Thread Rating:
  • 24 Vote(s) - 3 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Şazeli Tarikatı Hakkında Bilgiler
#1
Dini-1 
Şazeli Tarikatı Hakkında Bilgiler

Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, tarikat usullerinden bahsettiği Câmiu'l-usûl adlı eserinde Şazeli tarikatının beş esasının olduğunu kaydetmiştir:

"1- Gizli ve açık, zâhiren ve bâtınen her işte ittika üzere olmak,

2- Sözde ve harekette sünnet-i seniyyeye uymak,

3- Saadet ve musibet anında insanlardan uzak durmak (bir şey beklememek),

4- Büyük-küçük her işte Allah'a teslim olmak (O'nun rızasını aramak ve istemek),

5- Neşeli ve kederli zamanlarda daima Allah'a dönmek (O'na sığınmak).

Takvanın gerçeği, dürüstlük ve Allah'tan korkmakla olur.

Sünnetin gerçeği, güzel ahlak ve yasaklardan korunmakla olur.

Batıldan yüz çevirmenin gerçeği, sabır ve Allah Teala'ya güvenmekle olur.

Allah'tan gelene razı olmanın gerçeği, kanaat ve teslimiyetle olur.

Allah'a dönüşün gerçeği, bulunduğu hale şükretmek, yönünü ondan ayırmamakla olur." (s. 86)

Şazeliyye tarikatı, silsile itibariyle "Cüneydî" olmakla beraber, ruhani eğitime ağırlık veren bir tarikattır. Nitekim Şeyh Şazeli müridlerine Allah için fânî varlıktan feragati, her saat, her yer ve her şartta zikri tavsiye eder, riyazat ve halvete, âyin ve toplu zikre fazlaca rağbet göstermezdi. Tarikat mensuplarına kendi hayatları içinde tarikatın ruhunu ve vazifelerini yerine getirmelerini telkin ederdi.

Riyazat ve çile ile müridlerini nefsani terbiyeye tâbi tutan tarikatlardan farklı olarak Şazeliler, gayet temiz giyinirler, dünya nimetlerinden istifadeden geri kalmazlar, iş ve meşgaleleri arasında nafile ibadet, dua, zikir ve evrad ile tevhide erilebileceğine inanırlardı. Tarikatın esası da tedbir ve tevessüle güvenmeden takdir ve tevekküle yönelmek, çevremizde olan her iş ve oluşta Cenab-ı Hakk'ı müşahade etmektir.

Şeyh Şazeli, bizzat kendisi ve halefleri, Gazzali'nin İhyau Ulumiddin, Ebu Talib el-Mekki'nin Kûtü'l-kulub ve Haris el-Muhasibi'nin er-Riaye li-hukukillah gibi tasavvufi eserlerin öğrettiği ahlaki olgunluğu gerçekleştirmeye çalışmışlardır.

Pekçok tarikattan hilafet alan Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Câmiu'l-usûl'de tarikatlar içerisinde Şazeliyye'nin yerini şöyle açıklamıştır: "Ey ebediyet yolunun yolcusu! İyi bil ki her velinin hayatında ve ölümünde kendine mahsus özelliği ve himmet edişi vardır. Mesela; hakikati kalbe nakşetmesi, tevhid denizinde yüzmesi, fena ve istiğrak (kendinden geçme) sırrına ermesi, ölümünden sonra da bu sırların yüce himmetle saliklerinde (kendine uyanlarda) aynen devam etmesi Bahaüddin Şâh-ı Nakşbend  (ks) hazretlerine mahsus bir özelliktir. Kuvvetli bir tasarruf ve isteyene her türlü imdad etme himmeti Abdülkadir Geylani (ks) hazretlerine mahsustur. İlim ve vâridât kuvveti ile Ebu'l-Hasan eş-Şâzelî (ks) hazretlerine; fütüvvetle ve harikulade hallerle Ahmed er-Rifâî (ks) hazretleri; merhamet ve atîfette Ahmed el-Bedevî (ks) hazretleri; cömertlik ve kerem olarak Ahmed Düsûkî (ks) hazretleri; irfan ve kemâlâtı ile Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbnü'l-Arabî (ks) hazretleri; aşk ve muhabbet ile Mevlânâ Celâleddin-i Rumi (ks) hazretleri; letafet ve mahfiyeti ile İmam Şihabüddin es-Sühreverdi; (ks) hazretleri; riyazat ve tahassürü ile Şeyh Hızır Yahya (ks) hazretleri; vecd ve cezbeleri ile Necmüddin-i Kübra (ks) hazretlerinin tasarruf ve himmetleri hayatlarında ve öldükten sonra ayne devam etmiştir. Bu hasletler her ne kadar her veli için hususi görüntüler arzetseler de, her haslet bir makamın ifadesi ve o makamdaki velinin tasarrufudur.Her grup kendilerine ikram edilen ilahi hallerle saadete erer. Lütuflar ise velilerin değeri ve kabiliyeti nispetinde olur." (s. 49)

Diyanet İslam Ansiklopedisi'nde aynı husus şöyle belirtilmiştir:
"Mutasavvıflar, bazı velîlerin diğer velîlere göre esmâ-i hüsnâdan birinin tecellisinden daha fazla pay aldıklarını, bundan dolayı her velînin kendine has bir yönü bulunduğunu savunurlar. Meselâ; hakikatleri gönüllere nakşetmede Bahâeddin Nakşibend, başı darda olanların yardımına koşmada Abdülkadir-i Geylânî (ks), İLÂHÎ TECELLİLERDEN FEYZ ALMADA EBÜ'L-HASAN eş-ŞÂZELÎ (ks), olağan üstü hal göstermede Ahmed er-Rifâî (ks), şefkat ve merhamette Ahmed el-Bedevî (ks), cömertlikte İbrâhim ed-Desûkı (ks), mârifette İbnü’l-Arabî (ks), mahviyette Sühreverdî (ks), cezbe ve istiğrakta Necmeddîn-i Kübrâ (ks), aşk ve muhabbette de Mevlânâ (ks) temayüz etmişlerdir. Aynı şekilde dört büyük halifeden her biri diğerlerinden ayrı bir özelliğe sahiptir. Doğruluk Hz.Ebû Bekir’in, adalet Hz.Ömer’in, hayâ Hz.Osman’ın, kerem de Hz.Ali’nin (r.anhüm) ayırıcı özellikleridir. Aynı durum peygamberler için de söz konusudur. Hz.Adem “safiyyullah”, Hz.Nuh “neciyyullah”, Hz.İbrâhim “halîlullah”, Hz.Mûsâ “kelîmullah”, Hz.Îsâ “rûhullah”, Hz.Muhammed (a.s.) de “habîbullah”tır." (cilt: 1, s. 7)

Şâzeliyye öncelikle İskenderiye, Kahire, Tunus gibi şehir ortamlarında teşekkül etmiş, sonraki dönemlerde Mısır'ın yanı sıra Mağrib bölgesinin kırsal alanlarında yayılma imkanı bulmuş, geniş halk tabakasının ve şeyhlerin uygulamalarına bağlı olarak ulema üzerimnde de etkili olmuştur. Zaman içinde Suriye başta olmak üzere Arap dünyasında, Hint alt kıtasında, Malezya ve Endonezya'da, Afrika'da, Anadolu ve Balkanlarda, Amerika'da ve birçok Avrupa ülkesinde yayılmıştır.

Şazelîyye, ayrıca mensupları arasında bulunan değerli müelliflerle tasavvuf kültürüne önemli katkılarda bulunmuştur.

Günümüzde özellikle Alaviyye koluna mensup şeylerce Cezayir'den Malezya'ya, Hindistan'dan Güney Afrika'ya kadar açılmış zaviyeler faaliyetlerini sürdürmekte, müridler her yıl dünyanın farklı ülkelerinde ihtifal toplantılarında bir araya gelmektedir.

Ancak Şazeliyye Osmanlı Devleti'nin Türklerle meskûn olan yörelerinde (Anadolu, İstanbul ve Rumeli'de) önemli bir varlık gösterememiştir.

Şazeliyye, Ortadoğu ve Kuzey Afrika kökenli diğer "kıyami" tarikatlar gibi, nispeten geç bir tarihte, ancak 18. yy'ın son çereğinde istanbul'da kök salabilmiştir.

"İslâm’a da‘vet faaliyetinde önemli payı olan bir kesim de sûfîlerdir. Nitekim Anadolu ve Balkanlar’ın İslâmlaşmasında en büyük şeref bu kesime aittir.
Özellikle Ahmed Yesevî, Abdülkādir-i Geylânî, EBÜ'L-HASAN eş-ŞÂZELÎ, EBÜ'L-ABBAS el-MÜRSÎ, İBN ATÂULLAH el-İSKENDERÎ, Seyyid Ahmed et-Ticânî, Seyyid Muhammed b. Ali es-Senûsî gibi ünlü sûfîler gerek cezbedici dinî-ahlâkî şahsiyet ve yaşayışlarıyla, gerekse vaaz ve irşadlarıyla güçlü ve etkili birer da‘vetçi olarak kendi ülkelerinde faaliyet göstermişler, onların müntesipleri de aynı faaliyetleri devam ettirmişlerdir."

Şazeliyye 100'ün üzerindeki alt koluyla İslam dünyasında en yaygın tarikatlardan biridir.
Bu kollardan en meşhurları şunlardır:
Vefaiyye:
Kurucusu Muhammed Vefa b. Muhammed el-Mağribî, ö. 765/1364
Yâfiiyye:
Kurucusu Abdullah b. Es'ad el-Yâfiî, ö. 768/1367
Cezûliyye:
Kurucusu Muhammed b. Süleyman el-Cezûlî, ö. 870/1465
Arûsiyye:
Kurucusu Ebü'l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Arûs el-Hevvârî, ö.868/1463
Zerrûkıyye:
Kurucusu Ahmed ez-Zerrûk, ö.899/1493
Meymûniyye:
Kurucusu Ali b. Meymûn el-İdrisî, ö. 917/1511
Râşidiyye:
Kurucusu Ahmed b. Yûsuf er-Râşidî, ö. 927/1521
Îseviyye:
Kurucusu Muhammed b. Îsâ el-Meknesî el-Mağribî, ö. 930/1524
Bekkiyye:
Kurucusu Ömer b. Seyyid Ahmed el-Bekkî et-Tûnisî, ö. 960/1552
Bekriyye:
Kurucusu Ebü'l-Mekârim el-Bekrî, ö. 994/1586
Nâsıriyye:
Kurucusu Muhammed b. Muhammed b. Ahmed b. Nâsır ed-Derî, ö. 1085/1674
Hızıriyye:
Kurucusu Abdülazizn ed-Debbâğ, ö. 1132/1720
Beyyûmiyye:
Kurucusu Ali Nureddin b. Hicazi el-Beyyûmî, ö. 1183/1769
Derkaviyye:
Kurucusu Ebû Hâmid Mevlây el-Arabî b. Ahmed ed-Derkavî, ö.1239/1823
Medeniyye:
Kurucusu Muhammed Hasan b. Hamza Zâfir el-Medenî, ö.1263/1847
Yeşrutiyye:
Kurucusu Seyyid Ali Nûreddin b. Yeşrutî et-Tûnisî, ö.1316/1899
Alaviyye:
Kurucusu Ahmed el-Alavî, ö.1934
Şazeliyye'nin birçok kolu bugün yaşamamakta veya kendi arasından çıkan bir kolun içinde devam etmektedir.


Bedeviyye, Seyyid Ahmed el-Bedevî (ö. 675/1276) kuddise sırruh tarafından kurulan ve daha çok Mısır’da yaygın olan bir tarikattır.
"Ahmediyye" olarak da bilinen bu tarikatın temelinde Hz.Bedevî’nin fikirleri bulunmakla birlikte, âdâb ve erkânının büyük bir kısmı daha sonraki asırlarda teşekkül etmiştir.
Genellikle müstakil bir tarikat olarak değerlendirilen Bedeviyye, Ahmed el-Bedevî’nin mürşidlerinden Şeyh el-Berrî’nin silsilesinin Ahmed er-Rifâî’ye ulaşması sebebiyle Rifâiyye’nin, kendisinin Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî ile görüşmesi sebebiyle de Şâzeliyye’nin bir kolu olarak da ele alınmıştır.
İthâfü’l-asfiyâ (s. 167) ve İkdü’l-cevher’de (s. 20) bu tarikatı Şâzeliyye’nin büyük bir kolu olarak gösteren Zebîdî, Harîrîzâde’nin iktibas ettiği Ref'u’n-nikāb adlı risâlesinde de Bedevî-Şâzelî münasebetleri üzerinde durmuştur (Tibyân, I, 48b).


Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Câmiu'l-usûl (Veliler ve Tarikatlarda Usul adı ile tercüme edildi), trc. Rahmi Serin, İstanbul, Pamuk Yayınları, s. 86, 49

Hasan Kamil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul, Ensar Neşriyat, 3. baskı, 1998, s. 249-250

Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul, Dergah Yayınları, 5. baskı, 1999, s. 300

İrfan Gündüz, Gümüşhanevi Ahmed Ziyaüddin: Hayatı, Eserleri, Tarikat Anlayışı ve Halidiyye Tarikatı, İstanbul: Seha Neşriyat, 1984, s. 62-63

Raşit Küçük, “Abâdile” maddesi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, cilt: 1, s. 7

Şâzeliyye mârifet kavramına güçlü vurgu yapan bir tasavvuf yoludur.
Mârifetullah konusu gerek Şeyh Şâzelî'nin hizb, dua ve vecizelerinde gerekse sonraki Şâzelî şeyhlerinin eserlerinde önemli bir yer tutar.
Şâzelî'nin halifesi Ebü'l-Abbas el-Mürsî ashabın amelleriyle seçkinleştiğini, kendi zamanının ehline bunu mârifetle gerçekleştirme imkanının verildiğini söyler.
Mârifet sahibi olmak Şâzelî yolu dervişlerinin temel amacıdır. Ahmed ez-Zerrûk, "İhsan Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de O seni görüyor" anlamındaki meşhur hadisin ilk kısmının marifet mertebesi olduğunu, Şâzelî ve takipçilerinin bu ilk kısma, Gazzâlî ve takipçilerinin hadisin ikinci kısmına vurgu yaptığını söyler.

Şâzeliyye mârifet kavramına güçlü vurgu yapan bir tasavvuf yoludur.
Mârifetullah konusu gerek Şeyh Şâzelî'nin hizb, dua ve vecizelerinde gerekse sonraki Şâzelî şeyhlerinin eserlerinde önemli bir yer tutar.
Şâzelî'nin halifesi Ebü'l-Abbas el-Mürsî ashabın amelleriyle seçkinleştiğini, kendi zamanının ehline bunu mârifetle gerçekleştirme imkanının verildiğini söyler.
Mârifet sahibi olmak Şâzelî yolu dervişlerinin temel amacıdır. Ahmed ez-Zerrûk, "İhsan Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de O seni görüyor" anlamındaki meşhur hadisin ilk kısmının marifet mertebesi olduğunu, Şâzelî ve takipçilerinin bu ilk kısma, Gazzâlî ve takipçilerinin hadisin ikinci kısmına vurgu yaptığını söyler.

Şâzeliyye'nin önemli esaslarından biri de tevekkül anlayışıdır. Şeyh Şâzelî kendisine rüyada Allah'ın huzurunda hiçbir tercihte bulunmaması, seçim yapacaksa Rasulullah'a uyarak Allah'a kulluğu seçmesinin, eğer mutlaka bir şeyi seçmesi gerekiyorsa seçmeyi ve herşeyi Allah'ın seçimine, ihtiyar ve iradesine bırakmasının söylendiğini anlatır.
Şâzeliyye'nin Mürsîden sonraki üçüncü mürşidi İbn Ataullah el-İskenderî et-Tenvîr fî ıskâti't-tedbîr adlı eserini yalnız bu konuya ayırmıştır.

Şâzeliyye kerametler ve olağanüstü haller konusunda mutedil bir yol izlemiştir. Keşif, vârit gibi hususlarda dinin temel kaynaklarının esas alınması gerektiğini bizzat Ebü'l-Hasan eş-Şâzelî söylemiş, hakikat cihetinden bir vârit aldığında bunu ancak iki âdil şahide (Kur'an ve Sünnet'e) sahip olduğunda kabul edeceğini belirtmiştir.
Tarikatın Îseviyye gibi bazı kollarında ateş, yılan ve akreplerle yapılan gösteriler başka kollarda benimsenmemiştir.

Dünya nimetlerinden sıkı sıkıya kaçınan bir zühd anlayışı yerine Şâzeliyye'de dünya nimetlerini bağışlayana şükür ifade eden bir tutum sergilenmektedir.
İbn Atâullah el-İskenderî, şeyhi Mürsî'nin şükreden bir zengini, sabreden bir fakire tercih ettiğini, bunun İbn Atâ ve Hakîm et-Tirmizî'nin yolu olduğunu, Mürsî'nin şükrün cennetliklerin sıfatı olduğunu, sabrın ise böyle olmadığını söylediğini aktarır (Letâifü'l-minen, Beyrut 2005, s. 147).
İbn Atâullah el-İskenderî de şükürle birlikte olması durumunda güzel giymenin ve yiyip içmenin sûfiye bir zararı dokunmayacağı görüşündedir.
Şâzelî yolunun ruhbanlık ile arpa ve kepek yeme olmadığını, hidayette yakîne ulaşma ve sabır yolu olduğunu söylemiş, Ebü'l-Abbas el-Mürsî seyrü süluk usulünün, müridi dünyadan kopararak ve dünyevî herhangi bir şeyle meşguliyetine izin vermeyerek tarikata yönelmesini sağlamak yerine, onun dünyevi meşguliyete devam ederek tarikatta yol almasını, ilâhî ihsanların nurlarıyla karşılaşınca kalbinin kendiliğinden dünyadan kopmasını temin etmek olduğuna işaret eder (Letâifü'l-minen, Beyrut 2005, s. 145).
Şâzelîyye şeyhleri, mensuplarına gündelik işlerinden geri kalmamalarını tavsiye etmişler, Şâzelî de ziraat yaparak geçimini sağlamıştır.

Kollar arasında az çok farklılık görülmekle birlikte Şâzeliyye'de intisap uygulaması şöyledir:
Tâlip biattan önce tövbe ve tecdîd-i iman eder.
Müridle şeyh dizleri birbirine değecek biçimde karşılıklı oturur.
İki elleriyle birbirlerinin ellerini tutarlar.
Birbirlerine doğru eğilirler.
Şeyh, Fetih sûresinin 10. âyetini ve Salâtü't-tefrîciyye'yi okur.
Biattan sonra eller açılarak, hazır bulunanlarla birlikte dua edilir.
Tarikatın bazı kollarında bu törenin ardından mürid kendisine öğretilen bu törene has bazı lafızlarla bir müddet zikreder, daha sonra şeyh virde devam etmesi hususunda ve başka konularda tavsiyelerde bulunur.
Şâzeliyye tarikatında zikir cehrî olup kuudî (oturarak) ve kıyâmî (ayakta) olarak yapılır.
Hafta bir, perşembe veya cuma gübü gerçekleştirilen ve çoğunlukla "meclis" adı verilen âyinlerde halka şeklinde veya karşılıklı saf şeklinde oturulur.
Şâzelî meşayihinden birine ait divandan okunan ve "semâ" diye adlandırılan kaside ve şügullerin genellikle tevhid ve salavat içeren nakarat kısımlarına bütün müridler katılır.
Âyinlerde dinî musikiye yer verilmesi konusunda Şâzeliyye tarihi içinde farklı görüşler ve uygulamalar ortaya çıkmıştır. Şeyh Şâzelî ya da Ahmed ez-Zerrûk gibi önemli bir Şâzelî şeyhi kendi zamanındaki uygulamaları değerlendirirken musiki hakkında olumsuz bir tutum takınmakla birlikte zaman içinde tarikatın birçok kolunda semâ, âyinin esasını teşkil ederek hale gelmiştir.
Bazı kollarda ise meclislere Şâzelî'nin Hizbü'l-kebîr'i ve evrâd-ı şerîfesi okunarak başlanır, kıyamî zikirle devam edilir.
Zikrin sonunda şeyh sohbet yapar. Birçok kolda sohbete "müzakere" adı verilir. Şeyhin hazır bulunmadığı meclislerde onun talimatı doğrultusunda bir metin okunur.
Şazelîliğin İstanbul'da yayılmaya başladığı dönemde (18. yy'ın sonları) bu şehre özgü tekke musikisi, beste ve icra olarak en üst düzeye ulaşmış bulunuyordu.

Çok farklı bir kültür çevresinden gelen Şazelîliğin musikisinde ise, söz konusu tarikat aslında Berberî kökenli olmasına rağmen, Mısır'da çok yayıldığından bu ülkenin musikisi ağır basmaktaydı. Nitekim İstanbul'da faaliyet gösteren üç Şazelî tekkesinde de bu tarz musikinin icra edildiği bilinmektedir.

Şazelî ayininde en çarpıcı özellik, şeyhin özel bir biçimde avuçlarını birbirine vurarak zikri idare etmesidir. Zikir halkasının ortasında bulunan şeyh başını arkaya atarak kollarını dümdüz ileriye uzatıp el çırpar. Bütün zikir sesini bastıracak kadar fazla ses çıkaran bu el çırpma özel bir maharet ister.

Şazelî zikir ayini, kıyami (ayakta yapılan) zikir usulündedir. Ancak, Kadirî, Rıfaî, Sa'dî gibi diğer kıyami tarikatların ayinlerinde olduğu şekilde saf halinde değil, iç içe çemberler halinde zikir halkaları oluşturularak ayakta durulur. Zikir sırasında vurmalı sazlar kullanılır ve "Şazelî şuulleri" denilen, özel tarzda bestelenmiş, Arapça güfteli ilahiler okunur. Alibeyköy'deki Şazelî Tekkesi şeyhi Tahsin Efendi, İstanbul'da bu türün en önemli icracısıydı. Saraçhanebaşı'ndaki Haydarhane Tekkesi şeyhi Hafız Ahmed Efendi, Kasımpaşalı Şeyh Cemal Efendi gibi musikişinaslara da Şazelî şuullerini öğretmişti. Ertuğrul Tekkesi şeyhleri olan üç kardeş Hamza Zafir (ö. 1903), Muhammed Zafir (ö. 1904) ve Beşir Zafir (ö. 1909) efendilerin meşihatlarında, Yahya Efendi Tekkesi zâkirbaşısı hattat Hacı Nuri Efendi bu tekkede zâkirlik eder, Şazelî şuulleri okurdu.

"Vird" kelimesinin çoğuluna "evrad" denilir.
Evrad, Allah'a yaklaşmak için belirli zamanlarda ve beli miktarda yapılan ibadet, dua ve zikirdir.
Her tarikatın kendine has evradı vardır. Bunların uzunluğu, tekrar etme adeti farklıdır. Hatta bu farklılıklar, aynı tarikatın kolları için bile söz konusu olabilir. Buna karşılık bir tarikatın müridlerine verilen ve yedi günlük evradı ihtiva eden evrad kitapları, diğer bazı tarikat pirlerinin dua ve hizblerini de içerebilir. (Kara, s. 79)

Şazeliyye'de vird sabah ve akşam namazlarının ardından okunur.
Kollara göre Vâkıa suresi ya da Mülk sûresinin veya Salâtü'l-Meşîşiyye'nin okunmasıyla başlayan vird,
100 estağfirullah
100 salavât,
100 tevhid
ve bazı kollarda 100 defa "elhamdülillah ve'ş-şükrü lillah"
tesbihiyle sürer.

Hizb ul-Bahr in - Transliteration

Arabic Text, Transliteration and English Translation
یَا اللّٰهُ یَاعَلِيُّ یَاعَظِیمُ یَاحَلِیمُ یَاعَلِیمُ، أَنْتَ رَبِّي وَعِلْمُكَ حَسْبِي، فَنِعْمَ الرَّبُّ رَبِّي وَنِعْمَ الْحَسْبُ حَسْبِي، تَنْصُرُ مَنْ تَشَآءُ وَأَنْتَ الْعَزِیزُ الرَّحِیمُ
Yā Allāhu Yā ʿAliyyu Yā ʿAẓīmu Yā Ḥalīmu Ya ʿAlīm, Anta Rabbī wa ʿilmuka ḥasbī, fa niʿma r-Rabbu Rabbī wa niʿma l-ḥasbu ḥasbī, tanṣuru man tashā'u wa Anta l-ʿAzīzu r-Raḥīm.
1. O Allah, O High, O Great, O Clement, O All-Knowing; You are my Lord and Your knowledge is my sufficiency; how perfect, then, is my Lord, how perfect my sufficiency! You give victory to whom You will, and You are the Almighty, the Merciful.
نَسْأَلُكَ الْعِصْمَةَ فِي الْحَرَكَاتِ وَالسَّكَنَاتِ وَالْكَلِمَاتِ وَالْإِرَادَاتِ وَالْخَطَرَاتِ مِنَ الشُّكُوكِ وَالظُّنُونِ وَالْأَوْهَامِ السَّآتِرَةِ لِلْقُلُوبِ عَنْ مُطَالَعَةِ الْغُیُوبِ
Nas'āluka l-ʿiṣmata fi l-ḥarakati wa s-sakanāti wa l-kalimāti wa l-irādāti wa l-khaṭarāti mina sh-shukūki wa ẓ-ẓunūni wa l-awhāmi s-sātirati li-l-qulūbi ʿan muṭālaʿati l-ghuyūb.
2. We ask Your protection in movements and rests, in words and desires and thoughts; from the doubts, suppositions, and fancies that veil hearts from beholding things unseen.
فَقَدِ ﴿ٱبْتُلِيَ الْمُؤمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالًا شَدِیدًا، وَإِذْ یَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِینَ فِي قُلُوبِهِمْ مَّرَضٌ مَّا وَعَدَنَا اللهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا غُرُورًا﴾
Fa-qadi-btuliya l-mu'minūna wa zulzilū zilzālan shadīdan, wa idh yaqūlu l-munāfiqūna wa lladhīna fī qulūbihim maraḍun ma waʿadana Llāhu wa Rasūluhu illā ghurūrā.
3. For the believers have been tried, and mightily shaken and lo, the hypocrites and those with sickness in their hearts say: Allah and His Messenger have promised us nothing but delusion. [33:11-12].
فَثَبِّتْنَا وَانْصُرْنَا وَسَخِّرْ لَنَا ھذَا الْبَحْرَ كَمَا سَخَّرْتَ الْبَحْرَ لِمُوْسَى، وَسَخَّرْتَ النَّارَ لِإِبْرَاهِیمَ، وَسَخَّرْتَ الْجِبَالَ وَالْحَدِیدَ لِدَاوُدَ، وَسَخَّرْتَ الرِّیحَ وَالشَّیَاطِینَ وَالْجِنَّ لِسُلَیْمَانَ
Fa thabbitnā wa-nṣurnā wa sakhkhir lanā hadha l-baḥra kamā sakhkharta l-baḥra li-Mūsā, wa sakhkharta n-nāra li-Ibrāhīma, wa sakhkharta l-jibāla wa l-ḥadīda li-Dāwūda, wa sakhkharta r-rīḥa wa sh-shayāṭīna wa l-jinna li-Sulaymān.
4. So make us steadfast, give us victory, and subject to us this sea, as You subjected the sea to Moses, the fire to Abraham, the mountains and Iron to David, the wind and demons and jinn to Solomon.
وَسَخِّرْ لَنَا كُلَّ بَحْرٍ هُوَ لَكَ فِي الْأَرْضِ وَالسَّمَآءِ وَالْمُلْكِ وَالْمَلَكُوتِ، وَبَحْرَ الدُّنْیَا وَبَحْرَ الْآخِرَةِ، وَسَخِّرْ لَنَا كُلَّ شَيْءٍ، يَا مَنْ بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ
Wa sakhkhir lanā kulla baḥrin huwa laka fi l-arḍi wa s-samā'i wa l-mulki wa l-malakūti, wa baḥra d-dunyā wa baḥra l-ākhirati, wa sakhkhir lanā kulla shay'in, ya man bi yadihi malakūtu kulli shay'.
5. Subject to us every sea You possess, in the earth and the sky, the kingdom and the dominion, the sea of this life and the sea of the life to come. Subject to us everything, O You in whose hand is dominion of everything.
﴿كٓهٰيٰعٓصٓ﴾ (٣)
Kāf Hā Yā ʿAyn Sād, (x3).
6. Kāf Hā Yā ʿAyn Sād. (Three times)
[19:1]
اُنْصُرْنَا فَاِنَّكَ خَیْرُ النَّاصِرِینَ، وَافْتَحْ لَنَا فَإِنَّكَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ، وَاغْفِرْ لَنَا فَإِنَّكَ خَیْرُ الْغَافِرِینَ، وَارْحَمْنَا فَاِنَّكَ خَیْرُ الرَّاحِمِینَ، وَارْزُقْنَا فَاِنَّكَ خَیْرُ الرَّازِقِینَ، وَاهْدِنَا وَنَجِّنَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِینَ
Unṣurnā fa innaka khayru n-Nāṣirīna, wa-ftaḥ lanā fa innaka khayru l-Fātiḥīna, wa-ghfir lanā fa innaka khayru l-Ghāfirīna, wa-rḥamnā fa innaka khayru r-Rāḥimīna, wa-rzuqnā fa innaka khayru r-Rāziqīna, wa-hdinā wa najjinā mina l-qawmi ẓ-ẓālimīn.
7. Give us victory, for You are the best who give victory. Clear our vision, for You are the best who clear visions. Forgive us, for You are the best of forgivers. Have mercy on us, for You are the best of the merciful. Give us sustenance, for You are the best of providers. Guide us, and save us from the wrongdoing folk.
وَهَبْ لَنَا رِیحًا طَیِّبَةً كَمَا هِيَ فِي عِلْمِكَ، وَانْشُرْهَا عَلَيْنَا مِنْ خَزَآئِنِ رَحْمَتِكَ، واحْمِلْنَا بِهَا حَمْلَ الْكَرَامَةِ مَعَ السَّلَامَةِ وَالْعَافِیَّةِ فِي الدِّینِ وَالدُّنْیَا وَالْآخِرَةِ، إِنَّكَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِیرٌ
Wa hab lanā rīḥan ṭayyibatan kamā hiya fī ʿilmika, wa-nshurhā ʿalaynā min khazā'ini raḥmatika, wa-ḥmilnā bihā ḥamla l-karāmati maʿa s-salāmati wa l-ʿāfiyati fi d-dīni wa d-dunyā wa l-ākhirati, innaka ʿalā kulli shay'in Qadīr.
8. Give us a goodly wind, as may be in Your knowledge; loose it upon us from the storehouses of Your mercy; and carry us upon it in honour, with safety and wellbeing in our religion, in our life in this world, and in the world to come. Truly, You have power over all things.
اللَّهُمَّ یَسِّرْ لَنَا أُمُورَنَا مَعَ الرَّاحَةِ لِقُلُوبِنَا وَأَبْدَانِنَا وَالسَّلَامَةِ وَالْعَافِيَةِ فِي دِينِنَا وَدُنيَانَا، وَكُنْ لَنَا صَاحِبًا فِي سَفَرِنَا وَخَلِیفَةً فِي أَهْلِنَا، وَاطْمِسْ عَلَىٰ وُجُوهِ أَعْدَآئِنَا وَامْسَخْهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَلَا یَسْتَطِیعُونَ الْمُضِيَّ وَلَا الْمَجِيءَ إِلَیْنَا
Allāhumma yassir lanā umūrana maʿa r-rāḥati li qulūbinā wa abdāninā wa s-salāmati wa l-ʿāfiyati fī dīninā wa dunyānā, wa kun lanā Ṣāḥiban fī safarinā wa khalīfatan fī ahlinā, wa-ṭmis ʿalā wujūhi aʿdā'inā wa-msakhhum ʿalā makānatihim falā yastaṭīʿūna l-muḍiyya wa la l-majī'a ilaynā.
9. O Allah, give us ease in our affairs, with peace for our hearts and bodies, and safety and wellbeing in our worldly life and our religion. Be our companion in our travels, and keep watch over our families in our stead. Blot out the faces of our enemies, and fix them where they stand, so they can neither move nor reach us.
﴿وَلَوْ نَشَآءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰ أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ، وَلَوْ نَشَآءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ﴾
Wa law nashā'u la-ṭamasnā ʿalā aʿyunihim fa-stbaqū ṣ-ṣirāṭa fa-annā yubṣirūna, wa law nashā'u la masakhnāhum ʿalā makānatihim fama-staṭāʿū muḍiyyan wa lā yarjiʿūn.
10. Had We willed, We would have blotted out their eyes; and they would race to the path, but how should they see? Or had We willed, We would have fixed them where they stood, so they neither could go forward, nor return.
[36:66-67]
﴿يٰسٓ، وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ، إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ، عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ، تَنْزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ، لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَّآ أُنْذِرَ اٰبَآؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ، لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَىٰ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ، إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلَالًا فَهِيَ إِلَى الْأَذْقَانِ فَهُمْ مُّقْمَحُونَ، وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ﴾
Yā Sīn, wa l-Qur'āni l-Ḥakīmi, innaka la-mina l-mursalīna, ʿalā ṣirāṭin mustaqīm, tanzīla l-ʿAzīzi r-Raḥīmi, li-tundhira qawman mā undhira ābā'uhum fa-hum ghāfilūna, la-qad ḥaqqa l-qawlu ʿalā aktharihim fa-hum lā yu'minūna, innā jaʿalnā fī aʿnāqihim aghlālan fa-hiya ila l-adhqāni fa-hum muqmaḥūna, wa jaʿalnā min bayni aydīhim saddan wa min khalfihim saddan fa-aghshaynāhum fa-hum lā yubṣirūn.
11. Yā Sīn. By the Wise Qur’an, truly you are of the messengers, upon a straight path. This is a revelation of the Almighty, the Merciful; that you might warn a people whose forefathers were not warned, so they heed not. Already has sentence been passed against most of them, so they believe not. Verily We have placed shackles on their necks, even up to the chins, so they bend not. And We have placed a barrier before them, and a barrier behind them, and enshrouded them, so that they see not.
[36:1-9]
شَاهَتِ الْوُجُوهُ (٣)
Shāhati l-wujūh. (x3)
12. Disfigured be those faces! (Three times)
﴿وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَیُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا﴾
Wa ʿanati l-wujūhu li-l-Ḥayyi l-Qayyūmi wa qad khāba man ḥamala ẓulmā.
13. And faces shall be humbled before the Eternal Living, the All-Sustaining; while whoever bears wrongdoing shall have failed.
[20:111]
طٰسٓ، حٰمٓ، عٓسٓقٓ
Ṭā Sīn, Hā Mīm, ʿAyn Sīn Qāf.
14. Ṭā Sīn, Hā Mīm, ʿAyn Sīn Qāf.
﴿مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ، بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَّا يَبْغِيَانِ﴾
Maraja l-baḥrayni yaltaqiyāni, baynahumā barzakhun lā yabghiyān.
15. He has loosed the two seas; they come together, but between them is a barrier they do not cross. [55:19-20]
حٰمٓ (٧)
Hā Mīm (x7)
16. Hā Mīm. (Seven times)
حُمَّ الْأَمْرُ وَجَآءَ النَّصْرُ فَعَلَیْنَا لَا يُنْصَرُونَ
Ḥumma l-amru, wajā'a n-naṣru fa ʿalaynā lā yunṣarūn.
17. The matter is done, the victory come. Against us they shall not be helped.
﴿حٰمٓ، تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ، غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ لَآ إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ إِلَيْهِ الْمَصِيرُ﴾
Hā Mīm, tanzīlu l-Kitābi mina Llāhi l-ʿAzīzi l-ʿAlīmi, Ghāfiri dh-dhanbi wa qābili t-tawbi shadīdi l-ʿiqābi dhi ṭ-ṭawli lā ilāha illa Huwa ilayhi l-maṣīr.
18. Ha Mim. The revelation of the Book from Allah, the Almighty, the All-Knowing: Forgiver of Sins, Accepter of Repentance, Terrible in Punishment, Infinite in Bounty: no god is there but He; unto Him is the final becoming.
[40:1-3]
بِسْمِ اللهِ بَابُنَا
Bismi Llāhi bābunā.
19. Bismi Llāh is our door.
تَبَارَكَ حِیطَانُنَا
Tabāraka ḥīṭānunā.
20. Tabāraka our walls.
يٰسٓ سَقْفُنَا
Yā Sīn saqfunā.
21. Yā Sīn our roof.
كٓهٰیٰعٓصٓ كِفَایَتُنَا
Kāf Hā Yā ʿAyn Sād kifāyatunā.
22. Kāf Hā Yā ʿAyn Sād our sufficiency.
حٰمٓ عٓسٓقٓ حِمَایَتُنَا
Hā Mīm ʿAyn Sīn Qāf ḥimāyatunā.
23. Hā Mīm ʿAyn Sīn Qāf our protection.
﴿فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللهُ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ﴾ (٣)
Fa-sayakfīkahumu Llāhu wa Huwa s-Samīʿu l-ʿAlīm. (x3)
24. Allah will suffice you against them, and He is the All-Hearing, the All-Knowing. (Three times)
[2:137]
سِتْرُ الْعَرْشِ مَسْبُولٌ عَلَیْنَا، وعَيْنُ اللهِ نَاظِرَةٌ إِلَیْنَا، بِحَوْلِ اللهِ لَا یُقْدَرُ عَلَیْنَا
Sitru l-ʿArshi masbūlun ʿalayna, wa ʿaynu Llāhi nāẓiratun ilaynā, bi-ḥawli Llāhi lā yuqdaru ʿalaynā.
25. The veil of the Throne has been dropped over us; the eye of Allah is gazing upon us; by the power of Allah none shall overcome us.
﴿وَاللهُ مِن وَرَآئِهِم مُّحِيطٌ، بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَّجِيدٌ، فِي لَوْحٍ مَّحْفُوظٍ﴾
Wa Llāhu min warā'ihim muḥīṭun, bal Huwa Qur'ānun Majīdun, fī lawḥin Maḥfūẓ.
26. And Allah encompasses them from behind: Nay, it is a noble recitation, in a guarded tablet.
[85:20-22]
﴿فَاللهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ﴾ (٣)
Fa-Llāhu khayrun Hāfiẓan wa Huwa Arḥamu r-Rāḥimīn. (x3).
27. For Allah is best as protector, and He is the Most Merciful of the merciful. (Three times)
[12:64]
﴿إِنَّ وَلِيِّيَ اللهُ الَّذِي نَزَّلَ الْكِتَابَ وَهُوَ يَتَوَلَّى الصَّالِحِينَ﴾ (٣)
Inna waliyyiya Llāhu lladhī nazzala l-Kitāba wa Huwa yatawalla ṣ-ṣāliḥīn. (x3).
28. Verily, Allah is my Patron, He who revealed down the Book; and He looks after the righteous. (Three times)
[7:196]
﴿حَسْبِيَ اللهُ لَا إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ﴾ (٣)
Ḥasbiya Llāhu lā ilāha illā Huwa ʿalayhi tawakkaltu wa Huwa Rabbu l-ʿArshi l-ʿAẓīm. (x3)
29. Allah is my Sufficiency, there is no god but He; on Him I rely, and He is Lord of the Mighty Throne. (Three times)
[9 :129]
بِسْمِ اللهِ الَّذِي لَا یَضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَآءِ وَهُوَ السَّمِیعُ الْعَلِيمُ (٣)
Bismi Llāhi lladhī lā yaḍurru maʿa-smihi shay'un fi l-arḍi wa lā fi s-samā'i wa Huwa s-Samīʿu l-ʿAlīm. (x3).
30. In the name of Allah, against whose Name nothing can cause harm in the earth nor the sky; and He is the All-Hearing, the All-Knowing.
أَعُوذُ بكَلِمَاتِ اللهِ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ (٣)
Aʿūdhu bi kalimāti Llāhi t-tāmmāti min sharri mā khalaq. (x3).
31. I seek refuge in the Perfect Words of Allah from the evil of that which He has created. (Three times)
وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللهِ الْعَلِيِّ الْعَظِیمِ (٣)
Wa lā ḥawla wa lā quwwata illā bi-Llāhi l-ʿAliyyi l-ʿAẓīm. (x3)
32. There is no power, and no strength, save by Allah, the High, the Great. (Three times)
وَصَلَّى اللهُ عَلَىٰ سَیِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَىٰ آلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلَّمَ
Wa ṣalla Llāhu ʿalā Sayyidinā Muḥammadin wa ʿalā ālihi wa ṣaḥbihi wa ṣallam.
33. And may Allah bless our master Muhammad and his family and his companions and grant them peace.



Audhubillahiminash-shaytanir rajeem.
Bismillahir rahmanir raheem.
Ya Allahu, Ya 'Aliyyu, Ya 'Adheemu, Ya Haleemu, Ya 'Aleem.
Anta rabbi, wa 'ilmuka hasbi, fa ni'mar-rabbu rabbi, wa ni'mal hasbu hasbi,
tan-suru man tashaa-u wa antal 'azeezur raheem.
Nas-alukal 'ismata fil harakati was-sakanati wal kalimati wal iradati wal
khatarati minash-shukuki wa-dhununi wal awhamis-satirati lil qulubi 'an
mutala'atil ghuyub.
Faqadib tuliyal mu'minoona wa zulzilu zilzalan shadeeda.
Wa idh "yaqulul munafiquna wal-ladheena fi qulubihim maradun ma
wa'adanallahu wa rasuluhu illa ghurura."
Fa thibbitna wan-surna wa sakh-khir lana hadhal bahr, kama sakh-khartal
bahra li Musa, wa sakh-khartan nara li Ibrahim. Wa sakh-khartal jibaala wal
hadeeda li Dawud. Wa sakh-khartar reeha wash-shayatina wal jinna li
Sulayman. Wa sakh-khir lana kulla bahrin huwa laka fil ardi was-samaa-i wal
mulki wal malakut. Wa bahrad-dunya, wa bahral akhira. Wa sakh-khir lana
kulla shay-in ya man bi yadihi malakutu kulli shay.
"Kaf ha ya 'ain sad.
Kaf ha ya 'ain sad.
Kaf ha ya 'ain sad."
Unsurna fi-innaka khayrun-nasireen.
Waf-tah lana fi-innaka khayrul fatiheen.
Wagh-fir lana fi-innaka khayrul ghafireen.
War-hamna fi-innaka khayrur-rahimeen.
War-zuqna fi-innaka khayrur-raziqeen.
Wahdina wanajjina minal qawmidh-dhalimeen.
Wa hab lana reehan tayyibatan kama hiya fi 'ilmik.
Wan-shurha 'alayna min khazaaini rahmatik.
Wahmilna biha hamlal karamati ma'assalamati wal 'afiyati fid-deeni wad-dunya
wal akhira. Innaka 'ala kulli shayin qadeer.
Allahumma yassir lana umurana ma'arrahati li qulubina wa abdanina
was-salamati wal 'afiyati fi dunyana wa deenina. Wa kul-lana sahiban fi
safarina wa khaleefatan fi ahlina. Wat-mis 'ala wujuhi a'daaina. Wam-sakh
hum 'ala makanatihim fala yasta-ti'unal mudiyya walal majiyya ilayna.
"Wa law nashaa-u latamasna 'ala a'yunihim fas-tabaqus-sirata fa-anna
yubsiroon. Wa law nashaa-u lamasakh nahum 'ala makanatihim famas-tata'u
mudiyyaw-wa la yarji'oon."
"Ya seen. Wal Qur'aanil hakeem. Innaka laminal mursaleen. 'Ala
siratim-mustaqeem. Tanzeelal 'azeezir-raheem. Li tunzira qawmam-ma undhira
aabaa-uhum fahum ghafiloon. Laqad haqqal qawlu 'ala ak-tharihim fahum la
yu'minoon. Inna ja'alna fi a'naqihim aghlalan fa hiya ilal adhqani fahum
muqmahoon. Wa ja'alna mim-bayni aydihim saddaw-wa min khalfihim saddan
fa-agh shaynahum fahum la yubsiroon."
Shaahatil wujooh.
Shaahatil wujooh.
Shaahatil wujooh.
"Wa 'anatil wujoohu lil hayyil qayyumi wa qad khaba man hamaladhulma."
"Ta seen. Ha meem. 'Ain seen qaaf."
"Marajal bahrayni yaltaqiyaan. Baynahuma barzakhul-la yabghiyan."
"Ha meem. Ha meem. Ha meem. Ha meem. Ha meem. Ha meem. Ha meem."
Hummal amru wa ja-an-nasru fa'alayna la yunsaroon.
"Ha meem. Tanzeelul kitabi minallahil 'azeezil 'aleem. Ghafiridh-dhambi wa
qabilit-tawbi shadeedil 'iqabi dhit-tawli la ilaha illa huwa ilayhil
maseer."
Bismillahi, baabuna. Tabaraka, hitanuna. Ya seen, saqfuna.
Kaf Ha Ya 'Ain Sad, kifayatuna. Ha Meem 'Ain Seen Qaaf, himayatuna.
"Fasayakfikahumullahu wa huwas-sami'ul 'aleem.
Fasayakfikahumullahu wa huwas-sami'ul 'aleem.
Fasayakfikahumullahu wa huwas-sami'ul 'aleem."
Sitrul 'arshi masbulun 'alayna, wa 'ainullahi nadhiratun ilayna, bi
hawlillahi la yuqdaru 'alayna. Wallahu miw-waraaihim muheet. Bal huwa
Qura'anum-majeed. Fi lawhim-mahfoodh.
"Fallahu khayrun hafidhaw-wa huwa arhamur-rahimeen.
Fallahu khayrun hafidhaw-wa huwa arhamur-rahimeen.
Fallahu khayrun hafidhaw-wa huwa arhamur-rahimeen."
"Inna waliy-yiyallahul-ladhee nazzalal kitaba wa huwa yatawallas-saliheen."
"Inna waliy-yiyallahul-ladhee nazzalal kitaba wa huwa yatawallas-saliheen."
"Inna waliy-yiyallahul-ladhee nazzalal kitaba wa huwayatawallas-saliheen."
"Hasbiyallahu la ilaha illa huwa 'alayhi tawakkaltu wa huwa rabbul 'arshil
'adheem
Hasbiyallahu la ilaha illa huwa 'alayhi tawakkaltu wa huwa rabbul 'arshil
'adheem."
"Hasbiyallahu la ilaha illa huwa 'alayhi tawakkaltu wa huwa rabbul 'arshil
'adheem."
Bismillahil ladhee la yadurru ma'asmihi shayun fil ardi wa la fis-samaa-i wa
huwas-sami'ul 'aleem.
Bismillahil ladhee la yadurru ma'asmihi shayun fil ardi wa la fis-samaa-i wa
huwas-sami'ul 'aleem.
Bismillahil ladhee la yadurru ma'asmihi shayun fil ardi wa la fis-samaa-i wa
huwas-sami'ul 'aleem.
Audhu bi kalimatillahit-taammati min sharri ma khalaq.
Audhu bi kalimatillahit-taammati min sharri ma khalaq.
Audhu bi kalimatillahit-taammati min sharri ma khalaq.
Wa la hawla wa la quwwata illa billahil 'aliyyil 'adheem.
Wa la hawla wa la quwwata illa billahil 'aliyyil 'adheem.
Wa la hawla wa la quwwata illa billahil 'aliyyil 'adheem.
Wa sallallahu 'ala sayyidina Muhammadiw-wa 'ala aalihi wa sahbihi wa sallim.



Bir tarikata mensup olsun veya olmasın bütün Müslümanlarca çok geniş kabul gören ve sık sık okunan Salât-ı Meşîşiyye adlı salavât-ı şerif, Şazeli tarikatının pîri Ebu'l-Hasan eş-Şazeli'nin (ö.1258) mürşidi Şeyh Abdüsselam b. Meşîş'e (ö.1228) aittir.

Bu salavat başka tarikatların şeyhlerince kendi dervişlerine günlük görev olarak verilmiş ve tarikat mensubu olmayanlarca da "sevab için" okunagelmiştir.

İstanbul'da Ramazan ve kandil gecelerinde, sünnet, nişan, düğün, doğum gibi günlük vesilelerle ve bazı tarikatlarda hilafet törenlerinde topluca Salat-ı Meşişiyye ve Delail-i hayrat okunmuştur.


Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl), İstanbul: İnsan yay. 2. bs. 2004, s. 610

İbn Meşîş, daha çok salavâtıyla tanınır. Bu salavât gerek ifadesindeki berraklık ve gerekse taşıdığı manalar açısından, hemen bütün İslâm dünyasında tanınan ve okunan bir klasiktir.

Hüseyin Vassâf (1872-1929) bu salavât için “kalîlü’l-lafz, kesîrü’l-ma’nâ bir salavât-ı şerifedir, hakâyık-ı tevhîdi câmi’ bir hazîne-i tevhîddir” der. (Sefine-i Evliya, c. 3, s. 20) Yani sözce az ama anlamca çok, üstelik tevhidin hakikatlerini içeren başlı başlına bir hazinedir.

Salavâtı şerh edenlerin de ittifakla vurguladıkları husus, İbn Meşîş salavâtının insanı hayrete sevk eden bir üslubu bulunduğu, bu üslubun beşerî, yani mülk âlemine ait cüz’î manaların değil, eşyanın hakikatine, yani melekût âlemine ait küllî manaların bir ifadesi olduğudur.

Tasavvuf kültüründe ilham mahsulü sayılan ve bundan kuşku duyulmayan İbn Meşîş salavâtının, insanın hakikate ehil olması yolunda mühim bir seviyeye işaret ettiği, insanı ruhen geliştirdiği ve insanın manevî yükselişine her yönden katkı sağladığı kabul edilir. Çünkü salavât câmi’dir, yani tasavvufun amaç edindiklerini kapsar ve insanın hakikat uğruna ifade edebileceklerini en güzel şekilde dile getirir.

Salavâtı şerh edenlerden Harrûbî, herkesin Hz. Peygamber’e hitap edişi ve ona kulak verişinin Hz. Peygamber’e has kılınmış hususlara marifeti ve yakınlığı nisbetinde olduğunu söyler: Öyleyse İbn Meşîş’in Hz. Peygamber’e hitabı, salavâttaki ibarelerin ihtiva ettiği yüce hakikatlerden ötürü onu marifette makamının yüksekliğinin, ona muhabbette doğruluk ve samimiyetinin, ona kavuşma ve yakınlıktaki yetkinliğinin bir ifadesi sayılır. Harrûbî diyor; “Ömrüme yemin olsun ki bu salavât Hz. Peygamber’in sahip bulunduğu ve ifadesi kabil olmayan hakikatlerin incelikli bir anlatımıdır, hayret verici sırlar ve garip manalar bu salavâtta dile gelmişlerdir.”

Salavâtın her gün sabah ve akşam namazlarından sonra birer defa yada her gün akşam ve yatsı namazlarından sonra üçer defa okunması, üzerinde tefekkür edilmesi, bir hacet varsa salavât okunurken hatıra getirilmesi önemli görülmüştür. Bununla birlikte manevî eğitimin veya kişinin bulunduğu mertebenin şartlarına göre okunma biçimleri de vardır. (Bkz. Nebhânî, Efdalü’s-Salavât, s. 63)

Salavâtın şarihlerinden Lâlezârî, bu salavâtın ahlakî güzelliklere erişmek için büyük bir vesile olduğunu, feyiz ve bereketlere erdirdiğini özellikle vurgular.


الصلاة المشيشية
لسيدي عبد السلام بن مشيش رحمه الله تعالى
اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مَنْ مِنْهُ انْشَقَّتِ الأَسْرَارُ وَانْفَلَقَتِ الأَنْوَارُ وَفِيْهِ ارْتَقَتِ الحَقَائِقُ وَتَنَزَّلَتْ عُلُومُ آدَمَ فَأعْجَزَ الخَلائِقِ، وَلَهُ تَضَآءَلَتِ الفُهُومُ فلَمْ يُدْرِكْهُ مِنَّا سَابِقٌ ولا لاحِقٌ، فرِيَاضُ المَلَكُوتِ بِزَهْرِ جَمَـالِهِ مُونِقَة، وَحِيَاضُ الجَبَروْتِ بِفَيْضِ أَنْوَارِه مُتَدَفِقَة، وَلا شَيءَ إلا وَهُوَ بِهِ مَنُوطٌ، إذْ لَوْلا الوَاسِطَةُ لَذَهَبَ كَما قيلَ المَوْسُوطُ، صَلَوةً تَلِيقُ بِكَ مِنْكَ إِلَيْهِ كَمَا هُوَ أَهْلُهُ، اَللَّهُمَّ إنَّهُ سِرُّكَ الجامِعُ الدَّآلُّ عَلَيْكَ، وَحِجابُكَ الأَعْظَمُ القَآئِمُ لَكَ بَيْنَ يَدَيْكَ، اَلّلهُمَّ أَلحِقْني بِنَسَبِهِ، وَحَقِّقْني بِحَسَبِهِ وَعَرِّفني إيَّاهُ مَعْرِفَةً أَسْلَمُ بِهَا مِنْ مَوَارِدِ الجَهلِ وَأَكْرَعُ بَهَا مِنْ مَوَارِدِ الفَضْلِ، وَاحْمِلْني عَلَىْ سَبيلِهِ إلى حَضْرَتِهِ حَمْلاً مَحْفُوفَاً بنُصْرَتِكَ وَاقْذِفْ بي عَلَى البَاطِلِ فَأَدْمَغَهُ، وَزُجَّ بِي فيِ بِحارِ الأَحَدِيَّةِ وَانْشُلْني مِنْ أَوْحَالِ التَّوْحِيدِ وَأَغْرِقْني فيِ عَيْنِ بَحْرِ الوَحْدَةِ حَتَّى لاَ أرَى وَلا أسْمَعَ وَلا أَجِدَ وَلاَ أُحِسَّ إِلاَّ بِها وَاجْعَلِ الحِجَابَ الأعْظَمَ حَيَاةَ رُوحِي ورُوحَهُ سِرَّ حَقِيقَتي وَحَقيقَتَهُ جَامِعَ عَوَالمي بِتَحقيقِ الحَقِّ الأوَّلِ يَاأَوَّلُ يَاآخِرُ يَاظَاهِرُ يَاباطِنُ،  اِسْمَعْ نِدَآئي بِمَا سَمِعْتَ بِهِ نِدآءَ عَبْدِكَ زَكَرِيَّا، وَانْصُرْني بِكَ لَكَ، وَأَيِّدْني بِكَ لَكَ، وَاجْمَعْ بَيْنِي وَبَيْنَكَ وَحُلْ بَينيْ وَبَيْنَ غَيْرِكَ، { اَللَّه ● اَللَّه ● اَللَّه } ، (إنَّ الذيْ فَرَضَ عَلَيْكَ القُرآنَ لَرادُّكَ إلَى مَعَادٍ) -ثلاثا-(رَبَّنا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَداً)– ثلاثاً


أعوذ بالله من الشيطان الرجيم

بسم الله الرحمن الرحيم

اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مَنْ مِنْهُ انْشَقَّتِ الأسْرَارُ، وَانْفَلَقَتِ الأنْوَارُ، وَفِيهِ ارْتَقَتِ الْحَقَائِقُ، وَتَنَزَّلَتْ عُلُومُ آدَمَ فَأعْجَزَ الْخَلاَئِقِ، وَلَهُ تَضَاءَلَتِ الْفُهُومُ فَلَمْ يُدْرِكْهُ مِنَّا سَابِقٌ وَلاَ لاَحِقٌ، فَرِيَاضُ الْمَلَكُوتِ بِزَهْرِ جَمَالِهِ مُونِقَةٌ، وَحِيَاضُ الْجَبَرُوتِ بِفَيْضِ أنْوَارِهِ مُتَدَفِّقَةٌ، وَلاَ شَيْءَ إِلاً وَهُوَ بِهِ مَنُوطٌ، إِذ لَوْلاَ الْوَاسِطَةُ لَذَهَبَ - كَمَا قِيلَ - الْمَوْسُوطُ، صَلاَةً تَلِيقُ بِكَ مِنْكَ إِلَيْهِ كَمَا هُوَ أهْلُهُ .

اللَّهُمَّ إِنَّهُ سِرُّكَ الْجَامِعُ الدَّالُ عَلَيْكَ، وَحِجَابُكَ الأعْظَمُ الْقَائِمُ لَكَ بَيْنَ يَدَيْكَ.

اللَّهُمَّ ألْحِقْنِي بِنَسَبِهِ، وَحَقِّقْنِي بِحَسَبِهِ، وَعَرِّفْنِي إِيَّاهُ مَعْرِفَةً أسْلَمُ بِهَا مِنْ مَوَارِدِ الْجَهْلِ، وَأكْرَعُ بِهَا مِنْ مَوَارِدِ الْفَضْلِ، وَاحْمِلْنِي عَلَى سَبِيلِهِ إِلَى حَضْرَتِكَ، حَمْلاً مَحْفُوفاً بِنُصْرَتِكَ.

وَاقْذِفْ بِيَ عَلَى الْبَاطِلِ فَأدْمَغَهُ، وَزُجَّ بِي فِي بِحَارِ الأحَدِيَّةِ، وَانْشُلْنِي مِنْ أوْحَالِ التِّوْحِيد، وَأغْرِقْنِي فِي عَيْنِ بَحْرِ الْوَحْدَةِ حَتَّى لاَ أرَى وَلاَ أسْمَعَ وَلاَ أجِدَ وَلاَ أُحِسَّ إِلاً بِهَا، وَاجْعَلِ الْحِجَابَ الأعْظَمَ حَيَاةَ رُوحِي، وَرُوحِهِ سِرَّ حَقِيقَتِي، وَحَقِيقَتِهِ جَامِعَ عَوَالِمِي، بِتَحْقِيقِ الْحَقِّ الأوَّلِ ..

يَا أوَّلُ يَا آخِرُ .. يَا ظَاهِرُ يَا بَاطِنُ.. اسْمَعْ نِدَائِي بِمَا سَمِعْتَ نِدَاءَ عَبْدِكَ زَكَرِيَّا ..

وَانْصُرْنِي بك لَكَ

وَأيِّدْنِي بِكَ لَكَ

وَاجْمَعْ بَيْنِي وَبَيْنَكَ

وَحُلْ بَيْنِي وَبَيْنَ غَيْرِكَ

(الله، الله، الله)

(إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادِ)

(رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وهيئ لَنَا مِنْ أمْرِنَا رَشَدا)(ثلاثاً).

(إِنَّ الله وَمَلاَئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيماً).

Salat-ı Meşişiyye (Latin harfleriyle okunuşu)

Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm, Bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm.

Allahümme salli alâ men minhü’n-şekkati’l-esraru, ve’l-felekati’l-envâru, ve fîhi’r-tekati’l-hakâiku, ve tenezzelet ulûmü âdeme fea’ceze’l-halâıka, ve lehü tezâeleti’l-fühûmü felem yudrikhü minnâ sâbikun velâ lâhikun, feriyâzu’l-melekûti bi-zehri cemâlihi mûnikatün, ve hıyâzu’l-ceberûti bi-feyzi envârihi mütedeffikatün, vela şey’e illâ vehüve bihi menûtun, iz levle’l-vâsitatü lezehebe kemâ kîle’l-mevsûtu, salâten telîku bike minke ileyhi kemâ hüve ehlühü.

Allahümme innehü sirruke’l-câmiu’d-dâllu aleyke, ve hicâbüke’l-a’zemu’l-kaaimu leke beyne yedeyke. Allahümme’l-hıknî bi-nesebihi, ve hakkıknî bi-hasebihi ve arrifnî iyyâhü ma’rifeten eslemü bihâ min mevâridi’l-cehli, ve ekrau bihâ min mevâridi’l-fazli, vahmilnî alâ sebîlihi ilâ hazretike, hamlen mahfûfen binusretike vakzif bî ale’l-bâtıli fe’edmeguhu, ve zücce bî fî bihâri’l-ehadiyyeti, venşulnî min evhâli’d-tevhîdi, ve ağriknî fî ayni bahri’l-vahdeti, hatta lâ erâ velâ esmea velâ ecide velâ uhisse illâ bihâ, vec’ali’l-hicâbe’l-a’zeme hayâte rûhî, ve rûhahü sirra hakîkatî, ve hakîkatehü câmia avâlimî, bi-tahkîkı’l-hakkı’l-evveli.

Yâ Evvelü, Yâ Âhiru, Yâ Zâhiru, Yâ Bâtınü.

İsme’ nidâî bimâ semi’te bihi nidâe abdike Zekeriyyâ,

vensurnî bike leke,

ve eyyidnî bike leke,

vecma’ beynî ve beynike,

ve hul beynî ve beyne gayrike.

Allâh, Allâh, Allâh.

İnnellezî feraza aleyke’l-Kur’âne lerâdduke ilâ meâdin.

“Rabbenâ âtinâ min ledunke rahmeten ve heyyi’ lenâ min emrinâ reşedâ.” (3 kere okunacak)

“İnnallâhe ve melâiketehü yüsallûne ale’n-nebiyyi yâ eyyühellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ.”


Çok geniş kitlelere yayılmış olan Delâilü'l-Hayrât isimli evrad, Şazeliyye'nin Cezûlî Kolu'nu kuran Fazlı Ebu Abdullah Muhammed b. Süleyman el-Cezûlî (ö.1465) tarafından biraraya getirilmiştir.

Halk arasında Delail-i Şerif olarak bilinen bu salavat-ı şerif mecmuası, bir tarikata mensup olsun-olmasın bütün Müslümanlarca yaygın bir şekilde okunmuştur.

1, 2, 7 günlük periyotşarla Delail okuma halk arasında, özellikle de çocuklarını büyütmüş büyükanneler arasında yaygınlığını korumuştur.

İstanbul'da Ramazan ve kandil gecelerinde, sünnet, nişan, düğün, doğum gibi günlük vesilelerle ve bazı tarikatlarda hilafet törenlerinde topluca Salat-ı Meşişiyye ve Delail-i hayrat okunmuştur.

Kasîdetü'l-Bürde, Mısırlı âlim ve Şazelî tarikatı müntesibi Muhammed b. Saîd el-Busîrî (ö. 695/1296) tarafından Hz. Peygamber (sas) için yazılmıştır.
Kasîde-i Bürde’nin muhtevasında, sevgiliye özlem, nefisten şikayet, Asıl adı, el-Kevâkibü’d-dürriyye fî medhi hayri’l-beriyye'dir. Kafiye harfi "mim" olduğu için el-Kasîdetü'l-mîmiyye, şairin tutulduğu hastalıktan kurtulmasına vesile olduğu için de Kasîdetü'l-bürde diye meşhur olmuştur. Ancak Ka'b b. Züheyr'in kasidesi de aynı adla anıldığın bu durum bazen karışıklığa sebep olmaktadır.
Kaside şöhretini, taşıdığı sanat değerinden ziyade, şairin hayatının bir döneminde geçirdiği felçten kurtulmasına vesile olduğuna dair rivayete borçludur. Rivayete göre, felç geçirdiğinde bir akşam, kendisine şifa vermesi için Allah'a dua eden şair rüyasında Hz. Peygamber'i görür. Resul-i Ekrem ondan kendisi için yazdığı bu kasideyi okunmasını ister. Bûsîrî bu kasideyi okurken Resulullah onu sonuna kadar dinler. Bitince de hırkasını (bürde) çıkarıp şairin üstüne örter ve eliyle vücudunun felçi kısımlarını sıvazlar. Busiri uykudan uyanınca vücudunda felçten eser kalmadığıı farkeder. Bu rüya hadisesinin halk arasında yayılmasından sonra kaside Kasîdetü'l-bürde olarak üne kavuşmuştur.
Kasîde-i Bürde’nin muhtevasında, sevgiliye özlem, nefisten şikayet, Hz. Peygamber’e övgü, onun doğumu, mu’cizeleri, Kur’ân’ın fazileti, mirac mucizesi, cihadın önemi, günahlardan pişmanlık ve ümit, dua ve niyaz vardır.
Kasîdetü'l-Bürde en eski nüshalarında 160 beyit iken, sonrakilerden 165 beyte kadar ulaşmaktadır.
Bütün İslâm coğrafyasında tanınmış olan kasîde, başta Şazelî olmak üzere Nakşibendî, Kadirî ve Halvetî gibi tarikatlar tarafından benimsenmiş ve tekkelerde ilâhî ve evrad olarak okunmuştur.
Dini toplantılarda, mübarek gün ve gecelerde, sünnet, düğün, bayram ve cenaze merasimlerinde de okunagelmiştir.
İslam dünyasında Kasidetü'l-bürde kadar meşhur olan ve çok okunan, üzerine şerh, hâşiye, tahmîs, tesdîs, tesbî', taştîr ve nazîreler yazılan bir başka kaside yoktur. Bir araştırmaya göre toplam sayıları 330'u bulmaktadır.
Kasîde’nin 140. beyitten itibaren hastalara (özellikle felçlilere) şifa maksadıyla yedi gün süreyle okunması okunması adet olmuştur.
Türk dinî mûsikîmizin Arapça sözlü şuğullerinden olan Kasîdetü'l-Bürde’nin bir okunuşu, Recep Uslu tarafından derlenerek notaya alınmıştır.

İmam Muhammed b. Said el-BÛSÎRÎ (ö.695/1296), Hz. Peygamber'e (sas) yazdığı kasidelerle üne kavuşmuş sufi şairdir. Şâzelî tarikatının kurucusu Ebu'l-Hasan eş-Şâzelî'ye intisap etmiştir. Şeyhinin vefatından sonra onun yerine geçen Ebu'l-Abbas el-Mürsî'nin, İbn Ataullah el-İskenderî ile birlikte en gözde müridiydi.

"Kasidetü'l-Bürde" ve "Kasidetü'l-hemziyye"nin yanı sıra el-Kasidetü'l-mudariyye fi's-salâti alâ hayri'l-beriyye adlı kasidesi de meşhurdur ve hemen hemen bütün evrad mecmualarında yer almaktadır.



Şâzelî Şeyhler

    SİLSİLE
    Abdüsselâm bin Meşîş
    Ebü'l-Hasan Şâzelî
    Ebü'l-Abbas Mürsî
    İbn Ataullah İskenderî
    Şeyh Muhammed Vefa
    Şeyh Ahmed Zerruk
    Şeyh Yusuf Fâsî
    Şeyh Muhammed Bûzîdî
    Şeyh Derkavî
    Şeyh Ahmed Alavî
    Şeyh Muhammed b. Yellis
    Şeyh Muhammed Hâşimî
    Şeyh Abdülkadir İsa
    Şeyh Sadeddin Murad
    Şeyh Hasan Arslan Aynî
    Şazeli Şeyhleri (Diğer)
    Şeyh Muhammed Zâfir
    MEŞHUR ŞÂZELÎLER
    Şâzeliyye'den Etkilenenler
    OSMANLI'DA Şâzelî Şeyhleri

Geniş bilgi için bkz. Mahmut Kaya, "Busiri, Muhammed b. Said", Diyanet İslam Aansiklopedisi, cilt: 6, s. 468-470





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply
#2
Arabic, Transliteration and Translation

اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَىٰ مَنْ مِنْهُ انْشَقَّتِ الْأَسْرَارُ ❁ وَانْفَلَقَتِ الْأَنْوَارُ ❁ وَفِيهِ ارْتَقَتِ الْحقَائِقُ ❁ وَتَنَزَّلَتْ عُلُومُ آدَمَ فَأَعْجَزَ الْخَلَائِقِ ❁ وَلَهُ تَضَاءَلَتِ الْفُهُومُ فَلَمْ يُدْرِكْهُ مِنَّا سَابِقٌ وَلَا لَاحِقٌ ❁ فَرِيَاضُ الْمَلَكُوتِ بِزَهْرِ جَمَالِهِ مُونِقَةٌ ❁ وَحِيَاضُ الْجَبَرُوتِ بِفَيْضِ أَنْوَارِهِ مُتَدَفِّقَةٌ ❁ وَلَا شَيْءَ إِلَّا وَهُوَ بِهِ مَنُوطٌ❁ إِذْ لَوْلَا الْوَاسِطَةُ لَذَهَبَ كَمَا قِيلَ الْمَوْسُوطُ ❁ صَلَاةً تَلِيقُ بِكَ مِنْكَ إِلَيْهِ كَمَا هُوَ أَهْلُهُ ❁ اَللَّهُمَّ إِنَّهُ سِرُّكَ الْجَامِعُ الدَّالُّ عَلَيْكَ ❁ وَحِجَابُكَ الْأَعْظَمُ الْقَائِمُ لَكَ بَيْنَ يَدَيْكَ ❁ اَللَّهُمَّ أَلْحِقْنِي بِنَسَبِهِ ❁ وَحَقِّقْنِي بِحَسَبِهِ ❁ وَعَرِّفْنِي إِيَّاهُ مَعْرِفَةً أَسْلَمُ بِهَا مِنْ مَوَارِدِ الْجَهْلِ ❁ وَأَكْرَعُ بِهَا مِنْ مَوَارِدِ الْفَضْلِ ❁ وَاحْمِلْنِي عَلىٰ سَبِيلِهِ إِلَىٰ حَضْرَتِكَ ❁ حَمْلًا مَحْفُوفًا بِنُصْرَتِكَ ❁ وَاقْذِفْ بِي عَلَى الْبَاطِلِ فَأَدْمَغَهُ ❁ وَزُجَّ بِي فِي بِحَارِ الْأَحَدِيَّةِ ❁ وَانْشُلْنِي مِنْ أَوْحَالِ التَّوْحِيدِ ❁ وَأَغْرِقْنِي فِي عَيْنِ بَحْرِ الْوَحْدَةِ ❁ حَتَّىٰ لَا أَرَىٰ وَلَا أَسْمَعَ وَلَا أَجِدَ وَلَا أُحِسَّ إِلَّا بِهَا ❁ وَاجْعَلِ الْحِجَابَ الْأَعْظَمَ حَيَاةَ رُوحِي ❁ وَرُوحَهُ سِرَّ حَقِيقَتِي ❁ وَحَقِيقَتَهُ جَامِعَ عَوَالِمِي بِتَحْقِيقِ الْحَقِّ الْأَوَّلِ ❁ يَا أَوَّلُ يَا آخِرُ يَا ظَاهِرُ يَا بَاطِنُ ❁ اِسْمَعْ نِدآئِي بِمَا سَمِعْتَ بِهِ نِدَآءَ عَبْدِكَ زَكَرِيَّا ❁ وَانْصُرْنِي بِكَ لَكَ ❁ وَأَيِّدْنِي بِكَ لَكَ ❁ وَاجْمَعْ بَيْنِي وَبَيْنَكَ ❁ وَحُلْ بَيْنِي وَبَيْنَ غَيْرِكَ ❁

الله الله الله ❁

According to some, each “āh” in الله should extend for approximately 12 counts.

إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَىٰ مَعَادٍ ❁ (28:85)
رَبَّنَا آتِنَا مِن لَّدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا ❁ (18:10)

This marks the end according to older copies of the prayer. Some have added the following verse.

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا ❁ (33:56)

Allāhumma ṣalli ʿalā man minhu n-shaqqati l-asrār(u), wa-n-falaqati l-anwār(u), wa fīhi r-taqati l-ḥaqā’iq(u), wa tanazzalat ʿulūmu Ādama fa-aʿjaza l-khalā’iq(i), wa lahu taḍā’alati l-fuhūmu fa-lam yudrik-hu minna sābiqun wa lā lāḥiq(un), fa-riyāḍu l-malakūti bi-zahri jamālihi mūniqah(tun), wa ḥiyāḍu l-jabarūti bi-fayḍi anwārihi mutadaffiqah(tun), wa lā shay’a illā wa huwa bihi manūṭ(un), idh lawla l-wāsiṭatu la-dhahaba kamā qīla l-mawsūṭ(u), ṣalātan talīqu bika minka ilayhi kamā huwa ahluh(u), Allāhumma innahu sirruka l-jāmiʿu d-dallu ʿalayk(a), wa ḥijābuka l-aʿẓamu l-qā’imu laka bayna yadayk(a), Allāhumma alḥiqni bi-nasabih(i), wa ḥaqqiqnī bi-ḥasabih(i), wa ʿarrifnī iyyāhu maʿrifatan aslamu bihā min mawāridi l-jahl(i), wa akraʿu bihā min mawāridi l-faḍl(i), wa-ḥmilnī ʿalā sabīlihi ilā ḥaḍratik(a), ḥamlan maḥfūfan bi-nuṣratik(a), wa-qdhif bī ʿala l-bāṭili fa-admaghah(u), wa zujja bī fī biḥāri l-aḥadiyyah(ti), wa-nshulnī min awḥāli t-tawhīd(i), wa aghriqnī fī ʿayni baḥri l-waḥdah(ti), hattā lā arā wa lā asmaʿa wa lā ajida wa lā uḥissa illā bihā, wa-jʿali l-ḥijāba l-aʿẓama ḥayāta rūḥi, wa rūḥahu sirra ḥaqīqatī, wa ḥaqīqatahu jāmiʿa ʿawālimī bi-taḥqīqi l-ḥaqqi l-awwal(i), Yā Awwalu Yā Ākhiru Yā Ẓāhiru Yā Bāṭin(u), ismaʿ nidā’i bimā samiʿta bihi nidā’a ʿabdika Zakariyyā, wa-nṣurni bika lak(a), wa ayyidni bika lak(a), wa-jmaʿ baynī wa baynak(a), wa ḥul baynī wa bayna ghayrik(a).
Allāāāh Allāāāh Allāāāh.
Inna lladhī faraḍa ʿalayka l-qur’āna la-radduka ilā maʿād. (28:85)
Rabbanā ātinā min ladunka raḥmatan wa-hayyi’ lanā min amrinā rashada. (18:10)
Inna Llāha wa-malā’ikatahu yuṣallūna ʿala n-nabiyyi yā ayyuha lladhīna āmanū ṣallū ʿalayhi wa sallimū taslīma. (33:56)

O Allah, send prayers upon the one from whom the spiritual secrets were sundered, and from whom the lights burst forth, and in whom the ultimate realities arose.

The one in whom descended the knowledge of Adam and thus stymied all of creation, and before whom all understandings dwindled, thus none of us before or after has ever realised his true essence and none of us ever will.

The gardens of the dominion (malakut) are fair with the flowering of his resplendent beauty, and the pools of the omnipotence (jabarut) pour forth through his ever-flowing illuminations.

And there is nothing except that it is conditioned by him, since if not for the means, the end — as has been said — would have gone.

Send upon him such a prayer that truly befits You — from You unto him as is deserving to him.

O Allah, indeed, he is Your all-embracing secret, the guide unto You, and Your Supreme Sentinel standing for You, before You.

O Allah! Connect me with his lineage, realise me through his excellence, grant me knowledge of him — knowledge through which I attain salvation from the streams of ignorance, and by which I may sip from the streams of bounty.

And carry me on his path unto Your Divine Presence — with a carrying surrounded by Your aid.

And hurl me against falsehood so I smash it, and plunge me into the seas of Absolute Oneness, and pluck me from the mires of affirming unity, and drown me in the centre of the sea of oneness until I neither see nor hear nor find nor sense anything but by it.

O Allah! Make the Supreme Sentinel the life of my spirit, and make his spirit the secret of my reality, and make his reality the connector of my realms, by the realisation of the first truth.

O First! O Last! O Outward! O Inward!

Hear my plea as You heard the plea of Your servant Zakariyya.

And grant me victory through You and for You, and aid me through You and for You, and join me and You, and come between me and other than You.

Allah, Allah, Allah!

Verily the One who has enjoined the Quran upon you shall most certainly bring you back to a return. (28:85)

O our Lord! Grant us a mercy from You, and grant us rectitude in our affair. (18:10)

Indeed, Allah and His angels send prayers upon the Prophet. O you who believe! Send prayers and abundant salutations upon him! (33:56)





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply
#3
Hizb Al - Nasr

İmam-ı Şazeli ve Abdülkadir Geylânî’nin Hizbü’n-Nasr Duası Türkçe Meali

Allahım!

Senin kahreden güç ve kuvvetine, süratle yetişen yardım ve nusretine, çizdiğin sınırların aşılması karşısındaki mukaddes gayretine ve talep edenleri içine aldığın himayene sığınıyoruz. Allahım! Her şeyi işiten, her nidaya icabet eden, her şeye her şeyden daha yakın olan, fermanlarını süratle gerçekleştiren, intikam ve kahrı şiddetli, derdest edip yakalaması çabuk ve güçlü olan yalnız Sensin. Zorbaların kaba kuvvetleri Senin takdirini asla engelleyemez ve ister kral, ister kisra, isterse zulme saplanmış başka herhangi bir zorba olsun, o mütemerritlerden hiçbirinin helaki Sana katiyen ağır gelmez. Rabbimiz! Bize tuzak hazırlayanları, arkamızdan düzen kuran komplocuları, bize çukur kazmak ya da başka bir yolla bizi aldatmak isteyen art niyetli insanları Sana havale ediyoruz. Tuzaklarını kendi başlarına dola, onları kazdıkları çukurlara düşür ve attıkları ağlara kendi ayaklarını bağla.

Allahım!

“Kâf Hâ Yâ Ayn Sâd” hakkı için, düşmanlık besleyenlerin art niyetlerinden bizi muhafaza buyur. Onları gerisin geriye döndür. Hepsi Senin sevdiklerine feda olsun. Gazabını acilen onlara musallat eyle. Allahım, birliklerini boz. Allahım, topluluklarını parça parçaet. Allahım, kılıçlarını körelt (mühimmatlarını kullanılamaz hale getir) ve sayılarını azalt. Allahım, başlarına musibet yağdır. Allahım, üzerlerine azabını gönder. Allahım, onları hilm ve lütuf sahandan çıkar, onlara verdiğin süreyi sonlandır, ellerini boyunlarına bağla ve kalplerine rapteyle. Bizim için planladıkları kirli emellerine ulaşmalarına müsaade etme. Allahım, geçmiş dönemlerde peygamberlerine ve diğer dostlarına yardım ederken yaptığın gibi, bugün de bize yardım et ve bu çaresiz kullarına düşmanlık besleyenleri paramparça eyle. Sana düşmanlık edenlere karşı sevdiklerini tutup kaldırdığın gibi bizi de tutup kaldır.Allahım, düşmanca tavır sergileyenlere, Senin kapının kıtmirlerine zarar verebilecekleri güç ve kuvveti verme ve onları o konumlara getirme. Günahlarımızdan dolayı onları bize musallat etme Allahım!

“Hâ Mîm” İş tamam olmuş ve Hakk’ın nusreti gelip bizi bulmuştur. Daha bize hiçbir şey yapamazlar. “Hâ Mîm. Ayn Sîn Kâf” bizi korktuklarımızdan masûn ve mahfuz eyler.

Allahım!

Bizi kötülüklerden ve belalara dûçar olmaktan sıyanet buyur. Reca duygularımızı dirilt ve umduklarımızın üstünde sürprizlerinle bizi sevindir. “Ya Hû!” (3 defa) İmdadımıza âcilen, âcilen, âcilen yetiş ya Rabbî! Dileklerimize icabet buyur, icabet buyur, icabet buyur ya Rabbî! Ey Nuh (aleyhisselam)’ın, kavmi hakkındaki duasına icabet eden, düşmanlarına karşı İbrahim (aleyhisselam)’a yardımda bulunan, Hazreti Yusuf’u babası Yakub Peygamber’e kavuşturan, Hazreti Eyyub’a dokunan zararı kaldıran, Zekeriya (aleyhisselam)’ın duasına kabul mührü vuran, Yunus ibn Metta (aleyhisselam)’ın tesbîhini makbul sayan Rabbim! Dualarına icabet ettiğin bu peygamberân-ı izam hürmetine bizim dualarımızı da kabul eyle. İstediklerimizi bizelutfet. Mümin kullarına yapmış olduğun vaad-i Sübhanîyi bizim için de gerçekleştir. “Ya Rabbî! Sensin İlah, Senden başka yoktur ilah. Sübhansın, bütün noksanlardan münezzehsin, Yücesin. Doğrusu kendime zulmettim, yazık ettim. Affını bekliyorum Rabbim!” Sonsuz izzetine yemin olsun ki Allahım, sen gerçekleştirmezsen hiçbir emelimiz gerçekleşmez ve yüce hakkın için ya Rab, sen nasip etmezsen, biz recalarımızda hep haybet yaşarız.

Eğer yakınlarımızın yardımı yavaş ve uzak olursa,

Biliriz ki, Allah’ın bize olan yardımı hızlı ve çok yakındır;

Ey Rabbimin yardımı, çabuk yetiş imdadımıza,

Ey Rabbimin yardımı, yetiş ki çözülsün ukdeler bir bir.

Düşmanlar saldırganlaştı, cevrü cefaları arttıkça arttı; biz de koruyup kollayan Rabbimize sığındık. “Dost olarak Allah yeter, yardımcı olarak da Allah yeter.” (10 defa) “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!” (7 defa) “Gerçek güç ve kuvvet sahibi sadece Allah’tır.” (3 defa) “Bütün milletler içinden Nûh’a selam olsun!” Allahım! Dileklerimize icabet buyur. Amîn! Amîn! Amîn, ey sevdiği kullarını yardımsız bırakmayan Muîn! Nebîler Serveri Efendimiz’e ve bütün âl ü ashabına salât eyle ve o salevât hürmetine dualarımıza kabul mührü vur.

Allahım!

Düşmanlık yapanların sayılarını en iyi Sen bilirsin. Onların birliklerini boz ve hiçbirini yeryüzünde bırakma. Bâkî ve sermedî olan yalnız Sensin. “Onlar bir tuzak kurdular, ama tuzaklarına karşı Biz de tuzak kurduk, kendileri farkında olmadan onların tuzaklarını bozduk, onların planlarını altüst ettik. Bak işte onların tuzaklarının akıbeti nasıl oldu! Biz onları da kendilerine uyan toplumlarını da imha ettik! İşte onların, zulümleri sebebiyle ıssız kalmış, çökmüş evleri…” “Şimdi onlardan geri kalan bir şey görebilir misin?” “Şehrin altı üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu.” “Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun ki böylece, zulmedip duran o gürûhun arkası kesildi.” Salât ü selam Efendimiz Hazreti Muhammed’in, tertemiz ehl-i beytinin, kerem sahibi ashabının ve bütün enbiya ve mürselînin üzerine olsun. Hamd sadece ve sadece âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.

Güven ve itimadım Sanadır ey celâl sahibi,

Hâl-i pürmelâlimi ve maksudumu Sen bilirsin;

O şer düşünenleri her işlerinde hüsrana uğrat,

Sen dilersen onları bir an önce mahvedersin.

Kutup ve bütün ebdâl kulların hürmetine,

Ricâlü’l-gayb yanındaki korunan sur,

Ve kahreden isimlerin hürmetine,

Rabbim, Sen de silleni bu zalimlere vur.

•••

Bu Hizbü’n-Nasr’ın nice üstün sırları vardır,

Rahman’ın nice gizli lütufları olduğu gibi;

Mevlâmız, bizim dualarımıza icabet vaad etmiştir,

Öyleyse, Rabb-i Rahîm’den istememek de ne ki!”

Kaynak: Hizbü’n-Nasr Duası





Signing of RasitTunca
[Image: attachment.php?aid=107929]
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)