya da ablamın camdan ismimi seslenmesi olurdu. Tabii o vakitler cep telefonu yoktu. Mesaj atıp beni çağıramazlardı.
Ama ben bilirdim ki banyo sırası bana gelmişti. Bizim evde banyo haftada bir yapılırdı. Banyomuzda küçük bir soba ve bu sobanın ısıttığı kocaman bir kazan vardı. Isınan su musluğa bu soba vasıtasıyla gelirdi. Bildiğiniz hamam sistemi aslında.
Ev ahalisinin işine göre sırayla banyoya girilirdi. Saçlar iyice yıkandıktan sonra muhakkak keselenirdik. Açık konuşmak gerekirse çocukken keselenmeyi hiç ama hiç sevmezdim.
Ve pazar gününün en eğlenceli aracı ise dans eden çamaşır makinamızdı. Çamaşır makinemiz merdaneliydi. Çocuk aklı bu ya, çamaşır makinemizin yıllardır çalışmaktan çok yorulduğunu ve hep bir seyahate çıkmak istediği için harekete geçtiğini düşünürdüm.
Annem bu işlerle uğraşırken biz hep “Hadi bakalım ders çalışmaya” derdi. Ders çalışmak önemliydi onun için. Okula gidemese de kendi kendine okuma yazmayı öğrenmişti. Tüm hesaplamaları aklından yapardı. Ertesi gün okul olduğu için bütün kardeşler ders çalışmaya başlardık. Akşam hafif hafif yaklaşırken yarın giyeceğimiz önlüklerimizi ve kıyafetlerimizi hazırlardık.

Seher MERİÇ

Diyanet Aile Dergisi





Signing of RasitTunca

Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Cevapla


Bu Konudaki Yorumlar
BİR PAZAR SABAHI - Yazar: RasitTunca - 03-13-2024, 09:54 PM

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi