MUHAMMED
BAYRAK

Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız. |
Forum İstatistikleri |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
DOWNLOADEN
AYET
FELSEFEMiZ
Raşit Tunca Sözü
GÜZEL SÖZ
PC ATASÖZLERi
Modern toplumun vazgeçilmezi bilgisayarlar, kendi "atasözlerini" yaratarak yerelleşti. Bugünlerde haberleşme gruplarında dolaşan ifadelerden kimileri şöyle:
Ağ alma komşu al.
Orjinal program kullananı dokuz ağdan kovarlar.
Görünen ağ protokol istemez, sakla setup'ı gelir zamanı.
Avi. gelen yerden mp3 esirgenmez.
Bugünün işini görev zamanlayıcısına bırakma.
Dos kocamış; windowsun maskarası olmuş.
Beleş anti-virüs programı; virüsü türkü çağıra çağıra ararmış.
'Kazaa' yüklüyorum demez.
Hard diski virüs bassa norton'a vız gelir.
Sora sora crack bulunur.
Bin gigabyte'ın olsa da, bir gigabyte'ı olana danış.
Zip'le yatan rar'la kalkar.
İşletim sistemi windows olanın, başı beladan kurtulmaz.
Eceli gelen windows mavi ekrana düşer.
Yazılımsız donanım, donanımsız yazılım olmaz.
Ram'sız windows oynamaz.
Sakınan diskte bad sektör çıkar.
Pc'ye mac vermişler, hani benim akvaryumum demiş.
Dos işler windows övünür.
Ak anti-virüs kara gün içindir.
Hatasız program olmaz.
Bana işlemcini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.
Bir virüse sistem yakma.
Paran çoksa yeni bilgisayardan bıkma, işin yoksa chatten çıkma.
Windows'uma söven, linux kullansa bari.
Formatlanmış diskin davası olmaz.
Eski dos'tan windows olmaz.
Reset'te keramet vardır.
Windows'unu açık unutanın ziyaretçisi pek olur.
Windows'a service pack de yüklesen, windows yine windows'tur.
Windows'u seven maviye katlanır.
Çökecek windows bilgisayarda durmaz.
Kaspersky'nin olmadığı yerde norton'a abdurrahman çelebi derler.
Yazıcının şahidi tarayıcı.
Dağ dağa kavuşmaz, bilgisayar bilgisayara kavuşur.."
Modern toplumun vazgeçilmezi bilgisayarlar, kendi "atasözlerini" yaratarak yerelleşti. Bugünlerde haberleşme gruplarında dolaşan ifadelerden kimileri şöyle:
Ağ alma komşu al.
Orjinal program kullananı dokuz ağdan kovarlar.
Görünen ağ protokol istemez, sakla setup'ı gelir zamanı.
Avi. gelen yerden mp3 esirgenmez.
Bugünün işini görev zamanlayıcısına bırakma.
Dos kocamış; windowsun maskarası olmuş.
Beleş anti-virüs programı; virüsü türkü çağıra çağıra ararmış.
'Kazaa' yüklüyorum demez.
Hard diski virüs bassa norton'a vız gelir.
Sora sora crack bulunur.
Bin gigabyte'ın olsa da, bir gigabyte'ı olana danış.
Zip'le yatan rar'la kalkar.
İşletim sistemi windows olanın, başı beladan kurtulmaz.
Eceli gelen windows mavi ekrana düşer.
Yazılımsız donanım, donanımsız yazılım olmaz.
Ram'sız windows oynamaz.
Sakınan diskte bad sektör çıkar.
Pc'ye mac vermişler, hani benim akvaryumum demiş.
Dos işler windows övünür.
Ak anti-virüs kara gün içindir.
Hatasız program olmaz.
Bana işlemcini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.
Bir virüse sistem yakma.
Paran çoksa yeni bilgisayardan bıkma, işin yoksa chatten çıkma.
Windows'uma söven, linux kullansa bari.
Formatlanmış diskin davası olmaz.
Eski dos'tan windows olmaz.
Reset'te keramet vardır.
Windows'unu açık unutanın ziyaretçisi pek olur.
Windows'a service pack de yüklesen, windows yine windows'tur.
Windows'u seven maviye katlanır.
Çökecek windows bilgisayarda durmaz.
Kaspersky'nin olmadığı yerde norton'a abdurrahman çelebi derler.
Yazıcının şahidi tarayıcı.
Dağ dağa kavuşmaz, bilgisayar bilgisayara kavuşur.."
Yeni Atasözleri
- Ak akçe kara para aklamak içindir!
- Gülü seven dikenine epilasyon yaptırır!
- Üzüm üzüme baka baka solarium!
- Kızını dövmeyen karısıyla yetinir!
- Erken öten Horozu yazı dizisi yaparlar!
- Bal tutan parmağını özelleştirir!
- Insan insanın imajmaker'ıdır!
- Öfkeyle kalkan reality show oturur!
- Kaz gelecek yerden enkaz esirgenmez!
- Tatlı dil milli irade'yi deliğinden çıkarır!
- Akılsız başın cezasını tetikçi çeker!
- Bir fincan nescafe'nin hatırı bir gecelik'tir!
- Garip kuşun yuvasını Veli Göçer yapar!
- Ucuz etin yahnisi sürümden kazandırır!
- Sabreden derviş anılarını yazmış!
- Bir elin nesi var iki elin kelepçesi var!
- Adalet mülkün temel içgüdüsüdür!
- Her misyon komisyona tabiidir!
- Denize düşen koli basili'ne sarılır!
- Sütten ağzı yanan yoğurdu pipetle içer!
- Temizlik imaj'dan gelir!
- Politikacıların ömrü lak lak'la geçer!
- Yalancının mumu yatsıdan sonra jenarötöre bağlanır!
- Nerde beleş orda özelleş!
- Kedi uzanamadığı ciğer hakkında şok açıklamalar yapar!
- Bir türk dünyaya bedelli asker'dir!
- Davulun sesi uzaktan pop görünür!
- Iki gönül bir olunca üçüncüye gizli kamera düşer!
- Birimiz hepimiz hepimiz en irimiz için!
- Ne kadar sallarsan salla dona düşer bir medya!
- Bütün yollar yolsuzluğa çıkar!
- Kırk yıllık kâni estetik ameliyatla olabilir yani!
- Olmaya devlet cihanda bir nefes rating gibi!
- Tebdil-i mekanda torpil ve kadrolaşma vardır!
- Ölüm allahın emri yargısız infaz olmasaydı!
- Düşünüyorum o halde uzar siyaset meydanı!
- Eski tas eski hamam yeni dünya düzeni!
- Ne oldum dememeli ne olacak bu memleketin hali demeli!
- Dost başa düşman imaj'a bakar!
- Ak akçe kara para aklamak içindir!
- Gülü seven dikenine epilasyon yaptırır!
- Üzüm üzüme baka baka solarium!
- Kızını dövmeyen karısıyla yetinir!
- Erken öten Horozu yazı dizisi yaparlar!
- Bal tutan parmağını özelleştirir!
- Insan insanın imajmaker'ıdır!
- Öfkeyle kalkan reality show oturur!
- Kaz gelecek yerden enkaz esirgenmez!
- Tatlı dil milli irade'yi deliğinden çıkarır!
- Akılsız başın cezasını tetikçi çeker!
- Bir fincan nescafe'nin hatırı bir gecelik'tir!
- Garip kuşun yuvasını Veli Göçer yapar!
- Ucuz etin yahnisi sürümden kazandırır!
- Sabreden derviş anılarını yazmış!
- Bir elin nesi var iki elin kelepçesi var!
- Adalet mülkün temel içgüdüsüdür!
- Her misyon komisyona tabiidir!
- Denize düşen koli basili'ne sarılır!
- Sütten ağzı yanan yoğurdu pipetle içer!
- Temizlik imaj'dan gelir!
- Politikacıların ömrü lak lak'la geçer!
- Yalancının mumu yatsıdan sonra jenarötöre bağlanır!
- Nerde beleş orda özelleş!
- Kedi uzanamadığı ciğer hakkında şok açıklamalar yapar!
- Bir türk dünyaya bedelli asker'dir!
- Davulun sesi uzaktan pop görünür!
- Iki gönül bir olunca üçüncüye gizli kamera düşer!
- Birimiz hepimiz hepimiz en irimiz için!
- Ne kadar sallarsan salla dona düşer bir medya!
- Bütün yollar yolsuzluğa çıkar!
- Kırk yıllık kâni estetik ameliyatla olabilir yani!
- Olmaya devlet cihanda bir nefes rating gibi!
- Tebdil-i mekanda torpil ve kadrolaşma vardır!
- Ölüm allahın emri yargısız infaz olmasaydı!
- Düşünüyorum o halde uzar siyaset meydanı!
- Eski tas eski hamam yeni dünya düzeni!
- Ne oldum dememeli ne olacak bu memleketin hali demeli!
- Dost başa düşman imaj'a bakar!
Samsun Gelenek Ve Görenekleri
SAMSUN HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Doğu ve Batı Karadeniz'in kesiştiği noktada kalan Samsun'un çok eski bir medeniyete sahip olması, XIX yy. ve XX yy. başlarında gelen göçlerle çok değişken bir yapıda bulunması, kültürel açıdan farklılıklar göstermektedir.
Samsun'da evlenme, halk mutfağı, halk hekimliği, halk veterinerliği, sünnet düğünü adetleri, ninniler, yemekler, kışlık hazırlıklar ve yiyecekler, doğum, tekerlemeleri, ölüm, kani, gelin ağlatma, bilmece, atasözleri, efsaneler, masal, seyirlik oyunlar, inançlar, halk takvimi ve meterolojisi, halk mimarisi, el sanatları, halk oyunları, giyim-kuşam konusunda araştırmalar yapılmış, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü arşivine kazandırmıştır.
Samsun yöresi oyunlarının bazıları eller tutularak, eller tutulup dirsekler birleştirilerek, eller omuza atılarak oynandığı gibi eller tutuşmadan karşılıklı oynanan oyunları da vardır. Çökme figürü, el vurma figürü çapraz yürüme figürü topuk vurma yada ayak ucu vurma figürü dönme figürü oyunlar içerisinde yer almaktadır. Oyunlar genellikle oyuncuların belli bir alan içerisinde dolaşması şeklinde icra edilir. Az da olsa düz sıra halinde oynanan oyunlara rastlanılmaktadır. (Örneğin alafranga oyunu gibi) Oyunların oynanışında hiçbir zaman daire oluşturulmamaktadır. Oyunlar genellikle yavaş başlar. İlerleyen bölümlerde hızlanır. Bazı oyunlarda oyuncuların nara attıkları (Sarhoş barı ve kaba ceviz) gözlenir. Karşılama türü oyunlarda yaygın bir şekilde omuz sallama figürü vardır. Erkeklerin omuz sallama figürleri kızlara nazaran daha ağır ve diktir.
Samsun halk oyunları yönünden ülkemizde geçiş bölgesi sayılan illerimiz arasındadır. Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra bölgeye yerleşen balkan göçmenleri Hora - Karşılamaları yöreye getirmiştir. Doğu Karadeniz Bölgesinden şehre gelen göçler nedeni ile horon çeşitleri yaygınlaşmıştır. Ladik ilçesi gibi bazı bölgelerde bulunan alevi vatandaşlarımızın dini dansları sayılan semahlara da Samsun ilinde rastlamak mümkündür. Görüldüğü gibi Türk Halk Danslarının üç değişik karakter yapısında olan danslara Samsun'da ulaşılabilir.
Alaçam, Sarıkız, Tombul gelin, Samsun sallaması oyunları, Bafra, Sarıkız ikileme, Demirağa, Zirto, Kabadayı, Kasap, Samsun horonu, Tombul gelin, Rumeli dik horonu, Köroğlu, Kızlar havası, Çarşamba, Çarşamba çiftetellisi, Çarşamba düz oyun havası, Çarşamba karşılaması, Sağır perde, Anadolu çiftetellisi, Karaçalı, Kasap, Kaba ceviz, Alafranga, Gürcü horonu, Salı pazarı, Üçlü horon, Terme, Üçlü horon, Gürcü horonu, Horon kurma, Ladik, Üç ayak, Makinalı, Tamzara, Hoşbilezik, Temurağa, Sarhoşbarı, Sarıkız, Oduncular, Ağam ben yandım, Yelleme, Ladik horonu, Ladik semahı, Vezir köpr</ACRONYM>ü, Sarıkız, Oduncular.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Tütün Üretimi, Çarşamba ve Bafra Delta Ovaları, Havza ve Ladik Kaplıcaları, Atatürk Anıtı, Bafra Pidesi
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Eski adı "Amisos"dur. Samsun ismi bu kelimenin halk arasından değiştirilmişidir
Samsun'la İlgili
Milet kökenli Yunan kolonistler tarafından MÖ 7. yüzyılda kurulan antik Amisos bugünkü Samsun (Rumca Σαμψούντα Sampsoúnta)kentinin atası olmalıdır. Hititler döneimde Kaşka adı verilen bir halkın yurdu olan Samsun ve çevresi MÖ 3. yüzyılda Pontus Krallığının, MS 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun, MS 13. yüzyılın başlarında Trabzon RUM İmparatorluğunun sonra sırasıyla Moğolların, Pervaneoğulları’nın, 14. yüzyılda Eretna Beyliği ve Kadı Burhanettin Devleti’nin egemenliklerinin ardından, 1428 yılında Osmanlı İmparatorluğu topraklarına eklenmiş 1869’da geçirdiği büyük bir yangının ardından yeniden inşa edilmiştir.Amisos amazonlar tarafından kurulmuştur. Yunan kolonisi ise Amisos yakınlarında İsamisos "yani Amisosun yanı" olarak kurulmuştur şu anda amisos diye bilinen bölgede Tekkeköy, İsamisos olarak bilinen bölgede ise Kara Samsun bulunmaktadır. İsamsisos kelimesi zamanla İsamison - Samison - Samisun ve de en son Samsun olarak günümüzde kullanılan halini almıştır. Bu konuda halen Tekkeköy'de Amazon Festivali düzenlenmektedir.
Milli Mücadele Döneminde Samsun
1. Dünya Savaşı’nın ardından Rumlar’ın yoğun yaşadığı Bafra bölgesinde kanlı çatışmalar yaşanmış, Mondros Mütarekesi’nin ardından (30 Ekim 1918) İngilizler kente askeri birlik çıkarmışlarlardır. İtilaf Devletleri’nin Anadolu’nun doğu ve kuzeyindeki karışıklıkların sürmesi durumunda bu yörelerin işgal edileceğini bildirmeleri üzerine, 9. Ordu müfettişliğine atanan Mustafa Kemal sorunu çözmek amacıyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a gönderilmiştir. Anadolu'yu düşman işgalinden kurtarmak ve bağımsız bir Cumhuriyet kurma arzusunda olan Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a ayak bastığı 19 Mayıs1919 günü Kurtuluş Savaşı'nın başlangıç tarihi olarak kabul edilmekte ve gençlik bayramı olarak coşkulu törenlerle kutlanmaktadır.
Turistik yerler
Arkeoloji müzesi, Atatürk müzesi ve Ulu Camii gezip görülebilecek yerler arasındadır. Ayrıca sahili doğu park ve batıpark olarak ikiye ayrılmıştır. Sosyal alanlar mevcuttur. Özellikle de Atakum sahili yeniden yapılandığı için mutlaka gezilmesi gereken bir yerdir.hayvanat bahçesi bandırma vapuru amisos tepesi
Coğrafya
İl toprakları Karadeniz sahili ile kıyıya koşut uzanan dağlar arasında kalmış olup, dağlık alan Ünye-Çarşamba arasında doğu-batı Samsun-Bafra arasında da doğu-güneydoğu ve batı-kuzeybatı doğrultusundadır. İl topraklarının %44.9'u dağlık, %37,2 'si platolar, %17,9'unu ise ovalar oluşturmaktadır.
Akarsular
Kızılırmak, Yeşilırmak, Mert Irmağı, Terme Çayı, Kürtün Çayı, Tersakan Çayı.
Nüfus
1.209.589 olan samsun il nüfusunun 635,254'ünü şehir nüfusunu oluştururken, 573,883'ünü ise kırsal nüfus oluşturmaktadır.2000 yılı genel nüfus sayımı sonuçlarına göre Samsun merkez ilçe nüfusu 437,189 olup,şehir nüfusu ise 363,180'dır.Bu nüfusu ile Karadeniz bölgesindeki şehirlerin herhangi birinden daha fazla bir nüfusa sahiptir.
Toplum ve kültür
Toplum açısından Karadeniz'in metropolü sayılabilecek olan Samsun Şehir Merkezi, 20.YY başlarına kadar ciddi bir gayr-i müslim nüfusu barındırmakta idi. Günümüzde Şehir Merkezi nüfusunun büyük kısmını Doğu Karadeniz'den ve şehrin kendi ilçelerinden aldığı göç oluşturmaktadır. Şehir insanları açısından geniş bir yelpazeye sahip olup, en tutucusundan en entellektüeline kadar insanlara rastlamanız mümkündür.
Son 2-3 yıla kadar denize küsmüş bir sahil kenti görünümünde olan Samsun; yapılan sahil yolu, Doğu Park, tamamlanmakta olan Batı Park gibi projelerle denizle barışık hale gelmiş ve eşine az rastlanır tesislere kavuşmuştur.
Son dönemlerde yerel belediyelerin katkıları ile kültürel faaliyetlerde gözle görülür ilerlemeler kaydedilmiştir. Ulusal bazda yayınlanan Samsun merkezli edebiyat dergisi "Yolcu" buna en güzel örnektir. Bunun yanında İstanbul merkezli ulusal bazda yayın yapan bir çok edebiyat dergisine de içerik
SAMSUN HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Doğu ve Batı Karadeniz'in kesiştiği noktada kalan Samsun'un çok eski bir medeniyete sahip olması, XIX yy. ve XX yy. başlarında gelen göçlerle çok değişken bir yapıda bulunması, kültürel açıdan farklılıklar göstermektedir.
Samsun'da evlenme, halk mutfağı, halk hekimliği, halk veterinerliği, sünnet düğünü adetleri, ninniler, yemekler, kışlık hazırlıklar ve yiyecekler, doğum, tekerlemeleri, ölüm, kani, gelin ağlatma, bilmece, atasözleri, efsaneler, masal, seyirlik oyunlar, inançlar, halk takvimi ve meterolojisi, halk mimarisi, el sanatları, halk oyunları, giyim-kuşam konusunda araştırmalar yapılmış, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü arşivine kazandırmıştır.
Samsun yöresi oyunlarının bazıları eller tutularak, eller tutulup dirsekler birleştirilerek, eller omuza atılarak oynandığı gibi eller tutuşmadan karşılıklı oynanan oyunları da vardır. Çökme figürü, el vurma figürü çapraz yürüme figürü topuk vurma yada ayak ucu vurma figürü dönme figürü oyunlar içerisinde yer almaktadır. Oyunlar genellikle oyuncuların belli bir alan içerisinde dolaşması şeklinde icra edilir. Az da olsa düz sıra halinde oynanan oyunlara rastlanılmaktadır. (Örneğin alafranga oyunu gibi) Oyunların oynanışında hiçbir zaman daire oluşturulmamaktadır. Oyunlar genellikle yavaş başlar. İlerleyen bölümlerde hızlanır. Bazı oyunlarda oyuncuların nara attıkları (Sarhoş barı ve kaba ceviz) gözlenir. Karşılama türü oyunlarda yaygın bir şekilde omuz sallama figürü vardır. Erkeklerin omuz sallama figürleri kızlara nazaran daha ağır ve diktir.
Samsun halk oyunları yönünden ülkemizde geçiş bölgesi sayılan illerimiz arasındadır. Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra bölgeye yerleşen balkan göçmenleri Hora - Karşılamaları yöreye getirmiştir. Doğu Karadeniz Bölgesinden şehre gelen göçler nedeni ile horon çeşitleri yaygınlaşmıştır. Ladik ilçesi gibi bazı bölgelerde bulunan alevi vatandaşlarımızın dini dansları sayılan semahlara da Samsun ilinde rastlamak mümkündür. Görüldüğü gibi Türk Halk Danslarının üç değişik karakter yapısında olan danslara Samsun'da ulaşılabilir.
Alaçam, Sarıkız, Tombul gelin, Samsun sallaması oyunları, Bafra, Sarıkız ikileme, Demirağa, Zirto, Kabadayı, Kasap, Samsun horonu, Tombul gelin, Rumeli dik horonu, Köroğlu, Kızlar havası, Çarşamba, Çarşamba çiftetellisi, Çarşamba düz oyun havası, Çarşamba karşılaması, Sağır perde, Anadolu çiftetellisi, Karaçalı, Kasap, Kaba ceviz, Alafranga, Gürcü horonu, Salı pazarı, Üçlü horon, Terme, Üçlü horon, Gürcü horonu, Horon kurma, Ladik, Üç ayak, Makinalı, Tamzara, Hoşbilezik, Temurağa, Sarhoşbarı, Sarıkız, Oduncular, Ağam ben yandım, Yelleme, Ladik horonu, Ladik semahı, Vezir köpr</ACRONYM>ü, Sarıkız, Oduncular.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Tütün Üretimi, Çarşamba ve Bafra Delta Ovaları, Havza ve Ladik Kaplıcaları, Atatürk Anıtı, Bafra Pidesi
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Eski adı "Amisos"dur. Samsun ismi bu kelimenin halk arasından değiştirilmişidir
Samsun'la İlgili
Milet kökenli Yunan kolonistler tarafından MÖ 7. yüzyılda kurulan antik Amisos bugünkü Samsun (Rumca Σαμψούντα Sampsoúnta)kentinin atası olmalıdır. Hititler döneimde Kaşka adı verilen bir halkın yurdu olan Samsun ve çevresi MÖ 3. yüzyılda Pontus Krallığının, MS 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun, MS 13. yüzyılın başlarında Trabzon RUM İmparatorluğunun sonra sırasıyla Moğolların, Pervaneoğulları’nın, 14. yüzyılda Eretna Beyliği ve Kadı Burhanettin Devleti’nin egemenliklerinin ardından, 1428 yılında Osmanlı İmparatorluğu topraklarına eklenmiş 1869’da geçirdiği büyük bir yangının ardından yeniden inşa edilmiştir.Amisos amazonlar tarafından kurulmuştur. Yunan kolonisi ise Amisos yakınlarında İsamisos "yani Amisosun yanı" olarak kurulmuştur şu anda amisos diye bilinen bölgede Tekkeköy, İsamisos olarak bilinen bölgede ise Kara Samsun bulunmaktadır. İsamsisos kelimesi zamanla İsamison - Samison - Samisun ve de en son Samsun olarak günümüzde kullanılan halini almıştır. Bu konuda halen Tekkeköy'de Amazon Festivali düzenlenmektedir.
Milli Mücadele Döneminde Samsun
1. Dünya Savaşı’nın ardından Rumlar’ın yoğun yaşadığı Bafra bölgesinde kanlı çatışmalar yaşanmış, Mondros Mütarekesi’nin ardından (30 Ekim 1918) İngilizler kente askeri birlik çıkarmışlarlardır. İtilaf Devletleri’nin Anadolu’nun doğu ve kuzeyindeki karışıklıkların sürmesi durumunda bu yörelerin işgal edileceğini bildirmeleri üzerine, 9. Ordu müfettişliğine atanan Mustafa Kemal sorunu çözmek amacıyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a gönderilmiştir. Anadolu'yu düşman işgalinden kurtarmak ve bağımsız bir Cumhuriyet kurma arzusunda olan Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a ayak bastığı 19 Mayıs1919 günü Kurtuluş Savaşı'nın başlangıç tarihi olarak kabul edilmekte ve gençlik bayramı olarak coşkulu törenlerle kutlanmaktadır.
Turistik yerler
Arkeoloji müzesi, Atatürk müzesi ve Ulu Camii gezip görülebilecek yerler arasındadır. Ayrıca sahili doğu park ve batıpark olarak ikiye ayrılmıştır. Sosyal alanlar mevcuttur. Özellikle de Atakum sahili yeniden yapılandığı için mutlaka gezilmesi gereken bir yerdir.hayvanat bahçesi bandırma vapuru amisos tepesi
Coğrafya
İl toprakları Karadeniz sahili ile kıyıya koşut uzanan dağlar arasında kalmış olup, dağlık alan Ünye-Çarşamba arasında doğu-batı Samsun-Bafra arasında da doğu-güneydoğu ve batı-kuzeybatı doğrultusundadır. İl topraklarının %44.9'u dağlık, %37,2 'si platolar, %17,9'unu ise ovalar oluşturmaktadır.
Akarsular
Kızılırmak, Yeşilırmak, Mert Irmağı, Terme Çayı, Kürtün Çayı, Tersakan Çayı.
Nüfus
1.209.589 olan samsun il nüfusunun 635,254'ünü şehir nüfusunu oluştururken, 573,883'ünü ise kırsal nüfus oluşturmaktadır.2000 yılı genel nüfus sayımı sonuçlarına göre Samsun merkez ilçe nüfusu 437,189 olup,şehir nüfusu ise 363,180'dır.Bu nüfusu ile Karadeniz bölgesindeki şehirlerin herhangi birinden daha fazla bir nüfusa sahiptir.
Toplum ve kültür
Toplum açısından Karadeniz'in metropolü sayılabilecek olan Samsun Şehir Merkezi, 20.YY başlarına kadar ciddi bir gayr-i müslim nüfusu barındırmakta idi. Günümüzde Şehir Merkezi nüfusunun büyük kısmını Doğu Karadeniz'den ve şehrin kendi ilçelerinden aldığı göç oluşturmaktadır. Şehir insanları açısından geniş bir yelpazeye sahip olup, en tutucusundan en entellektüeline kadar insanlara rastlamanız mümkündür.
Son 2-3 yıla kadar denize küsmüş bir sahil kenti görünümünde olan Samsun; yapılan sahil yolu, Doğu Park, tamamlanmakta olan Batı Park gibi projelerle denizle barışık hale gelmiş ve eşine az rastlanır tesislere kavuşmuştur.
Son dönemlerde yerel belediyelerin katkıları ile kültürel faaliyetlerde gözle görülür ilerlemeler kaydedilmiştir. Ulusal bazda yayınlanan Samsun merkezli edebiyat dergisi "Yolcu" buna en güzel örnektir. Bunun yanında İstanbul merkezli ulusal bazda yayın yapan bir çok edebiyat dergisine de içerik
EDİRNE ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
Kırkpınar Efsanesi
"Kırkpınar Yağlı Güreşleri" ile ilgili birçok söylenti vardır. Bunlardan en yaygın olanı da şöyledir: Rumeli'nin fethi sırasında Orhan Gazi'nin kardeşi Süleyman Paşa 40 askeriyle Domuzhisarı Kalesi ile birlikte birkaç kaleyi de ele geçirir. Bu birlik geri dönerken, bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan Samona'daki molalarında güreşe tutuşurlar. Bunlardan ikisi yenişemez. Daha sonra iki güreşçi bir Hıdrellez gününde (6 Mayıs) yeniden güreşe tutuşurlar. Güreş sabah erkenden başlayıp gece yarısı iki güreşçinin ölümüne kadar sürer. Arkadaşları tarafından orada bulunan bir incir ağacının altına defnedilirler. Yıllar sonra arkadaşları aynı yere tekrar geldiklerinde iki pehlivan arkadaşlarının gömülü oldukları yerde temiz ve gür pınarların şırıl şırıl aktığını görürler. Bunun üzerine o yer "Kırkpınar" olarak adlandırılır ve böylece "Kırkpınar Yağlı Güreşleri" geleneği başlar.
Güreşlerin Yapıldığı Yer
Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sonrasında Kırkpınar Yağlı Güreşleri, bugün Yunanistan sınırları içinde kalan Samona köyü civarında bulunan Kırkpınar Çayırı'ndan Edirne-Mustafa Paşa yolu üzerinde yer alan Virantekne mahalline taşınmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra güreşler Edirne'nin Sarayiçi bölgesinde yapılmaktadır.
Güreşlerin yapıldığı Tarih
Her yıl genellikle Haziran ayının son haftası ile Temmuz ayının ilk haftasını kapsayan günlerde bir hafta süre ile düzenlenen Kırkpınar Etkinlikleri BU YIL 25 HAZİRAN - 1 TEMMUZ 2007 TARİHİNDE düzenlenecektir. İlk dört günü çeşitli festival etkinlikleri ile geçen haftanın son üç günü (Cuma-Cumartesi-Pazar) yağlı güreş müsabakaları yapılmaktadır. Haftanın son günü (Pazar) başpehlivanlık güreşleri ve Kırkpınar ağalığının ihalesi yapılmaktadır.
YÖRESEL YEMEKLER:
Edirne'ye özgü yiyeceklerin başında tarhana, badem ezmesi, ciğer sarması, mamzama, akıtma, hardaliye ve satır kebabıdır.
YÖRESEL GİYİM:
Trakya ve Edirne halkının kendisine özgü bir kıyafeti ve giyim kültürü bulunmaktaydı öyle ki 1453 yılına kadar Osmanlı'ya başkentlik yapmış Edirne, İstanbul'un başkent olmasından sonra da bu önemini korumuş bu sayede Edirne halkı, sarayın da etkisi ile giyimine oldukça düşkündü. Edirne sarayı giyim ve kuşamda İstanbul saraylarını aratmayacak düzeydeydi ve şehir Osmanlı döneminin bir moda merkezi haline gelmişti.
Kadın Giyimi
Edirne giysilerinde, Edirne'ye özgü pembe renkli atlas kumaşlar kullanıldığı gibi, kadın giysilerinde, hama kumaşı, martin denilen bir nevi ipekli kumaşlarda kullanılmıştır.
Atlas; yüzü ipek, tersi pamuk, parlak yüzlü düz bir kumaş ve üzerinde işleme yapmaya elverişli bir kumaş türü olduğundan, üzeri altın ve gümüş tellerle işlenmiştir.
Edirne'de kadınlar; şalvar ve entarinin üzerinde kuşak ve kemer kullanılırdı. Dokuma kumaşlardan yapılmış kemerler kullanıldığı gibi, madeni kemerler de bele takılırdı.
Şalvarı bele bağlayan bütün kuşağa uçkur adı verilmektedir. Uçkur bağlandıktan sonra belden aşağı sarkıtılan uçkurun uçlarına, güzel işlemeler yapılırdı. Şalvarın üzerine, bürüncük adı verilen kumaştan yapılmış gömlekler giyilirdi. Bürüncük kumaşlar ipek ipliği ile pamuk ipliği de kullanılarak dokunmuştur.
Kadınlar, başlarına kenarları iğne oyası, mekik, tığ ve boncuk oyaları ile süslenmiş grep veya yemeni bağlarlardı. Zengin hanımlarda başlarına iğne oyası ile süslenmiş hotoz tabir edilen serpuşu giyerlerdi.
Edirne kadınında mücevher giysiyi tamamlayan vazgeçilmez bir unsurdur. Edirne sarayında ve konaklarındaki kadınlar, zümrüt, yakut, elmas, akik, mercan, yeşim, inci gibi değerli taşları kullanırken, köylerde ise altın ve gümüş küpe, bilezik, gerdanlık, yüzük takıyorlardı. Köy kadınları altınları genellikle kurdele üzerine dizerek boyunlarına takmakta, nazarlık ve muska gibi süs özelliği taşıyan eşyalar da kullanmaktaydılar.
Osmanlılar döneminde Edirne'de yaşayan kadınlar, sokağa çıktıklarında koyu renkli ipek veya çuha kumaştan yapılmış ferace, yeldirme veya çarşaf giyerler; sadece gözleri açıkta kalacak şekilde yüzlerini tülle örterlerdi.
Günümüzde de kırsal kesimde yaşayan kadınlar arasında çarşaf, ferace ve şalvar giyilmeye devam edilmektedir.
Kadınlar ayaklarına evde ve sokakta yün ve pamuktan yapılmış çoraplar giyerlerdi. Köylerde, elde beş şişle örülen köylü çorapları çeşitli renklerden yapılmış motiflerden oluşmaktaydı. Edirne sarayında ve varlıklı ailelerde, ayaklara mercan terlik, deriden yapılmış kısa ve uzun konçlu çizme, sedef kakmalı nalınlar giyilirdi. Halk arasında ise, keçe, çizme, çarık, dolak sade nalınlar ve yemeniler giyilmekteydi.
Erkek Giyimi
Erkekler ise ayaklarına tulumbacı yemeni veya ökçeli, altı kalın köseleli, çivili yemeni adı verilen arkaları basık ayakkabılar giyerlerdi. Burun kısmı sivri kesilen deriden yapılan, topuk ve yan kısımlarına ip geçirilerek ayak gibi şekil verilen çarık, köylü halk arasında giyilirdi. Çarık, cumhuriyet döneminde de bir süre daha çobanlar tarafından keçeden yapılmış, kebe ile birlikte giyilmiştir.
Erkek giyiminde; bele kuşak takılarak, potur ve ağlı şalvar giyilmiştir. Üzerine, camadan, fermene, kolsuz camadan, kavuşturmalı yelek, mintan, salto giyilir, başı örtmek için fes kullanılırdı.
Potur, Karapınar biçimi, Rusçuk biçimi, Tek gözlü potur ve kulaklı potur olmak üzere dört çeşittir.
Karapınar biçimi potur: Ağı olan poturdur.
Rusçuk biçimi potur: Ağı çalık ve dar olan poturdur. Bu poturların ayak bilekleri ve cepleri kaytanlı ve çiçek işlemelidir. Cepler ve diğer aksam kaytanlıdır. Kaytan işlemeler müşterinin arzusuna göre beş sıradan dokuz sıraya kadar dikilirdi.
Kulaklı potur: Bu tabirden amaç, paça çiçek işlemeli ve kulak şeklinde olup bu kulaklar ayağa giyilen ayakkabıların üzerini örter şekildedir. Poturların dikiş yerleri umumiyetle kaytanlıdır. Kaytanın en makbulü, Bulgaristan'dan gelen bu kaytanı kullanırlardı. Poturlar, gri, lacivert, mavi bazen de siyah çuhadan dikilirdi.
Şalvar; üst kısmı bol ve büzgülü, paçaları ayrı ve genişçedir. Erkeklerin şalvarı kadınlarınkine göre daha dar ve sadedir. Şalvar, ağlı şalvar, yarım ağlı şalvar, elifli şalvar isimleriyle üç şekildedir. Şalvarların cep ve paça ağızları hafif kaytanlıdır. Şalvar üzerine düz ve harçsız salta giyilir.
Salta; kaytansız, kol ve yen ağızları yırtmaçlı ve açıktır. Bu kısmı kırmızı gezi denilen bir nevi astar kaplıdır. Bele, beyaz yapak kuşak, acem şalı veya ipekli Trablus kuşağı sarılır. Başa giyilen fesin üzerine ise cenber veya kefiye bağlanır.
Camadan (camedan); yakası kaytanlı ve çiçek işlemelidir. Kolları ve kolçakları (kolların dirsekleri) da yine çiçek işlemeli, kol ağızları açık gümüş veya sarı düğmeli olup, kol ağzından omuz başlarına kadar da gül işlemelidir. İşlemelerde iki tür çiçek kullanılmıştır. Birisi kesme çiçek, diğeri de selvi çiçektir. Bu elbiselerde dikiş ekleri kaytanla tutturulur ve diğerine o şekilde eklenirdi.
Kolsuz Camadan (camedan); kısa, kolsuz ön tarafı çapraz kavuşur gibi olan bir yelektir. Halk ve esnaf tarafından giyilirdi.
Fermene: Kolsuz, çuha veya abadan kesilirdi. Şekil olarak camadana benzer ancak ondan biraz daha uzundur. Kollu camadan üzerine giyilir, yelek şeklindedir. Bunun da üzeri çiçeklerle süslenmiştir, süslemelerde camadan da olduğu gibi kesme ve selvi çiçekleri kullanılmıştır. Süslemelerde kullanılan iplik, bükme ipek siyah ibrişimidir. Bunu giyen ler artık üzerine salto giymezlerdi.
Salto: Salto da çuhadan yapılmıştır, fermene gibi iki çeşit çiçek işlemelidir. Arkas ve kolları gül işlemeli, önlerin iki yanı ise selvi çiçek işlemelidir.
Cepken: Kolları takma ve iğretidir ve istenildiği zaman takılır, çıkartılır. Giyildiği zaman kolları giyilmez, iki tarafı omuz başlarından arkaya sarkar. Cepken giyenlerin poturlarının ağları boldur. Diz bağı tabir edilen püsküllü şeritlerin baldırların üzerine bağlanır. Püskülleri de yan tarafa sarkıtılır. Cepken ve potur giyenler beldeki kuşağın üzerine silahlık bağlarlardı.
Erkek giyiminde yağlıkların da ayrı bir yeri vardı. Yağlıklar sofra dışında çevre ve mendil gibi yalnız erkeklerce kullanılırdı. Yağlıkla çarşıdan alınanlar taşınır, file görevi görmediği zamanlar işlemeli kısmı kuşağın kıvrımından sarkıtılarak yürünürdü.
Saat köstekleri de kıyafeti tamamlayan unsurlardan birisidir. Edirne erkek kıyafetlerinde asmalı gümüş saat kösteği vardır. Bu köstekler iki çeşittir. Birisi tek ve kalın zincirdir, diğeri de 4-5 sıra gümüş zincirdir.
Esnaf halk arasında iş görürken önüne futa adı verilen önlük bağlardı.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Edirne'de oyunlar genellikle bitişik ve ayrık olmak kaydıyla iki düzende oynanır. Edirne oyunları Trakya ve Balkan oyunlarının etkisi altında olmakla birlikte, kendine özgü bir tavır oluşturur.
Edirne yakın komşularının müzik ve oyun kültüründen de etkilenmiştir. Bu nedenle müzik ve oyun folklorunda kendine özgü bir renklilik gözlenir.
Edirne halk müziğinin tipik özelliklerinden olan "Mani Atışma" geleneği, çoğunlukla yöre kadınlarının iş ve eğlence ortamlarında çeşitli manilerin okunmasından doğar. Edirne'de halk müziği türlerinden en yaygın olanları "Karşılama" ve "Hora" havalarıdır.
Edirne'de kullanılan halk çalgıları arasında davul-zurna, dilli ve dilsiz kavallar, gayda(tulum), darbuka, def, zil ve bağlamalar bulunur.
Edirne oyunları Trakya ve Balkan oyunlarının etkisi altında olmakla birlikte, kendine özgü bir tavır oluşturur.
Edirne'de oyunlar genellikle bitişik ve ayrık olmak kaydıyla iki düzende oynanır. Çoğunlukla ayrık düzende oynananlar "Karşılama", bitişik düzende oynananlar "Hora" adıyla anılır.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Selimiye Camii, Rüstempaşa Kervansarayı, Kırkpınar Yağlı Güreşleri, Ayçiçeği-Pirinç ve Beyaz Peynir Üretimi, Uzunköprü
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Romalılar döneminde İmparator Hadrianus tarafından kurulduğu için şehir "Hadrianopolis" adını alır. Hadrianus'un şehri anlamına gelen bu sözcuk, sonradan değişimlere uğrayarak Edirne halini aldı.
Kırkpınar Efsanesi
"Kırkpınar Yağlı Güreşleri" ile ilgili birçok söylenti vardır. Bunlardan en yaygın olanı da şöyledir: Rumeli'nin fethi sırasında Orhan Gazi'nin kardeşi Süleyman Paşa 40 askeriyle Domuzhisarı Kalesi ile birlikte birkaç kaleyi de ele geçirir. Bu birlik geri dönerken, bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan Samona'daki molalarında güreşe tutuşurlar. Bunlardan ikisi yenişemez. Daha sonra iki güreşçi bir Hıdrellez gününde (6 Mayıs) yeniden güreşe tutuşurlar. Güreş sabah erkenden başlayıp gece yarısı iki güreşçinin ölümüne kadar sürer. Arkadaşları tarafından orada bulunan bir incir ağacının altına defnedilirler. Yıllar sonra arkadaşları aynı yere tekrar geldiklerinde iki pehlivan arkadaşlarının gömülü oldukları yerde temiz ve gür pınarların şırıl şırıl aktığını görürler. Bunun üzerine o yer "Kırkpınar" olarak adlandırılır ve böylece "Kırkpınar Yağlı Güreşleri" geleneği başlar.
Güreşlerin Yapıldığı Yer
Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sonrasında Kırkpınar Yağlı Güreşleri, bugün Yunanistan sınırları içinde kalan Samona köyü civarında bulunan Kırkpınar Çayırı'ndan Edirne-Mustafa Paşa yolu üzerinde yer alan Virantekne mahalline taşınmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra güreşler Edirne'nin Sarayiçi bölgesinde yapılmaktadır.
Güreşlerin yapıldığı Tarih
Her yıl genellikle Haziran ayının son haftası ile Temmuz ayının ilk haftasını kapsayan günlerde bir hafta süre ile düzenlenen Kırkpınar Etkinlikleri BU YIL 25 HAZİRAN - 1 TEMMUZ 2007 TARİHİNDE düzenlenecektir. İlk dört günü çeşitli festival etkinlikleri ile geçen haftanın son üç günü (Cuma-Cumartesi-Pazar) yağlı güreş müsabakaları yapılmaktadır. Haftanın son günü (Pazar) başpehlivanlık güreşleri ve Kırkpınar ağalığının ihalesi yapılmaktadır.
YÖRESEL YEMEKLER:
Edirne'ye özgü yiyeceklerin başında tarhana, badem ezmesi, ciğer sarması, mamzama, akıtma, hardaliye ve satır kebabıdır.
YÖRESEL GİYİM:
Trakya ve Edirne halkının kendisine özgü bir kıyafeti ve giyim kültürü bulunmaktaydı öyle ki 1453 yılına kadar Osmanlı'ya başkentlik yapmış Edirne, İstanbul'un başkent olmasından sonra da bu önemini korumuş bu sayede Edirne halkı, sarayın da etkisi ile giyimine oldukça düşkündü. Edirne sarayı giyim ve kuşamda İstanbul saraylarını aratmayacak düzeydeydi ve şehir Osmanlı döneminin bir moda merkezi haline gelmişti.
Kadın Giyimi
Edirne giysilerinde, Edirne'ye özgü pembe renkli atlas kumaşlar kullanıldığı gibi, kadın giysilerinde, hama kumaşı, martin denilen bir nevi ipekli kumaşlarda kullanılmıştır.
Atlas; yüzü ipek, tersi pamuk, parlak yüzlü düz bir kumaş ve üzerinde işleme yapmaya elverişli bir kumaş türü olduğundan, üzeri altın ve gümüş tellerle işlenmiştir.
Edirne'de kadınlar; şalvar ve entarinin üzerinde kuşak ve kemer kullanılırdı. Dokuma kumaşlardan yapılmış kemerler kullanıldığı gibi, madeni kemerler de bele takılırdı.
Şalvarı bele bağlayan bütün kuşağa uçkur adı verilmektedir. Uçkur bağlandıktan sonra belden aşağı sarkıtılan uçkurun uçlarına, güzel işlemeler yapılırdı. Şalvarın üzerine, bürüncük adı verilen kumaştan yapılmış gömlekler giyilirdi. Bürüncük kumaşlar ipek ipliği ile pamuk ipliği de kullanılarak dokunmuştur.
Kadınlar, başlarına kenarları iğne oyası, mekik, tığ ve boncuk oyaları ile süslenmiş grep veya yemeni bağlarlardı. Zengin hanımlarda başlarına iğne oyası ile süslenmiş hotoz tabir edilen serpuşu giyerlerdi.
Edirne kadınında mücevher giysiyi tamamlayan vazgeçilmez bir unsurdur. Edirne sarayında ve konaklarındaki kadınlar, zümrüt, yakut, elmas, akik, mercan, yeşim, inci gibi değerli taşları kullanırken, köylerde ise altın ve gümüş küpe, bilezik, gerdanlık, yüzük takıyorlardı. Köy kadınları altınları genellikle kurdele üzerine dizerek boyunlarına takmakta, nazarlık ve muska gibi süs özelliği taşıyan eşyalar da kullanmaktaydılar.
Osmanlılar döneminde Edirne'de yaşayan kadınlar, sokağa çıktıklarında koyu renkli ipek veya çuha kumaştan yapılmış ferace, yeldirme veya çarşaf giyerler; sadece gözleri açıkta kalacak şekilde yüzlerini tülle örterlerdi.
Günümüzde de kırsal kesimde yaşayan kadınlar arasında çarşaf, ferace ve şalvar giyilmeye devam edilmektedir.
Kadınlar ayaklarına evde ve sokakta yün ve pamuktan yapılmış çoraplar giyerlerdi. Köylerde, elde beş şişle örülen köylü çorapları çeşitli renklerden yapılmış motiflerden oluşmaktaydı. Edirne sarayında ve varlıklı ailelerde, ayaklara mercan terlik, deriden yapılmış kısa ve uzun konçlu çizme, sedef kakmalı nalınlar giyilirdi. Halk arasında ise, keçe, çizme, çarık, dolak sade nalınlar ve yemeniler giyilmekteydi.
Erkek Giyimi
Erkekler ise ayaklarına tulumbacı yemeni veya ökçeli, altı kalın köseleli, çivili yemeni adı verilen arkaları basık ayakkabılar giyerlerdi. Burun kısmı sivri kesilen deriden yapılan, topuk ve yan kısımlarına ip geçirilerek ayak gibi şekil verilen çarık, köylü halk arasında giyilirdi. Çarık, cumhuriyet döneminde de bir süre daha çobanlar tarafından keçeden yapılmış, kebe ile birlikte giyilmiştir.
Erkek giyiminde; bele kuşak takılarak, potur ve ağlı şalvar giyilmiştir. Üzerine, camadan, fermene, kolsuz camadan, kavuşturmalı yelek, mintan, salto giyilir, başı örtmek için fes kullanılırdı.
Potur, Karapınar biçimi, Rusçuk biçimi, Tek gözlü potur ve kulaklı potur olmak üzere dört çeşittir.
Karapınar biçimi potur: Ağı olan poturdur.
Rusçuk biçimi potur: Ağı çalık ve dar olan poturdur. Bu poturların ayak bilekleri ve cepleri kaytanlı ve çiçek işlemelidir. Cepler ve diğer aksam kaytanlıdır. Kaytan işlemeler müşterinin arzusuna göre beş sıradan dokuz sıraya kadar dikilirdi.
Kulaklı potur: Bu tabirden amaç, paça çiçek işlemeli ve kulak şeklinde olup bu kulaklar ayağa giyilen ayakkabıların üzerini örter şekildedir. Poturların dikiş yerleri umumiyetle kaytanlıdır. Kaytanın en makbulü, Bulgaristan'dan gelen bu kaytanı kullanırlardı. Poturlar, gri, lacivert, mavi bazen de siyah çuhadan dikilirdi.
Şalvar; üst kısmı bol ve büzgülü, paçaları ayrı ve genişçedir. Erkeklerin şalvarı kadınlarınkine göre daha dar ve sadedir. Şalvar, ağlı şalvar, yarım ağlı şalvar, elifli şalvar isimleriyle üç şekildedir. Şalvarların cep ve paça ağızları hafif kaytanlıdır. Şalvar üzerine düz ve harçsız salta giyilir.
Salta; kaytansız, kol ve yen ağızları yırtmaçlı ve açıktır. Bu kısmı kırmızı gezi denilen bir nevi astar kaplıdır. Bele, beyaz yapak kuşak, acem şalı veya ipekli Trablus kuşağı sarılır. Başa giyilen fesin üzerine ise cenber veya kefiye bağlanır.
Camadan (camedan); yakası kaytanlı ve çiçek işlemelidir. Kolları ve kolçakları (kolların dirsekleri) da yine çiçek işlemeli, kol ağızları açık gümüş veya sarı düğmeli olup, kol ağzından omuz başlarına kadar da gül işlemelidir. İşlemelerde iki tür çiçek kullanılmıştır. Birisi kesme çiçek, diğeri de selvi çiçektir. Bu elbiselerde dikiş ekleri kaytanla tutturulur ve diğerine o şekilde eklenirdi.
Kolsuz Camadan (camedan); kısa, kolsuz ön tarafı çapraz kavuşur gibi olan bir yelektir. Halk ve esnaf tarafından giyilirdi.
Fermene: Kolsuz, çuha veya abadan kesilirdi. Şekil olarak camadana benzer ancak ondan biraz daha uzundur. Kollu camadan üzerine giyilir, yelek şeklindedir. Bunun da üzeri çiçeklerle süslenmiştir, süslemelerde camadan da olduğu gibi kesme ve selvi çiçekleri kullanılmıştır. Süslemelerde kullanılan iplik, bükme ipek siyah ibrişimidir. Bunu giyen ler artık üzerine salto giymezlerdi.
Salto: Salto da çuhadan yapılmıştır, fermene gibi iki çeşit çiçek işlemelidir. Arkas ve kolları gül işlemeli, önlerin iki yanı ise selvi çiçek işlemelidir.
Cepken: Kolları takma ve iğretidir ve istenildiği zaman takılır, çıkartılır. Giyildiği zaman kolları giyilmez, iki tarafı omuz başlarından arkaya sarkar. Cepken giyenlerin poturlarının ağları boldur. Diz bağı tabir edilen püsküllü şeritlerin baldırların üzerine bağlanır. Püskülleri de yan tarafa sarkıtılır. Cepken ve potur giyenler beldeki kuşağın üzerine silahlık bağlarlardı.
Erkek giyiminde yağlıkların da ayrı bir yeri vardı. Yağlıklar sofra dışında çevre ve mendil gibi yalnız erkeklerce kullanılırdı. Yağlıkla çarşıdan alınanlar taşınır, file görevi görmediği zamanlar işlemeli kısmı kuşağın kıvrımından sarkıtılarak yürünürdü.
Saat köstekleri de kıyafeti tamamlayan unsurlardan birisidir. Edirne erkek kıyafetlerinde asmalı gümüş saat kösteği vardır. Bu köstekler iki çeşittir. Birisi tek ve kalın zincirdir, diğeri de 4-5 sıra gümüş zincirdir.
Esnaf halk arasında iş görürken önüne futa adı verilen önlük bağlardı.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Edirne'de oyunlar genellikle bitişik ve ayrık olmak kaydıyla iki düzende oynanır. Edirne oyunları Trakya ve Balkan oyunlarının etkisi altında olmakla birlikte, kendine özgü bir tavır oluşturur.
Edirne yakın komşularının müzik ve oyun kültüründen de etkilenmiştir. Bu nedenle müzik ve oyun folklorunda kendine özgü bir renklilik gözlenir.
Edirne halk müziğinin tipik özelliklerinden olan "Mani Atışma" geleneği, çoğunlukla yöre kadınlarının iş ve eğlence ortamlarında çeşitli manilerin okunmasından doğar. Edirne'de halk müziği türlerinden en yaygın olanları "Karşılama" ve "Hora" havalarıdır.
Edirne'de kullanılan halk çalgıları arasında davul-zurna, dilli ve dilsiz kavallar, gayda(tulum), darbuka, def, zil ve bağlamalar bulunur.
Edirne oyunları Trakya ve Balkan oyunlarının etkisi altında olmakla birlikte, kendine özgü bir tavır oluşturur.
Edirne'de oyunlar genellikle bitişik ve ayrık olmak kaydıyla iki düzende oynanır. Çoğunlukla ayrık düzende oynananlar "Karşılama", bitişik düzende oynananlar "Hora" adıyla anılır.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Selimiye Camii, Rüstempaşa Kervansarayı, Kırkpınar Yağlı Güreşleri, Ayçiçeği-Pirinç ve Beyaz Peynir Üretimi, Uzunköprü
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Romalılar döneminde İmparator Hadrianus tarafından kurulduğu için şehir "Hadrianopolis" adını alır. Hadrianus'un şehri anlamına gelen bu sözcuk, sonradan değişimlere uğrayarak Edirne halini aldı.
KOCAELİ ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
Düğün
Yörede genellikle söz kesimi için kız evine giden damat anası gelinimi getirin diye seslendikten sonra yere kumaş serer ve kız bunun üstünden yürüyerek kaynanasının önünde oturur. Kıza takılar takılır ve armağanlar verilir. İki üç hafta sonra erkeğe nişan takılır, kız evi iki tepsi baklava gönderir. Düğün çeyiz asmayla başlar. Bazı çevrelerde ilk gün gelin ve güvey çörekleri yapılır, kız evinde kadınlar, erkek evinde erkekler toplanır. Gece yarısından sonra mumlarla "Heyamola" çekilerek oğlan evine gelinir, eğlenceler sabaha kadar sürer. Yörede kına gecesine "Düri" gecesi de denir. Gelin daha çok Perşembe günü alınır. Gelini almaya damadın sağdıcının önderliğinde gidilir. Damat gelin alayını kapıda karşılar ve gelin arabadan indikten sonra bıçağını çekerek kapıya saplar, birlikte içeri girerler. Topluca yatsı namazı kılındıktan sonra dini nikah kıyılır.
Doğum
Gebenin midesinin yanması bebeğin saçlarının çıkmasına, gebelik çillenmesi doğacak çocuğun kız olacağına yorulur. Çocukları yaşamayanlar, yeni doğmuş bebeklerini hiç çocuğu ölmemiş kadının koynundan geçirirler. Anne ve çocuğu kırk gün geçtikten sonra komşular götürülür. Her gidilen evden yeni doğan bebeğin dölünün bereketli olması için yumurta verilir. Yörede çocukların tek sayılı yaşlarda sünnet ettirilmesinin daha uygun olduğu kabul edilir.
Kocaeli´nin fetih simgesi: Orhan Camii
Orhan Camii, Kocaelinin fethini simgeleyen tek cami. Camide her cuma günü imam hütbeye kılıçla çıkıyor. Hutbede de elinde kılıçla cemaate sesleniyor. Bu gelenek yüzyıllardır fethin simgesi olarak gösteriliyor.
Kocaeli İzmit Körfezine hakim tepede, Kalenin ortasındaki set üzerinde yer alan Orhan Camisini, Orhan Gazi, Süleyman Paşaya 1332-1333 yıllarında yaptırmış. Daha önce bu caminin bulunduğu yerde eski bir kilise kalıntısı olduğu da kaynaklarda belirtiliyor. V.Cuinet, buradaki Bizans kilisesinin Orhan Gazi tarafından 1330a doğru camiye çevrildiğini ileri sürmüştür. H.Dernschwans, eskiden kilise olan bu yere Orhan Gazinin cami yaptırdığını kaydetmiş, Ekrem Hakkı Ayverdi, caminin kilise ile hiçbir ilgisi olmadığını ileri sürmüş. İstanbul Arkeoloji Müzeleri, 1938de burada yaptığı kazıda kale duvarlarına rastlamış ancak, kilisenin varlığını belirten herhangi bir ize rastlamamış. Nitekim, Orhan Gazi Camisinin kilise üzerinde yapılıp yapılmadığı da kesinlik kazanamamış. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivindeki kayıtlarda bu cami Orhan Gazinin eserleri arasında gösterilmiş. Sultan Abdülmecit zamanında yapılan onarım kitabesinde de Süleyman Paşanın ismi bulunuyor. Günümüze ulaşan önemli eserlerden biri olan Orhan
Camisinin mimari yapısı Abdülmecit dönemine ait. Avlu kapısı üzerinde yirmi kartuşlu talik yazılı onarım kitabesinde Serasker Rıza Paşanın caminin durumunu padişaha bildirerek 1848de onarımını sağladığı belirtiliyor.
Orhan Gazi Camisinin yapı üslubu XIX.yüzyıla ait olduğunu açıkça göstermektedir. Cami, 15.40x20.85 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı bir yapı olup, moloz taştan yapılmış. Sonraki yıllarda, 1843te önüne bir de ahşap son cemaat yeri ile hünkar mahfili eklenmiş. Cami, orijinal temelleri üzerine aynı planda yeniden yapılmış. Geç devir mimari üslubuyla bağdaşmayan kalın duvarlar arasındaki ağaç hatıllar ve alt sıra pencerelerinin uzun kemerli pencerelere dönüştürülmesi iki devir arasındaki çelişkiyi de göstermektedir.
İbadet bölümü kare kaide üzerine oturtulmuş, silindirik gövdeli yivlerle şekillendirilmiş altı metre yüksekliğindeki ahşap kubbeyi taşımaktadır. Kubbe çatının altında kalmış ve dışarıya yansımamış. İç mekandaki bezemeler son derece sadedir. Kubbe çevresinde ağaç süslemeler ve balık pulu motifler eklenmişt. Bunun dışında kalan alanlar da badanalanmıştır. Caminin kuzeybatı köşesine taş kaide üzerine oturtulmuş tek şerefeli bir minare eklenmişti. Meydana gelen 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminde bu minare de hasar gördü. Minare, camiye gelen cemaat üzerine düşme ihtimali göz önünde bulundurularak Cami Derneği tarafından yıktırıldı. Cami çatısı üzerinde kalan kısımdan içeri su sızmaması için huni şeklinde bir sacla kapatıldı. Dernek, daha sonra minareyi yeniden yapmak için girişimlerde bulundu fakat cami tarihi eser olduğu için minare projesinin Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından hazırlanması bekleniyor. Caminin hemen karşısında bir de tarihi çeşme bulunuyor. Canfeda Kethuda Kadın Çeşmesi adı verilen tarihi eser daha önce onarım gördü. Hazne bölümü betonarme sıvalı olan çeşmenin dikdörtgen kitabesinde sülüs yazısıyla yazılmış H. 1243 M. 1827 tarihi mevcuttur. Caminin güneyinde bir de mezarlık bulunuyor. Zamanla harabeye dönen mezarlık, yeniden düzenlenerek yeşillendirildi.
Her cuma hutbe kılıçla okunuyor
Camiyi önemli kılan tarihi kadar hutbenin kılıçla okunması. Cami yapıldığı tarihten bu yana fethin simgesi olarak imamın hutbeyi kılıçla okuması. Türkiyenin birkaç camisinde bu uygulama yapılıyor. Kocaelide ise sadece Orhan Camisinde bu gelenek devam ediyor. Bu camide görev yapan tüm imamlar bu geleneği yerine getirdi. Şimdi de cami imamı Ali Fazlı Demir bu geleneği yerine getiriyor. Hoca hutbe okumak için minbere kılıcı sağ eline alarak merdivenleri çıkıyor. İmam hutbeyi okurken de kılıcı elinden bırakmıyor. Hutbe okunduktan sonra imam kılıçla aşağı iniyor.
Cami çevresi yeniden düzenlendi
Türkiyede tarihi öneme sahip cami yıllarca kaderi ile baş başa bırakıldı. Cami derneğinin kendi imkanları ile bir şeyler yapmasına karşın istenilen düzenlemeler yapılmadı. Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin devreye girmesi ile cami yeni bir görünüme kavuştu. Caminin ön tarafında bulunan avlu, körfez manzarası olduğu için cemaat genelde burada oturarak zaman geçiriyor. Daha önce camiye yakışmayacak şekilde duran bu avlu, belediye tarafından silbaştan yeniden onarıldı. Avlunun tabanı mermerle döşenirken, çevre duvarı yenilendi ve demir korkuluklar takıldı. Avlunun ortasında bulunan iki ağacın çevresi de çevrilerek çiçekler ekildi. Camiye gelen cemaatin körfez manzarasını izlemesi içinde avluya banklar konuldu. Camideki düzenlemeleri belediyenin yardım ve destekleri ile yaptıklarını belirten Orhan Mahallesi Muhtarı Nazmi Balaban, caminin tuvaletlerini ve abdest alınan yerleri de yeniden inşa ettiklerini söyledi. Balaban, "Caminin birkaç eksiği kaldı. Birincisi minaresi ikincisi de çeşmesi. Burası tarihi eser olduğu için minare projesini bekliyoruz. Proje gelmesi halinde belediye minarenin yapılması için yardımda bulunacak. Aynı durum çeşme için de geçerli" dedi.
YÖRESEL YEMEKLER:
Yöredeki kültürel çeşitlilik ve kozmopolit yapı beslenme biçimlerinde de çeşitlilik yaratmaktadır. Tarımda çağdaş yöntemlerin kullanımı, ülke genelinin üstündedir. Bu, sebze üretiminde yoğunlaşmaktadır. Anadolu'da beslenme temel olarak unlulara dayanırken, Kocaeli'nde sebze-meyve tüketimi öne çıkmaktadır. Karadeniz'den göçlerle, karalahananın da yaygınlaştığı görülmektedir. Ancak kurutma, turşu ve komposto gibi ev konserveciliği giderek azalmaktadır. Yarımca kirazı, Değirmendere fındığı, Kandıra yoğurdu, hindi dolması ev peyniri, İzmit pişmaniyesi bu yörelerin adıyla özdeşleşmiştir.
Yöremizin yerlileri olan Manavlar'ın köylerinde yöresel yemekler varlığını sürdürmektedir. Bu yemeklerden bazıları;
Çorbalar:Tarhana, Umaç, Bulamaç,-
Et Yemekleri:Yahni, Kavurma, Tavuklu Keşkek, Çiğceli Kavurma - Sebze Yemekleri: Mantar Yemeği, Ebe Gümeci, Mancar Yemeği( Çiçekli Mancar )
Hamur İşleri:Ev Makarnası, Gözleme, Cizleme (Akıtma), Lokum, Mantar Böreği, ÇiğceliYumurta, Cevizli Börek
Tatlılar: Höşmerim ( Peynir Tatlısı), Kuru Helva, Otur Fatma Tatlısı, İrmik Helvası, Kübe Tatlısı ve çeşitli Sarma ve Dolmalar.
Pismaniye
Pişmaniye kente özgü bir tatlı türü olarak ün kazanmıştır. Yolculuklarda İzmit'ten geçenleri önce Pişmaniye satıcıları karşılar. Kutular içinde ak pamuk görünümü veren bu tatlı ilin simgesi gibidir. Tüm yöresel şenliklerin, şölenlerin de vazgeçilmez yiyeceklerindendir. Un ve şekerden yapılan tatlının anavatanıysa "Eski Acemistan" olarak biliniyor. Oradaki adı "Peşmek"tir. Kocaeli'nde Pişmaniyenin bilinen ilk ustasının Kandıralı Hayri Usta olduğu söylenmektedir. Pazara yönelik üretimi de, yapımını Hayri Usta'dan öğrenen Hacı Agop adlı bir Ermeni şekerci başlatmıştır. Bir süre sonra tüm Ermeni şekerciler Pişmaniye yapımına yönelmiş, Cumhuriyet sonrasında mahkeme başkatiplerinden İbrahim Çınar pişmaniyenin İzmit'te tanıtımını sağlamıştır. Hacı Agop'un oğluna Türkçe dersleri vermek için sık sık dükkana gidip gelirken pişmaniye yapımını da öğrenen İbrahim Çınar emekli olunca tümüyle pişmaniyecilik yapmıştır.
Özgün bir tatlı çeşidi olması, hafifliği, pişmaniyenin il dışında da aranmasını, ilgi görmesini sağlamıştır. Kavrulmuş una kaynamış şekerin yedirilmesi ilk bakışta kolay gibi görülmektedir. Ancak küçük bir yanlışlıkla tüm emek ve harcamalar boşa gidebilir. Çevrede pişmaniye adının buradan kaynaklandığı öne sürülür : "Yapan bin pişman, yapmayan bir pişman". Satıcılarsa aynı tekerlemeyi yolculara yöneltmektedir : "Alan bir pişman, almayan bin pişman! Pişmaniye
YÖRESEL GİYİM:
İlin nüfus yapısındaki çeşitlilik, giyim-kuşamına da yansımıştır. Geleneksel yapının sürdüğü 1960'lara kadar ildeki giysiler oldukça çeşitlilik göstermektedir. Bu, göçmen kesimlerde daha belirgindir.
Çerkez, Abaza ve Gürcülerin giyiminde Kafkas etkisi görülmektedir. Yöresel giysi denildiğinde ilk akla gelen ilimizin yerlileri olan Manavların giysileri olmaktadır. Bu kesimin giysileri Manav köylerindeki orta yaş kadınlarımızda özgün yapısını sürdürmektedir.Kadın giysileri; başta, ön tarafı oyalı tepelik fes eşarpla başa bağlanmakta onun üzerinde kuşak hizasına kadar inen uçları oyalı atkı örtülmektedir. Gövdede içlik üstünde yakasız gömlek ve en üstte kalça hizasına kadar inen ceket giyilmektedir. Ceket üzerinden kemer bağlanmaktadır. Gövde altında diz altına kadar inen şalvar bulunmakta, ayakta da özgü çorap ve siyah kundura giyilmektedir.
Erkeklerde klot pantolon, yakasız gömlek, belde özgün şal kuşak, başta püsküllü örgü fes ve ayakta siyah ayakkabı bulunmaktadır.
Kandıra ve Karamürsel'in köylerinde yer yer geleneksel giysilerden renkli şalvara , renkli ve desenli basma entariye, ak yazma ya da " serpme" denilen geniş, uçları püsküllü başörtülere rastlanmaktadır
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Yörede değişik bölgelerden gelen toplulukların getirdikleri oyunlar görülür. Her topluluk geldiği yerin oyunlarını yaşatmaya çalışmıştır. Yalnız Kandıra ve Karamürsel bir ölçüde geleneksel bütünlüğünü koruyabilmiştir.İlimizde, Balkanlardan, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi'nden gelen topluluklar ve Çerkezler bulunmaktadır. Kimi köylerde horon, hora ve karşılamalar, kasap oyunları, zeybekler ve Çerkez oyunları oynanmaktadır. Bunlarda öbür yörelerdekinden ayrı bir özellik görülmemektedir.İlimizin ilk yerlileri olan Manavların maalesef henüz derlenememiştir. Ancak merkez ilçemizin tamamı ile diğer ilçe merkezlerimiz dışında kalan köylerimizin büyük bir bölümünde yöresel oyunlar oynanmaktadır. Müziklerinin ince sazlarla ( Klarnet, Keman, Cümbüş, Darbuka, veya Küçük Davul) çalındığı oyunlar; erkeklerde kaşıkla ve bireysel oyunlar şeklinde,kadınlarda gruplar halinde kaşıklı veya kaşıksız olarak oynanır. Kına gecelerinde kapalı mekanlarda bir kadının ritim tutarak sözlü türküleri eşliğinde oynanır.Doğu Karadeniz Bölgesi'nden gelen insanlarımızın yoğun olarak yaşadığı yerleşim birimlerinde kemençe veya Karadeniz davul-zurnası eşliğinde horon türü oyunlar şeklindedir. Oyunlar Kocaeli'de yaşayanlara özgü bir karakter kazanmamıştır. Oyunlar asıl yöresindeki isim ve figürlerle aynıdır.Balkan Türkleri-Muhacırlar 1920'li yıllarda geldikleri ve daha sonraki yıllarda yöreden gelebilecek göçlerle takviye olmadıkları için oyunlarda yöresel özgünlüklerini kaybetmişler ve modernize olan kent yaşamına uyum sağlamışlardır.Kafkas göçmenlerinden Çerkezler ve Abazalar daha çok İzmit ve çevresinde birkaç köy ve beldemizde özgün yapılarını koruyabilmiştir. Buralarda akordiyon veya tuşlu sazlar eşliğinde Kafkas oyunları oynanmaktadır. Gürcüler de ise Artvin'den gelenler Artvin oyunları, diğerleri ise kemençe eşliğinde horon türü oyunlar oynamaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan gelenler ise davul-zurna eşliğinde halay türü oyunlar oynamaktadır.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Pişmaniye, Değirmendere Fındığı, Hannibal'ın Mezarı, Petrokimya ve Otomotiv Sanayi, Osman Hamdi Bey Müzesi, Eski Hisar Kalesi, Saat Kulesi, Hereke Halısı, Kandıra Yoğurdu, Abdülazizin Av Köşkü, Kaiser Wilhelm Köşkü, Ballıkayalar Vadisi ve Beşkayalar Tabiat Parkları, Darıca Kuş Cenneti, Maşukiye, Kartepe ve Kuzu Yaylası, Çoban Mustafa Paşa Külliyesi
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Orhan gazi döneminde bu bölgeyi feth eden Akçakoca isimli komutandan dolayı buraya Kocaeli denildi
Düğün
Yörede genellikle söz kesimi için kız evine giden damat anası gelinimi getirin diye seslendikten sonra yere kumaş serer ve kız bunun üstünden yürüyerek kaynanasının önünde oturur. Kıza takılar takılır ve armağanlar verilir. İki üç hafta sonra erkeğe nişan takılır, kız evi iki tepsi baklava gönderir. Düğün çeyiz asmayla başlar. Bazı çevrelerde ilk gün gelin ve güvey çörekleri yapılır, kız evinde kadınlar, erkek evinde erkekler toplanır. Gece yarısından sonra mumlarla "Heyamola" çekilerek oğlan evine gelinir, eğlenceler sabaha kadar sürer. Yörede kına gecesine "Düri" gecesi de denir. Gelin daha çok Perşembe günü alınır. Gelini almaya damadın sağdıcının önderliğinde gidilir. Damat gelin alayını kapıda karşılar ve gelin arabadan indikten sonra bıçağını çekerek kapıya saplar, birlikte içeri girerler. Topluca yatsı namazı kılındıktan sonra dini nikah kıyılır.
Doğum
Gebenin midesinin yanması bebeğin saçlarının çıkmasına, gebelik çillenmesi doğacak çocuğun kız olacağına yorulur. Çocukları yaşamayanlar, yeni doğmuş bebeklerini hiç çocuğu ölmemiş kadının koynundan geçirirler. Anne ve çocuğu kırk gün geçtikten sonra komşular götürülür. Her gidilen evden yeni doğan bebeğin dölünün bereketli olması için yumurta verilir. Yörede çocukların tek sayılı yaşlarda sünnet ettirilmesinin daha uygun olduğu kabul edilir.
Kocaeli´nin fetih simgesi: Orhan Camii
Orhan Camii, Kocaelinin fethini simgeleyen tek cami. Camide her cuma günü imam hütbeye kılıçla çıkıyor. Hutbede de elinde kılıçla cemaate sesleniyor. Bu gelenek yüzyıllardır fethin simgesi olarak gösteriliyor.
Kocaeli İzmit Körfezine hakim tepede, Kalenin ortasındaki set üzerinde yer alan Orhan Camisini, Orhan Gazi, Süleyman Paşaya 1332-1333 yıllarında yaptırmış. Daha önce bu caminin bulunduğu yerde eski bir kilise kalıntısı olduğu da kaynaklarda belirtiliyor. V.Cuinet, buradaki Bizans kilisesinin Orhan Gazi tarafından 1330a doğru camiye çevrildiğini ileri sürmüştür. H.Dernschwans, eskiden kilise olan bu yere Orhan Gazinin cami yaptırdığını kaydetmiş, Ekrem Hakkı Ayverdi, caminin kilise ile hiçbir ilgisi olmadığını ileri sürmüş. İstanbul Arkeoloji Müzeleri, 1938de burada yaptığı kazıda kale duvarlarına rastlamış ancak, kilisenin varlığını belirten herhangi bir ize rastlamamış. Nitekim, Orhan Gazi Camisinin kilise üzerinde yapılıp yapılmadığı da kesinlik kazanamamış. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivindeki kayıtlarda bu cami Orhan Gazinin eserleri arasında gösterilmiş. Sultan Abdülmecit zamanında yapılan onarım kitabesinde de Süleyman Paşanın ismi bulunuyor. Günümüze ulaşan önemli eserlerden biri olan Orhan
Camisinin mimari yapısı Abdülmecit dönemine ait. Avlu kapısı üzerinde yirmi kartuşlu talik yazılı onarım kitabesinde Serasker Rıza Paşanın caminin durumunu padişaha bildirerek 1848de onarımını sağladığı belirtiliyor.
Orhan Gazi Camisinin yapı üslubu XIX.yüzyıla ait olduğunu açıkça göstermektedir. Cami, 15.40x20.85 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı bir yapı olup, moloz taştan yapılmış. Sonraki yıllarda, 1843te önüne bir de ahşap son cemaat yeri ile hünkar mahfili eklenmiş. Cami, orijinal temelleri üzerine aynı planda yeniden yapılmış. Geç devir mimari üslubuyla bağdaşmayan kalın duvarlar arasındaki ağaç hatıllar ve alt sıra pencerelerinin uzun kemerli pencerelere dönüştürülmesi iki devir arasındaki çelişkiyi de göstermektedir.
İbadet bölümü kare kaide üzerine oturtulmuş, silindirik gövdeli yivlerle şekillendirilmiş altı metre yüksekliğindeki ahşap kubbeyi taşımaktadır. Kubbe çatının altında kalmış ve dışarıya yansımamış. İç mekandaki bezemeler son derece sadedir. Kubbe çevresinde ağaç süslemeler ve balık pulu motifler eklenmişt. Bunun dışında kalan alanlar da badanalanmıştır. Caminin kuzeybatı köşesine taş kaide üzerine oturtulmuş tek şerefeli bir minare eklenmişti. Meydana gelen 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminde bu minare de hasar gördü. Minare, camiye gelen cemaat üzerine düşme ihtimali göz önünde bulundurularak Cami Derneği tarafından yıktırıldı. Cami çatısı üzerinde kalan kısımdan içeri su sızmaması için huni şeklinde bir sacla kapatıldı. Dernek, daha sonra minareyi yeniden yapmak için girişimlerde bulundu fakat cami tarihi eser olduğu için minare projesinin Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından hazırlanması bekleniyor. Caminin hemen karşısında bir de tarihi çeşme bulunuyor. Canfeda Kethuda Kadın Çeşmesi adı verilen tarihi eser daha önce onarım gördü. Hazne bölümü betonarme sıvalı olan çeşmenin dikdörtgen kitabesinde sülüs yazısıyla yazılmış H. 1243 M. 1827 tarihi mevcuttur. Caminin güneyinde bir de mezarlık bulunuyor. Zamanla harabeye dönen mezarlık, yeniden düzenlenerek yeşillendirildi.
Her cuma hutbe kılıçla okunuyor
Camiyi önemli kılan tarihi kadar hutbenin kılıçla okunması. Cami yapıldığı tarihten bu yana fethin simgesi olarak imamın hutbeyi kılıçla okuması. Türkiyenin birkaç camisinde bu uygulama yapılıyor. Kocaelide ise sadece Orhan Camisinde bu gelenek devam ediyor. Bu camide görev yapan tüm imamlar bu geleneği yerine getirdi. Şimdi de cami imamı Ali Fazlı Demir bu geleneği yerine getiriyor. Hoca hutbe okumak için minbere kılıcı sağ eline alarak merdivenleri çıkıyor. İmam hutbeyi okurken de kılıcı elinden bırakmıyor. Hutbe okunduktan sonra imam kılıçla aşağı iniyor.
Cami çevresi yeniden düzenlendi
Türkiyede tarihi öneme sahip cami yıllarca kaderi ile baş başa bırakıldı. Cami derneğinin kendi imkanları ile bir şeyler yapmasına karşın istenilen düzenlemeler yapılmadı. Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin devreye girmesi ile cami yeni bir görünüme kavuştu. Caminin ön tarafında bulunan avlu, körfez manzarası olduğu için cemaat genelde burada oturarak zaman geçiriyor. Daha önce camiye yakışmayacak şekilde duran bu avlu, belediye tarafından silbaştan yeniden onarıldı. Avlunun tabanı mermerle döşenirken, çevre duvarı yenilendi ve demir korkuluklar takıldı. Avlunun ortasında bulunan iki ağacın çevresi de çevrilerek çiçekler ekildi. Camiye gelen cemaatin körfez manzarasını izlemesi içinde avluya banklar konuldu. Camideki düzenlemeleri belediyenin yardım ve destekleri ile yaptıklarını belirten Orhan Mahallesi Muhtarı Nazmi Balaban, caminin tuvaletlerini ve abdest alınan yerleri de yeniden inşa ettiklerini söyledi. Balaban, "Caminin birkaç eksiği kaldı. Birincisi minaresi ikincisi de çeşmesi. Burası tarihi eser olduğu için minare projesini bekliyoruz. Proje gelmesi halinde belediye minarenin yapılması için yardımda bulunacak. Aynı durum çeşme için de geçerli" dedi.
YÖRESEL YEMEKLER:
Yöredeki kültürel çeşitlilik ve kozmopolit yapı beslenme biçimlerinde de çeşitlilik yaratmaktadır. Tarımda çağdaş yöntemlerin kullanımı, ülke genelinin üstündedir. Bu, sebze üretiminde yoğunlaşmaktadır. Anadolu'da beslenme temel olarak unlulara dayanırken, Kocaeli'nde sebze-meyve tüketimi öne çıkmaktadır. Karadeniz'den göçlerle, karalahananın da yaygınlaştığı görülmektedir. Ancak kurutma, turşu ve komposto gibi ev konserveciliği giderek azalmaktadır. Yarımca kirazı, Değirmendere fındığı, Kandıra yoğurdu, hindi dolması ev peyniri, İzmit pişmaniyesi bu yörelerin adıyla özdeşleşmiştir.
Yöremizin yerlileri olan Manavlar'ın köylerinde yöresel yemekler varlığını sürdürmektedir. Bu yemeklerden bazıları;
Çorbalar:Tarhana, Umaç, Bulamaç,-
Et Yemekleri:Yahni, Kavurma, Tavuklu Keşkek, Çiğceli Kavurma - Sebze Yemekleri: Mantar Yemeği, Ebe Gümeci, Mancar Yemeği( Çiçekli Mancar )
Hamur İşleri:Ev Makarnası, Gözleme, Cizleme (Akıtma), Lokum, Mantar Böreği, ÇiğceliYumurta, Cevizli Börek
Tatlılar: Höşmerim ( Peynir Tatlısı), Kuru Helva, Otur Fatma Tatlısı, İrmik Helvası, Kübe Tatlısı ve çeşitli Sarma ve Dolmalar.
Pismaniye
Pişmaniye kente özgü bir tatlı türü olarak ün kazanmıştır. Yolculuklarda İzmit'ten geçenleri önce Pişmaniye satıcıları karşılar. Kutular içinde ak pamuk görünümü veren bu tatlı ilin simgesi gibidir. Tüm yöresel şenliklerin, şölenlerin de vazgeçilmez yiyeceklerindendir. Un ve şekerden yapılan tatlının anavatanıysa "Eski Acemistan" olarak biliniyor. Oradaki adı "Peşmek"tir. Kocaeli'nde Pişmaniyenin bilinen ilk ustasının Kandıralı Hayri Usta olduğu söylenmektedir. Pazara yönelik üretimi de, yapımını Hayri Usta'dan öğrenen Hacı Agop adlı bir Ermeni şekerci başlatmıştır. Bir süre sonra tüm Ermeni şekerciler Pişmaniye yapımına yönelmiş, Cumhuriyet sonrasında mahkeme başkatiplerinden İbrahim Çınar pişmaniyenin İzmit'te tanıtımını sağlamıştır. Hacı Agop'un oğluna Türkçe dersleri vermek için sık sık dükkana gidip gelirken pişmaniye yapımını da öğrenen İbrahim Çınar emekli olunca tümüyle pişmaniyecilik yapmıştır.
Özgün bir tatlı çeşidi olması, hafifliği, pişmaniyenin il dışında da aranmasını, ilgi görmesini sağlamıştır. Kavrulmuş una kaynamış şekerin yedirilmesi ilk bakışta kolay gibi görülmektedir. Ancak küçük bir yanlışlıkla tüm emek ve harcamalar boşa gidebilir. Çevrede pişmaniye adının buradan kaynaklandığı öne sürülür : "Yapan bin pişman, yapmayan bir pişman". Satıcılarsa aynı tekerlemeyi yolculara yöneltmektedir : "Alan bir pişman, almayan bin pişman! Pişmaniye
YÖRESEL GİYİM:
İlin nüfus yapısındaki çeşitlilik, giyim-kuşamına da yansımıştır. Geleneksel yapının sürdüğü 1960'lara kadar ildeki giysiler oldukça çeşitlilik göstermektedir. Bu, göçmen kesimlerde daha belirgindir.
Çerkez, Abaza ve Gürcülerin giyiminde Kafkas etkisi görülmektedir. Yöresel giysi denildiğinde ilk akla gelen ilimizin yerlileri olan Manavların giysileri olmaktadır. Bu kesimin giysileri Manav köylerindeki orta yaş kadınlarımızda özgün yapısını sürdürmektedir.Kadın giysileri; başta, ön tarafı oyalı tepelik fes eşarpla başa bağlanmakta onun üzerinde kuşak hizasına kadar inen uçları oyalı atkı örtülmektedir. Gövdede içlik üstünde yakasız gömlek ve en üstte kalça hizasına kadar inen ceket giyilmektedir. Ceket üzerinden kemer bağlanmaktadır. Gövde altında diz altına kadar inen şalvar bulunmakta, ayakta da özgü çorap ve siyah kundura giyilmektedir.
Erkeklerde klot pantolon, yakasız gömlek, belde özgün şal kuşak, başta püsküllü örgü fes ve ayakta siyah ayakkabı bulunmaktadır.
Kandıra ve Karamürsel'in köylerinde yer yer geleneksel giysilerden renkli şalvara , renkli ve desenli basma entariye, ak yazma ya da " serpme" denilen geniş, uçları püsküllü başörtülere rastlanmaktadır
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Yörede değişik bölgelerden gelen toplulukların getirdikleri oyunlar görülür. Her topluluk geldiği yerin oyunlarını yaşatmaya çalışmıştır. Yalnız Kandıra ve Karamürsel bir ölçüde geleneksel bütünlüğünü koruyabilmiştir.İlimizde, Balkanlardan, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi'nden gelen topluluklar ve Çerkezler bulunmaktadır. Kimi köylerde horon, hora ve karşılamalar, kasap oyunları, zeybekler ve Çerkez oyunları oynanmaktadır. Bunlarda öbür yörelerdekinden ayrı bir özellik görülmemektedir.İlimizin ilk yerlileri olan Manavların maalesef henüz derlenememiştir. Ancak merkez ilçemizin tamamı ile diğer ilçe merkezlerimiz dışında kalan köylerimizin büyük bir bölümünde yöresel oyunlar oynanmaktadır. Müziklerinin ince sazlarla ( Klarnet, Keman, Cümbüş, Darbuka, veya Küçük Davul) çalındığı oyunlar; erkeklerde kaşıkla ve bireysel oyunlar şeklinde,kadınlarda gruplar halinde kaşıklı veya kaşıksız olarak oynanır. Kına gecelerinde kapalı mekanlarda bir kadının ritim tutarak sözlü türküleri eşliğinde oynanır.Doğu Karadeniz Bölgesi'nden gelen insanlarımızın yoğun olarak yaşadığı yerleşim birimlerinde kemençe veya Karadeniz davul-zurnası eşliğinde horon türü oyunlar şeklindedir. Oyunlar Kocaeli'de yaşayanlara özgü bir karakter kazanmamıştır. Oyunlar asıl yöresindeki isim ve figürlerle aynıdır.Balkan Türkleri-Muhacırlar 1920'li yıllarda geldikleri ve daha sonraki yıllarda yöreden gelebilecek göçlerle takviye olmadıkları için oyunlarda yöresel özgünlüklerini kaybetmişler ve modernize olan kent yaşamına uyum sağlamışlardır.Kafkas göçmenlerinden Çerkezler ve Abazalar daha çok İzmit ve çevresinde birkaç köy ve beldemizde özgün yapılarını koruyabilmiştir. Buralarda akordiyon veya tuşlu sazlar eşliğinde Kafkas oyunları oynanmaktadır. Gürcüler de ise Artvin'den gelenler Artvin oyunları, diğerleri ise kemençe eşliğinde horon türü oyunlar oynamaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan gelenler ise davul-zurna eşliğinde halay türü oyunlar oynamaktadır.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Pişmaniye, Değirmendere Fındığı, Hannibal'ın Mezarı, Petrokimya ve Otomotiv Sanayi, Osman Hamdi Bey Müzesi, Eski Hisar Kalesi, Saat Kulesi, Hereke Halısı, Kandıra Yoğurdu, Abdülazizin Av Köşkü, Kaiser Wilhelm Köşkü, Ballıkayalar Vadisi ve Beşkayalar Tabiat Parkları, Darıca Kuş Cenneti, Maşukiye, Kartepe ve Kuzu Yaylası, Çoban Mustafa Paşa Külliyesi
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Orhan gazi döneminde bu bölgeyi feth eden Akçakoca isimli komutandan dolayı buraya Kocaeli denildi
Böyle Askere Göndeririz
Kökeninin İslamiyet öncesine kadar uzandığı belirtilen asker uğurlama törenleri, genelde benzerlik gösterse de bölgelere göre farklı şekillerde yapılabiliyor.
Anadolu kültüründe bir erkek için askerlik, sünnet ile birlikte en önemli dönüm noktalarından biri kabul ediliyor. Gencin askere uğurlanması sırasında ise yüzyıllardır uygulanan adetlerin, askerlik süresi boyunca genci tehlikelerden ve kötülüklerden koruduğuna inanılıyor.
Türkiye'nin dört bir yanında askere uğurlama törenleri arasında büyük benzerlikler görülüyor. Askere gidecek olan genç, yola çıkacağı tarihten 15-20 gün önce bütün işlerini bırakıp, dinlenmeye çekiliyor. Bu dinlenme sırasında genç geziyor, arkadaşlarıyla eğlencelere katılıyor.
Askere gidecek gençler, yakınlarını, arkadaşlarını ve komşularını ziyaret edip onlarla helalleşiyor. Asker adayları için yemekler düzenleniyor, kına geceleri yapılıyor. Gence, askerlikte maddi sıkıntı çekmemesi için harçlık veren yakınları, çorap, iç çamaşırı gibi hediyeler de sunuyor.
Birçok bölgede asker adayları türbeleri ziyaret ederken, ülkenin hemen her yerinde genç, gideceği gün otogarda arkadaşları ve yakınları tarafından davul ve zurnalarla, halaylarla uğurlanıyor. Edirne'den Ardahan'a kadar tüm Anadolu insanının belki de değişmez asker uğurlama adeti ise asker adayının eline kına yakmak.
ASKER SAYISI KADAR İSTİKLAL MARŞI
Ülke genelinde klasik olarak uğurlama törenleri yapılırken, bazı bölgelerde bu törenler farklı uygulamalarla değişiklik gösterebiliyor.
Konya ve çevresinde yeni tertiplerin askere uğurlanması için “çetnevir” adı altında eğlenceler düzenleniyor. Bu eğlencelerde asker adayının arkadaşları kuru yemiş yiyerek, geleneksel oyunlar oynayarak, şenlik havasında sabaha kadar eğleniyor. Eğlencelerde “uzun eşek, top bir ateş” gibi geleneksel oyunlar da oynanıyor.
Asker adayının otogarda uğurlanması sırasında ise gencin ağzına “ağlamasın” diye emzik veriliyor. Emziği ağzına alan genç, arkadaşları tarafından havaya atılıyor, ardından halaylar çekilerek otobüse bindiriliyor. Bazı yerlerde, perondan hareket eden otobüsün önü 5-10 metre sonra kalabalık tarafından kesilip, otobüsün içindeki asker sayısı kadar İstiklal Marşı okunuyor.
ASKERE GİTMEYENE KIZ YOK
Bilecik'te de benzer bir uygulama yapılıyor. Normal asker uğurlama geleneklerinin yerine getirildiği Bilecik'te gençlerin yakın arkadaşları, asker adaylarının cebine çocuk emziği koyuyor. Giderken ağlamaklı olursa emziği emmesi isteniyor.
Sivas'ta ise askerlik görevi yapmamış kişilere, diğer bölgelere göre daha olumsuz şekilde bakılıyor. Bölgede, askerliğini yapan bir gencin çok daha olgunlaşmış ve pişmiş olduğu düşünülürken, kız istemelerde askerliğini yapmış gençler tercih ediliyor.
Köylerde, yerleşim biriminin 40-50 adım dışına çıkılarak toplu olarak dua ediliyor. Genç, duanın hemen arkasından, kendisini uğurlamaya gelenlerin hepsiyle teker teker vedalaşıyor, yaşıtlarıyla kucaklaşıyor. Yıllardır süren geleneğe göre büyükler, gencin gözlerinden öperken, asker adayı bavulunu alıp yola çıktığında, arkadaşları yoluna ayna tutuyor, arkasından bir kova su dökülüyor.
KARADENİZ'DE KEMENÇE, ADANA'DA SİMİT...
Asker uğurlama törenleri birçok yerde davul ve zurna eşliğinde yapılırken, Karadeniz bölgesinde şenliklere kemençe de katılıyor. Birçok köyde asker, kemençe eşliğinde oyunlar oynanarak, coşku içerisinde uğurlanıyor.
Van'da ise gençler, yaklaşık 1 hafta önce yakın akrabaları ve arkadaşlarının ailelerini ziyaretlere başlıyor. Arkadaşları tarafından düzenlenen gecelerde gençler, müzik grupları eşliğinde sabahlara kadar eğlenirken, birçok yerde kına geceleri düzenleniyor. Askere gidecek gencin eline mutlaka kına yakılıyor. Gideceği gün evinin önünde davul zurnalar çalınırken, oluşturulan konvoylar eşliğinde şehir turu atılıyor. Konvoya katılan her araca mutlaka Türk Bayrağı asılıyor.
Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erman Artun, Adana'da asker uğurlama konusunda bir çalışma yaptıklarını, bu çalışmayı makale halinde yayınladıklarını söyledi. Adana ve çevresinde genci şehre götürecek aracın gelin arabası gibi süslendiğini vurgulayan Artun, gencin koluna kırmızı kurdele bağlandığını, otogardan davul zurna eşliğinde uğurlandığını bildirdi.
Artun, vedalaşma sırasında annenin oğluna simitten bir parça ısırttığını belirterek, “ısırılan bu simidi annesi saklar. Simit evde bir odaya asılarak delikanlı askerden gelene kadar saklanır. Kısmetinin onu sağ salim geri getireceğine inanılır. Genç askerden döndüğünde simit suda ıslatılarak kuşların yemesi için atılır” dedi.
VATANA KURBAN ETMEK İÇİN...
Artun, askere uğurlama törenlerinin tarihinin İslamiyet öncesine kadar dayandığını ifade ederek, şunları kaydetti:
“Asker uğurlama törenleri İslamiyet ile birlikte bugünkü halini aldı. Kına yakılarak, dua edilerek, türbeler ziyaret edilerek törenler düzenleniyor. İnanışa göre koçlara yakılan kına Allah'a kurban etmek için, kızların saçlarına gelinin ellerine yakılan kına kocasına kurban etmek için, askere gidecek gencin eline yakılan kına vatana kurban etmek içindir. Küçük farklılıklar olsa da hemen her yerde törenler arasında büyük benzerlikler oluyor. Özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin PKK'ya yönelik düzenlediği operasyonun ardından asker uğurlama törenleri tekrar ilgi odağı oldu. İnternetteki arama motorlarında asker uğurlama ile ilgili yapılan aramalar arttı. Bizim hazırladığımız makale, 2500 makale içinde birinci sırada yer aldı. Şu anda ayda ortalama 3 milyon kişi bu makaleyi okuyor.”
Kökeninin İslamiyet öncesine kadar uzandığı belirtilen asker uğurlama törenleri, genelde benzerlik gösterse de bölgelere göre farklı şekillerde yapılabiliyor.
Anadolu kültüründe bir erkek için askerlik, sünnet ile birlikte en önemli dönüm noktalarından biri kabul ediliyor. Gencin askere uğurlanması sırasında ise yüzyıllardır uygulanan adetlerin, askerlik süresi boyunca genci tehlikelerden ve kötülüklerden koruduğuna inanılıyor.
Türkiye'nin dört bir yanında askere uğurlama törenleri arasında büyük benzerlikler görülüyor. Askere gidecek olan genç, yola çıkacağı tarihten 15-20 gün önce bütün işlerini bırakıp, dinlenmeye çekiliyor. Bu dinlenme sırasında genç geziyor, arkadaşlarıyla eğlencelere katılıyor.
Askere gidecek gençler, yakınlarını, arkadaşlarını ve komşularını ziyaret edip onlarla helalleşiyor. Asker adayları için yemekler düzenleniyor, kına geceleri yapılıyor. Gence, askerlikte maddi sıkıntı çekmemesi için harçlık veren yakınları, çorap, iç çamaşırı gibi hediyeler de sunuyor.
Birçok bölgede asker adayları türbeleri ziyaret ederken, ülkenin hemen her yerinde genç, gideceği gün otogarda arkadaşları ve yakınları tarafından davul ve zurnalarla, halaylarla uğurlanıyor. Edirne'den Ardahan'a kadar tüm Anadolu insanının belki de değişmez asker uğurlama adeti ise asker adayının eline kına yakmak.
ASKER SAYISI KADAR İSTİKLAL MARŞI
Ülke genelinde klasik olarak uğurlama törenleri yapılırken, bazı bölgelerde bu törenler farklı uygulamalarla değişiklik gösterebiliyor.
Konya ve çevresinde yeni tertiplerin askere uğurlanması için “çetnevir” adı altında eğlenceler düzenleniyor. Bu eğlencelerde asker adayının arkadaşları kuru yemiş yiyerek, geleneksel oyunlar oynayarak, şenlik havasında sabaha kadar eğleniyor. Eğlencelerde “uzun eşek, top bir ateş” gibi geleneksel oyunlar da oynanıyor.
Asker adayının otogarda uğurlanması sırasında ise gencin ağzına “ağlamasın” diye emzik veriliyor. Emziği ağzına alan genç, arkadaşları tarafından havaya atılıyor, ardından halaylar çekilerek otobüse bindiriliyor. Bazı yerlerde, perondan hareket eden otobüsün önü 5-10 metre sonra kalabalık tarafından kesilip, otobüsün içindeki asker sayısı kadar İstiklal Marşı okunuyor.
ASKERE GİTMEYENE KIZ YOK
Bilecik'te de benzer bir uygulama yapılıyor. Normal asker uğurlama geleneklerinin yerine getirildiği Bilecik'te gençlerin yakın arkadaşları, asker adaylarının cebine çocuk emziği koyuyor. Giderken ağlamaklı olursa emziği emmesi isteniyor.
Sivas'ta ise askerlik görevi yapmamış kişilere, diğer bölgelere göre daha olumsuz şekilde bakılıyor. Bölgede, askerliğini yapan bir gencin çok daha olgunlaşmış ve pişmiş olduğu düşünülürken, kız istemelerde askerliğini yapmış gençler tercih ediliyor.
Köylerde, yerleşim biriminin 40-50 adım dışına çıkılarak toplu olarak dua ediliyor. Genç, duanın hemen arkasından, kendisini uğurlamaya gelenlerin hepsiyle teker teker vedalaşıyor, yaşıtlarıyla kucaklaşıyor. Yıllardır süren geleneğe göre büyükler, gencin gözlerinden öperken, asker adayı bavulunu alıp yola çıktığında, arkadaşları yoluna ayna tutuyor, arkasından bir kova su dökülüyor.
KARADENİZ'DE KEMENÇE, ADANA'DA SİMİT...
Asker uğurlama törenleri birçok yerde davul ve zurna eşliğinde yapılırken, Karadeniz bölgesinde şenliklere kemençe de katılıyor. Birçok köyde asker, kemençe eşliğinde oyunlar oynanarak, coşku içerisinde uğurlanıyor.
Van'da ise gençler, yaklaşık 1 hafta önce yakın akrabaları ve arkadaşlarının ailelerini ziyaretlere başlıyor. Arkadaşları tarafından düzenlenen gecelerde gençler, müzik grupları eşliğinde sabahlara kadar eğlenirken, birçok yerde kına geceleri düzenleniyor. Askere gidecek gencin eline mutlaka kına yakılıyor. Gideceği gün evinin önünde davul zurnalar çalınırken, oluşturulan konvoylar eşliğinde şehir turu atılıyor. Konvoya katılan her araca mutlaka Türk Bayrağı asılıyor.
Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erman Artun, Adana'da asker uğurlama konusunda bir çalışma yaptıklarını, bu çalışmayı makale halinde yayınladıklarını söyledi. Adana ve çevresinde genci şehre götürecek aracın gelin arabası gibi süslendiğini vurgulayan Artun, gencin koluna kırmızı kurdele bağlandığını, otogardan davul zurna eşliğinde uğurlandığını bildirdi.
Artun, vedalaşma sırasında annenin oğluna simitten bir parça ısırttığını belirterek, “ısırılan bu simidi annesi saklar. Simit evde bir odaya asılarak delikanlı askerden gelene kadar saklanır. Kısmetinin onu sağ salim geri getireceğine inanılır. Genç askerden döndüğünde simit suda ıslatılarak kuşların yemesi için atılır” dedi.
VATANA KURBAN ETMEK İÇİN...
Artun, askere uğurlama törenlerinin tarihinin İslamiyet öncesine kadar dayandığını ifade ederek, şunları kaydetti:
“Asker uğurlama törenleri İslamiyet ile birlikte bugünkü halini aldı. Kına yakılarak, dua edilerek, türbeler ziyaret edilerek törenler düzenleniyor. İnanışa göre koçlara yakılan kına Allah'a kurban etmek için, kızların saçlarına gelinin ellerine yakılan kına kocasına kurban etmek için, askere gidecek gencin eline yakılan kına vatana kurban etmek içindir. Küçük farklılıklar olsa da hemen her yerde törenler arasında büyük benzerlikler oluyor. Özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin PKK'ya yönelik düzenlediği operasyonun ardından asker uğurlama törenleri tekrar ilgi odağı oldu. İnternetteki arama motorlarında asker uğurlama ile ilgili yapılan aramalar arttı. Bizim hazırladığımız makale, 2500 makale içinde birinci sırada yer aldı. Şu anda ayda ortalama 3 milyon kişi bu makaleyi okuyor.”
AĞRI ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
DOĞUM
Hamile kadının yiyeceğine dikkat etmek gerekir. Zira hamilelikte yenilen yemekler, çocuğun hal ve hareketlerine etki eder. Çocuk henüz doğmadan ona ad vermek, cinsiyetini tahmin etmek, adettendir. Doğum sırasında mutlaka bir sağlık kuruluşuna götürmeğe, ebe çağırmaya gerek yoktur. Köylülere göre bunu daha çok şehirliler yapar. Doğumların çoğunu bilgili ve tecrübeli kadınlar gerçekleştirir. Doğuran kadına �Kuymak� yemeği yedirilir.
Doğumdan sonra, özellikle erkek çocuk haberi verene, babası bahşiş verir. Yeni doğan çocuğa akraba ve komşular hediye götürür. Kırkı çıkmayan çocuk gelene- gidene fazla gösterilmez. Yeni doğan çocuk kırk gün boyunca yalnız bırakılmaz. Çocuk yalnız kalırsa, al karısı onu değiştirir. Al karısı lohusa kadını bile boğar veya ciğerini söküp götürür. Çocuğun kırkı, çimdirilirken başına kırk kaşık su dökülerek çıkarılır. Nazar değmemesi için dualar okunur, altında üzerlik yakılır, üzerine muska, kurşun, mavi boncuk vs. dikilir. Çocuğun dişi çıkınca hedik pişirilir; komşu ve akrabalara dağıtılır
SÜNNET
Erkek çocukların oyun çağında �kendini bilmeden� sünnet ettirilmesi görüşü yaygındır. Aile, kirve tutacağı kişinin sayılı ve varlıklı birisi olmasını ister. İlde kirvelik önemlidir ve akraba sınıfına girer. Çünkü kirve kirvenin dostudur, birbirinin hayrına şerrine koşarlar. Sünnetten bir hafta önce kirve tutulan kişiye koç, teke, tosun gibi hayvan veya bunlara eşdeğer hediye gönderilir. Kirve de çocuğa/ çocuklara hediye alır, masrafların bir kısmını karşılar.
Sünnet davul çaldırılarak yapıldığı gibi, mevlit okutturularak da yapılır. Sünnetten hemen sonra yemek yenir ve davetlilerin getirdikleri hediyeler, ad söylenerek orta yerde tepsi içerisinde toplanır. Hediye yerine para da atılır. Tören sona ereceği sırada çocuk babası ortaya çıkarak bütün malını, servetini �Kirve ye hediye ettiğini söyler. Kirve de basit bir hediye alarak �ötekini kirveme bağışlıyorum� der. Artık bunlar birbirlerine kirve diye hitap ederler ve birbirlerinin eteklerine kan döktükleri için kız almamaya çalışırlar.
ÖLÜM
Ölüm haberi, Anadolu� nun her yerinde olduğu gibi, İlde de üzücü olur ve çabuk yayılır. Konu komşu, akraba ve yakınlar hemen yardıma koşarlar. Herkes durumuna ve yapabileceği işe göre ölü evine yahut ölü sahibine yardımcı olmaya çalışır. Ağrı� nın her yerinde ölünün yıkanması, kefenlenmesi cenaze namazı ve ölünün mezara konulması İslam esaslarına göre yapılır. Cenaze defnedildikten sonra topluca ölü evine gidilerek Fatiha okunur, elhükmüllah� denip başsağlığı verilir. Erkekler odada, kadınlar varsa başka bir odada, oda yoksa aşhane gibi yerde toplanır. Başsağlığına gelenler � başınız sağ olsun�, Allah rahmet eylesin�, Allah gittiği yerde utandırmasın�, geride kalanlar sağ olsun� gibi cümleler söyleyerek taziyede bulunurlar. Ölü sahibi gelenlere çay ve sigara ikram eder. Köyün veya mahallenin imamı devamlı ölü evinde bulunur; Fatiha okunmasına yardım ve öncülük eder. Ölüm sebebi, ahiret ve hayatın geçiciliği hakkında bilgi verir, ara- sıra Kur�an okur.
Yakın komşular, akrabalar başsağlığına gelenleri evlerine götürür, çay ve yemek ikram ederler. Köylerde bir ölüm olduğunda, köyün ileri gelenleri dışarıdan, başka köylerden geleçekleri kendi aralarında taksim ederler. Herkes gelecekleri bilir ve kim hangi köylüleri misafir edecekse, hazırlığını ona göre yapar ve başsağlığı bittikten sonra misafirlerini götürür. Uzak yerden gelinmişse ve gece kalınacaksa, o adamın evinde konaklanır.
EVLENME
Ağrı köylerinde evlenme, nişan ve sünnet düğünleri toplumsal hayata renk katan başlıca unsurlardır.Gençler çok yaşlarda evlendirilir. 13-14 yaşlarında evlenen kızlara çok rastlanır. Delikanlıların evlenme isteklerini ana ve babalarına açık açık duyurmaları ayıp sayıldığından , bu isteklerini huzursuz davranışlarıyla ortaya koyarlar. Kızların bu şansı yoktur. Onlar evlenmeye eğilimli olduklarını ancak giyimlerine özen göstererek yada süslenerek sezdirirler. "Gıllik " geleneğinde kızların bu isteklerini hissettirmelerinin yollarından biridir. Ağrı'da nişan evliliğe kesin geçiş olarak kabul edilir: Nişandan sonra ki zaman evliliğe hazırlık zamanıdır. Bu dönemlerde aileler arasında yakınlık kurulur.Erkek ailesi bayramlarda hediyeler gönderir.
Nişandan bir süre sonra damadın yakınlarından bir grup erkek, kızın babasına başlık parasını verir ve ondan düğün için izin isterler. Ev ev dolaşılarak, yakınlara, tanıdıklara düğün günü ilan edilir ve herkes düğüne davet edilir. Daveti yapan kişilere "okuyucu" denir. Düğüne okunanlar(çağrılanlar), çarşamba günü çeyiz bakmaya , cuma günü kına gecesine , cumartesi günüde düğüne giderler. Gelinin çeyizi evinde bir odaya serilerek davetlilere gösterilir. Buna "Çeyiz açma" denir. Kına gecesine yalnız kadınlar katılır. Gelin, annesinden başlayarak büyüklerin ellerini öper, daha sonra kadınlar türkü söyleyerek gelini oyuna kaldırırlar.
Gecenin sonuna doğru türküler ve maniler okunurken kına yakılır. Kınanın kalan kısmı erkek evine yollanır. Ertesi sabah, gelinin damat evine gönderilmesi için giydirilmesine başlanır. Kardeşi gelinin kemerine para veya başka bir hediye takar ve beline bağlar. Evden çıkarken gelinin önüne çıkılarak armağan istenir. Bu sırada, gelini almak için gelen düğün alayındaki damat ailesine bir hediye bohçası verilir. Buna "müjde yastığı" denir. Düğün alayı geriye dönerken, alaydakilerden biri bu yastığı kapıp kaçar, diğerleri onu kovalar. Yastığı oğlan evine getiren kişiye armağanlar verilmesi adettendir. Bu kişinin atının boynuna "vala" denilen renkli ipek kumaşlar sarılır.
Gelin oğlan evine geldiğinde, damda bekleyen damat ve arkadaşları, gelinin başına para, şeker ve meyve atarlar. Gelin kapıdan içeri girerken yastığın altına konan bir tabağı kırar. Daha sonra akşama kadar sürecek olan eğlenceler başlar. Gerdeğe girmeden evvel damadı, kapıda bekleyen "Sağdıç" tokatlar.
YÖRESEL YEMEKLER:
ABDİGÖR kÖFTESİ
En tanınmış yemeği Abdigor Köftesi�dir. Doğubeyazıt ilçemizde yaygın olan bu köfte, içli köfteye benzer.Yöremizin en lezzetli yemeğidir. Yağsız, sinirsiz, kemiksiz sığır eti, çok az miktarda soğan, bir adet yumurta ve baharatlardan yapılır. Hazırlanması taze et, bir tokmak ile taş üzerinde merhem şeklini alıncaya kadar dövülür. Hamur haline gelen et, soğan ve su katılarak elle çırpılır. Çırpıldıktan sonra bir saat dinlendirilen köfteler pilav üzerine konularak servis yapılır.
GOSTEBERG ET
Tereyağı, soğan, salça ve aynı addaki ot harmanlanıp hayvan postuna doldurulur ve nemli toprağa gömüldükten sonra üzerinde ateş yakılarak pişirilir ki, buna buğulama da denir.
SELEKELİ (SAÇ KAVURMA)
Taze oğlak veya kuzu eti, sarımsaklı yoğurt ve tereyağından yapılır. Hazırlanışı; taze et doğranır, içine tereyağından eritilmiş salça konulur. Bu şekilde kızartılan et indirilip bir süre dinlendirilir, üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek servis yapılır.
ALABALIK
Balık Göl�ü, Çuma Çayı ve derecik sularında bulunan kırmızı pullu kızıl alabalık güzel tadından öte kırık, çıkık gibi ortopedik tedavilerde ilaç olarak kullanılır.
BEYAZ BAL
Türkiye�nin en güzel çiçek balı burada elde edilir. Binbir renk ve çeşitli kokulardaki yayla çiçeğinden elde edilen bembeyaz balın tadına doyum olmaz.
HAŞIL;
Haşıl yapılırken ince yarma önce bulamaç şeklinde pişirilir. Sonra ortası havuz gibi açılır ve üzerine tereyağı konur. Çevresine ise sarmısaklı yoğurt gezdirilir. Haşıl ortasına açılan yağ havuzu nedeni ile ayrı tabaklara bölünmez ve tek bir kaptan yenir.
HENGEL
Buğday unundan hazırlanan hamur bir süre dinlendirilir, yufka şeklinde ince olarak açılır ve kareler şeklinde kesilir. Kaynar suda haşlandıktan sonra süzülür ve bir tepsiye çekilir. Üzerine sarımsaklı yoğurt veya hengel sosu dediğimiz yöremize has kurut isimli bir malzeme ezilerek dökülür yine içinde küçük soğan parçacıkları kavrulmuş tereyağı dökülerek servis yapılır. Bekletilmeden ve soğutulmadan yenmesi gerekir.
ERİŞTE:
Evde kesilen erişte ve yeşil mercimekle hazırlanır. Önceden haşlanan yeşil mercimek, erişteyle kaynatılıp süzüldükten sonra yağlanmış tencerenin tabanına patates dizilir, üzerine mercimekli karışım konur. Son olarak üzerine kızdırılmış yağ gezdirilir ve patatesler kırmızı renk alıncaya kadar pişirilir. Ters çerilip servis edilen bu yemek, kimi zaman patates yerine lavaş ekmeği ile de yapılır
KUYMAK:
Önce bir tavaya kaymak konulur ve ısıtılır. Daha sonra alabildiği kadar Mısır unu veya buğday unu konularak sürekli bir biçimde karıştırılır. Biraz su dökülerek karıştırılamaya devam edilir. Ta ki kaymağın yağı çıkıncaya kadar, yağ çıktığı zaman yenmeye hazırdır.
KETE:
Mayalanmış hamurun, yufka seklinde açılarak doğrudan sacın üzerinde pişirilmesidir. Yağlanarak veya kuru olarak yenir. Yufkadan kalın lavaştan ince olduğu için yöremize özeldir.
PİŞİ(BİŞİ) ERDEK:
İsteğe göre, süt veya su ile mayalanarak yoğrulan hamur, biraz bekletildikten sonra, elle hafif ekmek boyutuna getirilinceye keder çevrilir, yuvarlak hamur kızgın yağa atılarak kızarıncaya kadar pişirilir.
HASUDE:
Hasuda tatlı bir yiyecektir. Önce şerbet hazırlanır. Şerbetin içine çok az un atılır ve çırpılır. Daha sonra tavada yağ ısıtılır ve içine hazırladığımız şerbetle un dökülerek karıştırılır. 5-10 dakika böylece ateşte pişirildikten sonra hazır olan hasuda yenmeye hazırdır.
YALANCI KÖFTE:
Bulgur, kabuğu alınmış buğdayın öğütülmüşü ve un karıştırılıp misket haline getirilen köfteler su,salça ve yağ karışımında kaynatılmak suretiyle yemeye hazır hale getirilir.
AYRANAŞI:
Kabuğu alınmış buğdayın güzelce suda kaynatılıp, ayran eklenerek nane ve doğranmış kabağın içinde kaynatılması ile yemeye hazır hale getirilir.
HALİSE:
Kabuğu alınmış buğday ve Tavşan etinin tandırda kiremit kaplarda saatlerce tuz katmadan kaynatılıp hazır hale getirildikten sonra üzerine yağ ve tuz katmak suretiyle yemeye hazır hale getirilir.
ÇİRİŞ KETESİ:
Buğday unundan hazırlanan hamur bir süre dinlendirilir, yufka şeklinde açılır ve içine yöremizde yetişen çiriş isimli bir bitki konularak sac üzerinde pişirilir. Biraz dinlendirildikten sonra içine tere yağı dökülerek yenilir.
MURTUĞA:
Un,şeker,süt ve su�nun karıştırılması ile yağda kızartılıp helva şekline getirildikten sonra içine ceviz içi,fındık atılabildiği gibi sade olarak ta yeme haline getirilir.
YÖRESEL GİYİM:
ERKEK GİYİMİ : Erkek giyimleri moda ve klasik giyime uygundur.Köyde çalışma zamanları ve sıcak günler hariç, her erkek ceket ve pantolonla dolaşır. Orta yaştaki erkekler ve yaşlılar, altta uzun don(tuman) ve fanila giyerler. Soğuk günlerde buna birde pijama eklenir.Pantolon, işlik gömlek ve kazak bunların üzerine geçirilir.Gömleğin üzerine ceket giyilmez, arada mutlaka yelek veya kazak vardır.Baştaki şapka bütün giyecekleri tamamlar. Yaşlılar şapka yerine fes yada papak giymeyi tercih ederler.
Erkekler mutlaka bıyık bırakır. Sonbahar ve kış mevsimlerinde yün ve tiftikten örülmüş papak, çorap, eldiven ve kazak giyenler çok olur. En üste sako(palto) giyilir.Tiftik atkı, pazıbent, pamayıl, tütünlük(tabaka); tiftik veya yün eldiven ile tespih, erkek aksesuarlarıdır.
KADIN GİYİMİ : Köylerde kadınların giysileri daha milli ve mahallidir.Kadın giyeceğinde entari egemendir Kadın ve kızlar gelişigüzel , açık-saçık giyemezler. En altta can gömleği ve iç tuman giyilir. Üst üste entari giyme eski alışkanlıktan ve iklim şarlarından ileri gelmektedir. Entarilerin üzerine hırka veya kazak geçirilir. İş zamanları öne peştamal, kola kolçak takılır. En üstteki entarinin kadife , ipek veya simli olmasına dikkat edilir. Gümüş madeni ve öteki kemerler bunun üzerine bağlanır. Ayakta, çorap ve diz kapağının altına kadar uzanan tuman vardır. Genç kız ve gelinler başlarına eşarp bağlar, orta yaştakiler leçek, yaşlı kadınlar beyaz bezle(cuna) örter, üzerini renkli yazma(heyrat) ile bağlar.Kadınlar evden dışarı çıkacağı yahut başka bir yere gideceği zaman, başlarına şal veya çar(örtü) örterler.
Günlük ve özel giyimlerde bazı kadın ve kızlar başlarına kofi takar, boyunlarına altın asarlar. Kadınlarda günlük süslenme pek olmaz. Süslenme; düğünlerde, bayramlarda, şehre veya bir yere giderken ve özel günlerde olur. Kadınların ellerine ve saçlarına kına yakmaları kadın güzelliğini tamamlayan öğedir. Boyuna ve bileklere takılan mavi ve renk renk boncuklar, süslenmek içindir. Şeve, sırğa, hızıma, hakgığ, sürme, altın ve bilezik, ben, mavi boncuk, yüzük, küpe ve kına kadın süs ve takı aksesuarlarındandır.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Ağrı'da halk müziği oyunlara paralel olarak gelişmektedir. Oyunlara özgü müzik türleri vardır. Ağrı türkülerininenyaygınlarışunlardır:
AğrıDağınınTipisine
AğrıDağındanUçtum
AğrıDağıBuzludur
OyEleşkirt
NeDersin
Ağrı'da oynanan oyunlarda genellikle yavaştan hızlıya doğru bir artış gözükür. Halaylar hızlı ve coşkuluoyunlardır.Ağrı yöresinin başlıca oyunları şunlardır;
Bassa
SarıBülbül
Papuri
Laççi
Sallama
Zeyno
Koffi
Çep
Meyrıko
ÜçAyak
ÖmerAğa
AğrıGülüm
Tilara
Çimen-iÇiçek
Hessıko
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Ağrı Dağı, İshak Paşa Sarayı, Balık Gölü, Göktaşı Çukuru, Gürbulak Sınır Kapısı, Günbuldu Mağaraları
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
İsmi sınırları içindeki "Ararat" dağından alır. Çok eski çağlarda yeryüzü korkunç bir su baskınına uğradı.(Nuh Tufanı) Nuh peygamber bütün canlılardan bir çifti alarak bir gemiye bindirdi. Gemi Cudi (İslam kaynaklarına göre) (Hristiyan kaynaklarına göre de Ararat-Ağrı) dağına kondu. Ararat, önce aran sonra da Ağrı adını aldı.
DOĞUM
Hamile kadının yiyeceğine dikkat etmek gerekir. Zira hamilelikte yenilen yemekler, çocuğun hal ve hareketlerine etki eder. Çocuk henüz doğmadan ona ad vermek, cinsiyetini tahmin etmek, adettendir. Doğum sırasında mutlaka bir sağlık kuruluşuna götürmeğe, ebe çağırmaya gerek yoktur. Köylülere göre bunu daha çok şehirliler yapar. Doğumların çoğunu bilgili ve tecrübeli kadınlar gerçekleştirir. Doğuran kadına �Kuymak� yemeği yedirilir.
Doğumdan sonra, özellikle erkek çocuk haberi verene, babası bahşiş verir. Yeni doğan çocuğa akraba ve komşular hediye götürür. Kırkı çıkmayan çocuk gelene- gidene fazla gösterilmez. Yeni doğan çocuk kırk gün boyunca yalnız bırakılmaz. Çocuk yalnız kalırsa, al karısı onu değiştirir. Al karısı lohusa kadını bile boğar veya ciğerini söküp götürür. Çocuğun kırkı, çimdirilirken başına kırk kaşık su dökülerek çıkarılır. Nazar değmemesi için dualar okunur, altında üzerlik yakılır, üzerine muska, kurşun, mavi boncuk vs. dikilir. Çocuğun dişi çıkınca hedik pişirilir; komşu ve akrabalara dağıtılır
SÜNNET
Erkek çocukların oyun çağında �kendini bilmeden� sünnet ettirilmesi görüşü yaygındır. Aile, kirve tutacağı kişinin sayılı ve varlıklı birisi olmasını ister. İlde kirvelik önemlidir ve akraba sınıfına girer. Çünkü kirve kirvenin dostudur, birbirinin hayrına şerrine koşarlar. Sünnetten bir hafta önce kirve tutulan kişiye koç, teke, tosun gibi hayvan veya bunlara eşdeğer hediye gönderilir. Kirve de çocuğa/ çocuklara hediye alır, masrafların bir kısmını karşılar.
Sünnet davul çaldırılarak yapıldığı gibi, mevlit okutturularak da yapılır. Sünnetten hemen sonra yemek yenir ve davetlilerin getirdikleri hediyeler, ad söylenerek orta yerde tepsi içerisinde toplanır. Hediye yerine para da atılır. Tören sona ereceği sırada çocuk babası ortaya çıkarak bütün malını, servetini �Kirve ye hediye ettiğini söyler. Kirve de basit bir hediye alarak �ötekini kirveme bağışlıyorum� der. Artık bunlar birbirlerine kirve diye hitap ederler ve birbirlerinin eteklerine kan döktükleri için kız almamaya çalışırlar.
ÖLÜM
Ölüm haberi, Anadolu� nun her yerinde olduğu gibi, İlde de üzücü olur ve çabuk yayılır. Konu komşu, akraba ve yakınlar hemen yardıma koşarlar. Herkes durumuna ve yapabileceği işe göre ölü evine yahut ölü sahibine yardımcı olmaya çalışır. Ağrı� nın her yerinde ölünün yıkanması, kefenlenmesi cenaze namazı ve ölünün mezara konulması İslam esaslarına göre yapılır. Cenaze defnedildikten sonra topluca ölü evine gidilerek Fatiha okunur, elhükmüllah� denip başsağlığı verilir. Erkekler odada, kadınlar varsa başka bir odada, oda yoksa aşhane gibi yerde toplanır. Başsağlığına gelenler � başınız sağ olsun�, Allah rahmet eylesin�, Allah gittiği yerde utandırmasın�, geride kalanlar sağ olsun� gibi cümleler söyleyerek taziyede bulunurlar. Ölü sahibi gelenlere çay ve sigara ikram eder. Köyün veya mahallenin imamı devamlı ölü evinde bulunur; Fatiha okunmasına yardım ve öncülük eder. Ölüm sebebi, ahiret ve hayatın geçiciliği hakkında bilgi verir, ara- sıra Kur�an okur.
Yakın komşular, akrabalar başsağlığına gelenleri evlerine götürür, çay ve yemek ikram ederler. Köylerde bir ölüm olduğunda, köyün ileri gelenleri dışarıdan, başka köylerden geleçekleri kendi aralarında taksim ederler. Herkes gelecekleri bilir ve kim hangi köylüleri misafir edecekse, hazırlığını ona göre yapar ve başsağlığı bittikten sonra misafirlerini götürür. Uzak yerden gelinmişse ve gece kalınacaksa, o adamın evinde konaklanır.
EVLENME
Ağrı köylerinde evlenme, nişan ve sünnet düğünleri toplumsal hayata renk katan başlıca unsurlardır.Gençler çok yaşlarda evlendirilir. 13-14 yaşlarında evlenen kızlara çok rastlanır. Delikanlıların evlenme isteklerini ana ve babalarına açık açık duyurmaları ayıp sayıldığından , bu isteklerini huzursuz davranışlarıyla ortaya koyarlar. Kızların bu şansı yoktur. Onlar evlenmeye eğilimli olduklarını ancak giyimlerine özen göstererek yada süslenerek sezdirirler. "Gıllik " geleneğinde kızların bu isteklerini hissettirmelerinin yollarından biridir. Ağrı'da nişan evliliğe kesin geçiş olarak kabul edilir: Nişandan sonra ki zaman evliliğe hazırlık zamanıdır. Bu dönemlerde aileler arasında yakınlık kurulur.Erkek ailesi bayramlarda hediyeler gönderir.
Nişandan bir süre sonra damadın yakınlarından bir grup erkek, kızın babasına başlık parasını verir ve ondan düğün için izin isterler. Ev ev dolaşılarak, yakınlara, tanıdıklara düğün günü ilan edilir ve herkes düğüne davet edilir. Daveti yapan kişilere "okuyucu" denir. Düğüne okunanlar(çağrılanlar), çarşamba günü çeyiz bakmaya , cuma günü kına gecesine , cumartesi günüde düğüne giderler. Gelinin çeyizi evinde bir odaya serilerek davetlilere gösterilir. Buna "Çeyiz açma" denir. Kına gecesine yalnız kadınlar katılır. Gelin, annesinden başlayarak büyüklerin ellerini öper, daha sonra kadınlar türkü söyleyerek gelini oyuna kaldırırlar.
Gecenin sonuna doğru türküler ve maniler okunurken kına yakılır. Kınanın kalan kısmı erkek evine yollanır. Ertesi sabah, gelinin damat evine gönderilmesi için giydirilmesine başlanır. Kardeşi gelinin kemerine para veya başka bir hediye takar ve beline bağlar. Evden çıkarken gelinin önüne çıkılarak armağan istenir. Bu sırada, gelini almak için gelen düğün alayındaki damat ailesine bir hediye bohçası verilir. Buna "müjde yastığı" denir. Düğün alayı geriye dönerken, alaydakilerden biri bu yastığı kapıp kaçar, diğerleri onu kovalar. Yastığı oğlan evine getiren kişiye armağanlar verilmesi adettendir. Bu kişinin atının boynuna "vala" denilen renkli ipek kumaşlar sarılır.
Gelin oğlan evine geldiğinde, damda bekleyen damat ve arkadaşları, gelinin başına para, şeker ve meyve atarlar. Gelin kapıdan içeri girerken yastığın altına konan bir tabağı kırar. Daha sonra akşama kadar sürecek olan eğlenceler başlar. Gerdeğe girmeden evvel damadı, kapıda bekleyen "Sağdıç" tokatlar.
YÖRESEL YEMEKLER:
ABDİGÖR kÖFTESİ
En tanınmış yemeği Abdigor Köftesi�dir. Doğubeyazıt ilçemizde yaygın olan bu köfte, içli köfteye benzer.Yöremizin en lezzetli yemeğidir. Yağsız, sinirsiz, kemiksiz sığır eti, çok az miktarda soğan, bir adet yumurta ve baharatlardan yapılır. Hazırlanması taze et, bir tokmak ile taş üzerinde merhem şeklini alıncaya kadar dövülür. Hamur haline gelen et, soğan ve su katılarak elle çırpılır. Çırpıldıktan sonra bir saat dinlendirilen köfteler pilav üzerine konularak servis yapılır.
GOSTEBERG ET
Tereyağı, soğan, salça ve aynı addaki ot harmanlanıp hayvan postuna doldurulur ve nemli toprağa gömüldükten sonra üzerinde ateş yakılarak pişirilir ki, buna buğulama da denir.
SELEKELİ (SAÇ KAVURMA)
Taze oğlak veya kuzu eti, sarımsaklı yoğurt ve tereyağından yapılır. Hazırlanışı; taze et doğranır, içine tereyağından eritilmiş salça konulur. Bu şekilde kızartılan et indirilip bir süre dinlendirilir, üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek servis yapılır.
ALABALIK
Balık Göl�ü, Çuma Çayı ve derecik sularında bulunan kırmızı pullu kızıl alabalık güzel tadından öte kırık, çıkık gibi ortopedik tedavilerde ilaç olarak kullanılır.
BEYAZ BAL
Türkiye�nin en güzel çiçek balı burada elde edilir. Binbir renk ve çeşitli kokulardaki yayla çiçeğinden elde edilen bembeyaz balın tadına doyum olmaz.
HAŞIL;
Haşıl yapılırken ince yarma önce bulamaç şeklinde pişirilir. Sonra ortası havuz gibi açılır ve üzerine tereyağı konur. Çevresine ise sarmısaklı yoğurt gezdirilir. Haşıl ortasına açılan yağ havuzu nedeni ile ayrı tabaklara bölünmez ve tek bir kaptan yenir.
HENGEL
Buğday unundan hazırlanan hamur bir süre dinlendirilir, yufka şeklinde ince olarak açılır ve kareler şeklinde kesilir. Kaynar suda haşlandıktan sonra süzülür ve bir tepsiye çekilir. Üzerine sarımsaklı yoğurt veya hengel sosu dediğimiz yöremize has kurut isimli bir malzeme ezilerek dökülür yine içinde küçük soğan parçacıkları kavrulmuş tereyağı dökülerek servis yapılır. Bekletilmeden ve soğutulmadan yenmesi gerekir.
ERİŞTE:
Evde kesilen erişte ve yeşil mercimekle hazırlanır. Önceden haşlanan yeşil mercimek, erişteyle kaynatılıp süzüldükten sonra yağlanmış tencerenin tabanına patates dizilir, üzerine mercimekli karışım konur. Son olarak üzerine kızdırılmış yağ gezdirilir ve patatesler kırmızı renk alıncaya kadar pişirilir. Ters çerilip servis edilen bu yemek, kimi zaman patates yerine lavaş ekmeği ile de yapılır
KUYMAK:
Önce bir tavaya kaymak konulur ve ısıtılır. Daha sonra alabildiği kadar Mısır unu veya buğday unu konularak sürekli bir biçimde karıştırılır. Biraz su dökülerek karıştırılamaya devam edilir. Ta ki kaymağın yağı çıkıncaya kadar, yağ çıktığı zaman yenmeye hazırdır.
KETE:
Mayalanmış hamurun, yufka seklinde açılarak doğrudan sacın üzerinde pişirilmesidir. Yağlanarak veya kuru olarak yenir. Yufkadan kalın lavaştan ince olduğu için yöremize özeldir.
PİŞİ(BİŞİ) ERDEK:
İsteğe göre, süt veya su ile mayalanarak yoğrulan hamur, biraz bekletildikten sonra, elle hafif ekmek boyutuna getirilinceye keder çevrilir, yuvarlak hamur kızgın yağa atılarak kızarıncaya kadar pişirilir.
HASUDE:
Hasuda tatlı bir yiyecektir. Önce şerbet hazırlanır. Şerbetin içine çok az un atılır ve çırpılır. Daha sonra tavada yağ ısıtılır ve içine hazırladığımız şerbetle un dökülerek karıştırılır. 5-10 dakika böylece ateşte pişirildikten sonra hazır olan hasuda yenmeye hazırdır.
YALANCI KÖFTE:
Bulgur, kabuğu alınmış buğdayın öğütülmüşü ve un karıştırılıp misket haline getirilen köfteler su,salça ve yağ karışımında kaynatılmak suretiyle yemeye hazır hale getirilir.
AYRANAŞI:
Kabuğu alınmış buğdayın güzelce suda kaynatılıp, ayran eklenerek nane ve doğranmış kabağın içinde kaynatılması ile yemeye hazır hale getirilir.
HALİSE:
Kabuğu alınmış buğday ve Tavşan etinin tandırda kiremit kaplarda saatlerce tuz katmadan kaynatılıp hazır hale getirildikten sonra üzerine yağ ve tuz katmak suretiyle yemeye hazır hale getirilir.
ÇİRİŞ KETESİ:
Buğday unundan hazırlanan hamur bir süre dinlendirilir, yufka şeklinde açılır ve içine yöremizde yetişen çiriş isimli bir bitki konularak sac üzerinde pişirilir. Biraz dinlendirildikten sonra içine tere yağı dökülerek yenilir.
MURTUĞA:
Un,şeker,süt ve su�nun karıştırılması ile yağda kızartılıp helva şekline getirildikten sonra içine ceviz içi,fındık atılabildiği gibi sade olarak ta yeme haline getirilir.
YÖRESEL GİYİM:
ERKEK GİYİMİ : Erkek giyimleri moda ve klasik giyime uygundur.Köyde çalışma zamanları ve sıcak günler hariç, her erkek ceket ve pantolonla dolaşır. Orta yaştaki erkekler ve yaşlılar, altta uzun don(tuman) ve fanila giyerler. Soğuk günlerde buna birde pijama eklenir.Pantolon, işlik gömlek ve kazak bunların üzerine geçirilir.Gömleğin üzerine ceket giyilmez, arada mutlaka yelek veya kazak vardır.Baştaki şapka bütün giyecekleri tamamlar. Yaşlılar şapka yerine fes yada papak giymeyi tercih ederler.
Erkekler mutlaka bıyık bırakır. Sonbahar ve kış mevsimlerinde yün ve tiftikten örülmüş papak, çorap, eldiven ve kazak giyenler çok olur. En üste sako(palto) giyilir.Tiftik atkı, pazıbent, pamayıl, tütünlük(tabaka); tiftik veya yün eldiven ile tespih, erkek aksesuarlarıdır.
KADIN GİYİMİ : Köylerde kadınların giysileri daha milli ve mahallidir.Kadın giyeceğinde entari egemendir Kadın ve kızlar gelişigüzel , açık-saçık giyemezler. En altta can gömleği ve iç tuman giyilir. Üst üste entari giyme eski alışkanlıktan ve iklim şarlarından ileri gelmektedir. Entarilerin üzerine hırka veya kazak geçirilir. İş zamanları öne peştamal, kola kolçak takılır. En üstteki entarinin kadife , ipek veya simli olmasına dikkat edilir. Gümüş madeni ve öteki kemerler bunun üzerine bağlanır. Ayakta, çorap ve diz kapağının altına kadar uzanan tuman vardır. Genç kız ve gelinler başlarına eşarp bağlar, orta yaştakiler leçek, yaşlı kadınlar beyaz bezle(cuna) örter, üzerini renkli yazma(heyrat) ile bağlar.Kadınlar evden dışarı çıkacağı yahut başka bir yere gideceği zaman, başlarına şal veya çar(örtü) örterler.
Günlük ve özel giyimlerde bazı kadın ve kızlar başlarına kofi takar, boyunlarına altın asarlar. Kadınlarda günlük süslenme pek olmaz. Süslenme; düğünlerde, bayramlarda, şehre veya bir yere giderken ve özel günlerde olur. Kadınların ellerine ve saçlarına kına yakmaları kadın güzelliğini tamamlayan öğedir. Boyuna ve bileklere takılan mavi ve renk renk boncuklar, süslenmek içindir. Şeve, sırğa, hızıma, hakgığ, sürme, altın ve bilezik, ben, mavi boncuk, yüzük, küpe ve kına kadın süs ve takı aksesuarlarındandır.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Ağrı'da halk müziği oyunlara paralel olarak gelişmektedir. Oyunlara özgü müzik türleri vardır. Ağrı türkülerininenyaygınlarışunlardır:
AğrıDağınınTipisine
AğrıDağındanUçtum
AğrıDağıBuzludur
OyEleşkirt
NeDersin
Ağrı'da oynanan oyunlarda genellikle yavaştan hızlıya doğru bir artış gözükür. Halaylar hızlı ve coşkuluoyunlardır.Ağrı yöresinin başlıca oyunları şunlardır;
Bassa
SarıBülbül
Papuri
Laççi
Sallama
Zeyno
Koffi
Çep
Meyrıko
ÜçAyak
ÖmerAğa
AğrıGülüm
Tilara
Çimen-iÇiçek
Hessıko
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Ağrı Dağı, İshak Paşa Sarayı, Balık Gölü, Göktaşı Çukuru, Gürbulak Sınır Kapısı, Günbuldu Mağaraları
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
İsmi sınırları içindeki "Ararat" dağından alır. Çok eski çağlarda yeryüzü korkunç bir su baskınına uğradı.(Nuh Tufanı) Nuh peygamber bütün canlılardan bir çifti alarak bir gemiye bindirdi. Gemi Cudi (İslam kaynaklarına göre) (Hristiyan kaynaklarına göre de Ararat-Ağrı) dağına kondu. Ararat, önce aran sonra da Ağrı adını aldı.
ORDU ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
Ordu ve çevresinde eski çağlardan bu yana birçok millet ve kültür hâkim olmuşsa da, 1071 Malazgirt Zaferinden sonra devamlı Türkmen boyları gelerek 12. asırda tamâmen Türkleşmiştir. Çepni Türkmenlerinin kurduğu Hacıemiroğlu Beyliği buraya hâkim olduğunda bölgenin çoğunluğunu Türkmenler teşkil ediyordu. 1877-1878 Türk-Rus Harbinden sonra Kırım ve Kafkasya'dan gelen kalabalık Türk topluluğu da bu bölgeye yerleşti. On ikinci asırdan bu yana Ordu ve çevresinde Türk-İslâm kültürü hâkim olmuştur.
DOĞUM:
Yöremizde doğum olayı artık hastanelerde gerçekleştirilmektedir. Eskiden evlerde ebe yardımıyla yaptırılan doğumlar neredeyse bitmiştir. Doğumdan sonra 40 gün anneye iş yaptırılmaz. 40. gün çocuk ve annesi kırk uçurma adı verilen gezmeye gider. Yeni doğan bebek diş çıkarmaya başlayınca "diş buğdayı" denilen yemek hazırlanıp, komşulara ve akrabalara ikram edilir.
SÜNNET:
Yöremizde sünnet genellikle çocukları tek yaşlarında olduğu dönemlerde (1-3-5-7-9) yapılır. Sünnet kıyafetleri giydirilen çocuklar, sünnet olmadan önce arabayla konvoy eşliğinde gezdirilir. Evde sünnet yatağı hazırlanır. Sünnet olan çocuk için Kur'an okutulur ve konuklara ikramda bulunulur. Salonda yapılan sünnet düğünlerinde de eğlenceler yapılır.sünnet olan çocuğa çeşitli hediyeler alınır ve bahşiş olarak para yada altın takılır.
EVLENME:
Gerek sahil gerekse ilçe ve beldelerimizim büyük bir kesiminde görücü usulü ile evlenme unutulmaya yüz tutan adetlerimiz arasındadır. Erkek evinde veya şehir merkezinde salonlarda yapılan düğünlerden bir gece önde kız evinde yapılan kına gecesi gelenekselliğini sürdürmektedir. İlimizde kına gecelerinde bilhassa köylerde erkek evi kız evine kına, kız evi de erkek evine bohça adı altında çeşitli çeyiz eşyası ve hediye götürür. Kına gecelerinde kına yakma ve gelin ağlatma töreni yapılır. Gelin ağlatma esnasında yöresel türküler söylenir.
Düğün de düğün kahyası ve görevlendirilen bir başka kişi öncülüğünde davul, klarnet ve kemençe gibi çalgı takımı ile birlikte davetlilerin karşılanması, düğün evi baca ve saçaklarını hedef alan tüfek ve tabanca atışları, davetlilere başta keşkek olmak üzere yemek ikram edilmesi, mahalli oyunların oynanması, gelin almaya gidilmesi, gelin evinde karşılama, gelin evinde sandık ve kapı bahşişlerinin verilmesi, bahşiş almak için yol kesmeler, kurban kesme gibi bölümlerden oluşmaktadır. Askerlik- Gurbetlik:
İlimiz genelinde Askerlik çağı gelmiş gençler; akrabalarında bulunan büyüklerin ellerini öpmek ve vedalaşmak için ziyaretlerine giderler. Askere yolcu etme töreninde davul zurna eşliğinde oyunlar oynanır, uğurlama arkadaşlar ve akrabalar eşliğinde yapılır.
Hıdrellez:
6 Mayıs Hıdrellez Kültür ve Bahar Bayramıdır. Halkımızın bu günle ilgili örf - adet, gelenek ve göreneklerini sergileyerek 7'den 70'e Hıdrellez kuşaktan kuşağa yaşatılmaktadır. Aynı zamanda bolluk, bereket, dileklerin kabul edileceği, Hızır ile İlyas'ın buluştuğu gün olarak da inanılan Hıdrellezin toplumumuzdaki yeri çok büyüktür. Halkımız çeşme başlarına su ve deniz kenarlarına, koruluklara v.b. yerlere giderek çeşitli şekilde eğlenirler.
Mayıs Yedisi:
Her yıl Mayıs ayının yirmisinde kutlanan " Mayıs Yedisi" Hızır ile İlyas'ın birbirleriyle dalgaların kırıldıktan sonra deniz sularının karada temas ettiği noktada buluştuğu gün olarak bilinmektedir. Mayıs Yedisi de Hıdrellez bayramında olduğu gibi aynı inanç ve adetler etrafında toplanmaktadır. Ancak aralarında Miladi ve Hicri takvimlerden kaynaklanan gün farkı vardır. Bu günde, yedi dalgadan geçmenin son derece yararlı olduğuna, böylece o yılki hastalık ve bunalımlardan kurtulacağının inancı hakimdir.
YÖRESEL YEMEKLER:
Hamsili pilav, karalahana çorbası, karalahana sarması ve Ünye pilâvı, hamsi tava, hamsi buğulaması, içli hamsi, pancar sarması, mısır çorbası, çerkez tavuğu, tirmit (mantar), yumurtalı sakarca ve yağlıdır.
YÖRESEL GİYİM:
Kadın Kıyafeti :
İçine beyaz renkli keten dokumadan yapılmış gömlek giyilmektedir.Gömlek dik yakalı ve uzun kolludur. Önü bele kadar açık olup gümüş düğmelidir. Önünde her iki tarafta dikişli pili süs vardır. Altına paçaları bol, ağı yukarıda don giyilir. Elbisenin altından bir karış kadar görünecek tarzda donun paçaları dize kadar çekilir ve çorabın içine sokulur. Ayağa dize kadar çıkan "Yargan Garası" veya "Alaçorap" denilen desenli çorap ile çarık giyilir.Gömleğin üzerine fistan giyilir.Fistan, belden büzgülü veya serbest pilelidir.Fistanın üstüne işlik giyilir.İşlik fistanın kumaşından olup, rengi değişiktir.Boyu göğüs altındadır.Bele çizgili yün kuşak sarılır.Dikdörgen şeklinde olan bu kuşak çapraz olarak katlanınca kaydırılmış iki üçgen şeklini alır.Başa etrafı pullu beyaz renkli çember örtülür, katlanarak üçgen yapılır. Sonra çene altından geçirilerek tepeden bağlanır. Üstüne etrafı boncuk oyalı ikinci bir beyaz çember daha örtülmektedir.Önce katlanarak üçgen yapılır, bu üçgen katlanarak daraltılır ve sivri kısmı arkaya gelmek üzere tepeye konur ve arkaya bağlanır. Boynuna kırmızı kurdeleye dizilmiş altınlar takılmaktadır.
Erkek Kıyafeti:
Önce iç gömlek giyilir. Gömleğin önü bele kadar açık olup, tek düğme ile iliklenmektedir. Üzerine entari denilen mintan giyilir. Mintan beyaz renkli, hafif dik yakalı olup, önden düğmelidir. Altına siyah koyun yününden dokunan şayak kumaşından yapılmış zıpka giyilir. Zıpkanın beli uçkurlu olup, boldur, paçaları aşağıya doğru daralmaktadır. Entarinin etek uçları içine konur ve beldeki uçkur sıkıca bağlanır. Paçaları ise dize kadar çıkan " yargan karası " veya " alaçordup" denilen yün çorabın içine sokulur. Çorabın üzerine çarık giyilir.Bele her iki tarafında gümüş şapşak ( gümüşten yassı sallantı süs )olan siyah kayış takılır. Kayışın sağ tarafına tabanca, sol tarafına kama sokulur. Arkaya ise yağlık ( Yağdanlık ) takılır.Entarinin üzerine zıpkanın kumaşından yapılmış yelek giyilir. Yeleğin boyu bele kadardır, yeleğin üzerine yine aynı kumaştan yapılmış aba giyilir. Haydari yakalı ve uzun kolludur. Göğüs cebine boncuktan örülmüş para kesesi konur ve üzerinden sarkıtılır. Abanın üzerine sağ omuzdan sol koltuktan altına doğru çapraz olarak hamail takılır. Başlık ta zıpkanın kumaşından olup içi kırmızı bez astarlıdır.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Ordu ili kuruluşu itibariyle genelliklebirçok kavimlerin uğrak ve durak yeri olmuştur.onun için Ordu ili folklöründe, Ordu'ya gelen kavimlerin büyük etkisi vardır. Bu nedenle Ordu folklörünün yüzdeyüz kendinden gelme bir kaynağı olmamakla beraber, kavimlerin birbirleriyle kaynaşmasından doğan folklorik bir yapısı olduğu da inkâr edilemez.
Ordu İli; Horon, Kafkas ve Halay oyunlarının etkisinde bir folklor yapısına sahiptir. Onun için oyunlarında olduğu gibi türkülerinde de seri temponun ılımlı havası vardır. Trabzon ve dolaylarından gelenler "HORON"u Batum ve dolaylarından gelenler "KAFKAS"ı Orta Anadolu'dan gelenler de "HALAY"ı hem oyunlarında hem de müziklerinde geliştirmiş, kaynaştırmışlar ve böylece Ordu İli'ne has oyun stilleri meydana çıkarmışlardır. Örneğin, "METELİK", "ORDU KARŞILAMASI" gibi. Bu iki oyun ne Horon ne de Kafkastır. Ama dikkat edilirse görülürki her ikisinden de figürler vardır içinde. Bu nedenle "Metelik" ve "Ordu Karşılaması" Ordu İli'ne ait oyunlardır.
Ordu'da yaygın olarak oynanan oyunları şöyle özetleyebiliriz.
1- Horonlar :
a) Gürcü Horonu b) Dik Horon c) Mısırlıoğlu Horonu d) Sallama
2- Karşılama Türü (Kol Oyunları) Oyunlar :
a) Ordu Karşılaması b) Ordu'nun Sokakları c) Su Sızıyor Sızıyor d) Miralay
3- Her Yerde Oynanan Pıtık Oyunları
a) Horonlar -Mısıroğlu Horonu - Tulum Horonu - Sallama - Nalcı Horonu - Melet Horonu
b) Karşılama Türü (Kol Oyunu) Oyunlar -Lazutlar - Miralay - Bahçelerde Pırasa
c) Halay Karakterinde Oynanan Oyunlar -Tamzara - Temurağa
d) Dinsel Nitelikli Oyunlar -Semahlar
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Türkiye'nin Fındık ve Bal Deposu, Boz Tepe, Çamlık Mesire Yeri, Yason Burnu ve Kilisesi, Keyfalan Yaylası
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Eski adı "Kotyora"dır. Halk tarafından bu isim değişikliğe uğramıştır.
Ordu ve çevresinde eski çağlardan bu yana birçok millet ve kültür hâkim olmuşsa da, 1071 Malazgirt Zaferinden sonra devamlı Türkmen boyları gelerek 12. asırda tamâmen Türkleşmiştir. Çepni Türkmenlerinin kurduğu Hacıemiroğlu Beyliği buraya hâkim olduğunda bölgenin çoğunluğunu Türkmenler teşkil ediyordu. 1877-1878 Türk-Rus Harbinden sonra Kırım ve Kafkasya'dan gelen kalabalık Türk topluluğu da bu bölgeye yerleşti. On ikinci asırdan bu yana Ordu ve çevresinde Türk-İslâm kültürü hâkim olmuştur.
DOĞUM:
Yöremizde doğum olayı artık hastanelerde gerçekleştirilmektedir. Eskiden evlerde ebe yardımıyla yaptırılan doğumlar neredeyse bitmiştir. Doğumdan sonra 40 gün anneye iş yaptırılmaz. 40. gün çocuk ve annesi kırk uçurma adı verilen gezmeye gider. Yeni doğan bebek diş çıkarmaya başlayınca "diş buğdayı" denilen yemek hazırlanıp, komşulara ve akrabalara ikram edilir.
SÜNNET:
Yöremizde sünnet genellikle çocukları tek yaşlarında olduğu dönemlerde (1-3-5-7-9) yapılır. Sünnet kıyafetleri giydirilen çocuklar, sünnet olmadan önce arabayla konvoy eşliğinde gezdirilir. Evde sünnet yatağı hazırlanır. Sünnet olan çocuk için Kur'an okutulur ve konuklara ikramda bulunulur. Salonda yapılan sünnet düğünlerinde de eğlenceler yapılır.sünnet olan çocuğa çeşitli hediyeler alınır ve bahşiş olarak para yada altın takılır.
EVLENME:
Gerek sahil gerekse ilçe ve beldelerimizim büyük bir kesiminde görücü usulü ile evlenme unutulmaya yüz tutan adetlerimiz arasındadır. Erkek evinde veya şehir merkezinde salonlarda yapılan düğünlerden bir gece önde kız evinde yapılan kına gecesi gelenekselliğini sürdürmektedir. İlimizde kına gecelerinde bilhassa köylerde erkek evi kız evine kına, kız evi de erkek evine bohça adı altında çeşitli çeyiz eşyası ve hediye götürür. Kına gecelerinde kına yakma ve gelin ağlatma töreni yapılır. Gelin ağlatma esnasında yöresel türküler söylenir.
Düğün de düğün kahyası ve görevlendirilen bir başka kişi öncülüğünde davul, klarnet ve kemençe gibi çalgı takımı ile birlikte davetlilerin karşılanması, düğün evi baca ve saçaklarını hedef alan tüfek ve tabanca atışları, davetlilere başta keşkek olmak üzere yemek ikram edilmesi, mahalli oyunların oynanması, gelin almaya gidilmesi, gelin evinde karşılama, gelin evinde sandık ve kapı bahşişlerinin verilmesi, bahşiş almak için yol kesmeler, kurban kesme gibi bölümlerden oluşmaktadır. Askerlik- Gurbetlik:
İlimiz genelinde Askerlik çağı gelmiş gençler; akrabalarında bulunan büyüklerin ellerini öpmek ve vedalaşmak için ziyaretlerine giderler. Askere yolcu etme töreninde davul zurna eşliğinde oyunlar oynanır, uğurlama arkadaşlar ve akrabalar eşliğinde yapılır.
Hıdrellez:
6 Mayıs Hıdrellez Kültür ve Bahar Bayramıdır. Halkımızın bu günle ilgili örf - adet, gelenek ve göreneklerini sergileyerek 7'den 70'e Hıdrellez kuşaktan kuşağa yaşatılmaktadır. Aynı zamanda bolluk, bereket, dileklerin kabul edileceği, Hızır ile İlyas'ın buluştuğu gün olarak da inanılan Hıdrellezin toplumumuzdaki yeri çok büyüktür. Halkımız çeşme başlarına su ve deniz kenarlarına, koruluklara v.b. yerlere giderek çeşitli şekilde eğlenirler.
Mayıs Yedisi:
Her yıl Mayıs ayının yirmisinde kutlanan " Mayıs Yedisi" Hızır ile İlyas'ın birbirleriyle dalgaların kırıldıktan sonra deniz sularının karada temas ettiği noktada buluştuğu gün olarak bilinmektedir. Mayıs Yedisi de Hıdrellez bayramında olduğu gibi aynı inanç ve adetler etrafında toplanmaktadır. Ancak aralarında Miladi ve Hicri takvimlerden kaynaklanan gün farkı vardır. Bu günde, yedi dalgadan geçmenin son derece yararlı olduğuna, böylece o yılki hastalık ve bunalımlardan kurtulacağının inancı hakimdir.
YÖRESEL YEMEKLER:
Hamsili pilav, karalahana çorbası, karalahana sarması ve Ünye pilâvı, hamsi tava, hamsi buğulaması, içli hamsi, pancar sarması, mısır çorbası, çerkez tavuğu, tirmit (mantar), yumurtalı sakarca ve yağlıdır.
YÖRESEL GİYİM:
Kadın Kıyafeti :
İçine beyaz renkli keten dokumadan yapılmış gömlek giyilmektedir.Gömlek dik yakalı ve uzun kolludur. Önü bele kadar açık olup gümüş düğmelidir. Önünde her iki tarafta dikişli pili süs vardır. Altına paçaları bol, ağı yukarıda don giyilir. Elbisenin altından bir karış kadar görünecek tarzda donun paçaları dize kadar çekilir ve çorabın içine sokulur. Ayağa dize kadar çıkan "Yargan Garası" veya "Alaçorap" denilen desenli çorap ile çarık giyilir.Gömleğin üzerine fistan giyilir.Fistan, belden büzgülü veya serbest pilelidir.Fistanın üstüne işlik giyilir.İşlik fistanın kumaşından olup, rengi değişiktir.Boyu göğüs altındadır.Bele çizgili yün kuşak sarılır.Dikdörgen şeklinde olan bu kuşak çapraz olarak katlanınca kaydırılmış iki üçgen şeklini alır.Başa etrafı pullu beyaz renkli çember örtülür, katlanarak üçgen yapılır. Sonra çene altından geçirilerek tepeden bağlanır. Üstüne etrafı boncuk oyalı ikinci bir beyaz çember daha örtülmektedir.Önce katlanarak üçgen yapılır, bu üçgen katlanarak daraltılır ve sivri kısmı arkaya gelmek üzere tepeye konur ve arkaya bağlanır. Boynuna kırmızı kurdeleye dizilmiş altınlar takılmaktadır.
Erkek Kıyafeti:
Önce iç gömlek giyilir. Gömleğin önü bele kadar açık olup, tek düğme ile iliklenmektedir. Üzerine entari denilen mintan giyilir. Mintan beyaz renkli, hafif dik yakalı olup, önden düğmelidir. Altına siyah koyun yününden dokunan şayak kumaşından yapılmış zıpka giyilir. Zıpkanın beli uçkurlu olup, boldur, paçaları aşağıya doğru daralmaktadır. Entarinin etek uçları içine konur ve beldeki uçkur sıkıca bağlanır. Paçaları ise dize kadar çıkan " yargan karası " veya " alaçordup" denilen yün çorabın içine sokulur. Çorabın üzerine çarık giyilir.Bele her iki tarafında gümüş şapşak ( gümüşten yassı sallantı süs )olan siyah kayış takılır. Kayışın sağ tarafına tabanca, sol tarafına kama sokulur. Arkaya ise yağlık ( Yağdanlık ) takılır.Entarinin üzerine zıpkanın kumaşından yapılmış yelek giyilir. Yeleğin boyu bele kadardır, yeleğin üzerine yine aynı kumaştan yapılmış aba giyilir. Haydari yakalı ve uzun kolludur. Göğüs cebine boncuktan örülmüş para kesesi konur ve üzerinden sarkıtılır. Abanın üzerine sağ omuzdan sol koltuktan altına doğru çapraz olarak hamail takılır. Başlık ta zıpkanın kumaşından olup içi kırmızı bez astarlıdır.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Ordu ili kuruluşu itibariyle genelliklebirçok kavimlerin uğrak ve durak yeri olmuştur.onun için Ordu ili folklöründe, Ordu'ya gelen kavimlerin büyük etkisi vardır. Bu nedenle Ordu folklörünün yüzdeyüz kendinden gelme bir kaynağı olmamakla beraber, kavimlerin birbirleriyle kaynaşmasından doğan folklorik bir yapısı olduğu da inkâr edilemez.
Ordu İli; Horon, Kafkas ve Halay oyunlarının etkisinde bir folklor yapısına sahiptir. Onun için oyunlarında olduğu gibi türkülerinde de seri temponun ılımlı havası vardır. Trabzon ve dolaylarından gelenler "HORON"u Batum ve dolaylarından gelenler "KAFKAS"ı Orta Anadolu'dan gelenler de "HALAY"ı hem oyunlarında hem de müziklerinde geliştirmiş, kaynaştırmışlar ve böylece Ordu İli'ne has oyun stilleri meydana çıkarmışlardır. Örneğin, "METELİK", "ORDU KARŞILAMASI" gibi. Bu iki oyun ne Horon ne de Kafkastır. Ama dikkat edilirse görülürki her ikisinden de figürler vardır içinde. Bu nedenle "Metelik" ve "Ordu Karşılaması" Ordu İli'ne ait oyunlardır.
Ordu'da yaygın olarak oynanan oyunları şöyle özetleyebiliriz.
1- Horonlar :
a) Gürcü Horonu b) Dik Horon c) Mısırlıoğlu Horonu d) Sallama
2- Karşılama Türü (Kol Oyunları) Oyunlar :
a) Ordu Karşılaması b) Ordu'nun Sokakları c) Su Sızıyor Sızıyor d) Miralay
3- Her Yerde Oynanan Pıtık Oyunları
a) Horonlar -Mısıroğlu Horonu - Tulum Horonu - Sallama - Nalcı Horonu - Melet Horonu
b) Karşılama Türü (Kol Oyunu) Oyunlar -Lazutlar - Miralay - Bahçelerde Pırasa
c) Halay Karakterinde Oynanan Oyunlar -Tamzara - Temurağa
d) Dinsel Nitelikli Oyunlar -Semahlar
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Türkiye'nin Fındık ve Bal Deposu, Boz Tepe, Çamlık Mesire Yeri, Yason Burnu ve Kilisesi, Keyfalan Yaylası
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Eski adı "Kotyora"dır. Halk tarafından bu isim değişikliğe uğramıştır.
ERZİNCAN ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
Selçuklu hükümdârı Alparslan�ın kumandanlarından Mengücek Bey Bizanslıları yenerek Erzincan, Kemah ve civar bölgeyi fethedince, Bayat, Kayı, Alkaevli ve Karnevli gibi Tükmen aşîretleri bu bölgeye yerleşmiş ve az miktarda bulunan Hıristiyan halk İstanbul ve civârına göç etmişlerdir. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türkleşen bu bölgede Türk-İslâm kültürü hâkimdir. Yakın zamâna kadar evler kerpiçten yapılmış, şiddetli soğuktan korunmak için tezek yakılmıştır. Mahallî kıyâfette kadınlar üst üste iki astarlı entari, üç etek, şalvar, keten gömlek, bele takılan şal ve kemer, başa peştemal ve yazma sarılması giyerler. Bâzı yerlerde ise ihram ve çarşaf giyilir. Erkekler ise bol paçalı pantolon, kenarları işli yakasız avcı yeleği, bele sarılan yün kuşak ile ayağa giyilen sivri uçlu yemeni kullanırlar.
DÜĞÜN
Evlenme çağına gelen genç erkeklerin anaları, kız aramaya başlar. İstenilecek kız belirlendiğinde, anası ile yakınlarından bir kaçı kızı görmeye gider. Kızı beğenirlerse, ertesi gün yeniden giderek kızı isterler. Kızı vereceklerse söz kesimi yapılır ve alınacaklar kararlaştırılır. Kız evinde yapılan nişanda yüzükler takılır. Köylerimizde düğün yapma adeti canlı olarak devam etmektedir. Düğünden birkaç gün önce kız ve oğlan tarafının ileri gelenleri bir araya gelerek, alışveriş yapmaya çıkılır. Buna düğün masrafı denir. Düğün masrafının tamamını oğlan tarafı karşılar.
Düğünden önce, oğlan evinden kız evine, "tohum davarı" adı verilen esya (yatak, yorgan, halı, sandık gibi) göndererek, kız evinde sergilenecek ceyiz ile birlikte sergilenir. Ayrıca kız ve bir miktar da kuru yemiş gönderilir. Geleneksel düğün aşamalarından biri de gelin hamamıdır. Kız ve oğlan evinin yakınları hamama çağrılır. Kına gecesinde erkekler ve kadınlar, ayrı ayrı yerlerde eğlenirler. Kına türküleri söyleyerek, eğlenilir. Gelinin alınacağı günden birkaç gün önce, kız evinde ceyiz toplanarak değer biçilir.
YÖRESEL YEMEKLER:
Dut pekmezi yanısıra eşgili (ekşili), kelecoş, lapa, kırdo ve gah yahnisi meşhûrdur. Evlerde reçel, pekmez ve pestil yapılır. Yörede geleneksel beslenme düzeni etkinliğini sürdürmektedir. Beslenmenin temelini buğday ve buğday ürünleri ile hayvansal gıdalar oluşturur. Bulgur, yarma, tarhana, erişte, dövme en çok tüketilenlerdir. Özellikle bulgur, çok sayıda yemek türünde kullanılır.
Kışlık, besin maddeleri hazırlanmasının yöre halkının yaşamında önemli bir yeri vardır. Bulgur, gendime (aşurelik buğday), tarhana, yarma, erişte kış için hazırlanan ürünlerin başlıcalarıdır. Ayrıca çeşitli sebzeler ve meyveler kurutularak, reçel yapılarak değerlendirilmektedir. Yöre mutfağı yemek türleri bakımından zengindir. Bunların çoğunluğunu hamur yemekleri oluşturur. Eşgili, kesme çorba (un çorbası), yaprak sarma başlıca yemek türleridir. Ayrıca su böreği ve özellikle kete ve tatlılar çokça tüketilen hamur işlerindendir.
YÖRESEL GİYİM:
Toplumsal değişmeye paralel olarak yerel giysilerin yerini, çağdaş giysiler almıştır. Kadın giyiminde yerel özelliklere kentlerde de rastlanır. Yerel giysilerle, çağdaş giysilerin birlikte kullanımı bir giyim-kuşam özelliği olarak belirmektedir.
Bayanlarda Giyim:
Entari: Biraz bolca olan, düz elbisedir. Kollar uzun ve yaka düzdür. Günlük olarak giyilen bu entari, belbağı denilen bir bağla bağlanır.
Üçetek: Vücuda iyice oturan, hakim yakalı bir giysidir. Ön boydan, yanlar ise bel kısmında açık olduğu için meydana gelen bu üç parçadan ismini almıştır. tahtalı, kutnu ve kadife kumaşlardan yapılır. Üzerinde krma gümüş kemer takılır.
Şalvar: Pantolonvari şalvardır. Ağ kısmı paçadan olmadığından pantolonvari denilmektedir. Üçetekle birlikte giyilir.
Başörtüleri
Ehram (İhram): İnce yün ipekten dokunur. Renkleri beyaz kahverengi ve siyahtır. üzerinde çeşitli motifler vardır.
Hindi (Yazma): Kağıtlar arasında satılan desenli ince tülbenttir. Yaşmak , fitos ve düz örtü şeklinde kullanılır, kenarları oyalıdır.
Tülbent: Beyaz ince bir örtüdür. Kenarları oyalı olup, yazma gibi kullanılır.
Namaz Örtüsü: Buyüklü ve küçüklü olmak üzere iki kısımdır. Düz olarak başa alınır, daha ziyade yaşlı kadınlar kullanır.
Pırpırlı: Kırmızı tülden yapılan bir başörtüsüdür. Kenarları boncuk oyalıdır. Üzeri pırpır denilen pul boncukla işlenir.
Ayakkabı: Yemeni ve kundura giyilir.
Aksesuarlar: Tepelik, saçlık,bilezik,kemer ve küpedir.
Erkeklerde Giyim:
Erkekler şalvar ve yelek giyerler. Yeleğin altında işlik vardır. Bele ise kuşak takılır.
İşlik: Yelek altında giyilen yakasız mintandır. Genellikle çizgili kumaşlar tercih edilir.
Fes ve Ebaniye: Kırmızı renkten püsküllü fes kullanılır. Ortasından sarkan püskül, siyah
ibrişimden yapılmıştır. Fes üzerine ebaniye sarılır. Ebaniye, sarı renkli, ipekli bir kumaştır. Üzeri motif işlemelidir.
Poçcikli Yemeni : Bildiğimiz bir çesit ayakkabıdır.
Aksesuarlar: Saat, köstek ve hançerdir.
Kullanılan Kumaşlar: Kadife, çuha kumaş ve tamamen yün olan mahalli kumaştır.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Kahramanlık, yiğitlik, ağır başlılık ve sabrın sembolü olan "bar" en önemli Erzincan halk oyunudur. Oyunların tümü önce ağır olarak başlar, sonra gitgide hızlanır. En az altı kişi olarak kız ve erkeklerin ayrı ayrı oynadığı oyunlarda çökme, el vurma ve dönmeler ana figürler olup, elde mendil, bıçak, kaşık gibi araçlar bulunur. Barların yarım daire şeklinde oluşması, Erzincan ovasını tanımlamaktadır.
Ayrıca çiftetelli, kaşık oyunları, horon, halay, tek oyunlar oynanan diğer halk oyunlandır. Biçimlerine göre oyunlar ise; üçayak, dörtayak, ikiayak, ağırbar, koçeri, sıklama, sarhoş ban, timurağa, hoş bilezik, dello, sarıkız, tamzara, çayırın ten yüzünde, tavuk barıdır, Dut ağacı , Erzincan'ın dağları ,Hayriye ,Horoz ,Koçeri , Temurağa ,Sarhoş barı, Sıklama Bebek , Kızardı kayalar ,Melik Şerif , Sinanlı , Tırnanadır.
Komedi mahiyetinde oynanan elek oyunu, yılbaşında oynanan arap oyunu orta oyunlardandır.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Girlevik Şelalesi, Ekşisu Kaplıcası, Tulum Peyniri, Bakır İşlemeciliği, Aygır Gölü, Buz Mağaraları, Eğinin ( Kemaliye ) folklörü
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Erzincan ovasından adını alır. Ezirgan diye halk tarafından söylenir. Buranın eski adı Eriza'dır.
Selçuklu hükümdârı Alparslan�ın kumandanlarından Mengücek Bey Bizanslıları yenerek Erzincan, Kemah ve civar bölgeyi fethedince, Bayat, Kayı, Alkaevli ve Karnevli gibi Tükmen aşîretleri bu bölgeye yerleşmiş ve az miktarda bulunan Hıristiyan halk İstanbul ve civârına göç etmişlerdir. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türkleşen bu bölgede Türk-İslâm kültürü hâkimdir. Yakın zamâna kadar evler kerpiçten yapılmış, şiddetli soğuktan korunmak için tezek yakılmıştır. Mahallî kıyâfette kadınlar üst üste iki astarlı entari, üç etek, şalvar, keten gömlek, bele takılan şal ve kemer, başa peştemal ve yazma sarılması giyerler. Bâzı yerlerde ise ihram ve çarşaf giyilir. Erkekler ise bol paçalı pantolon, kenarları işli yakasız avcı yeleği, bele sarılan yün kuşak ile ayağa giyilen sivri uçlu yemeni kullanırlar.
DÜĞÜN
Evlenme çağına gelen genç erkeklerin anaları, kız aramaya başlar. İstenilecek kız belirlendiğinde, anası ile yakınlarından bir kaçı kızı görmeye gider. Kızı beğenirlerse, ertesi gün yeniden giderek kızı isterler. Kızı vereceklerse söz kesimi yapılır ve alınacaklar kararlaştırılır. Kız evinde yapılan nişanda yüzükler takılır. Köylerimizde düğün yapma adeti canlı olarak devam etmektedir. Düğünden birkaç gün önce kız ve oğlan tarafının ileri gelenleri bir araya gelerek, alışveriş yapmaya çıkılır. Buna düğün masrafı denir. Düğün masrafının tamamını oğlan tarafı karşılar.
Düğünden önce, oğlan evinden kız evine, "tohum davarı" adı verilen esya (yatak, yorgan, halı, sandık gibi) göndererek, kız evinde sergilenecek ceyiz ile birlikte sergilenir. Ayrıca kız ve bir miktar da kuru yemiş gönderilir. Geleneksel düğün aşamalarından biri de gelin hamamıdır. Kız ve oğlan evinin yakınları hamama çağrılır. Kına gecesinde erkekler ve kadınlar, ayrı ayrı yerlerde eğlenirler. Kına türküleri söyleyerek, eğlenilir. Gelinin alınacağı günden birkaç gün önce, kız evinde ceyiz toplanarak değer biçilir.
YÖRESEL YEMEKLER:
Dut pekmezi yanısıra eşgili (ekşili), kelecoş, lapa, kırdo ve gah yahnisi meşhûrdur. Evlerde reçel, pekmez ve pestil yapılır. Yörede geleneksel beslenme düzeni etkinliğini sürdürmektedir. Beslenmenin temelini buğday ve buğday ürünleri ile hayvansal gıdalar oluşturur. Bulgur, yarma, tarhana, erişte, dövme en çok tüketilenlerdir. Özellikle bulgur, çok sayıda yemek türünde kullanılır.
Kışlık, besin maddeleri hazırlanmasının yöre halkının yaşamında önemli bir yeri vardır. Bulgur, gendime (aşurelik buğday), tarhana, yarma, erişte kış için hazırlanan ürünlerin başlıcalarıdır. Ayrıca çeşitli sebzeler ve meyveler kurutularak, reçel yapılarak değerlendirilmektedir. Yöre mutfağı yemek türleri bakımından zengindir. Bunların çoğunluğunu hamur yemekleri oluşturur. Eşgili, kesme çorba (un çorbası), yaprak sarma başlıca yemek türleridir. Ayrıca su böreği ve özellikle kete ve tatlılar çokça tüketilen hamur işlerindendir.
YÖRESEL GİYİM:
Toplumsal değişmeye paralel olarak yerel giysilerin yerini, çağdaş giysiler almıştır. Kadın giyiminde yerel özelliklere kentlerde de rastlanır. Yerel giysilerle, çağdaş giysilerin birlikte kullanımı bir giyim-kuşam özelliği olarak belirmektedir.
Bayanlarda Giyim:
Entari: Biraz bolca olan, düz elbisedir. Kollar uzun ve yaka düzdür. Günlük olarak giyilen bu entari, belbağı denilen bir bağla bağlanır.
Üçetek: Vücuda iyice oturan, hakim yakalı bir giysidir. Ön boydan, yanlar ise bel kısmında açık olduğu için meydana gelen bu üç parçadan ismini almıştır. tahtalı, kutnu ve kadife kumaşlardan yapılır. Üzerinde krma gümüş kemer takılır.
Şalvar: Pantolonvari şalvardır. Ağ kısmı paçadan olmadığından pantolonvari denilmektedir. Üçetekle birlikte giyilir.
Başörtüleri
Ehram (İhram): İnce yün ipekten dokunur. Renkleri beyaz kahverengi ve siyahtır. üzerinde çeşitli motifler vardır.
Hindi (Yazma): Kağıtlar arasında satılan desenli ince tülbenttir. Yaşmak , fitos ve düz örtü şeklinde kullanılır, kenarları oyalıdır.
Tülbent: Beyaz ince bir örtüdür. Kenarları oyalı olup, yazma gibi kullanılır.
Namaz Örtüsü: Buyüklü ve küçüklü olmak üzere iki kısımdır. Düz olarak başa alınır, daha ziyade yaşlı kadınlar kullanır.
Pırpırlı: Kırmızı tülden yapılan bir başörtüsüdür. Kenarları boncuk oyalıdır. Üzeri pırpır denilen pul boncukla işlenir.
Ayakkabı: Yemeni ve kundura giyilir.
Aksesuarlar: Tepelik, saçlık,bilezik,kemer ve küpedir.
Erkeklerde Giyim:
Erkekler şalvar ve yelek giyerler. Yeleğin altında işlik vardır. Bele ise kuşak takılır.
İşlik: Yelek altında giyilen yakasız mintandır. Genellikle çizgili kumaşlar tercih edilir.
Fes ve Ebaniye: Kırmızı renkten püsküllü fes kullanılır. Ortasından sarkan püskül, siyah
ibrişimden yapılmıştır. Fes üzerine ebaniye sarılır. Ebaniye, sarı renkli, ipekli bir kumaştır. Üzeri motif işlemelidir.
Poçcikli Yemeni : Bildiğimiz bir çesit ayakkabıdır.
Aksesuarlar: Saat, köstek ve hançerdir.
Kullanılan Kumaşlar: Kadife, çuha kumaş ve tamamen yün olan mahalli kumaştır.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Kahramanlık, yiğitlik, ağır başlılık ve sabrın sembolü olan "bar" en önemli Erzincan halk oyunudur. Oyunların tümü önce ağır olarak başlar, sonra gitgide hızlanır. En az altı kişi olarak kız ve erkeklerin ayrı ayrı oynadığı oyunlarda çökme, el vurma ve dönmeler ana figürler olup, elde mendil, bıçak, kaşık gibi araçlar bulunur. Barların yarım daire şeklinde oluşması, Erzincan ovasını tanımlamaktadır.
Ayrıca çiftetelli, kaşık oyunları, horon, halay, tek oyunlar oynanan diğer halk oyunlandır. Biçimlerine göre oyunlar ise; üçayak, dörtayak, ikiayak, ağırbar, koçeri, sıklama, sarhoş ban, timurağa, hoş bilezik, dello, sarıkız, tamzara, çayırın ten yüzünde, tavuk barıdır, Dut ağacı , Erzincan'ın dağları ,Hayriye ,Horoz ,Koçeri , Temurağa ,Sarhoş barı, Sıklama Bebek , Kızardı kayalar ,Melik Şerif , Sinanlı , Tırnanadır.
Komedi mahiyetinde oynanan elek oyunu, yılbaşında oynanan arap oyunu orta oyunlardandır.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Girlevik Şelalesi, Ekşisu Kaplıcası, Tulum Peyniri, Bakır İşlemeciliği, Aygır Gölü, Buz Mağaraları, Eğinin ( Kemaliye ) folklörü
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Erzincan ovasından adını alır. Ezirgan diye halk tarafından söylenir. Buranın eski adı Eriza'dır.
RAŞiT TUNCA
BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA


FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik
ALLAH
BAYRAK

Radyo Karoglan
Foruma Misafir Olarak Gir
Forumda Neler Var


GALATASARAY
FENERBAHÇE
BEŞiKTAŞ
TRABZONSPOR
MiLLi TAKIM
ETKiNLiKLERiMiZ