MUHAMMED
BAYRAK

Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız. |
Forum İstatistikleri |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
DOWNLOADEN
AYET
FELSEFEMiZ
Raşit Tunca Sözü
GÜZEL SÖZ
Küsleri Barıştırmanın Dinimizdeki Yeri
Müslümanlar, aralarında dargınlığa varacak söz ve davranışlardan sakınmalıdırlar
Her şeye rağmen dargınlık olursa dargınlıklarını gidermeye, anlaşmazlıkları çözmeye gayret etmelidirler Bunun da mümkün olmadığı yerlerde, müslümanların, diğer müslüman kardeşlerinin aralarını bulmaya çalışıp, onları barıştırmaları ahlâkî görevleridir
Çünkü Allah'u Teâlâ: "Müminler kardeştirler, kardeşlerinizin arasını düzeltin"
(el-Hücûrât, 49/10) buyurmuştur
Allah'u Teâlâ, başta aile hayatı olmak üzere, toplum hayatında barış ve anlaşmanın hayırlı bir iş olduğunu bildirmiştir. Bu sebeple Hakk Teâlâ'nın: "Allah'tan korkunuz ve aranızı düzeltiniz, " (el-Enfâl, 8/1) emrine uymayı hayatımız için bir düstûr kabûl etmeliyiz
Diğer taraftan, Hz.Peygamber müslümanlara arabuluculuk yapmalarım tavsiye ettiğini, kendilerinin de bizzat gidip dargın ve birbiri ile anlaşamayan müslümanları barıştırdığını biliyoruz
Bir gün Resulullah ashabına: "Size, namaz, oruç ve sadakadan daha üstün bir şey göstereyim mi?" buyurdu Onlar: "Evet, ya Resulullah, " dediler Peygamberimiz de sözüne devamla: "Arabulmak, barıştırmaktır; Çünkü aranın bozulması saçı kökünden kazır demiyorum, dini kazır
(Tirmizî, Kıyâme, 56), buyurdu
Bir gün, Medine yakınlarındaki Kuba halkı döğüşmüş, hatta birbirlerini taşlamışlardı Bunu haber alan Peygamber Efendimiz, ashabına: "Haydi bizimle geliniz de onların aralarını düzeltelim," buyurmuş ve Kuba'ya gitmişti (Buhârî, Sulh, 2)
Başka bir hadislerinde de Resulullah şöyle buyurmuştur: "Halkın arasını düzelten ve bunun için iyilik kasdiyle söz taşıyan ve yine iyilik düşüncesiyle yalan söyleyen, yalancı değildir"
Bilindiği gibi yalan büyük günahlardandır. Karı-koca ve diğer insanların arasını bulmak için buna müsaade edilmesi ara buluculuğun ne kadar önemli bir ahlâkî görev olduğunu göstermektedir
Hz Peygamber: "Birbirinize kin tutmayın, birbirinizle hasedleşmeyin, birbirinizden arka dönüp uzaklaşmayın Ey Allah'ın kulları! Birbirinizle kardeş olun Bir müslümanın din kardeşini üç günden fazla terk etmesi (yani dargın durması) helâl olmaz," (Müslim, Birr ve Sıla, 23) buyurmuştur
Öyleyse, birbirine dargın olan müslümanların, Peygamber Efendimizin yasakladığı bir konuda kendilerine yardımcı olmaya çalışan, yani onları barıştırmaya, aralarını bulmaya gayret eden müslüman kardeşlerine yardımcı olmaları da ahlâkî görevleri arasındadır Dargın müslümanlar, inatla dargınlıklarını devam ettireceklerine, dinin üç günden fazla dargın durmayı yasakladığını, atalarımızın: "Müslümanın müslümana küslüğü tülbent kuruyuncaya kadardır," dediğini düşünerek arabuluculuk yapmak isteyenlerin bu hayırlı teşebbüslerini bir barışma vesilesi saymalıdırlar
Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "Onların gizli konuşmalarının çoğunda hayır yoktur; ancak sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı ve insanların arasını düzeltmeyi gözeten kimseler müstesna Bunları, Allah'ın rızasını kazanmak için yapana büyük ecir vereceğiz"
Bu ayet bize, arabuluculuğun, diğer iyiliklerde olduğu gibi, çıkar gözetilmeden sırf Allah rızası için yapılması gerektiğini, ancak böyle bir düşünce ile yapılan ara buluculuğun ahlâki bir değer ifade edebileceğini göstermektedir.
Dinimiz, ara buluculuğu büyük bir fazilet olarak teşvik ederken, aksine ara bozmak için söz taşımayı da büyük günah saymıştır.
Küskünleri barıştırmak için dua - el cami isminin sırları - küsleri barıştırmak için okunacak dualar
EL- CÂMİ İstediğini istediği zaman istediği yerde toplayan günde 114 Küsleri barıştırmak için okunur.
El Cami ismi şerifi: Gafletten uyanmaya, hakiki vaziyeti sezmeğe gayret etmektir. Yani, dünyanın geçici görünüşüne aldanmı(Zeker) kendisiyle baki kalacak arkadaşlarının kıymetini ve kim olduğunu şimdiden teşhis etmeye çalışmaktır. Çünkü Allahu Teala her kulunu kendi yaptıklarıyla toplamıştır. Baki yoldaş, herkesin kendi işidir.
El, ayak, göz, kulak ve diğer uzuvlarında görünen edepleri, kalbindeki güzel huyları ve gerçekleri birleştirip olgun bir kişilik sahibi olan ve bunun yanında nefsinde sabrı ve gerçeklere karşı duyarlı olmayı birleştiren kişi “el Cami” ism-i şerifinden hazzını almış demektir.
Kuvvetli Barıştırma Duası :
وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ أَنْفَقْتَ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مَا أَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ أَلَّفَ
بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Okunuşu :
Ve ellefe beyne kulûbihim, lev enfakte mâ fîl ardı cemîan mâ ellefte beyne kulûbihim ve lâkinnallâhe ellefe beynehum, innehu azîzun hakîm(hakîmun).
Anlamı :
Ve onların kalplerinin arasını (sevgiyle) birleştirdi. Eğer yeryüzündeki şeylerin hepsini infâk etseydin (verseydin), onların kalplerinin arasını birleştiremezdin. Ve lâkin Allah, onların arasını birleştirdi. Muhakkak ki O; Azîz’dir, Hakîm’dir.
Dargın Kardeşleri Barıştırmak İçin Dua
“Bismillahirrahmanirrahim,Allahümme ellif beyne kulubina ve aslih sübüles-selami ve neccina minez-zulümati ilen-nuri ve cennibnel-fevahışe ma zahara minha ve ma betane. Allahümmehfazna fi esma’ına ve ebsarina ve ezvacina.”
Allah’ım! Kalplerimizi birleştir. Bizleri ayrılığa düşürme. Aramızı ve sosyal ilişkilerimizi düzelt. Bizi doğru yola ilet. Bizi şirk, küfür ve nifak karanlıklarından kurtar, iman ve islam aydınlığına çıkar, bizi her türlü çirkinlik ve edepsizliğin açığı ve gizlisinden uzaklaştır. Allah’ım Kulaklarımızı, gözlerimizi ve eşlerimizi her türlü kötülükten ve günahtan koru.
Birbirine dargın olan iki kardeşi barıştırmak istersen; İki rekat hacet namazı kılıp ardından 1111 defa İsmi- Azam '' Ehüm sakak hala'yas'' 3 defa da ''Akadtü el sinküm an bizi-il kavilve eydiyeküm an fi'lis su-eve kulubeküm an ıdmaril ezi ve elkaytü beynehümül ülfeti vel meveddeti.''
a) Cami İsm-i Şerifi: Cebrail,Azrail,Mikall, İsrafil, Aleyhümesselam hazretlerinin isimlerinin baş harflerinden meydana gelmiştir.
b) Bir kimseyle görüşmek ya da kaybettiğini bulmak isteyen, 3 defa Duha suresini okuduktan sonra “Allâhümme Yâ Câmiünnâsi li yevmin la raybefıh, innAllahe la yuhliful mîâd. İcma' beyni ve beyne (kaybettiği eşya veya şahsın ismi)” duasını, kaybettiğini bulmaya veya görüşmesini yapıncaya kadar okumalıdır.
c) “Yâ Câmî” ism-i şerifini 114 defa okumaya devam eden, sevdiklerine kavuşur.
d) Dargın oldukları akrabalarıyla barışmak isteyen, parmaklarıyla sayarak 10 defa “Yâ Câmî” ism-i şerifini okuduktan sonra ellerini kapatıp 10 defa salavatı şerife okuyup dua etmelidir.
Küs kardeşleri barıştırmak için dua, dargın kardeşleri barıştırmak için dua, cübbeli ahmet hocadan küsleri barıştırmak için dua, çok keskin barıştırma duaları, kavga edenleri barıştırma duası, iki kişinin arasını düzeltmek için okunacak dua, küslerin barışması için zikir, küsleri barıştırmak ile ilgili hadisler, küslerin barışması için esmaül hüsna. Dargın kardeşleri barıştırmak için dua, dargın olanları uzlaştırmak, barıştırmak, birbirine yakınlaştırmak;
Dinimizde Yeme İçmenin Edebleri
Yeme içme adabı ile ilgili hadisler, Peygamberimizin yemek adabı ile ilgili sünnetleri, yemek yeme adabı okul öncesi, İslamda yemek yeme ölçüsü, yeme içme adabı ile ilgili hikayeler, yemek yeme adabı ile ilgili bilgiler, yemek adabı vaaz, 7 zeytin yemek sünnet mi?, tek çeşit yemek sünnet mi?, aynı kaptan yemek yemek sünnet mi?, peygamber efendimizin yemek yeme adabı ile ilgili hadisler var mı?, peygamberimizin yemek adabı nasıldı?, sünnet usulü beslenme nasıldır?, 7 tane zeytin yemek sünnet mi?, peygamberimiz nasıl beslenirdi?
Peygamber Efendimiz (asm) birçok hadisi-i şerifte günde iki öğün ve az yemenin, doymadan sofradan kalkmanın, lokmaları ağza göre almanın ve iyice çiğnedikten sonra yutmanın önemine değiniyor. (bk. Muhammed Şemsüddin Makdisi, el-Adabu’ş-şeriyye, 3/174-176)
Demek ki, lokmaları ağza göre almak ve iyice çiğnedikten sonra yutmak, ancak yavaş yavaş yemekle olur.
Sağlık uzmanlarının ve diyetisyenlerin açıklamasına göre, acele ile fazla çiğnemeden yuttuğumuz yiyecekler kilo almanıza neden olabilir. Besinler ağızda ne kadar iyi çiğnenirse midedeki sindirim o kadar kolaylaşır. Çiğneme tam sağlanmadığında hazımsızlık, şişkinlik, gaz sancıları ve kabızlık meydana gelir. Sürekli az çiğneme ise ileriki safhalarda mide rahatsızlıklarına neden olabilir. Ayrıca çiğneme ile besinin içerisindeki vücudumuza yararlı öğelerinin emilimi daha fazla gerçekleşir. Bunun yanında iyi çiğnemek çabuk doymayı da sağlar.
Peygamberimizin (asm) mutad bir şekilde şu gün şunu bu gün bunu yerdi gibi bir sıralama yoktur. Peygamberimiz (asm) rahat bir hayat yaşamadığı için haftalık ne yediği belli değildir. Bazı günler evinde hiç tencere kaynamadığı, açlıktan karnına taş bağladığı zamanlar olmuştur.
Yemeğe başlarken niyet: Yemeğe başlarken, Allahü teâlâya ibadet etmek, Onun kullarına faydalı olmak, dinimizi, ebedi saadet ve huzur yolunu bütün insanlara yaymak için kuvvet elde etmeye niyet etmeli.
Yiyip İçmenin Farzları
1- Yiyince doymayı, içince kanmayı, Allahü teâlâdan bilmek.
2- Helâlinden yiyip içmek.
3- O yemekten kuvveti geçinceye dek, Allahü teâlâya kulluk etmek.
4- Eline geçene kanaat etmek.
Beslenme Konusunda Ölçüler
Peygamberimiz (asm) ümmetinin zayıf noktalarını çok iyi bildiğinden, zaman zaman çeşitli ikaz ve tembihlerde bulunmuşlardır. Bu hususta dikkat çeken ikazlardan biri de şöyledir:
"Ümmetim hakkında korktuğum şeylerin en korkuncu (tehlikelisi) şunlardır: Karın büyüklüğü (göbek bağlamak), çok uyku, (maddi ve manevî) tembellik ve yakîn (iman) zayıflığıdır." (Suyuti, Fethu'l-Kebir, 1/58)
Konumuz açısında hadiste dikkat çekilen şişmanlık değil, "göbek bağlamak" anlamındaki oburluktur. Dolayısıyla karın büyüklüğü ile kendini gaflete salıp çok yiyen, yeme ve içmeyi hayatın gayesi edinen, belki böylece şişman olan insanlar kastedilmektedir. Zira Peygamberimiz (asm) böyle yaşayan kimseler için dünya ve ahiret hayatları adına endişe duymuşlardır.
Şu halde bir insanın hayatında yeme ve içme gaye olmuşsa, onda ahiret hayatı adına bir hazırlık beklemek de zordur. Nitekim Peygamberimiz (asm)
"Ademoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Oysa ki Ademoğlu için belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir. Şayet mutlaka yemesi gerekiyorsa, o zaman (midesinin) üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de nefes için ayırsın." (Tirmizi, Zühd, 47) buyurmuşlardır.
Hz. Ömer (ra), "Çok yeme içmeden sakının! Zira o, bünyenizi hastalandırır, korkaklığı artırır ve ibadetlerinizde tembelleştirir." (Aclunî, Keşfü'l-Hafa, 1/279) şeklinde ikaz etmiştir.
Hz. Ali (r.a) da, "Eğer karnın doymuyor ve obur isen, kendini müzmin hastalardan say." (Mâverdî, Edebü'd-dünya ve'd-din, s. 533) demiştir.
Hz. Peygamber (asm) bir olay nedeniyle şöyle buyurmuştur: "Mü'min bir mideyle (bir kişilik) yer (içer), kâfir ise yedi kişilik yer (içer)." (Buhari, Et'ıme, 12)
Başka bir hadisinde ise Peygamberimiz (asm) "İki kişinin yiyeceği üç kişiye, üç kişinin yiyeceği de dört kişiye yeter." (Buhari, Etıme, 11) buyurarak, Müslümanların obur olmaması gerektiğine işaret etmişlerdir.
Görüldüğü gibi çok yemek ve içmek, kamil bir müminin sıfatı değildir. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de bu husus "İnkar edenler (kafirler) dünyada zevklenirler (dünya hayatının zevkini düşünürler) ve hayvanların yediği gibi yerler." (Muhammed, 47/12) buyrularak, inanmayanların yaşayışlarına dikkat çekilmektedir.
O halde insan midesinin altında kalıp ezilmemeli, yemesini-içmesini disipline edebilen bir irade insanı olmalıdır. Zira Peygamberimiz "Kişinin her iştahını çekeni yemesi israf olarak yeter."(İbn Mace, Et'ime, 51) buyurmuşlardır. (bk. Dr. M. Selim Arık, Miminde Zaaf, Yani Ümit, Ocak-Şubat-Mart 2012)
Peygamberimizin Yeme İçme Adabı
Allah, insanı adeta bütün varlıkların merkezine yerleştirmiş. Canlı ve cansız her şeyi onun etrafında pervane etmiş. İnsanlık aleminin merkezine de rızkı koymuş. Tüm insanları rızkın etrafında döndürüyor. İnsana verilen bunca yetki ve gösterilen bunca özenin de, rızka muhtaç yaratılıp bir ömür boyu onun peşinden koşturulmasının da temel amacı şükürdür.
Şükür, muhtaç olduğumuz maddî ve manevî her türlü rızkın kimin tarafından gönderildiğini bilmek, O'na yürekten minnettarlık duymak, bunu yeri geldiğinde ifade etmek, sağladığı her türlü imkan ve enerjiyi O'nu hoşnut edecek şekilde kullanmaktır.
Bu temel ölçüyle, yeme içme adabının ana hatları ortaya çıkar. O da, istifade edeceğimiz bir nimeti, elimize aldığımız bir rızkı Allah'ın adıyla yemeye başlamak; nimete saygılı olmak, taşıdığı sanat incelikleri üzerinde tefekkür, yedikten sonra da Allah'a hamd etmektir.
İkinci önemli adabı, yeyip içtiklerimizin helalden olmasıdır. Bu da hem dinen kullanımı yasak olmaması, hem de hakkımız olmasına bağlıdır. İslamî usullerle kesilmemiş hayvan eti, domuz ve diğer yenmeyen canlılardan beslenmek ve şarap içmek yasak olanlara örnektir. Allah'ın yer yüzünde bizim için serdiği nimet sofrası gerçekten çok geniştir. Helal olanlar, yasaklardan mukayeseye gelmeyecek kadar fazladır.
Yasak edilenler de, bildiğimiz ve bilemediğimiz zararlarından dolayıdır. Helal dairesi her türlü ihtiyaç ve arzumuza yetecek kadar geniştir. Harama girmeye hiç gerek yoktur. Aslında helal olmakla birlikte, başkalarının hakkı olan şeylerin, rızaları alınmadan yenilip içilmesi de haramdır.
Konunun diğer temel bir adabı da, yeyip içerken, aşırıya kaçmamaktır. Fazla kullanım gibi, gereğinden az kullanım da helal olmaz. Bu hem tıbben, hem de ahlakî açıdan uygun görülmemiştir. İbadet düşüncesiyle de olsa gereğinden az beslenmek doğru değildir.
Peygamberimiz (asm), ömür boyu her gün oruç tutmayı uygun görmemiştir. Ayrıca, midenin üçte birinin yemeğe, üçte birinin suya ayrılmasını, diğer üçte birinin ise boş bırakılmasını tavsiye etmiş, tıka basa yemeyi onaylamamıştır. İyice acıkmadan sofraya oturulmamasını, oturunca da tam olarak doymadan kalkmasını tavsiye etmiştir.
Peygamberimiz (asm), bu konuda da bizim için güzel bir örnektir. Hadis kitaplarından öğrendiğimize göre, onun sofrası çok çeşitli yemeklerden meydana gelen zengin bir sofra değildi. Sade bir hayat yaşadığı için sofrası da sadeydi. O (asm), yemek için yaşamaz, yaşamak için yerdi. Eve geldiğinde yemek yoksa bunu problem etmez, bazen bir iki hurma ile yetindiği olurdu.
Hz. Peygamber (asm), günde iki kere yemek yerdi. Az yemeyi tavsiye ederdi. Haram olan yiyecek ve içecekler hâriç, diğer yiyecekleri yerdi. Sadece et veya sadece sebze yemek gibi tek yönlü beslenmezdi. Bazı yemekleri daha çok sevse de, hiçbir yemek için "sevmiyorum" ifadesini kullanmazdı.
Yemek davetlerine katılırdı. Yemeğe başlamadan önce ve yemekten sonra ellerini yıkardı. Besmele ile başlar, uygun ve kısa bir dua ile bitirirdi. Sağ eliyle yerdi. Sol eliyle yiyenleri ikaz ederdi. Ortaya konulmuş yemeğin, kendi önüne gelen kısmından yerdi. Yemek yerken sağa, sola dayanmaz, yaslanarak yenilmemesini tavsiye ederdi. Yüzü koyun uzanarak yemek yemeyi yasaklardı.
Yemeğin israf edilmesini menederdi. Soğan, sarımsak gibi kokusu başkalarını rahatsız eden yiyecekleri yedikten sonra toplum içine girmeyi hoş karşılamazdı. Yemeğe ve suya üflemeyi yasaklardı. Yemeğin çok sıcak yenmemesi gerektiğini söylerdi. Yemek ve su kaplarının ağzını kapatmayı tavsiye ederdi.
Aile fertlerinin yemeği bir arada yemelerini tavsiye eder ve beraber yenen yemeğin bereketli olduğunu belirtirdi. Aşırıya kaçmadan konuşup sohbet ederdi.
Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed'in (a.s.m) Yeme ve İçme ile ilgili sünnetleri;
1- Yemeği yerde yemek sünnettir.
2- Bir tabakta yemek sünnettir.
3- Önünden yemek sünnettir.
4- Yemek yerken sağ ayağını dikip sol ayağın üzerine oturmak sünnettir.
5- Üç parmakla yemek yemek sünnettir.
6- Üç parmağını yemek yedikten sonra yalamak sünnettir.
7- Yemeğe tuzla başlamak,bitirirken de tuzla bitirmek sünnettir.
8- Yemeğe oturmadan ellerini yıkayıp KURULAMAMAK sünnettir.
9- Yemekten sonra elleri yıkayıp havluya silmek sünnettir.
11- Yedikten sonra tabağı sıyırmak sünnettir.
12- Sofradan doymadan kalkmak sünnettir.
13- Yemek yedikten sonra iki saat geçmeden bir şey yememek sünnettir.
14- Sofra duasını okumak sünnettir.
15- Yenilen yiyeceğe tefekkür etmek sünnettir.
16- Sofrada yeşillik bulundurmak sünnettir.
17- Bir yere yaslanmadan yemek yemek sünnettir.
18- Davet edildiği sofradan yemek bitiminde mutfağa bir şey götürmek sünnettir.
19- Akşam namazından önce iftar yemeği yemek sünnettir.
20- Sahur yemeğinden önce teheccüt namazı kılmak sünnettir.
21- Yenilen lokmaların küçük olması da sünnettir.
22- Çok çiğnemek sünnettir.
23- Ekmek kırıntılarını toplayıp yemek sünnettir.
24- Ekmeği yerken yemeğin içinde parçalamak sünnettir.
25- Hizmetçisiyle birlikte yemek yemek sünnettir.
26- Yemeğin sonunda kürdan kullanmak sünnettir.
27- Ekmek varken katık aramamak sünnettir.
28- Çiğ soğan ve sarımsak yememek sünnettir.
29- Yemek yerken diz çöküp yemek sünnettir.
30- Pabucunu çıkarıp yemek sünnettir.
31- Sirke yemek sünnettir.
32- Yemeğin sonunda hamd etmek sünnettir.
33- Arpa ekmeği yemek sünnettir.
34- Tahta kaşıkla yemek sünnettir.
35- Ekmeği eliyle parçalamak sünnettir.
36- Yemeği çok sıcak yememek sünnettir.
37- Rasülullah s.a.v. Efendimizin kepeksiz buğday ekmeği yediği görülmemiştir,keza elenmişinde(hatta eleğin kendisini dahi görmediği rivayetler arasındadır.)
38- Salatalığı tuza batırıp yemek sünnettir.
39- Efendimiz s.a.v. balı ve helvayı severlerdi.
40- En sevdiği meşrubat tatlı ve serin olanıydı...
41- En sevdiği meyve taze hurma ve karpuz idi.
42- Şerbetler içinde en çok bal şerbetini severdi.
43- Etlerin kol ve süt taraflarını tercih ederlerdi.Kızartılmış eti bazen bıçakla,bazende eli ile koparıp ısırarak yerlerdi.
44- Koyun eti yemekte sünnettir.
45- Tek başına yemek yememek te sünnettir.
46- Günde iki öğün yemek yemek sünnettir.
47- Yemekte ev halkının tamamen sofraya oturmasını isterlerdi.
48- Misafirlerine ikram etmeyi çok sever tabaktaki yemeğin tamamen yenmesini isteler,arttırılıp dökülmesine razı olmazlardı.
49- Cemaat içinde su veya süt içtikleri vakit kabı hemen sağındakine verir,böylece devretmesini arzu ederlerdi.
50- Evin içinde bir cariyeden daha utangaç hareket ederler,yemek istemezler,ancak sofra kurulursa yerlerdi.
51- Hurmayı yer,çekirdeğini tabağa atarlardı.
52- Yemeği yer üzerine koyup yemek Resulullah s.a.v.'e en sevimli gelen sünnettir.
53- Kabak yemeğini severlerdi.
54- Hurmadan da acve denilen medine hurmasını severdi.
55- Resulullah s.a.v. Efendimiz nezdinde yaş meyvelerin en sevimlisi kavun,karpuz ve üzümdü.
56- Çoğu zaman kavunu yaş hurmalarla beraber yerlerdi.
57- Kurutulmuş et yemek sünnettir.
58- Un çorbası yemek sünnettir.
59- Un helvası yemek sünnettir.
60- Kuru üzüm yemek sünnettir.
61- Ekmekle sirkeyi birlikte yemek sünnettir.
62- Zeytin yemek sünnettir.
63- Elmayı çöpüne kadar yemek sünnettir.
64-Kırmızı elma yemek sünnettir.Resulullah s.a.v.turuncu ve kırmızı elmayı çok severdi.
65- Meyveleri yemeden önce yıkamak sünnettir.
66- Yeşil mercimek yemek sünnettir.
67- Yoğurt kurusu yemek sünnettir.
68- İftar yemeği yedirmek sünnettir.
69- Komşuya ikram etmek sünnettir.
70- Yemekten sonra 3 kere ağzını çalkalamak sünnettir.
71- Sofra kaldırılıncaya kadar sofradan,yemekten kalkmamak sünnettir.
72- İkrama sağdan başlamak sünnettir.
73- Misafirin yanında suskun durmamak sünnettir.
74- Rızık talebi işinde erkenci olmak da sünnettir.
75- Su içerken kıbleye dönmek sünnettir.
76- Su içerken oturmak sünnettir.
77- Su içerken besmeleyle başlamak sünnettir.
78- Su içerken 3 yudumda içmek sünnettir.
79- Suyu içmeden önce yanındakilere ikram etmek sünnettir.
80- Suyu içtikten sonra hamd etmek sünnettir.
81- İki avucuyla su içmek,tek avucuyla içmemek sünnettir.
82- Avuçla su içmeden önce ellerini yıkamak sünnettir.
83- Efendimiz tatlı ve soğuk su içerlerdi.
84- Müslüman kardeşinin artığını içmek sünnettir.
85- Bardakla içilen şeyleri dibine kadar içmek sünnettir.
86- Odada sürahi ile su bulundurmak sünnettir.
Yalan Söylemenin Dinimizdeki Hükümleri
Sual: Yalan söylemenin dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Yalan söylemek büyük günahtır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allahü teâlânın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.) [Nahl 105]
Yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenası, kalbleri karartan bütün kötülüklerin başıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yalan, nifak kapılarından biridir.) [İbni Adiy]
(Mümin, her hataya düşebilir, ama hainlik yapamaz ve yalan söyleyemez.) [Bezzar]
(Doğru olun, doğruluk iyiliğe, iyilik ise, Cennete çeker. Yalandan sakının, yalan fücura, fücur ise Cehenneme götürür.) [Buhari]
(Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir. Yalan söylemek, iftira etmek ile çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitneden de kötüdür.) [İbni Mace]
(Pazarcıların çoğu facirdir! Çok yemin ederek günaha girerler ve yalan söyleyerek alışveriş yaparlar.) [Hakim]
(Aldatan Cehennemdedir.) [Taberani]
(Yalan yere yemin büyük günahtır.) [Buharî]
(Danışana, yalan söyleyen kimse, ona hıyanet etmiş olur.) [İbni Cerir]
(En büyük günah, yalan yere yemin etmektir.) [Buharî]
Peygamber efendimiz, yalan söyleyenin ağzının bir taraftan kulağına kadar demir çengelle yırtılacağını, diğer tarafa geçildiğinde, önceki yırtılan tarafın iyi olacağını, sonra iyi olan tarafın tekrar yırtılarak bu şekilde Kıyamete kadar, kabrinde azabın devam edeceğini bildirmiştir. (Buharî)
Bir genç, Peygamber efendimize, üç büyük günaha yakalandığını bildirdi. Bunlardan biri yalandı. Peygamber efendimiz, (Yalanı benim için terk et!) buyurdu. Genç, peki diyerek gitti. Bir günahı işleyeceği zaman, (Eğer bu günahı yaparsam, Resulullah sorduğunda, evet dersem suçum meydana çıkar. Hayır dersem, yalan söylemiş, verdiğim sözü tutmamış olurum) diye düşündü. Diğer iki günahı da bıraktı. (Şir'a)
Büyükler buyuruyor ki:
Oğlum, yalandan sakın, o serçe eti gibi tatlıdır. Ondan az kimse kurtulur. (Lokman Hakim)
Allah indinde en büyük hata, yalan konuşmaktır. (Hazret-i Ali)
Yalancı ile cimri Cehenneme girer, ama hangisi daha derine atılır, bilmem. (Şabi)
Doğru ile yalan, biri diğerini çıkarıncaya kadar kalbde boğuşur. (Malik bin Dinar)
İçi dışına, sözü işine uymamak, nifaktandır. Nifakın temeli ise yalandır. (Hasan-ı Basrî)
Eshab-ı kiram indinde yalandan daha kötü bir şey yoktu, çünkü onlar, yalanla imanın bir arada bulunamayacağını bilirlerdi. (Hazret-i Âişe)
Sual: Birini üzmemek, kalbini kırmamak için mesela, başka şehirde oturan annem sağlığımı sorduğunda, hasta olsam bile "çok iyiyim" diyorum. Hasta olduğumu söylersem üzülüp vesvese yapıyor. İyiyim dersem caiz midir?
CEVAP
Caizdir, günah değildir.
Sual: Biri yiyecek bir şey ikram edip de sorarsa (veya sormadan), hiç beğenmediğimiz halde "çok güzeldi, ellerinize sağlık" demek caiz mi?
CEVAP
Caizdir.
Sual: Aynı konuşma o kişinin gıyabında geçerse, mesela, ev sahibinden ayrıldıktan sonra biri "yemek nasıldı, beğendin mi diye" sorarsa, beğenmesek de "evet, güzeldi" demek caiz mi?
CEVAP
Caizdir.
Sual: Fransa’da yüksek tahsil yapıyorum. Özellikle namazımı kılabilmek için bazen okulda yalan söylemek zorunda kalıyorum. Bu yalan caiz mi?
CEVAP
Fransa gibi İslamiyet ile idare edilmeyen yerlerde, kendimize zararı gelecekse idarecilere yalan söylemek caiz olur. Namaz kıldın ve okula geç kaldın, nerede idin denince, doğru söylersek bir zarar gelme durumu varsa yalan söyleyebiliriz, bu dinimizin emridir. Hatta mecbur kalınca küfrü gerektirici söz bile söylenir, önemli olan kendimize zarar gelmemelidir.
Müşrikler, Hazret-i Ammar’a, babasına ve annesine [Sümeyye Hatuna] işkence edip, sıcak kum içine gömerler ve üzerinde et pişecek kadar sıcak taşları gövdelerine dizerlerdi. Sonra "Lat ve Uzza putu, Muhammed’in dininden iyi de" derlerdi. Demeyince de işkenceyi artırırlardı. Bir keresinde Resul-i Ekrem, (Sabredin ey Yaser ehli! Size vaat edilen yer Cennettir) buyurdu. Yaserlerin müşriklerden gördüğü işkence, dillere destan olmuştur. İşkenceye uğramadığı günleri yoktu. Bir gün Hazret-i Sümeyye’yi iki devenin arkasına bağlamışlar işkence ediyorlardı. Nihayet Ebu Cehlin kamçılarına dayanamayıp şehit oldu. Hazret-i Yaser’i de şiddetli işkence ile öldürdüler. İslam’da ilk şehit olan bunlardır. Hazret-i Ammar, kâfirlerin zorlamaları üzerine dediklerini diliyle söyledi. Resul-i Ekrem efendimize, Ammar kâfir oldu dediler. Buyurdu ki:
(Hayır o kâfir olmaz. Baştan ayağa kadar iman ile doludur.) [İbni Mace]
(Allahü teâlâ imanı Ammar’ın tepeden tırnağa bütün vücuduna sindirtmiştir. İman onun et ve kanına karışmıştır. O hak neredeyse orada yer alır. Onun vücudundan herhangi bir şey yemesi Cehenneme yakışmaz.) [İbni Asakir]
(Ammar bin Yaser, iki durumla karşılaştığında mutlaka en doğru olanını tercih eder.) [İbni Mace]
Hazret-i Ammarı serbest bıraktılar. Resulullah efendimiz, mübarek eliyle gözünün yaşını silip teselli buyurdu. Bu hadise üzerine, Nahl suresinin (Allah’a küfredenlere şiddetli azap vardır. Ancak kalbine iman yerleşmiş olduğu halde [küfre] zorlanıp, sadece diliyle söyleyenler müstesna) mealindeki 106. âyeti nazil oldu. Resulullah efendimiz de Hazret-i Ammar’a (Müşrikler eziyet ederse, yine böyle söyle) buyurdu.
Sual: Tariz ve kinayeli konuşmada mahzur var mıdır?
CEVAP
Tariz ve kinayeli ifade kullanmakta mahzur yoktur. Tariz, delalet yolu ile, bir sözü bir manayı karşısındakine anlatmaktır. Mesela karşıdaki kimse cimri ise, ona (Sen cimrisin) demeyip (cimrilik çirkin bir şeydir) demek böyledir.
Kinaye, maksadı, kapalı bir şekilde dolaylı olarak anlatmaktır. Mesela, (Falancanın kapısı herkese açıktır) denince bu kimsenin misafirperver olduğu anlaşılır. Peygamber efendimiz ihtiyar bir kadına, (ihtiyar kadın Cennete girmez) buyurunca kadın üzüldü. Bunun üzerine, (Sen o gün ihtiyar olmazsın) buyurdu. Yani Cennetteki bütün kadınların genç olacağını bildirdi.
İnsanın yalan söylemek zorunda olduğu zaman tariz ve kinaye yollu ifade kullanmasında mahzur yoktur. Mesela bir kimseyi evden arasalar, o kimsenin de acil işi olduğu için gitmek istemese, oğluna, (Ekseriya babam falanca kütüphaneye gider) demesini söylese, günah olmaz. Yahut babası bahçede ise, (Babam evde yok) demesinde mahzur yoktur. Fakat sebepsiz böyle yapması uygun olmaz. Mesela, elindeki güzel bir kalemi görüp, (Bu kalemi sana falanca âlim mi verdi?) diye soranlara, o âlim kalemi vermediği halde, (Allah o âlimden razı olsun) demek uygun olmaz. Çünkü böyle demekle kalemi âlimin verdiğine işaret edilmektedir.
Sual: "Yüzünü gören Cennetlik" veya "Yüzünü gören hacı oluyor" deniyor. Böyle söylemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Her ikisini de söylemek caiz olmaz. Çünkü bunları söylemek yalan olur. Bir kimseyi görmekle hacı veya Cennetlik olunmaz. Peygamber aleyhisselamı bile gören kimsenin imanı yok ise Cennetlik olamaz. Şaka olarak veya mecaz olarak da böyle şeyleri söylememelidir!
Sual: Ticaretle uğraşıyorum. Bazen yemin ediyor, yalan söylüyorum. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?
CEVAP
Her müslüman, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi, kâfirlere de yapmamalıdır!
Satılan malı, aşırı övmemelidir! Çünkü, hem yalan söylemiş, hem aldatmış, hem de zulmetmiş olur. Hatta, doğru olarak da, müşterinin bildiği şeyi söylememelidir! Çünkü, bu da faydasız söz olur. Kıyamette her sözden sual olunacaktır.
Yemin ile satmaya gelince, yalan yere yemin etmek haramdır. Yani büyük günahtır. Doğru yemin ederse, az bir şey için Allahü teâlânın ismini söylemek saygısızlık olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Alışveriş yaparken, vallahi böyledir, billahi öyle değildir diye yemin eden kimseye ve “bugün git, yarın gel” diyerek sözünde durmayan sanatkâra yazıklar olsun!) [Deylemi]
(Malını yemin ederek beğendirmeye çalışan kimseye kıyamette merhamet edilmez.) [İ. Gazali]
Sual: Yalan yere yemin ederek başkasının hakkını almak günah değil midir?
CEVAP
Yalan yere yapılan yemine, yemin-i gamus denir. Günaha, Cehenneme sokucu yemin demektir. Peygamber efendimize, (Yemin-i gamus)un ne olduğu sorulunca, (Yalan yere yemin ederek müslümanın malını almaktır) buyurdu. (Buhari)
Yalan yere yemin ederek birinin malını almak, büyük günahlardandır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir müslümanın malını, haksız olarak almak için yalan yere yemin eden, Hak teâlânın gazabına uğrar.) [Buhari]
(Birinin malını almak için yalan yere yemin eden, Allahü teâlânın huzuruna cüzzamlı bir facir olarak çıkar.) [İbni Mace]
[Facir; fitneci, fesatçı, günahkâr kimsedir.]
(Yalan yere yemin etmek, evleri harap eder.) [Beyheki]
(Yalan yere yemin eden, Cehenneme gidecektir.) [Hakim]
(Yalan yere yemin, malın yok olmasına sebep olur.) [Bezzar]
(Yalan yere yemin ederek, bir müslümanın malını alana, Cennet haram, Cehennem vacip olur.) [Hakim]
Yalan yere yemin ederek, başkasının malını alan kimse, pişman olursa aldığı malı sahibine, sahibi ölmüşse, vârislerine vermelidir! Vârisleri de yoksa, fakirlere vermelidir! Malını aldığı kimselerle helalleşmeli, onlara dua etmelidir.
Yalanın caiz olduğu yerler
Sual: Yalan hangi hallerde caizdir?
CEVAP
Yalan söylemek haramdır, çok büyük günahtır. Ölmemek için leş yemek caiz olduğu gibi, ölümden kurtulmak için yalan söylemek de caizdir. (Hadika)
Hazret-i Sevban buyurdu ki: (Her yalan günahtır. Ancak bir Müslümana faydası dokunan veya bir Müslümanın zararını kaldıran yalan bundan hariçtir.)
Yalanın caiz olduğu yerlerden bazıları şunlardır:
1- Savaşta: Hazret-i Ali otururken düşmanın biri, aniden karşısına kılıçla çıkıp, (Şimdi seni benim elimden kim kurtarabilir?) der. Hazret-i Ali de, parmağı ile adamın arkasını gösterip (Peki dövüşelim; fakat iki kişiyle mi?) der. Düşman, arkamdaki kim diye bakınca, Hazret-i Ali, kılıcını çekip, düşmanını zararsız hâle getirir. Düşman, oturan insana yaptığı kendi hilesini görmeden (Bana hile yaptın?) der. Hazret-i Ali de, (Ama asıl sen beni gafil avlayacaktın ya) der ve şu hadis-i şerifi bildirir:
(Harb hiledir.) [İbni Sünni, İbni Lal]
2- İki Müslümanı barıştırmak için:
Üç günden sonra dargın durmak günahtır. Dargın olan iki Müslümanı barıştırmak için aralarını bulucu yalan söylemek caizdir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İki kişinin arasını bulmak, nafile namaz, oruç ve sadakadan daha faziletlidir.) [Tirmizi]
(İki kişinin arasını düzeltmek ve hayırlı iş için söylenen söz, yalan sayılmaz.) [Müslim]
(İki Müslümanı barıştırmak için, birbirlerine iyi söz getirmek yalan sayılmaz.) [İbni Lal]
Peygamber efendimiz gülümsediği zaman, Hazret-i Ömer sebebini sual edince, buyurdu ki:
(Ümmetimden iki kişi, Allahü teâlânın huzuruna çıktı. Biri dedi ki:
-Ya Rabbi, bu adamdan hakkımı al!
Allahü teâlâ buyurur:
- Bu adamın hakkını ver!
-Ya Rabbi, bir iyiliğim kalmadı ki nasıl vereyim?
Allahü teâlâ hak sahibine buyurur:
- Bu adamın iyiliği kalmadı. Ne yapacaksın?
- Günahlarımı alsın!
Bu arada Peygamber efendimiz ağlayarak (O gün öyle dehşetli bir gündür ki, o gün başkalarının günahlarını yüklenmek şöyle dursun insan kendi günahının yükünü çekemez.)
Allahü teâlâ, hak sahibine buyurur:
- Başını kaldırıp Cennetin şu muhteşem köşklerine bak!
Hak sahibi baktıktan sonra der ki:
- Evet görüyorum. Bu muhteşem köşkler, hangi şehit, hangi sıddık veya hangi peygamberindir?
- İşte o gördüğün göz kamaştırıcı köşkler, bedellerini ödeyenler içindir.
-Ya Rabbi bunların bedellerini kim ödeyebilir?
- Sen ödeyebilirsin.
- Nasıl ödeyebilirim, neyim var ki?
- Hakkını bu kardeşine bağışlamakla bu köşke sahip olursun.
- Bağışladım ya Rabbi.
Allahü teâlâ buyurur ki:
- Haydi kardeşinin elinden tutup Cennete girin!
Peygamber efendimiz devamla buyurdu ki:
(Allah’tan korkun ve aralarınızı düzeltmeye çalışın! Zira Allahü teâlâ, kıyamet gününde sizin aralarınızı düzeltir.) [Harâiti]
3- İki Müslümanın aralarının açılmasını önlemek için:
Araları bozulmak üzere olan iki Müslümanın aralarının açılmasını önlemek için yalan söylemek caiz olur. İyiliğe vesile olan yalan, fitneye sebep olan doğrudan makbuldür.
4- Eşi ile iyi geçinmek için:
Eşler birbirini idare etmek için yalan söyleyebilir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Eşini idare etmek için yalan söylemek caizdir.) [İbni Lal]
(Eşler birbirini idare etmek için yalan söylerse günah olmaz.) [Müslim]
İbni Erkam hazretleri, Hazret-i Ömer’e, (Eşim beni sevmiyor. Sevmediğini de yüzüme karşı söyledi. Böyle bir eş ile yaşamak istemem) dedi. Hazret-i Ömer, kadına (Niçin kocanızın yüzüne karşı öyle söylediniz) buyurdu. (Yalan söylememek için. Yoksa burada yalana izin var mıdır?) dedi. Hazret-i Ömer, (Elbette burada yalan söylemeye izin vardır. Bir kadın, kocasını sevmese de, onu üzmemek için, yalan söylerse günah olmaz) buyurdu.
5- Zalimden, bir Müslümanın bulunduğu yeri gizlemek için.
6- Müslümanın malını zalimlerden korumak için.
7- Müslümanı memnun etmek için:
Bir arkadaş beğenip bir kravat alsa veya bir elbise diktirse, bu bizim hoşumuza gitmese de, bu elbise size çok yakışmış demek caiz olan yalana girer. Bir Müslümanı sevindirmek için bir bahane aramalıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Farzdan sonra Allahü teâlânın en çok sevdiği iş, bir mümini sevindirmektir.) [Taberani]
Genel olarak kadınlar, süse düşkündür, giyimlerine dikkat ederler. Aldığı bir elbise için, (Bu elbise, sana ne kadar da güzel yakışmış?) demek, yalan olmaz. Çünkü dinimiz, hanımla iyi geçinmek için yalan söylemeyi caiz görmüştür. Hele haklı bir takdiri esirgemek ahmaklıktır.
8- Müslümanın günahını, sırrını ve aybını gizlemek için:
Müslüman gencin biri, iftiraya uğrar. Sonunda idama mahkum olur. İnfaz saatini beklerken, kendisine iftira edenlere, bu arada hükümdara ağzına gelen sözleri sarf eder, sövüp sayar. Bu acı acı bağırmalar, bir müddet devam eder. Hükümdar, saraydan bu feryatları duyar. Fakat ara uzak olduğu için ne söylediğini anlayamaz.
İki vezirinin yanına giden hükümdar, bu gencin neler söylediğini sorar. Birinci vezir, “Hükümdarım bu genç, (Allah, affedenleri aziz eder) hadis-i şerifini söylüyor, "Affedenlerin yeri Cennet" diyor. Sizden af talebinde bulunuyordu” der. Bu söz, hükümdarın hoşuna gider. (Bu genci affettim, serbest bırakın) der. İkinci vezir, hemen atılır: “Haşmetli hükümdarımız, bu veziriniz, zat-ı âlinize karşı, yalan söylüyor. Genç, af istemiyor, size sövüp sayıyordu” der. Hükümdar der ki: (Bre vezir, sen yersiz doğru söylemekle, iki kişinin ölümüne sebep olmak istiyorsun. Şu vezirin yalanı ise bir canı kurtarmıştır. Unutma ki, iş bitiren yalan, fitneye sebep olan doğrudan iyidir.)
Hükümdar, yersiz doğru söyleyen veziri azleder, yerinde yalan söyleyerek bir suçsuzu idamdan kurtaran veziri de kendisine sadrazam yapar.
9 - Fakire ikram için:
Biz satıcı olsak, fakir biri de gelip beğendiği bir malı almak istese, fakat pahalı gelse, biz o malı on liraya almışsak, fakire, biz bu malı beşe aldık, bir lira kâr ile size altıya satabiliriz desek bu caizdir, günah olmaz.
10 - Haklı iken, karşısındakine sen haklısın demek:
Eşin biri diğerine sen haklısın derse geçim olur. İkisi de ben haklıyım derse geçim olmaz. İkisi de sen haklısın derse, o zaman o evde ilahi aşk başlar. Hadis-i şerifde buyuruldu ki:
(Allah rızası için affedeni, Allahü teâlâ yükseltir.) [Müslim]
Daha bunun gibi şeylerde yalan söylemek caizdir. Mesela içki içen veya başka bir günah işleyen kimseye sen günah mı işliyorsun diye sorduklarında, kötü örnek olmamak için, hayır günah işlemedim diyebilir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kötü şeyler yapan, bunları gizlemeye çalışsın!) [Hakim]
Büyükler yalan söylemek gerekince, sözün manasını değiştirerek, doğru söylemeyi tercih etmişlerdir. Mesela Muaz ibni Cebel hazretleri, vazifesinden dönünce, hanımı (Bu kadar çalıştın, zekat topladın, bize ne getirdin?) dedi. O da, (Beni gözeten vardı, bir şey getiremedim) dedi. O, gözetenden Allahü teâlâyı kastetti. Hanımı ise, Hazret-i Ömer’in onu kontrol eden birini gönderdiğini sandı. Hanımı, Hazret-i Ömer’in evine gidip, kızarak, (Muaz, Resulullahın ve Ebu Bekr-i Sıddık’ın yanında emin idi. Siz niçin onun peşine adam takıyorsunuz?) dedi. Hazret-i Ömer, Hazret-i Muaz’dan işin aslını öğrenince, hanımına bir miktar hediye gönderdi.
Kuyruklu yalan uyduranlar
Sual: Yalanın caiz olduğu yerler var. Adam, bunu ruhsat bilerek, ne kuyruklu yalanlar savuruyor. Ana babasına ve diğer büyüklere karşı akıl almaz yalanlar uyduruyor. Bazen de yalanı meydana çıkınca şaka yaptım diyor. Yalan dinimizde büyük günah değil midir?
CEVAP
Yalan Kur’an-ı kerimde de, hadis-i şeriflerde de büyük günah olarak bildirilmektedir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah’ın âyetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur.) [Nahl 105]
Görüldüğü gibi yalan söylemek imana zıttır. Dört hadis-i şerif meali şöyledir:
(Yalan, imana aykırıdır.) [Beyheki]
(Yalan, münafıklık alametidir.) [Buhari]
(Şu üç şeyden biri bulunan kimse, namaz kılsa da, oruç tutsa da münafıktır: Yalan söylemek, sözünde durmamak, emanete hıyanetlik.) [Buhari, Ebu Davud]
(Müminde her huy olabilir. Ama, hain olmaz ve yalan söylemez.) [İbni Ebi Şeybe, Bezzar]
Yalanın zararları ile ilgili birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Yalan, Cehennem kapılarından bir kapıdır.) [Hatib]
(Yalandan sakının! Çünkü yalan günaha, günah da Cehenneme sürükler.) [Buhari]
(Yalan rızkı azaltır.) [İsfehani, Ebuşşeyh]
(Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hıyanet ve yalan söylemez.) [Tirmizi]
Güldürmek için, şakadan da olsa yalan söylemek de caiz değildir. Bir hadis-i şerif meali:
(İnsanları güldürmek için yalan söyleyenlere, yazıklar olsun!) [Ebu Davud]
Hazret-i Abdullah bin Âmir anlatır:
Ben küçükken, Resul-i Ekrem evimize gelmişti. Oynamaya giderken, annem bana, (Abdullah gel, sana bir şey vereceğim) dedi. Resul-i Ekrem, (Ona ne vereceksin?) buyurdu. Annem de (Hurma vereceğim) dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Eğer bir şey vermeyip aldatmak için söyleseydin, yalan günahı yazılırdı.) [Şir'a]
Yalan olmaz
Sual: Bir şeyi 15 liraya alan kimse, 10 lira ile 5 lira verdiğini düşünerek, 10 lira verdim dese, yalan söylemiş olur mu?
CEVAP
Hayır, yalan söylemiş olmaz; çünkü 10 lira verdiği yalan değildir. Diğer verdiği 5 lirayı söylememiş oluyor, yalan olmuyor. Yine bunun gibi, 15 hurma yemiş olan birine kaç hurma yedin diye sorsalar, o da 10 tane hurma yedim dese, yalan söylemiş olmaz; sadece yediği 5 taneyi söylememiş olur. (F. Hindiyye)
Bunun gibi, biz satıcı olsak, bir fakir de gelip beğendiği bir malı almak istese; fakat pahalı gelse, biz o malı 10 liraya aldığımız halde, (Bu mala 5 lira verdik, size 6 liraya satabiliriz) desek caiz olur, günah olmaz.
Yine bunun gibi sebeplerle, kölenin efendisine, babanın oğluna veya oğlunun babasına yaptığı şahitlikler geçerli olmaz. Mesela baba, bir kimseye 10 sopa vursa, o kimse de babaya 5 sopa vursa, oğluna yemin ettirseler, o da, (Vallahi bu adamın babama 5 sopa vurduğunu gördüm) dese doğru söylemiş olur, yalan olmaz. Söylediği doğru; fakat gizledikleri de vardır. Başka şeyleri gizlemesi, ayrı bir konudur. Babasının vurduğu sopa, büyük ve kalın olabilir. Adamın sopası ince olabilir. Bunlar sorulmazsa, şahit söylemezse yalan olmaz.
Sualde de böyle bir incelik var. Bir 5 lira, bir de 10 lira vermiştir. Birini söylemeyip, verdiği 10 lirayı söylemesi yalan değildir.
Yalan yere yemin edilmez
Sual: Dinimizde, (Zaruretler haramları mubah kılar) kuralı olduğu hâlde, S. Ebediyye’de, (Zaruret olsa da, yalan yere yemin etmek caiz olmaz. Tariz, yani iki manalı kelime söyleyip yemin edilir) deniyor. Zaruretler haramları niye mubah kılmıyor?
CEVAP
Tariz söyleyerek bu işten kurtulma imkânı varken yalan yere yemin etmek caiz olmaz. Tariz yani iki manaya gelen kelimeyle söylemek caiz olur. Mesela, bir kimsenin babasını eşkıyalar götürmeye gelseler, babası bahçede veya komşuda ise, (Vallahi babam evde yok. O, genelde falanca kütüphaneye gider) derse, yalan söylememiş olur. Böylece eşkıyalardan kurtulmuş olur.
Güzel yalan, çirkin doğru
Sual: Helal olan yalanla, haram olan doğru nedir? Güzel yalana ve çirkin doğruya bir örnek verir misiniz?
CEVAP
Yalan söylemek haramdır, ama savaşta düşmana karşı helâl, hatta yerine göre farz olur. Müminleri zarardan kurtarmak için, dini korumak, İslamiyet’in bir emrini yerine getirmek için olursa sevabdır. Fitneye sebep olan doğru ise günahtır. (Fitne çıkaran doğru söz, günahtır) ve (Fitneye mani olan yalan, fitneye sebep olan doğrudan iyidir) denmiştir.
Yalan söylemek
Sual: Patron, sekreterine, (Kim ararsa arasın, patron burada yok dersin, yoksa işine son veririm) diye talimat verse, sekreterin yalan söylemesinin günahı patrona mı ait olur? Değilse ne yapmak gerekir?
CEVAP
Yalan söylemek zorunda olan kimse, tariz ve kinaye yollu ifade kullanmalıdır. Tariz, iki manaya gelen söz demektir. Böyle zor durumlarda, telefonda patronu soranlara, masanın üstüne elini koyup, (Patron burada yok) demeli, patron masanın üstünde olmadığı için yalan söylememiş olur. Patronun da emrini yerine getirmiş olur. Mecbur kalmadıkça böyle işlerde çalışmamalıdır.
Tevazu için yalan söylenmez
Sual: Bazıları, (Büyük zatlar tevazu göstermek için yalan söyleyebilirler. Mesela, “Benim günahım çoktur” demeleri böyledir. Aslında “Siz çok günahkârsınız” demek isterler) diyorlar. Bu, yanlış değil mi?
CEVAP
Elbette yanlıştır. Büyük zatlar, şaka veya tevazu için de olsa, asla yalan söylemezler. Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri bir beytinde, (Günahlarım çok, dağ gibi, yüzüm kara, katran gibi) diyor. Elbette doğru söylüyor. Ama onların günah dedikleri işleri bizim iyi işlerimizden de kıymetlidir. İmam-ı Rabbanî hazretleri de buyuruyor ki:
İbadetlerini, iyiliklerini kusurlu, bozuk görmeye kavuşan bir kimse, öyle bir hâle gelir ki, sağ omzundaki, iyilikleri yazan meleğin hiçbir şey yazmadığını sanır. Çünkü yazacağı bir iyilik yaptığını görememektedir. Sol omzundaki, kötülükleri yazan meleğin durmadan yazdığını sanır. Çünkü yaptıklarının hepsinin çirkin ve kötü olduğunu görmektedir. Bu hâle kavuşan ârife, herkesin anlayamayacağı ve anlatamayacağı iyilikler ihsan olunur. (2/53)
“Sözünün eri olan mürid şöyledir ki, sol omzundaki melek, yirmi sene içinde, yazacak bir şey bulamaz” buyuruluyor. Bu kusurları çok, pek muhtaç olan [İmam-ı Rabbanî hazretleri] kendimi iyi anlıyorum ki, sağ omzumdaki melek, yirmi seneden beri, yazacak bir iyilik bulamamıştır. Allahü teâlâ biliyor ki, bu sözü gösteriş olarak söylemiyorum. Yine iyi anlıyorum ki, Frenk kâfiri, kendimden kat kat daha iyidir. Hatalarla, kusurlarla çevrilmişim ve günahlarımın altında ezilmişim. Yaptığım ibadetleri, iyilikleri, sol omzumdaki melek yazsa, yeridir. Sol omzumdaki melek, hep yazmaktadır. Sağ omzumdaki ise işsiz, boş durmaktadır. Sağdaki amel defterim bomboştur. Yabancılar, buna ister inansın, ister inanmasınlar. Eğer, bunun içyüzünü anlamış olsalar, inanırlar. (1/222)
Şimdi kim, imam-ı Rabbanî hazretleri yalan söylüyor diyebilir ki? (Sağ omzumdaki melek sevab yazmıyor) ifadesi için, yemin de ediyor: (Allahü teâlâ biliyor ki, bu sözü gösteriş olarak söylemiyorum) diyor. Hâşâ, yalan olsaydı, Allah'ı şahit göstermek çok tehlikeli olurdu. Bir hadis-i şerif:
(Yalan yere yemin etmek en büyük günahtır.) [Buharî]
Demek ki, (Büyük zatlar, tevazu için yalan söyler) demek çok çirkindir.
Sual: Küs olan iki Müslümanı barıştırmak, aralarını bulmak için, yalan söylenebilir mi?
Cevap: Yalan söylemek haramdır, günahtır. Yalnız, harpte düşmana ve iki Müslümanı barıştırmak, aralarını bulmak ve zalimden mazlumu kurtarmak için caiz olur.
Yalan yere yemin etmek
Sual: Yalan söylemenin ve yalan yere yemin etmenin günahı, çok mu büyüktür?
Cevap: Bir gün Resûlullah efendimiz, yanındakilere hitaben;
(Tüccarın, pazarcıların çoğu facirdir!) buyurur. Onlar da sebebini sorunca; (Alışverişleri helal olmaz. Çünkü, çok yemin ederek günaha girerler ve yalan söylerler) buyururlar. Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yalan yere yemin ederek, birinin malını alan kimse, kıyamet günü, Allahü teâlâyı gadablı görecektir.)
(İman sahibi, her kabahati yapabilir. Fakat, hıyanet yapamaz ve yalan söyleyemez.)
Peygamber efendimiz yalan söylemeye izin konusunda;
(Yalan üç yerde caiz olur: Harpte ve her zaman, din düşmanlarının zararından korunmak veya Müslümanları korumak için. İkincisi, iki Müslümanı barıştırmak için, birinden diğerine iyi laf getirmek. Üçüncüsü, zevcelerini idare etmek için) buyurmuşlardır.
Zalimden, bir Müslümanın bulunduğu yeri, malını, günahını saklamak, iki Müslümanın arasının açılmasını önlemek, malını korumak, Müslümanın sırrının meydana çıkmaması ve bunlar gibi haramları önlemek için, yalan söylemek caiz olur. Ölmemek için leş yemeye benzer.
Kocaya Yalan Söylemek Günah mıdır?
Bu konuda iki yol vardır; ya doğruyu söylemek, ya da susmak.
Bu açıdan eşi de olsa yalan söylemesi doğru değildir.
Şüphe yok ki yalan, gerek arayı düzeltmek için, gerekse başka amaçla söylenmiş olsun, yine mahiyeti itibariyle yalandır. Ancak kinayeli olarak konuşmak yalan olmaz.
İmam Beyhaki'nin rivayet ettiği bir hadiste de Hz. Peygamber (asm):
"Tevriyeli, kinayeli ifadelerle yalandan kurtulup rahatlama vardır."
buyurarak, bu meseleye açıklık getirmişlerdir. (et-Tac, V, 55).
örneğin birbirine dargın olan iki kişinin arasını bulurken, "Falan adam senin için dua ediyor." dese de, bununla o adamın, "Allah'ım, bütün Müslümanları affet." demiş olduğunu kasdetse, yalan bir beyanda bulunmuş olmaz, denilmektedir. (Tecrid-i Sarih Tercemesi, VIII/111-112).
Yalan söylemenin haram olmadığı yerer var mıdır? Savaşta yalan söylemek aladatmak olmaz mı
Yalan ;Söylemek Haramdır. Ancak Zor Durumda Kaldığımızda Ne Yapmalıyız ?
“Yalan” kelimesini ve taşımış olduğu manayı duyup da rahatsız olmayan var mıdır? Evet, bazı çirkin sıfatlar, esasında ve hakikat-ı halde herkesi rahatsız eder.
Doğruluğun, istikametin, ahde vefanın zıddı olan yalan, hemen hemen her insanın nefret ettiği kötü bir alışkanlıktır. Bununla birlikte, acaba bazı hallerde yalan söylemek, yalan beyanda bulunmak caiz midir?
önce, bazı sebeplerden dolayı yalana benzeyen beyanda bulunmaya cevaz veren hadis ve rivayetlere ve bu konuyla ilgili İslam ulemasının görüşlerine müracaat edelim:
Buhari ve Müslim Sahih'lerinde şöyle bir hadis zikrederler:
“Halkın arasını düzelten ve bunun için hayır niyetiyle söz ulaştıran veya hayır kasdıyla yalan söyleyen, yalancı değildir.” (Buhari, Sulh 2; Müslim, Birr 101)
Yine Müslim, bu hadisin devamında ümm-ü Gülsüm'den (r.a.) şu mealde bir rivayeti de kaydetmektedir:
“İnsanların söylediklerinden hiçbir şeyde yalana ruhsat verildiğini işitmedim; ancak şu üç durum müstesna: 1) Harpte, 2) İnsanlarını arasını bulmada, 3) Kadının kocasına, kocanın da karısına karşı ailenin düzeni için söylediklerinde...” (Müslim, A.g.e)
Kamil Miras merhumun, hadis alimlerinin izahları ışığında bu rivayetlerin şerh ve açıklamasını özetlersek şunlar söylenebilir:
Hadiste, “insanların arasını bulmak için yalan söylemek yalancılık değildir” sözünün manası, bu yalanda günah yoktur manasındadır. çünkü hadiste yalan, yalan olarak çıkarılmamakta, sadece bu çeşit yalana terettüp eden günahın olmadığı bildirilmektedir. Şüphe yok ki, yalan, gerek arayı düzeltmek için, gerekse başka bir maksatla söylensin yine mahiyeti itibariyle yalandır.
Yalana üç yerde ruhsat verilmesi hususunda alimler arasında farklı görüşte olanlar bulunmakta ise de, hadis ulemasının ekserisinin görüşü şu merkezdedir:
Yalanı ve olmayan bir şeyi haber vermek mutlak surette yasaklanmıştır. Yalan hususundaki hadisteki müsaade ise “tevriye” ve “iham” yoluyla söylenmesi halindedir. Tevriye: Birkaç manası olan bir kelimeyi kullanan kimsenin en uzak manayı kasdederek söylemesidir. İham ise: İki manası olan bir kelimenin en uzak kullanılan manasını kasdederek söylemesidir.
Bu iki söz sanatını bu meseleye getirecek olursak şu şekilde misaller verilebilir:
Mesela savaş esnasında düşman askerine “Kralınız öldü” denilirken, bununla düşmanın daha önceki krallarından birisi kasdedilmesi gibi.
Yine İslamın ve Müslümanların zarara düşebileceği bir halde konuşmak ve fikir beyan etmek icap ettiğinde, doğrudan yalana varmadan dolaylı cümleler kullanmak da bu kabildendir.
Aynı şekilde hanımın ve kızının gönlünü almak isteyen bir insan onlara bir şey vadederken, “İnşaallah Allah dilerse” gibi bir ifade kullanır da, söz verdiği şeyi hemencecik almazsa, bu durumda da yalan söylemiş olmaz. çünkü bu vaad istikbale matuftur.
Ayrıca birbirine dargın olan iki kişinin arasını bulurken, “falan adam senin için dua ediyor” dese de, bununla o adamın “Allah'ım, bütün Müslümanları affet” demiş olduğunu kasdetse, yalan bir beyanda bulunmuş olmaz. (Tecrid-i Sarih Tercemesi, 8/111-112) Dolaysıyla yalan söylemenin mes'uliyetinden kurtularak rahatlar. İmam-ı Beyhaki'nin rivayet ettiği bir hadiste, Peygamberimiz (a.s.m.) “Tevriyeli, kinai ifadelerle yalandan kurtulup rahatlama vardır” buyurarak bu meseleye açıklık getirmişlerdir. (et-Tac, 5/55)
Ancak, bilhassa günümüzde her sahada yalana fazla yer verildiğinden, buna meydan açmamak için bu çeşit meselelerde hassas ve dikkatli davranılmasını isteyen Bediüzzaman şöyle der:
“...Maslahat için kizb (yalan) ise zaman onu neshetmiştir (hükmünü kaldırmıştır). Maslahat ve zaruret için bazı alim ‘muvakkat' fetvası vermiş. Bu zamanda o fetva verilmez. çünkü o kadar su-i istimal edilmiş ki, yüz zararı içinde bir menfaati olabilir. Onun için hüküm maslahata bina edilmez.
“Mesela: seferde namazı kasretmenin sebebi meşakkattır. Fakat illet olmaz. çünkü muayyen bir haddi yok. Su-i istimale düşebilir. Belki illet yalnız sefer olabilir.”
Yani yolculuk esnasında dört rekatlı farz namazları iki kılarak kasretmenin illeti, esas sebebi, “yolculuk”, yolculuğa çıkmaktır. Meşakkat olmasa dayanamaz kısaltılabilir. Eğer meşakkat gerçek sebep olarak görülürse bu hükmü herkes kendisine göre değiştirip uygulayabilir. “Ben hiçbir zorluk çekmedim, öyleyse namazları dört rekat kılarım” gibi bir su-i istimale düşebilir. Bunun önüne geçmek için, meşakkat olsa da, olmasa da namaz kasredilir.
Bu misalden sonra üstad, son olarak şu meseleye temas eder:
“Aynen öyle de, maslahat dahi yalan söylemeye illet olamaz. çünkü muayyen bir haddi yok, su-i istimale müsait bir bataklıktır. Hükm-ü fetva ona bina edilmez. öyle ise ‘imme's-sıdk ve imme's-sükut (ya doğru söylemeli yahut susmalı) Yani yol ikidir, üç değildir. Ya doğru, ya yalan, ya sükut değildir.”
“Evet, her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu söylemek doğru değildir. Bazan zarar verse sükut etmek. Yoksa yalana hiç fetva yok.” (bk. Hutbe-i Şamiye/üçüncü Kelime)
Soru: Yalan söylemek çok kötü olduğu halde, Peygamberimiz savaşta yalan söylemeye neden ruhsat vermiştir, bu aldatmak anlamına gelmez mi? Ayrıca bu hile ile savaş kazanmaktır, insanlığa yakışmamaktadır, hatta bundan sonra hiçbir savaşan bu Müslümanlara inanmayacaktır?
a. İslam'a göre yalan büyük bir vebaldir. “Pis putlara tapmaktan sakının, bir de yalan söz söylemekten sakının” (Hacc 22/30) mealindeki ayette şirkten sonra yalana yer verilmesi dikkate değer bir vurgudur.
b. İslam dini doğruluk üzerine kurulmuştur. Kur'an'da bir çok yerde Kur'an'ın hak/doğruyu söyleyen bir kitap olduğu, Hz. Peygamber(a.s.m)'in hak/ doğru sözlü bir peygamber olduğuna işaret edildiği gibi, vahyin, dinin sahibi olan Rabbimizin doğru sözlü olduğu vurgulanmış ve “Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir ki!” (Nisa, 4/122) mealindeki ayette olduğu gibi, en gafil kafaları uyandırmak maksadıyla soru sitiliyle konunun ifade edilmesi tercih edilmiştir.
c. İman doğruluk üzerine, küfür ise yalan üzerine kuruludur. Zaruret olmadan, “bir lafza-i kafir olan yalana” izin vermesi düşülebilir mi?
İslam dininin peygamberi(a.s.m)'in çocukluğundan beri çevresinde “Muhammedü'l-Emin=sözüyle, özüyle, fiiliyle emin, güvenilir Muhammed” unvanıyla meşhur olması bize çok şey anlatmaktadır. Böyle bir zat bazı konularda yalan söylemeye ruhsat vermişse, bunun hikmetini kavramaya çalışmak gerekir.
d. “Aksine bu hile ile savaş kazanmaktır, insanlığa yakışmamaktadır, hatta bundan sonra hiçbir savaşan bu Müslümanlara inanmayacaktır da” yargısı gerçekten ilginçtir. “Savaş mertçe yapılır…” anlamına gelen bu hamasi söylemlerin savaş sözlüğünde asla yeri yoktur.
İnsanlık tarihinde savaşların başladığı günden bu güne dek yapılan bütün savaşlar, karşı taraf olan düşmanı öldürmeye yönelik bir sanattır. Düşmanı öldürmek için meydana çıkacaksınız, fakat fırsat elinize geçtiği halde, “bu mertliğe yakışmaz” diye öldürmekten vazgeçeceksiniz; böyle budalalık olur mu? Bu davranış, vatan hainliği çerçevesinde idama bile götürebilir.
e. Bu gün her ülke tarafından kullanılan “savaş stratejisi, savaş taktiği, savaş manevrası, savaş senaryosu” gibi sözcüklerle ifade edilen bütün savaş taktikleri karşı tarafı aldatmaya, hedef saptırmaya yönelik birer hiledir, birer aldatmacadır, birer fiili yalandır. Savaşta “arkadan vurmamak, mertçe savaşmak” gibi yaveler, sadece filimlerde yer bulan sözcüklerdir.
Nitekim, Peygamberimiz(a.s.m) de; “Harb hud'adır/savaş karşı tarafı yanıltma taktiğidir, diye buyurmuştur”(Buhari, Cihad,157; Müslim, Cihad, 18-19). En sahih hadis kaynaklarında Resulüllah'ın bu ifadesi ortada iken, mümin olan bir kimsenin -bunun hikmetini öğrenmek yerine-, yanlışlığını ortaya çıkarmaya çalışmak, dini açıdan çok ciddi risk taşımaktadır.
f. “Muhakkak ki doğruluk, insanı iyiliğe, güzelliğe yöneltir, iyilik ise, cennete iletir. Kişi doğru konuşa konuşa nihayet -Allah katında- sıddik/çok dürüst olarak yazılır. Şüphesiz yalan fücura, kötülüğe yönlendirir, fücur ise, ateşe/cehenneme iletir. Kişi yalan söyleye söyleye nihayet -Allah katında- kezzap/çok yalancı olarak yazılır”(Müslim, Bir,103,104,105).
Şimdi insafla düşünelim, yalancılığı “kötülüğün anahtarı, cehennemin rehberi” olarak gösteren Hz. Peygamber(a.s.m) bu hükümden bazı istisnaları yapmışsa, bir mümine düşen onu saygıyla karşılamaktır. (Zaten mümin olmayan kimse ile bu konu en son konuşulması gereken bir detaydır).
g. Bu tür konularda aşağıdaki ayet-i celile bizim rehberimiz olmalıdır. Tavrımız, niyetimiz, üslubumuz, bu ilahi mesajın çerçevesinde şekillenmelidir.
“Hayır, hayır! Senin Rabbin hakkı için, onlar aralarında ihtilaf ettikleri meselelerde seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükümden ötürü içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın sana tam bir teslimiyetle bağlanmadıkça iman etmiş olmazlar”(Nisa, 4/65).
h. Tarih boyunca (bir emir değil, adece bir tolerans olan) bu ruhsat maalesef, çok su-i istimale uğradı. Nebevi ruhsatın olması gereken çerçevenin dışına çıkıldı. Heva ve hevesler karıştı. Ruhsat çizgisi amacının dışında kullanıldı. Adeta, verilen ruhsattan beklenen yarar, bu su-i istimaller sonucunda zarar hanesine yazılmaya başladı. Bu sebeple, bu gün artık bu ruhsattan yararlanma işini askıya almakta fayda vardır.
Oruçlu Biri Nasıl Davranmalı
Sorular; Kadınlarda orucu bozan şeyler, oruç tutarken dikkat edilmesi gereken hususlar, maddeler halinde oruçlu iken yapılmaması gereken davranışlar, oruç tutarken yapılması gerekenler, orucu bozmayan durumlar, oruç tutarken nelere dikkat etmeliyiz ve orucu bozan durumlar, orucu bozan şeyler madde, oruçlu bir kimsenin yapması ve yapmaması gerekenler nelerdir?
Oruç tutan biri oruç tutmayan birine "neden oruç tutmuyorsun?, neden karşımda yemek yiyorsun, neden karşımda sigara içiyorsun?, neden biz oruçluyken sen açık saçık giyiniyorsun?, oruçlu musun?" gibi sorular soramaz çünkü bu soruları sadece ALLAH sorabilir, bu sorulara maruz kalan kişilerde karşısındakine açıklama yapmak veya hesap vermek zorunda değildir, bu kişi yalnızca Allaha hesap vermekle yükümlüdür.
Oruçlu bir insan, insanlara ve hayvanlara karşı merhametli davranmalı ihtiyaç sahiplerine maddi ve manevi yardımı esirgememelidir.
“Oruç tutan bir kimse yalancılığı, yalan yere şahitliği ve cahilce davranışları bırakmaz, böyle günahları işlerse, yemesini içmesini terk etmesine Allah bir değer vermez.” (İbni Mâce, Sıyam: 21)
Oruca niyet eden mü’min sadece yeyip içmeye ara vermez. Ağzına, midesine oruç tutturduğu gibi, diğer duygularını da onların yardımına gönderir.
Zaten mükemmel oruç da bu şekilde tutulan değil midir? Yani mide ile birlikte göz, kulak, kalp, hayal ve düşünce gibi diğer duygular da bir çeşit oruç tutarlar. Her birisi kendisine göre bir ibadete başlar.
Dilin orucu, yalandan, gıybetten ve çirkin sözlerden uzak durmasıdır. Bunların yerine Kur’ân, zikir, tesbih, salavat ve istiğfar gibi ibadetlerle meşgul olmasıdır.
Gözün orucu, harama bakmamaktır. Kulağın orucu, lüzumsuz sözleri işitmemektir. Bunların yerine göz ibretle bakmaya, kulak hak sözleri, Kur’ân’ı dinlemeye çalışır. Kalp, hayal ve fikir gibi duygular da güzel şeyleri düşünür.
Böylece mide ile birlikte bütün duygular da oruç tuttuğu için, boş yere aç susuz kalmamış olur, neticede mükemmel bir oruca yaklaşır.
Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anhın rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Öyle oruç tutanlar vardır ki, tuttukları oruçtan görecekleri fayda, aç ve susuz kalmaktır.
Gece kalkıp da öyle namaz kılanlar bulunur ki, uykusuz kalmaktan başka bir şey elde edemezler.” (İbni Mâce, Sıyam: 21)
Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anhın rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
“Biriniz oruçlu bulunduğu gün çirkin söz söylemesin, cahilce davranışlarda bulunmasın. Şayet bir başkası kendisine sataşır veya dövüşmeye kalkarsa, ‘Ben oruçluyum, ben oruçluyum’ diyerek ondan uzak dursun.” (İbni Mâce, Sıyam: 21)
1. Oruca Başlama ve Bitirme
Sahur; Bir lokma dahi olsa sahurda birşeyler yemek. Sahur, gece yarısı ile tan yerinin ağarışı arasında yenen yemeğin adıdır. Allah Rasulü (aleyhissalatu vesselâm), bir lokma dahi olsa sahura kalkıp yemek yemeyi tavsiye etmiş, sahurda bereketin olduğunu ve sahura kalkanlara meleklerin duada bulunacağını bildirmiştir. Ebu Said el-Hudri (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm) şöyle buyurmuştur: "Sahurda bereket vardır. Bir yudum su içmek dahi olsa sakın onu terk etmeyin. Zira sahura kalkanlara Allah (c.c) rahmet eder, melekler de istiğfar ederler."
Bu vakitler, en bereketli ve en verimli zamanlardır. Bu bereket değişik cihetlerden olabilir; bunları Efendimizin sünnetine uyma, sahurla oruç ve diğer ibadetler için güç ve kuvvet kazanma, dinç olma, dua ve Allah'ı anmaya vesile olma şeklinde sayabiliriz. Yine sahur, yapılan duaların, kılınan namazların, okunan Kur'ân'ların Cenab-ı Hakk'a ulaşacağı anlardır.
- Sahuru Geciktirme
Oruçlunun dikkat etmesi istenen davranışlardan birisi de, sahuru son vaktine kadar tehir etmesidir. Bu tehirde, Peygamber Efendimizin ümmetine karşı gösterdiği şefkat ve merhamet vardır. Zira bazı bünyeler uzun süre açlıktan fazlaca muzdarip olabilirler. Dolayısıyla sahurun son vaktine kadar geciktirilmesi, oruç süresinin az da olsa kısalmasını
sağlar. Ayrıca sahura gecenin başlangıcında veya biraz daha sonraki vakitlerde kalkılması, sabah namazının kaçırılmasına sebep olabilir. Son vaktine tehirinde ise, sabah namazının vakti yakın olduğundan kaçırılmaması ihtimali daha büyüktür. Bu mevzuyla alâkalı olarak Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm): "İftarı acele yapıp, sahuru te'hir ettikleri müddetçe ümmetim hayır üzerindedir."buyurmuşlardır.
b- İftar
- İftarı Hemen Yapma
Akşam vakti girdiği zaman oruçlunun hemen iftar etmesi sünnettir. Resulü Ekrem önce iftar yapar daha sonra akşam namazını kılardı. İftarı vakti gelince hemen yapmada insanlara karşı gösterilen şefkat ve merhamet vardır. Sabahtan akşama kadar aç duran insanları, vakti girdiği halde, iftarı tehir ederek zor duruma sokmayı, İslâm'ın engin şefkatiyle telif
etmek zordur. Ayrıca bunda, Cenab-ı Allah'ın davetine icabette acele etme, müstağni davranmama manası da vardır. Bunun için Peygamber Efendimiz, ümmetini iftarda acele etmeye teşvik etmiş, onu gözünün nuru olan namazın dahi önüne almıştır. Ve bir hadislerinde: "İnsanlar iftarı acele yapmaya devam ettikleri sürece, hayır üzerindedirler."buyurmuşlardır.
İftarı Su veya Hurma ile Açma
Oruçlu bir kimsenin iftarını hurma veya su ile açması sünnettir. Allah Rasûlu iftarını varsa hurma ile, o da yoksa su ile açardı. Daha sonra da akşam namazını eda ederdi. Hz. Enes (r.a.)'in naklettiğine göre:
"Rasûlullah (aleyhissalatu vesselâm) namaz kılmadan önce birkaç tane yaş hurma ile iftar ederdi. Eğer yaş hurma bulunmazsa kuru hurma ile iftar ederdi. Eğer kuru hurma da yoksa birkaç yudum su içerdi."
Süleyman b. Amir'in rivayetine göre ise Allah Rasûlû şu tavsiyede bulunmuştur: "Sizden biriniz oruçlu olduğunda hurma ile iftar etsin. Şayet hurma bulamaz ise, su ile iftar etsin. Zira su çok temizleyicidir."
- İftar Vaktinde Dua
Birtakım kimseler vardır ki, dualarına icabet edilir, elleri geriye boş olarak dönmez. İşte bunlardan birisi de iftar vaktinde ellerini Cenab-ı Allah'a açıp yalvaran insandır. Zira Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselâm): "Üç kişi vardır ki, bunların duaları reddolunmaz. Bunlar, oruçlunun iftar vaktindeki duası, adil olan imamın duası ve bir de mazlumun duasıdır."buyurmuşlardır. Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm)'in iftar vaktinde okuduğu dua ise şöyledir: "Allah'ım; senin rızan için oruç tuttum, senin rızkınla orucumu açtım. Susuzluk gitti, damarlar ıslandı. İnşaallah ecir ve sevap da sabit oldu."
2. Kötülüklerden Uzak Durma
Oruçlu, kötülüklerin bütününe karşı kapılarını sonuna kadar kapatmalı, onlara geçit vermemelidir.
Gözü Muhafaza Etme
Göz, Allah'ın insana verdiği en kıymetli azalardan biridir. Görmesini, tefekkür etmesini, dış dünya ile olan alâkasını sağlayan şey insanın gözüdür. Kafaya ve kalbe giden şeyler gözlerden süzülerek giderler.
Âdeta onların ilk kapısıdır göz. İnsan, hususiyle de oruçlu olduğu zaman gözünü zehirli ok hükmünde olan haramlardan, kalbi meşgul edebilecek mâlâyani şeylerden muhafaza etmelidir. Allah Rasûlu: "Harama bakmak, lanetlenmiş şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim Allah'tan korktuğu için onu terk ederse, Allah (c.c.) o kuluna kalbinde
tatlılığını hissedebileceği bir iman ihsan eder."buyurarak gözle girilecek günahlara dikkatleri çekmiştir.
Dili Muhafaza Etme
Dili; yalandan, gıybetten, haram şeyleri konuşmaktan, başkalarının eksiklerini söylemekten, kavga ve gürültüden koruyup zabt-u rapt altına almaktır. Bunun yanında Kur'ân'la, evrad u ezkarla meşgul olma, uhrevî âlemi hatırlatacak, tefekküre sebep olacak eserleri okumaktır. Oruçlu kavga-gürültü çıkarmayacak, sövene mukabelede bulunmayacak, cahilâne
tutum ve davranışlar içine girmeyecektir. Kendisine bu mevzuda herhangi bir sataşma olursa, oruçlu olduğunu, mukabele etmeyeceğini, bu mevzuda ona karışmayacağını söylemelidir. Zira Rasûlü Ekrem: "Oruç, mü'min için bir kalkandır. Binaenaleyh sizden biriniz oruçlu iken, kötü şeyler konuşmasın, cahilane hareket etmesin. Eğer bir kimse kendisine sövecek olur veya çatacak olursa 'Ben oruçluyum desin" buyurmaktadır.
Oruçlu olduğu halde, bir sürü dedikoduya dalan, diline hâkim olmayan, sadece midesine bir şey koymamakla iktifa eden, oruçtan hâsıl olacak mükâfattan mahrum kalır. Kâr olarak yanına sadece susuzluk ve açlık
kalmış olur. Bunu da Allah Rasûlü (aleyhissalatu vesselâm) şu beyanlarıyla ifade etmişlerdir: "Yalan konuşmayı, yalan sözlerle amel etmeyi terk etmeyen kimsenin, yemesini, içmesini terk etmesine Allah'ın ihtiyacı yoktur." Başka bir yerde de şöyle buyururlar: "Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan, susuzluk çekme ve açlıktan başka bir kazancı yoktur. Nice geceleyin kalkıp nafile ibadet yapanlar vardır ki, bu kalkmasından ötürü, uykusuzluktan başka bir kazancı yoktur."
Kulağı Muhafaza Etme
Allah'ın insanlara değerli bir emanet olarak verdiği kulağın da, yalan, gıybet, dedikodu gibi çirkin şeylere karşı kapalı tutulması, onların konuşulduğu yerlerden uzaklaşılması, mü'min için yapılması gerekli olan bir davranıştır. Çünkü konuşulması çirkin olan bir şeyin, dinlenilmesi de o kadar çirkindir. Kur'ân şu kudsî beyanıyla, yalan dinlemeyi, ona
kulak kesilmeyi çok çirkin görmüştür: "Onlar devamlı yalan dinler ve haram yerler."
Diğer Organları Muhafaza Etme
İnsanın, hususiyle de oruçlunun bütün azalarını günahlardan koruması ve bunları koruma adına âdeta mayınlı bir tarlada geziyormuş gibi dikkatli olması gerekir. Kısacası o, elini, ayağını, başını, kulağını şeytandan gelecek oklara karşı, zırha sokmalı ve onlardan müteessir olmamaya çalışmalıdır. İslâm büyükleri de orucu, üç mertebeye ayırmışlardır. Bunlar:
1- Avamın orucu: Bu oruç, mide ve tenasül uzvunu şehvetlerden sakındırmadır. Yani, yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmaktan kendini korumaktır.
2- Havassın orucu: Kulak, göz, dil, el, ayak ve sair azaları günahlardan muhafaza etmektir.
3- Ahassü'l-havassın orucu: Kalbi, dini maksat ve dünyevî düşüncelerden men edip Allah'tan başkasını kalpten tamamen uzaklaştırmaktır. Böyle bir oruç, Allah'tan ve kıyamet gününden başkasını düşünmekle bozulmuş olur.
Din için kasd olunmayan dünyayı düşünmek de bu orucu bozan. (Bu seviyedeki insanlara göre)
Kur'ân Okumak
Mü'minlerin hidayet menbaı olan Kur'ân, her zaman için okunup düşünülmesi, tefekkür edilmesi gereken bir kitaptır. Mü'min Kur'ân'a, hava, su ve ekmek kadar muhtaçtır. Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm) bütün hayatını, insanların dikkat ve nazarını Kur'ân'a çekmekle geçirmiştir. O'nu, vird-i zeban edinmiş, bununla da kalmayıp zaman zaman bazı sahabilere okutup onlardan dinlemiştir. Oruçlu olduğu zamanlarda, hususiyle Ramazanda Kur'ân'a daha bir özen göstermiş, O'nu çokça okumuştur. Mü'minler de Peygamber Efendimizin ümmeti olarak, özellikle Ramazanda Kur'ân'la içli dışlı olmalı, O'nun aydınlık ikliminden nurlanmalıdırlar. Kur'ân'ı hususiyle Ramazan ayında okumanın
ayrı bir önemi vardır.
Allah Rasulü (aleyhissalatu vesselâm) Ramazan'da her zamankinden daha fazla Kur'ân'la meşgul olur, onu okur ve tefekkür ederdi. Zira Allah O'nu, bu ayda inzal etmişti. Ramazan'ın her gecesinde
Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm) Cibril-i Emin'le birlikte aralarında Kur'ân talimi yaparlardı. Ve her Ramazanda baştan sona O'nu Cibril'le mukabele ederdi. Vefat ettiği yılda da bu arz iki defa cereyan etmişti. İbn-i Abbas rivayet ettiği bir hadiste bunu ifade etmektedir: "Allah Resulü (aleyhissalatu vesselâm), insanların en cömerdi idi.
Cömertliğinin doruğa ulaştığı zaman ise, Ramazan'da Cibril ile karşılaştığı an idi. O, Ramazanın her gecesinde Cibril ile karşılaşır, Kur'ân'ı aralarında mütalâa ederlerdi. Yemin olsun ki öylesine hayır yaparak cömertlikle coşardı ki, rüzgâr bile hızına yetişemezdi."
Ramazan İle İlgili Hadis-i Şerifler
- İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah"tan başka ilah olmadığına ve Muhammed"in O"nun kulu ve elçisi olduguna şehadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kabe"ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak. (Tirmizi, İman 3, (2612))
- Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur
(Müslim, Sıyam 2, (1079))
Oruçlu bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse onun yemesini içmesini terk etmesine ALLAHın hiçbir ihtiyacı yoktur. [Buhari, Savm, 8.]
Ramazanda Allah'ı zikreden mağfiret olunur. Ve o ayda Allah'dan dilekte bulunan kimse de mahrum edilmez. (Ravi: Hz. Câbir (r.a.))
Beş şey oruç ve abdestte hayır bırakmaz: Yalan, gıybet, söz taşıma, şehvet nazarı ile harama bakmak, yalan yere yemin etmek. (Ravi: Hz. Enes (r.a.))
- Kim Allah Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar
(Tirmizi, Cihad 3, (1624))
Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez
(Buhari, Savm 29)
Kadir gecesini, kim sevabına inanıp onu kazanmak ümidiyle ihya ederse, geçmiş günahları affedilir
(Müslim, Müsafirin 174, (769); Ebu Davud, Salat 318, (1371); Tirmizi, Savm 83)
Zekat, müslümanlığın köprüsüdür. (Ebud Derda (r.a.))
Resulullah (sav)'a :" Kadir gecesi (Ramazan'ın neresinde?) diye sorulmuştu. O da, Ramazanın tamamında." diye cevap verdi. [Ebu Davud]
"Şurası muhakkak ki, Oruçlunun iftarını açtığı zaman reddedilmeyen makbul bir duası vardır" (Beyhaki)
"Kim yalanı ve onunla ameli terketmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur." [Ebu Hüreyre]
- Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün Ben yanında zikredildigim zaman bana salat okumayan kimsesinin de burnu sürtülsün!
(Tirmizi, Daavat 110, (3539))
- Kim oruçlu olduğu halde unutur ve yerse veya içerse orucunu tamamlasın Çünkü ona Allah yedirip içirmiştir
(Müslim, Sıyam 171,)
"Ramazan ve Kurban bayramının gecelerini ihya eden kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez" [İbni Mace, Taberani]
Kim Allah rızası için bir gün oruç tutarsa, Allah onu yetmiş sene Cehennem ateşinden uzaklaştırır. [Camiüs Sağir]
- Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz
(Tirmizi, Savm 82, (807);
Ramazanda Allah'i zikreden magfiret olunur. Ve o ayda Allah'dan dilekte bulunan kimse de mahrum edilmez. [Hz. Cābir (r.a)]
Kadir gecesini, kim sevabına inanıp onu kazanmak ümidiyle ihya ederse, geçmiş günahları affedilir.. (Müslim, Müsafirin)
Allah'ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle. (Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa'fü anni. ) [Kadir Gecesi Duası]
"Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri,orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir."(Ebû Hüreyre)
"Ramazan" demeyin. Zira Ramazan Aziz ve Celil olan Allah'in isimlerinden bir isimdir. Lakin Ramazan ayı deyin. [Hz. Ebū Hureyre (r.a.)]
Ramazan'da orucunu tutup da Şevval'den de altı gün tutan kimse bütün sene oruç tutmuş gibidir. (Tirmizi)
"Ramazan orucu farz, teravih namazı ise sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibadetle geçirenin günahları affolur." [Nesai]
"Oruçlunun ağzından çıkan koku, Allah indinde misk kokusundan daha hoştur." [Kütüb-i Sitte]
"Oruçlu iken çirkin konuşmayın! Birisi size sataşırsa, Ben oruçluyum deyin.[Buhari]
"Oruçlunun susması tesbih, uykusu ibadet, duası makbul, ameli de çok sevaptır." [Deylemi]
Kadir gecesini, Ramazan'ın son onunda arayın. (Buhârî)
'Oruç sabrın yarısıdır' (Buhari)
Oruç, kişi onu günahlarla delmedikçe, bir kalkandır.[Camius-Sağir]
Sahur berekettir. Öyle ise, bir yudum su içmekle de olsa, onu bırakmayın. Zira Allah ve melekleri sahur yiyene selat ederler. [Ebû Said (r.a.)]
Oruçlarda riya yoktur. Aziz ve Celil olan Allah buyurdu ki: "O Benim içindir. Onun mükafatını bizzat Beni veririm. (Çünkü) Oruçlu yemesini, içmesini Benim için bırakır." [Ebu Hureyre (r.a.)]
"Oruçlarla Kur'anı Kerim, kıyamet gününde kula şefaatçı olurlar. Oruç der ki: "Ey Rabbim! Ben onu gündüz yemekten ve şehvetlerden men ettim. Sen onun hakkında benim şefaatimi kabul et." Kur'anda şöyle der: "Ey Rabbim! Ben onu geceleyin uykudan men ettim. Öyle ise Sen de, benim, onun hakkındaki şefaatimi kabul et. "Ve de şefaatleri kabul olunur. [İbni Amr (r.anhüma)].
Peygamber Efendimizin 151 Tane Hadisi Şerifinin Meali
1 Akılca en mükemmeliniz, Allah'tan en çok korkanınızdır.
2 Sabah namazına çok dikkat ederek geçirmemen gerekir. Çünkü sabah namazında çok büyük faziletler vardır.
3 Kalplerinizi az gülmek ve az yemekle ihyâ ediniz, açlıkla temizleyiniz ki yumuşasın ve parlasın.
4 Çok gülmeyin, çünkü çok gülmek kalbi öldürür.
5 Kıyâmet günü Cennete ilk çağırılacak, varlıkta da darlıkta da Allah'a çok hamdedenlerdir.
6 Kıyâmet gününde ilk hesaplaşacak kimseler, komşulardır.
7 Kıyâmet gününde Âdemoğlu, şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılmaz;
1.Ömrünü nerede ve ne sûretle harcadığından,
2.Yaptığı işleri ne maksatla yaptığından,
3.Malını nereden kazandığından ve nerelere sarfettiğinden,
4-5.Vücudunu, sıhhatini nerede ve ne sûretle yıprattığından.
8 Bütün insanlar günah işler, fakat günah işleyenlerin en hayırlısı, tövbe edenlerdir.
9 Her kim Ramazan'ı tutar, sonra da ona Şevval'den altı gün ilâve ederse, bütün seneyi oruç tutmuş gibi olur.
10 Müslümanların derdini dert edinmeyen onlardan değildir.
11 Kişi haksız olarak bir şeye lânet ederse, o lânet kendine döner.
12 Dünyânın belâ ve fitneden başka hiçbir şeyi kalmadı.
13 Kurban kesiniz. Onunla nefsi temizleyiniz. Bir kimse, gününde kurbanını alır, kıbleye yatırırsa, onun boynuzu, tersi, kanı, kılı ve her zerresi Kıyâmet Günü o kimse için hazır olur. Yere düşen kan, Alah'ın muhâfazasına düşmüş olur. Az infak edin, çok ecir alın.
14 Sana her ne iyilik erişirse Allah'tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi kusurun sebebiyledir.
15 Hiçbir farz namazı kasten terk etme. Kim namazı kasten terk ederse, İlâhı koruma ve teminattan mahrum kalır.
16 Kim, insanların dînî işlerinde Allah'ın faydalı kıldığı bir ilmi gizlerse, Allah, Kıyâmet günü onu ateşten bir gem ile gemler.
17 Kim, insanların kalbini çekmek için kelamın kullanılışını öğrenirse, Allah Kıyâmet günü, ondan ne farz ne nâfile hiçbir ibâdetini kabul etmez!
18 Severken itidalden(ölçüden,sabırdan) ayrılma. Olur ki bir gün darılırsın, dost iken yaptığın aşırı hareketlerden mahcub olursun. Dargın olduğun zamanlarda da itidalden ayrılma. Olur ki bir gün dost olursun. Dargınken yaptığın hareketlerden mahcubiyet hissedersin.
19 Dostunu zaman zaman ziyaret et ki sevgin artsın.
20 Nimetleriyle sizi beslediği için Allah'ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin.
Hadis-i Şerif
21 Fitneden kaçının! Çünkü o esnada dil, (tesir bakımından) kılıç darbesi gibidir.
22 Edepsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Hayâ ise girdiğin şeyi güzelleştirir.
23 Kim her gün farzlar dışında on iki rekat (nâfile) kılarsa Allah onun için cennette mutlakâ bir ev inşa eder.
24 Sen bir cemaate akıllarının almayacağı bir şey söylersen mutlakâ bu, bir kısmına fitne olur.
25 Allah'a ve âhiret gününe îmân eden kimse Ensâr'a buğzetmesin.
26 Şiir vardır ki, hikmettir. Beyân vardır ki, büyüdür.
27 Kulun dili doğru olmadıkça kalbi doğru olmaz. Kalbi doğru olmadıkça da îmânı doğru olmaz.
28 Cehennemi kuşatan surun dört (ayrı) duvarı vardır. Her duvarın kalınlığı kırk yıllık yürüme mesâfesi kadardır.
29 Duâ rahmetin, abdest namazın, namaz Cennetin anahtarıdır.
30 Mü'minin niyeti, amelinden hayırlıdır.
31 Ümmetimden bir grup insan Kur'an'ı muhakkak sûrette okuyacak. Ancak bunlar, okun avı süratle delip geçtiği gibi dinden çıkacaklar.
32 Veyl, cehennemde bir vadidir. Kâfir orada, kırk yıl batar da dibine ulaşamaz.
33 Şeytan tek başına olanla, iki kişi beraber olana sıkıntı verir. Eğer üç kişi olurlarsa onlara sıkıntı veremez.
34 İnsanlar yalnızlıktaki (mahzuru) benim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun yol yapmazdı.
35 Allah yolunda öldürülmem; bana bütün evlerde ve çadırda yaşayanların benim olmasından daha sevgilidir.
36 Mü'min hazırlığı, (malı) avucu içine aldığıdır.
37 Ümmetim yağmur gibidir, evveli mi, âhiri mi daha hayırlıdır bilinmez.
38 Sattığı zaman, satın aldığı vakit ve (alacağını) istediği sırada kolaylık gösterene Allah merhametle muamele etsin.
39 Ne kadar yaşarsan yaşa, sonunda öleceksin; ne kadar seversen sev, sonunda ayrılacaksın; Dilediğini işle muhakkak karşılığını görürsün!
40 Allah gönderdiği her derdin, şifâsını da göndermiştir.
41 Her namazın arkasında Âyetü'l Kürsî 'yi okuyanın cennete girmesine ölümden başkası mâni olamaz (ölünce cennete girer).
42 Kanâat, tükenmez bir hazinedir.
43 Îmân'ın efdali; nerede olursan Allah'ın seninle beraber olduğunu bilmendir.
44 Ticârete devam edin. Çünkü rızkın onda dokuzu ticârettedir.
45 Ya hayır konuş, ya da sus.
46 Müslümanların gizli hallerini araştırmayınız. Kim Müslümanların gizli hallerini araştırırsa Cenâb-ı Hakk onun gizli hallerini açığa vurur. Evinin içinde bile olsa onu rezil eder.
47 Kazancın en hayırlısı, insanın kendi eli ile olan ameli (sanatı, mesleği) ve her bir mebur (hîleden uzak, iyi) ticâret muâmelesidir.
48 Pişmanlık, tövbedir.
49 Kim bir serçeyi gereksizce öldürürse, o serçe kıyâmet günü arşın altından şöyle seslenerek gelir : Sor şuna Yâ Rab! Beni niçin menfaatsiz yere öldürdü.
50 Kim, bir zümreye benzemeye çalışırsa, o, onlardandır.
51 Dinde namazın yeri, vücûtta başın yeri gibidir.
52 Sirkenin balı bozduğu gibi, kötü ahlâk ameli ifsâd eder.
53 Ahlâk güzelliği, kişinin saâdetindendir.
54 Kim, dâvet edilmediği bir yemeğe giderse, hırsız olarak girmiş ve yağmacı olarak çıkmış olur.
55 Bir iş yapmak istediğin zaman iyice düşün. Eğer sonu iyi ve fâideli ise yap. Eğer sonu zararlı ve günah ise terk et.
56 Ezan ile kâmet arasında duâ reddolunmaz.
57 Yazıklar olsun o kimseye ki halkı güldürmek için yalan söyler. Veyl (azâbı) ona, veyl (azâbı) ona, veyl (azâbı) ona.
58 Sabah (namazı vakti) uykusu, rızka mâni olur.
59 Hikmetin başı, Allah korkusudur.
60 Mü'min bir mîde ile; kâfir ise yedi mîde ile yer.
81 Dilini tutmak hikmettir; ne var ki, yapanları pek azdır.
82 Kim bir mü'min kardeşinin ticâretindeki ikâlesini kabul ederse, Cenâb-ı Hakk da âhirette onun hatalarını bağışlar (düştüğü yerden kaldırır) mü'min kardeşine gösterdiği kolaylıktan dolayı onu mağfiret eder.
83 Yalan yere yemîn etmek, evleri ıssız bırakır.
84 Kim, aza şükretmezse, çoğa şükretmez.
85 Duâ ibâdetin ta kendisidir.
86 Her ki mAllah'a itâat etmemeye yemin ederse, Allah'a itâat etsin (ve yemin keffâretini versin) ve her kim âsî olmaya yemin ederse Allah'a âsî olmasın (ve yeminin keffâretini versin.)
87 Kim bir şey üzerine yemin eder de başka bir şeyi yemin ettiği şeyden daha hayırlı görürse, hayırlı olan şeyi yapsın, yemininden dolayı keffâret versin.
88 Kim, iki çenesi (dil) ile iki bacak arası (ırzı)na sâhip olursa, cennete girer.
89 Günahtan tövbe ederek dönen, hiç günah işlememiş gibidir.
90 İlme mâni olmak helâl olmaz.
91 Kim kırk sabah ihlâs (üzerine ibâdete devam) ederse kalbindeki hikmet menbaı lisânında zuhûr eder.
92 Dünyâda, gârîb gibi veya yolcu gibi ol ve kendini ashâb-ı kubur (kabirdekiler)den say!
93 Musîbetleri, hastalıkları ve sadakayı gizlemek salihlik hazînelerindendir.
94 Bir âlim, şeytana karşı, (ibâdete devâm eden) bin âbidden çetindir.
95 Kişinin iyiliği kendini sevindirir, kötülüğü de üzerse, işte o mü'mindir.
96 Doğru bir tacir, (kıyamet günü) peygamberler, sıdııklar ve şihitlerle beraber (haşr) olacaktır.
97 Ashâbımdan birisi bir yerde ölürse, kıyâmet günü onların nûru ve önderi olarak dirilir.
98 Nebî (s.a.v.) üzerine salavât okumak köle âzât etmekten efdaldir.
99 Kim bir ayıbı (bulunan malı), o (kusuru)nu açıklamadan satarsa, Allah'ın dâimî gazabı içinde kalır ve melekler durmadan ona lânet eder.
100 Ya âlim ol, ya talebe ol, ya da onları seven ol, dördüncüsü olma, helâk olursUN
101 Allâh'ım fayda getirmeyen ilimden sana sığınırım.
102 Kimin ilmi artar da zühdü artmazsa, onun sâdece Allah'tan uzaklaşması artmış demektir.
103 Kim, bildiği bir ilimden suâl edilir de onu gizlerse, kıyâmet günü ağzı, ateşten bir gem ile gemlenir.
104 Kıyamet yaklaştı, halbuki insanların dünyâya karşı ancak hırsları artıyor. Dünyâ, ancak onların (Cenâb-ı Hakk'a) uzaklıklarını ziyâdeleştirir.
105 İki nîmet vardır ki, insanların pek çoğu her ikisinden de aldanmışlardır: Sıhhat ve boş vakit!
106 Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa, sanki gecenin yarısını (namaz ile ihyâ etmiş) ayakta durmuş gibi olur. Kimde sabah namazını cemâatle kılarsa sanki gecenin tamamında namaz kılmış gibi olur.
107 Üç nevi insana merhamet edin: Bir kavmin fakir düşmüş zenginine, zelîl olmuş azîzine ve bir de ahmakların ve câhillerin oyuncağı olmuş âlime!
108 Âdemoğlunun sözlerinin hepsi aleyhinedir. Ancak mâfura (dinin güzel gördüklerini) emir veya münkerden (dinin kötü gördüklerinden) nehiy veyahut Yüce Allah'ı zikir bundan müstesnâdır.
109 Kim iki kız çocuğunu (büluğ çağına) ulaşıncaya kadar besler (terbiye ederse) kıyâmet günü, o benimle (şöyle olduğumuz hâlde) gelir. (buyurdu ve iki parmağını bir araya getirdi.)
110 Bir topluluk (Allah'ı) zikretmek üzere toplanmaya görsünler, ille kendilerine 'mağfiret edilmiş kalkınız' denilir de oradan öyle dağılırlar.
111 Kim Allah'a kavuşmaktan hoşlanırsa, Allah da onun kavuşmasından hoşlanır; kim Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da onun kavuşmasından hoşlanmaz.
112 Dünyâdan yüz çevirmek, kalbi ve bedeni rahatlatır. Dünyâya tama' etmek ise keder ve hüznü uzun kılar.
113 Kim, îmânın tadını bulmayı severse, sevdiğini sâdece Allah için sevsin!
114 Muhakkak şeytan, çok kere sizi ilim ile meşgul etmek sûretiyle amelden alıkor.
115 Şeytan ilim öğren, öğrenmeden amele lüzûm yok der ve dâimâ ilmi teşvik eder, ameli sona bıraktırır, derken adam amel etmeden ölür gider.
116 Kimin üç kızı veya üç kız kardeşi, iki kızı veya iki kız kardeşi bulunur da onları gözetmeyi güzel yapar ve onlar hakkında Allah'tan korkarsa karşılığında kendisi için cennet vardır.
117 Kimin barındırdığı, esirgediği ve terbiyesiyle meşgul olduğu üç kız (evlâdı) varsa elbette ona cennet vâcip olur. (Denildi ki: 'Yâ Rasûlallâh! İki kızı varsa') İki kızı varsa da..
118 Gizli sadaka, Rabb'in gazabını söndürür.
119 Hayânın hepsi hayırlıdır.
120 İnsanların kıymetini bilmedikleri iki tane nimet vardır. Biri sağlık, biri de boş vakittir.
121 Kendisine yumuşaklık verilen kimseye, dünya ve âhiret iyilikleri verilmiştir.
122 Allahü teâlânın kula en yakın olduğu zaman gecenin ikinci yarısıdır. O saatte Allahü teâlâyı zikredenlerden olabiliyorsan ol!
123 Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh”ı çok söyle. Çünkü o, Cennet hazinesidir.
124 Ekmeğe saygı duyun! Kim sofradaki ekmek kırıntılarını yerse günahları bağışlanır.
125 Ekini hasat ettiğiniz zaman, fakirlerin haklarını verin ve israf etmeyin! Allahü teâlâ israf edenleri elbette sevmez.
126 Hasta ziyâretine gittiğinizde ona, ömrü ve hastalığı hususunda güzel sözler söyleyip, ümit veriniz!
127 Bir mümin namaz kılmaya başlayınca, Cennet kapıları onun için açılır. Rabbi ile arasında bulunan perdeler kalkar. Bu hâl namaz bitinceye kadar devam eder.
128 Allahü teâlâ, bana farzları yerine getirmemi emrettiği gibi, insanlarla güzel geçinmemi de emretti.
129 Gıybet, insanın sevabını ve iyi amellerini, ateşin kuru odunu yaktığı gibi yakar.
130 İnsanlar içinde, kadın üzerinde en fazla hak sahibi kocası, erkeğin üzerinde de anasıdır.
131 Allahü teâlâ her Cumâ günü 600 000 kişiyi Cehennemden azat eder. Bunların hepsi Cehenneme lâyık olup Cumâ gününün bereketi ile Cehennemden çıkarılır.
132 Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emânetidir. Onlara yumuşak olunuz ve iyilik ediniz!
133 İnsanların dünyada endişesi en büyük olanı mümin kimsedir. Çünkü hem dünyası, hem de âhıreti için endişelidir.
134 Her nemâzdan sonra, üç kerre Estagfirullahel’azîm ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyel-kayyûme ve etübü ileyh okuyanın bütün günâhları afv olur.
135 İstigfâra devâm edeni, çok okuyanı, Allahü teâlâ, derdlerden, sıkıntılardan kurtarır. Onu, hiç ummadığı yerden rızklandırır.
136 Yâ Ebâ Hüreyre! Kuşluk namazını terk etme! Cennetin bir kapısı vardır ki, ona “Duhâ kapısı” derler. Bu kapıdan yalnız kuşluk namazı kılanlar girer.
137 Her kim sabahleyin üç defa "Eûzü billâhissemî'il'alîmi mineş-şetânirracîm" dedikten sonra Haşr sûresinin son üç âyeti (Hüvallâhüllezî..) okursa, Allah, ona akşama kadar bağışlamasını dileyerek yetmişbin melek görevlendirir. O kimse o gün ölürse şehid olarak ölür. Akşamleyin ölürse yine böyledir.
138 Gece uyanınca, şu duâyı okuyan, her istediğine nâil olur: “Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr sübhanellahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm.
139 Her kim Ramazân-ı şerîf gecesi seher vaktinde kalkıp namaz kılmakla meşgul olsa ve ibâdet etmeğe niyyet eylese, kirâmen kâtibîn melekleri derler ki, Hak teâlâ hazretleri sana rahmet eylesin, ömrünü bereketli kılsın! Döşeği dahî der ki, Hak teâlâ hazretleri senin ayağını sırat üzerinde muhkem eylesin ve selâmet ihsân buyursun. Abdest alınca, su dahî der ki, Hak teâlâ hazretleri, senin kalbini temiz eylesin! Nihâyet bu kul namaz kılmağa başlayınca, Hak teâlâ hazretleri azamet-i şânıyla buyurur ki: “Ey benim kulum, ne istersen iste! Dileğini yerine getireceğim.
140 Zikrin en hayırlısı gizli olanı, rızkın en hayırlısı da yetecek kadar olanıdır. [Ahmed b. Hanbel]
141 Bir edepsizliğin cezası bir hayrı işleyememektir.
142 Çok kaygı çekme, mukadder olan olur, takdir olunan rızkın da sana gelir.
143 Her paslanmanın cilası vardır. Kalbin cilası da esteğfirullah demektir.
144 Bir kimse riyaya, yaptırdıklarını işittirmeye başlarsa bundan vazgeçinceye kadar Allah'ın gazabındadır.
145 Hicretin efdali Allah'ın hoşlanmadığını terketmektir.
146 Müslümanla alakayı kesmek onun kanını dökmek gibidir.
147 Bir kimse bir mazlumla onun hakkını alıncaya kadar yürüse ayaklarının kaydığı günde Hak Teala onun iki ayağını sabit kılar.
148 Erteleyenler helak olmuştur.
149 Bir zaman sonra benim ümmetim de 73 fırkaya ayrılır, bunlardan ancak bir tanesi kurtulur.
150 Cehennemden kurtulan fırka; benim ve ashabımın gitdiği yolda olanların fırkasıdır.
151 Kim ki kurban kesmeye malî kudreti yerinde olur da kesmezse, o kimse namazgâhımıza sakın yaklaşmasın.Alıntıdır.
Hadîs-î Şeriflerde Hac ve Umre
1. عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ خَطَبَنَا رَسُولُ اللّٰهِ قفَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ! كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْحَجُّ. قَالَ: فَقَامَ الْأَقْرَعُ بْنُ حَابِسٍ فَقَالَ: أَفِي كُلِّ عَامٍ يَا رَسُولَ اللّٰهِ ؟ فَقَالَ: لَوْ قُلْتُهَا لَوَجَبَتْ، وَلَوْ وَجَبَتْ لَمْ تَعْمَلُوا بِهَا، وَلَمْ تَسْتَطِيعُوا أَنْ تَعْمَلُوا بِهَا، الْحَجُّ مَرَّةٌ، فَمَنْ زَادَ فَهُوَ تَطَوُّعٌ.
İbn-i Abbas'tan (r.a.) rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.s.)bize hitap ederek şöyle buyurdu: Ey insanlar! Hac size farz kılındı. Bunun üzerine el-Akra' b. Hâbis ayağa kalkarak: - Ey Allah'ın elçisi! Hac her yıl mı (bize) farzdır? diye sordu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.)şöyle buyurdu: - Yok, hayır. Bir defadır. Kim daha fazla yapacak olursa, o nâfiledir." (Müslim; “Hac”, 412; Tirmizî, “Hac”, 5, Tefsir-i Sûre (5), 15. Nesâî, “Menâsik”; “ 1. İbn-i Mâce; “Menâsik”, 2; Dârimî; “Menâsik”; 4; Ahmed b. Hanbel, I, 255, 292, 301, 321, 325; II- 508. )
2. عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ خَطَبَنَا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ « أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ فَرَضَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ الْحَجَّ فَحُجُّوا » . فَقَالَ رَجُلٌ أَكُلَّ عَامٍ يَا رَسُولَ اللّٰهِ فَسَكَتَ حَتَّى قَالَهَا ثَلاَثًا فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ « لَوْ قُلْتُ نَعَمْ لَوَجَبَتْ وَلَمَا اسْتَطَعْتُمْ
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Allah’ın Elçisi bize konuşma yaptı ve,- “Ey insanlar! Allah size haccı farz kılmıştır, haccediniz” buyurdu. Bir sahâbî, - “Ey Allah’ın Elçisi! Her yıl mı?” diye sordu. Peygamberimiz, sükût etti cevap vermedi. Sahâbî sorusunu üç defa tekrarladı, bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.), - “Eğer ‘evet’ deseydim her yıl hac yapmak farz olurdu, buna gücünüz yetmezdi” cevabını verdi. ( Müslim, “Hac”, 412. bk. İbn Mâce, “Menâsik”, 2.)
3. عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ سُئِلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَيُّ الْأَعْمَالِ أَفْضَلُ؟ قَالَ: إِيمَانٌ بِا للّٰهِ وَرَسُولِهِ. قِيلَ: ثُمَّ مَاذَا؟ قَالَ: جِهَادٌ فِي سَبِيلِ اللّٰهِ. قِيلَ: ثُمَّ مَاذَا؟ قَالَ: حَجٌّ مَبْرُورٌ.
Ebu Hureyre’den (r.a.) rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir: "Peygamber (s.a.s.) 'e: - Amellerin hangisi daha fazîletlidir? diye sorulunca, o şöyle buyurmuştur: - Allah'a ve Rasûlüne îmân etmektir. -Sonra hangisidir? diye sorulunca, şöyle buyurmuştur: - Allah yolunda cihâddır. - Sonra hangisidir? diye sorulunca, şöyle buyurmuştur: - Kabul olunmuş hacdır." (Buhârî; “Hac”, 4; “ İman”, 18; Müslim, “İman”, 135.)
4. عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ وَإِقَامِ الصَّلاَةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ وَحَجِّ الْبَيْتِ وَصَوْمِ رَمَضَانَ
İbni Ömer (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak." (Buhârî, “Îmân”, 1, 2; Tefsîru sûre (2), 30; Müslim, “Îmân”, 19–22. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 3; Nesâî, îmân 13.)
5. عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رَضِىَ ا للّٰهُ عَنْهُ قَالَ سَمِعْتُ النَّبِىَّ صَلَّى ا للّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ مَنْ حَجَّ للّٰهِ فَلَمْ يَرْفُثْ وَلَمْ يَفْسُقْ رَجَعَ كَيَوْمِ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ
Ebû Hüreyre (r.a.) dedi ki, ben Resûlullah (s.a.s.) ‘ın şöyle buyurduğunu işittim: "Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse, annesinden doğduğu gündeki gibi günahsız olarak (evine) döner." (Buhârî, “Hac”, 4, “Muhsar”, 10)
6. عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رَضِىَ ا للّٰهُ عَنْهُ - أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الْعُمْرَةُ إِلَى الْعُمْرَةِ كَفَّارَةٌ لِمَا بَيْنَهُمَا ، وَالْحَجُّ الْمَبْرُورُ لَيْسَ لَهُ جَزَاءٌ إِلاَّ الْجَنَّةُ
Ebû Hüreyre (r.a.) 'den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Umre ibadeti, daha sonraki bir umreye kadar işlenecek günahlara kefârettir. Mebrûr haccın karşılığı ise, ancak cennettir." (Buhârî, “Umre”, 1; Müslim, “Hac”, 437. Ayrıca bk. Tirmizî, “Hac”, 88; Nesâî, “Menâsik”, 3, 5, 77; İbni Mâce, “Menâsik”, 3.)
7. عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، عَنْ رَسُولِ اللّٰهِ ـ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ـ أَنَّهُ قَالَ الْحُجَّاجُ وَالْعُمَّارُ وَفْدُ اللَّهِ إِنْ دَعَوْهُ أَجَابَهُمْ وَإِنِ اسْتَغْفَرُوهُ غَفَرَ لَهُمْ
Ebû Hüreyre (r.a.) 'den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Hac ve Umre yapanlar Allah'ın misafirleridir. O'ndan birşey isterlerse, onlara cevap verir. Af isterlerse, onları affeder. " (İbn Mâce, “Menâsik”, 5).
8. عَنْ عُمَرَ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ تَابِعُوا بَيْنَ الْحَجِّ وَالْعُمْرَةِ فَإِنَّ الْمُتَابَعَةَ بَيْنَهُمَا تَنْفِي الْفَقْرَ وَالذُّنُوبَ كَمَا يَنْفِي الْكِيرُ خَبَثَ الْحَدِيدِ
Hz. Ömer (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: " Hac ve umreyi peşi peşine yapınız. Bu ikisi, körüğün; demir, altın ve gümüşün pasını yok ettigi gibi, fakirliği ve günâhları yok eder. Mebrûr haccın sevabı ancak cennettir" (Tirmizî, “Hac”, 2; Nesâî, “Hac”, 6; İbn Mâce, “Menâsik”, 3)
9. عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ امْرَأَةً مِنْ خَثْعَمَ سَأَلَتِ النَّبِىَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ غَدَاةَ جَمْعٍ فَقَالَتْ يَا رَسُولَ اللّٰهِ فَرِيضَةُ اللّٰهِ فِى الْحَجِّ عَلَى عِبَادِهِ أَدْرَكَتْ أَبِى شَيْخًا كَبِيرًا لاَ يَسْتَمْسِكُ عَلَى الرَّحْلِ أَفَأَحُجُّ عَنْهُ قَالَ نَعَمْ
İbn Abbas (r.a)’tan rivâyete göre; Has’am kabilesinden bir kadın Müzdelife günü Rasûlullah (s.a.s)’e: “Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’ın kullarına farz kıldığı hac ihtiyar babama da farz oldu. Babam yolculuk yapmaya dayanamaz, onun yerine ben haccedebilir miyim?” dedim. Peygamber (s.a.v)’de: “Evet” buyurdu.( Nesai, “Menâsikü'l-Hac”, 9; Ayrıca bkz. Buhârî, “Hac”, 1, “Cihâd”, 154, 162, 192, “Edeb”, 68; Müslim, “Hac”, 407, “Fedâilü's–sahâbe”, 135, 137.)
10. عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ يَعْمَرَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْحَجُّ عَرَفَاتٌ الْحَجُّ عَرَفَاتٌ الْحَجُّ عَرَفَاتٌ أَيَّامُ مِنًى ثَلاَثٌ ( فَمَنْ تَعَجَّلَ فِى يَوْمَيْنِ فَلاَ إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَنْ تَأَخَّرَ فَلاَ إِثْمَ عَلَيْهِ ) وَمَنْ أَدْرَكَ عَرَفَةَ قَبْلَ أَنْ يَطْلُعَ الْفَجْرُ فَقَدْ أَدْرَكَ الْحَجَّ
Abdurrahman b. Ya’mer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Hac arafattır, Hac arafattır, Hac arafattır, Minâ günleri ise üç gündür.” “... Kim iki gün içerisinde Minâ’dan Mekke’ye dönerse ona günah yoktur, kim de geri kalırsa yolunu Allah ve kitapla bulduğu takdirde günaha girmemiş olur...” (Bakara,2/ 203) Fecr doğmadan önce Arafat’a yetişen kişi Hacca yetişmiş olur. (Tirmizi, “Tefsîru'l-Kur'ân”, 2)
11. قَالَتْ عَائِشَةُ إِنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ مَا مِنْ يَوْمٍ أَكْثَرَ مِنْ أَنْ يُعْتِقَ اللّٰهُ فِيهِ عَبْدًا مِنَ النَّارِ مِنْ يَوْمِ عَرَفَةَ وَإِنَّهُ لَيَدْنُو ثُمَّ يُبَاهِى بِهِمُ الْمَلاَئِكَةَ فَيَقُولُ مَا أَرَادَ هَؤُلاَءِ .Âişe (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Allah, hiçbir günde, arefe günündeki kadar bir kulu ateşten çok azat etmez. Allah mahlukata rahmetiyle yaklaşır ve meleklere karşı onlarla iftihar ederek "Bunlar ne diliyorlar?" buyurur" (Müslim, "Hac", 436; İbn Mâce, "Menâsik", 56)
Sabah ve Akşamları Kolayca Okunabilecek Zikirler Nelerdir?
1-) 3 Kere İhlas, Felak ve Nas sureleri okunur.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim bunları (İhlas, Felak ve Nas) sabahladığı ve akşamladığı zaman üç kere okursa her şeye karşı onu korur.” (Ebu Davud, Tirmizi)
2-) (10 Kere) لَا إلَه إلّا اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلُّ شَيْءِ قَدِير
(Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerike lehû, lehu’l mulku ve lehul hamdu ve huve ala kulli şey’in kadir)
Anlamı: Allah’tan başka hak ilah yoktur. O tektir ve ortağı yoktur. Mülk O’nun ve hamd O’nadır. Ve O, her şeye güç yetirendir.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Bunu günde yüz defa söyleyen, on köle azad etmiş kadar sevap alır. Bununla ona yüz hasene yazılır, ondan yüz günah silinir. Akşamlayıncaya kadar o gün, şeytandan korunur. Bundan daha çok amel işleyen bir adamdan başka hiç kimse onun fazliletlisini getiremez.” (Buhari)
Ebu Davud ve İbn Mace’nin rivayetinde 10 kere okursa olarak geçer…
3-) (100 Kere) سُبْحـانَ اللهِ وَبِحَمْـدِهِ
(Subhanâllahi ve bihamdihi)
Anlamı: Allah’ı kendisine hamdederek tüm noksanlıklardan tenzih ederim.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sabahladığı ve akşamladığı zaman yüz kere bunu söyleyen kimse, başkası da onun kadar veya daha çok söylemedikçe; kıyamet gününe onun getirdiğinden daha faziletli bir amel getiremez." (Muslim)
4-) (100 Kere) أسْتَغْفِرُ اللَّهَ وَ أتُوبُ إلَيْهِ
(Estağfirullah ve etûbu ileyhi)
Anlamı: Allah’tan mağfiret diler ve O’na tevbe ederim.” (Buhari, Muslim)
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki ben günde
yetmiş kereden fazla Allah’tan bağışlanma diler ve O’na tevbe ederim.”
(Buhari, Fethu’l Bari 11/101)
5-) “Allah’ım! Sen benim Rabbimsin! Senden başka hak ilah yoktur. Beni Sen
yarattın ve ben Senin kulunum. Gücüm yettiğince Sana verdiğim ahd ve
va’d üzereyim. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Üzerime olan
nimetini ve günahlarımı kabul ve itiraf ediyorum. Beni bağışla. Şüphesiz
günahları ancak Sen bağışlarsın.
اللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّي لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ خَلَقْتَنِي وَأَنَا
عَبْدُكَ وَأَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ ، أَعُوذُ
بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ ،
وَأَبُوءُ بِذَنْبِي فَاغْفِرْ لِي إِنَّهُ لا يَغْف الذُّنُوبَ إِلا أَنْت
(Allahumme ente rabbi lâ ilâhe illâ ente halakteni ve ene abduke ve ene alâ ahdike ve va’dike ma isteda’tu, eûzu bike min şerri ma sana’tu ebûu leke bini’metike aleyye ve ebûu bi zenbi fağfirli innehû lâ yağfezzunûbe illâ ente)
“Kim bunu akşamladığı vakit içtenlikle inanarak söyler de o gece ölürse cennete girer. Sabahladığı vakit yaparsa da böyledir.” (Buhari)
6-) (3 Kere) بِسْمِ الله الّذِي لا يَضُرّ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ في الأرْضِ وَلا في السّمَاءِ وَهُوَ السّمِيعُ العَلِيمُ
(Bismillâhillezi lâ yedurru mea ismihi şey’un fi’l ardi ve lâ fi’s-semâi ve huve’s-semi’ul alim)
Anlamı: İsmiyle yerde ve gökte hiç bir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın adıyla. O, hakkıyla işiten ve her şeyi bilendir.”
“Sabah ve akşam üç kere söyleyene hiç bir şey zarar vermez.” (Ebu Davud, Tirmizi)
7-) (7 Kere) حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
(Hasbiyâllahû lâ ilâhe illâ huve aleyhi tevekkeltu ve huve rabbu’l arşi’l azim)
Anlamı: Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O yüce Arş’ın sahibidir.” (Tevbe 129)
Rasulullah (sav) Tevbe Suresinin 129. ayeti için şöyle buyurdu: “Kim bunu sabahladığı ve akşamladığı zaman yedi kere söylerse, onu üzen dünya ve ahiret işlerine Allah kafidir.” (Ebu Davud (4/321)
8-) (3 Kere) رَضيـتُ بِاللهِ رَبَّـاً وَبِالإسْلامِ ديـناً وَبِمُحَـمَّدٍ صلى الله عليه وسلم نَبِيّـاً
(Radîtu billâhi rabben ve bi’l islami dinen ve bimuhammedin sallâllahû aleyhi ve selleme nebiyyen)
Anlamı: "Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan, nebi olarak Muhammed (s.a.v)’den razı oldum.”
İbn Abbas (ra) Rasulullah’ı (sas) şöyle derken işittim:
-“Kim
Rabb olarak Allah’dan, din olarak İslam’adan, Rasul olarakta
Muhammed’den razı olursa imanın zevkini almış tadına bakmıştır.
(Müslim(1/239) K. İman B. 11 Hds no: 56)
– Ebu Said el-Hudri radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Ya
Eba Said! Herkim Rab olarak Allah’tan din olarak İslam’dan ve Nebi
olarak Muhammed’den razı olursa cennet onun için vaciptir’ buyurdu.
(Müslim 1884/116)
9-) (3 Kere) سُبْحـانَ اللهِ وَبِحَمْـدِهِ عَدَدَ خَلْـقِه ، وَرِضـا نَفْسِـه ، وَزِنَـةَ عَـرْشِـه ، وَمِـدادَ كَلِمـاتِـه
(Subhanâllahi ve bihamdihi adede halkihi, ve ridâ nefsihi, ve zinete arşihi, ve midâde kelimâtihi)
“Yarattıklarının sayısınca kendisinin razı olacağı kadar, arşının ağırlığı ve kelimelerinin çokluğunca hamdederek Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim.” (Muslim)
10-) (3 Kere) أَعـوذُ بِكَلِمـاتِ اللّهِ التّـامّـاتِ مِنْ شَـرِّ ما خَلَـق
(Eûzu bikelimâtillahi’t-temmâti min şerri ma halak)
Anlamı: Yarattıklarının şerrinden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınırım.
“Kim akşamladığı zaman bunu 3 kere söylerse o gecenin humması ona zarar vermez.”
(Ahmed, Nesai)
11-) (10 Kere) اللهم صل وسلم على نبينا محمد
(Allahumme salli ve selleme alâ nebiyyinâ muhammed)
“ Allah’ım Nebimiz Muhammed’e salat ve selam eyle.” (Taberani)
1-) 3 Kere İhlas, Felak ve Nas sureleri okunur.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kim bunları (İhlas, Felak ve Nas) sabahladığı ve akşamladığı zaman üç kere okursa her şeye karşı onu korur.” (Ebu Davud, Tirmizi)
2-) (10 Kere) لَا إلَه إلّا اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلُّ شَيْءِ قَدِير
(Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerike lehû, lehu’l mulku ve lehul hamdu ve huve ala kulli şey’in kadir)
Anlamı: Allah’tan başka hak ilah yoktur. O tektir ve ortağı yoktur. Mülk O’nun ve hamd O’nadır. Ve O, her şeye güç yetirendir.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Bunu günde yüz defa söyleyen, on köle azad etmiş kadar sevap alır. Bununla ona yüz hasene yazılır, ondan yüz günah silinir. Akşamlayıncaya kadar o gün, şeytandan korunur. Bundan daha çok amel işleyen bir adamdan başka hiç kimse onun fazliletlisini getiremez.” (Buhari)
Ebu Davud ve İbn Mace’nin rivayetinde 10 kere okursa olarak geçer…
3-) (100 Kere) سُبْحـانَ اللهِ وَبِحَمْـدِهِ
(Subhanâllahi ve bihamdihi)
Anlamı: Allah’ı kendisine hamdederek tüm noksanlıklardan tenzih ederim.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sabahladığı ve akşamladığı zaman yüz kere bunu söyleyen kimse, başkası da onun kadar veya daha çok söylemedikçe; kıyamet gününe onun getirdiğinden daha faziletli bir amel getiremez." (Muslim)
4-) (100 Kere) أسْتَغْفِرُ اللَّهَ وَ أتُوبُ إلَيْهِ
(Estağfirullah ve etûbu ileyhi)
Anlamı: Allah’tan mağfiret diler ve O’na tevbe ederim.” (Buhari, Muslim)
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki ben günde
yetmiş kereden fazla Allah’tan bağışlanma diler ve O’na tevbe ederim.”
(Buhari, Fethu’l Bari 11/101)
5-) “Allah’ım! Sen benim Rabbimsin! Senden başka hak ilah yoktur. Beni Sen
yarattın ve ben Senin kulunum. Gücüm yettiğince Sana verdiğim ahd ve
va’d üzereyim. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Üzerime olan
nimetini ve günahlarımı kabul ve itiraf ediyorum. Beni bağışla. Şüphesiz
günahları ancak Sen bağışlarsın.
اللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّي لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ خَلَقْتَنِي وَأَنَا
عَبْدُكَ وَأَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ ، أَعُوذُ
بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ ،
وَأَبُوءُ بِذَنْبِي فَاغْفِرْ لِي إِنَّهُ لا يَغْف الذُّنُوبَ إِلا أَنْت
(Allahumme ente rabbi lâ ilâhe illâ ente halakteni ve ene abduke ve ene alâ ahdike ve va’dike ma isteda’tu, eûzu bike min şerri ma sana’tu ebûu leke bini’metike aleyye ve ebûu bi zenbi fağfirli innehû lâ yağfezzunûbe illâ ente)
“Kim bunu akşamladığı vakit içtenlikle inanarak söyler de o gece ölürse cennete girer. Sabahladığı vakit yaparsa da böyledir.” (Buhari)
6-) (3 Kere) بِسْمِ الله الّذِي لا يَضُرّ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ في الأرْضِ وَلا في السّمَاءِ وَهُوَ السّمِيعُ العَلِيمُ
(Bismillâhillezi lâ yedurru mea ismihi şey’un fi’l ardi ve lâ fi’s-semâi ve huve’s-semi’ul alim)
Anlamı: İsmiyle yerde ve gökte hiç bir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın adıyla. O, hakkıyla işiten ve her şeyi bilendir.”
“Sabah ve akşam üç kere söyleyene hiç bir şey zarar vermez.” (Ebu Davud, Tirmizi)
7-) (7 Kere) حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
(Hasbiyâllahû lâ ilâhe illâ huve aleyhi tevekkeltu ve huve rabbu’l arşi’l azim)
Anlamı: Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O yüce Arş’ın sahibidir.” (Tevbe 129)
Rasulullah (sav) Tevbe Suresinin 129. ayeti için şöyle buyurdu: “Kim bunu sabahladığı ve akşamladığı zaman yedi kere söylerse, onu üzen dünya ve ahiret işlerine Allah kafidir.” (Ebu Davud (4/321)
8-) (3 Kere) رَضيـتُ بِاللهِ رَبَّـاً وَبِالإسْلامِ ديـناً وَبِمُحَـمَّدٍ صلى الله عليه وسلم نَبِيّـاً
(Radîtu billâhi rabben ve bi’l islami dinen ve bimuhammedin sallâllahû aleyhi ve selleme nebiyyen)
Anlamı: "Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan, nebi olarak Muhammed (s.a.v)’den razı oldum.”
İbn Abbas (ra) Rasulullah’ı (sas) şöyle derken işittim:
-“Kim
Rabb olarak Allah’dan, din olarak İslam’adan, Rasul olarakta
Muhammed’den razı olursa imanın zevkini almış tadına bakmıştır.
(Müslim(1/239) K. İman B. 11 Hds no: 56)
– Ebu Said el-Hudri radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Ya
Eba Said! Herkim Rab olarak Allah’tan din olarak İslam’dan ve Nebi
olarak Muhammed’den razı olursa cennet onun için vaciptir’ buyurdu.
(Müslim 1884/116)
9-) (3 Kere) سُبْحـانَ اللهِ وَبِحَمْـدِهِ عَدَدَ خَلْـقِه ، وَرِضـا نَفْسِـه ، وَزِنَـةَ عَـرْشِـه ، وَمِـدادَ كَلِمـاتِـه
(Subhanâllahi ve bihamdihi adede halkihi, ve ridâ nefsihi, ve zinete arşihi, ve midâde kelimâtihi)
“Yarattıklarının sayısınca kendisinin razı olacağı kadar, arşının ağırlığı ve kelimelerinin çokluğunca hamdederek Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim.” (Muslim)
10-) (3 Kere) أَعـوذُ بِكَلِمـاتِ اللّهِ التّـامّـاتِ مِنْ شَـرِّ ما خَلَـق
(Eûzu bikelimâtillahi’t-temmâti min şerri ma halak)
Anlamı: Yarattıklarının şerrinden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınırım.
“Kim akşamladığı zaman bunu 3 kere söylerse o gecenin humması ona zarar vermez.”
(Ahmed, Nesai)
11-) (10 Kere) اللهم صل وسلم على نبينا محمد
(Allahumme salli ve selleme alâ nebiyyinâ muhammed)
“ Allah’ım Nebimiz Muhammed’e salat ve selam eyle.” (Taberani)
Bereket Duası (Karınca Duası) Arapça Okunuşu ve Türkçe Okunuşu ve Meali
"Karınca duası diye bir dua var mıdır? Kaynağı nedir? Karınca duasının Türkçesi, anlamı ve okumanın fazileti nedir? Karınca duasının Arapçası, yazılışı ve okunuşu…"
Halk arasında Hz. Süleyman (a.s.) döneminde yaşanan kuraklık sırasında bir karıncanın yağmur yağması amacıyla yaptığı dua olduğuna inanılan ve bu sebeple “karınca duası” denilen dua, güvenilir hadis kaynaklarında yer almamaktadır. Halk arasında yaygın olan bu duanın içeriği, Esmâ-i Hüsna’nın bir bölümü, Allah Teala’ya yönelik bazı hitaplar ve bereket talebinden ibarettir. İçeriğinde dine aykırı bir yön bulunmayan söz konusu duayı okumakta sakınca görülmemiştir fakat bu dua kaynaklarda geçmediği için Hz. Peygamberimizin (s.a.v) rivayet ettiğini söylemek uygun değildir.
KARINCA (BEREKET) ARAPÇA YAZILIŞI
أَللَّهُمَّ رَبَّ جَبْرَائِيلَ وَمِيكَائِيلَ وَإِسْرَافِيلَ وَعَزْرَائِيلَ وَإِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَمُنَزِّلَ البَرَكَاتِ وَمُنْزِلَ التَّوْرَاتِ وَالإِنْجِيلِ وَالزَّبُورِ وَالفُرْقَانِ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ العَلِيِّ العَظِيمِ.لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ المَلِكُ الحَقُّ المُبِينِ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ صَادِقُ الوَعْدِ الأَمِينِ. إِنَّ اللهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو القُوَّةِ المَتِينِ.يَا اللهُ، يَا اللهُ، يَا اللهُ، يَا رَبِّ، يَا رَبِّ، يَا رَبِّ، يَا حَيُّ، يَا حَيُّ، يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ يَا ذَا الجَلاَلِ وَالإِكْرَامِ أَسْئَلُكَ بِاسْمِكَ العَظِيمِ أَنْ تَرْزُقَنِي رِزْقًا حَلاَلاً طَيِّبًا بِرَحْمَتِكَ يَا أَرْحَمَ الرَّحِمِينَ.
ﻳَﻣْﻠِﻴﺧَﺎ ﻤِﺜْﻟِﻴﻧَﺎ ﻤَﻜْﺜَﻟِﻴﻧَﺎ ﻣَﺮْﻧﻮُﺶْ ﺪَﺒَﺮْﻧُﻮﺶْ ﺸَﺎﺬَﻧﻮُﺶْ ﻜَﻔَﺸْﻄَﻄَﻴّﻮﺶْ ﻗِﻄْﻣِﻴﺮْ
KARINCA (BEREKET) DUASI – Karınca Duası Okunuşu
“Allahümme ya Rabbi Cebrâîle ve Mîkâile ve İsrâfile ve Azrâile ve İbrahime ve İsmaile ve İshaka ve Yakube ve münzilel berakâti vet Tevrâti vez-Zebûri vel İncili vel Furkan. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illa billahil aliyyil azim. Lâ ilâhe illallahül melikül hakkul mübin. Muhammedü-Resülüllahi sadikul va’dil emin. Ya Rabbi, Ya Rabbi, Ya Hayyu, Ya Kayyum, Ya zel Celali vel İkram. Es’elüke ya Rabbel arşil azimi en yerzükani rizkan halalen tayyiben birahmetike ya erhamer Rahimin. Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernüş, Debernüş, Şazenüş, Kefetatayyuş, Kıtmîr.”
KARINCA (BEREKET) DUASI ANLAMI
“Ey Cebrailin, Mikailin, İsrafilin, Azrailin, İbrahimin İsmailin, İshak ve Yakubun Rabbi Allahım, ey bereketleri indiren, Tevrat, Zebur, İncil ve Kuranı indiren Rabbim. Güç ve kudret yalnızca büyük ve yüce olan Allaha aittir. Apaçık Hak ve yegâne Malik olan Allahtan başka hiçbir ilah yoktur. Sözünde sadık ve Emin olan Hz Muhammed Allah’ın Elçisidir. Ey Rabbim, Ey Rabbim, Ey diri ve Kaim olan, Ey celal ve ikram sahibi! Ey büyük (azim) olan arşın sahibi, senden beni helal ve hoş bir rızk ile rızıklandırmanı istiyorum, senin rahmetinle ey merhametlilerin en merhametlisi! Debernuş, Şazenuş, Kefeştetayyuş, Kıtmir, Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş (Ashabı Kehfin isimleri).”
Karınca Duasının 5 Adet Kağıda Yazılması
Sevgili okurlar, aşağıda aktaracağımız karınca duasının Arapça aslını, yani orijinal halini 5 adet kağıda yazıp bu kağıtlardan 4 tanesini işyerinin muhtelif (değişik) yerlerine koyarsanız, 1 adet kağıdı da kendi üzerinizde taşırsanız Allah'ın izniyle işyerinin berekete ve bolluğa kavuşur.
Fakat bu işlemi yaparken evvela abdest alıp 4 rekat hacet namazı kılmalı ve hacet namazından sonra da 41 kez besmele çekip karınca duasını 5 adet kağıda yazmalısınız. (Hacet namazını, öğle namazının 4 rekat farzı gibi kılabilirsiniz. Niyetini de "rızık ve bereket için" şeklinde getirebilirsiniz.)
Şimdi de bu çok etkili duanın 7 kez okunmasının faydalarını ve faziletlerini yazalım.
Karınca Duasının 7 Kez Okunması ve Fazileti
Eğer karınca duasını, aşağıda izah edeceğimiz şekilde yapıp 7 kez olursanız Allah'ın izniyle artık fakirlik ve yoksulluk sıkıntısı ile karşılaşmaz, ayrıca 7 büyük fazilete de kavuşmuş olursunuz.
Bu 7 fazileti şöyle aktarabiliriz;
1. Sizi gören her insanın gözüne sevimli ve tatlı görünürsünüz.
2. Duruşunuz ve tavrınız, insanlara güven telkin eder.
3. Size gelen müşteriler, sizinle alışveriş yapmaktan hazzalır.
4. İnsanlar, sizin dürüst ve saygıdeğer bir insan olduğunuzu düşünür.
5. Çevrenizde sevilip sayılan bir insan olursunuz.
6. Diğer insanlar, sizinle rekabet etmekten çekinirler.
7. Arkanızdan konuşan insanlar, vicdanen rahatsız olup pişmanlık duygusuna kapılırlar.
Karınca Duasının 21 Kez Okunuşunun Fazileti
Bu mübarek ve muazzam duanın 21 kez okunması (aşağıda tarif ettiğimiz şekilde okunması) halinde duayı okuyan kişinin her türlü sıkıntısı hallolur ve kişi, kendisini bir nur huzmesi içerisinde hisseder. Öyle ki kafasındaki tüm problemlerin geçici olduğunu ve kendisine rahmetiyle muamele eden Rahmâni bir ışığın etkisine girdiğini hisseder.
Bu kişi, artık dünya telaşı ile üzülüp her şeyi dert etmekten vazgeçer ve her anlamda huzura erer inşallah.
Karınca Duasının Yapılışı
Sevgili mümin kardeşlerimiz, şimdi yukarıda sözünü ettiğimiz karınca duasının tam anlamıyla etkisini ve faziletini, feyzini ve nurunu görebilmek için yapılması gereken işlemleri birlikte inceleyelim:
Bu dua, içerisinde muhteşem bir potansiyel taşıyan kelimeler barındırır, bu nedenle de oldukça güçlü bir duadır. Bu duaya gücünü katan bir diğer faktör de Ya Kâfi esmasıdır ve onunla ilgili ayrıntıyı da şimdi aktaracağız.
Duanın kabul şartlarından biri de beden ve ruh temizliğidir ve karınca duası isimli bereket duasında beden ve ruh temizliği konusu oldukça önemlidir. İslâm, beden temizliğini abdest ile, ruh temizliğini de namaz ile simgeler. Dolayısıyla kişi, Allah'ın huzur-ı ilâhîsine dua etmek için çıkmadan evvel abdest alıp 4 rekat hacet namazı kılmalıdır.
Bu işlemi müteakip kıbleye dönerek diz üstü çökmeli ve kalbine eğilmelidir. Gözler kapalı bir şekilde kalbine eğilen kişi, 21 kez besmele okuyup (bismillahirrahmanirrahîm deyip) karınca duasının Arapça metnini 3 kez okumalıdır.
Duanın Arapça metni 3 kez okunduktan sonra, 1 kez de Türkçe anlamı okunmalıdır.
3 kez Arapça ve 1 kez de Türkçe anlamı okunan karınca duasının son aşaması ise, Ya Kâfi esmasıdır. Şöyle ki:
Karınca Duası ve Ya Kâfi Esması
Bu kısımda 77 defa Ya Kâfi esma-yı hüsnasını okuyacaksınız ve 1 kez de şu duayı okuyup karınca duasını bitirmiş olacaksınız:
"Allah'ım, senin huzuruna gelen kulların senin merhamet okyanusun ile sermest olur ve sana iltica etmenin hazzı ile gaşy olur. Sen, kulunun imdadına koşan ve ona merhametle muamele buyuran Rahmân'sın; sen gönüllere ve gözlere basiret ve feraset bahşeden Rahîm'sin. Sen, kulunun her arzusuna iktifâ eden Kâfi ve kulunun rızkını her şekilde temin eden Rezzâk'sın. Ne olur beni de esma-yı hüsnan ile sarıp sarmala ve bana da karınca duasının tesellisini nasip buyur. Âmin."
RAŞiT TUNCA
BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA


FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik
ALLAH
BAYRAK

Radyo Karoglan
Foruma Misafir Olarak Gir
Forumda Neler Var


GALATASARAY
FENERBAHÇE
BEŞiKTAŞ
TRABZONSPOR
MiLLi TAKIM
ETKiNLiKLERiMiZ