Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 3.25/5 - 4 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Ölü Yada Diri Kalp
#1
Dini-1 
Ölü Yada Diri Kalp

Allah’a hamd, Rasulüne salat ve selam olsun.

Şüphesiz ki Allah’ı (cc) zikretmek kalplerin hayatı ve şifası, gözlerin aydınlığı, nefislerin huzuru ve ruhların en çok hayat bulduğu bir hakikattir. Kalbin zikre olan ihtiyacı balığın suya olan ihtiyacı gibidir. Su olmadığı zaman balığın hali ne olur? Mü’minin hayatı ancak Allah’ı zikrederek güzel olur. Zikirden gafil kalan kalp, ölü kalptir. Allah’ın isminin anılmadığı evler harap evlerdir. O zaman bir mümine düşen husus kalbinin hayat bulması ve evinin imarı için Allah’ı (cc) çokça zikretmesi gerekmektedir. Tıpkı şu hadiste geçtiği üzere Allah Rasulu (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Rabbini zikreden kişiyle zikretmeyen kişi, diriyle ölü gibidir.”[1]

Başka bir rivayette ise “İçinde Allah’ın anıldığı ev ile Allah’ın anılmadığı evin misali, diriyle ölü gibidir.”[2]

Bu hadiste Allah’ı zikreden bir kimsenin kalbinin diri ve huzur olacağını bildirmektedir. Kalbin diri olmasını zikir sebebiyle olacağını, anmayan bir kimsenin ise mutmain olmayacağını, mütmain olmayan kalp ise ölü mesabesinde olduğunu izah etmektedir. Bu hadisten dersler çıkartarak kalbimizin gafil kalmamasına gayret göstermemiz gerekmektedir. 
 
Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu?”[3]

İmam Kurtubi, “Allah Teâlâ, önceki ayette müşriklerin, Allah'ın dini hususunda mü'minlerle mücadele ettiklerini açıklayınca, bu ayette de hidayete ermiş mü'minin durumu ile, sapıtmış kafirin halini anlatan bir darb-ı mesel (teşbih) yapıp, hidayete eren mü'minin, ölü iken Allah'ın dirilttiği ve faydalarını görüp gözetsin diye kendisine bir nur verdiği kimse gibi; kâfirin ise, kurtulamaya­cağı bir karanlığa düşmüş ve gittikçe ona batan, böylece devamlı şaşkınlık içinde olan bir kimse gibi olduğunu beyan etmiştir.” demektedir.

Ab­dullah bin Abbas şöyle der: "Bu ayet, Hamza (ra) ile Ebu Cehili anlatmaktadır. Zi­ra bir gün Ebu Cehil, Resulullah’ın üzerine deve işkembesi atmış bu durum Hamza’ya (ra) bildirilmiş, henüz Müslüman olmayan Hamza avdan döndüğü bir sıra­da imiş ve elinde ok ve yayı bulunuyormuş. Hamza Ebu Cehil’e gidip onu elin­deki yayla dövmeye başlamış. Ebu Cehil ise ona yalvararak demiştir ki: "Ey Ebu Ya'Iâ, Muhammedin, bizi geri zekalı olarak görmesini, ilahlarımıza sövme­sini, atalarımıza karşı çıkmasını görmüyor musun? Hamza da şu cevabı vermiş­ti: "Sizden daha beyinsiz kim var'? Allah’ı bırakıp tanrı diye taşlara tapıyorsunuz. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Onun hiçbir ortağı yoktur. Muhammed de onun kulu ve Peygamberidir."

Mukatil (ra), bu ayetin Resulullah ile Ebu Cehil hakkında indiğini, İkrime de ayetin, Ammar b. Yasir (ra) ile Ebu Cehil hakkında indiğini, Dehhak (ra) ise, Ömer (ra) ile Ebu Cehil hakkında indiğini söylemişlerdir.[4]

Ayeti kerime kimin üzerine inerse insin farketmez. Kıyamete kadar yaşayacak herkes için geçerlidir.

Zikir ehline Allah’ın onları anması fazilet bakımından yeterlidir. Bir kul için Alemlerin Rabbi olan Allah’ın kendisini anması en büyük şeref ve iftihar kaynağı olarak yeter ve artar bile. Bu sebeple Ebu Bekir (ra) “Allah’ı zikredenler bütün hayırları elde etmiştir.”[5] diye buyurmuştur. Aynı şekilde bir kul zikir sayesinde şeytanı kendisinden uzak tutar, Rahmanı razı eder, kendisinde var olan tasayı ve üzüntüyü götürür. Dünya hayatında ve ahiret hayatında bir nur söz konusu olur. Kalpler ancak Allah’ı anmakla mütmain olur. Nitekim Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Onlar ki; iman edip kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain/huzur ve güven içinde olanlardır. Dikkat edin! Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur.”[6]

Allah’ı zikretmek dil ve kalp ile olur. Fakat zikrin en faziletlisi en kâmil olanı ve Allah’ın en sevimli olanı dilin ve kalbin birbirine olan uyumluğudur. Dil zikreder, kalp ise manasını ve maksadını düşünür. Sadece kalp ile yapılan zikirde vardır. O da Allah’ın büyüklüğü, dünyanın yaratılışını, evrenini inceye tefekkür eder. Bu şekilde yapılan zikir, kulu Allah’ın emirlerine teslim olmasını ve yasaklarından da uzak tutmasını vesile kılar.

Allah’ı zikretmek tüm vakitlerde ve hallerde meşrudur. Hiçbir kula Allah’ı zikretmekten gafil kalmasının bir mazereti yoktur. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Sabah akşam O’nu tesbih edin.”[7]

Abdullah bin Abbas (ra) şöyle demektedir: "Allah Teala kullarına farz kıldığı her ibade­te belli bir sınır koymuştur. Kulların özürlerine göre de onları bu ibadetlerden muaf tutmuştur. Ancak Allah’ı zikretmeyi bunların dışında tutmuştur. Zira Alla­h’ı zikretmeye bir sınır koymamış ve Allah’ı zikretme hususunda delilerden baş­ka hiçbir kimsenin özrünü kabul etmemiştir. Kulların, Allah’ı ayakta iken, otu­rurken, yatarken, gece ve gündüz, karada ve denizde, yolcu iken, mukim iken anmalarını istemiş, zengin olanın, fakir olanın, hasta olanın, sağlıklı olanın da onu gizli veya açıkça zikretmesini emretmiştir. Sabah akşam kendisinin tesbih edilmesini istemiş bunu yapan kullarına ise Allah’ın ve meleklerin merhametli davranacaklarını ve Allah’ın onları, sapıklığın karanlıklarından çıkarıp hidayetin aydınlığına sevk edeceğini beyan etmiştir. Zira Allah, müminlere pek merhamet­lidir.”[8]

Allah’ı zikredecek kul için eğer oturuyorsa kıbleye yönelip, vakar ile başını eğmesi müstehaptır.

Bu şekilde olmasa bile caizdir ve kerahet söz konusu değildir.  Zikir mutlak ve mukayyed olarak iki kısma ayrılır.

Mutlak zikir; Tüm zamanlarda ve mekanlarda, sayıda ve kelimenin türevinde sınırlandırma olmaksızın yapılan zikirdir. Mü’min bir kimse gücü yettiğince her zaman Allah’ı zikredebilir. Allah’ın şu buyruğunda olduğu gibi. “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Sabah akşam O’nu tesbih edin.” Nebi (as) Allah’ı tüm hallerinde zikrederdi.[9]

Mukayyed zikir; Zamanlara, mekanlara, durumlara ve sayılarla sınırlı olan zikirdir. Zamanlara sınırlı olan zikir, sabah ve akşam yapılan zikir, hilali gördüğü zaman yapılan zikir vs. Mekanlara sınırlı olan zikir, mescide girerken ve çıkarken, eve girerken ve çıkarken, helaya girerken ve çıkarken zikir vs. Durumlara sınırlı zikir, uyumadan önce ve uyandıktan sonra, yolculukta iken, sıkıntı, bela, müsibet geldiğinde, kızgın haldeyken, hapşırma esnasında, cima ederken, horoz öttüğünde, eşek anırdığında vs yapılan zikir. Sayılarla sınırlı olan zikir ise, rivayetler geçen üç, dört, yedi, on, otuz üç, yüz vs sayılarda sınırlı zikirler.

Allah (cc) çokça zikretmek tüm hayır kapıların ve kurtuluşun esasıdır. Zikrin mükafatı büyüktür. Allah’ı zikredenler büyük faziletlere mahzar olunacaklar ve kıyamet gününde de öncülerden sayılacaklardır.

Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Bir toplulukla karşı karşıya geldiğinizde sebat edin. Allah’ı çokça zikredin ki kurtuluşa eresiniz.”[10]

“(Allah’ı) çokça zikreden erkekler kadınlar; Allah onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”[11]

Rasulullah (sav) Mekke yolunda bulunuyordu. Cumdan denilen bir dağın yanından geçti. Buyurdu ki: "Bu Cumdan dağıdır. Müferridunlar ileriye geçtiler" Sahabiler dediler ki: "Müferridun kimlerdir Ya Rasulallah?" O da “Allah’ı (cc) çok zikreden erkekler ile kadınlardır" buyurdu.”[12]

Rivayetler var olan sabah ve akşam zikirleri, namazın ardından yapılan zikirler devamlı bir şekilde yapan kimse Allah’ı çokça zikreden kimselerden olur.

Mücahid (ra) şöyle demektedir: "Ayaktayken, otururken ve yatarken Allah'ı anmadığı sürece herhangi bir kul Allah'ı çokça zikredenlerden olamaz."[13]

Adamın bi­risi Rasulullah’a “Ey Allah'ın Resulü, mükâfat bakımından, dere­cesi mücahitlerden yüce olan hangisidir?” dedi. Rasulullah (sav) “Allah'ı en çok zikreden” buyurdu. Adam “Allah katında oruçlulardan ecri en çok olan kimdir?” deyince Allah Rasulu (sav) “Allah'ı en çok zikreden” dedi. Son­ra adam namazı, zekâtı, haccı ve sadakayı söyledi, her seferinde Rasu­lullah (sav) “Allah'ı en çok zikreden” diye karşılık verdi. Bunun üzerine Ebubekir (ra), Ömer'e (ra) dedi ki: “Zikredenler bütün hayırları alıp gö­türdüler.” Rasulullah (sav) da; “evet”, diye karşılık verdi.[14]

Velhamdulillahi rabbil alemin


[1] (Buhari)
[2] (Müslim)
[3] (6/En’am 122)
[4] (Taberi)
[5] (Ahmed bin Hanbel)
[6] (13/Rad 28)
[7] (33/Ahzab 41-42)
[8] (Taberi 7/446)
[9] (Müslim)
[10] (8/Enfal 45)
[11] (33/Ahzab 35)
[12] (Müslim)
[13] (Beğavi)
[14] (Ahmed bin Hanbel)


Salih Bağırgan

Takva Dergisi





Signing of RasitTunca

Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
Dini-1 Kalp Katılığı RasitTunca 0 330 09-23-2024, 03:26 AM
Son Yorum: RasitTunca

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi