Thread Rating:
  • 86 Vote(s) - 3.08 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis
#1
Oku-1 
   


İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis



İstanbul, Türkiye'de yer alan şehir ve ülkenin 81 ilinden biri. Ülkenin
en kalabalık, ekonomik, tarihi ve sosyo-kültürel açıdan en önemli
şehridir.[2][3][4] Şehir, iktisadi büyüklük açısından dünyada 34., nüfus
açısından belediye sınırları göz önüne alınarak yapılan sıralamaya göre
Avrupa'da birinci, dünyada ise Lagos'tan sonra altıncı sırada yer
almaktadır.[5][6]



İstanbul Türkiye'nin kuzeybatısında, Marmara kıyısı ve Boğaziçi boyunca,
Haliç'i de çevreleyecek şekilde kurulmuştur. İstanbul kıtalararası bir
şehir olup, Avrupa'daki bölümüne Avrupa Yakası veya Rumeli Yakası,
Asya'daki bölümüne ise Anadolu Yakası veya Asya Yakası denir. Tarihte
ilk olarak üç tarafı Marmara Denizi, Boğaziçi ve Haliç'in sardığı bir
yarım ada üzerinde kurulan İstanbul'un batıdaki sınırını İstanbul
Surları oluşturmaktaydı. Gelişme ve büyüme sürecinde surların her
seferinde daha batıya ilerletilerek inşa edilmesiyle 4 defa genişletilen
şehrin[7] 39 ilçesi vardır. Sınırları içerisinde ise büyükşehir
belediyesi ile birlikte toplam 40 belediye bulunmaktadır.



Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, 330-395 yılları
arasında Roma İmparatorluğu, 395-1204 ile 1261-1453 yılları arasında
Bizans İmparatorluğu, 1204-1261 arasında Latin İmparatorluğu ve son
olarak 1453-1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik
yaptı.[8] Ayrıca İstanbul, hilafetin Osmanlı İmparatorluğu'na geçtiği
1517'den kaldırıldığı 1924'e kadar İslam'ın da merkezi oldu.[9]



Son yıllarda birbiri ardına ortaya çıkartılan arkeolojik bulgularla
insanlık tarihine ilişkin önemli bilgiler elde edilmiştir. Yarımburgaz
Mağarası'ndan çıkarılan taş aletlerle, ilkel insan izlerinin 400.000 yıl
öncesine dayandığı ortaya çıkmıştır.[10][11][12][13] Anadolu Yakası'nda
yürütülen kazı çalışmaları ve bunlara bağlı araştırmalar, şehirde tarım
ve hayvancılığa dayalı ilk yerleşik insan topluluğunun MÖ 5500'lere
tarihlenen Fikirtepe Kültürü olduğunu göstermiştir.[14] Bu arkeolojik
bulgular yalnızca İstanbul'un değil, tüm Marmara Bölgesi'nin en eski
insan izleridir.[14] İstanbul sınırları içinde kent bazında ilk
yerleşimler ise Anadolu Yakası'nda Kalkedon; Avrupa Yakası'nda
Byzantion'dur. Cumhuriyet dönemi öncesinde egemenliği altında olduğu
devletlere yüzlerce yıl başkentlik yapan İstanbul, 13 Ekim 1923
tarihinde başkentin Ankara'ya taşınmasıyla bu özelliğini yitirmiş; ancak
ülkenin ticaret, sanayi, ulaşım, turizm, eğitim, kültür ve sanat
merkezi olma özelliğini sürdüregelmiştir.[15]



Karadeniz ile Marmara Denizi'ni bağlayan ve Asya ile Avrupa'yı ayıran
İstanbul Boğazı'na ev sahipliği yapması nedeniyle, İstanbul'un
jeopolitik önemi oldukça yüksektir.[16] Bugün tamamına yakını
doldurulmuş olan ya da kaybolan doğal limanları vardır. Bu özellikleri
yüzünden bölge toprakları üzerinde uzun süreli egemenlik anlaşmazlıkları
ve savaşlar yaşanmıştır. Başlıca akarsular Riva, Kâğıthane ve Alibey
dereleridir.[17] İl toprakları az engebelidir ve en yüksek noktası
Kartal ilçesindeki Aydos Tepesi'dir.[17] İldeki başlıca doğal göller
Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Durusu gölleridir.[17] İl ve yakın
çevresinde, Karadeniz ile Akdeniz makro iklimleri arasında geçiş
özellikleri görülür.[17] Hava sıcaklıkları ve yağış ortalamaları
düzensiz; bitki örtüsü dengesizdir.



İstanbul tarihi


İstanbul'un tarihi ana hatlarıyla beş büyük döneme ayrılabilir: Tarih
öncesi dönem, Byzantion dönemi, Doğu Roma dönemi, Osmanlı dönemi ve
Türkiye dönemi.



İstanbul, 4. yüzyıldan [1] 20. yüzyıla kadar yaklaşık on altı yüzyıl
boyunca dünyanın en önemli ve en büyük metropolleri arasında bulunmuş
bir şehirdir. Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının buluştuğu geniş bir
bölgenin tartışmasız tek hakimi olmuş ve bu süreç içerisinde dünya
tarihini önemli derecede etkilemeyi başarmıştır.



Istanbul bin altı yüz yıl boyunca, 330’dan 1922’ye kadar bulunan
dönemde; Roma İmparatorluğu ( 330-395), Bizans İmparatorluğu ( 395-1204,
1261-1453), Latin İmparatorluğu ( 1204-1261) ve Osmanlı İmparatorluğu (
1453-1922) olmak üzere 4 farklı imparatorluğa başkentlik yapmış bir
şehir. Bu imparatorluklardan üçü var oldukları dönemde dünyanın iktidar
sahibi ve en güçlü devletleri olarak tarihe geçmiştir. Hepsinin
İstanbul’dan yönetildiği düşünüldüğünde şehrin tarihsel önemi ve değeri
kolaylıkla anlaşılabilir.



1923’de Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte köklü başkentlik
özelliğini kaybeden İstanbul, 4. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar on dört
yüzyıl boyunca koruduğu her alanda etkin bir ‘dünya şehri’ olma
özelliğini Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşundan sonra cumhuriyet tarihi
ile birlikte tekrar eski özelliğini kazanmaya başlamış, günümüzde Avrupa
ve Orta Doğu’nun en önemli merkezleri arasında kendine yer bulmuştur.

Bizans İmparatorluğu döneminde İstanbul



İstanbul, yerleşim tarihi 300 bin, kentsel tarihi yaklaşık 3 bin,
başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının
kesiştiği noktada bulunan bir dünya kentidir.



Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış,
yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı
kozmopolit ve metropolit yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir
mozaik halini almıştır.



Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda
kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul
geçmişten günümüze bir dünya başkentidir.

Tarih öncesi dönem ( MÖ 3000-MÖ 667)



Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Yarımburgaz Mağarasında yapılan
kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlanmıştır. Bu dönemde gölün
çevresinde Cilalı Taş Devri ve Bakır Çağı insanların yaşadığı
sanılmaktadır.



İlk belirgin yerleşim sahipleri olarak Megaralılar’ın insanı olarak
kabul edilmektedir. Megaralılar, bugünkü Kadıköy'e yerleştiler ve
"Khalkedon" adını verdiler. Ayrıca Kadıköy'e bağlı Fikirtepe'de de
çeşitli buluntular ortaya çıkmıştır. Elen Mitolojisi'ne göre Batum'a
doğru yola çıkan 40 Yunan, İstanbul Boğazı'ndan geçerken, bugünkü
Sarayburnu'nda karaya çıkmış, bulundukları yere, "Altın Boynuz"
dedikleri Haliç'e ve Khalkedon'a yerleşmişlerdir.

Byzantion dönemi ( MÖ 667-MS 332)

Ayrıca bakınız: Antik Yunanistan ve Roma İmparatorluğu



İstanbul, bu dönemde adı Byzantion olan antik bir Yunan şehir devleti
olarak kurulacak, kısa zamanda gelişip güçlenecek ve dönemin merkezi
gücü Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilecektir. Romalilar
tarafından Byzantion, latinleştirilecek ve Byzantium olarak Roma
İmparatorluğu'nun önemli şehirlerinden biri haline gelecek, adı
değiştirilecek önce Byzantium sonra Augusta Antonina diye anılacaktır.

Antik Yunan Şehir Devleti Byzantion ve Antik Yunan Dönemi ( MÖ 667-MÖ 196)

Byzantion ve Konstantinopolis

Byzantion ve Oligarşi dönemi ( MÖ 667-MÖ 476)



Bugünkü İstanbul'un temelleri MÖ 7. yüzyılda atılmıştır. "Byzantion"
şehri Megaralılar tarafından MÖ 667'de tarihi yarımadanın doğusunda
Sarayburnu civarında kurulmuştur. Byzantion uzun süre şehir devlet
yapısı göstermiştir. MÖ 478'de Byzantion Spartalı Pausanlılar tarafından
ele geçirilmiştir.Ancak yönetimde sadece 2 yıl kalacaktır.

Byzantion ve demokrasi dönemi ( MÖ 476-MÖ 196)



Byzantion Spartalı Pausanlıların yönetiminde ancak iki yıl kalabilmiş,
sonra Pausanlılar şehrin halkı tarafından kovulmuşlardır. Böylece MÖ
476'dan itibaren Byzantion demokrasiyi yönetim biçimi olarak
belirlemiştir. Uzun süre şehir devlet yapısı gösteren Byzantion,
stratejik konumuna borçlu olduğu ekonomik gelişme sayesinde tüm antik
Yunan bölgesine müdahale edebilen bir güç olmuştur.

Roma şehri Byzantion ve Roma dönemi ( MÖ 196-MS 330)

Byzantion ve Roma Dönemi ( MÖ 196- MS 1. yüzyıl)



MÖ 196'da Byzantion Roma İmparatorluğu'nun hakimiyeti altına girer.
Byzantion Roma İmparatoru Septimius Severus tarafından Roma
İmparatorluğu'na Roma Bağımsızlık Bildirgesi'yle dahil edilmiştir. Şehir
Roma İmparatoru Vespasian tarafından 1. yüzyılda imparatorluğa sağlam
bir şekilde bağlı kalması için latinleştirilir.

Byzantium ve Roma dönemi ( 1. yüzyıl-3. yüzyıl)



Byzantion İmparator Vespasian döneminde hızlı bir Latinleştirme
politikasına tabi tutulur, adı Latince Byzantium olur ve Roma
İmaparatorluğu'na tam bağlı önemli bir vilayet haline gelir. 196'da
Byzantion Pers İmparatoru Pescennius ile anlaştığı için Roma İmparatoru
Septimius Severus tarafından cezalandırılır ve şehir büyük zarar görür.
Şehir sonra yine Septimius Severus tarafından baştan başa tekrar inşa
edilir.

Augusta Antonina ve Roma dönemi ( 3.yüzyıl-330)



Augusta Antonina adı baştan başa yeniden inşa edilmiş ve düzenlenmiş
şehre İmparator Septimius Severus ( 193-211)tarafından, oğlu Antonius'un
şerefine verilmiştir. 3. yüzyılda bu ad kullanılmıştır. 330 yılında
Byzantion I. Konstantin tarafından Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan
edilir.

Bizans İmparatorluğu dönemi ( 330-1453)

Bizans İmparatorluğu'nda İstanbul, Konstantinopolis



İstanbul'un bu dönemde adı Konstantinopolis olarak değişmiş, önce Roma
İmparatorluğu'nun sonra Bizans İmparatorluğu'nun başkentliğini
yapmıştır. Bizans başkenti Konstantinopolis yaklaşık 1000 yıl boyunca
Orta Doğu'ya hakim bir şehir konumuna yükselmiştir.

Roma başkenti Konstantinopolis ve geç Roma dönemi ( 330-395)



İstanbul'un başkentlik tarihi Roma İmparatorluğunun Doğu-Batı
ayrışmasından 65 yıl önce başlamıştır. Byzantion 330 yılında İmparator
Büyük Konstantin'in isteğiyle 'Nova Roma ( Yeni Roma)' olarak Roma
İmparatorluğu'nun başkenti yapılır, kentin ismi imparatorun ölümünden
sonra onun anısına Byzantium'dan Konstantinopolis'e çevrilir. Roma'nın
istilası ve yıkılmasıyla onun yerine geçen Konstantinopolis, 395'de
ikiye bölünen Roma İmparatorluğu'nun ardılı devlet Doğu Roma
İmparatorluğu'nun başkenti olur.

Konstantinopolis'in şehir merkezi planı

Bizans başkenti Konstantinopolis ve Bizans İmparatorluğu dönemi ( 395-1204)



Konstantinopolis, önce Doğu Roma İmparatorluğu adıyla kurulan ve Batı
Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra zamanla adı Bizans
İmparatorluğu'na dönüşen devletin de 395'de başkenti olmuştur.
Konstantinopolis erken ortaçağda da dünyanın en parlak ve zengin
şehridir.

Latin başkenti Konstantinopolis ve Latin İmparatorluğu dönemi ( 1204-1261)



1204-1261 yılları arasında Latinlerin işgaline uğrayan Konstantinopolis Latin İmparatorluğu'nun başkenti haline gelmiştir.



Bizans başkenti Konstantinopolis ve geç Bizans İmparatorluğu dönemi ( 1261-1453)



Latin egemenliğinden sonra Konstantinopolis daha sonra tekrar 1453'e
kadar Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur. Bu döneme
Kostantinopolistik denir.

Osmanlı İmparatorluğu dönemi ( 1453-1922)

19. yüzyıl sonlarında, Abdullah Biraderler tarafından çekilmiş Galata Köprüsü ve Yeni Camii'yi gösteren bir fotoğraf.

Abdullah Biraderler tarafından çekilmiş ve 1895 öncesi Laleli Camii ve etrafını gösteren bir görüntü.

İstanbul'un 1922 yılındaki haritası



İstanbul bu dönemde büyük bir cihan imparatorluğunun başkenti olacak, üç
kıtada yayılan toprakları 400 yıldan uzun süre hakimiyetinde
bulunduracaktır.



Kentin 29 Mayıs 1453'te II. Mehmed tarafından fethedilmesinden sonra Osmanlı dönemi başlar.

Müslümanlarca Konstantiniyye olarak adlandırılan şehri, Rumlar
Yunanca "εις τήν Πόλι( ν)" ( /is tin boli/) yani "şehir'e" olarak
kullanmışlardır. Osmanlı'da da bu ismi Istanbul olarak sıkça
kullanılmıştır. Ruslar ise şehre Çarigrad ( Çarın şehri) adını
kullanmışlar. Şehrin Balkanlar'daki adı Stambul olmuştur.

13 Kasım 1918 tarihinde İtilaf devletleri tarafından işgal edilen
şehir, 6 Ekim 1923 tarihinde Türk ordusunun şehre girmesiyle sona
ermiştir.

Türkiye Cumhuriyeti dönemi ( 1923-)



13 Ekim 1923'te Ankara'nın Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti ilan
edilmesiyle İstanbul, M.S. 330'dan beri sürdürdüğü başkentlik özelliğini
kaybetmiştir.



İstanbul'un tarihsel önemi

Osmanlı döneminde İstanbul




İstanbul 4. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar on altı yüzyıl boyunca dünyanın
en büyük ve en önemli metropolleri arasında yer almıştır. Avrupa, Asya
ve Afrika kıtalarının kesiştiği geniş bir bölgenin tartışmasız tek
hakimi olmuş ve bu süreçte dünya tarihini önemli derecede etkilemeyi
başarmıştır.



İstanbul kesintisiz bin altı yüz yıl boyunca, 330'dan 1922'ye kadar olan
dönemde; Roma İmparatorluğu ( 330-395), Bizans İmparatorluğu (
395-1204, 1261-1453), Latin İmparatorluğu ( 1204-1261) ve Osmanlı
İmparatorluğu ( 1453-1922) olmak üzere dört farklı imparatorluğa
başkentlik yapmıştır. Bu imparatorluklardan üçü var oldukları dönemde
dünyanın en büyük güç ve iktidar sahibi devletleri olarak tarihe
geçmiştir. Hepsinin İstanbul'dan yönetildiği düşünüldüğünde şehrin
tarihsel önemi ve değeri anlaşılabilir.



1923'te Ankara'nın başkent olmasıyla köklü başkentlik özelliğini yitiren
İstanbul, 4. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar on dört yüzyıl boyunca
koruduğu her alanda etkin bir 'dünya kenti' olma özelliğini Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra cumhuriyet tarihiyle birlikte tekrar
kazanmaya başlamış, günümüzde Orta Doğu ve Avrupa'nın en önemli
merkezleri arasında yerini almıştır.





İstanbul'u yöneten devletleri



Antik Yunan şehir devleti ( MÖ 667-MÖ 196)

Roma İmparatorluğu ( MÖ 196-395)

Bizans İmparatorluğu ( 395-1204), ( 1261-1453)

Latin İmparatorluğu ( 1204-1261)

Osmanlı İmparatorluğu ( 29 Mayıs 1453-13 Kasım 1918 )

İtilaf devletleri ( 13 Kasım 1918-6 Ekim 1923)

Türkiye Cumhuriyeti ( 6 Ekim 1923-)



İstanbul'un başkentlik yaptığı devletler



Roma İmparatorluğu ( 330-395)

Bizans İmparatorluğu ( 395-1204), ( 1261-1453)

Latin İmparatorluğu ( 1204-1261)

Osmanlı İmparatorluğu ( 1453-1922)





Etimoloji



İstanbul'a çağlar boyunca değişik adlar verilmiştir. Bu kent adları,
kent tarihinin farklı dönemleriyle ilişkilidir. Bu adlar tarihsel
sırayla, Byzantion, Augusta Antonina, Nova Roma, Konstantinopolis,
Kostantiniyye, İslambol ve İstanbul'dur. Bunun dışında tarihte Moğollar
Çakduryan, Polonlar Kanatorya, Çekler Aylana, Macarlar Vizenduvar olarak
adlandırmışlardır.[18]



Tarih boyunca İstanbul kentine verilen onlarca ad içinde, Türkler
tarafından yaygın biçimde benimseneni ve günümüzde kullanılanı
İstanbul'dur. Bu adın "eis tin polin" ( Yunanca: εις την πόλιν)
tamlamasından geldiği sanılmaktadır.[19] Bu tamlama, o dönem
Yunancasında "şehirde", "şehrin içinde", "şehiriçi" gibi anlamlara
gelmekteydi.[19] Ayrıca halk dilinde "n" ünsüzüne bitişen "p" sesi "b"
sesine dönüşüyordu.[19] Bu bağlamda İstanbul adının kökeni pek çok
kaynakta bu tamlamayla ilişkilendirilmektedir. İ.S. 2'nci yüzyıldan
kalma Ermeni kaynaklarında da Istanbol ya da Istınbol biçiminde anılan
şehir adının, Türkçeye bu şekilde giriş yapmış olması olasıdır.[20]
Halûk Tarcan araştırması ise İstanbul adının kökeninin Yunanca ya da
Ermenice değil Türkçe olduğunu ve "astan bolıq"tan geldiğini
göstermektedir. As, Ön-Türkçede "uzay", "Tanrı beldesi" gibi anlamlara
gelmekteydi. As kökünden As/qan ( Tanrı beldesinde asılı) doğup zamanla
Astan olmuş ve Hitit diline İstan olarak geçmiştir. "Bolıq" ise kent
demektir ve bu kelimenin günümüzde Bolu, Gelibolu, Hayrabolu, İnebolu,
Niğbolu, Safranbolu ve Tirebolu gibi yaşayan örnekleri vardır. Bu iki
kelime, "Astan-bolıq" bize "cennetvarî kent" anlamını vermektedir.[21]
Osmanlı döneminde şehir merkezi için kullanılan adlar çeşitlilik
gösterse de vilayet çapında adlandırma hemen hemen sabit kalmıştır.
İstanbul kentine ev sahipliği yapan üst idari birimin, şehirle aynı adı
taşıması Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma bir uygulamadır. Roma
egemenliği altındayken şehrin topraklarının bulunduğu eyalet ise Avrupa
Yakasında Trakya ( Latince: Tracia, Yunanca: Θράκη); Anadolu Yakası'nda
Bitinya ( Latince: Bithynia, Yunanca: Βιθυνία) eyaletiydi.[22]

Byzantion



Byzantion ( Yunanca: Βυζάντιον, Latince: Byzantium), İstanbul'un bilinen
ilk adıdır. MÖ 667'de Antik Yunanistan'daki Megara şehir devletinden
gelen Dor asıllı Yunan yerleşimciler bugünkü İstanbul üzerinde bir
koloni kurdu ve yeni koloniye kralları Byzas veya Byzantas’ın ( Yunanca:
Βύζας veya Βύζαντας) şerefine Byzantion adını verdiler.[23][24]



Byzantium, orijinal adı Byzantion olan antik kentin adının 1. yüzyılda,
kenti Romalılar ele geçirince, onlar tarafından Latinceleştirilmiş
hâlidir.

Augusta Antonina



Augusta Antonina, miladi 3. yüzyılın başında Roma İmparatoru Septimius
Severus′un, oğlu Antonius ( sonraki Roma İmparatoru Caracalla) şerefine
kente verdiği kısa süreli addır.[25]

Nova Roma



330 yılında Roma İmparatoru I. Konstantin tarafından kent Roma
İmparatorluğu'nun başkenti ilan edilince, kente Latince "Yeni Roma"
anlamına gelen Nova Roma ( Yunanca: Νέα Ρώμη, Nea Roma) adını koydu ve
bu adı teşvik etmeye çalıştıysa da bu ad hiç benimsenmedi.[26]

Konstantinopolis



Ancak 337 yılında İmparator I. Konstantin'in ölümüyle kentin adı, onun
şerefine "Konstantin’in kenti" anlamına gelen Konstantinopolis'e (
Yunanca: Κωνσταντινούπολις, Kōnstantinoúpolis,
Latinceleştirilmiş:Constantinopolis) çevrildi. Konstantinopolis, Bizans
İmparatorluğu boyunca kentin resmi adı olarak kaldı. Ama
Konstantinopolis, kentin yerlileri tarafından sadece Yunanca "kent"
anlamına gelen ( Πόλις, Polis) olarak anılırdı.[27]



1453 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet önderliğinde Osmanlı
İmparatorluğu tarafından fethinden sonra bile, Konstantinopolis, Batı'da
kullanılan en yaygın ad olarak kaldı. Istanbul adı, ancak 1928'de Latin
harflerine geçilmesi sonrası Batı dillerinde Konstantinopolis'in yerini
almaya başladı.

Kostantiniyye

Kitab-ı Bahriye'ye 1629 yılında Mustafa bin Mehmed Cündî tarafından eklenen İstanbul çizimi.



Kostantiniyye ( Arapça: القسطنطينية, al-Qusṭanṭiniyah, Osmanlı Türkçesi:
قسطنطينيه, Kostantiniyye), Konstantinopolis'in Arapça şeklidir ve
kentin İslam dünyasında bilinir hâle gelen ve en çok kullanılan adı
oldu. Yunancada "Konstantin’in kenti" anlamına gelen Konstantinopolis'in
aksine, Kostantiniyye Arapça'da "Konstantin’in yeri" anlamına geliyor.



1453 yılında fetihten sonra, kent Osmanlı İmparatorluğu'nun dördüncü
başkenti ilan edildi ve Kostantiniyye Osmanlı İmparatorluğu tarafından
kentin resmî adı olarak kullanıldı ve 1923 yılında Osmanlı
İmparatorluğu’nun çöküşüne kadar, çoğu zaman bu ad kullanımda kaldı.
Örneğin Osmanlı İmparatorluğu ve mahkemeleri, Kostantiniyye'de
yayımlanan resmî belgelerin kaynağını belirtmek için, "be-Makam-ı
Darü's-Saltanat-ı Kostantiniyyetü'l-Mahrusâtü'l-Mahmiyye" gibi başlıklar
kullanılırdı.[28]



Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme adlı eserinde de şehir için kullanılan adlardan birisi de "Kostantiniyye"dir.[29]



Ancak, bazı dönemlerde Osmanlı yetkilileri kent için diğer adlardan
yanaydı. Hem kent için hem de Osmanlı hükûmetini tanımlamak ve
diplomatik yazışmalar için özellikle bu yüceltici adlar eş anlamlı
kullanılırdı ve teşvik edilirdi:



Dersaadet ( Farsça: در سعادت, "Mutluluk Kapısı")

Derâliye ( Farsça: در عاليه, "Yüce Kapı")

Bâb-ı Âli ( Arapça: باب عالی, "Yüce Kapı")

Pâyitaht ( Farsça: پایتخت, "Tahtın Ayağı" veya "Başkent")



İstanbul haritası

Asitane ( Farsça: آستانه, "Devletin Eşiği").



İslambol



Tarihte şehir için kullanılan adlar içinde İslambol, dar kullanım
alanına sahip olsa da kayıtlarda görülen adlardandır. Evliya Çelebi'nin
Seyahatnâme'sinde "Kostantiniyye" adıyla beraber birçok cildinde söz
konusu "İslambol" ( اسلامبول) kelimesi de kullanılmıştır. Söz konusu
seyahatnamede bu ad, diğer adlardan daha yoğun bir kullanıma
sahiptir.[30] Halk etimolojisi örneklerinden biridir.

İstanbul



Etimolojik olarak İstanbul adının kökeni ( Türkçe telaffuz: [isˈtanbuɫ]
ve halk arasında bazen [ɯsˈtambuɫ]) Ortaçağ ( Bizans) Yunancasında
"kent'e" veya "kent'de" anlamına gelen ( Yunanca telaffuz:[εἰς τὴν
Πόλιν], [is tin ˈpolin]) kelimelerinin Türkçeleştirilmesiyle
oluşmuştur.[31]



İstanbul, Osmanlı döneminde resmi belgelere girdi ve sıkça kullanıldı.
Ayrıca Osmanlı Ordusu'nda İstanbul'un merkez ordu komutanı için resmen
İstanbul ağası ve İstanbul'un en yüksek sivil hakimi için resmen
İstanbul efendisi sıfatları kullanılırdı. Konstantiniyye de dahil olmak
üzere diğer adların da kullanılmasına devam edildi, ancak İstanbul (
Osmanlı Türkçesi: استانبول) zamanla şehrin Türkçede en yaygın bilinen
adı oldu ve diğer adlandırmalar kullanımdan kalktı. Fakat Batılılar
tarafından Konstantinopolis adı kullanılmaya devam edildi.



1928'de Latin harflerine geçilmesi sonrası, kentin Türkçe adının Latin
harfleriyle yazılmış hali Istanbul uluslararası kullanıma girdi.
İstanbul kentin uluslararası adı ilan edildikten sonra
"Konstantinopolis" adının mektuplarda veya diğer yazışmalarda ve
uluslararası alanlarda kullanılması yasaklandı. Örneğin yurtdışından
İstanbul'a gönderilen mektuplarda adres olarak "Konstantinopolis" (
yanında İstanbul yazsa bile) yazıldıysa bu mektuplar geri gönderilmeye
başlandı. Zaman içinde Istanbul adı ve bunun çeşitli benzer yazılışları
çoğu dünya dilinde yerini aldı.



Genel tarih

İstanbul'daki tarihi yerler*

UNESCO Dünya Mirası

Istanbul siluet.jpg

Ülke Türkiye

Tür Kültürel

Kriter i, ii, iii, iv

Referans 356

Bölge** Avrupa ve Kuzey Amerika

Tescil bilgisi

Tescil 1985 ( 9. Oturum)

* Dünya Mirası resmî listesi.

** UNESCO resmî sınıflandırması.



İstanbul, yerleşim tarihi son yapılan Yenikapı'daki kazılarla bulunan
liman doğrultusunda 8500 yıl, kentsel tarihi yaklaşık 3.000, başkentlik
tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği
noktada bulunan bir dünya kentidir.[34] Şehir çağlar boyunca farklı
uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu çeşitli din,
dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit
yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir mozaik hâlini almıştır.
Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda
kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul
geçmişten günümüze bir dünya başkentidir.



İstanbul'un tarihi ana hatlarıyla beş büyük döneme ayrılabilir:



Tarih öncesi çağlar

Kuruluş Dönemi ve Byzantion dönemi

Konstantinopolis dönemi

Konstantiniyye dönemi

İstanbul dönemi



Tarih öncesi çağlar



İstanbul'un tarihi üç yüz bin yıl önceye kadar uzanmaktadır.
Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Yarımburgaz Mağarasında yapılan
kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlandı.[35] Bu dönemde gölün
çevresinde Neolitik ve Kalkolitik insanların yaşadığı sanılmaktadır.
Çeşitli dönemlerde yapılan kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt
Paleolitik Çağ'a, Ağaçlı yakınlarında ise, Orta Paleolitik Çağ ile Üst
Paleolitik Çağ'a özgü aletlere rastlandı.[36]

Byzantion dönemi

İstanbul'un en önemli tarihi yapılarından Galata Kulesi, 2010



2008 yılında İstanbul metrosu için yapılan Marmaray tüp geçidi kazıları
sırasında Cilalı Taş Devri'nin sürdüğü MÖ 6500'lü yıllara ait
kalıntılara rastlanan şehrin,[37][38][39] Anadolu Yakası'ndaki
Fikirtepe'de yapılan kazılarda ise Bakır Çağı'nın sürdüğü MÖ 5500–3500
yıllarına ait kalıntılar bulundu.[40] Bunun yanında Kadıköy'de
Fenikelilere ait kalıntılar bulundu. Traklar, kentin yakınlarına MÖ 13.
yüzyıl ve 11. yüzyıllarda Semistra kentini kurdu.[41] Kral Lygos
zamanında Sarayburnu'na, bugünkü Topkapı Sarayı'nın bulunduğu yerde bir
Akropolis kuruldu. MÖ 685'te Megara'dan gelen Yunanlar burada bir koloni
kurdu, Kral Byzas'ın hükümsürdüğü MÖ 667 yılında ise Byzantion
kuruldu.[42] Kente Roma İmparatorluğu hakim olunca, kentin adı Septimius
Severus tarafından kısa süreliğine oğlunun adı Augusta Antonina
kondu,[43] ardından İmparator I. Konstantin zamanında kent Roma
İmparatorluğu'nun başkenti ilan edildi. Bu sırada Nova Roma olarak
değiştirilen kentin adı benimsendi ve 337 yılında İmparator I.
Konstantin'in ölümüyle Konstantinopolis'e çevrildi.

Bizans İmparatorluğu dönemi

Bizans Dönemi'nin en önemli eserlerinden Ayasofya, 2004



Bu dönem 324 - 1453 yılları arasını kapsadı. I. Konstantinus şehri ele
geçirip Roma İmparatorluğu'nun başkenti yaptıktan sonra, şehir ayrıca
Roma'nın doğusunun yönetim merkezi oldu. Romalı nüfusu bu dönemde,
Romalı soyluların göçü de dahil olmak üzere önemli boyutta arttı. Bu
dönemde; yeni bir mimari yapıyla şehir oldukça genişledi. 100.000
kişilik bir hipodromun ( Sultanahmet Meydanı) yanı sıra, limanlar ve su
tesisleri yapıldı.



Konstantinus'un döneminde şehre Nova Roma dese de; 11 Mayıs 330 da
şehrin ismi Konstantinopolis oldu. Döneminde Dünya'nın en büyük
katedrali olan Ayasofya'yı 360'da kuran Konstantin; böylece Roma
İmparatorluğu'nun dinini de Hristiyanlık olarak değiştirdi. Pagan Roma
dinine inanan batı ile ilk kopuş da bu dönemde başladı. Her ne kadar;
Bizans İmparatorluğu I. Theodosius'un ölümü ile başlasa da; Bizans
İmparatorluğu Konstantinus Hristiyanlığı getirmesine duyduğu saygıdan
kendisini hep bir Bizans İmparatoru olarak gördü; 1453'deki çöküşüne
kadar da 10 İmparatorunun daha ismi Konstantinus oldu. Bu dönemde
İstanbul'un rolü oldukça stratejikti; Avrupa ve Asya arasında bir kapı
oldu. Bu vesile ile, ticaret, kültür ve diplomasinin yapıldığı bir
merkezdi. Bu dönemde şehrin ismi "Poli" ( şehir) de oldu.[44]



476'da Batı Roma'nın yıkılması sonrasında da; Batı Roma
İmparatorluğu'ndaki Romalıların büyük çoğunluğu buraya göç etti ve
Bizans İmparatorluğu'nun da başkenti İstanbul oldu. 543'de nüfusun
yarısının ölümüne sebebiyet veren veba salgınından sonra; şehir
İmparator I. Justinianos döneminde yeniden inşa edildi.



700'lü yıllarda Sasaniler ve Avarların saldırısına uğrayan şehir; 800'lü
yıllarda Bulgarlar ve Arapların, 900'lü yıllarda ise Ruslar ve
Bulgarların saldırısına uğradı.



Ancak; saldırılar arasında en yıkıcı olanı 1204 yılında oldu. Haçlılar
tarafından; 4. Haçlı Seferi'nde 1204 yılında ele geçirilen şehir
yağmalandı; halkın büyük çoğunluğu şehirden kaçtı; yoksul ve enkaz
içinde bir kente dönüştü. Bunun sebebi Batı Roma'da büyüyen Latinlerin;
Katolik Hristiyanlık anlayışı ile Bizans'daki Ortodoks Hristiyanlık
inanışı arasındaki farklılıklar ve uyumsuzluklardır. Bu dönem
sonrasında, 1261 yılında Palailogos Hanedanından; Michael VIII
Palaeologus şehri tekrar ele geçirmiş ve Latin'lerin dönemini sona
erdirdi.



Bu dönemden sonra giderek küçülen Bizans; Osmanlı İmparatorluğu
tarafından 1391'den sonra kuşatılmaya başlandı; en sonunda 29 Mayıs
1453'de Osmanlı İmparatorluğu'nun himayesine geçti. İstanbul'un fethi,
Dünya tarihinde Orta Çağ'ın sonunu simgelemektedir.

Osmanlı İmparatorluğu dönemi

19. yüzyıl sonlarında Galata Köprüsü ve arka planda Yeni Cami, İstanbul.

1896



Bu dönem 1453 - 1923 yılları arasını kapsadı. 29 Mayıs 1453'de; Osmanlı
Padişahı II. Mehmed'in 53 gün süren kuşatması sonrasında; İstanbul
Osmanlı'nın 4'üncü ve son başkenti oldu.



Osmanlı'nın ele geçirmesinden sonra; Topkapı Sarayı ve Kapalıçarşı'nın
da kurulması ardından birçok okul ve hamam açıldı. Dünya'nın ve
İmparatorluğun dört bir yanından insanların taşındığı şehirde
Yahudilerin, Hristiyanların ve Müslümanların beraber yaşadığı kozmopolit
bir toplum oluştu. Bizans döneminden kalan, eski binalar ve surlar
onarıldı.[45] Fetihten 50 yıl sonra; Dünya'nın en büyük şehirlerinden
biri hâline gelen İstanbul'da "Küçük Kıyamet" olarak da adlandırılan; 14
Eylül 1509 İstanbul Depremi sonrasında ( 8 şiddetinde olduğu ileri
sürülmektedir); 45 gün süren artçı sarsıntılarla binlerce bina yıkıldı
ve birçok insan yaşamını kaybetti.[46]



1510 yılında; Sultan II. Beyazıd; 80.000 kişinin çalışmasıyla şehri
yeniden kurdu. Günümüzde de var olan eserlerin büyük çoğunluğu bu
dönemden kaldı. Mimar Sinan'ın camileri ve diğer binaları kurduğu I.
Süleyman döneminde; mimari ve sanat konularına önem verildi. Lale Devri
döneminde; Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa 1718 yılından
itibaren; itfaiye'yi kurdu, ilk matbaayı açtı ve fabrikalar kurdu. 3
Kasım 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı sonrasında da batılaşma
süreci hızlandığı dönemde birçok alanda yenilikler yaşandı.[47]



Haliç'in üzerine köprü; Karaköy'e tünel, demiryolları, kentin içindeki
deniz taşımacılığı, belediye örgütlerinin, hastanelerin kurulmasıyla
modern bir şehir hâlini alan İstanbul, 1894 yılında Üçyüzon Depremi ile
birlikte tekrar büyük bir zarar gördü. I. Dünya Savaşı'nın sonlarında
ise 13 Kasım 1918'de İtilaf Devletleri donanmasınca da işgal edildi.[48]
İstanbul'un 2500 yıllık başkentlik dönemi 29 Ekim 1923'de sona erdi.



Osmanlı ve Bizans kayıtlarında, 1402'de Yıldırım Bayezid döneminde
İstanbul’un alınması amacıyla yapılan kuşatma kaldırılırken, yapılan
anlaşma gereği bir Türk ( Müslüman) mahallesi kurulması şartına uygun
olarak Göynük ve Taraklı’dan 760 hane Manav Sirkeci'ye
yerleştirildi.[kaynak belirtilmeli]

Cumhuriyet dönemi

“ Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu. ”



—Napolyon Bonapart[49]



Cumhuriyet sonrası 1923-1950 yılları arasında fiziksel atılımlar oldu.
1900'lerin başında 1 milyon olan nüfus, 1927'de 690.000'e düştü, 1935'de
740.000 ve 1945'de tekrar 900.000'e ulaştı.[50] 1950'lerde
Balkanlar'dan göç alan şehirde, bu dönemde şehirleşmede gecekondular ön
plana çıkmaktadır. 1960'larda ise gecekonduların yanında, apartmanlaşma
başladı. 1970'lerde ise hızlı nüfus artışı ile konut ve ulaşım sorunları
önem kazandı. Bu dönemde otomobil sayısının artması ve sonucunda
trafiğin artması Boğaziçi Köprüsü'nün yapılmasında etkili oldu ve
ulaşımda önemli bir noktaya varıldı. İstanbul metropoliten alanı
1970-1975 yılları arasında merkezde 50 kilometre yarıçaplı iken 1980'de
60 kilometre yarıçapa ulaştı. 1990'ların nüfus artışı, nüfusun dış
taraflara yayılması ile sonuçlandı ve sonucunda İETT'nin yetersiz
gelmesi ile dolmuş ve minibüsler bu açığı kapatmaya çalıştılar. 70’li
yıllarda eski hızı ile olmasa da imar faaliyetleri canlanan şehirde 1973
yılında Boğaziçi Köprüsü açıldı.[51]



İstanbul, 1984 yılında çıkarılan 2972 sayılı kanun[52] ve 195 sayılı
kanun hükmünde kararname[53] sonucu Ankara ve İzmir ile birlikte
büyükşehir unvanı kazandı. Aynı yıl çıkarılan 3030 sayılı kanun ile
büyükşehir ve ilçe belediyeleri statüleri netleşti.[54] 2004 yılında
çıkarılan 5216 sayılı kanun ile büyükşehir belediyesinin sınırları il
mülki sınırları oldu.[55]

Sanat



Kent, çok kez el değiştirip, yıprandığından kentte, Roma İmparatorluğu
Dönemine ait fazla yapı kalmadı.Kalanlar içinde en önemlileri: 330
yılında İmparator I. Konstantin onuruna kentin yedi tepesinden birine
dikilen anıt. Sütun her biri 3 ton ağırlığında ve 3 metre çapında olan
bileziklerle birbirine bağlanmış toplam 8 adet sütun ve bir kaidenin üst
üste konulmasıyla oluşturuldu. Bu dönemden günümüze kalan bir başka
yapı da Bozdoğan Kemeri'dir. Kentin su rezerv sisteminin inşası
İmparator Hadrianus döneminde başladı. I. Konstantin zamanında kentin
yeniden yapılanması ve büyümesiyle birlikte hızla artan nüfusun
ihtiyacını karşılamak için sistemin daha da genişletilmesine gerek
duyuldu. Kemer, suyunu Kâğıthane ile Marmara Denizi arasında kalan
tepelerin yamaçlarından alan ve Trakya'nın tepelik bölgelerinden kente
kadar uzanarak kentin su gereksinimini karşılayan geniş kemerler ve
kanallar sisteminin son noktasında yer aldı. O zamanlar kente gelen bu
su, toplam kapasitesi 1 milyon metreküpten fazla olan üç açık ve
Yerebatan Sarnıcı gibi yüzden fazla yeraltı sarnıcında depolandı. Bugün
Sultanahmet Meydanı olarak bilinen Hipodrom Meydanı ise Circus Maximus
tarafından inşa edildi.

Bizans İmparatorluğu dönemi



Bizans İmparatorluğu, kentte bin yıl kadar hüküm sürdü ve burayı başkent
olarak kullandı. Bu özelliğinden dolayı İstanbul'da çok sayıda Doğu
Roma yapısı vardır. Bunların en önemlileri Eminönü'nde toplanmıştır. Bu
yapılar içinde en önemlisi, kilise olarak açılan Ayasofya Müzesi'dir.
Ayasofya Bizans İmparatoru I. Justinianos tarafından 532-537 yılları
arasında inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup, 1453
yılında İstanbul'un Türkler tarafından fethedilmesiyle II. Mehmed
tarafından camiye dönüştürüldü ve günümüzde müze olarak hizmet
verir.[56][57] Ayasofya'dan sonra yapılan önemli yapılardan biri Fethiye
Camii'di. Kilise olarak, 13. yüzyıl sonlarında Bizans'ın ileri
gelenlerinden Mihail Glabas Tarkaniotes tarafından inşa ettirildi.[58]
İstanbul'un Fethi'nden sonra 1454 yılında patrikhane olarak kullanıldı,
1590 yılında İran savaşlarında Gürcistan ve Azerbaycan'ın
fethedilmesiyle, fethin hatırası olarak camiye dönüştürüldü. Gene önemli
yapılardan Kariye Müzesi, manastır olarak 534 yılında Bizans İmparatoru
I. Justinianos döneminde Aziz Theodius tarafından yapıldı. 11. yüzyılda
I. Aleksios'un kayınvalidesi Maria Doukaina tarafından yeniden inşa
ettirildi. 1204-1261 yıllarındaki Latin İmparatorluğu döneminde harap
olan manastır, Theodoros Metokhites tarafından 14. yüzyılda onarıldı.
Dış narteks ve parekklesion bu dönemde yapıya eklendi.

Osmanlı İmparatorluğu Dönemi

Yeni Barok tarzda yapılan Ortaköy'deki Büyük Mecidiye Camii



İmparatorluk devri boyunca sayısız eser yapılmıştır. Saray tipi 19.
asırda Batı'dan gelerek girmiştir. Bir asır yaşayan ve son yarım asrını
mimarbaşı olarak geçiren Sinan şu eserleri yapmıştır. 81 cami, 50
mescid, 55 medrese,19 türbe, 14 imaret, 3 hastahane, 7 su bendi (
baraj), 8 köprü, 16 kervansaray, 33 saray, 32 hamam, 6 mahzen, 7
d'arulkurrâ. Bu 441 eser bütün imparatorluğa dağılmıştır.[59] 1839
yılında Tanzimat Fermanı'nın ilanı ile Avrupalılaşma yolunda önemli
adımlar atılmıştır. Osmanlı, 18. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa tarzını
benimsemiş ve bunu mimariye ve sanata yansıtmıştır. Avrupa'da
yaygınlaşan barok stili İstanbul'da da birçok eserin yapımında
uygunlanmıştır. Barok ve rokoko tarzında yapılan Dolmabahçe Sarayı,
Beylerbeyi Sarayı ve Ortaköy Camii dünyada bu tür için önemli bir yer
teşkil eder.

Coğrafya ve çevre

İstanbul Boğazı'nın uydudan görünümü.

Şehrin uydudan gece çekilmiş görüntüsü. Nüfusu yoğun alanlar rahatça görülebiliyor



İstanbul 41° K, 29° D koordinatlarında yer alır. Batıda Çatalca
Yarımadası, doğuda Kocaeli Yarımadası'ndan oluşur. Kuzeyde Karadeniz,
güneyde Marmara Denizi ve ortada İstanbul Boğazı'ndan oluşan kent,
kuzeybatıda Tekirdağ'a bağlı Saray, batıda Tekirdağ'a bağlı Çerkezköy,
Çorlu, güneybatıda Tekirdağ'a bağlı Marmara Ereğlisi, kuzeydoğuda
Kocaeli'ne bağlı Kandıra, doğuda Kocaeli'ne bağlı Körfez, güneydoğuda
Kocaeli'ne bağlı Gebze ilçeleri ile komşudur. İstanbul'u oluşturan
yarımadalardan Çatalca Avrupa, Kocaeli ise Asya anakaralarındadır.
Kentin ortasındaki İstanbul Boğazı ise bu iki kıtayı birleştirir.
Boğazdaki Fatih Sultan Mehmet ve Boğaziçi Köprüleri kentin iki yakasını
birbirine bağlar. İstanbul Boğazı boyunca ve Haliç'i çevreleyecek
şekilde Türkiye'nin kuzeybatısında kurulmuştur.

Havadan İstanbul'un kalbi

Yer şekilleri



İstanbul'un kurulu olduğu Çatalca ve Kocaeli yarımadaları aşınmış birer
platodur. Bu platoların ortasından kabaca kuzeydoğu-güneybatı
doğrultusunda İstanbul Boğazı geçer. İstanbul Boğazı'nın oluşumu ile
ilgili bilimsel olarak kesin kabul görmüş bir açıklama yoksa da,
açıklamalar içinde en yaygın olanı; jeolojik açıdan İstanbul Boğazı'nın
deniz suları ile dolmuş bir fay çöküntüsü olduğudur. Buna göre, MÖ
20.000 ilâ 18.000 yılları arasında, Buzul Çağı sonlanmış ve dünyanın
büyük bölümünü kaplayan buz kütlelerinin erimeye başlamıştır.
Binyıllarca süren bir erime sürecinin sonucunda, MÖ 8.000 ilâ
7.000'lerde Akdeniz'in suları ilk hâlinden yaklaşık 150 metre daha
yukarı çıkmıştır.[60] Deniz seviyesindeki bu büyük ölçekli artış
nedeniyle Akdeniz'in suları Marmara'yı basmış; Marmara Denizi'nin suları
da devam eden yükselmeler sonucunda Karadeniz ile birleşmiştir.
Boğaz'ın derinliğinin kuzeyden güneye azalma göstermesi, geçmişte
kuzeydeki bu yükseltilerin Marmara'nın sularına karşı bir set görevi
gördüğü ve bunların deniz seviyesindeki yükselmeyle aşıldığı savını
güçlendirmektedir.[60]



İstanbul genelinde kayda değer yükseltilere de rastlanmaz. Şehirdeki en
yüksek üç nokta sırasıyla 537 metrelik Aydos Tepesi, 438 metrelik Kayış
Dağı, 442 metrelik Alemdağ'dır. Şehrin topraklarının %74'ünü platolar,
%9,5'ini ovalar, %16,1'ini ise alçak dağ ve tepeler kaplamaktadır.[61]
Şehrin en önemli gölleri olan Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Durusu
gölleri birer lagündür.[61] İstanbul Boğazı'ndaki Haliç, Tarabya ve
İstinye koyları ise şehirde ria tipi kıyının en iyi örnekleridir.[61]
İstanbul kıyıları son biçimini 10.000 yıl önce gerçekleşen su
yükselimleriyle almıştır. Şehirde, Marmara Denizi ve Boğaz'da irili
ufaklı 11 adanın yanı sıra, Karadeniz'de ufak kayalıklar ve Haliç'de
Bahariye Adaları yer alır.

Bitki örtüsü

Ayrıca bakınız: İstanbul'daki ormanlar ve İstanbul'daki korular

Heybeliada'da kızılçam ormanları ve Heybeliada Sanatoryumu

Heybeliada'da kızılçam ormanları ve Heybeliada Sanatoryumu



Heybeliada'da kızılçam ormanları ve Heybeliada Sanatoryumu

Kuzey Anadolu Kırığı'nın İstanbul'da ve Türkiye'de konumu.



İstanbul'un coğrafi özellikleri ve toprak koşulları orman oluşumlarına
olanak verir niteliktedir. Ancak şehir içinde ormanların ve ormanlarda
görülen ağaç türlerinin dağılımı düzensizdir. Karadeniz'e yakın kuzey
kesimlerde ve tepelerin kuzeye bakan yamaçlarında humuslu toprakların
varlığı nedeniyle buralarda nemcil ormanlar gelişmiştir.[62] Güney
bölgelerde ve güneye bakan yamaçlarda ise kuraklığa dayanıklı ormanlar
görülür. İstanbul'un en önemli ormanları Belgrad Ormanı, Aydos Ormanı ve
Kayışdağı Ormanı'dır. İstanbul'daki orman arazilerinin yüzölçümü
240.960 hektar ağaçlıklı; 294.299 hektar da açıklık olmak üzere toplam
535.259 hektardır.[63] Genel olarak İstanbul'un her iki yakasında da
görülen ağaç ve çalı türleri arasında adi gürgen, adi kızılağaç, adi
fındık, doğu kayını, mor çiçekli ormangülü, akçaağaç, muşmula ve
ıstranca meşesi sayılabilir.[62]



Doğal ormanların bozulduğu ya da tahrip edildiği bölgelerde psödomaki
oluşumları gözlenir. Kuzeyde, Karadeniz yakınlarında görülen
psödomakiler, bölgenin toprak yapısı ve iklim özellikleri nedeniyle
olağandan çok daha boylu ve gürdür.[62] Son yarım yüzyılda şehirdeki
orman varlığı nüfus artışıyla paralel olarak gerilemiştir. Boğaz'a
yapılan köprüler nedeniyle şehrin öngörülen doğu-batı doğrultusundaki
genişlemesi kuzeye kaymış; bu nedenle orman arazileri yeni yerleşim
bölgeleri oluşturmak adına tahrip olmuştur.[64] Yapılması planlanan
üçüncü boğaz köprüsü çevreci gruplar tarafından şehirdeki orman
varlığına zarar vereceği gerekçesiyle eleştirilmektedir.



Kent büyüdükçe merkezden gitgide uzaklaşan ormanlardan geriye bugün kent
koruları kalmıştır.[65] Etrafı çevirilmek suretiyle koruma altına
alınan bu yeşil alanların pek çoğu günümüzde kamuya ait olup halka açık
rekreasyon alanı olarak hizmet vermektedir. Özellikle Boğaziçi
sırtlarında yoğunlaşan kent koruları İstanbulluların en uğrak
mekânlarındandır. Avrupa Yakası'nda Yıldız, Naile Sultan, Naciye Sultan,
Prens Sabahattin, Emirgân ve Ayazağa koruları; Anadolu Yakası'nda
Beykoz, Mihrabad, Küçükçamlıca ve Validebağ koruları İstanbul'da en
bilinen korulardır.[65]

Jeoloji



İstanbul'a, yakın yerde bulunan Kuzey Anadolu Fay Hattı, Kuzey
Anadolu'dan başlayarak Marmara Denizi'ne kadar uzanır.[66] İki tektonik
plaka olan Avrasya ve Afrika birbirlerini iterler ve buda fayın hareket
etmesine sebep olur. Bu fay hattı nedeniyle bölgede tarih boyunca çok
şiddetli depremler meydana gelmiştir.[67] 1509 yılında meydana gelen
Büyük İstanbul Depremi bunun en büyük örneğidir. Bu deprem İstanbul'da,
100 caminin yıkılmasına ve 10 bin insanın hayatını kaybetmesine neden
olmuştur. 1766 yılındaki depremde ise, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Eyüp
Sultan Camii ve Kapalıçarşı gibi yapılar büyük hasar aldı. 1999 Gölcük
depreminde de 18 bin insan ölmüş ve birçok insanda evsiz kalmıştır.[68]
Sismolojistler, 2025 yılından önce 7 büyüklüğünde bir depreminde
olabileceğini belirtmektedirler.[69]

İklim



İstanbul'un iklimi, Türkiye'de Karadeniz iklimi ile Akdeniz iklimi
arasında geçiş özelliği gösteren bir iklimdir, dolayısıyla İstanbul'un
iklimi ılımandır.[70]



İstanbul'un yazları sıcak ve nemli; kışları soğuk, yağışlı ve bazen
karlıdır. Nem yüzünden, hava sıcak olduğundan daha sıcak; soğuk
olduğundan daha soğuk hissedilebilir. Kış aylarındaki ortalama sıcaklık 2
°C ile 9 °C civarındadır ve genelde yağmur ve karla karışık yağmur
görülür.[70] Kar da yağar. Kış aylarında bir iki hafta kar yağabilir.
Yaz aylarındaki ortalama sıcaklık 18 °C ile 28 °C civarındadır ve
genelde yağmur ve sel görülür.[70]



En sıcak aylar Temmuz ve Ağustos aylarıdır ve ortalama sıcaklık 23 °C
dir, en soğuk aylar da Ocak ve Şubat aylarıdır ve ortalama sıcaklık 5
°C'dir.[70] İstanbul'da yılın ortalama sıcaklığı 13,7 derecedir.[70]



Toplam yıllık yağış 843,9 mm'dir ve tüm yıl boyunca görülür.[71]
Yağışların %38'i kış %18'i ilkbahar, %13'ü yaz, %31'i sonbahar
mevsimindedir. Yaz en kuru mevsimdir, ama Akdeniz iklimlerinin aksine
kurak mevsim yoktur. İstanbul 1994 yılına kadar susuzluk çekmiştir fakat
alınan önlemlerle herhangi bir su sıkıntısı kalmamıştır. Bunlardan biri
Melen projesidir.



Şu ana kadar en yüksek hava sıcaklığı; 12 Temmuz 2000'de 40.5 °C olarak
kaydedilmiştir. En düşük hava sıcaklığı ise; 9 Şubat 1929'da -16.1 °C
olarak kaydedilmiştir.[72]



Şehir oldukça rüzgârlıdır; rüzgârın ortalama hızı saatte 17 km dir.

[Image: 59a0cc4abe719.jpg]


Çevre



İstanbul'un yüksek nüfusu ve ileri sanayi sektörü çevresel konularda pek
çok sıkıntıyı da beraberinde getirmektedir. Hava, su ve toprak
kirliliği gibi ana sorunların yanı sıra, çarpık kentleşme ve
denetimsizlikten kaynaklanan görüntü ve gürültü kirliği gibi ikincil
sorunlar da göze çarpmaktadır. İl genelinde bu sorunlarla birlikte
hafriyat, atık yağ, kömür, kimyevî madde ve tıbbî atık denetimleri de
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Çevre Koruma Müdürlüğü
tarafından yürütülmektedir.



İstanbul'da bugüne dek birkaç çevre faciası yaşanmıştır. 1966, 1979,
1982, 1994, 1999 ve 2004 yıllarında İstanbul Boğazı'nda gelen tanker
kazalarında on binlerce ton akaryakıt Boğaz sularına karışmıştır.[74]
1979 yılından bu yana İstanbul Boğazı'nda kaza ya da arıza sonucu sulara
gömülen 28 geminin 11'i akaryakıt taşıyan tankerlerdir.[75] Deniz
tabanındaki bu batıkların kimilerinden hâlâ akaryakıt sızması olduğu ve
bunların Boğaz suyuna karıştığı sanılmaktadır.[75] İstanbul Teknik
Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü'nün yaptığı araştırmaya göre
Boğaz'da insan sağlığı açısından denize girmeye elverişli nokta
bulunmazken, Marmara Denizi ve Karadeniz kıyılarında halka açık plajlar
bulunmaktadır.[76]



Cumhuriyet döneminin ilk elli yılında hızla fabrikalarla dolan Haliç
kıyılarıysa yakın geçmişte büyük çabalarla temizlenmiş kent içine
yaydığı kötü kokudan kurtarılmıştır. İstanbul'da hava kirliliği ise
doğalgazın il genelinde yaygınlaştırılmasıyla büyük ölçüde azalma
göstermekle birlikte hâlen büyük bir sorundur.[77] İstanbul'da doğalgaz
abonesi sayısı 2008 yılında 3.5 milyona yaklaşırken; bunun sonucu olarak
1997 yılında 88 mcg/m³ olan kükürdioksit miktarı, 2007-2008 yıllarında
13-14mcg/m³a kadar düşmüştür.[77] 2004 yılı verilerine göre çevreyi
deniz, gürültü ve hava kategorilerinde, Türkiye'de çevreyi en fazla
kirleten il İstanbul'dur.

Bitey



İstanbul, iklimsel ve coğrafi bakımından sahip olduğu özel konum
sayesinde zengin bir doğal yaşam geliştirmiştir. İstanbul genelinde
2.500 bitki türü yaşadığı saptanmıştır.[78] Bu sayı Türkiye genelinde
rastlanan türlerin 1/4'ine denk gelmektedir. İstanbul'daki bitki
türlerinin 200 kadarı çiçekli bitkiler sınıfına dâhil olup bunlardan
yaklaşık 40'ı endemik türlerdir. İstanbul'un endemik bitki türleri doğal
alanların kentleşmesi, ormansızlaştırma, yanlış ağaçlandırma,
hava-su-toprak kirliliği, bilinçsizlik ve yasadışı alım-satım gibi
nedenlerle büyük tehlike altındadır.[78] İstanbul'da yetişen 270 bitki
türü ise Türkiye'nin Tehlike Altındaki Nadir ve Endemik Bitkiler Listesi
bünyesinde koruma altına alınmıştır.[79] İstanbul'un tehlike altında
olan ender endemik bitkileri arasında İstanbul çiğdemi, ( Crocus
olivieri) İstanbul kardeleni, ( Galanthus plicatus) Çatalca peygamber
çiçeği,( Centaurea hermannii) Kilyos peygamber çiçeği,( Centaurea
kilaea) Pendik sarıotu ( Buplerum pendikum) ve Boğaziçi keteni ( Linum
tauricum) sayılabilir.[78][79] İstanbul'un ağaç ve çalı türleri arasında
en yaygın görülenlerse adi gürgen, adi kızılağaç, adi fındık, doğu
kayını, mor çiçekli ormangülü, akçaağaç, muşmula ve Istranca
meşesidir.[62]



Çok zengin bir bitki topluluğuna sahip olan İstanbul yöresinde şimşir,
meşe, çınar, kayın, gürgen, akçaağaç, kestane, çam, ladin ve servi gibi
2500 kadar bitki türü yetişir. Bu bitkilerden bir kısımı bu yöreye
endemiktir. Genellikle ormanları oluşturan ağaçlar, İstanbul'un
kuzeydoğusu, Alemdağ'ın kuzeyi ve Polenezköy çevresinde görülen kayın,
kestane ve saplı meşedir. Bitki örtüsüne iklimin etkisinin yanında
toprağında etkisi vardır. Kayın ağaç topluluğun bulunduğu alanları
kireçsiz kahverengi orman toprakları kaplarken, meşe ve kestane
topluluğunda bu topraklar kireçsizdir. Yaklaşık 2500 civarında doğal
bitki türüne sahip olan İstanbul, bu özelliği ile İngiltere gibi Avrupa
ülkelerini tek başına geride bırakabilir durumdadır. Bu aynı zamanda
Türkiye'de doğal olarak yetişen on binden fazla bitkinin, yaklaşık
1/4’ünü İstanbul’da barınması demektir; ve bu bitkilerden bazıları
endemiktir, yani tüm dünya üzerinde sadece İstanbul’da yaşamaktadır.[80]
İstanbul çiğdemi ( Crocus olivieri subsp. istanbulensis) bu endemik
bitkilere örnektir.

Direy



İstanbul, sahip olduğu yeşil alanlar ve su havzaları nedeniyle önemli
bir yaban hayvan nüfusu barındırmaktadır. Karadeniz ve Ege gibi iki
zengin ekosistemi birbirine bağlayan İstanbul Boğazı, göçücü pelajik
balıklar için en önemli rotalardan biridir.[81] 70'li yıllara değin
İstanbul'u çevreleyen denizlerde 76'ın üzerinde balık türüne
rastlanırken, bugün bu sayı 20'li sayılara kadar gerilemiştir. Yakın
tarihli kayıtlara bakıldığında İstanbul'da Boğaz, Adalar ve Anadolu
Yakası kıyılarında foklara sıkça rastlandığı görülmektedir. Ancak bugün
bu canlılar İstanbul direyinden bütünüyle silinmiş durumdadır. İstanbul
açıklarında ve bazen Boğaz'da rastlanan tek deniz memelisi
yunuslardır.[82]



Kuşlar için de önemli bir göç rotası üzerinde bulunan İstanbul'da,
Büyükçekmece ve Küçükçekmece gölleri, çevreleri büyük oranda kentleşmiş
olamasına karşın, hâlen kuşlar için önemli birer durak konumundadır.[83]
İstanbul'a uğrayan göçücü kuşlar arasında, leylek, alaca balıkçıl, ak
pelikan, aynak, boz kaz, atmaca, delice doğan ve Mısır akbabası
sayılabilir. İstanbul'un yerli kuşları içinde en yaygın olanlarsa
güvercinler, martılar, kargalar, serçeler ve kanaryalardır.[83]



Bunun dışında İstanbul'un özellikle ormanlık kesimlerinde pek çok memeli
türü de yaşar. Bunlar arasında yırtıcılara da rastlanır. Başlıca
yırtıcılar: çakal, tilki, sansar, gelincik gibi etoburlardır.[83] Diğer
yabani hayvan türleri arasında porsuk, ağaç sansarı, kokarca, bayağı
yaban domuzu, kirpi, kızıl sincap ve tavşan sayılabilir. Özellikle Ada
tavşanı İstanbul'a özgü yabani hayvanlardandır. Belgrad Ormanı ve
Çatalca'daki merkezlerdeyse geyik ve karacalar için koruma alanları
oluşturulmuştur.[83] Ayrıca kent içinde yaygın olarak başıboş sokak
kedileri ve köpekleriyle karşılaşılabilir.



İstanbul'da, kızıl geyik, karaca, alageyik, bayağı yaban domuzu, yaban
kedisi, çakal ve tilki gibi bulunan memeli hayvanlar bulunabilir.
Bununla beraber önemli bir kuş göç yolu üzerinde yer alan İstanbul'da
her ilkbahar ve sonbaharda leylek, kartal, şahin ve atmaca gibi çeşitli
kuş türleri gözlemlenebilir. İstanbul'da en yaygın bulunan kuşlar ise
serçe, güvercin, kumru, karga ve artık kentin bir simgesi hâline gelen
martıdır.

Su kaynakları

Riva Deresi'nden bir görünüm



İstanbul'da su kaynaklarının, şehirlerin kurulu olduğu kıyı kesimlerine
uzaklığı, tarih boyunca yönetimler için sıkıntı olmuştur.[84][85]
İstanbul'da özellikle Avrupa Yakası'nda kurulan ilk kent olan
Byzantion'da da, su kaynaklarının kente uzaklığı büyük sorundu. Bu
nedenle kente içilebilir su sağlamak için çeşitli yollara başvurulurdu.
Kentin suyu Osmanlı döneminde de başka kaynak bulunmadığı için dışarıdan
getirilirdi. İstanbul kent merkezinde ve dışında sıkça karşılaşılan
sarnıç ve su kemerleri kentin o dönemdeki su kültürünün en önemli
göstergeleridir. Osmanlı döneminde bent adı verilen küçük barajlarla
tatlı su göletleri oluşturulurken, günümüzde gelişen teknolojinin
yardımıyla il genelinde büyük baraj gölleri oluşturulabilmektedir.
Günümüzde İstanbul'da hizmet veren 9 adet baraj bulunmaktadır.[86]
Bunlar içinde en büyükleri, Ömerli, Terkos, Büyükçekmece, Darlık ve
Sazlıdere barajlarıdır.[87]





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Messages In This Thread
İstanbul - islambol - Konstantiniyye - Konstantinopolis - by RasitTunca - 06-15-2018, 12:20 PM

Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)