MUHAMMED
BAYRAK

Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız. |
Forum İstatistikleri |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
DOWNLOADEN
AYET
FELSEFEMiZ
Raşit Tunca Sözü
GÜZEL SÖZ
Safa Tepesi ile Merve Tepesi Arasındaki Sa'y
Say nedir nasıl yapılır?
“Sa’y” kelimesi; koşmak, hızlı yürümek anlamına gelmektedir. Hac ve umrede Kâbe’nin doğu tarafındaki “Safa” tepesinden başlayarak “Merve” ye dört gidiş, Merve’den Safa’ya üç dönüş olmak üzere bu iki tepe arasındaki gidiş-gelişe denir.
Safa’dan Merve’ye her bir gidişe ve Merve’den Safa’ya her bir dönüşe “şavt” denir. Safa ile Merve arasındaki yaklaşık 400 metre uzunluğundaki yürüme alanına “Mes’a” denir.
Sa’y yapmak vaciptir. Sa’yin aslı, Hz. Hacer’in henüz kendisini emmekte olan oğlu Hz. ısmail için su ararken bu iki tepe arasında koşması hatırasına dayanmaktadır.
Hacer-i Esved istilam edilerek Safa tepesine çıkılır. “Allah’ım! Senin rızan için umre sa’yini yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle.” diye niyet edildikten sonra Kâbe’ye dönülerek tekbir, tehlil, salavat okunur ve içtenlikle dua edilir. Sonra Merve tepesine doğru yürünür. Sa’y esnasında herkes içinden geldiği şekilde dua eder. ısteyenler dua kitabındaki sa’y dualarını okuyabilirler.
Yeşil ışıklı direklerin arasında, erkekler koşar adımlarla yürürler. Buna “Hervele” denir. Yeşil direkler arasında her gidiş ve gelişte: “Rabbim! Günahlarımızı bağışla. Bize merhamet et. Bize ikram et. Bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün kusurlarımızı biliyorsun, bunları affet. çünkü Sen mutlak güç, kerem ve ihsan sahibi olansın.” diye dua edilmesi güzel olur. Merve’ye varınca bir şavt tamamlanmış olur.
Burada da yine Kâbe’ye yönelerek tekbir, tehlil ve salavat-ı şerife getirilip dua edilir. Sonra Merve’den Safa’ya doğru yürünür. Safa’ya varınca ikinci şavt tamamlanmış olur. Diğer şavtlar da aynı şekilde yapılır. Yedinci şavt tamamlandıktan sonra Merve’de Kâbe’ye karşı dönülerek dua edilir. ısteyen dua kitabında yer alan Sa’y bittikten sonra Merve’de okunabilecek duayı okuyabilirler. Fakat en güzeli, içe doğan duaların yapılmasıdır. Bundan sonra tıraş olup ihramdan çıkılır.
Sa’y'i Anlamak:
“Şüphesiz Safâ ve Merve, Allah’ın sembollerindendir.” (Bakara, 2/158)
Önce, yalçın kayalarla dolu, sert ve yüksek birçok dağa nispetle hayli mütevazı olan iki küçük kaya tepeciğinin, yani Safâ ve Merve’nin “Allah’ın sembolleri” olduğu gerçeğini hatırlatmamız gerekiyor. “Ne özelliği var? Niçin bu iki küçük kayalık seçilmiş?” denilmemeli, Safâ ile Merve’yi Kur’an’da “Şeâirullah” yani “Allah’ın sembolleri” olarak adlandıran ilahî iradeye teslim olunmalı.
Koşmak, hızlı yürümek anlamına gelen “sa’y”, bir arayıştır. Terim olarak, hac ve umrede Kâbe’nin doğu tarafındaki Safâ Tepesi’nden başlayarak Merve’ye dört gidiş, Merve’den de Safâ’ya üç dönüş olmak üzere bu iki tepe arasındaki gidişgelişe denir. Sa’y esnasında Safâ ile Merve arasında vadinin en derin kısmında (iki yeşil direk arasında) daha canlı ve hızlı yürümeye ise, “hervele” denilmektedir.
Hacda yapılmakta olan sa’yin aslı, Hz. Hacer’in henüz süt emen oğlu İsmail için su ararken bu iki tepe arasında koşması hadisesine dayanır. Dolayısıyla Safâ ve Merve arasındaki sa’y, Allah’ın rahmetinin en büyük tecellilerinden biri olan anne şefkatinin Hz. Hacer validemizde kendini gösteren şeklinin yâd edilmesidir. Annelik şefkatine ve sevgisine İslam’ın verdiği değeri simgeleyen temsilî bir harekettir.
Safâ ile Merve arasındaki gelip gitmelerde, işte bu düşünceden kaynaklanan bir duygu seli yaşanır. İnsan, sa’y alanındaki koşuşturmasıyla, Hz. Hacer’e uzanan ilahî rahmetten bir nebze de olsa elde edebilme arzusundadır.
Sa’y, Müslümanların hac görevleri arasında yer aldığı ve sırf hac niyetiyle yapıldığı için, ibadet anlamı taşıyan bir yürüyüştür. Müslüman bu sayede kendisi ile aynı yola giren, aynı niyet ve duyguları taşıyan diğer Müslümanlarla beraber koşmanın ne demek olduğunu fark eder.
Hacı, sa’y ederken manen kurtuluşu aramak için tıpkı Hz. Hacer validemiz gibi koşar. Beşerî olandan ilahî rahmete koşar. Nefes nefese bütün uzaklıkları yakınlaştırarak, Yüce Yaratıcı’nın kendisine ne derece yakın olduğunu hissederek koşar. Hz. Hacer validemizin telâşıyla umuda, zemzeme koşar, sonunda ona kavuşur ve kana kana içer. Birlik içinde yok olarak susuzluğunu gidermeye çalışır.
Sa’y, tıpkı Hacer validemizin kızgın güneşin altında susuzluktan kıvranan biricik İsmail’ine hayat verecek suyu arayışı gibi bir arayıştır. Ve orada hacı, Hacer rolünü canlandıracaktır. Yedi defa canla başla, telaşla, heyecanla arayacaktır kendi İsmaillerini kurtaracak olan o mana suyunu, eskilerin tabiriyle âb-ı hayatı. Memleketinde bıraktığı ciğerparelerinin açlığını, susuzluğunu giderecek olan o hayat suyunu arayacaktır. Aylardır bir damla su görmediğinden çatlayıp paramparça olmuş toprak misali, kafalarda, kalplerde açılan yarıkları kapatacak; orada ahlakı, maneviyatı, ilmi, hayrı, hakikati ve hizmeti yeşertecek, kısaca nesillerimize hayat verecek manevî zemzemi arayacaktır. Şayet o âb-ı hayatı bulamaz, İsmaillerine acilen bu suyu tedarik edemezse, bedenleri yaşamaya devam etse bile çoğunun ruhu ölecektir.
Hz. Hacer’in İsmail’i, Cebrail’in yerden çıkardığı su ile kurtulmuştu. Aynı şekilde bizim İsmaillerimiz de Cebrail’in getirdiği su ile ama bu defa yerden değil, semadan getirdiği âb-ı hayat ile yani Kur’an ile kurtulacaktır. O hakikat pınarından ne kadar içebilirse, Kur’an ahlakından ne kadar nasiplenebilirse, Kur’anî öğretiyi ne kadar yaşayabilirse, susuzluğunu Allah’ın âyetleriyle ne kadar giderebilirse, o oranda hayat bulacaktır insan.
İşte bu duygu ve düşüncelerle yapılan bir sa’y, sembolize ettiği arayışın amacını gerçekleştirecektir. Orada bu arayışın ne kadar çok yapılması gerektiğinin ifadesi olarak yedi defa koşsa da aslında nesillerinin muhtaç olduğu o kurtuluş suyu yetmiş defa, hatta yedi yüz defa koşacak, arayacak, soracaktır. Buluncaya kadar, tatmin oluncaya kadar, ciğerpareleri kurtuluncaya kadar arayışını sürdürecektir.
Kâbe ve Hac - Hakkinda Bilgiler - Kâbe ve Hac - Kabe Resimleri
Kâbe (Arapça: الكعبة المشرفة, Kâbe-i Şerif),
Mekke'de bulunan yaklaşık olarak küp şeklinde bir ibadethanedir. İslâm
dininin ilk ve en kutsal mekânı kabul edilir.[1] Bu yapının etrafında
Mescid-i Harâm bulunur. Kur'an'da Kâbe'nin İbrahim ve oğlu İsmail
tarafından revaklarıyla inşa edilmiş olduğu belirtilir.[1]
Dünya'daki
bütün Müslümanlar, nerede olurlarsa olsunlar, namazlarını Kâbe'ye
dönerek kılarlar.[2][3][4] Kâbe'nin olduğu yöne kıble denir. İslâm'ın
beş temel şartından biri olan Hac sırasında Kâbe; farz olan ziyaret
tavafı ve vacib olan veda tavafı ile en az iki kere tavaf edilir.
Bunların dışındaki tavaflar ise sünnettir. Tavaf, (yukarıdan
bakıldığında) saat yönünün tersine bir yönde Hacerü'l-Esved köşesinden
başlayarak Kâbe'nin etrafında yedi tam tur yürümektir. Tavaf sırasında
dönülen her bir tur'a ise şavt denir. Tavaf ayrıca Umre'nin de şartları
arasındadır. Hac sırasında yaklaşık 6 milyon hacı toplanarak aynı gün
tavaf yaparlar.[5][6]
Yapısı ve ölçüleri
Kâbe’nin
de içinde bulunduğu alanı çevreleyen büyük mescide “Mescid-i Harâm”
(المسجد الحرام) denilmektedir. Kâbe'nin geniş duvar yapısı yaklaşık bir
küp biçimindedir. Kabe'nin Kuzeydoğu duvarı 12,63 kuzeybatı duvarı 11,03
güneybatı duvarı 13,10 metre güneydoğu duvarı 11,22 metre ve yüksekliği
13 metredir. Boylece 145 m² alan üzerine kurulmuştur. Duvarlarında
kullanılan taşlar Mekke tepelerindeki granit taşlardandır.
Kâbe'nin bölümleri
Kâbe'nin bölümleri. Numaraların açıklamaları için yandaki metne bakınız.
Kâbe'nin
içerisine ancak yılda iki defa (Ramazan ayı başlamadan ve Kurban
Bayramı ile Hac ziyaretleri başlamadan yaklaşık 15 gün önce) "Kâbe'yi
temizleme töreni" adı verilen törenle Kâbe'nin anahtarını geleneksel
olarak ellerinde tutan Beni Şeybe kabilesi mensupları ve seçilmiş
misafirler girebilmektedir. Kâbe kapısı zeminden yüksekte olduğu için
özel bir tekerlekli merdiven kullanılarak girilir. Kâbe'nin tavanı
ahşaptır. Tabanı mermer ve kireçtaşı kareler ile kaplıdır. Tavana kadar
iç duvarlarının alt yarısı mermerle kaplı olup bu mermer duvar üstüne
üzerine Kur'an'dan ayetler kazılmış olan mermer tabletler konulmuştur.
İç duvarların üst tarafı üzerinde altın işleme ile Kur'an ayetleri
bulunan bir yeşil bez ile kaplıdır.[7]
Hacerü'l-Esved:
Doğu köşesinde bulunan kara parlak taştır. Müslümanlar tarafından
Cennet'ten indiğine inanılır.[8] Kâbe'de çıkan bir yangında bu taş ısı
değişimi nedeniyle kırılıp 15 parçaya bölünmüştür. Günümüzde taşın
parçaları gümüş bir çerçeveyle bir arada tutulmaktadır. Görünen kısmı
yaklaşık 16,5x20 cm'dir. 930'da Mekke'yi basıp Kâbe'yi ellerine geçiren
Ebu Tahir Cannabi idaresindeki Karamatiler bu taşı Mekke'den alıp Doğu
Arabistan'da üsleri olan el-Ahsa vahasına götürmüşler ve Abbasiler de
952'de bu taşı geri almak için büyük fidye ve tazminat vermek zorunda
kalmışlardır.[kaynak belirtilmeli]
Kâbe Kapısı: Kâbe'nin doğu duvarında zeminden 2,13 metre yükseklikte bulunmaktadır.
Altın Oluk veya Mizab: Kuzey duvarı üzerinde bulunan altından yapılmış
oluk. Mekke'de ender yağan yağmur sularını Kâbe'nin çatısından indirmek
için 1627'de Osmanlılar tarfından yapılmıştır.[9]
Şâdervân: Kâbe'nin duvarlarının diplerini yağmur ve sel sularından korumak amacıyla yapılan mermerden koruma.
Hicr: "Hicru İsmail" olarak da bilinen, Kâbe'nin batı duvarının önünde
bulunan ve 90 cm yüksekliğinde ve 1,5 m eninde beyaz mermerden yapılmış
"İsmail Duvarı" ya da "Hatîm" adı verilen kavisli yarım daire şeklinde
alçak duvarla sınırlanmış bir bölge.[10]
Multezem: Kâbe'nin doğu
duvarında Kâbe kapısı ile Hacerü'l-Esved arasındaki duvar kısmı. Bazı
hadislerde multezemin duaların kabul edildiği mubarek bir yer olduğu
belirtilmiştir.[11] Peygamber ile sahabe ve tabiinden birçok kimsenin
burada dua ettiği nakledilmiştir.[12] Abdullah b. Amr b. As,
Peygamber'in multezeme gelerek göğsünü, yüzünü ve ellerini açarak oraya
yapıştırdığını ve o şekilde dua ettiğini rivayet etmektedir.[13] Ancak
izdihamdan dolayı günümüzde başkalarına eziyet etmeden bunun yapılmasına
imkan yoktur. Bu sebeple multezemin karşısında durularak dua edilmesi
daha uygundur.[14]
Makam-ı İbrahim: İbrahim ve oğlu İsmail tarafından Kâbe inşaa edilmekte iken İbrahim'in ayak izini bıraktığı bir mevki.
Hacerü'l-Esved veya Şarki köşe: Doğu köşesi.
Yemânî veya Ruknülyemânî köşe: Güney köşesi.
Şâmî köşe: Batı köşesi.
Irakî köşe: Kuzey köşesi.
Kâbe Örtüsü veya Kisve: Kâbe'nin üzerine örtülen altın işlemeli hat
yazıları bulunan siyah bir örtü. Üzerindeki örtü ipekli bir kumaştan
dokunmuş olup, üzerine Kelime-i Şehadet işlenmiş, çatıya yakın kısmında
çevresine altın işlemeli bir şerit geçirilmiş; kemer biçiminde olan bu
şeritte de Kur'an ayetleri işlenmiştir. Bu örtü her sene hac mevsiminde
yenilenmektedir.
Tavaf'ın başlangıç çizgisi olarak kullanılan mermer bant.
Cebrail Makamı: Kâbe'nin doğu duvarının önünde kapının bulunmadığı kısımda "Irakî" köşesinin hemen yanında bulunan mevkii.
Tarihçe
Reşidüddin
Hamedani'nin Cami’üt-Tevarih'inden bir minyatür, (yak. 1335), 605
yılında Muhammed bin Abdullah'ın Hacerü'l-Esved'i Kabe'ye yerleştirme
hikayesini tasvir eder.
Kâbe, tarih boyunca birçok değişikliklere
maruz kalmıştır. Çeşitli dönemlerde kısmen ya da bütünüyle yeniden inşa
edilmiştir. Kâbe'nin ilk olarak Adem tarafından yapıldığına ancak ondan
geriye sadece temellerinin ayakta kaldığına inanılır. Kur'an'a göre
İbrahim ve İsmail peygamberler tarafından temelleri yükseltilmiştir.
İslam'dan
önce Kâbe'de pagan Araplar tarafından kutsal sayılan 360 tane put
bulunmaktaydı. Bunların en büyüğü en güçlüsü Al-İlâh'ın Güneş'le evli
olup Al-Uzza, Al-Menat ve Al-Lât adlı üç kızı olduğuna inanılırdı.
Putların yanı sıra İbrahim, İsmail, İsa ve Meryem'in figürlerinin de yer
aldığı kaydedilmiştir.
Muhammed zamanında Kâbe Müslümanların
kontrolüne geçti ve bütün putlar kaldırıldı. Kabe bugün 16 metrelik
yüksekliğe sahiptir. Ancak Mekke’'nin fetih günü Muhammed'in damadı
Ali’yi omuzlarına çıkarıp onun da Kâbe’nin üzerindeki putları aşağı
indirip kırdığına dair hadise dayanarak 630 yılında yüksekliğinin
günümüzdekinden daha alçak olduğuna inanılır.
Yezid ve İbn-i
Zübeyr savaşında Kâbe, mancınık atışından isabet alarak yıkılmış ve
yanmıştı. İbn-i Zübeyr, Kâbe’yi yıkıp yeniden inşa etti. I. Mervan
döneminde ise Kâbe eski haline döndürüldü.
Kâbe'nin etrafını
çeviren ve Kâbe yüksekliğini aşmayan kubbeli yapı (revaklar),
eskilerinin etrafına, Osmanlı padişahı II. Selim zamanında yapılmış,
planlarını Mimar Sinan hazırlamıştır.
Kanuni tarafından onarılan
Kâbe, beşinci onarımını I. Ahmed döneminde görmüş, IV. Murad döneminde
yine sel baskını sonucu yıkılmış ve yeniden onarılmıştır. Kâbe'nin
içinde dokuz adet oyma, bir adet altın kabartma ayet, işlemeli tahta bir
sandık, oymalı ve içinde tütsü yakılan tarihi bir ocak, metal zemzem
testileri ve kandiller bulunmaktadır.
Dini önemi Kıble
Kâbe,
Müslümanların namaz ibadetleri sırasındaki yöneldikleri kıbledir.
Hanefi mezhebine göre Kâbe ve onun üzerinden semaya doğru olan boşluk
kıbledir, Şafii mezhebine göre sadece Kâbe'nin bina kısmı kıbledir.
Hac
İslam'ın şartlarından olan Hac ibadeti Kâbe ziyaretini ve tavafını da kapsar.
Hac
(Arapça: Bu ses hakkında الحج (yardım·bilgi)), Müslümanlarca kutsal
olan Mekke çevresinde Kâbe ve diğer kutsal yerlerin ziyaret edilmesi ve
ilgili dinî gerekliliklerin yerine getirilmesinden ibarettir.
Tanımlama ve terminoloji
Hac
Kâbe'nin yanı sıra diğer bazı kutsal yerlerin birlikte ziyaret
edilmesi, umre ise sadece Kabe ziyareti olarak tanımlanır. Hac, Hac
Suresinin 28. ayetinde Müslümanların çeşitli yararlar için Kutsal Evi
ziyareti olarak tarif edilir.[1]
Mikat; Hacca başlarken İhram
giyilen, bitişinde de çıkartılan, harem hudutlarını belirleyen yerlere
denir. Hacda kabe ziyaret edilir, tavaf yapılır, müzdelifede kurban
kesilir, mina'da şeytan taşlanır.
Hacca icra şekline göre farklı
isimler verilmiştir. Temettü haccı, hac ve umre'nin ayrı ayrı ihramla
yapılmasıdır. Umre yapılmayan hacca ifrad haccı, umre ile haccın aynı
ihramda yapılmasına ise kıran haccı denilmektedir.
Tarihçe
Hac
islam öncesi toplumunda da icra edilen bir tapınma şekliydi. Araplar
Haram aylar adını verdikleri ve nesi' uygulamasıyla yılın hep aynı
mevsimine denk getirdikleri belirli aylarda (zilkade, zilhicce,
muharrem) savaş yapmazlar ve bu ayları hac, panayır ve ticaret için
kullanırlardı. Araplar bu hac sırasında Kabeyi ve kutsal yerleri ziyaret
eder, ilahları telbiyelerle yüceltir,[2] kurbanlar keserek kanlarını
onlara sürerler, etlerini de diğer ziyaretçilere dağıtırlardı. Araplar
Hacer'ül esved'e de büyük saygı duyarlardı.[3]
Minyatür, Muhammed'in
Hacerü'l-Esved'i selde yıkıldığı için yeniden yapılan Kabe'ye
yerleştirme hikayesi, taşı yerine yerleştirme onuru paylaşılamamış ve
konu Muhammed tarafından çözülmüştür.
İslami anlatımlarda hac ve
ritüeller İbrahim'e dayandırılır; "İbrahim, eşi Hacer ve henüz bir bebek
olan oğlu İsmail ile Filistin'den Mekke'ye gide ve onları orada
bırakır. Hacer, çölde azıksız ve susuz kalarak önce Safa tepesine sonra
Merve tepesine çıkıp etrafı araştırır. Vadiye inince İsmail'i bulamaz,
iki tepe arasında 7 kere koşar ve sonunda İsmail'i bulur. İsmail ayağı
ile kumu deşelemiş ve zemzem adı verilen suyu çıkartmıştır. İbrahim
seneler sonra Filistin'den onların yanına gelir. Rüyasında İsmail'i
kurban etmesi istenir. Mina'ya İsmaili kurban etmeye giderken giderken
şeytan ona musallat olur. Şeytanı taşla kovar. Sonra şeytan İbrahim'in
karısı Hacer'e musallat olur. Hacer de şeytanı taşlar. İsmail'e yanaşır,
o da taşla kovar. İbrahim tam İsmail'i kurban edecekken gökten bir koç
indirilir ve İsmail kurtulur.
İbrahim ile İsmail Kâbe'yi inşa
ederler. İbrahim'in inşaat sırasında üzerine çıktığı taştaki ayak izine
Makam-ı İbrahim denir. Kabe tamamlanınca köşesine Hacer-i Esved'i haccın
başlangıç ve bitişini göstermek üzere yerleştirdiler. İbrahim'den sonra
kabenin içine putlar yerleştirilir ve putperestlerin hac yeri olur.
İlk
İslam haccı Ebû Bekir'in hac emirliğinde hicretin 9., ikincisi ise bir
yıl sonra Peygamberin ilk ve son haccı olan Veda Haccı ile
gerçekleştirilmiştir.
Osmanlılar zamanında peygamberin zamanında
da uygulanmış olan hac yöneticiliği işini Osmanlılar yürütmüştür. Surre
eminliği veya Surrei Hümayun adıyla bilinen bu kurum, İstanbuldan
törenlerle gönderilir, Mekke ve Medine'ye gönderilen hediye ve
yardımların denilen yardımları yerlerine ulaştırarak dağıtılmasını
sağlardı. Hacca gidenler uğurlanır, dönüşte karşılanır ve tebrik
edilirdi. Hacı evinde tehniye merasimi yapılırdı. Misafirlere hacdan
getirilen zemzem suyu dağıtılırdı. Osmanlı İmparatorluğunun çökmesiyle
surre tarihe karıştı.
Osmanlı zamanında İstanbul-Mekke arası
gidiş dönüş 8 ayı bulmaktaydı. 19. yüzyıl başlarına kadar hac ulaşımı
at, katır ve deve sırtında yapılırdı. 1869'da Süveyş Kanalı'ndan
gemiyle, 1908'de Hicaz hattından trenle gidilmeye başladı.
Cem
Sultan dışında Selçuklu ve Osmanlı sultanlarının hiçbiri hacca
gitmemiştir. Şeyhülislamlar padişahlara hac lazım değildir diye fetva
vermişlerdi. Türkiye cumhurbaşkanlarından Cevdet Sunay ile Kenan Evren
Umre yapmışlar, Turgut Özal ve Necmeddin Erbakan hac yapmışlardır.
1947'lere
kadar Türkiye'den hacca resmen izin çıkmadı. 1948'de döviz yokluğu
gerekçesiyle hac yasaklandı, ancak 1949'da hac izni ile 7.000 kişi hacca
gitmiştir. 12 Mart döneminde de hacılar Mekke'ye gidememiştir. 1979'a
kadar isteyen her kişi veya kurum hac seyahati düzenleyebilirdi, bu
tarihten sonra hac işini DİB organize etmeye başlamıştır. DİB her yıl
kur'a usulüyle hacı adayları belirlemektedir.
Hacdaki kalabalık
ve sıkışma sebebiyle 1990 yılında el-Muaysem tünelinde 1426 kişi
ezilerek öldü. Hacı sayısının kapasiteleri zorlaması sebebiyle Suudi
Arabistan 1988'de hacda kontenjan uygulaması başlatmıştır. Her ülkenin
nüfusuna göre hacı kafilesi olmaktadır.
Dini kaynaklarda
Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer engellenmiş olursanız
artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya
kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya
başından rahatsız olursa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka
vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca
kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser.
Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman tam on gün
oruç tutar. Bu, ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar
içindir.(Bakara suresi:196)
"Sayılı günlerde Allah’ı anın.
Kim iki gün içinde acele edip dönerse, ona günah yoktur. Kim geri
kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar
içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve onun huzurunda
toplanacağınızı bilin.(Bakara Suresi 203)
"Onda apaçık
deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur.
Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir
hakkıdır."(Al-i İmran : 97)
"İnsanlar arasında haccı ilan et
ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer
üzerinde sana gelsinler. Gelsinler ki, kendilerine ait bir takım
menfaatlere şahit olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği
hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan
siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin."(Hac suresi: 27-28)
"Şüphesiz Allah haccı farz kıldı, haccı ifa ediniz."[4]
Fıkıh ve yorumlamalar
Hac
ibadetinin gerekliliği ile ilgili ayetler Kur'an'da Hac suresinin 27.
ve 28. ayetlerindedir. Haccın ne şekilde yapılacağı ve Hac ile Umre
arasındaki fark Bakara 203. ayetine ait yorumlardan elde edilir. Ayette
geçen, iki gün içerisinde dönüş tümcesi Diyanet'e göre Mina'dan Mekke'ye
dönüşü ifade eder. Hac ve Umre ibadetini engellenip de yapamayanlar
için bir kurban gönderilmesi ifadesi kurbanın Kutsal Ev olan Kâbe'ye
gönderilmesi olarak anlaşılmıştır.
Ayette geçen "acele ederek"
ifadesinden Hacda Mina'dan Mekke'ye dönüşün en az iki gün olarak
gerçekleştirilmesi gerektiği, Bakara 203. ayetteki "sayılı günler"
ifadesi ise "teşrik günleri" olarak anılan Zilhicce ayının, 9,10,11,12
ve 13. günleri olarak anlaşılmıştır.
Kur'an da hac 'Yolculuğuna
gücü yetenlerin' üzerine Allah'ın bir hakkı olarak haccetmeleri
gerektiği ifade edilir. Fakat İslam dini bilginleri yorumlarında,
kişinin hac ile dinen yükümlü olmasını bazı şartların sağlanmış olmasına
bağlarlar, bunlar güvenlik ve ulaşım dışında kişinin;
Müslüman olması,
Ergenlik çağına ulaşmış olması,
Akıllı olması,
Hür olmak olması,
Asli ihtiyaçlarına ve evine dönünceye kadar aile fertlerine yetecek,
yol ve vasıta masraflarını karşılayacak kadar paraya sahip bulunması
şeklinde ifade edilir.
Şeriat hukukunda namaz, oruç, zekat gibi
farz kabul edilen dini hükümleri yapmayanlar veya terkedenler için
belirli cezalar öngörülür iken hac yapmayanlar için benzer
yaptırımlardan söz edilmez.
Prof.Bayraktar Bayraklı hac
ibadetinde Kur'anda da bahsedilmeyen şeytan taşlamaya yer olmadığını,
bunun bir hurafe olduğunu ifade etmiştir.[5]
Alevi anlayışı diğer
ibadetlerde olduğu gibi hac ile ilgili ritüellere de biçimsel olarak
karşı çıkmakta, Tanrıya yönelimin gönülden yapılması gerektiği, şekil ve
yer ile ilgili olmadığı öğretisini savunmaktadır. Alevilere göre
Muhammed tavaf, Hacer-ül Esved'e saygı gibi pagan dönem davranışlarını
Arapların gönlünü kazanmak için, geçici ve taktik davranışlar olarak
yapmıştır ve aslında hiç önemsememiş ve bunlara saygı duymamıştır.[6]
Aleviler bu ritüellerin sünni-ortodoks islam tarafından
içselleştirilerek süreğen hale getirilmesini de yanlış bulurlar.
Uygulama zamanı ve şekli
Ana madde: Haram aylar
Kur'anda
haccın zamanı ile ilgili iki deyim bulunur. Tevbe suresi 36. ayetindeki
Haram aylar ve bakara 197. ayetteki hac ayları ifadesi.
"Şüphesiz Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah
katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte
bu Allah'ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize
zulmetmeyin."[7]
"Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda
hacca başlarsa, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga
etmek yoktur."(Bakara: 197)
Bu ifadeler haccı tek bir ay ile
sınırlandırmadığı halde günümüzdeki uygulamaya göre hac Zilhicce ayında
ihrama girerek arefe günü Arafat Dağı'nda vakfe yapmak, sonra da Kâbe'yi
tavaf etmek şeklinde anlaşılmakta ve uygulanmaktadır.
Müslümanlar hac vazifelerini yerine getirirken, 1910
Uygulama
İhram, erkekler için izar ve rida denilen iki parçalık örtüdür.
Kadınların ihramı ise kendi giysileridir. Bu ihrama girmeden hacı
adayları, mikat noktalarından geçemezler. Mikat, Mekke'nin etrafındaki
ihram sınırları demektir ki, bu sınırlardan ihramsız geçilmez.
Mekke'ye
inen hacı adayları evlere yerleşir ve Umre yaparlar. Kabe ziyareti ve
tavaf yapılır, zemzem içilir, Safa ile Merve arasında 7 kere gidip
dönülür (Say). Saydan sonra saçlar kesilerek ihramdan çıkılır ve umre
bitmiş olur. Hac için tekrar ihrama girinceye kadar hac yasakları
kalkmıştır.
Hacc; Zilhicce'nin 9'unda, arefe günü tekrar ihrama
girilir. Güneşle birlikte Arafat Dağı'nda vakfeye gidilir. Bütün gün
telbiye (Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke la şerikeleke lebbeyk,
innel hamde ven nimete leke vel mülk, la şerike lek) tesbih ve ibadetle
geçirilip, güneş battıktan sonra yaya olarak 3 saatlik mesafede olan
Müzdelife'ye geçilir, ve orada gecelenir. Kurban Bayramının ilk günü
olan ertesi gün güneş doğmadan Mina'ya hareket edilir. Burada şeytan
taşlanır, kurban kesilir. Üç gün Mina'da kalınır veya ilk gün sonunda
Mekke'ye dönülerek ziyaret tavafı (Kabe'yi 7 kere dönmek) ve say
yapılarak hac tamamlanmış olur.
Hac bittikten sonra isteyen
istediği kadar tavaf ve umre yapabilir. İsteyen hacılar bayramın kalan
günlerinde yine Cemerat (cemreler, şeytan)'a giderek şeytan taşlar ve
taşlama 70 taşa bağlanır. Medine'yi ziyaret etmeyenler Medine'yi ziyaret
ederler. Son bir tavaftan sonra herkes memleketine döner.
Edebiyatta Hac
Evliya
Çelebi'nin Seyahatnamesi, Şair Nabi'nin Tuhfetülharemeyni, Bedii
Şehsuvaroğlu'nun Hac Yolu, Emel Esin'in Lebbeyk Hac Hatıraları, Necip
Fazıl Kısakürek'in Hacdan Çizgiler, Renkler ve sesleri, Cenab
Şahabeddin'in Hac Yolunda'sı, Malcolm X'in hac yolculuğu notları en
meşhur hac edebiyatıdır.
Malcolm X'in hayatında hac önemli bir
dönüşümdür. Şöyle yazar: "Hiç böyle bir şeye şahit olmamıştım. Böyle
sıcak kucaklaşmalara, bu kutsal yerde yaşanan, ırkları ve renkleri ne
olursa olsun gerçek kardeşlik gösterilerine... Geçen bir hafta içinde
etrafımdaki her renkten insanın sergilediği bu cana yakınlık karşısında
söyleyecek söz bulamıyorum... Sizler, belki de bu sözcüklerin benden
gelmesine şaşıracaksınız. Fakat bu kutsal ziyarette gördüğüm, tecrübe
ettiğim şeyler beni sahip olduğum tüm eski düşüncelerimi yeniden gözden
geçirmeye ve takındığım birçok tavrı bir kenara atmaya zorluyor...
Amerika, İslam'ı anlamak zorunda. Çünkü toplumdan ırk problemini silen
tek din o...Kahire'den Cidde'ye, kutsal şehir Mekke'ye kadar gözleri
mavinin mavisi, saçları sarının sarısı, derisi beyazın beyazı olan
insanlarla aynı tabaktan yemek yedim, sözlerinde Nijerya'nın, Sudan'ın,
Gana'nın Afrikalı müslümanların sözlerindeki kardeşliği, içtenliği
hissettim." (Malcolm X ve Malcolm X Konuşuyor'dan naklen.)
Kıran haccı nasıl yapılır
Mikâttan önce:
1- Tırnaklar kesilir.
2- Koltuk altı ve kasık temizlenir.
3- Gusledilir olmazsa abdest alınır.
4- Erkek, ihramla örtünür. (Kadın elbisesini çıkarmaz)
5- Baş açık ve ayaklar çıplak olur.
Mikât sınırında:
İhramın
sünneti olarak iki rekat nafile namaz kılınır. Birinci rekatta Kâfirun,
ikinci rekatta İhlas suresini okumak iyidir. Umre ve hac için niyet ve
telbiye yapılır. Böylece hem umre hem de hac için ihrama girilmiş
olunur.
İhramdan sonra:
İhramdan çıkıncaya kadar ihramlıya
yasak olan işlerden sakınılır. Tekbir, tehlil, salevat-ı şerife ve
telbiye söylenerek yola devam edilir.
Mekke-i mükerremede:
1- Gusledip veya abdest alıp Harem-i şerife giderek “umre tavafı” yapılır.
2- Tavaftan sonra iki rekat tavaf namazı kılınır. Birinci rekatta Kâfirun, ikinci rekatta İhlas suresini okumak iyidir.
3- Zemzem içilir, üstüne, başına dökmek iyi olur.
4-
Safâ ile Merve arasında “umre’nin sa’yı” yapılır. Böylece umre
tamamlanmış olur. Fakat tıraş olunmaz, ihramdan çıkılmaz. Gerekirse
sonra, hac için kudum tavafı yapılır. Haccın sa’yi kudum tavafından
sonra yapılabildiği gibi, nafile bir tavaftan veya ziyaret tavafından
sonra da yapılabilir.
5- İhramlı olarak Mekke’de kalınır. İstenildiği kadar nafile tavaf yapılır.
Terviye günü [8 Zilhicce]
Terviye
günü mümkün olursa sabah namazı Mekke’de kılınıp Minâ’ya çıkılır. Arefe
günü sabah namazını müteakip Arafata hareket edilir.
Arefe günü [9 zilhicce]
1-
Her fırsatta telbiye, tesbih, tekbir, tehlil ve salevat okunur.
[Hacılar, kendilerine, ana-baba ve bütün müslümanlara dua ederler.]
2- Öğle ve ikindi namazları, öğle vaktinde cem-i takdim ile kılınır.
3- Öğleden sonra vakfe yapılır.
4- Güneş batmadan Arafat’tan ayrılmamalı. Güneş battıktan sonra, akşam namazı kılınmadan Müzdelife’ye hareket edilir.
5-
Akşam ve yatsı namazları Müzdelife’de yatsı vaktinde cem-i tehir ile
kılınır. Gece Müzdelife’de kalınır. Şeytan taşlamak için taş toplanır.
Bayramın birinci günü [10 zilhicce]
1- Sabah namazı kılınınca, Müzdelife’de “Meş’aril haram’a gidilip orada vakfe yapılır.
2- Ortalık ağarıp güneş doğmadan Minâ’ya hareket edilir.
Minâ’da çadıra yerleştikten sonra:
1- Akâ’be cemresine [büyük şeytana] 7 taş atılır.
2-
Vacip olan şükür kurbanı kesilir. Kurbanlık hayvan bulunmaması veya
alınamaması sebebiyle kesemiyeceği söz konusu olursa, Zilhiccenin
dokuzuna kadar 3 gün ve bayramdan sonra yedi gün daha oruç tutması lazım
olur. Hepsi on gün olur. Bu kalan 7 gün orucu, memleketine döndüğünde
de tutabilir.
3- Saçlar tamamen kesilir veya kısaltılır. Böylece ihramdan çıkılmış olur.
Bayramın 2, 3 ve 4. günleri
1-
Bayramın ilk günü yapılmamışsa, ziyaret tavafı yapılır. [Ziyaret
tavafını bayramın birinci günü yapmak daha faziletlidir.] Daha önce
yapılmamışsa haccın sa’yi yapılır. Bunlar üçüncü günü güneş batıncaya
kadar yapılmalıdır. Yapılmamışsa vacibi zamanında yapmadığı için ceza
gerekir.
2- Küçük, orta ve Akâ’be Cemrelerine [üç şeytana] her gün yedişer taş atılır.
Minâ’dan Dönünce
“Veda
Tavafı” yapılır. Beytullaha karşı durup zemzem içilir. Yüz ve baş
yıkanır. Sonra imkan bulunursa Kâbe-i şerifin yüksek eşiği öpülür.
Haccın Farzları - HaccınVacipleri - Haccın Sünnetleri Nelerdir
Haccın farzları nelerdir
Haccın sünnetleri nelerdir
Haccın vacipleri nelerdir
Haccın farzları
Haccın farzları üçtür. Biri yapılmazsa hac sahih olmaz.
1- Haccı ihramlı yapmaktır.
2- Vakfeye durmak.
(Arefe günü, Arafatın, Vadi-yi Urene denilen yerinden başka herhangi bir
yerinde, öğle ve ikindi namazlarından sonra vakfeye durulur.)
3- Kâbe-i Muazzamayı Tavaf-ı Ziyaret etmektir.
Tavaf, Mescid-i Haram içinde Kâbe-i Muazzama etrafında dönmek demektir.
Dördü farz, üçü vacip olmak üzere yedi kere dönülür. Zemzem kuyusunun ve
Makam-ı İbrahimin dışından dolaşarak da tavaf etmek caizdir.
Kadınlar tavafta, Kâbeye yaklaşmamaları efdaldir. Kadına dokunmak
ihtimali çok ise, Şafiilerin Hanefiyi veya Malikiyi taklit etmesi lazım
olur.
Tavafı mescid dışından yapması caiz değildir. Tavafa niyet etmek de,
ayrıca farzdır. Tavaf-ı ziyareti Arafattan sonra da yapmak da farzdır.
Tavaf ederken ve say ederken, ezan okunursa, bunlar bırakılıp, namazdan sonra tamamlanır.
Haccın vacipleri
Haccın vacipleri şunlardır:
1- Tavafa hacer-i esved veya hizasından başlamak.
2- İhram yasaklarına uymak.
3- Tavafı yürüyerek yapmak.
4- Arefe günü, akşam ve yatsı namazlarını yatsı vakti girdikten sonra
Müzdelife'de cem-i tehir ile kılmak. Hanefi mezhebinde vaciptir.
5- Umre sayinin, umre tavafından sonra, henüz tıraş olmadan, ihramlı olarak yapılması vaciptir.
6- Şeytan taşlama, kurban kesme, saç tıraşı vacip olup ayrıca bu sıraya riayet de vaciptir.
7- Tavafı kudumden sonra ve hac ayları içinde olmak şartı ile, Safâ ile
Merve tepeleri arasında, yedi kere say etmek, yani, usulü ile yürümek.
Tavafsız say sahih olmaz.
8- Arafattan dönüşte, Müzdelife de vakfeye durmak.
9- Minâda şeytan taşlamak, yani üç gün, temiz taş veya teyemmüm caiz olan şey atmak.
10- İhramdan çıkmadan önce, başın en az dörtte birini ustura ile tıraş
ettirmek veya en az üç santim, kendisi veya başkası kırkmak. Berber veya
ustura bulamamak özür sayılmaz. Saçsız olan veya başı yaralı olan da
usturayı değmeden baştan geçirir. Kadın, saçını tıraş etmez. Makasla
biraz keser.
11- Afaki yani Mikât denilen yerlerden daha uzak memleketlerin hacıları,
Mekke'den son ayrılacağı gün, tavaf-ı sadr yani tavaf-ı veda yapmak.
Hayzlı kadına bu vacip değildir.
12- Arafatta, güneş battıktan sonra da, biraz kalmak. Güneş batmadan
önce, Arafat meydanından dışarı çıkanın kurban kesmesi lazım olur.
13- Tavafı ziyarette Kâbe-i muazzama etrafında dörtten sonra üç kere daha dönmek.
14- Tavafta abdestsiz veya cünüp olmamak.
15- Üzerindeki elbise temiz olmak.
16- Tavaf yaparken, Hatim denilen yerin dışından dolaşmak.
17- Tavafta Kâbe-i muazzama, sol tarafta kalmak.
18- Tavafı ziyareti, bayramın üçüncü gününün güneş batıncaya kadar yapmak.
19- Tavaf ederken avret yeri kapalı olmak (Kadın için çok mühimdir).
20- Safâ tepesi ile Merve arasında say ederken, Safâ'dan başlamak.
21- Safâ tepesine çıkınca, Kâbeye dönüp, tekbir, tehlil ve salâvat
getirmek ve dua etmek. Sonra, Merveye doğru yürümek. Safâdan Merve'ye
dört, Merveden Safâya 3 kere gidilir.
22- Her tavaftan sonra, Mescid-i haram içinde iki rekat namaz kılmak.
23- Şeytan taşlamasını bayram günlerinde yapmak.
24- Tıraşı, bayramın birinci günü ve Harem hududu içinde yapmak.
25- Sa'yı yürüyerek yapmaktır. (İki yeşil direk arasında erkek hızlı, kadın yavaş gider.)
26- Kıran ve temettü hac yapan, şükür kurbanı kesmek.
27- Kurbanı, bayramın birinci günü kesmek.
28- Cima gibi yasak olan şeyler, Arafatta durmadan önce yapılırsa, haccı
bozar. Bunları Arafattan önce yapmamak farzdır. Cimadan başkalarını,
ihramdan çıkıncaya, cimaı tavaf-ı ziyareti yapıncaya kadar terk etmek
vaciptir.
Bilerek veya bilmeyerek, bir vacibi vaktinde ve yerinde yapmayana ceza lazım olur.
Hastalık, ihtiyarlık veya kalabalık gibi bir özürle terk edince bir şey lazım gelmez. Bir vekile yaptırması lazım olmaz.
Hayzlı, nifaslı kadın Mescid-i harama giremez. Tavaftan başka nüsükleri yapar. Tavafı ziyareti temizlenince yapar.
Her günün nüsükü, sonraki gecesinde de yapılabilir.
Haccın sünnetleri
Haccın sünnetleri şunlardır:
1- Âfâki olanların hemen mescidi harama giderek tavaf-ı kudum yapmaları.
Kâbe'yi görünce tekbir, tehlil ve dua edilir. Erkekler, Hacer-i esvede
el ve yüz sürer. Tavaf-ı kudumden sonra ve iki rekat namazdan sonra,
Safâ ile Merve arasında sa'y yapılır. Bundan sonra, ihramdan çıkmadan,
Mekke şehrinde oturup, terviye gününe kadar, istenildiği miktar, nafile
tavaf yapılır. Müfrid olan ve kârin olan hacılar, taş atıp, tıraş
oluncaya kadar ihramdan çıkmayacağı için, ihramın yasakladığı şeylerden,
her gün sakınmaları lazım olur. Mescid-i haram içinde namaz kılanların
önünden geçmek günah değildir.
2- İmamın üç yerde hutbe okumasıdır. Birisi Zilhicce ayının yedinci günü
Mekkede; ikincisi dokuzuncu günü, öğle namazı olunca, öğle ve ikindi
namazlarından önce, Arafatta; üçüncüsü, onbirinci günü, Minâda okunur.
Arafatta hutbe bitince öğle ve hemen sonra ikindi namazı cemaat ile
kılınır. İmama yetişemeyen ikindi namazını ikindi vaktinde kılar
namazdan sonra imam ve cemaat Mescid-i Nemre'de Mevkıfe kıbleye karşı
ayakta veya oturarak vakfeye durur. Cebeli Rahme kayaları üstüne çıkmak
ve vakfe için niyet lazım değildir.
3- Arafata gitmek için, Mekkeden Terviye [Zilhiccenin sekizinci] günü, sabah namazından sonra çıkmak. [Mekkeden Minâya gidilir].
4- Arefe gününden önceki ve bayramın birinci günü, ikinci ve üçüncü
geceleri Minâda yatmak. (Üçüncü gece ve günü Minâda kalmak mecburi
değildir.)
5- Arafata gitmek için, Minâda, güneş doğduktan sonra yola çıkmak.
6- Arefe gecesi Müzdelifede yatmak. Arafattan Müzdelifeye gelip, burada,
yatsı vakti olunca, akşam ve yatsı namazları birbiri ardınca, cemaat
ile kılınır. Akşam namazını Arafatta veya yolda kılanın, yatsının vakti
çıkmadan Müzdelifeye gelirse, burada tekrâr cemaat ile veya yalnız
olarak, yatsı ile birlikte kılması lazımdır.
7- Müzdelifede, vakfeye, fecr ağardıktan sonra durmak. Gece Müzdelifede
yatıp, fecr açılırken, sabah namazını hemen kılıp, sonra, Meşarilharam
denilen yerde, ortalık aydınlanıncaya kadar, vakfeye durulur. Güneş
doğmadan önce, Minâya hareket edilir. Yolda Muhasser denilen vâdide
durmamalıdır. Burası Eshâb-ı fil durak yeridir.
8- Minâya gelince Mescid-i hife en uzak olan ve Cemre-i Akâbe denilen
yerde, sağ elin baş ve şehadet parmakları ile, iki buçuk metreden veya
daha uzaktan, Cemre yerini gösteren duvarın dibine nohut kadar yedi taş
atılır. Duvarın üstüne veya insana, hayvana çarptıktan sonra dibine
düşerse caiz olur. Ertesi fecre kadar caiz ise de, o gün öğleden önce
atmak sünnettir. Sonra, hiç durmadan buradan gidilip, isterse kurban
keser. Çünkü seferi olana kurban kesmek vacip değildir. Seferi olan
hacıların, müfrid oldukları zaman kurban kesmeleri vacip değildir.
Kurbandan sonra tıraş olur ve ihramdan çıkar. Bayramın birinci günü
Minâ'da olanlar ve bütün hacılar, bayram namazı kılmaz. Sonra, o gün
veya ertesi gün veya daha ertesi gün Mekke ye gidip Mescid içinden niyet
ederek Tavaf-ı ziyaret yapar. Buna Tavaf-ül ifâda da denilir. Tavafı
ziyareti ve tıraşı bayramın üçüncü günü güneş battıktan sonraya bırakmak
mekruhtur ve kurban kesmek lazım olur. Yalnız baygın olan kişinin
yerine başkası tavaf yapılabilir. Tavafı ziyarette Reml ve Say yapılmaz.
Tavaf namazından sonra Minâya gelir.
Öğle namazını Mekkede veya Minâ'da kılar. Bayramın ikinci günü, öğle
namazından sonra Minâ'da hutbe okunur. Hutbeden sonra, üç ayrı yerde,
yedişer taş atılır. Mescid-i Hife yakın olandan başlanır. Üçüncü günü de
böyle yedişer taş atılır ki, hepsi kırkdokuz taş olur. Bunları öğleden
önce atmak caiz değil veya mekruhtur. Üçüncü günü güneş batmadan önce,
Minâdan ayrılır. Dördüncü gün de Minâda kalıp, fecrden güneşin gurubuna
kadar dilediği zaman yirmi dört taş atmak müstehaptır.
Dördüncü günü fecre kadar Minâ'da kalıp taş atmadan ayrılırsa, koyun
kesmek lazım olur. Birinci ve ikinci yerlerinden taş attıktan sonra,
kollar omuz hizasına kaldırılarak ve el ayaları semaya ve kıbleye
çevrilerek dua edilir. Atılacak yetmiş taş, Müzdelifede veya yolda
toplanır. Hayvan üstünde taş atmak caizdir. Tavaf-ı sadr) dan sonra,
zemzem suyu içilir. Kâbenin kapı eşiği öpülür. Göğüs ve sağ yanak
Mültezem denilen yere sürülür. Sonra, Kâbe perdesine yapışıp, bildiği
duaları okur. Ağlayarak Mescid kapısından dışarı çıkar.
9- Arafatta, vakfeden önce gusletmek.
10- Minâdan Mekkeye son dönüşte, önce Ebtah denilen vadiye gelip, burada
bir miktar durmaktır. Buradan Mekkeye gelip dilediği kadar kalır.
11- Hacca giderken, muhtaç olmayan ana, babadan, alacaklılardan,
kefilinden izin almak sünnettir. Ana baba muhtaç ise, izinsiz gitmek
haramdır. Nafaka bırakmadı ise, hanımından izinsiz gitmesi de haram
olur. Mekke şehrine Mu'alla kapısından, Mescide Babüsselamdan ve gündüz
girmek müstehaptır.
Haccın sünnetini yapmayana ceza lazım gelmez. Mekruh olur, sevabı azalır.
İhramla ilgili sünnetler:
1- İhrama girerken gusletmek veya abdest almak.
2- İhrama girmeden önce 2 rekat namaz kılmak.
3- Erkekler izar ve rida denilen iki parça örtüye sarınmak.
4- İhramlı bulunduğu sürede her fırsatta telbiye söylemek.
5- Telbiyeyi her başlayışta 3 defa tekrarlamak.
6- Telbiyeden sonra salevat-ı şerife, salevattan sonra dua ve niyazda bulunmak.
Mekke ve Kâbe ile ilgili sünnetler:
1- Mekkeye mümkünse gündüz girmek (müstehaptır)
2- Mekkeye girmeden önce mümkünse gusletmek veya abdest almak.
3- Kâbeyi görünce dua etmek.
4- Kâbenin önüne gelince tekbir ve tehlil getirmek.
5- Mültezemde yüzü ve göğsü Kâbe duvarına yapıştırıp, dua ve niyazda bulunmak.
Tavaf ile ilgili sünnetler:
1- Tavafa başlarken Hacer-i Esvedin hizasına Rükn-i Yemâni cihetinden doğru gelmek.
2- Tavafa başlarken ve her şavtın sonunda Hacer-i Esvedi istilam etmek.
3- Sonunda say yapılacak tavaflarda erkekler ıstıba ve remel yapmak.
4- Bütün şavtları ard arda (ara vermeden) yapmak.
5- Nafile tavafı çok yapmak.
6- Tavaf esnasında zikir, tehlil ve dua yapmak.
7- Ziyaret tavafını bayramın ilk günü yapmak.
8- Ziyaret tavafını şeytan taşlama, kurban ve tıraştan sonra yapmak.
Say ile ilgili sünnetler:
1- Tavaf bitince ara vermeden saye başlamak.
2- Saye giderken Hacer-i Esvedi istilam etmek.
3- Safâ ve Mervede Kâbe görülebilecek kadar yükseğe çıkıp, Kâbeye dönerek tekbir, tehlil ve dua etmek.
4- Erkekler yeşil renkle ışılandırılmış sütunlar arasıda hervele yapmak, diğer yerlerde ise yavaş yürümek.
5- Bütün şavtları ara vermeden yapmak.
6- Sayı abdestli yapmak.
7- Say esnasında tekbir, tehlil ve dua yapmak.
Arafat ve Vakfe ile ilgili sünnetler:
1- Arafata arefe günü güneş doğduktan sonra Minâdan hareket etmek.
2- Öğle ve ikindi namazlarını cem-i takdim ile kılmak.
3- Zevalden sonra vakfe için mümkünse gusletmek veya abdestli bulunmak.
4- Vakfeyi Cebel-i Rahme eteklerinde yapmak.
5- Gün boyuca telbiye, zikir, tekbir, tehlil, tesbih salevat, namaz ve dua ile meşgul olmak.
Müzdelife ve Vakfesi ile ilgili sünnetler:
1- Arafattan arefe günü güneş battıktan sonra Müzdelifeye sükunetle ağır
ağır inmek ve Müzdelifede Meşar-i Haram civarında gecelemek.
2- Sabah namazını erken kılmak.
3- Vakfeyi ortalık iyice aydınlanıncaya kadar sürdürmek.
Minâ ve şeytan taşlama ile ilgili sünnetler:
1- Bayram sabahı ortalık iyice aydınlandıktan sonra, güneş doğmadan Müzdelifeden hareket edip, Minâ'ya gelmek.
2- Vakit geçirmeden büyük şeytanı taşlamak.
3- Taşlama yaparken Mekkeyi sola, Minâyı sağ tarafa almak.
4- Taşları yaklaşık 3,5 - 5 m uzaktan atmak.
5- İkinci ve Üçüncü Bayram günlerinde taşları küçük- orta- büyük şeytan sırası ile atmak.
6- Küçük ve orta şeytana taş attıktan sonra dua etmek. Büyük şeytan taşlandıktan sonra hemen ayrılmak.
7- Taşları Bayramın ilk günü öğleden önce, diğer günlerde ise öğleden sonra güneş batmadan önce atmak.
8- Minâ'da Mekkeye dönmekte acele edenler, bayramın üçüncü günü güneş batmadan önce Minâ'dan ayrılmalı.
Saçların kesilmesi ile ilgili sünnetler:
1- Erkeklerin saçlarının tamamını tıraş etmesi veya tamamını kısaltması.
2- Tıraşı ziyaret tavafından önce yapmak.
Zemzemle ilgili sünnetler:
1- Veda tavafını yapıp tavaf namazını kıldıktan sonra bol bol zemzem içmek ve dökülmek.
2- Zemzemi Kâbeye karşı ayakta ve Beytullaha bakarak içmek.
Sual: Haccın şartları nelerdir?
CEVAP
Haccın vücub ve eda şartları vardır.
Vücub şartları şunlardır:
1- Müslüman olmak.
2- Kâfir ülkesinde olanın, haccın farz olduğunu işitmesi.
3- Akıl baliğ olmak.
4- Hür olmak.
5- Nafakadan fazla olarak, hacca götürüp getirecek ve evindekilere yetecek kadar parası olmak.
6- Hac vaktinin gelmiş olması. [Hac vakti, arefe ve bayram günleri olmak üzere, 5 gündür.]
7- Hacca gidemeyecek kadar, kör, hasta, ihtiyar ve sakat olmamak.
Eda şartları da şunlardır:
1- Hapsedilmiş veya yasaklı olmamak.
2- Hac için gideceği yolda ve hac yerinde selamet ve emniyet olması.
3-
Kadının, kocasının veya ebedi mahrem akrabasından fasık ve mürted
olmayan akıl baliğ veya mürâhık bir erkekle beraber gitmesi lazımdır.
Bunun yol parasını verecek kadar, kadının zengin olması da lazımdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kadın, yanında bir mahremi olmadan hacca gidemez!) [Bezzar]
[Şafii’de,
mahremsiz olarak, kadınlar farz olan hacca gidebilir. Kadının
mahreminin hac yolunda ölmesi, Şafii’yi taklit etmesi için özür olur.]
Erkeksiz kadın hacca gidemez. Giderse, haccı sahih olursa da, haramdır.
Erkeğiyle
gidince de, otelde, tavafta, say’da ve taş atarken, erkekler arasına
karışması haccın sevabını giderdiği gibi, büyük günaha da girer.
4- Kadın, iddet halinde olmamak.
[Vücub
şartları bulunmakla beraber, eda şartları da kendisinde bulunanın, o
yıl hacca gitmesi farz olur. O yıl, hac yolunda ölürse hac sâkıt olur.
Vekil gönderilmesi için vasiyet etmesi gerekmez. O yıl gitmezse, günah
olur. Sonraki yıllarda, hac yolunda veya evinde hasta, hapis veya sakat
olursa, yerine başkasını, bedel [vekil] göndermesi veya bunun için
vasiyet etmesi gerekir. Vekil gönderdikten sonra iyi olursa, kendinin
gitmesi de lazım olur. Sonraki senelerde hacca giderse, tehir günahı af
olur.]
Hac için zenginliğin ölçüsü
Sual: Hacca gitmek için nisab nedir? Zekât nisabına malik olanın hacca gitmesi farz mıdır?
CEVAP
Zekât
nisabına malik olmasa da, ihtiyacından fazla olarak, hacca götürüp
getirecek ve geride kalanlara yetecek kadar parası olana, diğer şartlar
da kendisinde varsa, hacca gitmek farz olur.
İhtiyaç eşyasının
birincisi nafakadır. Nafaka, mutfak eşyasıyla birlikte yiyecek, giyecek
ve ev eşyasıyla evdir. Binek hayvanı veya arabası, sanat aletleri,
meslek veya ders kitapları da ihtiyaç eşyası sayılır. Bir senelik
yiyecek veya parası, nafaka sayılır. Tüccarın, esnafın, çiftçinin kendi
memleketlerinde âdet olan sermayeleri de, hac için ihtiyaç eşyasıdır.
(Redd-ül-muhtar)
Mekke’ye yakın olan birisinin, hacca gitmesi
için zengin olması gerekmez. Hacca gidebilmek için bildirilen ihtiyaç
eşyalarının, mutlaka olması şart değildir. Varsa, hacca gitmek için,
bunları satmak gerekmez, yoksa satın almak lazım değildir.
Zekât
nisabına malik bir zenginin, hacca götürüp getirecek ve evde kalan çoluk
çocuğunun ihtiyaçlarını görecek kadar parası, altını yoksa, hacca
gitmesi farz olmaz.
Hac zamanı
Sual: Bir kimsede, hac vakti
gelmeden önce, haccın vücub şartları bulunsa, hac kendisine farz olur
mu? Yoksa bu şartların hac zamanında mı kendisinde bulunması gerekir?
CEVAP
Vücub
şartlarından birisi, hac zamanının gelmiş olmasıdır. Hac zamanı, Arefe
ve bayram günleri olmak üzere, beş gündür. Yolda geçen zaman da
düşünülerek, vücub şartları, bu zaman başında mevcut olan kimsenin,
ömründe bir kere hacca gitmesi farz olur. (S. Ebediyye)
Vücub şartları yoksa
Sual:
Dul ve zengin bir anne, oğluna, (Yol masraflarını ben karşılayayım,
beraber hacca gidelim) dese, oğlu da gitmese günaha girer mi?
CEVAP
Hayır.
Vücub şartlarından birisi bulunmayan kimsenin hacca gitmesi farz olmaz.
Vücub şartlarını temin etmek lazım değildir. Mesela, hacca gitmesi
için, kendisine hediye edilen parayı alması gerekmez.
Haccı geciktirmek
Sual: Hac kendisine farz olan kimsenin, haccı sonraki senelere bırakması caiz midir?
CEVAP
Hayır,
caiz değildir. O sene gitmesi farzdır. Gitmezse günah olur. Eğer
sonraki senelerde hacca giderse, geciktirme günahı affolur. İmam-ı
Muhammed’e ve imam-ı Şafii’ye göreyse, sonraki senelere bırakması
caizdir.
Kadına haccın farz olması
Sual: Hanımımın ziynet altınları nisabın üstündedir. Hacca gitmesi farz mıdır?
CEVAP
Hanımlara
haccın farz olması için; hacca gidecek veya kendisini götürecek bir
mahreminin bulunması şarttır. Götürecek böyle mahremi yoksa hacca
gitmez. Vefatından sonra vekil gönderilmesi için vasiyet eder. Mesela,
(Yaşarken imkân bulup hacca gidemezsem, ölünce yerime vekil gönderilsin)
diye vasiyette bulunur.
İhram ve hükümleri
İhram,
iki parçalı bez olup, iple bağlanmaz, düğümlenmez ve kancalı iğne ile
tutturulmaz. Hac, umre, ticaret veya herhangi bir şey için uzaktan
gelenlerin, mikât denilen yerleri, ihramsız geçerek, Mekke-i Mükerreme
Haremi’ne girmeleri haramdır. Geçenin, geri mikâta gelip ihrama girmesi
lazımdır. İhrama girmezse, kurban kesmek lazım olur. Mikât denilen
yerler ile, Harem-i Mekke arasına Hil denir. Mikâttan geçerken, bir iş
için Hil’de kalmaya niyet edenlerin ve Hil’de oturanların, hacdan başka
niyet ile ihramsız hareme girmeleri caizdir. Mikât yerlerini geçerken,
niyet ederek ve telbiye yaparak, usulü ile, ihrama girilir. Mikât
yerinden önce, hatta kendi memleketinde de giymek caiz ve daha iyidir.
İhram giyene yasak olanlar
İhrama
giren kimseye ihramlı bulunduğu sürede (ihramdan çıkıncaya kadar) diğer
zamanlarda helal olan bazı fiil ve davranışları yapması yasak olur.
İşte bunlara ihram yasakları denir.
Bu yasaklar şunlardır:
1- Saç veya sakal tıraşı olmak, bıyıkları kesmek.
2- Kasık ve koltuk altı kıllarını yolmak veya tıraş etmek.
3- Vücudun diğer yerlerindeki kılları koparmak veya kesmek
4- Tırnak kesmek.
5- Vücuda veya ihrama (kadınlar elbiselerine) güzel koku sürmek, kokulu sabun kullanmak.
6-
Giyim eşyası olarak hazırlanmış (dikilmiş veya örülmüş) şeyleri giymek.
Normal şekilde giymeksizin, palto, pardösü, gömlek ve benzeri giyim
eşyasını omuza almak veya bunları yatarken baş açıkta kalmak şartı ile
üzerine örtmek yasak değildir.
7- Başını ve yüzünü örtmek, takke bere giymek veya başa sarık sarmak.
8-
Eldiven, çorap veya topukları kapalı ayakkabı giymek. Giyimle ilgili
yasaklar sadece erkeklere aittir. Hanımlar normal elbiselerini giyerler,
ihram süresince, sadece yüzlerini örtmezler.
9- Cinsi ilişki veya öpüşmek, oynaşmak, şehvetle tutmak.... gibi cinsi ilişkiye götüren davranışlarda bulunmak.
10- Şehevi duyguları tahrik edici şeyleri konuşmak.
11- Tâ’attan ayrılıp, haram fiilleri yapmak.
12- Başkaları ile tartışmak, kavga etmek, sövmek, kötü söz ve davranışlarla gönül kırmak.
13- Eti ister yensin ister yenmesin her türlü kara avını avlamak.
14- Avcıya avını göstermek veya avlanmak konusunda yardımcı olmak.
15- Av hayvanlarına zarar vermek.
16- Harem bölgesinde kendiliğinden çıkan ot ve ağaçların koparılması, ister ihramlı, ister ihramsız herkes için yasaktır.
17- Hatmi ile başını yıkamak.
18- Hamama girmek.
19- Kendi üzerinde bulunan biti öldürmek ve öldürmek için göstermek.
Bunları
bilerek veya bilmeyerek, unutarak yapanlara, kurban, sadaka cezaları
lazım olur. Ceza olarak kesilen kurbanın etinden sahibi yiyemez. İfrad
hacda bir kurban icap ettiren suçu, kârin hacı işlerse, biri umre için,
iki kesmesi lazımdır.
İhramlıya yasak olmayanlar
İhramlıya yasak olmayanlar şunlardır:
1- Başına dokundurmamak şartı ile, herhangi bir şeyin altında ve gölgesinde oturmak. Şemsiye kullanmak.
2- Yıkanmak, kokusuz sabun kullanmak.
3- İhram örtülerini yıkamak veya değiştirmek.
4- Kıl koparmadan kaşınmak, gözde biten kılı veya kırılmış tırnağı koparmak.
5- Diş fırçalamak, sürme çekmek.
6- Diş çektirmek, kan aldırmak, iğne vurulmak, yara üzerine sargı sarmak.
7- Güzel koku satan dükkanda oturmak veya güzel koku satın almak.
8- Yüzük, kol saati takmak ve silah taşımak, bele kuşak, para kesesi, kemer bağlamak, omuza çanta asmak.
9- Kollarını giymeden palto veya ceket gibi dikilmiş bir elbiseyi omuzlarına almak.
10- Yorgan, battaniye veya herhangi bir örtü ile yüz ve baş hariç, vücudun diğer kısımlarını örtmek.
11- Balık vb. su ürünlerini avlamak.
12- Kendi emri olmadan, ihramsız kişi tarafından avlanan kara avının etinden yemek.
13-
Karga, çaylak, yılan, akrep, fare, sinek, karınca, pire, arı, kene,
keler, kelebek, kaplumbağa gibi av hayvanı olmayan hayvan veya
haşerelerle, kuduz ve saldırgan köpek, kurt ve kaplan gibi yırtıcı
hayvanları öldürmek.
14- Pire, her türlü sinek, başkasının
üzerinde bulunan biti, fare, yılan, akrep, kurt, çaylak gibi zararlı ve
insana saldıran hayvanları öldürmek.
15- Terlik gibi üstü açık ayakkabı giymek.
16- Bit ölmemek ve saç dökülmemek üzere kaşımak.
17- Renkli ihram giymek.
18- Gusletmek.
19- Başı âdet olmayan şey ile [tas, tepsi] örtmek, paket gibi şeyler koymak.
20- İnsanların dikip yetiştirdiği sebze ve ağaçları koparmak.
21- Düşman ile dövüşmek.
22-
Kadınların deriye değmemek üzere yüzlerini örtmeleri ve dikilmiş
elbise, mest, çorap giymeleri, örtü altına ziynet eşyası takmaları
caizdir.
Bir hacı, Arefe günü, öğle ezanından bayramın birinci
günü, sabah namazı vaktine kadar olan zaman içinde, Arafat’ta biraz
dursa veya ihramlı olarak Arafat’tan geçse veya ihramlandıktan sonra
hasta olup uykuda iken, baygın sedye içinde veya başka bir şeyle
taşınarak nüsükler yaptırılırsa veyahut ihrama girmeden önce, hasta
olan, bayılan yerine başkası ihrama girip, bu uyanmadan, ayılmadan önce,
o bunun yerine de nüsükleri ayrıca yaparsa veya Arefe günü olduğunu
bilmeyerek, Arafat’ta dursa, haccı sahih ve tavaf-ı kudum sakıt olur. O
yerin Arafat olduğunu bilmek ve niyet etmek lazım değildir. O gün veya
gece, Arafat’ta bulunmayan veya Arafat’tan geçmeyen hacı olmaz.
Temettü haccı nasıl yapılır
Mikâttan önce:
1- Tırnaklar kesilir.
2- Koltuk altı ve kasık temizlenir.
3- Gusledilir olmazsa abdest alınır.
4- Erkek, ihramla örtünür.(Kadın elbisesini çıkarmaz)
5- Baş açık ve ayaklar çıplak olur.
Mikât sınırında:
İhramın
sünneti olarak iki rekat nafile namaz kılınır. Birinci rekatta Kâfirun,
ikinci rekatta İhlas suresini okumak iyidir. Yalnız umre için niyet ve
telbiye yapılır. Böylece ihrama girilmiş olunur.
İhramdan sonra:
İhramdan
çıkıncaya kadar ihramlıya yasak olan işlerden sakınılır. Tekbir,
tehlil, salevat-ı şerife ve telbiye söylenerek yola devam edilir.
Mekke-i mükerremede:
1- Gusledip veya abdest alıp Harem-i şerife giderek “kudum tavafı” yapılır. Bu sünnettir.
2- Tavaftan sonra iki rekat tavaf namazı kılınır. Birinci rekatta Kâfirun, ikinci rekatta İhlas suresini okumak iyidir.
3- Zemzem içilir, üstüne, başına dökmek iyi olur.
4-
Safâ ile Merve arasında umre’nin sa’yi yapılır. Sonra saçın en az
dörtte biri veya tamamı kesilir yahut kısaltılır. Böylece ihramdan
çıkılmış olur.
5- İhramsız olarak Mekke’de kalınır. İstenildiği kadar “nafile tavaf” yapılabilir.
Terviye günü [8 zilhicce]
Terviye
günü hac için niyet ve telbiye yaparak yeniden ihrama girilir. Sabah
namazı mümkün olursa Mekke’de kılınıp Minâ’ya çıkılır. Arefe günü sabah
namazını müteakip Arafata hareket edilir.
Arefe günü [9 zilhicce]
1-
Her fırsatta telbiye, tesbih, tekbir, tehlil ve salevat okunur.
[Hacılar, kendilerine, ana-baba ve bütün müslümanlara dua ederler.]
2- Öğle ve ikindi namazları, öğle vaktinde cem-i takdim ile kılınır.
3- Öğleden sonra vakfe yapılır.
4- Güneş batmadan Arafat’tan ayrılmamalı. Güneş battıktan sonra, akşam namazı kılınmadan Müzdelifeye hareket edilir.
5-
Akşam ve yatsı namazları Müzdelife’de yatsı vaktinde cem-i tehir ile
kılınır. Gece Müzdelife’de kalınır. Şeytan taşlamalarında kullanılacak
taşlar toplanır.
Bayramın birinci günü [10 zilhicce]
Sabah
namazı kılınınca, Müzdelife’de “Meş’aril haram’a gidilip orada vakfe
yapılır. Ortalık ağarıp güneş doğmadan Minâ’ya hareket edilir.
Minâ’da çadıra yerleştikten sonra:
1- Akâbe cemresine [büyük şeytana] 7 taş atılır.
2-
Vacip olan şükür kurbanı kesilir. Kurbanlık hayvan bulunmaması veya
alınamaması sebebiyle kesemiyeceği söz konusu olursa, Zilhiccenin
dokuzuna kadar 3 gün ve bayramdan sonra 7 gün daha oruç tutması lazım
olur. Hepsi 10 gün olur. Bu kalan 7 gün orucu, memleketine döndüğünde de
tutabilir.
3- Saçlar tamamen kesilir veya kısaltılır. Böylece ihramdan çıkılmış olur.
Bayramın 2, 3 ve 4. günleri
1-
Bayramın ilk günü yapılmamışsa, ziyaret tavafı yapılır. [Ziyaret
tavafını bayramın birinci günü yapmak daha faziletlidir.] Daha önce
yapılmamışsa haccın sa’yi yapılır. Bunlar üçüncü günü güneş batıncaya
kadar yapılmalıdır. Yapılmamışsa vacibi zamanında yapmadığı için ceza
gerekir.
2- Küçük, orta ve Akâbe Cemrelerine [üç şeytana] her gün yedişer taş atılır.
Minâ’dan dönünce
Veda
Tavafı yapılır. Beytullaha karşı durup zemzem içilir. Yüz ve baş
yıkanır. Sonra imkan bulunursa Kâbe-i şerifin yüksek eşiği öpülür.
Umre nedir, nasıl yapılır
Umre,
hac zamanı olan beş günden başka, senenin her günü, ihram ile yapılan,
tavaf ve sa’y yapmak ve saç kazımak veya kesmektir. Umrenin farzı
ikidir. İhram ve tavaf. İhram umrenin şartı, tavaf ise rüknüdür. Sa’y ve
tıraş olmak ise vaciptir.
Umre, ömürde bir defa, Hanefi ve Maliki’de sünnet, Şafii ve Hanbeli’de farzdır.
İhrama girme yerleri:
Mekke’ye
mikât sınırları dışındaki yerlerden gelenler yolları üzerindeki
mikâtlardan birinde ihrama girerler. Mekke’de bulunulduğu esnada umre
yapmak istenirse, Mekkeliler gibi, Harem Bölgesi dışına çıkılarak ihrama
girilir.
Umre nasıl yapılır
1- Mikât sınırlarının birinde ihrama girilir ve niyet edilir.
2- Telbiye, tekbir, tehlil salevat-ı şerife okunarak Harem-i şerife girilir. Niyet edilip umre tavafı yapılır.
Tavaf esnasında iztibâ ve ilk üç şavtta remel de yapılır.
3- Tavaf namazından sonra Mes’aya gidilerek umrenin sa’yi yapılır.
4- Tıraş olunup ihramdan çıkılır. Böylece umre tamamlanmış olur.
Umrede Arafat, Minâ, Müzdelife’deki menâsik, kudum ve veda tavafı yoktur.
Okunacak dualar: Buraya yazmadık.
Mutlaka o duaları okumak da şart değil, herkes bildiği duaları okuyabilir.
İş ve umre
Sual: Bir iş için Suudi Arabistan’a giden kimse, Mekke’ye gidip ihrama girerek umre yapabilir mi?
CEVAP
Suudi
Arabistan’ın hangi yerine gittiğinizi yazmamışsınız. Eğer mikât denilen
yerin içinde iseniz, dışına çıkıp ihram giyerek öyle Mekke’ye gitmeniz
gerekir. Mikât’ta ihrama girmek gerekir. Daha önce de giyilse olur.
Çünkü Tam İlmihal’de diyor ki:
Hac için, ömre için, ticaret için veya
herhangi bir şey için uzaktan gelenlerin, mikât denilen yerleri,
ihramsız geçerek, Mekke-i mükerreme Haremine girmeleri haramdır.
Geçenin, geri mikâta gelip ihrama girmesi lazımdır. İhrama girmezse,
kurban kesmek lazım olur.
Mikât denilen yerler ile, Harem-i Mekke
arasına Hil denir. Mikâttan geçerken, bir iş için Hil’de kalmaya niyet
edenlerin ve Hil’de oturanların, hacdan başka niyet ile, ihramsız
Harem’e girmeleri caizdir. Mikât yerlerini geçerken, niyet ederek ve
telbiye yaparak, usulü ile, ihrama girilir. Mikât yerinden önce, hatta
kendi memleketinde de giymek caiz ve daha iyidir.
Umre ve farz
Sual:
Borcu olanın veya gidip gelirken bazı günahları işleme durumu olanın
yahut farz sevabı işleme imkânı olanın, bunu yapmayıp umreye gitmesi
caiz midir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Umreye
gitmek farz ve vacib değildir, nafile ibadettir. Nafile ibadeti yapmak,
bir farzın terkine veya bir haram işlemeye sebep olursa, ibadet
olmaktan çıkar, günah işlemek olur. (1/124)
Umre sünnet midir?
Sual: Dört mezhepte de umre sünnet midir?
CEVAP
Umre,
Hanefî ve Mâliki mezhebinde müekked sünnettir. Şâfiî’de ömürde bir defa
umre yapmak farzdır, ancak hemen yerine getirilmesi gerekmez.
Hanbelî’de ise, ilk fırsatta hemen yerine getirilmesi gereken bir
farzdır. (Mizan-ül kübra)
Kabe Resimleri
Yumurta Zarının İnanılmaz Faydası
Mutfakta yaşadığınız basit yanık ve kesikler için yumurta zarının inanılmaz faydasından yararlanabilirsiniz.
Ev içerisinde sık sık yaşadığımız basit yanık ve yaralanmalar için doğal yarabandı görevi gören yumurta zarını kullanabilirsiniz.
İyice haşladığınız yumurtanın kabuğunu soyduğunuzda kabuk ile yumurtanın beyazı arasında incecik bir zar göze çarpar. Bu zar, basit kesik ve yanıklar için doğal yarabandı görevi görür.
Yanan veya kesilen bölgeyi iyice temizledikten sonra bu zarı yaranın üzerine kapatın. Bu sayede yara toz ve kirden uzak kalacak ancak aynı zamanda da hava alabilecek ve hızlıca iyileşecektir.
Etiketler:
Yumurta Zarının, İnanılmaz, Faydası,dogal yarabandi,yanik yarasi ,kesik yarasi
Resim Kaynak :
Pixabay
İbrahim Saraçoğlu'ndan öksürüğü kesen soğan kürü tarifi
Malzemeler:
1 adet kabuğu sağlam soğan
Saf su
![[Resim: Sogan-1.jpg]](https://efsane1turk.net/efsaneuploads/Sogan-1.jpg)
Yapılışı:
Öncelikle soğanın kabuklarını ayıklayın. Bir tencerenin içine su koyun ve kaynamaya başladıktan sonra kuru soğanı 4 parçaya bölerek suyun içine atın. 5 dakika kaynattıktan sonra soğan kürünüz hazır olacaktır. İbrahim Sraçoğlu'nun soğan kürünü hazırladıktan sonra ılık bir halde tüketmeniz önerilmektedir.
![[Resim: Sogan-3.png]](https://efsane1turk.net/efsaneuploads/Sogan-3.png)
Soğan kürünün diğer faydaları nelerdir?
Kadınlarda meydana gelen çikolata kisti (endometriosis) ve miyom oluşumlarına karşı tedavi edicidir.
Polikistik over sendromu tedavisinde faydalıdır.
Kadınların yaşadığı adet düzensizliğini ortadan kaldırmaya oldukça etkilidir.
Menopoz şikayetlerini azaltmak için içilmelidir.
Vajinal akıntılarda kullanılmalıdır.
Kıl dönmelerinde fayda sağlayacaktır.
Hamile kalmak isteyenlerin, sorunlarına çare olacaktır.
Ciltte çıkan iltihaplı sivilce ve aknelerde tedavi edicidir.
İçeriğindeki sulfosid nedeniyle antibiyotik özelliğine sahiptir.
Dolaşım sistemini düzenler.
Bağışıklık sistemini güçlendirici etkileri bulunmaktadır.
Vücutta meydana gelen yağlanmayı azaltacağından, zayıflamaya yardımcı olur.
Stres giderici ve balgam söktürücü etkileri vardır.
Prostatta oluşan iltihapları azaltıcı etkileri nedeniyle, ağrıların azalmasına yardımcıdır.
Çiğ soğan tüketimi, yemek sonrasında kandaki total gliserit oranını düşürür.
Sinüzit rahatsızlığının ilerlemesini önler.
Resim Kaynak :
Pixabay
25.Kare Tekniği Nedir ? - Subliminal Mesaj 25. kare özelliği - Uyanın Artık!
Size hayatınıza giren en kötü, ya da korkunç şeyi sorsam cevabınız ne olurdu? İlkokul öğretmeniniz mi? Borç verdiğiniz ama borcunu ödemeyen arkadaşınız mı? Sevmediğiniz halde katlandığınız eşiniz veya kaynananız mı?
Genel olarak düşünelim birde? Toplumun veya toplumların hayatına giren en kötü şey nedir sizce?
Ben biraz kafa yordum bu konuya. Modernizm diye bize sunulan pek çok şeyin hayatımıza giren bir virüs olduğunu gördüm. En basiti naylon çoraplar, elimizden alınan tahta kaşıkların yerine konulan, dişlerimize zarar veren parlak demirler, sabunların yerine şampuanlar, zeytinyağının yerine margarinler…Mektup yerine e-mailler, gerçek gülümsemelerin yerine smile’ler…
Daha kötüsü de girmiş hayatımıza biz farketmeden. Önceleri siyah beyazken, uzun yıllardır hem renkli, hem çoğu kez salon duvarının büyük bölümünü kaplayan renkli kutular. Nasıl olduğu, hangi büyüklükte olduğu da pek önemli değil aslında. Salonumuzun en nadide yerine, baş köşeye oturttuğumuz bu renkli kutucukların içini birileri özenle dolduruyor.
Yıllarca iki adamın bir cılız kadının peşinden koşmasını çizgi film diye izledik hatırlar mısınız?
Dekolteli hanımlara belki de ilk kez taş devri’nde aşina olduk. Arkadaşımızın eşiyle de samimi olunabileceğini gördük.
“Gölgelerin gücü adına!” diyordu He-man, “Güç bende artık!”
“Şirinler aşkına!” diyen sevimli şirinleri de unutmadık tabi.
Yıllarca aşina edildiğimiz, zevkle izlediğimiz, masum kabul ettiğimiz çizgi filmlerin aslında ne kadar tehlikeli olduğunu son zamanlarda daha iyi anlıyoruz.
Subliminal mesaj diye bir şey duydunuz mu? Belki de ilk kez duyacaksınız?
Subliminal mesaj:başka bir objenin içine gömülü olan bir işaret ya da mesajdır ve normal insan algısı limitlerinin altında kalmak, o anda fark edilmemek üzere tasarlanmıştır. Buna 25. kare özelliği de deniliyor. Gözümüz saniyede 24 kare algılayabiliyor. 25. kare ise beynimize yazılıyor. İşte bu sistemin adıda 25. Kare
Çizgi film, film, dizi, reklam senaristleri 25. kare özelliğini sıklıkla kulanıyorlar. Hızla geçen reklamın görüntülerinde 25. kareye, zihinlere yerleşmesi istenilen slogan veya resim yerleştiriliyor. On yıllardır bu daha çok cinsellik üzerine kuruluyor. Tam 25. karedeki “kola iç”, “başka kanal izleme!”, veya “..ex” yazısını fark etmeden bilinçaltına gönderiyorsunuz.
Bunu öğrendiğimden beri, televizyonu daha bir düşman olarak gördüm ve aslında hayatımıza giren en korkunç ve tehlikeli şeyin Tv ve Pc olduğuna karar verdim.
Masum diye görüp çocuğunuza seyrettirdiğiniz çizgi filmlerde veya dizilerde satanist işaretler, yahudi ve masonlara ait simgeler, ahlaksız yazılar çocuğun kodlarına işleniyor.Birçok Google reklamında, facebookta’ta aynı yöntem uygulanıyor.
Peki 25. kare özelliği, insan beynini bu kadar etkileyebiliyor, yönlendirebiliyorsa, aşikar olarak yapılan pislikleri seyretmek hayatımıza nasıl etkiler yapıyor?
Pek çoğunuzun kaçırmadan seyrettiği dizilerde gayri meşru, ensest ilişkiler, kolayca aldatıp, kolayca boşanmalar. Evlilik dışı hamile kalmalar, yengeyle veya enişteyle aşk yaşamalar, küçücük çocukların sevgili edinmesi, faiz ve kredilerin, rüşvetin,yalan dolanın sıradan bir iş olarak yapılması gibi açık mesajlar sizi nasıl etkiler dersiniz?
Reklamda ki adaya düşen genç kadının, geçen uçaktan “ped” istemesi, genç kızların, genç erkeklere “…ped’in var mı? diye sorması, okul hikayelerinin anlatıldığı diziler gençlerin haya perdelerinin yırtılmasında etkili olmadı mı?
Hayatınızdaki olmazsa olmazları düşünün.
Kadınsınız; kariyer yapmalısınız, mutlaka dışarda çalışmak zorundasınız.
İncecik olmalısınız
Az çocuk doğurmalısınız
Eviniz, kıyafetleriniz reklamlardaki, dizilerde ki gibi olmalı
Bunları size kim anlattı? Nereden öğrendiniz? Peygamberinizin eşleri böyle miydi? Sahabe hanımlar için bunlar olmazsa olmaz mıydı? Ya da en yakın nineniz nasıldı hatırlayın.
Açın gözlerinizi lütfen! Birileri bizi fena halde oynatıyor. Ahlaksızlıklar çok çabuk yayılıyor. Biz Deccal çıktı mı?, yecüc mecüc salındı mı? diye konuşurken belki deccalin, şeytanın avaneleri her birimizin evinin baş köşesindedir?
“Evlerinizin arasına fitneler yağmurlar gibi yağacak” diyordu Peygamber Efendimiz( s.a.v). Fitneler yağmurlardan da hızlı yağıyor, bir çığ gibi büyüyerek bizi altına alıyor.
Peygamberimiz (s.a.v) “Pek çok fitneler meydana gelecek” buyurduğunda bir sahabî:
-Ya Rasûlallah, bunlardan çıkış yolu nedir? diye sordu. Efendimiz (s.a.v) şöyle cevap verdi:
-“Allahın Kitabı (Kur’an) dır.” (Tirmizî: Sevabü’l-Kur’an 14; Darimî: Fedailü’l-Kur’an)
Sadece Kur’an okuyarak değil, Kur’an’ı hayatımıza nakşederek fitnelerden korunabiliriz. İçi boşaltılmış bir İslam, boğazdan aşağıya inmeden okunan Kur’an hayatımıza yön veremez, kötülükleri engelleyemez.
Evlerinizde oturun! Ama TV başında değil. Siz, kumanda sizin veya çocuğunuzun elinde sanırken sizi birileri kumanda ediyor da fark etmiyorsunuz.
BİLİNÇALTINA YÖNELİK MESAJLAR
Bilinçaltını etkilemeyi hedefleyen mesajlara “subliminal” adı verilir. Genel olarak “bilinçaltına yönelik gizli mesajlar olarak ifade edebiliriz. Kişinin bilinçaltına ‘’subliminal’’ mesaj göndermenin birçok yolu bulunuyor.
Bunlardan en çok kullanılanları :
1. Dijital ses dosyalarına gizlenen işitsel yolları.
2. Gözle algılanamayacak kadar kısa süreyle ve sık patlayan flaşlar şeklinde sinema ya da televizyon görüntüsü yoluyla bilinçaltına itilen 25. kareler.
3. Reklam afişleri, logoları ve benzeri nitelikteki görsel malzemenin içine saklanmış şekil, kelime ve rakamlar.
Bu yöntem, bir ürünün reklâmını yapmaktan, bir inancın ya da görüşün propagandasını yapmaya kadar varan geniş bir yelpazede kullanılmaktadır. Görsel ve işitsel olarak (bilinçli) algılananlar değil; bilinçaltı seviyesinde algılanan söz, resim, görüntü ve şekillerden oluşur.
Bunlardan en çok kullanılan Dijital ses dosyalarına gizlenen ses mesajlardır. Üzerinde oynanabilirliği ve işlenilmesi ve yayılması daha kolay olduğundan MP3 dosyaları gizli mesaj için biçilmiş kaftandır diyebiliriz. Peki, sistem nasıl işliyor?
İnsan kulağı sadece belirli frekans aralıklarındaki sesleri duyabilir. Eğer siz bir müzik parçasını rahatça duyabiliyorsanız, bu sizin duyabileceğiniz frekans aralığında olduğunu gösterir. İnsan beyninin algısı ise, bundan daha düşük ya da daha yüksek frekansları algılayabilecek kapasitededir. Dikkat ediniz : “duyabilecek” demiyoruz, algılayabilecek diyoruz.
Yani, kulağımız ancak belirli bir frekans aralığındaki sesleri duyabilir. Fakat beynimiz bu aralığın çok daha ötesindeki sesleri algılar, hisseder.
Bilinçaltı ve bilinçaltının özelliklerini anlattığımız zaman, ne demek istediğimizi çok daha iyi anlayacaksınız. Ancak şimdi öncelikli olarak bu subliminal mesajların neler olduğunu ve nasıl işlendiğini sizlere göstermemiz gerekiyor.
25. KARE
Kişinin bilinçaltına subliminal mesaj göndermenin birçok yolu olduğunu söylemiştik. İşte bunlardan bir diğeri de 25. kare tekniğidir. Peki, nedir bu 25. kare?
Gördüğümüz bir anlık görüntü, 655 satır ve frame/çerçeve denilen 24 küçücük kareden oluşur. Sinema bandında, saat, dakika, saniye olarak bir diziliş vardır. Saniyeden sonra kare gelir ve bir saniye 24 karedir. Her 24 kare ise bir ekran büyüklüğündeki kareyi oluşturur. Her 327.5 satırda bir de “control-track” denilen aralık vardır. İşte bu aralıktaki görüntüler kesilip, aralarına başka görüntüler atılarak 25. kare oluşturulur ve bu son kare olan 25inci kare anlıktır. Yani görüntü saniyede 1/24 olacakken, bu 1/25’e çıkar. Kareler 25 olunca bir anda bir görüntü gelir ve anında kaybolur. Genellikle görünmez, daha doğrusu görülür ama bilinçaltında kalır.
25. karenin temel mantığı da mesajı bilinç-altına göndermek olduğu için, artık dünya sinema sanayisinde bu tekniği kullanmayan yok gibidir. Yani sizler evlerinizde rahat koltuklarınıza oturup herhangi bir televizyon kanalındaki herhangi bir dizi/ film ya da bir belgeseli seyrederken aynı zamanda 25. karelerle bilinçaltınıza gönderilen mesajlara/ telkinlere/ saldırılara maruz kalabiliyorsunuz.
Göz bunları görmüyor ama saniyenin üç binde biri gibi bir zaman aralığında bu görüntü bilinçaltına ulaşıyor. Bu gizli mesajlar sayesinde, o reklâmı, diziyi, filmi ya da herhangi bir resmi hazırlayan kişi/ yapımcı/ yönetmen kendi hedefine, niyetine ve ideolojisine göre vermek istediği mesajı 25. karelerle bilinçaltına göndermiş oluyor.
8-12 hertz dalga boyundaki subliminal mesaj içeren bir MP3′ü kulağınızla dinlersiniz, ancak içindeki gizli mesajı beyniniz dinler. Bu esnada kulağınız hiçbir şey duymaz. İnternette ve paylaşım programlarında bilinçaltı mesajları içeren MP3 dosyaları bulunmaktadır. Hatta bu gizli mesajları frekans aralıklarına göre analiz ederek ortaya çıkartan yazılımlar dahi vardır.
PEKİ, GÖREMEDİĞİMİZ HALDE NASIL ETKİLENİYORUZ BU 25. KARELERDEN?
Bu adamlar zaten açıktan açığa bu işi yapıyorlar. Filmlerle, reklamlarla her türlü mesajı veriyorlar. Buna rağmen niçin böyle gizli bir kare uyguluyorlar?
Cevabı çok basit; Çünkü gördüğümüz zaman bu kadar etkili olmuyor. Çünkü kişi, bilinçli bir tercih ile gördüklerini veya duyduklarını ya reddediyor ya da kabul ediyor. Çünkü baştan önüne seçenek olarak getirilmiş oluyor.
Fakat bu, öyle bir şey ki insan onu görmüyor, duymuyor ve hissedemiyor, yani bizlerin algı frekanslarımızın tamamen altında veya üstünde yer alıyor. Böyle bir şeyi kabul yahut reddetme gibi bir olanağımız var mı? Elbette hayır.
İşte 25. karenin ve subliminal reklamların temel mantığı budur! Hedefteki kitlenin bilinçli tercih hakkını gasp ederek, onları gizlice zehirlemek!
Bu işi yapanlar insanı ve insanın yaratılışını çok iyi biliyorlar. 1900’lü yıllara kadar uzanan bir geçmişi var bu tür çalışmaların. Psikolog ve psikanalistlerin insanla ilgili uyguladıkları, gözlemledikleri ve deneylerle ortaya koydukları bilgi ve bulgulardan yola çıkarak “İnsanı nasıl etkileyebiliriz” sorusuna cevap aradılar. İlk başta ticari hedefler ve büyük şirketlerin mallarını halka pazarlamanın bir yolu olarak gördüler bu bilinçaltı telkinleri. Daha sonra ise bu taktiği öğrenen her kişi ve her yapımcı kendi niyet, inanç ve ideolojisine göre vermek istediği mesajları bu yolla insanlara zerk etmeye başladılar.
25. KARE NE ZAMAN VE NASIL ORTAYA ÇIKMIŞTIR?
Bilinçaltının bütün görüntü, ses ve resimleri kaydetme özelliği 1900’lü yıllardan beri insanları yönlendirmek için kullanılmaktadır.
1900’lü yıllarda Knight Dunlap adında Amerikalı bir psikoloji profesörü gözbağcılık gösterisi yaparken bilinç gücüyle algılanmayan “hissedilemez gölgeler” kullanarak aynı uzunluktaki 2 çizgiyi seyircilerin farklı ölçülerde algılamasını sağlamıştı.
İşte buradan hareketle bilinç-altını hedef alarak mesaj göndermeyi hedefleyen ve adına subliminal mesajlar denen bu tür reklamlar ilk kez 1950’li yıllarda Amerika’da ortaya çıktı.
James Vicary adlı reklamcılık uzmanı, sinema salonlarında yaptığı bir deney sonucu patlamış mısır ve kola satışlarının arttığını iddia etti. Bu deneyde film perdede oynarken, saliselik görüntüler hâlinde gözle görülemeyen gizli kareler ve gizli mesajlarda : “patlamış mısır ye” ve “kola iç” sloganları çıkıyordu. Seyirci bu sloganları bilinçle algılayamadığı hâlde, bilinçaltına hitap eden bu sloganlar neticesinde kola satışlarının yüzde 18.1, patlamış mısır satışlarının ise yüzde 57.7 arttığı görüldü.
Bu şekilde, bilinç-altına yönelmenin reklamın etkinliğini artırmada daha işlevsel olduğu görülmüştür. İşte o gün bugündür uygulanan 25. kareler sadece bir insanı ya da bir topluluğu değil; bütün insanlığı tehdit etmektedir.
Bir grup psikolog ve yazar bu konunun gündeme geldiği ilk yıllarda bu yöntemin uydurma ve efsane olduğunu ve insanları etkilemeyeceğini söylediler. Ancak, beyin dalgalarını ölçen teknolojilerin gelişmesi ile gizli mesaj içeren reklama beynin daha farklı ve fazla tepki verdiği gözlemlendikten sonra, bu yöntemin etkisi ispatlanmış oldu.
İşin en ilginç tarafı ise bu konuyu gündeme taşıyan, kitap, tez ve aile eğitim seminerlerinin yok denecek kadar az olmasıdır. Yıllardır uygulanan böyle ciddi ve hayati bir konunun nasıl olup da bütün bir insanlık tarafından henüz bu şekilde yeni yeni öğreniliyor olması düşündürücü olsa gerek.
ASIL HEDEF ÇOÇUKLAR
Subliminal teknolojisi maalesef çizgi filmlerde, şarkılarda, reklam panolarında, filmlerde yasal olmayan bir şekilde kullanılıyor. Çocuklara sevgiyi kardeşliği öğütleyen masum zannettiğimiz çizgi filmlerin arasına pornografik resimler, şiddet unsuru içeren görüntüler bu teknolojiyle saklanıyor. Çocuğumuz fark etmeden o görüntüleri beynine konuk ediyor ve şahsiyetinin oluştuğu o en ciddî yaş dilimde (sıfır-yedi yaş arası) bu görüntüler içeride bilinçaltında hapsoluyor. Artık siz siz olun her gördüğünüz ve duyduğunuza çok dikkat edin.
Özellikle Disney, yaptığı çizgi filmlerde cinsellik temasını yıllardır çocuklarımızın bilinçaltına kazımıştır.
BU FİLMDE / DİZİDE SANAL REKLAM UYGULANMAKTADIR
Sizler, televizyonlarınızın karşısında uyumaya devam eden ruhlar, koltuğunuza oturup en sevdiğiniz dizi ya da filmleriniz yayına başlarken : “BU FİLMDE / DİZİDE SANAL REKLÂM UYGULANMAKTADIR” uyarısını görmediğinizi söyleyebilir misiniz?
Peki, ne demek “Sanal Reklam?”
Sanayi Bakanlığına göre sanal reklamın tarifi aşağıdaki gibi;
“Sanal reklam; hukuken kullanımı meşru görüntülerin, canlı veya banttan bilgisayar marifeti ile manipülasyonu ve söz konusu görüntülerde yer alan muhtelif unsurları reklam amacı ile hâlihazırda kullanılan veya ileride geliştirilecek teknolojiler vasıtasıyla oyun sahası ve çevresi üzerine düşürülen tüm görüntüleridir.”
Televizyonda izlediğimiz pek çok dizide ya da filmde ya marka yerleştirme ya da sanal reklam uygulamaları ile karşılaşıyoruz. Bir dönem gişe rekorları kıran “Kurtlar Vadisi Irak” filmini hatırlayın. Film başlarken “Bu filmde sanal reklam uygulaması yapılmaktadır” uyarısı vardı. Ekranda bir ovada yol alan otomobili izlerken birden bir mimarlık firmasının reklam tabelası ve bir apartman beliriveriyor. Kerpiç evlerin üstüne getirilmek istenmiş ama başarılı olunamadığı için ortalık yerde duran uydu antenleri reklamları ve uyarı tabelalarının altında beliriveren markalar…
O halde en can alıcı soru şu; niçin sanal reklam? Çünkü bilinçaltına telkin göndermenin en iyi yolu.
25. kare tekniğinin uygulandığı bir film :
DÖVÜŞ KLÜBÜ / The Fight Club
Niçin bu film? Bir kere adına bakarak bunun bir dövüş filmi olduğunu zannetmeyin.
“Gün gelir sahip olduklarınız, size sahip olmaya başlar!” sloganı ile Modern insanın tüketim merkezli hayat tarzını sorgulayan ve aynı zamanda şizofren (çift-kişilikli) bir şahsiyeti anlatan bir filmdir dövüş kulübü.
Edward Norton ve Brad Pitt’in başrollerini paylaştığı ve David Fincher’in yönettiği bu film, 2000 yılında Empire Ödülü (İngiltere), 2001’de En iyi DVD, en iyi DVD anlatımı, en iyi DVD özel içerikleri ödülünü almıştı. 2005 yılında Total Film magazin ödüllerinde (UK) “Dünyanın bu güne kadar gelmiş geçmiş en iyi film ödülüne layık görülmüştü.
Gerçekten çok etkileyici bir filmdir. Moderniteye karşı çıkarak :
“Gün gelir sahip olduklarınız, size sahip olmaya başlar”
“Her şeyi kontrol etmeyi bırak ve rahat ol…”
“Nefret ettiğiniz işlerde çalışıp gereksiz şeyler alıyorsunuz.”
“Seyrettiğiniz reklâmlar yüzünden araba ve kıyafet değiştiriyorsunuz.”
“Sizler paranız kadar iyisiniz.”
“Siz işiniz değilsiniz…”
“Bindiğiniz araba değilsiniz.”
“Kredi kartlarınızın limiti değilsiniz” diyordu.
iyi film öülü”ne lâyık görülen bu filmdeki 25. kareleri yakalayabilmek ve filmdeki her saniyeyi kare kare izleyebilmek için önce ;
1. Filmi bilgisayarınıza kaydedin.
2. Mediaplayer ile izlerken film sahnelerini 1/16 “Slow / yavaş” izleme modunda.
3. “klcodec” ile izlerken alttaki ok işaretlerinden “Decrease Speed”e üç kez tıklayıp filmi en yavaş haline getirmeniz gerekmektedir. Böylece her saniyeyi yaklaşık 5 saniyede izleyecek ve her kareyi tek-tek yakalayabileceksiniz.
SONUÇ:
1. Araştırmalarımızın sonucunda filmin yönetmeninin cinsi sapık (sexomaniac) olduğunu öğrendik.
2. Filmin (bizim yakalayabildiğimiz) 26 farklı yerinde 25inci kareler kullanılmış.
3. 25inci Kare tekniği ile elinde sigara olan Brad Pitt resmi filmin çeşitli yerlerine yerleştirilmiştir.
4. Yönetmen filmin 2 farklı yerinde 25inci kare tekniği ile erkek cinsel organını yerleştirmiş.
5. Yine filmin 2 yerinde Çocuk Pornosu bilinç-altına yerleştirilmiş.
6. Unutmayın 25. karelerin yer aldığı her film gibi bu filmde de normal seyrinde görülmesi gerekenlerin dışında hiçbir şey görülmüyor. Aslında çok şey görülüyor ancak hiç kimse ne gördüğünü bilmiyor.
7. Uyanmayanlar ve hâlâ 25. karenin varlığına ihtimal vermeyenler, denesin ve görsün diye filmdeki en can alıcı karelerin sadece bir kısmının dakika ve saniyelerini aşağıya sırasıyla yazıyoruz. İsteyen filmdeki tespit ettiğimiz bu dakika ve saniyelerde filmi durdurup kare kare izleyebilir.
06:02= elinde sigara olan Brad Pitt resmi,
31:07 = cinsel öğeler erkek cinsel organı,
31:14 = cinsel öğeler,
46:41 =cinsel öğeler,
49:09 = cinsel öğeler,
50:42 ile 50:52 = çocuk pornosu mesajları…
02: 10 : 39 = Film bitiyor binalar yıkılıyor ve yine erkek cinsel organı filmin finali olarak 25. karede yer alıyor.
Filmin en tuhaf gelen bölümü ise Tayler’ in işi sabun imalatçılığı olmasına rağmen, 30. dakikadan itibaren, Tayler’i anlatırken onun bir sinema yapımcısı olduğunu anlatmasıdır. (Filmin sadece bu 2 dakikalık bölümünde Tayler bir sinema yapımcısıdır)
Şu ifadeler 30. dakikadan sonra filmde aynen geçmektedir ;
“Sinema filmleri tek bir makarada olmaz; birkaç makarada olur ve bir kare bittiğinde diğer makaraya geçerken birisinin düğmeye basması gerekir. O an geldiği zaman projektörleri değiştirir ve film devam ettiği için kimse bir şey anlamaz. Çünkü bu iş beraberinde bir çok ilginç olanak da sunuyor. Bütün aile filmlerini kare kare görmüştür. Yani izleyici cesur köpek ile ünlü bir şahsiyeti aynı perdede izlerken neler gördüğünü bilmez. KİMSE GÖRDÜĞÜNÜ BİLMİYOR AMA GÖRÜYOR” der ve sorar: “ACABA KAÇINIZ ONU İŞ BAŞINDA YAKALAYABİLİRSİNİZ?”
Yani adamlar yaptıkları işi aynı filmin içinde anlatıyorlar!
REKLAMLARLA BİLİNCİ ÇALINAN İNSANLAR
İnsan beyninde bilinçaltının tepki verdiği iki önemli olay var : “doğum” ve “ölüm”. Bilinçaltımız bu iki olaya çok daha fazla tepki veriyor. Bu iki mesaja daha duyarlı.
“Sex” (cinsellik) mesajı doğum ilk örneğinde, “kill” (öldürmek) mesajı da ölüm ilk örneğinde karşılanıyor. Bu semboller verilmek istenen mesajın içine yerleştirildiğinde bilinçaltı bunları öncelikli algılar olarak saklayabiliyor ve sıra kullanıma geldiğinde bu öncelikli depolanan veriler, davranış ve hareketlerimize yön çiziyor.
BİLİNÇALTI MESAJLAR YASAK DEĞİL Mİ?
Bilinçaltı reklamlarının etkisinin ispatlanmasının ardından bir yandan bu yöntemin kullanımı arttı ve diğer yandan da bu gibi yöntemlerin kullanılmasını önlemeye yönelik yasalar çıkartıldı. Ülkemizde RTÜK bilinçaltı reklamı : “Teknik cihazlar vasıtasıyla televizyon yayınlarında çok kısa süreli görüntüler kullanarak, izleyicilerin ancak bilinçaltıyla algılayabilecekleri ürün veya hizmetlerin tanıtılmasına ilişkin mesajlar içeren reklamlar” olarak tanımlamıştır.
Yasalarımız tüketicinin korunması bakımından, gizli reklam ve bilinçaltı reklamı da yasaklamıştır. 3984 sayılı yasanın 20. maddesi: “Reklamların, program hizmetinin diğer unsurlarından açıkça ve kolaylıkla ayırt edilebilecek ve görsel ve işitsel bakımdan ayrılığı fark edecek biçimde düzenlenmesini, bilinçaltı ile algılanan reklamlara izin verilmemesini” hükme bağlamıştır.
Radyo ve Televizyon Kuruluşları Reklam Yayın İlkeleri ve Usulleri İle Reklam Gelirleri Üst Kurul Paylarının Ödenmesi Hakkında Yönetmeliğin 11. maddesine göre de: “Yayınlarda gizli reklam yapılamaz. Programlarda açıkça reklam olduğu belirtilmedikçe ürün veya hizmetler reklam amacını taşıyan şekilde sunulamaz. Çok kısa sürelerle imaj veren, elektronik aygıt veya başka bir araç kullanılarak veya yapılarının ne olduğu konusunu izleyenlerin fark edemeyecekleri veya bilemeyecekleri bir biçime sokarak, bilinçaltıyla algılanmasını sağlayan reklamların yayınlanması yasaktır.”
1964’te İngiltere, 1974’te ABD olmak üzere dünyadaki 55 ülke insanlarını bu tekniklere karşı korumaya almıştır. Rusya’nın Ekaterinburg şehrinde yayın yapan ATN Televizyonun “Otur ve ATN izle” şeklinde bir gizli mesaj verdiği tespit edilmiş ve 2 ay yayın lisansının iptal edilmesine neden olmuştur.
Neticede, Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde bilinç-altı reklam yasaklanmıştır ama bütün reklamları, dizi, film ve belgeselleri bilinçaltı mesaj içerip içermediği noktasında denetleyecek bir yapı kurulamamıştır.
BİLİNÇALTI VE GENEL ÖZELLİKLERİ
Günlük hayatımızda yaşadığımız bazı sorunların bilinçaltımızdan kaynaklandığını hep söyleriz ama acaba kaçımız bilinçaltımızın gücünün ve öneminin farkındayız?
Bilinçaltı çoğumuzun bildiği ya da duyduğu bir kavramdır. Bu kavram bilincimizin farkında olmadığı ama davranışlarımızın yönlendirilmesinde önemli rol oynayan bir yapıyı belirtiyor. Bilinçaltı, alt benlik, bilinç dışı olarak da adlandırılan bilinçaltı kişiliğimizin farkında olmadığımız, kontrolümüz dışındaki parçasını temsil etmektedir. Diğer bir deyişle bu, buzdağının görünmeyen kısmıdır.
Otomatik bir pilot gibi bütün tecrübelerimizi depolar. Bir hafıza deposudur. Tecrübelerinizi hatıralar şeklinde depolar. Bilinç-altı heyecanlarımızı, sezgilerimizi, alışkanlıklarımızı ve güdülerimizi depoladığı gibi, bunların faaliyete dökülmesinden de sorumludur.
Bilinçaltımız, zihin telkin yoluyla ikna olunmaya müsaittir. Bilinç, zihnin aksine, sorgulamadan tekrarla gelen teklifleri kabul eder, pekiştirir. Bütün otomatik davranışlarımız, alışkanlıklarımız ve heveslerimiz hafızada kayıtlı bilgiler arasındadır. En önemli vazifesi ise depoladığı verilere dayanarak mutluluğu sağlamaktır.
Bilinçaltı zihin delillerle ne ikna edilebilir, ne de aldatılabilir. Fikirlere ve imajlara karşılık verir. Bilinç-altının en mühim özelliği ise, bilincimizin farkına varmadığı olayları, sesleri, resimleri kaydetmesidir. Siz beş katlı bir binaya çıkarken merdivenleri saymıyorsunuz ama bilinçaltınızda bu sayı biliniyor ve kaydediliyor. Aynı şekilde bebekliğimize dair hatıralar bilinçaltı kayıtlarının arasında bulmak pekâlâ mümkündür.
Bilinç aynı anda üç ila yedi işi yapabilir. Daha fazla görev yüklendiğinde kilitlenir. Bu yüzden dikkatimizi yönlendirmediğimiz, bizi o anda ilgilendirmeyen birçok veri bu filtreden süzülür. Beş duyumuzun karşılaştığı çok sayıda duyum, algılanmadan bilinçaltı hafıza deposuna aktarılır.
Demek ki duyduğumuz, gördüğümüz ama kavrayış olarak algılayamadığımız her şey bilinçaltına ileride tekrar kullanılmak üzere veri olarak depolanır ve gelecekteki hareketlerimize yön çizer. İşte tam da bu aşamada bilince değil ama bilinçaltına hitap eden bütün propaganda ve veriler, bizim davranışlarımıza yön çizen güdüler olarak karşımıza çıkar. Zira sıklık arz eden tekrarlar deruni algılarımıza yöneliktir.
GERÇEK GÖRMEDİKLERİMİZ Mİ?
Bilinçaltı dediğimiz şey, bilincin binde dokuz yüz doksan dokuzunu oluşturuyor. Yani biz şu anda bu yazıyı, binde bir seviyesinde görüyor, dinliyor ve okuyoruz.
Bunlar nasıl mı gerçekleşiyor? Gözde bilimsel olarak “fovea hareketleri” olarak isimlendirilen, gözün fovea hareketleri sizin şu anda görmediğiniz şeyleri de görüyor. Göz devamlı bir tarama içinde. Tarıyor ve aldığı bilgileri bilinçaltına atıyor. Bu söylediklerimiz bilimsel verilerdir.
Biz, normal şartlarda gözümüzün fovea hareketleriyle beynimizde depolanan şeylerin çok azını hatırlıyoruz. Ama mesela markete gittiğimizde on tane deterjan arasından bir tanesini çekip alıyoruz. Yani gördüğümüzün ve de duyduğumuzun farkında olmadığımız şeylerin, bilinç ortamına çıkarak bize o malı satın aldırması söz konusu oluyor.
Yani biz görmediğimizi zannettiğimiz şeyleri aslında görüyoruz ve bilinçaltımıza gönderilen verilerin karar verme ya da faaliyete geçme aşamasında fikirlerimizi ve davranışlarımızı doğrudan etkiliyor.
Velhasil Kelam - Editör ve Admin Karoglanin Bu Konudaki Aciklamasi
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Li tunzire kavmen mâ unzire âbâuhum fe hum gâfilûn.
Lekad hakkal kavlu alâ ekserihim fe hum lâ yu’minûn.
İnnâ cealnâ fî a’nâkıhim aglâlen fe hiye ilel ezkâni fe hum mukmehûn.
Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûn
Meali:
Babalarida Kendileride, bakipda görmeyen gafil kavimlerin, nazarini celbetmen için.
Allah onlara son sözünü söylemiştir, onlar asla iman edemeyeceklerdir.
Biz onlarin gözlerine öyle bir açı koydukki bakarda görmezler, ve yine akillarinada ayni anlayişi koyduk, duyarda muhakeme edip anlamazlar.
Ve onların önlerine ve arkalarına set kılarak (çekerek) böylece onları perdeledik. ve onlar, set cektigimiz o kör noktaya (25.kare) ye, şaşi bakişi ile bakarlarda görmezler.
Sadakallahul Aziym Yasin Suresi 6 - 7 - 8 - 9
25.Kare hakkinda internetten buldugum kisa bilgi:
Araştırdığım kaynaklardan doğruluk payına emin oldum . Evet bilim 1900 lü yıllardan buyana insan beyni üzerinde derin araştırmalarına her geçen gün daha da hiz vermekte yeni yeni buluşlara imza atmaktadır.İnsan bilinç altına –şuuruna etki eden bir tekniğin kullanıldığı bunada “ subliminal Teknoloji yada 25.kare “ adı verdikleri bilinmektedir. Gördüğümüz bir ânlık görüntü : 655 satır ve frame/çerçeve denilen 24 küçücük kareden oluşur. Sinema şeridinde, saat, dakika, sâniye olarak bir diziliş vardır. Her sâniyeden sonra bir yabancı kare gelir ve bir sâniye 24 karedir. Her 24 kare ise bir ekran büyüklüğündeki kareyi oluşturur. Her 327.5 satırda bir de "control-track" denilen aralık vardır. İşte bu aralıktaki görüntüler kesilip, aralarına başka görüntüler atılarak 25inci kare oluşturulur ve bu son kare olan 25inci kare ânlıktır. Yani görüntü sâniyede 1/24 olacakken, bu 1/25'e çıkar. Kareler 25 olunca bir anda bir görüntü gelir ve ânında kaybolur. Genellikle göz ve beyne görünmez, daha doğrusu görülür ama şuuraltında kalır. 25. karenin temel mantığı da mesajı şuur-altına göndermek olduğu için, artık dünya sinema sanâyii’nde bu tekniği kullanmayan yok gibidir. Yani sizler evlerinizde rahat koltuklarınıza oturup herhangi bir televizyon kanalındaki herhangi bir dizi/ film ya da bir belgeseli seyrederken aynı zamanda 25 karelerle şuur-altınıza gönderilen mesajlara/ telkinlere/ saldırılara ma’ruz kalabiliyorsunuz. Göz bunları görmüyor ama sâniyenin 3 binde biri gibi bir zaman aralığında bu görüntü şuuraltına ulaşıyor, orada depolanıyor. Bu gizli mesajlar sâyesinde, o reklâmı, diziyi, filmi ya da herhangi bir resmi hazırlayan kişi/ yapımcı/ yönetmen kendi hedefine, niyetine ve ideolojisine göre vermek istediği mesajı “25inci Kare”lerle şuuraltına göndermiş oluyor. İşte 25. karenin ve subliminal reklamların temel mantığı budur! Hedefteki kitlenin şuurlu tercih hakkını gaspederek, onları gizlice zehirlemek! . Psikolog ve psikanilistlerin insanla ilgili uyguladıkları, gözlemledikleri ve deneylerle ortaya koydukları bilgi ve bulgulardan yola çıkarak “İnsanı nasıl etkileyebiliriz” sorusuna cevap aradılar. İlk başta ticarî hedefler ve büyük şirketlerin mallarını halka pazarlamanın bir yolu olarak gördüler bu şuur-altı telkinleri. Daha sonra ise bu taktiği öğrenen her kişi ve her yapımcı kendi niyet, inanç ve ideolojisine göre vermek istediği mesajları bu yolla insanlara zerk etmeye başladılar. İşte o gün bugündür uygulanan 25inci kareler sâdece bir insanı ya da bir topluluğu değil ; bütün insanlığı tehdit edegelmektedir.
Dikkat interneten indirdigimiz veya dinledigimiz videolarin ve şarkilarinda bir noktasinda bir kesilme ve duraklama var, sonra devam ediyor, o duraklama icinde, neyi bize empoze ediyor bu illuminatlar acaba.
Ve kafir deccal ve şeytan aleyhillane, yapacagini yapti, ve bütün dünyaya müdahele edebiliyor, ve o hemde kör noktadan, ve kuranda gecen bu yasin suresindeki ayeti, ve peygamberin mekkeden medineye hicretinden önce, onu öldürmek için toplananlarin arasindan, onlarin üzerine toprak sacip gecdigi hadisinin vacibi mutlaki olan "Yasin 9 " ayeti mehdi bir zamanlar cokca okudugu için, burdaki SIRRI ilahiyi cözen kafir Deccal , ve o 25. kareye artik, böyle subliminal mesaj yerine, kendi askerlerini, transportasyon yöntemi ile gönderip gizliyor. ve bilinki her mehdi askeriyin diyen, müminin diyenin evinde yaninda yöresinde, bir deccal askeri şeytan uşagi vardir. yani şeytanin var olmasina ragmen, bizim onu göremedigimiz nokta, yani 25. karede durup bizim namazimiza yedigimize, ictigimize, sözümüze, fikrimize dahi müdahale edebilen şeytan gibi, deccal ve askerleride müdahele edip, dünyayi kargaşaya, kavgaya sokmakdadir. istedigine kavga ettirmekde istediklerinide dost etmekdedir.
Tayyibin bu sahte oylarla nasil kazandigida, yine bu 25. kare SIRRI ile calinan oylar, sahte oylar ile kazaniyor. halbuki onunda bu kadar secmeni falan yok yani. bu illumnati hirsiz köpeginin SIRRIDA yine 25 . kare ve görülmeyen yerde duran, deccal askerleri, illuminat askerleri.
Meseleyi biraz daha anlamak için o anın tanığı Ebu Bekr Sıddık(ra)’a bir kez daha kulak kesilelim:
“Biz mağarada iken başlarımızın üstünde (bizi aramaya gelen) müşriklerin ayaklarına baktım: ‘Ey Allah’ın Resulü! Bunlardan biri eğilip de iki ayağı hizasından baksa bizi muhakkak ayak hizasının altında görecektir’ dedim. Allah Resulü (sav): ‘Ey Ebu Bekr! Üçüncüsü Allah olan iki kişiyi ne zannediyorsun?’ buyurdu.”
Yani Allahu Tealayida biz göremiyoruz, halbuki o bize şah damarimizdan daha yakin oldugunu söylüyor, Kuran ayetlerinde Allah genellikle üçüncü şahıs olarak anılır ve yani ikilinin Üçüncüsü Allah dir. O Heryerdedir.
ve yine şeytan aleyhillane sonunda bu hikmetide Deccala ve askerlerine fisildadiki bunuda keşfedip cözdüler herhalde.
ve ben bizatihi yaşiyorum: biraz önce suya yani abdeste veya su icmeye niyet ettimse, su moleküllerine müdahele eden deccal, suyu bozuyor, ve su molekülleri sanki mikrowelle ile öldürülmüş vaziyette elime akiyor veya icioyorum ve faidesi yok yani, ölü moleküller, yahut da müdahele edilmiş, iyi ve yararli olacagina zehir olmuş vaziyette, o yüzden şu siralar abdestten cok teyemmüm ile zikir fikir eder oldum.
ve bu siralar şu duaya başlamişdim onuda birakir oldum.
"Allhümme inni es elüke hayri ma fi hezel (buraya her ne yiyceksek iceceksek giyeceksek veya yapacaksak onun ismi gelcek) ve hayri ma hüve lehü, ve euzubike min şerri mafi hezel (buraya her ne yiyceksek iceceksek giyeceksek veya yapacaksak onun ismi gelcek) ve şerri ma hüve lehü."
bunu yapiyordum artik bu duamda calindi, bunada müdahele edebiliyor. yani bu duanin manasi "Allahim bu "giyecegim veya yiyecegim elma armut gömlek veya yapacagim iş her ne ise" onun hayrini senden isterim şerrindende sana siginirim demekdir. kendimin zamana münhasiran geliştirip ürettigim bir dua idi. bu durumlarda olan mehdi askerleri, bir müddet kullanabilirler bu duayi.
Ayni Teknik ile seccadelere gizledikleri gizli resimler figürler
Kaynaklar: Çeşitli intermnet Sayfalarindan Alintidir.
Turnalar Hakkında Bilgi
Turnalar uzun boyunlu, uzun bacaklı ve genellikle grimsi tüylü, gösterişli kuşlardır. Dikkat edilmezse turnalar ile balıkçıllar birbirlerine karıştırılabilir. Havada her ikisi de bacaklarını gergin biçimde geriye doğru uzatır. Ama balıkçıllar boyunlarını kıvrık tutarak uçtuklarından turnalardan kolayca ayırt edilebilir. Ayrıca turnalar yuvalarını ağaçlara değil yere yapar. Yavruları da kıyı kuşlarınınki gibi yumurtadan çıktıktan hemen sonra koşuşturmaya başlar.Leyleği anımsatan, fiziksel olarak ona benzeyen bir kuş türüdür Turna. Oldukça uzun bacakları ve boynu mevcuttur. Göçmen kuşlar arasında yer almaktadır. Leylekle turna kuşunun farkından biri gagalarıdır. Turnaların gagaları küçük iken leyleklerin oldukça büyüktür. 25 ila 30 yıl kadar yaşayabilen turna kuşu, çiftleşme zamanında birbirlerini etkileyebilmek için ilginç hareketlerde bulunur. İki adet yumurta çıkaran turnalar, kuluçkaya sırasıyla yatarlar. Erkek ve diş turna böylelikle birbirlerine yardımcı ve destek olurlar. Sürü halinde uçan turna kuşları, göç ederken de V şeklinde uçarlar. Estetik olarak güzel olan turna kuşları, kuş türleri arasında oldukça beğenilen bir kuş türü olma özelliği taşımaktadır.
Familyası: Turnagiller (Gruidae).
Yaşadığı yerler: Bataklık, ovalık, göl ve deniz kıyılarında.
Özellikleri: Leyleğe benzer, uzun bacak ve boyunlu göçmen kuşlar. Sivri gagaları leylekten daha küçüktür. Tohum, böcek, fare ve solucanlarla beslenir.
Ömrü: 70 yıl kadar.
Çeşitleri: 16 türü vardır. Turna (G.grus), telliturna (A. virgo), cennetturnası veya maviturna (T.paradisea), taçlıturna (B.pavonina), Amerika turnası veya gülen turna (G.americana), Sibirya beyaz turnası (G.leucogeranus), Avustralya turnası (G.rubicunda), Japon veya Mançurya turnası (B.japonensis) meşhurlarıdırturna
Telli turna Türkiye de sadece Bulanık ovasında yaşayabilmektedir. Afrika ve Güney Asya’da kışlarlar, göçmen kuşlardır. Ak turna ise Saha cumhuriyeti ve Batı Sibirya da ki Artktik Rusya’da bulunurlar. Büyük beyaz turna olan ak turna, en gösterişli kuşlar arasında yer almakta olan bir kuş türüdür. Japon turnası da göçmen olup, Sibirya’da ürerler. Kışı geçirmek için Çin, Tayvan, Japonya ve Kore’ye göç etmektedirler. En ağır turna türü olup, 7,7 – 10 kg ağırlığındadır.
Beslenme Şekli
Turnalar da birçok kuş türünün beslenme şekli gibi bir beslenme şekli olan kuş türüdür. Fare, böcek, solucan, tohum ve kurtçul gibi canlıları yiyerek beslenen turnalar, bu şekilde beslenip hayatlarını sürdürmektedirler. Yiyebilecekleri büyüklükte ki böcekleri, bitki tohumlarını yiyen turna kuş türü, hayatını bu şekilde beslenerek sürdürmektedir ve beslenebileceği canlıları bulmak için göç edip, hava sıcaklıklarına, iklime ayak uydurmak için de aynı zamanda göç etmektedir.
Yüksekliği 1 metreyi aşan bayağı turna (Grus grus) yazın Avrupa’nın kuzeyi ile doğusundaki ülkelerde ve Asya’nın batısında yaşar, kışın ise Kuzey Afrika, Hindistan ve Çin’e göç eder. Tüyleri genel olarak kurşun grisi, başından boynuna kadar olan bölüm siyah ve beyazdır. Tepesinde kırmızı bir leke bulunur. Yerdeyken arkasında gevşek biçimde sarkmış telek tutamlarıyla tanınabilir. Bu sarkıntılar kuyruk teleklerinden değil, katlanmış kanatlarındaki uzun teleklerden oluşur. Uzun ve kararlı adımlarla yürümesine karşın ürkek ve her an tetikte bekleyen bir kuştur. Çığlığı andıran güçlü sesler çıkararak öter. Besinleri arasında böcekler, tohumlar, solucanlar ve kurbağalar yer alır. Yuvaları bataklıklarda otlar, sazlar ve bitki saplarıyla yükseltilmiş bir kümeden oluşur. Dişi yuvaya genellikle iki yumurta bırakır. Bu yumurtalar gri ya da yeşilimsi kahverengi üzerine kahverengi benekli ve çok parlaktır.
Telli turna (Anthropoid.es virgo) daha küçüktür. Avrupa’nın güney kesimlerinden Asya’nın orta kesimlerine ve Kuzey Afrika’ya kadar uzanan bölgede rastlanan bu tür, adını uzun beyaz tüylerden oluşan kulak püsküllerinden alır. Ayrıca siyah göğüs tüyleri de aşağı doğru sarkar. Türkiye’nin özellikle iç kesimlerindeki sulak yerlerde üreyen bayağı turna ve telli turna türkü ve söylencelere konu olmuştur. Güney Afrika’da birçok turna yaşar. Tepesinde yelpaze gibi açılmış süs tüyleriyle dikkat çeken taçlı turna (Balearica pavonind) bunların en güzelleri arasındadır.
Hindistan, Birmanya ve Tayland’a yayılmış saras turnası (Grus antigone) çok iri bir türdür. Kül rengindeki başı tüysüz ve kırmızımsıdır. Yaşamları boyunca tekeşli kalan bu kuşlardan biri ölürse öbürünün üzüntüye dayanamayıp öldüğüne inanılır. Avustralya turnası (Grus rubicunda) ilginç danslarıyla dikkat çeker. Gösteri sırasında turnalar 20-30’luk sıralar halinde dizilir. Avustralya Yerlileri’nin corroboree denen törenlerinde yaptıkları dansların temelini olasılıkla turnaların bu dansları oluşturmuştur. Gerçekte bütün turnalar ilginç kur gösterileri yapmakta, kanat çırpıp sıçramalarına genellikle boru sesine benzer ötüşleri eşlik etmektedir.
Kuzey Amerika’da yaşayan çok iri yapılı haykıran turnanın {Grus americana) kanat uçları siyah tüylü, öbür bölümleri beyazdır. Bu tür 20. yüzyılın başlarında oldukça boldu. Ama günümüzde iyice azalmış ve Texas’taki özel bir alanda koruma altına alınmıştır. Gene Yenidünya türlerinden Kanada turnası {Grus canadensis) Alaska’dan Hudson Körfezi’ne kadar uzanan bölgede üremekte, kışı ABD’nin güneyinde geçirmektedir.
AKTURNA
Ak turna (Grus leucogeranus), turnagiller (Gruidae) familyasına ait bir kuş türü.
Büyük beyaz turnalardır. Büyük erkekler, 140 santimetreden fazla büyüklükte ve 10 kg.in üzerinde ağırlıkları olabilirler. Erişkinler, arkada gagadan göze uzanan koyu kırmızı bir maske dışında, bütünüyle beyazdır. Sarı irisleri ve kırmızımsı bacaklara sahiptirler. Erkek, dişiden ufakça daha büyüktür. Erkek, dişiden ufakça daha büyüktür. Gençlerin, tüyle kaplanan bir maskesi ve kahverengimsi sarı veya tarçın rengi tüyü vardır. Balıkçıl’ları andırmakla birlikte, genellikle daha iri yapılı olna bu kuşların gagası daha kalın, başı kısmen tüysüz, ayaklarındaki arka parmak küçük ve iyice yukarıdadır. Uçarken uzun boyunlarını öne, uzun bacaklarını geriye doğru uzatırlar.
Ak turnalar en gösterişli kuşlar arasındadır.Genellikle bataklıklarda ve çayırlık alanlarda yaşar; küçük hayvanları bitkisel maddeleri yerler. Bataklıklarda daha kuru bir yer seçerek otlar ve bitki saplarıyla hazırladıkları yuvaya dişi genellikle iki tane kahverengi benekli yumurta bırakır.
4 hafta kuluçkaya yatar. Bu dönemde erkek dişiyi terk eder.Ak turnalar aynı yuvayı yıllarca kullanabilir. Kahverengi hav tüyleriyle kaplı yavrular yumurtadan çıktıktan kısa bir süre sonra koşmaya başlar.Yavruların soluk borusu basittir. Ama zamanla uzar, kıvrımlanarak kornoya benzer karşık bir yapı kazanır. Soluk borusu göğüs kemiğinin öne doğru çıkıntı yapan karinasına yerleşmiştir. Bu dönmeden sonra büyük sürüler halinde toplanan ak turnalar ekim ayında yükseklerden, genellikle ‘V’ biçiminde sıralar halinde uçuşlarıyla büyük göçlere başlarlar. Tek eşli olan bu kuşlar dans ederek başlattıkları bereberlikleri boyunca danslarını sürdürürler.Adım atmaya benzer koşmaları olan büyük kuşlardır. Ot yerler.Ak turnalar dış görünşlerinin leylekleri anımsatan bir biçimde çok uzun bacaklı olmasına karşın onların yakın akrabası değildirler.Sesleri tizdir ve çın çın öter.Böcek, örümcek küçük memeli, tohum meyve, yeşil bitkilerle beslenir.
Bu tür, Saha Cumhuriyeti ve Batı Sibirya’da arktik Rusya’da görülürler. Uzun mesafe göçmenidirler.
Kökeni çok eskiye dayanan bu kuşlar bilinen ilk fosillerine Saha Cumhuriyeti’nde rastlanmıştır. Ama avlanma ve Yaşam’a ortamlarının yok olması nedeniyle çok azalmıştır.
Cinsellik ve seks üzerine yapılan anket ve araştırmalar
Cinsellik ve seks üzerine yapılan anket ve araştırmaların; bilgilendirici olduğu kadar şaşırtıcı ve garip sonuçlarına geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Erkeklerin ortalama partner sayısı 6-8, kadınların 4
Psikolog Norman Brown tarafından yapılan bir araştırmada, kadın ve erkek katılımcıların verdiği cevaplara göre, ortalama partner sayısı kadınlar için 8.6, erkekler için 31.9 çıkmış. Ancak erkek katılımcıların bir kısmı daha sonra yalan söylediklerini itiraf etmiş. National Center for Health Statistics, 20-59 yaş aralığındaki kişilerle yaptığı araştırmaya göre bu rakamın kadınlar için 4 erkekler için 7 olduğunu açıklamış.
Ne kadar seks yapıyoruz?
Ortalama bir insan, 20-70 yaşlar arasında yaklaşık 600 saatini seks yaparak geçiriyor. Diğer yandan, 25-45 yaş aralığındaki 1.1 milyon erkek ve 800 bin kadın hiç seks yapmamış. Glamour Magazine’in yaptığı bir ankete göre ise, kadınların %75’i “hayatları boyunca 100 erkekle seks yapmaktansa tek bir partneri olmasını” tercih ediyor.
Üniversite öğrencilerinin 3’te 2’si seks için çıkar arkadaşlığı yapıyor.
Wayne State University ve Michigan State University tarafından yapılan araştırma, üniversite öğrencilerinin 3’te 2’sinin, bağlanma durumu olmadan cinsel ilişkiler yaşadığını ortaya koymuş. Bu kişilerin yarısından çoğu bir arkadaşlarıyla farklı şekilde seks yaptığını açıklarken, %22.7 sadece sevişmiş, %8 ise cinsel birleşme dışında her şeyi yapmış.
İlk kondomlar hayvan bağırsağından ya da ketenden yapılmış.
Asya’da 15. yüzyıldan önce, penisin sadece uç bölgesini kapatan kondom kullanımı kayıtlara geçmiş. Japonya’da kullanılan malzeme kaplumbağa kabuğu ya da hayvanların boynuzlarıymış. 16. yüzyılda kimyasal bir karışımdan geçirilien keten kullanımı başlamış. 1900’lerin başında ise hayvan bağırsağı kondom üretiminde en sık kullanılan malzemeymiş.
Genital bölgedeki tüyler belli bir yere kadar uzayabiliyor.
İnsan vücudundaki tüyler arasında, en yavaş uzama oranına sahip tüyler, genital bölge çevresindekiler. En hızlı uzama oranına sahip saçla kıyaslandığında , ayrıca uzama sınırı da çok düşük.
İnternette geçirilen vaktin yarısından fazlası seksle ilgili
Vincent Yoder tarafından yalnızlık ve internet pornoları hakkında yapılan bir araştırma, yalnız kişilerin internette porno izleme oranının daha yüksek olduğunun yanı sıra, internette geçirilen vaktin çoğunun cinsel yönden uyarıcı olabilecek şeyler üzerinde harcandığını göstermiş.
Hamilelik ihtimali ne zaman artıyor?
Eğer erkek, kadın orgazm olduktan sonra boşalırsa; hamilelik oranı artıyor. Nedeni ise; pelviste bulunan ve orgazmı sağlayan kasların, bu esnada spermlerin yumurtalara yaklaşmasına da yardımcı olması.
Grup seks rekoru
Singapur doğumlu 22 yaşındaki porno yıldızı Grace Quek “Annabel Chung”, 1995’te bir dünya rekoruna imza attı. 10 saatte 70 kadar erkekle 251 kez cinsel faaliyette bulunan Chung’ın rekoru, The World’s Biggest Gang Bang adıyla belgeselleştirildi. Chung’a göre kadının pasif cinsellik yaşadığı algısı değişmeli. Motivasyonunu ise şöyle açıklıyor; “Kadın cinselliği en az erkek cinselliği kadar agresif. Ben tüm kadınlar adına öne çıkarak bunu göstermek istedim. Ne kadar çok partner, o kadar iyi seks.”
Sperm cilde iyi gelir.
Spermin içindeki protein, cildin üzerinde gerici bir etki yapıyor. Sperm cilt üzerinde kurumaya bırakılırsa, geride bıraktığı protein kırışıkları azaltıyor.
Ereksiyon
Yetişkin bir erkek, günde 11 kez ereksiyon oluyor. Penisin erekte olabilmesi için gereken kan miktarı ise, ortalama iki yemek kaşığı.
Aldatmanın heyecanı
Seks esnasında kalp krizi geçirerek ölen erkeklerin %85’inin, bu esnada eşlerini aldatıyor olduğu ortaya çıkmış.
Sigarayı bırakın
Sigara içen erkeklerin ereksiyon bozukluğu yaşaması ihtimali iki kat daha artıyor.
Çikolata yiyin:
Çikolata yemek, özellikle dark çikolata, beynin 'kendini iyi hissetme' kimyasalı endorfin sağlanmasına sebep oluyor. Bunun yanı sıra çikolata vücutta dopamin sağlanmasına da yol açarak Viagra benzeri etki yapıyor.
Sabahları birlikte olun
Sağlığınız ve mutluluğunuz için sabahları cinsel birliktelik yaşamak önemli. Erkeklerin testosteron seviyesinin yüksek olması da bu saatlerdeki cinsel birlikteliğin uzun sürmesini sağlıyor.
Yatakta 10 farklı erkek tipi
1) Bay narsist
Yatak odası, sadece kendini beğendiği, her kafayı çevirdiğinde o mükemmel bedenini daha fazla görebilmeyi istediği için aynalarla kaplıdır. Çok gurur duyduğu karın kaslarına sizin de hayran olmanızı ister. Bedeninin güzelliğini sergileyebilmek için birbirinden akrobatik onca pozisyonu denemiştir ve onu sık sık sizi değil, aynada kendisini seyrederken yakalarsınız.
Bütün itirazlarına rağmen siz yine de bu inanılmaz performansla Viagra ilişkisini merak edersiniz. Bir narsistle aşk yapmanın iki avantajı vardır: Birincisi kendi egosunun büyüklüğü o kadar önemlidir ki bunu sizin de iyice anlamınızı sağlamak için ön sevişmeyi bir saate kadar uzatabilir.
İkinci olarak ise, normal bir sevişme sırasında 200 kalori civarında harcayacakken, Bay Narsistin vücudunu daha çok gösterebilmek için yaptığı bütün o jimnastik hareketlerine uyum sağlayabilmek için harcadığınız çaba size 1000 kaloriye mal olacaktır.
Merak etmeyin: Eğer belli bir noktadan sonra bitkin düşer ve artık bitirmek isterseniz, "hayatımda gördüğüm en yakışıklı erkeksin" demeniz yeterli… Yüzüne bakın, o an yaşadığı müthiş orgazmı seyretmek keyifli olacaktır.
2) Bay tembel
Hayattaki sloganı "Enerjini sakla"dır. Savurganlıktan nefret ettiği için sevişirken bir kütük gibi yatar ve sırtındaki tişört ve ayağında kalmış iğrenç çoraplarını çıkarmak da dahil olmak üzere her şeyi sizin yapmanızı bekler. Deprem ya da bir çekirge istilası olsa bile, bir kasını dahi oynatmayacaktır. Kısacası, yatakta eski karısına nafaka verirken "minimum" ne kadarla kurtulacağını hesaplayan erkekler gibidir. Gözleri tavana sabitlenmiş, ifadesiz bir yüzle yatarken, orgazm olduğunu dudaklarındaki belirli belirsiz büzülmeden anlayabilirsiniz. Sevişirken tercih ettiği ve aslına bakarsanız onun için mümkün olan tek pozisyon, sizin üstte olduğunuz pozisyondur.
3) Neandertal
Direkt olarak binlerce yıl öncesinden ışınlanmış, kaba bir hayvandır. Size elbiselerin çıkarılmadığını, parçalandığını öğreten kişidir. Karşısındakini, kadınların böyle sevdiği konusunda temin eder. Bu nedenle de o eşsiz kıyafetleriniz, dünya kadar para verip aldığınız iç çamaşırlarınız yırtılırken bundan zevk almanız gerektiğine ikna edilirsiniz. Çözüm mü? İlk seferden sonra, sizi pazardan beş YTL' ye alacağınız iç çamaşırlarını kullanmaya davet ediyoruz. Sonrasında ise sizin de göreceğiniz gibi, üçüncü buluşmadan itibaren bütün konuşma "Ben Tarzan, sen Jane"den ibaret olacaktır.
4) Sinematograf
Kesinlikle çok film seyretmiştir. Çıkış noktasıysa "Karşı Pencere"dir. Mumlara ve tütsülere tutkun, evinin bir odasını ayinlere ayırmış sinematograf; size takmanız için uzattığı maskenin abartısının farkında bile olmayan biridir. Tıpkı Raoal Bova gibi, "Gözlerini öpebilir miyim" demekte uzmanlaşmışlardır. Ama siz de Giovanni Mezzogiorno değilsiniz ve bunu size üçüncü kez söylediğinde: "Kes şunu ve ellerini kullanmayı öğren artık" diyebilirsiniz. Sizin için dünyanın parasını harcayarak, güllerle kaplı, çilek ve şampanya eşliğinde müthiş bir atmosfer hazırlayacaktır. Dahası aynı 9 buçuk hafta filmindeki gibi buzlarla oynamaya özenecek, sonuçta ikinci buluşmada iyi ihtimalle grip, kötü ihtimalle zatürree olmanıza sebep olacaktır. Gerilmeyin, aksine gevşeyin. Enerjinizi, bir elinde "Paris'te Son Tango" filminin afişi, diğerinde tereyağı ile size yaklaştığı zaman kaçmaya saklayın.
5) Bay hızlı
'Işıktan daha hızlı' onun sloganıdır. Sürat adamıdır: Performansı, üç dakika ardından gelen otuz saniyeden ibarettir. Bunun size yeterli gelmemesi, ona şaşırtıcı gelecektir! En dayanılmaz olanı ise her şey bittiğinde, horlamaya teslim olmadan birkaç saniye önce size "Çok iyiydim, değil mi?" diye sormasıdır. Onu terk etmeden önce lütfen düşünün. Bay hızlının avantajı, sevişme sırasında uyumaya devam edebilmeniz, okuyabilmeniz, hatta telefonda arkadaşınızla bile konuşabilmenizdir: O hiçbirinin farkına varmayacaktır!
6) Bay yaratıcı
Sizi kilometrelerce kağıda sarmaya bayılır; banyoyu adeta bir dalış alanına çevirir; bir sex shop'ta bulabileceğiniz hemen hemen her şeye sahiptir. Öyle ki onun yeniliklerine uyum sağlayayım derken neredeyse bir valizin içine sıkışmış onlarca kıvrılma ve bükülme ile sevişirsiniz. Yaşadığınız her dakikayı ölümsüzleştirmek istercesine yüzlerce fotoğraf çekecektir. Her an, neredeyse her dakika kayıtlı olmalıdır. Şanslıysanız bir ihtimal sevişmenizin filme çekilmesinden kurtulabilirsiniz.
Onu terk etmeniz için en uygun zaman, arkadaşlarınızı Küba tatilinde yaptıklarınızı göstermek için çağırdığında, yanlışlıkla Kamasutra pozisyonlarınızı ekrana yansıttığı gece olacaktır.
7) Bay metodik
Yatakta, sekste çılgına dönmenin yollarından kadın orgazmının sırlarına kadar bütün kullanım kılavuzları bulunmaktadır. G noktasını tam bulmak için, sizin bütün direnmelerinize rağmen, her seferinde bir kırk dakika kaybedecektir. Giriş kısmında gösterdiği özen sizde pozitif etki yaratsa da, sonrasında onunla beraber olmanın maratondan kısa sürmeyeceğini anlayacaksınız: En az 2 saat 15 dakika süren bir debelenme! Son derece teknik yaklaşımlar gösterdiği için kullandığı terimler de anlaşılır olmayacaktır.
8 ) Bay güvensiz
Ötekilerden kötü olmamasına rağmen sevişme biter bitmez size sormaya başlar: "Hoşlandığına emin misin, çok mu hızlıydım, seni rahatsız etmedim ya sevmesen bana direk söylerdin, değil mi?, yalvarırım bana doğru söyle, hoşuna gitti değil mi?" Bunların hepsine katlansanız da şimdi söyleyeceği onu terk etmenize sebep olacaktır: "Lütfen bana doğruyu söyle, daha önceki sevgilin daha iyiydi, değil mi?"
9) Bay ergen
Bay ergen her ne kadar tehlikesiz görünse de en yıpratıcı olanlardan biridir. Divanın üstünde oturup öpüşerek 3 saat geçirir. Gözleri bir yandan da televizyondadır ama sadece gol atıldığında sizi öpmeyi bırakır. Maç sırasında arkadaşlarına sms geçer. Beklemekten sıkılıp artık daha aşağılara inmesini istediğinizde, adeta kızarcasına rahatlamanızı, böylesinin de yeterince zevkli olduğunu söyler. O kadar bencildir ki artık yorgunluktan uyuyakaldığınızda arkasına dönüp bakmaz, sizi üstünüz başınızla öylece bırakır.
10) Bay heyecanlı
20 yıllık bir evlilik bitirmiştir ama sizi her öptüğünde sanki daha önce hiçbir kadını öpmemiş gibidir. İyi niyetle doludur, ne yazık ki bu beceriksiz olduğu gerçeğini değiştirmez. Onunla aşk yapmak adeta bir "Oo! Özür dilerim." dizisiyle yaşamak gibidir. En zoru ise sondaki: "Aman Tanrım, ben geldim, ya sen?" sorusuna hayır cevabı verirken sakin kalabilmektir.
Seksi görünmenin 10 yolu
Seksi görünmek ve beğenilmek kadınların en büyük tutkularından biridir. Bunun için çoğu zaman saatler harcayabilirler. Seksi olmayı kolaylaştıracak 10 pratik öneri ile artık bu saatler size kalacak.
Dantelin sonsuz çekiciliği
Hiçbir zaman modası geçmeyecek ve her zaman kadının seksiliğini öne çıkaracak bir ürün olan dantel, seksilik için önemli bir detaydır. Dantel bir bluz, dantel bir elbise veya dantel iç çamaşırı farketmez; dantelin erkekler üzerinde her zaman önemli bir etkisi vardır.
En önemli silah: Dolgun dudaklar
Angelina Jolie, Rihanna ve Adriana Lima sahip oldukları seksi görüntülerini neye borçlular? Tabii ki dolgun dudaklarına. Dolgun dudaklı kadınlar, her dönem erkekler tarafından daha seksi bulunmuştur. Zayıf ve ince dudaklar, iyi bir ruj ve basit bir makyaj hilesiyle daha iri ve dolgun gösterilebilir.
Buğulu gözlerin etkisi
Dumanlı göz makyajı, gözleri iri göstermenin en güzel yollarından biridir. Üstelik bakışlara hüzünlü bir seksilik de katar. Buğulu bakışlar erkekler üzerinde oldukça etkilidir. Dumanlı göz makyajı, özellikle gece gezmelerinde rahatlıkla kullanılabilir.
İç gıcıklayıcı dekolteler
Kıyafet seçiminde aşırıya kaçmayan hafif göğüs dekolteli bluzlar ile seksi bir görünüm elde edilebilir. Seksi görüntüye katkısı sağlaması için sutyende de iç gıcıklayan bir model tercih edilmeli. Dekolte bölgesine sürülecek biraz ışıltılı krem de cazibeyi artıracaktır.
Baştan çıkarıcı kokular
Bir ortamda fark edilmenin en önemli yolu parfümdür. Kokular erkekler üzerinde baş döndürücü bir etkiye sahiptir. Doğru koku ile bir erkeği baştan çıkarmak çok daha kolay olacaktır. Özellikle vanilya, gül, portakal çiçeği veya lavanta kokuların en çekici aromalar olduğu unutulmamalı.
Baş döndüren uzun saçlar
Uzun ve omuzlara dökülen saçların çoğu erkek tarafından oldukça seksi bulunduğu çok bilinen bir gerçektir. Uzun ve bakımlı saçlar erkekleri cezbeder. Omuzlardan birini açıkta bırakan kıyafetlerde ise toplu saçlar tercih edilebilir.
İpek gibi saçların cazibesi
Erkeklerin başını döndüren, ilgisini çeken önemli özellik parlak ve bakımlı saçlardır. Bu yüzden rengi, şekli nasıl olursa olsun her zaman saçlar parlamalı ve bakımlı görünmelidir.
Aksesuarla noktayı koyun
Aksesuar kıyafetin tamamlayıcısıdır. Bir şapka, parlak bir kolye, tek bir yüzük gibi bir aksesuar ile çok fark yaratılabilir. Bazen tek renk ve düz bir elbiseye takılan, gerdanı ışıltıyla dolduran bir kolye veya baştaki şık bir şapka bir kadını ortamın en seksi kadını yapabilir.
Topuklu ayakkabı olmazsa olmaz
Kadını seksi gösteren en önemli aksesuardan biri de elbette topuklu ayakkabıdır. Mümkün olduğunca kadınlar tercihlerini topuklu ayakkabıdan yana kullanmalıdırlar. Çünkü daha uzun bacaklar her zaman daha seksi gösterir.
Dişiliğin sembolü: Kırmızı
Dişiliğin önemli bir parçası kırmızı renktir. Eğer dikkat çekmek isteniyorsa, kırmızı en ideal seçim olacaktır. Örneğin kırmızı bir elbise ile daha seksi görünmek çok daha kolaydır.
Sekülerizm Nedir - Sekularite Nedir - Laiklik Nedir - Aynimidir
Sekülerizm Nedir?
Aslında sekulerizm bir hristiyan düşünce şeklidir diyebiliriz.Bizans döneminde kilise o kadar çok devlet işlerine burnunu sokmayabaşlamıştı ki tartışmaların önü arkası kesilmez oldu.Bütün bunlara bir son vermek isteyen 5.asrın son papalarından 1.Gelasius ortaya bir fikir attı.Bu fikre göre Tanrı İsa’ya biri dinsel biri de Ülkeyi yöneten Kral için 2 adet kılıç vermiştir.Bu kılıçlar ise sadece göğün ve yerin temsilcisi olan İsa’da bir arada bulunmuşlardır.Böylelikle din işleri Papaya,devlet işleri krala verilerek iki kurum birbirinden ayrılmıştır.Bugün bile Vatikan Demokrat Cumhuriyetinde ki resmi flamalarda çarpraz yeleştirilmiş iki sarı Anahtar vardır.Hatta buna “Çifte Anahtar Kuramı “da denilmektedir.
Laiklik Nedir?
Laiklik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine oturduğu çok önemli temellerden birisi. Bu nedenle bu önemli ilkenin karşıdevrimin önde gelen hedefi olmasına da hiç şaşırılmamalı! Laiklik, Yunanca “bölünemeyen bir bütün olarak kabul edilen milletin birliği” anlamına gelen laos kökünden türemiş bir sözcük. Laiklik, okul bilgilerimizi anımsadığımızda “din işleriyle devlet işlerini ayırmak” şeklinde tanımlanabilir. Doğru ama eksik bir tanımdır! Kötüye kullanıma açık olduğuna da kuşku yoktur! Örneğin okula kara çarşafla gelen öğretmen de, TBMM’ye türbanla gelmeyi özgürlük sayan hacce vekil de “din ve devlet işlerini ayırdığını” pekalâ öne sürebilir. Bu biraz bilgi eksikliğine dayansa da büyük ölçüde kötü niyetli bir yaklaşımdır! Oysa, laik ortam inançları ve onlara ilişkin olan hemen her şeyi gözler önüne sermeye engeldir.
Laiklik herhangi bir inancı önceleme ya da kayırma gibi bir davranışa izin vermediği gibi; kimi boşluklardan yararlanarak inancı ve dinselliği kendi sınırlarının dışına taşırma girişimlerini de engellemekle işlevlidir. Bu yönüyle laiklik egemenliğin gökten yere inmesi ve insana, dolayısı ile de halka geçmesi demektir. Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte olması gereken sınırlara itilen inanç aygıtının bu durumu baskı ve inanç özgürlüğünün kısıtlanması olarak görmesi ve bu yolla mazlûmları oynaması cin fikirlilik örneğidir. Yobaz ve tutucu takımının önde gelen bu yaklaşımla pek çok kişiyi tuzağa düşürdüğünü gözlemlemek olasıdır. Bundan 15-20 yıl önce İzmir’de açılmış olan bir insan hakları sergisinde dinsel nesnelere de yer verilmiş olması bu tuzağa düşmüşlüğün unutulmaz belgelerinden birisi olarak belleklerimizdeki tazeliğini korumaktadır.
Laik düzen o denli sevecen ve özgürlükçüdür ki; bu ortamda var olabilen köktendincilik, aymazlığın ve gamsızlığın da etkisiyle laikliği ortadan kaldırma noktasına erişebilmiştir. Bunun için uzaklara gitmeye hiç gerek yoktur. Türkiye’de XXI. yüzyılın ilk onyılında ortaya çıkan görünüm bu durumu görmeyen gözlere de göstermeye yeter de artar bile. Laiklik ilkesiyle hiç tanışmamış bölge ülkeleri de gelecekte başımıza gelebileceklerin canlı tanığı sayılabilir.
Laiklik insanlık tarihinin çok önemli dönüm noktalarından birisi olmuştur saptaması abartı sayılmaz. Laiklik ilkesinin toplumsal yaşama egemen olmasıyla birlikte insanlığın ilerlemesinin önündeki tüm engeller yerle bir olmuştur. Aydınlanmayı üç yüz yıl geriden izleyen Türkiye yaşama geçirdiği inanılması güç sıçrama ve ilerlemeleri laiklik ilkesini yaşama geçirmiş olmasına borçludur. Laiklik, bu coğrafyada insan aklının uzun bir aradan sonra işbaşı yapmasına eşdeğer bir kazanımdır.
İnancı olsun olmasın tüm bireylerin eşitliğinin güvencesi de sayılması gereken laiklik söz konusu olduğunda özel ve kamusal alan ayrımının önem kazanmasını da doğal karşılamak gerekir. Okullar, kamu hizmeti verilen alanlar, millet meclisi, vb kamusal alanlar din ve inanç nesnelerinin etkisinden uzak tutulmak durumundadır. Birilerinin her fırsatta nüfusun % 99.9’unun inancına vurgu yapma alışkanlığı kazanmış olması boşuna değildir.
Durum her ne olursa olsun laiklik ilkesinin laik olmayanlarca sorgulanması gerçeğini hemen hemen hiç değiştirmemiştir. Özellikle, aydınlanma devrimini tamamlamamış Türkiye ve benzeri ülkeler bu konuda oldukça dertlidir.
Laiklik ilkesinin açıkça hedefe konduğu Türkiye’de kimi zaman bilinçsizlik çoğu zaman da kötü niyetle sekülerleşme kavramı gündelik dile yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Kafa bulandırıcı bu ortamda pek çok kişi laiklik ve sekülerleşme kavramlarının eşanlamlı olduğunu bile düşünür hale gelmiştir.
Oysa, laiklik ilkesinin Fransız Devrimi ürünü olmasına karşılık sekülerleşme Anglosakson kökenli bir kavramdır. Laiklik kavramındaki her türlü inanca ve hatta dinsizliğe uzak duruş sekülerleşmede farklı bir nitelik kazanır. Bu ayrım kimilerince değişik yönlere çekilerek; laikliğin ateizmin eşanlamlısı olduğu bile öne sürülmüştür. Laiklik ilkesinin Fransa gibi Katolik inancının çok baskın olduğu bir ülkede ortaya çıkmış olmasını unutmamak gerekir.
Sekularite’yi bir nevi laiklik ile eş anlamlı olarak düşünenler çoğunluktadır.Aslında aralarında önemli bir fark vardır.Laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak görünürken sekuralizm varoluş biçimini dinlerin söylediği şekilde olmadığını savunmaktadır.İslam dini ile uzaktan yakından iligisi yoktur.
Sekülarite ya da sekülerleşme Protestanlığın egemen olduğu ülkelerin deneyimidir. Geçmişte dinsel otoritelerce yerine getirilen görevlerin dünyevi otoritelere devri anlamını da içerir. Böylelikle, dinsellik bir şekilde yeniden toplumsal yaşama yönlendirilmiş olur. Bu anlamı da göz önünde tutulduğunda; sekülerleşme ya da sekülarite istemlerinin laiklikle birebir eşanlamlı bir yaklaşım olmadığı kolaylıkla anlaşılır.
Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların sekülerleşme yerine laiklik ilkesini seçmiş olmaları rastlantı olmaktan çok bilinçli bir seçimdir. Tıpkı Fransa’daki Katolik etkisi gibi bu topraklarda da İslam dininin Hanefi mezhebinin yoğun etkisi söz konusudur. Ezici çoğunluk aynı dinden olsa da aynı dinden olanların mezheplere dağılımı hiç birisine ezici sayısal üstünlük fırsatı vermemektedir. Sekülerleşme gibi toplumsal yaşama ve siyasal kurumlaşmaya reforme edilmiş kilise yönetimlerini katan anlayışın Türkiye’deki izdüşümünü kafamızda canlandırdığımızda dinselliğin dünyevi yaşamdan çıkartılmasının olanaksızlığını anlamak zor olmayacaktır. Seküler İngiltere’de dini kötülemenin yaptırımı olduğunu bildiğimizde ve günümüz Türkiyesi’nde din kötüleme gerekçesiyle yaptırım uygulandığı anımsandığında sekülarite ve laiklik farkının anlaşılması kolaylaşacaktır. Hiç kuşkusuz sekülarite ABD ve İngiltere gibi Anglosakson coğrafyalarda işlevli ve işe yarar olabilir. Ancak, böyle bir işlevselliğin ülkelere ve coğrafyalara özgü olduğunu akıldan çıkartmamakta yarar vardır.
Türkiye’de laiklik ilkesine savaş açanların en azından bir bölümünün sekülarite kavramını dillerine dolamaları eşanlamlı diğer sözcüğü seçmelerinden öte bir anlam taşımaktadır. Bu seçimi bilinçsizlikle yapanların da aradaki önemli farkı fark etmelerinde yarar vardır.
Görüldüğü gibi laiklik ve sekülarite aynı kavramı tanımlayan eşanlamlı iki sözcük değildir. Kötü niyetlilerin bu yanlışı bilerek yaptıklarını, bilgisizlik sonucu bu yanlışa düşenlerin de kendilerine gelme gereği içinde olduklarını önemle anımsatmak gerekiyor!
Vatikan bayragi ve iki sari kilc diye tarif edilien iki anahtardir aslinda dünya anahtari ahiret anahtari
Hayatımızın Değeri
Tanınmış bir konuşmacı, 20 dolarlık bir banknotu kendisini izleyenlere göstererek
“Bu parayı kim ister?” diye sordu. İzleyenler arasında bir çok kişi elini kaldırdı.
Konuşmacı,”Bu parayı birisine vereceğim, fakat öncelikle bazı şeyler yapacağım!” dedi. Parayı önce buruşturdu ve dinleyicilere “Hala bu parayı isteyen var mı?” diye sordu. Eller yine havadaydı.
Bu sefer konuşmacı “Peki, bunu yaparsam” dedi ve 20 doları yere attı. Üstüne bastı, ezdi, kirletti ve para şimdi pis ve buruşuktu. Salona döndüğünde eller yine havadaydı. Parayı hala bir çok kişi istiyordu.
Konuşmacı izleyicilerine dönerek:
”Arkadaşlar! Şimdi çok önemli bi şey öğrendiniz. Paraya ne yaptıysam hiç önemli değil, onu yine de istiyorsunuz. çünkü yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi. O yine20 $. Hayatta verdiğimiz kararlar veya hayat şartları yüzünden çoğu defa hırpalanırız, canımız acıtılır, yerden yere vuruluruz, kendimizi kötü hissederiz ama hiçbir zaman değerimizi kaybetmeyiz. Temiz ya da pis, hırpalanmış ya da kırılmış bunların hiçbiri önemli değildir. Seni sevenler senin ne kadar değerli olduğunu her zaman bileceklerdir. Hayatımızın değeri, ne yaptığımız veya kimi tanıdığımızla değil; kim olduğumuzla alakalıdır. Sen mükemmel yaratılmışsın, bunu asla unutma! Her zaman elinde olanları düşün, olmayanları değil!”…
Tanınmış bir konuşmacı, 20 dolarlık bir banknotu kendisini izleyenlere göstererek
“Bu parayı kim ister?” diye sordu. İzleyenler arasında bir çok kişi elini kaldırdı.
Konuşmacı,”Bu parayı birisine vereceğim, fakat öncelikle bazı şeyler yapacağım!” dedi. Parayı önce buruşturdu ve dinleyicilere “Hala bu parayı isteyen var mı?” diye sordu. Eller yine havadaydı.
Bu sefer konuşmacı “Peki, bunu yaparsam” dedi ve 20 doları yere attı. Üstüne bastı, ezdi, kirletti ve para şimdi pis ve buruşuktu. Salona döndüğünde eller yine havadaydı. Parayı hala bir çok kişi istiyordu.
Konuşmacı izleyicilerine dönerek:
”Arkadaşlar! Şimdi çok önemli bi şey öğrendiniz. Paraya ne yaptıysam hiç önemli değil, onu yine de istiyorsunuz. çünkü yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi. O yine20 $. Hayatta verdiğimiz kararlar veya hayat şartları yüzünden çoğu defa hırpalanırız, canımız acıtılır, yerden yere vuruluruz, kendimizi kötü hissederiz ama hiçbir zaman değerimizi kaybetmeyiz. Temiz ya da pis, hırpalanmış ya da kırılmış bunların hiçbiri önemli değildir. Seni sevenler senin ne kadar değerli olduğunu her zaman bileceklerdir. Hayatımızın değeri, ne yaptığımız veya kimi tanıdığımızla değil; kim olduğumuzla alakalıdır. Sen mükemmel yaratılmışsın, bunu asla unutma! Her zaman elinde olanları düşün, olmayanları değil!”…
RAŞiT TUNCA
BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA


FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik
ALLAH
BAYRAK

Radyo Karoglan
Foruma Misafir Olarak Gir
Forumda Neler Var


GALATASARAY
FENERBAHÇE
BEŞiKTAŞ
TRABZONSPOR
MiLLi TAKIM
ETKiNLiKLERiMiZ