MUHAMMED

Muhammed


BAYRAK

TC.Bayrak



Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı
  

Şifreniz
  





Forum İstatistikleri
Toplam Üyeler» Toplam Üyeler 27
Son Üye» Son Üye Fahriye
Toplam Konular» Toplam Konular 14,809
Toplam Yorumlar» Toplam Yorumlar 15,949

Detaylı İstatistikler Detaylı İstatistikler

DOWNLOADEN


“Downloaden Bölümümüzden BEDAVA Grafik Paketleri,E-Kitaplar ve Bedava Bilgisayar Programlarını Tek TIKLA BEDAVA indirebilirsiniz”
(Raşit Tunca)




AYET

“Yeryüzüne muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır”
ENBİYA Suresi 105


FELSEFEMiZ

“ iSLAM OKUMAK YAZMAK YADA ÇiZMEK DEĞiLDiR, Yahutta O Hadis şöyle, Bu Ayette böyle diyor Diye Papağanlıkda Değildir. islam Kuranı ve sünneti HAYATINA TATBiK edip, Onunla Yaşayabilmekdir”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)


Raşit Tunca Sözü

“Yüzme bilmek Denizden çıkmana fayda vermez, taaki yüzme biliyorsan, denizedee düştüysen, ellerini, kollarını, ayaklarını çırpacaksın, ve birde tutuncak dal bulacak, tutunup çıkacaksın. ilimde böyledir, bir ilmi bilmek fayda etmez, taaki, onu hayatında tatbik edesiye, Dinde böyledir, din bilmek imanını kurtarmaz, taaki, ne zaman, bildiğin öğrendiğin dinini hayatında tatbik edip, yaşadın, o zaman belki kurtulursun.”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)

GÜZEL SÖZ

“ Bazen Hata Yapıvermek, Doğruyu bulmanın ilk Basamağıdır.
(Başağaçlı Raşit Tunca Sözü)




Ünal Aysal Kimdir

1941 İstanbul doğumlu olan Ünal Aysal orta öğrenimini 1960 yılında mezun olduğu Galatasaray Lisesinde, Yüksek öğrenimini de İsviçre - Neuchatel Üniversitesi Hukuk Fakültesinde tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden de muadelet diplomasını aldı.

Galatasaray Lisesi'nden mezun olduğu 1960 yılından itibaren, çalışma hayatına başlamış olan Ünal Aysal, 1970-72 yıllarında Koç Holding bünyesindeki Ram Dış Ticaret şirketinde ihracat koordinatörü olarak görev yaptı.

Ünal Aysal, 1973 yılı başında Brüksel'deki bir firmanın ticaret müdürü olarak çalıştı. 1974 yılında da Unit International'i kurdu. Bu şirkette, ilk 10 yıllık dönemde demir çelik ve sanayi mamulleri satışı ve petrol swap işlemleri yaptıktan sonra, 1984 de petrolün yanı sıra, elektrik üretimi ve anahtar teslim santral inşa ve finansmanı projelerinde ihtisaslaştı.

Bu arada, Türkiye ve İran'da elektrik santralleri kuran Ünal Aysal, daha sonra temiz enerji yatırımları ve madencilik faaliyetlerine yöneldi.

Ünal Aysal, bu alandaki çalışma ve başarıları yanında turizm sektörü ile de ilgilendi; Antalya Kemer'de, biri 450, diğeri 370 odalı 5 yıldızlı oteller kurdu. Ayrıca İstanbul Boğazda bir butik otel sahibidir.
Ünal Aysal'ın, 1000 kişinin çalıştığı Unit Grubu'nun çatısını oluşturan 23 şirketin yönetim kurulu başkanı olarak yürüttüğü girişimlerden başka, bazı yatırımcı Avrupa şirketlerinin yönetim kurullarında da faal üye olarak çalışmaktadır.

Ünal Aysal 1999 yılında, Türkiye'yi yurt dışında en iyi temsil eden iş adamlarından biri olarak, Bakanlar Kurulu kararı ile Cumhurbaşkanı tarafından verilen Yüksek Liyakat Madalyası ile onurlandırılmıştır.
İktisadî Araştırmalar Vakfı, Tez Değerlendirme Yarışmasının sponsorluğunu üstlenen Ünal Aysal'ı, her yıl bu amaçla yapmış olduğu katkılardan dolayı şeref üyeliğine seçmiştir.

Ünal Aysal 2010-2011 Sezonununda 14.05.2011 tarihinde katıldığı seçimi kazanarak Galatasaray SK başkanı seçilmiştir. 2998 oy alarak tarihin en çok oy alan başkanı olmuştur.

Ahmet Mete Işıkara

Deprem Dede

Türk Kızılayı Danışmanı

akademisyen

1941 yılında Mersin'de doğdu. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Jeofizik Bölümünden mezun oldu, aynı yerde doktora çalışmalarını tamamladı.

17 Ağustos 1999'da Marmara bölgesinde yaşanan deprem sonrası yaptığı toplumu bilinçlendirme çabaları nedeniyle özellikle dönemin çocuklarının bilincine deprem dede, deprem amca gibi isimlerle de yerleşti.

1964 – 1976 yılları arasında Arzmanyetik alanının değişimi ile ilgili çalışmalar yaptı ve Manyetik ve elektromanyetik yöntemlerle yer kabuğunun yapısının araştırılması çalışmalarında bulundu.
1969 yılında Necmi Rıza Ahıska'nın kızı Aysel Ahıska ile evlendi.

1976 - 1983 yılları arasında Türkiye Ulusal Jeodezi ve Jeofizik Birliği Ulusal Jeomagnetizma ve Aeronomi Komisyonu Başkanlığı yaptı.

1979 - 1982 yılları arasında Avrupa Depremlerin Önceden Belirlenmesi Çalışma Grubu’nda koordinatör yaptı.

1980 - 1983 yılları arasında Türkiye adına Avrupa Konseyi Deprem Uzmanları Komitesi’nde temsilcilik yaptı.

1980 - 1992 yılları arasında Avrupa Sismoloji Komisyonu’nda, Depremlerin Önceden Belirlenmesi Komisyonunda Sekter olarak bulundu.
1985 yılında Boğaziçi Üniversitesi'nde göreve başladı.

1985 yılında Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırmaları Enstitüsü’nde müdür yardımcısı oldu.

1991 yılında Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırmaları Enstitüsü’nde müdür oldu.

1991 – 1992 B.Ü Rektör Yardımcılığı yaptı
1985 – 1999 Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Jeofizik Anabilim Dalı Başkanlığı yaptı.

1991 – 2002 Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü olarak görev yaptı.
1992 – 2000 B.Ü Yönetim Kurulu Üyesi oldu.
1993 - 2000 yılları arasında Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’nda, Depremlerinin Önceden Belirlenmesi Değerlendirme Danışma Komitesi Üyeliğinde bulundu.

2000 – 2002 Başbakanlık Ulusal Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü Ulusal Danışmanlığı görevini yürüttü.

2002 Afete Hazırlık Eğitim Derneği (AHDER) Başkanlığı’nda bulundu.

2005 Türk Kızılayı Genel Başkan Danışmanlığı yapıyor.
1976 – 2008 yılları arasında deprem ve depremselik çalışması, depremlerin önceden belirlenmesi araştırmaları, deprem konusunda toplum eğitimi, afet yönetimi ve afet zararlarının azaltılması konusunda çalışmalar yürütüyor.

HABER


2010-2014 deprem geliyor
Milliyet 4 Eylül 2008

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü'nün 140. yılı kutlamalarında açıklama yapan Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, olası İstanbul depreminin 2010 - 2014 yılları arasında olacağını söyledi.

Kendisinin yürüttüğü olasılık araştırmasına göre, bu veriyi elde ettiğini söyleyen Işıkara, bu yıllar arasında Marmara depreminin büyük bir olasılıkla yaşanacağını kaydetti. " Benim bir olasılık modelime göre yaptığım bir araştırma var. Buna göre İstanbul'da her an bir deprem olabilir" diyen Işıkara 2010-2014 yılları arasında depremin olma olasılığının çok daha yüksek olduğunu kaydetti.

"DEPREMİ ÖNCEDEN BİLMEK MÜMKÜN DEĞİL"

"Depremi önceden bilmek demek, bir depremin nerede, ne büyüklükte olacağını bilmek demek" diye konuşan Işıkara, depremi önceden bilmenin mümkün olmadığını söyledi. Prof. Işıkara depremin nerede ve ne büyüklükte olacğını bilimin söylediğini, ama bilimin maalesef zamnı tahmin edemediğini kaydetti. 1999'dan bu yana deprem konusunda bilincin arttığını, toplumun eskisinden daha da bilinçli olduğunu söyleyen Işıkara, Türkiye'nin deprem araştırmaları konusunda oldukça ileri düzeyde olduğunu da sözlerine ekledi.

HABER


Işıkara deprem bekliyor

Işıkara, “Marmara depremine, bir gün daha yaklaşıyoruz. 17 Nisan’a kadar 5 ve 5’in üzerinde bir veya iki deprem olursa sürpriz olmaz“ dedi.

Işıkara, “Yılda bir kere 5’in üzerinde 6 ile 6,9 büyüklüğünde deprem olurken, 1 Mayıs 2003’ten bu yana bu yaşanmadı. Bundan rahatsız oluyorum. 17 Ağustos öncesi de böyleydi. Deprem olacak gerçeğini kabul edip, hazırlıklı olmalıyız” dedi. Işıkara, Marmara depreminin 2010 ile 2014 yılları arasında olma ihtimalinin de yüksek olduğuna dikkat çekti.

HABER


'Deprem Dede' yoğun bakımda
Zaman 20 Kasım 2012

Türk Kızılayı Genel Başkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, tedavi gördüğü hastanede yoğun bakıma alındı.

'Deprem Dede' olarak da bilinen Işıkara, İstanbul Göztepe - Medical Park Hastanesi'nde yoğun bakıma alındı. Işıkara'nın solunum yetmezliğinden dolayı yoğun bakıma alındığı ve koah hastası olduğu hastane yetkilileri tarafından belirtildi.

Işıkara, daha önce de nefes darlığı, yüksek tansiyon, yüksek tansiyona bağlı kalp yetersizliği ve kalp krizi şüphesi ile hastaneye başvurmuş ve 3 Ocak 2012 tarihinde anjiyo olmuştu.

VEFAT-HABER

Deprem Dede hayatını kaybetti
21 Ocak 2013

Kamuoyunda Deprem Dede olarak bilinen Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara vefat etti.Göztepe Medical Park Hastanesi'nde yoğun bakımdu tutulan Işıkara'nın bugün iki kez kalbi durdu. Yapılan tüm müdahalelere rağmen Işıkara kurtarılamadı.

Prof. Işıkara, 20 Kasım'da da Yüksek tansiyon, yüksek tansiyona bağlı kalp yetersizliği ve kalp krizi şüphesi hastaneye kaldırıymıştı.

Işıkara 3 Ocak 2012 tarihinde anjiyo olmuştu.

Kimseyi Hakir Görme - Allah Bazen Senin Hakir ve Küçük Gördüklerinle Büyük işler Halkeder

(Kar©glanin 22 Eylül 2015 Vaazi)

23 Zilhicce 2015 Salı


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن
يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ
خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا
بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ
يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
---oOo--- ---oOo--- ---oOo---

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى
وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ
عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
Sadakallahul Aziym Hücurat Suresi 11 ve 13. Ayetler

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ yeshar kavmun min kavmin asâ en yekûnû hayren
minhum ve lâ nisâun min nisâin asâ en yekunne hayren minhunn(minhunne),
ve lâ telmizû enfusekum ve lâ tenâbezû bil elkâb(elkâbi), bi’sel ismul
fusûku ba’del îmân(îmâni), ve men lem yetub, fe ulâike humuz zâlimûn.
---oOo--- ---oOo--- ---oOo---
Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben
ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe
alîmun habîr.

Sadakallahul Aziym Hücurat Suresi 11 ve 13. Ayetler

Meali:

Esteuzubillah
Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar
kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın.
Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın,
birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü
bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta
kendileridir.
---oOo--- ---oOo--- ---oOo---
Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve
birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah
katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.
Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.

Sadakallahul Aziym Hücurat Suresi 11 ve 13. Ayetler
---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular:

"Size ateşin (Cehennemin) ehlinden haber vereyim mi? Her utul, cevvaz ve müstekbirdir”.

Utul insanlara kaba davranan kimsedir.
Cevvaz ise helal, haram demeden
hangi yoldan olursa olsun mal toplayıp ve Allâh’ın farz kıldığı şeylere
malı vermeyen kimsedir.
Tıpkı farz olan zekatı, üzerine farz olduğu halde
mazeretsiz vermeyen kimsedir.
Müstekbir ise kibirlenen kimsedir.

( Hadis-i Şerif, Buhâri ve Müslim)

Allahümme Salli ala Seyyidina Muhammed ve sallu ala ademe, idrise ve nuh nebi ve sallu ala ibrahime ve ismaile, yakube ve Yusufe, Davude ve Süleymane, Zekeriya ve Yahya, Harune ve Musa, ve sallu ala Meryem ve isa, ve sallu ala Ahmedi Mahmudu Muhammed Mustafa, ve sallu ala Mehdi ve Ehli Beytina vel cemaatil müslimune ve mü minune vel mü minin.
ve Selamen Fatimetüzzehra ve Selamen Ali r.a. ve Selamen, Osman r.a. ve Selamen Ömer r.a. ve Selamen Ebu Bekr, ve Selamen Ayşeyi Sıdıka.

Yolculugumuza başliyoruz :

Diyanete ve digerlerine göre yarin Arefe bize göre ise bayram gecdi ve bu gün ögleden sonra zilhiccenin 23 ü olcak inşallah
Arefe demek o gün Adem ve havva görmek demekdir demişdik, ve olurda olur sizin arefenizde belki yarindir, dikkat edin eger uzun süredir görmediginiz Adem isimli birsini yarin veya bugün görürseniz, bugün veya yarin sizin arefeniz demek olur, hani bazi insanlar hayata erken başlar ve sabah ezaninda kalkar namazini kilar gün başlamiş olur onun için, bazilari ise gececidir, ve gece calişdigi için, gündüz o saatlerde yatiyor olur, ve onun günü uykudan kalkdiginda öglenleyin başlamakdadir, bu yüzden eger sizler hayata gec başlayanlardansiz, belikide sizin için yarindir arefe, olabilir olmaz degil yani.

öyle Hac hz. ibrahime falan dayanmaz taa hz. Ademe dayanir.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ

ALİ İMRAN-96. ayet-i kerimesi


Estuzubillah
İnne evvele beytin vudia lin nâsi lellezî bi bekkete mubâreken ve huden lil âlemîn

Meali:
insanlar için yapılmış olan ilk Beyt ( yani Ev, vudzia yani insanlarin icine girdikleri ilk ev vaadz olduklari dahil olduklari)
Mübarek Mekke şehrindedir, ve Allah insanlari (Adem ile Havayi bagişlayip) o evde dogru yola iletdi.(yeni bir sülb) soy verdi.

ALİ İMRAN-96. ayet-i kerimesi
Hz Adem Babamiz ile Havva Annemiz arafatda buluşmuşlar ve ilk defa birleşcekler, halvet edecekler, önce
kafalarini sokup koruncak bir evmi yaparlar yoksa camimi yaparlar. Ahmak olmamak lazim , Kabeye: "Allahin Evi" diyen ahmaklara duyurulur ! Kabe: Alllahu Tealanin kelami sözü ile "evvele beyt"tir nedemek peki hz adem ile havvanin kafalarini sokup zifaf ettikleri ilk ev. Evvele beyt diyor rabbim, ya bu kadar acik bir kelimeyi anlamayana ben ahmak demeyende ne diyen allah aşkina?
Hz adem ile havvanin mi evi yokduda ilk evi kendilerine yaptilar, yoksa Allahinmi evi yokduda Allaha ev yapiverdilerde, Allahin evi oldu kabe?
Angutlara laf kaaaaar etmez anlamaz yillarca öyle bilmiş öyle söylemişler ben şimdi bu kör bakanlara ac gözünü desem ne fayda.


Abdest niye alinir deyince insan yemek için temizlenebilir, yahut
kariyla halvet etcekdir, onun için temizlenir, yahut chefine (şefine)
güzel görünmek için temizlenir süslenir, veya veya

Amma abdest almak demek: ne onun için, ne bunun için, sadece Allah için temizlenivermekdir.

insanin fiilleri, faaliyet gösterdikleri, amma para kazanmak için
calişir cabalar, faaliyet gösterir, amma ögrencidir, okuyup adam olmak
için calişir, yahut sevdigi komşusu vardir, onun bir işine yardım eder,
yahut sevdigine yardimci olur, veya ben güclüyün, herkes bilsin diye,
spor yapip caka satar. yani büttün faaliyetleri düşünün ......

ve Namaza gelince:
ne o iş için, ne bu iş için, günde beş kere
beşer dakikanida Allah için sarfetmedir, yani Allah rizasini kazanmak
için calişmakdir, hani karinin gönlünü almaya calişyonya oluyorya,
peki Allahin hicmi hatri yokda namazdan köşe bucak kaciyon aa ahmak
sürüsü.

ve oruca gelince vazgecmek demekdir, birşeylerden vazgecmek. sigara için
sagligina zararli ölürsün dedilerse birakirsin vazgecersin. yine alkol
aliyon, yine dediler sarhoş olup onun bununla kavga ediyon, başin
beladan kurtulmuyor, hem maldan hem candan hem dostttan oluyon, bakdin
olur yakasi yok alkolu birakdin, hem saglik gidiyor hem canin SIKILIYOR
cünkü alkol alinca.

ve oruc ise: ne
saglik için ne para için ne pul için, bazi şeylerden, Allah dedigi için
vazgecivermek. ve bu haramlarin nedenin neden haram yeme, harama bakma,
haram olanla cinsi münasebbete bulunmaman gerektigini anlaman icindir.
yani Allah dedigi için bazilarindan vazgecivermek terkediveermek
icindir.

ve yine zekata gelince, ev benim, ben kazandimda aldim, araba benim, ben
kazandimda aldim, kari benim, ben sevdim aşik oldumda, kacirdim aldim
diye degil , zekat maldan ve senin oldugunu sandiklarindan gecivermekdir,
ne için? Allah rizasini kazanmak için,

Ve Zekat ise: benim demekden
vazgecmekdir, ev benim degil, para benim degil, cocuk benim degil,
yaradanin diyebilmekdir. ve zekat ise Allah rizasi için maldan
gecmekdir.

Gelelim gündemin konusu Kurban ibadetine

ve muhammedin ashabi derlerdiyki, onunla bir kelam ettiklerinde "anam
babam yoluna feda olsun" derlerdi yani ne demek bu, yani ya rasullulalh
biz senin dinine girmek, senin ögrettigin Allah emirlerine uymak için,
anamizi babamizi terkdipde bu yola girdik, anamiz babamiz yolunda feda
olsun varsin, onlar varsin yanimizda olmayiversin, biz yeterki rizayi
bariyi kazanalim demekdir.

ve Kurbana gelince: anadan babadan
degil, bu sefer kendi canindanda gecivermekdir. ve ashab Allah Rasülünü
korumak için, ellerini kollarini şehit verenlerdir, yani

Resûlullah’la Hz. Ömer (ra) arasında geçen bir konuşma onların temel
ölçülerinin ne olduğunu bize göstermektedir. Hz. Ömer (ra):

- Ey Allah’ın Resûlü! Kendim hariç Seni her şeyden çok seviyorum, deyince Hz. Peygamber:

- Olmadı, canından da çok sevmedikçe mümin olamazsın, buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra):

- Seni canımdan da fazla seviyorum, deyince Resûlullah:

- İşte şimdi oldu ya Ömer, buyurdu.

yani kurban edilcek havan öyle bir sifattadirki, demişki mesela
Muhammedin kurbani olcak hayvan: "Muhammede canim feda" diyebilmiş olan
hayvan. ve demek kolay amma,cani teslim etmek zor ve sen onu üzmeden
nasil canini alcan kurban etcen. işde Hz ömerin cibilliyati yani bir dana muhammede yoluna kurban olan demiş yani canimdan cok seviyon seni demiş ve Hz ömerin cibilliyati olan bir danayida muhammed kurban etmiş demekki.

ve bize bu cani veren Allah iken, ve borc veren adamin, bir gün gelip
artik o verdigim paraya kendimin tekrar ihtiyacim var, artik borcunu
öde, geri ver parami deyince, ondan kötü kimse olmaz degilmi ? halbuki o
verdi o parayi sana, ve bir ihtiyacini gördün, ve o geri isteyince
niye kötü insan, kötü adam olur bilinmez, ve işde nedenese kötü insan
oluverir. böyle olunca,

Kurbana gelince: sana bu cani
bahşeden Allah, sana kurban ile ögretirki bir gün senden, verdiği borc
olan kendi canini, artik geri isteyince, sen öl artik, benim bu verdigim
cana tekrar ihtiyacim var deyince, ölüm kötü olur, Allah niye bizi
öldürüyor? olur halbuki

işde kurban candanda Allah rizasi için gecmeyi ögrenme edebidir ve

can senin rabbim, al senin yoluna feda olsun, diyebilme edebini ögrenenlerin, kurbanlari kabul, bayramlari mübarek olsun.

ha bu arada tiyo: kurban bayrami oldugunun alameti , o gün ve ismail ve samuel görmekdir.
---oOo---
Bazi Teknik sebebler yüuzünden Aynelyakin sayfamizi kapadik, artik yeni
portalimiz www.hakkalyakin.com sayfamizdan radyo yayini ve yazili vaazlara devam edecegiz
inşallah.
---oOo---

bilim adamlari Atomun icindeki Neutrinos incelemek için riesige (büyük) alet yapmişlar, ve Allah parcasi ariyorlar, onu bulunca sanki Allahi yenebilcekler, ahmak bilim adami onu keşfedince iş biticekmi sanirsin?
Allah seni annendeyken annenin icine paketleyip koydu, annenden önce babana
paketleyip koydu, babanda peket halindeydin, babandan öncede sen yine vardin, babandan önce ninenin icinde paket halindeyidin, sonra ondan önce dedenin icinde, ondandan önce önce,..... Biz müslümanlar veya iman ehli öyle iman ederizki: Cünkü Allah bütün insanlarin ruhlarini ve nefislerini taaaa "GALU BELA" da söz aldiginda yaratmişdi zaten, hal böyle olunca Allah seni annendeyken annenin icine, Allah seni babandayken babanin icine, peket halinde koydu, babandan öncede sen yine vardin, ve taaki adem atamizin icinde bütün insanlik, kiyamete kadar dogacak insanlarin hepsi, onun icinde paket halindeydi. Sen neotrinosu keşfetsen, onun icinde de bir paket var, onu neyinen inceleyecen? onun icindekinin icindede bir paket var onu neyinen,.... Hz Ademe kadar kac tane atan varsa, o kadar paket icinde pakettin sen ilk
defasinda, anladinmi sen ha, yaklaşdim sandikca uzaklaşiyorsun cünkü Kainat uzaklaşan yapida, ahmak Bilim Adami.
---oOo---

Merkel Teyze siz angutmusunuz bunlari (mülteci) topluyorsunuz, bunlarin
kendi vatanina hayirlari yok, yarin sizin vataniniza ne hayiri olcak
Bunlar (mülteciler) gemiyi terkeden hirsiz fareler, yer yer ziftlenir işine gelmeyen oldumu, ne vatan der, ne bayrak
kacar, gider bir yer daha bulur, başka bir yerden daha ziftlenir, Avrupanin akilli olup bunlari bu kadar cogaltmamasi lazim,
aman itibarimiz sarsilmasin derken, angut olamak lazim bence.
Soruyurum: Kendi Vatanini Bayragini savunmayan adamin,
yarin senin vataninda ne gibi bir faydasi hizmeti olabilir?

zecken kirimli kongo kenesi gibi, ancak beleşcilik, bunlarin derdi para pul, ziftlenmek,, akilli ol Avrupa. Türkiyedeki tayyyip ve davudoglu ahmagi gibi olmamak lazim. neymiş yardimmiş, ne yardimi lan, kime vatan hainlerinemi! senin kendi askerin eger böyle vatana sirtini döner savaşdan kacarsa "Vatan Haini " illan edilir , sen kendi askerini yargilarsin idam edersin, nerde kaldi bunlarin öyle mülteciligi neymiş insanlikmiş, sicayim ben o insanliga.

"Sen Allahdan merhametli degilsin, Allahliga soyunma, ey ahmak insanoglu"
ve yine sözün bittigi yere geldik, niye kurban kesilir, hayvanlara aci, insanlara aci, merhamet merhamet nereye kadar, lan işde kurban geldi ve Allah "acima ve kes" diyor yani
"Sen Allahdan merhametli degilsin, Allahliga soyunma, ey ahmak insanoglu"

Kainatta teasdüfe yer yokdur, ve bunu şu delil ile ispat edecigiz inşallahu rahman.

Karoglanin Hacerül Esved yönünü bulma yöntemi:


Karoglanin Hacerül Esved yönünü bulma yöntemi için Resimlerdeki Skize 1 ve 2 ye bakiniz.
Benim evimin yönü, önü ve yola bakan yüzü "Bati" istikametinde. Biz Avusturyadayiz ve buradan, benim bulundugum yerden KIBLE istikameti ise "Güney - Dogu" istikameti. ve ben kibleye evimin arka sol köşesine dönüyürum. ve benim en yakin komşularimdan birisi Hacer ve kocasi Hasan-Osman, ve onlarin evinin benim evime göre duruş pozisyonu ise: benim evimin "Güney-Bati" istikametinde duruyorlar.
evimin yönünü el aldigimda evimin ön sag köşesindeler ve fakat kibleye göre ise kiblemin tam ters tarafindalar ve hal böyle olunca yani hacer veya hacerül esved taşinin benim evime göre yönü, komşu hacer kiblemin tersinde olduguna göre, o zaman dünya yuvarlak ve macellan kurali ile hacerden tarafa dönüp kabeye kadar giden bir yol cizince bu sefer kabenin bana bakan yönünde arka köşesine varilmiş olur. ve demek olurki hacerden taraf, hacerül esvedin bulundugu taraf, ve yani benim evimin kiblesi hacerül esvedin bulundugu köşenin tam tersine bakan köşeye bakiyir o yüzden hacerin evi, kibleyi ele aldigigimizda benim evimin arkasinda yani, ve ben hem kibleye bakiyiorum hem hacere ve hacerül esvede bu sayede hemde ters köşesine, ve bundan sonrasida var amma onlarida başka vaaza saklayalim.
o bizi hakir gören kücük gören ahmaklara sesleniyorum, Allah bizim evimizin planina böyle bir mucize gizlemişken, ve bu SIRRI daha bizden önce söyleyen olmamişken. ve dediki biz gökde recebin hilalini ararken, Allah dur kulum receb gökde degil ben sana gezen yürüyen recebi gösteren dedi receb gördük recebin biri dedik demişdik, ve benim recebim canli gezer yürür dedik ve yine HIRA dan yazdik benim HIRAM canli dedik, ve benim hacerül esvedimde canli, ey mehdi cemaati sen senin hacerül esvdini bul, taş olanini degil, canli gezen yürüyenini bul. vallahi kainat kiyam etttide insanlar bilmez haala bilmezler


Makamımız kuş misali
Daldan dala konabilir
İnsanoğlu yok misali
Birgün olur ölebilir


Dağlar taşlar kül misali
Birgün olur tozabilir
İnsanoğlu gül misali
Birgün olur solabilir


Hakikata eren erler
Mevlasım bulabilir
Kendini kemter görenler
Birgün yüce olabilir




---oOo---

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Rabbim insanliga Önce Mehdi aleyhisselamin vaazlari ile istikametini düzeltmeyi nasip eylesin, sonrada onun vesilesi ile hidayete, ve dogru yola kavuşanlardan eylesin, Kabesinide, kiblesinide, Hacerül Esvedinide bulanlardan eylesin.

Amiyn, Elfatiha maassalavat.

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.

--OoO--


Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 22 Eylül 2015 Salı

Original Kar © glan


Sonbahara Giriş, Mevsimin ilk Armutu, ve Karanliğa ve Zulumete,
Kışı Getirmleri için Mühlet Verilmesi Müsade Edilmesi, Şeytan
Aleyhillaneye Mühlet Verilmesinin Hikmeti


(Kar©glanin 01. Eylül . 2015 Vaazi)

... Zilhicce 2015 Salı

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْدًا وَأَكِيدُ كَيْدًا فَمَهِّلِ الْكَافِرِينَ أَمْهِلْهُمْ رُوَيْدًا

Sadakallahul Aziym Tarik Suresi 15 - 16 - 17

Euzubillahimineşşeytanirracim

Bismillahirrahmenirrahim

İnnehum yekîdûne keydâ, Ve ekîdu keydâ.Fe mehhilil kâfirîne emhilhum ruveydâ

Sadakallahul Aziym Tarik Suresi 15 - 16 - 17

Meali:

Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar, Ve ben de onlara karşı bir
tuzak kurarım. Artık sen inkârcılara mühlet ver; onlara biraz zaman tanı

Sadakallahul Aziym Tarik Suresi 15 - 16 - 17

---oOo---

Muhammed Ayaklari taşlanmiş kan revan icinde Taifden Dönerken

Hz. Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular:

Bilmiyorlar, şayet benim peygamber olduğumu bilselerdi böyle
yapmazlardı. "Ya Rabbi Bunların Sülbünden Gelecek iyiler için Bağışla
Onları".

( Hadis-i Şerif )

Allahümme Salli ala Muhammedül Vaadül Emin,

Allahümme salli ala Yunuse Vadehu bil Avdeti

Allahüme salli Ala Mehdi Zamanül Emin vezzamanul Avdeh.

Yolculugumuza başliyoruz :

Eski terazilerle satiş yaparken, eger bu adam gercek bir mü min
ise, mesala şeker tartarken müşterisinin hakki gecmemesi için, her
tartişinda mesela en az elli gram şeker fazla katip, tarazinin hafif
agir gelmesini saglar. üc kagitci bir sahtekar saticida terazinin şeker
koydugu kesesinin altina iki ciklem sakiz yapiştirip, daha 1 kilo
degilken o şeker, bir kilo gelmesini sagliyor, yahut bir parca lehim
yapiştirip hile yapar. Dünyada ikisinin örnekleride varmi? Evet var. ve
mü min bakkal her seferinde elli gram fazla koyunca, onun şeker cuvali,
mesala elli kiloysa, o cuval bitince, o elli gram fazlaliklar yüzünden,
mesala 49 kilo parasi alip, fakat elli kilo satmiş olur. ve böylece
bakkalin bunu hesap edip, her cuvaldan bir kilonun Allah hakki oldugunu
hesap etmesi gerekir, fakat hilekar bakkalda cuvali elli kiloysa o elli
kilo cuvali, o fazla gösterdigi elli gramlar yüzünden, her cuvaldan bir
kilo fazla para kazanir, ve 51 kilo parasi alir. ve biz taaa receb
ayindan, ve hidrellezden bu yana diyoruzki, her ay erken geliyor, ve
hilekar satici gibi, o biriken elli gramlar, her ay cogaldi ve sene
sonu, senenin son ayi zilhiceye girdik. ve biz bu hileli satiş misali
olan kameri ayin erken gelmeleri yüzünden, zilhicce erken geldi. ve ne
yapacaz şimdi, ve son on güne girmiş olduk. ve zilhiccenin 10 u arafat
ve vakfe olcak, ve kurban kesilcekken, semaya bakinca ve diyanet
takvimine bakinca ay dolunay gibiydi 2 gündür, ve diyanet takviminde bu
gün için zilkade 17 gösteriyor ne olcak şimdi? ........... receb isimli
birini gördüm ve recebin 1 i dedik, hidrellez günü HIZIR ismili oglan
gördüm dedim. Ramazanin biri hilal görmek, ve hilal cebeci tweeti oldugu
gün dedik, ve ramazan bayrami günündede Bayram ismli adami gördüm, ve
bayram o gündü dedim. peki zilhiccenin alameti nedir, zilhiccenin
alameti haci görmekdir, uzun süredir görmediginiz bir haciyi görmek,
veya gördügünüz haciyi görmek. biz ise gecen haftaki vaazda sahtekar
hacidan bahsettik, ve tugla calan hirsiz hacidan ve eger bu zilhicce
işde böyle erken geldiyse, sebebi böyle hirsiz sahtekar hacilarin
calmasi yüzünden, böylece cal cal her kiloda 50 gram cal, ve sene sonu
12 kilo şeker parasi kar eden bakkal gibi, bu zilhiccede şimdi sonbahara
denk geldi. ve sonbahar demek yavaş yavaş kötülerin, böyle calan
cirpanlarin sahtekarlarin, kafirlerin, münafiklarin, yüz bulup kar
ettikleri vakit demek olur. ve bu zilhicce yani bu seneki hac,
hirsizlarin hacci olcak herhalde, sonbahar hacci, sahteker hacilar, yani
hacdan dönüşde hacilig satacak olanlarin hacci, yani ve erken geldik,
calinan kameri günler torbada, elde bir hazir vaziyette, yani adamlar
hacdan sonrasinida planlamişlar bile, yani yapacaklari "keyd" leri hesap
edipde haciya gidecek olanlar. ve bundan önceki sene yine hirsiz
hacilarin vakti, yani 10 gün dah gec idi yani sonbahar idi, ve daha
sonra sonra ve ve önceki seneler hepsi sahtekar hacilarin vaktiydi. taa
en son mart ayinda olan haci vaktine kadar hep sahtekar hacilarin
vaktiydi. Zilhbicce alameti olarak biz göre göre iki tane sahtkekar
haci gördük, ve fakat uzun zamandir bizi görmeyen biride geldi bizi
gördü, ve bizde hac görevimizi 1997 senesinde mart ile nisan arasinda
yaptik yani bahar ve ve yeşil ve muhammed aylarinda, yani o gelen
misafirede zilhicenin girdigi alameti olarak biz göründük, ve zilhice
girdi denmiş oldu. ve bu olay 30 ağustos günü ikindi vakti oldu, ve
zilhiccenin hilali demekki ikindi vakti, bizde ikindi vaktiyken bir
yerde zilhice girdi demek olur, ve 31 Ağustos Zilhicenin 1i Demek olur.
iki sene sonra haciya gidecek olanlar için hac mevsimi artik yaz
mevsimine denk gelecek, ve sahtekar hacilarin vakti bitecek, evet icinde
birkac istisna olabilir, ve bu genelini bozmaz yani.

baştaki tarik suresindeki ayette gecen "keyd" kelimesi
tuzakdan ziyade hile manasindadir ve demek olurki "onlar hile
yapiyorlar, onlar yaparsa, bende onlara hile yaparim" gibi bir mana
vermek gerekir bu ayete. ve böyle olunca 1/3 saat gece 1/16 saat
gündüzken artik gündüz zamanini geceye birakmaya başlamasi demek, yavaş
yavaş iyilerin kötü olmaya, günah işlemeye, günaha hileye başvurmasi
demek olur yani. ve böyle böyle zulumet ve karanlik ve soguk cogalip
sonabhardanda Wintere, yani kiş mevsimine dogru yol alriz. Aynen bir
otobüsün terminalden yola cikip, bir başka şehire giderken, yolda
inenlerin otobüsü yavaş yavaş boşaltip, yerine yeni diger şehire
gideceklere birakamasi gibi, işde iyilik, güzellik ve aydinlik ve
müminlerde, yerini karanlik zulumet, hile ve günaha birakmya başlar, bu
taaaki en günahkarlarin vakti, zulumetin karanligin koyu oldugu, soguk
kişin cetin oldugu 21 Araliga kadar devam eder. ondan sonra bu sefer
insanlar günahdan tövbe edip, aglayip sizlayip iyi olmaya meyletmeye
başlar, gözyaşi ve bahar yagmurlarina birakir, ve gündüz uzayip bahara
dogru yol aliriz.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ مِن شَرِّ مَا خَلَقَ
وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي
الْعُقَدِ وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ

Sadakallahul Aziym Felak Suresinin Tamami

Euzubillahimineşşeytanirracim

Bismillahirrahmenirrahim

Kul eûzu bi rabbil felak, Min şerri mâ halak, Ve min şerri
gâsikın izâ vekab, Ve min şerrin neffâsâti fîl ukad, Ve min şerri
hâsidin izâ hased.

Sadakallahul Aziym Felak Suresinin Tamami

Meali:

De ki: “Ben, Felâk’ın Rabbine sığınırım” , Öyleki
Yarattıklarının şerrinden,( veya Yaratıklarının şerrinden),Ve karanlığı
çöktüğü zaman gecenin şerrinden (veya Karanlik ve zulumet vakti gelince,
Zulumet ve karanligin sahibi olanlarin şerrinden),Ve düğümlere
üfleyenlerin (Büyücülerin ve sihirbazlarin) şerrinden, Ve haset ettiği
zaman, haset edenin hasedinin şerrinden.

Sadakallahul Aziym Felak Suresinin Tamami

ve bu surede öyle bir siralama varki aynen sonbahardan Kış
mevsimine ve, dünyanin ömründe, kiyametin sabahina dogru giderken ki
olacak olanlar, ve takib edilen yolu anlatiyor, yani birinci olarak
birilerinin eyvah yaz bitti diye, daha yazin sonundan bahari özlemeye
başlamasi, ve keşke yaz bitmeseydi dercesine, yazi özlemeye başlamasi,
yani zencirin ucuna yeni bir yaz zenciri takilasiya, navigationun
hedefine yaz mevsimi, yeni yaz yazmasi, ve ondan sonraki aşama ise,
"yaratiklarinin şerrinden Allaha siginirim" ve bu yolculuk önce
cibillyatlarda başliyormuş ve demek olurki, önce hayvanlar bu hali
hissediyorlar, yani sonbahar önce hayvanlara ve bitkilere gelir, ve
mevsimin ilk armutunun ermesi demek, taaa süreyya yildizina kadar tesir
eden, sonbahar burcuna girme vakti olup, ve TARIK yildizinin, sislerin
ardindan yeniden dünyamiza gözükmeye başlamasi, Dogup gelmesi demek
olur, cünkü Tarik yildidizi, kuzey yarimküre sonbahara girince, kuzeyden
görülebilir, güneyden görülmez. ve güney yarimküre sonbahar olunca, bu
sefer sadece güney yarimküreden görülebilir. yani onun menzili ve
yörünge sistemi, diger yildizlar haraketi, sagdan solayken, aynen ayin
yörüngesi gibi, tarik yildizida sagdan sola degil, aşagidan yukariya
dogru bir yörünge takip ettigi için, böyle bir yörünge takip eder, ve
kainatimizin yazdan sonbahara gecmesini saglyan, bir cark sistemine
sahipdir, ve dünyamizin yörüngesini, milim milim işde sonbahara dogru
cevirir, ve öyle olunca işde, karanlik ve soguk vaktine geliriz. yani
onun görülmesi ile dünyamiz, güneş sisteminde dikey olarak hareket
etmeye başlar, yani hem güneşden uzaklaşacak, metre metre güneşi
arkasina alip güneşden uzklaşmaya başlaycak, ve yine bir diger
haraketide, bu uzaklaşma yörüngesindede, her metrede, bir metre metrede
yine kainatin uzak nokatasina dogru yani, o acilan devamli büyüyen
kainatin, büyüdügü derin tarafina dogru ilerler, yani aynen kafayi
kaldirdigimizda gördügümüz dikey hareket, yani kuzeye dogru olan
hareketi. hayvanlara meyvelerre yani sonbahar burclu, sonbaharda dogum
yapan hayvanlar, ve sonbahar eren meyvalar, sira sira ermeye, sire ile
dogmayy başlar. ve yine onlarin, o sifatlarin cibilliyatlarin sahibi
olan insanlarda, dogmaya başlar, veye dogum günlerini kutlarlar,bundan
sonraki aşama ise, ve son iki vaazda dedigimiz mesele yani " Ve
karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden (veya Karanlik ve zulumet
vakti gelince, Zulumet ve karanligin sahibi olanlarin şerrinden)
tanyerine agartan yani sabaha aydinliga ulaştiran ve kişdan bahara
ulaştiran Rabbe siginmak. yani öyle bir halife vardirki, dünyada onun
görevlerinden birisi, öyle Rabdirki öyle terbiyet edicidirki, o
terbiyeci halife dünyamizi ve kainattaki bütün yildizlari, yaz gelince
yaza, kiş gelince kişa dogru sürüp güden bir coban gibidir. ve onun işde
yazin sonbahara tecavüz etmemesini, ve yine sonbaharin kişin vaktine
tecavüz etmemesini saglamasi lazimdir. ve fakat işde bu sene yine kayma o
kadar cogaldiki, sonbahar normalinde başlangicdaki hali 23 eylül iken,
ve fakat daha Agustosun başina denk geldi, ve 2. veya 3. hafta yani
agustos sonuna kadar kainat sonbahar menziline girmesine ragmen, yaz
konumunda hareket ettiginden, yani güneşe dogru yaklaştigindan, işde
öyle sicaklar cogaldi 60° lere vardi. ve biz Agustoson son 2 hafta
öncesi, bu menzil ve yörüngeyi işde sonbahar konumuna getirdik, ve
dünyamiz güneşe sirtini dönüp uzaklaşmaya başladi,ve sicaklar gidip
hafif rahatlama oldu, ve yavaş yavaş bir soguma olurken , ve fakat kafir
deccal ve elemanlari, bizim yaptigimizin kehrwertini alarak dünyamzin
yeniden güneşe dogru hareket etmesine sebeb oldular. bu sefer yine dünya
ayni kaldigi yerden degilde bir haftalik bir geriden yeniden güneşe
dogru hareket etmeye başladi, güya ahmaklar sonbahara 23 septemberde
girecekler, lan ahmak (:::) illuminati köpekleri, decal köpekleri, bir
insani bir koşu yarişina kuysan, o adam 100 metreyi bir defa 2 dakida
koşduysa, ayni mesafeyi ikinci sefer koşsa ayni yine 2 dakikada koşamaz
ya biraz daha kisa zamanda, yada biraz uzun zamanda koşar. ve eger
koşunca vücudu isinip power oluyorsa, yani dizel araba gibi isindikca
hizlaniyorsa yani, yakiti isininca daha güzel yakip hizli gidiyorsa,
ikinci koştugunda daha kisa zamanda tamamlar, yahut benzinli araba gibi,
zaten ince yakit kullaniyorsa, birinci koşmasinda bütün gayretini
performansini harcayip gösterdigi için, yorulup, ikinci koşmasinda
performans kaybedip, bu sefer daha uzun zamanda koşar ve süre uzar,
aynen böyle işde, biz yani, dünyamizdaki insanlarin hep hiz meraki
yüzünden, daha iyisi daha iyisi meraki yüzünden dünyamiz cok hizli
hareket edip bu hal, yani mevsimlerin aylarin erken gelmesi olayi ortaya
cikiyor.

Hz. Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular:

"Zamanda yakınlık olmadıkça, bir yıl bir ay gibi, bir ay bir
hafta gibi, bir hafta bir gün, bir gün bir saat gibi kısa gelmedikçe
kıyamet kopmaz."

( Tirmizi)

Bunun sebebine gelince biz sonbahar vakti gelince, dünyamiza
artik kuzeye dogru hareketini başlat, ve yazdan sonbahara ve ordan kiş
burcuna yol al diye emrederiz, ve o artik kiş menziline hareket etmeye
başlamasina ragmen daha 21 Araliga varmadan, mevsim en cetin kiş vakti
olan menziline gelince aynen, cobanin koyunlari güderken, köyden
uzaklaşmasi, ve fakat onun tekrar eve döncegi bir saat vardir, artik
köyden belli bir uzakliga ulaşinca, koyun sürülerini geri cevirir ve
artik dönüş menziline girer, ve koyunlar yine yayila yaila köye dogru
hareket ederler, ve böyle olunca biz kainati alemin haritasi insan
bedeni olan vücudumuzda, işde bu dünyamizin hangi menzile geldigini
biliriz, ve ona göre koyunlar güneşden veya köyümüzden uzaga dogrumu
hareket edip yayilcaklar yoksa geri dönmemizmi gerkiyor bilirz. ve ona
göre vardigimiz menzil itibari ile öyle sabit olarak 23 eylül, gün
dönümünü veya 21 aralik gece dönümünü beklemek zorunda degiliz, ve
sürünün cobani bilir, eger belli uzakliga gelirsek, ve ordan geri
dönmezsek evimize saatinde dönemeyiz, o yüzden saatinde evimizde olmak
niyetiyle yönümüzü yolumuzu degiştirmek gerekir, ve biz emrediyoruz
bütün yildiz sistemine geri dön diye, ve fakat ahmak deccal bunu tersine
ceviriyor, ve işde düynamiz, o kadar hizlandiki işde normalinde biz 26°
27 ° vardigimizda, dünyamiz sonbahara gün dönümü olan normalinde 23
eylülde olcak olan menzile varmiş oldu, ve biz bu kadar erken vardiysak
mevsimlerde cok kayma olur diye, o vakit geri dön demeyince, bu sefer
dünyamiz güneşe dahada yaklaşdi ve sicklar 60° lere vurdu, ve sonunda
anladik ki Allah muhafaza güneşin icine girip gitcez diye Agusotosun son
iki haftasi kalince dedikki artik geri dön, ve böylece dünyamiz ve
bütün sistem ters döndü, ve geri hareket edip kiş menziline yol
alirken,ve yagmur ve rahatlama ve serinleme olurken, gecen hafta ahmak
deccal bizim yaptigimizin kehrwertini alarak sistemi tersine cevirdi,
ve böylece dünya ve sistem yeniden güneşe dogru yol almya başladi, ve
yeniden sicaklar basdi, ve bu ahmak deccal, bizim vucudumuzda
hissettigimizi, yani sürünün köyden ne kadar uzaklaştigini bilmez,
sadece zamanin sahibi bilebilirken, bu ahmak deccal, bizim yaptigimizi
oynuyor, ve biz yaz diyoruz, o kiş diyor , biz bahar diyoruz, tersine
cevirnce, o da sonbahar demiş oluyor, ve böylece dünyanin ve sistemin
düzeni bozuldu, ve dünyamiz cok hizli hareket etmeye başladi. ve yine
eger 21 aralikdan önce, biz yani dünyamiz 21 aralikda olmasi gereken
yere menzile varipda, dünyamiza ve sürüye dön artik demezsek ve 21
Araligi beklersek, ve bu sefer dünyamiz kainatin derinine dogru hareket
ederse, Bu seferde Allah muhafaza dünyamiz fazla derine gittigi için
güneşin cekim kuvveti menzilinden cikiverirse, raydan cikarsa, kainatin
icine ve bir kara delige dogru ucar gideriz, ve raydan cikariz, ve
muhammed dedi

"Zamanda yakınlık olmadıkça, bir yıl bir ay
gibi, bir ay bir hafta gibi, bir hafta bir gün, bir gün bir saat gibi
kısa gelmedikçe kıyamet kopmaz."

öylese siz oynadikca, bir gün benim bildigim ve fakat sizin
bilmediginiz bir sebebden güneşe dogru hareket etmemiz sebebiyle, dünya
neredeyse güneşin icine girip gidecekdir, ben dahi artik ona müdahele
edemem. cünkü güneşin cekim kuvvetinin cok oldugu bir menzile gidersek
varirsak, ben dön dösemde cekim kuvveti cok oldugundan, dünya geri
dönemez, ayni akintiya ters yüzülemedigi ve denize fazla acilanin artik
dalgalar yüzünden kiyiya dogru yüzemeyip bogulmasi gibi, ya kainaitin
icine savrulkuzu yahut yaz mevsiminde yakina gidince hepimiz güneşin
için girip, ateşin ve cehennemin icinde boguluruz Allah muhafaza, ve
muhammed dedi, bu oynama 1 gün, bir saat gibi oluncaya kadar devam eder,
ve ondan sonra kiyamet kopar dedi, yani böyle hizli hizli giderken, bu
gün 15 Agustosda sonbahar menziline vardik, ve yani normalinde 23
eylülde olmasi gereken yere vardik ve coban ben oldugum ve bildigim için
cevirdim, ve fakat bu sefer seneye, daha hizli daha hizli ve artik
mevsimler saatler kayacak, o yüzden zaten bu sene kaymayi geciktirmek
için, ben Agustosun başinda cevirmem gerekirken cevirmeyip iki hafta
birakdim, ve sicaklar 60° vurdu ve yinede hizli yinede hizli, ve
yapabilcek birşey yokkine bu kiyametin gercegi ise, ben dahi birşey
yapamaz hale gelince sonumuz geldi demekdir.

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular:

“Dünyanin ömrü 1 gün ve Ben insanlığın ikindi vaktinde geldim.”

(İbn-i Kesir tefsiri, 12/6549)

ve biz Obama başkan secildiginde, akşam vaktine girdigimiz
söylemişdik, ve ve bu hizli hareket sebebiyle yatsiya girdik, ve gecenin
karanligina yol aliyoruz. bu ..... zulmu, suriyenin durumu, yine misir
ve diger yerlerin durumu, boşuna degil, zulum ve karanlgin cogaldiginin
alameti yani gecenin icine dogru daldigimizin alameti . ve sahtekar
....., en dogrucu adam diye bilinir oldu, yani adam calarsa calsin,
adam müslümanya namaz kiliyorya diyorlar. yani mesala bir sepet üzüm
olur, insan en önce en begendigi salkimlari alip yer, secer secer yer,
sonra hafif sevmedikleri kalir, sonra onlarida alip yer, bu sefer cürük
carik kalir, cürük cariklarin icinden de bu sefer en yenebilceklerini
ayirir yer. ve biz gecen ..... in o yanci medya gibi .......
uşakligi yapmasini sevmeyip tasvip etmeyip onu twitter ve facebookdan
silmişdik, ve amma şimdi eger kala kala cürük carik salkimlar kalinca,
onlarin icinde en azindan yenebilceklerini secmek gerekir hükmü ile, en
azindan allah kitap diyor, kötülerin icinde en azindan biraz yenebilcek
olanlardan o da, olsun bakalim ne yapalim, bazen onuda dinlemek lazim
dedik.

esteuzubillah

"Ve min şerrin neffâsâti fîl ukad"

Bu gecenin karanliginin bir koyu renk daha almasina, büyücüler
ve reptilianlar sebeb olcaklar, neden musanin büyücüleri attiklari
ipleri yilana ceviriyorlardi, yani reptillien büyücüleri, yani yari
yilan yari insan yaratiklar, sürüngen cinsi insanlar, yani cbilliyati
sürüngen olan insanlarin cogalmasi. ve her işini büyü ve sihir ile,
cinlerle, reptilianlarla yapanlarin cogalmasi vakti. ve hal öylemi, evet
Amerika işlerini Reptilianlarla yapar oldu artik. ve inslarda evlencek:
büyü ve dua, işe gircek: büyü dua, imtihan kazancak: büyü dua yapiyor
veya yaptiriyor. yani dügümlere nefes edenlerin vakti, ve daha sonraki
insanlar ise, en zalim ve koyu karanlik, siyahin en koyusu, kötü
insalarin vakti yani

"hasidin iza hased"

vakti ve Muhammed dedi:

"Gıybet ve hased, insanın sevabını ve iyi amellerini ateşin kuru odunu yaktığı gibi yakar."

"Hadis"

ve Yine Muhammed dedi:

Resulullah (s.a.a)'den nakledilen bir hadiste şöyle buyuruyor:
"Kalbinde bir hardal tanesi kadar kibir olan bir kimse, cennete
giremez. Kim büyüklenir ve yol yürürken tekebbür ederse, Allah kendisine
gazaplandığı halde onun huzuruna varır (haşr olur)."

(Mirac-üs Saade, s.201)

ve Hased, insanin demir cibiliyatlarina dönmesi demek olur. ve
şeytan aleyhillane, Hz. Adem yaratildiginda ona hased etti, ve o
toprakdan kendisinin ise ateşden oldugunu ima edip, ona hased etti
kibirlendi, üstünlük tasladi, ve en kötü hal o hal, ve insanlar artik
birbirine kibirinden, yüksekten bakar olunca,

hasedilik, onu bunu cekememe başlayip cogalinca, zulumet iyice
cogalir ve gecenin dibine vurmuşuz demekdir. öylemi? evet ..
digerlerini begenmiyor, digerleri ...... begenmiyor, müslüman
müslümanla kavga eder oldu, onun arabasi var, benim niye yok, o yeni
telefon aldi, benim niye, yok o aldi, onun var,....... ve böylece
hasedilk vaktindeyiz, yani gecenin dibine vurduk.

"hasidin iza hased" vaktide tamam oldu veya olmak üzre. ve felak sureside bitti bitcek, ondan sonra ne var Nas suresi, ve sonrada kiyametin sabahi.

(Kıyamet kopmadan yüz yıl öncesinde yeryüzünde Allah’a ibadet eden kalmaz.)

[Hâkim]

(Kardeşler farklı dinden olmadıkça kıyamet kopmaz.)

[Deylemi]

(Kötüler dünyaya hâkim olmadıkça kıyamet kopmaz.)

[Tirmizi]

(Kıyamet ancak kötü insanların başına kopar.)

[Müslim, İbni Mace]

(Kur’an-ı kerim kalkmadıkça kıyamet kopmaz.)

[Ebu Nuaym]

(Vahşi hayvanlar, insanlarla konuşmadıkça kıyamet kopmaz.)

[Tirmizi]

Âhir zamanda kötülere, fâsıklara, imansızlara rağbet edileceğini Peygamber efendimiz haber vermiştir. Bir hadis-i şerif:

(Kıyamet yaklaştıkça, doğru konuşan Müslümanlar yalanlanır,
yalancılar ise tasdik olunur. Haine güvenilir, emin olan Müslüman ise
hain kabul edilir.)

[Taberânî]

(Yeryüzünde Allah diyen Müslüman kaldıkça kıyamet kopmaz.)

[Müslim]

Rabbimin işde, şeytan alehillaneye müsade ve mühlet vermesinin
sebebi ise, gündüzden geceye, yazdan kişa, rahmetten gadaba, ve
aydinlikdan gölgeye degil, karanliga gecilmesi için, ve dünyanin ve
kainatin bu hased vakti, demirlerin ve demir cibilliyatlilarin vaktine
yol alip, dünyada "Allah demeyi unutan kötülerin vaktine varip ,
kainatin ömrünün hitam (The End) bulmasi icindir.

"Yeryüzünde Allah diyen [Müslüman] var oldukça kıyamet kopmaz."

(Müslim,Tirmizi)

Rabbim, Mehdi hayatta oldugu müddetce, "Allah" diyenleri dünyada bitirmesin

Amiyn.

Elfatiha maassalavat.

---oOo---

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.

--OoO--


Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 24 Ağustos 2015 Pazartesi

Original Kar © glan

Tasavvufdaki Terki Terk Nedir?

(Kar©glanin 17.08.2015 Vaazi)

.. Zilkade 2015 Pazartesi

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن
نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا
أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

Sadakallahul Aziym Enbiya Suresi 87

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi
fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez
zâlimîn.

Sadakallahul Aziym Enbiya Suresi 87

Meali:

Ve Yunus Dediğim olmuyor diye Gadablanip kizmiş ve gitmişdi ve
Karanliklarin icinden şöyle seslendi: " O ndan başka ilah olmayan Allah
Hakkı için, Muhakkak ki Ben, Zulüm ve Karanlığı, Kötülüğü Seçenlerden
oldum.

Sadakallahul Aziym Enbiya Suresi 87

Allahümme Salli ala Muhammedül Vaadül Emin,
Allahümme salli ala Yunuse Vadehu bil Avdeti
Allahüüme salli Ala Mehdi Zamanül Emin vezzamanul Avdeh.

Yolculugumuza başliyoruz :

Gecen sene yazdik ki güneşimizin ziyasi azalmiş, güneşimiz iki
cihanin güneşi Muhammed Mustafa, güneşimizin ziya yaymasi için alfa
hareketi yapardi, ve onun sünnetiydi diye anlattik. ve ikizler bebesi
dünyada azalmiş, eger böyle olursa güneşimiz söner gider, ve bu yüzden
ikizler bebesi yapin, ve ikizler bebesi icinde, her amelinizde
fiilinizde sözünüzde alfa dalgasi yayin dedik, ve sizlere alfa oturuşu
ve alfa hareketerinden örnekler vermişdik. ve sizleer ne güzel mehdi
askerlerisinizki alfa oturuşu ve herketleri o kadar yayildiki,
elhamdülillah bu sene kadar ziyasi kuvvetli ve sicak bir yaz olmadi ,
hepinize aferin, sizler ne güzel mehdi askerlerisiniz böyle, tamam artik
terki terk etme zamanidir, ve her evden en az bir şahis, artik alfa
hareketi ve oturuşu yapmayi terkediversin, yapmak sünnet ve sevap oldugu
kadar, teketmek de evla ve sünnet ve gerektiginde mucib olandir. artik
bu kadar sicak ve ziya herhalde yeterlidir artik, biraz biraz terkedelim
amma yine garerince kalcak kadar terkedin, tamamen terketmeyin. ve
artik sicaklar biraz biraz bizi terketsin serinlesin ortalik.

Tasavvufdaki Terki Terk Etmek Nedir : Terketmek
mesala Peygamberin abdestli gezme sünnetini aldin tuttun, ve artik o
hale geldinki, abdestsiz adim atmaz oldun, ve sonunda öyle bir noktaya
gelirsin ki, artik o terkettigin abdestsizce gezme olayina tekrar
dönmene, ve abdestsizce gezivermen, senin tekrar abdestli olmayi
terkedivermendir. önce abdestsizligi terketmişdik ve birinci terki
teketmişdik ikinci terk ise o terkettigin şeyi terkedivermendir.
sebebine gelince mesala mevsimler ilkbahar ile başlar ve ilkbaharda
bütün renkler yerini, hayat ve Hay ve diri olan Allahin sifati ile, yeni
bir can bulmak, ve haşrolmak toplanip bir bedene yol almak olan, yeşile
birakir. ve başka renkler terkedilir ve onlarin yerine yeşil tercih
edilir ve ilkbahar olur. sonra ilkbahar biterken bizlerin, yeşil bugday
yerine, sari ermiş bugday için, yine yeşil erik yerine, ermiş erik, yine
ham karpuz yerine, ermiş karpuz için, kirmizi sari ve turuncu rengi
tercih etmemiz lazimdirki, yaz olsun ve yaz mevsiminin rengi kirmizi ve
beyaz ve ateş sarisi ve saridir aydinlikdir yani bütün renkleri bariz
eden aydinlik tercih edilir. ve yaz bitince bu sefer, daha cok sari ve
sararma solma ve ölme, ve kahvrengi tonlari yani, camur rengi tercih
edilir, yani ölüp topraga karişma, hadisesi oldugundan toprak rengi,
yani camur rengi revacdadir, ve diger renkler rengini ölümün rengi
toprak rengine birakir kahverengi ve tonlarina, sonra sonbaharda
bitince, kış gelmesi için, karanlik ve zulümet rengi siyah ve gri tonlar
tecih edilip, bütün renkler renklerini gece rengine birakir kendini, ve
sonbahardan kışa gidecek olanin tercihi, zulum ve karanlik olmalidir,
bunun bir nevi aciklamasini daha önceki sohbetlerde yapmişdik, mesala
kisa bir hatirlatma: dünyada kötüler yok edilip bitirilmez ve winter kış
için gecenin koyu oldugu zaman, ve burclari winter kış burcu olanlara
zamani birakmak için, işde karanlik ve gece yani kötülük bir nevi galip
gelmeye başlar, yaz demek ise iyiler, iman ve müminlerin galip olmasi
demekdir demişdik. ve yunus efendimiz vahdeti vücut seviyesine cikinca o
terkettigi bütün reklerden gecip zulumeti secmek zorunda birakilmiş, ve
hani insan dertlere ve cilelere, kötülerin cilesine ve zararina maruz
kalinca, bende bundan sonra zalim olcan anasina satan, "bu dünyada deveye dikken insana tiken geciyor" deyip
artik iyi olamanin fayda etmedigini görünce yazdan kişa gecildigini
görünce, bunlardan kurtulmak için bir an sitem edip bende kötü olmk
istiyon denir ya, işde o sitem hali ile yunus efendimiz vaadinden avdet
edip, sözünden cayip "artik bende zulümeti secdim, bende kötü olcan" demiş.
amma yunus baligi zalim olamazki ne kadar sevecen bir balik, ne kadar
dost canlisi bir balik degilmi, ondan kim kötülük beklerki, yunusa kötü
ol deseler ancak belki sadece birazcik ciddi durabilir, yine gülümser
yine sevecendir, o kötü olamazkine, amma demiş Hz Yunus efendimiz
ninovalilara sitem edip bende zalim olcan deveye diken ... demiş yani.
yani ona terki terketmesi ögretilmiş bütün mesela sadece bu. yani sadece
iyiler iyi degildir bazende kötülük iyidir, yani gece hic olmasa hep
gündüz olsa, ne zaman yatip dinlencez, hep yaz olsa suyumuz nerden
gelcek, suyumuzun akip geldigi daglara kar nasil yagcak degilmi, bu
dünyanin carki nasil döncek degilmi yani. iyilerinde hayatinda bazen
kötü olabilmesini ögrenmesi lazim, dünya cok cetin. ve yine kötülerinde
hayatta iyilik nasil bir tatdir nasil bir zevkdir, iyilik yaptirilarak,
aynen hz süleymanin şeytanlari dalgic yapip, caliştirarak bir işe
yaramasini ögretmesi, bunun için olup, kötülerede iyilik lokmasi
yedirmekdir yani, iyilligin nasil güzel bir lokma oldugunu onlara da
tatdirmakdir.

---oOo--

Halbuki Nakşibendi adabinda bu terki terk yalniş yorumlanmiş ve demişlerki

Der tarik-i Nakşibendî lâzım âmed çâr terk:

Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk

Terk-i dünya: Dünya menfaati için iş yapmamak, dinini dünyayı toplamakta, kazanç sağlamakta kullanmamak.

Terk-i ukbâ: Ahiret sevabı
hesabıyla da bir bezirgan zihniyetiyle hareket etmemek, cenneti ve
nimetlerini, ilahi cemali temaşa için terkedip Allah’ın rızasını,
hoşnutluğunu gaye edinmek.

Terk-i hesti: Kendi varlığını da terk edip Hak da fâni olmak.

Terk-i terk: Bu terklerin zihnine yerleşip de ben ne fedakar insanım diye bir duyguya kapılmamak, onun da unutmak.

---oOo---

Halbuki kapi kuran ve ve Hz yunus ve duasi olan o yukardaki resimdeki ayet varken

bunu böyle yorumlayip ve dervişlik dünyayi ahireti terkdip
izdivaya cekilmek diye yorumlayan nice şeyhin sanan ahmaklar birde
cukura girip sanki cukura girince ölümü anlayacak gibi, dünyayi terketme
ilhlasini kazanmak için, cilehane dedikleri cukura girmeyi yeglemişler,
halbuki cukura girmek ile dünyadan gecilmez, daha cok dünyaya sarilmaya
sebeb olur. ölümün korkutuculugunu, topraga girmenin vehametini gören,
dünyadan vazgecebilirmi, ahmak şeyhler ahmak sofiler, sen ateşin
yaktgini farkdince ateşi sevip icine girmeyi mi istersin, yoksa ateşden
kacarmisin? bu ne ahmaklik, cocuga bile cıs dersin cıs dersin ateşi
anlatmak icinde, o anlamaz, en sonunda elini soba borusuna degdiripde
yakinca, ateş ne demek anlarda, bir daha soba borusuna varmaz, sen bu
kadarmi ahmaksin ki topragin icine gömülmenin ölmenin bu kadar
vehametini, cukura girip görünce, insan ölmü + sevebilirmi, ahmak
cocugun ateşden kacdigi gibi, nefsin ölümden kacmak ister durur o
zaman, ve hayatin zehir olur ondan sonra.

Hic bir peygamber cilehaneye girmemişken, sen yusufun girdigi
hapsi cilehanemi sanirsin, hayir o cilehane degil yusufun isminde iki
harf olan iki "UU"su, ve iki "u" daki iki kuyu, biri üstü örtülü kuyu,
zindan kuyusu, bir digeride alti örtülü kuyu yani atildigi gercek su
kuyusu, yani YUSUFDAKI iki U harfinin ondaki canlanmiş hali yani.

oysaki muhammed "nefsininizinde üzerinizde hakki var"
demişdir . kim diyor sana öyle çile haneye gir, dünyayi terket, yeme
icme riyazet yap diye, hangi peygamber yapmişda, sen böyle bir yalan
uydurdun, senin böyle yaparak elde ettigine peygamber ve islam ahlaki ve
kermet ve mucize degil, ancak istidrac denilir. yani zor ile mal
gaspetmek gibi insanin yapabildigi yetenekler belli, ahmet mehmet
yapamazken, sen nasil yapiyorsun bu keramet benzeri sihirli işleri, yani
bedeni zorlayarak yani mesala aslani teerbiyet ile sanki anlarmiş gibi
konuşturmak veya bir fiili yapmasini ögretmek, halbuku o yaptigin
terbiyet degil, onun yiyeceginin öyle verilmesi sebebiyle, onun onu
yapmaya zorlanmasindan başka şey degildir. ekmek et hatirina maymunluk
yapan aslan kaplan demek olur. yani buna kim ben aslani kaplani terbiyet
ettim derse, ben onun ta agzinin ortasina kocamanca .... emi, ahmak
insan, Aslanin tabiatinda konuşup Allah demek varmi, sen ben gibi yahut
bisiklet sürmek varmi, yahut senin hatirina sana gösteri yapmak varmi .
işde kiyametinde zamani ve saati olmasina ragmen, ahmak insanoglunun,
Allahi kiyamete zorlamak diye bir söylem geliştirmeside böyle birşey, ve
herkesin birbirne olan bagi ve netzi sebebiyle bir yeri yikmak ve
Allahi zorlamk tabiri ile, orayi yikan, başka bir yerde onun ziddi bir
güzellige sebeb olmakda, yine iyilik yapan biride onun ziddi olan
biryerlerde kötlük olmasina sebeb olmakda. halbuki dünyanin bir yeri
gündüzken, biryerinde karanlik ve gece galip ise, o zaman iyiligi
kovalamak, gecenin gelmesinemi sebeb olur, iylik kovalandikca
kacacakdir, gecede onu takip edecekdir, ve iyiligin kovalanmasi, ancak
mesela iyilik türkiyede ise, kovalaninca doguya gitse, arabistana varir,
ve gece ve kötülük ise onun yeri türkiyeye gelir, ordanda kovalansa, bu
sefer iyilik hindistana gider, eger doguya giderse, bu sefer kötülük ve
gece türkiyeyi birakip, onu takip edebilmek için, arabistana gecmesi
lazimdir, yani gece gündüzü kovalar, yazda kışı, ve ne o ona galip
gelebilir, nede o ona. zaman geliri 21 Haziran olur, gündüz galip gelir,
ve ertesi gün ise yerini geceye birakmaya başlar, ve taa 21 Araliga
kadar gece yavaş yavaş galip gelir, 21 Aralik gelince, gece tamamen
galip geldim sannederken, ertesi gün artik yerini gündüz ve aydinliga
birakmaya başlar. yani kimse Allahi öyle kiyamete falan zorlayamaz.
Dünyayi durdursan bile, bir yani gece, bir yani yine gündüz olcakdir
"zoooone" cikiş yok burdan yani.

Allah hayir ile şerri zevc olak halketmişdir. terazinin iki
kefesi gibi, biri inince digeri cikar, digeri inince digeri cikar, vusta
yol onlari ortada tutabilmekdir. ortada durunca ilkbahar veya sonbahar
olur. hafif ağir taraf, veya hafif yeğni taraf olarak.onlarda sabit
degildir, ve yunusa kötü olmasi zulümu secmesi, terki terk etmesi
ögretillmişdir, ve görevi terkeden peygamber, sözünden cayan peygamber
olurmu, evet var, ve Allahin takdiridir bu da, vaadine avdet eden
peygamber, hz yunus. yani cok iyi olma biraz kötü olmasini da ögren
iyileri kandiran cok olur herkese herşeye evet dme hayir demesinide
ögren, veya ayet ile sabit "öyle cok cimride olma, veya cok eli acikda
olma" , diyor Rabbim, bir temsili misal olarak al bunu, bütün hayatina
ve fiillerine, amellerine ve emellerine uygula.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَّحْسُورًا

Sadakallahul Aziym isra Suresi 29

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve lâ tec’al yedeke maglûleten ilâ unukıke ve lâ tebsuthâ kullel bastı fe tak’ude melûmen mahsûrâ

Sadakallahul Aziym Enbiya Suresi 87

Meali:

Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.

Sadakallahul Aziym Enbiya Suresi 87

Vusta yol azizim vusta yol.

Ben tam delikanlilik vaktimde tirpan bicmesini ölgrendim, o zamanlar imam hatip altinci sinif falandim.

ve birgün tirpan bicip gelirken beni görenler bana özenmiş ve
bir kadin dediki sen okuyorsun amir memur olacaksindir, netcende tirpan
biciyorsun dedi, bende Dedim "ögrenende karnimda dursun" dedim cok
hoşuna gitdi.

yani sizler ey mehdi cemeati!,

öyle cok uslu kuzu koyun olmayin, bazen dişlerini gösteren bir
kurt olmasinida ögrenin, biraz kötü olmasinida ögrenin, ve karninizda
cebinizde dursun o ögrendiginiz. kötü olmayin amma, size bir kötülük
yapmak isteyen olursa, cikarin cebinizden karninizdan o kurt halinizi ve
kendinizi savunun, o zaman size kötü olmak nede yakişir, kendini,
islami, iyiligi ve mehdiyi savunmak için kötülerden oluvermek.

Rabbim, insanliga, Mehdinin sahibu zaman, ve zamanul Emin
oluşunu, ve zaman zaman ise günah işleyip sözünden avdet edişinin
hikmetini anlamayi nasip eylesin.

Amiyn.

Elfatiha maassalavat.

---oOo---

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.

--OoO--


Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 17 Ağustos 2015 Pazartesi

Original Kar © glan

Tasavvufdaki Enel Hak Tezahürü Nedir ve Vahdeti Vücut Nedir?

(Kar©glanin 10.08.2015 Vaazi)

.. Zilkade 2015 Pazartesi

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا
رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ
الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

Sadakallahul Aziym Enfal Suresi 17

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ rameyte iz
rameyte ve lâkinnallâhe ramâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen
hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun).

Sadakallahul Aziym Enfal Suresi 17

Meali:

(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü.
Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Mü’minleri, tarafından
güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah
hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Sadakallahul Aziym Enfal Suresi 17
Allahüme Salli ala Seyyidina Mehdi
ve Sallu ala Seyyidina isa ve Seyyidatina Kutsal Bakire Meryem
Allahüme Salli ala Seyyidina Muhammed Mustafa
ve selamun ala cemiil enbiyai velmürselun
veselamun ala cemiil melaiketül mukarrebun.

Yolculugumuza başliyoruz :

Enel Hak (انل حق ) Tezahürü ve Vahdeti Vücut Nedir?

Vahdeti Vücut: Allah insani Kamili
kendi suretinden halk etmiş ve nitekim Rahman tezahürü göstermesi yani
O nun rahman olarak görünmesi, bizlerden birsinin bir baba oldugunda
olmakda, yine Rahim tezahürü göstermesi, yine bir anne oldugunda, Yine
Rezzak ismi tezahür ettiginde bir lokantaci, yahut davet veren bir ev
sahibi, yahut iftar yemegi veren veya kurban adak eden birisi, bir
fakiri giydiren, yine fakir olmasa bile evladina karisina kocasina
elbise gömlek pantalon veya yiyecek alan birisi gibi yine

settar ismi tazahür edince bir terzi yani idris olup tazahür gösterir,
yani Allah terzi olarak görünür, yine Hakim ismi tecelli edince avukat
hakim ve adliyedekiler olarak görünür, ... daha bircok örnekleri
siralayabiliriz.

Enel Hak: Yani Allah insani kamili, kendi
suretinde halkedince, meleklerde kiskanmişlar, ve sen yeni sevgilimi
halketin bizi koyupda dediler. öyle olunca hep diyoruz insan bedeni,
kainati alemin haritasi gibi, nitekim harita en fazla mesela iki metre
olabilir amma, o iki metrenin icine bütün dünya sigdirilir degilmi, ve
Allah, topraga atilan tohum veya mesela bir elma cekirdeginin
filizlendirip acip, onu elma dali yapiyor. sonra elma dali meyva
verince, dali dürüp tekrar cekirdek yapiyor. ve insanida yine acinca
kainat gibi ve harita şeklinde, kainatin kullanma joysticki gibi,
amma onuda dürünce yedikerinden öyle bir tohum ve cekirdek yapiyor ki,
ona meni deniyor ve Allah o menideki kücücük sperma füzesinin icine
insani dürmüş bükmüş koymuş, insanla birlikte insan kainati alemin
haritasi ise, kainati dürüp bükmüş koymuş. ve Allah insani kendi
suretinde halkettigi için, sifatlarinin cogunu insan üzerinden tezahür
ettiriyor dedik, ve böyle olunca icde diş dişda ic var, ve tevhid
demek işde vahdet demekdir ve vahdet demek "la mevcuda illa hu"
demekdir. nitekim tevhidin esas terimi olan "La ilahe illallah" Nedir? "La ilahe illallahin" Anlamı
görünürde her ne varsa, ve görünmeyen her ne varsa, onlardan
hicbirinde , Allahdan başka bir ilah ve Allahlik taslayabilcek güc
yokdur ki, o senin gördüklerinde görmediklerinde,Allahin
tezahürleridir, yani illallah kismi, yani onlarin hepsi yalnizca
Allahdir, O ndan gayri bir nesne, bir varlik yokdur, ancak O vardir
demekdir. ve böyle olunca kainatta Allahi görmege , Allahda da kainati
ve insani görmege, ve bende de O var deyince: Hadis-i Kudsi'de Allah Teâlâ
"Kulumu sevince gören gözü, duyan kulağı, tutan eli olurum. Artık o
benimle duyar, benimle görür, benimle tutar, benimle yürür."
buyurmaktadır. yani ben O , O ben yani Enel HAK tezahürüde budur .

Kainatda ne cemalullahsiz nede besmelesiz bir amel ve iş
olmazken, nedir yine her işin başinda besmele cekmek peki denirse yani
:

"la mevcuda illa hu" denince ondan gayri bir varlik yok ise, onun ismi
olmayan isimde yokdur, o yüzden ahmet gelirmisin derken, biz demeyizki
"bismillah ahmet gelirmisin" sadece "ahmet gelirmisin" deriz bu
yeterli, amma bir fiilin amelin başinda besmele cekeriz ki, bunu yapan
ben degil, benim üzerimde tasaruf eden Allahdir demek icindir.
Nitekim Kuran-i Kerimde Hz. Davud un Calutu öldürmek için attigi
taşdan dolayi, Rabbimiz buyuruyor :

baştaki ayeti kerimede onu (o taşi) sen atmadin Allah atdi.

Yani Allah, Davud aleyhisselam o taşi atarken, O nda, o taşi
atan eli kolu olmuş, ve atan Davud degil Allahmiş, hal böyle olunca
enel hak ve vahdeti vücut meselesi

hani matrixdeki Kaşık bükme meselesi gibi, Eğilen Sensin, Kaşık eğilmez
derecesine cikinca, hani matrixdeki Kaşık bükme gösteerisi, bir
bi-metal kandirmacasi olsada, ordaki felsefe önemli olan, nasil
yaptiklari degil, yani vücudun vahdeti vücut olunca, sen kainat oldugunu
anlayinca, ve idrak edince, ve joy stick gibi kainati burdan kumanda
edebildigini görünce, sen egilince kainatin egildigini görünce, iman
etmiyen Yunus peygamberin ümmeti degil, Yunusun bedenindeki hücreleri
iman etmemiş, sonra o tövbe edince, kendisi iman edince, onun
hücreleri iman etmiş, yani vahdet azizim vahdet meselesi, burda

suc ninovalilarda degil, egilen sensin gibi tövbe edip iman etcek olan Hz. Yunus, ninova degil.

Yunus egilince, ninova otamatikmen egilcekdir zaten.

---oOo---

Hz. Peygamber ( s.a.s ), Hz. Ali efendimize şöyle buyurmuşlar:

-Ya Ali!! Her ne zaman bir darlığa ve sıkıntıya düşersen, bir bela ve müsibete değersen şöyle dua et.

Bismillahirrahmanirrahim

"vela havle vela kuvvete illa billahil'aliyyil'aziym."

- Ya Ali! Böyle dua edersen ve sıkıntılı anlarında bu duayı
okumaya devam edersen, cenabı Allah, bu duanın hürmetine düşmüş oldugun
bela ve musibetlerin, bunalım ve streslerin her türlüsünü senin
üzerinden def eder, bunlardan seni kurtarır. Buyurmuştur.

Tefsiren Manası = Ne Vasr ise Hepsi onun Tezahürü ikse o zaman Nefiy ve ispat olarak "La ilahe illallah"
yani başka hicbirşey yokdur yalnizca O vardir yani yalnizca O varsa,
her yerde, her işde, her amelde, her fiilde, her sözde, O vardir,
hayrinda şerrinde oldurani yaratani O dur. o zaman

"vela havle vela kuvvete illa billahil'aliyyil'aziym."

demek işde her güc O ndadir ve her fiilin müsebbibi ve faili O dur yokdur O ndan gayri güc ve kuvvet,

O dilemese yaprak kaynaşmazmiş

o murad edince diler ve

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Sadakallahul Aziym Yasin Suresi 82 - 83

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe
yekûn(yekûnu). Fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi
turceûn(turceûne).

Sadakallahul Aziym Yasin Suresi 82 - 83

Tefsiren Meali:

Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen olmaya başlar.

O ,O diye tesbih eden bütün melektut yani bütün "Hu" "O" diyen
atomlar ve elektronlar,.. O nun hükmüne boyun egerlerde, O nun olmasini
murad ettigini, yerine getirmek için gayret ederler , muhakkak ki
sizinde dönüşünüz onlaradir, yani birgün elementlerinize atomlariniza
geri döndürülceksiniz.

Sadakallahul Aziym Yasin Suresi 82 - 83

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ اللَّهُ الصَّمَدُ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ

Sadakallahul Aziym ihlas Suresi 1 - 2 - 3 - 4

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Kul huvallâhu ehad(ehadun).Allâhus samed(samedu). Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekun lehu kufuven ehad(ehadun).

Tefsiren Meali:

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Deki O Allah Birdir Yekdir bizler hepimiz onun parcaciklariyiz hani demişdi ya "O na ruhumdan üfledim"
yani yani bizler parcacigiz o ise bütün olan, o bütün görünen
görünmeyen onun tezahürleri, o hepsi ehad, yek ve tek olan Allah dir.
amma sen onun parcacigi, ruh üfledigi Ahmeti görürsün sanirsin Ahmet yek
başina bir insan, halbuki o O ndandir, onun parcasidir. O bütün olmadan
Ahmet bir güc ifede etmez, amma onun parcasi olarak bir güc ve kuvvet
sahibidir, yek ve ehad tek olan bütün olan O dur. Onun Ahmete Mehmete
ihtiyaci yokdur, cünkü Ahmetin yemek için bugday ekicek cifticiye,
güneşe, suya,degmene firina ihtiyaci varken, onlarin hepsi onun
parcalari olunca, Allahüssamed: kendinden gayri kimseye muhatac
degildir. bugdayi ekende O cünkü, bicende O, firinda pişirende O, yine
yiyende o, hal böyle olunca onun kendinden gayri kime ihtiyaci vardir,
yani o sameddir, herkes O na muhtacken O kimseye muhtac degildir, O ne
dogurandir ne dogandir, yani hem Rahman, hem Rahimdir amma, O esas
olarak ikisinin birleştigi Allahdir. Rahmanda O dur Rahimde O dur. öyle
olunca Ademi ve Havvayi yaratan O dur, amma havva adem mahluk, yani
yaratilmiş olanlar , oysaki O ne anadan dogdu, ne babadan meydana geldi,
O nun babasi anasi olsa, ikinci bir kainat olmasi lazim, onunda anasi
babasi, onunda dedesi olmasi lazim, oyaski O eşi ve dengi olmayan, tek
ve bölünmemiş bütün ve ilk olan Ehad olan Allahdir. O ki "Hüvallâhu Ehad" dir.

daha önceki vazlarimizda yazdigimiz bir ayet yine bu konuya aciklam getirirki

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ

الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ

ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Sadakallahul Aziym Rum Suresi 30

OKUNUŞU:

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Fe ekim vecheke lid dîni hanîfen, fıtratallâhilletî fataran

nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne

ekseran nâsi lâ ya’lemûn.

Sadakallahul Aziym Rum Suresi 30

MEALi:

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Allah bu dini, dinin sahibinin Sureti üzre ayaga kaldircakdir,

Allahin Fitrati, veya Bu vechi ve sureti, insanlarin fitratina,

yaratiliş ve dogma fitratina koymuş, yan insan suretinde yaratir, islam

dininin sahibi muhammed suretinde yaratir, Allahin koydugu bu suret ve

fitrati, sakın ha iptal edip bozmayiniz, Bu din cünkü fitrat ile yani

yaratiliş hikmeti üzre (mehdi zamaninda ayaga kaldirilip zafer

bulcakdir) kiyam ve kiyamet ettirilcekdir, fakat insanlarin cogu bunu

bilemezler.

Sadakallahul Aziym Rum Suresi 30

---oOo---

Kuranda Nesih ve Mensuh Varmidir ? Yani birbirini iptal eden Ayetler varmidir?

Mesela çocukken tom jeriyi çok sevip seyrederdik, 20 yaşimiza geldik artik seyretmez olduk diyelim, ve sonra evlendik

çocgumuz oldu, biz hepsini ezebere biliyoruz o çizgi filmleri,
amma çocugumuzla oturup bir daha seyretmeye başlariz degilmi yani?

önce hiçseyretmedik çok cazip geliyordu, ilgi ve alaka ile
seyrediyorduk, sonra hepsini izledik ögrendik, sonra ise ikinci üçüncü
defa seyretmek sıkıcı gelmeye başladi , daa sonra ise çocuklarimiz
torunlarimiz oldu, çocugumuzla torunumuzla tekrar seyretmeye başladik.

şimdi bizim için o film sıkıcı olsada, yeni çocukluk yaşina
ermiş için yenidir, yani ilk defa seyrediyordur. o zaman nasih mensuh bu
gibi başta

sana o ayet ilk defa seyreder gibi olcak, sonra ondan geçeceksin
onu neshden ayet sende hüküm bulcak , sonra torununla tekrar başa
döneceksin bu kadar basit.

nasih mensuh vardir amma, bu baabda yani.

---oOo---

RABITA NEDiR? MANEViYATTA ŞEYHE ÇIPLAK OLARAK SARILMAK MI DEMEK ?

Rabita yani irtibat kurmak ir tibat yani muhabere veya
haberleşmede kullanilan yöntem ve mesala USB cihazini bilgisayara
takinca bilgisayar önce USB cihazi ile irtibata gecip icindekileri
acanmi bakcanmi bilgiasayara kaydxednmi diye sorar yani hablerleşir yine
telfonun eger bilgisayara blutoot ile ve lan wireles ile baglanica
irtibnata gecer irtibat yani rabita hberleşme bagi kurmak demekken hangi
ahmak şeyh ve ya sofisi uydurmuşda Rabita demek maneviyatta şeyha
ciplak sarilmak olsun idiyiot sapik beyinliler.

Askeriyede telsizciler grubana, muhabere ve irtibat gurubu
denmezmi, haala rabita rabita nedir anlamadinizmi yani, ne ile irtibat
kuruyor? telsizle, işde Rabita demekde

aynen bir telsiz gibi manevi araclarlada iki insan arasinda
irtibat kurulabilir, haberleşilebilir, rabita o. Rabita o sapiklarin
dedikleri için yapilamaz, Şeyhe sarilmak için yapilmaz, Şeyhden haber
alip soru sormak, o günkü halini İstişare etmen icindir.

bilgi alişverişi icindir. o hükmün islamdaki ve tarikattaki yeri
nedir, bilmen için, ve senin bu drum karşisinda nasil hareket etmen
hakkinda tecrübeli ve bilgili olan şeyhinden tavsiye alman icindir.

Ben mesala avrupadayim, bugün telsiz telfonlara var interfnet
var skype var bunlarla haberleşebiliyorum amm dah dün askere gidenlerele
bile sadece mektup yöntemi ile habeleşilebiliyordu degilmi, o gün o ilk
defa rabitayi kulllanan islam alimlerinin zmanina bu sitmelr yokdu
amma, o günBu Rabita yani telepati ile haberleşiyolardi yani manevi
cihazlari kullanara haberleşmenin yollario onlra äögretilmişdi hak
tarafdindan bu gün buna ihyitac yok denilebilir şeyhin profesörün ile
bir baglkantin tanimişligin varsa ac telefon görüş sor yahut ac skypi
canli görüş yikne binlere telvizyon viodeo ve intenet knalinin yer
aldığı inetenit kullanarkada hayli bir bilgiye ulaşabilirsin google amca
azbjucuk sapik şeyhden daha molla bir şeyh gibidir bilgi küpü amm
zehirli bilgileri vicdaninla ayiklaman lazim. Rabita işde bilgi almak
için irtibata gecmek demekdir.

---oOo---

Mikropun tabiatinda öldürmek ve mesla vücutlari harap etmek
yatarken, temiz cibillyatli hayvanlarin ve müminlerin tabiatinda yapici
olup yaşatmak yatmali.

mikroplar bir tür şeytan ve askeriyse, onlar yikacaz diye çaba sarfederken, bizde tamir edip yapacağiz değilmi kardeşim.

Hizir ahlaki yikilmisş duvari yeniden yapmak: neden amma,
sahibi ona(duvarin alitindaki hazinesine) sahip cikcak güce erişinceya
kadar saglam kalsin diye degilmi .

birileri suriyeyi yakdi yikdi, Türkiyeyide yakacaz yikacaz diye
ugraşiyorlar, hani hizir askeri mehdi askerleri neredesiniz, sizde
yapsanizya, bu mikroplarla savaşsaniza, onlara müsmaha bile göstermeyin.
(:::) gavuru gibi hem suriyei hem Türkiyeyi bir yandan da siz yikmaya
calişmayin.

suriye yikildida ne oldu, olna vatandaşlarina oldu, şimdi
pislik icinde cadira kacip gelenler cokmu raht yani, insan bindigi dali
kesermi hic, kendi yaşadigi vatanina hainlik edermi.

Rabbim uyuyan insanliga idrak versin, ve biz dedik daha önceki
vaazlarda infitar suresindeki ayette gecen "yildizlar dökülünce" den
sonraki ayet "denizler kaynayinca" ve sicaklar bizi bekliyor demişdik. o
kadar sicaklar basdiki 60° lere vardi, yani Allah muhfaza kavruluroruz,
işde bir kiyamet alameti daha yaşanir oldu demekdir, bu sene 60°
gelecek senede belki 70° olursa yani birkac sene sonra denizler
kaynamaya başlar, ve artik siz düşünün sonumuz ne olur. ve tekasür
suresine geliriz, önce ilmen bilecekler, sonra aynel yakin gözleri ile
görecekler, sonra da ateşin icine girivercekler, ve hakkal yakin azabi
tadacaklar. yani güneşin icine girecegimizden söz ediyor bu sure. vaay
vay iyi günler degil bu ahirazman, zor günlere dogru gidiyoruz herhalde,
o kadar bolluk bereketin bir ödemesi ve ceremsi var degilmi, insanlar
bu rahatlik icinde azinca, olanlar olcakdir.

Rabbim inanan mümin ve salih kullarinin yardimcisi olsun,

Amiyn.

Elfatiha maassalavat.

---oOo---

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve etûbu ileyk.

--OoO--


Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 10 Ağustos 2015 Pazartesi

Original Kar © glan

Virginia Apgar Kimdir?

1952 yılında bir hastane kafeteryasında kahvaltı yaptığında bir bebeğin doğumunun ne kadar iyi geçtiğini değerlendirmek için bir yol buldu. Derhal beş değerlendirme kriteri yazdı: Solunum, kalp hızı, kas tonu, refleksler ve cilt rengi. Tarihe “Apgar Skorlaması” olarak geçen ve yeni doğan bebeklerin sağlık durumunu kontrol etmeyi amaçlayan bu testin mucidi Dr. Virginia Apgar’ın kim olduğunu bilmiyor olabilirsiniz, ama bir ihtimal bu kişi, bir bebeğin annenin rahmindan dünyaya geldiğinde o bebeğin hayatına dokunmuş olabilir.

Virginia Apgar kimdir?

1909 doğumlu Virginia Apgar, kadınlar hâlâ tıp alanına girmek için mücadele ettiği bir dönemde büyüdü. Apgar’ın bir kardeşi tüberkülozdan öldü ve diğer kardeşi çocukluk dönemi hastalıklarıyla uğraşıyordu. Bu miras, huzursuz bir merak duygusu ile birlikte Apgar’ı tıp okumaya itti ve tıbbi derecesini elde etmek için bir ilham kaynağı oldu.

Apgar’ın başarısı etkileyicidir. O, Columbia Üniversitesi Presbyterian Hastanesi’nde Hekimler ve Cerrahlar Koleji’nde profesör olarak çalışan, bir bölüm yöneten ve yenidoğan bakımı için kritik bir araç tasarlayan ilk kadın doktordur. Ayrıca hastalar için büyük bir savunucuydu. Karşılanmamış bir klinik ihtiyaca göre nispeten basit bir çözüm bulan ve bebek ölüm hızlarını azaltmada önemli katkı sağlamıştır.

En önemlisi, “Apgar Skorlaması” olarak adlandırılan ve yeni doğmuş bebekleri algılamanın değiştirilmesi üzerinde kalıcı bir etkiye sahiptir. Bir anestezi doktoru olan Apgar’dan önce anestezinin annelere olan etkleri üzerinde durulmuş, bebekler ikinci planda tutulmuştur. İşte daha önce doğumun bir yan ürünü olarak görülen yenidoğanlar Apgar’dan sonra artık doğum salonunda bakım merkezindedir. 60 yılı aşkın bir süredir, teknolojideki önemli gelişmelere rağmen,” Apgar Skorlaması” yeni doğmuş bir bebeğin ilk tıbbi değerlendirmesidir.
Abgar Skorlaması nedir?

“Apgar skorlaması” olarak anılan bu testte, 5 objektif bulguya dayanılarak verilen puanlardan toplanan skorun 10 olması halinde  Apgar skoruna göre yeni doğmuş bebeğin durumunun mükemmel olduğu kabul edilir.

Bu 5 bulgu; bebeğin solunumu, kalp hızı, kas tonu, refleks cevabı ve cilt rengidir.

Anne ve bebeğe bağlı sebeplerin her biri APGAR skorlamasının düşük olmasına sebep olur. Doğum öncesi ve doğum sırasında bebeği sıkıntıya sokabilecek anne ve bebeğe ait birçok etken APGAR test sonucunu etkileyen nedenler olarak sayılabilir.

Özellikle 10.dakika APGAR’ın düşük olması ilerideki nörolojik hasarı gösterebilmesi açısından önemlidir. Genel olarak  APGAR skoru 8’in üzerinde olan bebekler sağlıklı kabul edilirler ancak bebeğin sağlıklı olduğunun tek göstergesi bu değildir.

“Apgar Skoru”nun geliştirilmesi, çoğunlukla Dr. Apgar’ın dahil olduğu doğum kusurlarının önlenmesi ve tedavisi ile ilgili zengin bir araştırmaya ilham kaynağı oldu.

1959’da, Ulusal Ifantil Felç Vakfı (bugünkü Dimes March olarak da bilinir) doğumsal kusurların bölünmesinin direktörlüğünü yapmıştır; bu pozisyon 1974’te ölümüne kadar devam etmiştir.

“Doğruluk kusurlarına ulusal dikkat gösterilmesi, bu koşulların bebek ölümlerinde önemli katkı sağladığına” işaret etti. “Dr. Apgar’ın Dimes March’daki çalışması doğum kusurlarını önlemek ve böylece bebek ölümlerini azaltmak için ülke çapında faaliyetlere yol açtı.”

Karmaşık tıbbi problemleri halka iletmek için pratik bir çözüm bularak Dr. Apgar, algılamadaki değişikliğin sağlık üzerinde nasıl derin bir etkisi olabileceğini bir kez daha ortaya koymuştur.

Virginia Apgar

Virginia Apgar (June 7, 1909 – August 7, 1974) was an Armenian-American obstetrical anesthesiologist, best known as the inventor of the Apgar score, a way to quickly assess the health of a newborn child immediately after birth. She was a leader in the fields of anesthesiology and teratology, and introduced obstetrical considerations to the established field of neonatology.

Early life and education

The youngest of three children, Apgar was born and raised in Westfield, New Jersey. Her father was an insurance executive, and also an amateur inventor and astronomer.[1] Her older brother died early from tuberculosis, and her other brother had a chronic illness.[2] She graduated from Westfield High School in 1925, knowing that she wanted to be a doctor.[3]

Apgar graduated from Mount Holyoke College in 1929, where she studied zoology with minors in physiology and chemistry.[4] In 1933, she graduated fourth in her class from Columbia University College of Physicians and Surgeons (P&S)[2] and completed a residency in surgery at P&S in 1937.

She was discouraged by Dr. Allen Whipple, the chairman of surgery at Columbia-Presbyterian Medical Center, from continuing her career as a surgeon because he had seen many women attempt to be successful surgeons and ultimately fail. He instead encouraged her to practice anesthesiology because he felt that advancements in anesthesia were needed to further advance surgery and felt that she had the "energy and ability" to make a significant contribution.[2] Deciding to continue her career in anesthesiology, she trained for six months under Dr. Ralph Waters at the University of Wisconsin–Madison, where he had established the first anesthesiology department in the United States.[2] She then studied for a further six months under Dr. Ernest Rovenstine in New York at Bellevue Hospital.[2] She received a certification as an anesthesiologist in 1937,[4] and returned to P&S in 1938 as director of the newly formed division of anesthesia.[5] She later received a masters degree in public health at Johns Hopkins School of Hygiene and Public Health, graduating in 1959

Work and research

As the first woman to head a specialty division at Columbia-Presbyterian Medical Center (now NewYork–Presbyterian Hospital) and Columbia University College of Physicians and Surgeons, Apgar faced many obstacles.[examples needed] In conjunction with Dr. Allen Whipple, she started P&S's anesthesia division. Apgar was placed in charge of the division's administrative duties and was also tasked with coordinating the staffing of the division and its work throughout the hospital. Throughout much of the 1940s, she was an administrator, teacher, recruiter, coordinator and practising physician.[1]

It was often difficult to find residents for the program, as anesthesiology had only recently been converted from a nursing specialty to a physician specialty. New anesthesiologists also faced scrutiny from other physicians, specifically surgeons, who were not used to having an anesthesia-specialized MD in the operating room. These difficulties led to issues in gaining funding and support for the division. With America's entrance into World War II in 1941, many medical professionals enlisted in the military to help the war effort, which created a serious staffing problem for domestic hospitals, Apgar's division included.

When the war ended in 1945, interest in anesthesiology was renewed in returning physicians, and the staffing problem for Apgar's division was quickly resolved. The specialty's growing popularity and Apgar's development of its residency program prompted P&S to establish it as an official department in 1949. Due to her lack of research, Apgar was not made head of the department as was expected and the job was given to her colleague, Dr. Emmanuel Papper. Apgar was given a faculty position at P&S.[1]
Obstetrics

In 1949, Apgar became the first woman to become a full professor at P&S,[6] where she remained until 1959.[4] During this time, she also did clinical and research work at the affiliated Sloane Hospital for Women, still a division of NewYork–Presbyterian Hospital.[7] In 1953, she introduced the first test, called the Apgar score, to assess the health of newborn babies.

Between the 1930s and the 1950s, the United States infant mortality rate decreased, but the number of infant deaths within the first 24 hours after birth remained constant. Apgar noticed this trend and began to investigate methods for decreasing the infant mortality rate specifically within the first 24 hours of the infant's life. As an obstetric anesthesiologist, Apgar was able to document trends that could distinguish healthy infants from infants in trouble. [1]

This investigation led to a standardized scoring system used to assess a newborn's health after birth, with the result referred to as the newborn's "Apgar score". Each newborn is given a score of 0, 1, or 2 (a score of 2 meaning the newborn is in optimal condition, 0 being in distress) in each of the following categories: heart rate, respiration, color, muscle tone, and reflex irritability. Compiled scores for each newborn can range between 0 and 10, with 10 being the best possible condition for a newborn. The scores were to be given to a newborn one minute after birth, and additional scores could be given in five-minute increments to guide treatment if the newborn's condition did not sufficiently improve. By the 1960s, many hospitals in the United States were using the Apgar score consistently.[1] Entering into the 21st century the score continues to be used to provide an accepted and convenient method for reporting the status of the newborn infant immediately after birth .[8]

In 1959, Apgar left Columbia and earned a Master of Public Health degree from the Johns Hopkins School of Hygiene and Public Health.[4] From 1959 until her death in 1974, Apgar worked for the March of Dimes Foundation, serving as vice president for Medical Affairs and directing its research program to prevent and treat birth defects.[9]

As gestational age is directly related to an infant’s Apgar score, Apgar was one of the first at the March of Dimes to bring attention to the problem of premature birth, now one of the March of Dimes top priorities.[9] During this time, she wrote and lectured extensively, authoring articles in popular magazines as well as research work.[4] In 1967, Apgar became vice president and director of basic research at The National Foundation-March of Dimes.[4]

During the rubella pandemic of 1964–65, Apgar became an advocate for universal vaccination to prevent mother-to-child transmission of rubella.[9] Rubella can cause serious congenital disorders if a woman becomes infected while pregnant. Between 1964 and 1965, the United States had an estimated 12.5 million rubella cases, which led to 11,000 miscarriages or therapeutic abortions and 20,000 cases of congenital rubella syndrome. These led to 2,100 deaths in infancy, 12,000 cases of deafness, 3,580 cases of blindness due to cataracts and/or microphthalmia, and 1,800 cases of intellectual disability. In New York City alone, congenital rubella affected 1% of all babies born at that time.[10]

Apgar also promoted effective use of Rh testing, which can identify women who are at risk for transmission of maternal antibodies across the placenta where they may subsequently bind with and destroy fetal red blood cells, resulting in fetal hydrops or even miscarriage.[9]

Apgar traveled thousands of miles each year to speak to widely varied audiences about the importance of early detection of birth defects and the need for more research in this area. She proved an excellent ambassador for the National Foundation, and the annual income of that organization more than doubled during her tenure there. She also served the National Foundation as Director of Basic Medical Research (1967–1968) and Vice-President for Medical Affairs (1971–1974). Her concerns for the welfare of children and families were combined with her talent for teaching in the 1972 book Is My Baby All Right?, written with Joan Beck.

Apgar was also a lecturer (1965–1971) and then clinical professor (1971–1974) of pediatrics at Cornell University School of Medicine, where she taught teratology (the study of birth defects). She was the first to hold a faculty position in this new area of pediatrics. In 1973, she was appointed lecturer in medical genetics at the Johns Hopkins School of Public Health.[11]

Apgar published over sixty scientific articles and numerous shorter essays for newspapers and magazines during her career, along with her book, Is My Baby All Right? She received many awards, including honorary doctorates from the Woman's Medical College of Pennsylvania (1964) and Mount Holyoke College (1965), the Elizabeth Blackwell Award from the American Medical Women's Association (1966), the Distinguished Service Award from the American Society of Anesthesiologists (1966), the Alumni Gold Medal for Distinguished Achievement from Columbia University College of Physicians and Surgeons (1973), and the Ralph M. Waters Award from the American Society of Anesthesiologists (1973). In 1973 she was also elected Woman of the Year in Science by the Ladies Home Journal.

Apgar was equally at home speaking to teens as she was to the movers and shakers of society. She spoke at March of Dimes Youth Conferences about teen pregnancy and congenital disorders at a time when these topics were considered taboo.[9]
Personal life

Throughout her career, Apgar maintained that "women are liberated from the time they leave the womb"[citation needed] and that being female had not imposed significant limitations on her medical career. She avoided women's organizations and causes, for the most part. Though she sometimes privately expressed her frustration with gender inequalities (especially in the matter of salaries), she worked around these by consistently pushing into new fields where there was room to exercise her considerable energy and abilities.[11]

Apgar never married, and died of cirrhosis of the liver[12] on August 7, 1974, at Columbia-Presbyterian Medical Center. She is buried at Fairview Cemetery in Westfield.

Music was an integral part of family life, with frequent family music sessions.[13] Apgar played the violin and her brother played piano and organ.[13] She traveled with her violin, often playing in amateur chamber quartets wherever she happened to be. During the 1950s a friend introduced her to instrument-making, and together they made two violins, a viola, and a cello. She was an enthusiastic gardener, and enjoyed fly-fishing, golfing, and stamp collecting. In her fifties, Apgar started taking flying lessons, stating that her goal was to someday fly under New York's George Washington Bridge.[11]
Legacy

Apgar has continued to earn posthumous recognition for her contributions and achievements. In 1994, she was honored by the United States Postal Service with a 20¢ Great Americans series postage stamp. In November 1995 she was inducted into the National Women's Hall of Fame in Seneca Falls, New York. In 1999, she was designated a Women's History Month Honoree by the National Women's History Project.[14] In 2018, Google celebrated Apgar's 109th birthday with a Google Doodle.[15][16]

Honors and awards

    Honorary doctorate, Women's Medical College of Pennsylvania (1964)
    Honorary doctorate, Mount Holyoke College (1965)
    Distinguished Service Award from the American Society of Anesthesiologists (1966)
    Elizabeth Blackwell Award, from the American Women's Medical Association (1966)
    Honorary doctorate, New Jersey College of Medicine and Dentistry (1967)
    Alumni Gold Medal for Distinguished Achievement, Columbia University College of Physicians and Surgeons (1973)
    Ralph M. Waters Award, American Society of Anesthesiologists (1973)
    Woman of the Year in Science, Ladies Home Journal (1973)
    Fellow of the New York Academy of Medicine, the American Public Health Association, and the New York Academy of Sciences.[4]
References

"The Virginia Apgar Papers". U.S. National Library of Medicine: National Institutes of Health. September 21, 2017. Retrieved April 24, 2018.
"Changing the Face of Medicine: Virginia Apgar". U.S. National Library of Medicine. June 3, 2015. Retrieved April 24, 2018.
"The Virginia Apgar Papers: biographical information". Profiles in Science. National Library of Medicine. Retrieved May 17, 2014.
Amschler, Denise (1999). "Apgar, Virginia (1909-1974)". In Commire, Anne. Women in World History: A biographical encyclopedia. Gale. pp. 415–418.
"Dr. Virginia Apgar". Changing the Face of Medicine. National Library of Medicine. Retrieved May 23, 2014.
Women in Medicine Exhibit Resources Archived 2006-09-01 at the Wayback Machine.
Department of Obstetrics and Gynecology Archived 2008-05-17 at the Wayback Machine.
"Association of Apgar scores with death and neurologic disability".
Dezen, Todd P.; Lynch, Elizabeth (2009-06-24). "March of Dimes Honors 100th Anniversary Of Virginia Apgar". White Plains, New York: March of Dimes Foundation.
Pan American Health Organization (1998). "Public Health Burden of Rubella and CRS" (PDF). EPI Newsletter. XX (4). Retrieved 2011-05-15.
"The Virginia Apgar Papers: Biographical Information". profiles.nlm.nih.gov. Retrieved 2018-04-04.
Scrivener, Laurie; Barnes, J. Suzanne (2002). A Biographical Dictionary of Women Healers. Westport, CT: Oryx Press. pp. 6–7. ISBN 1-57356-219-X.
Cite error: The named reference :0 was invoked but never defined (see the help page).
"Honorees: 2010 National Women's History Month". Women's History Month. National Women's History Project. 2010. Retrieved 14 November 2011.
June 7, 2018. "Dr. Virginia Apgar's 109th Birthday". Google.com. Retrieved 2018-06-07.
"Dr. Virginia Apgar Google Doodle". YouTube. Retrieved 2018-06-07.


---------------
Kaynak :
Wikipedia
time com
medicalnewstoday com
agumama com
“Ben kimim? Nereden geldim, nereye gidiyorum? Nasıl yaşamalıyım? Yaşamamın gayesi nedir? Önemli olan ben miyim yoksa başkaları mı? Annem mi haklı, arkadaşım mı yoksa hocam mı? Ölüm nedir? Ya sonrası?”

Tüm bu sorularla karışan kafamızı, bunalan ruhlarımızı, inzal ettiği kitap ile selamete çıkaran ve bunu yaparken de “acaba”ları kapı dışarı atan, bizi bulanık, mikroplu sularda ayüzmekten kurtaran Allah’a, halk ettiklerinin sayısınca hamd ü senalar olsun…

Kadr-i kıymetini ancak Rabbimizin bildiği, nazil olduğu geceyi bir ömre bedel kılan, kendisiyle muhataplığımız ölçüsünde kadrimizi artıracak, inzal etmesiyle Allah’ın bize ne kadar kadir kıymet verdiğini gösteren şerefli, izzetli Kur’ân’a yemin olsun ki…

Allah Azze ve Celle, âdemoğlunu yeryüzüne gönderirken şöyle buyurmuştur: “Hepiniz oradan inin! Yalnız iyi bilin ki size benden bir hidayet geldiği zaman, kimler benim hidayetime uyarsa artık onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (2/Bakara 38)

Yeryüzündeyiz… Fakat dünyaya korku ve üzüntü âdeta mührünü vurmuş: Korkudan gözler yuvalarından fırlayacak; üzüntü ile ciğerler pare pare… Ağlamaktan göz pınarları kurumuş. Vicdanlarda sükûnun, toplumda huzurun yerinde yeller esiyor. Hâlbuki çağları üçer beşer atlıyoruz. Hayat standardımız (!) her geçen gün yükseliyor, yükseliyor… Fakat yine de biz daralıyor, sıkılıyor, patlıyoruz… Kapkaranlık… Ya Rab! Yok mu bu gecenin sabahı?

Gözünüz aydın olsun! Güneş çoktan doğdu. Rabbim, doğru yolunu habibi Hz. Muhammed ile son defa gösterdi.

Kitab’ın Kadrini Bilmeyenler, Kadir Gecesi’ni Bilebilirler mi?

“Biz onu Kadir Gecesi’nde indirdik.” (97/Kadir 1) Yani Allah şerefin, izzetin hak etmeyenin elinde oyuncak olduğu bir gecede, onu inzal etmesiyle tüm değerleri, kavramları yerine oturtarak dünyanın kaderini değiştirdi. Fırtınalı bir gecede yolunu kaybetmiş olan geminin rotasını bir kez daha çizerek onu batmaktan kurtardı. Hidayetten daha büyük bir nimet olmadığına, tarihi de şahit tutarak yaptı bunu: “Kime hikmet verilmişse (kimin bu kitaptan nasibi varsa) ona çok büyük hayırlar verilmiştir.” (2/Bakara 269)

Bu gece ne mübarek, ne kıymetli bir gecedir! Aslında Kadir sûresinde, bizlere hiçbir zaman bu hatırayı unutmamamız ve ihmal etmememiz gerektiği hatırlatılmaktadır.

O gecenin kadrini, insanın aklıyla bilmesi ne mümkün! “Bilir misin Kadir Gecesi’nin ne olduğunu?”(97/Kadir 2) Bilemeyiz tabii. İnsanlık halk edildiğinden beri hidayetten hiç mahrum kalmadı ki. O gecenin ne olduğunu bize bildiren de o geceyi kıymetli kılan olacaktır:

“Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.”(97/Kadir 3) Zamanın bizatihi kendisi değerli değildir. Değeri, o vakitte yapılan ile doğru orantılıdır. Kur’ân-ı Kerim’de bu gibi yerlerde geçen rakamsal ifadeler, olayın değerini sayılarla sınırlama amacı taşımaz.

Hakîm olan Cenâb-ı Hakk’ın maksadı, belki de insanları itaate ve ibadetlere yöneltmek ve dünyaya dalmaktan alıkoymaktır. Böylece O, bazen bir itaatin ücretini (sevabını) on katına, bazen de yedi yüz katına[1] çıkarır. Bazen zamanı açısından bazen de yeri açısından böyle değerlendirir. İşte bu yüzden Beytullah ve zemzem diğer yerlere ve sulara üstün kılınır; ramazan diğer aylardan üstün tutulur; cuma diğer günlerden faziletli sayılır. Kadir Gecesi ise diğer gecelerden efdal kılınmıştır.[2]

Bin gece, bin yıl veya bin asır değil de bin ay denilmesinin sebebine gelince (Doğrusunu Rabbimiz bilir.): “Bin ay” yaklaşık seksen üç senedir. Bu da takriben, uzun ömürlü bir insan hayatına tekabül eder. Öyle ki bir ömür arasak bulamayacağımız nimet (yol gösterme), bir gecede verildi. Bizim de şeref ve izzet bulmamız, ömrümüzün binlerce ömre bedel olması ancak Peygamberimize on dört asır evvel inzal olan kitabı tozlanmış rafından hayatımıza indirmekle mümkün. Âyetler, ancak okuyup idrak ederek pratiğe yansıtabildiğimiz ölçüde bize nazil olmuş demektir. Yani “O gecenin kadrini bilirseniz sizin de kıymetiniz artar.” mesajı veriliyor. Aksi takdirde Kadir Gecesi’ne tesadüf etmek bir şey ifade etmeyecek; Ebû Leheb, kıtalar dolaşmaya devam edecektir.

Kadir Gecesi: Ömür Dönümü

Kur’ân-ı Kerim, tanıştığı birey için bir ömür dönümüdür: Hayatının resmi, istikameti tamamen değişir. Onunla bir gecede kat edilen mesafe, Kur’ansız bin ayda alınan yol ile kıyas bile edilemez. Hz. Ömer’in vahiy ile tanışması ile değişen hayatının seyrine bakarsak bunu daha iyi anlarız.

Hz. Peygamberin yirmi üç yılda toplumu getirdiği seviye ile asırlardır insanlığın kat ettiği (kat edemediği) mesafeyi kıyaslarsak ispat için başka delil aramaya gerek kalmaz. Değerlerine sadakat gösterdiği ölçüde Müslümanların tarih sahnesinde büyük muvaffakiyet gösterdiği, İslâm medeniyetinden söz ettirdiği; aksi durumda ise zillet içerisinde, beş para etmez devletlerin kölesi durumuna düştüğüne anbean şahitlik etmekteyiz. Yapılması gereken ise atalarımızın dediği gibi “Her geceyi kadir bil”ip, hayatımızı Kur’ân-ı Kerim ile aydınlatarak bu çarkı ters döndürmek, yeniden medeniyetler inşa etmek, sadece inananları değil tüm insanlığı, canlı-cansız tüm dünyayı bu onursuzluktan kurtarmak.

İnsanın düştüğü en büyük hatalardan biri de ölümün kendisine uzak olduğu düşüncesiyle tevbeyi ertelemesidir. Oysaki zaman sadece ve sadece ölüme doğru akmaktadır. Sorumluluk bilinciyle yaşayan için bunda korkulacak bir şey yoktur. Daha güzel bir hayat onu beklemektedir. Ya diğerleri için? Pişmanlığın içinde sıkışıp kalanlar için de “bin aydan hayırlı gece”ler vardır. “Yani ne kadar günahkâr olursan ol, bir gecede Kur’ân-ı Kerim ile bir ömrü aklayıp paklayabilirsin.” O yüzden olsa gerek Hz. Âişe: “Ey Allah’ın Resûlü, Kadir Gecesi’nin hangi gece olduğunu bilecek olursam o gecede ne diyeyim?” diye sorduğunda Resûlullah (sas): “Ey Allah’ım, şüphesiz ki sen çok affedensin, çok ikram sahibisin, affetmeyi seversin, o halde beni affet.” de, buyurmuştur.[3] Ayrıca Allah Resûlü: “Kim inanarak ve karşılığını yalnız Cenâb-ı Hakk’tan bekleyerek Kadir Gecesi kalkıp ibadet ederse, geçmiş günahları bağışlanır.” demiştir.[4]

Kadir Gecesi pratiğimize gelince: O gece okunacak birkaç dua, kılınacak kaza namazları üzerine bir de sabaha kadar “kadir beklemek” eklenince tüm sene boyunca işlediğimiz günahlardan arındığımızı zannederiz. Ertesi sabah uyandığında dinin emirlerinden, inanç sisteminden bihaber; hayatında Kur’ân-ı Kerim’den hiçbir kare olmayanlar bu tavırlarıyla Resûlullah’ın sünnetinden kendilerine bir pay alamayacaklardır. Tamam, Efendimizin de buyurduğu gibi kulun tüm günahlardan arınması bir gecede mümkün. Fakat niyet halis olacak: Gerçekten pişmanlık, bir daha aynı hatalara dönmemeye dair söz verme. Böylece tüm günahlardan arınarak yeni bir hayata adım atmış oluruz.

Kadir Gecesi: Arayanlar Bulanlardır

Bu kadar kıymetli olan geceyi ne zaman arayalım? Bu gecenin ramazan ayında olduğu âyetle sabittir: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır.”(2/Bakara 185)

Ramazanın hangi günü olduğu ise ihtilaflıdır ve bu konuda yaklaşık kırk görüş nakledilmiştir.  Ramazan, hicri takvimin aylarından biri olduğu için Kadir Gecesi yıl içinde farklı ay ve gecelerde dönmektedir. Âlimler, onun ramazan ayının son on gecesinin tek gecelerinden biri olduğunu düşünmüşlerdir. Çoğunun görüşü de yirmi yedinci gece olduğu yolundadır. Bu konuda rivayet edilen hadislerden birkaçı: “Kadir Gecesi’ni ramazanın yirmi yedi, yirmi bir ve yirmi üçüncü gecelerinde arayın!”[5] “O, ramazanın son gecesidir.”

Bu ihtilaf bile rahmettir. Arayın ki bulasınız. Abdullah b. Mes’ud: “Yıl boyunca ibadet eden Kadir Gecesi’ne isabet eder.” diyor.[6]

Resûlullah (sas) hayatının en önemli hadisesinin yaşandığı tarihi nasıl bilemez? Rahmet Peygamberi biliyorsa niçin paylaşmaz? O gecenin bildirilmemesi de yine kula duyulan şefkatten ileri gelmektedir: Bütün ramazan geceleri ibadet şuuru içinde ihya edilsin, taatte gayretli olunsun diye bu gecenin hangisi olduğu kesin olarak belirtilmemiştir. Kadir Gecesi’nin gizlenmesindeki hikmet, cuma günündeki icabet saatinin, ölüm vaktinin ve kıyamet gününün gizlenmesindeki hikmet gibidir: Ümmeti tembellikten, beleşçilikten, durağanlıktan kurtarmak.

Ebû Hanife diyor ki, “Kadir Gecesi, sadece belli gecelerde değil, senenin üç yüz altmış küsur günü içindeki her bir gecede aranmalıdır. Siz üç yüz altmış küsur geceyi kemâl-i hassasiyetle ihya ederseniz, Allah Teâlâ da o samimi yüreğinize iltifatlarda bulunur.”

Kapsamı Alanındakilere Rahmet

“O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh her iş için iner dururlar.”(97/Kadir 4)

Melekler Allah’a kulluk yapan insanlara dua etmek, onlar hakkında istiğfarda bulunmak, onlara selam vermek, onları müjdelemek, onların ibadet, zikir meclislerine katılmak için inerler de inerler o gece:

“(Melekler) Müminler için de şöyle istiğfar ederler: “Ey Rabbimiz senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla, onları cehennem azabından koru.”  (40/Mü’min 7)

Bu âyetteki (97/Kadir 4) “Ruh”un, “Kur’an, rahmet ve Cebrail” olabileceği söylenmiştir. Nitekim “ruh” kelimesi, “can denilen hayat soluğu, ilham ve vahiy” gibi anlamlara gelir. Yani insan bu ruh ile nefes almaya başlar, hayat bulur. Ölü kalbi dirilir. Öyle ki insanın ulaştığı doruk noktadır Kadir… Rabbiyle iletişime geçtiği, O’na en yakın olduğu andır… Gecesine doğar ve sabahı getirir ardından… Selamdır, esenliktir arkası…

“Selam… Ta fecrin doğuşuna kadar.” (97/Kadir 5)

Selam, zâhir ve bâtın hastalıklardan, afetlerden uzak olmaktır.[7] İç huzuru, kararlılığı ve emin olmayı ifade eder.[8] Dünyadayken kul, ancak kapsamı alanındakilere rahmet olan (hüden li’l-müttekîn) Kitab’a tâbi olmakla selamet bulur:

“Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş (selam) yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.” (5/Maide 16)

Gerçek selamet, güven ise cennette… Zira orada sonu olmayan bir hayat, fakirliği olmayan bir zenginlik, zilleti olmayan bir izzet ve hastalığı olmayan bir sıhhat ve afiyet vardır. Bundan dolayı cennet yurdu, selam yurdu olarak tanımlanmıştır: “Rablerinin katında selam yurdu onlarındır.” (6/En’am 127)

Hayatın iplerini Kur’ân-ı Mübin’in ellerine teslim ettiğimiz zaman artık bize korku yok… Ta ki ölüm bulana kadar… O zaman da gece bitecek ve fecrin doğuşu ile birlikte selam yurduna gözlerimizi açacağız. Ne mutlu Kitab’a tâbi olarak hayat bulanlara! Ne mutlu selam yurduna nail olanlara!

------------------------

[1] Bakınız:2/Bakara 261.

[2] Fahreddin Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, XXIII/286-287.

[3] Tirmizi, Deavât 85; İbn Mâce, Dua 5.

[4] Buhârî, İman 25, 27, 28, 35; Savm 6; Terâvih 1; Leyletü’l-Kadr 1.

[5] Ebû Dâvûd, Ramazan, 4.

[6] Müslim, Sıyâm, 220.

[7] Râğıb İsfehâni, Müfredâtu Elfâzi’l-Kur’an, s-l-m maddesi.

[8] Bakınız: 25/Furkan 63, 26/Şu’arâ 89, 2/Bakara 71, 6/En’am 127, 10/Yûnus 25, 5/Mâide 16.
Siyer-i Nebi, Rabbini en iyi tanıyan ve insanlara en güzel şekilde tanıtan Efendimizin mübarek hayatıdır. Rabbinin terbiye ettiği yüce ahlak sahibi, canımızdan ziyade sevdiğimiz ve O’nu sevmekle Rabbimizin sevgisini kazanabileceğimiz sevgilinin, hayat hikâyesidir.

Efendimiz aleyhisselam, Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve Rabbini çokça zikreden müminlerin en güzel örneği, önderi ve rehberidir (Ahzab sûresi, 21). O, Kaf dağının ardında yaşayan bir masal kahramanı değil bizden içimizden biridir.

O, babasını hiç görememiş bir yetim, annesini çölün ıssız bir köşesine gömmek zorunda kalan ve mezarı başında gözyaşı döken, henüz altı yaşında öksüz kalmış bir çocuktur. O mübarek yetim, anne ve baba sevgisinden mahrum yaşayanların gözlerinde canlanır.

Geçinmek için dağlarda koyun güden kimsesiz bir çoban, dürüstlükten başka sermayesi olmayan genç bir tüccardır O. Hayatın zorluklarıyla mücadele eden ve ekmeğini taştan çıkaran yiğitlerin yüreğinde, O’nun sabrı ve direnci vardır.

O, çevresindeki kötülük ve çirkinliklere karşı kendisini koruyan, bataklığın ortasında tertemiz kalabilmenin mücadelesini veren faziletli bir kimsedir. Asrın manevi çöküntüsüne güzel ahlakıyla meydan okuyanların ve gençliğini Allah yolunda harcayan müminlerin dayanağı, sığınağı ve ideali O’dur.

Efendimizi bir yetim olarak bulup da himaye eden yüce Allah (Duha sûresi, 6), Kureyşin en zengin ve en temiz kadınını O’nun karşısına çıkarmıştır. Evlenmeye imkânı olmayan, evliliği aklından dahi geçiremeyen ahlak abidesi, herkesin evlenmek istediği ancak kapısından geri çevrildiği bir hanım efendiyle, Hz. Hatice’yle evlenmiştir.

Allah Teâlâ kendisini seven ve sadece kendisine güvenen kullarını hiçbir zaman yalnız ve yardımcısız bırakmamıştır.

O, hanımı Hatice’nin ardından gözyaşı döken ve ölünceye kadar onu hayırla yâd eden vefalı bir eş, çocukları kucağında vefat eden acılı bir baba, namazda omuzlarına çıkan torunlarını rahatsız etmemek için secdesini uzatan nur yüzlü bir dededir. O kızlarını ayakta karşılayan, torunlarını mescidin kapısında gördüğünde koşup onları kucaklayan, sarılıp bağrına basan, Medine’nin yetim çocuklarına öz babalarını aratmayan sevgi Peygamberidir.

Efendimiz, oğulları Kasım ve Abdullah vefat ettiğinde çok üzülmüş, soyunun kesileceğini ve adının yok olmaya mahkûm olacağını söyleyenlere karşı sabır göstermiştir. Oğlu kadar çok sevdiği Zeyd bin Harise şehit düştüğünde hıçkıra hıçkıra ağlamış, kızları ve torunları gözleri önünde can vermiştir. Ömrünün son günlerinde üzerine titrediği ve çok sevdiği küçük yavrusu İbrahim can çekişirken Uhud dağına bakmış: “Ey Uhud dağı, şu yaşadığım acı ve ızdırabı sen taşıyamaz ve paramparça olurdun.” diyerek yüreğindeki yarayı ifade etmiştir. Ancak hiçbir zaman Rabbine isyan etmemiş, Uhud dağından çok daha güçlü olmanın mücadelesini vermiştir.

Aradan geçen yıllar O’na ebter diyenleri tarihin karanlıklarına gömmüş, yetişen nesiller, minarelerden yükselen sesler Rabbini çok seven aziz Peygamberi hiçbir zaman unutmamıştır.

Yavrularını, sevdiklerini, kendilerini hayata bağlayan şeylerini kaybedenler hep O’nu düşünmüş, Allah’tan geldik ve O’na döneceğiz demişlerdir.

O, Allah’ın mesajını kullarına anlatan ve açıklayandır. “Siz ateşe düşmek istiyorsunuz, Ben ise kuşaklarınızdan tutup sizi korumaya çalışıyorum.” diyendir. Kendisine taş atanlara, dişlerini kıranlara ve işkence edenlere dua eden, onların bağışlanması için geceleri gözyaşı dökendir.

O, bizim içimizden biri, sıkıntıya uğramamıza üzülen, bizim için endişe eden, bize şefkat ve merhamet gösterendir. O, “Ben sizin babanız gibiyim,” diyerek bizi kendisinden ayırmayan, omzunda kerpiç taşıyan, açlıktan midesine taş bağlayandır.

O, Allah’ın üzerine yemin ettiği yüce hayatın sahibi, ilahi kelamın ete kemiğe bürünmüş halidir. O’nu sevmek, O’na tâbi olmak, O’nun davasını anlayabilmek, O’nun hayatını en güzel şekilde öğrenmekle mümkündür. Siyer-i Nebi, Rabbimizin rahmetine ve Efendimizin şefaatine ulaştıran pek mübarek bir ilimdir. Ashâb-ı Kiramı takip eden nesil, Efendimiz ve arkadaşlarının hayatını Kur’ân öğrenir gibi öğrenmiş ve çocuklarına titizlikle öğretmişlerdir. Zira O’nu tanımayan, mücadelesini bilmeyen kimseler pek çok hayırdan mahrum kalmıştır.

-----------------
İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 139t
Müslim, Fezâil 19; Rikâk 26.
Tirmizî, Edeb 82
Sünen-i Ebû Davûd, c. l, Hadîs No: 8.
Muvatta, Kıble 1.
Ahmed İbn-i Hanbel, II, 247, 250

RAŞiT TUNCA

BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA
Raşit Tunca

FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik

BOARD KISAYOLLARI

ALLAH

Allah



BAYRAK

TC.Bayrak



WEB-TUNCA


Radyo Karoglan

Foruma Misafir Olarak Gir


Forumda Neler Var


Karoglan-Raşit Tunca - Dini - islami - Dini Resim - FIKIH - Kuran - Sünnet - Tasavvuf - BAYRAK - Milli - Eğlence - PNG - JPEG - GIF - WebButtons - Vaaz - Sohbet - Siyeri Nebi - Evliyalar - Güzel Sözler - Atatürk - Karoglan Hoca - Dini Bilgi - Radyo index - Sanal Dergi




GALATASARAY

G A L A T A S A R A Y


FENERBAHÇE


F E N E R B A H C E


BEŞiKTAŞ

B E Ş i K T A Ş


TRABZONSPOR

T R A B Z O N S P O R


MiLLi TAKIM

M i L L i T A K I M


ETKiNLiKLERiMiZ


“Peygamberimiz Buyurdular ki Birbirinize Temiz ağız ile Dua edin. Bizde Sayfamızı ziyaret edenlerin ve bu bölümü ziyaret edenlerin kendilerinin Ruhaniyetine, geçmişlerinin Ruhuna Yasin Okuyup hediye ediyoruz Tıkla, ya sende oku yada okunmuş Yasinlerden Nasibini Al”
(Raşit Tunca)



MEVLANA'DAN

“ Kula Bela Gelmez Hak Yazmadıkca, Hak Bela Yazmaz Kul Azmadıkca, Hak intikamını, Kulunun Eliyle Alır da, Bilmiyenler Kul Yaptı Sanır."
(Hz. Mevlana)