MUHAMMED
BAYRAK

Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız. |
Forum İstatistikleri |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
DOWNLOADEN
AYET
FELSEFEMiZ
Raşit Tunca Sözü
GÜZEL SÖZ
HAYVANİ VE İNSANİ KALBİN GERÇEĞİ VE TEVECCÜH KONUSUNDA BİLGİ
İnsanda hayvani ve insani olmak üzere iki kalp vardır:
a) Hayvani Kalp: Yeri, sol memenin altında, üst tarafı büyük ve toplu, alt tarafı küçük bir et
parçasıdır. Benzeri hayvanlarda da olduğundan hayvani kalp denmiştir.
b) İnsani Kalp: Emir aleminden gözle görülmeyen bir cevher (öz) olup ilk yeri Arş’tır ve
devamlı tecelli (bilinmezden gelen ilahi nurun belirmesi), üstünlük kurma ve yetenek yeridir.
Oldukça geniş ve büyüktür. Hayvani kalbe yerleştirilmiştir. Gerçekte bu kalp Arş’tan çok
büyüktür. Kudsi Hadis diye bilinen sözde şöyle buyurulmuştur. ‘Yer ve gök beni kuşatamaz;
ancak mü’min kulumun kalbi Ben’i kuşatır.’ Bu hadis değil tasavvuf ehli Şeyh Abdullah
Tüsteri’nin ilham yoluyla söylediği sözdür. Uyanması istenen kalb bu insani kalbdir. Çünkü
emir aleminde Allah-u Teala’nın (c.c) tecellilerinin yeridir. Kuşatır (yesani) kelimesi Cenabı
Hakk’ın (c.c) Zat’ının değil tecellisinin kuşatır anlamındadır. Kesinlikle O’nun Ulu Zatı bir
yerde bulunmak ve kuşatılmaktan uzak ve yücedir.
İnsani kalbin uyanması ve gelişmesi için içtenlikle çok ibadet etmek; tam ve zorlu çalışma
gerekir. Bundan dolayı mürid insani kalbin yeri olan hayvani kalbe devamlı yönelerek
bakmakla emrolunmuştur. Bunu elde etmek için talip şöyle düşünür:
‘Benim kalbim gerçekte saydam, parlak, sağlam ve nur gibi idi. Çok günah işlemem ve
nefsimin arzuları, şeytandan gelen kuruntularımla insani kalbim karardı ve yaralandı. Bunları
ancak mürşidim tedavi edebilir. Onun nefesi ve eli, ölüleri dirilten ve gözleri açan İsa
Aleyhisselam’ın nefesi ve eli gibi, bakışları ve tedavisi Lokman Hekim’in tabibliği gibidir.’
Bu şekilde inanan mürid teveccühe oturarak üstadının gelerek kendisine yönelmesini ve
kalbini tedaviye başlamasını sabırsızlıkla bekler. Sanki bir gözüyle kalbine, diğer gözüyle
yardım dileyerek arzuyla üstadına bakar.
Teveccüh’te oturan kardeşlerini aracı ederek, yalvararak yardım ister. Ondan yardım
dilenmekten başka çaresi olmadığını itiraf eder. Üstadının senini duyunca Mecnun’un
Leyla’nın sesiyle sevindiğini gibi sevincinden uçar ve haz duyar. Korku ve ümit arasında bir
duyguyla yardım dilemeyi artırır. Korkmasının nedeni şimdiye kadar tüm işlerini Allah-u
Teala’ya (c.c) ısmarlamıştı, O’na dayanmıştı. Şimdi ise O’nun bir kulunun emri altındadır;
uygunsuz bir iş yaparsa durumu çok kötü olur. Çünkü Allah’ın (c.c) affetmesi ayrı, kulunun
affetmesi ayrıdır.
Talip ümit yönüyle şu şekilde düşünür: Şimdiye kadar benim ruhum nefsimin elinde köle idi,
şimdi ise Allah’ın (c.c) bir velisinin yardımı ve etkisi altındadır. Kötü ve çirkin nefs nerede,
velinin yardımı nerede? İkisi arasında çok fark vardır.
Müridinin yarar görmesi için Teveccüh süresince Allah-u Teala’nın (c.c) rahmeti, nebilerin ve
velilerin ruhları, melekler, Sahabe-i Kiram’ın yardımını hazırdır diye inanması gerekir1
. Fakat
bunların hepsi feyizden yararlandırma yetkisini üstada vermiştir. O da bu feyzi ancak kabule
uygun edep sahibine verir. Bu edep bedenin edebi, kalbin gayreti, dikkati ve ruhun sevgisidir.
Şüphe yok ki nefsi gafletle ve bedeni edep dışında olan yarar göremez. Mürid bu konularda
kendini kusurlu görerek şöyle düşünür:
‘Hastalık nedeniyle attar dükkanına (şifalı bitki ve güzel koku satılan yere) gitmiş, parası
olmadığı için derdine derman alamıyor; bari dükkanın yanına bir yere oturayım, belki
alışveriş yapanlar bana bir şeyler bağışlar, ben de onunla iyileşirim.’
İşte bundan dolayı mürid nefsini teveccühte hazır olan herkesten aşağı bilmeli ve yok
etmelidir. Böylece güzel kokuları duyabilir. Üstadı hazır olunca daha fazla uyanmaya,
yalvarmaya başlar. Büyük devletin elinden kaçması için çabalar. Yarar sağlamak için müridin
korku, ümit, haz ve sevgi hallerinin artırması gerekir.
Teveccüh sırası kendisine geldiğinde, Üstadı nefes verdikçe feyz almak için o nefesini içine
çeker. Üstadı nefesini içine çektiğinde kalbindeki pası ve karanlığı yok ettiğine inanır ve
kendi de kalbindeki pası ve karanlığı dışarı atmak için nefesini sağa ve sola doğru boşaltır.
Üstadının nefes alıp vermesiyle kalbindeki yaraların kapandığını, iyileştiğini ve kalbinin
beyazlaştığını düşünür. Üstadından ricada bulunarak bu durumu daha fazlalaştırmasını ister.
Teveccüh bitince, müridin içindeki rahatsızlıklarını derecesi ortaya çıktığından rabıta anlatılır
ve zikir eğitimi yapılır.
İnsanda hayvani ve insani olmak üzere iki kalp vardır:
a) Hayvani Kalp: Yeri, sol memenin altında, üst tarafı büyük ve toplu, alt tarafı küçük bir et
parçasıdır. Benzeri hayvanlarda da olduğundan hayvani kalp denmiştir.
b) İnsani Kalp: Emir aleminden gözle görülmeyen bir cevher (öz) olup ilk yeri Arş’tır ve
devamlı tecelli (bilinmezden gelen ilahi nurun belirmesi), üstünlük kurma ve yetenek yeridir.
Oldukça geniş ve büyüktür. Hayvani kalbe yerleştirilmiştir. Gerçekte bu kalp Arş’tan çok
büyüktür. Kudsi Hadis diye bilinen sözde şöyle buyurulmuştur. ‘Yer ve gök beni kuşatamaz;
ancak mü’min kulumun kalbi Ben’i kuşatır.’ Bu hadis değil tasavvuf ehli Şeyh Abdullah
Tüsteri’nin ilham yoluyla söylediği sözdür. Uyanması istenen kalb bu insani kalbdir. Çünkü
emir aleminde Allah-u Teala’nın (c.c) tecellilerinin yeridir. Kuşatır (yesani) kelimesi Cenabı
Hakk’ın (c.c) Zat’ının değil tecellisinin kuşatır anlamındadır. Kesinlikle O’nun Ulu Zatı bir
yerde bulunmak ve kuşatılmaktan uzak ve yücedir.
İnsani kalbin uyanması ve gelişmesi için içtenlikle çok ibadet etmek; tam ve zorlu çalışma
gerekir. Bundan dolayı mürid insani kalbin yeri olan hayvani kalbe devamlı yönelerek
bakmakla emrolunmuştur. Bunu elde etmek için talip şöyle düşünür:
‘Benim kalbim gerçekte saydam, parlak, sağlam ve nur gibi idi. Çok günah işlemem ve
nefsimin arzuları, şeytandan gelen kuruntularımla insani kalbim karardı ve yaralandı. Bunları
ancak mürşidim tedavi edebilir. Onun nefesi ve eli, ölüleri dirilten ve gözleri açan İsa
Aleyhisselam’ın nefesi ve eli gibi, bakışları ve tedavisi Lokman Hekim’in tabibliği gibidir.’
Bu şekilde inanan mürid teveccühe oturarak üstadının gelerek kendisine yönelmesini ve
kalbini tedaviye başlamasını sabırsızlıkla bekler. Sanki bir gözüyle kalbine, diğer gözüyle
yardım dileyerek arzuyla üstadına bakar.
Teveccüh’te oturan kardeşlerini aracı ederek, yalvararak yardım ister. Ondan yardım
dilenmekten başka çaresi olmadığını itiraf eder. Üstadının senini duyunca Mecnun’un
Leyla’nın sesiyle sevindiğini gibi sevincinden uçar ve haz duyar. Korku ve ümit arasında bir
duyguyla yardım dilemeyi artırır. Korkmasının nedeni şimdiye kadar tüm işlerini Allah-u
Teala’ya (c.c) ısmarlamıştı, O’na dayanmıştı. Şimdi ise O’nun bir kulunun emri altındadır;
uygunsuz bir iş yaparsa durumu çok kötü olur. Çünkü Allah’ın (c.c) affetmesi ayrı, kulunun
affetmesi ayrıdır.
Talip ümit yönüyle şu şekilde düşünür: Şimdiye kadar benim ruhum nefsimin elinde köle idi,
şimdi ise Allah’ın (c.c) bir velisinin yardımı ve etkisi altındadır. Kötü ve çirkin nefs nerede,
velinin yardımı nerede? İkisi arasında çok fark vardır.
Müridinin yarar görmesi için Teveccüh süresince Allah-u Teala’nın (c.c) rahmeti, nebilerin ve
velilerin ruhları, melekler, Sahabe-i Kiram’ın yardımını hazırdır diye inanması gerekir1
. Fakat
bunların hepsi feyizden yararlandırma yetkisini üstada vermiştir. O da bu feyzi ancak kabule
uygun edep sahibine verir. Bu edep bedenin edebi, kalbin gayreti, dikkati ve ruhun sevgisidir.
Şüphe yok ki nefsi gafletle ve bedeni edep dışında olan yarar göremez. Mürid bu konularda
kendini kusurlu görerek şöyle düşünür:
‘Hastalık nedeniyle attar dükkanına (şifalı bitki ve güzel koku satılan yere) gitmiş, parası
olmadığı için derdine derman alamıyor; bari dükkanın yanına bir yere oturayım, belki
alışveriş yapanlar bana bir şeyler bağışlar, ben de onunla iyileşirim.’
İşte bundan dolayı mürid nefsini teveccühte hazır olan herkesten aşağı bilmeli ve yok
etmelidir. Böylece güzel kokuları duyabilir. Üstadı hazır olunca daha fazla uyanmaya,
yalvarmaya başlar. Büyük devletin elinden kaçması için çabalar. Yarar sağlamak için müridin
korku, ümit, haz ve sevgi hallerinin artırması gerekir.
Teveccüh sırası kendisine geldiğinde, Üstadı nefes verdikçe feyz almak için o nefesini içine
çeker. Üstadı nefesini içine çektiğinde kalbindeki pası ve karanlığı yok ettiğine inanır ve
kendi de kalbindeki pası ve karanlığı dışarı atmak için nefesini sağa ve sola doğru boşaltır.
Üstadının nefes alıp vermesiyle kalbindeki yaraların kapandığını, iyileştiğini ve kalbinin
beyazlaştığını düşünür. Üstadından ricada bulunarak bu durumu daha fazlalaştırmasını ister.
Teveccüh bitince, müridin içindeki rahatsızlıklarını derecesi ortaya çıktığından rabıta anlatılır
ve zikir eğitimi yapılır.
NAKŞİBENDİ TARİKATI’NIN GAYESi
Bu yüce tarikatın amacı, amelde (ibadetlerimizde) ihlas (samimiyeti) kazanmak için Allah
(c.c) sevgisinin elde etmeye çalışmaktır. İhlas; dünya ve ahiret çıkarı gözetmeden bütün
sözlerin, hareketlerin ve ibadetlerin Allah (c.c) rızası (Allah-u Tealanın Zatı) için
yapılmasıdır. Bu gayeye sadece sünnete uymak ve gafleti yok etmekle erişilir. Bunu sağlamak
için bu yolun isteklisinin iki şeye devam etmesi gerekir.
1- Ruhsat ve bid’at’lardan kaçınarak Şeriat-ı Muhammediyeye uymak.
2- Gaflet’i tamamıyla gidermek.
İşte Nakşibendi Tarikatı bu iki esastan ibarettir. Mürid gafleti kovarak ve şeriata uyarak
başarılı olabilir. Bu yolun isteklisi açlık, tokluk, susma ve öfke halindeyken, uykuda ve
uyanıkken, dostları ve yabancılarla görüşürken, yalnızken ve topluk içerisindeyken kalbindeki
düşünceleri bir noktada toplayıp nefsini dizginler; böylece kalbinin uyanık kalmasını sağlar.
Bu kişiyi fitne ve ayrılık rüzgarları etkileyemez.
Aksine felaket bela ve ayrılık halinde daha fazla uyanık olur. Mürid sünnete uyarak bütün
mekruh ve haramları hatta en iyi davranışın (hilaf-ı evla) dışındaki uygulamaları bile yapmaz;
dinin emirlerini yerine getirir. Eskiden yapmış olduğu haram ve mekruhlardan veya
yapmadığı dini emirleri için istiğfar eder. Bunlar uyulması gereken önemli kurallardır.
Mürid gafleti gidermek için çaba sarfederek huzur alışkanlığı kazanmaya çalışır. Buna vukufi kalbi (kalbin Allah’tan (c.c) uyanık olması hali) denir. Bu yalnız zikir veya rabıta ile yahut
her ikisi ile şiddetle kalbe yönelmeyle kazanılır. Hak yolcusu kalbinin üzerinde o kadar durur
ki gaflete girmek istese giremez ve huzur alışkanlığını bırakmak istese bırakamaz. Nakşibendi
Tarikatı’nın büyükleri huzuru elde etmek için bu yola girmeyi isteyenlere uyulması gereken
bazı kurallar koymuşlardır.
SEKİZ ŞART
1. Tevbe niyetiyle abdest almak: Abdest alınırken yıkanan uzuvlarla işlenmiş olan günahlar
hatırlanarak Allah’tan (c.c) af dilenilir.
2. Tevbe niyetiyle boy abdesti almak: ‘Yarabbi ben bedenimin dışını su ile yıkadım
temizlemeye çalıştım; sen de ilahi nur ve irfanınla kalbimi temizle ve beni affet’ diye
yalvarmak gerekir.
3. Tevbe ve istihare niyetiyle iki rek’at namaz kılmak: Birinci rek’atta Fatiha Sûresi’nden
sonra Kâfirun Sûresi, ikinci rek’atta İhlas Sûresi okunmalıdır. Bilinmiyorsa istenilen sûre
okunur.
4. Kalb ve dil ile tevbeyi tekrarlamak: ‘Ya Rabbi ben pişmanım yapmış olduğum bütün
günahlardan keşke yapmasaydım inşaallah bir daha ben yapmayacağım.’ Bu sözleri üç defa
canı gönülden söyler. Sonra içi yanarak işlemiş olduğu günahlarını gözönüne getirir,
pişmanlık duyar. Gıybet ettiği, sövdüğü, incittiği, eziyet ve haksızlık yaptığı kişilerle
helalleşir. Namaz ve oruç gibi terkettiği farz ibadetlerini kaza eder.
5. Yirmibeş defa Estağfirullah demek: Hak yolun isteklisi tevbe ettikten sonra şu hadisi
şerifin hükmüne göre Allah’ın (c.c) tevbesini kabul ettiğini ve günahlarını da affettiğini
umudeder ve inanır: ‘Günahtan dönen sanki o günahları işlememiştir.’ Bu hadis-i şerifi
devamlı düşünerek ümidini Cehennem korkusundan üstün tutar. Çünkü günahlarından eser
kalmamıştır. Fakat: ‘Kalbim işlemiş olduğum günahlardan dolayı paslanmıştır. Üzerimden
günah gittiği halde, eseri olan pas ve kiri kalmıştır. Ancak istiğfar, yani affedilmeyle
temizlenebilir.’ diye düşünür ve günahlarının eserinin tamamen giderilmesi ve yeni işleyeceği
günah kirlerinin temizlenmesi için günde yirmibeş ile yetmişbeş arasında istiğfar eder.
İstiğfarı sünnete göre yirmibeşten az, yetmişbeşten fazla yapmamak gerekir. Ayrıca kalb
huzuruyla, içi yana yana acele etmeden yapılmalıdır.
6. Sekiz adet Fatiha okumak: Sadâtların aracılığı ve himmetleri sayesinde istiğfarla
kalbimdeki pas ve kir yok oldu, kalbim ilahi feyz almaya uygun hale geldi diye düşünerek
sekiz Fatiha okunur. Her Fatiha önce Peygamberimiz (s.a.v), âli ve ashabının (r.a) ruhlarına
sonra aşağıdaki isimleri yazılı zatların ruhlarına hediye olunur. Hediye ettikten sonra
himmetlerini hazır bilir. Sanki ruhen hazırdırlar; sesini işitirler, kendisini dinlerler. Sonra
Üstadı’nın kendisine lütufta bulunması için yalvararak onlardan himmet isteyerek ricada
bulunur.
a) Birinci Fatiha’yı Şah-ı Nakşibend ve Şeyh Seyyid Abdülkadir Geylanî (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
b) İkinci Fatiha’yı Şeyh Abdülhâlık Gücdevânî ve İmam-ı Rabbani (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına.
c) Üçüncü Fatiha’yı Mevlana Hâlid-i Zül-cenaheyn ve Seyyid Abdullah (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
d) Dördüncü Fatiha’yı Seyyid Taha ve Seyyid Sıbğatullah Arvâsî (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
e) Beşinci Fatiha’yı Şeyh Abdurrahman-ı Tahî ve Şeyh Fethullah-ı Verkânisî (k.s)
Hazretleri’nin ruhlarına;
f) Altıncı Fatiha’yı Şeyh Muhammed Diyauddin ve Şeyh Ahmed Haznevi (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
g) Yedinci Fatiha’yı Şeyh Seyyid Abdülhâkim el-Hüseyni ve Seyyid Muhammed Raşid elHüseyni (k.s) Hazretleri’nin ruhlarına;
ı) Sekizinci Fatiha’yı Şeyh Seyyid Abdül-bâkî el-Hüseyni (k.s) Hazretleri’nin ruhaniyetlerine
hediye etmek gerekir.
7- Ölüm Rabıtası (Ölümü düşünmek): Sadarların himmet ve feyzlerinin hazır olduğu ve
kalbin de feyzi alacak duruma geldiği düşünülür. Fakat mal, evlat, dost ve akrabalara bağlılık,
dünyanın lezzeti ve zevki bu feyzi almaya engeldir. Bu nedenle ölüm düşünülür: ‘Yatağımda
can çekişiyorum, ölmek üzereyim. Azrail (a.s) ruhumu almaya geliyor, Şeytan da imanımı
çalmak üzere hazır bekliyor. Akrabalarım ve evladım etrafımda toplandı. Bütün mal ve
servetim gözümün önüne geliyor. Şeytandan imanımı kurtarmak için yardım umarak bunlara
teker teker bakıyorum.
Fakat bana hiçbiri yardım edemez. Anlıyorum ki; malın, servetin, evladın ve akrabanın insana
bir yararı yok, hepsi boşmuş. Şüphe yok ki benim için Allahu Teâlâ’dan (c.c) başka yardımcı
ve sığınak yoktur, ondan başka her-şey faydasızdır, kalbimden O’ndan başka her-şeyi silmem
ve yalnız O’na yönelmem gereklidir. Onun dışındaki şeylere de ancak onun izniyle
yönelebilirim. Ben ancak Allah (c.c) lütfuyla, Sadatın ve mürşidimin himmeti ile bu dünyadan
imanla ayrılabilirim ve şu anda kelime-i şehadeti getirerek son nefesimi imanla veriyorum.
Ruhum bedenimden ayrıldı. Şimdi elbiselerimi soyuyorlar, ama günahlarım hâlâ üzerimde
görünmez elbise gibi duruyor. Malım, servetim, evladım, akrabalarım ne olur günahlarımı da
soyun! Hayır, yararı yok. Benim Allah-u Teâlâ’ya (c.c) yönelmem lazım, ancak ona
yalvarırsam günahlarım affolunur. Şimdi de cesedimi yıkamaya götürdüler, yıkadılar,
kefenliyorlar. Gerçi bedenimi yıkadılar ve örttüler, fakat günahlarımı temizleyemediler ve
örtemediler. Günahlarım yine benimle beraber kaldı. Malımın, servetimin, evladımın ve
akrabamın yine faydası yok. Ancak Rahim olan Allah-u Teâlâ’nın (c.c) affetmesi ile
günahlarım temizlenebilir ve örtülebilir. Sonra tabutumu aldılar, musalla taşına koydular.
Cenaze namazımı kıldılar. Akrabalarım ve namazımı kılanlar günahlarımın bağışlanması için
dua ettiler. Ancak duayı kabul edecek olan Allah’tır (c.c). Dilerse kabul, dilerse reddeder. Bu
duruma akraba ve evladımın etkisi yoktur. Yine beni insanlar omuzlarına aldılar, cenazemi
taşıyorlar, fakat günahlarımı taşıyamazlar. Sadece Allah (c.c) günahlarımı üzerimden
kaldırabilir. Beni şimdi kabir denen karanlık çukura koydular. Yalnız başıma korkunç ve
karanlık yerde Münker ve Nekir meleklerinin sorularıyla başbaşa kaldım. Hiçbir yardım
edenim yok, ne akraba, ne dost, ne evlat ve ne de mal. Ancak ve ancak Alemlerin Rabbi olan
Allah-u Teâlâ’nın sevgisi, şefkati ve merhameti beni bu durumdan kurtarabilir. O’nun dışında
her türlü sevgi ve bağlılık boştur.’
Talib yukarda anlatıldığı gibi düşünmekle herşeyden ilgisini keser. Sadece Allah-u Teâlâ’nın
(c.c) emrettiği ve izin verdiği en önemli gereksinimlerini elde etmek için görevine döner.
Bu anlatılan ölüm rabıtası tarikat yolunda zikirden önemlidir. Çünkü bu sayede insan masiva
(Allah (c.c) dışındaki herşey) ile ilgisini kesebilir. Yoksa ölümü düşündürmenin amacı müridi
korkutmak değildir. Gerçeği bilenler Nakşibendi Tarikatı’nın yüce gayesinin ve temelinin
muhabbetullah (Allah sevgisi) olduğunu belirtirler. Yeni başlayanların ölüm rabıtasından ve
ölümü düşünmekten korkmaları Allah (c.c) sevgisine engeldir. Cenab-ı Hak’tan başkasına
yönelmek kör nefsin hırsı ve hatası sonucu olur. Halbuki esas amaç Cenab-ı Hakk’a
yönelmektir. Yönelmeye layık tek varlığın Allah-u Teâlâ (c.c) olduğunu anlayan mürid, bu
durumun gereği olarak başka şeylerden yüz çevirerek O’na yönelir. O’nun en fazla sevilmesi
gereken varlık olduğuna inanır, O’nun sıfatlarını bilmek ister ve O’na kavuşmayı aşırı arzu
eder. Sevgi; O’nu görmeyi, O’nun boyasıyla boyanmayı ve O’nunla buluşmayı gerektirir. Bu
da ancak sıfatlarının öğrenilmesi ve O’nu çok sevmekle gerçekleşebilir.
Marifet, Allah-u Teâlâ’yı (c.c) bilmek ve O’nun ahlakıyla ahlâklanarak sıfatlarının tam olarak
hissedilmesidir. Böylece Hakk’ın sıfatları müride yansır, herhangi bir günah tehlikesi anında
O’nun azabının şiddetini şüphe etmeksizin içinde duyar. Bu da nefsini dizginlemesine yol
açar. Büyük günah işleyince ümitsizliğe düşmez. O’nun rahmet ve bağışlayıcılığının
sonsuzluğuna inanır. İyi halleri ve ibadetleriyle böbürlenmez ve kendinde varlık görmez. Bu
hallerin gerçekleşmesi ancak taklidin dışında kâmil (olgun) imanla ve imanın ilmel yakîn’den
aynel yakîn’e; ondan da hakkel yakîn derecesine ermesiyle olur. (Bu taklitten; ilme;
duygularla hissetme ve hak ve hakikat’e erme ve bulma derecesidir). Cenab-ı Hakk’tan (c.c)
başkasına yönelen ve gafletle zikreden kişinin imanı kuru taklitte kalır, muhabbet ve marifet’i
elde edemez. Bundan dolayı insan kâmil, mükemmel, arif ve bilgili bir şeyhe bağlanarak
tarikata girmeli ona uyarak yol almalı, marifet ve muhabbeti elde ederek ilahî hakikatlere
kavuşmaya çalışmalıdır.
8- Mürşid Rabıtası: Bir şeyhe bağlanmak, onu sevmek ve onunla ilgilenmek vacibdir.
Böylece mürid gerçek sevgiye ve marifet’e yükselmeye güç bulur. Bunun için Nakşibendi
büyükleri rabıta usulünü koymuşlardır. Rabıta kalbi tam sevgi ve cezbeyle üstada
bağlamaktır. Ruhen ve kalben üstada bağlanan mürid onun hoşnut olduğu şeyleri bilerek veya
sadece yönlendirmesiyle nefsinin arzularını bırakmayı başarır. Rabıta’da mürid kabul edilme
ve reddedilme korkusuyla davranmalıdır. Üstadını yücelterek ve heybetle düşünmelidir. Şeyh
rabıtasıyla ortaya çıkan durumlar ilerde açıklanacaktır.
Mürid üstadını devamlı düşünür; kendisinin kabul edileceğini veya reddedileceğini tam olarak
bilemediğinden sıkıntı ve ızdırab içinde adeta hasta gibi uyur. Yani ne tam emin olur ne de
aşırı korkar.
Yukarda açıklanan sekiz şart müridin dinlenebilmesi için gece yerine getirilir. Gündüz
teveccüh başlayana kadar da birşey yenilip içilmez. Müjde veya sıkıntıyla yorumlanabilecek
bir rüya görme ümidiyle istihareye niyetlenerek uyunur. Rüya görürse teveccühten önce
üstadına anlatır. Gördüğü rüya ve uykusundaki sıkıntılı veya ferah hali müridin mizacını ve
eğitim yeteneğini belirler. Buna göre de uygun ders verilir.
Teveccüh ve kalb durumuyla ilgili edebler müride öğretilir; kendinden önce halkaya
girenlerden ayrı olarak sağ ayağını sol ayağının altına koyup, sağ kalçası üzerine oturması
bildirilir.
Bu yüce tarikatın amacı, amelde (ibadetlerimizde) ihlas (samimiyeti) kazanmak için Allah
(c.c) sevgisinin elde etmeye çalışmaktır. İhlas; dünya ve ahiret çıkarı gözetmeden bütün
sözlerin, hareketlerin ve ibadetlerin Allah (c.c) rızası (Allah-u Tealanın Zatı) için
yapılmasıdır. Bu gayeye sadece sünnete uymak ve gafleti yok etmekle erişilir. Bunu sağlamak
için bu yolun isteklisinin iki şeye devam etmesi gerekir.
1- Ruhsat ve bid’at’lardan kaçınarak Şeriat-ı Muhammediyeye uymak.
2- Gaflet’i tamamıyla gidermek.
İşte Nakşibendi Tarikatı bu iki esastan ibarettir. Mürid gafleti kovarak ve şeriata uyarak
başarılı olabilir. Bu yolun isteklisi açlık, tokluk, susma ve öfke halindeyken, uykuda ve
uyanıkken, dostları ve yabancılarla görüşürken, yalnızken ve topluk içerisindeyken kalbindeki
düşünceleri bir noktada toplayıp nefsini dizginler; böylece kalbinin uyanık kalmasını sağlar.
Bu kişiyi fitne ve ayrılık rüzgarları etkileyemez.
Aksine felaket bela ve ayrılık halinde daha fazla uyanık olur. Mürid sünnete uyarak bütün
mekruh ve haramları hatta en iyi davranışın (hilaf-ı evla) dışındaki uygulamaları bile yapmaz;
dinin emirlerini yerine getirir. Eskiden yapmış olduğu haram ve mekruhlardan veya
yapmadığı dini emirleri için istiğfar eder. Bunlar uyulması gereken önemli kurallardır.
Mürid gafleti gidermek için çaba sarfederek huzur alışkanlığı kazanmaya çalışır. Buna vukufi kalbi (kalbin Allah’tan (c.c) uyanık olması hali) denir. Bu yalnız zikir veya rabıta ile yahut
her ikisi ile şiddetle kalbe yönelmeyle kazanılır. Hak yolcusu kalbinin üzerinde o kadar durur
ki gaflete girmek istese giremez ve huzur alışkanlığını bırakmak istese bırakamaz. Nakşibendi
Tarikatı’nın büyükleri huzuru elde etmek için bu yola girmeyi isteyenlere uyulması gereken
bazı kurallar koymuşlardır.
SEKİZ ŞART
1. Tevbe niyetiyle abdest almak: Abdest alınırken yıkanan uzuvlarla işlenmiş olan günahlar
hatırlanarak Allah’tan (c.c) af dilenilir.
2. Tevbe niyetiyle boy abdesti almak: ‘Yarabbi ben bedenimin dışını su ile yıkadım
temizlemeye çalıştım; sen de ilahi nur ve irfanınla kalbimi temizle ve beni affet’ diye
yalvarmak gerekir.
3. Tevbe ve istihare niyetiyle iki rek’at namaz kılmak: Birinci rek’atta Fatiha Sûresi’nden
sonra Kâfirun Sûresi, ikinci rek’atta İhlas Sûresi okunmalıdır. Bilinmiyorsa istenilen sûre
okunur.
4. Kalb ve dil ile tevbeyi tekrarlamak: ‘Ya Rabbi ben pişmanım yapmış olduğum bütün
günahlardan keşke yapmasaydım inşaallah bir daha ben yapmayacağım.’ Bu sözleri üç defa
canı gönülden söyler. Sonra içi yanarak işlemiş olduğu günahlarını gözönüne getirir,
pişmanlık duyar. Gıybet ettiği, sövdüğü, incittiği, eziyet ve haksızlık yaptığı kişilerle
helalleşir. Namaz ve oruç gibi terkettiği farz ibadetlerini kaza eder.
5. Yirmibeş defa Estağfirullah demek: Hak yolun isteklisi tevbe ettikten sonra şu hadisi
şerifin hükmüne göre Allah’ın (c.c) tevbesini kabul ettiğini ve günahlarını da affettiğini
umudeder ve inanır: ‘Günahtan dönen sanki o günahları işlememiştir.’ Bu hadis-i şerifi
devamlı düşünerek ümidini Cehennem korkusundan üstün tutar. Çünkü günahlarından eser
kalmamıştır. Fakat: ‘Kalbim işlemiş olduğum günahlardan dolayı paslanmıştır. Üzerimden
günah gittiği halde, eseri olan pas ve kiri kalmıştır. Ancak istiğfar, yani affedilmeyle
temizlenebilir.’ diye düşünür ve günahlarının eserinin tamamen giderilmesi ve yeni işleyeceği
günah kirlerinin temizlenmesi için günde yirmibeş ile yetmişbeş arasında istiğfar eder.
İstiğfarı sünnete göre yirmibeşten az, yetmişbeşten fazla yapmamak gerekir. Ayrıca kalb
huzuruyla, içi yana yana acele etmeden yapılmalıdır.
6. Sekiz adet Fatiha okumak: Sadâtların aracılığı ve himmetleri sayesinde istiğfarla
kalbimdeki pas ve kir yok oldu, kalbim ilahi feyz almaya uygun hale geldi diye düşünerek
sekiz Fatiha okunur. Her Fatiha önce Peygamberimiz (s.a.v), âli ve ashabının (r.a) ruhlarına
sonra aşağıdaki isimleri yazılı zatların ruhlarına hediye olunur. Hediye ettikten sonra
himmetlerini hazır bilir. Sanki ruhen hazırdırlar; sesini işitirler, kendisini dinlerler. Sonra
Üstadı’nın kendisine lütufta bulunması için yalvararak onlardan himmet isteyerek ricada
bulunur.
a) Birinci Fatiha’yı Şah-ı Nakşibend ve Şeyh Seyyid Abdülkadir Geylanî (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
b) İkinci Fatiha’yı Şeyh Abdülhâlık Gücdevânî ve İmam-ı Rabbani (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına.
c) Üçüncü Fatiha’yı Mevlana Hâlid-i Zül-cenaheyn ve Seyyid Abdullah (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
d) Dördüncü Fatiha’yı Seyyid Taha ve Seyyid Sıbğatullah Arvâsî (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
e) Beşinci Fatiha’yı Şeyh Abdurrahman-ı Tahî ve Şeyh Fethullah-ı Verkânisî (k.s)
Hazretleri’nin ruhlarına;
f) Altıncı Fatiha’yı Şeyh Muhammed Diyauddin ve Şeyh Ahmed Haznevi (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
g) Yedinci Fatiha’yı Şeyh Seyyid Abdülhâkim el-Hüseyni ve Seyyid Muhammed Raşid elHüseyni (k.s) Hazretleri’nin ruhlarına;
ı) Sekizinci Fatiha’yı Şeyh Seyyid Abdül-bâkî el-Hüseyni (k.s) Hazretleri’nin ruhaniyetlerine
hediye etmek gerekir.
7- Ölüm Rabıtası (Ölümü düşünmek): Sadarların himmet ve feyzlerinin hazır olduğu ve
kalbin de feyzi alacak duruma geldiği düşünülür. Fakat mal, evlat, dost ve akrabalara bağlılık,
dünyanın lezzeti ve zevki bu feyzi almaya engeldir. Bu nedenle ölüm düşünülür: ‘Yatağımda
can çekişiyorum, ölmek üzereyim. Azrail (a.s) ruhumu almaya geliyor, Şeytan da imanımı
çalmak üzere hazır bekliyor. Akrabalarım ve evladım etrafımda toplandı. Bütün mal ve
servetim gözümün önüne geliyor. Şeytandan imanımı kurtarmak için yardım umarak bunlara
teker teker bakıyorum.
Fakat bana hiçbiri yardım edemez. Anlıyorum ki; malın, servetin, evladın ve akrabanın insana
bir yararı yok, hepsi boşmuş. Şüphe yok ki benim için Allahu Teâlâ’dan (c.c) başka yardımcı
ve sığınak yoktur, ondan başka her-şey faydasızdır, kalbimden O’ndan başka her-şeyi silmem
ve yalnız O’na yönelmem gereklidir. Onun dışındaki şeylere de ancak onun izniyle
yönelebilirim. Ben ancak Allah (c.c) lütfuyla, Sadatın ve mürşidimin himmeti ile bu dünyadan
imanla ayrılabilirim ve şu anda kelime-i şehadeti getirerek son nefesimi imanla veriyorum.
Ruhum bedenimden ayrıldı. Şimdi elbiselerimi soyuyorlar, ama günahlarım hâlâ üzerimde
görünmez elbise gibi duruyor. Malım, servetim, evladım, akrabalarım ne olur günahlarımı da
soyun! Hayır, yararı yok. Benim Allah-u Teâlâ’ya (c.c) yönelmem lazım, ancak ona
yalvarırsam günahlarım affolunur. Şimdi de cesedimi yıkamaya götürdüler, yıkadılar,
kefenliyorlar. Gerçi bedenimi yıkadılar ve örttüler, fakat günahlarımı temizleyemediler ve
örtemediler. Günahlarım yine benimle beraber kaldı. Malımın, servetimin, evladımın ve
akrabamın yine faydası yok. Ancak Rahim olan Allah-u Teâlâ’nın (c.c) affetmesi ile
günahlarım temizlenebilir ve örtülebilir. Sonra tabutumu aldılar, musalla taşına koydular.
Cenaze namazımı kıldılar. Akrabalarım ve namazımı kılanlar günahlarımın bağışlanması için
dua ettiler. Ancak duayı kabul edecek olan Allah’tır (c.c). Dilerse kabul, dilerse reddeder. Bu
duruma akraba ve evladımın etkisi yoktur. Yine beni insanlar omuzlarına aldılar, cenazemi
taşıyorlar, fakat günahlarımı taşıyamazlar. Sadece Allah (c.c) günahlarımı üzerimden
kaldırabilir. Beni şimdi kabir denen karanlık çukura koydular. Yalnız başıma korkunç ve
karanlık yerde Münker ve Nekir meleklerinin sorularıyla başbaşa kaldım. Hiçbir yardım
edenim yok, ne akraba, ne dost, ne evlat ve ne de mal. Ancak ve ancak Alemlerin Rabbi olan
Allah-u Teâlâ’nın sevgisi, şefkati ve merhameti beni bu durumdan kurtarabilir. O’nun dışında
her türlü sevgi ve bağlılık boştur.’
Talib yukarda anlatıldığı gibi düşünmekle herşeyden ilgisini keser. Sadece Allah-u Teâlâ’nın
(c.c) emrettiği ve izin verdiği en önemli gereksinimlerini elde etmek için görevine döner.
Bu anlatılan ölüm rabıtası tarikat yolunda zikirden önemlidir. Çünkü bu sayede insan masiva
(Allah (c.c) dışındaki herşey) ile ilgisini kesebilir. Yoksa ölümü düşündürmenin amacı müridi
korkutmak değildir. Gerçeği bilenler Nakşibendi Tarikatı’nın yüce gayesinin ve temelinin
muhabbetullah (Allah sevgisi) olduğunu belirtirler. Yeni başlayanların ölüm rabıtasından ve
ölümü düşünmekten korkmaları Allah (c.c) sevgisine engeldir. Cenab-ı Hak’tan başkasına
yönelmek kör nefsin hırsı ve hatası sonucu olur. Halbuki esas amaç Cenab-ı Hakk’a
yönelmektir. Yönelmeye layık tek varlığın Allah-u Teâlâ (c.c) olduğunu anlayan mürid, bu
durumun gereği olarak başka şeylerden yüz çevirerek O’na yönelir. O’nun en fazla sevilmesi
gereken varlık olduğuna inanır, O’nun sıfatlarını bilmek ister ve O’na kavuşmayı aşırı arzu
eder. Sevgi; O’nu görmeyi, O’nun boyasıyla boyanmayı ve O’nunla buluşmayı gerektirir. Bu
da ancak sıfatlarının öğrenilmesi ve O’nu çok sevmekle gerçekleşebilir.
Marifet, Allah-u Teâlâ’yı (c.c) bilmek ve O’nun ahlakıyla ahlâklanarak sıfatlarının tam olarak
hissedilmesidir. Böylece Hakk’ın sıfatları müride yansır, herhangi bir günah tehlikesi anında
O’nun azabının şiddetini şüphe etmeksizin içinde duyar. Bu da nefsini dizginlemesine yol
açar. Büyük günah işleyince ümitsizliğe düşmez. O’nun rahmet ve bağışlayıcılığının
sonsuzluğuna inanır. İyi halleri ve ibadetleriyle böbürlenmez ve kendinde varlık görmez. Bu
hallerin gerçekleşmesi ancak taklidin dışında kâmil (olgun) imanla ve imanın ilmel yakîn’den
aynel yakîn’e; ondan da hakkel yakîn derecesine ermesiyle olur. (Bu taklitten; ilme;
duygularla hissetme ve hak ve hakikat’e erme ve bulma derecesidir). Cenab-ı Hakk’tan (c.c)
başkasına yönelen ve gafletle zikreden kişinin imanı kuru taklitte kalır, muhabbet ve marifet’i
elde edemez. Bundan dolayı insan kâmil, mükemmel, arif ve bilgili bir şeyhe bağlanarak
tarikata girmeli ona uyarak yol almalı, marifet ve muhabbeti elde ederek ilahî hakikatlere
kavuşmaya çalışmalıdır.
8- Mürşid Rabıtası: Bir şeyhe bağlanmak, onu sevmek ve onunla ilgilenmek vacibdir.
Böylece mürid gerçek sevgiye ve marifet’e yükselmeye güç bulur. Bunun için Nakşibendi
büyükleri rabıta usulünü koymuşlardır. Rabıta kalbi tam sevgi ve cezbeyle üstada
bağlamaktır. Ruhen ve kalben üstada bağlanan mürid onun hoşnut olduğu şeyleri bilerek veya
sadece yönlendirmesiyle nefsinin arzularını bırakmayı başarır. Rabıta’da mürid kabul edilme
ve reddedilme korkusuyla davranmalıdır. Üstadını yücelterek ve heybetle düşünmelidir. Şeyh
rabıtasıyla ortaya çıkan durumlar ilerde açıklanacaktır.
Mürid üstadını devamlı düşünür; kendisinin kabul edileceğini veya reddedileceğini tam olarak
bilemediğinden sıkıntı ve ızdırab içinde adeta hasta gibi uyur. Yani ne tam emin olur ne de
aşırı korkar.
Yukarda açıklanan sekiz şart müridin dinlenebilmesi için gece yerine getirilir. Gündüz
teveccüh başlayana kadar da birşey yenilip içilmez. Müjde veya sıkıntıyla yorumlanabilecek
bir rüya görme ümidiyle istihareye niyetlenerek uyunur. Rüya görürse teveccühten önce
üstadına anlatır. Gördüğü rüya ve uykusundaki sıkıntılı veya ferah hali müridin mizacını ve
eğitim yeteneğini belirler. Buna göre de uygun ders verilir.
Teveccüh ve kalb durumuyla ilgili edebler müride öğretilir; kendinden önce halkaya
girenlerden ayrı olarak sağ ayağını sol ayağının altına koyup, sağ kalçası üzerine oturması
bildirilir.
ÖNSÖZ
Velilerin kalplerini irfan nuru ile aydınlatan göğüslerini hikmetlerle süsleyen ve insanların
onlardan faydalanmasını sağlayan Allah’a (c.c) hamd olsun.
Fakir, zengin herkese gönderilen ve ‘İman Süreyya Yıldızı’na bağlansa bile Faris
oğullarından bir kavim ona ulaşacaktır’ buyuran Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimizin, alinin,
ashabının üzerine sayısız salat, selam ve rahmet olsun. Onlar Allah’ın (c.c) ahlakıyla
edeplendiler, yüce ahlaklarını pekiştirdiler ve doğru yolun isteklilerine hak yolu gösterdiler.
Bundan sonra açıklayacağımız kutsal kelimelerdir; o kelimelerden yansıyan misk kokulu
yararlı edeplerdir. Zira benim babamın temiz sinesinde yayılmıştı. Pederim, Efendim Şeyh
Fethullah Verkanisi (k.s) yüce bir şeyh idi. İrşad kutbuydu. Fitne ve fesadı engeller; ekmel ve
apaçık şeriatı destekler, parlak Nakşibendi Tarikatı’nı ihya ederdi. Gerçek şudur ki, O zahiri
ve Batıni ilmiyle yeryüzünü doldurmuştu. Bağıllarından büyük bir kesimi de her şeye kadir
olan Allah-u Teala’ya (c.c) kavuşturmuştu. O insanlık özelliklerinden sıyrılmış melekleşmişti.
Babam aslen Mardinli Zuvli Tarikatı’nın kurucusu ve Hazreti Ömer (r.a)’in neslinden olan
meşhur Şeyh Musa’nın soyundandır.
Tarikatın güzellikleri ve gerçeklerin kokusu yayılan bu risalenin yayınlamasına aşırı dikkat
ettim. Çünkü birçok meşhur kitapta bile bulunmayan ve öğrenilemeyen konular bu kitapta
toplanmış ve açıklanmıştır. Yardımımız ve sığınağımız Allah Teala’dır (c.c); başarı da ancak
O’ndandır, O’na tevekkül ederiz ve O’na dayanırız.
Babam bu risaleyi, şeyhinin sağlığında ve O’nun emriyle, şeyhinin halifesi olan Erzincan’lı
Şeyh Muhammed Sami’ye yollamıştı. Söylenildiğine göre bu risale Şeyhi Piri Tahi’ye
sunulmuş; o da: ‘Eğer bunu yazsaydım, bir iki kelime hariç aynısı olurdu’ demişti. Son söz
olarak bu risalenin Nakşibendi Tarikatı’nda gerekli tüm kuralları kuşattığını söyleyebiliriz.
Bu eser Sadat-ı Nakşibendîye’den Üstad-ı Âzam
Şeyh Fethullah Verkânisî Hazretlerinin oğlu Şeyh
Alaaddin’in derlediği birinci mektubun çevirisidir.
Fakat ‘Adâb-ı Fethullah’ veya ‘Şeyh Fethullah’ın
Risalesi’ diye bilinmektedir. Nakşibendî tarikatına
ait kurallar topluca bu kitapta özetlenmiştir.
Dr. A. Selâhaddin KINACI
Şeyh Alaaddin (ks)
GİRİŞ
Cemaliyle melekleri nurdan, Celaliyle iblisi ateşten, insanı topraktan yaratıp ruh üfürüp emir
aleminden latifeleri yerleştiren ve sonra da Cemal ve Celal sıfatıyla ona tecelli eden Allah’ın
(c.c) yüce ismiyle başlarım. O, Rahman ismiyle bütün canlıları yaratıp bu dünyada yaşatan;
ahirette ise Rahim ismiyle sadece müminlere tecelli ederek cennetine koyacak olandır. Tüm
alemleri yoktan var eden; ‘El Berru’ ismiyle mahluklarını yetiştirip yaşatan ve kemalata
erdiren Rabb-u Teala’ya hamd olsun. Bizi doğru yola ileten ve gerçek kemalata erdiren O’dur.
Özellikle bizim hidayete ermemize sebep Efendimiz Hazreti Muhammedin (S.A.V) ehli
beytinin ve ashabının üzerine salat, selam ve rahmet olsun.
Velilerin kalplerini irfan nuru ile aydınlatan göğüslerini hikmetlerle süsleyen ve insanların
onlardan faydalanmasını sağlayan Allah’a (c.c) hamd olsun.
Fakir, zengin herkese gönderilen ve ‘İman Süreyya Yıldızı’na bağlansa bile Faris
oğullarından bir kavim ona ulaşacaktır’ buyuran Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimizin, alinin,
ashabının üzerine sayısız salat, selam ve rahmet olsun. Onlar Allah’ın (c.c) ahlakıyla
edeplendiler, yüce ahlaklarını pekiştirdiler ve doğru yolun isteklilerine hak yolu gösterdiler.
Bundan sonra açıklayacağımız kutsal kelimelerdir; o kelimelerden yansıyan misk kokulu
yararlı edeplerdir. Zira benim babamın temiz sinesinde yayılmıştı. Pederim, Efendim Şeyh
Fethullah Verkanisi (k.s) yüce bir şeyh idi. İrşad kutbuydu. Fitne ve fesadı engeller; ekmel ve
apaçık şeriatı destekler, parlak Nakşibendi Tarikatı’nı ihya ederdi. Gerçek şudur ki, O zahiri
ve Batıni ilmiyle yeryüzünü doldurmuştu. Bağıllarından büyük bir kesimi de her şeye kadir
olan Allah-u Teala’ya (c.c) kavuşturmuştu. O insanlık özelliklerinden sıyrılmış melekleşmişti.
Babam aslen Mardinli Zuvli Tarikatı’nın kurucusu ve Hazreti Ömer (r.a)’in neslinden olan
meşhur Şeyh Musa’nın soyundandır.
Tarikatın güzellikleri ve gerçeklerin kokusu yayılan bu risalenin yayınlamasına aşırı dikkat
ettim. Çünkü birçok meşhur kitapta bile bulunmayan ve öğrenilemeyen konular bu kitapta
toplanmış ve açıklanmıştır. Yardımımız ve sığınağımız Allah Teala’dır (c.c); başarı da ancak
O’ndandır, O’na tevekkül ederiz ve O’na dayanırız.
Babam bu risaleyi, şeyhinin sağlığında ve O’nun emriyle, şeyhinin halifesi olan Erzincan’lı
Şeyh Muhammed Sami’ye yollamıştı. Söylenildiğine göre bu risale Şeyhi Piri Tahi’ye
sunulmuş; o da: ‘Eğer bunu yazsaydım, bir iki kelime hariç aynısı olurdu’ demişti. Son söz
olarak bu risalenin Nakşibendi Tarikatı’nda gerekli tüm kuralları kuşattığını söyleyebiliriz.
Bu eser Sadat-ı Nakşibendîye’den Üstad-ı Âzam
Şeyh Fethullah Verkânisî Hazretlerinin oğlu Şeyh
Alaaddin’in derlediği birinci mektubun çevirisidir.
Fakat ‘Adâb-ı Fethullah’ veya ‘Şeyh Fethullah’ın
Risalesi’ diye bilinmektedir. Nakşibendî tarikatına
ait kurallar topluca bu kitapta özetlenmiştir.
Dr. A. Selâhaddin KINACI
Şeyh Alaaddin (ks)
GİRİŞ
Cemaliyle melekleri nurdan, Celaliyle iblisi ateşten, insanı topraktan yaratıp ruh üfürüp emir
aleminden latifeleri yerleştiren ve sonra da Cemal ve Celal sıfatıyla ona tecelli eden Allah’ın
(c.c) yüce ismiyle başlarım. O, Rahman ismiyle bütün canlıları yaratıp bu dünyada yaşatan;
ahirette ise Rahim ismiyle sadece müminlere tecelli ederek cennetine koyacak olandır. Tüm
alemleri yoktan var eden; ‘El Berru’ ismiyle mahluklarını yetiştirip yaşatan ve kemalata
erdiren Rabb-u Teala’ya hamd olsun. Bizi doğru yola ileten ve gerçek kemalata erdiren O’dur.
Özellikle bizim hidayete ermemize sebep Efendimiz Hazreti Muhammedin (S.A.V) ehli
beytinin ve ashabının üzerine salat, selam ve rahmet olsun.
Günlük Çekilmesi Gereken Dusukiye Evradı(Dusikiye Tarikatinin Evradi)
(Tarikat almak isteyenler Bu bölüme mesaj biraksinlar)
Her Sabah ikindiye kadar 1 defa ve ikindiden sonra tekrar bir defa aşağıdaki evradı zikirler yanındaki adedince çekilir
Meşayıhı Sağır (Kısaltılmış Şeyhler Zinciri)
Meşayıhı Kebir Tarikatin Büyük Şeyhler Zinciri
(Tarikat almak isteyenler Bu bölüme mesaj biraksinlar)
Her Sabah ikindiye kadar 1 defa ve ikindiden sonra tekrar bir defa aşağıdaki evradı zikirler yanındaki adedince çekilir
- Bismillahirrahmenirrahim (100 Defa)
- Estağfurullahul ayızmu Hüvet Tevvabürrahim (100 Defa)
- La ilahe illallah (100 Defa)
- Ya Daayim (300 Defa)
- Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin ve alaa eelihi ve sahbihi ve selleme (100 Defa)
Meşayıhı Sağır (Kısaltılmış Şeyhler Zinciri)
- Şeyh Raşit
- Şeyh Muhtar
- Şeyh Muhammed Osman Abdühül Burhani
- Şeyh Ahmed Arabiş Şernubi
- Şeyh Muhammed Sehavi
- Şeyh Musa Ebil imran
- Şeyh ibrahim Gurşud Dusuki
- Şeyh Ebul Hasaniş Şazili
- Şeyh Adusselam ibni Beşişe
- Seyyidina ve Mevlana imami Hüseyin
- Seyyidina ve Mevlana imami Ali
- Ziyadeten fi Şerefil Mustafa S.A.V
Meşayıhı Kebir Tarikatin Büyük Şeyhler Zinciri
- Şeyh Raşit
- Şeyh Muhtar
- Şeyh Muhammed Osman Abdühül Burhani
- Şeyh Ahmed Arabiş Şernubi
- Şeyh Muhammed Sehavi
- Şeyh Musa Ebil imran
- Şeyh ibrahim Gurşud Dusuki
- Seyyidatina Fatimatiş Şazili
- Şeyh Abdülazizil Mekni bi Ebil Mecid
- Şeyh Ebul Hasaniş Şazili
- Şeyh Adusselam ibni Beşişe
- Şeyh Ahmed El Bedevi
- Şeyh Seyyid Abdükadiri Geylani
- Şeyh Ahmet Errufai
- Seyyid Ali Zeynel Abidin
- Seyyidatina Zeynep
- Seyyidina ve Mevlana imami Hüseyin
- Seyyidina ve Mevlana imami Hasan
- Seyyidatinas Seyyidete Fatimatüz Zehra
- Seyyidina ve Mevlana imami Ali R.A
- Seyyidina ve Mevlana imami Osman Bin Afvan R.A
- Seyyidina ve Mevlana imami Ömer ibnul Hattab R.A
- Seyyidina ve Mevlana imami Ebu Bekri Sıddık R.A
- Ziyadeten Fi Şerefil Mustafa S.A.V
Dusukiye Tarikati almış olan birinci Sınıf sofilerin Zikiri
Günlük evradın haricindeki boş zamanlarda
Estağfurullahul ayızmu Hüvet Tevvabürrahim
zikri 70000 defa olasıya kadar çekilir
70000 tamam olunca yükseltme ve ikinci sınıf için başvuru yapılır
Tarikat almak isteyenler bu bölüme mesaj biraksinlar
Günlük evradın haricindeki boş zamanlarda
Estağfurullahul ayızmu Hüvet Tevvabürrahim
zikri 70000 defa olasıya kadar çekilir
70000 tamam olunca yükseltme ve ikinci sınıf için başvuru yapılır
Tarikat almak isteyenler bu bölüme mesaj biraksinlar
Dusukiye Tarikati almış olan ikinci Sınıf sofilerin Zikiri
Günlük evradın haricindeki boş zamanlarda
La ilahe illallah
zikri 70000 defa olasıya kadar çekilir
70000 tamam olunca yükseltme ve üçüncü sınıf için başvuru yapılır
Tarikat almak isteyenler bu bölüme mesaj biraksinlar
Günlük evradın haricindeki boş zamanlarda
La ilahe illallah
zikri 70000 defa olasıya kadar çekilir
70000 tamam olunca yükseltme ve üçüncü sınıf için başvuru yapılır
Tarikat almak isteyenler bu bölüme mesaj biraksinlar
Dusukiye Tarikati almış olan üçüncü Sınıf sofilerin Zikiri
Günlük evradın haricindeki boş zamanlarda
Allah Zikri 6666 defa çekilir
Zikre başlamadan önce
aşağıdaki giriş duası yapılır
(Amin amin Allahümme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammedin
Sübhane rabbike rabbil izzeti amma yasifun ve selamün alel mürselin ve eelihim velhamdülillahi rabbil alemin
eşrafil halga seyyidina muhammed )
ve Sonra Zaman müsaid ise Meşayıhı Sağır için 3 kulhu bir fatiha hediye edilir veya 13 kulhu bir fatiha Şeyh Muhtar a hediye edilir
ve ondan sonra Allah zikrine başlanır ve 6666 adet tamam olunca
10 defa Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin ve alaa eelihi ve sahbihi ve selleme zikredilir
eger zamaniniz az ise o zaman Allah zikri 6666 adet yerine sadece 666 adet olarak çekilir
Tarikat almak isteyenler bu bölüme mesaj biraksinlar
Günlük evradın haricindeki boş zamanlarda
Allah Zikri 6666 defa çekilir
Zikre başlamadan önce
aşağıdaki giriş duası yapılır
(Amin amin Allahümme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammedin
Sübhane rabbike rabbil izzeti amma yasifun ve selamün alel mürselin ve eelihim velhamdülillahi rabbil alemin
eşrafil halga seyyidina muhammed )
ve Sonra Zaman müsaid ise Meşayıhı Sağır için 3 kulhu bir fatiha hediye edilir veya 13 kulhu bir fatiha Şeyh Muhtar a hediye edilir
- Bismillahirrahmenirrahim (10 Defa)
- Estağfurullahul ayızmu Hüvet Tevvabürrahim (10 Defa)
- La ilahe illallah (10 Defa)
- Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin ve alaa eelihi ve sahbihi ve selleme(10 Defa)
ve ondan sonra Allah zikrine başlanır ve 6666 adet tamam olunca
10 defa Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin ve alaa eelihi ve sahbihi ve selleme zikredilir
eger zamaniniz az ise o zaman Allah zikri 6666 adet yerine sadece 666 adet olarak çekilir
Tarikat almak isteyenler bu bölüme mesaj biraksinlar
Mürakabe Nedir
Tarikat Alan kişiler için Akşam namazını kıldıktan sonra kıbleye karşı oturulur
Gözler yumulur ve :
(Amin amin Allahümme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammedin
Sübhane rabbike rabbil izzeti amma yasifun ve selamün alel mürselin ve eelihim velhamdülillahi rabbil alemin
eşrafil halga seyyidina muhammed ) denilir
ve Sonra Zaman müsaid ise Meşayıhı Sağır için 3 kulhu bir fatiha hediye edilir veya 13 kulhu bir fatiha Şeyh Muhtar a hediye edilir
1. Bismillahirrahmenirrahim (10 Defa)
2. Estağfurullahul ayızmu Hüvet Tevvabürrahim (10 Defa)
3. La ilahe illallah (10 Defa)
4. Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin ve alaa eelihi ve sahbihi ve selleme(10 Defa)
daha sonra Gözler kapalı olarak şeyh muhtar yani tarikatın şeyhi görülmeye çalişılır
ve görmek için uğraşırken dil ilede devamlı olarak Allah Allah zikredilir sesli olarak.
ve bu zikir nefes alırken Allah denilir ve nefes verilirken yine Allah denilir
eğer şevk ve iştah üstünse kafa sağa ve sola hareket ettirilir zikir esnasında
ve bu on dakika veya onbeş dakıka devam ettirilir
ve mürakabeden çıkmak için 10 defa
Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin ve alaa eelihi ve sahbihi ve selleme
denilir ve gözler açılır
buna her gün akşam namazından sonra devam edilir
Tarikat Alan kişiler için Akşam namazını kıldıktan sonra kıbleye karşı oturulur
Gözler yumulur ve :
(Amin amin Allahümme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammedin
Sübhane rabbike rabbil izzeti amma yasifun ve selamün alel mürselin ve eelihim velhamdülillahi rabbil alemin
eşrafil halga seyyidina muhammed ) denilir
ve Sonra Zaman müsaid ise Meşayıhı Sağır için 3 kulhu bir fatiha hediye edilir veya 13 kulhu bir fatiha Şeyh Muhtar a hediye edilir
1. Bismillahirrahmenirrahim (10 Defa)
2. Estağfurullahul ayızmu Hüvet Tevvabürrahim (10 Defa)
3. La ilahe illallah (10 Defa)
4. Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin ve alaa eelihi ve sahbihi ve selleme(10 Defa)
daha sonra Gözler kapalı olarak şeyh muhtar yani tarikatın şeyhi görülmeye çalişılır
ve görmek için uğraşırken dil ilede devamlı olarak Allah Allah zikredilir sesli olarak.
ve bu zikir nefes alırken Allah denilir ve nefes verilirken yine Allah denilir
eğer şevk ve iştah üstünse kafa sağa ve sola hareket ettirilir zikir esnasında
ve bu on dakika veya onbeş dakıka devam ettirilir
ve mürakabeden çıkmak için 10 defa
Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin ve alaa eelihi ve sahbihi ve selleme
denilir ve gözler açılır
buna her gün akşam namazından sonra devam edilir
Meşayıhı Sağir (Kısaltılmış Şeyhler Zinciri)
- Şeyh Raşit
- Şeyh Muhtar
- Şeyh Muhammed Osman Abdühül Burhani
- Şeyh Ahmed Arabiş Şernubi
- Şeyh Muhammed Sehavi
- Şeyh Musa Ebil imran
- Şeyh ibrahim Gurşud Dusuki
- Şeyh Ebul Hasaniş Şazili
- Şeyh Adusselam ibni Beşişe
- Seyyidina ve Mevlana imami Hüseyin
- Seyyidina ve Mevlana imami Ali
- Ziyadeten fi Şerefil Mustafa S.A.V
RAŞiT TUNCA
BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA


FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik
ALLAH
BAYRAK

Radyo Karoglan
Foruma Misafir Olarak Gir
Forumda Neler Var


GALATASARAY
FENERBAHÇE
BEŞiKTAŞ
TRABZONSPOR
MiLLi TAKIM
ETKiNLiKLERiMiZ