MUHAMMED

Muhammed


BAYRAK

TC.Bayrak



Welcome, Guest
You have to register before you can post on our site.

Username
  

Password
  





Forum Statistics
Members:» Members: 27
Latest member:» Latest member: Fahriye
Forum threads:» Forum threads: 12,343
Forum posts:» Forum posts: 13,171

Full Statistics Full Statistics

DOWNLOADEN


“Downloaden Bölümümüzden BEDAVA Grafik Paketleri,E-Kitaplar ve Bedava Bilgisayar Programlarını Tek TIKLA BEDAVA indirebilirsiniz”
(Raşit Tunca)




AYET

“Yeryüzüne muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır”
ENBİYA Suresi 105


FELSEFEMiZ

“ iSLAM OKUMAK YAZMAK YADA ÇiZMEK DEĞiLDiR, Yahutta O Hadis şöyle, Bu Ayette böyle diyor Diye Papağanlıkda Değildir. islam Kuranı ve sünneti HAYATINA TATBiK edip, Onunla Yaşayabilmekdir”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)


Raşit Tunca Sözü

“Yüzme bilmek Denizden çıkmana fayda vermez, taaki yüzme biliyorsan, denizedee düştüysen, ellerini, kollarını, ayaklarını çırpacaksın, ve birde tutuncak dal bulacak, tutunup çıkacaksın. ilimde böyledir, bir ilmi bilmek fayda etmez, taaki, onu hayatında tatbik edesiye, Dinde böyledir, din bilmek imanını kurtarmaz, taaki, ne zaman, bildiğin öğrendiğin dinini hayatında tatbik edip, yaşadın, o zaman belki kurtulursun.”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)

GÜZEL SÖZ

“ Bazen Hata Yapıvermek, Doğruyu bulmanın ilk Basamağıdır.
(Başağaçlı Raşit Tunca Sözü)




Rezzak olan Allah - Baki Olan Allah Nedir?

Rezzak Allah - Yediren Doyuran Giydiren Allah Nedir?
Baki Olan Allah - Batmayan Güneş Olan Allah Nedir?

(Kar©glanin 10 Kasım 2017 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ مَا أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve Allah, insanları ve cinleri sadece Allah a kul olsunlar diye yarattı. Allah Onlardan (hiç) bir rızık da istemiyor ki O nu doyurmalarını da istemiyor yahutta bunada ihtiyaci yok, o halbuki sizin için lazim olan . Muhakkak ki Allah O, sizlere rızık verebilcek tek güç ve kuvvetin asil sahibidir.

Meali :


Sadakallahul Aziym ZARİYAT Suresi 56. 57. 58 . ayet


---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

– “İktisada riayet eden fakirliğe düşmez.” veya İktisat eden zenginleşir, israf eden fakirleşir

( Hadis-i Şerif , Bezzar)

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz.
Yunus Emre

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Kıyamette herkes, şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan kurtulamaz:
1- Ömrünü nasıl geçirdi?
2- İlmi ile nasıl amel etti?
3- Malını nereden, nasıl kazandı ve nerelere harcetti?
4- Cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı?

( Hadis-i Şerif , Tirmizî)


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ellezîne yu’minûne bil gaybi ve yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn

Meali :

Esteuzubillah

Onlar (takva sahipleridir) ki, gaybe (gaybte Allah’a) îmân ederler, namazlarını kılarlar ve onlara verdiğimiz rızıklardan da infâk ederler (başkalarına da verirler).

Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 3. ayet

Dini Hikayeler
Musa Aleyhisselâmın ümmeti:

- Ya Musa! Rabbimizi yemeğe davet ediyoruz. Buyursun bir gün misafirimiz olsun. Nemiz varsa ikram etmeye hazırız, dediklerinde Musa Aleyhisselâm, onları azarladı. «Nasıl olur, Allah (haşa) yemekten, içmekten ve mekândan münezzehtir» diyerek bir daha böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmemelerini tenbihledi. Fakat Musa Kelîmullah Turu Sina'ya çıkıp, bazı münasaatta bulunmak istediğinde, Allah tarafından şöyle nida olundu:

- «Ya Musa neden kullarımın davetini bana getirip söylemiyorsun?»

Musa Aleyhisselâm:

«Ya Rabbi, böyle daveti size gelip söylemekten haya ederim. Nasıl olur, Zatı Ulûhiyetiniz onların söylediklerinden beridir» dedi.

Allah (c.c.):

«Söyle kullarıma, onların davetine Cuma akşamı geleceğim» buyurdu.

Musa Aleyhisselâm gelip kavmini durumdan haberdar etti, hazırlığa başlandı, koyunlar, sığırlar kesildi. Mümkün olduğu kadar mükellef bir yemek sofrası hazırlandı. Çünkü misafir gelecek olan ne bir vali, ne bir padişah, ne bir başka yaratıktı. Kâinatın yaratıcısı misafir olarak gelecekti. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, akşam üstü uzak yollardan geldiği belli; yorgun argın, üstü-başı birbirine karışmış bir ihtiyar gelip:

«Ya Musa! Uzak yollardan geldim, acım, bana bir miktar yemek verin de karnımı doyurayım» dedi.

Hz. Musa:

- Acele etme, hele şu testiyi al da biraz su getir bakalım. Senin de bir katkın bulunsun. Biraz sonra Allah (c.c.) gelecek, dedi.

Tabii adam daha fazla diretmeden çekip gitti. Yatsı vakti oldu, beklenen misafir halâ gelmedi. Sabah oluncaya kadar beklediler, halâ gelen giden yoktu. Neyse ümidi kestiler. Hz. Musa taaccüp içinde idi.

İkinci gün Hz. Musa Tur'a gidip:

- Ya Rabbi, mahcup oldum, ümmetim: «Ya Sen bizi kandırdın, ya Allah sözünde durmadı» diyorlar dediğinde, şöyle hitap olundu:

- Geldim ya Musa, geldim. Açım dedim, beni suya gönderdin, bir lokma ekmek bile vermedin. Beni ne sen, ne kavmin ağırladı.» Bunun üzerine Hazreti Musa Kelîmullah:

- Ya Rabbi bir ihtiyar geldi sadece, o da bir kuldu, Allah değildi. Bu nasıl olur? dediğinde Cenabı Allah:

- «İşte ben o kulum ile beraberdim. Onu doyursa idiniz, beni doyurmuş olacaktınız. Çünkü ben ne semalara, ne yerlere sığarım, ben ancak aciz bir kulumun kalbine sığarım. Ben o kulumla beraber gelmiştim. Onu aç olarak geri göndermekle, beni geri göndermiş oldunuz» buyurdu.

Demek ki, Allah için yapılan her şey, bizzat Allah'ın kendisine yapılmış gibi olmakta, Allah o kimseden razı olmaktadır.

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Yiyip için, giyinin ve tasadduk edin Fakat israf ve kibirden sakının!

( Hadis-i Şerif , Buhari)

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Hiçbir kişi, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana kendini ayakta tutacak bir kaç lokma yeter. Şayet mutlaka çok yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırmalıdır.”

( Hadis-i Şerif , Tirmizî, Zühd 47)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve mâ min dâbbetin fîl ardı illâ alâllâhi rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrahâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin mubîn

Meali :

Esteuzubillah

Ve yeryüzünde yürüyen bir canlı yoktur ki; onun rızkı, Allah’ın üzerine (Allah’a ait) olmasın. Ve onun karar kıldığı kaldığı yeri de bilir (öldükten sonraki) ve onun emaneten geçici durduğu yeri (dünyadaki yerini de) bilir. Bunlarin Hepsi Kitab-ı Mübîn’dedir (Levh-i Mahfuz’da yazılı) dır.

Sadakallahul Aziym HUD Suresi 6. ayet

Dedikki cennetde bu dünyada kurlulmuş, cehennemde bu dünyada kurulmuş, ve mesela dedik elimizi uzatinca merketten yada pazardan gidip ekmeden bicmeden sulamadan mesala dometes alabiliyoruz, ama işde bizler pazardan yada merkatten alabilirken, o aldigimiz domtesi ekip bicip, ve eziyetini cilesini ceken birde ciftci amcalarmiz var, peki onlarin cenneti neresi o zaman demek lazim, ve o cileyi cekip eziyeti cekip ekip bicen ciftci amca, 1 kilo domtes için mesela 65 kuruş kazaniyor, arada araci aliyor onu pazara satiyor, o da ekmeden bicmeden, o cileyi cekmeden, arada alip satarak, yine bir 65 kuruşda o kazaniyor, ve pazarciya domatesi mesela 1,30 liraya satiyor, ve pazarci amca yine ne ekdi ne bicdi, nede tarladan taa pazara getircen diye bir cile cekdi, taa önüne kadar kamyon getirdi, indirdi, pazarda yada markettee tezgaha koydu, ve o da 65 centte o kar koydu, ve etti 1,95 liraya yada 2 liraya satti ve bizlerde gidip tüketici olarak pazardan 2 lira verip kilo kilo domtesi uzanip aliyoruz, burada cehennemi kim yaşiyor, ciftci amca, cilesi zorlugu camuru topragi yorgunlugu ile cilesini ceken o, bizler burada cennet ehli olduk, amm işde cicftci amca, ben domatesi 65 e vermeycen 67 kuruşa satcan derse, bu pazra varasyi 6 kuruş daha zam alipda variyor, ve biz bunu böyle 2 lira yerine 2,60 a almaya razi olmuyoruz, ve pahali diyoruz, ve ucuza satan pazarci ariyoruz, halbuki cileyi ceken ciftci amca bundan ancak iki kuruş kar etcek, belki borcu var, belki derdi var, hasta oldu ilac alacak, yani işde fakire fakirce katki iki kuruş, zengine zengince katki, onada iki kuruş, amma bu iki kuruş emektarin hakkimi, yoksa pazarcinin hakkimi demek yokmu ? peki bu araci arada tarladan alip gelip pazara satan, cokmu akilida, öyle ekmeden bicmeden 65 kuruş kazaniyor, hayir o da ciftci amcadan daha akilli degil, amma onunda cilesi var, tarladan aldi amma, işde pazara yetiştiremezse cürür, bütün mal zarar olur, yine satacak pazar bulamazsa, mal elinde kalir, yine zarar eder, onun cileside kendine göre, yine cile ve cehennem, peki üc emektar, ve ücüde 65=65=65 kuruş kazaniyor amma ücünün de agirligi ayni degil, cünkü ciftcinin cilesi ile, aracinin cilesi ayni degil, yine pazarcinin cilesi yine ayni degil, yine marketcinin cilesi ayni degil, öyle olunca sanki bizim köylü köy cafesinin ve dükkaninin eski sahibi musti amcanin, ben cocukken bana sordugu soru aklima geliyor, dediki sen okuyormuşsun, akilli cocuckmuşsun, haydi cevap ver bakalim dedi, 100 kilo pamuk cuvalimi agir, yoksa 100 kilo demir cuvalimi agir dedi, ben dedim ikiside ayni, o da o zaman dedi, aygina bir 100 kilo pamuk cuvali düşsemi, ayagin acir, agrir? yoksa 100 kilo demir düşsemi diye sordu, ben dedim tabiki demir ayagi kirar, o zaman dedi : bak ayni degilmiş 100 kilo pamuk ile 100 kilo demir dedi. yani öyle olunca, ciftcnin cehennemi ve cilesi ile pazarcinin cehennemi ve cilesi ayni agirlikda degil demekki, ciftcininki sanki 100 kilo demir cuvali gibi, ve pazarcininkide belki 100 kilo pamuk cuvali gibi yani. ve biz pazarda, iki kuruş pahali diye ucuz pazarci ariyoruz. biz tüketilcere ciftci amca deseki : gel sen ek bic, ve ben sana 67 degil 70 cent veren derse, kimse ekip bicmeye razi gelmez, o cileyi cekmye razi gelmez, hatta denese bile, ilmi bilmediginden o kadar verim alip masrafini kurtaramaz belki. Benim seram var, her sene nerdeyse seraya biber fidesi dikiyoz, yada salatalik dometes fiedesi, amma işde ona bakim masrafimi su parami bile kurtarmiyor, yani sadece hoby belki, yoksa bir fideyi 2 euroya alsam ondan suladim gübreledim aldigim sadece belki 5 tane salatalik tamami bu, ve ben salataligi yeri geliyor yazin bol vakitinde 50 cente aliyon, öyle olunca 2,5 liraya 5 tane salatalik hazir alabiliyorsun, amma işde peki benim su param nerde, benim yaptigim emek ve zaman nerde, yani öyle sakin ciftcinin emegini hor görmeyin, onlar o cileyi cekip de, o eziyeti cekipde, ekmese bicmese, bizler nerden hazir alip, elimizi uzatipda, bu cennet gibi hayati yaşariz, öylse ciftcinin emegine saygi duyalim ey insanoglu. amma onlarda firsati ele gecirdik diye, milleti kaziklamaya kalkmasinlar. yani herkes hakkini korur, ve vicdani ile hareket ederse, ne cifti zarar eder, ne araci, nede pazarci, cünkü eger ciftci ilk 65 kuruşu kazanmazsa, yani tüketicinin vercegi 65 cent olmazsa, bu sefer ne ciftci olur, nede araci , veya ikinci kazanc olan araci, olmazsa, o aracinin verecegi 65 kuruş olmasa, mal pazara gelmez, pazardan elimiz boş döneriz, bu hafta yollar kapaliymiş mal gelmemiş diyorlarya bazen kişin. yani öyle olunca, araci olmazsa, mal pazara merkete gelmez, yine ciftci olmazsa, ciftcinin masrafi olan, para olmazsa, ne dometes olur, ne araci olur, nede pazarci, ve pazarcinin verecegi 1,30 lira olmazsa, ne ciftci olur, nede araci, öyle olunca, cark carka bagli, cark carka bagli, ve Allah işde, bazilarina cenneti tatdirirken, bazilarina cehennemi yaşatiyor. yine ciftci amca ekdi bicdi, cile cekdi, ve dometes biber üretdi, amma ciftci amcada akşam eve gitdimi internete gircek, yada televizyon seyretcek ceryan parasi veya televizyon almasi lazim, cünkü o da televizyon üretemiyor, o da gidip marketten, elektrik elektronik magazasindan, elini uzatip, bu sefer o dometesden kazandigi para ile, televizon aliyor, yada interet baglatip, dünyayi seyrediyor, öyle olunca, o da cehhenem icinde birde cennet hayati yaşiyor, o da elini uzatip aliyor bu devirde. yani cennet ve cehennem, ic ice girmiş vaziytte, ve bu dünyada kurulmuş vaziyette. birileri cehennemi, birileri ise her an cenneti tadip yaşiyor yani.

yine diyorlki Türkiyemizde ve dünyada günde binlerce ekmek israf ediliyor diyor, bu israfin önüne gecilse diyor, bilmem kac tane fakir doyar diyorlar, bilmem kac tane fabrika yapilir falan filen. yani rakamsal istatistik yapipda yazipda aklinizi kariştirmak istemiyorum burada, amma yani rakamlar, cok yüksek bu konuda, amma sanki bu ekmek israfinin önüne gecince, dünyayi kurtariverecekmişiz gibi laflar edenler var. Halbuki cark öyle dönmüyor, cünkü mesela o artan ekmekler firinda veya restoranlalarda israf edilmeyipde, baytlayan ekmekler, halka fakirlere bedeva dagitilsa, bu sefer düşünün, bizler müslüman devlet sahibiyiz, yenilerede Ramazanlarda bir yerlerde, birileri iftar yemekleri dagitiyor, ve adamlar ihtiyaci varsada, yoksada oraya kuyruga giriyor, hazir bedava yemek yiyor, ya kardeşim bu yemek fakirler için verildi, senin ihtiyacin yok, ee neymiş eve iftara yetişemeycekmiş, oda siraya girip burda iftar yapmak iştemişmiş, yani bahane cok ,bedava yaaaaa yani, hakki olanda yiyor, hakki olmayanda, öyle olunca, malin ucuzu bol olunca, herkes ucuzuna ve bedava olanini tercih edecekdir, o zman bu sefer, ekmekci zarar edip batacakdir. hergün taze ekmekleri alan bir kac kişinin, verecegi para ile bu sefer ekmekci carki dönmyecekdir, öyle olunca, onlarin onlari bedava vermesi ve israfin önüne gecmesi güzel amma, cark dönmez, insangilgin hepsi ayni, beleş bomba olsun da karnimda patlasin ahlaki var. öyle olunca, kim beleşi sevmez, yani öyle olunca, o ekmeklerin israf edilmemsi demek belki, onlari lokanta ve restorant ve otellerden toplayipda, hayvan bakim evlerinde ac hayvanlar doyurulusa, onlar ancak onlarin hakki olabilr. cünkü ben köydeyken Türkiyde tarlada bugday ekip biciyorduk, ve ben daha cocugun, ve tarla bicildikden sonrada, o vakitler tirpan tutacak kadar olmadigmiz için, ablam annatla toplarken, bende işde bazen tirmikla kalan gideni topluyordum, ve bakdimki, yerde ucundan kopmuş bir cok başak kaliyor tarlada, ve cocuguz ya babama dedim bak bu başaklar tirmiga gelmiyor dedim, onlari tirmik almiyor toplamiyor yerde kaliyor, babam rahmetlide dediki onlar kurdun kuşun karincanin hakki oglum, onlar topragin bereketi dedi, yani onlari almak olmaz, onlarlada karincalar doycak, kurt kuş doycak dedi.

Yani adamlar singapurda vertikal tarla ekim bicimi icad etmişler, ve amca diyor bu az arazisi olan devletler ve kimseler bu sistem milletini doyururlar, dünya acligini doyurabilirler, cok araziye böyle ihtiyac yok diyor, sistem ise bu

[attachment=38444]

Vertical Farming Modele

Yatay cok ca apartmen yerine, cok katli bina yapip az alana cok insan sigdirmak gibi, bu ciftcilik yöntemide işde, az arazi kullanip, cok ürün almak gibi, ve adamlar birde rayli carkli sistem yapmişlar, ve canakalar koymuşlar, ve canaklar aşagi yukari hareket ediyor, ve yukari gelen canak ve cark daha cok güneş işigi aliyor, alta gelen canak gece gibi oluyor, ve tek sistem yaklaaşik 16 saatte devir ediyormuş, ve böylece cok ürün aliniyor, ve böylece dünyayi doyurmak hususunda iyi bir buluş, kimden, singapurlu amcalar icad etmiş, evet cok güzel iyi fikir, fakat ters etkileri ise, bu bir sera icinde, ve artik benim babama sordugum başaklar bile israf edilmeyecek ancak, peki bu karincalarin kurdun kuşun hakki olan, o bu başaklar olmazsa, kuş türleri karinclar börtü böcek ölür, bu başaklarla beslenen böcek türleri ölür bu sefer. o zaman dünyadaki yine her bir canli ayri bir carki temsil ediyor, ve her birinin dünyamiza ayri ayri katkisi var, onlarda biri carkdan eksilirse, ekoloji bozulur bu seferde. öyle olunca yani ekolojiyide korumak lazim, o zaman kurtun kuşun hakki ve hukuku olanlari o başaklari, bu sefer, kendi elimizle sacmamiz gerekcek yani. kainat carkinin işlemesi için bu şart, öyle olunca, yani evet her yeni buluş hayatimiza binlerce katma deger getirdigi gibi, yan tesirleride var, onlari izale edebilirsek, dünya yine, bu mucid macid amcalar sebebiyie, daha kolay ve daha yüksek cennetler haline döner, ve aclik kitlik yok olur. amcalarin biri düşünmese, diger birisi düşünüp birşeyler keşfediyorsa, o zaman bu tefekkür ehli, mucid amclarinda, hayattayken kiymetini bilmemiz lazim, ve yüksek ufuk, yüksek zikir ehlinde olur, yani hem manen, ham madden zengin olmak için, imanli ve zikir ehli olmak lazim, yine şükür ehli olmak lazim yani ki, Allah ufkumuzu acip bilzere yeni yeni buluşlar, iliminden bir nebze daha bilgi ilham edip keşfettirsin yani, her gün biraz daha ileriye, ve en son "Adn Cenneti" ne kadar yolumuz var yani.
işde Rezzak olan Allah, o isimini, mesala, ekip bicen o ciftci amcalar, arada pazara taşiyan araci amcalar, ve pazarda markette bize sunan amcalar eliyle, bizlerde Rezzak ismini tecelli ettiriyor. Karnin doydu, ne ile, kahvaltidaki peynir zeytin ile ekmek ile, peki doyuran Allah dir, Rezzak olan Allah dir amma, Allah seni mahallendeki bakkal amcanin eliyle, ona mal satan toptanci amcanin e liyle, onu tarladan getiren kamyoncu amcanin eliyle, yine tarlada ekip bicen ciftci amcanin eliyle seni doyurdu, burda Rezzak kim o zaman, işde Rezzak ismi onlarda tecelli gösterdi, ve bizi doyurdu, yine Allah doyurmuş oldu, amma Allah ciftci amca ile doyurdu yani bakkal amca ile doyurdu yani.

Bu vaaza başladigimiz dün, günlerden 10 KASIM idi, yani Mustafa Kemal Atatürk ün bekaya göctüklerinin 79. seneyi devriyesi idi.
Bir Mustafa var ki ismi Muhammed Mustafa, ve onun Dogum günü kutlaniyor mevlüd kandili ile, yine bir mustafa var ki o da KASIMIN babasi ve Mustafa Kemal onun ise 10 KASIM da ölüm yildönümü kutlaniyor, ve ettimi iki Mustafa, ve bir mustafalar Ahmetler Mahmutlar Muhammedler varki ümmeti Muhammed, onlarinda yeniden dogduklari gün, yani Muhammedin yeniden dogdugu Ahmet hali, muhammed mustafanin yeniden dogdugu mahmut hali, yine ebu bekir hali, osman hali, ömer hali, öyle olunca onlarinda yeniden dogdgu dogum günleri kutlaniyor ve Rabbimizin kuranda Hz. isa ve Yahya ya hitaben oldugu söylenen bir ayet var, diyorki Rabbimiz :

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ves selâmu aleyye yevme vulidtu ve yevme emûtu ve yevme ub’asu hayyâ

Meali :

Esteuzubillah

“Doğduğum gün, öleceğim gün ve yeniden diriltileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir).”

Sadakallahul Aziym MERYEM Suresi 33. ayet

öylese Yahya kim? isa kim? Muhammed kim? ayni kimsemi aceb. isa nin yeniden dogan haliyle muhammed mi

BAKi OLAN ALLAH NE DEMEKDiR ? BATMAYAN GÜNEŞ HiKMETi NEDiR? - KiMLERE BAKi iSMi KONULUR?

Muhammed Mustafanin dogum gününü, mevlidi şerifin müellifi süleyman Çelebi şöyle tarif ediyor

Âmine Hâtun Muhammed. Anesi
Ol Sadeften doğdu ol dür dânesi
Çünkî Abdullah’tan oldu hâmile
Vak-t erişdi hafta vü eyyam ile
Hem Muhammed gelmesi oldu yakîn
Çok alâmetler belirdi gelmeden

Allâhümme salli alâ Muhammedin
ve alâ âli Muhammed

Ol Rebi-ûl evvel âyın nîcesi
On ikinci gece isneyn gecesi
Ol gece kim doğdu ol Hayr-ûl-Beşer
Annesi anda neler gördü neler
Dedi gördüm ol Habîbin Annesi
Bir acep Nûr kim, güneş pervânesi
Berk urup çıktı evimden nâgehân
Göklere dek Nûr ile doldu cihân

işde iSNEYN GECESi Demek iki gecenin birleştigi gece olan, gündüzü gündüze baglayan gece, 21 haziran yaz gündönümü dönencesinde, finlandiya veya hollanda dan güneş gözetlenince, akşam olupda güneş batidan batinca, aninda dogudan yeniden doguyor, nerede? Hollanda veya Finlandiya dan yada Norvec den belki gözetlenebiliyor bu. yani öyle olunca işde, 21 haziran demek isneyn gecesi demek veya 21 Aralik da ise tam tersi gün dogdugu anda, aninda yine batiyor kiş dönencesi, yani kara delik gibi karanlik kimseler doguyor, yani geceyi geceya baglayan gece 21 aralik
ve öyle olunca 21 haziranda dogan ise, işde batmayan güneş, yani BAKi OLAN GÜNEŞ Hikmeti, yani Baki olan Allah hikmeti kimlerde tecelli ediyor, Allahi n El Baki ismi kimlerde tecceli ediyor, 21 haziranda doganlarda, yani ikizler burcunun dibi demek, ve zaman geldi "Baki "isimli cocuklarin tohumunu atmaya,ve dünyamizda Baki isimli cocuklar azaldi, ve şu gece ve gündüzden başlayip, cocuk yapin, ve Allah kismet ederde, piyango 21 haziran a vurursa, ve o gün cocugunuz dogarsa ismini erkek olursa "Baki" veya AbdülBaki" koyun, kiz olursa "Bakiye" koyun inşallah, yani batmayan güneşler dogsun kainatimizda. 21 Aralikda ise, daha dogmadan ölenler, veya dogup bir nefes alip ölenler kara delikler eger yaşarlarsa penguen cibilliyatli olurlar

[attachment=38443]

Rabbim mehdiye ve askerinin icnden bazi kimselerede Hz Mevlana gibi batmayan güneşler cikarsin inşallah Baki ve Bakiye Bebeler nasip edip cikarsin inşallah.


---oOo---


أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne, Amiyn.

Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.

--OoO--

Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 10 Kasım 2017 Cuma

Original Kar © glan
[attachment=38445]

Kurani Tertil Üzeri Okumak Ne Demekdir?

(Kar©glanin 01 Kasım 2017 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلًا


Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ev zid aleyhi ve rettilil kur’âne tertîlâ

Meali :

Veya onu daha arttır. Ve Kur’ân’ı  anlayarak, açarak açiklayarak güzel bir şekilde oku.

Sadakallahul Aziym MUZZEMMİL Suresi 4. ayet


---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.”

( Hadis-i Şerif ,Buhari, Hadis no: 1775 )


Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Bu Kur’an, hoşlanmayan için gayet zordur. Ona ısınana ise gayet kolay gelir. Hadisime (söz ve davranışlarıma)  gelince, hoşlanmayan için gayet zor, tâbi olan içinse gayet kolaydır. Bir kimse benim hadisimi dinler, hemen hıfz eder ve tatbik ederse mahşerde Kur’an ile haşrolur. Hadis’ime ehemmiyet vermeyen ise Kur’an’ı hor görmüş olur. Kim de Kur’an’ı  hor görürse dünya ve ahirette hüsrana uğrar.”

( Hadis-i Şerif ,Ramuz’ül Ehadis 133o-7 )

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :


Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Kur’an-ı öğrenin, okuyun ve kolayınıza gelen yerleri okuyun. Muhammed’in (s.a.v) nefsi yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, onun unutulup gitmesi, bağlı devenin ipinden kurtulmasından daha çabuk olur. Öğrenin, bilin ki, kim bir gecede (veya bir gün içerisinde) 50 ayet okursa, o, gafiller listesine yazılmaz. Kim gecede 100 ayet okursa, abidler arasına yazılır. Kim gecede 200 ayet okursa, ondan Kur’an davacı olmaz. Gecede 500 ila 1000 ayet okuyanlar ise, kendilerine cennette büyük makamlar ihsan edilmiş olarak sabahlar.

( Hadis-i Şerif , Ramuz’ül-Ehadis 253-13 )


Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Bakara suresinde bir ayet vardır ki, Kur’an ayetlerinin seyyididir. Bir yerde okundu mu şeytan orada tutunamayıp mutlaka çıkar. Bu “ayetül kürsi” dir.

( Hadis-i Şerif , Ramuz’ül-Ehadis 300-9 )

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلاَّ أُمَمٌ أَمْثَالُكُم مَّا فَرَّطْنَا فِي الكِتَابِ مِن شَيْءٍ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn

Meali :

Esteuzubillah

Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.

Sadakallahul Aziym EN'ÂM Suresi 38. ayet


öyle olunca, kuranin icinde eger herşey varsa, bu kuran kainatin haritasi ise, o zaman kainatta ne varsa kuranda da var demek, amma işde kurani sanki bir cekmeceli dolap olarak düşünürsek, onun cekmecelerinde  bircok eşya var, ancak o cekmeceleri acipda icinden cikarinca, ve hatta öyleki o cekmecede mesela bir tane radyo varsa, radoyunun icindede bir cook parca var, cekmeceden radyoyu cikarmak demek, onun icindeki bircok parcayide görmek demek degil, yani hatta saydam görünür bir kabi olsa radyonun, yine radyo nasil ve ne ile calişir bilmeyen birisi, radyodaki parcalari görse bile, ne işe yaradigini, ve her bir parcanin ne görev yaptigini bilemez, ve yine öyleki ancak, bir elektronik teknik bilgisi olan birisi , o radyoyu cikarsa baksa, ve o belki o radyoyu gercekten anlar, ve hangi parca ne işe yarar, ve ne görev yapar bilebilir belki. öyle olunca Rabbimiz Tealada kainata mesela ari diye bir bilgi küpü paketlemiş, ve biz o bilgi küpü ariya bakarakdan bircok ilmi cözebiliriz, amma bir arici bile onun ne kadar faydali hizmetleri var bilmez, yine insanlar ari bal yapan canlidir der, bu kadar bilir. amma bir bilim adami onun haberleşme sistemini onu gözetliyerek cözmüş, ve arilar falan yerde bal özü olan yeni  taze cicekler var diye, kovandaki  diger arilara tarif etmek için, işde dansediyorlarmiş, ve en son dans biterken kuyrugunu ne yanna dogru kivirdi ise, onun matemetiksel bir hesabi var, ve diyorki yani bilmem kuzey batida 10 km ilerde güzel cicekler var diyormuş. yani öyle olunca bunu incelemeyen birisi anliyabilirmi? ve o hareketin ne manaya geldigini araştirmayan birisi bilebilirmi? yani işde bizim müslümanlar : ari bal yapar, o zaman ari bal yapsin, bali al tamamdir diyor. başka ne hünerleri var bilmiyor. amma gecen dedigimiz kainata bakip ibret alan bu afedesiniz gavur dediklerimiz, işde onlari gözetleyip, bu dili bile cözmüşler, ve öyle olunca, arinin dilinden anlayan bir arici, ve öyle olunca, hz. süleyman hayvan dili bilirdi, peki ari dilide biliyormuydu, yani öyle olunca ariya diyecekki : bizim evin yaninda cicekler var, bunu demek için işde oynayacak dansedecek ve en son kicini şöyle bir kivircakki,  o taraf  matematiksel bir hesap ile cicekden ne kadar uzak, o arilara haber verebilsin, eee bak bu gün alman arici birisi televizyonda bunu acikladi, ögrenmiş ve anlatti, yani yeni hz. süleymanlar var bu cagda kardeşim, sülüman karinca dili biliyorsa, bu sülümanda ari dili biliyor yani.
işde öyle olunca, kainat ve kuran bilgi hazinesi, ve o muhammede kurani tertil üzere oku diyen Rab, daha ilkokul birde heceleyerek okuyan gibi "yaaaaaaa  siiiiiin vel    kur    anil      hakim"  diye heceleyerek okumakdan bahsetmiyor, tertil üzere oku derken, yani onu ac ve cekmeceden cikar ve bak, incele, ve sonra o sana neler diyor. ve gecen dedik, o gavur dediklermiz yunusa  (balik olan yunusa) bakmiş ve onu incelemiş, ve onun  haberleşme sistemi olan "sonar sistemini" gemilerin haberleşme sistemini cözmüş ve icad etmiş, yine yarasaya bakmiş, ve radar sistemni cözüp icad etmişler, ve kuranda o müminleri tarif ederken işde diyorki Rabbimiz :

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr

Meali :

Esteuzubillah

Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar hatirlarlar (daima) Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.

Sadakallahul Aziym ALİ İMRAN Suresi 191. ayet 
derler ve rabbimizin ayetlerinin tertil üzeri okuyup cekirge ne diyor, karinca ne diyor, ari ne diyor, yunus ne diyor ögrenirler, ve ve rabbimizin o pakete gizledgi ilmi cözerler ve o ilmin mucidi  olurlar.

ve diyorlarki eski mezheb imamlari için, onlar söylenecek bütün sözleri söylemişler, ve bugün bir olay oldumu hanbeli şöyle dedi, hanefi böyle dedi diye, o olay hakkinda karar veriyorlar , halbuki olaylar kişiye ve zamana yere ve yöreye, yine kişinin durumuna göre ve bulundugu ortama, ve hasta ve saglikli olduguna, yine etrafinda kimler olduguna göre cok degişik sonuclar doguruyor, öyle olunca bütün karni agriyanlara Aspirin, bütün kafasi agriyanlara aspirin, bütün soguk alginligi olanlar aspirin diye üniversal bir sonuc olmaz, o yüzden dinde bir konuda biri için, karar verecekken, hanbeli böyle diyor diye hemen karara varilmaz, ve ictihad gerktirebilir o hal belki, o yüzden bitkici muammer amca var, o bile diyorki, herkese her bitki karişimi uymaz, o nun karni agriyor migrenden, berikisinin sinüzitten, bunlarin ikisine ayni ilac olurmu hic diyor, yani öyle olunca, fikhi bir hüküm veye kuranin bir ayetinin bir kimsede yapacagi tezahür, ile digerinin üstünde yapacagi tezahür farklidir, o yüzden cübbeli diyorki birşey söylersem kaynak ile söylerim, hanbeli dedi, buhariden rivayet falan filen, ve öyle olunca, birisi sorunca ,o dedi, bu dedi olmaz, sen karar verceksinn ey cübbeli, sorana göre cevap vermen lazim, yani ictihad güne ve zamana ve kişilere toplumlara özel olur yani, neden dört mezhep dogdu? cünkü farkli kitalardaki farkli insanlar için, o yüzden hanefide cizigin üstünü gecen kan abdest bozarken, Hz Ali nin görüşünü alan şafiye göre, cizme dolusu kan aksa abdest bozulmaz. kim karar verdi burda abdestin bozulmaycagina, Hz Ali , Hz Ali peygambermi ki bu dinin sahibimi, hayir, o bir halife ancak, Peygamberin yerine bakan kimse, öyleyse, ne ictihad etdi, cizme dolusu kanim aksa bile,  benim itikadim ve abdestim bozulmaz dedi, yani gönlüm bulanmaz demek istedi, amma hanifiler kadina elin degdi tahrik oldun ve abdest gitdi diyor, ya avrupa insani, artik mini etekle dolaşan kizi kadini görüyorda, zerre kadar itikadi bozulmuyor, yani hemen öyle suyu falan akmiyor  aklina cinsellik  gelmiyor, yani sapiklik falan düşünmüyor( hepsi degil icnde elbet sapiklarda vardir), hemende tahrik olmuyorlar,  peki onun için verilcek abdest hükmü ile hanefi için yahut caferiler için ayni olurmu?  adamlar kadina car giydiriyor, kadininin eli ciksa eline degse abdest gider, neden cünkü adamlarda kadin sakli gizli mal, amma avurpda kadin öyle sakli mal falan degil, kadinda erkek kadar özgür bir insan, öyle olunca, kardeşim öyle hanbeli dedi, şafi dedi, bu devirde olmaz, olaya göre karar lazimdir, ictihad lazimdir.
bizim bu sözümüz kişiye özel hüküm verme hukukunu, peygamberimizin ve bir sahabenin başindan gecen şu hadise, cok güzel acikliyor yani

Ebû Hüreyre Efendimizin tebessüm ettiği olaylardan birini şöyle anlatır:


“Allah Resûlü (s.a.v.) Mescid-i Nebevî’de iken sahabelerden biri, elini göğsüne vurup, saçını başını yolarak, büyük bir telaş içinde Allah Resûlü’nün (s.a.v.) yanına geldi.

– Yâ Resûlallah! Helak oldum. Rahmetten uzak olan karşındaki şu kişi helak oldu! diye feryat etti. Sahabiyi sakinleştirmeye çalışan Efendimiz:

– Seni helak eden nedir? Diye sordu. Sahabi:

– Ramazan orucu tutmuşken hanımıma yaklaştım, dedi. Sahabiye yanına oturmasını işaret eden Allah Resûlü (s.a.v.) onunla yakından ilgilendi:

– Bir köle azat edebilir misin?

– Hayır.

– Aralıksız iki ay oruç tutabilir misin?

– Hayır.

– Altmış fakiri doyurabilir misin?

– Hayır.

Sorulardan hiç birine olumlu cevap alamayan Allah Resûlü (s.a.v.) sahabiyi sorununu çözmeden göndermek istemiyordu. Bunun için

– Şurada oturup bekle, buyurdu. Bir süre sonra bir başka sahabi büyük bir sepet hurma ile içeri gerdi. Sepeti Allah Resûlü’nün (s.a.v.) önüne koydu. Sepeti orucu bozulan sahabiye uzatan Efendimiz:

– Şunları alıp sadaka olarak fakirlere dağıt! buyurdu. Sahabi sabrı zorlarcasına:

– Yâ Resûlallah! Bizden daha fazla fakir mi var? Vallahi şu an çok aç olduğum halde yiyecek hiçbir şeyim yok! Şu iki taşlık arasında (Medine’de) benden daha fakir biri yoktur, dedi.

Bu kadar iyilikten sonra hâlâ iyilik istemesine kızmayan Efendimiz, sahabinin sözlerini hoşgörü ile karşıladı. Hoşgörüsünü azı dişleri görülünceye kadar gülerek gösterdi. Sonra sahabiye döndü:

– Haydi, onları al! Götürüp ailene yedir, buyurdu

( Hadis-i Şerif , Buhârî, Savm 30; Müslim, Sıyâm 81; Tirmizî, Savm 28; Ebu Dâvud, Savm 38.)

ve bizler islam ve müslümanlar grubu olarak, her ne yaparsak yapalim, her ne dua ve zikir edersek edelim, şeytan ve hizbi, ve deccal ve hizbi, bugun yaptiklarimizi ve sevaplarimizi ve zikirlerimizi ve okudugumuz kurani bile, ters cevirmeye calişiyor, ve onuda matemetikde kehrwert denen frekansi ters cevirme yöntemi ile yapiyor dedik, peki biz müslümanlar olarak onun yaptiklarini ters ceviremezmiyiz? evet belkide bizde onun yaptiklarini tersine cvevirebiliriz,  cünkü halk arasinda bir söz vardirya "şeytana pabucunu ters giydirmek" deyimi, nerden türemiş bu peki bilirmisiniz , cünkü islamda eve, camiye ve iyi ve faziletli yerlere girerken sag ayak ile girilir, cikarkende sol ayakla cikilir.
Amma şer ve pis ve necis olan yerlere girerkende yani şeytanin otagi olan pis yerlere girerkende işde bu sefer sol ayakla girilir, mesala tuvalet ve banyoya sol ayakla girilir, sag ayaklada cikilir , işde bu sünnet ile bizde ona pabucunun ters giydirmiş olmazmyiz, yani bizde onun oralarda bize yapacagi müdaheleyi tersine cevirmiş olmazmiyiz, yani kehrwertini almiş olmazmiyiz, elbetteki bizde onun yapacak olduklarini ve yaptiklarinin kehrwertini almiş oluruz, yani bunu, bu sünneti yaparakdan yani. Bu işlem öyle sadece ters ayakla girmekle kalmaz, tasavvuf da işde "Terki Terk" diye bir kural vardir. nedir o ?  yani sen hep sagdan giyiyorsun, sagdan yiyorsun, sagdan giriyorsun, amma ardina düşman taklidi seni takip ediyor, ve senin her gün sagdan gitigini bildigi için, ve güdümünü seni sagdan gidecek diye almiş, ve bir sünnet ve ahlak ve adeti yaparken seni onu  sagdan yapacak diye biliyor, ve senin her zmen sagdan yaptigini terkedipde, bir defada düşmani yaniltmak için, işde soldan yapivermene terki terk denilir, ve böylece düşmanin yolunu saptirmiş oluruz, seni saga döncek sanirken, sen sola dönünce, o sapitir ve saga dogru dönüp yanliş sokaga girer yani, ve amma bu terki terki ancak bir defaya iki defaya mahsus yapilir, yine o düşmani saptirdikdan sonra, yine sagdan yiyip giymeye devam edilir yani, yani müslümnalarda şeytan ve hizbinin ve deccal ve hizbinin yaptiklarinin tersini cevirebilir, yani neymiş o kuralin adi ? Tasavvufdaki "Terki Terk" ve demek olurki :  sen sagdan giyme sünnetine yapişdin ve hic birakmiyorsun, ve demek olurki, ömründe artik soldan giymeyi terk ettin demek olur, işde o düşmani görünce ise, terkettigin, o soldan giyme kuralini terkedipde soldan giyivermeye terki terk,  yani o önceki terkettiklerini terketmek denilir.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm(kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm, lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ard, menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel ard, ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîm

Meali :

Esteuzubillah

Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü (onun bilgisi ve ilmi), bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.

Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 255. ayet

Yani Bu ayet gösteriyorki : Allah, bizim yaptiklarimizida, yapacaklarimizida, yine Deccal ve şeytan hizbinin yaptiklarinida, yapacaklarinida bilir. öyle olunca, sonuc yine Allah in takdirindedir, ve bizler rolleri giymişiz, sadece rolümüzü oynuyoruz, cünkü bir seneryo ve film varsa, oynuyanlarda var dmek olur. Allah katinda kiyamete kadar olacak olanlar oldu biiti ve hepsini hesap edip biloyorsa o Allah ve müdahle edebiliyorsa, ve muhammed miracda gördügü bazi hadseleri haber verirken kiyamet alametleri olarak haber verdiyse, demekki :  o mirac etmekle gelecege seyahet etdi, ve gelecekde olanlari gördü demek olur, ve öyleyse bundan 1400 küsür sene önce yaşamiş olan muhammed  Miracda mehdi vaktini gördü ve mehdiyi tarif ettiyse, o zaman mirac gelecege seyahat demek, ve gelecek ise bir üst semada demek olur, ve öyle olunca o , o gün olacak olanlari gördüyse, o zaman kiyametide elbet gördü demek olur, her ne kadar cebrail sorunca kiyamet ne zaman diye: "sorulan sorandan bilgili degil." desede işde ona miracda kiymette gösterildi, ve öyle olunca, Rab katinda kiyamet bile olmuş bitmiş bir vakia, ve bizler ancak rolleri oynuyoruz demek olur. seneryo belli, ancak Allah bizlere özgür irade vermiş, tercih hakki tanimiş, kafir deccal ve hizbi bunu anlamiyorlar, yani yine şeytanda bunu anlamiyor, cünkü Allah melek diye birşey yaratmiş, ve Allahin emrinden  cikmiyorlar tamamen itaat halindeler, ve öyle olunca, onlari yaratmaya gücü yeten Allah, bu sefer insan diye bir canli yaratmiş, insana ise tercih hakki tanimiş, yani özgür birakmiş, ve bakiyor ne yapacaklar diye, yine isteseydi insanoglunuda melek gibi yaratir ve itaat dişinda birşey yapamazdi. gücü buna yetiyormu, yetiyor, nice melek yaratmiş, mesala dedik cam gözlük icad edildi, ve cam gözlügün yani o maddenin tercih hakki yok, nasil imal edildiyse, onu yapmmakla sorumlu, ne bir öne gecebilir, nede bir geri, bir dioptri göstercek ise, bir dioptri gösterir, yani öyle olunca, onlara tercih hakki yok, biz ise, mesela bir fakir gördük, şuna yardım eden, bir ekmek veren, yada sirtina elbise giydiren diye bir tercihde bulunabiliriz, yani bir iyilik yapma dürtüsü var bizde, birde fakiri gördük ve kötülerden isek, bu sefer, bir tekme savurabiliriz ona, yani dövebiliriz kovabiliriz, yani kötüyüz ya, öyle olunca iyilik yapma ve kötülük yapma dürtüsü var bizde, yani tercih ve özgürlkük, ve yine iyilik ve kötülük gibi bir hali oluşturma yetisi, öyle olunca insan, Allah in bizi özgür birakmasina şükredecegi yerde,  sanki ona bir zarar verebilcekmiş gibi, kötü fiillere yönelmesi ne kadar nankörlük ve ahmaklikdir degilmi, sen kötü olarakdan, secilmiş olan kara ve kötüler grubunu oluşturuyorsun, ancak carkin madalyonun öbür yüzü, ayin karanlik tarafini,  yoksa bu yaptigin kötü fiillerle, Allah`a senin zerre zarar ve ziyanin dokunamaz. 


ve ayetel kürside gecen "şefeat etmek, yani birine fayda vermek, veya zarar vermek, ancak Allahin tekelindedir " ayeti gösteriyorki, Allah in müsade ettikleri dişinda, kimse kimseye ne fayda verebilir, nede  zarar verebilir, herşey Allahin takdiri icerisindedir,  şayet bu bir büyü ve sihir bile olsa böyledir, ve kuranda bunu şöyle izah eder.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَاتَّبَعُواْ مَا تَتْلُواْ الشَّيَاطِينُ عَلَى مُلْكِ سُلَيْمَانَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَكِنَّ الشَّيْاطِينَ كَفَرُواْ يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولاَ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلاَ تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ وَمَا هُم بِضَآرِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُواْ لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْاْ بِهِ أَنفُسَهُمْ لَوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Vettebeû mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymân(suleymâne) ve mâ kefere suleymânu ve lâkinneş şeyâtîne keferû yuallimûnen nâses sihra, ve mâ unzile alâl melekeyni bi bâbile hârûte ve mârût(mârûte), ve mâ yuallimâni min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun fe lâ tekfur fe yeteallemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihî beynel mer’i ve zevcihî, ve mâ hum bi dârrîne bihî min ehadin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yeteallemûne mâ yadurruhum ve lâ yenfeuhum ve lekad alimû le menişterâhu mâ lehu fîl âhirati min halâkın, ve le bi’se mâ şerav bihî enfusehum lev kânû ya’lemûn

Meali :

Esteuzubillah

Onlar Süleyman (a.s)’ın mülkü üzerine şeytanların tilavet ettiği (okuduğu) şeylere tâbî oldular (uydular). Süleyman (a.s), inkâr etmedi (sihir yapmadı ve kâfir olmadı). Fakat şeytanlar insanlara, sihri ve Babil şehri’ndeki iki meleğe, Harut ve Marut’a indirilen şeyleri öğretmekle kâfir oldular. Ve oysa onlar, “Biz sadece bir fitneyiz (sizin için bir imtihanız). O halde (sakın sihir ilmini öğrenerek) kâfir olmayın.” demedikçe hiç kimseye bunu öğretmezlerdi. Fakat o ikisinden, bir erkek ile onun karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı ve de onlar, Allah’ın izni olmadan onunla (sihirle) hiç kimseye zarar verebilecek değillerdir. Ve onlar kendilerine fayda vermeyen, zarar veren şeyleri öğreniyorlar. Ve andolsun ki onlar, onu (sihri ve ona ait bilgileri) satın alan kimsenin ahirette bir nasibi olmadığını kesin olarak öğrendiler. Elbette onunla (sihre karşılık) nefslerini sattıkları şey ne kötü, keşke bilselerdi.

Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 102. ayet

ve yine İbn-i Abbas (r.a) şöyle der:

"Bir gün Resullullah (s.a.v.)'ın arkasında yürüyordum. Bana dedi ki; "Ey delikanlı, sana bazı sözler öğreteceğim. Onları koru ki, Allah seni korusun. Koru ki, Allah'ı yanında bulursun. İstediğin zaman, Allah'tan iste. Yardım dilediğin zaman, Allah'tan dile. Şunu bilki, şayet bütün ümmet, sana bir yarar dokundurmak için bir araya gelseler de, Allah'ın senin için yazdığının dışında bir yarar dokunduramazlar. Aynı şekilde, sana bir zarar dokundurmak için toplansalar Allah'ın senin için yazdığından başka bir şey dokunduramazlar. Kalemler kaldırılmış, sayfalar durulmuştur."

( Hadis-i Şerif ,Tirmizi rivayet etmiş ve, "sahih bir hadistir" demiştir.)

Peygamberimizin  Torunu Hz Hüseyin Kerbelada Yezidin karşisinda, yezid onun kani dökmeye karar kilinca, Hüseyin efendimiz dediki : "sen bu kötülügü yapmakla, en fazla  beni, ancak dedeme kavuşturabilirsin."  dedi yani o da Zaten olcak olan oldugu ve Hz Hüseyinin de şehid edilcegi zaten Muhamed e haber verilmişdi, ancak olacak olan oldu, yani sonucda o dedesine kavuşan oldu. Daha fazla birşey yapabilrimyim diye onun başini yerlerde tekmelediler, top oynadilar top ordan icad edildi, başini mizraga takdilar, sonra dişari sarkan dilini mizrakla oynadi, amma sonucda, öldükden sonra ona daha fazla ne yapabilirki, öldü işde, daha fazla ne olabilir, motor gittikden, öldükden sonra, kaportaya olcak olanin bir önemi yokki, zaten mezara gömsen onu yilan cigan yemecekmi, sündüre sündüre yemiyecekmi, ee oda cileyse, o iyileride yiyor, kötüleride yiyor, namaz kilanida yiyor, kilmayanida yiyor zaten, temizlik yapiyor, o zaman onun kopan başina yapilanin artik o dedesine kavuşdukdan sonra bir önemi yokki, en fazla öldürdü, öldürebildi, daha ne yapacak, yani öldürmeden de susuz koydu, deri dermani kesildi zaten, daha kötü yine ne olur, eger cehennem ve cennet bu dünyadaysa, o zaman Hüseyinin cekdigi cehennem ne olaki, daha bu dünyada cehennemi tatdimi tatdi, peki hüseyin bu kadar kötü ve zalim birimiydikide, bu cileye, bu cehennem azabina maruz kaldi demek lazim. ve öyle demek olurki Hz Hüseyin Muhammedin parcasinin(Fatmanin) parcasi demek olmazmi, öyle olunca muhammedin öyle bir günahi varmişki, cehennemlik günah, ve o günah onu işde onun parcaasi olan  Hz Hüseyinde susuz koymuş, ve ve boynu vurulmuş, boynu vurulan muhamedin parcasimi? evet onun parcasi, öyleyse muhammedin de günahi varmi? var, cünkü ceza, günahin cezasiyssa, ve bu ceza muhammedden ikinci kopan parcaya yapilyorsa o zaman, o ceza bir nevi muhammede yapilimiş olmazmi, öyleyse ,ceza bir sucun sonucudur, öyle yada böyle öyleyse muhamedinde bir sucu var demek olmazmi, eee peygamberler günahdan masundur, ismet sifati vardir, deniyor ee bu ne peki o zaman.

Ve Hocalardan birisi diyorki : öyle bir kac ayetle alim falan olunmaz diyor, alim diyor, kurani ezbere bilcek, hadisleri bilcek falan filan diyor.
Bu adam Hz Ömer nasil olduda halife oldu demiyormu acaba, hz ömer hafiz falan degildi, ve muhammedden duyamadagi hadislerde vardi  elbet, o yokken söylenenler, ve Hz ömere sormuşlar, sen niye kurani ezbelerlemiyorsun, cok ayet bilmiyorsun demişler, o da ben bana lazim olan kadarini biliyon, yani yaşayabildigim kadarini biliyon, oda bana yetiyor demiş. ve bu hal ile ikinci halife olmuşken, ey zalim hoca, sen kim oluyorsunda alim demek hafiz demek diyon, hemde yetmiyor, neymiş hem hadis hafizi, hemde kuran hafizi olcakmiş, bu kadarinada pes yahu, ayip ayip alim bildigini yaşayan kimseye denir,  nasil herkes tip okuyup doktor olamaz, doktor olsa, bu sefer mühendis olamaz, hadi mühendisde olsa, ucak pilotu olamaz, yahutta ciftci olamaz  ayni anda degilmi, yani dünyada binler meslek varken, bir insan nasil olurda hepsini bilip ögrenip yapabilir degilmi, bir kimsenin karnini bir meslek doyurmaya yeterken, bazilari iki meslek ögrenir, onun karnini iki meslek doyurur, işde doymak birkac lokma ile kafi iken, o lokma için düyayi yutmaya da gerek yok, yani yapabilcegin kadarini ögren, hakimlik ögrendin, ama hakimlik yapmayacaksan, boşuna masraf boşuna zaman kaybi degilmim  yani öyle olunca kurandan da kolay geleni ögrenin okuyun deniyor, hepsini herkes ezeberlesin okusun diye bir durum yok.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِن ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِّنَ الَّذِينَ مَعَكَ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ عَلِمَ أَن لَّن تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ عَلِمَ أَن سَيَكُونُ مِنكُم مَّرْضَى وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِن فَضْلِ اللَّهِ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

İnne rabbeke ya'lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meake, vallâhu yukaddirul leyle ven nehâre, alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakraû mâ teyessere minel kur’ânî, alime en se yekûnu minkum mardâ ve âharûne yadribûne fîl ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakraû mâ teyessere minhu ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte ve akridullâhe kardan hasenen, ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayran ve a'zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh (vestağfirûllâhe), innallâhe gafûrun rahîm

Meali :

Esteuzubillah

(Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna (gecenin tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı (yükünüzü hafifletti.) Artık, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O hâlde, Kur’an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz, onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz. Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Sadakallahul Aziym MUZZEMMİL Suresi 20. ayet
yani kuranin tamamini herkes, veya her alim ezberlemek zorunda degildir. tabi herşeye maydanoz olup her soruya cevap vermek isteyen alimler haric.

---------------

ve yine Allah misli ve benzeri olmayandir


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Fâtırus semâvâti vel ardı, ceale lekum min enfusikum ezvâcen ve minel en’âmi ezvâcâ(ezvâcen), yezraukum fîhi, leyse ke mislihî şey’un, ve huves semîul basîr

Meali :

Esteuzubillah

Gökleri ve yeri yaratan, sizin nefslerinizden eşler kıldı ve hayvanlardan da eşler kıldı. Orada sizi çoğaltır, yayar. Hiçbir şey, O’nun gibi değildir. Ve O, en iyi işiten, en iyi görendir.

Sadakallahul Aziym ŞÛRÂ Suresi 11. Ayet

yani yine
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

    "Kim, sabah namazının peşinden 'La ilâhe illallahu vahdehu la şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehû'l-hamdü bi-yedihi'l-hayr ve hüve alâ külli şey'in kadîr.' (Allah'tan başka ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur, mülk ona aittir, hamdler de ona layıktır, her çeşit hayır O'nun elindedir. O her şeye kadirdir.) derse kendisine, Hz. İsmail evlatlarından bir köleyi âzâd etmiş gibi sevap yazılır."

( Hadis-i Şerif, Ebu Sa'id )

Bu dua, bir rivâyette:  يُحْيِى وَيُمِيتُ  (hayat verir ve ölüm verir), bir başka rivâyette de, بِيَدِهِ اْلخَيْرُ  (hayırlar O'nun elinde) ziyâdesiyle gelmiştir.

Bu duanın ne zaman okunacağı rivayetten rivâyete sarahat kazanır. Birinde "günde" diye mutlak iken, bir diğerinde "sabah olunca", bir diğerinde "sabah namazından sonra, konuşmazdan önce on defa" diye kayıtlanmıştır. zikirimzi sbah namazindan sonra yapmak uslumüz ve bu hadisde gecen tehlil zikiride yine zikrimizdir yani Raşidi Zikir Evradindan bir parcadir bu zikirde  yine.

yani Allahin tersi şeriki ve benzeri misli yokdur, denior o ayete ve hadisde gecen zikirde, yani Allahin kehrwertide yokdur demekdir bu.
Amma kuran sagdan sola yazildigi için, her soldan saga yazilanin,  soldan saga olan halide var, öyle olunca kafir deccal, işde bu tersini ele alip, öyle kehrwertini ceviriyor, ve öyle olunca, Allah Kerimdir, bolca ikram edip yardım eden ve fayda verendir, amma bazi halife olan insanlarda varki, onlar da ahlak olarak bahil olmuşlar, yani cimri insanlar, ve eger insan halifeyse bazi insanlar cimri ve insanlara veya hayvanlara dogaya faydasi ve yardimi dokunmayanlar, eli kisik insanlar, yani öyle olunca kerimin tersi, bahil, geceninki gündüz,  nur un tersi zulumet ve karanlik, eee biz Allahin tersi şeriki yok diye biliyoz, bunlar peki ne, yani imanli kimselere karşi, kafirler, iyilere karşi, kötüler var ve

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

İnnallâhe lâ yagfiru en yuşrake bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu. Ve men yuşrik billâhi fe kad dalle dalâlen baîdâ

Meali :

Esteuzubillah

Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür.

Sadakallahul Aziym NİSÂ Suresi 116. Ayet

peki o zaman demek olur Allah kerimdir, ve bahil olanlari sevmez ve bagişlamaz,  Allah nur dur ve aydinlik ve acik secikdir, Allah karanlik ve gizli işler yapanlari sevmez, Allah tevvabdir tövbe edip temizlenendir deyince, tövbe edenler kimler? bizler günah işleyince tevbe ederiz, o zaman Allah in tevvab ismi bizde tecelli ediyor, amma ne zaman tövbe ederiz, kirlenince, günah işleyince, öylede olunca, Allah günah işleyenlri sevmez demek olur.

Ebu Zer (radiyallâhü anh), Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin Rabbinden şu rivayeti yaptığını bildirmiştir:

“Ey kullarım! Ben nefsime zulmü haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım. Öyleyse birbirinize zulmetmeyin.”

Müslim, Birr 55, (2577); Tirmizî,  Kıyamet 49, (2497).]

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Zulümden sakınınız Çünkü zulüm, kıyamet gününde karanlıklardır”

( Hadis-i Şerif , Müslim, Birr, 56 III, 1996)

اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ الْخَائِنِينَ

“Allah Teâlâ, asla hainleri sevmez”

Enfâl 58

وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلاَ تُسْرِفُوا اِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ

"yiyip için, fakat saçıp savurmayın; çünkü Allah savurganları sevmez.”

A’raf 31


اِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ كُلَّ خَوَّانٍ كَفُورٍ

Allah Teâlâ, Çok Günah İşleyenleri (Esîm) Sevmez

Hac 38

yani Allahin sevmedikleri, Allah in  güzel bir ismi olan hasletinin ziddini yapanlar onlar, yani O na O isminde şerik koşanlar, yani onun ziddini kehrwertini ceviripde o ahlaki benimsenler demek oluyor, ve Allahin sevmedigi ve bagişlamadigi kimseler bahsi, "kuranda Allahin sevmedigi kimseler" yazin ve googlede aratin, bütün ayetler size cikacakdir.
iyilik meselesinde ise, daglar bile, iyi kimseler üstünde gezmiş ise, diger daga onunla övünürmüş.

Hadis-i şerifte: "Bir dağ diğer dağa adını da söyleyerek sorar ve der ki: 'Ey filân dağ, sana bugün Allah'ı zikreden bir kişi uğrayıp üzerinden geçti mi?' O dağ da, 'evet' derse, soran dağ cevap vereni müjdeler, kutlar." buyrulmuştur.


Yine Enes İbn-i Malik (r.a.) in rivayet ettiği hadiste: "Hiç bir sabah ve akşam yok ki; arzın parçaları bazısı bazısına muhakkak sormasın, her halde sorarlar ve birisi: 'Bu gün senin üzerinde namaz kılan veya senin üzerinden zikir yapan bir kimse geçti mi?' der. Bazısı 'evet' ve bazısı da 'hayır' diye cevap verir. 'Evet' diye cevap verenin üzerinde kılinan namaz veya yapılan zikirle, zikirsiz ve namazsız kalan yer parçasına karşı üstün ve faziletli olduğunu anlar ve bilirsin." buyrulur. 

A.g.e., Cilt-3, S. 3

--------------

Kainat kainatin icinde
Ben ilk halimde Babamdan cikip Annem e gecdim, Anemden cikip ben ve Raşid oldum, o zaman Babam Gök  ve Sema, ve Annem ise yer ve toprak gibi
ve yine babam ise, o da bir Anne ve Babadan cikdi, onunda bir yeri dünyasi, ve bir de gökyüzü babasi var, dedem ve ninem,  ve o zaman benim üstümde sema olarak babam var, babamin üstünde sema olarak dedem var, dedemin üstündede ,... ve yine yer ve dünya Annem ise, Annemde bir Anne ve Babadan cikdi, ve Annemin annesi, annemin altinda, yani aneannem, ninem, ninemin anneside onun altindaaki anne.

Ashabdan birisinin sarı saçlı çocuğu oldu, bunun üzerine peygamberimize gelen sahabi, cocuk zina cocugu diye hanimindan boşanmak istedi ve bunun üzerine

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"çocuk yedi ceddine çeker"

( Hadis-i Şerif )

yani her insan bir kainat ve

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

E lem terav keyfe halakallâhu seb’a semâvâtin tıbâkâ

Meali :

Esteuzubillah

Görmüyor musunuz, Allah yedi kat semayı (yedi gök katını) nasıl yarattı?

Sadakallahul Aziym NÛH Suresi 15. ayet
öyle olunca her insan yedi katmandan oluşuyor, ve bunlar hem yedi anneve baba dede ve, yedide cocuk torun torba, birde yedi alt kat yani, usul ve furug yani ceddine ceken sari cocuk fürüg, ve ceddi ise usul demekdir, hukuk terimi olan usul ve fürüg

Usûl: Arapça asl'ın çoğuludur. Asl sözlükte temel, kök, soyluluk ve orijinal anlamlarına gelir.

Hukuk Terimi olarak Bir miras terimi olarak usûl, miras bırakanın anne veya baba tarafından yukarıya doğru bütün dede ve ninelerini ifade eder. Ölenin babası, onun babası, babasının babasının babası gibi. Veya annesinin annesi...

fürûğ : Bir kimsenin neslinden gelen oğul, kız, oğlun oğlu veya kızı "fürû" denir.

Yani biz kücük kainatta annemizle babamizin icinde oldugumuz gibi, birde büyük kainatlar Hz. Muhammedin icindeyiz ki müslümanlardaniz, yine Hz. ibrahimin kainatinin icinden cikdik geldik ki Ibrahim milletindeniz, yine  biz Türkler Hz Nuh un Yafes kolundaniz ki yani Nuh kainatinin icindeyiz birde, öyle olunca semanin katmanlari ve yerin katmanlari usul ve furug olarak yedi tabaka, her yedi tabakada başka büyük yedi tabaka icinde, yani tirnak elin parcasi, el kolun parcasi, kol gövdenin parcasi gibi, kainat kainat icinde.

ve sen bir kainatsin, senin cocugun başka bir kainat, mesala senin cocugunun okul arkadaşinin birisini, dedesi onu okula getiriyor, ve sen onu hic görmedin, ve tanimadin, amma işde senin cocugun onu görüyor ve taniyor, yani o adam ve cocuk senin cocugunun kaniatinin icinde, amma senin cocugunda, senin kainatinin icinde oldugundan, yine o adam ve cocuk aslinda, senin  kainatininda icindeki kainatta, sende babanla annenin icindesin........ yani kainatlar kainat icinde

Rabbim , Mehdi ve cemaatinin hatirina, bazi ahmaklarin ahmakligi yüzünden, bu gök kubbeyi, kiyameti koparipda başimiza yikmasin,  henüz daha yikmasin inşallah. amin


---oOo---


أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne, Amiyn.

Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.

--OoO--

Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems,  01 Kasım 2017  Çarşamba

Original Kar © glan


Wer ist Başağaçlı Raşit Tunca - Prediger Karoglan ? Biografie
Name : Raşit Tunca
Bauch Name : Selim
Stammnickname : Haceliler
Nickname : Karoglan veya Kar©glan ve imageman
Der Name des Vaters : Mustafa
Name der Mutter : Rabia
Geburt : 1970 Başağaç
Ausbildung :
Grundschule : 1976 -1981 Başağaç
Secondary High School : Secondary High School : 1981 -1988 Sandıklı İmam Hatip Lisesi (Gymnasium Petrinum, um später Priester oder Pfarrer zu werden)

13.06.1988 Abschluss mit einem Durschnitt von 8.25 mit einem guten Erfolg ( in der Türkei gilt ein Schnitt von 9-10 als ausgezeichneter Erfolg und ein Durschnitt von 7-8 als guter Erfolg)

University High School : 1988 -1989 AÜHF - AYO (Ankara Universität, Fakultät für Recht, Gerechtigkeit, High School)

Im Jahr 1989 verließ er die Universität am Ende des 2. Semesters um im Sommer 1989 sein Leben nach Österreich zu verlagern.

Berufliche ausbildung in Österreich : Berufselektrotechniker EBT und EIT Sigmundsherberg in Österreich

Lehrabschlussprüfung: Elektrobetriebstechnik auf 25.01.2006 mit als die bestanden - Landesberufsschul in Wiener Neustadt

Lehrabschlussprüfung 2 : Elektroinstallationstechnik auf 24.06.2006 mit als die bestanden - Landesberufsschul nach Stockerau für Elektrotechnik

Ankara:

Reise nach ankara ... . Wohnte für 4 Wochen zum ersten Mal außerhalb von Sandikli bei einem Verwandten in deren Wohnung zwischen der Bushaltestelle

Şose und der Keçiören Casino. Danach habe ich im privaten "RESA"-Studentenheim in Ulus Ankara gelebt und bin zu einem späteren Zeitpunkt

zum staatlich unterstützten Internat in Ankara, Balgat gewechselt.

Familie: Heiratete 1990 und die Familie wuchs um zwei Kinder; einem Jungen und einer Tochter.

Hadsch und Umrah : Hadsch & Umrah fand mit der Mutter im Jahre 1997 statt.

Religiöse und mystische Leben:

1991 Sekte Burhami Tariqat

1992 Sekte Nakşebend Tariqat

~ 2003 -2004 Sekte Dusukiye Tariqat.

Derzeit, als Gründer der "Raşidi Tariqa" Sufi-Sekte dauernd „Alone“ weiter.

Österreich:

Berufsleben startete 1989 in Österreich im Steinbruch "Wiener Baustoff Werke" in Schrems. Das Unternehmen wechselte

zweimal die Hand; zuletzt war es unter der Führung der Familie "Poschacher". Nach der Kündigung

fand zweimal eine Beschäftigung im Fleischverarbeitungsunternehmen "Greisinger" für jeweils 6 Monate statt.

Durch die Änderung meiner beruflichen Interessen, habe ich eine Ausbildung zum "Elektrobetriebstehcniker"

und zum "Elektroinstallationstechniker" absolviert. Das erlernte WIssen wurde im Rahmen von Beschäftigungen

in Leihunternehmen in die Praxis gesetzt. Der letzte Arbeitgeber war die Pilz Teiglingsproduktion in Schrems.

SCHRIFTSTELLER:

Raşit Tunca wandelte seine Predigten zu religiösen Sufi-Themen, die Zikrs, Gebete und Informationen des von ihm gegründeten Rashidi-Ordens, seine Erfahrungen auf dem Weg des Sufismus, seine Gedichte, Artikel, Grafiken usw. in Buchform um und veröffentlichte Normal Book und Electronic Buchversionen „EPUB“. Er hat auf verschiedenen Internetseiten kostenlose PDF-Versionen und HTML-Versionen für diejenigen veröffentlicht, die kein Geld haben, und für Studenten. Sie können seine Bücher bei Publishing House „bookmundo“, auch Amozon, Google Library und anderen Buchhandlungen beziehen.


HERAUSGEBER

Zu meinem neuen Verlag und meinen Büchern gelangen Sie hier
Unser Vertrag mit meinem alten Verlag „epubli“ endete und ich veröffentlichte meine Bücher durch einen Vertrag mit einem neuen Verlag.
Mein neuer Verlag ist „bookmundo“ und Sie können hier auf meine Bücher zugreifen und sie bei meinem neuen Verlag kaufen.

HIER SCHAUEN UND BESTELLEN

Sie können alle unsere Bücher auch mit ISBN-Nummern bei Amazon und anderen Buchhändlern kaufen.

Sie können unsere digitalen und E-Books auch bei Google Books und anderen Buchhändlern beziehen. Sie können sie sofort herunterladen und lesen.

WEBMASTER

Von etwa 2003 bis heute hat er Foren, Blogs und Webseiten im kostenlosen und kostenpflichtigen Hosting eingerichtet und seine Predigten, Gespräche und Grafikdesigns in der virtuellen Umgebung geteilt. Er ist ein erfahrener Webmaster und hilft schließlich Amateur- und Profi-Webseiten Seitenbesitzer, die von seinen Erfahrungen profitieren möchten

Natürlich leckt er sich ordentlich die Finger, und natürlich hat er die TUNCAWEB-Seite unter der Bedingung gegründet, dass er für die Zeit, die er damit verbringt, bezahlt wird. Es wird denjenigen helfen, die unsere Gebühr für die Einrichtung einer Website bezahlen. Wer eine Forenseite einrichten möchte, wer eine Blogseite eröffnen möchte oder wer eine Fotogalerie eröffnen möchte, kann sich bei uns professionelle Unterstützung holen.

TUNCAWEB-SEITE

https://web-tunca.com/

   

Başağaçlı Raşit Tunca – Karoglan Hoca Kimdir? Biyografisi

isim : Raşit Tunca
Göbek ismi : Selim
Soy Lakabı : Haceliler
Nick isimleri : Karoglan veya Kar©glan ve imageman
Baba ismi : Mustafa
Anne ismi : Rabia
Doğumu : 1970 Başağaç

Eğitim:

ilkokul : 1976 -1981 Başağaç
Ortaokul Lise : 1981 -1988 Sandıklı İmam Hatip Lisesi
13.06.1988 de 8.25 Diploma notu iyi derece ile Mezun oldu.
Yüksek Okul Üniversite : 1988 -1989 AÜHF – AYO(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi – Adalet Yüksek Okulu)
1989 da üniversiteyi 2. dönem sonunda yarım bırakıp terketti, ve 1989 yazında Avusturya ya Seyahati.
Mesleki Eğitim : Elektrik Teknisyenliği EBT ve EIT Sigmundsherberg Austria
Lehrabschlussprüfung 1 :
Elektrobetriebstechniker 25.01.2006 mit bestanden – Landesberufsschule Wiener Neustadt
Lehrabschlussprüfung 2 :
Elektroinstallationstechniker 24.06.2006 mit bestanden – Landesberufsschule Stockerau f Elektrotechnik

HAYAT HiKAYESi

ilkokulu Başağaç köy ilkokulunda tamamladı. ortaokul ve Lise eğitimini “Sandıklı imam Hatip Lisesi” nde tamamladı. Lise eğitimi sırasında, okulunda açılan “parasız devlet yurdu” sınavına girdi ve kazandı, ve son sınıf birinci dönem sonuna kadar yurtta kaldı. ikinci dönemde üniversite imtihanlarına, daha rahat bir ortamda hazırlanabilmek için tekrardan eve çıkdı. 1988/89 ÖSS Sınavından  AÜHF-AYO (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi – Adalet Yüksek Okulu) nu kazandı ve Üniversite eğitimi için Ankara’ya gitti.

ÖKSÜZ

1988 de Babasının vefatı

ANKARA:

Yüksek Okul Eğitimi için Ankara’ya gitdi. ilk defa bir akrabasının yanında Keçiören gazino durağı ile şose durağı arasında bir apartmen de ~ 3 – 4 hafta kaldı.
Sonra paralı özel yurt ‘RESA’ yurdunda Ulusda kaldı.
Daha Sonra Balgat taki Devlet Paralı Yurdunda kaldı.

AiLE:

1990 senesi sonunda Evlendi. 2 Tane Çocuğu var, biri Oğlan biriside Kız.

HAC ve UMRE :

1997 de Hac ve Umre ziyaretini, Annesiyle beraber (Krems – Hezogenburg Camisi) Avusturya Milli Görüş Teşkılatı Hac Organizasyonu Kafilesi ile birlikte Yaptı.

DiNi ve TASAVVUFi HAYAT:

1991 senesinde Tarikatı Burhamiye ye intisab etti.
1992 de Nakşebend Tarikatına intisab etti.
~ 2003 -2004 arasinda Dusukiye Tarikatına intisab etti.
Tasavvufi hayat Yolculuğunda, Raşidi Tarikatını Kurdu.
Halen Tasavvuf Yolunda Raşidi Tarikatı’nın Kurucusu  ve imamı olaraktan, yoluna devam ediyor.

AVUSTURYA:

1989 da Avusturya da Schrems Taş ocağında (Schrems,Hatberg 1) işci oldu (Wiener Baustof Werke).
Daha Sonra Firmasi iki defa el degiştirdi Poschacher Natursteinwerk oldu.
Daha sonra Taş ocağından Çıkışını aldı.
iki defa, yaklaşık altışar ay Büyük Kasap “Gresinger”(Oberösterreich in Perg) de çalıştı.
Mesleki Eğitim yaptı [Ausbildung Elektrobetriebstechniker (Endüstriyel Elektrikci)], mezun oldu ve Dimlomasını aldı. Ve daha  sonra da [Installationstechniker (Kurulum Teknisyeni)] sınavına girdi ve kazandı, Dimlomasını aldı.
Liesing Firmalarda Elektrik Teknisyeni olarak çalışdı.
Emekli olmadan önce,  En Son “Backwelt Pilz” de Allrounder olarak çalışdı.
Halen “Malulen Emekli” olarak, hayatına Avusturya’da  devam etmektedir.

YAZAR:

Raşit Tunca Tasavvufi Dini Konulardaki Vaazlarını, Kurduğu Raşidi Tarkatına ait Zikirler dualar ve bilgileri, Tasavvuf yolundaki deneyimlerini, Şiirlerini, Makalelerini, grafiklerini,…Kitap Haline dönüştürüp, Normal Kitap ve Elektronik Kitap “EPUB” Versiyonlarını Yayınladı. Parası olmayanlar ve Öğrenciler için de, Bedava PDF Versionlarını ve, HTML Versiyonlarını, Çeşitli internet Sayfalarında Yayınladı. Kitaplarını Alltaki Yayınevinden ve Amozon’dan, Google Kitaplıktan ve Diğer Kitap Satan Mağazalardan da Temin Edebilirsiniz.


YAYINEVi

Yeni Yayınevim ve Kitaplarımı Buradan Temin Edebilirsiniz

Eski Yayınevim “epubli” ile Anlaşmamız Sona Erdi ve Yeni Yayınevi Buldum ve Kitaplarımı Yayınladım

Yeni Yayınevim  “bookmundo” ve Kitaplarıma Yeni Yayınevimden Buradan Ulaşıp Temin Edebilirsiniz

BURADAN BAK SiPARiŞ VER

ISBN Numarası olan bütün kitaplarımızı Amazon’dan ve Diğer Kitap Satan Mağazalardan da Temin Edebilirsiniz

Dijital ve e-Bok Kitaplarımızı da Google Kitapıktan ve Diğer Kitap Satan Mağazalardan da Temin Edebilirsiniz, Hemen indirebilir, Okuyabilirsiniz.


WEBMASTER

Yaklaşık olaraktan 2003 ten bu güne kadar bedava ve paralı Hostinglerde Forum, blog ve internet sayfaları kurup, vaaz ve sohbetlerini ve grafik tasarımlarını sanal ortamda paylaşıma sunmuştur, Deneyimli bir Webmasterdir, Ve Son olarak Deneyimlerinden faydalanmak isteyen amator ve profesyonel web sayfası sahibi olmak isteyenlere yardımcı olmak ve

tabi bal tutan parmağını yalar usulünce tabiki bunun yanında onlara ayırdığı zamanın ücretini almak kaydı ile TUNCAWEB sayfasını kurdu. Yakında sayfanın yapılandırmaları bitince ücretimizi ödeyenlere web sayfası kurmalarında yardımcı olacaktır. Forum sayfası kurmak isteyenler, blog sayfası açmak isteyenler, fotoğraf galerisi açmak isteyenler bizden profesyonel destek alabilirler.

TUNCAWEB SAYFASI

https://web-tunca.com/

Raşit Tunca Fotoğrafları | Karoglan Başağaçlı Raşit Tunca



Evde Yoğurt Nasıl Mayalanır Püf Noktaları - Ekşi veya Tatlı Yoğurt Nasıl Yapılır?

Yoğurt hakkındaki  genel bilgiler


Yoğurt, besin değeri yüksek, laktik asit fermantasyonu sonucunda elde edilen ve canlı laktik asit bakterileri içeren fermente bir süt ürünüdür.[1] Lactobacillus bulgaricus sütten yoğurt yapmak için kullanılan birkaç bakteri türünden biridir.
Yoğurdun ilk olarak kimlerce ve nasıl üretildiği üzerine kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Tarihsel anlamda ise 6000 yıldır yoğurt üretilip tüketildiği tahmin edilmektedir.[2] Yüksek kalsiyum oranı, riboflavin (B2), kobalamin (B12), piridoksin (B6) gibi vitaminler ve protein içermesi nedeniyle dünyada tüketimi en yaygın ve besleyici gıda maddelerindendir. Bazı Fransız kaynakları bunu göçebe ya da barbar yemeği olarak tanımlamaktadırlar. Yoğurdun adı Türkçe olup neredeyse tüm dillerde adı budur[3][4].[5] Fakat Bulgar ve Rus kaynaklar bunu Bulgar buluşu olarak tanıtmaya çalışmaktadırlar. Hatta Rusçada Yoğurt-Йогурт olarak adlandırılmasına rağmen Rus kaynaklar onu Bulgar buluşu olarak tanıtmaktadır. Avrupa'nın yoğurt ile tanışması ise Osmanlı zamanında Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle Balkanlar'daki sancaklardan Avrupa'daki bazı krallara şifalı yiyecek olarak gönderilmesiyle olmuştur.
Yoğurt saf olarak yendiği gibi meyvelisi de mevcuttur. Bunun dışında da yoğurdun çeşitleri bulunmaktadır. Örneğin; süzme yoğurt yaygın olarak meze yapımında kullanılmaktadır. Yoğurt ile yapılan pek çok yemek ve içecek türü vardır, ayran, cacık ve keş bunlardan bazılarıdır.
Yoğurt (< Yuğurt) Türkçe kökenlidir. Orta Türkçe dönemine ait Divânu Lügati't-Türk'te ىُغُرْتْ olarak yazılan veriyi Besim Atalay geniş yuvarlak o ünlülü «yogurt»[6] biçiminde okur, fakat Hasan Eren geniş dar u ünlülü «yuğurt» biçimini doğru okunuş olarak kabul eder ve etimolojisini «yuğurmak» fiiline «-t» fiilden isim yapım eki getirilerek yapılan türev olarak açıklar[7]. Eren Kumanca biçimini de «yuğurt» olarak verir ve bunun Kıpçakçada ikili «yağurt ~ yuğurt» biçimlerinde geçtiğini belirtir. Kıpçakçada düz geniş a ünlülü olmasını yağ kelimesinin baskısına dayandırır. Çağdaş Türk dillerinden Türkmencede yoğurt, Nogaycada yuvırt, Kırgızca cuurat (Genel Türkçe y- ön sesi Kırgızcada c- sesine dönüşür), Sagayların lehçesinde çoort, Yakutçada suorat (Genel Türkçe y- ön sesi Yakutçada s- sesine dönüşür) biçimleri Orta Türkçe yuğurt kelimesinin günümüzdeki varyeteleridir. Avrupa dillerine (İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca, Sırpça, Bulgarca, Rusça, Macarca) de Türkçeden geçmiştir.
Evde Yoğurt Nasıl Mayalanır Yoğurt Yapımı için Malzemeler :
3 litre süt ( organik, doğal, inekden sağıldığı gibi, hic pişirilmemiş, yani pastörize olmamalıdır )
1 adet bu kadar sütü alabilcek kadar büyüklükteki celik veya aluminyum tencere ve kapağı
ocak tüp veya gazli veya elektrikli ocak
1 adet Battaniye 1 adet eski gazete yada büyük boy kitap
mayalamak için 3 kaşık katkısız (jelatinsiz ve kimyasal katkısız doğal yoğurt
bir adet komposta tası
Yoğurt Nasıl Mayalanır Tarifi Yapılışı
ilk önce evimizde kimsenin ona zarar veremeyeceği bir köşeye, Battaniyemiz iki katlanıp yayılır, ve bir tarafının tam ortasına gazetemiz veya eski kitabımız konup hazır edilir.
Süt Tencereye boşaltılır ve, ocak kısık ateşde iken tencere ve sütümüz ısıtılır, ve kaynatılmaz, yoksa kaynatılırsa bize gerekli olan iyi bakteriler ölür, ve süt pastörize olmuş olur, o yüzden ocak 2 yada 2,5 dercede 5 dakika gibi beklenir, ve bakılır, süt parmak yakmayacak sıcaklıkda olmalıdır, bunun için sütten bir kaşık alınır ve paramağımızla kontrol edilir, yeterli sıcaklığa ulaşan süt ocakdan alınıp hazırladığımız köşdeki, battaniyenin üstündeki kitap yada gezetenin üstüne konur, tenceremizden "mayalamak için 3 kaşık katkısız (jelatinsiz ve kimyasal katkısız doğal yoğurt kattığımız komposta tasına, sütten bir kaç kaşık katarak ve karıştırarak, mayalık yoğurtumuzun kıvamını yumuşatırız, ve sonra bu komposta tasındaki mayamızı tenceremizdeki sıcak süte katarak, kaşıkla karıştırırız, ve kapağını da kaptıp, sonrada battaniyemizide üstüne sarmalayıp örtüp, sıcak kalmasını sağlarız, çünkü iyi yoğurt bakterileri o sıcaklıkda kimyasal reaksiyon sonucu üreyip çoğalarak sütün tamamını kaplamları lazımdır, bunun içinde yaklaşık dört saat gibi bir süre mayalanmaya bırakılır.
Eğer Tatlı Yoğurt istiyorsak
Dört saat mayalandıktan sonra, tenceremizin üstündeki battaniye açılır, ve sonrada tenceremizin kapağı hafifce aralanır, ve Yoğurtumuz bir saat yada birbuçuk saatte, kısa süreli hızlı soğumaya bırakılır. sonra tatlı Yoğurtumuz hazır, bir bez kese ile ile süzerek, yada süzmeden sulu sulu kullanabiliriz, Eğer süzdükten sonra tuz katılırsa uzun süre dayanıklı olur.
Eğer Ekşi Yoğurt istiyorsak
Dört saat mayalandıktan sonra, tenceremizin üstündeki battaniye hafif açılır, ve tenceremizin kapağı ise açılmaz, ve Yoğurtumuzu 4-5 saat gibi, yavaş yavaş, uzun süreli soğumaya bırakılır. sonra ekşi Yoğurtumuz hazır, bir bez kese ile ile süzerek, yada süzmeden sulu sulu kullanabiliriz, Eğer süzdükten sonra tuz katılırsa uzun süre dayanıklı olur.

Önemli Not : Her ilacın yan tesiri olduğu gibi, bizim ilacımızında yan tesiri vardır, nedir o?  yoğurt yaptığımız sütü pastörize edip mikroplarını kırmadığımız için, iyi bakterilerde ölmesin diye, 90 ve 100 derece kaynatmıyoruz sütü, o yüzden eğer süt aldığımız hayvanlarda, şap gibi tüberküloz gibi ve benzeri hastalıklar varsa, bu süt yolu ile bizlerede geçecekdir, buna dikkat etmek lazımdır, bunların izalesi içinde, tatlı şeyler yiyerek, onların tesrini izale eebiliriz, ve karaciğerin onların hakkından gelmesini sağlarız, amma tatlılarımız mısır  şurubu olmamalı, reçel amma pancar şekerinden yapılmış reçel, yine baklava şerbeti pancar şekerinden yapılmış şerbet olmalı,yine bal gibi ağır tatlılar yiyerek karaciğeri güçlendirip, tüberküloz ve benzeri hastalıkların, vücuda zarar vermesinin önüne geçilir.
-------------- 
Etiketler : Evde Yoğurt Nasıl Mayalanır, Püf Noktaları,Ekşi Yoğurt Nasıl Yapılır?, Tatlı Yoğurt Nasıl Yapılır?,Yoğurt Nasıl Yapılır?,Yoğurt, Nasıl, Yapılır?,Nasıl Mayalanır, Mayalanır,ev Yoğurtu,dogal Yoğurt,
Kaynaklar :
Yoğurt hakkındaki  genel bilgiler wikipedia dan alınmıştır
Yoğurt mayalama bilgisi Başağaçlı Raşit Tunca dan alınmıştır
https://efsane1turk.net

Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 28 Nisan 2018 Cumartesi
Original Kar©glan

Temel Dini Bilgiler 2

BİRİNCİ BÖLÜM
İTİKAD
1 - Din nedir?
1 - Din :  Akıl sahibi insanları kendi istekleri ile dünya ve âhirette iyiliğe ve
mutluluğa ulaştırmak için Yüce Allah tarafından peygamberler aracılığı ile
gönderilen esasların bütünüdür.
2 - Dinler kaça ayrılır?
2 - Dinler başlıca üç kısma ayrılır :
1) Hak (  Gerçek) Dinler :  Allah tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara
bildirilen ve hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelen dinlerdir.
Örnek :  İslâm Dini.
2) Muharref (  Bozulmuş) Dinler :  Allah tarafından peygamberler aracılığı ile
bildirildiği halde sonradan insanlar tarafından değiştirilen ve aslı bozulan
dinlerdir. Örnek :  Hristiyanlık ve Yahudilik.
3) Batıl (  Gerçek Olmayan) Dinler :  İnsanlar tarafından uydurulan dinlerdir.
Örnek :  Puta tapıcılık, Satanizm ve Budizm.
3 - Dinimizin adı nedir?
3 - İslâm.
4 - İslâm ne demektir?
4 - İslâm :  Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e Allah tarafından gönderilen ve
insanlara bildirilmesi istenen esasların bütünüdür.
5 - Allah katında (  geçerli) din hangi dindir? Bu konudaki âyet meâllerini
söyleyiniz.
5 - “Allah katında (  geçerli) din şüphesiz İslâm’dır.” (  Âl-i İmrân, 3/19)
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (  bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek
ve o âhirette zarara uğrayanlardan olacaktır.” (  Âl-i İmrân, 3/85)
6 - İslâm dininin gayesi nedir?
6 - Getirdiği hükümlerle insanları hem dünyada hem de âhirette mutluluğa
ulaştırmaktır.
7 - İslâm dini kaç ana bölüme ayrılır?
7 - Üç ana bölüme ayrılır :
1) İnanmak (  İtikad)
2) Allah’ın emir ve yasaklarına uymak (  Amel)
3) Canlı ve cansız bütün varlıklarla iyi ilişkiler içinde bulunmak (  Ahlâk).
8 - İslâm dininin özellikleri nelerdir?
8 - İslâm dininin özellikleri :
1) İslâm son dindir
2) Bütün insanlığa gönderilmiştir
3) Daha önce gönderilen bütün peygamberleri ve İlâhî kitapları tasdik eder
4) Önceki dinlerin hükümlerini yürürlükten kaldırmıştır.
9 - Kelime-i Tevhîd’i ve anlamını söyleyiniz.
9 - Lâ ilâhe illâllah, Muhammedün Resûlüllah = Allah’tan başka ilâh yoktur, Hz.
Muhammed de Allah’ın elçisidir.
10 - Kelime-i Şahâdet’i ve anlamını söyleyiniz.
10 - Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resûlüh =
Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur, yine şahitlik ederim ki Hz.
Muhammed onun kulu ve elçisidir.
11 - İman Nedir?
11 - İman :  Yüce Rabbimizin Peygamber Efendimiz aracılığı ile göndermiş olduğu
bütün esasların doğru olduğuna kalben inanmak ve dil ile söylemektir.
12 - Âmentü’yü okuyunuz.
12 - Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî vel yevmil âhiri ve bil
kaderi hayrihî ve şerrihî minellahi teâlâ, vel ba’sü ba’del mevti, hakkun eşhedü
en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh.
13 - İmanın şartlarını söyleyiniz.
13 - İmanın şartları :
1) Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak
2) Meleklerine inanmak
3) Kitaplarına inanmak
4) Peygamberlerine inanmak
5) Âhiret gününe(  öldükten sonra dirilmeye) inanmak
6) Kadere (  iyilik ve kötülüğün Allah’ın yaratmasıyla meydana geldiğine)
inanmak.
14 - İnanç yönünden insanlar kaç kısma ayrılır? Sayıp açıklayınız.
14 - İnanç yönünden insanlar dört kısma ayrılır :
1) Mü’min :  Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed’in de
peygamberliğine kalpten inanan kimseye denir.
2) Münafık :  Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed’in de
peygamberliğine kalbi ile inanmadığı halde dili ile inandığını söyleyen
kimseye denir.
3) Müşrik :  Allah’a ortak koşan, birden fazla tanrı olduğuna inanan kimseye
denir.
4) Kâfir :  Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed’in peygamberliğine ve
getirdiği esaslara kalbi ile inanmayan, inanmadığını da açıkça söyleyen
kimseye denir.
15 - Allah’ı nasıl tanıyabiliriz?
15 - Allah’ı ancak Kur’ân’da ve Peygamber Efendimizin sözlerinde tanıtıldığı
şekilde tanıyabiliriz. Buna göre :
1) O, en büyüktür
2) Eşsiz ve benzersizdir
3) Hep vardı ve daima olacaktır
4) Hiç kimseye ihtiyacı yoktur
5) Evrende var olan her şeyin sahibidir
6) Herkes ve her şey ona muhtaçtır
7) Bütün varlıkları bilir
8 ) Her şeyi görür ve işitir
9) Ona gizli olan hiçbir şey yoktur.
16 - İnsanların Allahü Teâlâ ile iletişim kurma vasıtaları nelerdir?
16 - Başlıca üç vasıta vardır :
1) Dua
2) İbadet
3) Salih amel (  İyi ve güzel işler).
17 - Allah’ın sıfatları kaça ayrılır?
17 - Allah’ın sıfatları iki kısma ayrılır :
1) Zâtî sıfatlar
2) Sübûtî sıfatlar.
18 - Zâtî sıfatlar nelerdir?
18 - Zâtî sıfatlar :
1) Vücûd :  Allahü Teâlâ’nın var olması demektir
2) Kıdem :  Allâhü Teâlâ’nın varlığının evveli olmaması demektir
3) Bekâ :  Allahü Teâlâ’nın varlığının sonu olmaması demektir
4) Vahdâniyet :  Allahü Teâlâ’nın bir olması demektir
5) Muhâlefetün lil-havâdis :  Yarattığı varlıkların hiç birine benzememesi
demektir
6) Kıyâm bi-nefsihi :  Hiç bir şeye ve hiç kimseye ihtiyacı olmaması demektir.
19 - Sübûtî sıfatlar nelerdir?
19 - Sübûtî sıfatlar :
1) Hayat :  Allahü Teâlâ’nın diri olması demektir
2) İlim :  Allahü Teâlâ’nın her şeyi bilmesi demektir
3 ) Semi’ :  Allahü Teâlâ’nın her şeyi işitmesi demektir
4) Basar :  Allahü Teâlâ’nın her şeyi görmesi demektir
5) İrâde :  Allahü Teâlâ’nın bir şeyin olmasını dilemesi demektir
6) Kudret :  Allahü Teâlâ’nın gücünün yetmesi demektir
7) Kelâm :  Allahü Teâlâ’nın konuşması demektir
8 ) Tekvîn :  Allahü Teâlâ’nın yaratması demektir.
20 - İmanın sahih ve makbul olmasının şartları nelerdir?
20 - İmanın sahih ve makbul olmasının başlıca üç şartı vardır :
1) İman, hayattan ümit kesmeden önce edilmiş olmalı
2) Dinî hükümleri inkâr edici herhangi bir söz veya davranış bulunmamalı
3) Dinî hükümlerin hepsinin güzel olduğu kabul edilmeli.
21 - Allahü Teâlâ’nın varlığı ve birliğine dair Kur’ân-ı Kerîm’den bir delil
söyleyiniz.
21 - İhlâs sûresi.
İhlâs sûresinin manası :
“De ki :  Allah birdir, Allah Samed’dir (  hiç kimseye ihtiyacı yoktur, herkes ona
muhtaçtır). O, doğmamış ve doğurulmamıştır. Hiç kimse O’na denk değildir (  eşi
ve benzeri yoktur).” (  İhlâs, 112/1-4)
22 - Meleklerin özellikleri nelerdir?
22 - Meleklerin özellikleri :
1) Melekler nurdan yaratılmış varlıklardır
2) Yemezler, içmezler
3) Erkeklik ve dişilikleri yoktur
4) Hiç günah işlemezler
5) Allah’ın emirlerini eksiksiz yerine getirirler
6) Hızlı ve süratli varlıklardır
7) Sayılarını Allah’tan başka kimse bilmez
8 ) Daima Allah’ı zikir ve tesbih ile meşguldürler.
23 - Büyük melekler kaçtır? Görevleri nelerdir?
23 - Büyük melekler dörttür :
1) Cebrâil :  Allahü Teâlâ’dan aldığı mesajları (  vahyi) peygamberlere ileten
melektir.
2) Mikâil :  Yağmurun yağması, rüzgârın esmesi gibi tabiat olaylarını idare
etmekle görevli melektir.
3) İsrâfil :  Kıyametin kopması ve insanların tekrar dirilmesi için, mahiyeti bizce
bilinmeyen “Sûr”a üfleyecek olan melektir.
4) Azrâil :  Ömrü sona eren insanların canlarını almakla görevli melektir.
24 - Dört büyük melek dışında Kur’ân-ı Kerîm’de isimleri geçen diğer melekler
hangileridir ve görevleri nelerdir?
24 - Diğer melekler şunlardır :
1) Kirâmen Kâtibîn :  Bunlar iki melektir. Biri insanların sağında bulunur,
sevapları yazar. Diğeri ise solunda bulunur, günahları yazar.
2) Münker ve Nekir :  Kabirde soru sormakla görevli meleklerdir.
3) Rıdvan :  Cennetteki meleklerin başkanıdır.
4) Mâlik :  Cehennemdeki meleklerin başkanıdır.
5) Hafaza melekleri :  İnsanların önlerinden ve arkalarından onları takip eden,
kaza ve belâlara karşı koruyan meleklerdir.
25 - Cin nedir?
25 - Cin :  Ateşten yaratılmış olup insanlar gibi yiyen, içen ve üreyen, ancak gözle
görülmeyen, iman ve ibadet etmekle yükümlü bir varlıktır.
26 - Şeytan nedir?
26 - Şeytan :  Cin taifesindendir. Gözle görülmemekle birlikte varlığı kesin olan,
azgınlık ve kötülükte çok ileri giden, büyüklük taslayan, ayrıca insanları
saptırmayı kendisine görev edinen bir varlıktır.
27 - Şeytanın özellikleri nelerdir?
27 - Şeytanın özellikleri :
1) Şeytan ateşten yaratılmıştır
2) Gurur ve kibiri nedeniyle Allah’a isyan etmiştir
3) Cennetten kovulmuş ve Allah tarafından lânetlenmiştir
4) Kıyamete kadar yaşayacaktır
5) Hem kendi cinsinden, hem de insanlar ve cinlerden yardımcıları vardır
6) Her türlü yola başvurarak insanları ve cinleri Allah’a isyan ettirmek için
çalışır.
28 - Vahiy nedir?
28 - Allah tarafından, doğrudan veya elçi vasıtasıyla peygamberlere bildirilen ve
kesinlik ifade eden bilgiye vahiy denir.
29 - Büyük kitaplar indiriliş sırasına göre hangi peygamberlere gönderilmiştir?
29 - Büyük kitaplar :
1) Tevrât  :  Hz. Mûsa’ya
2) Zebûr  :  Hz. Dâvûd’a
3) İncîl  :  Hz. İsa’ya
4) Kur’ân-ı Kerîm  :  Bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ’ya
indirilmiştir.
30 - En son indirilen ve kıyamete kadar devam edecek esasları barındıran
kutsal kitabımızın adı nedir?
30 - Kur’ân-ı Kerîm.
31 - Kur’ân-ı Kerîm nasıl bir kitaptır?
31 - Kur’ân-ı Kerîm :
1) Allah tarafından Hz. Peygamber’e gönderilmiştir
2) 23 senede peyderpey indirilmiştir
3) 114 sûre, 30 cüzdür
4) Bir harfi dahi değişmeden günümüze kadar gelmiştir
5) Okunuşu ve dinlenişi ile ibadet edilir
6) Her yönüyle mucizedir.
32 - Kur’ân-ı Kerîm nerede ve ne zaman indirilmeye başlanmıştır?
32 - Kur’ân-ı Kerîm :  Milâdî 610 yılında Mekke yakınlarında bulunan Nur dağındaki
Hira mağarasında, Ramazan ayının 27. gecesi “Oku” emriyle indirilmeye
başlanmıştır.
33 - İlk inen âyetler hangileridir? Meâlini söyleyiniz.
33 - İlk inen âyetler Alâk sûresinin ilk beş âyetidir. Bunlar ın meâli :
“1) Yaratan Rabbinin adıyla oku!
2) O, insanı kan pıhtısından yarattı.
3) Oku! Rabbin sonsuz ikram sahibidir.
4) Kalem ile (  yazmayı) öğreten odur.
5) İnsana bilmediğini o öğretti.” (  Alâk, 96/1–5)
34 - Kur’ân-ı Kerîm’in gönderiliş amacı nedir?
34 - İnsanların dünya ve âhiret hayatlarını düzene koymak, onlara hem dünya ve
hem de âhiret mutluluğu temin etmektir.
35 - Kur’ân okumanın fazileti hakkında üç hadis meâli söyleyiniz.
35 - Üç hadis meâli :
1) “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğreteninizdir.”
2) “Kur’ân okuyun. Çünkü Kur’ân Kıyamet gününde onu okuyana şefâatçı
olacaktır.”
3) “Kim Allah’ın Kitabı’ndan bir harf okursa ona bir iyilik sevabı yazılır. Bu
iyilik sevabı da on katıyla değerlendirilir.”
36 - Sûre ne demektir? Kur’ân-ı Kerîm’deki ilk ve son sûre hangileridir?
36 - Sûre :  Kur’ân-ı Kerîm’de özel isimleri bulunan ve besmeleyle birbirinden
ayrılan bölümlerdir. İlk sûre Fâtiha, son sûre ise Nâs’tır.
37 - Âyet ve Hadis’i tarif ediniz.
37 - Âyet :  Bir veya birkaç kelime ya da cümleden meydana gelen ve sûreleri
oluşturan Allah sözüdür.
Hadis :  Peygamber Efendimizin mübarek ağzından çıkan sözlerdir.
38 - Meâl ve Tefsîr nedir? Açıklayınız.
38 - Meâl :  Kur’ân-ı Kerîm’in Arapça’dan başka bir dile çevrilmesidir.
Tefsîr :  Kur’ân-ı Kerîm’in mana bakımından anlaşılması için geniş bir şekilde
izah edilmesidir.
39 - Tilâvet secdesi nedir?
39 - Kur’ân-ı Kerîm’de secde âyetleri okunduğu veya dinlendiği zaman yapılması
gereken secdedir. Kur’ân’da 14 yerde secde âyeti vardır. Bu âyetler özel
işaretlerle belirtilmiştir.
40 - Mushaf ne demektir?
40 - Kur’ân sayfalarının bir araya toplanarak kitap haline getirilmiş şekline mushaf
denir.
41 - Kur’ân-ı Kerîm’in âyetleri ile sûreleri ne zaman toplanmış ve ne zaman
çoğaltılmıştır?
41 - Hz. Peygamber’in emanet olarak bıraktığı yazılı Kur’ân sayfaları halife Hz.
Ebû Bekir zamanında toplanarak mushaf haline getirilmiş, Hz. Osman
zamanında da çoğaltılmıştır.
42 - Peygamber kime denir?
42 - Allah tarafından seçilmiş, vahiy yoluyla aldığı emir ve yasakları insanlara
bildirmekle görevlendirilmiş üstün ahlâk sahibi kimselere peygamber denir.
43 - İlk ve son peygamberler kimlerdir?
43 - İlk peygamber Hz. Âdem, son peygamber ise bizim peygamberimiz Hz.
Muhammed Mustafâ’dır. Peygamber Efendimizle birlikte peygamberlik kapısı
kapanmış, artık bir daha peygamber gönderilmeyecektir.
44 - Peygamberlerde bulunması gerekli olan sıfatlar (  özellikler) kaçtır ve
nelerdir?
44 - Peygamberlerde bulunması gereken sıfatlar beştir :
1) Sıdk  :  Doğru sözlü olmak
2) Emânet  :  Güvenilir olmak
3) Fetânet  :  Akıllı ve zeki olmak
4) İsmet  :  Günah işlememek
5) Tebliğ  :  Allah’tan aldığı mesajları aynen insanlara bildirmek.
45 - Peygamber Efendimizi diğer peygamberlerden ayıran önemli özellikler
nelerdir?
45 - Peygamber Efendimizin önemli özellikleri :
1) Son Peygamber olması
2) Getirdiği kitabın ve dinî hükümlerin kıyamete kadar geçerli olması
3) Diğer peygamberler gibi belli bir bölgeye veya belli bir topluluğa değil, bütün
insanlara peygamber olarak gönderilmesi
4) Son dinin sahibi olması
5) Yaratılmışların en faziletlisi, Allah’ın en sevgili kulu olması
6) Âlemlere rahmet olarak gönderilmesi
7) Bütün insanlık için en güzel örnek olması.
46 - İnsanlığın yaratılışından bu zamana kadar kaç peygamber gelmiştir?
46 - Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiğine göre, insanlığın yaratılışından bu zamana kadar
peygamber gönderilmeyen hiçbir topluluk yoktur. Yüce Allah emir ve
yasaklarını kullarına iletmeleri için her millete farklı zamanlarda pek çok
peygamber göndermiştir. Ancak bunların sayısını Allah’tan başka kimse bilmez.
47 - Kur’ân-ı Kerîm’de ismi geçen peygamberler hangileridir?
47 - Âdem, İdrîs, Nûh, Hûd, Sâlih, Lût, İbrâhim, İsmâil, İshâk, Yâkub, Yûsuf,
Şuayb, Hârun, Mûsa, Dâvud, Süleyman, Eyyûb, Zülkifl, Yûnus, İlyâs, Elyesâ,
Zekeriyâ, Yahyâ, İsâ ve Muhammed Mustafâ (  s.a.v.).
48 - Mucize ve kerâmet ne demektir?
48 - Mucize :  Peygamberlerin, peygamber olduklarını kanıtlamak için Allah’ın izni
ile gösterdikleri olağanüstü olaylardır.
Kerâmet :  Peygamberlere tabi olan Allah dostlarının gösterdikleri olağanüstü
olaylardır.
49 - Peygamber Efendimizin büyük mucizelerinden üç tanesini söyleyiniz.
49 - Peygamber Efendimizin üç büyük mucizesi :
1) Kur’ân-ı Kerîm :  Kıyamete kadar devam edecek en büyük mucizedir
2) Şakk-ı Kamer :  Eli ile ayı ikiye ayırması
3) İsrâ ve Mirac :  Hicretten 1,5 yıl kadar önce Mekke’de bulunan Mescid-i
Harâm’dan alınıp Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürülmesi (  İsrâ), oradan da
göklere yükseltilmesi (  Mirac).
50 - Bütün peygamberlerin tebliğ ettiği ana esaslar kaç tanedir ve nelerdir?
50 - Beş tanedir :
1) Dini koruma
2) Aklı koruma
3) Nesli koruma
4) Malı koruma
5) Canı koruma
51 - Âhiret ne demektir?
51 - Kıyamet kopup bütün canlılar öldükten sonra yeniden diriliş ile başlayacak olan
sonsuz hayata âhiret denir.
52 - Âhiret hayatının evreleri nelerdir?
52 - Âhiret hayatının evreleri :
1) Kabir hayatı
2) Kıyametin kopması
3) Yeniden diriliş
4) Mahşer
5) Amel defterlerinin dağıtılması
6) Hesap
7) Mîzân (  Amellerin tartılması)
8 ) Sırât
9) Şefâat
10) Cennet
11) Cehennem.
53 - Kabir ve kabir hayatı nedir?
53 - İnsanın ölüp defnedildikten sonra kıyamet günü yeniden dirilinceye kadar
beklediği yere kabir, burada geçen hayata da kabir hayatı denir.
54 - Kıyamet ne demektir?
54 - Sözlükte “kalkmak, dirilmek” demektir. Dinî anlamı ise :
1) Evrenin düzeninin bozulması
2) Her şeyin alt üst edilerek yok olması
3) Yok olan ve ölen şeylerin yeniden yaratılıp diriltilerek ayağa kalkması
4) Mahşere doğru yönelmesi demektir.
55 - Haşr ve mahşer ne demektir?
55 - Haşr :  Allah’ın insanları hesaba çekmek üzere tekrar dirilişten sonra bir araya
toplamasıdır.
Mahşer :  İnsanların hesap vermek üzere toplandıkları yere denir. Mahşerin bir
diğer adı da Arasât’tır.
56 - Kıyamet ne zaman kopacaktır?
56 - Kıyametin ne zaman kopacağını Allah’tan başka kimse bilemez. Müslüman için
önemli olan Kıyametin ne zaman kopacağını bilmek değil, onun kopması ile
başlayacak olan sonsuz hayata gerektiği şekilde hazırlık yapmaktır.
57 - Mîzân ne demektir?
57 - Mîzân :  Âhirette hesaptan sonra herkesin amellerinin (  iyilik ve kötülüklerinin)
tartıldığı İlâhî adâlet ölçüsünün adıdır.
58 - Sırât ne demektir?
58 - Sırât :  Cehennemin üzerine kurulmuş manevî bir köprüdür. Herkes bu köprünün
üzerinden geçecektir. Mü’minler geçip cennete ulaşacak, kâfirler ise geçemeyip
cehenneme düşeceklerdir.
59 - Şefâat ne demektir?
59 - Şefâat :  Günahı olan mü’minlerin günahlarının bağışlanması, olmayanların da
cennette daha yüksek derecelere erişmesi için peygamberlerin ve Allah katında
dereceleri yüksek olan kimselerin Allah’a yalvarmaları ve dua etmeleri
demektir.
60 - Cennet ne demektir?
60 - Kelime olarak “bahçe, bitki ve sık ağaçlarla örtülü yer” demektir. Cennet,
sayısız nimetlerle donatılmış ve mü’minlerin içinde ebedî olarak kalmaları için
hazırlanmış âhiret yurdudur.
61 - Cehennem ne demektir?
61 - Kelime olarak “derin kuyu” anlamına gelir. Cehennem, âhirette kâfirlerin
sürekli olarak kalacakları, günahkâr mü’minlerin ise günahları ölçüsünde geçici
olarak cezalarını çekecekleri yerdir.
62 - Tevekkül ne demektir?
62 - Hedefe ulaşmak için gerekli bütün maddî ve manevî sebeplere başvurduktan
sonra, yapacak başka bir şey kalmayınca Allah’a dayanıp güvenmek ve işin
sonucunu ona havale etmektir.
63 - Hayır ve şer ne demektir?
63 - Hayır :  Allah’ın emrettiği, sevdiği ve hoşnut olduğu davranışlara verilen isimdir.
Şer :  Allah’ın yasakladığı, hoşnut olmadığı ve beğenmediği davranışlar demektir.
64 - Mezhep ne demektir? Kaç kısımda incelenir?
64 - Mezhep :  Gidilecek yol demektir. İki kısımda incelenir :
1) İtikâdî mezhepler :  Dinî inanışla ilgili farklı yorumlar
2) Amelî mezhepler :  Dinî uygulama ve davranışlarla ilgili yorumlar.
65 - İtikâdî mezhepler kaça ayrılır ve hangileridir?
65 - İtikâdî mezhepler üçe ayrılır :
1) Selefiye
2) Mâtüridiye
3) Eş’ariye.
66 - Amelî mezhepler kaça ayrılır ve hangileridir?
66 - Amelî mezhepler dörde ayrılır :
1) Hanefî mezhebi
2) Şâfiî mezhebi
3) Mâlikî mezhebi
4) Hanbelî mezhebi.
67 - Mezhepler arasındaki farklılığın sebebi ve amacı nedir?
67 - Mezhepler arasındaki farklılıklar genellikle Peygamber Efendimizin bazı
konularla ilgili söz ve davranışlarında görülen esneklikten kaynaklanmaktadır.
Efendimiz bazen aynı konuda farklı uygulamalarda bulunmuş, mezhep âlimleri
bunları yorumlarken tercihler yapmış, böylece farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu
tercihler ve bunlardan kaynaklanan farklılıklar, Hz. Peygamber’in bütün
sünnetlerinin yaşatılmasına vesile olur. Böyle olunca mezhep sahiplerinin
birbirlerine karşı saygılı ve hoşgörülü olması gerekir. Mezhepler arasındaki
farklılıklar İslam’da ayrılık değil, zenginlik ve kolaylık kapısı olarak
görülmelidir.
GERÇEK İMAN
Hazreti Ömer, halifeliği zamanında kontrol maksadıyla bir gece Medîne’de dolaşırken
yoruldu ve dinlenmek üzere bir evin duvarına yaslandı. Bu esnada, evin içinde anne ile kızı
arasında geçen şu konuşmayı duydu :
Anne :
-- Haydi kızım, kalk da süte biraz su katıver!
Kız :
-- Halifenin sütlere su katılmasını yasakladığını bilmiyor musun?
Anne :
-- Evet biliyorum.
Kız :
-- Öyle ise halifenin yasakladığı işi nasıl yapabilirim?
Anne :
-- Kalk da su koy şu süte, Ömer seni nereden görecek?
Kız :
-- Ömer görmez ama Rabbim görür. Vallahi ben onun göreceği yerde yapmadığım bir işi
görmediği yerde de yapmam.
Hz. Ömer, bu konuşmaları dinledikten sonra oradan ayrıldı. Daha sonra, iyi bir din
terbiyesi görmüş bu yüksek ahlâklı fakir kızı oğlu Âsım ile evlendirdi.
Bu hikayeden şunu öğreniyoruz.
“Allah inancının, insanın davranışlarına olumlu yönde çok büyük tesiri vardır.”
İKİNCİ BÖLÜM
İBADET
1 - İnsanın dünyaya geliş amacı nedir?
1 - İnsanın dünyaya geliş amacı, Allah’ı tanımak ve ona kulluk etmektir. Allahü
Teâlâ insanları ve cinleri, kendisini tanımaları ve ibadet etmeleri için yaratmıştır
(  Zâriyât, 51/56).
2 - İbadet ne demektir?
2 - İbadet :  Allah’a kulluk etmek, saygı göstermek ve verdiği nimetlere karşılık ona
şükretmek demektir. İbâdet, namaz, oruç, zekât ve hac gibi farz emirler yanında,
diğer bütün dinî ve ahlâkî görevleri yerine getirmek suretiyle yapılır.
3 - Kaç çeşit ibadet vardır?
3 - Üç çeşit ibadet vardır :
1) Beden ile yapılan ibadet :  Namaz ve Oruç gibi.
2) Mal ile yapılan ibadet :  Zekât gibi.
3) Hem beden ve hem de mal ile yapılan ibadet :  Hac gibi.
4 - İbadetin insanlara ne gibi faydaları vardır?
4 - İbadetin faydaları :
1) İnsanın Allah ile bağını güçlendirir
2) İç huzuru sağlar
3) Güven duygusunu geliştirir
4) Kötülüklerden alıkoyar
5) Güzel ahlâkın gelişmesine katkıda bulunur
6) Sabrı ve sorumluluk bilincini geliştirir.
5 - İslâm’ın şartı kaçtır? Sayınız.
5 - İslâm’ın şartı beştir :
1) Kelime-i Şehâdet getirmek
2) Namaz kılmak
3) Oruç tutmak
4) Zekât vermek
5) Hacca gitmek.
Bu beş şart müslümanlara ibadet olarak emredilmiş olmakla birlikte, İslâm
dininde yapılması istenenler bunlarla sınırlı değildir. Kur’ân-ı Kerîm’de ve
Peygamber Efendimizin hadislerinde mevcut olan bütün emir ve yasakları
uygulamak her müslümanın görevidir.
6 - İslâm’da amelî hükümlerin kaynakları (  Edille-i Şer’iyye) kaç tanedir?
6 - Dört tanedir :
1) Kitab (  Kur’ân-ı Kerîm)
2) Sünnet
3) İcmâ
4) Kıyas.
7 - Mükellef kime denir?
7 - Ergenlik çağına ulaşan, akıl sahibi olan ve Allah’ın emir ve yasaklarından
sorumlu tutulan her erkek ve kadına mükellef denir.
8 - Mükellefin bilmesi ve yapması gereken işler kaç tanedir ve nelerdir?
8 - Sekiz tanedir :
1) Farz 2) Vâcib 3) Sünnet 4) Müstehab 5) Mübâh 6) Haram 7)
Mekruh 8 ) Müfsid.
9 - Farz ne demektir?
9 - Allah ve Resûlünün mükelleften yapılmasını kesin olarak istediği emirlerdir.
10 - Farzın hükmü nedir?
10 - Yapan sevap kazanır, terk eden günahkâr olur, inkâr eden dinden çıkar.
11 - Farz kaça ayrılır? Açıklayınız.
11 - Farz ikiye ayrılır :
1) Farz-ı ayın :  Her mükellefin bizzat kendisinin yapması gereken emirlerdir. Beş
vakit namaz kılmak, Ramazan orucu tutmak gibi.
2) Farz-ı kifâye :  Bazı mükelleflerin yapmasıyla diğerlerinin üzerinden düşen
emirlerdir. Cenaze namazı kılmak gibi.
12 - Vâcib ne demektir? Açıklayınız.
12 - Farz kadar kesin olmamakla birlikte kuvvetli bir delile dayanan ve yapılması
istenilen ibadetlerdir. Vitir ve Bayram namazı kılmak, fitre vermek ve kurban
kesmek gibi.
13 - Sünnet ne demektir?
13 - Farz ve vâcibin dışında Peygamber Efendimizin ibadet niyeti ile yaptığı ve
yapılmasını istediği davranışlardır. Farz namazlardan önce ve sonra sünnet
namazı kılmak gibi.
14 - Sünnet kaça ayrılır? Açıklayınız.
14 - Sünnet ikiye ayrılır :
1) Sünnet-i müekkede :  Peygamber Efendimizin genellikle yaptığı ve çok az terk
ettiği sünnetlerdir. Akşam namazının sünneti, Yatsı namazının son sünneti ve
Terâvih namazı gibi.
2) Sünnet-i gayr-i müekkede :  Peygamber Efendimizin arasıra işlediği
sünnetlerdir. İkindi namazının sünneti ile Yatsı namazının ilk sünneti gibi.
15 - Müstehab (  Mendûb) ne demektir?
15 - İşlenmesinde sevap olan, terk edilmesinde günah bulunmayan şeylerdir. Nafile
namaz kılmak ve nafile oruç tutmak gibi.
16 - Mübâh ne demektir?
16 - Mükellefin yapıp yapmamakta serbest olduğu şeylerdir. Günlük hayatta
oturmak, kalkmak, konuşmak, yürümek gibi.
17 - Haram ne demektir?
17 - Kesin bir delil ile yapılmaması istenen emirlerdir. İnsan öldürmek, içki içmek,
kumar oynamak, faiz yemek, anne ve babaya karşı gelmek gibi.
18 - Haramın hükmü nedir?
18 - Haramdan uzak durmak kişiye sevap kazandırır. Haram olduğunu bilerek bir iş
yapmak büyük günahtır ve cehennemde azap çekmeyi gerektirir. Haramı helâl
kabul etmek veya haram olduğunu inkâr etmek ise dinden çıkarır.
19 - Mekrûh ne demektir?
19 - Yapılması hoş görülmeyen, terk edilmesi istenen şeylerdir. Sigara içmek gibi.
20 - Müfsid ne demektir?
20 - Başlanmış ibadeti bozmak demektir. Namazda konuşmak, gülmek, başkalarıyla
ilgilenmek, oruçlu iken bile bile yemek veya içmek gibi.
21 - İslâm’ın temizliğe verdiği önem hakkında bir âyet meâli söyleyiniz.
21 - “Şüphesiz Allah, çokça tevbe edenleri ve iyice temizlenenleri sever.” (  Bakara,
2/222)
22 - Abdest nedir? Tarif ediniz.
22 - Belirli uzuvları usûlüne uygun olarak yıkamak ve meshetmek suretiyle yapılan
bir temizliktir.
23 - Abdestin farzları kaçtır? Sayınız.
23 - Abdestin farzları dörttür :
1) Yüzü bir kere yıkamak
2) Dirseklerle beraber kolları bir kere yıkamak
3) Başın dörtte birini meshetmek
4) Ayakları topuklarıyla beraber bir kere yıkamak.
24 - Abdesti bozan şeyler nelerdir?
24 - Abdesti bozan şeyler :
1) Vücudun her hangi bir yerinden kan ve irin çıkmak
2) Ağız dolusu kusmak
3) Küçük veya büyük tuvalet yapmak ve yellenmek
4) Bayılmak, sarhoş olmak
5) Namazda yanındaki kişinin işiteceği kadar gülmek
6) Yatarak veya bir yere dayanarak uyumak
7) Tükürdüğü zaman, tükürükte yarıdan fazla kan bulunmak.
25 - Abdestsiz yapılamayan şeyler nelerdir?
25 - Abdestsiz yapılmayan şeyler :
1) Namaz kılınmaz
2) Kâbe tavaf edilmez
3) Tilâvet secdesi yapılmaz.
26 - Guslü (  Boy abdesti) tarif ediniz.
26 - Gusül :  Bedenin her tarafını kuru yer kalmayacak şekilde yıkamaktır.
27 - Guslün farzları kaçtır?
27 - Guslün farzları üçtür :
1) Ağıza su vermek
2) Buruna su vermek
3) Bütün vücudu yıkamak.
28 - Gusül yapmayı gerektiren haller nelerdir?
28 - Gusül yapmayı gerektiren haller :
1) Cünüplük hali
2) Kadınların âdet hallerinin sona ermesi
3) Doğum yapan kadınların lohusalık hallerinin bitmesi.
29 - Gusülsüz neler yapılmaz?
29 - Gusülsüz :
1) Namaz kılınmaz
2) Kur’ân-ı Kerîm okunmaz
3) Kâbe tavaf edilmez.
30 - Teyemmümü tarif ediniz.
30 - Niyet ederek temiz toprak veya toprak cinsinden bir şeye vurulan ellerle yüzü
ve kolları mesh etmeye teyemmüm denir.
31 - Teyemmümün farzları kaçtır?
31 - Teyemmümün farzları ikidir :
1) Niyet etmek
2) Elleri temiz toprağa veya toprak cinsinden bir şeye iki defa vurduktan sonra,
birincisinde yüzü, ikincisinde ise kolları meshetmektir.
32 - Teyemmüm hangi durumlarda gerekli olur?
32 - Teyemmüm :
1) Abdest alacak veya gusül yapacak kadar su bulunmadığında
2) Su bulunduğu halde suyun kullanılması mümkün olmadığında
3) Bedenin tamamı veya çoğu yara olup suyu kullanmak zararlı olduğunda
gerekli olur.
33 - Teyemmümü bozan şeyler nelerdir?
33 - Teyemmümü bozan şeyler :
1) Abdest ve guslü bozan her şey teyemmümü bozar
2) Suyun bulunması veya kullanılabilir hale gelmesi teyemmümü bozar.
34 - Namazın önemi ve faydaları nelerdir?
34 - Namaz :

1) İslâm’ın şartlarından biridir
2) Kulu Allah’a yaklaştırır
3) Cemaatle kılınması birlik ve beraberliği pekiştirir
4) Sorumluluk bilincini geliştirir
5) Tembellikten korur ve disiplinli olmayı sağlar
6) Bedene sağlık verir.
35 - Kaç çeşit namaz vardır?
35 - Üç çeşit namaz vardır :
1) Farz namazlar :  Beş vakit namazın farzları ve Cuma namazı gibi.
2) Vâcib namazlar :  Bayram namazları ve Vitir namazı gibi.
3) Nafile namazlar :  Teheccüd namazı gibi.
36 - Beş vakit namazı sayınız ve rekâtlarını söyleyiniz.
36 - Beş vakit namaz :
1) Sabah namazı :  İkisi sünnet, ikisi farz olmak üzere dört rekât
2) Öğle namazı :  Dördü ilk sünnet, dördü farz, ikisi son sünnet olmak üzere on
rekât
3) İkindi namazı :  Dördü sünnet, dördü farz olmak üzere sekiz rekât
4) Akşam namazı :  Üçü farz ikisi sünnet olmak üzere beş rekât
5) Yatsı namazı :  Dördü ilk sünnet, dördü farz, ikisi son sünnet olmak üzere on
rekât.
Yatsı namazının arkasından üç rekât vitir namazı kılınır. Vitir namazı, vâcib
namazlardandır.
37 - Namazın farzları kaçtır ve nelerdir?
37 - Altısı namaza başlamadan önce, altısı namaz içerisinde yapılması gerekenler
olmak üzere 12 tanedir. Namaza başlamadan öncekilere şart, namazın
içindekilere rukün denir.
Namazın şartları :
1) Hadesten tahâret :  Abdest almak, gerekli ise gusül yapmak
2) Necâsetten tahâret :  Bedende, elbisede ve namaz kılacak yerde pislik varsa
bunları temizlemek
3) Setr-i avret :  Örtülmesi gereken yerleri örtmek (  Erkeklerde göbek ve diz
kapağı arasını, kadınlarda el, yüz ve ayaklar hariç her tarafı örtmek)
4) İstikbâl-i kıble :  Namazı kıbleye (  Kâbe’ye) yönelerek kılmak
5) Vakit :  Her namazı kendi vakti içinde kılmak
6) Niyet :  Namaza başlarken hangi namaz kılınacaksa ona niyet etmek.
Namazın rukünleri :
1) İftitah tekbiri :  Namaza başlarken tekbir almak
2) Kıyam :  Ayakta durmak
3) Kırâat :  Namazda Kur’ân-ı Kerîm okumak
4) Rukû :  Namazda eller diz kapağına erişecek şekilde eğilmek
5) Sücûd :  Ayaklar, dizler ve ellerle beraber alnı yere koymak
6) Ka’de-i âhire :  Namazın sonunda Ettehıyyâtü duasını okuyacak kadar
oturmak.
38 - Namazın vâciblerini sayınız.
38 - Namazın vâciblerinden bazıları şunlardır :
1) Farz namazların ilk iki, vitir ve nâfile namazların her rekâtında Fâtiha sûresini
okumak
2) Fâtiha’yı zamm-ı sûreden önce okumak
3) Secdede alınla burnu birlikte yere koymak
4) İki secdeyi peş peşe yapmak
5) Ta’dîl-i erkâna riâyet etmek (  Namazda her davranışın hakkını vermek)
6) Üç ve dört rekâtlı namazların ikinci rekâtında oturmak
8 ) Vitir namazında kunut duası okumak
9) İlk ve son oturuşlarda Ettehıyyatü duasını okumak.
39 - Namazı bozan şeyler nelerdir?
39 - Namazı bozan şeyler :

1) Namazda konuşmak
2) Namazda bir şey yemek veya içmek
3) Namazda birine selâm vermek veya birinin selâmını almak
4) Namazda göğsünü kıbleden çevirmek
5) Namazda abdestin bozulması
6) Namazda Kur’ân’ı mânası bozulacak şekilde yanlış okumak
7) Namazda kendi işiteceği kadar gülmek.
40 - Hangi vakitlerde namaz kılınmaz?
40 - Üç vakitte namaz kılınmaz :
1) Güneş doğarken
2) Güneş tam tepedeyken
3) Güneş batarken.
41 - Sehiv secdesi nedir?
41 - Namaz içerisinde yanılmadan dolayı yapılan secdeye sehiv secdesi denir.
42 - Sehiv secdesi hangi hallerde gerekli olur?
42 - Sehiv secdesi :
1) Namaz içinde farzlardan biri unutularak geciktirildiğinde
2) Namazın vaciblerinden biri unutularak geciktirildiğinde veya unutularak terk
edildiğinde gerekli olur.
43 - Sehiv secdesi nasıl yapılır?
43 - Namazın son oturuşunda yalnız Ettehıyyâtü duası okunarak sağ tarafa selâm
verildikten sonra Allahü Ekber diyerek secdeye varılır. Burada üç kere “Sübhâne
Rabbiye’l-a’lâ” denilir. Sonra Allahü Ekber denilerek oturulur. Peşinden tekrar
Allahü Ekber diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere “Sübhâne Rabbiye’la’lâ”
dedikten sonra Allahü Ekber ile oturulur. Bu oturuşta, Ettehıyyâtü,
Allahümme salli, Allahümme bârik ve Rabbenâ âtinâ duaları okunarak önce
sağa, sonra sola selâm verilir ve namaz bitirilir. Buna Sehiv secdesi denir.
44 - Hasta olan kişi namazını nasıl kılar?
44 - Ayakta duramayacak derecede hasta olan kişi namazını oturarak, buna da gücü
yetmiyorsa yatarak ima (  baş işareti) ile kılar. İma ile de kılmaya gücü
yetmiyorsa namazını sonraya bırakabilir.
45 - Yolcu namazı nedir ve nasıl kılınır?
45 - Orta yürüyüşle 18 saatlik (  yaklaşık 90 km) bir yere gitmek için bulunduğu
yerden yola çıkan kimseye misafir (  yolcu) denir. Yolcu, dört rekâtlı farz
namazları iki rekât olarak kılar. Sabah namazının iki rekât farzı ile Akşam
namazının üç rekât farzını ve Vitir namazını tam olarak kılar. Yolculuk sırasında
sünnetler terkedilir. Bununla birlikte vakti müsait olanlar kılabilirler.
46 - Cuma namazı ne zaman kılınır ve kimlere farzdır?
46 - Cuma namazı :  Cuma günü öğle namazının vaktinde kılınır.
1) Erkek olanlara
2) Kör, kötürüm ve yatalak hasta olmayanlara
3) Hür ve serbest olanlara
4) Yolcu olmayanlara farzdır.
Kadınlar da Cuma namazı kılabilirler. Kıldıkları takdirde Öğle namazı kılmaları
gerekmez.
47 - Cuma namazı kaç rekâttır?
47 - Cuma namazı 10 rekâttır. Dördü ilk sünnet, ikisi farz, dördü de son sünnettir.
48 - Cenâze namazı nasıl bir namazdır?
48 - Ölen müslümanlar için dua niyeti ile rukûsuz ve secdesiz kılınan farz-ı kifâye
bir namazdır.
49 - Terâvih namazı nedir?
49 - Ramazan ayında, Yatsı namazı ile Vitir namazı arasında kılınan 20 rekâtlık
sünnet bir namazdır.
50 - Müslümanların yılda kaç dinî bayramları vardır?
50 - İki dinî bayramları vardır :
1) Ramazan Bayramı
2) Kurban Bayramı.
51 - Bayram namazı kimlere vâcibtir ve kaç rekâttır?
51 - Cuma namazı farz olan kimselere, Bayram namazı kılmak vâcibtir. Bayram
namazı iki rekâttır. Cemaatle kılınır. Ezan ve kameti yoktur. Bayram hutbesi
sünnettir ve namazdan sonra okunur.
52 - Camilere girerken nelere dikkat etmeliyiz?
52 - Camilere girerken :
1) Soğan ve sarımsak gibi kötü kokulu şeyler yememeliyiz
2) Temiz elbise ve çoraplarımızla girmeliyiz
3) Yüksek sesle konuşarak başkalarını rahatsız etmemeliyiz
4) Cep telefonlarımızı kapatmalıyız.
53 - Teşrik tekbirini okuyunuz.
53 - Allahü Ekber Allahü Ekber, lâ ilâhe illâllahü vellahü Ekber, Allahü Ekber ve
lillâhil hamd.
54 - Teşrik tekbiri ne zaman okunur? Hükmü nedir?
54 - Teşrik tekbiri :  Kurban bayramının bir gün öncesi olan Arefe günü Sabah
namazında başlayarak Bayramın dördüncü günü İkindi namazına kadar geçen 23
vakitte farz namazların hemen arkasından okunur. Hükmü vâcibtir.
55 - Oruç ne demektir?
55 - Oruç :  Sahur vaktinden itibaren Akşam namazına kadar geçen süre içerisinde,
sırf Allah rızası için yemek, içmek ve karı koca ilişkilerinden uzak durmak
suretiyle yapılan bir ibadettir.
56 - Oruç kimlere farzdır?
56 - Müslüman, akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış herkese farzdır.
57 - Oruç tutmanın ne gibi faydaları vardır?
57 - Oruç :
1) İnsanın ahlâkını güzelleştirir
2) Merhamet ve yardım duygularını geliştirir
3) Nimetlerin kıymetini öğretir
4) Sabırlı olmayı öğretir
5) İnsana, duygularına ve iradesine hâkim olmayı öğretir.
58 - İmsak, Sahur ve İftar ne demektir?
58 - İmsak, Sahur, İftar :
1) İmsak :  Oruca başlama vaktidir.
2) Sahur :  İmsak vakti öncesi gecenin bir bölümünde kalkıp bir şeyler yiyip
içmek demektir.
3) İftar :  Oruç yasaklarının sona erdiği vakittir.
59 - Oruç çeşitleri nelerdir?
59 - Başlıca üç çeşit oruç vardır :
Farz olan oruçlar :
1) Ramazan orucu
2) Ramazan orucunun kazası
3) Keffâret orucu (   Ramazan ayında bilerek bozulan orucun cezası).
Vâcip olan oruçlar :
1) Adak orucu
2) Bozulan nâfile orucun kazası.
Nâfile oruçlar :
Farz ve Vâcib oruçlar dışında Allah rızası için tutulan oruçlardır.
60 - Dinimizde oruç tutulması yasak olan günler hangileridir?
60 - Oruç tutulması yasak olan günler :
1) Ramazan bayramının birinci günü
2) Kurban bayramının 1. 2. 3. ve 4. günleri.
61 - Kimler oruç tutmayabilir?
61 - Oruç tutmayabilenler :
1) Yolcular
2) Hamile olan veya küçük çocuğunu emziren hanımlar
3) Oruç tutmaya gücü yetmeyecek kadar yaşlanmış kimseler
4) Oruç tutamayacak kadar hasta olanlar
5) Açlık veya susuzluktan dolayı öleceğinden, beden ve ruh sağlığının
bozulacağından endişe edenler.
62 - Orucu bozan şeyler nelerdir?
62 - Orucu bozan şeyler :
1) Bilerek yemek içmek
2) Bilerek cinsel ilişkide bulunmak
3) Kendi isteği ile ağız dolusu kusmak
4) İftar vakti girmediği halde iftar oldu zannederek orucunu bozmak
5) İmsak vakti geçtiği halde daha vakit var zannederek yemeye içmeye devam
etmek.
63 - Ramazan ayında kasten oruç bozmanın cezası nedir?
63 - Ramazan’da kasten oruç bozmanın cezası :
1) İki ay peş peşe oruç tutmak
2) Oruç tutamayacak durumda ise altmış fakiri akşamlı sabahlı doyurmak.
64 - Orucu bozmayan şeyleri sayınız.
64 - Şunlar orucu bozmaz :
1) Unutarak yemek içmek (  hatırladığı anda bırakır)
2) Ağıza gelen balgamı yutmak
3) İstemeyerek kusmak
4) Kulağına su kaçmak
5) Kan aldırmak
6) Dişlerin arasında kalan nohut tanesinden küçük bir şey yutmak
7) Başkasına kötü söz söylemek ve gıybet etmek gibi yanlış davranışlar orucu
bozmaz. Ancak orucun sevabını azaltır.
65 - Fidye ne demektir?
65 - Oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlıların ve iyileşme ümidi olmayan hastaların
oruç tutamadıkları günler sayısınca sabah akşam bir fakiri doyurmalarıdır.
Bunun para olarak miktarı, her güne bir fitredir.
66 - Dua nedir?
66 - İnsanın maddî ve manevî istek ve ihtiyaçlarını her hangi bir aracı olmaksızın
doğrudan Allahü Teâlâ’ya arz edip yalvarması, yerine getirilmesini dilemesidir.
67 - Tevbe nedir?
67 - İşlenmiş bir günaha pişman olup bir daha işlemeyeceğine dair Cenâb-ı Hakk’a
söz vermek ve ondan af dilemektir.
68 - Tevbenin kabul olmasının şartları nelerdir?
68 - Tevbenin kabul olmasının şartları :
1) Günahı terk etmek
2) Yaptığına pişman olmak
3) Bir daha yapmamaya karar vermek.
69 - Zekât ne demektir?
69 - Zekât :  Dinî ölçülere göre zengin sayılan müslümanların, yılda bir defa
mallarının ve paralarının kırkta birini fakirlere vermeleridir.
70 - Dinî ölçülere göre kimler zengin sayılır?
70 - Aslî ihtiyaçlarından ve borçlarından başka, dinimizin zenginlik ölçüsü kabul
ettiği nisab miktarı mala veya paraya sahip olan kimseler zengin sayılır.
71 - Zekât kimlere verilir?
71 - Zekât :
1) Dinen zengin sayılmayan kimselere
2) Hiç malı mülkü olmayanlara
3) Borçlulara
4) Parası olmayan yolculara
5) Allah rızası için dini, ülkesi ve milleti uğruna savaşanlara verilir.
72 - Zekât kimlere verilmez?
72 - Zekât :
1) Ana ve babaya, büyük anne ve büyük babaya
2) Çocuğa ve toruna
3) Eşe (  karı koca birbirlerine)
4) Zengine verilmez.
73 - Sadaka nedir?
73 - Sadaka :  İmkânı olan müslümanların, Allah’ın rızasını kazanmak maksadı ile
ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunmalarıdır.
74 - Fıtır sadakası (  Fitre) nedir?
74 - Fıtır sadakası (  Fitre) :  Müslümanların Ramazan ayında, Bayram namazına kadar
fakirlere vermeleri gereken para veya maldır.
75 - Hac ne demektir?
75 - Mekke şehrindeki Kâbe’yi ve civarında bulunan kutsal bazı yerleri hac
zamanında usûlüne uygun olarak ziyaret etmek demektir.
76 - Hac kimlere farzdır?
76 - Hac :
1) Müslüman olanlara
2) Akıl sahibi olanlara
3) Ergenlik çağına ulaşanlara
4) Hür olanlara
5) Hacca gidiş ve dönüş masraflarını karşılayacak kadar varlıklı olanlara farzdır.
77 - Haccın farzları nelerdir?
77 - Haccın farzları :
1) İhrama girmek
2) Kâbe’yi tavaf etmek
3) Arafat’ta vakfeye durmaktır.
78 - Umre nedir?
78 - Umre :  Belli bir zamana bağlı olmaksızın usûlüne göre ihrama girdikten sonra
Kâbe’yi tavaf etmek, sa’y yapmak ve traş olmak suretiyle yapılan bir ibadettir.
79 - Kurban nedir? Kimler kurban keser?
79 - Kurban :  Şartlarını taşıyan bir hayvanı (  koyun, keçi, sığır, manda veya deve)
ibadet niyetiyle belli bir vakitte Allah rızası için kesmektir. Kurban kesmek malî
bir ibadettir. Müslüman olanlar, akıl sağlığı yerinde olanlar, ergenlik çağına
ulaşanlar, hür olanlar, yolcu olmayanlar, zenginlik ölçüsünde paraya veya mala
sahip olanlar kurban keserler.
80 - Adak kurbanı nedir?
80 - Her hangi bir husus için Allah adına kurban kesmeyi adayanların, arzuları
gerçekleştikten sonra kesmeleri vâcib olan kurbandır. Adayanın kendisi ve aile
fertleri kesilen bu kurbanın etinden yiyemez.
81 - Akika kurbanı nedir?
81 - Çocuğu dünyaya gelen kimselerin Allah’a şükür olsun diye kestikleri
kurbandır. Akika kurbanının etinden herkes yiyebilir.
82 - Yemin nedir? Yemin etmek neyi gerektirir?
82 - Yemin :  Söze kuvvet kazandırmak maksadıyla Allah’ın adını anarak bir konuda
söz vermektir. Vallahi, Billâhi gibi. Yemin :
1) Yanlışlıkla yapılırsa herhangi bir şey gerektirmez
2) Bile bile yalan yere yapılırsa tövbe etmeyi gerektirir
3) Gelecekte bir işi yapacağına veya yapmayacağına dair olur da yerine
getirilmezse keffâreti gerektirir.
83 - Yeminin keffâreti ne kadardır?
83 - Yeminini bozanların, on fakiri giydirmeleri veya on fakire birer fitre miktarı
para vermeleri gerekir. Bunları yapacak kadar parası olmayanlar arka arkaya üç
gün oruç tutarlar.
TEŞEKKÜR OLSUN DİYE
Resûl-i Ekrem Efendimiz Allah tarafından seçilmiş ve bütün insanlara son
peygamber olarak gönderilmiştir. O, peygamber olarak gönderildiği 40 yaşına kadar
tertemiz bir hayat yaşadı. Bir olan Allah’a inandı ve ona ibadet etti. O günkü insanların
değer verdiği putlara hiç itibar etmedi. Yaşadığı gençlik hayatı boyunca yüzünü
kızartacak ahlâk dışı hiçbir davranışı olmadı.
Peygamberlikle görevlendirildikten sonra ise zaten Allahü Teâlâ tarafından korunur
olmuştu. Günah işlemesi söz konusu değildi. Bir hata işleyecek olsa, anında melek gelir,
hatırlatır ve hataya düşmesi önlenirdi. Kısacası o, günahı olmayan ve her yönüyle
affedilen bir kişi idi.
Böyle olmasına rağmen Efendimiz çokça ibadet eder, kulluk görevini fazlasıyla
yerine getirmeye çalışırdı. Özellikle gece ibadetine çok önem verirdi. Bazen uzun zaman
ayakta kalır, bundan dolayı ayakları şişerdi. Onun, günah korkusuyla veya bağışlanma
arzusuyla ibadet ettiğini düşünen sevgili eşi Hz. Âişe buna çok üzülüyordu. Bundan
dolayı bir defasında ona şunu deme ihtiyacı hissetti :
-- “Yâ Resûlellah! Allah senin geçmişte yaptığın, gelecekte yapabileceğin bütün
hatalarını bağışladığı halde kendini niçin bu kadar yoruyorsun?”
Bu soruya Efendimiz şu anlamlı cevabı verdi :
-- “Ey Âişe! Ben Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?”
Allah Resûlü bu vecîz sözüyle bize şunu öğretiyor :
“İbadet sadece affedilmek ve cennete girmek için yapılmaz. Allah bize hayat gibi,
akıl gibi, sağlık gibi, güç - kuvvet gibi, mal - mülk gibi nimetler başta olmak üzere
milyarlarla ifade edilebilecek sayısız nimeti karşılıksız olarak vermiştir. Bunlara
teşekkür olsun diye her insanın mutlaka Allah’a ibadet etmesi gerekir.”
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SİYER
1 - Siyer-i Nebî ne demektir?
1 - Siyer-i Nebî :  Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in hayatını konu edinen
bilim dalıdır.
2 - Peygamber Efendimiz ne zaman ve nerede dünyaya gelmiştir?
2 - 20 Nisan 571 tarihinde, Rebîulevvel ayının 12. gecesine rastlayan Pazartesi günü
tan yeri ağarırken Mekke’de dünyaya gelmiştir.
3 - Peygamber Efendimiz hangi kabiledendir?
3 - Kureyş kabilesinin Hâşimoğulları kolundandır.
4 - Peygamber Efendimizin annesi, babası, dedesi ve sütannesinin adları
nelerdir?
4 - Peygamber Efendimizin :
1) Annesi  :  Âmine
2) Babası  :  Abdullah
3) Dedesi  :  Abdülmuttalip
4) Süt annesi  :  Halîme’dir.
5 - Peygamber Efendimizin en çok bilinen isimleri hangileridir?
5 - Peygamber Efendimizin en çok bilinen isimleri :
1) Muhammed
2) Mustafâ
3) Ahmed
4) Mahmûd.
6 - Peygamber Efendimiz kimlerin himâyesinde büyümüştür?
6 - Peygamber Efendimiz, doğumundan iki ay önce babası vefat ettiği için yetim
olarak dünyaya gelmiştir. Mekke’deki geleneksel uygulamaya göre, doğan
çocuklar süt anneye verilirdi. Efendimiz de, bu geleneğe uyularak süt annesi Hz.
Halîme’ye verildi ve 4 yaşına kadar onun yanında kaldı. 6 yaşında iken
annesinin vefat etmesi üzerine 8 yaşına kadar dedesi Abdülmuttalib’in,
dedesinin vefatından sonra ise amcası Ebû Tâlib’in himâyesinde büyümüştür.
7 - Peygamber Efendimiz ilk evliliğini kaç yaşında ve kiminle yapmıştır?
7 - Peygamber Efendimiz ilk evliliğini 25 yaşında iken Hz. Hatice ile yapmıştır.
8 - Hz. Hatice kimdir?
8 - Hz. Hatice :
1) Peygamber Efendimizin ilk eşidir
2) Peygamber Efendimize ilk iman edendir
3) Peygamber Efendimize maddî ve manevî en büyük desteği verendir
4) Peygamber Efendimizin oğlu İbrahim hariç bütün çocuklarının annesidir.
9 - Peygamber Efendimizin kaç çocuğu olmuştur ve isimleri nelerdir?
9 - Peygamber Efendimizin yedi çocuğu olmuştur :
1) Erkek çocukları  :  Kâsım, Abdullah, İbrahim
2) Kız çocukları  :  Ümmü Gülsüm, Rukiye, Zeyneb ve Fâtıma.
10 - Hz. Peygamber’e peygamberlik hangi tarihte, kaç yaşında ve nerede
gelmiştir?
10 - Milâdî 610 tarihinde, 40 yaşında bulunduğu sırada Mekke yakınındaki Nur
dağında bulunan Hira mağarasında gelmiştir.
11 - İlk Müslümanlar kimlerdir?
11 - İlk müslümanlar :
1) Hanımlardan  :  Hz. Hatice
2) Büyüklerden  :  Hz. Ebû Bekir
3) Çocuklardan  :  Hz. Ali
4) Kölelerden  :  Hz. Zeyd bin Hârise.
12 - Peygamber Efendimize en çok düşmanlık yapanlar kimlerdir?
12 - Peygamber Efendimize en çok düşmanlık yapanlar :
1) Ebû Leheb
2) Ebû Cehil
3) Velîd bin Muğîre
4) Ümeyye bin Halef
5) Utbe bin Rebîa
6) Âs bin Vâil.
13 - İslâm’ın yayılması kimlerin müslüman olmasıyla hız kazanmıştır?
13 - İslâm’ın yayılması :
1) Hz. Hamza
2) Hz. Ömer’in müslüman olmasıyla hız kazanmıştır.
14 - Hüzün yılı nedir?
14 - Efendimizin eşi Hz. Hatice ile amcası Ebû Tâlib’in vefat yılı olan
peygamberliğin 10. yılına verilen isimdir.
15 - İsrâ ve Mirac olayı nedir ve ne zaman olmuştur?
15 - İsrâ ve Mirac :
1) İsrâ :  Peygamber Efendimizin bir gece Cebrâil (  a.s.) tarafından Mekke’deki
Mescid-i Haram’dan alınıp Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksâ’ya götürülmesidir.
2) Mirac :  Kudüs’ten Allahü Teâlâ’nın huzuruna yükseltilmesidir.
3) Bu olay, hicretten bir buçuk yıl kadar önce Receb ayının 27. gecesi cereyan
etmiştir.
16 - Peygamber Efendimize Mirac’ta verilen hediyeler nelerdir?
16 - Mirac’ta verilen hediyeler :
1) Beş vakit namaz
2) Bakara sûresinin son iki âyeti (   Âmenerrasûlü)
3) Ümmetinden Allah’a şirk koşmayanların cennete gireceği müjdesi.
17 - Hz. Âişe Kimdir?
17 - Hz. Âişe :
1) Peygamber Efendimizin eşlerindendir
2) Hz. Ebû Bekir’in kızıdır
3) İlmiyle, zekâsıyla ve bizlere birçok hadis ulaştırmasıyla tanınmıştır.
18 - Hicret nedir?
18 - Peygamber Efendimizin ve müslümanların milâdî 622 yılında Mekke’den
Medîne’ye göç etmeleri olayıdır.
19 - Peygamber Efendimiz ve ilk müslümanların hicret sebepleri nelerdir?
19 - Hicret sebepleri :
1) Müşriklerin zulüm ve işkencelerinin artması
2) Mekke’de İslâm’ı yaşama ve yayma imkânının kalmaması
3) Medîneli müslümanların daveti.
20 - Peygamber Efendimizin Hicret esnasındaki yol arkadaşının ve
saklandıkları mağaranın ismi nedir?
20 - Yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir, saklandıkları mağara ise Sevr mağarasıdır.
21 - Peygamber Efendimiz Medîne’de kimin evinde kalmıştır?
21 - Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evinde kalmıştır. Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin kabri,
bugün İstanbul’da kendi adıyla anılan Eyüp Sultan semtinde bulunmaktadır.
22 - İslâm tarihinde ilk inşâ edilen mescid hangisidir?
22 - Kubâ Mescidi.
23 - İlk Cuma namazı ne zaman ve nerede kılınmıştır?
23 - Peygamber Efendimiz Medîne’ye hicret ederken, Medîne yakınlarında bulunan
Ranûnâ vadisine geldiklerinde Cuma namazı emredilmiş ve ilk Cuma namazı
burada kılınmıştır.
24 - Muhâcir ve Ensâr kime denir?
24 - Muhâcir ve Ensâr :
1) Muhâcir :  Mekke’den Medîne’ye göç eden müslümanlara denir.
2) Ensâr :  Medîne’ye göç eden Muhâcirlere yardım eden Medîneli müslümanlara
denir.
25 - Sahâbe kime denir?
25 - Hz. Peygamber’i sağlığında gören, ona iman eden ve inancını koruyarak vefat
eden kimselere denir.
26 - İslâm tarihinde ilk açılan eğitim ve öğretim kurumu hangisidir?
26 - Peygamber Efendimizin bizzat inşasında çalıştığı ve öğretmenliğini yaptığı ilk
yatılı okul olan Suffe’dir. Burada eğitim görenlere Ashâb-ı Suffe denir.
27 - Peygamber Efendimizin yaptığı en önemli savaşlar hangileridir?
27 - Peygamber Efendimiz ve müslümanlar Medîne’ye göç ettikten sonra
kendilerini rahat bırakmayan müşriklerle savaşmak zorunda kalmışlardır.
Efendimizin müşriklerle yaptığı en önemli savaşlar şunlardır :
1) Bedir Savaşı  : 624 yılında
2) Uhud Savaşı  : 625 yılında
3) Hendek Savaşı  : 626 yılında
28 - Peygamber Efendimizin yaptığı savaşların amacı nedir?
28 - Peygamber Efendimizin yaptığı savaşların amacı :
1) Allah’ın adını yüceltmek
2) Düşman saldırılarını önlemek
3) Müslümanların can ve mallarını korumaktır.
29 - Peygamber Efendimiz hangi devlet başkanlarına elçi ve İslâm’a davet
mektubu göndermiştir?
29 - Bizans, İran, Mısır, Habeşistan, Umman ve Bahreyn devlet başkanlarına.
30 - Mekke kaç yılında fethedildi? Efendimizin müşriklere karşı davranışı nasıl
oldu?
30 - Mekke milâdî 630 yılında fethedildi. Fetihten sonra Peygamber Efendimiz
müşrikleri topladı ve onlara “Gidiniz, serbestsiniz” buyurarak hepsini affetti.
31 - Mescid-i Nebevî nerededir?
31 - Mescid-i Nebevî Medîne’dedir. Hicretten hemen sonra yapılmıştır.
32 - Vedâ haccı ve Vedâ hutbesi hakkında bilgi veriniz.
32 - Vedâ haccı :  Peygamber Efendimizin milâdî 632 yılında yapmış olduğu tek
hacdır. Bu hac esnasında Efendimiz Arafat’ta 100.000’den fazla sahâbîsine
hitaben meşhur Vedâ hutbesini okumuştur.
33 - Vedâ hutbesinde yer alan bazı hükümleri sayınız.
33 - Vedâ hutbesinde yer alan bazı hükümler :
1) İslâmiyet’ten önceki bütün câhiliye gelenekleri kaldırılmıştır
2) Bütün insanlar eşittir
3) İnsanların can, mal ve namusları dokunulmazdır
4) Emanetler sahibine verilmelidir
5) Tefeciliğin ve faizin her türlüsü haramdır
6) Kan davaları kaldırılmıştır
7) Erkekler kadınların, kadınlar da erkeklerin haklarına riâyet edecektir
8 ) Hem erkek, hem kadın zinadan kaçınacaktır
9) Bütün müslümanlar kardeştir
10) Hizmetçilere iyi davranılacaktır.
34 - Peygamber Efendimizin peygamberliği kaç yıl sürmüştür?
34 - 13 yılı Mekke’de, 10 yılı Medîne’de olmak üzere 23 yıl sürmüştür.
35 - Peygamber Efendimiz kaç yılında, nerede ve kaç yaşında vefat etti?
35 - Peygamber Efendimiz hicretin 11. senesi, Rebîulevvel ayının on ikinci
Pazartesi günü, milâdî takvime göre 632 yılında Medîne’de ve 63 yaşında vefat
etti.
36 - Peygamber Efendimizin kabri nerededir ve ne ad verilir?
36 - Medîne’de Mescid-i Nebevînin içindedir. Kabrinin bulunduğu yere “Ravza-i
mutahhara’’ denilir.
37 - Ehl-i Beyt kime denir?
37 - Peygamber Efendimizin aile fertleri ve bunların soyundan gelenlere denir.
38 - Peygamber Efendimizin nesli kiminle devam etmiştir?
38 - Peygamber Efendimizin nesli, kızı Hz. Fâtıma ve amcasının oğlu Hz. Ali’nin
evliliklerinden dünyaya gelen oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile devam
etmiştir.
39 - Aşere-i mübeşşere kime denir?
39 - Dünyada iken cennetle müjdelenen 10 sâhabîye denir.
40 - Aşere-i mübeşşerenin isimlerini sayınız.
40 - Aşere-i mübeşşere :
1) Hz. Ebû Bekir
2) Hz. Ömer
3) Hz. Osman
4) Hz. Ali
5) Hz. Talha bin Ubeydullah
6) Hz. Zübeyr bin Avvâm
7) Hz. Ebû Ubeyde bin Cerrâh
8 ) Hz. Sa’d bin Ebî Vakkâs
9) Hz. Abdurahmân bin Avf
10) Hz. Saîd bin Zeyd.
41 - Asr-ı saâdet ne demektir?
41 - Resûlüllah Efendimiz’in şereflendirdiği altın çağa Asr-ı saâdet (  mutluluk asrı)
denir.
42 - Hz. Peygamber’den sonra gelen dört büyük halifenin isimlerini ve görev
sürelerini sırası ile söyleyiniz.

42 - Dört büyük halife ve görev süreleri :
1) Hz. Ebû Bekir  :  2 yıl
2) Hz. Ömer  :  10 yıl
3) Hz. Osman  :  12 yıl
4) Hz. Ali  :  5 yıl.
BİR GECE
On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin, o ne hüsrandı ki :  Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabiî :
Bir kerre, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kerre de, mâ’mûre-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin,
Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma’sûm,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere, rahmetti, evet, şer'-i mübîni,
Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sahipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o ma’sûma bütün bir beşeriyyet...
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret!
Mehmet Akif ERSOY
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
AHLÂK
1 - Ahlâk nedir?
1 - Ahlâk :  İnsanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır :
1) Güzel ahlâk
2) Kötü ahlâk.
2 - Güzel ahlâk nasıl tanımlanır?
2 - Allah ve Resûlünün emir ve tavsiye ettiği, diğer insanların da yapılmasından
hoşlandığı güzel söz ve davranışlara güzel ahlâk denir. Büyüklere saygı
göstermek, güler yüzlü olmak, doğru konuşmak, canlılara merhamet etmek gibi.
3 - Güzel ahlâk kişiye ve topluma neler kazandırır?
3 - Güzel ahlâkın kişiye ve topluma kazandırdığı bir çok fayda vardır.
Kişiye kazandırdıkları :
1) Kişiyi Allah’a yaklaştırır
2) Kendi iç huzurunu sağlayıp toplumdaki saygınlığını artırır
3) Aile yapısını güçlendirir
4) Bu dünyada kazandıklarının yanı sıra âhiret kazancı da sağlar.
Topluma kazandırdıkları :
1) Toplumsal huzuru ve barışı sağlar
2) Toplumu saygın kılar.
4 - Kötü ahlâk nasıl tanımlanır?
4 - Allah’ın yasak ettiği, Peygamber Efendimizin razı olmadığı, insanların zarar
gördüğü kötü işlere, çirkin söz ve davranışlara kötü ahlâk denir. Yalan söylemek
ve hırsızlık yapmak gibi.
5 - En güzel ahlâk örneğimiz kimdir?
5 - En güzel ahlâk örneğimiz Peygamber Efendimizdir. Allahü Teâlâ Kur’ân-ı
Kerîm’de :  “Allah’ın Resûlünde sizin için (  uyulması gereken) güzel örnekler
vardır” (  Ahzâb, 33/21) buyurmaktadır.
Hz. Âişe’ye Peygamber Efendimizin güzel ahlâkı sorulduğunda şöyle cevap
vermişti :  “Onun ahlâkı Kur’an’dı”.
6 - Peygamber Efendimizin güzel ahlâkından beş tane örnek veriniz.
6 - Peygamber Efendimiz :
1) Yalan söylemezdi
2) Çok cömertti
3) Merhametli idi
4) Alçak gönüllü idi
5) Bütün insanları, bilhassa çocukları çok severdi.
7 - Ahlâkî görevlerimiz kaça ayrılır?
7 - Ahlâkî görevlerimiz ikiye ayrılır :
1) Allah’a ibadet etmek
2) Allah’ın yarattıklarına şefkat ve merhamet göstermek.
8 - Allah’a karşı görevlerimiz nelerdir?
8 - Allah’a karşı görevlerimiz :
1) Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak
2) İbadet vazifelerimizi yerine getirmek
3) Emirlerine uygun hareket edip yasak ettiği şeylerden sakınmak
4) Allah sevgisini her şeyden üstün tutmak
5) Onun adını saygı ile anmak
6) Verdiği nimetlere şükretmek.
9 - Peygamberimize karşı görevlerimiz nelerdir?
9 - Peygamberimize karşı görevlerimiz :
1) Onun son peygamber olduğuna inanmak
2) Onu çok sevmek, ismi anıldığında salavât-ı şerîfe okumak
3) Sünnetlerini uygulamak
4) Güzel ahlâkını kendimize örnek almak.
10 - Salavât-ı şerîfeyi söyleyiniz.
10 - Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed.
11 - Kur’ân’a karşı görevlerimiz nelerdir?
11 - Kur’ân’a karşı görevlerimiz :
1) Kur’ân-ı Kerîm’in son kitap olduğuna inanmak
2) Usulüne uygun olarak okumak
3) Manasını anlamaya çalışmak
4) Okurken ve dinlerken son derece saygılı olmak
5) Yap dediklerini yapmak, yapma dediklerinden sakınmak.
12 - Kendi şahsımıza karşı görevlerimiz nelerdir?
12 - Şahsımıza karşı görevlerimiz ikiye ayrılır :
Bedenimize karşı görevlerimiz :
1) Dengeli ve helâlinden beslenmek
2) Sağlığı korumak
3) Temiz olmak.
Ruhumuza karşı görevlerimiz :
1) Ruhumuzu yanlış inançlardan temizlemek
2) Faydalı bilgilerle donatmak
3) Kötü düşünce ve huylardan arındırmak
4) Güzel huylarla süslemek.
13 - Ana babamıza karşı görevlerimiz nelerdir?
13 - Ana babamıza karşı görevlerimiz :
1) Onlara karşı güler yüzlü ve tatlı sözlü olmak
2) Allah’a isyana davet etmedikleri sürece emirlerini dinlemek
3) Yaşlandıklarında bakımlarını üstlenmek
4) Öldüklerinde onları rahmetle anmak.
14 - Anne ve babaların çocuklara karşı görevleri nelerdir?
14 - Anne ve babaların çocuklara karşı görevleri :
1) Onlara güzel bir isim vermek
2) Ruh ve beden yönünden sağlıklı yetiştirmek ve haram yedirmemek
3) İyi bir eğitim verip güzel örnek olmak
4) Onlara sevgi ve adâletle yaklaşmak.
15 - Eşlerin birbirlerine karşı görevleri nelerdir?
15 - Eşlerin birbirlerine karşı görevleri :
1) Her konuda birbirlerine yardımcı olmalıdırlar
2) Kazançlarını israf etmemelidirler
3) Çocukların eğitim ve öğretimiyle birlikte ilgilenmelidirler
4) Saygı ve sevgide kusur etmeyip birbirlerine karşı, nazik ve yumuşak
olmalılar.
16 - Hısım ve akrabalara karşı görevlerimiz nelerdir?
16 - Hısım ve akrabalara karşı görevlerimiz :
1) Zaman zaman ziyaretlerine gidip hal ve hatırlarını sormak
2) Yardıma muhtaç olanlara yardım etmek
3) Sıkıntılı anlarında yanlarında olmak.
17 - Komşularımıza karşı görevlerimiz nelerdir?
17 - Komşularımıza karşı görevlerimiz :
1) Selâmlaşmak
2) İyi geçinmek
3) Haklarını gözetmek
4) İyi ve kötü günlerinde yanlarında olmak.
18 - Bir müslüman diğer bir müslümanın öldüğünü duyduğu zaman ne demesi
gerekir?

18 - “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn = Allah’tan geldik, yine O’na döneceğiz’’ ve
“Allah rahmet etsin” demesi gerekir.
19 - Bir müslüman diğer bir müslümanın hapşırdığını duyduğu zaman ne
demelidir?

19 - Hapşıran  :  Elhamdülillâh (  Allah’a hamd olsun)
Duyan  :  Yerhamükellah (  Allah sana rahmetiyle muamele etsin)
Hapşıran  :  Yehdînâ ve yehdîkümüllah (  Allah bizi ve sizi doğruya iletsin).
20 - Vatanımıza karşı görevlerimiz nelerdir?
20 - Vatanımıza karşı görevlerimiz :
1) Vatanımızı sevip, iç ve dış düşmanlara karşı korumalıyız
2) Vatanımızın gelişmesi için çok çalışmalıyız
3) Yıkıcı ve bölücü davranışlara karşı uyanık olmalıyız
4) Kamu mallarını korumalıyız.
21 - Şehit ve gazi kime denir? Şehit olmakla ilgili bir âyet meâli söyleyiniz.
21 - Allah yolunda, din, vatan ve millet uğrunda savaşırken ölenlere şehit, sağ
kalanlara gazi denir.
“Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyiniz, aslında onlar diridirler ama siz
farkında değilsiniz.” (  Bakara, 2/154)
22 - Müslüman olmayanlara karşı görevlerimiz nelerdir?
22 - Müslüman olmayanlara karşı görevlerimiz :
1) Onlarla insanî ilişkiler içerisinde yaşamak
2) Mal ve canlarına dokunmamak
3) Dinimizi ve kültürümüzü tanıtmak, fakat onların inançlarına ve değerlerine
saygılı olmak
4) Hak ve özgürlüklerine saygılı olmak.
23 - Topluma karşı görevlerimiz nelerdir?
23 - Topluma karşı görevlerimiz :
1) Başkalarının kutsal değerlerine saygılı olmak
2) Büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermek
3) Kendisi için istediğini başkası için de istemek
4) Kamu mallarını korumak. Toplu taşıma araçlarına zarar vermemek, cami,
okul, park, bahçe ve benzeri ortak kullanım alanlarını kirletmemek gibi.
24 - Hayvanlara, bitkilere ve doğal çevreye karşı görevlerimiz nelerdir?
24 - Hayvanlara, bitkilere ve doğal çevreye karşı görevlerimiz :
1) Hayvanlara eziyet etmemek, onları korumak
2) Doğal güzellikleri korumak, onlara zarar verecek davranışlardan sakınmak
3) Denizleri, gölleri ve ırmakları kirletmemek
4) Yolda ve çevrede insanlara zarar ve eziyet veren, kötü görünüm sergileyen
şeyleri ortadan kaldırmak
5) Çöpleri sokaklara, rast gele yerlere atmamak ve tükürmemek
6) Bu kurallara uymayanları uyarmak ve eğitmek.
25 - İslâm ahlâkına uyan müslümanlarda hangi özellikler bulunur?
25 - İslâm ahlâkına uyan müslüman :
1) İman esaslarına inanıp, inandığı gibi yaşar
2) Anne ve babasına saygı gösterir
3) Müslümanları kardeş bilir
4) Eliyle diliyle kimseyi incitmez
5) İyi insanlarla arkadaşlık yapar
6) Sigara, alkol ve uyuşturucu madde kullanmaz.
26 - İslâm dininde önemli görülen bazı yasakları söyleyiniz.
26 - İslâm dininde önemli görülen bazı yasaklar :

1) Allah’a ortak koşmak
2) Ana babaya itaatsizlik etmek
3) Haksız yere insan öldürmek
4) Emaneti korumamak
5) Başkalarının malına el uzatmak, ırz ve namusuna göz dikmek
6) Alkollü ve uyuşturucu madde kullanmak
7) Kumar oynamak, tefecilik ve faizcilik yapmak.
DEVLETİN MUMU
Hilâfet makamında iken, Mekkeli bir dostu Hz. Ömer’in ziyaretine gelir. Vakit akşam
vaktidir.
Hz. Ömer evinde, gündüzden arta kalan devlet işlerini toparlamakla meşguldür.
Dostuna ikramda bulunduktan sonra, biraz beklemesini söyler ve işinin başına döner.
Resmî işler bitince, evde yanmakta olan mumu söndürüp yerine başka bir mum yakar.
Arkadaşı Hz. Ömer’in bu davranışına şaşar ve sebebini sorar.
Hz. Ömer ona şu cevabı verir :
-- Söndürdüğüm mum, hazineye ait olup devletin malıdır. Devletin malı bana ancak devletin ve
milletin işleri ile ilgilendiğim sürece helâl olur. Sen bana özel bir ziyaret maksadıyla geldin. Bu
ziyaret kişisel bir iş olduğu için, görüşmemizi devletin malı olan mumun ışığında yapmamız
doğru değildir. Bu görüşmenin, kendime ait mumun ışığında yapılması gerekir. Yaktığım ikinci
mum, benim şahsî paramla aldığım bir mumdur. Bu değişikliği onun için yaptım.
Bu hikayeden şunu anlıyoruz.
“Devlet malı bütün toplumun ortak malıdır. Bundan dolayı, görevliler tarafından özel işlerde
kullanılması doğru değildir. Devlet malını özel işlerinde kullanan görevliler, başkalarının
hakkına el uzatmış, dolayısıyla harama bulaşmış olurlar.”
BEŞİNCİ BÖLÜM
GENEL KÜLTÜR

1 - Müftü kimdir? Görevi nedir?
1 - İl ve ilçelerde din işlerine bakan yöneticidir. Cami ve Kur’ân Kurslarındaki
faaliyetlerin yürütülmesini ve denetlenmesini sağlar. Halkı dinî konularda
bilgilendiren makamdır.
2 - Vâiz ve Vâize kimdir? Görevleri nelerdir?
2 - Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından görevlendirilen, daha çok camilerde halkı
din konularında aydınlatmak için konuşmalar yapan bay ve bayan görevlidir.
3 - Kur’an Kursu öğreticisi kimdir? Görevi nedir?
3 - Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Kur’an Kurslarında ders vermek üzere
görevlendirilen öğreticidir. Görevi, Kur’ân-ı Kerîm’i ve dinî bilgileri usulüne
uygun olarak uygulamalı bir şekilde öğretmektir.
4 - İmam kimdir? Görevi nedir?
4 - Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından camilerde namaz kıldırmak ve halkı din
konularında aydınlatmakla görevlendirilen kişidir.
5 - Müezzin kimdir? Görevi nedir?
5 - Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından camilerde ezan okumak ve cami ile ilgili
diğer görevleri yerine getirmekle yükümlü kimsedir.
6 - Cami ne demektir? Bölümleri nelerdir?
6 - Cami “toplayan” anlamına gelir. Müslümanların öncelikle namaz kılmak, ayrıca
başka sosyal faaliyetlerde bulunmak için bir araya geldikleri mekândır.
Caminin bölümleri :
1) Mihrap :  İmamın namaz kıldırdığı, kıble duvarındaki girintili yer
2) Minber :  İmamın Cuma ve Bayram namazlarında hutbe okuduğu merdivenli
yer
3) Mahfel :  Caminin giriş ve yan bölümlerinde bulunan asma kat
4) Kürsü :  Vâizin üzerine oturup vaaz verdiği yüksek yer
5) Minare :  Namaz vaktinin geldiğini bildirmek için, camilerde müezzinin ezan
okuduğu bir veya birkaç şerefesi olan yüksek ve ince yapı
6) Alem :  Türk-İslâm sanatında cami, medrese, türbe gibi kubbeli yapıların,
minare külâhlarının ve sancakların üzerine yerleştirilen tepelikler
7) Şerefe :  Minareyi çepeçevre kuşatan ve çıkıntılı olarak yapılan ezan okuma
yeri.
7 - Dinimizde mübarek sayılan günler hangileridir?
7 - Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, Cuma ve Arife günleri.
8 - Mahyâ nedir?
8- Mübarek gün ve gecelerde cami minarelerine takılan ışıkla yazılı panolardır.
9 - Kutsal gecelerimiz hangileridir?
9 - Kutsal gecelerimiz :

1) Mevlid Kandili :  Peygamber Efendimizin doğum gecesi (  12 Rebîulevvel)
2) Regâib Kandili :  Receb ayının ilk Cuma gecesi
3) Mirac Kandili :  Peygamber Efendimizin Mirac’a çıktığı gece (  27 Receb)
4) Berat Kandili :  Şaban ayının 15. gecesi
5) Kadir Gecesi :  Kur’ân-ı Kerîm’in Peygamber Efendimize gönderilmeye
başlandığı gece (  27 Ramazan)
6) Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece
7) Ramazan ve Kurban bayramı geceleri.
10 - Na’t neye nedir?
11 - Hz. Peygamberi övmek maksadıyla yazılan şiirlere Na’t denir.
11 - Mevlid nedir ve kim tarafından yazılmıştır?
11 - Mevlid :  Büyük Türk âlim ve şairi Süleyman ÇELEBİ tarafından yazılan,
Peygamber Efendimizin doğumunu, üstünlüğünü ve mucizelerini anlatan değerli
eserin adıdır. Mevlid okumak, okutmak, dinlemek Türk milletinin önemli
özelliklerinden biridir. Bu özellik, milletimizin Peygamber Efendimize olan
engin sevgisini ve bağlılığını göstermektedir.
12 - Hicrî takvim ile milâdî takvim arasındaki fark nedir ve hicrî takvimi kim
başlatmıştır?
12 - Hicrî takvim, Peygamber Efendimizin Mekke’den Medîne’ye hicretini
başlangıç kabul eden ve ay hesabına dayanan takvimdir. Hz.Ömer tarafından
başlatılmıştır.
Milâdî takvim ise Hz. İsa’nın doğumuyla başlar ve güneş yılı esasına göre
düzenlenmiştir.
13 - Hicrî yılbaşı hangi ay ile başlar?
13 - Muharrem ayı ile başlar.
14 - Halk arasında üç aylar olarak bilinen aylar hangileridir?
14 - Receb, Şaban ve Ramazan aylarıdır.
15 - İslâm’da ruh çağırma var mıdır?
15 - İslâm’da ruh çağırma diye bir şey yoktur. Ruhun bedenden ayrıldıktan sonra
dünya hayatına geri geleceği inancı İslâm dinine aykırıdır. Ruh çağırma
seansları, dinde yeri olmayan ve insan psikolojisine zarar veren eylemlerdir.
Müslüman bu tür şeylere itibar etmez.
16 - Reenkarnasyon nedir? İslam’da böyle bir inanış var mıdır?
16 - Reenkarnasyon :  Ölümden sonra ruhun bir başka bedene girmek sureti ile
yaşadığına, yani ruh göçüne inanış anlamında kullanılır. İslâm’ın inanç
esaslarına aykırı bir inanıştır. Bu şekilde inanan kâfir olur.
17 - Hurâfe nedir? Halk arasında yaygın olan hurâfeler nelerdir?
17 - Dinin aslında olmadığı halde, inanç ve ibadet alanında sonradan icad edilen
inanış ve davranışlardır. Halk arasında yaygın olan bazı hurâfeler şunlardır :
1) Falcılık
2) Yıldız ve burç falı
3) Kabirlere ip ve bez bağlamak, mum yakmak
4) Nazar boncuğu takmak
5) Bazı eşya ve hayvanları uğursuz saymak
6) Akşam tırnak kesmeyi kötü görmek
7) Bazı günlerde başlayan işlerin sonu gelmeyeceğine, zararlı olacağına
inanmak.
18 - Kur’ân-ı Kerîm’de bazı özellikleri ile anılan peygamberler hangileridir?
18 - Kur’ân-ı Kerîm’de bazı özellikleri ile anılan peygamberler :

1) Hz. Yûnus  :  Görev bilinci ile
2) Hz. Eyyûb  :  Sabrı ile
3) Hz. Yûsuf  :  Sevgisi ile
4) Hz. İsa  :  İnsan sevgisi ile
5) Hz. Mûsa  :  Hikmeti ile
6) Hz. İbrâhim  :  Allah’ı arayışı ile
7) Hz. Muhammed  :  Merhameti ile.
19 - İstanbul’da kabri bulunan meşhur sahâbî kimdir?
19 - İstanbul’da kabri bulunan meşhur sahâbî, Efendimiz Medîne’ye hicret ettikten
sonra onu yedi ay evinde misafir eden Ebû Eyyûb el-Ensârî’dir. Kabri, kendi adı
ile anılan Eyüp Sultan Câmiinin avlusundadır.
20 - Yeryüzünde kutsal sayılan üç mescid hangileridir?
20 - Yeryüzünde kutsal sayılan üç mescid :
1) Mescid-i Harâm  :  Mekke’de
2) Mescid-i Nebevî  :  Medîne’de
3) Mescid-i Aksâ  :  Kudüs’de.
21 - İstanbul kaç yılında kim tarafından fethedildi?
21 - 29 Mayıs 1453 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedildi.
22 - Osmanlı devleti zamanında pek çok cami, medrese, han, hamam ve
kervansaray yaparak milletimizin gönlünde taht kuran en büyük ve en ünlü
mimarımız kimdir?
22 - Mimar Sinan’dır.
23 - Asırlardır hiç durmadan Kur’ân okunan yer neresidir?
23 - Topkapı Sarayında bulunan Hırka-i Saâdet dairesidir.
24 - Peygamber Efendimiz bir hadisinde “Dünya kadınlarının efendisi dört
kadındır” buyurur. Bu kadınlar kimdir?

24 - Bu dört kadın şunlardır :
1) Hz. Meryem
2) Hz. Asiye
3) Hz. Hatice
4) Hz. Fâtıma.
25 - Yunus Emre kimdir?
25 - 1238-1320 yılları arasında yaşamış Anadolu tasavvuf edebiyatının ilk büyük
şairi ve Türk şiirinin öncüsüdür. Taptuk Emre tekkesinde hizmet etmiş ve Allah
âşığı olmuştur. “Yaratılanı severim yaratanda ötürü” sözü onunla özdeşleşmiştir.
26 - Hoca Ahmet Yesevî kimdir?
26 - Türk mutasavvıflarındandır. Buhârâ’da ders görmüş, Türkler arasında İslâm
inancının yerleşmesinde önemli rol oynamıştır. 13. yüzyılda Azerbaycan
üzerinden Anadolu’ya geçmiştir. Yalın bir Türkçe ile yazdığı tasavvufî şiirleri
Divân-ı Hikmet adlı ünlü eserinde derlenmiştir.
27 - Hz. Mevlânâ kimdir?
27 - Büyük bir şair, mutasavvıf, mana eri ve gönül sultanıdır. “Canım tende olduğu
sürece Kur’ân’ın kölesiyim. O seçkin Muhammed’in yolunun toprağıyım” demiş
ve bütün ömrünü bu felsefeyi yaşamak ve yaymakla geçirmiştir. Konya’da vefat
etmiş ve buraya defnedilmiştir. En önemli eseri Mesnevîdir. Her yıl Aralık
ayında “Şeb-i Arûs” töreniyle Konya’da anılır. İnsanlara şu tavsiyelerde
bulunmuştur :
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol
Kusurları örtmekte gece gibi ol
Tevâzu ve mahviyette toprak gibi ol
Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.
28 - Hacı Bektaş-ı Velî kimdir?
28 - Anadolunun Türk yurdu olmasında ve müslümanlaşmasında büyük payı
bulunan, insana değer veren, sevgi ve hoşgörü ile bakan, güler yüzlü, tatlı dilli,
dinine bağlı, ilim ve irfan denizi meşhur bir mutasavvıftır. Kaleme aldığı
Makâlât isimli eserinde, düşüncelerini âyet ve hadislere dayandırarak
açıklamaktadır.
29 - “Esmâ-i Hüsnâ” ne demektir?
29 - Allah’ın güzel isimleri demektir. Cenâb-ı Hakk’ın 99 ismi vardır.
Esmâ-i Hüsnâ (  Allah-ü Teâlânın Güzel İsimleri) Şunlardır :
1- Allah :  Her ismin vasfını ihtiva eden öz adı. Kendinden başka ilah bulunmayan
tek Allah.
Bu ism-i şerif, Cenâb-ı Hakk'ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği
bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi
mânalarına delâlet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz. Bu
isim, Allah'tan başkasına mecazen de verilemez. Diğer isimlerinden bazılarının,
Allah'tan başkasına isim olarak verilmesi caizdir.
2- Er-Rahmân :  Dünyada bütün mahlûkata merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan
eden.
3- Er-Rahîm :  Ahirette, sadece müminlere acıyan, merhamet eden.
4- El-Melik :  Mülkün, kâinatın sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan.
5- El-Kuddûs :  Her noksanlıktan uzak ve her türlü takdîse lâyık olan.
6- Es-Selâm :  Her türlü tehlikelerden selamete çıkaran. Cennetteki bahtiyar kullarına
selâm eden.
7- El-Mü’min :  Güven veren, emin kılan, koruyan, iman nurunu veren.
8- El-Müheymin :  Her şeyi görüp gözeten, her varlığın yaptıklarından haberdar olan.
9- El-Azîz :  İzzet sahibi, her şeye galip olan, karşı gelinemeyen.
10- El-Cebbâr :  Azamet ve kudret sahibi. Dilediğini yapan ve yaptıran. Hükmüne
karşı gelinemeyen.
11- El-Mütekebbir :  Büyüklükte eşi, benzeri yok.
12- El-Hâlık :  Yaratan, yoktan var eden. Varlıkların geçireceği halleri takdir eden.
13- El-Bâri :  Her şeyi kusursuz ve mütenasip yaratan.
14- El-Musavvir :  Varlıklara şekil veren ve onları birbirinden farklı özellikte yaratan.
15- El-Gaffâr :  Günahları örten ve çok mağfiret eden. Dilediğini günah işlemekten
koruyan.
16- El-Kahhâr :  Her istediğini yapacak güçte olan, galip ve hâkim.
17- El-Vehhâb :  Karşılıksız nimetler veren, çok fazla ihsan eden.
18- Er-Razzâk :  Her varlığın rızkını veren ve ihtiyacını karşılayan.
19- El-Fettâh :  Her türlü sıkıntıları gideren.
20- El-Alîm :  Gizli açık, geçmiş, gelecek, her şeyi, ezeli ve ebedi ilmi ile en
mükemmel bilen.
21- El-Kâbıd :  Dilediğinin rızkını daraltan, ruhları alan.
22- El-Bâsıt :  Dilediğinin rızkını genişleten, ruhları veren.
23- El-Hâfıd :  Kâfir ve facirleri alçaltan.
24- Er-Râfi :  Şeref verip yükselten.
25- El-Mu’ız :  Dilediğini aziz eden.
26- El-Müzil :  Dilediğini zillete düşüren, hor ve hakir eden.
27- Es-Semi :  Her şeyi en iyi işiten, duaları kabul eden.
28- El-Basîr :  Gizli açık, her şeyi en iyi gören.
29- El-Hakem :  Mutlak hakim, hakkı bâtıldan ayıran. Hikmet sahibi.
30- El-Adl :  Mutlak adil, yerli yerinde yapan.
31- El-Latîf :  Her şeye vakıf, lütuf ve ihsan sahibi olan.
32- El-Habîr :  Her şeyden haberdar. Her şeyin gizli taraflarından haberi olan.
33- El-Halîm :  Cezada, acele etmeyen, yumuşak davranan, hilm sahibi.
34- El-Azîm :  Büyüklükte benzeri yok. Pek yüce.
35- El-Gafûr :  Affı, mağfireti bol.
36- Eş-Şekûr :  Az amele, çok sevap veren.
37- El-Aliyy :  Yüceler yücesi, çok yüce.
38- El-Kebîr :  Büyüklükte benzeri yok, pek büyük.
39- El-Hafîz :  Her şeyi koruyucu olan.
40- El-Mukît :  Rızıkları yaratan.
41- El-Hasîb :  Kulların hesabını en iyi gören.
42- El-Celîl :  Celal ve azamet sahibi olan.
43- El-Kerîm :  Keremi, lütuf ve ihsânı bol, karşılıksız veren, çok ikram eden.
44- Er-Rakîb :  Her varlığı, her işi her an gözeten. Bütün işleri murakabesi altında
bulunduran.
45- El-Mucîb :  Duaları, istekleri kabul eden.
46- El-Vâsi :  Rahmet ve kudret sahibi, ilmi ile her şeyi ihata eden.
47- El-Hakîm :  Her işi hikmetli, her şeyi hikmetle yaratan.
48- El-Vedûd :  İyiliği seven, iyilik edene ihsan eden. Sevgiye layık olan.
49- El-Mecîd :  Nimeti, ihsanı sonsuz, şerefi çok üstün, her türlü övgüye layık
bulunan.
50- El-Bâis :  Mahşerde ölüleri dirilten, Peygamber gönderen.
51- Eş-Şehîd :  Zamansız, mekansız hiçbir yerde olmayarak her zaman her yerde
hazır ve nazır olan.
52- El-Hak :  Varlığı hiç değişmeden duran. Var olan, hakkı ortaya çıkaran.
53- El-Vekîl :  Kulların işlerini bitiren. Kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi
neticeye ulaştıran.
54- El-Kaviyy :  Kudreti en üstün ve hiç azalmaz.
55- El-Metîn :  Kuvvet ve kudret menbaı, pek güçlü.
56- El-Veliyy :  Müslümanların dostu, onları sevip yardım eden.
57- El-Hamîd :  Her türlü hamd ve senaya layık olan.
58- El-Muhsî :  Yarattığı ve yaratacağı bütün varlıkların sayısını bilen.
59- El-Mübdi :  Maddesiz, örneksiz yaratan.
60- El-Muîd :  Yarattıklarını yok edip, sonra tekrar diriltecek olan.
61- El-Muhyî :  İhya eden, yarattıklarına can veren.
62- El-Mümît :  Her canlıya ölümü tattıran.
63- El-Hayy :  Ezeli ve ebedi bir hayat ile diri olan.
64- El-Kayyûm :  Mahlukları varlıkta durduran, zatı ile kaim olan.
65- El-Vâcid :  Kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, hiçbir şeye muhtaç olmayan.
66- El-Mâcid :  Kadri ve şânı büyük, keremi, ihsanı bol olan.
67- El-Vâhid :  Zat, sıfat ve fiillerinde benzeri ve ortağı olmayan, tek olan.
68- Es-Samed :  Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin muhtaç olduğu merci.
69- El-Kâdir :  Dilediğini dilediği gibi yaratmaya muktedir olan.
70- El-Muktedir :  Dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi kolayca yaratan kudret sahibi.
71- El-Mukaddim :  Dilediğini yükselten, öne geçiren, öne alan.
72- El-Muahhir :  Dilediğini alçaltan, sona, geriye bırakan.
73- El-Evvel :  Ezeli olan, varlığının başlangıcı olmayan.
74- El-Âhir :  Ebedi olan, varlığının sonu olmayan.
75- Ez-Zâhir :  Yarattıkları ile varlığı açık, aşikâr olan, kesin delillerle bilinen.
76- El-Bâtın :  Aklın tasavvurundan gizli olan.
77- El-Vâlî :  Bütün kâinatı idare eden, onların işlerini yoluna koyan.
78- El-Müteâlî :  Son derece yüce olan.
79- El-Berr :  İyilik ve ihsanı bol olan.
80- Et-Tevvâb :  Tevbeleri kabul edip, günahları bağışlayan.
81- El-Müntekım :  Asilerin, zalimlerin cezasını veren.
82- El-Afüvv :  Affı çok olan, günahları mağfiret eden.
83- Er-Raûf :  Çok merhametli, pek şefkatli.
84- Mâlik-ül Mülk :  Mülkün, her varlığın sahibi.
85- Zül-Celâli vel İkrâm :  Celal, azamet, şeref, kemal ve ikram sahibi.
86- El-Muksit :  Mazlumların hakkını alan, adaletle hükmeden, her işi birbirine
uygun yapan.
87- El-Câmi :  İki zıttı bir arada bulunduran. Kıyamette her mahlûkatı bir araya
toplayan.
88- El-Ganiyy :  İhtiyaçsız, muhtaç olmayan, her şey Ona muhtaç olan.
89- El-Mugnî :  Müstağni kılan. İhtiyaç gideren, zengin eden.
90- El-Mâni :  Dilemediği şeye mani olan, engelleyen.
91- Ed-Dârr :  Elem, zarar verenleri yaratan.
92- En-Nâfi :  Fayda veren şeyleri yaratan.
93- En-Nûr :  Âlemleri nurlandıran, dilediğine nur veren.
94- El-Hâdî :  Hidayet veren.
95- El-Bedî :  Misalsiz, örneksiz harikalar yaratan. (  Eşi ve benzeri olmayan).
96- El-Bâkî :  Varlığının sonu olmayan, ebedi olan.
97- El-Vâris :  Her şeyin asıl sahibi olan.
98- Er-Reşîd :  İrşada muhtaç olmayan, doğru yolu gösteren.
99- Es-Sabûr :  Ceza vermede, acele etmeyen.
"Ebu Hüreyre'den nakledilen bir hadis-i şerifde, Sevgili Peygamberimiz sallallahu
aleyhi ve sellem buyuruyor ki :
(  Allah'ın 99 ismi vardır. Kim bunları ezberlerse (  îman eder ve ezbere sayarsa)
Cennete girer.) buyurulmuştur.
Çölde Bir Bedevi
Devesiylebirlikte çölde yürümekte olan bir bedevi yürüyen,dudakları susuzluktan
kurumuş bir adama rastlamış.
Adam bunu görünce su istemiş. Devesinden inip ona su vermiş.
Suyu içen adam birden bedeviyi iterek deveye atladığı gibi kaçmaya başlamış.
Bedevi arkasından bağırmış :
“Tamam deveyi al git ama senden bir ricam var. Sakın bu olayı kimseye anlatma!”
Bu isteği tuhaf bulan hırsız biraz duraklayıp nedenini sormuş…
“Eğer anlatırsan, demiş bedevi, bu her yere yayılır ve insanlar bir daha çölde
muhtaç birini görünce yardım etmezler.”
Gusl Abdesti - Guslün Farzları  - Guslün Sünnetleri - Guslü Gerektiren Haller - Guslün Âdabı ve Mekruhları

Sual:Gusul Nedir?

Cevap:Tüm bedenimizde hiç kuru yer bırakmadan yıkanmaya gusül denir.(Niyetlenerek)

Gusulün Farzları Nelerdir ?

1 ) Ağıza bolca su alıp iyice boğaza kadar çalkalamak
2 ) Burunmuza su çekip yıkamak
3 ) Bütün vücuda bir damla kuru bir yer bırakmayarak yıkamak.

Guslün Sünnetleri Nelerdir?

1) Gusl etmeye niyetlenmek
2) Vücudumuzun her hangi bir yerinde kir varsa onları öncelikle temizlemek
3) Gusle başlamadan evvel abdest almak
4) Edep yerlerini temizleyip yıkamak
5) Suyu dökerken bedeni iyice oğuşturmak
6) Abdestten aldıktan sonra üç kere başımıza üç kere de sağ omzumuza üç kez de sol omuza suyu dökerek yıkamak her suyu döküşte suyu vücudun her yanına ulaştırmak
7) Ayakların durduğu kısımda yerde su birikmişse en son ayaklarıda yıkamak
8 ) Abdest aldıktan sonra yapmamız gereken öncelikle, üç kez başımıza. sonra üç kez sağ omuza üç kezde sol omuzumuza su dökerek yıkanmak suyu her döktüğümüzde vücudumuzun her tarafına ulaşmasını sağlamak.
9)Akarsu içinde yahut akarsu hükmünde bulunan sularda yıkanıhyorsa bile sünneti tamamla­yacak kadar (suda) kalmak
10)(uzuvları) peşpeşe yıkamak.

Nasıl Gusül Abdesti Alırız ?

Gusül abdesti ( boy abedesti )alacak olan kişi öncelikle besmele okuması gerekir ve niyetlenir
gusül abdesti almaya daha sonra eller bileklere kadar yıkanır daha sonra edep yerlerini temizleyip yıkar.
Sonrada sağ avucu ile üç defa ağzına su alır her seferindedesuyu boğazına kadar çeker ağzınıda iyice çalkalar, şayet oruçlu ise daikkatli alması gerekir çünki boğazına su kaçırmamasına dikat etmelidir daha sonrada yine sağ avucunla burnuna üç kez. suyu çekmeli her seferindede sol eli ile burnunu iyice temizlemeli (sümkürmeli ).
Sonraki işlemde üst tarafta açıkladığımız gibi abdest alınmalıdır. Abdest alma bitince, öncelikle üç kere başa üç kez sağ omuza, üç kezde sol omuza suyu dökerek yıkanılır. Vücutta iğne ucu kadar kuru yer bırakmamalıdır her suyu döküştede vücudu iyice ovmalıdır ellerimizin yetitiği yere kadarda vücudumuzun her bölgesini ovalamalıyız.



Yıkanırken Neler Yapıcağız  Guslun Edebleri ve Mekruhları Nelerdir?

Hamama girerken eger hamanin (banyonun) içi iki eller  açilcak kadar geniş ise bir peştmeal kuşanmak veya mayosunu giymek gerekir, cünkü haya imandandir, ve Allah ve melekleridende haya etmek gerekir,şayet banyo yapilcak yer iki kol açilcak kadar geniş degilse çıplak yıikanmaya cevaz vardır ancak yinede örtünmek edebdendir.
Önce hamam veya banyoya girerken sol ayakla girilir çıkarkende sağ ayakla  çıkılır.
Sonra avret mahellimiz  Kıbleye gelmiyecek  ve güneşe karşı gelmiyecek şekilde dururuz.
Sonra farzına ve sünnetlerine uygun gusl abdesti alınır.
Abdest alırken mekruh olan şeyler gusülde de mekruhtur.

Kulaklarımızın iç kısımları ve kıvrımları. kulağımızdaki küpe deliklerini, göbekteki olan boşluğu, sakal, bıyık saç kaş ve kirpik diplerinin ıslanmasına  da özen göstermeliyiz. dişlerin araasinada su girmesini saglmayliz. Gusül alırken dua okunması gerekmez, eğer üzerinde örtü gibi bişey yoksa  kıbleye dönülmemesi gerekir. Mecbur kalmadıkcada konuşulmaz.
Böylece farz ve sünnetleri ni uygulamış gusül abdesti almış oluruz.
çıkarkende "Rabbim senin pak ve temiz rahmetinle suyunla, bedenimi ve azalarimi temizledim sen de bedenim ve azalarimin kalbime ve ruhuma açilan yerlerini, içimi temizle " diye dua edilir.

Sünnet ve Mendub Olan Gusül Sünnet Olan Gusül

Dört şey için yıkanmak sünnet olup, bunlar:

(1) Cuma namazı için,

(2) bayram namazları için,

(3) ihram için,

(4) bir de zeval vaktinden sonra hacının Arefe günü vakfe yapması için yıkanmaktır.

Mendub Olan Gusül

On altı şey için yıkanmak menduptur ki bunlar:

(1) (Cünüp, hayızh ve lohusa olmayıp) temizken Müslüman olan kimsenin ve

(2) bulûğ çağma gelenlerin yıkanması;

(3) deliren (sarhoş olan ve bayılan) kimsenin yeniden aklının başına gelmesi halinde yıkanması;

(4) kan aldırmak ve

(5) ölü yıkamak için yıkan­mak;

(6) Berât gecesinde ve

(7) eğer müşahede etmişse Kadir gecesinde[15] yıkanmak;

(8 ) Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in şehrine (Medîne-i Münevvere'ye) girmek için;

(9) Kur­ban bayramı sabahın  Müzdelife'de vakfe yapmak) için;

(10) Mekke-i Mükerreme'ye girmek ve

(11) ziyaret tavan yapmak için yıkanmak

, (12) küsûf (güneş tutulması) namazı,

(13) yağmur dua­sı için ve

(14) korku verici birşeyden;

(15) (gündüz meydana gelen) karanlıktan;

(16) şiddetli rüzgârdan (Allah'a sığınmak) için yıkan­maktır.

Guslü Gerektiren Şeyler

Yedi şeyden biri sebebiyle gusletmek farz olur:

1) Birleşmeye bağlı olmaksızın meninin şehvetle  yerinden ayrılıp dışarı çıkması,

2)  Zekerin (sünnet edilen yere kadar olan) baş kısmının, canlı bir insanın ön veya arka yollarından birinin içerisine girme­si,

3) Ölüyle veya bir hayvan ile birleşme sonucu meninin gelme­si,

4) Zekeri kalkık değilken yatıp uyanınca ince bir suya (ıslak­lığa) tesadüf edilmesi durumunda,

5) Sarhoşluktan ya da baygınken ayıldıktan sonra rastlanılan bir ıslaklığın meni zannedilmesi halinde,

6, 7) Hayız ve nifas hallerinde.

Bunlar İslâm'a girmeden önce dahi meydana gelse, (İslâm'a giren şahsın yıkanması gerekir) en doğrusu da budur.

Ölüyü yıkamak ise farz-ı kifayedir.

Guslü İcab Ettirmeyen - Gerektirmeyen Haller

On şey guslü gerektirmez, bunlar:

(1) Mezi

(2) vedî

(3) ihtilâm olunduğu halde ıslaklığa rastlanılmaması,

(4) sonunda kan görülmeyen doğum -ki en doğrusu da budur-,

(5) lezzeti engelleyici bir bez kullanarak cinsel ilişkide bulunmak,

(6) dübüre ilaç vs. şırınga ettirmek,

(7) parmak ve ben­zeri şeyleri ön ve arka yollardan birine sokmak;

(8, 9) hayvan veya Ölüyle meni gelmeksizin cinsel ilişkide bulunmak;

(10) bakire bir kızla bekâretini gidermeden ve meni gelmeksizin temasta bulunmaktır.  



ACIKLAMALAR:


Gusül; yıkanmak manasınadır. Aynı zamanda kendisiyle yıkanılan suya da gusül denir. Fıkıh ulemasına göre ise gusül; cünüplük, hayız ve lohusalık sebebiyle vücudun her tarafını suyla yıkamaktır.

[2]  Şehvetin, meni yerinden ayrılırken bulunması gerekir, şart olan budur. Meni vücudun dışına çıkıncaya kadar şehvetin devam etmesi şartı yoktur. Ağır birşey kaldırma sonucu, yahut sırta vurulması neticesinde şehvete dayalı olmaksızın meninin gelmesi halinde gusül gerekmez.

Meni, kadından gelmiş erkekten gelmiş, yahut uyurken gelmiş uyanıkken gelmiş farketmez. Nitekim meninin çıkmasıyla guslün farz olacağına Efendimiz (Aleyhissalâtü vesselâm)'ins "Su (yıkanmak), su (meni) yüzündendir» mealindeki sözü delildir.

Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'e: "Kadın ihtilâm olduğunda yıkanması gerekir mi?" diye sorulduğu zaman, "Eğer yaşlık .   görürse evet" diye cevaplamıştır.

[3]  Meni gelmediği halde sadece cima ile guslün farz olacağı, Rasûlullah (Aleyhissalâtü vesselam)'m., "İki sünnet mahalli buluşur ve tenasül uzvunun başı kaybolacak şekilde girerse gusül farz olur" mealindeki hadisiyle sabit­tir.

[4]  Hayız: Kadınların âdet görmeleri, nifas ise doğum sonrası lohusalık haline denir.

[5]  İslâm dinine giren kimseye yıkanmak (gusletmek) farzdır. Çünkü bu adam İslâm'a girmeden önce guslü gerektiren şeyleri yapmış olup İslâm'a girmekle kendisine namaz farz olmuştur. Namaz kılabilmesi için de cünüplükten kurtulması, yani yıkanması farzdır.

[6] Farz-ı kifâye odur ki, Müslümanlardan bir kısmı bu farzı edâ edince, diğer müslümanların üzerlerinden sorumluluk kalkar. Ama hiçbir kimse bu farzı yerine getirmezse Müslümanların tamamı günahkâr olur.

[7]  Mezî: Tenasül uzvundan şehvete bağlı olmaksızın gelen ince, beyaz bir su olup (meni gibi) şiddetle atılmaz ve ardından tenasül uzvunda bir gevşeklik meydana gelmez.

[8]  Vedî: İdrardan önce veya sonra gelen, katı, beyaz, kokusuz ve bulanık bir su­dur.                                                                                              

[9] Bu on bir farz aslında bir farzdır ki; o da, vücudun, suyun zorlanmadan ulaşabileceği her noktasını yıkamaktır. Ne var ki (müellif), herkes tarafın­dan daha kolay anlaşılsın diye yukarıdaki maddeleri sıralamıştır.

pisliği ayrıca yıkamak;

[10]   Âlimlerden bir kısmı, başa su döküleceği için meshetmeyi gereksiz görmüş-lerse de müellif meshetmeyi tercih etmiştir.

[11] Her defasında suyu vücudun her tarafına ulaştırmak.

[12]    (En az) 10x10 zira' ebadında olan durgun sularla yağmur suları yahut oluk­tan akan sular akarsu hükmündedir.

[13]  Ayrıca yıkanırken, dua da dahil olmak üzere hiçbir şey telaffuz etmemelidir. Çünkü yıkanırken avret mahalli açık olup yıkanılan yer pisliklerin dökül­düğü bir mahaldir.                                                                      

[14]   Şaban'ın on beşinci gecesi.

[15]   Yaygın kanaate göre Ramazan ayının 26'sını 27'sine bağlayan gece.

[16]  Çünkü bu vakit, Müzdelife'de duruş (vakfe) vaktidir.
Namazların Farzları - Namazın Vacibleri - Namazların Sünnetleri - Namazın Müstehabları - Namazın Mekruhları -Namazın Âdâbı - Namazı Bozan Şeyler

Namazların Farzları, Şartları, Rükünleri

Namazların farzları on ikidir. Bunlardan altısı, daha namaza başlamadan önce yapılması gereken farzlardır ki, şunlardır:
1) Hadesten taharet,
2) Necasetten taharet,
3) Setr-i avret,
4) Kıbleye yönelmek,
5) Vakit,
6) Niyet.
Diğer altısı da, namazın başlangıcından itibaren bulunması gereken farzlardır ve şunlardır:
1) İftitah (namaza girme) tekbiri,
2) Kıyam,
3) Kıraat,
4) Rükû,
5) Sücud,
6) Kaide-i ahire (son oturuş).
Bunlara da "Namazın rükünleri" denir. Bunlar namazın aslını ve temelini teşkil ederler.
Yukarda sayılan on iki farzdan başka, namazda "Tadil-i Erkan"a riayet edilmesi, İmam Ebû Yusuf ile üç İmama göre, farz olduğu gibi, namazlardan kendi iradesi ile çıkmak da İmam Azam'a göre bir farzdır. Buna "Huruç bisun'ihi = Kendi isteği ile çıkmak" denir. Bunlarla namazın rükünleri sekiz olmuş olur. Bunlar da sırası ile açıklanacaktır.

1. Guslü gerektiren bir hâl olursa, yıkanmak; yoksa, abdest almak; su bulunmadığı veya meşru bir mazeret olduğu zaman teyemmüm etmek
2. Bedeni, elbiseyi, namaz kılınacak yeri her türlü pisliklerden temizlemek.
3. Açılması, görülmesi şer’an caiz olmayan edep yerlerini örtmek.
4. Kıbleye (Kâbe’ye) karşı dönmek,
5. Kılınacak namaz, hangi vaktin namazı ise onu kılmaya niyet etmek.
6. Namazı vakti girince kılmak
7. Kıbleye döndükten sonra, namaza,Alalhü Ekber diyerek başlamak.

1. Namazda ayakta durmak (kıyam)
2. Namazda Kur’an okumak (kıraat)
3. Kur’an okuduktan sonra eğilmek (rükû)
4. Secdeye kapanmak
5. Namazın sonunda oturmak.

·Namaz Allah-û Teala’ya yapılan en büyük ibadet ve niyazdır.
·Allah’ın huzuruna çıkılırken maddi-manevi, görünür-görünmez bütün pisliklerden, kirlerden bedenimizi, elbisemizi, namaz kılacağımız yeri temizlemek şarttır.
·Kadın erkek her müslümanın karanlıkta ve tek başına da olsa, namaz için örtünmeleri farzdır. Erkeklerin örtmeye mecbur oldukları edep yerleri göbek altından diz kapaklarına kadardır.
·Kadınlar namazda yüz, el ve ayaklardan başka her yerlerini örterler.
·Namazda kıbleye dönmek farzdır. Zaruret olmadıkça, namaz içinde göğsü kıbleden başka tarafa çevirmek namazı bozar.
·Kıblenin hangi tarafta olduğunu tayinde şüpheye düşen ve şüphesini gideremeyen kimse, en çok kıble sandığı tafa dönüp namazını kılar.
·Namaz içinde kıblenin farkına varırsa, yüzünü o cihete çevirerek namazı tamamlar.
·Her namazın belli bir vakti vardır. Vakit girmeden namaz kılınamaz.
·Namaza başlarken niyet etmek de farzdır. Niyetsiz namaz sahih olmaz.
· Niyet, namaza başlamadan önce, kılınacak namazın farzlarından hangisi olduğunun hatıra getirilerek Alalh rızası için edâsının ve vakti çıkmış ise kazasının kastedilmesidir.Bunu ayrıca dil ile de söylemek müstehabdır.
· Cemaatle kılınırken imama uymaya da niyetlenmek icabet eder.
· Farz ve vacip olmayan namazlarda, “Alalh rızası için namaz kılmaya” şeklinde niyetlenmek kafidir.
· Niyetle namaza giriş tekbiri arasında namazla ilgisi olmayan hiçbir şeyle uğraşmamak, hemen Alalhü Ekber diyerek namaza girmek lazımdır.
· Namaza Allah’ı anarak başlamak farz, tekbir ile başlamak ayrıca vaciptir. Tekbir alınırken baş dik tutulur, parmaklar sıkılmamak ve avuç içleri kıbleye karşı gelmek üzere başparmak uçları kulaklarının yumuşağına değecek kadar eller kaldırılır; tekbir bitince, eller yanlara bırakılmadan sağ el sol elin üzerine gelmek suretiyle göbeğin altında bağlanır.
Kadınlar ellerini, parmaklarının uçları omuz başına gelecek kadar kaldırır ve göğüsleri üzerine bağlarlar.
Namaza giriş tekbiri ayakta ve yavaşça alınır. Bu tekbirden sonra namazı bozan bir şey yapmak haramdır.

Namazın Vacibleri

Namazların farzları olduğu gibi, bir kısım vacibleri de vardır. Bu vacibleri yerine getirmekle namazın farzları tamamlanıp noksanları giderilmiş olur. Şöyle ki:
1) Namaza başlarken yalnız "Allah" ismi ile yetinmeyip büyüklüğü ifade eden "Ekber" sözünü de ilave ederek "Allahü Ekber" demek vacibdir.
2) Namazlarda "Fatiha" süresini okumak vacibdir. Üç İmama göre ise, bunu okumak farzdır.
3) Namazlarda farz olan Kur'an okuyuşunun ilk iki rekata bağlı kılınması vacibdir.
4) İlk iki rekatın her birinde bir defa Fatiha suresi okunup tekrarlanmaması vacibdir.
5) Fatiha suresini diğer okunacak sure ve ayetlerden önce okumak vacibdir.
6) Fatiha suresine başka bir sure veya bir sure yerini tutacak kadar ayet ilavesi vacibdir. Şöyle ki: Farz namazların önceki ilk iki rekatlarında Fatiha'dan sonra diğer bir sure veya bir sureye denk bir mikdar ayet okunması vacib olduğu gibi, vitir namazı ile nafile namazların her rekatında Fatiha ve Fatiha'dan sonra bir sure veya ona denk bir ayet okunması da vacibdir.
(Fatihaya başka bir sure veya ayetin eklenmesi üç İmama göre sünnettir.)
7) Yalnız başına namaz kılan kimse, sabah, akşam ve yatsı namazlarını dilerse aşikare bir okuyuşla ve dilerse gizli bir okuyuşla kılar. Geceleyin kılacağı nafile namazlarda da hüküm böyledir. Fakat öğle ile ikindi namazlarında ve gündüz kılacağı nafile namazlarda gizli olarak okuması vacibdir.
8 ) Cemaatla kılınan namazlardan sabah, cuma, bayram, teravih, vitir namazlarının her rekatında; akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rekatlarında aşikare Kur'an okumak, öğle ile ikindi namazlarının bütün rekatlarında, akşam namazının üçüncü ve yatsının son iki rekatlarında gizli olarak kıraat yapmak vacibdir.
9) Vitir namazında kunut (dua) okumak ve kunut tekbiri almak vacibdir. Bu İmam Azam'a göredir. İki imama (İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e) göre ise, bunlar sünnettir.
10) Kazaya kalan bir namaz, gündüzün cemaatla kılındığı takdirde, eğer sabah namazı gibi aşikare kıraat yapılması gereken bir namaz ise, yine aşikare kıraet yapılır. Gizli kıraat yapılması gereken bir namaz ise, gizli kıraet yapılır. Tek başına namaz kılan ise, aşikare kıraet yapılması gereken bir namazı kaza ederken dilerse hem aşikare, hem de gizli okuyabilir. Bir rivayete göre de, gündüz kaza edeceği herhangi bir namazda gizli okuması vacibdir; gizli veya aşikare okuma serbestisi yoktur.
11) Secde yaparken yalnız alınla yetinmeyip alınla beraber burnu da yere koymak vacibdir.
12) Üç ve dört rekatlı namazlarda birinci oturuş vacibdir.
13) Namazların her oturuşunda teşehhüdde bulunmak (Tahiyyatı okumak) vacibdir.
14) Namaz içinde okunan secde ayetinden dolayı tilavet secdesinde bulunmak vacibdir.
15) İki bayram namazının üçer ziyade tekbirleri vacibdir. Bu namazların birinci rekatlarındaki rükû ve secde tekbirleri sünnettir. İkinci rekatlarının rükû tekbirleri ise, vacib olan ziyade tekbirlere yakın olduğu için o da vacibdir.
16) Namazların farzlarında sıraya riayet edilmesi, iki farz arasına, farz olmayan bir şeyin girmesine meydan verilmemesi vacibdir. Farz olan kıyamdan (ayakta duruşdan) sonra rükûa gidilmesi, rükûdan sonra da secdeye varılması gibi...
17) Vaciblerin her birini de yerinde yapmak ve sonraya bırakmamak vacibdir. Kur'an okuduktan sonra bir zaman bekleyip sehven düşünceye dalmak ve sonra rükûa varmak gibi.
18 ) Namazların sonunda selam vermek. Önce sağ tarafa, sonra sol tarafa yüz çevirerek "Esselâm" demek vacibdir. "Esselâmu aleyküm ve Rahmetullah" (*) denilmesinin vacib olduğu açık olarak belirtilmemiştir.
Bir görüşe göre, sol tarafa selam verilmesi sünnettir. Namazdan çıkılması ise, bütün imamlara göre yalnız bir selam ile olur, bununla namaz biter. Bu selamı vermiş olana, artık uyulmaz. Meşhur olan görüş budur.

Namazların Sünnetleri

Namazların sünnetleri de vardır. Bu sünnetler, namazların vaciblerini tamamlar. Onlardaki noksanlıkları giderir ve fazla sevab kazanmaya sebeb olur. Sünnetlere riayet edip devam etmek Allah'ın peygamberine sevgi alametidir. Bununla beraber bu sünnetleri terk etmek, namazın bozulmasını ve tekrar kılınmasını gerektirmez. Fakat küçümsemeksizin kasden terk edilmesi bir hata ve bir mahrumiyettir. Fakat sünnetin hak görülmemesi, boş ve hikmetten uzak sayılarak küçümsenmesi, -Allah korusun- küfürdür. Çünkü Sünnet de şer'î hükümlerden ve esaslardan biridir.
Namazlardan önce veya namazların içinde başlıca sünnetler şunlardır:
1) Beş vakit namaz için ve cuma namazı için ezan okumak ve ikamet etmek sünnettir. Şöyle ki: Vaktinde cemaatle yerine getirilen her farz namaz için ezan ve ikamet sünnet olduğu gibi, kazaya kalıp da cemaatle kılınacak farz namazlar için de sünnettir. Birçok namaz cemaatle kaza edileceği zaman, bunlardan yalnız ilk kılınacak namaz için ezan okunur. Sonra gerek bu namaz için ve gerek bunun arkasından kılınacak diğer kaza namazları için birer ikametle yetinilir.
Kendi evlerinde yalnız başına namaz kılacak erkekler için ezan ve ikamet müstahabdır. Gerek yolcular için, gerek cemaatle namaz kılacaklar için ezan ve ikameti terk etmek mekruhtur.
Cuma günü şehirde bulundukları halde, özürlerinden dolayı cuma namazını kılamayanlara, öğle namazını kılarlarken ezan ve ikamet gerekmez. Kadınlar için de ezan ve ikamet sünnet değildir. Ezan ve ikamet bahsine bakılsın!..
2) İftitah (başlangıç) tekbirini alırken elleri yukarıya kaldırmak sünnettir. Şöyle ki: Erkekler ellerini, baş parmaklar kulak yumuşaklarına değecek kadar, kadınlar da parmaklarının ucları omuzlarına kavuşacak kadar ellerini göğüslerinin hizasına kaldırıp o vaziyette: "Allahü Ekber" derler. Ellerin içleri kıbleye yönelik bulunmalıdır. Birbirine karşı da bulunabilir.
(Üç İmama göre, erkekler de ellerini ancak omuzlarının hizasına kadar kaldırırlar.)
3) Tekbir için eller kaldırılırken parmakların aralarının zorlamaksızın biraz açık bulundurulması sünnettir.
4) İmam olan kimsenin, tekbirleri ve rükûdan kıyama kalkarken "Semiallahu limen hamideh" sözünü ve namazın sonunda her iki tarafa vereceği selamı ihtiyaç mikdarı aşikâre yapması sünnet olduğu gibi, cemaatın da rükûdan kalkarken: "Allahumme Rabbena ve lekelhamd" sözü ile tekbirleri ve selamı gizlice yapmaları sünnettir.
Yalnız başına namaz kılan rükûdan kalkarken bunların ikisini de söyler (*).
5) İlk tekbirden sonra namazın başında gizlice "Sübhanekâllahümme" okunması, bundan sonra Fatiha'dan önce yine gizlice "Eûzü Besmele" okunması ve diğer rekatlarda da Fatiha'dan önce besmele çekilip Fatiha'ların sonunda amîn denilmesi sünnettir. Burada imam ile cemaat ve yalnız başına kılanlar arasında bir fark yoktur. Yalnız cemaat Fatiha'yı okumayacakları için "Eûzü Besmele" okumaları gerekmez.
"Amîn" sözünün manası, dualarımızı kabul et, demektir.
Her rekatta Fatiha'dan önce Besmele'yi okumak, sahih sayılan bir görüşe göre vacibdir. Fatiha'dan sonra okunacak surelerin başlarında Besmele okunmaz. Yalnız İmam Muhammed'e göre, sessizce kılınacak namazlarda bu surelerin başlarında da besmele okunur. (**)
6) Namazda erkeklerin, göbeklerinin altında tutmak üzere sağ ellerini sol elleri üzerine koyup sağ ellerinin baş parmak ve serçe parmağı ile sol bileği kavramaları ve sağ elin diğer üç parmağını sol kol üzerine uzatmaları sünnettir. Kadınların da sağ ellerini sol elleri üzerine koyarak halka yapmaksızın göğüsleri üzerinde bulundurmaları sünnettir.
7) Namaz aralarında kıyamdan rükûa ve secdelere giderken "Allahü Ekber" denilmesi, rükûdan kıyama kalkarken "Semiallahü limen hamideh" denmesi, secdeden kalkıp yine secdeye giderken "Allahü Ekber" denilmesi sünnettir.
8 ) Rükû ve secde tesbihleri, rükû halinde en az üç kere: "Sübhane Rabbiye'l-azîm" denilmesi, secde halinde de en az üç kere: "Sübhane Rabbiye'l-alâ" denilmesi sünnettir.
9) Rükû halinde, erkeklerin ellerinin parmakları açık olacak şekilde elleriyle dizlerini tutmaları sünnettir. Kadınlar bu halde parmaklarını açık tutmazlar ve dizlerini kavramazlar, ellerini dizleri üzerine koyarlar.
10) Bir özür yoksa, kıyamda iki ayağın arasını dört parmak kadar açık bulundurmak sünnettir.
11) Ka'de (Tahiyyata oturuş) ve celse (secdeden doğrulup bekleme) hallerinde erkeklerin sol ayaklarını döşeyerek üzerlerine oturmaları ve sağ ayaklarını güçleri yettiğince kıbleye doğru dikmeleri, kadınların da sol ayaklarını sağ taraflarına yatık bulundurarak yere oturmaları sünnettir. Bu oturuşa "Teverrük" denir.
12) Rükûda erkeklerin inciklerini dik tutmaları, kadınların da dizlerini bükük bulundurmaları sünnettir. Bu halde erkeklerin sırtları düz bulunur. Kadınların sırtları ise yukarıya doğru meyilli olur.
13) Secdeye varılırken önce dizleri, sonra elleri, sonra yüzü yere koymak ve secdeden kalkarken de önce yüzü, sonra elleri dizlerin üzerine koyduktan sonra dizleri yerden kaldırmak sünnettir. Buna güç yetmezse, el ile yere dayanarak kalkılabilir.
14) Ka'delerde (Tahiyyatlara oturuşlarda) ve celselerde (secdeler arasındaki bekleyişlerde) ellerin kıbleye yönelik olarak oyluklar üzerine konulup dizlerin tutulması sünnettir.
15) Ka'delerdeki Teşehhüdlerde "La İlâhe" denirken, sağ elin şehadet parmağı kaldınhp "İllallah" denirken indirilmesi sünnettir. Bunu yaparken baş parmak ile orta parmak halka edilip diğer iki parmak bükülmelidir. Birçok kimseler bu sünneti gereği üzere yapamayacaklarından dolayı bunun terk edilmesini uygun görenler vardır.
16) Farz namazların, vitir namazının ve müekked sünnetlerin son oturuşlarında, gayr-i müekked sünnetlerle diğer nafilelerin her oturuşunda Tahiyyattan sonra Peygamber Efendimize Salat ve Selam okumak sünnettir. (***)
17) Bütün namazların son oturuşlarında Salat ve Selamdan sonra iki tarafa selam vermeden önce dua edilmesi sünnettir. Bu dua, Kur'an-ı Kerîm'in mübarek dua ayetlerinden biri ile yapılması veya bunlara benzer bulunmalıdır. Kullardan istenebilecek şeyler hakkında olan: "Ya Rabbi! Bana şu kadar para ver", şeklinde namazda dua edilmesi caiz görülmemektedir. Namazların sonunda adet edinilen dua: "Rabbenâ âtina fi'd dünya haseneten ve fi'lahireti haseneten ve kınâ azâbe'n-nar" (****)
18 ) Namazların sonunda selam verirken yüzün önce sağ tarafa, sonra sola çevrilmesi sünnettir.
19) Sütre edinilmesi sünnettir. Şöyle ki: Sahra ve benzeri açık yerlerde namaz kılan kimse, önünden başkasının geçmesini umuyorsa sağ veya sol kaşının hizasına en az bir arşın boyunda secde yerinin önüne kaim veya ince bir ağaç diker. Dikilemiyorsa, ağacı boyunca uzatır veya önüne uzunlamasına böyle bir çizgi çizer. Enine yarım daire şeklinde bir çizgi çizilmesi de caizdir. Direk ve sandalye gibi şeyler de sütre işini görürler.
Cemaatle kılınan namazlarda yalnız imamın önünde sütre bulunması kafidir. Namaz kılanın önünden geçilmesi edebe aykırıdır. Günahı gerektirdiğinden bundan kaçınılması lazımdır. Namaz kılan kimse, önünden geçmek isteyeni engellemek için "Sübhanellah" diyebilir. Eli ile, gözü ile yahut başı ile hafifçe işaret edebilir. Sütrenin bulunması, namaz kılanın dağınık düşüncelerini kaldırıp ibadet için bir araya toplamaya ve gönlünü bir çerçeve içinde tutmaya yardımcı olur.

Namazın Müstehabları


·Namaza duranların, Alalh’ın huzurunda bulunduklarını düşünerek ona göre derlenip topralanarak, ayakta dikilirken secde yerine eğilince, ayakların üzerine; secdede burun ucuna; oturulunca kucağa ve selamda omuz başlarına bakması
·Öksürmek, geğirmek ve esnemek gibi şeyleri ekden geldiği kadar yapmamaya ve önlemeye çalışmak.
·İkamette Hayye ale’l-felah denirken imam ve cemaatin namaza kalkması
·Kad kameti’s-salah denirken imamın namaza başlaması,
·Namaza durulurken, niyeti dil ile de yapmak...Namazın müstehablarından ve adabındandır.

Namazların Mekruhları

Namaz içinde yapılması veya yapılmaması mekruh olan şeyler tahrîmî (harama yakın) ve tenzihi (helâla yakın) olmak üzere iki kısımdır. Şöyle ki: Bir vacibin terkini taşıyan bir iş tahrimen mekruhtur. Bir sünnetin terkini taşıyan bir iş de, tenzihen mekruhtur. Bununla beraber tenzihen mekruh olanlar da, önemleri bakımından ve tahrimen mekruhlara yakınlıkları yönünden birbirlerinden farklıdırlar. Örnek: Müekked bir sünneti terk etmek, bir vacibi terk etmek derecesine yakın bir keraheti taşır. Farzların, vaciblerin ve müstahabların ve bunların zıdlarının değişik olması gibi...
Namazda mekruh olan şeylerin başlıcaları şunlardır:
1) Namaz kılarken bir özür bulunmaksızın bir direğe, duvara veya sopaya dayanmak mekruhtur.
2) Namazda bir sağa ve bir sola doğru meyletmek mekruhtur. Çünkü böyle bir hareket gereksiz ve huzura aykırıdır.
3) Bir özür olmaksızın namazda birbiri peşine olmamak üzere birkaç adım yürümek mekruhtur. Fakat görülen bir yılanı veya bir akrebi öldürmek gibi bir özür sebebiyle atılacak birkaç adım mekruh değildir. Bununla beraber bunları öldürmek, biraz yürümeye ve birkaç kez çarpmaya muhtaç olursa, bununla namaz bozulur. Ancak bu halde namazı bozmaya dinde izin vardır. Çünkü herhangi bir zararı kaldırmak için namazı bozmak caizdir. Bir kimseyi ölümden kurtarmak için veya bir malı, değeri bir dirhem olsa bile, zayi olmaktan kurtarmak için namaz bozulabilir; bu mal ister namaz kılana ve ister başkasına ait olsun farketmez.
4) Namazda bit veya pire tutmak ve öldürmek veya kovalamak mekruhtur. Karınca ve pire gibi bir şeyin ısırmasından rahatsız olan kimsenin namaz içinde bunları yalnız tutup atmasında kerahet yoktur.
5) Namazda hoş bir kokuyu koklamak, tükrüğü atmak veya elbise ile bir iki kez yelpazelenmek, namazdan önce veya namaz içinde erkek için kolları dirseklere doğru toplamak mekruhtur.
6) Namazın kıyam, rükû ve secde hallerinde, bir özür bulunmaksızın elleri sünnet olduğu üzere konulması gereken yerler üzerine koymamak mekruhtur. Kıyam halinde elleri yanlara salıvermek gibi...
7) Namazda dizleri yere koymadan önce elleri yere koymak ve secdeden kalkarken dizleri ellerden önce kaldırmak mekruhtur. Ancak bir özür sebebiyle yapılabilir.
8 ) Namazda kıç üzerine oturup but ve bacakları yukarıya dikmek mekruhtur.
9) Erkeklerin secde ederken kolları tamamiyle yere döşemeleri mekruhtur.
10) Rükû veya secde yaparken, başlangıç tekbirinde olduğu gibi elleri yukarıya kaldırmak mekruhtur.
11) Namaz içinde bir özür olmaksızın bağdaş kurmak veya dizleri dikip oturmak mekruhtur.
12) Rükûda ve secdede, kavme ile celsede sükûneti terk etmek (duraklama yapmaksızın hareket halinde bulunmak) ve çok acele rükû ile secde yapmak mekruhtur.
13) Namazda gerinmek, esnemek ve el ile ağzı kapamak mekruhtur. Çünkü gerinmek bir gaflet ve tenbellik eseridir. Esnemek de bir gevşeklik nişanıdır. Eğer esneme halinde ağız yumulabiliyorsa, bu mekruh olmaz. Buna güç yetmiyorsa, namaz içinde sağ elin arkası ile, namaz dışında da sol elin arkası ile ağız kapatılmalıdır.
14) Namazda bir zaruret olmaksızın kendi arzusu ile öksürmek mekruhtur. Öksürüğü mümkün olduğu kadar gidermek, edebi gözetmek bakımından pek güzeldir.
15) Namazda sesi işitilmeyecek derecede üfürmek mekruhtur. Bu üfürme halinde, en az iki harften ibaret bir ses işitilecek olursa, namaz bozulur.
16) Namaz içinde verilen selâmı el ile veya baş işareti ile almak mekruhtur.
17) Namazda okumaya engel olmayacak miktarda ağıza altın, gümüş, inci ve benzeri erimez bir şey almak mekruhtur. Bunlar okumaya engel olursa namaz bozulur. Ağızda eriyen şeyler de böyledir.
18 ) Namazda, dişlerin arasında bulunan nohut tanesinden küçük bir yemek parçasını yutmak mekruhtur. Nohut tanesinden büyük olursa, namazı bozar.
19) Yenmesi yasak olmayan bir yemek hazır olduğu halde namaza başlamak mekruhtur. Bu yemek ister iştah çekici olsun, ister olmasın eşittir. Ancak vaktin çıkmasından korkulursa, o zaman önce namaz kılınır.
20) Namazda gözleri yummak, gözleri semaya doğru kaldırmak veya sağa-sola bakmak veya boynunu çevirerek sağa-sola bakmak mekruhtur. Bakılması caiz olmayan bir şeyi görmemek için veya tam bir saygı ile Yüce Allah'ın huzurunda bulunmaktan dolayı gözleri yummakta kerahet yoktur.
21) Namazda iki elin parmaklarını birbirine çatmak, parmak çıtlatmak veya çıtlayacak şekilde sıkmak ve elleri böğrüne koymak mekruhtur.
22) Namazda daha selâm vermeden terleri veya yüze dokunmuş olan toprakları silmek mekruhtur. Ancak bir zararı kaldırmak ve bir yarar sağlamak için silinebilir. Göze girip zahmet veren bir teri silmek gibi...
23) Rükû halinde sünnet üzere olan duruma aykırı bir şekilde başı yukarı tutmak veya aşağıya indirmek, imamdan önce rükûa veya secdeye gitmek ve ondan önce rükûdan veya secdeden baş kaldırmak mekruhtur. Fakat imam daha rükûa veya secdeye gitmeden, muktedi (imama uyan) rükûa veya secdeye gidip başını kaldırsa namazı bozulur. Ancak İmam daha selâm vermeden bu rükûu veya secdeyi imam ile veya ondan sonra iade ederse, bozulmaz.
24) Rükûda veya secdede tesbihleri terk etmek veya üçden az okumak mekruhtur.
25) Kıyamdan rükûa, rükûdan secdeye, secdeden kıyama geçiş hallerinde meşru olan tekbirleri ve zikirleri, bu intikallerden sonra okumak mekruhtur. Kıyamdan rükûa vardıktan sonra "Allahü Ekber" demek ve rükûdan kıyama tam döndükten sonra "Semi'allahü limen hamideh" demek gibi. Bu şekilde bu zikirlerin yeri kaybedilmiş olur.
26) Kırda namaz kılarken çakıl taşlarını el ile düzeltmek mekruhtur. Ancak üzerlerinde secde etmek mümkün değilse, yapılabilir. Bu durumda iki defalık bir düzeltme caizdir.
27) Başkasına ait olan bir yerde, sahibinin rızası olmaksızın kılanan namaz mekruhtur. Bir görüşe göre böyle bir yer, bir müslümana ait olup ekilmemiş ise, üzerinde namaz kılmakta kerahet yoktur.
28 ) Bir kimse başkasına ait olan bir yer ile herkese ait bir yol üzerinde namaz kılmak mecburiyetinde kalsa, bakılır: Eğer şahsa ait yer ekilmiş veya gayri müslime ait ise, o yol üzerinde kılması daha iyidir. Gayri müslimin bu namaza razı olmayacağı bilinen şeydir.
29) Namazı huzuru bozacak ve kalbi meşgul edecek şeylerin bulunduğu yerlerde kılmak mekruhtur. Çalgı ve eğlencelerin bulunduğu yerlerde namaz kılmak gibi. Mescidlerde çalınması düşünülecek olan ayakkabılar da arka tarafa bırakmak, huzuru bozacağından mekruh sayılmıştır.
30) Yanmakta olan sobaya, ocağa ve ateş dolu mangala karşı namaz kılmak mekruhtur. Muma, kandile, lâmbaya karşı namaz kılmak ise, mekruh değildir. Yine asılı bulunan Mushaf-ı Şerife veya bir kılıca karşı namaz kılmak da mekruh değildir. Çükü bunlara hiçbir kimse tarafından tapılmamıştır.
31) Bir insanın yüzüne karşı, arada engel olmaksızın namaz kılmak mekruhtur. Fakat bir insanın arkasına karşı namaz kılmak mekruh değildir. Ancak bu adamın konuşmasından dolayı şaşırmak umuluyorsa, mekruh olur.
32) Temiz olmayan şeylere karşı ve temiz olmayan şeyler yakınında namaz kılmak mekruhtur. Bunlar namaza olan saygıya aykırı hallerdir. Mezarlıkta, yol ortasında, hamamda, hayvan boğazlanan yerlerde namaz kılmak da böyledir. Fakat mezarlıkta veya hamam gibi yerde namaz için bir yer ayrılmışsa, kerahet olmaz.
33) Namazda bir gerek bulunmaksızın bir çocuğu yüklenmek veya kendisini meşgul edecek bir eşya taşımak mekruhtur.
34) Helaya (tuvalet) gitmek sıkıntısı olduğu halde namaza başlamak mekruhtur. Öyle ki, namaz içinde böyle fazla bir sıkıntısı gelip kalbi meşgul edecek olursa, vakit müsait olduğu takdirde namazı bırakmalıdır. Böylece namaz kalb huzuru ile kemal üzere kılınmış olur. Aksi halde namaz sahih olursa da, günah işlenmiş sayılır.
35) Namaz engel olmayacak mikdardan az bir pisliğin elbisede, bedende ve namaz yerinde bulunması mekruhtur.
36) Kirli elbiselerle, ev işlerinde giyilen elbiselerle namaz kılmak mekruhtur. Çünkü süs sayılan temiz elbiselerle namaz kılınması emrolunmuştur. Ancak başka elbise yoksa, bunlarla kılınabilir.
37) Bir özür olmaksızın elbiseyi giymeyip omuzlar üzerine alarak salıvermek suretiyle namaz kılmak mekruhtur.
38 ) Namazda, elleri çıkaracak bir aralık bırakmaksızın ihram gibi bir şeyin içine bürünmek mekruhtur.
39) Bir özür olmadan yalnız tek bir elbise ile (bir entari ile) namaz kılmak mekruhtur. Erkeklerin sıcak bölgelerde gömlek giymeyip yalnız şalvar ile namaz kılmaları da böyle mekruhtur.
40) Bir zaruret olmaksızın erkeklerin ipek elbise ile namaz kılması mekruhtur. (Kerahet ve İstihsan bölümüne bakılsın).
41) Elbiseyi topraktan veya diz yerinin belirmesinden korumak için rükûa veya secdeye giderken "az bir hareketle" yukarıya çekmek mekruhtur. Bilindiği gibi "çok hareket" namazı bozar.
42) Namazı gasbedilmiş bir elbise ile kılmak mekruhtur. Başka bir elbise bulunmasa, yine hüküm aynıdır. Çünkü başkasının malından sahibinin izni olmaksızın yararlanmak caiz değildir.
43) Erkeklerin secde ederken yere değmesin diye, bütün saçlarını arka tarafa toplayıp bağlamaları mekruhtur.
44) Erkeklerin uzatmış oldukları saçlarını, kadınlar gibi bağlayıp başlarının üzerinde bağlamış veya başlarının etrafına sarmış oldukları halde namaz kılmaları mekruhtur. Böyle bir şeyin namaz içinde kasden yapılması ise "çok hareket" olacağından namazı bozar.
45) Namaz içinde az bir hareketle insanın üzerinde elbise çıkarması, başındaki sarığı çıkarması veya böylece bir şeyi giyinmesi veya başını sarması mekruhtur. Fakat böyle bir şey, fazla bir hareketle yapılırsa, namaz bozulur. Namazda elbise ile veya vücudun organları ile gereksiz olarak oynamak da mekruhtur.
46) Namazda başın etrafına mendil gibi bir şey bağlayıp tepesini açık bırakmak mekruhtur.
47) Namazda tenbellikten ve gevşeklikten dolayı başı açık bulundurmak mekruhtur. Tenbellikten maksad, baş örtmeyi bir ağırlık saymaktır. Gevşeklikten maksad da, namazda baş örtmeyi önemsememektir. Halbuki bu bir sünnettir. Böyle olmayıp da özürden dolayı olursa, başın açık bulunmasında bir kerahet yoktur. Sadece sıcaktan veya hafiflemekten dolayı başı açık bırakmak ise, mekruh görülmüştür, bu bir özür sayılmaz.
Bir de namazda tevazu ve huşu maksadı ile başı açık bırakmakda bir kerahet yoktur, denilmiştir. Bununla beraber deniliyor ki, tevazu ve huşu bir kalb işidir. O halde kalb ile tevazu ve huşuda bulunup başı örtmek daha iyidir. Yine denebilir ki, tevazu ve huşu maksadı ile başı açık bırakmak, kalbdeki tevazu ve teslimiyetin bîr dış görüntüsüdür. Bunun için iyidir. Şu kadar var ki, namaza başlarken sadece tevazu ve huşu maksadı ile başları açık bırakacak kimseler pek az bulunur.
Şunu da ilâve edelim ki, biz namazlarımızı Peygamber Efendimizin kıldığı gibi kılmakla emrolunmuşuz. Çünkü bir hadîs-i şerîfde Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Beni namaz kılarken nasıl görüyorsanız siz de öyle namaz kılın." Peygamber Efendimiz ise, namazlarını mübarek başları örtülü olarak kılmışlardır. Bu bir âdet işi değildir. Doğrusu namazda peygamberimizin uyguladığı sünnet işine uymak ve başkalarına benzemekten sakınmak meselesidir. İhramda başların açık bulundurulması başka bir hikmete bağlıdır. O, mahşer hayatının bir örneğidir. Namaz buna kıyas edilmez. İbadetlerde kıyas geçerli olmaz. Artık gerçek bir özür bulunmadıkça, başı güzel bir şekilde secdeye engel olmayan bir giysi ile örtmenin daha faziletli olduğu kesindir. Öyle ki, secde esnasında baştan düşen bir giysiyi (tek el ile) başa yerleştirmek faziletli görülmüştür. Fakat iki elle (çok hareket ile) yapılmaz.
Bu konuda kerahet ve fazilet erkeklere göredir. Kadınlara göre ise, başlarının namazda örtülü olması her halde şarttır. Başlarının açık bulunması, namazlarını bozar. Bu konu, din kitablarımızın bir çoğunda, özellikle "Bahr-i Raik" ile "Reddü'l-Muhtar" adlı eserlere ayrıntılı olarak yazılmıştır.
48 ) Namaz kılanın başı üstünde veya kendisine yakın olarak ön tarafında veya kendisine yakın olmasa da, sağ ve sol tarafından hizasındaki duvar veya tavan üzerine çizilmiş veya asılmış büstümsü canlı yaratık şekillerin bulunması mekruhtur. Arka tarafda bulunması da çoğunlukça mekruh saymıştır. Fakat bunun keraheti nisbeten azdır.
Namaz kılanın ayakları altında veya oturduğu yerde bulunan veya karşıdan organları seçilemeycek kadar küçük olan veya başları kesilmiş veya yüzleri büsbütün silinmiş veya örtülüp yok edilmiş bulunan bir resmin bulunması, namaz bakımından keraheti gerektirmez.
Yine, kese ve cüzdan gibi şeyler içinde bulunan paralar üzerinde basılı bulunan resimler veya bir organda dövme suretiyle çizilip elbise ile örtülen şekiller veya yüzük taşına oyulup belirsiz halde kalan resimler namazın kerahetini gerektirmez.
Canlılara ait olmayan resimlerde de kerahet yoktur. Ağaç, bina, ay ve güneş resimleri bu kısımdandır. Çünkü bunların resimlerine ibadet edilmemiştir. Ancak namaz kılınan zihnini meşgul edecek bir durum bulunursa, kerahet olur. Bir de kuştan daha küçük olan bir şekil veya bir yerde bulunduğu halde ayakta iken bakılınca organlarının ayrımı belirsiz olan resim, namaz kılanın yanında bulunsa, keraheti gerektirmez.
49) Üzerinde canlı resimleri bulunan bir elbise ile namaz kılınması ve canlıya ait bir resim üzerine secde edilmesi mekruhtur. Fakat böyle bir elbisenin üzerine başka bir elbise giyerlerse, onunla namaz kılınmasında kerahet yoktur.
Bir de yere serili olup üzerinde böyle resimler bulunan bir serginin, resim bulunmayan kısmında namaz kılınması ve secde edilmesi mekruh değildir.
Bilindiği gibi, öteden beri birçok kavimler, yalnız bir olan Allah'a iman inancını bırakıp şirke düşmüşler ve tasarladıkları canlı tanrılarının resim ve heykellerini yaparak onlara tapınmışlar, hürmet göstermişler ve ibadethanelerini onlarla doldurmuşlardır.
Bugün madde yönünden pek yüksek görülen nice milletler de henüz kendilerini böyle putlara tapmaktan kurtaramıyorlar. İslâm dini ise, insanlara tevhid (yalnız bir Allah'a ibadet) inancını tebliğ edip öğretmiştir. Allah'a ortak koşan kavimlerin bu putlara tapma hallerini çok fazla kötülemiştir. Artık ezelî ve ebedî olan, her şeye hakim bulunan bir yaratıcının varlığına inanan ve yalnız O'na ibadetle şeref kazanan İslâm toplumunun bu putlara tapanlara karşı bir ayrılık nişanı göstermesi gerekir. Yalnız bir Allah'a iman (tevhid) inancını daima göstermek için mabedlerini ve namaz kılacakları yerleri, bu gibi puta tapanları taklit ve onlara saygı anlamına gelecek şeylerden uzak bulundurmaları bir görev gereğidir.
Gerçekten hiç bir müslümanın bu gibi resim ve heykellere tapınmak hatırından geçmez. Fakat şu putperest milletlere karşı bir ayrılık eseri göstermek ve zihni az çok meşgul edecek şeylerden namazgahlarını uzak bulundurmak dinimizin yüksek hikmetleri gereğidir.
50) Namazın mekruhlarının bir kısmı "İmamet ve Cemaat" konusunda, bir kısmı da "Kıraat ve Evkat-ı Salât" bölümünde ve diğer konularında yeri geldikçe anlatılmıştır.
51) Yanılma olmaksızın ve sehiv secdelerini gerektirmeksizin keraheti tahrimiye ile kılınan namazların iade edilmesi vacibdir. Fatiha sûresi yerine kasden başka bir ayet okunarak kılınan namaz gibi...
Tercih edilen görüşe göre, kerahetle kılınan önceki namazla farz yerine getirilmiş olup iade sureti ile kılınan namaz ise onun eksiklerini tamamlayıcı yerine geçmiş bulunur.

Namazda Mekruh Olmayan Şeyler
Namazda çözülen kuşağı bağlamak

2. Meşgul etmemek şartıyla boyuna kılıç vb. takılı olması

3. Cepken giyenlerin, kollarını geçirmeksizin namaza durması

4. Mushafa veya kılıca karşı namaz kılmak

5. Muma veya kandile veyahut fanusa karşı namaz kılmak

6. Başın secdede üzerine gelmemesi şartıyla üzerinde canlı resim bulunan yaygıda namaz kılmak

7. Namazda yılan,akrep gibi tehlikeli hayvanları öldürmek

8. Rükuda vücuda yapışan elbiseyi,azanın belli olmaması için azıcık hareketle silkmek ve elbiseyi tozdan topraktan sakınmak

9. Gerektiğinde, yüz çevirmeksizin göz ucuyla bakmak

10. Yer pek ve sert olunca namazı döşek ve yaygı üzerinde kılmak

11. Sıcaklıktan veya soğukluktan veya zarar verici şeylerden korunmak için bir bez serip onun üzerinde secde yapmak

12. Nafile namazların iki rekatında da aynı sureyi okumak...mekruh olmaz

Namazı Bozan ve Bozmayan Şeyler

"Fesad" bozulma ve "İfsad" da, bozma demektir. Bunların karşıtı "Salâh (Sıhhat)" ve "Islah" dır. İbadetlerde fesad ile "butlan" birdir. Fasid olan bir ibadete "batıl" da denir. Bir şeyi bozan sıhhat halinden çıkaran şeye de, "müfsid" denir. Çoğuluna "müfsidat" denir.
Bir namazın şart ve rükünlerinden biri bulunmamakla o namaz fasid olacağı gibi, bu şart ve rükünler üzere başlanıldıktan sonra bazı şeylerin bulunmasından dolayı da fasid olabilir. Namazı böyle bozan şeylere "Müfsidat-ı Salât" adı verilir. Bunların bir kısmı daha önce yeri geldiğinde anlatılmıştı.
Biz burada şart ve rükünleri ile başlanmış bir namazı bozacak şeylerin başlıcalarını yazacağız. Şöyle ki:
1) Namazda iki harfden ibaret dahi olsa, namaz kılanın işiteceği derecede söz söylemek namazı bozar. Bu hususta kasıd, yanılma, uyuma ve hata halleri eşittir.
2) Bir hastalık sebebiyle veya bir malın ve bir arkadaşın kaybolması gibi musibetten dolayı harfler belirecek şekilde sesle ağlamak veya "ah, uh, eh" diye inlemek, "öf demek, yahut bir toza üflemek veya bir şeyden bezginlik göstermek için "uf, tuh" demek namazı bozar.
Yüce Allah'ın korkusundan, cennet veya cehennemi hatırlamaktan dolayı ağlamak, ah ve iniltide bulunmak namazı bozmaz. Kendini tutamayacak derecede şiddetli hastalıktan dolayı bir ah ve inilti de namazı bozmaz.
3) Cemaattan biri, imamın okuduğu Kur'andan duygulanarak ağlasa veya "evet" dese, bakılır: Eğer bu bir huzur ve huşu eseri ise, namazı bozulmaz. Fakat sadece ses güzelliğinden lezzet duyma eseri ise namazı bozulur.
4) Bir özür veya makbul bir sebeb bulunmaksızın "eh, eh..." diye boğazı gürültü çıkararak temizlemek namazı bozar. Fakat zorlamayarak kendiliğinden gelen bir öksürme, bir özür sayıldığından namazı bozmaz. Sesi düzeltip güzelleştirmek için veya namazda bulunduğunu bildirmek için veya kendi imamının bir kıraat hatasını düzeltmek için bunun yapılmasında namaz bozulmaz. Çünkü bu boğaz temizliği doğru bir maksada dayanmaktadır. Sahih olan görüş budur.
5) Aksıran kimseye namazda "Yerhamükallah" denilmesi ve başkasının "Rahimekallah" demesi üzerine namazda "amin" denilmesi namazı bozar. Fakat aksıranın kendi nefsine karşı "Yerhamükallah" demesi namazı bozmaz. Yine, aksıran kimseye hamd etmesini hatırlatmak için namazda "Elhamdü lillâh" denilmesi, sahih olan görüşe göre namazı bozmaz. Çünkü bu sözün cevab yerinde olması benimsenmiş değildir. Bu yalnız bir hatırlatmadan ibarettir.
6) Namazda "Allah" ismi işitilmekle "Celle Celâlüh" denilse veya Peygamber Efendimizin şerefli ismi işitilmekle "sallallahu aleyhi ve sellem" denilse, bakılır: Eğer bununla bir cevap kastedilmiş ise namaz bozulur. Fakat yalnız bir övgü ve yüceltme kasdedilmişse, bozulmaz. Çünkü bu, namaza aykırı olmayan bir zikir olmuş olur.
7) Namazda şeytani bir vesveseden dolayı "Lâ havle ve la kuvvete illâ billah" denilse, bakılır: Eğer bu vesvese ahiretle ilgili bir şey ise, namaz bozulmaz. Fakat dünya ile ilgili bir şey ise, namaz bozulur. Çünkü vesvese bir acıdır. Bu durumda dünyaya ait bir acıdan dolayı bu "Lâ havle" sözü söylenmiş olur.
8 ) Namaz kılmakta olan kimse, kendisini çağırana veya içeriye girmek için izin isteyene, namazda olduğunu anlatmak için "Elhamdü lillâh" veya "Sübhanellah" dese veya okuyuşunu aşikâr yapsa, bununla namaz bozulmaz.
9) Kur'an-ı Kerim'in içinde veya hadis-i şeriflerde bulunan bir duayı namaz içinde okumak, namazı bozmaz. Namazda: "Allahümme Ekremnî, Allahümme en'im aleyye, Allahümme aslih emri, Allahümmerzuknî'l-afıyete, Allahümmağfir lî ve livalideyye ve lilmüminine velmüminat" denilmesi gibi...
Fakat: "Allahümmeğfir liammî, Allahümmeğfir lihalî" gibi bir dua, namazı bozar. Çünkü, böyle bir dua Kur'anda ve hadislerde yoktur.
10) Namazda, insanların sözlerine benzer bir şekilde dua edilmesi ve insanlardan istenilmesi imkansız olmayan bir şeyin Yüce Allah'dan istenilmesi, namazı bozar. Allahümme at'imnî lahmen = Allah'ım bana et yedir." , "Allahümmekzi deyni = Allah'ım borcumu Öde," ve "Allahümmerzuknî zevceten = Allah'ım beni zevceyle rızıklandır" diye dua edilmesi gibi...
11) Namazda bir kimseye dil ile selam vermek veya başkasının selamını dil ile almak veya tokalaşarak selamlaşmak namazı bozar. Sadece Aleyküm denilmesi veya yanılarak selam alınması da böyledir.
12) Namazda el ile veya baş ile selam alınsa, sorulan veya istenilen bir şey için baş, göz ve kaş ile işarette bulunulsa, namaz bozulmaz. Fakat bir namaz kılana: "ileri git, yanında namaz kılacak kimseye yer ver" denilip, o da bu emre uyarak hareket etse, namazı bozulur. Çünkü namaz içinde Allah'dan başkasının emrine uymuş olur. Fakat kendiliğinden biraz çekilerek namaz kılacak kimseye safda yer vermesi namazı bozmaz.
13) Namaz içinde çok sayılan iş ve hareket, namazı bozar. Az sayılan iş bozmaz. Şöyle ki: Namaza ve namazı düzeltmeye ait olmayan ve çok hareket sayılan bir hareket namazı bozar. Çok iş ve hareket o işdir ki, onu işleyen kimseyi dışardan bir kimse gördüğü zaman, namazda olmadığından şübhe etmez. Bunun karşıtı az iştir ki, sahibini gören, onun namazda olup olmadığından şübheye düşer.
Örnek: Namaz kılmakta olan bir kimse, yerden bir taş alarak kuş veya benzeri bir şeye atacak olsa, namazı bozulur. Çünkü bu hareketi çok harekettir. Fakat yanında bulunan bir taşı bir eliyle atacak olsa, namazı bozulmaz. Çünkü bu bir az işdir. Ancak namaz içinde başka bir şey ile uğraştığından dolayı günah işlemiş olur.
14) Bir kimse namazda, kendi imamından başka bir kimsenin okuduğu Kur'andaki yanlışlığı veya takıldığı yeri düzeltse namazı bozulur. Çünkü bu hareket bir öğretme ve öğrenme sayılır. Öğretme ve öğrenme ise, çok harekettir. Fakat kıraat maksadı ile okuyup da bunun sonunda o kimse için düzelme hasıl olsa, namazı bozulmaz.
Yine, kendi imamı için düzeltme yapsa, namazı bozulmaz. İmamın yeteri kadar Kur'an okumuş olması fark etmez. Çünkü bu aynı namazı düzeltmeye aitir. Fakat namaz kılan bir kimse, kendisi ile beraber aynı namazda olmayan kimsenin okuyuşunu düzeltirse, namazı bozulur, çünkü bu bir öğretme sayılır.
15) Bir kimse namazda iken vücudunu bir kere veya arka arkaya iki kere veya değişik rekatlarda birer, ikişer kere kaşısa, namazı bozulmaz. Fakat bir rekatta birbiri ardınca üç defa kaşısa, bozulur. Ancak bir organını, elini tekrar kaldırmadan birkaç defa kaşıması, bir defa kaşıma sayılır.
16) Namazda bir özür olmaksızın birbiri ardınca hiç durmadan en az üç adım atmak namazı bozar. Yine, bir şahsın çarpması üzerine, namaz kılanın elinde olmayarak yerden üç adım kadar yürümesi de namazı bozar. Namaz kılınan yerden tutup çıkarılmak da böyledir, namaz bozulur.
17) Namazda tekrarlama yapılmaksızın bir el ile baştan sarığı veya giysiyi kaldırıp yere koymak veya bunları yerden kaldırıp başa koymak, namazı bozmaz. Fakat bunları yerden kaldırıp başa koymak çok iş ve harekete muhtaç olursa, namazı bozar.
18 ) Namaz kılmakta olanın bir kimseye bir el veya bir kamçı ile vurması, namazı bozar. Çünkü bu, çok iş ve harekettir. Fakat hayvan üzerinde namaz kılanın bu hayvana arka arkaya üç defa vurması, namazını bozarsa da, bir veya iki defa vurması bozmaz. Sahih olan görüş budur.
Yine, hayvanın yürümesi için, bir ayağı iki defa hareket ettirmek namazı bozmaz. Fakat iki ayağı hareket ettirmek bozar, iki ayak, iki el yerinde sayılır.
19) Namazda iken hayvana binmek, namazı bozar, fakat namazda iken hayvandan inmek bozmaz.
20) Namaz içinde bir ayakkabıyı iki el ile giyinmek, namazı bozar. Fakat ayağındaki ayakkabılarını ayaktan kolayca çıkarıvermek, namazı bozmaz.
21) Bir kimse yanılarak veya kasden bir buğday tanesi yese, bir damla su içse, gözüne sürme çekse, bedeninin herhangi bir yerine yağ sürse, baş ve sakalının saçlarını tarasa veya örse namazı bozulur. Çünkü bunlar birer çok iştir. Fakat bir elinde bulunan yağı veya benzerini diğer eline almaksızın başına veya başka bir organına sürse, bununla namazı bozulmaz. Çünkü bu az bir iştir.
22) Namazda çocuğu alıp emzirmek namazı bozar. Namaz kılmakta olan bir kadının memesini çocuk kendi başına tutup emecek olsa bakılır: Eğer süt çıkmaksızın bir iki defa emmiş olursa, namaz bozulmaz. Fakat süt çıkarsa veya süt çıkmaksızın iki defadan çok emerse, namaz bozulur.
23) Namaz içinde bulunan bir erkeği, zevcesinin öpmesi veya okşaması ile namazı bozulmaz. Ancak erkeğin şehveti uyanırsa, bozulur. Fakat bir kadının namazı, kocasının kendisini şehvetle okşaması ile veya ister şehvet olsun, ister olmasın öpmesiyle bozulur. Çünkü cinsel yaklaşma konusunda kocanın hareketi asıldır.
24) Bir kimse namazda iken, gözüne karşı gelen bir kitaba yalnız baksa yahut ne yazılmış olduğunu anlamak için bir göz atsa, sahih olan görüşe göre, namazı bozulmaz. Fakat karşısında bulunan bir Kur'an"ı Kerim'den yahut yazıları bulunan bir mihrabdan Kur'an-ı Kerim ayetlerini okuyacak olsa, bakılır: Eğer okuduğu ayetler, onun ezberinde idi ise, namazı bozulmaz. Fakat ezberinde yoktu ise, en az bir ayet okuyunca namaz bozulur; çünkü bu, bir öğrenme demektir. Bu mesele İmamı Azam'a göredir, iki imama göre, ziyade okumakla da bozulmaz. Ancak böyle bir okuma mekruhtur. Bunda, kitab ehline (Yahudi veya Hıristiyanlara) bir benzeyiş vardır.
25) Bir maksada bağlı olmayarak kalbe gelen kuruntular ve işler namazı bozmaz. Onun için, bir kimse namaz içinde dili ile söylemeksizin düşüncesi ile bir şiir veya bir hutbe düzenleyecek olsa, günah işlemiş olur. Çünkü böyle yapan kimsenin kalbi, namazda başka şeyle uğraşmış olur. Bununla beraber namazı bozulmaz.
26) Namaz kılmakta olan bir kimse, kaç rekat namaz kıldığına dair olan bir soruya cevab olarak elinin parmaklarını gösterecek olsa, namazı bozulmaz. Yine üç kelimeden az olmak üzere yazı yazsa, namazı bozulmaz. Ancak görenler, onun namazda olmadığını sanırlarsa, namazı bozulur.
27) Cemaatle namaz kılan kimse, bir özür sebebiyle, diğer bir görüşe göre de özürsüz de olsa, ön tarafa, sağ veya sol tarafa yahut kıbleden yüzünü çevirmeksizin arka tarafa bir rükün mikdarı, dura dura birer saf kadar gitse, mescidden çıkmadıkça veya kırda ise, saflardan ayrılmadıkça namazı bozulmaz. Çünkü mescidde ve sahrada safların bulunduğu kısım, tek bir yer sayılır. Bunun için kırda namaz kılanın ön tarafında saf bulunmazsa, secde yerinin önüne geçmesi ile namazı bozulur. Yine tek başına namaz kılanın da, secde yerini geçmesi ile namazı bozulur. Kadınlar için evleri, bir görüşe göre mescid, diğer bir görüşe göre kır hükmündedir.
28 ) Ağız dolusundan az olan bir kusuntu, elde olmayarak yutulursa, bununla namaz bozulmaz.
29) Namazda olan bir kimse, göğsünü özürsüz olarak kıbleden döndürse, namazı bozulur. Fakat bir organdan kan çıkmak gibi bir sebeble abdestsizlik meydana geldiğini yanlışlıkla zannetse de kıbleye arka çevirecek olsa, mescidden çıkmadıkça namazı bozulmaz. Fakat bu adam imam olur da yerine başkasını geçirirse, namaz bozulmuş olur.
30) Namazda bulunan kimseden burun kanaması veya kusuntu gibi, istekle olmayan abdesti bozacak bir şey meydana gelse, o kimse serbest olur: Dilerse abdest alıp yeniden namaz kılar. Buna namaza yeniden başlama (istinaf-ı salât) denir. Faziletli olan da budur. Dilerse, namaza aykırı hiç bir şeyle uğraşmaksızın en yakın yerdeki su ile abdest alır ve tek başına idiyse, bu abdest aldığı yerde veya evvelce namaza başlamış bulunduğu yerde namazının geri kalan kısmını tamamlar. Bir imama uymuş idiyse, evvelki yerine dönüp orada namazını tamamlar. İmama uymanın sıhhatine engel olacak bir yerde durup oradan tekrar imama uyamaz. Ancak cemaatla kılınan namaz bitmiş olursa, o zaman yalnız başına namaz kılan gibi hareket eder. Bu namaz kılışa da, başlanan namaza devam (bina-i salât) denir. Böyle bir kimse abdest almak için yakın suyu bırakıp uzağa gitse veya gidip gelirken Kur'an okusa veya bu arada avret yeri açılsa, artık namazı bina edemez (başladığı namazdan geri kalan kısmı kılamaz). Yeniden namaz kılması gerekir. (Lâhik bölümüne bakılsın.)
31) Namazı bozulan bir imamın, kendi yerine başkasını geçirmesi ittifakla caizdir. Şöyle ki: Bir imama, namaz kılarken burnu kanamak gibi (semavî) bir abdestsizlik gelse, cemaat içinden imam olmaya elverişli bir kimseyi işaretle veya elbisesinden tutarak mihraba geçirir. İmamla beraber yalnız bir kişi bulunmuş olsa, bu kimse imamete ehil ise, imamlığa geçmesi kararlaşmış olur. İmam böyle yerine bir adam geçirmeksizin mescidden çıksa veya sahrada ise safları geçmiş olsa, cemaatın namazı bozulur, imam tek başına namaz kılan hükmünde kalır. Dilerse abdest alıp namazı bina eder (bıraktığı yerden tamamlar), dilerse yeniden namazını kılar. Bu istihlâf (yerine başkasını geçirme) konusunda cemaatın bilgisi yoksa, istihlâf cihetine gidilmeyip namazın yeniden kılınması daha faziletlidir. Çünkü bu durumda namazın bozulmasını gerektiren bazı haller olabilir.
32) Dişlerin arasında kalmış olan bir kırıntı namaz içinde yutulsa, bakılır: Eğer en az nohut mikdarı ise namazı bozar. Bundan küçük ise namazı bozmaz.
33) Ağızda bulunan bir şeker parçasının, namazda çiğnenmediği halde tadı boğaza gitse, namazı bozar. Fakat namazdan önce yenmiş bir yemeğin ağızda kalmış olan tadı, namaz içinde tükürükle boğaza gitse, bununla namaz bozulmaz.
34) Namazda sakız veya Hindistan cevizi gibi bir şey, arka arkaya üç kez çiğnenecek olsa, namaz bozulur. Yutulmasa da böyledir. Fakat çiğnenmediği halde bunun küçük bir parçası boğaza gidecek olsa, bundan namaz bozulmaz.
35) Namaz içinde bayılma ve çıldırma halleri namazı bozar.
36) Dört rekatlı bir namazı bilmemezlikle iki rekat sanarak birinci oturuştan sonra selam veren kimsenin namazı bozulur. Yatsının farzını teravih, öğlenin farzını cuma veya sabah namazı zannederek birinci oturuşta selam verilmesi de böyledir. Fakat yanılarak böyle bir selam vermekle namaz bozulmaz.

Sehiv (Yanılma) Secdeleri ile İlgili Meseleler

-Sehiv secdeleri, bir namazın ( farzların geciktirilmesinden),vaciblerinden birini yanılarak terk etmekten veya geciktirmekten dolayı, o namazın sonunda yapılması gereken iki secde ile teşehhüdden, salavat ve duaları okumaktan ibarettir. Şöyle yapılır: Son oturuşta yalnız "Tahiyyat" okunduktan sonra iki tarafa selam verilir. Ondan sonra "Allahü Ekber" denilerek secdeye varılıp üç kez "Sübhane Rabbiye'l-ala" okunur. Ondan sonra "Allahü Ekber" denilerek kalkılır. Bir tesbih mikdarı duraklamadan sonra tekrar "Allahü Ekber" deyip ikinci secdeye varılır. Yine üç kez "Sübhane Rabbiye'l-ala" okunduktan sonra "Allahü Ekber" denilerek kalkılır ve oturulur. Tahiyyat ve Salavatlarla "Rabbena atina" okunup önce sağ tarafa, sonra sol tarafa selam verilir.
Yalnız sağ tarafa selam verdikten sonra sehiv secdelerinin yapılması daha faziletlidir, ihtiyata uygundur. Bundan dolayı cemaatla kılınan namazlarda cemaatın yanlışlıkla dağılmaması için, yalnız sağ tarafa selam verdikten sonra sehiv secdesi yapılması tercih edilmiştir.
-Sehiv secdeleri vacibdir. Bilindiği gibi, gerek farz, gerek vacib veya sünnet olan herhangi bir namazın kıraat, rükü ve sücud gibi farzları ve Fatiha, Sure ilavesi, sırayı gözetme gibi vacibleri, Kadelerde (oturuşlarda) salavatları okumak gibi sünnetleri vardır. Bunun için bunları gözetmek gerekir ki, namaz tam olarak kılınmış olsun.
O halde farz olsun, olmasın herhangi bir namazda bir farzın kasden veya sehven terk edilmesi, o namazın yeniden kılınmasını gerektirir. Böyle büyük bir noksanı gidermek için sehiv secdeleri yeterli değildir.
Bir vacibin kasden terki veya geciktirilmesi bir günahtır. Bundan dolayı sehiv secdeleri gerekmez, böyle bir namazı iade etmek uygundur. Bir vacibin sehven terk edilmesi veya geciktirilmesi, sehiv secdelerini gerektirir. Bu şekilde o noksan düzeltilmiş olur. Bir sünnetin kasden veya sehven terk edilmesi, sehiv secdelerini gerektirmez. Fakat kasden terk edilmesi bir kusurdur. Sevab ve faziletten mahrum olmayı gerektirir.
(Malikilere göre sehiv secdeleri sünnettir. Şafiî'lere göre de sünnettir. Ancak imam sehiv secdelerini yaparsa, cemaatın imama uyması vaciptir. Hanbelilere göre sehiv secdeleri bazan vacib, bazan sünnet ve bazan da mubah olur. Namazın terk edilen bir sünnetinden dolayı yapılacak sehiv secdelerinin mubah olması gibi...


Kaynak: BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ
Orucun Farzları - Orucun Vacibleri - Orucun Sünnetleri - Orucun Müstehabları - Orucun Mekruhları -Orucun Âdâbı - Orucu Bozan Şeyler

Oruç Nedir - Oruç Ne Demek - İslamda Oruç

Oruç birçok dinde yer alan ve farklı biçimlerde yapılan bir ibadet türü. Farklı dinlerdeki oruç ibadetlerinin ortak noktası yemek, içmek veya cinsel ilişki gibi dünyevi hazlardan uzak durmaktır.
İslam'da oruç
İslam'ın şartlarından ve beş temelinden biri Ramazan ayında oruç tutmaktır. Oruç da namaz gibi bir farz-ı ayındır. Hicret'in ikinci senesinde Medine'de farz kılınmıştır.
İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'an'daki Bakara Suresi'nde Kur'an'ın Hz. Muhammed'e gönderilmesi Ramazan ayında başlamıştır ve bu ay içinde "oruç" tutmak müslümanlara emredilmiştir. İlgili ayet şöyledir:

"O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayırt eden, hidayet ve deliller halinde bulunan Kur'an onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya erişirse oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diliyor, zorluk dilemiyor. Bir de o sayıyı tamamlamanızı ve size gösterdiği doğru yol üzere kendisini yüceltmenizi istiyor. Umulur ki, şükredesiniz!" (Bakara suresi 185. ayet)[1]Oruç, Kur'an'a göre "Niyetlenip, gündoğumundan önceki alacakaranlıktan (tan yeri ağarmaya başlamasından) günbatımından sonraki alacakaranlığa değin katı-sıvı hiçbir şey yememek ve içmemek" demektir. [Bakara Suresi, 187] Oruç, fıkıhçılara ve hadisçilere göre, niyetlenip Güneş'in ufuktan 12 derece altta bulunduğu andan (astronomiye göre alacakaranlık) akşam günbatımına dek, bir şey yeyip içmemektir.

Fıkıh'ta oruç
Oruçlar fukaha (fıkıhçılar, islam hukukçuları)'ya göre farz, vacip, nafile ve mekruh nevilerine ayrılır. Ramazan orucu, vakti tayin edilmiş farz oruçtur (sınırlı süresi belirtilmiş borç olan oruçtur). Kazaya kalan Ramazan orucu ile kefaret olarak tutulan oruçlar vakti muayyen olmayan (sınırlı süresi belirli olmayan) farz oruçlardır.

Nezir (adak) oruçları vaciptir. Allah Teala'nın rızası için tutulacak oruçlar ise nafile nevini teşkil ederler. Bunlar sünnet, müstehap ve mendup diye anılırlar. Bir de mekruh oruçlar vardır (sırf Cuma veya Cumartesi günü tutulan oruç gibi). Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban Bayramının dört günü oruç tutmak, harama yakın bir mekruhtur.

Orucun Farzları ve Sünnetleri Nelerdir

İslâmın beş şartından dördüncüsü, mübârek Ramazan ayında, hergün oruç tutmaktır. Oruç, hicretten onsekiz ay sonra, Şabân ayının onuncu günü, Bedr gazâsından bir ay evvel farz oldu. Ramazan, yanmak demektir. Çünkü, bu ayda oruç tutan ve tevbe edenlerin günâhları yanar, yok olur. Ramazanda oruç tutmak akıl bâlig olan her müslümana farzdır.

Orucun Farzları
- Niyet etmek,
- Niyeti ilk ve son vakitleri arasında yapmak,
- Fecr-i sâdık, yanî tan yeri ağarmasından, güneşin batmasına kadar olan zaman [yanî şerî gündüz] içinde, orucu bozan şeylerden sakınmaktır.

Ramazanın girişi
Hadîs-i Şerîfte, (Ayı görünce oruç tutunuz! Tekrar görünce, orucu bırakınız!) buyuruldu. Bu emre göre, Ramazan ayı, hilâlin [yeni ayın] görülmesi ile başlar. Hilâli görmeden önce yapılan hesâb ile, takvîm ile başlamak câiz olmaz.

Şabân ayının otuzuncu gecesi, güneş gurûb edince, hilâli aramak vâcib-i kifâyedir. Oruç, fecrin ağarmasından, güneş batıncaya kadar, yemeyi, içmeyi ve cimâı terketmektir.

Orucun niyet vakti
Bir gün evvel güneş batmasından, oruç günü (Dahve-i kübrâ)ya kadar, Ramazan orucuna kalb ile niyet etmek de farzdır. Belli gün olan adak orucunun ve nâfile orucun niyet zamanı da böyledir.
Hergün ayrı niyet etmek lâzımdır. Ramazan orucuna niyet ederken, Ramazan demeyip, yalnız oruç demek veya nâfile oruç demek de câizdir. Dahve-i kübrâ vakti, oruç müddetinin yanî şerî gündüz müddetinin yarısıdır ki, zevâl vaktinden öncedir.
Fecr, yanî imsâk vaktinden evvel niyet ederken, (Niyet ettim, yarın oruç tutmaya) denir. İmsâktan sonra niyet ederken, (bugün oruç tutmaya) denir. Ramazan-ı Şerîf orucu, her müslümana farz olduğu gibi, tutamayanların kazâ etmeleri de farzdır. Kaza ve kefaret orucuna ve muayyen olmayan adak oruçlarına fecrden sonra niyet edilemez.

ORUCUN KISIMLARI


Oruç altı kısımdır Bunlar 1 - Farz, 2 - Vacip, 3 - Sünnet, 4 - Mendup ve Mustehap, 5 - Nafile, 6 -Mekruh

1 - Farz Oruç Ramazan orucu ile bunların kazası ve keffaret orucu farzdır

2 - Vâcıp Oruç Nezir orucu, bozulan nafile orucun kazası

3 - Sünnet Oruç Muharremin 9, 10 ve 11 'inde tutulan oruçtur

4 - Mendup ve mustehap Oruç Her ayın

13, 14, 15 Günleri ile Pazartesi, Perşembe günleri tutulan oruç ve Ramazandan sonra Şevval ayında 6 gun tutulan oruçtur

5 - Nafile Oruç Hiç bir muayyen vakıte münhasır olmadan kerahat vakitleri hanemde tutulan oruçtur

6 - Mekruh Oruç Bu da ıkı kısımdır

1 - Tenzfhen Mekruh Muharremin yalnız 10'unda aşure orucu nevruz gunu ve tayın edilerek tutulan Cuma ve Cumartesi orucu mekruhtur

2 - Tahnmen Mekruh Ramazan bayramının birinci gunu, Kurban bayramının birinci, ikinci, uçuncu, dördüncü gunu tutulan oruçturORUÇ KİMLERE FARZDIR.

Ramazan orucunun bir kimseye farz olması ıcim o kimsenin

1 - Müslüman olması lazımdır

2 - Akıllı olması lazımdır

3 - Buluğa ermiş (çocukluktan kurtulmuş olması lazımdır)

4 - Sıhhatli olmalıdır (Hastalara edası farz değildir, iyileşince kaza ederler )

5 - Bir yerde devamlı ikamet etmeleri lazımdır (Misafir iseler, misafirlikten sonra eda ederler )

6 - Kadınların hayız ve nıfas halinde olmamaları gerekir (Bunlar da sonra kaza ederler)

Not Butun bunlara sahip olan kimse orucun sıhhati bakımından nıyyet etmelidir Aksı halde orucu sahih olmaz

ORUCU BOZMANIN CEZASI

Oruç bir ibadettir Ona başlamakla borç olur Onu bozmak günahtır Farz olan Ramazan orucunun dünyevi cezası keffarettır Keffaret 60 gunluk oruç olup bir gun de kazası olmakla 61 gun eder Diğer oruçları yalnız kaza etmek kafidir

Orucu bozan şeylerin bir kısmı yalnız kazayı icap ettirir

Şöyle ki Kendisinde gıda, deva, lezzet ve menfaat bulunan bir şey yemek orucu bozar keffâretı gerektirir

Fakat bunlar olmazsa keffaret lazım gelmez Yaraya akıtılan bir ilaç gibi

ORUÇLU KİMSEYE MEKRUH OLAN HALLER
1 - Ab dest veya gusulde ağıza ve buruna su çekerken suyu bol kullanıp ağızda tutmak mekruhtur

2 - Oruçlu kimsenin pişen yemeğin tadına bakması (kotu huylu kocası olan kadınlar ıçm bir mahzur yoktur )

3 - Oruçlu kimsenin satın alacağı ya bal vs tadına bakması mekruhtur

4 - Evvelce çiğnenmiş bir sakızı çiğnemek mekruhtur (Erkekler ıçm oruçlu değilken de sakız çiğnemek kerihtir )

5 - Oruçlu kimsenin hareketini azalmak ıçm soğuksu ile yakınması mekruhtur

6 - Oruçlu kimsenin zevcesıyle çıplak sarmaş dolaş olması mekruhtur

7 - Halsiz kalacak kadar kan aldırmak

ORUCU BOZUP YALNIZ KAZA İCAB EDEN HALLER
1 - Çığ pırı ne yemek, un yemek, hamur yemek

2 - Çok tuz yemek, az tuz yemek keffaretı gerektirir

3 - Pamuk, kağıt gibi yenmeyen bir şey yemek

4 - Zeytin çekirdeği ve buna benzer bir şey yemek

5 - İğne yaptırmak ilaç almak

6 - Boğaza kaçan yağmur veya kar suyu kendi iradesi dışında yutmak

7 - Abdest alırken boğaza su kaçması

8 - Olgunlaşmamış bir meyvayı yemek

9 - Toprak yutmak

10 - Kulağa yağ veya su damlatmak

11 - Ağız dolusu kusmak

12 - Ağız içinde kalan nohut tanesi kadar bir maddeyi yemek

13 - Unutarak bir şeyi yeyıp içen bırkemsenın orucunun bozulduğunu zannederek yeyıp içmesi

14 - Sabah olduğu halde olmadı zannedip sahur yemek

15 - Geceleyin niyeti unutulan, gunduz niyeti edilen oruç bozulursa kaza lazım gelir

16 - Güneş batmadan battı zannedip iftar etmek

17 - Bir kimse oruçlu iken sefere çıksa yolda orucunu bozsa kaza icap eder

18 - Uyurken birisi tarafından boğazına su dökülmesi

19 - Oruçlu olduğunu bilen bir kimse ağzına aldığı renkli bir ipliğin suyunu yutsa orucu bozulur 2Ü - Karı kocanın şehvetle öpüşmesinde inzal vaki olsa oruç bozulur

21 - Ramazan orucundan başka bozulan butun oruçların kazası gerekir Ancak Ramazan orucu bilerek bozulursa keffaret ıcab eder

ORUCU BOZULUP KEFFARET İCAP EDEN HALLER
1 - Oruçlu olduğunu bilerek yeyıp içmek

2 - Az miktarda tuz yemek

3 - Ağzına giren yağmur ve kar suyunu isteyerek yutmak

4 - Sigara içmek

5 - Enfiye çekmek

6 - Çığ et yemek

7 - Kıl vesaire gibi yenmesi adet olan bir şeyi yemek

8 - Karısının veya başka birinin lezzet almak için tukruğunu yutmak

9 - Oruçlu olduğu halde cinsi münasebette bulunmak

10 - Kan aldırdıktan veya karısını şehvetle öptükten sonra oruç bozuldu zannıyla b bozmak

11 - Bir kimse ramazanda ıhtılam olsa orucu bozuldu zannıyla iftar etse kaza lazın bununla orucun bozulmayacağını bile bile iftar etse keffaret lazım gelir

12 - Orucunu bozan kimseye o gun bir baygınlık halı arız olsa keffaret sakıt olur

ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER
1 - Oruçlu olduğunu unutarak yemek, içmek, cinsi münasebette bulunmak

2 - Uyurken ıhtılam olmak

3 - Karısını sadece öpmek ve tutmak

4 - Kadına şehvetle bakmak suretiyle inzal olmak

5 - Gusul icap eden kimsenin sabahleyin gusletmesi

6 - Ağzına gelen balgamı yutmak

7 - Genzinden gelen akıntıyı yutmak

8 - Ağzına alınan ilacın tadının boğaza ulaşması

9 - Ağız içinde kalan nohuttan ufak şeyin yutulması

I 0 - Bıyık yağlamak

11 - İradesi dışında kusmak 1 2 - Kan aldırmak

13 - Sürme çekmek

14 - Ab dest ve gusulde ağız içinde kalan yaşlığın tukruk ile birlikte yutulması orucu bozmaz

15 - Dişlerin arasında çıkan kan az olur, tukruğe galip olmazsa oruç bozulmaz Eğer bu kan tukruge müsavi veya daha fazla ise orucu bozar

16 - Bir illetten dolayı ağızdan çıkan boğaza akan su orucu bozmaz

17 - Gözyaşı ve alınterı ağıza gitse az miktarı orucu bozmaz, çoğu bozar

18 - Ağrıyan bir dişe konulan bir karanfilin tadı boğaza gitse orucu bozmaz Karanfil ağıza giderse orucu bozar

19 - Renkli bir ip parçasını ağıza giderse orucu bozar

20 - Ağız içinde kalan nohut tanesinden kuçuk şeyler orucu bozmaz

21 - Göze dökülen ilaç orucu bozmaz

ORUÇ TUTMAMAYI VE BOZMAYI GEREKTİREN HALLER
Hasta olmak, yolcu olmak, mecburilık, gebelik ve emziklilik, dermansızlık, düşkünlük ve ihtiyarlık

1 - Hasta olmak Bir hasta oruç tuttuğu takdirde hastalığın artmasından veya uzamasından korkarsa, bilahare kaza etmek üzere tutmayabilir veya bozabilir

2 - Yolculuk Bir kimse uç gunluk veya onsekız saatlik bir mesafeye yolculuk yapmış olursa, bilâhare kaza etmek üzere oruca nıyyet etmez

3 - Mecburılık Tarafından orucun bozulması için zorlanırsa bozmadığı takdirde öldürülmesi soz konusu ise

4 - Gebelik ve mezıklılık Gebe olan veya bir çocuğa sut veren kadın, kendine veya çocuğa bir zarar gelmesinden korkarsa bilahare kaza etmek şartıyla orucu bozabilir

5 - Açlık ve susuzluk Bir kimse açlıktan ve susuzluktan dolayı aklını kaybedeceğini tecrübeyle veya musluman bir tabibin ıkazıyla anlarsa orucunu bozar

6 - Düşkünlük ve ihtiyarlık Oruç tutmaya gucu yetmeyen çok yaşlı kimseler de oruç tutmazlar

Bunlara kazası da şart olmadığından, fidye verirler

RAŞiT TUNCA

BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA
Raşit Tunca

FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik

BOARD KISAYOLLARI

ALLAH

Allah



BAYRAK

TC.Bayrak



WEB-TUNCA


Radyo Karoglan

Foruma Misafir Olarak Gir


Forumda Neler Var


Karoglan-Raşit Tunca - Dini - islami - Dini Resim - FIKIH - Kuran - Sünnet - Tasavvuf - BAYRAK - Milli - Eğlence - PNG - JPEG - GIF - WebButtons - Vaaz - Sohbet - Siyeri Nebi - Evliyalar - Güzel Sözler - Atatürk - Karoglan Hoca - Dini Bilgi - Radyo index - Sanal Dergi




GALATASARAY

G A L A T A S A R A Y


FENERBAHÇE


F E N E R B A H C E


BEŞiKTAŞ

B E Ş i K T A Ş


TRABZONSPOR

T R A B Z O N S P O R


MiLLi TAKIM

M i L L i T A K I M


ETKiNLiKLERiMiZ


“Peygamberimiz Buyurdular ki Birbirinize Temiz ağız ile Dua edin. Bizde Sayfamızı ziyaret edenlerin ve bu bölümü ziyaret edenlerin kendilerinin Ruhaniyetine, geçmişlerinin Ruhuna Yasin Okuyup hediye ediyoruz Tıkla, ya sende oku yada okunmuş Yasinlerden Nasibini Al”
(Raşit Tunca)



MEVLANA'DAN

“ Kula Bela Gelmez Hak Yazmadıkca, Hak Bela Yazmaz Kul Azmadıkca, Hak intikamını, Kulunun Eliyle Alır da, Bilmiyenler Kul Yaptı Sanır."
(Hz. Mevlana)