MUHAMMED
BAYRAK
Welcome, Guest |
You have to register before you can post on our site. |
Forum Statistics |
» Members: 27
» Latest member: Fahriye
» Forum threads: 12,355
» Forum posts: 13,183
|
DOWNLOADEN
AYET
FELSEFEMiZ
Raşit Tunca Sözü
GÜZEL SÖZ
SIFAT-I ZÂTİYYE
Yüce Allah'ın zatı için vacib olan, zorunlu olan sıfatlar. Bunlara sıfât-ı nefsiyye de denir. Diğer bir tabirle "zatî veya nefsî sıfatlar" da denilen bu sıfatlar, Yüce Allah'ın varlığını ve hakikatını anlayıp kavramada biz kullarına yardım eden sıfatlardır. Bu sıfatlar sayesinde Allahu Teâlâ'nın yüce zatını ve varlığını O'na yaraşır bir tarzda anlayıp, imanımın da o nisbette kuvvetlendirebiliriz. Yüce Allah'ın kendine mahsus bir zatı vardır ve bu zatının gereği olan, bu zatdan ayrılması düşünülmeyen sıfatları vardır. Bunlardan bir kısmına "Zatî sıfatlar" , bir kısmına da "sübutî sıfatlar" denir.
Zatî sıfatlar, hiç bir sebebin eseri olmayan, Allah Teâlâ'nın hakikatını ortaya koyan sıfatlardır. Bu sıfatlar Yüce Allah'ın zâtıyla, varlığıyla doğrudan doğruya alâkalı oldukları için ve sadece Allah'ın yüce zatına mahsus oldukları için zatî sıfatlar diye isimlendirilmişlerdir. Zat veya varlık olmadan bu sıfatların varlığını düşünmek ve bu sıfatlardan söz etmek imkansızdır.
"Sıfât-ı Zatiyye" denilen bu zatî sıfatlar şunlardır :
1. Vücûd Sıfatı : Yüce Allah'ın mevcudiyeti, varlığı demektir ki; bazı âlimlerimize göre, asıl zatî veya nefsî sıfat budur. Zira Yüce Allah'ın mevcudiyeti, varlığı kabul edilmeden, diğer sıfatlarından bahsetmek mümkün olmaz. Yüce Allah'ın varlığına, mevcudiyetine işaret eden pek çok âyet-i kerime Kur'ânda mevcuttur. Bunlardan birisi olan Haşr suresinin 22. âyetinde meâlen şöyle buyurulmaktadır :
"O Yüce Allah, görüleni de görülmeyeni de bilen, Kendisinden başka ilah olmayan, ancak kendisi var olan Allah'dır ".
Allah Teâlâ'nın varlığı, mevcudiyeti kendi zatının gereğidir. O'nun yüce zatı, yaratıklarda olduğu gibi başkasından dolayı değildir. O kendi zatı ite vardır, kendi zatıyla kâimdir, varlığı için bir başkasına muhtaç değildir. Zira muhtaç olan, İlâh olamaz.
2. Kıdem Sıfatı : "Yüce Allah'ın varlığının evveli ve başlangıcının olmaması" demektir. O, ezelidir; O'nun var olmadığı bir an bile düşünülemez. Varlığı, zatının gereği olan Yüce Allah'ın bu varlığının ezelî olması, evveli ve sonunun olmaması vâcibtir. Varlığında başlangıç ve sonu olanlar, ancak yaratıklardır. Allahın kıdem sıfatına Hadid suresinin 3. Âyeti açıkça işaret etmektedir : "O, her Şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiç bir şeyin kalmayacağı sondur; varlığı aşikardır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O, herşeyi bilir".
3. Bekâ sıfatı : "Allah Teâlâ'nın varlığının sonu, bitiş noktası yoktur" demektir. O, ebedîdir, yani onun mevcudiyeti, varlığı sonsuzca devam edip gitmektedir. Bu sıfat dahi sadece onun yüce zâtına mahsus bir sıfattır, çünkü bütün yaratıklar sonludur, bir gün hayatları son bulacaktır. İşte bu gerçek, Rahman suresinin 26. ve 27. âyetlerinde meâlen şöyle beyan buyurulmuştur : "Yer yüzünde bulunan her şey fânidir (sonludur); ancak yüce ve cömert olan Rabbinin varlığı bâkidir ".
4. Vahdaniyet Sıfatı : Yüce Allahın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde (işlerinde) bir tek olması demektir. O'nun eşi ve ortağı, yardımcısı yoktur; bir ve tek'tir.
İhlâs Suresi, Cenab-ı Hakk'ın bu sıfatını açık bir üslupla ortaya koymaktadır : Hz. Peygambere hitaben; "Deki, Allah bir tektir; Allah hiç bir şeye muhtaç değildir, O doğurmamış ve doğmamıştır, hiçbir şey O na denk değildir ".
Her şeyi yaratan Allah Teâlâ olduğu için, O işlerinde, fiillerinde de tektir. O'nun hiç bir benzeri, ortağı, örneği ve cüzleri (parçaları) ve yardımcıları yoktur. İbadete lâyık yegâne tek mabut, Allah'tır. İşte "Vahdaniyet" sıfatını bütün bu hususları içine alan bir teklik (ehâdiyet) olarak anlamak gerekir. O her bakımdan en mükemmel, bütün eksiklik ve noksanlıklardan uzak (münezzeh) bir varlıktır.
5. Muhâlefetün lil-Havadis Sıfatı : Yüce Allah'ın sonradan olanlara, sonradan yaratılmış olanlara benzememesi demektir. Yüce Allah'ın benzeri hiç bir şey yoktur. O'na eşit ve denk olan hiç bir varlık yoktur. Zaten kâdîm, bâkî ve bir tek olan varlığın sonradan olanlara benzememesi, yine O'nun bu sıfatlarının bir sonucudur ve O'nun yüce zatına mahsustur. Bu sıfata Şûrâ suresinin 11. âyetinde açıkça işaret buyurulmuştur : "O'nun benzeri hiç birşey yoktur, O işitendir, görendir".
6. Kıyam binefsihi (bizâtihi) : "Yüce Allah'ın varlığı veya mevcudiyeti bir başkasına muhtac değildir; aksine varlığı kendi zâtındandır" demektir. Bütün yaradılmışlar (mahlukât), var olmada ve varlığını devam ettirmede Cenâb-ı Hakk'a muhtaçtır. Halbuki Yüce Allah hiç bir şeye muhtac ve bağımlı değildir, O Azîz ve Sameddir, yani hiç bir şeye ihtiyacı yoktur; kâinattaki her şey O'na muhtaçtır. Bu sıfata da Kur'ân-ı Kerim'in pek çok âyetlerinde işaret edilmektedir. Meselâ; Alû İmrân Suresinin 2. âyetinde şöyle buyrulmaktadır : "Allah, O'ndan başka ilah olmayan, diri ve kendi kendine kâim (var) olandır".
Vâcibu'l-vücûd (varlığı zorunlu, varlığı kendi zâtının gereği) olan Allah'ın zatı düşünüldüğü zaman, bu varlıkla beraber bu zâtî sıfatların da düşünülmesi zaruridir (vâcibtir). Varlık, yani mevcudiyet ve sıfatlar O'ndan ayrılmaz. Allah Teâlâ kadîm, ezelî, ebedî ve her yönden en mükemmel olduğu için, ne zamana, ne mekâna, ne bir yardımcıya muhtaçtır. O bunların hepsinin üstünde, varlığı zâtının gereği, mutlak ve en mükemmel ve vâcib bir Allah'dır.
VÜCUD
Olmak, varolmak, olan, varolan, mevcut.
Kelam ilminde Allah'ın zorunlu varlığını dile getirir. Kelamcılara göre Allah'ın nefsî, zatî ya da sübutî sıfatlarındandır.
Yunan felsefesinin, özellikle Aristo ****fiziğin İslâm dünyasına girmesinden önce, kelamcılar genel bir kavram olarak vücud yerine şey ve cisim kavramlarını kullanıyorlardı. Bu dönemde, kelamcıların tartıştıkları başlıca konulardan birini, Allah'a şey ya da cisim denilip denilemeyeceği oluşturuyordu. Sonunda Allah'a cisim denilemeyeceği, çünkü Allah'ın cismin gerekli niteliklerinden olan boyutlu olmaktan münezzeh olduğu sonucuna varıldı. Buna karşılık, diğer şeyler gibi olmamakla birlikte, Allah'a şey denilebileceği kelamcıların büyük çoğunluğu tarafından kabul edildi. Zeydî kelamcılarla Mutezile'den Cehm bin Safvan bu görüşü benimsemediler.
Vücud ve cevher kavramları, İslâm felsefe ve kelamına Aristoteles felsefesinin etkisiyle girdi. Felsefecilerle kelamcılar bu kez de bu kavramları tartışmaya başladılar. Allah için cevher kelimesinin kullanılması uygun görülmedi. Vücudun ise O'nun zatî sıfatlarından biri olduğu kabul edildi. Ama sorun bununla bitmiyordu. Tartışma, vücudun Allah'ın zatından ayrı birşey olup olmadığı konusunda sürdü. Kelamcıların büyük çoğunluğu, vücudun zattan ayrı, zata eklenmiş ezeli, ebedi ve bağımsız bir sıfat olduğunu kabul etti. Ebu'l-Hasan el-Eş'arî ile Mutezile kelamcılarından Ebu'l-Hüseyin el-Basrî ise, İslâm felsefecilerine uyarak vücudun zata eklenmiş bağımsız bir sıfat olduğu görüşünü reddettiler.
Hem Allah, hem de diğer nesneler için ortaklaşa kullanılması, vücud kavramına nisbetleri bâkımından varlıkların derecelendirilmesini gerektirdi. Buna göre varlıklar, vücud kavramıyla nisbetleri bakımından üç kategoriye ayrıldı. Bu kategoriler vacib (zorunlu), mümkün (olabilir) ve mümteni (olması imkansız) biçiminde adlandırıldı.
Vacib vücud, varlığı zorunlu ve zatının gereği olan, varolmakta başka bir varlığa muhtaç olmayan varlık, Allah'tır. Vacib vücudun zatı ile vücudu arasında başkalık yoktur. Vacib vücud aynı zamanda yokluğu düşünülemeyen, yokluğu kabul etmeyen varlıktır. Vücudun yokluğu kabul etmemesi ya zatı gereği ya da başka bir varlıktan dolayıdır. Yokluğu kendi zatı gereği kabul etmeyen (Allah'ın zatı gibi) vücud vacib lizatihi adını alır. Yokluğu kabul etmeyişi başka bir varlıktan dolayı ise (Allah'ın sıfatları gibi) vacib liğayrihi denir. Varlığının başlangıcı ve sonu olmaması; atomlardan, cevher ve arazlardan ya da madde ve suretten bileşmemesi vacib vücudun başlıca özellikleridir.
Mümkün vücud, ne varlığı, ne de yokluğu zatının gereği olmayan, zatı bakımından varlığı ile yokluğu eşit olandır. Mümkün varlık, varlığı da, yokluğu da vacib olmayan ya da varlığı da, yokluğu da mümteni olmayan diye de tanımlanır. Mümkünün varlığı da, yokluğu da eşit olduğundan varolmak için mutlaka tercih edici bir sebebe muhtaçtır. Bu sebep, onun varlığını yokluğuna tercih ederse, varolur. Varlığı, sebebinden sonra olduğu için hadis, sonradan olmadır.
Yokluğu zatının gereği olan, bu nedenle varlığı imkansız şeylere mümteni, muhal ya da müstahil denir. Mümteninin temel özelliği hiçbir şekilde varolmamaktır. Mümteniyi aklen varolan bir nesne gibi düşünmek bile mümkün değildir
VACİBU'L-VÜCUD
Zorunlu varlık ya da varlığı zorunlu olan, Allah.
Kelam ilminde Allah'ın varlığının zorunluluğunu, gerekliliğini belirtir.
Vücud kavramının Yunan felsefesinin etkisiyle İslâm felsefe ve kelamına girmesinden sonra başlayan, vücudun Allah'a nisbet edilip edilemeyeceği tartışması, vücudun Allah'ın sıfatlarından biri olduğunun kabul edilmesiyle sona erdi. Genel kabule göre vücud, Allah ın zatından ayrı, ezelî, ebedî ve bağımsız bir sıfattır.
Vücud kavramının diğer nesnelere de nisbet edilmesi, varlıklar arasında bir ayrım yapılmasını gerekli kıldı. Bunun yapılmaması durumunda Allah ile diğer varlıklar aynı kavram altında toplanmış olacaktı. Bu sorunun ortadan kalkması için varlıklar, vücuda nisbetleri bakımından vacib (zorunlu), mümkün (olabilir) ve mümtezi (olması imkansız) denilen üç bölüme ayrıldı. Varlığı zatının gereği olan Allah'ın vücudu vacib; varlığını başka bir varlığa borçlu olan yaratılmış varlıklar mümkün; olması hiçbir şekilde düşünülemeyen şeyler de mümteni varlıklar olarak tanımlandı.
Zorunlu varlığın ya da varlığı zorunlu olan Allah'ın zorunluluktan gelen ayırıcı özellikleri olmalıydı. Kelam bilginleri bu ayırıcı özellikleri de şöyle belirlediler :
Bir varlık hem zatı gereği, hem de başkasından dolayı vacib olamaz.
Çünkü başkası ile var olanın, başkasının yok olması ile yok olması gerekir. Bu nedenle iki durumun bir araya gelmesi imkansızdır.
Zatı gereği vacib olan bileşik olamaz. Çünkü her bileşik parçasına muhtaçtır. Bu varlığın başkasına muhtaç olduğu anlamına gelir. Başkasına muhtaç olan varlık, zatı bakımından vacib değil, mümkündür. Zatı bakımından vacib olan başkası ile birleşmez. Birleşme, başkası ile ilişki kurmaktır. Zatı bakımından vacib olanın böyle bir ilişkisi de olamaz.
Zatından dolayı vacib olanın vücudu, mahiyeti üzerine zaid olamaz. Çünkü o vücud mahiyetten müstağni değilse, zatı bakımından mümkün ve bir müessire muhtaçtır. Zatından dolayı vacib olanın vücudu kendi üzerine zaid olamaz. Çünkü eğer vücubiyet vücudu gerektiriyorsa fer'î olan asıl olana asıl olur ki, bu imkansızdır.
Zatıyla vücubiyet iki nesne arasında ortak olmaz. Yoksa bu, ikisinden birinin öbüründen ayrıldığı nesneye ters düşer ve böylece her biri, ortaklaştıkları nesne ile ayrıldıkları nesneden bileşmiş olurlar. Zatı bakımından vacib olan, her yönden vacibdir. Zatından dolayı vacib olan yok olamaz. Eğer yok olursa, varlığı, yokluğunun sebebinin yok olmasına bağlı olurdu. Başkasına bağlı olanın da zatı bakımından mümkün olması gerekirdi. Zatı bakımından vacib olan, zatının gerektirdiği bir takım niteliklerle donanabilir
KIDEM
Eski, kadîm ve önce olma karşıtı sonradan olan manasına gelen "hudûs'tur.
Kıdem kelimesi, İslâm felsefesi ve kelâm tarihinde üç anlamda kullanılmıştır : 1-Kıdem-i zamanî (zamanla ezen olmak) Bir şeyin varlığı ezelî olup, vücudundan adem (yokluk) geçmemek dernektir. 2- Kıdem-i zâtî. Bir şeyin varlığı başkasına muhtaç olmamak, muhtaç olmadığı ve li-zatihî var olduğu için de başlangıçsız ve öncesiz olmak. 3- Kıdem-i izâfi. Bir şeyin varlığının başlangıcı, başkasına nisbetle daha önce olmak. Babanın zaman bakımından oğlundan daha önce olması gibi.
Bunların karşıtı ise : 1- Hudûs-i zamanî : Bir şeyin yok iken sonradan olması. İnsanların hudûsu gibi... 2-Hudûs-i zatî : Bir şey varlığında başkasına muhtaç olmak. İslâm filozoflarına göre akıllar ve nefisler gibi... 3-Hudûs-i zâtı : Bir şeyin, başkasına nisbetle sonradan olması. Oğlun zaman bakımından babasından sonra olması gibi...
Farabî gibi İslâm filozoflarına göre akıl, nefis, felek ve heyülâ gibi varlıklar kıdem-i zamanî ile ezeli; varlıklarında Allah'a muhtaç oldukları için de hudûs-i zâtî ile hâdistirler.
Bütün ehl-i sünnet âlimleriyle beraber kelâmcıların hepsi Allah'tan başka hiç bir şeyin ezelî ve öncesiz olmadığını söylemişlerdir. Kıdem; ezelî, öncesiz ve varlığında hiçbir şeye muhtaç olmamak anlamında kullanılması itibarıyla yalnız Yüce Allah'a mahsustur. Ondan başka her şey sonradan var edilmiştir. Kıdem, beka*, muhalefetün li'l-havadis *, kıyam bizatihî*, vahdaniyet*, gibi sıfatlar Allah Teâlâ için gereklidir. Bu sıfatlara, Yüce Allah'tan bunların zıtlarını selb edip (kaldırıp) O'nun noksanlıklardan münezzeh olduğunu ifade ettiği için "sıfat-ı selbiyye" veya "sıfat-ı tenzihiyye" denilir. Bu sıfatların başında "kıdem" gelir. Cenabı Allah, vacib li- zâtihî veya vacibü'l-vücûd (varlığı zorunlu) olduğu için ezelîdir. O'nun başlangıcı ve öncesi yoktur. Kıdem, Cenâb-ı Hakk'tan geçmişteki yokluğu selbeden ve O'nun yokluktan münezzeh olduğunu ifade eden bir kavramdır. Kıdem, "vacîb lizatihî" kavramının içinde mevcuttur. Allah Teâlâ vâcibu'l-vücûddur (vâcib li- zatihîdir). Vâcibü'l-vücûd, varlığı, zatının muktezası olan demektir. Vacibü'l-vücûdun, yani başkasına muhtaç olmadan zatının gereği olarak var olanın, ademi (yokluğu) muhaldir ve asla mümkün değildir. Ademi mümkün olmayan kadîmdir. O halde Yüce Allah için kıdem, sabittir. Kıdemi sabit olanın ademi (yokluğu) muhal olduğu için, bekası da lâzımdır. Vâcib li zâtihî, cüz ve parçalardan da mürekkeb değildir. Aksi takdirde cüz ve parçalarına muhtaç olur. Başlangıcı bulunmayan, varlığı zorunlu olan Yüce Allah, ezelî olmazsa, hâdis olur ve varlığını başkasının icadına muhtaç olur. Ebedî olmazsa fâni ve âciz bulunur. Hudûs (sonradan olma) ve başkasına muhtaç olmak ise vâcibü'l-vücûd (varlığı zorunlu olan) kavramına aykırı düşer. O halde kıdem (evveli ve başlangıcı olmamak), Vâcib li-zâtihi'ye açıkça lazım gelen özelliklerdendir.
Eğer Cenab-ı Allah kıdem'le muctasıf olmayıp hâdis (sonradan olmuş) ve yaratılmış farz edilse, bir muhdis ve hâlikın kendisini yaratmasına ihtiyaç duyması lazım gelir. Kendisini yaratan kadîm ise, o Allah olur; kadîm değilse, o da başka bir yaratıcıya muhtaç olup böylece mâzî cihetinde sonsuza doğru her yaratıcı kendisinden önceki yaratıcıya muhtaç olur. Bu husus ise nihayetsiz bir mûcidler silsilesini ve batıl bir teselsülü gerektirir. Halbuki Vâcibü'l-vücûd Allah hiç bir yaratıcıya muhtaç olmadan li-zatihi vardır. Mümkün ve hâdis varlıklar vücudlarında yaratıcıya muhtaç olurlar. Mümkün demek, varlığı zatının gereği olmayan, var olmasında bir yaratıcıya muhtaç olan demektir. Gördüğümüz âlem ve içindekiler mümkin ve hâdistirler. Varlıklarını kendi zatları gerektirmez. Varlıkları vâcib (zorunlu) olmayıp varlıklarını yokluklarına tercih edecek bir müreccihe (sebebe) muhtaçtırlar. Bu müreccih, vücudu mümkin bulunan bir şey olursa, bunun, diğer bir mümkini vücuda getiremeyeceği açıkça anlaşılır. Meselâ bugün sonradan yaratıldığı açıkça anlaşılan maddenin özelliklerini ilim ortaya çıkarmıştır. Madde âtıldır; şuursuz dış tesirler karşısında dağılır ve saçılır; akılsız, bilgisiz ve şuursuzdur. Enerji de böyledir. Çeşitli madde ve enerjiler, aralarında ittifak edip şuurluca karar vererek kâinatın nizâmını ve dünyanın içindeki canlıları yaratamazlar. O halde şu gördüğümüz mümkün olan varlıklar, mümkinât silsilesinin dışında bir vâcibu'l-vücud, bir başlangıcı bulunmayan ezelî yaratıcının varlığına delâlet edip dururlar. Kıdem, bu vâcibu'l-vücud olan yaratıcının varlığının gereğidir. Çünkü her ne zaman, kıdem ile vâcibu'l-vücûd düşünülürse, ikisinin de birbirini lâzım kıldığını akıl anlar. Vâcibu'l vücûd; zâtı ve yüce sıfatlarıyla beraber Allah Teâlâ'dır. Allah sıfatlarıyla beraber ezelîdir. O'nun hiç bir sıfatı sonradan olmamıştır. Sıfatları, Allah Teâlâ'nın zâtının muktezasıdır ve O'nun zâtıyla kaimdirler. Allah'ın sıfatları O'nun gayrı değildirler ve zâtından ayrılmazlar. Allah'ın zatı, sonradan olan sıfat ve özelliklere mahal (yer) olamaz. Allah zamana ve mekandan münezzehtir. Mekân, zaman, kâinat ve bunların içinde bulunan her şey, O'nun kudret, irade, ilim ve yaratmasıyla var olmuşlardır. Allah, muhtar (murîd) olan hâlıktır. Murîdin, eserinin sonradan olmaklığı gereklidir. İrade sahibinin eseri kadîm olsa, bunu yaratmayı dilemesi, varlığı halinde olur. Var olanı yaratmayı dilemek muhaldir. Çünkü var olanı yaratmak, hâsılı (var olanı) tahsil (tekrar husûle getirmek) demektir. Var olan yok değil ki tekrar yaratılsın. Binaenaleyh ihtiyar ile yaratmak, bir şeyi yok iken dileyip var etmek demektir. Böyle bir murîd yaratıcının da bizatihî mevcut ve ezelî olması şarttır.
Materyalistler ve diğer münkirler, mü'minlere yönelik olarak şu şekilde sorular sorarlar : "Allah'ı kim yarattı? Allah'ın her şeyi yaratmaya gücü yeterse, kendisi gibi bir Allah yaratabilir mi?". Bunlar şu şekilde cevaplandırılır :
Allah'ın kudret, irade ve yaratması mümteniâta (muhallere) ve vâcibâta (varlığı zorunlu olanlara) bağlı değildir. Muhaller, aklen imkansız olduğu için vuku bulmaz. Meselâ, bir evin bizzat kendisinin varlığı aynı anda hem Eskişehir'de, hem de İstanbul'da muhaldir. Aynı bir şey aynı anda iki veya üç ayrı yerde bulunsa, bu takdirde birin iki veya üç etmesi gerekir. Bir, birdir; iki veya üç etmez. Ama bir şeyin sureti, benzeri, kalıpları pek çok yerde olabilir. Eğer Allah yaratılmış olsa, kadîm olmayıp hâdis olur; vâcib olmayıp mümkün olur ve varlığında başkasına muhtaç olur. Mümkün olup yaratıları ve muhtaç olan varlık li-zatihî zorunlu olmayıp hâdis olur, ezelî olmamış olur. Varlığı vâcib, ezelî olmayan ve varlığında başkasına muhtaç olan Allah değildir. O halde vâcibu'l-vücûd ve ezelî olan Allah'ın yaratılması muhaldir, imkânsızdır.
Allah Teâlâ'nın ezelî olduğunu bildiren naklî deliller :
"O (Allah) evvel (öncesiz, ezelî) ve ahirdir..." (el-Hadîd, 57/3). "De ki o Allah sameddir (ihtiyaçsız, herkesin doğrudan doğruya kendisine muhtaç olduğu zeval bulmayan kadîm ve bakîdir). O doğurmadı ve doğurulmadı. Hiç bir şey O'nun dengi değildir" (İhlas, 112/ 1-3 ; Sa'duddin et- Taftazânî, Şerhu'l-Makâsıd, I, 60-61; Şerhu'l Akâid, s. 65-66; Seyyid Şerif el-Cürcânî, Şerhu'l-Mevâkıf, s. 469-470; Abdullatif el-Harputî, Tenkihu'l-Kelâm, s. 180).
BEKÂ
Sonsuz, ebedî kalmak; durmak, sürmek, devam etmek ve özellikle eski hâli üzere sabit olmak.
Istılahta; Yüce Allah'ın sıfatlarından birisidir. Allah'ın varlığının bir sonunun olmaması demektir. Bütün sonradan yaratılan varlıklar için bir son düşünüldüğü halde, O'nun için bir son düşünülemez. O hem ebedî hem de ezelîdir. Başlangıcı ve sonu yoktur.
İki türlü bâkî varlık vardır : 1- Sonsuza kadar kendi kendine bâki olan varlık. Bu varlık için bir fena, yani son bulmak, zevâl bulmak düşünülemez. İşte bu varlık Yüce Allah'tır.
2- Belli bir süreye kadar, bir başkası sebebiyle,bir başkasına muhtaç olarak bâki olan varlık. Bu, Allah'ın dışında, Allah'ın belli bir süreye kadar bâki kıldığı varlıklardır. Bunlar için son ve zevâl bulmak mümkündür.
Allah'ın bâki kılmasına bağlı olan varlıkların bâkiliği de iki şekilde olur :
a- Bizzat kendisi, özel varlığı bâki olanlar ki; bunların bâkiliği tek tek her varlık içindir. Buna örnek olarak gök cisimleri, ay, dünya, yıldızlar ve diğer gezeğenler verilebilir. Her birinin bâkiliği kendisine mahsustur. Bütün bunların son ve zeval bulması Allah'a bağlıdır. O istediği anda bunlara bir son verebilir.
b- Cins ve türleri itibariyle bâki olanlar. Bunların bâkiliği her varlığın bizzat kendisi için değildir. Bu tür bâkî varlıklara da insan ve hayvan türleri örnek verilebilir. İnsan cins ve tür olarak Allah'ın istediği ve dilediği vakte kadar bâkidir. Bir insan ölür ama insan türü bâkidir. Diğeri yaşar ve insan nesli devam eder. Özel varlığı bâki olan varlıklar ise böyle değildir. Ay, zâti olarak kendisi için, herhangi bir yıldız kendisi için bâkidir, süreklidir. (Râğıb el-Isfahâni, Müfredât, İstanbul 1986, s. 74).
Dünya fâni, ahiret ise bâkidir. Cennet, Cehennem bâkidir. Oradaki mükâfat ve azap da bâkidir. Yüce Allah Cennet ehli için "Onlar Cennetliktirler. İşlediklerine karşılık olarak ebediyen Cennet'te kalacaklardır. " (Ahkâf, 46/14) buyurmakta, Cehennem ehli için de, "Kim Allah'a ve Peygamberi'ne karşı gelirse ona, içinde sonsuz olarak kalacakları Cehennem ateşi vardır. "(Cin, 72/23) buyurarak, her iki grubun mükâfât ve azabının daimî olacağını açıkça ifade etmektedir.
Allah'ın dışındaki her şey O'nun dilemesi ve isteğine göre, O'nun istediği zamana kadar, O'na muhtaç olacak şekilde bizâtihî olmayıp, biğayrihî bâkidir. O nasıl isterse o şekilde olur ve geçici bâkilik son bulur.
Yüce Allah ise bizâtihî olarak bâkidir. Başlangıcı olmadığı gibi bir sonu da yoktur. Zira O Vâcibu'l-Vücûd'dur, varlığı zorunlu olandır. Kıdemi sabit olanın bekâsı da vaciptir. O'nun bâki olması Vâcibu'l-Vücûd olmasının bir gereğidir. Bekâ, Allah'ın zâtî sıfatlarındandır. Bunun zıddı olan "fenâ" yani "bir sonu olmak" Yüce Allah için muhaldir. Böyle bir şeyin düşünülmesi tenâkuzdur.
VAHDÂNİYET
Birlik. İslâm kelamında Allah'ın , cisimsel niteliklerden soyutlamaya dayanan tenzihî ya da selbî sıfatlarından biri.
Vahdaniyet, Allah'ın zat, sıfat ve fiillerinde tekliğini belirtir. Vahdaniyetin zıddı olan birden olma (taaddüd) ve ortağı bulunma (şirk), Allah için düşünülemez.
Allah'ın vahdaniyeti; sayısal anlamda bir birliği değil, O'nun zatının, sıfatlarının ve fiillerinin eşsizliğini, benzersizliğini dile getirir. Buna göre, O'ndan başka yaratıcı ve O'ndan başka tapınılacak varlık yoktur. Kur'ân, birçok âyette bu anlamda Allah'ın vahdaniyetini dile getirerek bunun zıddının imkansızlığını vurgular. Bu âyetlerden birkaçı şöyle sıralanabilir :
"O münezzehtir (eksiklerden uzaktır), yücedir. O öyle Allah'tır ki, (eşi ve benzeri yoktur), bir ve her şeye hakimdir" (ez-Zümer, 39/4).
"De ki : "O Allah bir tektir. O Allah'tır, samedtir, O doğurmamıştır, doğurulmamıştır. Hiçbir şey O'nun dengi değildir" (el-İhlâs, 112/1-4).
"Âllah hiçbir evlad edinmemiştir. O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur. (Öyle olsaydı) bu durumda her tanrı, kendi yarattığını (sürükler) götürür ve kimi kiminin üstüne çıkıp yükselirdi. Allah onların nitelediği şeylerin hepsinden yücedir" (Mü'minun, 23/91).
"De ki : Allah ile beraber söyleye geldikleri gibi (başka) tanrılar olsaydı, onlar arşın sahibine elbet bir yol ararlardı. O, bunların söylemekte oldukları şeylerden tamamiyle münezzehtir, yücedir, büyüktür" (el-İsrâ, 17/42-43).
Kelam bilginleri, Kur'ân'dan Allah'ın vahdaniyetine ilişkin birçok kanıt çıkarmışlardır. Bunların başlıcaları burhan-ı temanü' ve burhan-ı tevarüd adı verilen kanıtlardır.
Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka tanrılar olsaydı, onların her ikisi (yer ve gökler) de fesada uğrardı (düzenleri bozulurdu)" (Enbiya, 21/22) âyetinden çıkarılan burhan-ı temanü' şöyle ifade edilir : Evrende birbirine her bakımdan eşit iki tanrı bulunsaydı, bunlardan biri birşeyin hareketini, diğeri de durmasını irade edebilirdi. Çünkü tanrı hür iradeye ve tam kudrete sahiptir. Bu durumda ortaya şu üç ihtimal çıkardı :
1- Her iki tanrının da dediği olurdu. Bu ihtimal batıldır. Çünkü aynı zaman ve mekanda hareket etme ve durma gibi iki zıd şeyin birleşmesi imkansızdır.
2- Her iki tanrının da dediği olmazdı. Bu ihtimal de batıldır. Çünkü iradesi gerçekleşmeyen acizdir, aciz ise ilah olamaz, Acizlik, sonradan olma (hudus) ve vacib değil mümkün olma belirtisidir.
3- Tanrılardan birinin iradesi gerçekleşir, diğerininki gerçekleşmezdi. Bu da batıl bir ihtimaldir. Çünkü iradesi gerçekleşmeyen acizdir, aciz tanrı olamaz. Diğer tanrı da, her bakımdan buna eşit olduğuna göre, onun da aciz olması, dolayısıyla tanrı olmaması gerekir. Öyleyse Allah'ın bir ve tek olması zorunludur.
Aynı âyetten çıkarılan burhan-ı tevarüd ile Allah'ın vahdaniyeti şöyle kanıtlanır :
Yerde ve gökte Allah'tan başka birkaç tanrı olsaydı, varlıklar :
1- Bütün tanrıların kudretiyle meydana gelirdi. Bu ihtimalde tanrılardan her birinin gücü varlıkları tek başına yaratmaya yetmemiş olurdu. Bu, acizliktir ve tanrılıkla bağdaşmaz.
2- Varlıklar her tanrı tarafından ayrı ayrı yaratılırdı. Bu durumda eser, eksiksiz ve tam iki müessirden meydana gelmiş olurdu. Diğer bir deyişle bir malul üzerine iki illetin tevarüdü gerekirdi. Bu da imkansızdır.
3- Varlıklar yalnız bir tanrının gücüyle yaratılırdı. Eğer varlıklar bir tanrının gücüyle yaratılır, diğerlerinin yaratmada bir etkisi olmazsa, tercih edici olmadan tercihin bulunması (tercih bila müreccih) sonucuna ulaşılır ki, bu durumda da varlıkların yaratılmaması gerekirdi. Bu üç ihtimal de batıl olduğuna göre Allah'ın vahdaniyeti kanıtlanmış olur.
MUHÂLEFETÜN Lİ'L-HAVÂDÎS
Cenab-ı Allah'ın tenzîhî ve selbî zâtına layık ve vacib sıfatlarından birisi. Bu sıfat Cenab-ı Hakk'ın zat ve sıfatlarında hiç bir şeye benzemediğini ifade eder. Muhalefetün li'l-havâdîs Allah'ın sonradan olan şeylere muhalif olması (benzememesi) demektir. Bunun zıddı sonradan olan şeylere mümaselet (benzemek)'tir; ki, Cenab-ı Hakk bundan münezzehtir. Allah Teâlâ'nın, zat ve sıfatlarından mümaselet ve müşahebeti (benzeri olmayı) kaldırdığı ve mefhumunda selb (nefy) anlamı bulunduğu için bu sıfat da Tenzihât denilen sıfat-ı selbiyeden sayılır.
Cenab-ı Allah, Vâcibü'l-vücûd'tur. Zâtından dolayı zorunlu olarak var olmak, varlığında başkasına muhtaç olmamak, başlangıcı olmayıp ezeli olmak, bâkî ve ebedî olmak, vâcibü'l-vücûd'a lazım gelen vasıflardır. Cenab-ı Allah'tan başka her şey mümkindir ve sonradan var edilmişlerdir (hadisdirler). İmkan (varlığı zorunlu olmamak), hudûs (sonradan olmak), varlığında başkasına ihtiyaç, fâni ve sonu olmak, zeval bulmak, noksanlık her mümkine lazım gelen vasıflardır. Vacib her bakımdan mümkinlerin zıddıdır. Zat ve sıfatları bakımından birbirine zıd olan iki şey asla birbirlerine benzemezler. O halde Vacib Teala'nın zatı ve sıfatları mümkinatın hakikat ve özelliklerine benzemez.
Allah, zat ve sıfatlarıyla ekmeldir. Başkaları noksan olup varlıklarında ve özelliklerinde Allah'a muhtaçtırlar. Kendisine muhtaç olunan ve kendisi mutlak ihtiyaçsız bulunan Allah Teâlâ, elbette her bakımdan kendisine muhtaç olan varhklara benzemez. Cenabı Allah'ın noksan varlıklara benzemesi, O'nun için nakisa (eksiklik) olur. O halde başkalarına benzemek Allah Teâlâ hakkında muhaldir. Mümkinatın her birinin birbirleri içerisinde cinsleri, tür ve benzerleri vardır. Cenab-ı Hakk'ın cins ve benzeri yoktur. Cins ve benzeri olmadığı için O'nun mahiyeti nedir? diye sorulamaz. O cüz ve parçalardan da mürekkep değildir. Cüz ve cisimlerin bitişme, ayrılma, hareket gibi hiç bir özelliği O'nda yoktur. Böyle olsa, bunlara muhtaç olmuş olurdu. O, mutlak ihtiyaçsızdır. O, bütün kâinatı yaratan tek yaratıcıdır. O, noksanlıklardan münezzeh, bütün ekmel sıfatlarla muttasıf, ekmel varlık ve tek yaratıcı olduğu için, azamet ve ahadiyyet perdesi ile gözlerden gizlenmiştir. Hattâ o kadar büyüktür ki, O'nun mahiyetini ve zatını akıllar idrak edemez, O'nun hakikatına hayal ve vehimler erişemez. Bunun için Peygamberimiz (s.a.s), (Aklına gelen her şeyden Allah başkadır) buyurmuştur. Allah Teâlâ'nın zat ve sıfatlarının hakîkatini kavramak, O'nun ilâhi mahiyetini tasavvur edebilmek mümkün olmadığından, akıl ve hayalimize ne gelirse gelsin ve ne şekilde nasıl düşünürsek düşünelim; O, hayal ve tasavvur ettiklerimizden ve düşündüklerimizden başkadır. Bu sebeple Hz. Peygamber (s.a.s), "Allah'ın mahlûkatı, nîmetleri ve varlığına delâlet eden ayetleri hakkında düşününüz. O'nun zat ve mahiyeti hakkında düşünmeyiniz" buyurmuştur (İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim; en-Necm, 53/42, et-Talak 65/12. ayetlerinin tefsirinde el-Azîzî, Siracü'l-Münir Şerhu'l-Camiu's-Sagir Mısır, 130 h. II, s. 170). Buna göre, Allah'ın varlığına, kudret, ilim ve hikmetine delalet eden ayet ve delilleri akıllar idrak eder, gözler görür, var ve bir olduğu kesin olarak anlaşılır.
Zatında ve sıfatlarında Allah Teâlâ'nın yerini tutacak ve O'nun makamına kaim olabilecek hiç bir şey de yoktur. Zatında O'nun yerini tutabilecek bir şeyin olmadığı malumdur. Cenab-ı Vacibul-Vücud'un hayat, ilim, kudret ve diğer bütün sıfatları, mahlûkatın sıfatlarından aralarında hiç bir münasebet ve benzerlik olmayacak kadar ekmel ve çok daha yücedir. Meselâ, bizim ilmimiz zorunlu olmayıp sonradan kazanılmıştır, arâzdır, bâki değildir; zail olur, her zaman yenilenir ve çok eksiktir. Yüce Allah'ın ilmi, O'nun zatına vacib zorunlu ezelî, ebedî ve tastamamdır. Geçmişte ve gelecekte O'nun ilminden bir zerre bile hariç kalmaz. O kudretiyle de ezelde ve ebed'te ekmeldir. O'nun her mümkine gücü yeter.
Yüce Allah hiç bir şeye benzemediği için araz değildir. Çünkü araz, var olabilmesi için kendisini tutup taşıyan bir mahalle muhtaçtır. O'nun şekil ve sureti yoktur. Sonlu ve sınırlı değildir. Sonu yoktur. O zaman ve mekandan münezzehtir. Zaman ve mekânın fevkindedir. Hülâsa; Yüce Allah, mümkinât ve hadisler denilen varlıklara hiç bir şekilde benzemeyen ve bunların özelliklerinden münezzeh ekmel varlık ve tek yaratıcıdır. "O'nun benzeri şöyle dursun, benzeri gibisi bile yoktur. O, hakkıyla işitici ve görücüdür" (eş-Şura, 42/11).
"Melekler saf saf olduğu halde Rabbin (in emri) geldiği vakitte" (el-Fecr, 89/22); "Rahman olan Allah Arş'ın üzerine istiva etmiştir" (Taha, 20/5), "Allah'ın eli, onların ellerinin üstündedir" (el-Feth, 48/10) gibi ayetlerde Allah Teâlâ'ya bir tür teşbihi (benzetmeyi) andıran sıfatlar isnad edilmiştir. Bu sıfatlara, haberî sıfatlar (es-Sıfatü'l-haberiyye) denilir. Selef uleması bu sıfatları tecsimsiz (cismiyat isnad etmeyerek) teşbihsiz (başkalarınınkine benzetmeyerek ve benzerliğini reddederek ve te'vilsiz kabul ederler ve bunlardan murad edilen manâyı Allah'a havale ederler. Halef uleması : (Kelamcıların müteahhirîni) ise, halkı teşbih vadisine düşmekten, Cenab-ı Allah'ı başka şeylere benzetmekten korumak için haberî sıfatlara Arap dili ve belağatına uygun olarak Cenab-ı Hakk'ın zatına lâyık bir anlam vermişlerdir. Meselâ yedullah'taki" yed'e kudret ve nimet; "vechü Rabbike" (er-Rahman, 55/27) deki vech'e, zat anlamını vermişler ve verdikleri bu manâların ihtimal dahilinde olduğunu ve kesinlik kazanamayacağını da söylemişlerdir ve neticede bu haberi sıfatlardan kesin olarak murad edilenin ne olduğunu yine Allah'a havale etmişlerdir.
KIYÂM Bİ-NEFSİHİ
Kendi özü gereği varolan. Kıyam bi-zatihi de denir. Allah'ın Tenzihat ya da Sıfat-ı Selbiye (Allah'ın soyutlama, olumsuzlama yoluyla ulaşılan sıfatları) denilen sıfatlarındandır. Allah'ın bizzat varolduğunu, varolmak için başka bir varlık ya da nedene muhtaç olmadığını dile getirir.
Allah dışındaki varlıklar özleri gereği değil başka bir varlık ya da nedene bağlı olarak vardırlar. Varolmak için ikamet edecekleri bir mekana, içinde bulunacakları bir yere (mahal), kendilerini seçecek bir seçiciye ya da icad edecek bir mucide ihtiyaç duyarlar.
Böyle bir neden olmadıkça varolmaları düşünülemez. Bu nedenle Allah dışındaki tüm varlıklar kıyam biğayrihi (başkasıyla varolan) varlıklardır. Allah, varlıklara ait niteliklerden münezzehtir. Bu nedenle O'nun kendi özü gereği varolması gerekir. Bu gereklilik Allah için vücub (zorunluluk) ifade eder. Aksi durumda Allah'ın diğer varlıklara benzemesi, onlar gibi başka bir nedene bağımlı (muhtaç) olması gerekir ki, Allah için böyle birşey düşünülemez. Bu nedenle Allah'ın varlığı vâcibu'l-vücud (varlığı zorunlu) olarak tanımlanır. Varlığı zorunlu olan Allah, diğer varlıkların varlık varoluş nedenidir.
Başka bir deyişle tüm evren ancak Allah'ın varlığı nedeniyle, O'nun yaratması, varetmesiyle vardırlar. Varolmaları Allah gibi zorunlu (vacib) olmadığı için varlıkları "mümkün" olarak nitelenir, eş deyişle varlıkları ile yoklukları arasında bir fark yoktur.
Allah'ın varlığının zorunluluğu ve kendindenliği Kur'an'da tenzih, soyutlama yoluyla ortaya konulur. Tevhîd inancını özetleyen ihlas Sûresi Allah'ın birliğini, doğmak ve doğurmak gibi yaratılmışlara özgü niteliklerden yüce olduğunu, hiçbir varlığın O'nun dengi olamayacağını belirtirken O'nun "Samed" olduğunu da vurgular. Samed, müfessirlere göre, tüm varlıkların varlık ve bekalarının Allah'a bağlı olduğunu, her şeyin O'na muhtaç bulunduğunu, O'nun ise hiçbir şeye bağımlı ve muhtaç olmadığını, her şeyin yöneleceği, yardım dileyeceği tek varlık olduğunu dile getirir. Allah'ın varlıklardan aşkınlığı, münezzeh oluşu, muhtaç olmayışı "Ey iman edenler, siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise müstağnidir (hiçbir şeye muhtaç; değildir)" (el-Fatır, 35/15) ve "Allah, âlemlerden müstağnidir" (el-Ankebut, 29/6) gibi âyetlerle de sık sık vurgulanır
SIFÂT-I SÜBUTİYYE
Yüce Allah'ın zatının gereği olan ve bu zattan ayrılmayan, ezelî ve ebedî olan vâcib sıfatlar. Bu sıfatların hepsi Kur'an ayetleriyle sabit oldukları ve bu ayetlerden çıkarıldıkları için ve varlıkları Yüce Allah'ın zatında isbat edilmiş olduğu için, "sübutî sıfatlar" diye isimlendirilmişlerdir. Yüce Allah bu sıfatlarla ta ezelde vasıflanmış idi. Bu sıfatların hiç biri sonradan kazanılmış (hâdis) sıfatlardan değildir. Bunların da her biri Yüce Allah'ın zatıyla kaimdir. O'nun Yüce zatı ve varlığı düşünülmeden bu sıfatlardan bahsetmek de mümkün olmaz. Bu sıfat-ı sübutiyye şunlardır :
1. Hayat Sıfatı : Yüce Allah'ın diri, canlı ve ezelî bir hayat ile hayat sahibi olması demektir. Bunun zıddı olan ölü ve cansız olmak, Allah hakkında düşünülemez, mümteni'dir. Allahu Teâlâ'nın bu sıfatına işaret eden pek çok ayet vardır. Meselâ : "Ölümsüz, diri olan Allah'a güven ve O'nu tesbih et!..." diye buyurulmaktadır (Furkân, 25/58 ).
Her şeye can veren, ölü gibi görünen toprağa, kuru sanılan ağaçlara can, hayat ve tazelik veren Allahu Teâlâ'dır. Bütün canlıların hayatı sonradandır ve Yüce Allah'ın yaratmasıyladır. Halbuki Yüce. Allah'ın "Hayat" sıfatı da; zâtı gibi kadimdir, ezelî ve ebedîdir; zatından ayrılmayan, zatı ile var olân vacib bir sıfattır. Zira hayat olmadan diğer sıfatları düşünmek, onlarla Allah'ı vasıflandırmak abes olur. Bu bakımdan sübutî sıfatların ilki "hayat" sıfatıdır.
2. İlim Sıfatı : Allahu Teâlâ'nın ezelî ilmiyle her şeyi bilmesi demektir. O'nun ilmi, kâinattaki her şeyi kuşatmıştır. Evrendeki hiç bir şey O'nun ilminin dışında meydana gelemez. Olmuşu, olmakta olanı ve olacağı gerek küll halinde (genel kurallarıyla); gerekse ayrı ayrı, hepsini bilir. O'nun ezelî olan ilim sıfatıyla muttasıf olduğunu gösteren pek çok ayet-i kerime vardır :
"İçinizde (sinelerinizde) olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir. Göklerde olanları da yerde olanları da bilir..." (Alû İmran, 3/29).
Şu halde Allah'ın ilmi gizli açık her şeyi kuşatmıştır. Kalblerimizden geçenler de O'na malumdur. Bütün gayb alemi, bizim sınırlı ve sonradan kazanılma bilgimizin ulaşamadığı o âlem, Allah'ın bilgisi dâhilindedir. O'nun ilmi, zatı ile kâim olan, ezelî ve ebedî, bilinenlerle değişmeyen bir ilimdir. Kulların ilmi gibi kazanılmış, sonradan elde edilmiş bir ilim değildir.
3. İrade Sıfatı : Yüce Allah'ın istediğini dileyip tercih etmesi demektir. Yani O'nun, bir işin şöyle olmasını değil de, böyle olmasını veya böyle olmasını değil de, şöyle olmasını dilemesi, dilediği gibi tâyin ve tahsis etmesidir. Evrende olmuş ne varsa, hepsi O'nun dilemesi, iradesi ile olmuştur. O'nun iradesi ve isteği dışında hiç bir şey var veya yok olamaz. Cenâb-ı Hakk'ın "irade" sıfatı, mümkün veya câiz olan şeylere tealluk eder. O'nun iradesi o şeyin olması veya olmaması şıklarından birini tercih eder. Tercih ettiği cihete iradesini tealluk ettirince, o şey de ya hemen oluverir veya olmamasını tercih etmiş ise, o şey olmaz, yok olur.
Bu anlamda Yüce Allah'ın iradesini iki şekilde anlamak kabildir :
a) Tekvinî (kevnî) irade : Bu iradeye "meşiyyet" de denir ki; bütün yaratılmışlara şâmildir. Bir şeye tealluk edince, o şey olmamazlık edemez, her halde vuku bulur. Bu anlamda Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor : "Birleyin olmasını istediğimiz zaman, sözümüz ona sadece "ol!" demektir ve o hemen oluverir" (en-Nahl, 16/40).
b) Teşriî (dinî) irade : Bu irade Cenab-ı Hakk'ın muhabbet ve rızası demektir ki; bu mânâda irade ettiği şeyin herhalde meydana gelmesi vâcib değildir. Çünkü kulların işleriyle ilgilidir. Bu mânâda Yüce Allah; "...Allah size kolaylık murat eder, zorluk istemez" buyuruyor (el-Bakara, 2/185). Bunun anlamı "şayet siz kullar, Allah'ın rıza ve mühabbetinin hilafına zorluk, kötülük, isterseniz; kendisi bunları istemediği dilemediği halde, siz istediğiniz için yaratır; zorluğa ve kötülüğe rızası yoktur" demektir.
4. Kudret Sıfatı : Allah Teâlâ'nın bütün mümkünâta gücünün yetmesi, her türlü tasarrufta bulunması demektir. İradesiyle bütün mümkünâtı kuşattığı gibi, kudretiyle irade ettiklerini bir fiil meydana getirerek, yaratarak bunlara kadir olur. Allah Teâlâ'nın nihayetsiz, bitmek tükenmek bilmeyen kudreti vardır. Bu sıfat da diğerleri gibi ezelî ve ebedîdir. Ezelî olan bu kudret sıfatıyla, her hangi bir şeyi dilediği gibi yapmaya kadirdir. O'nun kudretinin erişemeyeceği, bu kudretin dışında kalan hiç bir şey yoktur. Nitekim Yüce Allah; "Muhakkak ki, Allah her şeye kâdirdir, gücü yetendir" buyurmaktadır (el-Bakara, 2/20).
5. Basar Sıfatı : Cenâb-ı Hakk'ın görmesi demektir. O her türlü vasıta, organ ve bağıntılar olmaksızın her şeyi görür. O'nun görmesi, göz gibi bir organa, ışığa, uzaklığa ve yakınlığa bağlı değildir. Yüce Allah'ın görme sıfatı da ezelîdir, sonradan olma değildir. Bu sıfat da bütün mevcudâta, görmek şanından olan her şeye tealluk eder. O'nun görmesinin dışında kalan hiç bir mahlûk yoktur. İnsanın görmesi sınırlıdır, görme organından mahrum olanlar göremezler : Ayrıca aydınlık, karanlık, uzaklık, yakınlık ve daha dünyadaki nice olay, görmeye veya görmemeye etki etmektedir. Allah Teâlâ'nın görmesi hiç bir şeyden etkilenmez. Bu sıfatla ilgili Kur'ân-ı Kerim'de yüzlerce ayet yer almaktadır. Meselâ; Bakara süresi 233. âyet meâlen şöyle son bulmaktadır : " ... Biliniz ki, Allah, şüphesiz yaptıklarınızı görür ".
6. Semi' Sıfatı : Yüce Allah'ın işitmesi, duyması demektir. O bu sıfatla ezelde muttasıftır. O, her çeşit, her kuvvette ve zayıflıktaki sesleri işitir, duyar. İşitilmek şanından olan her şeyi işitir. Allahu Teâlâ'nın işitip duyması, kulların işitmesi gibi, bir takım kayıt ve şartlara, vasıtalara ve organlara bağlı değildir. O, işitilmek şanından olan her şeyi, en gizli ve pek hafif sesleri, fısıltıları bile duyar. Özellikle kullarının duâlarını, zikirlerini, gizli ve aşikar niyazlarıyla yalvarışlarını işitir, kabul eder ve mükâfatlandırır. Bu sıfatla ilgili pek çok âyet vardır, ekserisi görmek sıfatıyla beraber yer almaktadır. Meselâ; Nisâ suresi 134. âyet meâlen şöyle nihayet bulur : "...Allah işitir ve görür".
7. Kelâm Sıfatı : Yüce Allah'ın söylemesi ve konuşması demektir. O, harf ve seslere muhtaç olmadan konuşur ve söyler. Allahın "Kelâm" sıfatı, ezelî ve ebedîdir; yüce zatı için vacib olan sıfattır. O'nun dilsiz olması, konuşamaması düşünülemez. İşte yüce Rabbimiz bu sıfatıyla peygamberlerine söylemiş, emirler vermiştir. Kitablarını ve şeriatini bu kadîm kelâmıyla bildirmiştir. O, kelâmını dilediği zaman, kendi zatına ve şanına layık bir şekilde meleklerine bildirir, işittirir ve anlatır. Bunu yaparken harflere, seslere, hecelere ve kitabete (yazıya) muhtaç değildir. Yüce Allah'ın dilediği şeyleri, emir ve yasaklarını peygamberlerine ya Cebrâil vasıtasıyla veyahut doğrudan doğruya vahy ve ilham etmiş olması da bu "kelâm" sıfatının bir tecellisidir. Cenâb-ı Hakk'ın, peygamberleriyle tekellüm ettiğini (konuştuğunu) gösteren âyetler vardır. Meselâ; Cenab-ı Allah meâlen şöyle buyurmaktadır : "Allah Musa'ya hitabetti" veya "Âllah, Musa'ya da hitab ile konuştu" (en-Nisa, 4/164). Ayrıca Bakara suresi 253. âyette de şöyle buyurulmuştur : " ... Onlardan Allah'ın kendilerine hitab ettiği (konuştuğu), derecelerle yükselttikleri kimseler vardır..."
8. Tekvîn Sıfatı : Allah Teâlâ'nın bilfiil yaratması, yoktan var etmesi demektir. Allah'ın bu sıfatı ezelidir. Tekvîn sıfatı da diğer sıfatları gibi, O'nun yüce zatıyla kaim ve O'nun hakkındâ vacib olan sübutî sıfatlarından biridir. Tekvin sıfatı, irade sıfatının muktezasına göre, mümkünâta tesir eder, yaratır ve icad eder. Nitekim Allah Teâlâ meâlen şöyle buyurur : "Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu, sadece o şeye "ol!" demektir ve o hemen oluverir" (Yasin, 36/82). İşte bütün bu kâinatın ve içindeki varlıkların yaratanı, icad edeni, Yüce Allah'tır. Bunları varedip etmemeye muktedir olan (gücü yeten) Allah Teâlâ, "İrade" sıfatıyla ezelî ilmine uygun olarak var olmasını, icad edilmesini irade buyurmuş (dilemiş) ve Tekvîn sıfatıyla yaratıp icad eylemiştir.
Yüce Allah'ın alemleri yaratmak, rızık vermek, nimetler ihsan etmek, yaşatmak, öldürmek, diriltmek, azab etmek, mükafatlandırmak gibi bütün fiilleri Tekvîn sıfatına râcidir, yani Tekvîn sıfatının tealluklarının başka başka olmasıyla bu isimleri alır. İşte Tekvîn sıfatının bütün bu tealluklarına "sıfât-ı fiiliyye" de denir.
Allahü Teâlâ'nın yüce zatına mahsustur. O'nun yüce zatı için vacib olan sıfatların hepsi, görüldüğü gibi, ayetlerle sabit olduğundan, bütün İslâm âlimleri arasında bu konuda ittifak vardır. O'nun bu sıfatlarla ezelde muttasıf olduğunda şüphe yoktur.
Yukarıda da ifade edildiği üzere, Yüce Allah, zatında, sıfatlarında, işlerinde, fiillerinde bir tekdir; O'nun eşi, ortağı ve benzeri yoktur. O'nun sıfatları ve işleri de yüce zatına mahsustur. O'nun yüce zatı ve varlığı kabul edilip tasdik edilmeden, yukarıda sayılıp açıklanan sıfatlardan ve O'nun güzel isimlerinden sözetmek de mümkün olamaz. Zira bu sıfatlar ve isimler, O'nun yüce zatının ve varlığının zorunlu bir gereğidir. Ne bu zat, bu sıfatlarsız; ne de bu sıfatlar, bu zatsız olur. Yine dikkat edilecek olursa, bu sıfatların her biri açık ve seçik olarak Kur'ân âyetlerine dayanmaktadır. Yani, bizzat Yüce Allah, kendisini bu sıfatlarla vasıflandırmıştır. Böylece O'na olan inancımız daha da kuvvetlenmektedir. Çünkü bu sıfatlarıyla O'nu daha iyi anlıyabiliyoruz. Yoksa O'nu her hangi bir şeye hâşâ benzetmek gibi bir gaye için asla değildir. Bütün bu sıfatlar O'nun yüce zatına yaraşır bir tarzdadır. Biz bütün bu sıfatların asıllarına imân ederiz; fakat keyfiyetlerine, nasıl ve nice olduklarına dair her hangi bir şekilde söz söylemeyiz. Bu konuda söz etmeye de bilgilerimiz yeterli değildir.
HAYAT
Allah'ın subûtî sıfatlarından biri. Allah hakkında hayat sıfatının varlığı zorunludur. Sözlük anlamı, ölümün zıttı olan diri olmak demektir. Allah hakkında kullanıldığında bunun anlamı, Allah'ın her zaman için ölmeyen ve uyumayan diri olması anlamındadır. Hayatı için bir başlangıç ve sonuç yoktur. Diğer isim ve sıfatları gibi hayat sıfatı da ezelî ve ebedîdir.
Hayat sıfatı Allah'ın ilim, irade ve kudret gibi sıfatlarla ittisafım sahih kılan, Zat-ı Bari ile kâim, subuti, ezeli ve vücudî bir sıfat olarak tanımlanmaktadır (Curcanî, et-Tarifat, 65; İ. Hakkı İzmirli, Yeni İlm-i Kelâm, II, 104;Seyyid Sabık, el Akaidu'l-İslâmiyye, s. 68; Metin Yurdagür Allah'ın Sıfatları Esmaü'l Hüsna, İstanbul 1984, s. 177).
Uyku hali canlıda his, idrak ve şuur duygularının yok olmasına sebeptir. Bu sebeple Allah hakkında uyumak ya da uyuklamak sözkonusu değildir : "Allah ki O'ndan başka ilah yoktur; daima diri ve yaratıklarını koruyup yöneticidir... Kendisini ne bir uyuklama, ne de uyku tutar" (el-Bakara, 2/225).
Allah hakkında "hayat", Kur'an-ı Kerim'de : "Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur, daima diri (hayat sahibi) ve yaratıklarını koruyup yöneticidir..." (el-Bakara, 2/255); "Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur, daima diri ve (yaratıklarını) koruyup yöneticidir" (Âlu İmran, 3/2); "Bütün yüzler, O diri ve yöneliciye boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen perişan olmuştur" (Tâhâ 20/111); "Ve ölmeyen (diriy)e tevekkül et ve O'nu överek tesbih et. Kullarının günahlarını O'nun bilmesi yeter" (el-Furkan, 25/58 ) ve el-Mü'min 40/65 olmak üzere beş yerde zikredilmektedir. Bu yerlerin üçünde, yaratıkları ayakta tutan, yöneten, idare eden ve koruyan anlamında olan "Kayyûm" ismiyle birlikte zikredilmektedir. Bütün canlılar, hayatlarını Allah'a borçludur. Onları dirilten, var eden ve diri tutan O'dur. Onun için Allah'a muhtaçtırlar. Oysa Allah başkasına muhtaç değildir. O, Samed'dir, her şey O'na muhtaç olduğu halde kendisi başka bir şeye muhtaç değildir.
Allah'ın "hayat"ı, tam kâmil bir hayattır. O, ölümsüzdür. Diğer canlılar hayatlarını devam ettirmek için hava ve gıda gibi başka şeylere muhtaçtırlar. Oysa Allah Teâlâ'nın hayat için başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Onun için Allah Teâlâ'nın hayatı, diğer canlıların hayatına benzemez.
"O'na benzer hiçbir şey yoktur" (eş-Şûra, 42/11). Yaratıcı olan Allah'ın hayatı yaratılmışların hayatına nasıl benzesin ki, yaratılmışların hayatları bile biribirlerine benzememektedir. Bitkilerin hayatı ile hayvanların hayatı; hayvanların hayatı ile insanların hayatı birbirlerinden farklıdır. Hayat fonksiyonları farklılık arzetmektedir. Bitkiler de diridirler, doğar, yer, içer, büyür, ürer ve nihayet ölürler. Durumlarına göre bilgileri de vardır; kendilerine yarayan şeyleri yaramayanlardan ayırdederler. Ancak kendi hayatlarından daha yüksek ve daha kudretli bir hayata sahip varlıklardan haberleri yoktur. Hayvanların hayatı, bitkilerin hayatından daha ileridir. Hayvanlar fazladan olarak görür, işitir ve uzak yerlere hareket ederler.
İnsanların hayatı ise, hayvanların hayatından da ileridir; onlarınkine ilaveten düşünür ve değerlendirme yaparlar, mükellef olmalarının sebebi de budur.
Netice olarak tek bir ilah olan Allahu Teâla'nın zatını tavsif buyurduğu Hayat sıfatı Hak Teâla tarafından bahşedilmiş olan ve insanların teşekkülünü sağlayan hayat kaynağından daha başka kaynaklardan sûdur etmektedir. İşte bu mana ile Allah hayat bakımından diğer eşyadan ayrılır. Hiçbir mebdeden başlamayan ve hiçbir nihayet ile müntehi olmayan ebedi ve ezelî hayatında kendisidir. Mahdut sınırların mahkûmu, başlangıç ve sonuçların çerçevelediği ve zaman kavramından tamamen uzaktır. Allah'ın hayatı bambaşka bir hayat şeklidir. Cenab-ı Allah'ın hayat sıfatı, insanların hayat sıfatıyla alışageldikleri özelliklerin hepsinden uzak olduğu gibi mutlaktır da. İşte bu mana ile, beşer hayalinde dolaşan bütün efsanevi unsurlar vahdaniyet akidesinin dışında kalır... Kulu ne zaman O'na yönelirse O kuluna icabet eder. "Allah'ım! Sana teslim oldum, Sana inandım, Sana güvendim, Sana yöneldim, Senin için cihad ettim, Senin izzetine sığındım. Beni doğru yol üzerinde sabit kılacak Sen den başka ilah yoktur. Sen ölmeyen Dirisin, cinler ve insanlar hep ölürler" (Taftazâni, Şerhu'l-Makâsıd II, 64-65; Cürcanî, Şerhu'l-Mevâkıf, II, 353) şeklinde Hz. Peygamberin sözleri ve şu ayet-i kerime konuyu açık bir şekilde izah etmektedir : "O diridir, O'ndan başka ilah yoktur. Dini yalnız kendisine hâlis kılarak O'na yalvarın. Hamd âlemlerin Rabbine mahsustur" (el-Mü'min, 40/65).
İLİM (Allah'ın Sıfatı)
Cenâb-ı Allah'ın sıfatlarından biri.
İlim, vakıaya uygun olan kesin bilgidir. Hükemaya göre ilim, bir şeyin zihinde şekillenmesidir. ilmin karşıtı cehalettir.
İlim iki kısına ayrılır. Birincisi kadîm olan ilim; diğeri de hâdis olan ilimdir. Kadîm olan ilim Allah'ın zatîna aittir. Kulların sonradan kazandıkları ilme benzerliği yoktur (Cürcani, et-Ta'rîfât).
Allah'ın ilim, kudret ve hayat gibi sıfatları vardır. Bu sıfatlardan her biri vacip ve zarûri varlık kavramının dışındadır. Allah'ın ilim sıfatı, onun ilmiyle beraberdir. Allah'ın ezelî (başlangıcı olmayan) bir ilmi vardır; Bu ilim her şeyi içine almaktadır; biz insanların ilmi gibi, sonradan kazanılan araz cinsinden değildir. Hiç bir şey onun ilminin ve kudretinin dışında değildir. Bazı şeyleri bilip bazılarını bilmemek noksanlıktır ve bir tahsis ediciye muhtaç olmanın ifadesidir. Allah bundan münezzehtir (Taftazânî, Şerhü'l-Akaid, 22-23).
Gazzâlî şöyle demektedir : "Allah mâlumatın hepsini bilir. Yerde ve gökte meydana gelen her şeyi, onun ilmi her şeyi kuşatmıştır. Kainatta zerre kadar bir şey dahi onun ilminden gizli değildir. O, karanlık gecede, kara taşın üzerine, siyah karıncanın kımıldamasını da bilir, ondan haberi vardır. Hava boşluğunda yer alan zerrenin hareketini, sırları ve en gizli olanları bilir. Kalplerin, beyinlerin ve gönüllerin her türlü eğilimlerini, hareketlerini ve gizliliklerini başlangıç ve sonu olmayan yanî kadîm ve ezelî ilmiyle bilir" (Gazzâlî, İhya, l, 124).
Mülk suresinin bir ayetinde şöyle buyurulur : "Sözünü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki o, sînelerin özünü bilir. Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır" (el-Mülk, 67/13-14). Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır bu ayetin tefsirinde böyle der : "Allah'ın Latîf isminde iki tefsir vardır. Bunlardan birisi en ince ve en gizli işleri bütün incelikleriyle kolayca bilendir. Bu ayetten şunu da anlıyoruz ki, yaratan Allah (c.c) yarattığını, yaratacağını ve her şeyi bilir. O halde, bütün sînelerin künhünü kalplerde saklı olan her şeyi bilen O'dur. Mükelleflerden sâdır olan gizli-açık, iyi-fenâ her söz ve fiil O'na nisbetle eşittir, onları bilir (M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VII, 5222).
Geçmiş zamanla ilgili bilgiler, şu andaki durumlar ve gelecekteki olaylar Allah'ın ilmine göre farklılık arzetmemektedir. Allah'ın ilminin önüne cehalet geçmemiştir. O'nun ilmine unutma bulaşmaz, O, hiç bir zaman ve mekanla kayıtlı değildir. Küll ve cüz'ü bilmedeki ilmi aynıdır. Küll'ü nasıl biliyorsa, cüz'ü de aynen öyle bilmektedir. Kainattaki nizam, sağlamlık ve ahenk O'nun ilminin şümûlüne (genişliğine) apaçık bir delildir (Seyyid Sabık, el-Akaid el-İslâmiyye, 67).
Allah'ın ilminden hiç bir şeyin gizli kalmayacağı; dolayısıyla O'nun insanların bütün yaptıklarını ve yapacaklarını bilmekte olduğu, Kur'an'ın bir çok ayetinde zikredilmektedir. Bu ayetlerden bir kaçının meali şöyledir :
"Ne yerde, ne de gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz" (Yûnus 10/61);
"Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır. O'nun için gaybı ancak O bilir. O, karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. Yani levh-i mahfuzda veya Allah'ın ilmindedir" (el-En'âm, 6/59);
"Göklerde ve yerde olanları, Allah'ın bitirdiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur, beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O'dur, bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka 0, onlarla beraberdir. Sonra onlara kıyamet günü yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir" (el-Mücadele, 59/7).
Allah'ın ilmini ispat etmek için bir delile ihtiyaç yoktur. Alemdeki nizam, hikmet sahibi bir bileni iktizâ eder. İlim sıfatının kainata taalluku vardır. O'nun ilmi, varlığı caiz olana ve mümkün olana taalluk ettiği gibi, müstahîl (imkansız) olana da taalluk eder. Hiç bir şey ilim sıfatının taallukundan hariç olamaz. ilmin taalluku vukûa tabidir. Yani ilim tasavvuru vakıa ve gayrı vakıa şâmildir. İlim sıfatı, iradeden başkadır. Makdûrâtın muhassısı (tahsis edicisi) değildir. Malum asıldır; ilim, malumatın süreti ve hikayesidir. Bir şeyin suret ve hikayesi o şeyin fer'i (bölümü)dir. İlim malumdan mukaddem (önde) olursa, ona ilm-i fiilî denir. Cenab-ı Hakk'ın masnuata (sonradan ortaya çıkmış şeylere) ait ilm-i ilâhîsi, ilm-i fiilîdir. İlim sıfatı, vücut gibi mütekâmil bir sıfattır. Vacibin varlığı için gereklidir. Cenab-ı Hakk, zâtı ve sıfat-ı barı gibi vacibleri, şerîk-i barı gibi mümtenîleri -mevcut olsun veya olmasın bilir. Madum olan şeylerin mevcut olacak (varlık alemine çıkacak) ve mevcut olmayacak (varlık alemine çıkmayacak) kısımlarını tam ayrıntılarıyla bilir. Madumlar sonsuz olduğuna göre Allah'ın ilmi de sonsuzdur. Malumat müteceddit (yenilenen) oldukça ilm-i ilâhînin de taalluku yenilenir. Böylelikle eşyanın cüziyatı (ayrıntıları) da Allah'ın ilmi kapsamına girer. Aynaya yansıyan şekil ve suretlerin değişmesi, aynının değişmiş olduğu anlamına gelmediği gibi, Allah'ın ilminin taalluku, O'nun gerçek bir sıfatı olan ilminin de değişmiş olmasını gerektirmez. Binaenaleyh Allah'ın ilminin taalluku ezelîdir. O'nun ilmi zatından başka bir şeye muhtaç değildir (İsmail Hakkı İzmirli, Yeni tım-i Kelâm, 105-107).
SEMİ'
Cenab-ı Allah'ın sıfatlarından biri. İster gizlensin ister açıkça söylensin, gizliyi, fısıltıyı bile işiten anlamına gelen es-Semi' ismi âyet-i kerimelerde tek başına bulunmayıp es-Sebe', 34/50; ed-Duhan, 44/6; el-Hucurat, 49/1; el-İsra,17/I âyetlerinde görüldüğü gibi daha çok Karîb, Basîr ve Alîm isimleriyle birlikte getirilmiştir.
Semi', bazen duaların kabulü manasına "Semiu'd-dua" (duayı tam anlamıyla duyan, işiten) anlamına gelir. Meselâ; İbrahim,14/39 ve Alu İmran, 3/38; âyetlerde Hz. İbrahim ve Hz. Zekeriyya peygamberlerin dualarında gördüğümüz "duaları çok işiten, yani çok kabul eden" manasındaki "semiu'd-dua" bunu göstermektedir (Metin Yurdagür, Allah'ın sıfatları, İstanbul 1984, s. 86).
Semi', Cenab-ı Allah'ın sıfat-ı subütiye veya sıfat-ı meani ve sıfat-ı zâtiyye de denen sıfatlarından biri olup, O'nun zâtının gereği, ezelden muttasıf olduğu ve O'ndan hiç ayrılmayacak olan sıfatlarındandır. Bu sıfat, ezelî ve ebedî olarak Allah ile kaim, nasslarla sabit, ancak O'nun ne aynı ne de gayrı diye kabul edilen hakiki sıfatlarından olup; selbi sıfatlar, yani, Allah'ta bir eksikliğin bulunmadığını ifade eden sıfatlar gibi O'nu noksanlıklardan tenzih eden itibâri bir mefhum değildir (İsmail Hakkı İzmirli, Yeni İlmi Kelam, II, İstanbul 1339-1343, s. 104, 111-112).
Semi' sıfatının ifade ettiği Cenab-ı Allah'ın işitmesi, O'nun yarattıklarında olduğu gibi işitmek için bir organı, yani kulağı veya onun kısımlarından birini gerektirmez. Çünkü Allah bir cisim olmaktan münezzehtir. Allah'ın gizli-açık herşeyi işittiği, Kur'an-ı Kerim'in âyetleriyle sabit olduğu gibi; Hz. Peygamberin hadislerinde de ifade buyurulmuştur. Nitekim bir hadiste; "Kendinize hakim ve sahip olun. Siz, sağır ve gâib olana değil; işiten, gören ve çok yakında olan Allah'a dua ediyorsunuz" buyurulmuştur (Buhari, el-Camiu's-Sahih, İstanbul 1315, VIII, 168 ).
Allah Teâlâ'nın gizli-açık her şeyi işitmesini ifade eden semi' (işitme) sıfatı, mahiyeti ve işleyişi bakımından insanlık tecrübesinin dışında bulunur. Çünkü, Allah'ın zatını ve mahiyetini kavramak bakımından da biz insanların durumu aynıdır. Bu konuda kullara ve bir insanlara düşen görev, Kur'an-ı Kerim'de çeşitli münasebetlerle pek çok yerde zikredilmiş bulunan ve semi' kelimesiyle ifade edilmiş olan bir sıfatı olarak Allahu Teâlâ'nın her şeyi işittiğine inanmaktır. Bu sebeple, bu sıfat İslam din bilginlerince Allah'a sübûtu zarûrî bulunmuş ve isbatı için akıldan delil getirmeye bile gerek görülmemiştir (Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhul Mevâkıf, II, s. 359, Fahreddin er-Razî, Kelâma Giriş (el-Muhassal), Terc., Hüseyin Atay, Ankara 1978, s : 165).
Allah'ın semi' sıfatına sahip olduğu her ne kadar âyet ve hadislerle ispatlanıyor ve başka delile gerek duyulmuyorsa da, Kelam kitaplarında akıldan da deliller getirilmiştir. Nitekim, yarattıklarında bile işitmenin, işitmemeye göre bir kemal ve üstünlük taşıdığı bilinirken; en yüce kemal sahibi olan Allah Teâlâ için bu sıfatı kabul etmek gerektiği ortadadır. Başka yönden ilim bir kemâl sıfatıdır. İşitme ise ilmin şartı ve üstünlüğünü açıkça ortaya koyar.
el-BASÎR
Allah'ın güzel isimlerinden biri. Her şeyi gören, çok iyi gören anlamına gelmektedir. Allah her şeyi, herkesin yaptığını görür. Onun görmesine hiçbir şey engel olamaz. Kâinatın herhangi bir noktasında hiçbir hâdise yoktur ki, Allah onu görmüş ve işitmiş olmasın. İbadette ihlâs, kulun Allah'ı görmemesine rağmen, Allah'ın onu gördüğünü bilmesi ve onu görür gibi ibadet etmesidir.
Allah, zatı ile basîrdir. "O, yegane hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyden hakkıyla haberdardır. " (el-En'am, 6/18 ) ayetinde, "Habîr, Basîr" şeklinde ifade edilmiştir. Allahü Teâlâ gizli veya açık her şeyi görür, gece veya gündüz, küçük veya büyük... Her şeyi hakkıyla bilir. Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyurur : "Kendinize hâkim olunuz. Siz, sağır ve gaib olan kimseye değil, işiten, gören ve çok yakında olan (Allah)'a dua ediyorsunuz. " (Buhârî, Tevhid, 9; Müslim, Zikr, 44-46...) Ebû Hüreyre, Hz. Peygamber'den rivayet ettiği meşhur Cibril hadisinde, Cibril'in "İhsan nedir?" sorusuna Resulullah'ın şu cevabı verdiğini anlatır :
"(İhsan), Allah'a sanki görüyormuş gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen Allah'ı görmüyorsan da, şüphesiz O seni görür. " (bk. Cibril Hadisi)
Allah, kalpteki fısıltıları, beyindeki oluşumları, fikirdeki gizlilikleri, kalplerdekini, zifiri karanlık bir gecede kapkaranlık taşın üzerinde yürüyen simsiyah bir karıncayı ve çıkardığı sesi görür, duyar, bilir.
BASAR
Allah'ın sıfatlarından biri. Işık, renk, şekil, miktar ve her türlü davranışın, güzellik ve yanlışlıkların idrak edildiği duyudur.
Kur'an-ı Kerîm'de görmek anlamına gelen Basîr' sözcüğü 36 ayette geçmektedir. Ayetlerin çoğunda (el-Bakara, 2/96,110, 233, 237; Âli İmrân, 3/156, 163; el-Maide, 5/71; el-Enfâl, 8/39; Sebe' 34/11; Fussilet, 41/40; el-Hucurât, 49/18; el-Hadîd, 57/4; Mümtehine, 60/3; Teğabun, 64/2) basîr sözcüğü, a-m-l' fiilî ile birlikte "Allah yaptıklarınızı görür, Allah onların yaptıklarını görüyor" biçiminde değişik şekillerde geçmektedir. Bazı ayetlerde (Âli İmrân, 3/15, 20; Mü'min, 40/44) basîr sözcüğü,kul anlamına gelen İbad sözcüğü ile birlikte "Allah kullarını görür, görmektedir" biçiminde geçmektedir. Bazı ayetlerde (el-İsrâ,17/1; el-Hacc, 22/61, 75; Lokman, 31/28; Mü min, 40/20, 56; eş-Şûra, 42/11; el-Mücadele, 58/1) basîr sözcüğü, işitmek anlamına gelen semi sözcüğü ile birlikte geçmektedir. Bazı ayetlerde (el-En'am, 6/50; er-Ra'd 13/16; el-Fâtır, 35/19; Mü'min, 40/58 ) basîr sözcüğü, kör anlamına gelen amâ sözcüğüyle birlikte geçmektedir. Hûd suresinde (11/24) basîr sözcüğü, ama sözcüğüyle sağır anlamına gelen esamm' sözcüğü ile birlikte geçmektedir. Mülk suresinde (67/19) Allah'ın her şeyi' gördüğü bildirilmekte, Fâtır suresi (35/31) ile Şûra suresinde (42/27) basîr sözcüğü, haber alan veya haberdar olan anlamına gelen habîr sözcüğüyle birlikte geçmektedir.
Allah her şeyi görür. Onun görmesi her şeyi ve her tarafı kuşatır. Hiç bir şey onun görmesine engel olamaz. Hiç bir şey de onun görmesinden gizli kalamaz. Bazı şeyleri görüp, bazılarını görmemesi mümkün değildir. Gizlilik, kapalılık, aydınlık, karanlık onun için söz konusu değildir.
Allah'ın görmesiyle, kulların görmesi arasında bir kıyas yapılamaz. Zira Allah'ın görmesi yaratıklarda olduğu gibi göz aracılığıyla değildir. Allah her türlü maddilikten uzaktır, mahluklara benzemekten münezzehtir. Allah'ın her şeyi görme sıfatına sahip olduğuna iman etmek gerekir. Allah Teâlâ gizli ve açık herkesin ne yaptığını ve ne yapacağını görür, Mesafe, zaman ve karanlıklar Cenab-ı Allah'ın görmesine asla engel değildir.
İRADE
İstemek, dilemek, meyletmek, arzulamak. Kelâm ilminde Allah'ın bir sıfatı ve aynı zamanda insanın bir özeliği olarak ele alınmıştır.
Allah'ın sıfatı olarak irade; O'nu diğer sıfatlarıyla beraber tavsif eder. Allah nasıl her şeyin kusursuz ve mükemmeline sahipse ve her konuda mutlak kemâl O'na nisbet edilmek gerekiyorsa; irade hususunda da Allah mutlak irade sahibidir. Yani Allah'ın iradesini kısıtlayan, onu tehdit eden herhangi bir başka irade sözkonusu olamaz. Öyleyse Allah'ın iradesi bütün yaratıklar üzerinde mutlak surette geçerlidir. "Rabbin şüphesiz irade ettiği şeyi kolaylıkla yapabilen ve yerine getirebilendir" (Hûd, 11/107) Bu konudaki diğer Kur'an ayetleri şöyledir : "Allah bir şeyi dilediği zaman, onun buyruğu sadece o şeye "ol " demektir; o da hemen olur" (Yâsin, 36/82); "Rabbin dilediğini yaratır ve seçer" (el-Kasas, 28/68 );"şüphe yok ki Allah dilediğine hükmeder" (el-Mâide, 5/1). Allah'ın iradesi bütün yaratılmışlar, yani bütün varlıklar üzerinde geçerli ise, nasıl oluyor da insanın da bir iradeye sahip olduğu söylenebiliyor? Bu noktada İslâm tarihinin çok erken dönemlerinden itibaren meydana gelen tartışmalar, iki-üç asır devam etmiş ve nihayet hicrî asırdan itibaren belli bir kararlılık bulmuştur. Ehl-i Sünnet kelâmcılarına göre; Allah mutlak irade sahibidir. Bu irade fark gözetmeksizin bütün varlıklar üzerinde egemendir. Ama insanın da dünyada imtihan edilebilmesi için belirli bir kudrete sahip olması gereklidir ki, yaptıklarından sorumlu tutulabilsin. Şu halde insan belirli bir fiili yapmaya niyetlendiği zaman ilâhî irâdenin kulun fiillerini halk etmesi esnasında İrâde-i Külliyeye katılır, yani onu kesb eder. İşte insan bu kesbi dolayısıyla sorumluluğu üzerine almaktadır. Bu sorumluluğu yüklenip iradesini kullanmaya da ihtiyar denilir.
İrade-i Külliyye ve İrade-i Cüz'iyye :
İslâm akaidindeki belli başlı konulardan biri de irade-i külliye meselesidir. Kavramın Kelâm ilmindeki ıstılahi anlamı; bütün yaratılmışların üzerinde tek ve mutlak bir iradenin, yani Allah'ın iradesinin bulunduğudur. Bütün yaratıklar (ister canlı ister cansız olsun) bu ilahî iradeye boyun eğerler. İslâm akaidinde tevhid, bütün inanç sisteminin merkezidir. Her şey tek bir ilahî kaynaktan vücut bulmuştur. Bütün kainatın Allah karşısında pasif olduğu düşünülürse, her fiilin Allah tarafından "halk" edilmiş olması da tabiidir. Fakat insanoğlunun yaratılma hikmeti, onun bu dünyada bir imtihana tabi tutulması olduğu için, kullara da bir çeşit irade verilmiştir. İşte buna Kelâmda; İrade-i Cüz'iyye" denilmektedir. Burada İslâm tarihinde, çokça tartışılmış bir konuya geliyoruz. İlk kelâm tartışmalarını başlatan Mu'tezile ekolü, insanın kendi fiillerinin yaratıcısı olduğunu savunmuş ve ilahî iradenin (irade-i külliyye) insanı bu dünyadaki fiillerinde serbest bıraktığını söylemiştir (Mu'tezile'ye kaderiyye de denilmektedir). Buna karşılık bir diğer ekol olan Cebriyye, insanın hiçbir iradeye sahip bulunmadığını, onun bütün yapıp ettiklerinin irade-i külliyyeye ait olduğunu iddia etmektedir. Her ikisinden de ayrıları Ehl-i Sünnet akaidi ise, orta yolu tutarak şunları ileri sürmüştür. Her ne kadar Allah Teâlâ, bütün fiillerin yaratıcısı ise de, kullarını birtakım hükümler ve ödevlerle yükümlü tutmuş olduğundan. bunları yerine getirmeleri için onlara bir irade de bağışlamıştır. İnsan iyiyi de kötüyü de seçmekte serbesttir. Dilerse Allah'ın istemediği bir iş yapar; dilerse onun arzuladığı bir işi yapar. Şu kadar ki; ne zaman kendi iradesini bir fiili yapmaya yöneltirse o zaman Allahu Teâlâ o fiili yaratır. Bu durumda, o fiili Allah'ın kudreti yaratmıştır. Fakat, insanın iradesi de o fiili isteme suretiyle fiile ortak olmuştur. İşte buna, yani irade-i cüz'iyyenin ilâhi fiile katılışına "kesb" denilir. Aksi takdirde, kişinin bu fiilde hiçbir katkısı olmaması (Cebriyenin görüşü), zulmü iktiza eder ki, bu Cenâb-ı Hakka noksanlık izafe etmek manasına gelir. Mu'tezile'nin ileri sürdüğü ve fiillerini yalnız insanın yarattığı görüşü ise, İrade-i külliyye haricinde ona denk bir başka irade kabul etmek demektir ki, bu da şirk anlamına gelir. Şu halde Ehl-i sünnetin görüşü bu ikisinden de ayrılır. İnsan irade sahibidir; ama aynı zamanda daha küllî bir irade tarafından kuşatılmıştır. Bu sebeple yerine getirdiği filler, kendisinin seçmesi, Hak Teâlâ'nın halketmesi ve bu ikisinin neticesinde kulun bu halk edilen fiili kesb etmesi şeklinde vukû' bulur.
Kur'an-ı Kerîm'den anlaşıldığına göre; Allah'ın irade sıfatı iki şekilde olur :
a- Tekvinî İrade : Bir şeye taalluk edince hemen vuku bulur.
Yukarıdaki ayetler bunun misalidir.
b- Teşriî irade : Bu, Allah'ın muhabbet ve rızası demektir. Bu manada Allah'ın irade etmiş olduğu şeyin meydana gelmesi vacip değildir.
"Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez" (el-Bakara, 2/ 185) ayeti bu türdendir.
Allah Teâla, bu manadaki iradesini ilâhi bir lutfu olarak kullarının iradesine bağlamıştır. Kul neyi dilerse Allah onu irâde edip kulun isteğine uygun olarak yaratır. Kul da yaptığı şeyleri kendi hür iradesiyle yaptığı için sorumlu olur.
Allah Teâlâ, kulun isteğine ve çalışmasına göre hayra da irade eder, şerri de. Fakat hayrı rızası var iken; şerre rızası yoktur (Nureddin es-Sâbûnî, Maturidiyye Akaidi, terc. Bekir Topaloğlu, s. 105, 106).
KUDRET (SIFATI)
Kuvvet, güç, takat. Canlının irade ile bir şeyi yapmaya ve yapmamaya muktedir olduğunu gösteren bir özellik. Allah'ın subûtî sıfatlarından biri. Allah'ın her şeyde etki ve tasarrufa kadir olması. Kudret bu manaya göre gücü yetmek demektir. Yaratıklarla ilgili olduğu zaman tesir eden ezeli bir sıfattır. Bunun anlamı şudur : Şüphesiz Allah Teâlâ ezeli ve ebedî olan hayatı ile yaşamaktadır ve kudret sıfatı ile her istediğini yapmaya muktedirdir. Kudret Allah'ın ezeli bir sıfatıdır ki mümkinâta taalluk ettiği zaman onlarda etki eder (Teftazânî, Şerhu'l-Akaid, İstanbul 1304, s.89). Allah'ın kudretinin en büyük kanıtı kâinattır.
Evren ve evrenin kapsadığı bütün canlı ve cansız varlıklar ilâhî kudretin eseridir. Allah, sonsuz kudretiyle bütün varlıkları yoktan var etmiştir. İlahî kudret evrenin her tarafını kuşatmıştır. İlahi kudreti hiçbir şey aciz bırakamaz, hiç bir şey onu engelleyemez. Kur'an-ı Kerim ilahi kudreti şöyle anlatır : "(Bütün) mülk(-ü tasarruf, ilâhi kudretinin) elinde bulunan (Allah)ın şânı ne yücedir. O, her şeye hakkıyle kadirdir" (el-Mülk, 67/1)."Bunun sebebi şudur : Çünkü Allah Hakkın ta kendisidir. Ölüleri ancak O diriltiyor. O, şüphesiz her şeye hakkıyle kadirdir" (el-Hacc, 22/6).
Allah'ın kudreti sınırsızdır. Beşerin kudreti ise sınırlıdır. Bütün beşeriyet bir araya gelse Allah'ın en basit yaratıklarından biri olan bir sineği yaratmaya kudreti yetmez. Sonsuz olan ilâhı kudret ile son derece sınırlı olan beşeri kudret arasındaki farkı Kur'an şöyle tasvir ediyor : "Ey insanlar, size bir örnek verildi. Şimdi onu dinleyin : Sizin, Allah'ı bırakıp da yaptığınız (putlar) hakikaten bir sinek bile yaratamazlar, hepsi bunun için bir yere toplanmış olsalar bile" (el-Hacc, 22/73). İlahî kudretin eserleri hiç bir sınır tanımayan bir güce, bir enerjiye delâlet eder. İlahi kudret, insanın hayatıyla içiçedir. Ondan ayrılması asla düşünülemez. Öyleyse arzu edilen bir şeyi elde etmek veya arzu edilmeyen bir şeyden sakınmak için ilahi kudretten başka hiç bir sığınak yoktur. Çünkü Allah'tan başka hiç bir varlık böyle bir sığınmaya sahip değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurur : "Eğer Allah sana bir belâ dokundurursa onu kendisinden başka giderebilecek kimse yoktur.
Eğer sana bir hayır da dokundurursa... İşte O, her şeye hakkıyle kadirdir. O, kullarının üstünde (essiz) kahr (galebe ve tasarruf) sahibidir. O, Yegane hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyden hakkıyle haberdârdır" (el-En'am, 6/17-18 ).
Kur'an'ın ifadesine göre ilâhî kudret erkek ve dişinin yaradılışında tek etkendir. Öyleyse başka ilâhlara sığınmaya veya çocuk sahibi olmak için başkasının gücüne kudretine sığınmaya gerek yoktur. Kur'an şöyle der : "O, kimi dilerse ona kız (evlât)lar bağışlar, kimi dilerse ona erkek (evlât)lar lütfeder" (es-Şura, 42/50).
İlahi kudret, milletlerin aziz veya zelil oluşlarında yeğane nüfuz ve etki sahibidir : "(Habibim) de ki : Ey mülkün sahibi Allah, sen mülkü kime dilersen ona verirsin; mülkü kimden dilersen ondan alırsın; kimi dilersen onun kadrini yükseltir, kimi dilersen onu alçaltırsın; hayr, yalnız senin elindedir. Şüphesiz ki sen her şeye hakkıyle kadirsin" (Âlu İmrân, 3/26).
Fertlerin ve toplumların hayatlarının var olmalarını devam ettiren ve etkileyen, yönlendiren yegane etki, ilâhî kudrettir.
KELÂM
Konuşma. Allah'ın Sübuti sıfatlarından. Allah'ta bulunması zorunlu olan konuşma niteliğini belirtir. Allah bu sıfatı ile peygamberler aracılığıyla emir ve yasaklar koyar, haberler verir. Ancak konuşmasının mahiyeti bilinemez.
Kur'an'da Allah'ın konuşma niteliğine sahip olduğunu gösteren çok sayıda âyet vardır. "Musa, tayin ettiğimiz vakitte bizimle buluşmaya gelip de Rabb'i onunla konuşunca... " (el-A'raf, 7/143), "De ki : "Rabbimin sözleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden önce deniz : tükenir" (el-Kehf, 18/109), "Ve eğer ortak koşanlardan biri güvence dileyip yanına gelmek isterse, onu yanma al ki, Allah'ın sözünü işitsin... " (el- Tevbe, 9/6) ve "Kıyamet günü Allah ne onlarla konuşacak ve ne de onları temizleyecektir." (el-Bakara, 2/ 174) bu âyetlerden yalnızca birkaçıdır.
Kelamcılara göre Allah'ın Kelam sıfatı ile nitelenmesinin zorunlu olduğu akıl yürütme yoluyla da kanıtlanabilir Kelam bir olgunluk, kemal niteliğidir. Bu nedenle Allah'ın Kelâm sıfatı ile nitelenmesi zorunludur. Allah bunun tersi olan konuşmama ve dilsizlik niteliğinden münezzehtir. Diri olan varlık konuşma niteliğine sahip değilse, konuşmama ve dilsizlik gibi afetlerle nitelenmesi gerekir. Oysa Allah tüm eksiklik ve kusurlardan uzaktır. Tüm peygamberler Allah'ın kelâmını insanlara aktarmış, O'nun emir ve yasaklarını, haberlerini bildirmişlerdir. Bu, bütün peygamberlerden mütevatir olarak gelmiştir. Peygamberlerin elçilik görevi de ancak Allah'ın kelam sıfatı ile mümkündür. Allah'ın konuşma niteliğine sahip olmaması durumunda risalet görevinden de söz edilemez. peygamberlerin varlığı ve bildirdikleri Allah kelamı Allah'ın konuşma niteliğine sahip olduğunun kanıtıdır.
Allah, peygamberlerle konuşur. Ancak bu konuşma iki insanın karşılıklı konuşmalarına benzetilemez. Bu konuşmanın biçimi Kur'an'da şöyle belirtilir : "Allah bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle (ilham yoluyla, kulunun kalbine dilediği düşünceyi doğurarak), yahut perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle dilediğini vahyeder" (eş-şûrâ, 42/51). Allah'ın "perde arkasından" konuşması, Hz. Musa (a.s) ile olduğu gibi bir ağaç ya da benzeri bir nesne aracılığı ile konuşmasıdır. Bir elçi göndermesi de kelâmını bir melek (Cebrail) vasıtasıyla vahyetmesidir.
Kelamullah ve Kelam-ı Kadim deyimleri Kur'an'ı dile getirir. Allah'ın mütekellim (konuşan) ve Kur'an'ın da Allah'ın kelamı olduğunda tüm İslam mezhepleri görüş birliği içindedirler. Ancak Kur'an'ın Kelam sıfatı gibi kadim (ezeli) mi, yoksa mahluk (yaratılmış) ve hâdis (sonradan olma) mı olduğu konusunda çok farklı görüşler öne sürülmüş, çok şiddetli tartışmalar yürütülmüştür. Bu konudaki belli başlı görüşler Selef, Mutezile ve Eş'ariye ile Mâturidiyye tarafından savunuldu.
Selef'e göre Kur'an Allah'ın kelâmıdır ve mahluk değildir. Allah'la kaimdir ve O'ndan ayrı değildir. Kur'an ne yalnız anlam, ne de yalnız harflerden ibarettir; her ikisinin toplamından oluşur. Allah harflerle konuşur, harfler de mahluk değildir. Kulun okuyuşu, sesi ve okuma fiili yaratılmıştır, Allah ile kaim değildir. Fakat dinlenilen Kur'an mahluk değildir, Allah ile kaimdir. Allah'ın kelâmı Cibril vasıtasıyla inzal olunan anlamın hikayesi değil, ibaresidir.
Selef'in benimsediği anlayışın tam karşısında Mutezile'nin görüşleri yer alır. Mu'tezile'ye göre Kur'an ses, harf, âyet, sûre vb.lerinden oluşmakta; telif, tanzim, tenzil, inzal gibi hudûs (sonradan olma) nitelikleri taşımaktadır. Bu nedenle kadim değil, mahluktur. Allah'ın konuşması, mütekellim olması, kelamı belli bir mahalde, örneğin Cebrail'de, peygamberlerde, Levh-i Mâhfuz'da, insanın okuyuşunda yaratmasıdır. Kur'an'ın kadim (ezeli) olması, Allah'ın zatı ile birlikte ikinci bir kadimin daha bulunması demektir. Bu da tevhide ters düşer.
Eş'ari ve Maturidi kelamcılar Selef ile Mutezile arasında bir yol izlediler. Bunlar kelamı "nefsi" ve "lafzi" olmak üzere ikiye ayırdılar. Nefsi kelam (kelam-ı nefsi), Allah'ın zatı ile kaim, mahiyetini anlayamayacağımız ezeli bir sıfattır. Lafzi kelâm (kelâm-ı lafzî) ise nefsi kelâma delalet eden ses ve harflerden oluşan Kur'an'ın lafzıdır. Bu lafzî kelam hudûs (sonradan olma) nitelikleri taşıdığı için ezeli değildir, mahluktur. Eş'arî ve Maturidîler nefsi kelâmın işitilip işitilmemesi konusunda ayrılmışlardır. Eş'arîlere göre nefsi kelam işitilebilir. Çünkü varolan bir şeyin işitilmesi de mümkündür. Maturidîler ise nefsi kelamın işitilemeyeceğini savunurlar.
TEKVİN
Cenâb-ı Allah'ın, zatıyla kaim, bilfiil yaratmak ve icat etmek şanından olan sübûtî ve hakiki sıfatlarından biri. Allah Teâlâ bu sıfatıyla dilediği her mümkünü yokken varlık sahasına çıkarır. Tekvin ile murad edilen bir eserin vücuda gelmesine bilfiil müessir olan mebde-i tekvindir. Yoksa mükevvin (yaratıcı) ile mükevven (yaratılan) arasındaki ilişki değildir. Bu ilişki izafi bir durum olduğu için hâdistir. Tekvinin (yaratmanın) menşei ise bir eserin vücud bulmasında doğrudan doğruya müessir olan Allah'ın zatıyla kaim bir sıfattır. Tekvine, halk, îcâd ve te'sir de denilir.
Eş'arîlere göre yaratmanın mebde' ve illeti kudret ve irade sıfatlarıdır. Onlara ise, madrubsuz (dövülensiz) darbın (dövmenin) husulü tasavvur olunamayacağı gibi mükevvensiz (yaratılansız) tekvin de düşünülemez. Tekvin kadim olsa mükevvenâtın da kıdemi lâzım gelir.
Yine Eş'arîlere göre, kudret sıfatının iki çeşit taalluk ve te'siri vardır : Ezelî ve layezâli (hâdis olan) taalluklar. Ezelî olan taalluk, mümkünatın fâilden (Allah'tan) sudûr etmesini salih ve sahih kılar ki, bilfıil sonsuzdur. Kudret sıfatının "taalluk-ı layezlisi" (hadis ve sonradan olan taalluku) ise ezelî irade sıfatının mümkünün varlık ve yokluğundan birini tercihine göre, hâdis olan taalukudur. İşte bu kudret sıfatının ikinci ve hâdis olan taallukuna tekvin derler. Bu tekvîn hâdistir, Allah'ın zatıyla kâim değildir. Allah'ın zatıyla kâim olan kudret ve iradedir. Allah Teâlâ'ya hâlık (yaratıcı) denilmesi, ayrıca O'na bu iki sıfatın dışında hakiki bir tekvin sıfatının isnâd edilmesini gerektirmez. Kudretin bu hâdis taalluku bilfiil sonlu, bilkuvve sonsuzdur.
Mutezile'ye göre, Allah'ın eşyayı yaratmada ayrıca hakiki bir tekvin sıfatına ihtiyacı yoktur. Dilediği her şeyi yaratmada O'nun zâtı kâfidir.
Matürîdlere göre tekvin, Allah'ın bütün âlemleri ve bunlarda bulunan her bir şeyi ve cüz'ü ezelde değil, ilim ve iradesine göre var olacakları vakitte yaratması demektir. Tekvin (yaratma) yaratılandan (mükevvenden) başkadır. Tekvin, ezelde ve ebedde Cenab-ı Hakk'ın zatıyla kaim, zatından ayrılmayan ve bakî bir sıfattır. Mükevven (mahluk) ise, tekvin sıfatının taallukunun hudûsüyle hâdistir.
Tekvin Sıfatının İsbatı
a) Allah Teâlâ'nın hâlık olduğu ve her şeyin mükevvini (yaratıcısı) bulunduğunda akıl ve nakil ittifak etmiştir. Esasen hâlik ve mükevvin kelimeleri halk ve tekvin masdarlarından türemiş ism-i fâillerdir. Muştak ( türemiş) kelimelerin manâlarının Zât-ı Bâfi'ye sâbit olmasını gerektirir. Masdarı sabit olmadan, bundan türemiş olan ismin bir şey için sabit olmasının muhalliğinde (imtina'ında) akıl ve nakil müttefiktir. O halde tekvin Allah'ın zatına sâbit olup kudret sıfatından başka bir sıfattır.
b) Tekvin sıfatı; kudret, irade ve ilimden başkadır. Çünkü ilim ile ma'lumat münkeşif ve belli olur. Kudret ile mümkinin işlenip var edilmesi veya terk edilmesi sahih olur. Çünkü kudretin bütün makdûrata (yaratılacak şeylere) taalluku ezelidir ve her bir şeye nispeti eşittir. Kudret, makdûrun vücudunu gerektirmez, ancak, onun Hakk Teâlâ'dan sudûrunu sahih kılar. O halde kudretin taallukundan başka, icad ve yaratmada bilfiil müessir (etkileyici) bir sıfat lâzımdır. Bu sıfat da tekvindir. İrade sıfatıyla mümkün olan bir şeyin yaratılması veya terk olunması yönlerinden biri diğerine tercih edilir. İrade ile tercih edileni bilfiil yaratmada müessir olan tekvin sıfatıdır. Tekvin iradenin tercihine göre mümkünata taalluk edip onu icad ederek müessir olur. Tekvin makdûrattan ancak vücuda getirilecek şeylere taalluk eder ve makdûrun (vücuda getirilecek şeyin) vücudunu (varlığını) gerektirir.
c) Cenab-ı Allah'ın ilim ve iradesine göre yarattığı şeylerin ve canlıların nizamlı, sanatlı, sağlam ve akıllara hayranlık verecek bir şekilde güzel yaratılması da tekvin sıfatıyla olur.
Tekvin, kudret ve irade gibi mümteni'âta (muhallere) taalluk etmez. Ancak câizâta (mümkinlere) taalluk eder. Mümkinâta taalluku Cenab-ı Allah'ın irâde ve ihtiyarı ile olacağı için layezâlîdir (hâdistir).
Halk, icâd, ten'îm (nimetlendirme ve nimet verme), ta'zîb (azablandırma) ihyâ, imâte (öldürme), tasvir, terzîk gibi ilâhî fiillerin hepsinin mercii, Cenab-ı Allah'ın tekvin sıfatıdır. Tekvin sıfatı bir tanedir. Eserlerinin çeşitli olmasıyla tekvin sıfatının bunlara taalluklarına çeşitli isimler verilir. Tasvir ve terzik gibi. Allah'ın bütün fiilleri ne kadar çeşitli olursa olsun, O'nun zatıyla kaim ve tek bir sıfat olan tekvin sıfatına racidir ve bu sıfatın taalukuyla husûle gelir.
"O bir şey dilediği vakit, ancak O'nun emri buna ol demesidir ki, bu da hemen oluverir" (Yâsin, 36/82) ayeti, tekvin sıfatına ve fiillerinin de buna racî olduğuna delildir.
SIFAT-I İLAHİYYE
Sıfat-ı ilahiyye (es-sıfatül-ilahiyye), "Allah Teâlâ'nın sıfatları" veya "ilahi sıfatlar" demektir.
Allah Teâlâ, kemal sıfatların hepsiyle muttasıf olup, bütün noksan sıfatlardan münezzeh ve berîdir. Mümkin olan şeyleri yaratıp yaratmamak, Yüce Allah hakkında caizdir. Mümkinattan dilediğini yaratır, dilediğini de yaratmaz. Hadd-i zatında Yüce Allah'ın kemal sıfatları sonsuzdur. Fakat öğrenip bilmemiz için İslam âlimleri bunları başlıca 5 kısımda toplamışlardır.
1- Sıfat-ı Nefsiyye (Vücûd),
2- Sıfat-ı Selbiyye (Tenzihat),
3- Sıfat-ı Sübûtiyye (Sıfat-ı Meânî),
4- Esmaül-Hüsna'nın delâlet ettiği manalar ve sıfatlar,
5- Sıfat-ı Haberiyye.
1- Vücûd: Cenab-ı Allah'ın hakkıyyetini ve varlığını gerektiren ve vücûd ile muttasıf olduğunu belirten bir sıfattır. Bazı Kelâm âlimleri Yüce Allah'ın vücûduna "sıfat-ı nefsiyye" demişlerdir. Ebul-Hasenil-Eş'ari ve Ebul-Hüseyin el-Basrî gibi bazı kelâmcılar da Yüce Allah'ın vücûdunu, zatının aynı kabul ettikleri için sıfat saymamışlardır. Cenab-ı Hakk'ın vücûdu, bütün sıfatlarının aslı ve merciidir. Vücüdun zıddı olan adem (yokluk), onun hakkında muhaldir.
2- Sıfat-ı Selbiyye (Tenzihat): Bunlar Cenab-ı Allah'tan her türlü noksanlığı nefy eden ve mahlukata benzerliğini kaldıran sıfatlardır. Bu sıfatların, müslümanların bilmesi lazım geçen asılları beş tanedir.
a) Kıdem: Allah Teâlâ'nın varlığın ezelî olması, başlangıcı olmaması ve varlığına yokluğun sebkat etmemesidir. O'nun hakkında kıdem ve ezeliyyet vacib; bunun zıddı olan hudüs, muhaldir.
b) Beka : Allah Teâlâ'nın varlığının ebedî ve devamlı olması ve sonu olmaması demektir. Kıdem ve Beka, Vacib li-Zatihi ve Vacibül-Vücûd olan Allah Teâlâ'nın zorunlu özelliklerindendir. Fena ve yokluk, Allah Teâlâ hakkında muhaldir. Kıdem ve Beka'ya "sermediyyet"de denilir.
c) Muhalefetün li'l-havadis: Allah Teâlâ'nın zat ve sıfatlarında hiç bir şey ve varlığa benzememesidir. Başka şeyler mümkin, varlıklarında muhtaç, hâdis ve fanidirler. Cenab-ı Hakk ise, Vacib li-zatihi (zatından dolayı varlığı zorunluğu), ihtiyaçsız, ezelî ve ebedîdir. Her şey O'na muhtaçtır. Yüce Allah, mümkin olan varlıkların bütün özelliklerinden münezzehtir. "O'nun benzeri hiç bir şey yoktur. O her şeyi işitici ve görücüdür" (ey-Şura, 42/11).
d) Kıyam bi-zatihi (Kıyam binefsihi): Cenab-ı Allah'ın varlığında ve varlığının devamında hiç bir şeye, zamana ve mekana muhtaç olmayarak zati ile kaim olması ve her türlü ihtiyaçtan münezzeh olması demektir.
e) Vahdaniyyet: Allah Teâlâ'nın zat, sıfat ve fiillerinde bir ve tek olması, O'nun şeriki ve ortağı olmaması demektir. Yani, Yüce Allah, zat ve sıfatlarında tektir. Yegâne hâlik (yaratıcı) ve hakiki müessir O'dur. Yegâne ibadete layık olan O'dur. O'ndan başka mabud, ibadete layık başka bir zat ve nesne yoktur. Bunlardan birini kabul etmeyen, asla mü'min ve muvahhid olamaz.
3- Sıfat-ı Sübûtiyye (Sıfat-ı Zatiyye): Bu sıfatlara Sıfat-ı Zatiyye, (Sıfat-ı Me'ânî) ve Sıfat-ı İkrâm isimleri verilmiştir. Sıfat-ı Sübûtiyye, Yüce Allah'ın zâtı ile kaim olan ve O'nun zatına mukaddes bir manâ ilave eden zatî, vücûdî, sübûti ve hakiki sıfatlardır. Sadece itibari mefhûmlardan ibaret değildir. Ezelden beri Yüce Allah'ın muttasıf olduğu, O'ndan ayrılmayan ve onunla beraber mevcut bulunan sıfatlardır.
Selef âlimlerine göre, bizler Allah'ın sübûti sıfatlarına inanmakla mükellef olup, bunların hakikatını ve Zat-ı Bâri'ye zâid olup olmadığını bilmekle yükümlü değiliz.
Ehl-i Sünnet-i Âmme dediğimiz halef âlimleri olan Eş'ariyye ve Matüridiyye'ye göre, bu sıfatlar, Allah Teâlâ'nın zatına zâid, hakiki ve vücûdî (O'nun zatı ile kaim olarak mevcut bulunan) sıfatlardır. Ehl-i Sünnet-i Âmme âlimleri Yüce Allah'ın bu sıfatlarını şu şekilde ispat ederler:
a- Kur'ân âyetleri ve hadislerle sabittir ki Allah Teâlâ hayy, âlim, kadir, mürîd, semi', basir, mütekellim ve hâlıktır. Böyle olduğunda filozoflar da dahil İslâm âlimlerinin hepsi ittifak etmişlerdir. "Hayy" demek, hayat sahibi demektir. "Âlim", ilim sıfatı olan demektir. Hayatı olmadan hayy (diridir), ilmi olmadan âlimdir, kudretsiz kadirdir, demek mümkün değildir. O halde Hakk Teâlâ bu sıfatlarla muttasıftır.
b- Âlim, kadir kelimeleri, ism-i fail ve mübalağa siğası olarak fer'dir, birer mastardan müştaktırlar. Müştakk (türemiş) olan bu kelimelerin manâlarının Cenâb-ı Bâri'de sabit olması, bunların asıl olan masdarlarının (me'hazül-iştikaklarının) da sabit olmasını gerektirir. Çünkü fer'in sübutu, aslının da sübutunu lâzım kılar. Bir kimse âlim (bilen) olup da onda ilim (bilme) aslının olmaması muhaldir. Allah Teâlâ; âlim, mürid, kadir... olup da O'nda bilme, irade ve kudretin bulunmaması muhaldir.
c- Kur'ân-ı Kerim, Yüce Allah'ın İlim ve Kudret sıfatlarını te'vile ihtimal bırakmayacak şekilde ispat etmektedir: "... Bilin ki Kur'ân Allah'ın ilmiyle indirilmiştir" (Hûd, 11/14);
"Şüphesiz, asıl rızık veren, çetin kuvvet sahibi Allah'tır" (ez-Zariyot, 51/58).
Mu'tezile, Allah'ın zatıyla kaim, zatına zait hakikî ve vücudî sıfatlarının mevcudiyetini reddeder. Yüce Allah'ın sıfat-ı sübûiyyesini es-sıfatül-maneviyye şeklinde kabul eder. es-Sıfatül-maneviyye Allah Teâlâ'nın hayy, âlim, murid, kadir, semi', basir, hâlik ve mütekellim olmasıdır. Halbuki Ehl-i Siinnet-i Âmme'ye göre, es-sıfatul-maneviyye, Yüce Allah'ın zatıyla kaim hakiki sıfatların neticesidir. Mu'tezile, Allah'ın zatıyla kaim sübuti sıfatları olduğunu reddetti. Çünkü, Allah'ın sıfatlarını kabul etmek, Allah'ın zatından başka teaddüd-i kudemayı (Kadimlerin çokluğunu) gerektirir, iddiasında bulundu. Bu konuda Mu'tezilenin gerekçeleri şöylece özetlenebilir:
a- Allah Teâlâ'nın zatıyla kaim, ona zaid hakiki mevcud sıfatları olsa, bunlar ya kadim olur ki, kadim olan bir şey ise kendi zatıyla kaim olur ve başkasına muhtaç olmaz. Bu takdirde sıfatların sayısına teaddüd-i kudemâ (kadimlerin çokluğu) lazım gelir. Kadimlerin çokluğunu kabul etmek ise tevhid inancına aykırıdır.
Veyahut da sıfatlar hâdis olur. Sıfatların hâdis olması, Zat-ı Bâri'nin zâtı ile hâdis olan şeylerin kaim olması, batıl ve muhaldir.
b- Allah'ın zâtına zâid mevcud sıfatları olsa, Zat-ı Bâri'nin eksik olup başkalarıyla tamamlanmış (istikmâl bil-gayr) bulunması gerekir. Allah Teâlâ, zatıyla kâmil olup istikmâl bil-gayr'den münezzehtir. O halde Allah'ın zâtına zâid mevcut sıfatları yoktur. Allah, hayatı olmadan zatıyla hayy'dir. İlmi olmadan zatıyla âlimdir. Kudreti olmadan zatıyla kadirdir... Allah'ın bu sıfatları zatının aynıdır. Allah Teâlâ'nın zatının hayyiyet (dirilik), alimiyyet, kaderiyyet... halleri vardır. Bu halle de itibâri olup vücud ile vasıflanmazlar derler. Ehl-i Sünnet-i Âmme, Mu'tezilenin sübutî sıfatlar hakkındaki bu görüşlerine şöyle cevap verirler: "Sıfatları, Allah'ın zatının aynı değildirler; ondan ayrılan gayrı da değildirler".
Methum itibariyle sıfattan anlaşılan anlam, zattan anlaşılan anlamdan başkadır. Eğer sıfatları Zat-ı Bâri'nin aynı kabul edilirse:
a) Zât ve sıfatlar manâ bakımından birbirlerine karıştırılır. İlmin hayatın aynı; kudretin ilmin aynı olması gerekir. Böyle olunca, "Kudret Allah'ın zatıdır, Allah'ın zatı ilimdir, Allah'ın zâtı, iradedir, yaratmaktır" demek caiz olur. Bunun batıl olduğunda ise şüphe yoktur.
b) Eğer sıfatları Zât-ı Bâri'nin aynı olsaydı, mesela "ilim"; kadir, hayy, murid, vacibül-vücud, bu âlemin hâlıkı, mahlûkâtın mabudu ve her türlü kemal sıfatları ile muttasıf olması gerekirdi. Bu ise muhaldir. Böylece zât ve sıfatları anlamada karışıklığa düşülürdü.
c) Sıfatlar Zatullahın aynı olsaydı, hiç bir bürhana ihtiyaç duymadan, Allah'ın âlim, kadir, hayy, semi' ve basîr olduğunu bilmemiz gerekirdi.
Çünkü bir şeyin aynının kendisi olması zorunludur.
d) Allah Teâlâ'nın bu sıfatlardan (manâlardan) halî olması, onda noksanlık gerektireceğinden, bunlarla muttasıf olması zorunludur.
Zatullah, bil-icab (zorunlu olarak) kemalâtın menşeidir. Zât-ı Bâri, sıfatlarını gerektirir. Eğer, sıfatlar zatının dışından gelip Allah'a ilave olunsalardı; o zaman istikmal bil-gayr (Allah'ın başkasıyla kâmil olması) Iâzım gelirdi. Halbuki Yüce Allah, zorunlu olarak zatının gerektirdiği ve zatıyla kaim olan sıfatlarıyla tek ilâhtır.
Sıfat-ı Sübûtiyye, Allah'ın zatının gayri de değil; O'nun zatının muktezasıdırlar.
Birbirinin aynı olmayıp birbirlerinden başka bulunan iki şeye birbirlerinin gayridir (birbirlerinden başkadır) denilir. Biri diğeri olmayan ve birbirlerinden ayrılan şeyler, birbirlerinden başkadır. Sıfatları ise Allah'ın zatının ve bir sıfatı diğer sıfatının gayri değildir. Sıfatlar, vücud itibariyle Zat-ı Bâri ile birdirler.
İki şeyin birbirlerinden ayrılması mümkin olursa, bunlar da birbirlerinin gayridir. Ayrılmak ya mekanda olur, iki cisim gibi; ya da baba oğul gibi zamanda olur. Veyahut da mevcud ve ma'dum (yok olmuş) varlık ve yokluk itibariyle olur. Bu şekillerde sıfatlar, Allah'ın zatının gayri olsa, sıfatların birden fazla vücudlarının olması ve dolayısıyla teaddüd-i Kudema (Zatullah'tan ayrı kadimlerin bulunması) lâzım gelir. Bu ise batıldır. Sıfatı İlahiyyenin Zatullah'tan ve birbirlerinden ayrılması ve başka şeylere hulûl etmesi ve yok olması asla mümkin değildir. Bir kimse "evde Zeyd'den başkası yoktur" der ise; kimse "evde Zeyd'den başka onun eli, kalbi, beyni de var mıdır?" demez. Gerçi Zeyd'den elinin, kalbinin... ayrılması mümkündür. Allah'tan sıfatlarının ayrılması asla caiz ve mümkin değildir. Hak Teâlâ'nın zatı sıfatsız, sıfatları da zatsız tasavvur edilemez. Allah zat ve sıfatlarıyla beraber tektir. Sıfatları vücudu Zat-ı Bâri'ye tâbi ve onunla kaim olan manalardır. 10 rakamı kendisinde bir adedi olmadan; 10 rakamının biri de 10 sayısından ayrı olarak tasavvur edilemez. 10'dan 1 veya iki ayrılınca o rakam 10 olmaz.
Doğrusu Allah Teâlâ'nın bu kemal sıfatlarıyla muttasıf olduğuna inanmak dinin gereklerindendir. Bunlarla nasıl muttasıf olduğunun bilgisi Allah Teâlâ'ya havale edilir. Şüphesiz, sıfatlarıyla nasıl muttasıf olduğunu ancak Hakk Teâlâ bilir.
Sıfat-ı Sübütiyye, Matüridilere göre, sekiz; Eş'arilere göre yedi'dir.
1- Hayat: Cenab-ı Hakk'ın bütün hayatların kaynağı olan ezelî ve ebedî, hakiki bir hayat ile muttasıf olmasıdır. O'nun hakkında bunun zıddı olan memat (ölü olmak) muhaldir.
2- İlim: Cenab-ı Allah'ın olmuş ve olacak her şeyi bilmesidir. O'nun hakkında bilgisizlik muhaldir.
3- Kudret: Cenab-ı Hakk'ın her şeyi (mümkini) yaratmaya ve yok etmeye gücünün yetmesidir. O'nun hakkında acz muhaldir.
4- İrade: Allah Teâlâ'nın mecbur olmadan yaratacağı her mümkini istediği şekilde dilemesi ve her şeyde serbest irade ve ihtiyar sahibi olmasıdır. O'nun dilemesi olmadan hiç bir şey vukua gelmez.
5- Basar: Allah'ın her şeyi görmesidir.
6- Semi': Allah'ın her şeyi işitmesi.
7- Kelâm: Allah Teâlâ'nın zatına mahsus kelamı ve konuşmasıdır.
8- Tekvin: Cenab-ı Hakk'ın dilediği şeyleri yok iken yaratması, vücuda getirmesi, var olanları da yok etmesidir. Matüridilere göre, Tekvin sıfatı Yüce Allah'ın zatıyla kaim ezeli ve hakiki bir sıfattır. Terzik, tasvir, ihya, imate (öldürme), inma' (büyütme) ve diğer bütün işlerin mercii (masdarı) tekvin sıfatıdır. Allahın var edeceği her şey ve iş bu sıfatın teallukuyla vücûda gelir.
Eş'arilere göre, Tekvin, diğer yedi sıfat gibi müstakil ve hakiki bir sıfat olmayıp Cenab-ı Hakk'ın yaratacağı şeylere kudret sıfatının hâdis olan teallukunun ismidir. Tekvin, kudret sıfatına racidir. Cenab-ı Hakk'ın bütün işlerinin mercii, Kudret sıfatıdır. Allah her mümkini ezeli iradesi ve ilmine uygun olarak kudret sıfatıyla yaratır.
Bu sekiz sıfattan hayat, ilim, irade, kudret, tekvin nakil ile isbat edildiği gibi, doğrudan doğruya akıl ile de isbat edilebilir. Diğerleri ise özellikle nakli delil ile isbat edilir. Sıfat-ı Sübütiyyeden irade, kudret ve tekvin, mümkinlere tealluk eder; vacib ve muhallere (mümteni'âta) tealluk etmez. Çünkü vacib, varlığı zatın muktezası olup ezelî ve ebedî olandır. Muhtaç olmayandır. Yaratılan her şeye hâdis (sonradan var edilmiş) ve varlığında ve varlığın devamında yaratıcısına muhtaç olur. Muhal vukuu aklen imkânsız ve çelişik olandır. Mesela; bir masa aynı anda iki yerde olmaz. Aynı masa aynı anda iki yerde olursa birin iki etmesi gerekir. Bir her zaman birdir; birin iki olması aklen muhaldir.
Hayat sıfatı bir şeye tealluk etmez. İlim ve Kelam sıfatları, vacib, mümkin ve muhallere tealluk eder. İlim, keşif ve açık olma yoluyla; Kelâm, delâlet yoluyla tealluk eder. Sem' ve basar; mevcudâta yani işitilmek ve görülmek şanından olan şeylere tealluk eder.
4- Esmaül-Hüsna'nın delalet ettiği sıfat ve manalar:
Kur'an-ı Kerim ve hadislerde zikredilen el-esmaül-hüsna'nın (bk. Tirmizi, Daavat, 83; Hakim, Müstedrek, I,16-17) her bir sıfat-ı ilahiyeden birine delâlet eder. Esmaül-Hüsna'nın (Allah'ın güzel isimlerinin) çoğu, Allah'ın sıfat-ı selbiyye, sıfat-ı sübûtiyye ve fiili sıfatlarını açıklayıcı durumdadır.
Esmaül-Hüsna'nın bir kısmı da Yüce Allah'ın rububiyyet, azamet, celâl ve cemâl sıfatlarıdır. Mesela, Rabb, Rahman, Rahim ve Malik (melik) O'nun rubûbiyyet sıfatlarını bildirir. Kuddüs, sıfat-ı selbiyyenin hepsine delâlet eder. el-Hakem, el-Adl, el-Halim, el-Azim, el-Gafur, eş-Şekur, el-Aliyy, Allah'ın celâl ve cemal sıfatlarına delâlet eder. Bunlardan bazısı sıfat-ı mütekabiledir (birbirlerine karşıt olanlardır). Rızâ, sehat, hubb ve buğz, afv ve intikam gibi... Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarının her biri birer kemaldir. O'nun kemâlâtına nihayet yoktur.
5- Haberî Sıfatlar Kur'an-ı Kerim ve hadislerde zahir manaları ile Cenab-ı Hakk'ın tenzih etme esası ile uyuşmayan bir takım sıfatlar varid olmuştur. Sırf nakil ve haberlerde geldiği için bu sıfatlara es-Sıfatül-haberiyye (haberlerde varid olan sıfatlar) denilmiştir.
Selef âlimleri, bu sıfatları, teşbihsiz, tecsimsiz (mahlukatın sıfatlarına benzetmeksizin ve cismiyet vermeksizin) temsilsiz ve keyfiyetini Allah'a havale ederek kabul etmişler ve bunlar hakkında herhangi bir te'vile gitmemişlerdir ve yorum yapmamışlardır.
İmam Eş'arî ile İmam Matüridî bu konuda selefin yoluna uymuşlardır.
Haşeviyye (sahih, zayıf demeyip buldukları her hadisi alıp bunların zahirlerine bağlananlar) ile Şia'dan bazıları haberlerde varid olan bu lafızların zahirine tutunarak teşbih vadisine düştüler. İlk defa Hişâm b. Hakem ve Hişâm b. Salim el-Cevâlikî, Allah Teâlâ'yı insana benzeterek O'na insanların organları gibi bir takım organlar isnad edip Müşebbihe ve Mücessime mezhebini ihdâs ettiler. Kerramiye mezhebinin kurucusu Muhammed b. Kerram da Yüce Allah'ın Arş'ın üzerinde durduğunu ve Arş'a temas ettiğini söylemiştir.
Eş'ariyye ve Matüridiyye kelâmcılarının müteahhirîni "müslüman halk bu lafızların zahirlerine bağlanarak Allah Teâlâ hakkında teşbihe düşer" korkusuyla haberî sıfatları mecaz manalarına hamlederek te'vil etmiş ve bunlara Cenab-ı Hakk'ın azametine layık olan birer manâ vermişler ve verdikleri manâ da kat'idir dememişler ve bunların murad edilen gerçek anlamım ve keyfiyetini Allah bilir demişlerdir.
Kur'an-ı Kerim de geçen haberî sıfatlardan örnekler ve müteahhirine göre anlamları:
1- İstivâ': Rahman olan Allah Arş üzerine istiva etmiştir" (Ta-Ha, 20/5). İstivâ'ya kalır, galebe, istilâ, hüküm, idaresi ve tedbiri altına alma, tasarruf, ulûvv (yücelik) anlamı vermişlerdir.
2- Yed, Yedeyn: Kudret, nimet, teşrif Rabbi şöyle demişti:" Ey iblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir" (es-Sad 38/75).
3- Vech: Zât, vücûd (bk. er-Rahman, 55/27).
4- Kabza: Kudret, mülk, tasarruf (bk. ez-Zümer, 39/67).
5- Yemîn: Tastamam kudret ve kuvvet (bk. ez-Zümer, 39/67).
6- Ayn, A'yün: Basar sıfatına irca' olunur (bk. Ta-Ha, 20/39; Hud, 11/37). Nezâret, gözetim, bakım demektir. Muhafaza ve yardım etmeyi de ifade eder.
7- Cenb: Türkçede, yan ve kat anlamına gelen bu kelimeyi emir ve taat olarak yorumlamışlardır: "Her bir nefsin, Allah cenbinde (katında) işlediğim kusurlardan dolayı vay hasret ve nedametime diyeceği... "(ez-Zümer, 39/56).
8- İstihyâ: Türkçede utanmak anlamına gelen bu kelimeye; terk etmek, çekinmek, sakınmak (istinkaf) anlamını vermişlerdir: "Gerçekte Allah, bir sivri sineği ve bunun üstündekini (büyüğünü) mesel ve (misal) getirmekten çekinmez..." (el-Bakara, 2/26).
9- İtyân ve Meci': Bu kelimelerin mahlukat hakkındaki gelmek, bir yerden bir yere intikal etmek anlamlarından Cenab-ı Hakk münezzehtir. "Ve cae Rabbüke" (Rabbinin emri geldi) (el-fecr, 89/22); "En ye'ti-yehümullahü: Allah'ın âyeti ve azabının gelmesi " (el-Bakara, 2/210).
Cenab-ı Hakk, büyüklüğünü ve kemallerinin sonsuzluğunu kullarına anlatıp tanıtmak ve onların anlamlarını kolaylaştırmak için Kitab-ı Kerim'inde bu kelimeleri mecaz olarak kullanmıştır. Yoksa Cenab-ı Allah, haberî sıfatlardaki geçen bu kelimelerin mahlukâtı hakkında geçerli olan manalarından münezzehtir. (Sa'deddin et-Taftâzânî, Şerhul-Makasıd, İstanbul 1305, II, s. 61-79, 108-111; Şerhul-Akaid, İstanbul 1310, s. 65-84; es-Seyyidü'ş-Şerif el-Cürcânî, Şerhul-Mevakıf, İstanbul 1239, s. 147, 471-479; İmam Zeyneddin Mer'î, Ekavilü's-Sikat Te'vilül-Esma-i ve's-Sı)at, Beyrut 1406/1985; Ahmet Asım, Merhu'f-Meâli Şerhul-Emali, İstanbul 1304; Abdüllatif Harput, Tenkihul Kelam, Abdüsselam, b. İbrahim el-Lakkanî, Şerh-ü Cevherati't-Tevhid; İzmirli İsmail Nakkı, Yeni İlm-i Kelam; Şehristanî, el-Milel ve'n Nihal).
Sıfat-ı ilahiyye (es-sıfatül-ilahiyye), "Allah Teâlâ'nın sıfatları" veya "ilahi sıfatlar" demektir.
Allah Teâlâ, kemal sıfatların hepsiyle muttasıf olup, bütün noksan sıfatlardan münezzeh ve berîdir. Mümkin olan şeyleri yaratıp yaratmamak, Yüce Allah hakkında caizdir. Mümkinattan dilediğini yaratır, dilediğini de yaratmaz. Hadd-i zatında Yüce Allah'ın kemal sıfatları sonsuzdur. Fakat öğrenip bilmemiz için İslam âlimleri bunları başlıca 5 kısımda toplamışlardır.
1- Sıfat-ı Nefsiyye (Vücûd),
2- Sıfat-ı Selbiyye (Tenzihat),
3- Sıfat-ı Sübûtiyye (Sıfat-ı Meânî),
4- Esmaül-Hüsna'nın delâlet ettiği manalar ve sıfatlar,
5- Sıfat-ı Haberiyye.
1- Vücûd: Cenab-ı Allah'ın hakkıyyetini ve varlığını gerektiren ve vücûd ile muttasıf olduğunu belirten bir sıfattır. Bazı Kelâm âlimleri Yüce Allah'ın vücûduna "sıfat-ı nefsiyye" demişlerdir. Ebul-Hasenil-Eş'ari ve Ebul-Hüseyin el-Basrî gibi bazı kelâmcılar da Yüce Allah'ın vücûdunu, zatının aynı kabul ettikleri için sıfat saymamışlardır. Cenab-ı Hakk'ın vücûdu, bütün sıfatlarının aslı ve merciidir. Vücüdun zıddı olan adem (yokluk), onun hakkında muhaldir.
2- Sıfat-ı Selbiyye (Tenzihat): Bunlar Cenab-ı Allah'tan her türlü noksanlığı nefy eden ve mahlukata benzerliğini kaldıran sıfatlardır. Bu sıfatların, müslümanların bilmesi lazım geçen asılları beş tanedir.
a) Kıdem: Allah Teâlâ'nın varlığın ezelî olması, başlangıcı olmaması ve varlığına yokluğun sebkat etmemesidir. O'nun hakkında kıdem ve ezeliyyet vacib; bunun zıddı olan hudüs, muhaldir.
b) Beka : Allah Teâlâ'nın varlığının ebedî ve devamlı olması ve sonu olmaması demektir. Kıdem ve Beka, Vacib li-Zatihi ve Vacibül-Vücûd olan Allah Teâlâ'nın zorunlu özelliklerindendir. Fena ve yokluk, Allah Teâlâ hakkında muhaldir. Kıdem ve Beka'ya "sermediyyet"de denilir.
c) Muhalefetün li'l-havadis: Allah Teâlâ'nın zat ve sıfatlarında hiç bir şey ve varlığa benzememesidir. Başka şeyler mümkin, varlıklarında muhtaç, hâdis ve fanidirler. Cenab-ı Hakk ise, Vacib li-zatihi (zatından dolayı varlığı zorunluğu), ihtiyaçsız, ezelî ve ebedîdir. Her şey O'na muhtaçtır. Yüce Allah, mümkin olan varlıkların bütün özelliklerinden münezzehtir. "O'nun benzeri hiç bir şey yoktur. O her şeyi işitici ve görücüdür" (ey-Şura, 42/11).
d) Kıyam bi-zatihi (Kıyam binefsihi): Cenab-ı Allah'ın varlığında ve varlığının devamında hiç bir şeye, zamana ve mekana muhtaç olmayarak zati ile kaim olması ve her türlü ihtiyaçtan münezzeh olması demektir.
e) Vahdaniyyet: Allah Teâlâ'nın zat, sıfat ve fiillerinde bir ve tek olması, O'nun şeriki ve ortağı olmaması demektir. Yani, Yüce Allah, zat ve sıfatlarında tektir. Yegâne hâlik (yaratıcı) ve hakiki müessir O'dur. Yegâne ibadete layık olan O'dur. O'ndan başka mabud, ibadete layık başka bir zat ve nesne yoktur. Bunlardan birini kabul etmeyen, asla mü'min ve muvahhid olamaz.
3- Sıfat-ı Sübûtiyye (Sıfat-ı Zatiyye): Bu sıfatlara Sıfat-ı Zatiyye, (Sıfat-ı Me'ânî) ve Sıfat-ı İkrâm isimleri verilmiştir. Sıfat-ı Sübûtiyye, Yüce Allah'ın zâtı ile kaim olan ve O'nun zatına mukaddes bir manâ ilave eden zatî, vücûdî, sübûti ve hakiki sıfatlardır. Sadece itibari mefhûmlardan ibaret değildir. Ezelden beri Yüce Allah'ın muttasıf olduğu, O'ndan ayrılmayan ve onunla beraber mevcut bulunan sıfatlardır.
Selef âlimlerine göre, bizler Allah'ın sübûti sıfatlarına inanmakla mükellef olup, bunların hakikatını ve Zat-ı Bâri'ye zâid olup olmadığını bilmekle yükümlü değiliz.
Ehl-i Sünnet-i Âmme dediğimiz halef âlimleri olan Eş'ariyye ve Matüridiyye'ye göre, bu sıfatlar, Allah Teâlâ'nın zatına zâid, hakiki ve vücûdî (O'nun zatı ile kaim olarak mevcut bulunan) sıfatlardır. Ehl-i Sünnet-i Âmme âlimleri Yüce Allah'ın bu sıfatlarını şu şekilde ispat ederler:
a- Kur'ân âyetleri ve hadislerle sabittir ki Allah Teâlâ hayy, âlim, kadir, mürîd, semi', basir, mütekellim ve hâlıktır. Böyle olduğunda filozoflar da dahil İslâm âlimlerinin hepsi ittifak etmişlerdir. "Hayy" demek, hayat sahibi demektir. "Âlim", ilim sıfatı olan demektir. Hayatı olmadan hayy (diridir), ilmi olmadan âlimdir, kudretsiz kadirdir, demek mümkün değildir. O halde Hakk Teâlâ bu sıfatlarla muttasıftır.
b- Âlim, kadir kelimeleri, ism-i fail ve mübalağa siğası olarak fer'dir, birer mastardan müştaktırlar. Müştakk (türemiş) olan bu kelimelerin manâlarının Cenâb-ı Bâri'de sabit olması, bunların asıl olan masdarlarının (me'hazül-iştikaklarının) da sabit olmasını gerektirir. Çünkü fer'in sübutu, aslının da sübutunu lâzım kılar. Bir kimse âlim (bilen) olup da onda ilim (bilme) aslının olmaması muhaldir. Allah Teâlâ; âlim, mürid, kadir... olup da O'nda bilme, irade ve kudretin bulunmaması muhaldir.
c- Kur'ân-ı Kerim, Yüce Allah'ın İlim ve Kudret sıfatlarını te'vile ihtimal bırakmayacak şekilde ispat etmektedir: "... Bilin ki Kur'ân Allah'ın ilmiyle indirilmiştir" (Hûd, 11/14);
"Şüphesiz, asıl rızık veren, çetin kuvvet sahibi Allah'tır" (ez-Zariyot, 51/58).
Mu'tezile, Allah'ın zatıyla kaim, zatına zait hakikî ve vücudî sıfatlarının mevcudiyetini reddeder. Yüce Allah'ın sıfat-ı sübûiyyesini es-sıfatül-maneviyye şeklinde kabul eder. es-Sıfatül-maneviyye Allah Teâlâ'nın hayy, âlim, murid, kadir, semi', basir, hâlik ve mütekellim olmasıdır. Halbuki Ehl-i Siinnet-i Âmme'ye göre, es-sıfatul-maneviyye, Yüce Allah'ın zatıyla kaim hakiki sıfatların neticesidir. Mu'tezile, Allah'ın zatıyla kaim sübuti sıfatları olduğunu reddetti. Çünkü, Allah'ın sıfatlarını kabul etmek, Allah'ın zatından başka teaddüd-i kudemayı (Kadimlerin çokluğunu) gerektirir, iddiasında bulundu. Bu konuda Mu'tezilenin gerekçeleri şöylece özetlenebilir:
a- Allah Teâlâ'nın zatıyla kaim, ona zaid hakiki mevcud sıfatları olsa, bunlar ya kadim olur ki, kadim olan bir şey ise kendi zatıyla kaim olur ve başkasına muhtaç olmaz. Bu takdirde sıfatların sayısına teaddüd-i kudemâ (kadimlerin çokluğu) lazım gelir. Kadimlerin çokluğunu kabul etmek ise tevhid inancına aykırıdır.
Veyahut da sıfatlar hâdis olur. Sıfatların hâdis olması, Zat-ı Bâri'nin zâtı ile hâdis olan şeylerin kaim olması, batıl ve muhaldir.
b- Allah'ın zâtına zâid mevcud sıfatları olsa, Zat-ı Bâri'nin eksik olup başkalarıyla tamamlanmış (istikmâl bil-gayr) bulunması gerekir. Allah Teâlâ, zatıyla kâmil olup istikmâl bil-gayr'den münezzehtir. O halde Allah'ın zâtına zâid mevcut sıfatları yoktur. Allah, hayatı olmadan zatıyla hayy'dir. İlmi olmadan zatıyla âlimdir. Kudreti olmadan zatıyla kadirdir... Allah'ın bu sıfatları zatının aynıdır. Allah Teâlâ'nın zatının hayyiyet (dirilik), alimiyyet, kaderiyyet... halleri vardır. Bu halle de itibâri olup vücud ile vasıflanmazlar derler. Ehl-i Sünnet-i Âmme, Mu'tezilenin sübutî sıfatlar hakkındaki bu görüşlerine şöyle cevap verirler: "Sıfatları, Allah'ın zatının aynı değildirler; ondan ayrılan gayrı da değildirler".
Methum itibariyle sıfattan anlaşılan anlam, zattan anlaşılan anlamdan başkadır. Eğer sıfatları Zat-ı Bâri'nin aynı kabul edilirse:
a) Zât ve sıfatlar manâ bakımından birbirlerine karıştırılır. İlmin hayatın aynı; kudretin ilmin aynı olması gerekir. Böyle olunca, "Kudret Allah'ın zatıdır, Allah'ın zatı ilimdir, Allah'ın zâtı, iradedir, yaratmaktır" demek caiz olur. Bunun batıl olduğunda ise şüphe yoktur.
b) Eğer sıfatları Zât-ı Bâri'nin aynı olsaydı, mesela "ilim"; kadir, hayy, murid, vacibül-vücud, bu âlemin hâlıkı, mahlûkâtın mabudu ve her türlü kemal sıfatları ile muttasıf olması gerekirdi. Bu ise muhaldir. Böylece zât ve sıfatları anlamada karışıklığa düşülürdü.
c) Sıfatlar Zatullahın aynı olsaydı, hiç bir bürhana ihtiyaç duymadan, Allah'ın âlim, kadir, hayy, semi' ve basîr olduğunu bilmemiz gerekirdi.
Çünkü bir şeyin aynının kendisi olması zorunludur.
d) Allah Teâlâ'nın bu sıfatlardan (manâlardan) halî olması, onda noksanlık gerektireceğinden, bunlarla muttasıf olması zorunludur.
Zatullah, bil-icab (zorunlu olarak) kemalâtın menşeidir. Zât-ı Bâri, sıfatlarını gerektirir. Eğer, sıfatlar zatının dışından gelip Allah'a ilave olunsalardı; o zaman istikmal bil-gayr (Allah'ın başkasıyla kâmil olması) Iâzım gelirdi. Halbuki Yüce Allah, zorunlu olarak zatının gerektirdiği ve zatıyla kaim olan sıfatlarıyla tek ilâhtır.
Sıfat-ı Sübûtiyye, Allah'ın zatının gayri de değil; O'nun zatının muktezasıdırlar.
Birbirinin aynı olmayıp birbirlerinden başka bulunan iki şeye birbirlerinin gayridir (birbirlerinden başkadır) denilir. Biri diğeri olmayan ve birbirlerinden ayrılan şeyler, birbirlerinden başkadır. Sıfatları ise Allah'ın zatının ve bir sıfatı diğer sıfatının gayri değildir. Sıfatlar, vücud itibariyle Zat-ı Bâri ile birdirler.
İki şeyin birbirlerinden ayrılması mümkin olursa, bunlar da birbirlerinin gayridir. Ayrılmak ya mekanda olur, iki cisim gibi; ya da baba oğul gibi zamanda olur. Veyahut da mevcud ve ma'dum (yok olmuş) varlık ve yokluk itibariyle olur. Bu şekillerde sıfatlar, Allah'ın zatının gayri olsa, sıfatların birden fazla vücudlarının olması ve dolayısıyla teaddüd-i Kudema (Zatullah'tan ayrı kadimlerin bulunması) lâzım gelir. Bu ise batıldır. Sıfatı İlahiyyenin Zatullah'tan ve birbirlerinden ayrılması ve başka şeylere hulûl etmesi ve yok olması asla mümkin değildir. Bir kimse "evde Zeyd'den başkası yoktur" der ise; kimse "evde Zeyd'den başka onun eli, kalbi, beyni de var mıdır?" demez. Gerçi Zeyd'den elinin, kalbinin... ayrılması mümkündür. Allah'tan sıfatlarının ayrılması asla caiz ve mümkin değildir. Hak Teâlâ'nın zatı sıfatsız, sıfatları da zatsız tasavvur edilemez. Allah zat ve sıfatlarıyla beraber tektir. Sıfatları vücudu Zat-ı Bâri'ye tâbi ve onunla kaim olan manalardır. 10 rakamı kendisinde bir adedi olmadan; 10 rakamının biri de 10 sayısından ayrı olarak tasavvur edilemez. 10'dan 1 veya iki ayrılınca o rakam 10 olmaz.
Doğrusu Allah Teâlâ'nın bu kemal sıfatlarıyla muttasıf olduğuna inanmak dinin gereklerindendir. Bunlarla nasıl muttasıf olduğunun bilgisi Allah Teâlâ'ya havale edilir. Şüphesiz, sıfatlarıyla nasıl muttasıf olduğunu ancak Hakk Teâlâ bilir.
Sıfat-ı Sübütiyye, Matüridilere göre, sekiz; Eş'arilere göre yedi'dir.
1- Hayat: Cenab-ı Hakk'ın bütün hayatların kaynağı olan ezelî ve ebedî, hakiki bir hayat ile muttasıf olmasıdır. O'nun hakkında bunun zıddı olan memat (ölü olmak) muhaldir.
2- İlim: Cenab-ı Allah'ın olmuş ve olacak her şeyi bilmesidir. O'nun hakkında bilgisizlik muhaldir.
3- Kudret: Cenab-ı Hakk'ın her şeyi (mümkini) yaratmaya ve yok etmeye gücünün yetmesidir. O'nun hakkında acz muhaldir.
4- İrade: Allah Teâlâ'nın mecbur olmadan yaratacağı her mümkini istediği şekilde dilemesi ve her şeyde serbest irade ve ihtiyar sahibi olmasıdır. O'nun dilemesi olmadan hiç bir şey vukua gelmez.
5- Basar: Allah'ın her şeyi görmesidir.
6- Semi': Allah'ın her şeyi işitmesi.
7- Kelâm: Allah Teâlâ'nın zatına mahsus kelamı ve konuşmasıdır.
8- Tekvin: Cenab-ı Hakk'ın dilediği şeyleri yok iken yaratması, vücuda getirmesi, var olanları da yok etmesidir. Matüridilere göre, Tekvin sıfatı Yüce Allah'ın zatıyla kaim ezeli ve hakiki bir sıfattır. Terzik, tasvir, ihya, imate (öldürme), inma' (büyütme) ve diğer bütün işlerin mercii (masdarı) tekvin sıfatıdır. Allahın var edeceği her şey ve iş bu sıfatın teallukuyla vücûda gelir.
Eş'arilere göre, Tekvin, diğer yedi sıfat gibi müstakil ve hakiki bir sıfat olmayıp Cenab-ı Hakk'ın yaratacağı şeylere kudret sıfatının hâdis olan teallukunun ismidir. Tekvin, kudret sıfatına racidir. Cenab-ı Hakk'ın bütün işlerinin mercii, Kudret sıfatıdır. Allah her mümkini ezeli iradesi ve ilmine uygun olarak kudret sıfatıyla yaratır.
Bu sekiz sıfattan hayat, ilim, irade, kudret, tekvin nakil ile isbat edildiği gibi, doğrudan doğruya akıl ile de isbat edilebilir. Diğerleri ise özellikle nakli delil ile isbat edilir. Sıfat-ı Sübütiyyeden irade, kudret ve tekvin, mümkinlere tealluk eder; vacib ve muhallere (mümteni'âta) tealluk etmez. Çünkü vacib, varlığı zatın muktezası olup ezelî ve ebedî olandır. Muhtaç olmayandır. Yaratılan her şeye hâdis (sonradan var edilmiş) ve varlığında ve varlığın devamında yaratıcısına muhtaç olur. Muhal vukuu aklen imkânsız ve çelişik olandır. Mesela; bir masa aynı anda iki yerde olmaz. Aynı masa aynı anda iki yerde olursa birin iki etmesi gerekir. Bir her zaman birdir; birin iki olması aklen muhaldir.
Hayat sıfatı bir şeye tealluk etmez. İlim ve Kelam sıfatları, vacib, mümkin ve muhallere tealluk eder. İlim, keşif ve açık olma yoluyla; Kelâm, delâlet yoluyla tealluk eder. Sem' ve basar; mevcudâta yani işitilmek ve görülmek şanından olan şeylere tealluk eder.
4- Esmaül-Hüsna'nın delalet ettiği sıfat ve manalar:
Kur'an-ı Kerim ve hadislerde zikredilen el-esmaül-hüsna'nın (bk. Tirmizi, Daavat, 83; Hakim, Müstedrek, I,16-17) her bir sıfat-ı ilahiyeden birine delâlet eder. Esmaül-Hüsna'nın (Allah'ın güzel isimlerinin) çoğu, Allah'ın sıfat-ı selbiyye, sıfat-ı sübûtiyye ve fiili sıfatlarını açıklayıcı durumdadır.
Esmaül-Hüsna'nın bir kısmı da Yüce Allah'ın rububiyyet, azamet, celâl ve cemâl sıfatlarıdır. Mesela, Rabb, Rahman, Rahim ve Malik (melik) O'nun rubûbiyyet sıfatlarını bildirir. Kuddüs, sıfat-ı selbiyyenin hepsine delâlet eder. el-Hakem, el-Adl, el-Halim, el-Azim, el-Gafur, eş-Şekur, el-Aliyy, Allah'ın celâl ve cemal sıfatlarına delâlet eder. Bunlardan bazısı sıfat-ı mütekabiledir (birbirlerine karşıt olanlardır). Rızâ, sehat, hubb ve buğz, afv ve intikam gibi... Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarının her biri birer kemaldir. O'nun kemâlâtına nihayet yoktur.
5- Haberî Sıfatlar Kur'an-ı Kerim ve hadislerde zahir manaları ile Cenab-ı Hakk'ın tenzih etme esası ile uyuşmayan bir takım sıfatlar varid olmuştur. Sırf nakil ve haberlerde geldiği için bu sıfatlara es-Sıfatül-haberiyye (haberlerde varid olan sıfatlar) denilmiştir.
Selef âlimleri, bu sıfatları, teşbihsiz, tecsimsiz (mahlukatın sıfatlarına benzetmeksizin ve cismiyet vermeksizin) temsilsiz ve keyfiyetini Allah'a havale ederek kabul etmişler ve bunlar hakkında herhangi bir te'vile gitmemişlerdir ve yorum yapmamışlardır.
İmam Eş'arî ile İmam Matüridî bu konuda selefin yoluna uymuşlardır.
Haşeviyye (sahih, zayıf demeyip buldukları her hadisi alıp bunların zahirlerine bağlananlar) ile Şia'dan bazıları haberlerde varid olan bu lafızların zahirine tutunarak teşbih vadisine düştüler. İlk defa Hişâm b. Hakem ve Hişâm b. Salim el-Cevâlikî, Allah Teâlâ'yı insana benzeterek O'na insanların organları gibi bir takım organlar isnad edip Müşebbihe ve Mücessime mezhebini ihdâs ettiler. Kerramiye mezhebinin kurucusu Muhammed b. Kerram da Yüce Allah'ın Arş'ın üzerinde durduğunu ve Arş'a temas ettiğini söylemiştir.
Eş'ariyye ve Matüridiyye kelâmcılarının müteahhirîni "müslüman halk bu lafızların zahirlerine bağlanarak Allah Teâlâ hakkında teşbihe düşer" korkusuyla haberî sıfatları mecaz manalarına hamlederek te'vil etmiş ve bunlara Cenab-ı Hakk'ın azametine layık olan birer manâ vermişler ve verdikleri manâ da kat'idir dememişler ve bunların murad edilen gerçek anlamım ve keyfiyetini Allah bilir demişlerdir.
Kur'an-ı Kerim de geçen haberî sıfatlardan örnekler ve müteahhirine göre anlamları:
1- İstivâ': Rahman olan Allah Arş üzerine istiva etmiştir" (Ta-Ha, 20/5). İstivâ'ya kalır, galebe, istilâ, hüküm, idaresi ve tedbiri altına alma, tasarruf, ulûvv (yücelik) anlamı vermişlerdir.
2- Yed, Yedeyn: Kudret, nimet, teşrif Rabbi şöyle demişti:" Ey iblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir" (es-Sad 38/75).
3- Vech: Zât, vücûd (bk. er-Rahman, 55/27).
4- Kabza: Kudret, mülk, tasarruf (bk. ez-Zümer, 39/67).
5- Yemîn: Tastamam kudret ve kuvvet (bk. ez-Zümer, 39/67).
6- Ayn, A'yün: Basar sıfatına irca' olunur (bk. Ta-Ha, 20/39; Hud, 11/37). Nezâret, gözetim, bakım demektir. Muhafaza ve yardım etmeyi de ifade eder.
7- Cenb: Türkçede, yan ve kat anlamına gelen bu kelimeyi emir ve taat olarak yorumlamışlardır: "Her bir nefsin, Allah cenbinde (katında) işlediğim kusurlardan dolayı vay hasret ve nedametime diyeceği... "(ez-Zümer, 39/56).
8- İstihyâ: Türkçede utanmak anlamına gelen bu kelimeye; terk etmek, çekinmek, sakınmak (istinkaf) anlamını vermişlerdir: "Gerçekte Allah, bir sivri sineği ve bunun üstündekini (büyüğünü) mesel ve (misal) getirmekten çekinmez..." (el-Bakara, 2/26).
9- İtyân ve Meci': Bu kelimelerin mahlukat hakkındaki gelmek, bir yerden bir yere intikal etmek anlamlarından Cenab-ı Hakk münezzehtir. "Ve cae Rabbüke" (Rabbinin emri geldi) (el-fecr, 89/22); "En ye'ti-yehümullahü: Allah'ın âyeti ve azabının gelmesi " (el-Bakara, 2/210).
Cenab-ı Hakk, büyüklüğünü ve kemallerinin sonsuzluğunu kullarına anlatıp tanıtmak ve onların anlamlarını kolaylaştırmak için Kitab-ı Kerim'inde bu kelimeleri mecaz olarak kullanmıştır. Yoksa Cenab-ı Allah, haberî sıfatlardaki geçen bu kelimelerin mahlukâtı hakkında geçerli olan manalarından münezzehtir. (Sa'deddin et-Taftâzânî, Şerhul-Makasıd, İstanbul 1305, II, s. 61-79, 108-111; Şerhul-Akaid, İstanbul 1310, s. 65-84; es-Seyyidü'ş-Şerif el-Cürcânî, Şerhul-Mevakıf, İstanbul 1239, s. 147, 471-479; İmam Zeyneddin Mer'î, Ekavilü's-Sikat Te'vilül-Esma-i ve's-Sı)at, Beyrut 1406/1985; Ahmet Asım, Merhu'f-Meâli Şerhul-Emali, İstanbul 1304; Abdüllatif Harput, Tenkihul Kelam, Abdüsselam, b. İbrahim el-Lakkanî, Şerh-ü Cevherati't-Tevhid; İzmirli İsmail Nakkı, Yeni İlm-i Kelam; Şehristanî, el-Milel ve'n Nihal).
Halime Anne ve Süt Annelerimiz
(Kar©glanin 1 Nisan 2017 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَذْبَحُواْ بَقَرَةً قَالُواْ أَتَتَّخِذُنَا هُزُواً قَالَ أَعُوذُ بِاللّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ قَالُواْ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لّنَا مَا هِيَ قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لاَّ فَارِضٌ وَلاَ بِكْرٌ عَوَانٌ بَيْنَ ذَلِكَ فَافْعَلُواْ مَا تُؤْمَرونَ قَالُواْ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا لَوْنُهَا قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَاء فَاقِعٌ لَّوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِرِينَ
Ve iz kâle mûsâ li kavmihî innallâhe ye’murukum en tezbehû bakarah(bakaraten), kâlû e tettehızunâ huzuvâ(huzuven), kâle eûzu billâhi en ekûne minel câhilîn. Kâlûd’u lenâ rabbeke yubeyyin lenâ mâ hiy(hiye), kâle innehu yekûlu innehâ bakaratun lâ fâridun ve lâ bikr(bikrun), avânun beyne zâlik(zalike) fef’alû mâ tu’merûn. Kâlûd’u lenâ rabbeke yubeyyin lenâ mâ levnuhâ, kâle innehu yekûlu innehâ bakaratun safrâu, fâkiun levnuhâ tesurrun nâzırîn
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Hani Mûsâ kavmine, “Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. Onlar da, “Sen bizimle eğleniyor musun?” demişlerdi. Mûsâ, “Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” demişti. “Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın.” dediler. Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki: O, ne yaşlı, ne körpe, ikisi arası bir sığırdır. Haydi, emrolunduğunuz işi yapın.” Onlar, “Bizim için Rabbine dua et de, rengi neymiş? açıklasın” dediler. Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki, o, sapsarı; rengi, bakanların içini açan bir sığırdır” dedi.
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 67. - 68. - 69.ayet
---oOo---
Hz. Peygamber süt annesinin (Halime annemizin) yanında iken birçok mücize meydana gelmişti. Bunlardan en meşhuru İslam tarihine " Şakku's Sa'd “ yani göğsünün yarılması olarak geçen olaydır. Olayı Kainatın Efendisi şöyle anlatıyor :
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Yanıma beyaz elbiseli iki kişi geldi. Birinin elinde içi karla dolu bir tas vardı. Beni tuttular ve göğsümü yardılar. Kalbimi de çıkarıp yardılar. Ondan siyah bir kan pıhtısı çıkarıp bir yana attılar. Göğsümü ve kalbimi o karla temizledikten sonra ayrılıp gittiler.“
( Hadis-i Şerif ,)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
MEALLERDE BU YUKARDAKI BAKARA YANi iNEK AYETi BÖYLEDiR
"Hani Mûsâ kavmine, 'Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor.' demişti. Onlar da 'Sen bizimle eğleniyor musun?' demişlerdi. Mûsâ, 'Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım.' demişti. 'Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın.' dediler. Mûsâ şöyle dedi: 'Rabbim diyor ki: O, ne yaşlı, ne körpe, ikisi arası bir sığırdır. Haydi emrolunduğunuz işi yapın.' Onlar, 'Bizim için Rabbine dua et de rengi neymiş, açıklasın.' dediler. Mûsâ şöyle dedi: 'Rabbim diyor ki, o, sapsarı; rengi, bakanların içini açan bir sığırdır.' dedi. 'Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın. Çünkü sığırlar, bizce, birbirlerine benzemektedir. Ama Allah dilerse elbet buluruz.' dediler. Mûsâ şöyle dedi: 'Rabbim diyor ki, o; çift sürmek, ekin sulamak için boyunduruğa vurulmamış, kusursuz, hiç alacası olmayan bir sığırdır.' Onlar, 'İşte, şimdi tam doğrusunu bildirdin.' dediler. Nihayet o sığırı kestiler. Neredeyse bunu yapmayacaklardı. Hani, bir kimseyi öldürmüştünüz de suçu birbirinizin üstüne atmıştınız. Halbuki Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktı. 'Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun.' dedik. (Denileni yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir."
﴾Bakara, 2/67-73﴿
Bu âyetlerde İsrâil tarihine ilişkin olaylardan bir sahne anlatılmaktadır. Burada, Hz. Peygamber dönemindeki Yahudilerce bilindiği için (bk. Tesniye, 21/1-9), söz konusu ineğin kesilmesini gerektiren olayın ayrıntısı hakkında bilgi verilmemiş, sadece 72. âyette bir adam öldürme olayından söz edilmiştir. Hz. Peygamber dönemindeki Yahudiler, bu olay hakkında mâlumat sahibi idiler. Bazı sahâbîler de onlardan edindikleri bilgilerle olayın teferruatı hakkında açıklamalar yapmışlardır.
Abdullah b. Abbas, Ubeyde b. Sâmit, Ebü’l-Âliye gibi sahâbîler ve diğer bazı ilk dönem müfessirlerinin verdiği birbirine yakın bilgilere göre hayli zengin ve yaşlı bir Yahudi, mirasına ve kan bedeline göz diken yeğeni tarafından öldürülüp bir yere atılmış, cinayet bir mâsumun üstüne yıkılmak istenmişti. Katilin bulunamaması yüzünden toplumda neredeyse silâhlı mücadeleye kadar varacak bir gerginlik doğdu ve olay Mûsâ’ya bildirilerek kendisinden bir çözüm bulması istendi. O da Allah’tan aldığı vahye uygun olarak bir inek kesmelerini ve bunun bir parçasıyla maktulün cesedine vurmalarını emretti. Denilenin yapılması üzerine maktul dirildi ve kendisini öldürenin kimliğini açıkladı (Taberî, I, 337-340; Râzî, III, 114).
Hz Muhammedin Süt Annesi
Hz. Muhammed(s.a.v.)'in süt annesi olarak genelde Halime-i Sadiye bilinmesine rağmen tarihi kayıtlara göre kendisine süt annelik yapmış üç hanım bulunmaktadır. Bunlar kronolojik sıra ile Süveybe, Halime-i Sadiye ve Ümmü Eyme'dir. Aralarından Hz.Muhammed(s.a.v.)'e en uzun dönem süt annelik yapan Halime olmuştur.
Hz.Muhammed(s.a.v.), Ümmü Eymen den bahsederken "Anamdan sonra anamdır" buyurmuşlardır. Yine bir gün Resulullah(s.a.v.), "Cennet ehlinden bir kadınla evlenmek isteyen, Ümmü Eymen ile evlensin" diye buyurmuşlar ve Zeyd bin Hârise onunla evlenmiştir. Bu evlilikten Üsâme bin Zeyd dünyaya gelmiştir.
Süveybe, Ebu Leheb'in cariyesi olup, daha önceleri Hz.Muhammed(s.a.v.)'in amcası Hz.Hamza'yı da emzirmiştir. Bu hanım Hz.Muhammed(s.a.v.)'i oğlu Mesruh ile beraber emzirmiş ve bu olay Halime-i Sadiye'den önceki günlerde vuku bulmuştur.
Peygamberimiz yetimdir ve bundan dolayı Arap kadınları peygamberimize bakmak istememişlerdir. Sadece kabilesine götürecek çocuk bulamayan Halime, kabilesine eli boş gitmek istemediği için peygamberimizi kabul etmiştir. Peygamberimizi aldıktan sonra Halime ve ailesinin hayatları, yaşam tarzları bir anda değişmiştir. Eğer bunlardan bazılarını Halime'nin dilinden dinleyecek olursak Halime Hatun der ki; ' İçinde bulunduğumuz kuraklık ve kıtlık yılında hiç bir şeyimiz kalmamıştı.
Ben kır merkebimin üzerinde idim. Yanımızda yaşlı bir devemiz vardı, bize bir damla süt vermiyordu. Üzerinde bulunduğum merkebin ağır yürümesi yol arkadaşlarımı çileden çıkarıyordu. Nihayet Mekke'ye varıp emdirilecek oğlan çocukları aramaya başladık. İçimizden hiç bir kadın Muhammedi almak istemiyor, ondan uzak duruyorduk. Çünkü bizler emdireceğimiz çocuğun babasından bahisse kavuşmayı ve ondan armağanlar almayı bekliyorduk. Bir ara Muhammed'in dedesi Abdulmuttalip ile karşılaştım, bana; İsmin nedir?diye sordu. Halime dedim. Bana; Ey Halime! Benim yanımda bir yetim çocuğum var onu emzirmek için Beni Sa'd kabilesi kadınlarına teklif ettim öksüz olduğu için kabul etmediler. Sen kabul eder misin? Ben, bana biraz müsaade ette kocama danışayım dedim. Hemen kocamın yanına döndüm, ona haber verdim. Kocam izin verince Muhammedi aldım. Muhammed bize gelince evimiz öyle bereketlendi ki kocamla hayretler içinde kaldık. Sütü çekilmiş olan devemiz de sütler fazlaca akmaya, zayıf olan merkebimizi yolda başka hiç bir binek hayvan geçmemeye, davarlarımıza inen süt hiç bir davara inmemeye başladı' demiştir.
Rivayet olunur ki Halime-i Sadiye, Medine'den Mekke'ye kendisine süt evladı bulmaya gelirken altında yaşlı bir merkep vardır. Bu nedenle tüm kafileden geri kalıp şehre en son varmıştır. Hal böyle olunca tüm varlıklı ailelerin çocukları çoktan seçilip kendisine sadece Abdulmuttalip'in yetim torunu kalmıştır. Abdulmuttalip'in teklifi üzerine Halime-i Sadiye kocası ile bir süre konu üzerinde tartıştıktan sonra Hz.Muhammed(s.a.v.)'in süt anneliğini kabul etmiştir. Halime-i Sadiye ve kocası bu yetim yavruyu alıp, onun sebebiyle Allah'tan bereket dileyerek evlerine geri dönmüşlerdir.
Hz. Muhammed(s.a.v.), Halime-i Sadiye'nin yanında yaklaşık dört yıl kalmıştır. Sad kabilesine mensup olan Halime-i Sadiye'nin kocasının adı Haris bin Abduluzza'dır. Kendisi üç evlat sahibi olup Peygamberimzin süt anneden (Halimeyi sadiyeden) kardeşlerinin isimleri Şeyma (Cüdame), Üneyse ve Abdullah'tır.
Peygamberimizin Süt Kardeşlerinin İsimleri ; Hz Hamza, Ebû Seleme b. Abdi’l-Esed el-Mahzûmî, Abdullah b. Cahş, Mesruh, Ebû Süfyan, Şeyma binti Hâris, Abdullah b. Hâris, Üneyse binti Hâris.
Mevzubahis Ebû Süfyan, Hz. Peygamber’in evlendiği Ümmü Habibe’nin babası Ebû Süfyan değil de Hz. Peygamber’in bir amca oğlu olan Abdulmuttalib’in oğlu el-Haris’in oğlu Ebû Süfyan’dır. Yani Haris b. Abdi’l-Muttalib’in oğlu olan bir diğer Ebû Süfyan ki kendisi Rasulullah’ın yeğeni durumundaki bir başka akrabasıdır. Tam adı ise Ebû Süfyan İbni’-Hâris İbni’l-Muttalib’tir.
Halime annemiz
Hz. Muhammed(s.a.v.)'i oğlu Abdullah ile birlikte emzirmiş ve kızları da O'nun bakımında annelerine yardımcı olmuşlardır.
Hz. Muhammed(s.a.v.)'in süt annesi, O'nu birçok kez ziyaret etmiştir. Bir keresinde Peygamber(s.a.v.)'in Hz.Hatice ile evli olduğu dönemde gerçekleşen ziyarette Halime-i Sadiye kuraklık ve sıkıntıdan söz açmış, Hz.Hatice'de kendisine koyun ve bir deve bağışlamıştır. Hz. Muhammed(s.a.v.)'in süt annesi Halime-i Sadiye'nin kabri Medine'de Baki Kabristanı'nda bulunmaktadır.
Hz. Muhammed (s.a.v.), Süveybe'yi hiç bir zaman unutmamış ve sürekli halinden haberdar olmuştur. Süveybe, Hayber Savaşı'nın hemen sonrasında vefat etmiştir.
Peygamberimzi döneminde Ümmü Ma’bed, akıllı, iffetli ve güçlü bir köylü kadınıydı. Kuraklık ve kıtlık yıllarında Kubeyd mevkiindeki çadırının önünde oturur, gelen geçen yolcuların su ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırdı.
Peygamber Aleyhisselam ile Ebû Bekir, Amir b. Füheyre ve Abdullah b. Uraykıt, hicret yolculuğu sırasında onun çadırına uğradılar. Ondan hurma ya da et satın almak istediler. Fakat Ümmü Ma’bed’in yanında, bunlardan hiçbiri yoktu. Çünkü azığı tükenen veya kıtlığa uğrayan herkes onda bulduklarını satın alıp tüketmişlerdi.
Ümmü Ma’bed: Peygamberimize,
"Vallahi, yanımda bir şey bulunsaydı, sizin ihtiyacınızı gidermek için ikram ederdim!" dedi.
Peygamber Aleyhisselam:
Ey Ümmü Ma’bed yanında süt bulunur mu?" diye sordu.
Ümmü Ma’bed:
"Yoktur! Vallahi davarlar kısırdır!" dedi. Peygamber Aleyhisselam çadırın bir tarafında duran çelimsiz koyunu gördü ve sordu:
"Ey Ümmü Ma’bed nedir şu koyun?"
Ümmü Ma’bed, "O, sürüden geri kalmış, dermansız, güçsüz bir hayvandır. Hiçbir işe yaramaz. Orada durur" dedi.
Peygamber Aleyhisselam, "Onda süt var mı?" diye sordu.
Ümmü Ma’bed, "O bundan tamamıyla mahrumdur!" dedi.
Peygamber Aleyhisselam, "Benim onu sağmama izin verir misiniz?" diye sordu.
Ümmü Ma’bed, "Anam babam sana fedá olsun eğer sen onda süt bulabileceğini sanıyorsan sağ!" dedi.
Peygamber Aleyhisselam, koyunu getirtti. Koyunun arkasına çömeldi. Bacaklarını ayırdı, besmele çekti, memesini eliyle sıvazladı ve "Allah’ım! Onun (Ümmü Ma’bed’in) hayvanını bereketli kıl!" diyerek dua etti. Bu dua ile birlikte hayvanın memeleri sütle dolup taştı.
Peygamber Aleyhisselam, beş-on kişinin içip doyacağı büyüklükte bir kap getirtti ve sütü içine sağdı. Kabı ağzına kadar doldurdu.
İlk önce Ümmü Ma’bed, ondan kanasıya içti.
Peygamber Aleyhisselam’ın yol arkadaşları da ondan kanasıya içtiler. Onlardan sonra da Peygamber Aleyhisselam afiyetle içti.
Peygamber Aleyhisselam, tekrar kabın içine süt sağıp doldurdu ve Ümmü Ma’bed’e bıraktı.
Resulullah ile arkadaşları, ayrılıp gittikten biraz sonra, Ümmü Ma’bed’in kocası Ebû Ma’bed geldi bir kap dolusu sütü görünce şaşırdı, "Bu süt bize nerden geldi?" diye sordu "Hayvanlar kısır ve uzaktalar! Çadırda süt sağılır hayvan da yok?" dedi.
Ümmü Ma’bed,
"Vallahi bize mübarek bir zat uğradı. Şöyle şöyle söyledi. Şöyle şöyle yaptı.." diyerek anlattı.
Ümmü Ma’bed’in dediğine göre, Peygamber Aleyhisselam tarafından kesilmemesi emrolunan bu koyun, bir mucize eseri olarak, hicretin on sekizinci yılındaki şiddetli kuraklığa kadar yaşamış ve o zor günlerde, onlar; bu koyundan sabah akşam süt sağıp ihtiyaçlarını gidermişlerdi.
--------
ve biz konuya dahil olursak yani muhammedin öyle halime annesi ,ümmü eymen, ve ve birde süveybe dişinda demekki " Ümmü Ma’bed" kisir koyun annesi demek olur, cünkü o kisir koyunu sagip icdimi? icdi. demekki o koyun, Ümmü Ma’bedin ciblliyati idi, ve öyle olunca, o onun sagilmayan sütünü sagdi icidi, ve ve o koyun süt annesi oldumu oldu, o sütün annesi o koyun. ve o koyun ise bir insanin ciblliyatini temsil ediyor, ve yani vor generationu demek olur (Silsileyi ülasindan birisi) ve öyle olunca muhammedin koyun annasi demek olur, ismail koc cenneten gelen koc, koc bir babasi var, ve sare gibi birde koyun, kisir koyun anasi var, hem kisir hem ana nasil olur demeyin olur işde ,hani hz. ibrahimin hanimi sare kisr idi, Allah sonradan ona ishak verdiya, yine hz zekeriyanin kisir hanimi varidya, ona 90 yaşindan sonra Allah yahya verdiya, yani onun gecip geldigi peygamber hatunlarinin annelerini süt annelerini temesil etmiş oluyor yani, öyle olunca muhammedin bir de sare gibi kisir süt annesi varmiş, yine hz zekeriyanin hanimi gibi birde vor generationunda kisir koyun süt annesi varmiş, ve onu sagip icmiş muhammed, öyle olunca, ey mehdi askeri senin hicmi süt annen yok, hepimizin süt anasi var, eger sen süt iciyorsan, büyüdükden sonra annenden haric, kahvve, sütlü kahve iciyorsan yada sütlü kakao iciyorsan, ysda peynir yiyorsan yogurt yiyorsan kaymak yiyorsan, yada kremali pasta yiyorsan, seninde bir süt annen var, o süt ana ya bir mööö kizdan, mandofondan ,yada kara kizlardan kara ineklerden, yada hostein bir hollannda cinsi güzelelrden sagildi, yada bir koyundan, yada sen saglik diye birde eşek sütü icdiysen, senin de vor generationunda (silsileyi üla nda) bir eşşek annen, birde eşşek baban var, yada, sen kimiz iciyorsan, senin birde at annen, at baban var demek olur, yine eger sen bal yiyorsan, bu sefer senin ari sütü bal yiyeinbir adet ari annen var demek olur, yine ekmek yiyorsan başaklarin prensi prensesi bir karinca annen ve baban var demek olur, yine koyun peynirini cok seviyorsan, bir koyun annen, bir koc baban var demek olur, kaymak seviyorsan, hele birde afyon kaymagi yiyorsan, ben gibi kaymakli ekmek kadayifini cok seviyorsan, bir malak annen, bir malak baban da var demek olur. lan işde süt annen olan, bir damla sütünü icdigin kadin annen, süt annen oluyorda, litrelerce sütünü icip, peynirini yediigin, peynir yemiyorsan yogurttami yemiyon be azizim, yani oziman, sari mandafon yani bakra suresinie ismini veren o sari golden halimelerden bir annen, süt anan var demek olur cigerim.
Peygamberi iz döneminde Serban isimli sahabi, Ashabin sigirilarinin cobani olmuş, ve cobanlik bilindigi gibi, belli bir süre için yapilir, sonra coban yorulur vedegişir yada degiştirilir, yani öyle olunca Serban Radiyallahu anh, cobanligi bitince, cobanliginin karşiliginda ne istersin demişler, ve oda sigirlarin icinde ,bir tane mandafon, sari golden dana varmiş, ve o danayi isterin ben demiş, ve ona o danayi vermişler, ve haydi git artik sen burdan demişler, ve o da danayi almiş ve süre süre taaa afyonun serban kasabasinin oldugu yere gelmiş, ve oraya yerleşmiş, ve o dananin soyu işde, o musavilerin kesdigi yada kesemedigi, "rengi sapsaridir" denen golden sarisi mandafon inegi, yani bakara suresine ismini veren, bakaranin soyundandir, ve o soy taa afyon iline ulaşmiş, ve o soy en son, afyon yöresiden devam etmiş. ve musavilerden bakarayi kesmesi istenmsinin sebebine gelince, mesel eskiden, herkesin kibiriti yokmuş, ve ve ateş söndürülmeden durdurlurmuş ki ,ve ateşi sönen komşusundan yanan cira alip evindeki kandili ocagi yakarmiş, ve öyle olunca, "komşu komşunun cirasina muhatac" demiş atalar, yani işde ateşin sönmemesi için, ocagin sönemmesi için, kac eve verdiysen dagittiysan o ateşi, işte o kadar cok ateş var, ve sönme ihbtimali o kadar az, cünkü birinde sönse, digerinde yanyior olcakdir, ve deniyorki işde, o ateş taa mauhammed dogdudunda, o sönmeyen mecusi ateşi mucize olarak söndü, cünkü artiik kibrit icad olduda, ondan cakmak icad olduda ondan artik yeniden yakmak kolay oldu, ateşi söndürmemeye, beklemeye gerek kalmadi demek olur, ve öyle olunca ,işde o kesilmesi istenen bakarada, inekde, işde kesilip yenilmesi lazimki ,o bakara bereketlensin ve bir tane saf semiz, saf irk inek, bir cok inege dönsün, amma işde o inegin yenipde insan olmuş cibillyaltarinin bereketlenmesi için inegin kesilip yenmesi lazim yani, ki cocka evde o inek can bulsun, ve o inegin soyu artik, insan insan devam etsin diye, işde o bakaranin soyundan gelen bir dana olan serban radiyalllahu anh da, ve yine Hz ömerin yani daşşakli cesretli dananin soyundan, hz. ömer danasinin soyuda ondan halime öküzünden yada sari goldendenden, amma onun ümmetin başindan, ordan ayrilmasina müsade yok, oysa serban bir nefer, onun bu IRKI bir ileriye taşimasina izin var, ve o işde medineden yola cikip taa afyonda, bu soyu, bir irki devam ettirmişdir, ve mehdinide yine o dananin soyundan bir danasi ve inegi bakarsi ve süt anasi, ve dana olan bir cbiliyatta babasi ,vorgenerationu (silsileyi üla si) vardir, ie o soydan gelmekdediri ve ve Halime gillerdendir Halime anne onun baba tarafindan teyzesi olmakdadir, derki muhammed, mehdi israili olacak, cünkü o bakaranin soyudanda ondan, o sari halimeinin, süt annenin soyundanda ondan, golden halimenin soyundan, halime öküzünün soyundan yani, ve öyle olunca, Allah muhammede süt annesi nasip ettiyse, işde kainata, bir yasa koymuş, süt sadece anneden degil, süt annnelerdende icilcek (ineklerden koyunlardan ekcilerden develerden de icilcek) diye, yoksa bu süt annesini ona nasip etmeseydi, dünyada inek sütü, ve peyniri diye birşey olmazdi yani.
ve bugün inekler sagiliyor, ve sütcüde toplaniyor, ve bütün ineklerin sütü birleştiriliyor, ve öyle olunca, herkesin tek bir süt annesi degil, cokca sü tannesi var, hemde ayni marka süt icenlerin, inek anneleri belli, öyle olunca, ayni yoldan gelmiş oluyorlar, ikinci marka, yada diger köyün sütcüsünden satin alan ise, bir başka süt anne grubundan dahil olmuş oluyor, ve öyle olunca, sen meyvasiz agac olmaki, kuruyup kalma, allah sare gibi kisirdan, süt sagdirip on ishak bahşeden raabimiz varken, yine zekeriya ile hanimina kisir hanimina 90 sene sonra yahya bahşeden rabimiz varken, sen kisir koyun gibi ,öyle meyvasiz agac olma, sen eger yolu bilmiyorsan ögren, bak dünyada bire yedyiyüz veren başak ve bugday varken, senin cocuksuz kisir kalman edebe yakişmaz, bak icdigin sütün, hangi sari kizlardan toplandigini biliyorsan, o kadarda baban var, o kadarda annen var, sen niye mahrum olasin, öyleyse, öyle bir başak burculuya aşik olki, sana bir e yediyüz verme bereketi ulaşsin, bak sana gelen süt, bu mehdi zamaninda, onun Hüremtine işde bire yediyüz veren başak gibi, yediyüz anadan , süt anadan toplaniyor mixerleniyor belki, yediyüz süt anadan, o süt analari dölleyip dogurtupda sütlendiren bir de dana babalar var, yani o da haydi yediyüz degilse belki 300 danadan baba eder, bak bunu ögrendinse güllüm, sen kisir düşünüp meyvasiz kalma, mehdinin o hallerinede şaşma, neden o böyle, bire yediyüz verir anladinmi ,o halima sari bakara, musavilerin kesemedigi sari bakaranin soyu, halime soyu, ve o ki sari sari bugdaylara aşik, ve yemi sari bugday ezmesi olan, bu sari inekler, işde verirse bir dana, o danada böyle bire yediyüz veren dana ve başak oluverir, neden yusufun rüyasinda 7 semiz inek ile başak hikayesi anlatilir sanirsin, semiz ineklerin yedigi başakdirda ondan, ve kirma derler ona, bugday kirmasi ,ve diri bugday yerse karninda bugdaylar şiver, ve hasta olur ölür, amma bugdayi kiripda verirsen zarar vermez ve böylce ....1:700 veren başak burclu bir dana yada inek oluverir, o başaklar inege danaya dönüverir gülüm.
----------
Dünyada bazi markalar varki bunlar pahali ve saat carklisinda ki büyk carki temsil ediyorlar, ve onlarin carki dönmesi lazimki, kücük carklarda dönebilsin, gecenlerde Rockefeller öldü, ve dünyanin büyük carklarindan biriydi, büyük bir carkdi ve dünyanin carkini döndürenlerden, ekonomisini elinde tutan carklardan biriydi, allah bilyorya, o saatin carklarindan cikinca, öyleki sema kaosa girdi, karman corman oldu, 3gün falan zikir cekemedim, cünkü koca cark cikinca, yerine doldrucak başka o kdar kocaman bir cark yok, öyle olunca, dünya da kainatta bir an kaosa girdi, karman corman oldu, ve biz allahin ikrami ile, dügümü biraz atlaşdirdik, ve yoksa bütün carklar birbiini siyircak, ve birbirine gircek kiyamaet olcakdi, yani bak kardeşim, dedik daha önce, nutlella amca, bizden duyduve uyguladi amma ne oldu sonu, dediki bana gelceksen, peynir ol gel, bilemem catal ol, bilmem recel ol, bilmem işde bardak ol gelki, benim cennetimde bulunasin , benim gemiye binebilesin dedik, ve öyle olunca o da cam sakizi coman armagani ,kücük bir palet nutelleyi ucuzlatti gönderdi biz alalim icimize gemimize alalim diye, ve biz bir kac tane aldik, yoksa nutella pahali, nerden öyle bizim bütceyle, o zamanlar borculuz birde, o bütceyle nerden herzman nutella alcan, işde o ucuzlatinca aldik, ve fakat o bize ikram etmek istemişdi, heiye etmek istemişdi, fakat herkesin gözü kaldi ,o na varda bize yokmu oldu, ve bu sefer o da NUTELLA amcada vermenin keyfine vardi , ve fkat ucuzlatmsininda sebebi varmiş cünkü nutellayi artik findik yagindan degilda palm yagindan üretmeye başlamiş, ve amca coşdu ve nutellalari ucuzlati, ve o carklardan büyük cark, pahalio ve marka idi, amm o kücülürse, işde sistem bozulur ,halbuki insan hediye verecegini kendisi secer, herkese hediye vemek zorunda degildir, zenginde olsan, senin hediye verdgin kimse, belli kimsedir, sen birine hediye verince, birileride ona varda bize yokmu diyemez, bu gönül meselesi, ve öyle olunca, işde o ucuzlatinca, bu rockeffeller amcalarin işine gelmedi, ve onlar o nun bu avama hizmet etmesinden hoşlanmdilar, hani muhammedi sofaralina cagiridpa bizimle otur sen biz köllerle otrumayiz diyen arap burjuvalri vardiya, allahda Muhammed "abese vetevelle" sen şu kör ile otru onalr degil dediydii, öyle olunca işde onlar burjuva takiminia hizmet ediyor, büyük cark büyük kalacak o kücülürse marka olan pahali onu ucuzlatirsan işde sistem bozulur, bunu bilen rockefeller, nutellayi sistemden atmak için, onun carkina comak sokdular, ve NUTELLA amca ya bize yilik etmek hediye vermek istedi yada gerrcekden kötülük etmek istedi nutellayi bozdu ve bizi zehirlemk için findik yerine palm yagi kullandi, ve kendi sonunu cizdi, ya bu iyilikleri ile yada yaptgi son zulmu ile son buldu göcdü gitdi, carkdan cikmiş oldu, ve o ya kazanan oldu yada tümden kaybeden oldu. fakat rockefellerde hakliydi, cünkü, yine aud ive WV ye ayni sistemi uyguladilar, audi zengin arabasiyken kalite bir markayken, onun avamin eline düşmesi, işlerine gelmedi, ve yine mesela, coca cola pahali mesela adam burda bir cafede, bir bardak cola yi tam bilmiyon ammam 2,5 euroya falan satiyordur belki, ve amma, birbucuk litre cola ise 1,80 veya 2 euro gibi, sen bunu dahada ucuaza ver dersen, o cafelerde pahali satilan cola sinif düşer, yani azizim anlaycagin büyük cark büyük kalacak, ve o nu ona verdin banada ucuza ver diyenler ahmakligi yüzünden kücültmek yok etmek yanlişdir, o ise sevdigi birin hediye verebilir, amma sen banada ver dersen cark bozulur dişliler siyirir, işde nutella amcaninki wv yinki gibi yani ve bu carki döndüren amcada Rocekfeller de gitdi, ve artiik kim yapar bu işleri allahu alem, dedimya sen onu kafir dersin, halbuki sistemde büyük bir yer tutuyormuş ki bütün sema, o ölünce kaosa girdi, diyorumya yani....
---------------
وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الأَمْوَالِ وَالأَوْلادِ وَعِدْهُمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا
Vestefziz menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve racilike ve şârikhum fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş şeytânu illâ gurûrâ.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
(Haydi) onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun.” Hâlbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va’detmez.
Sadakallahul Aziym İSRA Suresi 64. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا
Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ. Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte takıyyâ.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Meryem onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam insan şeklinde göründü.. Meryem, “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)” dedi.
Ruh dedi “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana akilli bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi. (Hz. Meryem dedi ki): “Bana bir beşer dokunmamış (olduğuna göre) benim nasıl bir oğlum olabilir? Ve ben, azgın (iffetsiz) olmadım.” (Ruh’ûl Kudüs): “İşte böyle” dedi. Senin Rabbin: “O, Bana kolaydır ve onu, insanlara bir âyet (mucize) ve Bizden bir rahmet kılacağız.” buyurdu. Ve emir kaza edilmiştir (yerine getirilmiştir).
Sadakallahul Aziym MERYEM Suresi 17.den 21. ayete kadar
ve eger bu ikiside melek sifatindalar ise, o zaman melekler cocuk yapmaz, evlenmez kurali yanliş, ve alaman kizlari ve avrupalilar mavi gözlü, ve münker nekirde mavi gözlülermiş, öyle olunca işde alaman IRKI münker ve nekirden üretme IRK oluyor, yine avrupann bazi yerlerindeki kimsler mavi gözlü sari sacli kimseler, hani zikirimzdeki Mühammeten ayeti varya yani mansi onlar yemyeşlillerdir, bu mavi gözlülerde avatar filimdeki gibi masmavi olnlar grubu onlarda masmavilerdir yani hani cizgi filimleri bile varya
Mavi Cüceler - Şirinler
yine isa ve mehdide cebrailin soyundan, olanlar, o ise siyah veya kahvrengi koyu yesil renkli gözlü yani köpek cinsi gözlü, ve yine reptiller yani yani azazilin soyu ise, onlarda yeşile yakin gözlüler müdhammeten olanlar yemyeşildir ayetinde dendigii gibi ,gözleride yeşil olanlar, yani reptiller, azazil soyu, yilan soyu, ve öyle olunca bazilari, mikail soyu, yine avrupada cocuklarina michael ve kizlarada Michaela konulur, yani öyle olunca onlarda mikail soyundan olanlar, yine rafael ve rafaella konurki ,onlarda israfil soyundan, yine gabriel ve Gabriele konlurki, onlarda işde cebrail soyundan olanlar, ve öyle olunca, avrupalilarin silsileyi ülayi tespitlerinde, birde melek soyundan olmalari sebebiyle işde etraflarinda sag kol komşularinda abab tarindan o melege bagli sol koldanda hangisi varsa ona anne tarafina bagli dmek olur, cebrail mikalil ve israfil aranir yani, azrail ve zara lardar azrail soyundan, zara veya zarail, yani öyle olunca kimler hangi soydan ise, onlar o soya silsilei melea sinada veya ülasindaa fatiha kulhu ismarlar. bizim zikirimzdeki mikailda ondan bize en yakin komşu melek mikail var odan biz zikirimzde en sonda mikale okuruz ve sizlrde bize tabi olunca önce bizim okudugumuza okuycanizki bizim adimimizi takib edebilesiniz, ve bizim türkiyedede cebrail ve mikail isimliler vardir bazi yerlerde, işde en yakin mikail ve cebrail komşusu olanlar ve bu en uzaga kdar aranir nerde varsa o isim, ordan o kola bagli demek olur, onlar yine o soydan olanlar demek. yani meleklerde ürermiş, ve anonakilerden bahsedilirken yari tanri olanar deniyor, işde meleklerin ilk birleştikleri, meryem gibi isa gibi yari tarni gibi olanlar, o yüzden isa yi rab edinirler hiriistiyanlar , amma sebeini bilmezlerdi biz şimdi anlatmiş oluyoruz yani, yani melek soyu, kutsal ruh cebrail soyundan, yine amine annemize bir melek ve kutsal ruh geldi sana bir oglan verildi dedi, senin oglun gibi kadri cemil yok cihanda denildi, yani onada yine bir ruh koyan var, ve oda yine bir melek soyundan üretilen özel sistem yani ,yari tanri gibi anonakilerinki gibi, yani yari tanirdan kasit yari melek yari insan yani.
ve biz zikirimize
Allahumme salli ala seyyidina irmiya,
Allahumme salli ala seyyidetinesseyidete Rabia,
Allahumme salli ala seyyidina Daniel,
Allahumme salli ala seyyidetinesseyidete Maşite,
Haftada bir defa Cuma Günlerinde de
Allahumme salli ala seyyidetinesseyidete Daniela,
Allahumme salli ala seyyidetinesseyidete Gabriela,
Allahumme salli ala seyyidetinesseyidete Michaela,
Allahumme salli ala seyyidetinesseyidete Raffaella,
Allahumme salli ala seyyidetinesseyidete Zara,
yi ekledik
ve gelelim haftanin konusu halime annemize fatiha ve salavata onuda
Allahumme salli ala seyyidina imamül Ebubekru SIDDIYG,
dan sonrasina muhammedden öncesine koyduk ve orada
Allahumme salli ala seyyidetina Halimeyi Sadiye
diye zikretcez salvat getircegiz
ve sonra yine silsilsilede fatiha kulhu ismarlarken
yine ayni yere
silsileyi kebirdeki
21. ) Hz. Ebu Bekr 3 ihlas 1 Fatiha
dan sonra
22.1. ) Hz Halimeyi Sadiye annemize diye okuyacagiz
yani muhammedden bir öncesine koyduk
Rabbim alip kabul edip zikiredecek cemaatimize hayirli ve mübarek eylesinki ,onlarin sirrina mazhar olabilelim degilmi,
--oOo---
أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 1 Nisan 2017 Cumartesi
Original Kar © glan
iki kere iki 20 Eder
(Kar©glanin 28 Ocak 2017 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ اللَّهُ الصَّمَدُ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌ
Kul hüvellâhü ehad. Allâhüssamed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekün lehû küfüven ehad.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
De ki; O Allah bir tektir. Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir). Doğmadı ve doğurulmadı. O 'nun bir benzeri de olmadı.
Sadakallahul Aziym ihlas Suresi 1.2.3.4. ayet
---oOo---
Bize Nasr b. Ali El-Cehdamî rivayet etti. (Dedi ki): Bana babam rivayet etti. (Dedi ki): Bize Müsennâ rivayet etti. H. Band Muhammed b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrahman b. Mehdi, Müsennâ b. Saîd’den, o da Katâde’den, o da Ebû Eyyûb’dan, o da Ebû Hureyre’den naklen rivayet etti. Ebû Hureyre, Resûlullah buyurdu demiş.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
İbnu Hâtim’in hâdisinde ise Peygamber’den naklen ibaresi vardır: “Biriniz kardeşiyle kavga ederse yüzden kaçınsın! Çünkü Allah Âdem’i kendi suretinde yaratmıştır.”
buyurmuşlar. (Hadis-i Şerif , Sahih-i Müslim / 45- İyilik, Sile ve Âdâb Bahsi / 32- “Yüze Vurmanın Yasak Edilmesi” Babı-115)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
Birisi dedi 2 kere 2 dört eder dedi, bende itiraz edebilirim, hayir iki kere iki 20 eder, peki hangimiz dogruyuz, o dedi matamatikdeki iki tane ikiyi aldi, topladi, dedi dört etti, hani 5 nerede 20 nerede, bende cevap veririm derim ki, Allah insana iki tane el, iki tane de ayak verdi, ettimi iki tane ikili toplam dört ettimi etti. Amma Allah tek bir elide 5 e ayirmiş bir el beş parmak, 5 de öbürü, etti on, ve ayaklardada ayni sistem var,toplam 20 etti. sana göre iki kere iki ederken, ben iki kere ikinin 20 edeninide görebiliyorum, sen göremiyorsan itirazmi etmelisin yani, yahut ben bunu söylemesem, iki kere iki 20 etmiyormu olacak, yani olan birşey , sen bilmiyorsun diye yokmu olcak .
---------------
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَآ أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ كَذَلِكَ يُبيِّنُ اللّهُ لَكُمُ الآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ
Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 219. ayet
Sigara mekruh, icki haram, amma Allah kuranda ickinin de iyi tarafida vardir, fakat kötü tarafi cokdur dedi, öyle olunca, ilaclara cüzi miktar alkol katiyorlar, yani onunda faydali tarafindan faydalaniyoruz, bu haram olabilirmi yani, yine domu zeti haramken zaruretde domuz eti yemek, insana helalden de öte farz haline gelebilir. o zaman farz ne? yani yemese ölecek, eger yemezde ölürsen ah ma k ölümü ile ölmüş olursun, halbuki orada o durumda yemk sana farzdir bile. öyle olunca yasak ne günah?
mübah degil farzdir yaniyine allah bugdayin eksiyne alkole biraya dönecegi yasyi komasaydi o eksince alkol olmazdi o zman kurali koyan o iken onun bu koydugu kuralin bir sebiebi olmali onun alkol olmasina müsade ediyorsa onun allah katinda bikr sebei vasr dmek öylse ben o sebei bilmuiyorum diye alkol menu tamamen yasak ve zararlidir olabilirmi
-
Azrail İbrahim a.s'ın canını almaya geldiği vakit İbrahim a.s canini vermeye yanaşmadı dedi ki : Ben Allahu tealanın dostu değil miyim, dost dostun canını alır mı? Azrail bunu Allahu tealaya iletince, Allahu teala söyle ona : "Bende bir dostun durumuna şaşarım ki, dostuna kavuşmak istemiyor."
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 256. ayet
Bu meseleye nasip olursa bir dahki sohbetemizde devam edecegiz.
-----
Sirat Köprüsü - Sirat köprüsü denen bir köprünün olmadigini iddia edenler var - Ayet ve hadislerde sirat köprüsü hakkinda bilgi var mi?
Karoglan Hocanin bu konuyu izahi ve yorumu
Karoglanin Sırat Köprüsü ve Haşr Risalesi
22 Ocak 2017
SIRAT KÖPRÜSÜ Kuranda Gecmez yani köprü, olrak gecmez fakat SIRAT yol demekdir fatihada ihdinassiratel müstakim diye gecer dosdogru yol demekdir.
Daha öncelerdeki sesli vaazlarimizi takib edenler bu konudaki sesli izahimizi hatirlyacaklardir.
Bir agacin dikilmesindeki bütün gaye, o agacin meyva verip, meyvasina ulaşmak, ve meyvasini yiyip tadina bakmak icindir, yahut onunla doymak icindir.
insan denen soy agacinin sonucda daha olgun bir insan haline gelerek, yeni bilgilerin depolandigi ve bir ileriye insanligi taşimak, ve insan soyunun devam etmesi için, cocuk yapip üremeside, onun meyva vermesidir gaye.
öyle olunca insan yine öldükden sonra haşrolcak demekde, onun insan olcak elemetlerinin toplanip haşredilmesi demekdir. haşr mesala bir kadin anne hamile olunca, manavgattan mandalina malatyadan kayisi, diyarbakirdan karpuz geldi, o kadin yedi, ve bunlar dogacak cocugun elementlerinin bir kimsini meydana gertirdi. işde malatyanin topragida yine diyarbakirin topragida, bilmem nerenin topragi elementide saflaşdi, meyva sebze oldu, o bedende toplandi haşroldu, ve dogacak cocugun ilk halini oluşturdu demek olur. yani haşr işde yine amerikadan fistik amasyadanda elma gelir de,...... bütün elementler de o cocugun hamurunu katilipda cocuk denen meyva meydana gelir. işde SIRAT meselesine gelince
kildan ince deniyor ve cehennemin üstüne kurulcak , ordan gececek bütün insanlar deniyor. ve bazi alimler anne karnindaki cocgun o ilk halini ve anne karnini ,cocuk için cennet diye adlnadirmişlar. evet öyle calişcan derdi yok, fatura derdi yok, bütün lokmalar ona ulaşiyor, ve yine yedikleri onda haceti defiyede meydana getirmiyor cünkü cennette pislenme yokdur, yoksa cocuk kakasini anne karinda yapcak olsa, kendine yer kalmaz, bir yandan yer, bir yandan da pisler ve pislikler onu mikroplar onu daha dogmadan hasta edip öldürürdü, oysaki orda, yediklerinden bir kaka pislik oluşmaz, en saf halleridir onlarin, senin orda yedigin aldigin gidalar. bunuda böyle acikldikdan sonra, peki cocuk babadan
yani, rahman tabiatli erkekden, anneye gecebilmesi için, zeker denen ( erkegin Tensaül uzvu) köprüsü ile anne rahmine bir baglanti kurulur, ve o zeker sayesin de, insan tohumu, erkekden kadinin rahmine gecer, yani kildan incedir cünkü, erkek tenasül uzvunun ucunun deligi kildan bile ince bir delik, ve bu delikden gecerde anneye dahil olur degilmi ? daha bunu anlamamak için ahmak olmak lazim degilmi? ve hal böyle olunca sirat demek budur, peki bütün insanlik ondan gececek demek ise Allah ilk Hz Ademi yaratti, Hz Adem ilk defa havva ile cinsi münasebet edince, ilk damla, ilk cocuk ile, ondaki bütün insanilgi icinda barindiran ana cekirdek, ana tohum havvanin rahimine gecdi. Öyle olunca, Ademin
halveti o bütün insanlgin gecişini temsil eder, amma ve Allah kainatida kendi suretinde halketti ve fakat Hz Adem ile havvayida kainatin prototipi olarak halketti, öyle olunca büyük kainattan iki tane var, biriside Hz Adem gibi olan birde havva gibi olan, rahman gibi birde rahim gibi olan öyle olunca işde haşrde mahşerde ise o büyk kainat olan Hz Adem ile havvanin temsili olan kainattaki siratin kurulmasi, o ilk halvetin ve cenente veya cehennem cukuran düşmenin temsili olan kainatlar arasi gecişi temsil eder, yani bunu bugün bilim adamlari tespit etmişler ve Sem,adaki bazi sistlmer bazi sistmelerle buluşup karişip tekrar ayrişiyor diyorlar semada, öyle olunca işde kainattaki halleri kendi aslilerimizin kavuşmasi, dünydaki hali ise, proto tip kainatlrin buluşmasi, yani SIRAT burda erkegin yaraginin kadinin rahmine cocugu koymak için uzatilmasi, ve sonra ejakulation ve cocuk olacak tohumlarin gecişi, amma her insanda ancak bir tane veya iki tane tohumun gecmeyi başarmasi demek ise cennet o kadar ucuz ve kolay degil dememize sebeb oluyor. binlerce meni ve spermadan, bir tanesi yarişi kazanir,bazilari daha yari yolda, yada yolun sonunda, yada başinda, daha cehhennem cukuruna düşmekde, yani heder olup yolda yarişi kaybetmekdeler.
Risalenin sonu
Diyorlarki Bazi hocalar neymiş yaratilişda tek bir adem ve hava varmiş bunlarin cocuklarida iki iki dogmuşmuşda onunki berinikin ikizi evleniyormuşda yani enses ilişkiyi meşru etmeya calişiyorlar kardeşi kardeşle evlendiriyorlar bu uydurmadir diyorlar:
Bu konuya bizim getirdigimiz aciklama:
Tavugun götünden yumurta tek tek düşer degilmi, dokuz yumurtanin dokuzunu ayni günde yumurtlamaz degilmi? yumurtAlarin saysi dokuza tamam olunca, bu on gün de sürebilir, yirmi günde sürebilir, onmdan sonra tavuk kuluckaya yatar. Allah dileseydi de Tavugun götünden dokuz yumurtanin dokuzunu ayni anda cikarsaydi, hani yapamaz cikaramaz manasinda degil bu, bundan kasdimiz, Allah tavugun yumurtlamasina bir sistem ve kural koymuş, ve Tavgun götünde yumurtalar sira halinde,birinin ardina digeri degilmi,ve büyklükleri bir sonraki yumurta bir öndekiden biraz kücük, en olgun büyüklüge gelince, tavuk yumurtluyor ve dedik bunlar belli sayiya ulaşinca tavuk onlarin üstüne kurka yatip yumurtlarindan civci cikariyor ve düşünün bu yumurtlarin hepyi ayni günde yamurtlanamdi amma ama ayni tavuk ile horuzun dölledigi yumurtalar , ve kurk vakti bitince civicler cikdi yumurtlardan ve sekizi pilic oldu yani dişi yani tavuk olcak olanlar birisi de erkek cikdi, oda Tahtin yeni varisi ciftligin yeni horuzu olcak olan adam, ve zaman gecdi bunlar yetişdi, horuz ciftligin horuzu oldu, ve bu horuzda yine diger tavuklarin üstün cikip KARILIP soyun devami için yumurtalari döllüyecek, ve döllüyordurda, peki bunlarin zaten hepsi kardeşdi, ayni tavukla horuzun ürnüydüler, ne olduda bu horuz denen sapik kardeşlerini tikiyor, enses ilişki yapiyor mu diyecegiz, ve bizler böyle sapik bir ilişkiden olma yumurtalarimi yiyoruz, yani etimizde kanimizda bu enses sistemmi mevcut demek oluyor bu ? peki yani Hz Ademin sistemi ilk sitem, ve bunu bizim unutmamamiz, sonra bir durum olursa hatirlmamiz için, Allah, almiş gelmiş bunu taa gözümüzün icine sokarcasina, evimize ciftligimie koymuş. Amma iki kelime arapca ögrenipde tefsir yapmaya kalkan ahmak iki dangil hoca, bunu görmeyipde, kainati okumasini bilmeden, tefsri yapmaya kalkan bu trottel , işde ademin cocuklari enses ilişkimi yapti, allah bir adem yarattiysa, niye onlarcasini yaratamaasin der, inkar eder. lan dangil! bak Allah tavgun götünden bir günde yüz yumurtda dogurtabilirdi, amma yapmamiş, ve ona sistem koymuş her gün, veya iki güne bir tane yumurta olgun olup, dünya geliyor, digerleri icerde sirada, öyle olunca, Allah, dünyayi toptan yaratmaya ebet kadirdir, amma sen tavuga bak, ademin soyunuda neden öyle yapmiş anla işde.
Hz Lutun Kizlari ile Enses ilişki Meselesi
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَجَاءهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِن قَبْلُ كَانُواْ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ قَالَ يَا قَوْمِ هَؤُلاء بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَلاَ تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي أَلَيْسَ مِنكُمْ رَجُلٌ رَّشِيدٌ
Ve câehu kavmuhu yuhraûne ileyhi ve min kablu kânû ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), kâle yâ kavmi hâulâi benâtî hunne etharu lekum, fettekullâhe ve lâ tuhzûni fî dayfî, e leyse minkum raculun raşîdun.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût, dedi ki: “Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha temizdir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?”
Sadakallahul Aziym HUD Suresi 78. ayet
Diye meal vermişler bu ayete
Bir köyde Kentte veya bir ciftlikdebir tane damizlik dana vardir, bu Dana bu sene bir inegi döller, ondan sonra onun dölledigi inekden bir bizagi dogar, iki yaşina girince düve our,yani bakire inek demekdir, ve damazlik başka güzel dana yok ise, alip gelip o düveyide ona dölletenler olcakdir, cünkü damizlik semiz dana soyu, iyi ari irk odur. ve hani lut kizini sikdi diyorlardi ya, yani sen önce kainati oku, kainati okuyamayan adam, kalkmiş iki kelime arapca biliyon diye tefsir yapiyor. bak dangil trottel bu Dana kizi ilede ilişkiye giriyor, onun yaptgi sapiklik olmuyor, ama bugün sana yasak. yani domuz eti zaruret halinde helal oluyurda, Lut Zarurette kalinca, onami helal olmaycak dangil köpek.
Bu melsa tehrif edilmiş denilen Tevrat Nüshalarinda şu şekilde geciyormuş.
------------
ALINTI
Tevrat yaradılış 19. Bab: 1 İki melek akşamleyin Sodoma vardılar. Lut kentin kapısında oturuyordu. Onları görür görmez karşılamak için ayağa kalktı. Yere kapanarak,
2 "Efendilerim" dedi, "Kulunuzun evine buyurun. Ayaklarınızı yıkayın, geceyi bizde geçirin. Sonra erkenden kalkıp yolunuza devam edersiniz." Melekler, "Olmaz" dediler, "Geceyi kent meydanında geçireceğiz."
3 Ama Lut çok diretti. Sonunda onunla birlikte evine gittiler. Lut onlara yemek hazırladı, mayasız ekmek pişirdi. Yediler.
4 Onlar yatmadan, kentin erkekleri -Sodomun her mahallesinden genç yaşlı bütün erkekler- evi sardı.
5 Luta seslenerek, "Bu gece sana gelen adamlar nerede?" diye sordular, "Getir onları da yatalım."
6 Lut dışarı çıktı, arkasından kapıyı kapadı.
7 "Kardeşler, lütfen bu kötülüğü yapmayın" dedi,
8 "Erkek yüzü görmemiş iki kızım var. Size onları getireyim, ne isterseniz yapın. Yeter ki, bu adamlara dokunmayın. Çünkü onlar konuğumdur, çatımın altına geldiler."
9 Adamlar, "Çekil önümüzden!" diye karşılık verdiler, "Adam buraya dışardan geldi, şimdi yargıçlık taslıyor! Sana daha beterini yaparız." Lutu ite kaka kapıyı kırmaya davrandılar.
10 Ama içerdeki adamlar uzanıp Lutu evin içine, yanlarına aldılar ve kapıyı kapadılar.
11 Kapıya dayanan adamları, büyük küçük hepsini kör ettiler. Öyle ki, adamlar kapıyı bulamaz oldu.
12 İçerdeki iki adam Luta, "Senin burada başka kimin var?" diye sordular, "Oğullarını, kızlarını, damatlarını, kentte sana ait kim varsa hepsini dışarı çıkar.
13 Çünkü burayı yok edeceğiz. RAB bu halk hakkında birçok kötü suçlama duydu, kenti yok etmek için bizi gönderdi."
14 Lut dışarı çıktı ve kızlarıyla evlenecek olan adamlara, "Hemen buradan uzaklaşın!" dedi, "Çünkü RAB bu kenti yok etmek üzere." Ne var ki damat adayları onun şaka yaptığını sandılar.
15 Tan ağarırken melekler Luta, "Karınla iki kızını al, hemen buradan uzaklaş" diye üstelediler, "Yoksa kent cezasını bulurken sen de canından olursun."
16 Lut ağır davrandı, ama RAB ona acıdı. Adamlar Lutla karısının ve iki kızının elinden tutup onları kentin dışına çıkardılar.
17 Kent dışına çıkınca, adamlardan biri Luta, "Kaç, canını kurtar, arkana bakma" dedi, "Bu ovanın hiçbir yerinde durma. Dağa kaç, yoksa ölür gidersin."
18 Lut, "Aman, efendim!" diye karşılık verdi,
19 "Ben kulunuzdan hoşnut kaldınız, canımı kurtarmakla bana büyük iyilik yaptınız. Ama dağa kaçamam. Çünkü felaket bana yetişir, ölürüm.
20 İşte, şurada kaçabileceğim yakın bir kent var, küçücük bir kent. İzin verin, oraya kaçıp canımı kurtarayım. Zaten küçücük bir kent."
21 Adamlardan biri, "Peki, dileğini kabul ediyorum" dedi, "O kenti yıkmayacağım.
22 Çabuk ol, hemen kaç! Çünkü sen oraya varmadan bir şey yapamam." Bu yüzden o kente Soar adı verildi.
23 Lut Soara vardığında güneş doğmuştu.
24 RAB Sodom ve Gomoranın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı.
25 Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti.
26 Ancak Lutun peşisıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi.
27 İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RABbin huzurunda durduğu yere gitti.
28 Sodom ve Gomoraya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu.
29 Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrahimi anımsamış ve Lutun yaşadığı kentleri yok ederken Lutu bu felaketin dışına çıkarmıştı.
30 Lut Soarda kalmaktan korkuyordu. Bu yüzden iki kızıyla kentten ayrılarak dağa yerleşti, onlarla birlikte bir mağarada yaşamaya başladı.
31 Büyük kızı küçüğüne, "Babamız yaşlı" dedi, "Dünya geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok.
32 Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla yatalım."
33 O gece babalarına şarap içirdiler. Büyük kız gidip babasıyla yattı. Ancak Lut yatıp kalktığının farkında değildi.
34 Ertesi gün büyük kız küçüğüne, "Dün gece babamla yattım" dedi, "Bu gece de ona şarap içirelim. Soyumuzu yaşatmak için sen de onunla yat."
35 O gece de babalarına şarap içirdiler ve küçük kız babasıyla yattı. Ama Lut yatıp kalktığının farkında değildi.
36 Böylece Lutun iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar.
37 Büyük kız bir erkek çocuk doğurdu, ona Moav adını verdi. Moav bugünkü Moavlıların atasıdır.
38 Küçük kızın da bir oğlu oldu, adını Ben-Ammi koydu. O da bugünkü Ammonlular'ın atasıdır.
ALINTI SONU
-----------
MEHDiNIN MEZHEBLERi FIRKALAR DINLERi BiRLEŞTiRMESi
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"
Hz. Mehdi geldiginde dagilmiş olan dini toplayacak."
( Hadis-i Şerif )
yani hanefi maliki hanbeli,.. hiristiyan müslüman yahudi gibi dagilmiş olan dini toplayacak.
Hazret-i Mehdi gelince, doğru İslam bilgileri unutulmuş ve ortadan kalkmış olacak. Hazret-i Mehdi Ehl-i sünnet bilgilerini tazeleyeceği zaman, zaten İslam âlimi kalmamış olacak. Yani fıkıh ve tasavvuf âlimleri zaten kalmamış olacak. Dolayısıyla bu âlimler değil, ortalık mezhepsizlere kaldığı için, onlar Hazret-i Mehdi’ye karşı koyacaklar, feryat edecekler. Hazret-i Mehdi, âlimleri değil, bu türedileri zararsız hâle getirecektir.
Hazret-i İsa da, Hazret-i Mehdi gibi ictihad edecektir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Muhammed Parisa hazretleri, Fusul-i sitte kitabında, (İsa aleyhisselam gökten inip, İmam-ı a’zam Ebu Hanife’nin mezhebine uygun ictihad edecek, onun helal dediğine helal diyecek, haram dediğine haram diyecektir) buyuruyor. (3/17)
Hazret-i Mehdi, İslamiyet’i yayacak. Resulullah’ın sünnetlerini ortaya çıkaracak. Bid’at işlemeye ve bid’atleri Müslümanlık olarak yaymaya alışmış olan Medine’deki din adamı, Mehdi’nin sözlerine şaşıp, (Bu adam bizim dinimizi yok etmek istiyor) diyecek. Hazret-i Mehdi, bu din adamının öldürülmesini emredecektir. (1/255)
“İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse benden korkup-sakının. Ancak onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler; her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir.” (Mü'minun Suresi, 52-53) ayetlerinde Allah Müslümanların tek bir ümmet olduğunu, ancak daha sonra bazı kişilerin mezheplere, cemaatlere ayrılarak Kuran hükümlerini farklı farklı uyguladıklarını bildirir. Allah başka bir ayette bu kişilerin yaptıklarının büyük hata olduğunu, Kuran’da bildirilen hükümlerin dosdoğru uygulandığı tek bir din olması gerektiğini haber verir:
“O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir.” (Şura Suresi, 13)
Mezhepleri birleştirme görevi ise Hz. Mehdi (a.s.)'a aittir. Hz. Mehdi (a.s.) içtihat etme (hükümleri usulüne uygun olarak Kuran ve hadislerden istifade ile ortaya koyma) ve hüküm vermeye en yetkili kişi olarak, "tüm mezhepleri kaldıracaktır". Zaten en büyük mezhep imamı olduğu için tüm diğer mezhepleri kaldırması gerekir. İslam tarihinin en büyük alimlerinden biri olan Muhyiddin Arabi "Fütühat-ül Mekkiye" isimli eserinde bu konuda şöyle bir bilgi vermiştir:
“... HZ. MEHDİ (a.s.), DİNİ PEYGAMBER'İN ZAMANINDA OLDUĞU GİBİ AYNEN UYGULAYACAK. YERYÜZÜNDE MEZHEPLERİ KALDIRACAK. HALİS HAKİKİ DİNDEN BAŞKA HİÇBİR MEZHEP KALMAYACAK.” (Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 186-187)
Hüseyin Hilmi Işık ise, Saadet-i Ebediye adlı eserinde Hz. Mehdi (a.s.)'ın bu özelliğini şöyle aktarmıştır:
“HAZRET-İ MEHDİ (A.S.), AHİR ZAMANDA DÜNYAYA GELECEKTİR. Resulullah Efendimiz (s.a.v.)’in soyundan olacaktır. İsa Aleyhisselam'la buluşacak, MEZHEPLERİ KALDIRACAK, YALNIZ ONUN MEZHEBİ KALACAK.” (H. Hilmi Işık, Saadeti Ebediye, s. 35)
Hadislerden anlaşıldığı gibi Hz. Mehdi (a.s.) Allah’a iman eden, aynı Peygambere biat etmiş, aynı Kitap’a inanan, aynı kıbleye dönen Müslümanlar arasındaki mezhep çatışmalarını durduracak, olayları kör bir kavgaya dönüştüren öfke dolu bir ortam yerine, kardeşliği tesis edecek itidalli ve sevgi dolu bir ortam oluşturacaktır.
Bak amca sana şöyle izah eden, bir daha bir daha düşün öyle konuş. bu interneteki sayfalarin ismini yani domain ve sayfa alanini satan şirketlere hosting denir. ve hostingin internete bagli sitemi ve bilgisayari vardir, ondaki mesela bilmem 5 GB alani san sataryani kiralarsin internet sayfasi yapmak için, o hadi tamam, adam evine şirketine bilgisayar kurmuş, onu calişdiriyor, masraf yapmiş anladik, o calişarak ve caliştirarak kazaniyor, amma bu şirketler öyle bir sistem daha icad etmişler, onun ismine "Reseller" hesabi denir, sen ondaki bilgisayrin birini kiralarsin, sonra ondaki alanlari bölersin üce beşe, satarsin adamlara, elin yorulmadi kolun yorulmadi, bilgisayar masrafida yapmadin, kiraladin, pazardaki sogani aldin sattin, bundan para kazndin, bu harammi oldu şimdi sana? Para kazanmak için illa alnin kicinmi mi terlemsi lazim, zaman degişdi usta, bir bak, Allah faizi yasak etmekle ne murad etti, şu daha önce anlattigimiz neshetme meselesini hatirla, ve biz dedikki kurandaki nesh meselesini şununla kiyas et ve cocuk iki yaşina kadar annesini emer, ondan sonra o cocuga annesini emmek nesholur, ama ikinci bir cocuk dogurunca kadin, o cocuk için yine iki yaşin kadar serbest, ama yemek yemeye başlayinca emmek nesholuyor, ondan sonrasi artik se xue le ilişkiye giriyor emmek vasfi. demekki duruma göre nesh ayetleri oldugunu unutma, nesh ne işe yarar bilirmisin,mesela dün en iyi bilgisayaryazilim sistemi windows XP idi, bugün micorosft dedi artik biz XP yi desktelemiyoz, artik o gündemden düşdü, yani onu neshettik, artik wiondows 10 var, alirsan destekleriz, yoksa XP artik kullanilamaz gibi bir durum, yani neshetik biz onu diyor, nesh nedir, UPDATE yapilmaycak yani yeni sistmelere uygun degil artik o onun sistmi demek yani. yine misal araba tekerleklerindeki cant büyüklügü farki, eski minübüslerin canti bile 13 cantken, bu gün takside 17 li cant var, artik minubüse 13 lü cant olurmu, onun devri kalkdi, nesholdu, yani artik sen kiyas et, faiz hakkinda nesh varmidir ara bul.
amca bak dün makarna diye birşey yokdu, senelr gecdi makarna icad oldu, yine kek diye birşey icad oldu, lastik diye, araba diye, bilmem cep telefonu diye birşeyler icad oldu, biz herşeyi eskiler bilmiş bulmuş aciklamasi ile, biz sadec onlarin bilip bulduklairni aliriz, onlara uyariz, biz kek yemeyiz makarna yemeyiz, arabayada binmeyiz dieiblirmisin amca, muhammed vaktinde araba yokdu, bunu sonraki iansanlar buldu keşfetti, öyleyse dini bilmem iki hoca Hanbeli Maliki anladi, bunlar toplandi karar verdi diye, bana yatmakmi düşcek, ben yatip onlar bilir diye mi davrancan, bu ahmaklik senelerdir yillardir yapiliyor, islam ve müslümanlar ondan geri kaldi, adam aradi calişdi arabayi buldu, calişdi, ucagi buldu, calşdi bilgisayari buldu, sen daha hanbeli dedi maliki dedi corap a mes şöyle olur de, bilmem kulaga mes böyle olur bunlarla oyalan dur.
maliki kim hanbeli kim lan DAN GiL hanbeli anladida; ben agutmUyun kurani sünneti anlayamayacak; amma sen anlayayamayan angutsan onu bilemem.
Kişiye Özel dinmi Olur diyen ahmaklara cevabim
Muhamede sorulunca her ashabina ayni cevabi vermedi, bedevi geldi ona başka dedi, ali geldi ona başka dedi, kişiye özel durumlar vardir, mesela herşeye 24 lü vida 24lü anahtar olmaz, bazi vidalar 1 li bazilari 1 3lü bazilari 50 lilidir, herşeye ayni vida uyarmi amca, tabiki kişiye göre farkli durumlar var, o görüşünde yanliş amca, onun bunun dini ne demek, mesela adam ameliyat dokdoru, her iki saati ameliyatta geciyor, akşama kadar onu kes bunu bic, sen bu adama, soyun dükün abdest al namaz kil, sonra ameliyata devam, aradan iki saat daha gecmeden ameliyatin ortasinda, vakit cikiyor, haydi namaza, soyun amelyiati yarida birak namaz kil, niye cünkü namaz farz len, farzi terkedersen Allahda seni keser seni bicer ve cehennemine atar diyede korkut birde, oldumu hoca, bumu din, kişiye göre din olurmu? olur, o dokdura sen illa mesaideki iş günü iki saatte bir namaaz kilcan, soyuncan düküncen hijyeni birakkcan, abdest alcan dersen, ne olur, buna başka bir farz başka bir kural lazim degilmi haaa
şefaat varmi kimler şefaat edebilir
Amca bak, senin de bir amcan var onunda oglu var, ve sen inşaat melzemesi satiyon, bazi mallara %40 kar koydun, bazilarina %50 ve sana glen bir adam dediki, ben senin Amcanin oglunun arkideşiyin, bana biraz indirim yap, ben fakirin yada falan filan, biraz indirime ihtiyacim var dedi. sen amcan ile iyisin, o yegeninide seviyon, bu adama indirim yapmazmisin hadi senden %20 kar aliveren deyipde 5 ise fiyati 3 e sana olur demezmisin, ayricalik varmi var, şefaat varmi var, kimin hürmetine, o yegeninin hürmetine o kardeşe indirim yaparmisin? yaparsin degilmi, ya kainati okuyun diyon size kardeş, dogal seleksiyona bakin, allah aşkina kör kör yaşamayin yaw. ve dmek olurki peygamberlden kurtulmuş bazi evliyalra allah dostlaerinda allah şefaat yetksi vermişdir işde onlarin hatrina bazilrini affeden onlarinhatrina yagmur kar yagar işde fakirler doyar bir bela musibet kalkar nitekim muhammed yagmur duasini cikmadimi,onun hatirina gökden gök boşaliraasina yaginca "estagisu" demedimi, üstümüze degil etrafimiza yag demedimi muahmmed, bunlari nasil unuttunuz onlarin hatirna yagmur kar yagar.
iktisad meselesinde (Yetiş, Meded Ya Mehdi VAKFI):
Allah in, bir ekmek için en az yüz tane bugday yaratmasi lazim, bir başakdan ekmek cikmaz, belki üc başakdan bir adet semel cöregi cikabilir, amma sen diyebilirsinki "Allah bizi niye düşünmemişde, bunu bukadar kücük yapmiş, hani bunu ekmek yapabilcegimiz büyüklükde yaratsaydi diyelim degilmi, yani hatta kabak gibi olsaydi, bir bugdaydan iki ekmek ciksaydi degilmi, amma degil, Allah erinmiyor üşenmiyor bir ekmek için 100 tane bugday yaratiyor, bunun herbirini özene bezene, herbirinden haberdar herbirinin üstüne imzasini atiyor, birde bu ahmet ici, şu mehmet için diye birde adres yaziyor, ayni mektup yazar gibi. Allahim niye bu kadar kendini yoruyon, şunu testi gibi yap, bu kadar ugraşma desek olmazmi, bizemi taltif, bugdayami, yoksa bunun bir sebebimi var, biraz tefekkür edin aranizda cevaplar verin baken, ben duyan sonra ben devam ederin.
iktisad meselesine gelince :
1 saaat 60 dakika 1 dakika 60 saniye yine insanda iki el var, her eli beşe bölmüş Allah, iki elde 10 parmak var saniyeler, dakikayi tamamlar, dakikalar saati saatler günü, günler ayi, aylar seneyi, öyle olunca herkesden yöresinin en kücük birimi olan kuruş veya lirasi fona aylik olarak kesilcek, kişisine göre degil, sadece 1 kuruş, her bölgenin kendi kuruşu ayni degil degilmi? amerikanin bir kuruşu ile türkiyenin bir kuruşu ayni degil degilmi. bak el bazinda bakinca el bir dedigimiz el büyük parca, bütün 1, sonra eli beşe bölmüş ve birisinede parmak demiş, ikinci boyutta bir, Allah onun birinide parmgida üce bölmüş, onun birinede bogum diyoz degilmi, amma ben diyonki herkesden bir kuruş alinca, almandan 1 cent, amerikandan dolar bazinda kuruş neyse onu alcak, ingilizden yine kuruşu neyse, yani en kücük birimi neyse onu alcaklar, ve bu dünyada toplanacak, ve bu bütün insanlik için harcanacak bu kadar .fonun ismi Raşidi fonu koncak bunun, ve o fona, amerika amerika için, türk türk için degil hayir, bütün dünya için toplancak, en mühim, en önce neyse, ona harcancak, ondan sonraki ikinci önemli, yani şimdi yunan batarken o porayi topladik amma, almanyadaki cöp kamyonu bozulunca ona harcarsak, yunan batar degilmi, yani en mühim neresi oraya ya harcancak, o kamyonu belediyede alabilir, zekat vergi fonundan alabilir, bu fon bütün acil durumlar için harcancak. yetiş vakfi olcak Raşid yetiş vakfi, meded vakfi, meded ya raşit vakfi, ve simurg bizleriz, ve bizler hepimiz mehdi cemaatiyiz, mehdi yetiş diyenler için, meded vakfi olcak, mehdinin babasindan kalan milyonlari yok kine yetişsin allahdan da öyle mucize yagmur gibi yagmaz, amma bizler simurg olursak, mehdi bizler oluruz, ve yardima ihtiyaci olan, meded dedimi, bizde yetişiriz Allahin izini ile, bizden meded isteyenlere yetişcek.
karoglanin iktisad Tezi 23.01.2017
BAŞKANLIK MESELESi
Zaraya itafen
Seni belki şöyle yeniden ikna edebilirimve belki geri döndürebilirim aglama kizma üzülme kaşigina ne cikdiysa ona razi ol, ve düşünkü muhammed hayatta ve sen onu ziyarete gittin, bu sana ömründe bir defa verilcek, ve sen vardinki, muhammed tuvaleten cikarken vardin, gördün onu, ve dakikan doldu, seni ordan aldilar geri gönderdiler, ve sen hayir olmaz ben onu Hz Ayşe ile şakalaşirkende görmek istiyonmu diyecen , yahut iki kelmie bir konuşsaydimmi diyecen düşün ekmek tüp kuyrugu konuşmaya vakit yok tüpünü alan yaylancak ne cikdi nasibine, o cikdi amma, veysel Karani gititi bulamadi, vardi desek, varamadi, bazisina düşen, düşün ki muhammedin WC cami acik, ve yukardan ucakla geciyor bazilari, ve birde dürbünle onu fokuslamişlar, ve baka baka, onun tuvalette nasil oturarak hacet ettigini gördüler, ve bu da bir nasip, ne, cünkü muahmmed oturarak yapardi hacetini dememize canli şahiterolacak onlarda, onlarada o nasip olmuş demezmisin, yoksa oldumu bu geldimde ne gördüm ya, bu adamin cictoginami bakicaz bakmya geldik yaw diyecen, yani tefekkürün güzel olursa, meyvada güzel olur, belki seni teselli edebilmişimdir, o senmiydin sorasim var, sen geldinede sana neyim nasip oldu diye sorasim geldi şimdi. ya yorgan giti kavga bitti kavgasina denk gelseydin ne olcakdi.
------
Burdaki bizim gittigimiz Diyanet Camisinde bir zamanlar kuran okunuyor, ve ayet geldi secde ayetine, ve okundu gecdi, hoca demiyor, o ayet secde ayetiydi, haydi kalkin tilavet secdesi yapilcak, ben kizdim söyledim , sonra yaptik oturduk, okuyan kurani basdan aldi ayni ayeti tekarar okudu allahu alem, hoca yine demiyor haydi bir defa daha secde yapilcak, ben yine kizdim dedim, hoca da cevap veriyor bir kac defa okununca bir defa yapmak yeterlidir diye. ve cemaat onun agzi ile ikinci secdeyi yapmadi, benim lafim orda köpöek osuruguna döndü. o gün bugündür camiyede gitmiyon.
bunu şu misal ile izah edelim :
Sen bir işcisin ve gün icinde susadin, su bulamadin yada, su icme imkanin o an yok,bu misli su icmekde diyebilirsin yahut idrarini yapmak için tuvalate gitmekde diyebilirsin, ve tuttun kendini ve gün gecdi akşam oldu, ve işden cikdin, imkanin var artik, bir bardak su icen dedin, ve bir bardak su icdin,suya kandin, canin ikinci bardagi almiyor cünkü susuzlugun gitti birbardak soguk suyla, amm velakin, sen bir gün icinde sadece bir bir bardak su icimiş oldun, halbuki bilim adamlari diyorki, gün icinde 1,5 yada 3 litre su icmeniz lazim, vücudun ve böbreklerinin ihtiyaci var. ve sen, bu bir bardak su, bugün böyle, yarin böyle, aynen camaşir makinasindaki, hani tasarruf modu vardir, az camaşir atinca suyuda yarisini alsin diye bir dügme vardir bazi makinelerde. işde sen hep yarim yarim su yikatirken, camişirlar temiz olmuyor, yahut böbrek, hergün bir bardak suyla iş görünce böbrek zarar görmeye başlar, halbuki senin vücudunun 1,5 ila 3 litre suya ihtiyaci var, o da en az 6 bardak su eder günde, en azindan yani, yine camaşirlarini israf olmayan ne kadar cok su ile yikarsan, o kadar temiz olur, cünkü yika birinci su kirliyi az beklet birdaha yika, su yine kirli akcakdir, cünkü kir islaninca koyuvcercekdir, öyle olunca bilim adamlari bunu ayarlamiş diyor bir makina 6 kilo camaşir alinca, bilmem 10 litrede su alcak diyor, amma sen ona 5 litre su katarsan bu sefer o camaşirlar tam temiz yikanmamiş oluyor, yine herkesin agiz tadi farkli, sen ki 1 kesme şeker li cay icersin, digeri 3 lü beriki tek katar berikiside hic katmadan icebilir, agiz tadi farkli, öyle olunca tilavet secdesi gibi bazi meselelerde, bir defa okuyuvermek yapivermek ikincinin hükmünü sakit etmez azizim.
Zaman Karanlik vaktinemi gidiyor aydinlikmi meselesi
Evet Yol kiyametin sabahina dogruysa, artik gece vakti, amma karanlikmi aydinlikmi meselesini kisa öz cevap, eger lamban ve elektrigin ve ateşin varsa, senin için gecede karanlikda kalmak diye birşey olmaz, yani gecende, gecede olsa aydinlikdir, amma lamban yoksa, karanlikda kalirsin, ve o lambalar ise, allah semaya lambalar asmiş onlar, aziz ve mukarreb kimselerin ruhunun aydinligi, ve senin bir alimin, mehdin ve peygamberin varsa, Allahada inaniyorsan, karanlikda kalmazsin, amma lambaya ve o alime peygambere ve Allaha sirtini dönersen, karanlikda kalacagin kesin.
-------------
kader bahsi
Allah eger herkese rolleri dagittiysa o zaman onlara birde ceza verme hakki yokdur diyorsun
Yani rolleri o verdiyse o zaman neden suc işledin, günah işledin diye soramaz diyorsunya,
mesala Allah miknatisi yaratti amma, insana miknatislaşmak diye birsifat ve kural koydu, yani cekici cezbedici, yine koyunu yaratti amma, koyunlaşmak insanin sifati halinde yine, köpegi yaratti, köpekleşmek insanin sifati, şimdi insana tercih hakki da verdi, dileyen köpekleşir, dileyen koyunlaşir, dileyen camizlaşir, yani camiza verilcek ecir, camiza verilenden olur, yine köpkleşene verilcek, cennet kapisinin dişindan havlamak kalir, yani sonra koyuna cennete girmek, yiyip etin kanin olmak kalir, sen sec ister cenente girmeyi sec, istersen köpek gibi dişarda kalmayi, köpek olupda birde benide yesin cennete koysun dersen, varmi öyleleri var, onlarida China lilar yiyor icine koyuyur. o zaman ceza niyeymiş anladinmi amcaaaa. yine koyunluk meselesine gelince, sen kimin koyunu oldun, peygamberin koyunumu, salabenin koyunumu bir bak önce, seni güden kim, yine kafirin koyunu olduysan, kafir de seni kesip yiyecek, ve sen kafir bir beden olcaksin demekdir.
Eger koyunlaşdiysan yenip, bende, sende, onda, can, ve ahmet mehmet olmak, cente girmek var . ve sen köpek olupda benide cennete koysunlar dersen kitmir gibi, China lilar onuda kesip yiyor cennetine koyuyar, o da artik chinli biri oluyor, ve sen düşün ceza ne, sevap ne, cennet ne, cehennem ne, neresi, sonra birde koyun olduysan kimin koyunu oldun ona bak , T amcaninmi , yoksa muhammedinmi,yoksa slabeninmi, hani bir gavura koyun olduysan, o da kescek yiyecek seni, ve sen bir gavurun bedeni olup, onun, allahi inkar etmesinde yardimci olcaksin, peki durum nedir o zaman, cennet cehenem ne anladinmi amca.
-------
Allah yeter bahsine gelince
Cübbeli demişki "Allah ete kemige büründü, mahmut diye göründü" deyince
ona karşi ayet hadis yazip itiraz eden dangilere atfen
Tutup bazı kullarını, O'nun bir parçası saydılar. Bu insanların nankörlüğü gerçekten çok açık.
(Zuhruf 43/15)
“Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler, kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey İsrail oğulları, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kul olun. Kim Allah’a ortak oluşturursa Allah ona cenneti yasak (haram) eder. Onun gideceği yer cehennemdir. Yanlış yapanın yardımcısı olmaz.” (Maide 5/72)
Ey prof. yada ögretmen amca, bize RIZKI veren Allahdir diye iman ettikmi? etik. tamam peki sen nerde calişiyorsan, eger ögretmensen, devlettenalcan maaşi, işciysen patronundan ay sonu aylik aldin, peki o zaman hani rizki veren Allah di? lan dangil sen parayi kimden aldin, ayligi kimden aldin, eger senin patron yada Tc amca Allahsa, rizik veren o olunca, haydi bende, o da, buda gidelim, bizde ona tapinip biraz para istiyelim, sana verdiya bizede veriri belki tapinir para isteriz, yok o Allah degilse o zaman Rizki veren kim, sen o verdi demiyormusun sana aylgi, kim verdi, hani allah kim? nerede o zaman, rizki veren Allah sa patron kim ha?
Allah sana rizki patronun eliyle veriyorsa, allah kim patron aracimi, şu aracinin eline üc beş kuruş verlimde bizi sirattanda gecirivesin o ziman, yani kim Allah, Allah dünyada nasil tecelli eder, ete kemige bürünüp, dün sana aylik veren patrondami oydu, hani mahmut olmazdi, peki senin ayligi veren oysa, bak ete kemige bürünüp sana patron olmuş degilmi. iriraz etme buna aklin varsa, bir daha düşün, cevabi bulunca haber et bana tamammi.
------
Microsot Bili Geats amca bilgisayarin yazilimini bulmuş, sonra internet denen şey icad oldu, ve akil var, akil var, sen bilgisayarda sadece yazip ciziyon, amma yaptigin işlemleri yapacak yazilimi ve sistemi oluşsturan bill amca, ve senin akili ile onunkini karşilaştirinca, yani kapazite meselesi, onun kapazite, onun aklinin kapazitesi ile seinkini karşilaştirinca, yanisadece amcanin yaptigi yazilimdaki bir yazilimin geliştirilmiş internet sistemi olan google amcanin bile bilmedigi birşey kalmadi nerdeyse, öyle olunca onun yaptigi bile biliyorsa, bir de onu yapanin aklinin kapezitesini düşün, ve ona soru sor baken, neleri biliyor degilmi. yani birde onun aklini yaratan Allahin aklini ve ilmini düşün, yani
kapazite meselesi, yine ayni, parmak bütün olarak bir birli, amma elin de 5 parcasindan birisinede parmak diyoruz, o da kendince digerlerinden büyük, amma el daha büyük, ve beş parmak eli oluşturuyor, yine el kola bagli, el kolun bir parcasi, kol ise elden daha büyük, kol ise bedene bagli, beden koldan da büyük,..... yani kapazite, seninki kime göre büyük, onunki kime göre kücük, yani gözdeki kirpiklerin tümüne, kirpik diyoz, sag göz, sol göz kirpikleri, amma her bir kirpikde bir birim degilmi ,... sormak lazim. ölye olunca kirpikde bir bütün kendi capinda o da bir birim, ve büyüklük taşiyor onun kapziteside ona göre.
----
Mesala bir kurali koyanda o kurala zaman zaman, hataen veya başka bir sebebden dolayi uymayabilir. cünkü mesala kirmizida dur var amma, zaman olduki arkadan freni kopmuş bir TIR geliyor, cekilmeszsen seni bicecek, o anda kacmak için, stop hududunu cignemesi lazim, arka aynaya bakdiki şoför kac kac diye bagiriyor, ve cigendi gecdi stop lmabasini degilmi,yani kurali ve siniri, yani öyle olunca kuralai cignemek bazen bilmediginden degil, bile bile cignemek zorunda kalabilir, günahda böyledir, bazi günahlara insan bilerek girmek durmunda kalbilir degilmi.
Tanriyi kiyamete veya hata yapmaya zorlama hikayeside budur. ilkokuldaki "deve cüce" oyunu gibi, ögretmenin cocuklardan hangisinin otamatik pilota baglandigini bulup, oyundan cikmaya zorlamasi, kim daha uyanik secme oyunu gibi. o aalimmi, ben bu alimide yenerin, şu aalimmi, onuda yenerin hikayesi, ve Hz.isa mi isa yida, musamiß musayida yeneriz hikayesi, ve tanriyi zorlama hikayesi. Halbuki o Deve cüpce oyununda o cocugun yanilmasi, cüce deyince oturulcagini, deve deyince kalkilcagini bilmediginden degil, hepsi biliyor amma, o hata yapmaya zorlandndigi için, bir an akli eski bilgide kaldi, eski sende kaldi, ve otamatik pilot bedeni ile beyni arasindanki komut uyarisini kaybetti, yani yoksa cüce degince oturulcak, deve deyince kalkilcak bütün cocuklar bilir, oyundan cikanda bilir, o kazananda, sadece burda kazanan, en fazla reaksiyon kuvvetine sahip cocugu secmek, yoksa en akilliyi degil, ve günah ve haram meseleside, altin cocugu, altin insani bulmak degil en usluyu bulmak degil yani.
---
Bir nesnenin bir hükmün bir agacin bir meyvanin bir ilacin bir aletin bir devletin, tek bir kimsenin tekeline binmesi cok tehlikeli bir durum, ve başkanlik sistemide aynen böyle, cünkü örnegin motor diye birşey icasd oldu ve bugün motro dnen icad sedece onu bulan fordlarin tekleinde olsaydi, o zaman, ne mercedes icad olurdu ne opel ne BMW ne ucak ne tren ne gemi, yine elmeyi allah sadece bir sülyeye verseydi ve elmayi herkes o sülaleden alcak olsaydi eger lazimsa o elme ihtiyacsa zman gelcek bir elme bin euro diyecek bir tke elmyi bin euroaya almak drumunda kalcakdik degilmi ve yine, ben senin şarkini dinledim ve bende yazmayi denedim, ve bende şarki yazdim, senin şarkindan esinlendim ve yazdim, şimdi bu esinlenme yasak haram olabilirmi, yani şarkici, o ilk şarki yazan söyleyen adama olsa, ondan başkasina, bu verilmez diye kural koysak, o öldümü kim yapcak bu işi, yani Allah bile elma cinsi yaratmiş, onlar yada binler ceşidi var, elmalardan esinlenip elmalar ceşidi, yine motoru birisi icad etti, ona bakan, opel, fiat, toyatada motor icad etti, onlarda bakdilar, bunun sistemi nedir diye, ve ögrendiler, ve onlarda kendi keşiflerini üstüne ekleyip, yeni motor gelişdirdiler, halbuki, motorun ana yapisi ayni, amma bu motoru başkasi yapamaz demek ne kadar cahillik degilmi, ceşitlilikde bereket var, bak yiyecek denen şey sadece ekmek olsaydi, başka ceşit olmasaydi, bizler musa ümmeti gibi Allah isyan ederdik, söyle rabbine de, bize sogan sarimsak versin derdik, yani öyle olunca ben de para ile satilan bir grafigin önizlemesine bakip, esinlenip, bundan kendi cikarabildigim ücretsiz örnegini yapiyorsam, bu satin alamayacak olanlara zekat fitre vermek gibi olur. herskes porsche alamaz, amma belki fiat tipo alir, reno 12 alabilir degilmi, ceşitte nasil bereket var degilmi. yani başkanlikda aynen bu sebebden yanliş, ben padişahin, ben asarin, ben keserin olabilirmi, ananizda benin babanizda benin demek gibi angutluk,
---oOo---
أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne, Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 28 Ocak 2017 Cumartesi
Original Kar © glan
(Kar©glanin 28 Ocak 2017 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ اللَّهُ الصَّمَدُ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌ
Kul hüvellâhü ehad. Allâhüssamed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekün lehû küfüven ehad.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
De ki; O Allah bir tektir. Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir). Doğmadı ve doğurulmadı. O 'nun bir benzeri de olmadı.
Sadakallahul Aziym ihlas Suresi 1.2.3.4. ayet
---oOo---
Bize Nasr b. Ali El-Cehdamî rivayet etti. (Dedi ki): Bana babam rivayet etti. (Dedi ki): Bize Müsennâ rivayet etti. H. Band Muhammed b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrahman b. Mehdi, Müsennâ b. Saîd’den, o da Katâde’den, o da Ebû Eyyûb’dan, o da Ebû Hureyre’den naklen rivayet etti. Ebû Hureyre, Resûlullah buyurdu demiş.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
İbnu Hâtim’in hâdisinde ise Peygamber’den naklen ibaresi vardır: “Biriniz kardeşiyle kavga ederse yüzden kaçınsın! Çünkü Allah Âdem’i kendi suretinde yaratmıştır.”
buyurmuşlar. (Hadis-i Şerif , Sahih-i Müslim / 45- İyilik, Sile ve Âdâb Bahsi / 32- “Yüze Vurmanın Yasak Edilmesi” Babı-115)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
Birisi dedi 2 kere 2 dört eder dedi, bende itiraz edebilirim, hayir iki kere iki 20 eder, peki hangimiz dogruyuz, o dedi matamatikdeki iki tane ikiyi aldi, topladi, dedi dört etti, hani 5 nerede 20 nerede, bende cevap veririm derim ki, Allah insana iki tane el, iki tane de ayak verdi, ettimi iki tane ikili toplam dört ettimi etti. Amma Allah tek bir elide 5 e ayirmiş bir el beş parmak, 5 de öbürü, etti on, ve ayaklardada ayni sistem var,toplam 20 etti. sana göre iki kere iki ederken, ben iki kere ikinin 20 edeninide görebiliyorum, sen göremiyorsan itirazmi etmelisin yani, yahut ben bunu söylemesem, iki kere iki 20 etmiyormu olacak, yani olan birşey , sen bilmiyorsun diye yokmu olcak .
---------------
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَآ أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ كَذَلِكَ يُبيِّنُ اللّهُ لَكُمُ الآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ
Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 219. ayet
Sigara mekruh, icki haram, amma Allah kuranda ickinin de iyi tarafida vardir, fakat kötü tarafi cokdur dedi, öyle olunca, ilaclara cüzi miktar alkol katiyorlar, yani onunda faydali tarafindan faydalaniyoruz, bu haram olabilirmi yani, yine domu zeti haramken zaruretde domuz eti yemek, insana helalden de öte farz haline gelebilir. o zaman farz ne? yani yemese ölecek, eger yemezde ölürsen ah ma k ölümü ile ölmüş olursun, halbuki orada o durumda yemk sana farzdir bile. öyle olunca yasak ne günah?
mübah degil farzdir yaniyine allah bugdayin eksiyne alkole biraya dönecegi yasyi komasaydi o eksince alkol olmazdi o zman kurali koyan o iken onun bu koydugu kuralin bir sebiebi olmali onun alkol olmasina müsade ediyorsa onun allah katinda bikr sebei vasr dmek öylse ben o sebei bilmuiyorum diye alkol menu tamamen yasak ve zararlidir olabilirmi
-
Azrail İbrahim a.s'ın canını almaya geldiği vakit İbrahim a.s canini vermeye yanaşmadı dedi ki : Ben Allahu tealanın dostu değil miyim, dost dostun canını alır mı? Azrail bunu Allahu tealaya iletince, Allahu teala söyle ona : "Bende bir dostun durumuna şaşarım ki, dostuna kavuşmak istemiyor."
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 256. ayet
Bu meseleye nasip olursa bir dahki sohbetemizde devam edecegiz.
-----
Sirat Köprüsü - Sirat köprüsü denen bir köprünün olmadigini iddia edenler var - Ayet ve hadislerde sirat köprüsü hakkinda bilgi var mi?
Karoglan Hocanin bu konuyu izahi ve yorumu
Karoglanin Sırat Köprüsü ve Haşr Risalesi
22 Ocak 2017
SIRAT KÖPRÜSÜ Kuranda Gecmez yani köprü, olrak gecmez fakat SIRAT yol demekdir fatihada ihdinassiratel müstakim diye gecer dosdogru yol demekdir.
Daha öncelerdeki sesli vaazlarimizi takib edenler bu konudaki sesli izahimizi hatirlyacaklardir.
Bir agacin dikilmesindeki bütün gaye, o agacin meyva verip, meyvasina ulaşmak, ve meyvasini yiyip tadina bakmak icindir, yahut onunla doymak icindir.
insan denen soy agacinin sonucda daha olgun bir insan haline gelerek, yeni bilgilerin depolandigi ve bir ileriye insanligi taşimak, ve insan soyunun devam etmesi için, cocuk yapip üremeside, onun meyva vermesidir gaye.
öyle olunca insan yine öldükden sonra haşrolcak demekde, onun insan olcak elemetlerinin toplanip haşredilmesi demekdir. haşr mesala bir kadin anne hamile olunca, manavgattan mandalina malatyadan kayisi, diyarbakirdan karpuz geldi, o kadin yedi, ve bunlar dogacak cocugun elementlerinin bir kimsini meydana gertirdi. işde malatyanin topragida yine diyarbakirin topragida, bilmem nerenin topragi elementide saflaşdi, meyva sebze oldu, o bedende toplandi haşroldu, ve dogacak cocugun ilk halini oluşturdu demek olur. yani haşr işde yine amerikadan fistik amasyadanda elma gelir de,...... bütün elementler de o cocugun hamurunu katilipda cocuk denen meyva meydana gelir. işde SIRAT meselesine gelince
kildan ince deniyor ve cehennemin üstüne kurulcak , ordan gececek bütün insanlar deniyor. ve bazi alimler anne karnindaki cocgun o ilk halini ve anne karnini ,cocuk için cennet diye adlnadirmişlar. evet öyle calişcan derdi yok, fatura derdi yok, bütün lokmalar ona ulaşiyor, ve yine yedikleri onda haceti defiyede meydana getirmiyor cünkü cennette pislenme yokdur, yoksa cocuk kakasini anne karinda yapcak olsa, kendine yer kalmaz, bir yandan yer, bir yandan da pisler ve pislikler onu mikroplar onu daha dogmadan hasta edip öldürürdü, oysaki orda, yediklerinden bir kaka pislik oluşmaz, en saf halleridir onlarin, senin orda yedigin aldigin gidalar. bunuda böyle acikldikdan sonra, peki cocuk babadan
yani, rahman tabiatli erkekden, anneye gecebilmesi için, zeker denen ( erkegin Tensaül uzvu) köprüsü ile anne rahmine bir baglanti kurulur, ve o zeker sayesin de, insan tohumu, erkekden kadinin rahmine gecer, yani kildan incedir cünkü, erkek tenasül uzvunun ucunun deligi kildan bile ince bir delik, ve bu delikden gecerde anneye dahil olur degilmi ? daha bunu anlamamak için ahmak olmak lazim degilmi? ve hal böyle olunca sirat demek budur, peki bütün insanlik ondan gececek demek ise Allah ilk Hz Ademi yaratti, Hz Adem ilk defa havva ile cinsi münasebet edince, ilk damla, ilk cocuk ile, ondaki bütün insanilgi icinda barindiran ana cekirdek, ana tohum havvanin rahimine gecdi. Öyle olunca, Ademin
halveti o bütün insanlgin gecişini temsil eder, amma ve Allah kainatida kendi suretinde halketti ve fakat Hz Adem ile havvayida kainatin prototipi olarak halketti, öyle olunca büyük kainattan iki tane var, biriside Hz Adem gibi olan birde havva gibi olan, rahman gibi birde rahim gibi olan öyle olunca işde haşrde mahşerde ise o büyk kainat olan Hz Adem ile havvanin temsili olan kainattaki siratin kurulmasi, o ilk halvetin ve cenente veya cehennem cukuran düşmenin temsili olan kainatlar arasi gecişi temsil eder, yani bunu bugün bilim adamlari tespit etmişler ve Sem,adaki bazi sistlmer bazi sistmelerle buluşup karişip tekrar ayrişiyor diyorlar semada, öyle olunca işde kainattaki halleri kendi aslilerimizin kavuşmasi, dünydaki hali ise, proto tip kainatlrin buluşmasi, yani SIRAT burda erkegin yaraginin kadinin rahmine cocugu koymak için uzatilmasi, ve sonra ejakulation ve cocuk olacak tohumlarin gecişi, amma her insanda ancak bir tane veya iki tane tohumun gecmeyi başarmasi demek ise cennet o kadar ucuz ve kolay degil dememize sebeb oluyor. binlerce meni ve spermadan, bir tanesi yarişi kazanir,bazilari daha yari yolda, yada yolun sonunda, yada başinda, daha cehhennem cukuruna düşmekde, yani heder olup yolda yarişi kaybetmekdeler.
Risalenin sonu
Diyorlarki Bazi hocalar neymiş yaratilişda tek bir adem ve hava varmiş bunlarin cocuklarida iki iki dogmuşmuşda onunki berinikin ikizi evleniyormuşda yani enses ilişkiyi meşru etmeya calişiyorlar kardeşi kardeşle evlendiriyorlar bu uydurmadir diyorlar:
Bu konuya bizim getirdigimiz aciklama:
Tavugun götünden yumurta tek tek düşer degilmi, dokuz yumurtanin dokuzunu ayni günde yumurtlamaz degilmi? yumurtAlarin saysi dokuza tamam olunca, bu on gün de sürebilir, yirmi günde sürebilir, onmdan sonra tavuk kuluckaya yatar. Allah dileseydi de Tavugun götünden dokuz yumurtanin dokuzunu ayni anda cikarsaydi, hani yapamaz cikaramaz manasinda degil bu, bundan kasdimiz, Allah tavugun yumurtlamasina bir sistem ve kural koymuş, ve Tavgun götünde yumurtalar sira halinde,birinin ardina digeri degilmi,ve büyklükleri bir sonraki yumurta bir öndekiden biraz kücük, en olgun büyüklüge gelince, tavuk yumurtluyor ve dedik bunlar belli sayiya ulaşinca tavuk onlarin üstüne kurka yatip yumurtlarindan civci cikariyor ve düşünün bu yumurtlarin hepyi ayni günde yamurtlanamdi amma ama ayni tavuk ile horuzun dölledigi yumurtalar , ve kurk vakti bitince civicler cikdi yumurtlardan ve sekizi pilic oldu yani dişi yani tavuk olcak olanlar birisi de erkek cikdi, oda Tahtin yeni varisi ciftligin yeni horuzu olcak olan adam, ve zaman gecdi bunlar yetişdi, horuz ciftligin horuzu oldu, ve bu horuzda yine diger tavuklarin üstün cikip KARILIP soyun devami için yumurtalari döllüyecek, ve döllüyordurda, peki bunlarin zaten hepsi kardeşdi, ayni tavukla horuzun ürnüydüler, ne olduda bu horuz denen sapik kardeşlerini tikiyor, enses ilişki yapiyor mu diyecegiz, ve bizler böyle sapik bir ilişkiden olma yumurtalarimi yiyoruz, yani etimizde kanimizda bu enses sistemmi mevcut demek oluyor bu ? peki yani Hz Ademin sistemi ilk sitem, ve bunu bizim unutmamamiz, sonra bir durum olursa hatirlmamiz için, Allah, almiş gelmiş bunu taa gözümüzün icine sokarcasina, evimize ciftligimie koymuş. Amma iki kelime arapca ögrenipde tefsir yapmaya kalkan ahmak iki dangil hoca, bunu görmeyipde, kainati okumasini bilmeden, tefsri yapmaya kalkan bu trottel , işde ademin cocuklari enses ilişkimi yapti, allah bir adem yarattiysa, niye onlarcasini yaratamaasin der, inkar eder. lan dangil! bak Allah tavgun götünden bir günde yüz yumurtda dogurtabilirdi, amma yapmamiş, ve ona sistem koymuş her gün, veya iki güne bir tane yumurta olgun olup, dünya geliyor, digerleri icerde sirada, öyle olunca, Allah, dünyayi toptan yaratmaya ebet kadirdir, amma sen tavuga bak, ademin soyunuda neden öyle yapmiş anla işde.
Hz Lutun Kizlari ile Enses ilişki Meselesi
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَجَاءهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِن قَبْلُ كَانُواْ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ قَالَ يَا قَوْمِ هَؤُلاء بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَلاَ تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي أَلَيْسَ مِنكُمْ رَجُلٌ رَّشِيدٌ
Ve câehu kavmuhu yuhraûne ileyhi ve min kablu kânû ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), kâle yâ kavmi hâulâi benâtî hunne etharu lekum, fettekullâhe ve lâ tuhzûni fî dayfî, e leyse minkum raculun raşîdun.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût, dedi ki: “Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha temizdir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?”
Sadakallahul Aziym HUD Suresi 78. ayet
Diye meal vermişler bu ayete
Bir köyde Kentte veya bir ciftlikdebir tane damizlik dana vardir, bu Dana bu sene bir inegi döller, ondan sonra onun dölledigi inekden bir bizagi dogar, iki yaşina girince düve our,yani bakire inek demekdir, ve damazlik başka güzel dana yok ise, alip gelip o düveyide ona dölletenler olcakdir, cünkü damizlik semiz dana soyu, iyi ari irk odur. ve hani lut kizini sikdi diyorlardi ya, yani sen önce kainati oku, kainati okuyamayan adam, kalkmiş iki kelime arapca biliyon diye tefsir yapiyor. bak dangil trottel bu Dana kizi ilede ilişkiye giriyor, onun yaptgi sapiklik olmuyor, ama bugün sana yasak. yani domuz eti zaruret halinde helal oluyurda, Lut Zarurette kalinca, onami helal olmaycak dangil köpek.
Bu melsa tehrif edilmiş denilen Tevrat Nüshalarinda şu şekilde geciyormuş.
------------
ALINTI
Tevrat yaradılış 19. Bab: 1 İki melek akşamleyin Sodoma vardılar. Lut kentin kapısında oturuyordu. Onları görür görmez karşılamak için ayağa kalktı. Yere kapanarak,
2 "Efendilerim" dedi, "Kulunuzun evine buyurun. Ayaklarınızı yıkayın, geceyi bizde geçirin. Sonra erkenden kalkıp yolunuza devam edersiniz." Melekler, "Olmaz" dediler, "Geceyi kent meydanında geçireceğiz."
3 Ama Lut çok diretti. Sonunda onunla birlikte evine gittiler. Lut onlara yemek hazırladı, mayasız ekmek pişirdi. Yediler.
4 Onlar yatmadan, kentin erkekleri -Sodomun her mahallesinden genç yaşlı bütün erkekler- evi sardı.
5 Luta seslenerek, "Bu gece sana gelen adamlar nerede?" diye sordular, "Getir onları da yatalım."
6 Lut dışarı çıktı, arkasından kapıyı kapadı.
7 "Kardeşler, lütfen bu kötülüğü yapmayın" dedi,
8 "Erkek yüzü görmemiş iki kızım var. Size onları getireyim, ne isterseniz yapın. Yeter ki, bu adamlara dokunmayın. Çünkü onlar konuğumdur, çatımın altına geldiler."
9 Adamlar, "Çekil önümüzden!" diye karşılık verdiler, "Adam buraya dışardan geldi, şimdi yargıçlık taslıyor! Sana daha beterini yaparız." Lutu ite kaka kapıyı kırmaya davrandılar.
10 Ama içerdeki adamlar uzanıp Lutu evin içine, yanlarına aldılar ve kapıyı kapadılar.
11 Kapıya dayanan adamları, büyük küçük hepsini kör ettiler. Öyle ki, adamlar kapıyı bulamaz oldu.
12 İçerdeki iki adam Luta, "Senin burada başka kimin var?" diye sordular, "Oğullarını, kızlarını, damatlarını, kentte sana ait kim varsa hepsini dışarı çıkar.
13 Çünkü burayı yok edeceğiz. RAB bu halk hakkında birçok kötü suçlama duydu, kenti yok etmek için bizi gönderdi."
14 Lut dışarı çıktı ve kızlarıyla evlenecek olan adamlara, "Hemen buradan uzaklaşın!" dedi, "Çünkü RAB bu kenti yok etmek üzere." Ne var ki damat adayları onun şaka yaptığını sandılar.
15 Tan ağarırken melekler Luta, "Karınla iki kızını al, hemen buradan uzaklaş" diye üstelediler, "Yoksa kent cezasını bulurken sen de canından olursun."
16 Lut ağır davrandı, ama RAB ona acıdı. Adamlar Lutla karısının ve iki kızının elinden tutup onları kentin dışına çıkardılar.
17 Kent dışına çıkınca, adamlardan biri Luta, "Kaç, canını kurtar, arkana bakma" dedi, "Bu ovanın hiçbir yerinde durma. Dağa kaç, yoksa ölür gidersin."
18 Lut, "Aman, efendim!" diye karşılık verdi,
19 "Ben kulunuzdan hoşnut kaldınız, canımı kurtarmakla bana büyük iyilik yaptınız. Ama dağa kaçamam. Çünkü felaket bana yetişir, ölürüm.
20 İşte, şurada kaçabileceğim yakın bir kent var, küçücük bir kent. İzin verin, oraya kaçıp canımı kurtarayım. Zaten küçücük bir kent."
21 Adamlardan biri, "Peki, dileğini kabul ediyorum" dedi, "O kenti yıkmayacağım.
22 Çabuk ol, hemen kaç! Çünkü sen oraya varmadan bir şey yapamam." Bu yüzden o kente Soar adı verildi.
23 Lut Soara vardığında güneş doğmuştu.
24 RAB Sodom ve Gomoranın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı.
25 Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti.
26 Ancak Lutun peşisıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi.
27 İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RABbin huzurunda durduğu yere gitti.
28 Sodom ve Gomoraya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu.
29 Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrahimi anımsamış ve Lutun yaşadığı kentleri yok ederken Lutu bu felaketin dışına çıkarmıştı.
30 Lut Soarda kalmaktan korkuyordu. Bu yüzden iki kızıyla kentten ayrılarak dağa yerleşti, onlarla birlikte bir mağarada yaşamaya başladı.
31 Büyük kızı küçüğüne, "Babamız yaşlı" dedi, "Dünya geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok.
32 Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla yatalım."
33 O gece babalarına şarap içirdiler. Büyük kız gidip babasıyla yattı. Ancak Lut yatıp kalktığının farkında değildi.
34 Ertesi gün büyük kız küçüğüne, "Dün gece babamla yattım" dedi, "Bu gece de ona şarap içirelim. Soyumuzu yaşatmak için sen de onunla yat."
35 O gece de babalarına şarap içirdiler ve küçük kız babasıyla yattı. Ama Lut yatıp kalktığının farkında değildi.
36 Böylece Lutun iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar.
37 Büyük kız bir erkek çocuk doğurdu, ona Moav adını verdi. Moav bugünkü Moavlıların atasıdır.
38 Küçük kızın da bir oğlu oldu, adını Ben-Ammi koydu. O da bugünkü Ammonlular'ın atasıdır.
ALINTI SONU
-----------
MEHDiNIN MEZHEBLERi FIRKALAR DINLERi BiRLEŞTiRMESi
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"
Hz. Mehdi geldiginde dagilmiş olan dini toplayacak."
( Hadis-i Şerif )
yani hanefi maliki hanbeli,.. hiristiyan müslüman yahudi gibi dagilmiş olan dini toplayacak.
Hazret-i Mehdi gelince, doğru İslam bilgileri unutulmuş ve ortadan kalkmış olacak. Hazret-i Mehdi Ehl-i sünnet bilgilerini tazeleyeceği zaman, zaten İslam âlimi kalmamış olacak. Yani fıkıh ve tasavvuf âlimleri zaten kalmamış olacak. Dolayısıyla bu âlimler değil, ortalık mezhepsizlere kaldığı için, onlar Hazret-i Mehdi’ye karşı koyacaklar, feryat edecekler. Hazret-i Mehdi, âlimleri değil, bu türedileri zararsız hâle getirecektir.
Hazret-i İsa da, Hazret-i Mehdi gibi ictihad edecektir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Muhammed Parisa hazretleri, Fusul-i sitte kitabında, (İsa aleyhisselam gökten inip, İmam-ı a’zam Ebu Hanife’nin mezhebine uygun ictihad edecek, onun helal dediğine helal diyecek, haram dediğine haram diyecektir) buyuruyor. (3/17)
Hazret-i Mehdi, İslamiyet’i yayacak. Resulullah’ın sünnetlerini ortaya çıkaracak. Bid’at işlemeye ve bid’atleri Müslümanlık olarak yaymaya alışmış olan Medine’deki din adamı, Mehdi’nin sözlerine şaşıp, (Bu adam bizim dinimizi yok etmek istiyor) diyecek. Hazret-i Mehdi, bu din adamının öldürülmesini emredecektir. (1/255)
“İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse benden korkup-sakının. Ancak onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler; her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir.” (Mü'minun Suresi, 52-53) ayetlerinde Allah Müslümanların tek bir ümmet olduğunu, ancak daha sonra bazı kişilerin mezheplere, cemaatlere ayrılarak Kuran hükümlerini farklı farklı uyguladıklarını bildirir. Allah başka bir ayette bu kişilerin yaptıklarının büyük hata olduğunu, Kuran’da bildirilen hükümlerin dosdoğru uygulandığı tek bir din olması gerektiğini haber verir:
“O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir.” (Şura Suresi, 13)
Mezhepleri birleştirme görevi ise Hz. Mehdi (a.s.)'a aittir. Hz. Mehdi (a.s.) içtihat etme (hükümleri usulüne uygun olarak Kuran ve hadislerden istifade ile ortaya koyma) ve hüküm vermeye en yetkili kişi olarak, "tüm mezhepleri kaldıracaktır". Zaten en büyük mezhep imamı olduğu için tüm diğer mezhepleri kaldırması gerekir. İslam tarihinin en büyük alimlerinden biri olan Muhyiddin Arabi "Fütühat-ül Mekkiye" isimli eserinde bu konuda şöyle bir bilgi vermiştir:
“... HZ. MEHDİ (a.s.), DİNİ PEYGAMBER'İN ZAMANINDA OLDUĞU GİBİ AYNEN UYGULAYACAK. YERYÜZÜNDE MEZHEPLERİ KALDIRACAK. HALİS HAKİKİ DİNDEN BAŞKA HİÇBİR MEZHEP KALMAYACAK.” (Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 186-187)
Hüseyin Hilmi Işık ise, Saadet-i Ebediye adlı eserinde Hz. Mehdi (a.s.)'ın bu özelliğini şöyle aktarmıştır:
“HAZRET-İ MEHDİ (A.S.), AHİR ZAMANDA DÜNYAYA GELECEKTİR. Resulullah Efendimiz (s.a.v.)’in soyundan olacaktır. İsa Aleyhisselam'la buluşacak, MEZHEPLERİ KALDIRACAK, YALNIZ ONUN MEZHEBİ KALACAK.” (H. Hilmi Işık, Saadeti Ebediye, s. 35)
Hadislerden anlaşıldığı gibi Hz. Mehdi (a.s.) Allah’a iman eden, aynı Peygambere biat etmiş, aynı Kitap’a inanan, aynı kıbleye dönen Müslümanlar arasındaki mezhep çatışmalarını durduracak, olayları kör bir kavgaya dönüştüren öfke dolu bir ortam yerine, kardeşliği tesis edecek itidalli ve sevgi dolu bir ortam oluşturacaktır.
Bak amca sana şöyle izah eden, bir daha bir daha düşün öyle konuş. bu interneteki sayfalarin ismini yani domain ve sayfa alanini satan şirketlere hosting denir. ve hostingin internete bagli sitemi ve bilgisayari vardir, ondaki mesela bilmem 5 GB alani san sataryani kiralarsin internet sayfasi yapmak için, o hadi tamam, adam evine şirketine bilgisayar kurmuş, onu calişdiriyor, masraf yapmiş anladik, o calişarak ve caliştirarak kazaniyor, amma bu şirketler öyle bir sistem daha icad etmişler, onun ismine "Reseller" hesabi denir, sen ondaki bilgisayrin birini kiralarsin, sonra ondaki alanlari bölersin üce beşe, satarsin adamlara, elin yorulmadi kolun yorulmadi, bilgisayar masrafida yapmadin, kiraladin, pazardaki sogani aldin sattin, bundan para kazndin, bu harammi oldu şimdi sana? Para kazanmak için illa alnin kicinmi mi terlemsi lazim, zaman degişdi usta, bir bak, Allah faizi yasak etmekle ne murad etti, şu daha önce anlattigimiz neshetme meselesini hatirla, ve biz dedikki kurandaki nesh meselesini şununla kiyas et ve cocuk iki yaşina kadar annesini emer, ondan sonra o cocuga annesini emmek nesholur, ama ikinci bir cocuk dogurunca kadin, o cocuk için yine iki yaşin kadar serbest, ama yemek yemeye başlayinca emmek nesholuyor, ondan sonrasi artik se xue le ilişkiye giriyor emmek vasfi. demekki duruma göre nesh ayetleri oldugunu unutma, nesh ne işe yarar bilirmisin,mesela dün en iyi bilgisayaryazilim sistemi windows XP idi, bugün micorosft dedi artik biz XP yi desktelemiyoz, artik o gündemden düşdü, yani onu neshettik, artik wiondows 10 var, alirsan destekleriz, yoksa XP artik kullanilamaz gibi bir durum, yani neshetik biz onu diyor, nesh nedir, UPDATE yapilmaycak yani yeni sistmelere uygun degil artik o onun sistmi demek yani. yine misal araba tekerleklerindeki cant büyüklügü farki, eski minübüslerin canti bile 13 cantken, bu gün takside 17 li cant var, artik minubüse 13 lü cant olurmu, onun devri kalkdi, nesholdu, yani artik sen kiyas et, faiz hakkinda nesh varmidir ara bul.
amca bak dün makarna diye birşey yokdu, senelr gecdi makarna icad oldu, yine kek diye birşey icad oldu, lastik diye, araba diye, bilmem cep telefonu diye birşeyler icad oldu, biz herşeyi eskiler bilmiş bulmuş aciklamasi ile, biz sadec onlarin bilip bulduklairni aliriz, onlara uyariz, biz kek yemeyiz makarna yemeyiz, arabayada binmeyiz dieiblirmisin amca, muhammed vaktinde araba yokdu, bunu sonraki iansanlar buldu keşfetti, öyleyse dini bilmem iki hoca Hanbeli Maliki anladi, bunlar toplandi karar verdi diye, bana yatmakmi düşcek, ben yatip onlar bilir diye mi davrancan, bu ahmaklik senelerdir yillardir yapiliyor, islam ve müslümanlar ondan geri kaldi, adam aradi calişdi arabayi buldu, calişdi, ucagi buldu, calşdi bilgisayari buldu, sen daha hanbeli dedi maliki dedi corap a mes şöyle olur de, bilmem kulaga mes böyle olur bunlarla oyalan dur.
maliki kim hanbeli kim lan DAN GiL hanbeli anladida; ben agutmUyun kurani sünneti anlayamayacak; amma sen anlayayamayan angutsan onu bilemem.
Kişiye Özel dinmi Olur diyen ahmaklara cevabim
Muhamede sorulunca her ashabina ayni cevabi vermedi, bedevi geldi ona başka dedi, ali geldi ona başka dedi, kişiye özel durumlar vardir, mesela herşeye 24 lü vida 24lü anahtar olmaz, bazi vidalar 1 li bazilari 1 3lü bazilari 50 lilidir, herşeye ayni vida uyarmi amca, tabiki kişiye göre farkli durumlar var, o görüşünde yanliş amca, onun bunun dini ne demek, mesela adam ameliyat dokdoru, her iki saati ameliyatta geciyor, akşama kadar onu kes bunu bic, sen bu adama, soyun dükün abdest al namaz kil, sonra ameliyata devam, aradan iki saat daha gecmeden ameliyatin ortasinda, vakit cikiyor, haydi namaza, soyun amelyiati yarida birak namaz kil, niye cünkü namaz farz len, farzi terkedersen Allahda seni keser seni bicer ve cehennemine atar diyede korkut birde, oldumu hoca, bumu din, kişiye göre din olurmu? olur, o dokdura sen illa mesaideki iş günü iki saatte bir namaaz kilcan, soyuncan düküncen hijyeni birakkcan, abdest alcan dersen, ne olur, buna başka bir farz başka bir kural lazim degilmi haaa
şefaat varmi kimler şefaat edebilir
Amca bak, senin de bir amcan var onunda oglu var, ve sen inşaat melzemesi satiyon, bazi mallara %40 kar koydun, bazilarina %50 ve sana glen bir adam dediki, ben senin Amcanin oglunun arkideşiyin, bana biraz indirim yap, ben fakirin yada falan filan, biraz indirime ihtiyacim var dedi. sen amcan ile iyisin, o yegeninide seviyon, bu adama indirim yapmazmisin hadi senden %20 kar aliveren deyipde 5 ise fiyati 3 e sana olur demezmisin, ayricalik varmi var, şefaat varmi var, kimin hürmetine, o yegeninin hürmetine o kardeşe indirim yaparmisin? yaparsin degilmi, ya kainati okuyun diyon size kardeş, dogal seleksiyona bakin, allah aşkina kör kör yaşamayin yaw. ve dmek olurki peygamberlden kurtulmuş bazi evliyalra allah dostlaerinda allah şefaat yetksi vermişdir işde onlarin hatrina bazilrini affeden onlarinhatrina yagmur kar yagar işde fakirler doyar bir bela musibet kalkar nitekim muhammed yagmur duasini cikmadimi,onun hatirina gökden gök boşaliraasina yaginca "estagisu" demedimi, üstümüze degil etrafimiza yag demedimi muahmmed, bunlari nasil unuttunuz onlarin hatirna yagmur kar yagar.
iktisad meselesinde (Yetiş, Meded Ya Mehdi VAKFI):
Allah in, bir ekmek için en az yüz tane bugday yaratmasi lazim, bir başakdan ekmek cikmaz, belki üc başakdan bir adet semel cöregi cikabilir, amma sen diyebilirsinki "Allah bizi niye düşünmemişde, bunu bukadar kücük yapmiş, hani bunu ekmek yapabilcegimiz büyüklükde yaratsaydi diyelim degilmi, yani hatta kabak gibi olsaydi, bir bugdaydan iki ekmek ciksaydi degilmi, amma degil, Allah erinmiyor üşenmiyor bir ekmek için 100 tane bugday yaratiyor, bunun herbirini özene bezene, herbirinden haberdar herbirinin üstüne imzasini atiyor, birde bu ahmet ici, şu mehmet için diye birde adres yaziyor, ayni mektup yazar gibi. Allahim niye bu kadar kendini yoruyon, şunu testi gibi yap, bu kadar ugraşma desek olmazmi, bizemi taltif, bugdayami, yoksa bunun bir sebebimi var, biraz tefekkür edin aranizda cevaplar verin baken, ben duyan sonra ben devam ederin.
iktisad meselesine gelince :
1 saaat 60 dakika 1 dakika 60 saniye yine insanda iki el var, her eli beşe bölmüş Allah, iki elde 10 parmak var saniyeler, dakikayi tamamlar, dakikalar saati saatler günü, günler ayi, aylar seneyi, öyle olunca herkesden yöresinin en kücük birimi olan kuruş veya lirasi fona aylik olarak kesilcek, kişisine göre degil, sadece 1 kuruş, her bölgenin kendi kuruşu ayni degil degilmi? amerikanin bir kuruşu ile türkiyenin bir kuruşu ayni degil degilmi. bak el bazinda bakinca el bir dedigimiz el büyük parca, bütün 1, sonra eli beşe bölmüş ve birisinede parmak demiş, ikinci boyutta bir, Allah onun birinide parmgida üce bölmüş, onun birinede bogum diyoz degilmi, amma ben diyonki herkesden bir kuruş alinca, almandan 1 cent, amerikandan dolar bazinda kuruş neyse onu alcak, ingilizden yine kuruşu neyse, yani en kücük birimi neyse onu alcaklar, ve bu dünyada toplanacak, ve bu bütün insanlik için harcanacak bu kadar .fonun ismi Raşidi fonu koncak bunun, ve o fona, amerika amerika için, türk türk için degil hayir, bütün dünya için toplancak, en mühim, en önce neyse, ona harcancak, ondan sonraki ikinci önemli, yani şimdi yunan batarken o porayi topladik amma, almanyadaki cöp kamyonu bozulunca ona harcarsak, yunan batar degilmi, yani en mühim neresi oraya ya harcancak, o kamyonu belediyede alabilir, zekat vergi fonundan alabilir, bu fon bütün acil durumlar için harcancak. yetiş vakfi olcak Raşid yetiş vakfi, meded vakfi, meded ya raşit vakfi, ve simurg bizleriz, ve bizler hepimiz mehdi cemaatiyiz, mehdi yetiş diyenler için, meded vakfi olcak, mehdinin babasindan kalan milyonlari yok kine yetişsin allahdan da öyle mucize yagmur gibi yagmaz, amma bizler simurg olursak, mehdi bizler oluruz, ve yardima ihtiyaci olan, meded dedimi, bizde yetişiriz Allahin izini ile, bizden meded isteyenlere yetişcek.
karoglanin iktisad Tezi 23.01.2017
BAŞKANLIK MESELESi
Zaraya itafen
Seni belki şöyle yeniden ikna edebilirimve belki geri döndürebilirim aglama kizma üzülme kaşigina ne cikdiysa ona razi ol, ve düşünkü muhammed hayatta ve sen onu ziyarete gittin, bu sana ömründe bir defa verilcek, ve sen vardinki, muhammed tuvaleten cikarken vardin, gördün onu, ve dakikan doldu, seni ordan aldilar geri gönderdiler, ve sen hayir olmaz ben onu Hz Ayşe ile şakalaşirkende görmek istiyonmu diyecen , yahut iki kelmie bir konuşsaydimmi diyecen düşün ekmek tüp kuyrugu konuşmaya vakit yok tüpünü alan yaylancak ne cikdi nasibine, o cikdi amma, veysel Karani gititi bulamadi, vardi desek, varamadi, bazisina düşen, düşün ki muhammedin WC cami acik, ve yukardan ucakla geciyor bazilari, ve birde dürbünle onu fokuslamişlar, ve baka baka, onun tuvalette nasil oturarak hacet ettigini gördüler, ve bu da bir nasip, ne, cünkü muahmmed oturarak yapardi hacetini dememize canli şahiterolacak onlarda, onlarada o nasip olmuş demezmisin, yoksa oldumu bu geldimde ne gördüm ya, bu adamin cictoginami bakicaz bakmya geldik yaw diyecen, yani tefekkürün güzel olursa, meyvada güzel olur, belki seni teselli edebilmişimdir, o senmiydin sorasim var, sen geldinede sana neyim nasip oldu diye sorasim geldi şimdi. ya yorgan giti kavga bitti kavgasina denk gelseydin ne olcakdi.
------
Burdaki bizim gittigimiz Diyanet Camisinde bir zamanlar kuran okunuyor, ve ayet geldi secde ayetine, ve okundu gecdi, hoca demiyor, o ayet secde ayetiydi, haydi kalkin tilavet secdesi yapilcak, ben kizdim söyledim , sonra yaptik oturduk, okuyan kurani basdan aldi ayni ayeti tekarar okudu allahu alem, hoca yine demiyor haydi bir defa daha secde yapilcak, ben yine kizdim dedim, hoca da cevap veriyor bir kac defa okununca bir defa yapmak yeterlidir diye. ve cemaat onun agzi ile ikinci secdeyi yapmadi, benim lafim orda köpöek osuruguna döndü. o gün bugündür camiyede gitmiyon.
bunu şu misal ile izah edelim :
Sen bir işcisin ve gün icinde susadin, su bulamadin yada, su icme imkanin o an yok,bu misli su icmekde diyebilirsin yahut idrarini yapmak için tuvalate gitmekde diyebilirsin, ve tuttun kendini ve gün gecdi akşam oldu, ve işden cikdin, imkanin var artik, bir bardak su icen dedin, ve bir bardak su icdin,suya kandin, canin ikinci bardagi almiyor cünkü susuzlugun gitti birbardak soguk suyla, amm velakin, sen bir gün icinde sadece bir bir bardak su icimiş oldun, halbuki bilim adamlari diyorki, gün icinde 1,5 yada 3 litre su icmeniz lazim, vücudun ve böbreklerinin ihtiyaci var. ve sen, bu bir bardak su, bugün böyle, yarin böyle, aynen camaşir makinasindaki, hani tasarruf modu vardir, az camaşir atinca suyuda yarisini alsin diye bir dügme vardir bazi makinelerde. işde sen hep yarim yarim su yikatirken, camişirlar temiz olmuyor, yahut böbrek, hergün bir bardak suyla iş görünce böbrek zarar görmeye başlar, halbuki senin vücudunun 1,5 ila 3 litre suya ihtiyaci var, o da en az 6 bardak su eder günde, en azindan yani, yine camaşirlarini israf olmayan ne kadar cok su ile yikarsan, o kadar temiz olur, cünkü yika birinci su kirliyi az beklet birdaha yika, su yine kirli akcakdir, cünkü kir islaninca koyuvcercekdir, öyle olunca bilim adamlari bunu ayarlamiş diyor bir makina 6 kilo camaşir alinca, bilmem 10 litrede su alcak diyor, amma sen ona 5 litre su katarsan bu sefer o camaşirlar tam temiz yikanmamiş oluyor, yine herkesin agiz tadi farkli, sen ki 1 kesme şeker li cay icersin, digeri 3 lü beriki tek katar berikiside hic katmadan icebilir, agiz tadi farkli, öyle olunca tilavet secdesi gibi bazi meselelerde, bir defa okuyuvermek yapivermek ikincinin hükmünü sakit etmez azizim.
Zaman Karanlik vaktinemi gidiyor aydinlikmi meselesi
Evet Yol kiyametin sabahina dogruysa, artik gece vakti, amma karanlikmi aydinlikmi meselesini kisa öz cevap, eger lamban ve elektrigin ve ateşin varsa, senin için gecede karanlikda kalmak diye birşey olmaz, yani gecende, gecede olsa aydinlikdir, amma lamban yoksa, karanlikda kalirsin, ve o lambalar ise, allah semaya lambalar asmiş onlar, aziz ve mukarreb kimselerin ruhunun aydinligi, ve senin bir alimin, mehdin ve peygamberin varsa, Allahada inaniyorsan, karanlikda kalmazsin, amma lambaya ve o alime peygambere ve Allaha sirtini dönersen, karanlikda kalacagin kesin.
-------------
kader bahsi
Allah eger herkese rolleri dagittiysa o zaman onlara birde ceza verme hakki yokdur diyorsun
Yani rolleri o verdiyse o zaman neden suc işledin, günah işledin diye soramaz diyorsunya,
mesala Allah miknatisi yaratti amma, insana miknatislaşmak diye birsifat ve kural koydu, yani cekici cezbedici, yine koyunu yaratti amma, koyunlaşmak insanin sifati halinde yine, köpegi yaratti, köpekleşmek insanin sifati, şimdi insana tercih hakki da verdi, dileyen köpekleşir, dileyen koyunlaşir, dileyen camizlaşir, yani camiza verilcek ecir, camiza verilenden olur, yine köpkleşene verilcek, cennet kapisinin dişindan havlamak kalir, yani sonra koyuna cennete girmek, yiyip etin kanin olmak kalir, sen sec ister cenente girmeyi sec, istersen köpek gibi dişarda kalmayi, köpek olupda birde benide yesin cennete koysun dersen, varmi öyleleri var, onlarida China lilar yiyor icine koyuyur. o zaman ceza niyeymiş anladinmi amcaaaa. yine koyunluk meselesine gelince, sen kimin koyunu oldun, peygamberin koyunumu, salabenin koyunumu bir bak önce, seni güden kim, yine kafirin koyunu olduysan, kafir de seni kesip yiyecek, ve sen kafir bir beden olcaksin demekdir.
Eger koyunlaşdiysan yenip, bende, sende, onda, can, ve ahmet mehmet olmak, cente girmek var . ve sen köpek olupda benide cennete koysunlar dersen kitmir gibi, China lilar onuda kesip yiyor cennetine koyuyar, o da artik chinli biri oluyor, ve sen düşün ceza ne, sevap ne, cennet ne, cehennem ne, neresi, sonra birde koyun olduysan kimin koyunu oldun ona bak , T amcaninmi , yoksa muhammedinmi,yoksa slabeninmi, hani bir gavura koyun olduysan, o da kescek yiyecek seni, ve sen bir gavurun bedeni olup, onun, allahi inkar etmesinde yardimci olcaksin, peki durum nedir o zaman, cennet cehenem ne anladinmi amca.
-------
Allah yeter bahsine gelince
Cübbeli demişki "Allah ete kemige büründü, mahmut diye göründü" deyince
ona karşi ayet hadis yazip itiraz eden dangilere atfen
Tutup bazı kullarını, O'nun bir parçası saydılar. Bu insanların nankörlüğü gerçekten çok açık.
(Zuhruf 43/15)
“Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler, kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey İsrail oğulları, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kul olun. Kim Allah’a ortak oluşturursa Allah ona cenneti yasak (haram) eder. Onun gideceği yer cehennemdir. Yanlış yapanın yardımcısı olmaz.” (Maide 5/72)
Ey prof. yada ögretmen amca, bize RIZKI veren Allahdir diye iman ettikmi? etik. tamam peki sen nerde calişiyorsan, eger ögretmensen, devlettenalcan maaşi, işciysen patronundan ay sonu aylik aldin, peki o zaman hani rizki veren Allah di? lan dangil sen parayi kimden aldin, ayligi kimden aldin, eger senin patron yada Tc amca Allahsa, rizik veren o olunca, haydi bende, o da, buda gidelim, bizde ona tapinip biraz para istiyelim, sana verdiya bizede veriri belki tapinir para isteriz, yok o Allah degilse o zaman Rizki veren kim, sen o verdi demiyormusun sana aylgi, kim verdi, hani allah kim? nerede o zaman, rizki veren Allah sa patron kim ha?
Allah sana rizki patronun eliyle veriyorsa, allah kim patron aracimi, şu aracinin eline üc beş kuruş verlimde bizi sirattanda gecirivesin o ziman, yani kim Allah, Allah dünyada nasil tecelli eder, ete kemige bürünüp, dün sana aylik veren patrondami oydu, hani mahmut olmazdi, peki senin ayligi veren oysa, bak ete kemige bürünüp sana patron olmuş degilmi. iriraz etme buna aklin varsa, bir daha düşün, cevabi bulunca haber et bana tamammi.
------
Microsot Bili Geats amca bilgisayarin yazilimini bulmuş, sonra internet denen şey icad oldu, ve akil var, akil var, sen bilgisayarda sadece yazip ciziyon, amma yaptigin işlemleri yapacak yazilimi ve sistemi oluşsturan bill amca, ve senin akili ile onunkini karşilaştirinca, yani kapazite meselesi, onun kapazite, onun aklinin kapazitesi ile seinkini karşilaştirinca, yanisadece amcanin yaptigi yazilimdaki bir yazilimin geliştirilmiş internet sistemi olan google amcanin bile bilmedigi birşey kalmadi nerdeyse, öyle olunca onun yaptigi bile biliyorsa, bir de onu yapanin aklinin kapezitesini düşün, ve ona soru sor baken, neleri biliyor degilmi. yani birde onun aklini yaratan Allahin aklini ve ilmini düşün, yani
kapazite meselesi, yine ayni, parmak bütün olarak bir birli, amma elin de 5 parcasindan birisinede parmak diyoruz, o da kendince digerlerinden büyük, amma el daha büyük, ve beş parmak eli oluşturuyor, yine el kola bagli, el kolun bir parcasi, kol ise elden daha büyük, kol ise bedene bagli, beden koldan da büyük,..... yani kapazite, seninki kime göre büyük, onunki kime göre kücük, yani gözdeki kirpiklerin tümüne, kirpik diyoz, sag göz, sol göz kirpikleri, amma her bir kirpikde bir birim degilmi ,... sormak lazim. ölye olunca kirpikde bir bütün kendi capinda o da bir birim, ve büyüklük taşiyor onun kapziteside ona göre.
----
Mesala bir kurali koyanda o kurala zaman zaman, hataen veya başka bir sebebden dolayi uymayabilir. cünkü mesala kirmizida dur var amma, zaman olduki arkadan freni kopmuş bir TIR geliyor, cekilmeszsen seni bicecek, o anda kacmak için, stop hududunu cignemesi lazim, arka aynaya bakdiki şoför kac kac diye bagiriyor, ve cigendi gecdi stop lmabasini degilmi,yani kurali ve siniri, yani öyle olunca kuralai cignemek bazen bilmediginden degil, bile bile cignemek zorunda kalabilir, günahda böyledir, bazi günahlara insan bilerek girmek durmunda kalbilir degilmi.
Tanriyi kiyamete veya hata yapmaya zorlama hikayeside budur. ilkokuldaki "deve cüce" oyunu gibi, ögretmenin cocuklardan hangisinin otamatik pilota baglandigini bulup, oyundan cikmaya zorlamasi, kim daha uyanik secme oyunu gibi. o aalimmi, ben bu alimide yenerin, şu aalimmi, onuda yenerin hikayesi, ve Hz.isa mi isa yida, musamiß musayida yeneriz hikayesi, ve tanriyi zorlama hikayesi. Halbuki o Deve cüpce oyununda o cocugun yanilmasi, cüce deyince oturulcagini, deve deyince kalkilcagini bilmediginden degil, hepsi biliyor amma, o hata yapmaya zorlandndigi için, bir an akli eski bilgide kaldi, eski sende kaldi, ve otamatik pilot bedeni ile beyni arasindanki komut uyarisini kaybetti, yani yoksa cüce degince oturulcak, deve deyince kalkilcak bütün cocuklar bilir, oyundan cikanda bilir, o kazananda, sadece burda kazanan, en fazla reaksiyon kuvvetine sahip cocugu secmek, yoksa en akilliyi degil, ve günah ve haram meseleside, altin cocugu, altin insani bulmak degil en usluyu bulmak degil yani.
---
Bir nesnenin bir hükmün bir agacin bir meyvanin bir ilacin bir aletin bir devletin, tek bir kimsenin tekeline binmesi cok tehlikeli bir durum, ve başkanlik sistemide aynen böyle, cünkü örnegin motor diye birşey icasd oldu ve bugün motro dnen icad sedece onu bulan fordlarin tekleinde olsaydi, o zaman, ne mercedes icad olurdu ne opel ne BMW ne ucak ne tren ne gemi, yine elmeyi allah sadece bir sülyeye verseydi ve elmayi herkes o sülaleden alcak olsaydi eger lazimsa o elme ihtiyacsa zman gelcek bir elme bin euro diyecek bir tke elmyi bin euroaya almak drumunda kalcakdik degilmi ve yine, ben senin şarkini dinledim ve bende yazmayi denedim, ve bende şarki yazdim, senin şarkindan esinlendim ve yazdim, şimdi bu esinlenme yasak haram olabilirmi, yani şarkici, o ilk şarki yazan söyleyen adama olsa, ondan başkasina, bu verilmez diye kural koysak, o öldümü kim yapcak bu işi, yani Allah bile elma cinsi yaratmiş, onlar yada binler ceşidi var, elmalardan esinlenip elmalar ceşidi, yine motoru birisi icad etti, ona bakan, opel, fiat, toyatada motor icad etti, onlarda bakdilar, bunun sistemi nedir diye, ve ögrendiler, ve onlarda kendi keşiflerini üstüne ekleyip, yeni motor gelişdirdiler, halbuki, motorun ana yapisi ayni, amma bu motoru başkasi yapamaz demek ne kadar cahillik degilmi, ceşitlilikde bereket var, bak yiyecek denen şey sadece ekmek olsaydi, başka ceşit olmasaydi, bizler musa ümmeti gibi Allah isyan ederdik, söyle rabbine de, bize sogan sarimsak versin derdik, yani öyle olunca ben de para ile satilan bir grafigin önizlemesine bakip, esinlenip, bundan kendi cikarabildigim ücretsiz örnegini yapiyorsam, bu satin alamayacak olanlara zekat fitre vermek gibi olur. herskes porsche alamaz, amma belki fiat tipo alir, reno 12 alabilir degilmi, ceşitte nasil bereket var degilmi. yani başkanlikda aynen bu sebebden yanliş, ben padişahin, ben asarin, ben keserin olabilirmi, ananizda benin babanizda benin demek gibi angutluk,
---oOo---
أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne, Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 28 Ocak 2017 Cumartesi
Original Kar © glan
istiaze ve Besmele Zikiri
(Kar©glanin 25 Mart 2017 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Fe izâ kara’tel kur’âne festeız billâhi mineş şeytânir racîm.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kur’an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah’a sığının. (NAHL Suresi 98. ayet)
Sadakallahul Aziym NAHL Suresi 98. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Ve immâ yenzeganneke mineş şeytâni nezgun festeiz billâh, innehu semîun alîm
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, sana bir dürtü gelirse, hemen Allah’a sığın. Muhakkak ki O; işitendir, bilendir.
Sadakallahul Aziym A'RÂF Suresi 200. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يَسْأَلُونَكَ مَاذَا أُحِلَّ لَهُمْ قُلْ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ وَمَا عَلَّمْتُم مِّنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّبِينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللّهُ فَكُلُواْ مِمَّا أَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُواْ اسْمَ اللّهِ عَلَيْهِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Yes’elûneke mâzâ uhılle lehum kul uhılle lekumut (:::)âtu ve mâ allemtum minel cevârihi mukellibîne tuallimûnehunne mimmâ allemekumullâhu fe kulû mimmâ emsekne aleykum vezkurûsmallâhi aleyhi vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe serîul hısâb.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kendileri için nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar; de ki: Bütün iyi ve temiz şeyler size helâl kılınmıştır. Allah'ın size öğrettiğinden öğretip avcı hale getirdiğiniz hayvanların sizin için yakaladıklarından da yeyin ve üzerine Allah'ın adını anın ( besmele çekin). Allah'tan korkun. Allah'ın hesabı pek çabuktur.
Sadakallahul Aziym MAİDE Suresi 4. ayet
---oOo---
Hz. Aişe h( r.a) anlatıyor:
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Sizden kim bir şey yerse "Bismillah ( Allah'ın adıyla)" desin. Bidayette söylemeyi unutmuşsa, sonunda şöyle söylesin: "Bismillahi fi evvelihi ve âhirihi ( başında da sonunda da Bismillah)."
( Hadis-i Şerif 3842)
Hz. Aişe ( r.a) anlatıyor:
"Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ( bir defasında) Ashabından altı kişiyle beraber yemek yiyordu. Bir bedevi gelerek ( hazır) yemeği iki lokmada ye( yip bitir)di. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm: "Eğer bu ( müsafir) "Bismillah" deseydi, ( yemek) hepinize yeterdi. Öyleyse biriniz yemek yediği vakit "Bismillah" desin: Yemeğin başında "Bismillah" demeyi unutacak olursa, ( hatırlayınca) "Bismillahi fi evvelihi ve âhirihi ( başında da sonunda da bismillah)" desin!" buyurdular."
( Hadis-i Şerif 6922)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
Ey Salik Ey sofi bizi sevmek öyledirki , bak gülüm kizma bak fenerbaheceyi herkes sever, fenerbahceyi
yanliz ben sevcen benim olcak olmaz gülüm,
yine hayvan seven ve kedi seven birisi bütün kedileeri sever, cicek seven bütün cicekleri gülleri sever degilmi? beni öyle say bir bahcevan gibi, her cicegini ayiri ayri sevip sulayan bir bahcevan, yada ali nin ciftligi ve ali baba diye düşün, her hayvanini ayri ayri seven, onun yemini, berikinin suyunu verip, berikininde bizagisini koruyup sevip gözeten, gülüm anla beni, kirilma irilma sevmeye devam gülüm,
Güzelim her vardigimda beni geri itiyon diyorsan eger, neden acaba demek yokmu? miknatsin ayni yüzüyüz ondan gülüm, ayni yüzleer biribini iter gülüm, yapiştirmaz birbirine, ne kadar yaklaşirsan, o kadar ileeri atar bu kader bizi ......
insana, nefes al ver, veya nefes hakkinda, burun hakkinda, agiz hakkinda, oksijen hakinda konuşmayinca, nefesi aldigini verdigni bile hic bilmez, her an hem almakda hem vermekdeyken, sen saysan, kac defa alip kac defa veriyor diye, onu saymazsin bile, amma işde heyacanlaninca ve işde ona nefes almasi hatirlatilinca o birden hizli hizli nefes almaya başlar, cünkü farkindalik yani. hani namazda unuttun allahi kitabi ve, tarla takka derdine düşdün ve birden bir uyandin namazdayim diye amma, hangi rekatta oldgunu unuttun, yani farkindalik, ve zaman yolculugu, sadece farkindalik teorisi ile cözülebilir.
Mesela göz sola bakarken, bak sagindayin yada ardindayin demeden merhaba ahmet desen, o bir bakacak amma sagmdamisin soldami bilemez, her tarafini bir kolacan etmeye calişir, ahmet nerde diye, yani egeer arkasindaysan her tarafa baksada seni göremez, sonra ona döner, eger gercekden hangi ahmet diye merak ederse, döner birde ardina bakar, ve orda bulur
yani zamanda yolculukda gidecigin yer, senin bulundugun yerin ardindami, önündnemi nasil bileceksin? önce bunu keşfet.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ أَفَلَا يَعْقِلُونَ وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ
Ve men nuammirhu nunekkishu fîl halk(halkı), e fe lâ ya’kılûn. Ve mâ allemnâhuş şi’re ve mâ yenbagî lehu, in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubîn
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve Biz bazi kimseler için, dilerse ömrünü uzatir veya kisaltabiliriz, bunu nasil yaptigimizi haala akli edip düşünmeyecekmisiniz. Ve Biz, O’na şiir öğretmedik. Ve (bu), O’na yakışmaz. O , sadece zikir ve apaçık Kur’ân’dır.
Sadakallahul Aziym YASİN Suresi 68 ve 69. ayet
Bir insani büyütmek için onun sadece bir yerine bakmak yeter, yine bir insani kücültmek icinde yine bir yerine bakmak yeter.
peki nasil deyince mesela, insan kocaman bir varlik olunca, onun gözü veya gözünü koruyan kirpigi cok kücük, amma yaptigi göreve ve onun vücutta hereket ettirilişi ve, bir cöp göze dogru gelirken, aninda reaksioyn gösterip gözü koruyuşu düşünülünce, o kadar koplex ve büyük bir sistemki, onun bu hareketini saglayacak kadar hizli reaksiyon verecek hareketinin saglandigi enerjinin, taa ekilip bicilmesinden, o kirpigin bulunduigu yere kadar taşinmasi, ve o anda alinip, öyle bir güc ile gözü bütün gayreti ile korumasi için, bu sistemi yaratan mühendis, ne büyük mühendis dedirtir. Halbuki bu semaya kafamizi kaldirdigimizda gördügümüz koca koca güneşler ve gezegenlerinde, ayni koplex sistem ile hareket ettigini farkedince, bu kirpigin cürmünün cok kücük oldugu gözükür, koca koca gezegen ve yildizlari, biribirine carpmadan hareket ettirmekmi zor, yoksa kirpgi hareket ettirmekmi denince, yine işin icinden cikamayiz, ve o zaman, senin kücük gördügün bir sistem, bir böcek hatta bir cöp bile, bu alemde savrulmuş vaziyette hereket etmez, hepsi komplex bir sistematik icinde, ve bilincli bir bilenin kontrolunde hareket etmekdedir. öyle olunca işde senin gözün binler parcdan meydana geliyor, ve o sendeki bir gözün olmasi için gereken meteryaller, belki dünyanin dört bir yanina dagilmiş vaziyetteyken, onlari toplayip haşreden bir zat var ki, o Allah isimini vermiş kendisine, ve o buyuruyorki : hepimizin ona muhatac oldugunu, ve fakat onun ise hicbirimize muhtac olmadigini, ve ehad ve samed oldugunu bildiriyor ihlas suresinde. ve bu sifatlarinida bazi yarattiklari üzerinde cüzi bir miktarda tezahür ettirirki, bizler bunun manasini anlayabilelim diye. ve ehad ismi ise, ehad yeklik ve birlik demekdir, ve ehad ismini avrupdaki çam agaclari gösterip işaret ederler, ve kiş gelince bütün agaclar yaprak döküp uykuya varirken, sararip solarken bir nevi ölürken
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ
lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm.
O’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. (BAKARA Suresi 255. ayetten pasaj)
onu uyku tutmaz buyrulan ayet ile yine ehad ismi telli ederki yani, herkes ölürken o diri kalan yek kalan tek kalan yeşil kalan,
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ
Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm.
Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy’dır Kayyum’dur devam li diri kalandir. (BAKARA Suresi 255. ayetten pasaj)
gibi bir mana yine, ve bu çam agaclarinda rabbimizin ehad yani yekler birler ve uyumuyan ve ölmeyen isimlerinin tecelli göstermeside, sadece bizim bu isimlerinin nasil bir keyfiyette oldugunu anlamamiz icindir, yoksa Allah, o çamlar kesilince ölmez, onlar uyutulunca uyumaz, yani onlar sadece, bir mühendise bir problemi anlatirken ögretirken, problemin cözümünün tahtada anlatilmak için, izah için yazilip kaleme alinip cözülmesi ile, ögrenciye ögretilmesi gibi, sadece beispiele icindir yani, Allahin o isminin asli tecellisini Allah bilir, ve kudretini ve gücünü yine Allah bilir yani.
-------------
Raşid Teorisi - Raşid Yasasi - Raşid Kanunu
Dünya Sagdan sola dönüp 23° egik degil, aynen 1 Hareketi Tesbihdeki her bir dane gibi yukardan aşagi veya aşagidan yukari gibi, ve ikinci harketi yine tesbihin ipde dizili oldugu gibi kendi etrafinda dönüşüde yine tesbihin ipdeki dönebilme hareketi gibi döner. 3. harket kutuplarda yaz kiş yani tesbihi iki elimizle tutarak cekmek, Bu teorimi inşallah en yakin bir zamanda cizimlerle ve anlatimla almancaya cevirip ismime patentini alacagim, amma burdanda ilan ediyon, bu teoriyi ilk ortaya atan benin, ve newton kanunu gibi, isminide "Raşid Teorisi - Raşid Yasasi - Raşid Kanunu" koydum. bugün 25 Mart 2017 bu teori ilk defa aklima ve fikrime iki hafta önce geldi. ve dünya aynen tesbih danesinin tesbih ipindeki dönme hareketini yaptigi ve yukardan aşagi hareket ettigi için biz güneşi önce doguda ufukda sonra tepede yani dünya yukari aşagi hareketi ile güneşin altina gelince güneş tepemize geldi saniriz,yani tebih danesi tesbihin altina geldi veya dünya güneşin altina geldi,yani tesbihin ipdeki dönmesi ile sagdan sola degil yatay dönüş,kendi etrafindaki dönüşü böyle yatay halde, sagdan sola degil yani, yine yaz ve kiş kutupalara gelmesi ise, yine tesbihi iki elimizle tutunca ortada güneş ve tesbih danesinin bir tanesi sag elimizde iken danenin sag tarafi karanlik ve kiş taraf olur, ayni tesbihin sol tarafi ise aydinlik ve yaz olur, ve ayni tesbihi ceke ceke sol elimize kadar varinca, sol elimizde ise bu sefer diger kutuba gecer karanlik ve kiş yine aydinlik ve yaz diger tarafa gecer yani, inşallah en kisa zamanda cizimleri yapican ve burdanda yayimliyacan. Basit cizimim ile anlatim aşagidaki iki tane sikizede görünüyor.
-------------------------
kutuplkar yukarda degil sag ve solda zaten o mümkin degil miknatis masaya konunca sag ve solda eksi arti ve
sen onu dikeymi koyacanki arti eksi yukari aşagi olsun degilmi, magnetizma bunu bu teorimizi acikliyor zaten, kutuplar sagda ve solda neden sag ve sol diye birşey var sanirsin, işde kutuplar lan, sagve solda sag arti sol eksi düşünsene "Hamza" magnetizme arkadaşim, kafada arti eksi yokki, orda ters düz etkisi var dersekde degil, ters düz etkisi arka ve ön orda var, yukari aşagi, kafa ve ayak .
Hitler kutupda yaşancak yer buldu hikayesi uydurma yani atlantis hikayesi . Kafana yukardan giren birşey varmi, düşün , kafanin üstü acikimi, acik yeri varmi?
delik varmi kafada, kafa ve kafalar hep ayni, kafasi delik birini veya bir hayvani gördünmü? ancak sen delersen falan filan, delik nerde agzinda burnunda, kulakda delik var, mescidi aksa yani agiz olabilirmi, gözler neresi, dünyanin gözü neresi peki.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَن تَنفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانفُذُوا لَا تَنفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Yâ ma'şeral cinni vel insi inisteta'tum en tenfuzû min aktâris semâvâti vel ardı fenfuzû, lâ tenfuzûne illâ bi sultân.
Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çerçevesinden çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin. Yani sizin için cizilmis sinir olan kainatin disina cikmaya gücünüz yetmez, Ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilirsiniz.
Rahman Suresi 33 . ayet
Burdaki tenfuzu yu serat kardeş füze diye yorumluyor, füze desen olmaz, ufolar füze degil, füze dikey giden bir arac sag sol yapamaz, dik cikan bir arac, ve her şey döndügü için dikey giden bir nesne uzayi yakalayamaz, iki boyutlu olur cigerim, Hamza senin dedigin gibi yani iki boyutta kalir, bir cizgide kalir,
yani üc boyut, ufo gibi olmali degilmi, yani sag sola amma cok hizli füze, dikey sadece düz cizgi, bundan cikmak lazim önce, ufo gibi birşey icad etmek lazim,
yaşayaan canlilarin bazisi batinidir, yani batini dmek icindekiiler gibi, kalsiyum oksijende oldugu gibi, debelenen hareket eden amma sen onlari göremezsin hareketini göremszin amma onlar heketlidir.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ
Ve izâ vakaal kavlu aleyhim ahracnâ lehum dâbbeten minel ardı tukellimuhum ennen nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
(Kıyametin kopacağına dair) o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. O, onlara insanlara anlamini bilmedikleri âyetlerimizi aciklar anlatir söyler.
Sadakallahul Aziym NEML Suresi 82. ayet
dabbe debelenen hareket eden demek birde ses cikaran yani dab daba yani konuşan, hareket eden ve konuşabilen,
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلالُهُم بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ
Ve lillâhi yescudu men fîs semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve zilâluhum bil guduvvi vel âsâli
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah’a boyun eğer, sadece Allah’a secde ederler.
Sadakallahul Aziym RA'D Suresi 15. ayet
Her birimizin bir yildizi yani yildizimiz var dedigim meselyi aciklayan ayet ve onlarin gölgeleri ayeti ile biz ve semadaki yildizimizi temsil eder, gercek bizler isek bizim gölgemiz semadaki yildizimiz, yahut gercek olan o yildiz ise, biz yerdeki gölgeleriyiz ZILLIYiZ.
yani yildiz ve yerde gzen yildiz ayeti gölgesi burda veya tam tersi amm diyorumya tümünün disinda bir yer evet küpler fonksionu yani
kutup yildizi bir radyasyon sistemi yani cinlerin maddesi ve, en yakin cin, kutup yildizindaki sistem, onlar yani cin taifesi en yakinimiza kutuplara kadar yaklaşabilirler, onlarla bizim aramizda magnetizma var, onlari iter, onlarda bizi iter, yani bedeni aslileri o kadar uzakda, bize ancak frekans ile baglanti kuruyorlar, ne ile "vesves" ile azizim, yanina gelen adam "vesves" mi yapar elini kuluna vurar dokunur konuşur veya döver sever degilmi, oysaki onlar ancak vesves yapabiliyorlar.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
(Ey insanlar!) Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur. Rabbin için bu, kesin olarak hükme bağlanmış bir iştir.
Sadakallahul Aziym MERYEM Suresi 71. ayet
Cehennemi alipda cennete yol etmek budur güzelim, senin günah sandiklarini sevaba cevirebilmekdir, senin şer sandiklarini hayira cevirebilmekdir, ilime cevirebilmekdir azizim .
---------------
....ciftlikde horuzun tavuklarin yemini suyunu verdiği nerde görülmüş, tavugunda horuzunda yeminide suyunuda sahipleri verir, amma horozluk görevi horuzun,
tavuklukda tavugundur, ... sen kime hüküm biciyon...... senin rizkinida benimikinide veren Allah dir, sahibimizdir, yoksa, kimse kimsenin rizikini kesemezde, veremezde, ancak Allah bazi kullarinin rizkinin bazisini bazksina sebeb kilmişdir işde verirken onun eli verir, ancak veren yine Allah dir.
velekad yesernal kurane .......
bu ayetteki mana kuran basitleştrildi demek, yani komplex olmakdan ziyade basite indirgendiki anlayabilesiniz diye, yoksa her okuyanin anlayacagi demek degil bu, cünkü doktorun yazdigi receteden eczaci anlar, sen ben ne anlariz degilmi, eczacinin anldigini, yine mühendis ne anlasin, oda okumuş ögrenmiş, eczacida, amma işde onun bildigi farkli, öbürününküde, öyle olunca, kuran sadece doktorlara inmedi, hem mühendise, hem ciftciye hem astranota hemde..... yani öyle olunca astranot için yazilani köydeki tavuk besleyen köylü mehmet amca ne anlar, onun dili farkli, ona anlatilan farkli, dilide, o kendi için olani alcak uygulayacak, mühendisde kendi için olani, dokdor da dokor için olani, yani sadece o ayet kuran basite indirgendi demekle bunu köylü ciftci mehmet amca okuyunca hepsini mesela astanot ilmi yazan ayetli okuyuncada anlayivercek demek degil, dangil trottel, o gruba özel basitleştirildi demek bu yani. herkes zaten anliyor olsaydi müslüman olmayan kimse kalmazdi ki zaten inanmayan kalmazdiki o zaman.
-------------------
paralel evrenler konumuzun devamina şöyle yaziyoruz : muhammed mehdi zamanina cikinca, ona mehdi vakti bir cennet gibi göründü, o nun zamininda kagidi bile yok ayetleri unutmamak için yazabilcek, evinde tuvaleti yok, dişari cikmak zorunda, tuvlet için. yine evinde sicak suyu yok, hatta bir yorgani yok, bizler cennetdeyiz ona göre onun zamanina göre, ve hani hiristiyanlar cennet için "himmel" derler himmel demek gök ve sema demek, biz de cennet için yukari alindi ruhu deriz. Halbuki yukarisi bir ileri zamanin bulundugu paralel bir evren tesbihin danesinin bir ileriye vardigi yerdeki ayni tesbih danesi,veya biz burdayken diger tesbih danesi bir ilerde başka noktada tesbihi cekdikce az sonra o da bizim gecdigimiz yere gelecek gececek, bizim bulundugumuz zaman dilimi fatih zamanina göre yine cennet demek, yine bizler uzanaip herşeyi aliyoz, amma cennet bizler için ise, bizden seneler sonra himmel ve sema yine gelecek yani, bizim için cennet bu sefer de bizlerde daha bazi nimetlere kavuşmadik, daha nice nimetler var, yani paralel evrenler, bizim evrenimizin bir üst modelleri, bir üst zaman boyutu yani himmel ve gelecek yani HEAVEN - CENNET.
---
Galatasaray ve fenerbahcenin, bir evde biri, fenerli biri cimbomlu olunca : acilimi kirimizi sariya aşik, amma sarida maviye aşik demek gülüm, beni seven benim takimdan olmaliki, ben SARI isem ve kirimizi seviyorsam, oda sariyi beni sevecek, ben KIRIMIZI ve sari seviyorsam oda kirmiziiyi sevecek, amma ben cimbomlu o fenerli olunca, ben KIRMIZIYIN ve sariyi seviyon ama, oda fenerli ve SARI olunca, oda maviyi seviyor demek olur gülüm. maviyi sevipde birde kirmizi ile olmuyor işde iki kocali iki karili oluyor oziman.
Kader meslesinde ve yaratma hususunda caner hoca darvinin görüşlerini alan bir adama atfen, satranc modelini öne sürüyor, ve diyorki, satranci icad eden kimse, karşidaki ile oynarken onun pullarini almak için, isterse kurallara bagli olmadan, pullari alir, veya onlari yikar tiske ile tepipde, yada oynayarakdan kazanirda alir, hangisi daha güzel diyor, insanin akilna hemen gelen tabiki oynayarak ve kurllar dahilinde kalarak dah güzel dedirtiyor. burada yani tabancanin agzina mermiyi sürersin, artik ne geri gidebilir, ne ileri, patlatinca, agzindan cikmak için ileri gitmek kalir ona, öyle olunca caner hoca bu satranc örengi ile söylemek istedigini bize söyletiyor, yani diyor Allah kendi koydugu kurallar cercevesinde, bu kainati oluşum sürecinde yaratmişdir diyor, ve fakat bunu bize söyletiyor yani : Peki
amma senin dedigin örnekde mesala bu satranci yapan icad eden o amca, mesala şimdi benimle sen bir satranc maci yapacak olsak, bizim bu oyunu nasil kazancagimizi, hangi strateji ve oyunlarla benim seni, veya senin beni yenecegini hesabni katmadi, o bir kural koydu, ve kurallar icinde bu oyun oynanacak ve sonunda biri kazanacak diye birde sonuc var, amma Allahin yaratmasinda öyle degildir.
Allah yaratir, ve her kul için binler secenek var, onun hangi kapiyi acinca hangileri olcagida var, ve bende bu binlerce olasiklar kapisindan, bir kapiyi cüzi irademle kendim acmama ragmen, yinede yazilmiş bir seneryoyu oynarim, sonuca "innema emruhu iza erada" ile o irada ettigi için, biz bir olayi yaşariz, yoksa eger benim ne yapacagimdan haberdar degilse, o zaman bana müdahele edemez, ve öyle olunca, ben hile ile bütün oyunculari yenerin, bunun ile sahtekarlik yaparin para kazanirin, herkesi üterin, ve hatta bunu o hale getiririn ki devlet staretejisi yaparin, devletleri savaşa sokarin, yine hep ben kazanirin, falan filan peki ben bunlari yaparken Allahin rolu nerede, onun rolu kurallar icinde kalacak diye bir defa kural koydu, ondan sonra gerisi nerede peki?
Allah sayilari yaratmiş sayilara aritmetik sistemi koymuş, ve bütün aritmetikde bu kurallar icinde, amma aritmatik mühendislikde kullanilirsa, bu sayilardan bir köprü veya bir bina olur, yine bilgisayar mühendisi kullanirsa, biligisayar ve progam olur, yine gemi mühendisi kullanirsa, o sayilardan bir gemi olur
yani geminin uzunlugu falan metre veya cantimetre, kuyurugu filan, bilmem kuyrugundaki vidasi bilmem filan capinda, ve kuranda da bir aritmetik ve metrixxel sistem varidir, ve buna ebced denilir, ve fakat bu ebced, sabit olsaydi, o zaman o senin dedigin gibi kurallar cercevesinde olurdu herşey satranc misali gibi, oysa o zaman bizer yeni birşey konuşamazdik, herkes tiplere bölünürdü, hani matrix filimnde varya, o rakamlar ekrandan akarken diyorki, ben bunlara sarişinlar esmerler diyorum diyorya, tiper ayni olur, kaderlerde ayni olurdu, halbuki kaderler farkli, sözler farkli, belki bir ara ayni sözü söyliyenler olacakdir amma,
alamancada "mus" der "muz" okunur sen sanirsin bu muz istiyor, halbuki muz demek alamanca mecbursun veya mecburun demekdir
yani sözler ayni da olsa, farkli manalar vardir, öyle olunca, ayni sözü söyliyenler bile farkli söylerken
herkese bu kadar kader yazmak, ve her an bunlari gözetlemek, ve onlara müdahele etmek o kadar zor görünüyor, amma misal : ben göle bir taş atinca, göldeki baliklar etrafa kacdilar, sonra ördekler uctular, ordaki kurbaga korkdu göle atladi, sonra geyik su icmeye gelmişdi ki ürkdü kacdi, yine taşda gölde dalga oldu, dibe hava kabaricklari cikararak dibe indi, yani bir tane attigim taş binler sonuca sebeb oldu, hepsini ayri ayri etkiledi, hepside ayri etkilendi ve ben bunlarin heopsini bir anda görebilirin, amma bunu yapan benim elim kolum, ve bir cakil taşi sonucu, bu benim için zor bişeymiydi, göl bir cakil taşi atmak bu kadar bana zormuydu, hayir cok kolaydi benim için, işde Allah da bütün kainati ayni ani sevkedip idare ve irade etmekdedir, idare etmesi bu kadar kolay, ve hepsi ayri sebeb ve sonuclar ortaya koymasina ayri tarafa dogru hareket etmesine ragmen yinede kolaydir.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Men lâ yerham vela yurham." "Merhamet etmeyene merhamet edilmez."
( Hadis-i Şerif )
"ey rab kozumu cekince araya girenler var sen hayrlisini biliyondir ben dahi bilmiyon sonuc ne olur,
mor koyun ve mor bulutlar lut askerleri kara lahaana...............Hande HANDEReLLEZ HIDRELLEZ elllez ilyas burc dogum tarihi yani bahar dogumlu, kesin bir zaman veremen amma dogum bahar gösteriyor. bu konu kişiye özel bir cevap herkesi ilgilendirmez"
Raşidi Tariqatında "Euzu Besmele" Zikrinin Sebebi ve Hikmetleri Nelerdir?
"Allah âdın zikredelim evvelâ
Vâcib oldur cümle işde her kulâ
Allah âdın her kim ol evvel anâ
Her işi âsân ider Allah anâ
Allah âdı olsa her işin önü
Hergiz ebter olmaya ânın sonu
Her nefesde Allah âdın di müdâm
Allah âdıyle olur her iş tamâm
Bir kez Allah dese aşk ile lisân
Dökülür cümle günah misl-i hazân
İsm-i pâkin pâk olur zikr eyleyen
Her murâda erişür Allah diyen
Aşk ile gel imdi Allah diyelim
Dert ile göz yaş ile âh îdelim
Ola kim rahmet kıla ol pâdişah
Ol kerîm-ü ol rahîm-ü ol ilâh
Birdir ol, birliğine şek yokdürür"
(Mevlidi Şerif den Pasaj Müellifi Merhum Süleyman Çelebi)
Raşidi Tariqatında, "Euzu Besmele" Zikiri 5. sinifdan 10. Sinif sofilere kadar günde 100 defa zikredilir, 10. sinifdan sonra zikirilerimizi ezberleyen sofiler, artik mevsim zikri cekmeye hak kazanan sofiler, günde 200 defa "Euzu Besmele" Zikiri cekerleer, yani süleyman celebinin mevlidinde dedigi gibi, eger bir işe besmele ile başlanirsa, o işin sonu aasan ve hasen son bulur , güzel son bulur, eger besmele ile başlanmazsa, o işin sonu kesik, yani ebter olur,
o yüzden işde bizim tarikimize giren en acemi sofimiz dahi, günde 5 - 10 ile 100 defa euzu besmele cekerki, bu demek olur ki, olurda olur insan bazi işlerinde besmele cekmeyi unutur, ve öyle olunca, yahutta adamda, kadinda, bir işe başlarken besmele cekmek ahlak halini almamişdir, ve öyle olunca, bu cekdigimiz "euzu besmele" zikirlerimiz işde, besmelesini o unuttugumuz, işlerin başina gelmesi niyeti ile okunur. ve böylce en zayif sofi, günde yüz işinde amelinde önce besmele cekmiş olur, ve 10. sinif sofiler ise, günde en az 200 işinin başinda besmele cekmiş olur velhasil kelam, niyetenizi öyle tutarak, bu "Euzu Besmele" Zikirinize Zikirimize gayret gösteriniz.
En son gözlemlerime göre 29 mart Çarşamba Recebin 1i demek oluyor, Salı gecesi oruca niyet edecekler sahura kalkacak yani, ve 30 Mart Perşembeyi cumaya baglayan gece Regaip kandili, Regaibiniz ve üc aylariniz hayirlara ve sevablara vesile olsun inşallah, ey mehdi askeri
"Allahümme barik lena fi recebe ve şa'bana ve belliğna ramazan".
--oOo---
أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 25 Mart 2017 Cumartesi
Original Kar © glan
Zamanın Ötesi
(Kar©glanin 12 Mart 2017 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
اَوَلَا يَرَوْنَ اَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ ف۪ي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً اَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَ وَاِذَا مَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ نَظَرَ بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍۜ هَلْ يَرٰيكُمْ مِنْ اَحَدٍ ثُمَّ انْصَرَفُواۜ صَرَفَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ
E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merraten ev merrateyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn. Ve îzâ mâ unzilet sûretun nazara ba’duhum ilâ ba’din, hel yerâkum min ehadin summensarafû, sarafallâhu kulûbehum bi ennehum kavmun lâ yefkahûn.
Sadakallahul Aziym TEVBE Suresi 126 - 127. ayet
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere belâya çarptırılıp imtihan ediliyorlar. Sonra ne tövbe ederler, ne de ibret alırlar. Sonra onlar indrdiklerimiz karşısında birbirlerine bakışırlarda, sonra bunlar da bir anlam bulamayıp, bu bir israf derler, ve halbuki Allahin onlari kalbini yaratmadaki, kendi kalplerindeki cani yaratmasininda israf oldugunu iddia etmiş olduklarini bilmezler. işte onlar anlamayan akıl etmeyen bir toplumdur.
Sadakallahul Aziym EN'AM-54 ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ فَأَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ إِنَّا جَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِن تَدْعُهُمْ إِلَى الْهُدَى فَلَن يَهْتَدُوا إِذًا أَبَدًا
Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî fe a’rada anhâ ve nesiye mâ kaddemet yedâhu, innâ cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran) ve in ted’uhum ilâl hudâ fe len yehtedû izen ebedâ.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren ve elleriyle yaptığını unutandan daha zalimdir? Şüphesiz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayet bulamazlar.
Sadakallahul Aziym KEHF Suresi 57. ayet
---oOo---
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Hızır, kuru bir yere beyaz bir post serip üstüne oturunca, kuru yer birden yeşillenir. Biten yeşil otlar, arkasında sallandığı için ona Hızır denmiştir."
(Hızır, yeşil demektir.)
( Hadis-i Şerif , Buhârî, “Enbiyâ”, 27; Tirmizî, “Tefsîr”, 19/1)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
Hz Musa Bir an gururlandi böbürlendi Musa olmakdan (Ulul Azim bir Peygamber olmakdan) dolayi ve Rabbine şöyle niyaz etti:
“–Ey Allâhım! Şu yeryüzünde Ben’den daha faziletli ve âlim bir kimse var mı?” dedi.
O esnâda kendisine vahiy gelerek:
“Var ey Musa, İki denizin birleştiği yerde bir kulum var ki, O na sende olmayan ona has bir ilim (ledünnî ilim) vermişimdir buyruldu.
Kendisine işâret edilen zât, Hızır aleyhisselâm’dı.
Hazret-i Mûsâ:
“–O zâtı nasıl bulabilirim yâ Rabbî?” diye niyâz etti.
Ümmetinin seçkinlerinden biri ile ona git!” diye buyruldu.
Allâh celle celâlühû, zenbiline tuzlanmış ölü bir balık koymasını, bu balığın canlanıp denize atladığı, iki denizin birleştiği yerde Hızır’ı bulacağını bildirdi.
Mûsâ aleyhisselâm, rivâyete göre kız kardeşinin oğlu olan Yûşâ bin Nûn ile Hızır’ı bulmak için derhal sefere çıktı.
Âyet-i kerîmede bu hâdise şöyle bildirilir:
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِفَتَاهُ لَا أَبْرَحُ حَتَّى أَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ أَوْ أَمْضِيَ حُقُبًا فَلَمَّا بَلَغَا مَجْمَعَ بَيْنِهِمَا نَسِيَا حُوتَهُمَا فَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ سَرَبًا فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتَاهُ آتِنَا غَدَاءنَا لَقَدْ لَقِينَا مِن سَفَرِنَا هَذَا نَصَبًا قَالَ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَإِنِّي نَسِيتُ الْحُوتَ وَمَا أَنسَانِيهُ إِلَّا الشَّيْطَانُ أَنْ أَذْكُرَهُ وَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ عَجَبًا قَالَ ذَلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِ فَارْتَدَّا عَلَى آثَارِهِمَا قَصَصًا فَوَجَدَا عَبْدًا مِّنْ عِبَادِنَا آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِندِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِن لَّدُنَّا عِلْمًا قَالَ لَهُ مُوسَى هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَى أَن تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا قَالَ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلَى مَا لَمْ تُحِطْ بِهِ خُبْرًا قَالَ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ صَابِرًا وَلَا أَعْصِي لَكَ أَمْرًا
Ve iz kâle mûsâ li fetâhu lâ ebrehu hattâ ebluga mecmeal bahreyni ev emdıye hukubâ. Fe lemmâ belega mecmea beynihimâ nesiyâ hûtehumâ fettehaze sebîlehu fîl bahri serebâ. Fe lemmâ câvezâ kâle li fetâhu âtinâ gadâenâ lekad lekînâ min seferinâ hâzâ nasabâ . Kâle eraeyte iz eveynâ ilas sahrati fe innî nesîtul hûte, ve mâ ensânîhu illeş şeytânu en ezkurehu, vettehaze sebîlehu fîl bahri acebâ Kâle zâlike mâ kunnâ nebgı ferteddâ alâ âsârihimâ kasasâ. Fe vecedâ abden min ibâdinâ âteynâhu rahmeten min indinâ ve allemnâhu min ledunnâ ilmâ. Kâle lehu mûsâ hel ettebiuke alâ en tuallimeni mimmâ ullimte ruşdâ. Kâle inneke len testetîa maiye sabrân. Ve keyfe tesbiru alâ mâ lem tuhıt bihî hubrâ. Kâle se tecidunî inşâallahu sâbiren ve lâ a’sî leke emrâ.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Musa, genç arkadaşına: 'Ben iki denizin birleştiği yere ulaşmak için yıllarca yürümeye bile raziyim' demişti. İkisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca, balıklarını unutmuşlardı, balık bir delikten kayıp denizi boyladı. Oradan uzaklaştıklarında Musa, yanındaki gence: 'Azığımızı çıkar, and olsun bu yolculuğumuzda yorgun düştük' dedi. O da: 'Bak sen! Kayalığa vardığımızda balığı unutmuştum. Bana onu hatırlamamı unutturan ancak şeytandır. Balık şaşılacak şekilde denizde yolunu tutup gitmiş' dedi. Musa; İşte aradığımız o idi, dedi. Hemen izlerinin üzerine geri döndüler. Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. Musa ona : Sana bildikleerini bana öğretmen için, sana tabi olabilirmiyim katılabilirmiyim ey Raşid ? dedi. O: Doğrusu sen benimle beraber olmaya sabredemezsin dedi. İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin? Musa: İnşaallah bu konuda beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim dedi.
Sadakallahul Aziym Kehf Suresi 60, aytten 70. ayte kadar 70 haric
Ebû Hureyre'den rivayet olunan bir hadîs-i şerîfde:
"İlimlerden bazı gizli olanlar vardır ki, onları ancak "arif-i billah" olanlar anlar. Bu ilimden bahsettikleri vakit onları, ancak kendilerini beğenen, mağrur güruh techîl eyler (cahil görür). Sakın, Hakk Teâlâ'nın kendi fazlından ilim verdiği alimleri küçük görmeyin! Çünkü Hakk Teâlâ, onlara, o ilmi verirken onları küçük görmedi." Buyurulur.
Hz Ömer (r.a.) vefat edince, Abdullah b. Mes'ûd (r.a.):
"İlmin onda dokuzu gitti" buyurdu. Sahabi de kendisine:
"Daha içimizde alimler var!" dedi. O da:
"Ben marifet ilminden bahsediyorum." dedi.
İlim, umumiyetle zahirî bilgilere denir. Akla, nakle ve dış tecrübeye dayanır. Marifet veya irfan ise, keşfe, ilhama ve iç tecrübeye dayanır.
Sûfîlere göre insanın öz sıfatı bilgisizliktir.
Âyetlerde insana çok az bir ilim verilmiş bulunduğundan ve insanın çok cahil ve çok zalim olduğundan bahsedilir.
Bakis açını degiştir, hayata geniş bak lütfen, Ey Sofim, Sofiyem, ey Hak yolcusu
Aşağıdaki Resimleri takip et Resim 1 ne görüyon sanki cinsel bir obje sanki bir bayanin ikizleri gibi yahut ciplak bir po po gibi
resimlere yukardan aşagiya sirayla bak, bak ilk gördgünü sandigin, ikincide öyle degilmiş dedirtiyor degilmi, ve en son geniş açı ile bakinca, hakikat çok farkliymiş degilmi, öyle olunca,
Ey sevgili ey yaaar bizim zikir evradımızde duaların dışında birde silsileye fatihalar var, fatihaları okumaya başla artık, ve okurken önce 3 kulhu bir fatiha ile başla, ve ona alışınca artik gereken yerlerde 13 kulu 7 fatiha oku ki penceren genişlesin, ve hayata geniş geniş bakabilesin ey sevgili, ey salik, ey sofi, ey sofiyem, ey müridim, ey raşidi tarikati mensubu olan şahıs, ey yaaaaar. yani silsiledeki kimseler bizden bir üstteler, ve her üstten bakan, daha iyi görür, öyle olunca, onlarin bakdigi yerdn bakabilmek için, onlari giy, onlari giymek için de, onlara hediye gönderki, onlara baglan, onlarin bakiş acisi ile, ve o senin sordugun konudaki görüşü, sana telapati ve rabita yolu ile ulaşsinki, sende o acidan olaylari gör.
Resimleri takip et Resim 1 ne görüyon sanki cinsel bir obje sanki bir bayanin ikizleri gibi yahut ciplak bir po po gibi
ve en son geniş açı ile bakinca, hakikat çok farkliymiş degilmi,
Nereye baksam ayten var, saatler ayteni
insanı ısıtan kalpdir
kalbin içinde bir kapı gönül denen odaya açılır
oralara bir yere ben seni koydum,
sende beni koy
o senide benide ısıtır
ne yalnız koyar nede üşütür
nereye gitsek, sen benimle, bende seninle olurum.
unutma bu dünya küçük
okyanuslara açılsakda,
senin gönlündeysem ben,
gecelerde gündüzlerde bizim,
her yer leyla olur ,
Nereye baksam ayten var,
saatler ayteni beş geçiyor olur sevgili.
Hz Musa ile Hz HIZIR yolculuk ederlerken
Musa HIZIRIN Gemiyi deldiğini görünce, ona razi gelmedi, ve dedi bu gemiyi niye deliyon dedi, bak bunlar bizi gemiye aldi zaten fakirler
falan filan,
HIZIR dedi bir canin gitti, sana bana karişma dedim dedi,
sonra ikinci olay HIZIR çocuğu öldürdü, hemen itiraz etdi Bu çocuk günahsiz sabi dedi, sen bunu niye öldürüyon, hadi büyük günah işlemiş suçlu biri olsa, neyse dedi.
Hizir dedi ikinci caninda gitdi, sana bana karişma dedim dedi,
Ve üçüncü olay oldu bir köye gitdiler, o köylü onlara iltifat etmedi, yiyecek ekmek dahi vermediler, fakat Hz. HIZIR yikilmak üzere bir duvar gördü, ve o duvari ustalik edip yeniden yapip düzeltti.
yine musaya ters, bunlar iyi insanlar degil dedi, sen niye bunlara yardım ediyon dedi, bari karşiliğinda yiyecek birşeyler isteseydik dedi.
Ve HIZIR benim işlerime karişma dememişmiydim dedi, artik senin benimle yolculuk edebilcek bir canin yok, Allah sana üç can verdiki, üç caninda öldü malesef, artik yollarimiz ayrildi dedi, bundan sonra sen beni göremezsin manasinda yani. ve dedi birinci olayin sebebi: çünkü ortada dolaşan korsanlar veya devlet memurlari var, onlar sağlam gemileri topluyorlar, ve ben o gemiyi hasarli yaptimki, onlar o gemiyi almasinlar, ve bu korsanlar gemiye baktikdan sonra, gemi sahipleri gemilerini tamir edip, tekrar calişip ekmeklerini kazanmaya devam etsinler diye yaptim dedi.
ikinci olayda, çocuk büyüdüğü zaman çok kötü biri olcakdi, ve anne babasinida günahkar yapicakdiki, onu öldürdümkü, Allah onlari daha salih bir evlat ile, günaha girmekden koruyacak dedi.
ve üçüncü olay ise, o duvarin altinda bir hazine vardi, ve o evde yetim veya öksüz çocuklar vardi ve o çocuklar daha küçük olduğu için, eger duvar yikilirda hazine ortaya çikarsa, o çocuklara vermeyip hazineyi başklari alicakdi, ben duvari yaptimki, çocuklar büyüyünce o hazineyi, kendileri bulsun diye yaptim dedi.
ve musa anladiki kaza, bela, ceza, tokat, hepsinin bir sebebi var. o zaman, Rahman abes iş işlemez anladi, sen hiziri görmezsin, bilmezsin, musaya bile hizir ile gidebilcek, onu görebilcek, onun yaptiklarina bakabilcek üç can verildi, üç cani ölünce dedi hizir, sen dünyaya ben bu gizli aleme dedi. ve musa anladiki Rahmandan razi olmak lazimmiş. her olan kaderin ve olayin bir sebebi, sebebin bile, bir başka
sebebi var, sebebin sebebinin bile bir başka sebebi var. yani vaazlarimizdan birinde anlattiğimiz temizler temizlerdendir ve temizler içindir, peki biber fidesinin altina ters gübresi dökdük, ve biber o gübreyi yedi , pis gübreyi yedi, amma bize cillop gibi tertemiz biber verdi, hani temizler temizlerdendi, hani avaramu fimi var ya, hakimin çocuğuda hirsiz olabiliyor, nuhun bebeside kenan olabiliyormuş, ve yine bir üste çik yine o ters gübre dediğin bir inegin yediği
tertemiz otlar idi, o yedi ve ayrildi ters oldu, hani pisdi, ters ot iken tertemiz degilmiydi, yani her olayin binlerce versiyonlari var kainatta, sen o kapi, bu, şu kapi hangi kapyi açdin. ve rahman abes işle iştigal etmez, bunu bilirsen, kötü sandiğin bir olay gelirse başina hamd et, iyi olay gelirse şükret, ve yoluna devam etki, hakktan razi olan kul ol. ve maddeler bunun için metin ismini çekerler, ve hiç bir madde, bitki, metin çektigi sürece bozulmaz ölmez diridir. ne zaman
ziikirden kesildi ölür. ve o yüzden bardak bardaklikdan memnundur, zikrettiği müddetçe. ne zaman senin ondan razi olmadiğin onun kulağina gitdi, üzülür ve metanetini kaybeder ve sen onu terkettikce, sevgin bozuldukça,onun şükrünü eda etmedikçe, metaneti bozulur. ve sonunda bitap düşer ve zikirden kesilir, ve zikirden kesilince, bir bardaksa düşer kirilir, bir koyunsa kasap alip gidip keser, bir bitkiyse sahibi gelir toplar alip gidip satar, biride alir yer, insan ise hasta olur
ölür gider. yani riza rahmandan razi olmakdir. şayet ecel için bile çağiriyorsa, rahmana iman ve itaat etki, seni bir başka bahara götürmek için çağiriyor , yeni bir doğuma hazirlamak için verdiği ruh emanetini geri cağiriyor, ve kaderine razi ol. ve artik ne zaman keşke şöyle olsaydi, bu olmazdi, keşke böyle yapsaydim, bilmem doktur olurdum, bilmem şöyle yapsaydim hakim olurdum deme, bilki bu gün ne oldunsa ne başina geldiyse, senin için en iyisi o, birak keşkeleri ve rahmandan
razi ol kurtul.
Ne zaman keşkeleri birakdin, ve ikinci olarak hayatin tek şıklı degil çok şıklı olduğunu anladin, ve bir kararda durmanin kör cahil karari olduğunu anladin, ve eğer dünkü kararda kalsaydik, bu gün atomun da parcalancağini bilmezdik, amma atom en kücük değil, ondan da kücükler var deniyor bu gün, neden çünkü bir kararda saplanip kalmadilar, acaba bölsek birşeyler vardimir deyince, araştirip buldular, yani cahil nefis inatcidir, ve mesela illede elma isterin, illede şu kizi isterin diye
viyklar durur, o olmayinca muradim olmadi der. halbuki , Hz. Davuddan ilmi ögrenen kurnaz şeytan, sana bir günah sunar hadi kumar oyna der, sen kumar oynamammi dedin, o zaman içki iç der, onuda yapman dedin, o zaman yalan söyle der, seçenek bol, yani sende şeytanla savaşmasini öğrenceksen, sadece kurusıkı tüfekle savaşilmaycagini öğren, ve hayatta başka seçeneklerin de oldugunu unutma, ve görelim mevla neyler neylerse güzel eyler dedinmi, bilki sana riza veya raziye makami bir göz kirpti demekdir, artik gir o kapidan ve makami marziyeye doğru yürü.
ve Hz Davud aleyhisselam, eğilmezin bükülmezin sanan, secde etmiyon diyen, demir cibilliyatli şeytani ateşde kizidirip şekil veren, egip büken ve ona başka seçeneklerin de olduğunu öğreten peygamber. Hz Süleyman ise onu demir haliyle değil, bizzat şeytan haliyle caliştirip başka seçenekerinde olduğunu öğreten peygamber. pirimiz Davud aşkina gir ve eğilmezin bükülmezin sanan nefsini demir gibi kizdir, ve döve döve, eğ bük ve davud gibi, o nefisden zencirler kalkanlar balkon bahçe
demirleri yap.
Sılaaaam hasretim güllüüüm, ey memleketim, hüseyinin başını koparanlar koparirken, Hüseyinin hicmi ici yanmadi, hicmi cani yanmadi sanirsin, amma işde
sen bir gül isen, ve koparan ben isem, sesini cikarma gülüüüüüm, hasretim topraaaam.
Allah yahyaya öyle dedi bak dedi seni keserlerken sesini cikarmayacan GIG demeycen dedi, şimd kavak keserler, sögüt keserler, bilmem hüseyin gibi gülü koparirlar, onlari başı sesini cikarmamışki gülüüüüüüüm, kıklari cikmaz, vay boynum acıdı demezler, ne yapıyon ma n yak demezler, belki derler amma, acilari icindendir gülüm, acıdıysa içinden ağla, sızım sızım ağla, üzüm öyledir, onu budayinca gülüm, sanirsin bir dal cubuk, amma işde o ici sizlar ve aglar gülüüüm, ağla amma içinden sizla sesini cikarma, koparan hemde mehdi ise, sesin cikmasin güllüüüüüm , hasretim gonca gülüüüüüüm.
Bak bu hainler Vatanaimizin güllerini dermeye kalkiyorlar, bunca senenin üstüne kürekle toprak atmaya calişiyorlar, canla kan ile ile alinan vatani, siyaset ile satmaya kalkiyorlar, ve tv lerde başladi yine kroo kroo filimler neymiş birde E... denen adam amerikda film cekcekmiş, bak bak baaaah, lan türk kalmadida bu uyuz k....mü bizi temsil etcekmiş, daha dün A..nin yaninda, kiytirikdan bir figurandi tipsiz, ayni yilmaz güney , ahmet kaya , öcalan gibi oturtma gavurlar, yani siyasetin gavur ayaklari, yani bak güzelim sen boynunu eger ,ben eşegin olayim dersen birisine, velevki bu, taptuk gibi evliya olsa, sirtina kirk sene odun sarar seni eşşek eder, amma sen başini kaldirir, ben man yak miyim deyebilirsen, eşşeklikden cikip, haşari eşşek sirtina binilmeyen eşek, zebra olursun, yani yine boynunu egen habil olursan, olsan olsan koyun olursun, eli kalkmaz, dili kalkmaz, garip, yatir kes sesi cikmaz, ve yine inek gibi bakara gibi ver ver ver etinden ver sütünden ver, hatta yetmez gelde g -- ü n dende ver derler, sonunda, haa anlayiverirsin seni m ina kodu mun ip nesi verdiklerim yetmedimi si ....nesi deersin akillanirsin belki, yani kardeşim enayiligin adi, Allahdan razi olmak konmuş, aslan herşeyi yerde, aslani yiyen yok, niye ? kimseye enayiilik etmiyorda ondan, öyle olunca, evet bazilari boyun egecek, bugday olacak amma, işde bugday gibi buyur haşmetli agam deyince, bugday olursun seni degemene götürürler viccciragini cikarirlar, un eederler, senin KIKIN bile cikmaz gayri ondan sonra, sen istedin, sen firsat verdin, boyun egdin, haşmetlim dedin, ve senden üstün olan seni lokma lokma yer tüketir, hani iyimi, iyi böyle enayiler varken, daha coooook degmenler döner. eeee ne yapacaz o ziman, matrix revulation, başkaldiriş, uyaniklarin etimizden, sütümüzden, balimizdan, böregimizden otlanmasina müsade etmeyecegiz, vatanimizi bu yahudi kah pe cocuklarina birakmayacaz anladinizmi lan, en azindan koyun yerine koc olun, koyunlugu birakin artik, habilligi birak artik, enayi müslüman, inek gibi verimli birisi isen, en azindan bak biraz da olsa uyan, haksizliga isyan etde, dana ol bari ki, kendini savunabilesin, enayiligin siniri yok bunu bilesin, sen tikilmeye dünden raziysan, seni tikcek biri illa bulunur, amma işde inde birde ben tiken deyince, kimseyi bulamazsin azizim, öyleyse herşey garerince güzelim , HIZIRIN yaptiklari musaya ters idi, cünkü Musaya haram olan öldürmek, hizira helal, aman yarebbim, hemde kücücük bebegi veya cocgugu öldürüyor, bu nasil bir şeriattir acaba demek yokmu, sana haram, ona helal. bak güzelim yukarda gösterdik, olaya geniş cerceveden bak, yoksa bu dar kafa ile, ancak sana kirk sene eşeklik, yunusluk kalir anladinmi. vururla sirtina yükü, cek cekebilirsin yetmez bir de g.. tikmeye kalkanlar olur, verdinya gari, vermede sinir yok diyenlere duyurulur o eneyi eşeklere.
"evet" oyu mu verceniz, yarin bu i.... neye eşek olursaniz, yemin olsun verdikleriniz yetmez, gö...... verceniz demeye gider, i.... alişdi bedava almaya, siz gibi enayiler varken onun sirti .... amma atarsaniz buna bir kazik , ömrü boyu birdaha cikaramaz o kazigi, yemin olsun .
önünüzde yonoşluk sizi bekliyor, verin vermenin siniri yok dedimya, yakinda kicinizida verirsiniz. ya HAAAYIR diyeceksiniz, ene azindan sirtina binilmeyen zebra olcaniz, özgürlügün başini kazancaniz, yada onun bunun eşşegi olmaya devam etceniz.
varabilirsen taaa oraya, MAKAMI RIZAYA ve RAZiYEYE, makamin mübarek olsun.
dedik, müslümandik, mümin olduk, ince ince en iyilerden olduk, iyilik iyilik gitdik gitdik, dere tepe düz gitdik, eeeeee kuraninda sonu var gülüm, kulhuyu okudun felak nas okudun, kuran bitti, ee daha nereye gitcen gari, yani artik geri dönme zamani gülüm. işde zikirimzde bir yere varirsinki "allahüme salliler" okunur yani orasi zikirimizin tahiyat kismi, ordan öteye sagdan sola gidersin tesbihde, ve sonra taaa "nun" a kadar varirsin. "nun" zikirimiz, ya sukun yani durmak, veya gecmek hareket etmek yeridir, orda artik senin seyri sülükunun sonudur, ya durmayi sececen, madde olcan, tahta olcan, cam olcan, kum olcan, toprak olcan, yada durmakdan gececen, ve hareket edip başa dönecen, başa dönmek için ise, "euzu bi kelimetillahilerden sonra dedigimiz, "subhanallahi..." zikiri yani kabeyi tavaf var, yani dönmek hareket etmek, hareketi secersen, burda tavaf, sonra Allahdan başka ilah olmadigina iman olan birinci tevhid zikirimiz, ve sonra 10 kulhu, sonra ise fatiha, sondan başa dönme sirri, bu kulhuler fatihalar hepsi sagdan solaydi, kuranin yönündeydi, yani sagdan solaydi, amma ondan sonra ise, kulhu son, ve sondan başa dönmek lazimki, işde kulhuden sonra fatiha okuruz 10 defa, ve sonra ise, o yukari cikiş olan, kuranin başina tirmanmak olan, 33 defa "subhanallahi vebihamdihi, subhanallahil azim ,ve estagfirullah." ile dinlene dinlene yokuşu tirmaniriz. ve bu zikir ise tersinedir, yani sondan başa dönen bir zikirki, yani sagdan sola kadar gittik, ve sagin en sonuna vardik, ve orasi artik sol, ve sonra başa dönmek için işde bu üclüyü 33 defa cekerekden, bu sefer ise soldan saga dogru hareket ederizki, bitişden sonra başa dönmek hikmetine ermek için, her bitişden sonra başa dönmek, va baş fatiha ise, senenin sonu da başida isa da biter, hiristiyanlara göre, isa nin dogumu 24 Aralik, yahut evangelistlere göre 27 si, halbuki senenin sonu 31 aralik, ve bize göre isanin dogumu ise 1 ocak yani, isa ve mehdi SIRRI, isa da biter, mehdide, fatihada başlar, bizim isa miz mehdiir, cünkü onlarin isa si hz isa, bizim isa miz ise mehdidir, mehdi isa dan, isa da mehdiden , o na, meryeme isa yi koyan biri var degilmi, o kutsal ruh, işde mehdi, veya diger ismi, musaya bilmediklerini gösteren HIZIR, veya kuranadaki ismi, musa nin sana tabi oalnmi dedigi RAŞiD, ve yine muhammed için, muhammeden abdühü ve rasuluhu deriz, amma kuranda mehdi için ise, "katimizdan ona rahmet verdigimiz kulumuz" diye mehdiye atfedilr, yin isra suresinde, yine ona, kulumuzu, abdimizi göstermek için, mescidi haramdan, mescidi aksaya götürdük diyor, ne için? " bi abdihi" diyor yani o kulumuzu göstermek için, kim o kul, yani muhammed, gecmişden gelecege, ona mehdiyi ve vaktini göstemek için ref etttirildi.
19.SINIF SOFiLERE
Hizir makami ögretilip talim ettirilir ve tarikatin pirini, olay vuku bulunca aramasi talim edilir. Bizatihi onunla (tarikatin piiri ile) kelam etmesi lazim geldigi ögeretilir ve kimler o göreve (HIZIRLIK makamina )secildi liste tutulur.
Bu 19. sinif sofiler Tesbihlerine Birinci kadrandaki 10 boncugun birincisi mevsim rengi ikincisi beyaz olrak, digeri yine mevsim rengi, ve digeri beyaz.... 10 boncuk dizlerler ve Alfabe duasindan önceki Arapca Elif ba yani alfabeyi 9 defa okurken, birinci boncukda Dad Harfi sag azı dişler arasına konarak okunur, ikinci boncukda sol
azı dişler arasına konarak okunur,sonra yine digerine sonra yine digerine konarak 9 boncuk sayilir.
Dad Harfinin Mahreci
"Dad" harfi dilin ucu azı dişlerin arasına konarak "da" denmeye calışılır d ile z arasi bir ses çıkar
'Muhammed Diyauddin' ismi 'muhammed ziyauddin' denir yani asli ise
'Muhammed Dziyauddin' diye okunur, dil sag azilara, veya sol azilar arasina konabilir, ashabdan ebu bekr efendimiz iki tarafi ile de bu harfin mahrecini cikarabilirmiş
islamin şarti diyor mehmet hoca 5 dir diyorlar, ee peki diger islami görevler nerede, öksüzün elinden tutmak? o yok, banane, ee fakiri giydirmek, yok ,....., eee islamin şarti 5 dir diyorlar
Kardeşim bak, bir imtihanda 10 soru varsa, diyorki ögretmen, bunun eger 5 ini yaparsan iyi not alirsin, ve sinifi geceersin en azindan, amma sen dördünü yaparsan, belki ben tolarans hakkimi kullanir, seni sinifdan geciririn, amma sen sadece iki tanesini yaparsan, sinifda kalirisin, amma bunun yaninda biride altisini yapdi o da daha iyi, yine yedi yapti daha daha iyi, hatta biriside on da onunu yapti, onada pekiyi verdik, bu adam bek iyi dedik . amma işde müslümanligin siniri, bu 5 güzel hasleti yapana biz müslüman diyoz, en fakir müslüman, ondan sonrasini yapanlar, yedi soruya cevap verip dogrusunu yapan, sekiz yapan ögrenci gibi, amma biride varki, daha bu 5 ide yapmyor, namaz kilmiyor, oruc tutmuyor, ee ne diyecez buna, haaala bunlarada müslüman diyoruz, Türkiyede de dünyadada dolu böyleleri, namaz yok, oruc yok, amma haftada bir cuma kilar, en ön safada gecer haaa, bak komvoyunan namaza gidiyoz biz, ve Allahin evine variyoz, o namaz kilcak diye amcalari itip kalkiyorlar, buyur en ön saf senin, eeee bu adam peygambermi, peygamber olsan, musa gibi bir peygamber, olsan racul ve abd olan, bir kul olan HIZIRIN veya diger ismi ile raşidin arkasindaki safa gececen, cünkü onun bildgini musa bile bilmiyordu, ee nerde kaldi bu ah.... en ön safa gelip oturmasi haa, sen hakkini sirani verirsen, yarin yeniden haşrolurkende, o senin sirani alip yüze cikar, sen diplerde kalirsin, sen kandin inanadin verdin cünkü ahmak, ve sag sola üstünken, gündüz geceye reis iken, ve mehdi musaya, hizir ve reis iken, kim bu yahudi, musa vakti adami, fravunu ..., Allahin has kullarinin üstüne gececek. Birde yine kürt filimlari başladi başkanligi alsa yarin yine kürtlre devlet kuruvercek vatanmizda eyalet acivercek, ha eyalet acmiş, ha onlara devleti parcalayip vermiş, lan kilif farkli sadece, sana yutturmak için üstünü öyle örtüyor, kilif giydiriyor, bize gavurlari kürtleri baş yapan a..., kendisi tek başkanlik istiyor teklik bütünlük, amma amacida türkiyeye parcalara bölmek, cok başli yapmak, lan sana niye demiyorlar, lan agut alkolmü aldin, kafan hoşmu senin, bütün olan Türkiyeyi bölmek, ve eyaletlere bölmek, nerde , senin bunlari bölüpde, ben başkaninizin demek nerde, cünkü herksin artik kendi başi olcak sen kimsin o zaman ......, sen parcalanirsan bütün kalan sana baş olur degilmi, oysaki gecen anlattik, Allah haşr hususunda işde : Brezilyadan kakao kahve, washingtondan portakal fistik, yeni zelandadan kiwi, derken toplandi ahmet amcanin bedenini oluşturdu, bak parcalar toplandida, bir bütün beden oldu, bu i... ise bütünü ben bölcen, ve onlarada başkan olcan diyor, .................., Allah haşretcen toplaycan birleştircen derken, bu i..... bölcen eyaletlere bölcen diyor, yine birleşen avurpayida bu sebeble ayriştirma haline sokdu, bu i......siyaseti
fazla söze gerek yok anlayan anladi, lafi fazla uzatmayada gerek yok, anlayan geregini yapacakdir zaten.
--oOo---
أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 12 Mart 2017 Pazar
Original Kar © glan
Velbeasü - Öldükten Sonra Dirilmek
(Kar©glanin 4 Mart 2017 Vaazi)
وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Ve lillâhil meşriku vel magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh(vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm(alîmun).
Ve doğu da Allah’ındır batı da. Artık hangi tarafa dönerseniz dönün, Allah’ın Vechi (Zat’ı) işte oradadır. Muhakkak ki Allah Vâsi’dir (rahmeti ve lutfu geniştir, herşeyi ilmi ile kuşatandır).
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi Âyet - 115. ayet
Ve iz kâle ibrâhîmu rabbî erinî keyfe tuhyil mevtâ kâle e ve lem tu’min kâle belâ ve lâkin li yatmainne kalbî kâle fe huz erbeaten minet tayri fe surhunne ileyke summec’al alâ kulli cebelin minhunne cuz’en summed’uhunne ye’tîneke sa’yâ(sa’yen), va’lem ennallâhe azîzun hakîm.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Hani İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için” demişti. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 260. ayet
أَمْواتٌ غَيْرُ أَحْيَاء وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ
Emvâtun gayru ahyâin, ve mâ yeş’urûne eyyâne yub’asûn.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ölüm ile Yaşamak farkli şeyler degildirler, ancak ölenler, sadece ne zaman tekrar dirileceklerini bilmezler (Yaşayanlarda hakeza ne zaman öleceklerini bilmezler).
Sadakallahul Aziym NAHL Suresi 21. ayet
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz, nasıl haşrolursanız öyle diriltilirsiniz, o hal üzre cennet veya cehenneme sevkedilirsiniz"
( Hadis-i Şerif , Buharî, "Rikak", 45 , Müslim "Cennet", 55-59 , Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, Aliyyülkârî, Mirkâtü’l-mefâtîh )
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Her kul öldüğü hal (amel) üzere diriltilir.”
( Hadis-i Şerif ,Müslim, Cennet 83)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَكُنتُمْ أَمْوَاتاً فَأَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Keyfe tekfurûne billâhi ve kuntum emvâten fe ahyâkum, summe yumîtukum summe yuhyîkum summe ileyhi turceûn.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürüp öldürüp, sonra yeniden yeniden yine diriltecektir. En sonunda O’na döndürüleceksiniz.
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 28. ayet
إِنَّ اللّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ
İnnallâhe lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), yuhyî ve yumît(yumîtu), ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Göklerin ve yerin mülkü Ve Hükümranligi yalnız Allah’ındır. O diriltir ve öldürür. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
Sadakallahul Aziym TEVBE Suresi 116. ayet
Dişi YILDIZ ve Erkek YILDIZ
Güneş Makamina CIKAN Sofilerimize özel ders:
Muhammed için iki cihanin güneşi lakabi vardir öyle olunca yine yusuf 11 yildiz ve güneş ve ayin kendisine secde ettigini görüyor, yani öyle bir yildizki yusuf, ona bagla başka bir yildiz ve 11 tanede gezegenden oluşuyor demek olur bu yine yani, bir sistem ve iki yildiz, fakat birisi digerinin aksesinde dönen yildiz, yani galaksi demek olur, yani yusuf bir galaksiyi temsil ediyor, birden fazla yildizi olan sistemlere galaksi denilir, ve o galakside de ayni bizim dünyamiz gibi bir dünya var, var 12 gezegenli, ve ayrcia güneş ve ay var, ay var demek dünyasida var demek olur, yani yaşanabilenm bir dünyasi olan bir galaksi sistemi, yani erkek yildiz demek, o carki ceviren yildiz demek, yani sistemin ona bagli oldugu ana yildiz demek olur, yani yakub ve cocuklari yusufun sistemine bagli demek our bu, yani yine dişi YILDIZA gelince, yani aynen jüpiter gibi etrafinda aylari olan gezegen demek olur, yani sönük yildiz demek, yani gezegen demek işde, Dişi YILDIZ demek olur öyle olunca, herkesin ya bir YILDIZI vardir, yada gezegeni, bir YILDIZ hatta öyleki, diyorki bir tane iman etmiş ashabi olmayan peygamberler yildizar var, yani imanli ümmeti olmayan peygamber, yani tek YILDIZ, gezegeni yok, yani bunlarda galaksi icindeki tek YILDIZLARDIR.
mesela Türklerden örnek verirsek : Demet Akalin bir YILDIZ ve star olunca, onun kocasi demek, ona bagli ay ve hatta birde ondan olma HIRA bebek, yani Demet dişi YILDIZ olunca, yani bir gezegen demek, taabi oldugu bir yildiz var, ve onun kocasi okan, o dişi Yildizin etrafinda dönen uydusu demek olur, ve okan tirci olunca, bunlarin sistemi Süleyman yildizina bagli oldugu görülürcünkü atlarin peygamberi Hz süleyman, salma atlari olan Hz Süleyman, yani köpek yildizina bagli, yani siriusa bagli, ve ordada kocasi okandan olma HIRA olunca, HIRA DA okanin etrafindaki, ondan kopan bir dag veya kaya, ve gezegenin uydusununda ayrica uydusu var demek olur. Bunu neden acikladim cünkü : bizim Zikir tesbihimimizde iki tane cark sistemi var, ve birde sistem icinde onlu gruplara ayiriyoruz, ve bizim sistemimizde her grup, onlu kümeden oluşmakda, yani bizim galaksimizde bize tabi olan dişi yildizlar, bir adet ana yildiza bagli, ve onlu küme halinde, ve tesbihimizin 3 ara müezzini var, ve üc köpek YILDIZI var demek olur yani, sirius sistemi iki köpek yildizli sistem, yani türklerin kullandigi tesbih siteminde iki ara müeezini var onlarin bagli oldgu eski sistemde sirius vardi,iki köpek yildizli sistem, davud ve süleyman yani, ve züleyha hesaba katilmaz idi, dişi köpek yildizi hesaba katilmaz idi, ve fakat bizmki ise Tesbihimizde üc müezzin var, üc köpek YILDIZLI sistem, ve öyle olunca, bizim sistemimizdekilerin, ücer adet köpek dişi var demek olur, yani dört ön kesici dişlerin yan taraflarinda, ücer adet simetrik olarak köpek dişi var demek olur yani, öyle olunca toplam alt üst hesap edince, iki sag alt ve üst, ikide sol dört tane eder, yani yani eski muhammed sistemi ise iki yildizli tek sirius, bizimki ise iki erkek bir dişi köpek yildizi olan siriuslu sistem demek olur, yani bunun manasida, her grupda, her yüz kişiden iki tanesi davud, iki tane süleyman ve iki tanede züleyhayi icine alan grup olan sistem, bir küme demek olur. yani üst cene ve birde aynisi alt cene, ve tesbihimizde bu onlu gruplardan sonra ise, bu onlu ilk grbun başina bagli olan bir adet onlu cark vardir ve buda 12 boncukdan oluşur, ve buda demek olur, toplam 100 olunca, 10 tane 10 lu var, ve bu on tane onluyu ceviren tek bir yildiz var, mesala demet gibi, bilmem rihanna gibi bir yildiz, yahut mustafa islamoglu, bilmem mehmet ali bulut gibi etrafinda 100 kişiyi toplayan kimse, 10 tane 10 luyu cevirebilen tek yildiz, ve sonra bunlardan, ise tam 12 tane var, dört mevsimde de 12 tane carpi 4 = 48 adet demek olur, ve bu her 48 i, ceviren yildizda yine tesbhimizin tepsinde imamenin üstünde carkdaki boncuklar da 12 tane, ve bunlardan birisi ise, bu sistemin tamamini döndüren mevsim rengi sarik sahibi olcak tesbihimizin, sarikli boncugunu temsil eden askerimiz demek olur, ve biz eger şimdi baharda isek, ve bahardan yaza gececegimiz için, sistemin takib edecegi yildiz olarak, mesala yaz burclu sibel Can dedim, ve artik sarik sibele verildi demek olur, ve bahardan yaza kadar, o görev ve kirmizi sarik sibelin demek olur, o sene ve o baharda, sadece en cok sibel, sibel, sibel denmeliki, sistem bahardan yaza varsin demek gibi yani.........
Kainata Fatiha olabilmek
Diyorsunki
Ne Duamsın Ne bedduam
:Kirmizi-ISIK_S
EY YAAAAAR
Ben sana duaya daha yeni baslamişken
sen ise beni dualarindanda mahrum ediyorsun
Biz seninle ne kadar ZIT kutuplardayizki
ben yansam sen beni soğut,
Sen yansan ben seni soğutayım tarzı
sen tam bana göresin ammaaaaaaa
-_Pfeils-Red
Dedimki artik cemre toprakda
ve toprak ise bahar yağmurlarına hasret artık
Ben gök olup üstüne yağayım dedim
Emtarların olup üsten yağayım sen Yemyeşil yeşer ey sevgili
Bırak duandan çıkarmayı beni bir an bile unutmana izin yok sana
ağla şimdi aglaaaa için için ağlaki gözlerinden emtarlarin süzülsün topragi ince ince sulasin
Allahim baharda yağan ve yağacak olan emtarlarin adedince muhamdede ve ehline ve
mehdi ve ehline salat selam eyle
Aramayanlar yolda kaldi, sen aramaya devam et "bir güüüüüüün istiklal ve cumhuriyetini"
MECNUNLUĞUN SIRRI kaybedince, gercekte kazanmakda yatiyor ey sevgili.
Gece gündüzü bilesin diye var, kötü iyiyi arayıp bulasın diye var.
Beni bulsan, Yusufu bulanlar 15 kuruşa sattılar,
anla beni sevgili böyle cok tatlı,
inan beni bulsan 15 kuruş değerimiz olmaz,
yemin olsun olmaz,
ara calış işte bir gün Yüce RAB
Zülyehayi yusufa yazacakdir,
Elini eline gönlünü gönlüne vercekedir,
inan bana bu yüce Rab öyle zalim değil,
Züleyhayı Yusufa kavuşturana iman et sen,
Leylayı mecnundan ayırana değil.
Burdakı TILSIMI çözüdünse SIRANI beklemek en büyük nimet anla
-_Pfeils-Red
Diyorsunki ey YAAAR
:Kirmizi-ISIK_S
"Bazen soğuk bir duş gerek,
Kendine gelebilmek için.
Bazen büyük bir ihanet gerek,
Gerçeği görebilmek için.
Bazende insan dibe vurmalı,
Yukarı çıkabilmek için.
Ey gönlüm sen inanmasan da;
Bazen bitirmek gerek,
Yeniden başlayabilmek için."
:Kirmizi-ISIK_S
3 kulhüden sonra fatihayı okumakdır o
Her bitişden sonra başa dönebilmekdir o, sevgili
bilki sensizde olmaz fatihasızda
:Kirmizi-ISIK_S
Bu Fatiha nasil bir delikanlıki
ölüye fatiha diriye fatiha
subhanekeye fatiha yasin suresine fatiha
Her namaz her namaz önce Fatiha
Koskoca bakaraya da Fatiha
En kücük kevser suresinede Fatiha
Bu delikanlı kimki acaba
Namazda Rabbin huzurunda duruşda
Bütün kurana, ve hem kainata koca olmuş
Kim ki aceb O
Yukardaki ayette diyorki Hz.ibrahime, Allah : Nasil yeniden diriltecegimi görmek için, ey ibrahim, bir kuş al, ona kendini tanit önce, sonra onlari istersen parca pincik et, şikir şikir ez, ve dört daga dagit, sonra gel dur, ve cagir onu, rabbin onu sana geri döndürcekdir, o sana ucup gelecekdir, diyor yüce Rab. Rabbimiz yaratmanin her türlüsünü bilirken, öldükden sonra diriltilemeyecegimizi mi sanirsiniz, halbuki diyorki parca picnik olsa bile, zaten onlari parcalardan toplayip meydana getiren, birdaha toplayimda meydana getirmeye kadirdir diyor. ve kafir TANRI parcacagi ariyorki, bulsa onu ne yapacak bilirmisiniz ki, Rabbinin hükmünü imha edipde, kendine yasaksiz bir dünya icad etmek için, halbuki dedikki : 10 tane aşerei mübeşşere varki, bunlar daha dünyadayken cennetle müjdelenen on grup dedik, ve bunlarin cbilliyatlarinda birisi hiyar ve benzeri, pişirilince bozulup, insana yarar verecegine, zarar veren yiyecek haline döndüklerini anlattik, ve bundan az bir süre sonra, hiyar pişiren teyzeler türedi, neden? yine maksad gavurun allaha isyanina ortak olmak. Lan dangil müslüman, senin hicmi bişeyden haberin yok, sen mehdiden habersizmisin, bak mehdi bunlar pişmez diyor, fakat bunlarin pişmemesi, mehdi dedigi için degil, Allah in onlara ateş ve cehennem görmiyecek bir tabiat koymuşken, sen kime hizmet ediyonda, hiyar pişiriyon, karpuz kavun pişiriyon dangil, kavun karpuuz ve hiyar pişmez, soguk tabiatli yiyeceklerdir onlar, serin tabiatli yiyecekdir onlar, serin ve serinletici. Hani agustosun 15 olunca, ortalik sicakdan kavrulunca, ortaligi serinletcek karpuz ararsin amma, o olmasayadi, için nasil serinleyecekdi, yine ayranli cacik yersin, nasilda susuzlugunu keser degilmi, agusotosun 15 inde birde pekmez şerbeti ic bak, için nasil yanacak degilmi, sana biz sadece yasayi gösteriyoruz dangil, yasayi koyan ben degilin, bazisi bizimle mehdilik savaşi verdiginden dedigimize itiraz edip tersini yapiyor, bazisi ahmaklikdan, bazisida işde allah a düşmanligindan. ya sen ey müslüman, ya mümin, sen niye yapiyon ahmak, sen niyee, bi söyle bana
ve Allah işde, öldükden sonra tekrar beas etme kurali koymuşki, diyorki, parcalarin, parca pincik dagilsa, biz onlari yine bir araya getiririz .
Bak mesala ahmet amcaya dün almanyadan misafir geldi, ve misafir cikolata getirmiş, cikolatanin maddesi kakako, taaa Brezilyadan almanyaya gelmiş, orda sürmelik yada yemelik cikolata yapilmiş, ve sende ahmet amcaya gitdin, ahmet amca, sanada ikram olarak o cikolatadan verdi, sende yedin, bak nasip meselesi denen şeye bak, senin bir parcan, taaaaa brezilyaya düşmüş, fakat allah onu, ahmet amcanin misafirinin evine vermiş, oda almanyadan kalkip gelip ahmet amcaya misafir gelmiş, ve ahmet amcaya o cikolatayi birakmiş, ve ahmet amcanin evinde yillar dursa, durur, amma sen gidip onu yiyince, parcan sana haşroldu, sende toplandi, bak o parca sende beas oldu, can buldu, bundan bir kac ay önce, daha brezilyada bir cicekdi belki, amma serüveni kemal buldu, ve sende lokma oldu, ve senin bedenin onu, senin parcana cevirdi.
Bak bundaki beas olma, yani yeniden dirilmeyi anladinsa, seni hüsama bin ladin gibi, denizlerin dibine atsalarda, Allah seni ordan alip gelip, yeni bir hüsamade haşredip, tekrar beas eder, hatta olmadi, hüsameydi, bu sefer ahmet yapar, yahut fatma yapar, can verir anladinmi güzel kardeşim, ve matrix filiminde, o hani son bölümde, neo tanriyla, yazilimi yazanla görüşmeye gidiyor, ve o siralarda deccal zivanadan cikmişdir, ondan kurtulmak için, ve bütün yaratilanlarla sulh ilan etmek için, işde yazilimi yazan, ve sistemin sahibi, veya tanriyla görüşmeye gider matrix, ve orda onun askerleri yani, Tanri parcalar birleşir, ve bir baş meydana getirirler, ve o baş ve başdaki dili oluştururlar, ve o neo ile matrixle konuşur, ve ona deccali öldürme görevini verir.
ve yani parcalar kafayi meydana getirir, kafa yani, hani rahman suresinde varya
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
Kullu men aleyhâ fân, Ve yebkâ vechu rabbike zûl celâli vel ikrâm.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Bütün kişiler (insanlar ve cinler) yok olsa bile Ve celâl ve ikram sahibi Rabbinin Vechi (Yüzü veya Kafasi) bâki kalacaktır.
Sadakallahul Aziym RAHMÂN Suresi Âyet - 26-27. ayet
Hz Hüseyinin başi nerede? neden bedeninden ayrildi, yine Hz Yahyanin başi nerede? neden gövdesinden ayrildi? ve kainatin sureti Hz ademin suretinde, ve Hz Ademi ise Allahu Teala zatinin suretinde yarattigini buyuruyor bir hadisde, öyle olunca, bu iki kafa neden saklandi, neden sadece kafalari kaldi, yine bazi kimselerin giyotinle başlarinin kesilme sebebi ne? neden yani? herkes yok olursa, onlarin başlarimi, bu kainati yeniden var etmek için kullanilcak, yani o matrixdeki parcalardan oluşan kafa gibi, Allahu Teala yine hükmetmek için, o kafalari kullanabilir, yani ana motor, hafiza, kainatin bilgisi beyinde kayitli, ve öyle olunca, ve dedikki, Allah, ahmet amca ile, mehmet amcayi doyurur, mehmet amcada terzidir, ahmet amcayi giydirir, ve Allah onunla, onu, öbürü ile, digerini besler, giydirir dedik. ve öyle olunca da kainatta eger, o kiyamet saati ile yok edilince, bir kafadan, bütün kainata hükmedip, tekrar onu, o bilgileri meydana getirir. Haaşa Allahin buna ihtiyacimi var dersek, Allah bazi şeylere yaasalar koymuş, ekmek yememiz için nasil bugday ekmeye bicmeye ihtiyac varsa, belkide kainatin yeniden halkolmasi için, buna ihtiyac vardir, öyle bir yasasi vardir belkide onunda .
---oOo---
Popülasyonu korumak bahsi
Tirnak 255 hücreden oluşuyorsa mesala, bu 356 olunca fazla, 355 olunca eksik öyle olunca, tirnak hak tealanin yarattigi en güzel suretinde, eger 255 hücreden oluşcaksa oluyorsa, ona bir fazla şapka takalim yanina don giydirelim olmaz yok, 255 hücre ve bitti.
Yani hz Nuh gemiye aslan, kaplan, kedi, tilki, bilmem tis tis aldi, ama bunlar öyle bir halde olcakki, tilki ne tavugu, nede yumurtalarini yemeyecek, aslan da geyigi yemeyecek, cünkü hepsinden ikişer tane var, peki bunlar alti ay, ne yedi, bunlar ne ile doydu, hemde gemiden inincede, serbest birakinca, yine aslan kaplan, geyigi, daha üremeden yiyip bitirmeyecek, yeni gezegende iki tane geyik var, biri dişi, biri erkek,
peki popülasyon nedir o zaman, anladinizmi, yani Nuh ilmi, ne yüce bir ilimdirki, dünyada, hiristiyanini, yahudisini, bilmem mecusisini, kürdü, türkü kavga ettirmeden idare edebilmek. Haydi Nuha gidiyoruz cocuklar, Nuh dedeye yalvaralimda bu ilmi bize ögretsin, vallahi o ilim yalnizca, onda sakli, ben da hi bilmiyon, meger Nuh un melekeleri bana söylerse, bende size ögretirin. Herkes bu geceler, gündüzlerde nuh dededen istesin, yalvarsin ey nuh dede, sen bu işi nasil yaptin başardin, ya bana, yada mehdi askerine gösterki, bilelim diye.
---oOo---
Bizim Gecen yazdigimiz, bazilarinin, cennetin her kapisindan cagrilcak hikmeti geregi, mehdinin, cennetin dünya şubesi olan bütün kadinlarin rahminden cagrilip, o dilediginden girebeilir, ve cocuk olarak dogar deyince, bizim bu sözümüzün yanliş oldugunu anlatmak için M. hoca diyorki:
Bir hirsiz senelerce calsa cirpsa, bunu meslek edinse bile, birgün ona, senin yaptigini sana yapsalar, ne dersin dese, o ondan calinmasini istemeyecekdir diyor M hoca. yani senin o yaptigini sana veya seninkilere yapsalar razi gelirmisin diyor.
Bende şöyle cevap veren : sen et yiyon, kesip tavuk yiyon, kesip koyun yiyon, peki yarin dersek ki, sana, "sen cok yedin, artik bizler şimdi seni kesip yiyecegiz" dersek, sen razi gelirmisin, sende razi gelmezsin. benim yaptigim kötü ise, sen niye biberi koparip yiyon,
bunun adalet nersinde, Allah aşkina, Allah madem adil, peki koyun demiyecekmi, ya rabbi, sen beni bunlar diri diri kessin yesin diyemi yarattin, bu nasil adalet ki, onun diri diri kesilmesine müsade ediyor, peki burdaki adaleti al, benim yaptigimla kiyas et.
peki herşey cok adilmi olmali saniyorsun, adil olcaksa, bütün kozlar acik oynanacaksa o zaman sen et yeme, sonra hic bir daldan elma koparma elmada canli, yumurta yeme, yumurtalar tavugun mali, sen niye onun malini aliyon, adalet neresinde bunun, inegin sütünü icme, adalet nerde burda, inek seni yesin icsin diye yapmadi, arilarin bali senin için yaptginimi sandin sen amca
peki benim yaptigimi sen adaletle ölcersen yanilirsin, onun ölcüsünü, ne kilo ne metre ölcemez onun ölceni farkli hoca.
ve Bir Tez ve öneri olarak, Zamandan kazanmak için, Marketler mal listesi yapsinlar:
Günümüzde herkesin zamana ihtiyaci var, ne kadar zamandan kazanabilirse, onun dinlenmek ve ailesine ayircak, o kadar zamani var demek olur. öyle olunca, alişverişde gecen zamanda da, zamandan kaybetmemek için, Lütfen marketler, amma internete pdf dokument olarak yazsinlar, amma regallerinin başlarina liste halinde kagit biraksinlar, ve bu kagit ve listelere, 1. regalde şu mallar var yazsinlar, ve her bir ürünün kenarina kutucuk koysunlar, yine 2. regaldede şunlar var ,.... ve alişveriş yapacak kimse, ya bu kagitlardan alip evine götürsün, yahutta sadece internet sayfasinda bir adet pdf olarak bulunsun, ve isteyen indirip yazicida bassin, veya kendisi liste tutarken notuna yazsin, 1regalden şunlar alincak, ikinciden şunlari diye, böylece hem alişverişde, alinmasi gerekenler unutulmamiş olur, hem zamandan tasarruf olur, hemde merkete lüzumsuz kalabaligin önüne gecilmiş olur. umarim bunu duyan bir marketci amca başlatir, ve sonra herkes yapar bunu
Buradan aşagiyada, önemli gördügüm hadis ve ayetleri aldim, ve ahiret ve yeniden dirilme hususunda, ve diger bazi hususlarda dikkatinizi celbedecek hadisler burada :
“Yedi şey gelip çatmadan önce amellere koşun. Her şeyi unutturan fakirliği mi bekliyorsunuz? Yahut insanı taşkınlığa sevk eden zenginliği mi? Yahut akli melekeyi bozan hastalığı mı? Yahut insanı bunaklaştıran yaşlılığı mı? Yahut insanı bitiren ölümü mü? Yahut Deccal’i mi ki görünmeyen ve beklenen en büyük şerdir? Yoksa kıyameti mi bekliyorsunuz ki o, en büyük ve en acı beladır.” (Tirmîzî)
“Ölüyü üç şey takip eder, ikisi geri döner, birisi kalır. Ailesi ve malı geri döner ameli ise kalır.’’ (Buhâri, Müslim)
“Her nefis ameline karşılık rehindir’’ (Müddessir: 74/38 )
“Asra yemin olsun ki, insan hüsrandadır. Ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.’’ (Asr: 103/1-3 )
“Beş şeyden önce beş şeyi ganimet(fırsat) bil; ihtiyarlığından önce gençliğini, hastalığından önce sağlığını, fakirliğinden önce zenginliğini, meşguliyetten önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayatını.’’ (Hâkim)
“Kıyamet gününde cehennemliklerin en hafif azap görenin şudur: Adamın ayaklarının altına iki kor parçası konur; bunlardan beyni kaynar. O da cehennem halkının en şiddetli azap göreni olduğunu zanneder. Hâlbuki o en hafif azaptır.” (Buhârî)
“Ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Ali İmran: 3/102 )
“Her nefis ölümü tadacaktır.” (Ali İmran: 3/185 )
“Lezzetleri yenen ölümü çokça anın.” (Tirmîzî, İbn Mâce)
“Bu dünyada bir garip yahut bir yolcu gibi ol.” (Buhari)
“Bilin ki; âhiret kazancına yer vermeyen dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür ve aranızda bir öğünüştür. Mallar da, evlatlar da bir çoğalıştır.’’ (Hadid: 57/20 )
“Her nerede olursan ol Allâh’tan ittikâ et ve kötülüğün arkasından hemen bir iyilik yap ki, bu onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâk ile muâmele et!” (Tirmizî, Birr, 55/1987 )
“Ey îmân edenler! Allâh’tan, nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkup gerektiği gibi sakının ve ancak müslümanlar olarak can verin!” (Âl-i İmrân, 102 ) âyetinde emredilen hakîkî takvâdır.
“–İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olursa olsun Allâh’a karşı takvâ sâhibi olan müttakîlerdir.” buyurdu.( Ahmed, V, 235; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, Beyrut 1988, IX, 22.) Yine Fahr-i Kâinât Efendimiz:
“Şüphesiz benim dostlarım müttakîlerdir.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Fiten, 1/4242 )
“…Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluğa devâm et!” (el-Hicr, 99 )
"Allah Onları Sever, Onlar da Allah'ı Severler." (Mâide: 54 )
"Resul'üm! Onlara Söyle: Eğer Allah'ı Seviyorsanız Bana Tâbi Olun ki, Allah da Sizi Sevsin ve Günahlarınızı Bağışlasın." (Âl-i imrân: 31 )
"Beni Seven Cennette Benimle Beraber Olur." (Tirmizî)
"Sizin dostunuz ancak Allah'tır, O'nun Peygamber'idir ve Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazlarını kılan, zekâtlarını veren müminlerdir.
Kim Allah'ı, O'nun Peygamber'ini ve müminleri dost edinirse bilsin ki galip gelecek olanlar Allah'tan yana olanlardır." (Mâide: 55-56 )
"Allah güzeldir, güzeli ve güzelliği sever." buyuruluyor. (Müslim)
"Allah'ın boyası (ile boyanın)!" (Bakara: 138 )
"Allah'ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir?" (Bakara: 138 )
"O gün ki, ne mal fayda verir ne de oğullar... Meğer ki Allah'a tamamen salim ve temiz bir kalp ile gelenler ola." (Şuarâ: 88-89 )
"Amellerin en üstünü Allah için sevmek, Allah için buğzetmektir." (Ebu Dâvud)
"Ben her mümine kendisinden daha evlâyım." (Müslim)
"Hiçbir kimse ben kendisine babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevgili oluncaya kadar kâmil mümin olamaz." (Buharî)
"Şu üç haslet kimde bulunursa imanın tadını tatmıştır: Allah'ı ve O'nun Peygamber'ini herkesten ve her şeyden fazla sevmek. Sevdiğini ancak Allah için sevmek. İman ettikten sonra, ateşe atılmaktan nefret eder gibi küfre dönmekten nefret etmek." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 16 )
"O müminler ki, Allah zikredildiği zaman KALPLERİ TİTRER, âyetleri okununca imanları artar, onlar ancak Allah'a tevekkül ederler." (Enfâl: 2 )
"Allah bir kimsenin sinesini müslümanlık için açarsa, o Rabb'inden verilen bir nur üzerindedir. Kalpleri Allah'ı zikretmeye kaskatı olan kimselere ise yazıklar olsun. Onlar apaçık dalâlet içindedirler." (Zümer: 22 )
"O kullarım ki, sözü işitip de onun en güzeline uyarlar." Âyet-i kerime'sinde bu mana vardır. (Zümer: 18 )
"Vallahi ben, vefatımdan sonra Allah'a şirk koşmanızdan korkmuyorum, fakat nefislerinize uymanızdan korkuyorum." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 661 )
"Kendi yaratılışını unutup, 'bu çürümüş kemikleri kim diriltecek', diyerek bize misal getirene de ki: 'Onu birinci defa kim yoktan vâr etti ise, işte yine O diriltecektir." (Yâ-sîn, 78-79).
Bu âyet, dirilmenin mümkün, hattâ ilk yaratılışa göre daha kolay olduğunu anlatmaktadır.
Şu âyetler de aynı mânâyı te'yid etmektedir:
"Biz ilk yaratışta acz mi gösterdik ki, ikinci yaratışta acze düşelim? Hayır, onlar yeni yaratılıştan şübhe içindedirler."
"Bir de şöyle dediler: 'Biz, kemik ve toz yığını olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz.' (Ey Resûlüm onlara) söyle; 'İster taş, ister demir olsun, yahut gönlünüzde büyüyen (dağlar ve gökler gibi kuvvetli) herhangi bir yaratık olsun, muhakkak öldürülecek ve dirileceksiniz'. Onlar şöyle diyeceklerdir: 'O halde, öldükten sonra bizi kim diriltip geri çevirecek?' Sen de ki: 'Sizi ilk defa yaratmış olan kudret sâhibi Allah diriltecek...'" (el-İsrâ, 49-51).
"Onlar: 'Allah ölen kimseyi diriltemez' diye en kuvvetli yeminlerle Allah'a yemîn ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek Allah üzerine gerçekleşen bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (en-Nahl, 3
"Yağmur rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen O Allah'tır. Nihayet bu rüzgârlar buhar ile yüklü, ağır ağır bulutları yüklendiği zaman, bakarsın ki biz, onları ölmüş (kurumuş) memleketere sevketmişizdir. Böylece o bulutla, o yere su indiririz de o su ile her çeşit meyveleri çıkarırız. İşte bu ölü araziden bitkileri (nebatatı) çıkardığımız gibi, ölüleri de böyle çıkaracağız (dirilteceğiz). Gerektir ki, düşünür ve ibret alırsınız" (el-A'râf, 57).
Dediler ki: “Biz yer (toprağın için) de yok olup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeniden yaratılmış olacağız?” Hayır, onlar Rablerine kavuşmayı inkar edenlerdir. De ki: “Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek, sonra Rabbinize döndürülmüş olacaksınız.” (Secde Suresi, 10-11)
Hayır, onlara kendilerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da, o kafirler: “Bu şaşılacak bir şey” dediler. “Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltilecek mişiz)? Bu uzak bir dönüş (iddiasıdır).” Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır. (Kaf Suresi, 2-4)
Dediler ki: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” De ki: “İster taş olun, ister demir.” “Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun).” Bizi kim (hayata) geri çevirebilir” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: “Ne zamanmış o?” De ki: “Umulur ki pek yakında.” (İsra Suresi, 49-51)
Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: “Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?” demelerine karşılık cezalarıdır. Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 98-99)
Hz Peygamber de çeşitli hadislerinde, öldükten sonra tekrar diriltme konusunda bilgi vermiştir O bir hadiste şöyle buyurmuştur: "insanın kuyruk sokumu kemiği dışındaki her şeyi, ölümünden sonra çürüyüp yok olacaktır
Kıyamet günü tekrar diriltme bu çürümeyen parçadan olacaktır" (Buharî, "Tefsîr", 39/3; Müslim, "Fiten", 141, 142)
Yine bu konudaki hadislerde kıyamet gününde bütün insanların diriltileceği, kabirden de ilk defa Hz Muhammed'in kalkacağı bildirilmektedir (Buharî, "Tefsîr", 39/3; İbn Mace, "Cenaiz", 58 )
--oOo---
أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 4 Mart 2017 Cumartesi
Original Kar © glan
insana ancak kazandığı vardır
(Kar©glanin 18 Şubat 2017 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
Yurîdûne li yutfiû nûrallâhi bi efvâhihim vallâhu mutimmu nûrihî ve lev kerihel kâfirûn.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Onlar ağızlarıyla dilleriyle sözleriyle Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.
Sadakallahul Aziym SAFF Suresi 8. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يُرِيدُونَ أَن يُطْفِؤُواْ نُورَ اللّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللّهُ إِلاَّ أَن يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
Yurîdûne en yutfîû nûrallâhi bi efvâhihim ve ye'ballâhu illâ en yutimme nûrahu ve lev kerihel kâfirûn.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Allah’ın nurunu dilleriyle sözleriyle ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler hoşlanmasalar da Allah, nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz.
Sadakallahul Aziym TEVBE Suresi 32. ayet
---oOo---
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“İslam, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o garip mü'minlereki! onlarin bazisi dinleri için hicret edenlerdir, dinleri için Kabilelerinden ayrılıp uzaklaşanlardır. Ne mutlu o garip, mü'minlere ki, insanların benden sonra bozdukları sünnetimi ıslah ederler.Bid'atların ve dalaletlerin istilası zamanında Sünnet-i Seniyeye ve Kuranın hakikatine uyanlara ve bu yolda hizmet edenlere, yüz şehit sevabı vardır.”
( Hadis-i Şerif , Müslim, İman: 232,Tirmizi; İman: 13,Kadı İyaz. eş-Şifa, 1:27)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
Beyaz TV de bir video gösterdiler , Allahu alem, deniz kenardindaki duvarin üstünde bir oglanin kucagina oturmuş kiz görüyor, bir başka oglan, ve gidip onlara :
burasi Türkiye biraz edepli olun lan, diyen bir başagacli kabadayi edasiyla cekilmiş bir video ile, ahlak dersi vermeye kalkiyorlar.Güya motrosiklet kullanirlirken kafaya takilan kameranin güzelligini faydasini anlatcaklar amma konu farkli mecraya dogru gidiyor, kutu icinde kutu satiyor, mamuşka bebekler gibi.
Ahlak hocalarida M.. G. amca ile N. D., yani dah dün sex filimlerinde görüpde, izo ile yabanci kariyi hem a,, hem g,, cifte Tikis.... için
için gittikleri otelde yakalanan adam ahlak hocalagi yapiyor, bizde tweetten yazdik
o kadar cok ahlakliysan, bre adam köyünden şehire inmeyecen oziman, yani bak şehirde keranede var, barda var, böyle kucaga oturanlarda var, yine namuslu camiden cikmayanlarda var, sakallilar cübbelilerde var, ve böyle, N. ve i. amca gibi, catal ´tik... giden adamlarda var , hani köyde dur dedikde, köy cokmu sakindi sanki, atlar cayirda yayiilirken, sende at eşşek cobanligi yaparken, hicmi görmedin, rastlamadin dogal s e x e, yani at, at üstüne cikip aşinca, lan köyde resmen p o r n o seyrediyordunuz, köydeyken hic sesin cikmiyor du, şimdi carşiya inince namuslumu kesildin dangil. yani hicmi inege aşan dana görmedin, resmen p o r n o canli p o r n o len.
hani biz demiyoz herkese alenen ortalikda kizlari alsin kucagina oturtsun diye, amma dedikki yani maksadimiz oki :
herkes gül olsa, diken kim olcak oziman, herkes karpuz olsa, burasi karpuz dünyasi olurdu, yine herkes muz olsa, muz dünyasi, muz cumhuriyeti olurdu dünya, amma öyle degil, dünyada at var eşşek var, koyun ve kuzu var, insan var, deniz ati da var len, deniz ati yani cibilliyat olarak, homo s e x u e l ci tr avesti lan, kim yaratti bunlari? babanmi yahut benmi, senmi, birak, herkes sifati üzredir zaten, bak : N. efendi filimde gördügüne özenmiş, hemen bir otele kiralik kadin tutup, deneme yapmaya kalkmişken sobelendi işde.
yani şurda ekmegi peyniri olmayanin yaninda, peynir yesen, onun cani cekcekdir zaten, dün osmanli vaktinde bugünkü gibi fast food, döner kebabi, eline alip sokakda yemeye kalksan, seni asarlardi, ya da, git evinde ye derlerdi, bugün bak : döneri alip elinde yiyerek gidebiliyon, kimse "olan var, olmayan var" diye seni kesmeye kalkmiyor, cünkü adamin vakti yok artik, evinde yemek yiyecek, yolda giderken atişdiriyor, o kadar yogun
"zamana uyun" dedi islam büyükleri, hani herkes, kucagina bir kiz alsin degil, amma, seni ilgilendirmeyen işlere burnunu sokma yeter, herkes sifatinca yaşayip davrancakdir zaten, sen koyuna "gel tilki olalim" da deme, tilkiye de "gel kuzu ol" deme, tilki : tilki oldugu için tilki, deniz atida, deniz ati olarak yaratildigi için öyle, taksimi yapan Allah ken, sana bana pooooh yemeh ......
hani diyeceksin ki : " bir yalnişi görünce, onu elinle, dilinle düzelt" meselesi gündeme gelcekdir. Halbuki yanliş ne? önce orda anlaşamiyoruzki seninle, bak yazdik en son vaaz da anlatik : sakladin, KISDIN = HIRSIZ ettin , dövdün arsiz ettin, carın içine sokdun ve nefisini bülbül ettin. Kocakuşluk gavurlara kaldi gayri, lan dangil: "Karnini biraz büyüt, geniş tut, azicik karinli olma, kalbini biraz büyüt artik, ferah gönüllü ol." desekde yapamazsin sen artik, degilmi ya! dedikya herkes sifatinca davrancakdir kardeşim.
-------------------
ÇANAKKALE DEPREMI HAKKINDA Melik Gökcek amcanin dedigi meseleye atfen
Çanakkalede, altta deniz altinda eger dinamit ve benzeri ile alti patlattilarsa altan, yüze cikacaklarin önüne gecmiş oldular, ve ordaki depremzede bir kadinin 10 sene cocugu olmamiş, sonmunda hamile kalmiş, amma işde, altakileri (baliklari börtü böcükleri) öldürünce baliklarin falan onlarin o cibilliyatlarin, nefsi olcak olan cocuklarda, daha dünyaya gelmeden ölmüş oldular cünkü o kadinin korkudan karnindaki cocuk ölmüş, onlarin dünyaya gelmesinin önünü kesmiş oldular demek olabilir. Bu fikirin sahibi stratejist Raşit Tunca.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُم بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ
Yevme terevnehâ tezhelu kullu murdıatin ammâ erdaat ve tedau kullu zâti hamlin hamlehâ ve terân nâse sukârâ ve mâ hum bi sukârâ ve lâkinne azâballâhi şedîd.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Onu (kıyâmeti) gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün; hâlbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir.
Sadakallahul Aziym HACC-2 ayet
Bu ayet Tahakkuk ettimi? etti. yani daha ilk emmareleri gözüktü, yani kiyameti ve haşri yaşamakda oldugumuzun delili olan teyze, ve kuranin hak söz oldugunun delil, zamani gelince, her ayetin tahakkuk edecegini gösteren bir ibre.
---------------
Deprem titreşim, ve kainat biz isek,kainatin proto tipiysek bizler, o zaman biz ne zaman titreriz, ya üşüyünce, ya korkunca, yada sexuel birleşmede son noktada boşalirken, ve birde hamile kadin dogruruken, ve gergin fay hatti ise, anne dogurcak, anne yer toprak ve dünya demek ve yeni bir dün ya yani, dünyayi titretcek bir kimse dünyaya gelirken, annesinin gergin yeri olan, rahmi ile dübürünün arasina bicak atmak, fayi tetikliyor ve dogumun kolayca meydana gelmesni sagliyor, rezonans sona eriyor, kadinin titremeleri bitiyor yani.
------------
Atom bombasi, bir maddenin titreşimini koyup gececek, yeni bir titreşim meydana getririsen, yani ses ile bardak kirmak gibi, o frekansi gecince o elementin atomu patliyor diyorlar. Halbuki öylemi: Her bir element diger elementten ya daha az yada daha üstün titriyor, demir cok SIK titreşim gösterdiginden yani elektronlarim cekirdegin etrafinda cok süratli döndügünden sert demişdik daha önce, Elementlerin hepsinin sertligi farkli, titreşimi farki, yani cami oiuşturan elemnetin frekansini koyup gecince, cam camlikdan cikar, bir üste gecer, cami gecmek bomba yapmaz, cigerim . Sadece bir üst elemente gecmiş olursun, yani sertligin artmasi demek olur sadece. az titreyen yani elektronlari yavaş dönen element yumuşak, cok titreyen sert olur. Ve cinsel istegi henüz gelmemiş soguk bir kadini, ti... yani tik.... bir titreşim degilmi, kilitoris ve zeker titriyor ve onu ti... boşaltcak sicakliga getirmek nedir peki oziman. ve occuk dogacak yeni cocugun elementi titreşimi ne derece olcak, uzun titreşimlimi, yoksa birden en yüksek hiza ulaşan yüksek PS Li bir araba atmi, yani yine gecen haftaki ferrari veya arap ati meselesine atfen, biraz tefekkür edin bakalim
---------------
Ebced hesabi yanliş bir sistem, her ebced dogru degil mesela bir şiirde gecen " aşkindan ölüyon" cümlesi ile hastanede yatan bir hastanin dedigi " hastayin ölüyon" cümlesindeki "ölüyon" ayni kelime, bakinca ayni amma, ikisindeki meaana farkli. Hic ikiside ayni ebced olabirlimi, bunun için yani ikisinede misal olarak 500 ebced degeri verirsek, iki ayri cümledeki kullanilan deger ise ayni olamaz, yani bunlari bir legonun parcasi olarak düşünün, ve ordaki lego ile, burdaki lego parcasi farkli boyutta, farkli cikintisi var demek olur, ordaki buraya uymaz, yine kainat denen lego dada o kelime ile diger kelime, ayni cark dişlisine sahip degildir.
öyle olunca, o legoyu burda, bu legoyu da orda kullanamyayiz, yani sayisal sistem, yani bilgisayar teknoljisinin ana kurali olan metrixel sistem, veya ebced, heryerde gecerli degildir, yani matrix sisteminin uygulanamadigi yerlerde var demek olur bu.
---------------------
3 Kişinin 500 kişiyi yenmesi AZIN Cogu Yenmesi
3 kişi 500 ü yenebilir, mesela galatsaray taraftari fenerbahce taraftari,
fenerbahceliler 3 kişi olsa, galatasaraylilar da 500 kişi olsa, futbolcular mac yapinca, eger fenerbahce yendiyse oyunu, o zaman 3 kişi 500 kişiyi yenmiş olur, halbuki mac adil yapildi cünkü 11 kişiye 11 kişi yapildi amma, taraftar bazinda bakinca, 3 kişiye 500 kişi, öyle olunca, az cogu bazen yenebilir yani.
Bakmayin siz öyle T.. taraftarlarnin cokluguna falan filan, hakikat kimin elindeyse gercek mehdi kim ise, o galipdir zaten, Hak Teala kimi mehdi yapmişsa galip olcak olan O dur. yoksa onun taraftarinin isterse milyarlar olmasi farketmez azizim. elli kere yüz kere onu mehdi ilan etmeye kalksinlar, önemli degil, eger o gercek mehdi degilse, degildir .
--------
Kompozisyon, makale ve yazi yazma, söyleme sanati, yani sen cok güzel yazarsin, ve fakat noktalama hatalarin vardir, ve adam senin icerigine bakmaz, noktalamayi yapip yapamadigina bakar, nokatlamadan verir Notunu. ve sen nokta virgülü iyi kullanamadin diye, senin iki saat ugraşip yazdgin, kompozisyona 10 üzerinden iki bile etmeyen not verir. Halbuki Allah, mesela üzüm yaratmiş, ak üzüm yaratmiş gök üzüm yaratmiş, mor yaratmiş, hevenk yaratmiş uzun sivri, yuvarlak, bu ceşitlilik farki, üzümdeki ne potasyumun farkini verir, nede demirin farkini verir, bunlar işin kaportasi : o mor sevip yesin, beriki beyaz sevip yesin, beriki de cekirdeksiz yesin, tenbel len tenbel, cekirdegini cikarmayada üşeniyor, yani velhasil kelam, maksad ayni, fakat renkler boylar farkli olunca, notu bu renklerden boylardan veren dangil, kaybederken, halbuki üzümü bu renkleri veya cekirdeksiz oluşu sattirir ticaretini cezbettirir, halbuki Allahin maksadi : yesinlerde potasyum alsinlar, yesinlserde dogal demir alsinlardir. amma sen işde renklerde tatda takili kalirsan, kaybeden olursun, amma, üzüm yememek de marifet degil ,yani senin allahin özene bezene yazdigi temsili misal ile 500 kelimelik kompozisyona, renkden not kirip bilmem boydan not kirip, sifir puan vermen gibi yani azizim. yani biz bu yola böyle basit kompozisyonlar yazarak başladik, ama sen daha isin noktlamasinda virgülündeysen, sen kaybedersin, ben degil. işde kurani da vay Abdülbasit güzel okudu, vay falan hattat, cok güzel hat yazilsi ile yazdi, davasindaysan, sen daha Allahin, bunu ne maksadla yarattigi hikmetine, meaana ve gaye fitrat hikmetine varamadin demekdir. öyle olunca, senin yaninda kuran notu düşük olur.
O dangil köpek israilde, ezanin kiymetini nerden anlayacak, dangil köpek, ses gürültüsüymüş der gecer işde böyle, dangil tarottel. Ve ezen dine sonradan girdi, sadece insanlari camiye cagirmanin o günkü yönetemi, o nun ezani susturmasi, islam dinini cökertmez. Bbugün ezani okuyan telefonlar var len trottel, cebinden sana ezan ve namaz saatini bildiiyor, lan dangil orda minareden okusa ne, okumasa ne, dangil trottel, ordan okununca farklimi, cebinden cep telefonunda okudu, sena namaz vakti geldigini, camiye gitmen gerektigini bildirdi, ve sen camiye gititin, vaaz dinledin, namza kildin, gaye bu iken, Ezana dinin diregi muamelesi yapmak ahmaklikdir, ve onu susturanda dini islami susturacagini sanan dangil trottele kapak olsun bu sözümde, öyle Ezan susmakla, Allah falan susmuş olmaz, ve diyorki kuranda "onlar, Allahin nurunu üfliyerek söndürceklerini sanan ahmaklar." diyor.
gaye ve maksadi unutmamali ey müslümüman, ey mümin.
----oOo----
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Fitne çıktığı zaman at binen insin, koşan yürüsün, yürüyen dursun, duran otursun."
(Hadis-i Şerif)
şimdi ezan mezan diye savaş cikarmanin zamani degil, suriye şamda savaşda yikilan yerlerin resimine bakinda, savaşin ne kadar kötü oldugunu anlayin, Taaaaa suriyeden avrupaya yürüyen suriyeli eşeklere sorunda anlayin, şimdi bir vatanlarida yok, eger avrupa pöööh deyiverse gitcek yerleride yok, ve varin siz düşünün bu vahşeti, ve savaş cikarsa ne olcagini dünyada. ücüncü dünya savaşina girerse dünya ne olur, aclik felaket, ve binlerce senede imar edipde yaptigimiz dünyayi yikmak gibi birşey lan bu. Bu Dünya binlerc senede imar oldu, yikmak cok kolay, bir bomba koy, yik gec, amma o nasil yapildi bilioyonmu sen! misal benim forumlarim var, ve benium kullandigim forum scriptini yazan firma woltlab dediki, artik senin satin aldigin o eski versiyonu desteklemiyoz, yenisi bilmem kac lira, alirsan destekleriz, yoksa destek vermiyoz artik, ve yeni sistemlere eski versionlarin uyumunu saglamadilar, ne oldu şimdi, ben onu bedava falan almadimdi, ve care olarak bedava forum scriptleri var (MYBB-SMF), onlardan kurdum şimdi forumu taşiyacan diye ugraşiyon, yani düşün benim forum her gün 3 ile 5 konu aca aca yaklaşik 10 senede meydana geldi, amma şimdi bütün forumu yeni sisteme aktarma sistemi de bozuk ,yazilar koca koca oluyor, okunacak vaziyette olmuyor onu cevirince, ne yapcan o ziman, tek tek aktarcan, 10 senede meydana getirdigim forumu, şimdi kisa zaman icinde, diger scripte aktrmam lazim, yani işde dünyada da dün koca koca Telvizyonlar vardi, bugün tv cep telefonuna sigar olduysa bu zamanla meydana geldi. yine mesela ahmet amca birikdirdi parasini bir ev yapti, bu ev on sene yada 20 senenin ürünü, ve sen geldin bombayi koydun, yikdin gecdin harap ettin, lan dangil yikdigin ev gavurda olsa, müslüman da olsa ayni, bu dünyayi hepimiz imar ettik. bak Edison lamayi bulan adam, müslüman degil, amma bu legonun bir parasida o, o oziman onu legodan cikarirsan gavur diyerekden hepmiz karanlikda kaliriz dangil köpek, yikma! yapmaya, imar etmeye caliş oziman.
Din insanlarin faydasi için, insanlari öldürmek din falan olmaz,
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
Min ecli zâlik(zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fîl ardı fe ke ennemâ katelen nâse cemîa(cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahyen nâse cemîa(cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bil beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fîl ardı le musrifûn
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.
Sadakallahul Aziym MAİDE Suresi 32. ayet
Allah bir insan kainat gibi derken onun öldürmek kaianati yok etmek gibi, dangil köpek, sen düsün misal özene bezene 1500 kelimeli kompozisyon yaz, ve sana noktalama hatasindan dolayi, sifir versin dangil köpegin biri, oldumu, Alah insani özene bezene yaratmiş, ve sen gel, bu gavur diye, digeri alevi ötekisi şii diye, öldür gec, emege yazik lan köpek, ahlaksiz dangil köpek, insanlikdan nasibini almamiş ahmak.
------
Yahudilerde ayak yapiyor, o kral meşiya (Hz Mehdi) gelcek diye yaziyor onlarin kitabinda, ve onlarda kendi seneryosunu kendileeri yazdiklari birini o Kral diye başa gecirmeye kalkiyorlar. lan dangil dedikya, orda yazan belki şiir halinde, şiirde gecen "ölüyon" kelimesi ile hastanede gecen "ölüyon" kelimesi ayni degil dedik, o ziman o kralin hangi kral oldugu ve gercekden kiralligimi olcak onun aceb demek yokmu dangil, hadislerdeki yahudilerle savaşcak demek, illa bu kanli bicakli savaş olcak diye bir kuralmi var, belki klavye savaşi yapacak, oda bir savaş degilmi. Belki cahil bir adami ilim ögretme savaşi vemek gibi, onlara hakikati gösterme savaşi vercekm o da bir savaş yani.
-------------
Bugün sistemimizin Kiyameti kopcak olsa, haydi iyiler gemiye binin, bu gezegen yok edilcek derlerse, ve sen dersinki ben kedimide alacan yanima, öteki der ki laptopumu da alcan, bilmem berikide inegimi alcan yanima, falan filan, ve verdiler bize yeni bir gezegen, ve orda artik laptop fabrikasi yok, süt fabrikasi yok, elimizde sadece bir inek, bir tanede dana var, yine elektrik üretcek santral yokkine, orda laptopun ne işe yarayacak degilmi yani, yine elimizde bir inek bir dana var, kime yeteck artik bu süt degilmi,
Yine sen mesela sen öceki yildiz ve gezegende yani dünyada doktor, cerah doktordun, amma burda yeni gezegende bir hastane yokkine artik, sen ameliyat yapabilesin degilmi. yani senin ameliyat yapcak kadar bir hastane yapabilmen artik seneler alir degilmi, o aletleri nerden bulcan, yok ki yine onlar, ve onlari yapan icad eden yada yapabilen adamlar gavurmuş diye gemiye almadik diyelim, ne oldu peki oziman, mesela ameliyattaki şok cihazi yok ne olcak şimdi . hani onlar gavurduya ondan almadik, peki kim icad etcek şimdi bu şok cihazini peki, yine yani gezegeni ve dünyayi mamur hale getirmek seneler aylar yillar sürer.
Ve bizler, o eskilerin dünyalarini mamur hale getirmiş oldugu seviye geldik, ve şimdi ise, dünyayi yakip yok etme derdine düşdük, halbuki neden, dünyayi kurtaran adam gelcek diye, lan dangil dünya zaten bak mamur oldu, elinde ufacik bilgsayarin , cep telfonun, ucagin, bilmem, trenin otobüsün TIRLARIN, gemilerin, her ceşit yiyecegin icecegin, binlerce atin araban, inegin danalarin, koyunlarin kuzularin, kurtlarin,tilkilerin tavuklarin varken, dünya mamur olmuşken, bu kurtaran adam neyi kurtarcak gelipde dangil köpek, onun için yikilan yerlermi onarcak, ne yapacak, ahmakligin daniskasi.
Yani bakin bu dünayi yikmayin, sonra kiyamet kopcak artik derde Allah, ve dünyamizi elimizden alirlar, ve iyi oldugu imanli oldugu sanilanlar ,yararli işler yapanlar alinir bir gemiye ve yakin göge semaya, ve kötüler bu dünyayi yikip yumup başlarina yikar yok ederler, kavgalar icindede kendi kendilerini yok ederler, bizler iyilerdensek, bize sifir bir yildiz sistemi verilir, amma ondan sonrasi daha zor sana bana, yok öyle kurulmuş bir dünya allah Hz Admle Havvaya bile vermedi onlarda taa baştan başladilar dünyayi yeni baştan var etcen mamur etcen, Matrix filiminde hani daha önceki matrixler meselesi vardi ya, matrixdeki yeniden kurulan zeon, ve dünya hikayesi yani,
Zeon zaten burasi, burayi yakip yok etmek ahmalikdir, cileye caresizlige mahkum olmandir, yoksa kurtulmak mi o da yine burda dünyada kalabilmek, buraya sahip cikmak mi, evet yeni gezegende hep iyi denenler olcak amma, onlarda mesela yarin inek bir tane gitcek oraya nuhun gemisi gibi, benim inegim varken, ordan biriside diyecek bende süt icecen, ve inegin sahibini öldürüp inegi ele gecirmeye calişcak, ve yine yeni dünyanin in yeni habili ve kötüsü oluvercek, o zamanin kötüllügü yine yumurtlayip cogalacak, öyleyse, ey insanoglu, elindekinin kiymetini bil, ona sahip cik, yoksa cileler cennet denen yeni sistemde yerde seni bekliyor yani. cünkü genel kural
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى
Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka hiçbir şey yoktur.
Sadakallahul Aziym NECM Suresi 39. ayet
hemde nerde geciyor kuranda : YILDIZLAR suresinde, yani nereye, hangi yildiza giderse gitsin, ancak kazandigi vardir, insanogluna. demekdir buuuuuuuuuuuuuuuu.
--oOo---
أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 18 Şubat 2017 Cumartesi
Original Kar © glan
Bizim için Horozlukda Bir Kartallıkda
(Kar©glanin 11 Şubat 2017 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ
Ve ekımis salâte tarafeyin nehâri ve zulefen minel leyl(leyli), innel hasenâti yuzhibnes seyyiât(seyyiâti), zâlike zikrâ liz zâkirîn
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür.
Sadakallahul Aziym HUD Suresi 114. ayet
---oOo---
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Cennette reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. Oruçlular nerede? diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse girmez." (Buhârî, Savm 4; Müslim, Sıyâm 166. Nesâî, Sıyâm 43
Rasûlullah(sav) bir başka hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdular:
"Allah yolunda çift sadaka veren kimse, cennetin muhtelif kapılarından, ‘Ey Allah'ın (sevgili) kulu! Burada hayır ve bereket vardır’, diye çağırılır. Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücahidler cihad kapısından, oruçlular reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından (cennete girmeye) davet edilirler."
Ebû Bekir (ra):
“-Anam babam sana kurban olsun ey Allah'ın Rasulü! Gerçi bu kapıların birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağırılmaya ihtiyacı yoktur ama, bu kapıların hepsinden birden çağrılacak kimseler de var mıdır?” dedi.
Rasûlullah (sav):
“-Evet, vardır. Senin de o bahtiyârlardan olacağını ümit ederim" buyurdu.
( Hadis-i Şerif , Buhârî, Savm 4, Cihâd 37, Bed'u'l-halk 9, Fezâilü ashâbi'n-Nebî 5; Müslim, Zekât 85, 86. Tirmizî, Menâkıb 16; Nesâî, Zekât 1, Cihâd 20, Sıyâm 43)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقاً قَالُواْ هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ وَأُتُواْ بِهِ مُتَشَابِهاً وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Ve beşşirillezîne âmenû ve amilûs sâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min tahtihel enhâr(enhâru), kullemâ ruzikû minhâ min semeretin rızkan kâlû hâzellezî ruzıknâ min kabl(kablu) ve utû bihî muteşâbihâ(muteşâbihan), ve lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve hum fîhâ hâlidûn
İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, “Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!” diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 25. ayet
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele!” (Bakara, 25)
Allah bazilari için diyorki onlar cennetin her kapsinidan cagrialcaklar hadis yukarda yazili ara bul, yani mehdi istedigi kadindan cocuk olarak dogabilir yani dogurtabilir ve yeniden dogabilir demek gibidir bu, amma ona ve sadece bazilarina verilmiş özel ultimatomdur bu.
-----
Kuyaya kovayi sallarsinki bize soguk soguk sular cikarsin diye amma kuyu öyle derinki, kuyunun kovasinin kaderedinde, kuyuya düşmekde yazili olabilir, işde burda zincir devrededir ki, zincir kovayi kuyudan cikarandir, amma zincir koparsa ne olur? kova kuyuya düşer, ne biz su icebiliriz, nede kovanin kaderi düzelir artik, bir dalgic lazim ondan sonra, o kuyudan belki kovayi cikarmak için amma, cogunlaukla o kova kuyuda kalir, derin diplerede dalar da kalir, artik meyer kuyu kuruya aciga kova cika, o zamanda kova ne işe yaracak artik degilmi? işde bizim zikirmizde böyledir:
Sen, ben, o, hepimiz cekersek bizler, zincir oluruz, bir kardeşimiz derin tefekkürlere dalip, rabbin deryasindan bir ilim cikarcak amma kuyu derin, amma yinede o kuyuya sallanan o gün zikirini cekmediyse veya cekemediyse zincir sanki kopacak gibi olur, amma taabi olan diger kardeşlerimiz zikirini cekipde okumaya devam ederse, zincir olup o kovayi kuyudan, kova her ne kadar agir olursa olsun cikarirlar, işde halkanin ve zincirin saglamligi kovayida kurtarir, bizlere berrak temiz bir suyuda getirir, Rabbimizin deryasindan ilim deryasindann hayirli bir ilimide getirir. Bu Kainat Dipsiz bir kuyu gibidir, ona dalmak cesaret ister amma, Hz. Mehdi aleyhisselam ona dalip dalip cikar amma sizler bu halkaya katilipda onu cikaran saglam zincir olmazsaniz, saglam halka olmazsa herbiriniz, Bir gün o da Hz.Muiammedin Dalip cikarken bir gün bekaya dalip gittigi gibi dalip gidecekdir, ve artik fayda vereninizi kaybdersiniz o gün. AÇIK MEKTUBUMDUR BU SEVENLERiMiZE VESSELAM.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
Yâ eyyuhân nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârafû, inne ekramekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr.
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.
Sadakallahul Aziym HUCURAT Suresi 13. ayet
Evet bizler insaniz ve Allah buyuruyor Biz sizi tek bir zekereden yarattik,Gavsligin başlangici o büyk pirasa nedir yani Ya RAH(man) nedir bilmekdir dedik yani tek büyük pirasa ve o pirasayi kiya kiya, böle böle bu insanlik var oldu demedkir bu. ve pirasanin yaninda birde "ev ünsasi" varmiş, yani Nisasi, yani dişisi, pirasinin dişisi ne olaki acep, soganmiyki? sarmisakmiyki? ne olaki pirasinin dişisi nisasi evet evet bu sarimsakda olabilir, soganda olabilir, demekki önce birini denedi rab, o olmadi, yani önce Lucifer, sonra da öbürünü yani havvayi denedi, ve Hz Havva annemiz başarili oldu, demekki lucifer başaramadi ademin karisi olmayi,
işde atalar demiş "gönül düşmüş bir boka, oda ona mis gibi koka." yani Lucer şeytana aşik olduysa yapacak bişey yok degil, o zaman ademe başka Nisa yani Havva yapip vermek kaldi. Mecnun’un Leyla’nın aşkından çöllere düştüğünü duyan kral Leyla’yı merak eder ve huzuruna çağırır. Mecnun’u aşkından bitkin perişan eden Leyla kralın huzuruna çıkanca, leyla’yı gören kral ‘’Mecnun bu çirkin çelimsiz için mi çöller düşmüş’’ der. Bu durumu Mecnun’a anlatıklarında, Mecnun , ‘’o benim gözlerimle Leyla’ya bakmıyor ki’’ diye cevap verir.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
(Rabbiniz bir oldugu gibi, babalariniz, dininiz ve Peygamberiniz de birdir. Arabin Aceme, [Arap olmayana] Acemin Araba üstünlügü olmadigi gibi, kirmizinin karaya, karanin kirmiziya üstünlügü yoktur. Hiçbir milletin digerine üstünlügü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.)
( Hadis-i Şerif , Ibni Neccar ,Peygamberimizin veda hutbesinden bir kesit)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ
Ve ekımis salâte tarafeyin nehâri ve zulefen minel leyl(leyli), innel hasenâti yuzhibnes seyyiât(seyyiâti), zâlike zikrâ liz zâkirîn
Meali :
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür.
Sadakallahul Aziym HUD Suresi 114. ayet
Bahara az kaldi, ve biz sandikki : bu sene yine takvim karişik, bir kac gün, güneş dogup gün acinca, hah işde cemreler yani cemilelerr geldi derken, birden yine soguga cevirdi, havalar ve tam iman gülleri acip, havalarida isitip, gönüllerden cicek actiracak olan bahar gelcekken, ZALIM winter yine Zemheriye döndürdü. ve şubatin 20sinde 1.cemre havaya düşer ve bir hafta sonra pazartesi 2017 nin şubatinin 20 si oluyor, Eger iman güllerin iz acarsa soldurmazsaniz o zaman havalar biraz isinir sonra bir hafta sorda suya düşer sonrada topraga yani Fato olcak yani ev ünsa ile onun zekeri yani Ali olcak cocuklar yeryüzüne inerler belki, amma havalar bozarsa inmeleri gecikebilir. ve baharda söylencek zikirimiz ve daha önce ögrettigimiz genel kural "innel hasenâti yuzhibnes seyyiât" yani "iyilikler kötülükleri giderir." Yani yine Tövbe ve gözyaşi günahlari affetriri ve adem ile havalik insanligin başlangici tövbe ve yagmur gözyaşi yagmurlari günahlarindan hatalarindan pişman oluvemek kötülükleri ve karanligi ve zulumu iyliklerle silip temizlemek hatamizi bir sevabimizla bagişlatmak kirdiklarimizi üzdüklermizi bir hediye ile sevindirip barişmak gibi, kuzularin meleşip analarina kavuşmasi gibi, kuzu sadece annesina kavuşmakla olmaz, babaalrinin kokusnuda duymasi lazim ki, annesine emerken bir kurt gelirde canlarinimi alir diye korkmamasi lazim, yani koyun güvende oldugunu hissedince sütünü salar, o da koyun daşşakli kocun görevinin başinda oldugunu görünce anlar hisseder, yine cobaninin başlarinda, coban köpeginin başlarinda, onlari koruyup gözetledigini görünce hisseder. Bahar ve koc ve koyun olcaklarin dünyaya geldikleri vakitlerdeyiz, hayvan olan halleri şimdi dünya gelir amma onlar 21 mart 20 nisan arasinda yaylaya cikcak büyklüge erişirler oyüzden koc burcu 21 mart 21 nisan arasindadir halbuki koyunlar şimdi kuzulamaya başlarlar.
Artik bahara dogru yelken actik ViRA BiSMiLLAH.
[attachment=38450]
"ma arrafteke, ma arrafallahu" diyen birileri var, yani haşa ve kella "benim bildigimi Allah bilemez" diyenler var.
Yani halbuki sana bir soru sorup bunu cevapliyalim: kafandan bir sayi tut, bunu bin ile carp, ikibinle tekrar carp, sonra 5 e böl, 30 cikar, ondan sonra, 2 milyon ekle o na,
kac etti Allah bilirmi bilmezmi? kac etcegini bilmeseydi, o sayíyi var etmezdi zaten. Biliyorki öyle bir sayi var etmiş.
ikinci misal : Kafandan bir hayvan tut bunu Allah bilirmi diye?
Evet Biliyor cünkü sen sadece o hayvanin ismini ve hayali siluetini kafandan tahayyül edip tutabilirken, O Allah ki, o nun bütün hücrelerine bile vakif. mesela bir parmagin hücre sayisi, saga tarafa dogru 100 hücre fazla olsa, parmak yilik yamuk olur.Halbuki Allah her insana 10 tane el parmagi vermiş, her insaninki, kendi vücuduyla orantili bir büyüklükde, ve biri digerinden daha zarif ve güzel degilmi, sakat parmakli insan, sakat elli kollu insan, yada hayvan, milyonda bir, yada milyonda 10 tane yada 100 tane falan , onunda başka başka sebebleri var zaten. öyle olunca seni yaratirken onu yaratirken, yada bir karincanin bacagini yaratirken, şöyle baga pistonu gibi büyük kalin yapsaydi bilmeseydide yanilsaydida madem o zaiman, varmi öyle bir karinca yok degilmi? Bunlari hesap eden "Hasib olan Allah" her işini hesap ile yapan, bir oranti, bir düzen, bir kaide ile yapan Allah, senin aklindan ne tuuttugunu, ne icinden ne gecirdiginimi bilemeycek yani !!!!!!
------
yani yine bak misal : bir arabanin ankaradan istanbula gitmesi için benzine ihtiyaci var, o benzin önceden, ya yolunun üzerinde bir benzinlikde, yada arabanin deposunda hazir olmaliki yolculuk aksamasin. ve böyle olunca sen şimdi yere düşen taragini almak istedin, ve hemen o an egildin aldin, bu egilmen için, araba ankaradan istanbula gelecekde mal getircek benzin getircek beklemedin, kac saniye beklemen lazim, yani kolunun belinin egilmesi için gereken kuvvete sahip olman için, gereken enerji, o an, hücrelerinde hazir halde, peki kim ayarladi bunu, kim orda hazir etti, bir benzin olmasi için petrole, petrol için ise, milyonlarca seneye ihtiyac var belkide, peki bu petrolun, yani mesela elma olcak bir lokmanin, elma olmadan önce toprakdan süzülüşünü, hangi dala gidecgini, hesap eden rabbimi, senin aklindan geceni mi bilemeyecek.
Bak bilmseydi, sen taragin düşünce onu kaldiracak enerjiyi bulmazdin, orda enerji olmayinca, iki gün benzinlikde benzin bekleyen araba gibi, egilemez, benzin beklerdin. Halbuki o taragi almayi düşününce billah, egildin aldin degilmi:
Yine bir kareteci öyle bir refleksle hareket ederki, daha senin yumruk ona gelmeden, o senin yumurugu iptal edecek bir kontre atak yumruk atmali ki, kendisi dayak yemesin. öyle olunca, ondaki enerji akimi o kadar hizli olurki, sen bile tehayyül bile edemezsin. yani saniyenin kacda birinde, o hücreye enerji akacak, bu araclar, bu akyuvarlar, o kadar hizli akabilirmi yani,
Bizim burda Trafikdeki HIZ tahditi normal yolda 100km otobanda 130km. öyle olunca arab öyle hizli gitmeliki saniyenin bilmem kacinda bir göreve enerji verici maddeleri ve oksijeni ulaştirmali. Allah Kalbe öyle bir güc veririki işde damarlardan kani bir pompalar ki aninda eneriji yerine ulaşir. Halbuki sen bunu labaratuarda denesen, bir hortuma basinc uygulasan belki sende aninda hortumun ucuna varcakdir, amma velakin bu kalpdeki öyle degil mesela senin enerjin için taragi kaldircak enerjin için kola 10gram şeker dirsege 20 gram şeker lazim yada protein lazim, bunu aninda hassas teraziler tartcak ve araclara yüklüyacek, ve o arac öyle süretli gitcekki, sen kolunu belini egmek isteyiince orda olcak o enerji ve, hemen egilebilesin, taragini alabilesin.birde bu tartilan mali öyle araclara yüklerken aceleden döküp şaşmayacan, ve hatta indirip bindirirken o araclar indirme rampasina TIRIN kasayi vurmaycak, hem hizli olcak, hemde rapmaya falanda vurumayacak. halbuki senin dünyanda bunu yapsan, o hiz ile TIR kasayi rampaya illa vurur ve yikar, ondan sonra atla pirincin taşini gayri. halbuki sen boruya full basinc verince, o son ucunudaki yeri yikar, patlatir gecer. Allah kalbe öyle hassas cihazlar takmişki bunu hesap edebilir, ve beyinle birlikte calişip bunu hesap edebilir, ve seni üzmeden, yikmadan devirmeden, o enerjileri, ve oksijeni, yiyecegi icecegi, hücrelere vasil eder. ve sana, sanki bir kareteci gibi reaksiyonla işler gördürür.
Ve yine fakat eger beyine gelirsek ondaki işlemeler hicde öyle yavaş falan degil, dahada hizli mesela:
Düşün yolda giderken döndün sagina bakdin ve orda bir adam gördün,10 sene önce tanişidigin Ahmet amcayi gördün, ve bunu beyin o anda bakinca billah hatirliyorsa, anlaki, senin göz sinirinden gelen sinyali beyin aldi, arşive gitdi, taa on sene önceki bir dosyayi acdi, bu bunun benzeri dedi, sonra senin kulagina dediki : bu falanci Ahmet amca dedi, ve sen merhaba Ahmet amca nasilsin deyiverdin, kac saniye gecdi senin onu bilmen için peki, bu enerji ne zaman hesap edildi, ahmet amcanin senin saginda olacagini, senin ona dogru bakacagini ve hatirliyacagini, ve bunlarin yapilamsi için gereken enerjinin, oraya ulaşmasi, ne zaman hesap edildi aceb demek yokmu gafil adam,yine 10 senelik arşivin tamamina göz atip ahmet amcaya benzeyeni bulmak......
Hani mevlananin Bilinmeyen bir sevdigi vardir “AŞK “Diye Yazılır ” HAMUŞ “Diye Okunur diye Şiirleri vardir, o sevdigi Şemsine itafen yazmişdir, bizimkilerde öylesine bir sevgiliye atfen olsun, bizde şiir denemelerine başladik artik, taaaa genclikden kalan şairligimizle, bir iki satir da biz yazalim dedik, bakalim ne kadar şairmişiz, söyleten mi güzel, söyleyenmi siz karar verin artik:
Ey Yar - Herşeyin Gareri Güzel - Sana varmak için buldugum elimdeki bir taka iken, gel benimle okyanusa açılalım deme hemen
Ayran gönüllümü oldum bende sevgili, bilmiyon bir bardak icince bikiveriyon artik, nedendir bilmiyon, hani vardirya bir yemek,
en sevdigin döner kebab iskender kebab olsa bile, en fazla birbucukluyu yedinmi,
artik tamam doydum yemeyecen dersinya, öyle birşey herhalde,
Ey Sewgili yavaş gel, az az gelki bikdirmadan gel,
birbucuklu döner ol gel,
fazla porsion gelme bak bikivercek insanlar,
o yüzden, tatli tatli gel sewgili,
bol kepce lokantasi tahir amca olma,
yetcek kadar sev sewgili, fazla sevgide baş ağritir, karin ağritir
güzellerim, tatlilarim, ey sevenlerim ve sevdiklerim anlayin beni
Sana varmak için buldugum elimdeki bir taka kayiğı iken,
gel benimle okyanusa açılalım deme hemen.
merdiven basamak basamak
kitabın önsözündeyken, sonunu okuma hemen
Diyorki bir sevenim Çaldığın her kapı hemen açilcak olsaydı...
Cevap :
Zekeriyaliga sabrim yokkinem ey yar, ki caldigim kapi doksan sene sonra acilsin, ben calinca kapiyi benim vitesi ikiletmeyeceksin, coklarini geride birakdim bu yüzden, eger ilyas kapiyi calinca, acilmasaydi öyle iki saat, ilyas cennette degil yolda kalirdi ey sevgili, yolda kalirdi, kapiyi calan ben isem, tuz gibi baakire olsan, daha dokunmam ile eriyeceksin kopçelerini koyuvereceksin, yoksa kapiyi carpar ... Horuz ile tavuk için yokdur öyle iki saat üc saat, onlarinki indi bindi "sariyer-beşiktaş" minübüsü gibidir, biz Horuzlugumuzdan memnun iken, sen kimsinki bana eşeklik dersi veriyon, ve ben kapiyi yokliyacan, yokliycan da sen acmayacan haaa, eger sen kendine 9 saatte Avustralya seyahati planlayip bilet aldinsa, bu gemi ordan gecmez, haydi başka limana, ve kendinede yol arkadaşi olarak, bir eşekoglu eşşek al oziman, ey yar tuz olsan himalayalara tirmanmaya raziyin dedirtcek kadar leylami olamadin aceb, yoksa mecnunlugun kaderinmdemi var kavuşamamak, sana varmam için arada koca koca daglar var, malak gibi o daglari yikipda mi varan sana, yoksa incitmeyenmi o daglari, öyleki sana kilit yok artik ey yar, yeni versiyonumda güvercinlige şahinlige adayim, yani senin anlayacagin kocakuşluga adayin, ve yok artik sana kilit, dedimya avlansin tavlansin gelsin diyecegim, sevdigimi bülbül degil serce degil şahin yapacagim, mecnunun oldum olalali bende bilmyion artik ne yapan, varsa bir caren, biraz da sen söyle yaz.
HALBUKi
Evet bu Masallar cok güzel amma esasen hicde öyle degil be güzelim, biz muhammed evlatlarina öyle serbestlik yaramyior, sendeki muhammed emanetine iyi sahip cik, cünkü hani o Hz Hüseyin bir palazlandi, ben ucarin kacarin dedi, vardigi yer kerbela oldu, tuttular kanadini kolunu kirdilar. muhammed evlatlari muhammedin AABAASINDAYSA Güvendeler, ordan dişari cikinca, şeyh şamil gibi kocakuş kartal olsan, yakalayip kafese tikarlar, bize seleserpelik yaramiyor be güzelim, sen senide o emanetide, sevdigin yarin eline teline dokanasiya kadar iyi koru, sen senide onuda saliverme yalniz başina, bizim için horozlukda bir kartallikda, sende buna razi ol, ey sevgili yar.
----
Başka bir meselede daha önceki cok eski vazlarmizda yazdgimiz irmiya aleyhisselamin ümmeti yanliş yapinca, ona emir geldi ümmetini yok edecegiz diye, amma Allah, sen onlarin arasindayken onlari helak etmem diye söz vermişdi, bunu duyunca irmiya aleyhisselam dedi, bak bana söz vermişdi rabbim, olmaz yok edemezsiniz dedi, ve bunu melekler rabbe arzetti, ve o ona dogru bir hile döndüler ve hile ile ümmetinin yaptiklari yanliş gösterildi, ve bak böyle böyle yapan birini görsen ne yaparsin, onlari öldürürmüsün dediler, o da hafsizden evet deyiverdi, bunun üzerine irmiya dogru hile sahibi kamuflajci bukalamun oldu yani sifati, onlar hemen cekip gitdiler cünkü onlar görevli melekdi, ve onun ümmetini, sadece iman edenler haric, helak ettiler, işde onlar dünydaki dinazorlar sülalesidir, onlardan geriye işde bir bukalemun yani başlari irmiya aleyhisselamin cibilliyati, ve kertenkele, iguana, ve timsah ve bezerleri kaldi işde, yani dinazor soyu ve cibilliyatida o vakit, dünyadan kadirildi, ve kaldirilma sebebi var, boşuna onlari geri getircez diye ugraşmayin, yoksa dünya yine irmiya vakti gibi helake sürüklenir, yani onlar canlanirsa, onlarin ahlakini işliyen birlri nemrutlarda canlanir o zaman, insani yakip yiyen nemrurtlar canlanir yani ateşikuslar da canlanir yani, Allahin yaptigina razi gelmek lazim, o herşeyi bilen hesap edendir. Ya hasibu, ya muhasebu, ya allah,
ve biz zikirimize salavat bölümüne önceden olmayan irmiyayida ekledik, ve birde maşite annemizede salavat ekledik bundan sonra.
ve bu görüldügü gibi her peygamber kurtarilinca, bir yakin göge aliniyorlar, digerleri helak edilen yerde kaliyor, bugün bizler bir gemi ile yakin başka bir göge alincak olsak, ve digerleri helak edilcek olsa, bizden mesela eger bilgisayar üreten icad eden mühendilser ve fabrikanin sahibi imanli kimse degilse bili geats amca gavursa onu almazlar gemiye, öyle olunca, belki bir bilgisyar gemiye alinir amma, oda varcagimiz yildizda inince, eskiyinceyece kadar vardir yenisni icad edecek fabrika nerde kayri, yada enerji olmayinca calişmaz, ve bizlerin orda yaşami yeniden kazanip yeniden bir bilgisayar cagina cikmamiz coook zaman ve sürec alir, öyle olunca ey insanlik elinizdeki imanin kiymetini bilin, bu dünyaninda kiymetini bilin, burdan diger yakin göge gecen her irk, hep baştan başlamak zorunda kalmiş, ve bizler son IRKIZ, bu konuda başarabilirsek insangili yaşariz, yoksa bizimde kiyametimiz gelirde, iyiler gecer yakin gökteki o yildiza kötüler burda helak olur.
---oOo---
أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne, Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 11 Şubat 2017 Cumartesi
Original Kar © glan
RAŞiT TUNCA
BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA
FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik
ALLAH
BAYRAK
Radyo Karoglan
Foruma Misafir Olarak Gir
Forumda Neler Var
GALATASARAY
FENERBAHÇE
BEŞiKTAŞ
TRABZONSPOR
MiLLi TAKIM
ETKiNLiKLERiMiZ