MUHAMMED
BAYRAK

Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız. |
Forum İstatistikleri |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
DOWNLOADEN
AYET
FELSEFEMiZ
Raşit Tunca Sözü
GÜZEL SÖZ
Hamza Yardımcıoğlu Kimdir? Biyografisi
Hamza Yardımcıoğlu
1977’de İstanbul’da doğdu. Anadolu Üniversitesinde iktisat eğitimi aldı. Dinler tarihi ve astronomi konularında altı kitap ve birçok makale yazdı. İngilizceden Türkçeye ve Türkçeden İngilizceye olmak üzere dört çeviri kitabı yayınlandı. Türkçe, İngilizce ve Arapça bilmektedir. Yerli ve yabancı birçok medya kuruluşunda editör, metin yazarı, yapımcı ve sunucu olarak görev aldı. Hazırladığı ve yapımına katkıda bulunduğu belgeseller ve televizyon programları Discovery Channel, National Geographic, Al Jazeera, Tvnet, Cine5, Es Tv, Tv5, TRT gibi birçok Televizyon kanalında izleyiciye ulaştı.
“Uzay Zaman Show” isimli tek kişilik sahne gösterisiyle, Türkiye’de bilim kurguyu ilk kez tiyatro sahnesine taşıdı. Yardımcıoğlu aynı zamanda bir yamaç paraşütü pilotu ve müzisyendir. Blues/Rock müzik alanında vokalist ve gitarist olarak eserleri bulunmaktadır. Tv yapımcılığına ve yazarlığa devam etmektedir.
Yayınlanan Kitapları:
– Kutsal Klon
– Sıfır Noktası
– Evrenin Resimli Tarihi
– Nuh’un Küresi
– Köleler ve Efendiler
– Kök
Yayınlanan Çeviri Kitapları:
– Sonuncu Dünya Düzeni (Ultimate World Order)
– İsa Yazmaları (Jesus Papers)
– Nefes Almayı Bilmek (Breath Into Being)
– Masters and Slaves (Köleler ve Efendiler)
TOGG açılımı nedir? Yerli otomobil TOGG özellikleri neler?
Türkiye'nin yerli otomobili TOGG C SUV modelinin görücüye çıkmasının ardından ABD'nin Las Vegas şehrindeki Consumer Electronic Show Fuarı'nda C Sedan modeli de tanıtıldı. TOGG açılımı "Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu" olarak biliniyor. TOGG seri üretiminin 2023'ün 1. çeyreğinde başlamış olacağı duyuruldu.
Türkiye’nin yerli otomobilinin tanıtımı ABD’nin Las Vegas şehrindeki Consumer Electronic Show Fuarı’nda gerçekleşti. Daha önce C SUV modelini görücüye çıkaran TOGG, fuarda ikinci otomobili olan C Sedan modelini tanıttı. İlk kez dünya sahnesine çıkan TOGG hakkındaki birçok bilgi de merak konusu oldu.
TOGG AÇILIM NEDİR?
TOGG: Türkiye'nin Otomobili Girişim Grubu
TOGG NEDİR?
TOGG Türkiye'nin Otomobili Girişim Grubu Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin kısatlmasıdır.
Türkiye'de yerli otomobil üretebilmek için birlikte çalışma kararı alan şirket ve kuruluşlar Kasım 2017'de açıklandı. Bu amaçla Anadolu Grubu (%19), BMC (%19), Kök Grubu (%19), Turkcell (%19), Zorlu Holding (%19) ve TOBB (%5) tarafından 25 Haziran 2018'de Türkiye'nin Otomobili Girişim Grubu Sanayi ve Ticaret A.Ş. kuruldu. Eylül 2019'da Kök Grubu'nun projeden çekileceği iddia edildi. Ekim 2019'da şirket merkezi Şişli, İstanbul'dan Gebze, Kocaeli'ne taşındı. Şirketin CEO'su Gürcan Karakaş, tasarımı 2019 yılı içinde tamamlanacak olan otomobilin 2022'de satışa çıkacağını açıkladı. Tanıtılacak otomobilin elektrikli C segment SUV olacağı duyuruldu.
TOGG NE ZAMAN ÇIKACAK?
TOGG’un CEO'su Gürcan Karakaş, “Bunlar ilk günden itibaren kıyaslama mukayese yoluyla belirlediğimiz hedefler. Ve tabi bunların da mobility ekosistemine entegre edilmesi gerekiyor” dedi. Karakaş, “2022’nin 4. çeyreğinde seri üretime hazır olacak ve sertifikasyon çalışmaları tamamlandıktan sonra seri üretim 2023’ün 1. çeyreğinde başlamış olacak” bilgisini paylaştı.
TOGG TEKNİK ÖZELLİKLERİ
TOGG henüz satışan sunulmadığı ve test aşamasında olduğu için özellikler paylaşılmadı. TOGG otomobil hakkında bilinen özellikler şu şekilde;
Araç gücünü lityum iyon pillerden almaktadır. Tek şarj ile batarya kapasitesine göre 300 km ve 500 km menzile sahip iki farklı güç paketi sunulacak. Aracın bataryalarının 30 dakikadan kısa sürede %80 şarj edilebilmesi planlanmaktadır. Araçta yer alacak rejeneratif fren sistemi ile yavaşlamalarda motorların dinamo gibi çalışması ve pili tekrar şarj ederek menzili %20’ye kadar uzatması planlanmaktadır.
Aracın arkadan itişli 200 HP ve dört tekerden çekişli 400 HP olmak üzere iki farklı motor gücünde üretilmesi planlanmaktadır. Son hızı 180 km/sa olacak aracın 400 HP versiyonunda 0–100 km/sa hızlanması 4.8 saniye, 200 HP versiyonunda ise 7.6 saniyedir.
Aracın 4G/5G internet bağlantısı ile fabrikadan güncellemeleri otomatik olarak alabilmesi, arıza durumunda araca uzaktan müdahale edilebilmesi planlanmaktadır. Aracın 3. seviye otonom sürüş özelliklerine sahip olacağı açıklanmıştır.
Jennifer Lawrence Kimdir? Biyografisi
Kentucky Pilici Jennifer Lawrence Kimdir?
Jennifer Shrader Lawrence[1] (d. 15 Ağustos 1990), Amerikalı oyuncudur. Yer aldığı filmler dünya genelinde 5.5 milyar dolardan fazla hasılat elde etti, 2015 ve 2016 yılları arasında dünyanın en çok maaş alan kadın oyuncusuydu. 2013 yılında Time dergisinin dünyanın en etkili 100 kişisi listesinde yer aldı. Oscar, Altın Küre ve SAG ödüllerinin sahibidir.
Jennifer Lawrence 1990 yılında Louisville, Kentucky'de doğmuştur.[2] Kilise oyunlarında oynadı,[3] 14 yaşında oyuncu olmaya karar vermiştir ve ailesiyle birlikte bir yetenek avcısına başvurmuştur. Liseden 2 yıl erken mezun olmuş ve oyunculuk kariyerine başlamıştır.[2]
Lawrence TBS kanalındaki The Bill Engvall Show büyük kız kardeş 'Lauren Pearson'ı oynamıştır. Lawrence daha sonra sırasıyla The Devil You Know, Cold Case, Medium ve Monk Tv serilerinde rol almıştır.[4] 2008'de Jason Freeland'in yönettiği Garden Party isimli filmde küçük bir rol oynadı. Aynı yıl Guillermo Arriaga'in yönettiği büyük bir yapım olan The Burning Plain'da Charlize Theron ve Kim Basinger birlikte oynadı. Bu rolüyle Venedik film festivalinde Marcello Mastroianni ödülünü aldı.
Daha sonra başrol oynadığı Debra Granik'in yönettiği 'Winter's Bone' isimli film ile Sundance Film Festivali'nde en iyi film ödülünü aldı.[5] Bu filmdeki rolü ise birçok eleştirmenden olumlu tepki almıştır. David Denby, The New Yorker'daki yazısında filmi inanılmaz olarak tarif etmiştir.[6] Jennifer Lawrence bu rolüyle 25 Ocak 2011'de Akademi Ödülleri'nde En İyi Kadın Oyuncu Akademi Ödülü'ne aday olmuştur. Aynı zamanda bu filmdeki performansı ona içinde NBR ödülü de dahil olmak üzere 7 ödül kazandırmıştır.[7] Aday olduğu an aynı zamanda Akademi ödüllerinin en genç ikinci En iyi oyuncu adayı olmuştur. Lawrence 2009 yılında The Beaver filminde Mel Gibson ve Jodie Foster ile birlikte oynamıştır fakat film 2011 yılında gösterime girmiştir. 2011'de Lawrence X-Men: First Class filminde şekil değiştiren karakter Mystique rolünde oynadı.[8] Film gişede büyük bir başarı elde etmesinin yanı sıra, Rotten Tomatoes'ta %88 oranında olumlu eleştiri almıştır. Aynı zamanda filmde Michael Fassbender ve Jennifer Lawrence'ın performansları çok beğenilmiş ve eleştirmenler tarafından övülmüştür. Daha sonra ise House at the End of the Street fiminde Elisabeth Shue ile birlikte oynadı. Film eleştirmenler tarafından beğenilmese de iyi bir gişe başarısı yakaladı.[9] Filmin son aşaması 2010'da bitirildi. Ardından Drake Doremus'un Like Crazy filminde Sam karakterini canlandırmıştır. Like Crazy filmi Sundance Film Festivali'nde En İyi Film ödülü ve Jüri Ödülünü kazanmıştır. Jennifer Lawrence, kendisine asıl büyük ünü getiren ve gişede 600 milyon dolardan fazla kazanan Açlık Oyunları'nda Katniss Everdeen karakterini canlandırmıştır. Bu filmden sonra David O. Russell'ın yönettiği ve 8 dalda Oscar'a aday olan Silver Linings Playbook filminde filmin ana karakterlerinden Tiffany Maxwell'ı canlandırmıştır. Silver Linings Playbook bağımsız bir film olmasına rağmen gişede 200 milyon dolardan daha fazla kazanmıştır aynı zamanda Rotten Tomatoes'ta %92'lik olumlu eleştiri almıştır. Jennifer Lawrence bu filmdeki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Akademi Ödülü'nü kazanmıştır. Aynı zamanda bu filmdeki rolü Lawrence'a Altın Küre, SAG ve bağımsız filmlere verilen Bağımsız Ruh Ödülü getirmiştir. Ardından Jennifer Lawrence Time dergisinin hazırladığı TIME 100 listesi'ne girmiştir.
Silver Linings Playbook'tan sonra ise Susanne Bier'in yeni filmi olan Serena filminde Serena Pemberton karakterini canlandırmıştır. Filmde Silver Linings Playbook'daki rol arkadaşı olan Bradley Cooper'la birlikte başrolleri paylaşmaktadır. Film Amerika'da Eylül ayında vizyona girecek. Serena filminin ardından ise David O. Russell'ın yeni filmi olan American Hustle filminin çekimlerine başlamıştır. Filmde Marie Weinberg karakterini canlandırmaktadır. Filmin Amerika'da Aralık ayında vizyona girmesi bekleniyor.2015 yılında Joy filminde başrol oynamıştır. 2016 yılında çekilmiş olan 2017 de vizyona giren Uzay Yolcuları (Passengers) filminde Aurora karakterini başrol olarak oynamıştır.
Lawrence, 2011 yılında X-Men: Birinci Sınıf filminde rol aldıktan sonra Nicholas Hoult ile çıkmaya başladı. Ancak Ocak 2013'te ilişkilerini sonlandırdılar. Temmuz 2013'te X-Men: Geçmiş Günler Gelecek filminde birlikte rol aldıktan sonra yeniden ilişkilerine devam ettiler.[10] Çift, kaynakların belirttiğine göre farklı çalışma programlarından dolayı Ağustos 2014'te kesin olarak ayrıldı.[11]
31 Ağustos 2014'te Lawrence'ın çıplak fotoğrafları internete sızdı ve bu fotoğrafların Lawrence'ın iCloud hesabından ele geçirildiği düşünüldü. Lawrence fotoğrafların gerçek olduğunu onayladı.[12] Ekim 2014'te Vanity Fair'e verdiği röportajda bu durumu "cinsel suç" ve "cinsel tecavüz" olarak değerlendirdi ve ekledi, "O fotoğraflara bakan herkes bir cinsel saldırıyı ebedileştiriyor. Utanç duymalılar. Çılgına dönmek istemiyorum ama aynı zamanda düşünüyorum, insanlara çıplak vücuduma bakabileceklerini söylemedim."[13]
Eylül 2016'da Lawrence, Anne! filminin çekimleri sırasında tanıştıktan sonra film yapımcısı Darren Aronofsky ile çıkmaya başladı.[14] Kasım 2017'de ayrıldılar.[15]
2018'de sanat galerisi yönetmeni Cooke Maroney ile ilişkiye girdi ve Şubat 2019'da nişanlandılar.[16][17] Ekim ayında Rhode Island'da evlendiler. Eylül 2021'de Lawrence, Maroney'den ilk çocuğunu beklediğini duyurdu.[18] Mayıs 2019 itibarıyla, New York şehrinin Aşağı Manhattan bölgesinde ve Beverly Hills, California'da ikamet etmektedirler.[19]
2012 yılında, inceleme web sitesi IndieWire, Lawrence'ın "kendini beğenmiş" bir kişiliğe sahip olduğunu belirtti. Lawrence, doktorlar gibi hayat kurtaran mesleklere kıyasla "aptal" davrandığını ve bu nedenle başarısı konusunda "kendini beğenmiş" olduğuna inanmadığını söylüyor.
2012 yılında Rolling Stone ona "Amerika'nın en yetenekli genç oyuncusu" adını verdi. Kariyeri boyunca Lawrence hem yüksek profilli ana akım prodüksiyonlarda hem de düşük bütçeli bağımsız filmlerde rol aldı ve bir dizi film türünde yer aldı. Lawrence, oyunculuk eğitimi almamış ve profesyonel tiyatroda yer almamıştır. Bunun yerine oyunculuk yaklaşımını çevresindeki insanların gözlemlerine dayandırıyor.
Kariyeri geliştikçe, Lawrence en iyi ücretli aktrislerden biri haline geldi; 2013 yılında Time dergisi onu dünyadaki en etkili 100 kişiden biri olarak seçti. Elle dergisi onu eğlence sektöründeki en güçlü kadın olarak nitelendirdi ve Forbes onu 50. en güçlü aktris olarak gösterdi. 2014 yılında Forbes, 34 milyon dolarlık kazanç ile dünyanın en çok kazanan ikinci aktrisini seçti ve onu en güçlü aktris olarak gösterdi.
Lawrence 2011'de Victoria's Secret'ın "En Seksi" listesinde yer aldı, 2011 ve 2013'te Halkın En Güzel İnsanları, 2011'den 2014'e kadar Maxim's Hot 100 ve FHM'nin en seksi kadınlar listesine girdi.
Kaynakça
^ According to the State of Kentucky. Kentucky Birth Index, 1911–1999. Searchable at http://www.familytreelegends.com/records/12252 18 Ocak 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
^ a b Schneller, Johanna. "Interview with Winter's Bone star Jennifer Lawrence". The Globe and Mail. Canada. 3 Nisan 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Haziran 2011.
^ Lord, Joseph (14 Ekim 2009). "Jennifer Lawrence: Bigger Things". Louisville Courier-Journal. 4 Aralık 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Ocak 2011.
^ Stern, Marlow. "Jennifer Lawrence is the breakout star of Winter's Bone!". Manhattan Movie Magazine. 7 Ocak 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Haziran 2011.
^ Medina, Jeremy. "Jennifer Lawrence dishes on 'Winter's Bone' and stripping for 'Esquire'". BlackBook. 6 Mayıs 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Haziran 2011.
^ Denby, David. "Current Cinema: Thrills and Chills". The New Yorker. Condé Nast. ss. 78-79. 28 Şubat 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Mayıs 2011.
^ MTV News Staff (25 Ocak 2010). "Oscar Nominations List 2011". MTV. 21 Ocak 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Haziran 2011.
^ Wells, Jeffrey (24 Ekim 2010). "Lawrence on the Line". Hollywood elsewhere. 28 Ekim 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Kasım 2010.
^ "Max Thieriot and Jennifer Lawrence Move into the House at the End of the Street". 25 Ocak 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Kasım 2011.
^ Rivera, Zayda. "Jennifer Lawrence, Nicholas Hoult reunite six months after split, are now 'full back on' " New York Daily News. Retrieved August 4, 2014.
^ Simi John (August 3, 2014). "Jennifer Lawrence and Nicholas Hoult Split For Second Time: Couple Blame 'Difficult Schedules' For Break-Up".
International Business Time. Retrieved August 4, 2014.
^ Joseph Steinberg (August 31, 2014). "Forbes: Nude Photos Of Jennifer Lawrence And Kate Upton Leak: Five Important Lessons Forr All Of Us" Forbes. Retrieved September 1, 2014.
^ "Cover Exclusive: Jennifer Lawrence Calls Photo Hacking a "Sex Crime" ". Vanity Fair. October 7, 2014. Retrieved October 7, 2014.
^ Details on Aronofsky relationship:
Guglielmi, Jodi (9 Ağustos 2017). "Jennifer Lawrence on Dating Darren Aronofsky: 'I Had Energy for Him. I Don't Know How He Felt About Me'". People. 9 Ağustos 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ağustos 2017.
Riseman, Abraham (21 Ağustos 2017). "Darren Aronofsky Doesn't Want You to Know Anything About Mother!". Vulture.com. 22 Ağustos 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Ağustos 2017.
^ Russian, Ale (22 Kasım 2017). "Jennifer Lawrence and Darren Aronofsky Split After a Year Together". People. 22 Kasım 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Kasım 2017.
^ Keveney, Bill (6 Şubat 2019). "Jennifer Lawrence is officially engaged to art gallery director Cooke Maroney". USA Today. 6 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Şubat 2019.
^ Aiello, McKenna; Morin, Alyssa. "Jennifer Lawrence and Cooke Maroney Are Engaged". E! News. 6 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Şubat 2019.
^ "Jennifer Lawrence and Cooke Maroney Tie the Knot in Rhode Island Wedding". People. 19 Ekim 2019. 20 Ekim 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Ekim 2019.
^ David, Mark (7 Mayıs 2019). "Jennifer Lawrence House-Hunting in New York City". Variety. 24 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Ağustos 2019.
Stefan Banach Kimdir? Biyografisi
Stefan Banach (Lehçe telaffuz: [ˈstɛfan ˈbanax] ( dinle) (30 Mart 1892 - 31 Ağustos 1945), genellikle dünyanın en önemli ve etkili 20. yüzyıl matematikçilerinden biri olarak kabul edilen Polonyalı bir matematikçiydi.[1] Modern fonksiyonel analizin[2] kurucusu ve Lwów Matematik Okulu'nun orijinal bir üyesiydi. En önemli eseri, genel fonksiyonel analiz teorisi üzerine ilk monografi olan 1932 tarihli Théorie des opérations linéaires (Theory of Linear Operations; Doğrusal İşlemler Teorisi) kitabıdır.
Kraków'da doğan Banach, bir ortaokul olan IV Gymnasium'a gitti ve arkadaşı Witold Wilkosz ile matematik problemleri üzerinde çalıştı. 1910'da mezun olduktan sonra Banach, Lwów'a (bugün Lviv) taşındı. Ancak, I. Dünya Savaşı sırasında Banach, Hugo Steinhaus ile arkadaş olduğu Kraków'a döndü. Banach, Steinhaus'un zor bulduğu bazı matematik problemlerini çözdükten sonra, ilk ortak çalışmalarını yayınladılar. 1919'da Banach, diğer birkaç matematikçiyle birlikte bir matematik topluluğu oluşturdu. 1920'de Lwów Polytechnic'te asistanlık görevi aldı. Kısa süre sonra Polytechnic'te profesör ve Polonya Eğitim Akademisi'nin bir üyesi oldu. "Lwów Matematik Okulu"nu organize etti. 1929 civarında Théorie des opérations linéaires adlı eserini yazmaya başladı.
II. Dünya Savaşı'nın patlak vermesinden sonra, Eylül 1939'da Lwów, Sovyetler Birliği tarafından ele geçirildi. Banach, Ukrayna Bilimler Akademisi'nin bir üyesi oldu ve Lwów Üniversitesi Matematik ve Fizik Bölümünün dekanı oldu. 1941'de Almanlar Lwów'u devraldığında, tüm yüksek öğretim kurumları Polonyalılara kapatıldı. Sonuç olarak Banach, Rudolf Weigl'in Institute for Typhus and Virology'sinde bit besleyici olarak geçimini sağlamak zorunda kaldı. İşi, tifüs bulaşma riskini taşırken, onu Almanya'da köle işçiliğine gönderilmekten ve diğer baskı biçimlerinden korudu. Sovyetler 1944'te Lwów'u yeniden ele geçirdiğinde, Banach üniversiteyi yeniden kurdu. Bununla birlikte, Sovyetler Polonyalıları Sovyet ilhak etmiş eski Polonya topraklarından uzaklaştırdığı için, Banach Kraków'a geri dönmeye hazırlandı. Bunu yapamadan, yedi ay önce akciğer kanseri teşhisi konarak Ağustos 1945'te öldü.
Banach'ın adını taşıyan önemli matematiksel kavramlardan bazıları arasında Banach uzayları, Banach cebirleri, Banach ölçüleri, Banach-Tarski paradoksu, Hahn-Banach teoremi, Banach-Steinhaus teoremi, Banach-Mazur oyunu, Banach-Alaoglu teoremi, ve Banach sabit nokta teoremidir.
Yaşamı
Erken dönem
Stefan Banach, 30 Mart 1892'de Kraków'daki St. Lazarus Genel Hastanesinde, o zamanlar Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun bir parçası olarak, Góral Roma Katolik bir ailede doğdu[3] ve daha sonra babası tarafından vaftiz edildi, bu sırada olay ve kimliği belirsiz[4][5] olan annesi onu terk etti. Banach'ın ebeveynleri, her ikisi de Podhale bölgesinin yerlileri olan Stefan Greczek ve Katarzyna Banach idi.[6][7] Greczek, Kraków'da konuşlanmış Avusturya-Macaristan Ordusu'nda bir askerdi. Banach'ın annesi hakkında çok az şey biliniyor.[8] Vaftiz belgesine göre, Borówna'da doğdu ve evde yardım olarak çalıştı.[7]
Alışılmadık bir şekilde, Stefan'ın soyadı babasının değil annesinin soyadı idi, ancak babasının verdiği Stefan adını aldı. Stefan Greczek bir er olduğu ve evlenmesinin askeri düzenlemeler tarafından engellendiği, annenin de çocuğa bakamayacak kadar fakir olduğu için çift, onun ailesi ve arkadaşları tarafından yetiştirilmesi gerektiğine karar verdi.[9] Stefan hayatının ilk birkaç yılını büyükannesiyle geçirdi, ancak hasta olduğu zaman Greczek, oğlunun Franciszka Płowa ve yeğeni Maria Puchalska tarafından Kraków'da yetiştirilmesini sağladı. Genç Stefan, Franciszka'yı üvey annesi ve Maria'yı ablası olarak kabul edecekti.[10] Banach, ilk yıllarında, Polonya'ya göç etmiş ve Polonya edebiyatının Fransızca'ya çevirileri ve fotoğrafçılığı ile kendisini destekleyen Fransız entelektüel ve Płowa ailesinin arkadaşı Juliusz Mien'den ders aldı. Mien, Banach'a Fransızca'yı öğretti ve büyük olasılıkla onu erken matematiksel arayışlarında cesaretlendirdi.[11]
1902'de 10 yaşındaki Banach, Krakov'un IV Gymnasium'una (Goetz Gymnasium olarak da bilinir) kaydoldu. Okul beşeri bilimlerde uzmanlaşırken, Banach ve en yakın arkadaşı Witold Wiłkosz (aynı zamanda gelecekteki bir matematikçi) zamanlarının çoğunu molalarda ve okuldan sonra matematik problemleri üzerinde çalışarak geçirdiler.[12] Hayatın ilerleyen dönemlerinde Banach, okuldaki matematik ve fizik öğretmeni Dr. Kamil Kraft'ın matematikle ilgilenmesini sağladı.[13] Banach, genel olarak gayretli bir öğrenciyken, ara sıra yaptığı gibi düşük notlar alıyordu (gymnasiumdaki ilk sömestrinde Yunancada başarısız oldu) ve daha sonra okulun matematik öğretmenleri hakkında eleştirel bir şekilde konuşacaktı.[14]
1910'da 18 yaşında matura (lise derecesi) aldıktan sonra Banach, Lwów Polytechnic'te okumak amacıyla Lwów'a (bugün Lviv olarak anılır) taşındı. Başlangıçta, matematikte keşfedilecek yeni bir şey olmadığına ikna olduğu için çalışma alanı olarak mühendisliği seçti.[15] Bir noktada, yarı zamanlı olarak Krakov'daki Jagiellonian Üniversitesi'ne de katıldı. Banach'ın çalışmalarını desteklemek için para kazanması gerektiğinden, 1914'e kadar olmasa da, sonunda 22 yaşında lise mezuniyet sınavlarını geçti.[16]
I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Banach, solaklığı ve zayıf görüşü nedeniyle askerlik hizmetinden muaf tutuldu. Rus Ordusu Lwów'a saldırdığında Banach, savaşın geri kalanını geçirdiği Kraków'a gitti. Geçimini yerel gymnasiumlarında öğretmen olarak kazandı, bir kitapçıda çalıştı ve yol yapım ekibinde ustabaşı olarak çalıştı. O zamanlar Jagiellonian Üniversitesi'nde ünlü Polonyalı matematikçiler Stanisław Zaremba ve Kazimierz Żorawski'nin de dahil olduğu bazı derslere katıldı, ancak hayatının o dönemine dair çok az şey biliniyor.[17]
Steinhaus tarafından keşfi
1916'da Krakov'un Planty bahçelerinde Banach, zamanın ünlü matematikçilerinden Profesör Hugo Steinhaus ile karşılaştı. Steinhaus'a göre, bahçelerde dolaşırken "Lebesgue integrali" (Lebesgue entegrasyonu o zamanlar matematikte hala oldukça yeni bir fikirdi) terimine kulak misafiri olunca şaşırdı ve araştırmak için yürüdü. Sonuç olarak, Banach ve Otto Nikodym ile tanıştı.[18] Steinhaus, kendi kendini yetiştirmiş genç matematikçiye hayran kaldı. Karşılaşma, uzun süreli bir işbirliği ve dostluk ile sonuçlandı. Aslında, karşılaşmadan kısa bir süre sonra Steinhaus, Banach'ı üzerinde çalıştığı ancak zor olduğu kanıtlanmış bazı problemleri çözmeye davet etti. Banach bunları bir hafta içinde çözdü ve ikisi kısa süre sonra ilk ortak çalışmalarını yayınladılar (On the Mean Convergence of Fourier Series). Steinhaus, Banach ve Nikodym, diğer birkaç Krakov matematikçisi (Władysław Ślebodziński, Leon Chwistek, Alfred Rosenblatt 25 Kasım 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. ve Włodzimierz Stożek) ile birlikte, sonunda Polonya Matematik Derneği haline gelen bir matematik topluluğu kurdu.[19] Dernek resmi olarak 2 Nisan 1919'da kuruldu. Banach'ın müstakbel eşi Łucja Braus ile tanışması da Steinhaus aracılığıyla oldu.
Interbellum
Steinhaus, Banach'ı akademik çevrelerle tanıştırdı ve kariyerini önemli ölçüde hızlandırdı. Polonya 1918'de bağımsızlığını kazandıktan sonra Banach'a Lwów Polytechnic'te asistanlık verildi. Steinhaus'un desteği, aslında bir üniversiteden mezun olmadan da doktora almasına izin verdi. Lwów'daki Kral II. John Casimir Üniversitesi tarafından 1920'de[20] kabul edilen ve 1922'de yayınlanan[21] doktora tezi, kısa süre sonra tamamen yeni bir matematik dalı haline gelecek olan fonksiyonel analizin temel fikirlerini içeriyordu. Tez akademik çevrelerde geniş çapta tartışıldı ve 1922'de Lwów Polytechnic'te profesör olmasına izin verdi. Başlangıçta Profesör Antoni Łomnicki'nin bir asistanı olan Banach, 1927'de kendi kürsüsünü aldı. 1924'te Polonya Öğrenim Akademisi'nin bir üyesi olarak kabul edildi. Aynı zamanda, 1922'den itibaren Banach, Lwów Üniversitesi'nde ikinci Matematik Kürsüsü'ne başkanlık etti.
Genç ve yetenekli Banach, çevresinde büyük bir matematikçi grubu topladı. Scottish Café'de buluşan grup kısa süre sonra "Lwów Matematik Okulu"na hayat verdi. 1929'da grup, esas olarak Banach'ın çalışma alanı olan fonksiyonel analizlere ayrılmış olan Studia Mathematica adlı kendi dergisini yayınlamaya başladı. O sıralarda Banach, lineer - metrik uzay genel teorisi üzerine ilk monografi olan en iyi bilinen çalışması üzerinde çalışmaya başladı. İlk olarak 1931'de Lehçe olarak yayınlandı[22], ertesi yıl da Fransızcaya çevrildi ve Avrupa akademik çevrelerinde daha geniş bir kabul gördü.[23] Kitap aynı zamanda Banach ve çevresinin editörlüğünü yaptığı uzun bir matematik monografisi serisinin ilkiydi. 17 Haziran 1924'te Banach, Kraków'daki Polonya Bilimler ve Güzel Sanatlar Akademisi'nin muhabir üyesi oldu.
II. Dünya Savaşı
Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği tarafından Polonya'nın işgal edilmesinin ardından Lwów, neredeyse iki yıl boyunca Sovyetler Birliği'nin kontrolü altına girdi. 1939'dan itibaren Ukrayna Bilimler Akademisi'nin muhabir üyesi olan ve Sovyet matematikçileriyle[8] iyi ilişkiler içinde olan Banach, kürsüsünü koruması ve akademik faaliyetlerine devam etmesi için Ukraynaca öğrenmeye söz vermek zorunda kaldı.[24] 1941'de Barbarossa Operasyonu sırasında Almanya'nın Lwów'u ele geçirmesinin ardından, tüm üniversiteler kapatıldı ve Banach, birçok meslektaşı ve oğluyla birlikte, Profesör Rudolf Weigl'in Typhus Araştırma Enstitüsü'nde bit besleyici olarak işe alındı. Weigl Enstitüsü'ndeki istihdam, birçok işsiz üniversite profesörüne ve yardımcılarına rastgele tutuklama ve Nazi toplama kamplarına sürülmeye karşı koruma sağladı.
Sonra Kızıl Ordu 1944'te Lvov-Sandomierz Taarruzu sırasında Lviv'i yeniden ele geçirdi, Banach Üniversiteye döndü ve savaştan yıllar sonra yeniden kurulmasına yardımcı oldu. Bununla birlikte, Sovyetler Polonyalıları eskiden Polonya topraklarından uzaklaştırdığı için Banach, şehri terk etmeye ve Jagiellonian Üniversitesi'nde bir kürsü vadedilen Polonya, Kraków'a yerleşmeye hazırlandı.[8] Ayrıca Polonya Eğitim Bakanı adayı olarak kabul edildi.[25] Ancak Ocak 1945'te akciğer kanseri teşhisi kondu ve Lwów'da kalmasına izin verildi. 31 Ağustos 1945'te 53 yaşında öldü. Lychakiv Mezarlığı'ndaki cenazesine yüzlerce kişi katıldı.[25]
Katkıları
Banach'ın 1920'de tamamlanan ve 1922'de yayınlanan tezi, tam bir normlu vektör uzayı kavramını resmen aksiyomatize etti ve fonksiyonel analiz alanının temellerini attı. Bu çalışmasında Banach, bu tür uzayları "sınıf E-uzaylar" olarak adlandırdı, ancak 1932 tarihli kitabı Théorie des opérations linéaires’de terminolojiyi değiştirdi ve bunlardan "B tipi uzaylar" olarak bahsetti, bu da büyük olasılıkla bu uzayların sonradan kendi ismi ile adlandırılmasına katkıda bulundu.[26] Banach uzayları olarak bilinen şeyin teorisinin, Macar matematikçi Frigyes Riesz'in (1916'da yayınlandı) çalışmalarında öncülleri ve Hans Hahn ve Norbert Wiener'in çağdaş katkıları vardı.[20] Aslında kısa bir süre için, tam normlu doğrusal uzaylar, Wiener'in kendisi tarafından ortaya konulan terminolojiye dayalı olarak matematik literatüründe "Banach-Wiener" uzayları olarak adlandırıldı. Ancak, Wiener'ın konuyla ilgili çalışmaları sınırlı olduğu için, yerleşik isim sadece Banach uzayları haline geldi.[26]
Aynı şekilde, Charles Émile Picard tarafından geliştirilen daha önceki yöntemlere dayanan Banach sabit nokta teoremi, tezine dahil edildi ve daha sonra öğrencileri (örneğin Banach-Schauder teoreminde) ve diğer matematikçiler (özellikle Brouwer ve Poincaré ve Birkhoff). Teorem uzayın doğrusallığını gerektirmedi ve herhangi bir tam Cauchy uzayına (özellikle herhangi bir tam metrik uzaya) uygulandı.[20]
Hahn-Banach teoremi, fonksiyonel analizin temel teoremlerinden biridir.[20]
Banach-Tarski paradoksu
Banach-Steinhaus teoremi
Banach-Alaoğlu teoremi
Banach-Stone teoremi
Alıntılar
Banach anıtı, Krakov
Lwów Matematik Okulu'nun bir başka matematikçisi olan Stanislaw Ulam, otobiyografisinde Banach'tan şu sözlerle alıntı yapıyor:
“ "İyi matematikçiler analojiler görür. Büyük matematikçiler analojiler arasında benzerlikler görürler."[27] „
Hugo Steinhaus, Banach hakkında şunları söyledi:
“ "Banach benim en büyük bilimsel keşfimdi."[28] „
DipNotlar:
^ "Stefan Banach". 17 Ekim 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Şubat 2021. "Polish mathematician"
^ "Stefan Banach". 17 Ekim 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Şubat 2021. "“Polish mathematician who founded modern functional analysis and helped develop the theory of topological vector spaces.”"
^ "Home Page of Stefan Banach". kielich.amu.edu.pl. 12 Eylül 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2017.
^ "Banach biography". www-history.mcs.st-andrews.ac.uk. 13 Eylül 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2017.
^ Peter Stachura, Poland in the Twentieth Century, Springer (1999), s. 51
^ Waksmundzka-Hajnos 2006, s. 16
^ a b Duda, Roman (2009). "Facts and Myths about Stefan Banach" (PDF). Newsletter of the European Mathematical Society. EMS (71): 29. 25 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 5 Şubat 2021.
^ a b c O'Connor & Robertson 2000
^ Kałuża 1996, ss. 2–4
^ Kałuża 1996, ss. 1–3
^ Kałuża 1996, s. 3
^ Kałuża 1996, s. 137
^ Jakimowicz & Miranowicz 2007, p. 4
^ Kałuża 1996, ss. 3–4
^ Jakimowicz & Miranowicz 2007, p.5
^ Kałuża 1996, s. 13
^ Kałuża 1996, s. 16
^ Jakimowicz & Miranowicz 2007, p. 6
^ Kałuża 1996, s. 23
^ a b c d Jahnke 2003, s. 402
^ Stefan Banach (1922). "Sur les opérations dans les ensembles abstraits et leur application aux équations integrals (On operations in the abstract sets and their application to integral equations)". Fundamenta Mathematicae (Fransızca ve Lehçe). 3.
^ Stefan Banach: Teoria operacji liniowych.
^ Stefan Banach: Théorie des opérations linéaires (Theory of Linear Operations).
^ Urbanek 2002
^ a b James 2003, s. 384
^ a b MacCluer 2008, s. 6
^ National Research Council of the National Academies (25 March 2014). Developing a 21st Century Global Library for Mathematics Research. National Academies Press. s. 35. ISBN 9780309298513. Erişim tarihi: 28 March 2018.
^ Strick, Heinz Klaus (2011). "Stefan Banach (March 30, 1892 – August 8, 1945)". Mathematics in Europe (İngilizce). Kramer, David tarafından çevrildi. European Mathematical Society. 29 March 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 March 2018.
İlave okumalar
Banach, Stefan (1932). Théorie des Opérations Linéaires [Theory of Linear Operations] (PDF). Monografie Matematyczne (Fransızca). 1. Warszawa: Subwencji Funduszu Kultury Narodowej. Zbl 0005.20901 30 Ekim 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. 30 Ekim 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.. Orijinal 11 Ocak 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. (PDF) kaynaktan 11 Ocak 2014'te arşivlenmiştir. Erişim tarihi: 11 Temmuz 2020.
Kaynakça
Jahnke, Hans Niels (2003). A History of Analysis. American Mathematical Society. ISBN 0821826239.
Jakimowicz, E.; Miranowicz, A., (Edl.) (2007). Stefan Banach - Remarkable life, Brilliant mathematics. Gdańsk University Press and Adam Mickiewicz University Press. ISBN 978-83-7326-451-9. 19 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Şubat 2021.
James, Ioan (2003). Remarkable Mathematicians: From Euler to von Neumann. Cambridge University Press. ISBN 0521520940.
Kałuża, Roman (1996). Through a Reporter's Eyes: The Life of Stefan Banach. Translated by Wojbor Andrzej Woyczyński and Ann Kostant. Birkhäuser. ISBN 0-8176-3772-9.
Kosiedowski, Stanisław. "Stefan Banach". Mój Lwów. 5 Haziran 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Mayıs 2008.
O'Connor, John J.; Robertson, Edmund F., "Stefan Banach", MacTutor Matematik Tarihi arşivi
Siegmund-Schultze, Reinhard (2003). Jahnke, Hans Niels (Ed.). A History of Analysis. American Mathematical Society. ISBN 0-8218-2623-9.
MacCluer, Barbara (2008). Elementary Functional Analysis. Springer. ISBN 978-0387855288.
Urbanek, Mariusz (Nisan 2002). "Geniusz: gen i już". Polityka. 8 (2348). 29 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Şubat 2021.
Waksmundzka-Hajnos, Monika (2006). "Wspomnienie o Stefanie Greczku". Focus. Gdańsk University (11). 30 Ocak 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Şubat 2021.
Dış bağlantılar
"Stefan Banach'a ayrılmış sayfa". 19 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi.
Mathematics Genealogy Project'te Stefan Banach
Kütüphanelerdeki Stefan Banach tarafından oluşturulan veya hakkındaki eserler (WorldCat katalogu)
Konu Wikipediadan Alıntı
Raşidi Tarikatında Abaküs Tesbih Modelleri
KIŞ MEVSiMi TESBiHi - ARALIK SIYAHA BEYAZ
KIŞ MEVSiMi ZEMHERi TESBiHi - ARALIK SONU OCAK BEYAZ SIYAH
SONBAHAR MEVSiMi TESBiHi SARI TURUNCU
YAZ MEVSiMi TESBiHi KIRMIZI BEYAZ
iLKBAHAR MEVSiMi TESBiHi YEŞiL BEYAZ
iLKBAHAR MEVSiMi TESBiHi - MART AYI PEMBE
iLKBAHAR MEVSiMi TESBiHi YAĞMUR - SAYDAM YEŞiL
iLKBAHAR MEVSiMi TESBiHi - MART AYI MOR
SONBAHAR MEVSiMi TESBiHi KASIM AYI GRi
KIŞ MEVSiMi TESBiHi - ARALIK SIYAHA BEYAZ
KIŞ MEVSiMi ZEMHERi TESBiHi - ARALIK SONU OCAK BEYAZ SIYAH
SONBAHAR MEVSiMi TESBiHi SARI TURUNCU
YAZ MEVSiMi TESBiHi KIRMIZI BEYAZ
iLKBAHAR MEVSiMi TESBiHi YEŞiL BEYAZ
iLKBAHAR MEVSiMi TESBiHi - MART AYI PEMBE
iLKBAHAR MEVSiMi TESBiHi YAĞMUR - SAYDAM YEŞiL
iLKBAHAR MEVSiMi TESBiHi - MART AYI MOR
SONBAHAR MEVSiMi TESBiHi KASIM AYI GRi
Hac'dan Dönenleri ilk Görünce Ne Yapılır Ne Dua Edilir Veya Ne Söylenir?
Hac'dan döneneleri ilk görünce, o mübarek beldeleri gören gözlere bakılır ki, o gözler ile o beldeler Kabe ve Kabri Muhammedi müşahede edilmiştir çünkü, göz göze gelinir ki, gözden göze feyiz akışı gerçekleşsin bu sayede, ve ona dua edilir ve "Hac el mebrur ve zenben mağfur" denilir.
manası yaptığın haccın kabul olmuş bir Hac olsun, ve günahlarında af olmuş olsun demektir.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعاَئِرَ اللهِ فَاِنَّهاَ مِنْ تَقْوَى الْقُلوُبِ
“Her kim Allâh’ın nişânelerine hürmet gösterirse, (bilsin ki) hiç şüphesiz bu, kalblerin takvâsındandır.” (el-Hac, 32) sırrından alınan yüce bir nasiptir.
HACC-I MEBRUR NE DEMEKTiR?
Hacc-ı mebrûr kabul olmuş bir Hac demektir. çünkü Her Hac edenin Hacc'ı Makbul değldir. Nitekim bir Türk atasözü der ki "Her Adam hacı olmaz gitmekle Mekkeye, Eşşek derviş olmaz su çekmekle veya odun çekmekle tekkeye..!"
bu sözün kaynağı ise Kuran da :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
Meselullezine hummilut tevrate summe lem yahmiluha ke meselil hımari yahmilu esfara, bi'se meselul kavmillezine kezzebu bi ayatillah, vallahu la yehdil kavmez zalimin.
Tevrat'a uymakla yükümlü kılınıp da yükümlülüğünü yerine getirmeyen kimselerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeklerin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan toplumun düştüğü durum ne kötüdür. Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez.
(Cuma Suresi 5. Ayet)
Bu ayette böyle kimselere "Tevrat Taşıyan Hımarlar yani Eşşekler" diyor Rabbimiz...
Hac, sırf maddî ve zâhirî bir ibâdet değildir. Onun mânevî yönü, zâhirî yönünden çok daha mühimdir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in «hacc-ı mebrûr» ifâdesiyle kasdettiği hac da, böyle baştan başa mânevî güzelliklerden ibâret bir hacdır. Bu yönüyle hac; duâ, tevbe ve istiğfâr ile gönüllerin ilâhî rahmet, bereket ve fazîletlere nâil olmasıdır. Hayatın sâlih amellerle mâmûr edilmesidir. Hacdan sonra da bu hâlin devâmı için Cenâb-ı Hakk’a söz verilmesidir.
HAZRET-İ İBRAHİM'İN DUÂSI
Hazret-i İbrâhim -aleyhisselâm-’ın şu duâsı ne güzeldir:
“Ey Rabbimiz! İkimizi (oğlum İsmâil’i ve beni) Sana teslîm olanlardan eyle! Neslimizden de Sana teslîm olanlardan bir ümmet yetiştir! Bize ibâdet yollarımızı göster; tevbemizi kabul buyur! Sen tevbeleri dâimâ kabul eden, merhametli olansın!” (el-Bakara, 128)
Haccı mebrur
Şartlarına uygun olarak ihlas ile yapılan hacca, (Hacc-ı mebrur) denir. Hacc-ı mebrur, kazaya kalmış olan farzlardan ve kul haklarından başka günahların affına sebep olur. Bu ikisinin af olması için kazaların ve kul haklarının ödenmesi de lazımdır.
Hac sebebiyle, farzı yapmamanın günahı affedilmez ise de, vaktinde yapmamanın, vaktinden sonraya bırakmanın günahı affedilir. Hacdan sonra, farzları kaza etmeye hemen başlanmazsa, geciktirme günahı tekrar başlar ve zamanla kat kat artar. Farzın kazasını geciktirmek büyük günahtır. Bunu iyi anlamalıdır. (Hacc-ı mebrur yapanın günahları af olur) hadis-i şerifi, kaza ve kul hakkından başka günahların af olacağını göstermektedir. Peygamber efendimizin, Arefe gecesi ve Müzdelife’de, hacıların günahlarının affedilmesi için yaptığı duaların da, böyle olduğu bildirilmiştir.
Kaza ve kul haklarının da, affa dahil olduğunu bildiren âlimler var ise de, bunlar, tevbe edip de kazadan ve ödemekten aciz olanlar içindir. Hud suresinin (Hasenat, günahları yok eder) mealindeki 114.âyeti, farzın terkinden hasıl olan geciktirme günahı, o farz kaza edilince, af olur demektir.
Bu makalede bazı internet sayflarından alıntı mevcuttur.
Karoglan Makalesi
Raşit Tunca
Schrems, 18.07.2022
Hac'dan döneneleri ilk görünce, o mübarek beldeleri gören gözlere bakılır ki, o gözler ile o beldeler Kabe ve Kabri Muhammedi müşahede edilmiştir çünkü, göz göze gelinir ki, gözden göze feyiz akışı gerçekleşsin bu sayede, ve ona dua edilir ve "Hac el mebrur ve zenben mağfur" denilir.
manası yaptığın haccın kabul olmuş bir Hac olsun, ve günahlarında af olmuş olsun demektir.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعاَئِرَ اللهِ فَاِنَّهاَ مِنْ تَقْوَى الْقُلوُبِ
“Her kim Allâh’ın nişânelerine hürmet gösterirse, (bilsin ki) hiç şüphesiz bu, kalblerin takvâsındandır.” (el-Hac, 32) sırrından alınan yüce bir nasiptir.
HACC-I MEBRUR NE DEMEKTiR?
Hacc-ı mebrûr kabul olmuş bir Hac demektir. çünkü Her Hac edenin Hacc'ı Makbul değldir. Nitekim bir Türk atasözü der ki "Her Adam hacı olmaz gitmekle Mekkeye, Eşşek derviş olmaz su çekmekle veya odun çekmekle tekkeye..!"
bu sözün kaynağı ise Kuran da :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
Meselullezine hummilut tevrate summe lem yahmiluha ke meselil hımari yahmilu esfara, bi'se meselul kavmillezine kezzebu bi ayatillah, vallahu la yehdil kavmez zalimin.
Tevrat'a uymakla yükümlü kılınıp da yükümlülüğünü yerine getirmeyen kimselerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeklerin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan toplumun düştüğü durum ne kötüdür. Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez.
(Cuma Suresi 5. Ayet)
Bu ayette böyle kimselere "Tevrat Taşıyan Hımarlar yani Eşşekler" diyor Rabbimiz...
Hac, sırf maddî ve zâhirî bir ibâdet değildir. Onun mânevî yönü, zâhirî yönünden çok daha mühimdir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in «hacc-ı mebrûr» ifâdesiyle kasdettiği hac da, böyle baştan başa mânevî güzelliklerden ibâret bir hacdır. Bu yönüyle hac; duâ, tevbe ve istiğfâr ile gönüllerin ilâhî rahmet, bereket ve fazîletlere nâil olmasıdır. Hayatın sâlih amellerle mâmûr edilmesidir. Hacdan sonra da bu hâlin devâmı için Cenâb-ı Hakk’a söz verilmesidir.
HAZRET-İ İBRAHİM'İN DUÂSI
Hazret-i İbrâhim -aleyhisselâm-’ın şu duâsı ne güzeldir:
“Ey Rabbimiz! İkimizi (oğlum İsmâil’i ve beni) Sana teslîm olanlardan eyle! Neslimizden de Sana teslîm olanlardan bir ümmet yetiştir! Bize ibâdet yollarımızı göster; tevbemizi kabul buyur! Sen tevbeleri dâimâ kabul eden, merhametli olansın!” (el-Bakara, 128)
Haccı mebrur
Şartlarına uygun olarak ihlas ile yapılan hacca, (Hacc-ı mebrur) denir. Hacc-ı mebrur, kazaya kalmış olan farzlardan ve kul haklarından başka günahların affına sebep olur. Bu ikisinin af olması için kazaların ve kul haklarının ödenmesi de lazımdır.
Hac sebebiyle, farzı yapmamanın günahı affedilmez ise de, vaktinde yapmamanın, vaktinden sonraya bırakmanın günahı affedilir. Hacdan sonra, farzları kaza etmeye hemen başlanmazsa, geciktirme günahı tekrar başlar ve zamanla kat kat artar. Farzın kazasını geciktirmek büyük günahtır. Bunu iyi anlamalıdır. (Hacc-ı mebrur yapanın günahları af olur) hadis-i şerifi, kaza ve kul hakkından başka günahların af olacağını göstermektedir. Peygamber efendimizin, Arefe gecesi ve Müzdelife’de, hacıların günahlarının affedilmesi için yaptığı duaların da, böyle olduğu bildirilmiştir.
Kaza ve kul haklarının da, affa dahil olduğunu bildiren âlimler var ise de, bunlar, tevbe edip de kazadan ve ödemekten aciz olanlar içindir. Hud suresinin (Hasenat, günahları yok eder) mealindeki 114.âyeti, farzın terkinden hasıl olan geciktirme günahı, o farz kaza edilince, af olur demektir.
Bu makalede bazı internet sayflarından alıntı mevcuttur.
Karoglan Makalesi
Raşit Tunca
Schrems, 18.07.2022
Hac'dan Dönenleri ilk Görünce Ne Yapılır Ne Dua Edilir Veya Ne Söylenir?
Hac'dan döneneleri ilk görünce, o mübarek beldeleri gören gözlere bakılır ki, o gözler ile o beldeler Kabe ve Kabri Muhammedi müşahede edilmiştir çünkü, göz göze gelinir ki, gözden göze feyiz akışı gerçekleşsin bu sayede, ve ona dua edilir ve "Hac el mebrur ve zenben mağfur" denilir.
manası yaptığın haccın kabul olmuş bir Hac olsun, ve günahlarında af olmuş olsun demektir.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعاَئِرَ اللهِ فَاِنَّهاَ مِنْ تَقْوَى الْقُلوُبِ
“Her kim Allâh’ın nişânelerine hürmet gösterirse, (bilsin ki) hiç şüphesiz bu, kalblerin takvâsındandır.” (el-Hac, 32) sırrından alınan yüce bir nasiptir.
HACC-I MEBRUR NE DEMEKTiR?
Hacc-ı mebrûr kabul olmuş bir Hac demektir. çünkü Her Hac edenin Hacc'ı Makbul değldir. Nitekim bir Türk atasözü der ki "Her Adam hacı olmaz gitmekle Mekkeye, Eşşek derviş olmaz su çekmekle veya odun çekmekle tekkeye..!"
bu sözün kaynağı ise Kuran da :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
Meselullezine hummilut tevrate summe lem yahmiluha ke meselil hımari yahmilu esfara, bi'se meselul kavmillezine kezzebu bi ayatillah, vallahu la yehdil kavmez zalimin.
Tevrat'a uymakla yükümlü kılınıp da yükümlülüğünü yerine getirmeyen kimselerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeklerin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan toplumun düştüğü durum ne kötüdür. Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez.
(Cuma Suresi 5. Ayet)
Bu ayette böyle kimselere "Tevrat Taşıyan Hımarlar yani Eşşekler" diyor Rabbimiz...
Hac, sırf maddî ve zâhirî bir ibâdet değildir. Onun mânevî yönü, zâhirî yönünden çok daha mühimdir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in «hacc-ı mebrûr» ifâdesiyle kasdettiği hac da, böyle baştan başa mânevî güzelliklerden ibâret bir hacdır. Bu yönüyle hac; duâ, tevbe ve istiğfâr ile gönüllerin ilâhî rahmet, bereket ve fazîletlere nâil olmasıdır. Hayatın sâlih amellerle mâmûr edilmesidir. Hacdan sonra da bu hâlin devâmı için Cenâb-ı Hakk’a söz verilmesidir.
HAZRET-İ İBRAHİM'İN DUÂSI
Hazret-i İbrâhim -aleyhisselâm-’ın şu duâsı ne güzeldir:
“Ey Rabbimiz! İkimizi (oğlum İsmâil’i ve beni) Sana teslîm olanlardan eyle! Neslimizden de Sana teslîm olanlardan bir ümmet yetiştir! Bize ibâdet yollarımızı göster; tevbemizi kabul buyur! Sen tevbeleri dâimâ kabul eden, merhametli olansın!” (el-Bakara, 128)
Haccı mebrur
Şartlarına uygun olarak ihlas ile yapılan hacca, (Hacc-ı mebrur) denir. Hacc-ı mebrur, kazaya kalmış olan farzlardan ve kul haklarından başka günahların affına sebep olur. Bu ikisinin af olması için kazaların ve kul haklarının ödenmesi de lazımdır.
Hac sebebiyle, farzı yapmamanın günahı affedilmez ise de, vaktinde yapmamanın, vaktinden sonraya bırakmanın günahı affedilir. Hacdan sonra, farzları kaza etmeye hemen başlanmazsa, geciktirme günahı tekrar başlar ve zamanla kat kat artar. Farzın kazasını geciktirmek büyük günahtır. Bunu iyi anlamalıdır. (Hacc-ı mebrur yapanın günahları af olur) hadis-i şerifi, kaza ve kul hakkından başka günahların af olacağını göstermektedir. Peygamber efendimizin, Arefe gecesi ve Müzdelife’de, hacıların günahlarının affedilmesi için yaptığı duaların da, böyle olduğu bildirilmiştir.
Kaza ve kul haklarının da, affa dahil olduğunu bildiren âlimler var ise de, bunlar, tevbe edip de kazadan ve ödemekten aciz olanlar içindir. Hud suresinin (Hasenat, günahları yok eder) mealindeki 114.âyeti, farzın terkinden hasıl olan geciktirme günahı, o farz kaza edilince, af olur demektir.
Hacı kime denir? Hacdan dönen kişilere ne denir?
Hac farîzasını yerine getiren, hacca giden kimseye “hacı” denir.
HACI KİMLERE DENİR?
Arapça’da “gitmek, yönelmek; ziyaret etmek” anlamlarına gelen hac kelimesi, fıkıh terimi olarak imkânı olan her müslümanın belirlenmiş zaman içinde Kâbe’yi, Arafat, Müzdelife ve Mina’yı ziyaret etmek ve belli bazı dinî görevleri yerine getirmek suretiyle yaptığı ibadeti ifade eder. Bu ibadeti yerine getirenlere Arapça’da hâc (çoğulu huccâc), Türkçe’de hacı denir.
HACDAN DÖNERKEN OKUNACAK DUA
Abdullah bin Ömer’den radıyallahu anh rivayet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz gazadan veya hacdan dönerlerken yüksek bir tepeye çıktıkta üç kere: “Allahu ekber” diye tekbîr alırdı. Sonra kelime-i tevhîd söylerdi.
Savaştan veya Hacdan Dönerken Okunacak Dua Arapça:
الله أكبر، «ثلاثا» لا إله إلا الله وحده | لا شريك له، له الملك وله الحمد وهو على كل شئ قدير. ایبون تاءبون عابدون ساجدون لربنا حامدون صدق الله وعده ونصر عبده وهزم الأحزاب وحده
“Allahü ekber (üç defa), Allah’dan başka ilâh yoktur. Ancak O vardır. Şerîki yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’na mahsustur. Ve O her şeye kadirdir. Biz yolculuktan dönen, tevbe eden, kulluk eden, secde eden ve Rabbimize hamd eden kişileriz. Allah va’dini yerine getirdi ve kuluna yardım etti. Türlü orduları yalnız başına hezîmete uğrattı.” (Buhârî, Umre, 12, Meğazî, 29)
Yani Cenâb-ı Hak Bedir’de, Hendek’de, Huneyn Vak’ası’nda düşmanları perîşan edip şimdi biz yollarda serbest olarak emniyyet ve selâmet içinde kazançlı olarak gaza ve hacdan dönüyoruz, demektir.
İşbu tekbîr ve duâyı, hac ve gazaya giden, gelen vesâir bir sefer hâlinde olanların yüksek tepe ve dağa çıktıkça okumaları müstehabdır.
Bu makalede bazı internet sayflarından alıntı mevcuttur.
Karoglan Makalesi
Raşit Tunca
Schrems, 18.07.2022
Merve Özbey Kimdir Biyografisi
Merve Özbey 18 Temmuz 1988, İstanbul Türk şarkıcı.
Yaşamı
Merve Özbey Koçak veya bilinen adıyla Merve Özbey (d. 18 Temmuz 1988, İstanbul), Türk şarkıcıdır. Erdem Kınay ile iş birliğine gittiği "Duman" ve "Helal Ettim" şarkılarıyla Türkiye'de tanınmaya başladı.
Merve Özbey, 18 Temmuz 1988 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi, aslen Erzurumludur. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Türk Sanat Müziği eğitimi aldı. Özbey'i ilk keşfeden ise Ebru Gündeş oldu. Şarkıcı Utku'nun sahne aldığı bir kulüpte vokal yapan Özbey'i dinleyen Gündeş birkaç şarkı daha söylemesini rica ettikten sonra "Vokalim olmak ister misin?" diye sordu. Teklifi kabul eden Özbey ardından da Demet Akalın, Bengü, Özcan Deniz, Ferman Toprak, Utku ve Yaşar İpek gibi isimlere vokallik yaptı. Demet Akalın'ın albüm lansmanında solo performans sergilerken Erdem Kınay'la tanıştı. Kınay, proje albüm yapacağını söyledi ve Özbey'e demo kaydı yaptı. 2012 yılında Kınay'ın çıkardığı Proje albümünde "Duman" şarkısına eşlik etti. Şarkı büyük kitlelere ulaşarak, Özbey'in ilk kez duyulmasını sağladı. 2013 yılında Kınay'ın ikinci albümü olan Proje 2'de "Helal Ettim" şarkısını seslendirdi. Kınay ile yaptığı şarkılar ses getirince solo albüm yapmaya karar verildi.
Temmuz 2015 tarihinde Özbey'in ilk albümü Yaş Hikayesi piyasaya sürüldü. Albümün çıkış şarkısı da sözleri Deniz Erten, müziği Erdem Kınay'a ait olan "Yaş Hikayesi" oldu.[5] Şarkı Türkiye resmî listesi'nde iki numaraya kadar yükselmeyi başardı.[6] Albümün ikinci video klibi ise "Topsuz Tüfeksiz" şarkısına çekildi. 2021 yılında uzun bir aradan sonra 'Yerle Yeksan' adında bir single çıkarmıştır.
Özel hayatı
2020 şubat ayında iş insanı Kenan Koçak ile dünyaevine girdi. Çiftin 2021 doğumlu Elif Özüm isimli bir kızı var.
Diskografisi
Solo albümler
Yaş Hikayesi (2015)
Konuk olduğu albümler
Proje (Erdem Kınay albümü) - 2012
Proje 2 (Erdem Kınay albümü) - 2013
Musa Eroğlu ile Bir Asır - 2015
Klipler[değiştir | kaynağı değiştir]
"Duman (feat. Erdem Kınay)"
"Helal Ettim (feat. Erdem Kınay)"
"Yaş Hikayesi"
"Topsuz Tüfeksiz"
"Vicdanın Affetsin"
"Boynun Borcu"
Ödülleri ve Adaylıkları
Yıl Ödül Töreni Kategori Sonuç
2013 3.Pal Fm Müzik Ödülleri En İyi Çıkış Yapan Kadın Sanatçı Kazandı
19.Siyaset Dergisi Ödülleri Yılın En İyi Çıkış Yapan Sanatçısı Kazandı
Haliç Üniversitesi 2013'ün En'leri Ödülleri En İyi Şarkı (Helal Ettim) Kazandı
2014 Yeditepe Üniversitesi 2.Dilek Ödülleri En İyi Çıkış Yapan Şarkıcı Kazandı
2015 Haliç Üniversitesi 2015'in En'leri Ödülleri En İyi Single (Yaş Hikayesi) Kazandı
2016 7.KTÜ Medya Ödülleri Yılın En Hit Şarkısı (Yaş Hikayesi) Adaylık
En Beğenilen Albüm (Yaş Hikayesi) Adaylık
2.Türkiye Gençlik Ödülleri En İyi Çıkış Yapan Sanatçı Adaylık
En İyi Şarkı (Yaş Hikayesi) Adaylık
Yeditepe Üniversitesi 4.Dilek Ödülleri Yılın En İyi Kadın Şarkıcısı Kazandı
Yılın En İyi Şarkısı (Yaş Hikayesi) Kazandı
Ege Üniversitesi 5.Medya Ödülleri En İyi Çıkış Yapan Kadın Sanatçı Adaylık
En İyi Albüm (Yaş Hikayesi) Adaylık
En İyi Şarkı (Yaş Hikayesi) Kazandı
1.YBU Medya ödülleri En İyi Çıkış Yapan Şarkı (Yaş Hikayesi) Adaylık
Osmanlı Padişahları Listesi
Osmanlı Hanedanı’nın sultan-ı âzamları yükselme döneminden dağılma dönemine dek kıtalararası geniş bir imparatorluğa hükmetmiştir. Osmanlı İmparatorluğu zirvedeyken; kuzeyde Macaristan, güneyde Somali, batıda Cezayir ve doğuda Irak'a kadar uzanmıştır. İlk başlarda imparatorluk Bursa’da yönetilirken 1365'de Edirne başkent oldu. Son olarak da Bizans İmparatorluğu’ndan alınan İstanbul başkent oldu.[2] İmparatorluğun ilk yıllarının anlatımında efsane ve gerçeği ayırmanın zor olması nedeniyle değişen konular olmuştur; buna rağmen çoğu çağdaş bilginler imparatorluğun aşağı yukarı 1299 yılında ortaya çıktığını ve kurucusunun Oğuz Türklerinin Kayı boyundan gelen Osman Gazi olduğunu kabul eder.[3] Osmanlı Hanedanı 36 sultanla 6 yüzyıl boyunca var oldu. Osmanlı İmparatorluğu, I. Dünya Savaşı’nda müttefik olduğu İttifak Devletleri’nin yenilgiye uğraması sonucuyla tarih sahnesinden silindi. İmparatorluğun İtilaf Devletleri tarafından bölünmesi ve ardından gelen Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin doğmasına yol açtı.[4]
Osmanlı devlet teşkilatı
Osmanlı İmparatorluğu var olduğu süre boyunca monarşi ile yönetilmiştir. Sultan, hiyerarşik Osmanlı sisteminde, siyasi, askerî, hukuki, sosyal ve çeşitli başlıklarda en üstteydi.[a] Teorik olarak sadece Allah’a ve yerine getirmesi gereken "Allah’ın yasaları"na (İslam’daki şeriat) karşı sorumluydu. Onun ilahi görevi İran-İslam başlıklarına yansıtılan "Allah’ın yeryüzündeki gölgesi" (zill Allah fi’l-âlem) ve "yeryüzünün halifesi" (halife-i ru-yi zemin) olmaktı.[5] Tüm devlet dairesi onun hükmündeydi ve verdiği her karar ferman adı verilen kararnamede yayımlanırdı. Başkomutandı ve tüm yurttaki resmî unvanıydı.[6] 1453'te İstanbul'un Fethi’nden sonra kendilerini Roma İmparatorluğu'nun varisi olarak görürlerdi bu nedenle ara sıra Kayser ve İmparator unvanını kullanırlardı.[5][7][8] 1517’de Mısır’ın Fethi’nden sonra I. Selim halife unvanını da benimsedi. Böylece evrensel Müslüman hükümdarı olduğunu iddia etti. Yakın zamanlarda Osmanlı hükümdarları tahta çıkmada Avrupa hükümdarlarının taç giyme törenine eşdeğer olarak Osman’ın Kılıcı ile kuşatılırdı.[9] Kuşatılmayan sultanın çocukları verasete uygun değildi.[10]
Teoride ve ilkelerde teokratik ve salt olmasına rağmen, uygulamada padişahın yetkileri sınırlıydı. Siyasi kararlarda hanedanın önemli üyelerinin görüş ve tutumlarını dikkate alırdı, bürokratik ve askerî kuruluşlarda aynı zamanda dinî liderlerdi.[6] 17. yüzyıldan bu yana, imparatorluk uzun süren durgunluk dönemine girdi, bu dönemde sultanlar çok güçsüzleştiler. Birçoğu güçlü Yeniçeri Ocağı tarafından tahttan indirildi. Tahta geçmesi yasaklı[11] olmasına rağmen Harem -özellikle hükümdarın annesi (Valide Sultan olarak da bilinir)- sahne arkası önemli politik rollerde kadınlar saltanatı dönemi boyunca etkili oldu.[12]
Sultanların azalan güçleri ilk sultanların ve sonrakilerin saltanat uzunluklarının farklılığından dolayı kanıtlandı. I. Süleyman, imparatorluğu 16. yüzyılda doruk noktasına çıkaran, 46 yıllık saltanatı olan, Osmanlı tarihinin en uzun süre tahtta kalan padişahıydı. V. Murad, 19. yüzyıl gerileme dönemine hükmeden, kayıtlardaki en kısa tahtta kalan padişahtı. Saltanatı sadece 93 gün sürdü. Parlamenter monarşi V. Murad’ın varisi II. Abdülhamid, imparatorluğun son mutlak ve ilk anayasal monarşi hükümdarı, zamanında resmileşti.[13] 7 Ocak 2017’deki ölümüne dek, Osmanlı hanedanının başı ve Osmanlı tahtının sahibi Abdülmecit Efendi’in büyük torunu Bayezid Osman’dı.[14]
Padişahların listesi
Aşağıdaki tablo Osmanlı sultanlarını ve son Osmanlı halifesini tarihe göre sıralanmış olarak listeler. Tuğralar kaligrafik mühür ya da Osmanlı sultanları tarafından kullanılan imzalardır. Onlar tüm resmi belgelerde, sikkelerde ve daha önemlisi padişahın portresinin belirlenmesinde kullanılırdı. "Notlar" sütunu padişahların ebeveynlerini ve kaderlerini içerir. Padişah'ın saltanatının sonu doğal ölümle bitmediği zaman nedeni kalın gösterilir. İlk hükümdarlar için genellikle saltanatının sonu ve varisinin tahta çıkması arasında bir zaman vardır. Bunun nedeni tarihçi Quataert'e göre bu dönemde Osmanlı’da uygulanan en yaşlı olan değil en uygun olanın tahta geçmesidir: sultan öldüğünde, bir galip çıkana kadar tüm oğulları savaşmak zorundaydı. Bundan dolayı iç çatışma meydana gelmiş ve kardeş katili gerçekleşmiştir, sultanın ölüm tarihi bu nedenle her zaman varisin tahta geçmesiyle aynı tarihte değildir.[15] 1617'de şehzade sistemi, en uygun olanın tahta geçmesi yerine yaşça en büyük olanın tahta geçtiği sistemle (ekberiyet) değişti. Bu sistemle tahta ailenin en büyük erkeği geçti. Bu da 17. yüzyıldan bu yana neden ölen sultanın yerine nadiren kendi oğlunun genellikle amca ya da kardeşinin geçtiğini açıklar.[16] En büyük olanın tahta geçtiği sistem (ekberiyet) 19. yüzyılda alınan başarısız sonuçlara rağmen saltanatın sonuna kadar sürdü.[17]
OSMANLI PADİŞAHLARI LİSTESİ
Kuruluş devri
1- I. Osman (1300-1324) (Osman Gazi) 24 yıl
2- Orhan (1324-1360) (Orhan Gazi) 36 yıl
3- I. Murat Hüdavendigâr (1360-1389) 29 yıl
4- Yıldırım Beyazıt (1389-1402) 13 yıl
Fetret devri, (1402-1413). Yıldırım'ın oğulları arasındaki kavgada I. Mehmet Çelebi diğerlerine üstün geldi. Yenilen oğulları padişahtan sayılmaz ama bir süre hüküm sürmüşlerdir. Süleyman Çelebi 7 yıl 10 ay hükümranlığı sürdü. Musa Çelebi Rumeli’de 3 yıl 6 ay hükmetti. Mustafa Çelebi
5- Mehmet Çelebi (1413-1421) 8 yıl.
6- II. Murat (1421-1451) Tahta iki kez çıkmıştır. 1421-1444 arası birinci dönem 23 yıl. Sonra 2 yıl oğlu Fatih Sultan Mehmet. 30 yıl. 1446-1451 arası ikinci dönem 5 yıl.
Yükselme devri
7- Fatih Sultan Mehmet (1444-1481) Tahta iki kez çıkmıştır. 1444-1446 yıllarında birinci dönem 2 yıl. Daha sonra yine babası II. Murat. 1451-1481 arası ikinci dönem 30 yıl. Fatih Camii onun adına yapıldı.
8- II..Beyazıt (1481-1512) 31 yıl 31 yıl.
9- Yavuz Sultan Selim (I. Selim) (1512-1520) 8 yıl.
10- Kanuni Sultan Süleyman (I. Süleyman) (1520-1566) 46 yıl. İstanbul Süleymaniye Camii onun adına yapıldı.
Duraklama devri
Kanuni zamanında birinci Viyana kuşatmasından sonra duraklama devrine girildi.
11- II. Selim (1566-1574) 8 yıl. Edirne Selimiye Camii onun adına yapıldı.
12- III. Murat (1574-1595) 21 yıl.
13- III. Mehmet (1595-1603) 8 yıl.
14- I. Ahmet (1603-1617) 14 yıl. Sultanahmet Camii onun adına yapıldı.
15- I. Mustafa (1617-1618) (Deli Mustafa) Tahta iki kez çıkmıştır. III: Mehmet'in oğlu. 1622-1623 ikinci dönemidir. Akli dengesi yerinde değildi. Toplam 2 yıl padişahlık yaptı.
16- II. Osman (1617-1622) (Genç Osman) 5 yıl. I. Ahmet'in oğlu. Öldürülen ilk padişah.
17- IV. Murat (1623-1640) 17 yıl. I. Ahmet'in oğlu. Çocuk yaşta padişah oldu.
18- I. İbrahim (1640-1648) (Deli İbrahim) 8 yıl. I. Ahmet'in oğlu. 19- IV. Mehmet (1648-1687) (Avcı Mehmet) 39 yıl. I. İbrahim'in oğlu.
20- II. Süleyman (1687-1691) 4 yıl. I. İbrahim'in oğlu.
21- II. Ahmet (1691-1695) 4 yıl. I. İbrahim'in oğlu.
22- II. Mustafa (1695-1703) 8 yıl. Babası IV. Mehmet.
Gerileme devri
II. Mustafa zamanında 1699 Karlofça Antlaşması ile gerileme devri başladı.
23- III. Ahmet (1703-1730) 27 yıl. Babası IV. Mehmet, Lale Devri 24- I. Mahmut (1730-1754) 24 yıl. Babası II. Mustafa
25- III. Osman (1754-1757) 4 yıl. Babası II. Mustafa
26- III. Mustafa (1757-1774) 17 yıl. Babası III. Ahmet
27- I. Abdülhamit (1774-1789) 15 yıl. Babası III. Ahmet
28- III. Selim (1789-1807) 8 yıl. Babası III.Mustafa, Nizam-ı Cedid Ordusu'nun kuruluşu
29- IV. Mustafa (1807-1808) 1 yıl. Babası I. Abdülhamit
30- II. .Mahmut (1808-1839) 31 yıl. Babası I. Abdülhamit, 1826 Vaka-yı Hayriye, Yeniçeri Ocağının kaldırılması.
1839 Tanzimat Fermanı
31- Abdülmecit (1839-1861) 22 yıl. Babası II. Mahmut
32- Abdülaziz (1861-1871) 10 yıl. Babası II. Mahmut
33- V. Murat (1876) 3 ay. Babası Abdülmecid. Padişah olmak istemiyordu. Padişah iken aklını yitirdi.
34- II. Abdülhamit (1876-1909) 33 yıl. Babası Abdülmecid. Birinci Meşrutiyet, Plevne Savaşı, İstibdad dönemi, İkinci Meşrutiyet, İttihad ve Terakki dönemi,
35- V. Mehmet Reşat (1909-1918) 9 yıl. Babası Abdülmecid. 1. Dünya Savaşı, İşgal dönemi ve yıkılış
36- VI. Mehmet Vahdettin (1918-1922) 4 yıl. Babası Abdülmecid. İstanbul işgal edildikten ve Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra bir İngiliz gemisi ile ülkeyi terk etti.
Osmanlı Padişahları Sıralaması ve Soy Ağacı
Osman Gazi (1299 – 1326)
Orhan Gazi (1326 – 1359)
I. Murad (1359 – 1389)
I. Bayezid – Yıldırım Bayezid (1389 – 1402)
I. Mehmed (1413 – 1421)
II. Murad (1421 – 1451)
Fatih Sultan Mehmed (1451 – 1481)
II. Bayezid (1481 – 1512)
Yavuz Sultan Selim (1512 – 1520)
Kanunî Sultan Süleyman (1520 – 1566)
II. Selim (1566 – 1574)
III. Murad (1574 – 1595)
III. Mehmed (1595 – 1603)
I. Ahmed (1603 – 1617)
I. Mustafa (1617 – 1618 / 1622 – 1623)
Genç Osman (1618 – 1622)
IV. Murad (1623 – 1640)
İbrahim (1640 – 1648)
IV. Mehmed (1648 – 1687)
II. Süleyman (1687 – 1691)
II. Ahmed (1691 – 1695)
II. Mustafa (1695 – 1703)
III. Ahmed (1703 – 1730)
I. Mahmud (1730 – 1754)
III. Osman (1754 – 1757)
III. Mustafa (1757 – 1774)
I. Abdülhamid (1774 – 1789)
III. Selim (1789 – 1807)
IV. Mustafa (1807 – 1808)
II. Mahmud (1808 – 1839)
Abdülmecid (1839 – 1861)
Abdülaziz (1861 – 1876)
V. Murad (30 Mayıs 1876 – 31 Ağustos 1876)
II. Abdülhamid (1876 – 1909)
Mehmed Reşad (1909 – 1918)
Mehmed Vahdeddin (1918 – 1922)
Osman Gazi (1299 – 1326)
Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Gazi, 1258’de, Söğüt’te doğdu. Babası Ertuğrul Gazi, Annesi Halime Hatun’dur. Osman Gazi, uzun boylu, yuvarlak yüzlü, esmer tenli, ela gözlü ve kalın kaslıydı. Omuzları arası oldukça geniş, vücudunun belden yukarı kısmı, aşağı kısmına oranla daha uzundu. Başına kırmızı çuhadan yapılmış Çağatay tarzında Horasan tacı giyerdi. İç ve dış elbiseleri geniş yenliydi.
Osman Gazi değerli bir devlet adamıydı. Dürüst, tedbirli, cesur, cömert ve adalet sahibiydi. Fakirlere yedirip, onları giydirmeyi çok severdi. Üzerindeki elbiseye kim biraz dikkatlice baksa, hemen çıkartıp ona hediye ederdi. Her ikindi vakti, evinde kim varsa onlara ziyafet verirdi.
Osman Gazi, 1281 yılında Sögüt’te, Kayı Boyu’nun yönetimine geçtiğinde henüz 23 yaşındaydı. Ata binmekte, kılıç kullanmakta ve savaşmakta çok ustaydı. Aşiretin ileri gelenlerinden, Ömer Bey’in kızı Mal Hatun ile evlendi ve bu evlilikten ileride Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan oğlu Orhan Gazi doğdu.
Sögüt’te temelleri atılan, altı yüzyıllık bir tarih diliminde ve üç kıtada hüküm sürecek olan Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi, 1326’da Bursa’da Nikris (goutte) hastalığından öldü.
Orhan Gazi (1326 – 1359)
Orhan Gazi, 1281 yılında doğdu. Babası Osman Gazi, annesi Kayı aşiretinin ileri gelenlerinden Ömer Bey’in kızı Mal Hatun’du. Orhan Gazi, sarı sakallı, uzunca boylu, mavi gözlüydü. Yumuşak huylu, merhametli, fakir halkı seven, ûlemaya hürmetli, dindar, adalet sahibi, hesabını bilen ve hiçbir zaman telaşa kapılmayan, halka kendisini sevdirmiş bir beydi. Sık sık halkın arasına karışır, onları ziyaret etmekten çok hoşlanırdı.
Orhan Gazi, Babası Osman Gazi’nin 1326’da vefatı üzerine beyliğin başına geçti. Orhan Gazi, 1346’da Bizans İmparatoru VI. Yoannis Kantakuzenos’un kızı Teodora ile evlendi. Ayrıca, Yarhisar Tekfur’unun kızı Holofira, Bilecik tekfuruyla evlendirilirken, düğün basılıp Holofira esir alındı ve Orhan Gazi ile evlendirildi. Müslüman olduktan sonra adı Nilüfer Hatun olarak değiştirildi; bu evlilikten, ileride Osmanlı Devleti’nin üçüncü hükümdarı olacak Murad Hüdavendigâr doğdu.
I. Murad (1359 – 1389)
Sultan Birinci Murad, 1326’da, Bursa’da doğdu. Babası Orhan Gazi, annesi Bizans tekfurlarından Yar Hisar Tekfuru’nun kızı olan Nilüfer Hatun’dur (Holofira). Sultan Birinci Murad, uzun boylu, değirmi yüzlü ve iri burunluydu. Kalın ve adaleli bir vücuda sahipti.
Başına mevlevî sikkesi üzerine destar sarılı bir başlık giyerdi. Çok sade giyinir ve kırmızı zeminli beyaz elbiseden hoşlanırdı. İlk eğitimini, annesi Nilüfer Hatun’dan aldı. Daha sonra tahsilini tamamlamak için Bursa’ya gitti. Buradaki Medreselerde ilim ve sanat adamları ile beraber çalıştı.
Sultan Birinci Murad, gayet nazik, sevimli ve çok halim selim bir insandı. Âlim ve sanatkârlara hürmet gösterir, fakirlere ve kimsesizlere şefkatli davranırdı. Dahî bir asker ve devlet adamıydı. “Derviş Gazilerin, Şeyhlerinin, Kralı Murad Gazi” diye anılan Sultan Birinci Murad, bütün hayatı boyunca plânlı ve programlı hareket etti.
Sultan Birinci Murad, Bizans Kilisesi’ne göre bir kâfir ve İsa düşmanı olarak görülse de, fethettiği yerlerde yaşayan Hristiyan halka iyi davrandığı için onların sevgisini kazanmıştı. 1382 yılından itibaren “Murad Hüdavendigâr” diye anılan Sultan Birinci Murad, Birinci Kosova Savaşı’ndan sonra savaş alanını gezerken, Sırp Asilzâdesi Milos Obraviç (Sırp Kralı Lazar’ın damadı) tarafından hançerlenerek şehit oldu (1389).
I. Bayezid – Yıldırım Bayezid (1389 – 1402)
Yıldırım Bayezid 1360 yılında Edirne’de doğdu. Babası Murad Hüdavendigâr, annesi Gülçiçek Hatun’dur. Yıldırım Bayezid yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, koç burunlu, elâ gözlü, kumral saçlı, sık sakallı ve geniş omuzluydu. Girdiği savaşlarda gösterdiği cesaretten ve hızlı hareket etmesinden dolayı ona ‘Yıldırım’ lakabı takılmıştı.
Çocukluğunu Bursa Sarayı’nda kardeşleriyle birlikte geçirdi. İyi bir eğitim gördü. Devrin en büyük âlimlerinden dersler aldı. Gençliğinde Kütahya sancağında valilik yaptı. Sultan Murad Hüdavendigâr’ın vasiyeti gereği 1389 yılında padişahlığa getirildi. Tahta çıktığında 29 yaşındaydı.
Sırbistan’ın başında, Kosova Savaşında ölen Kral Lazar’ın oğlu Stefan Lazareviç vardı. Barış antlaşması için geldiği Edirne’de kız kardeşi Maria’yı Bayezid’e verdi. Bu evlenme sayesinde Osmanlı-Sırp dostluğu kuruldu. Yıldırım Bayezid, Timur’la yaptığı Ankara Savaşı’nda yenildi ve esir düştü. 13 yıl süren saltanatı sonunda esaretinin başlamasından 7 ay 12 gün sonra vefat etti.
Yıldırım Bayezid şiirlerinde “Yıldırım” mahlasını kullanırdı:
“Ehl-i hicran fitne-i agyar
Ortada bir bahanedir sandım.”
I. Mehmed (1413 – 1421)
Sultan Çelebi Mehmed , 1389 yılında Edirne’de doğdu. Babası Yıldırım Bayezid, annesi de Germiyanoğulları’ndan Devlet Hatun’dur. Orta boylu, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, kırmızı yanaklı ve geniş göğüslüydü. Kuvvetli bir vücuda sahipti. Gayet hareketli ve cesurdu. Güreş yapar ve çok kuvvetli yay kirişlerini bile çekebilirdi. Padişahlığı süresince bizzat yirmi dört savaşa katılan Çelebi Mehmed, bu savaşlarda kırka yakın yara aldı. Başında kullanmış olduğu sarık, altın işlemeli kavuğu ile gayet güzel görünürdü. İçi kürklü ve yakası dik olan bir kaftan giyinirdi.
Sultan Çelebi Mehmed Müslümanlara karşı göstermiş olduğu adaleti, aynı zamanda Hristiyan topluluklara karşı da gösterdi. İyi bir idareci ve politikacıydı. Tahsilini Bursa Sarayı’nda tamamladı. Daha sonra babası tarafından Amasya sancak beyliğine tayin edildi ve bu sırada devlet işlerini öğrendi.
Fetret Devri’nden sonra Anadolu’daki beylikleri tekrar bir araya toplamayı başaran Sultan Çelebi Mehmed’e Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu gözüyle de bakılabilir.
Sultan Çelebi Mehmed 26 Mayıs 1421 de Edirne’de vefat etti. Ölüm haberi gizlendi. Osmanlı padişahları arasında ölümü gizlenen ilk padişah o oldu. Cenazesi Bursa’ya getirilerek Yeşil Türbe’ye defnedildi.
II. Murad (1421 – 1451)
Sultan İkinci Murad 1402 yılında doğdu. Babası Çelebi Mehmed, annesi Dulkadiroğulları’ndan Süli Bey’in kızı Emine Hatun’dur. Uzun boylu, beyaz tenli, doğan burunlu ve güzel yüzlü bir Padişahtı. Çok güzel konuşurdu. Kendisinin en büyük mutluluğu, Fatih Sultan Mehmed gibi eşine az rastlanacak bir insanın Babası olmaktı.
Sultan İkinci Murad, sakin ve huzurlu bir hayat yaşamayı arzu eden, fakat gerektiği takdirde çok hareketli, cesur ve hiçbir şeyden yılmayan bir kişiliğe sahipti. Avrupalılar, Onun, istediği takdirde bütün Avrupa’yı fethedebilecek bir kimse olduğunu kabul etmişlerdir. Otuz yıllık saltanatı süresince, ülkesini çok büyük bir şan ve şerefle idare ederek, emri altında bulunan herkesin sevgisini kazandı. Dindar, âdil ve lütufkâr bir padişahtı. Çocukluğu Amasya’da geçen Sultan İkinci Murad, tahta çıktığında on dokuz yaşındaydı.
Fatih Sultan Mehmed (1451 – 1481)
Fatih Sultan Mehmed, 29 Mart 1432’de, Edirne’de doğdu. Babası Sultan İkinci Murad, annesi Humâ Hatun’dur. Fatih Sultan Mehmed, uzun boylu, dolgun yanaklı, kıvrık burunlu, adaleli ve kuvvetli bir yapıya sahipti. Devrinin en büyük âlimlerinden çok iyi eğitim görmüştü; yedi yabancı dil bildiği söylenir. Âlim, şâir ve sanatkârları sık sık toplar ve onlarla sohbet etmekten çok hoşlanırdı. İlginç ve bilinmedik konular hakkında makaleler yazdırır ve bunları incelerdi. Hocalığını da yapmış olan Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmed’in en çok değer verdiği âlimlerden biridir. Fatih Sultan Mehmed, gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir komutan ve idareciydi. Yapacağı işlerle ilgili olarak en yakınlarına bile hiçbir şey söylemezdi.
Fatih Sultan Mehmed, okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça’ya çevrilmiş olan felsefî eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyos Haritası’nı yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmed, yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul’a getirtti. Nitekim astronomi bilgini Ali Kuşçu, kendi döneminde İstanbul’a geldi. Ünlü ressam Bellini’yi de İstanbul’a davet ederek kendi resmini yaptırdı.
Fatih Sultan Mehmed, 1481 yılına kadar hükümdarlık yaptı ve bizzat yirmi beş sefere katıldı. Azim ve irade sahibiydi. Temkinli ve verdiği kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği vardı. Devlet yönetiminde oldukça sertti. Savaşlarda çok cesur olur, bozgunu önlemek için ileri atılarak askerleri savaşa teşvik ederdi.
20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmed, İstanbul’u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğu’nu ortadan kaldırarak ‘Fatih’ unvanını aldı. Hz. Muhammed’in Hadis-i Şerifinde müjdelediği İstanbul’un fethini gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmed, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk hükümdarıydı. Ortaçağ’ı kapatıp, Yeniçağ’ı açan cihan hükümdarı Fatih Sultan Mehmed, nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü, Maltepe’de vefat etti ve Fatih Camii’nin yanındaki Fatih Türbesi’ne defnedildi. O’nun Roma’yı fethedeceği düşüncesiyle zehirlendiği de kaynaklarda yer almaktadır.
II. Bayezid (1481 – 1512)
Sultan İkinci Bayezid, 3 Aralık 1448’de, Dimetoka’da doğdu. Babası Fatih Sultan Mehmed, annesi Mükrime Hatun adında bir Türk kızıdır. Uzun boylu, geniş göğüslü ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlak ve gözleri elâydı. Cesur ve atılgandı.
Aynı zamanda çok hâlim-selim, dindar, hoşgörülü bir padişahtı. Babası Fatih Sultan Mehmed ilme ilgi duyduğu için, oğlu Şehzade Bayezid’e iyi bir eğitim verdi. Ona devrin en meşhur âlimlerinden ders okutturdu, bütün İslâm ilimlerini en iyi şekilde öğrenmesini sağladı.
Sultan İkinci Bayezid, yedi yaşında iken, Hadim Ali Paşa nezaretinde Amasya valiliğine tayin edildi. Amasya, Selçuklular devrinden beri önemli bir ilim ve kültür merkeziydi. Padişah olacak şehzadelerin yetişmesi için, bu vilayette bütün imkânlar vardı.
Sultan İkinci Bayezid, dindar bir kimse olduğu için kendisine Bayezid-i Velî denildi. Sultan İkinci Bayezid, şairleri saraya toplar, onlarla sohbet ederdi. Merhametli bir padişah olan Sultan İkinci Bayezid, sık sık fakirlere sadaka dağıtırdı.
Arapça ve Farsça’yı gayet iyi biliyordu. Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrendi. İslâm ilimlerinin yanı sıra, matematik ve felsefe tahsili de yaptı. 24 Nisan 1512’de padişahlıktan ayrılmak zorunda kalan Sultan İkinci Bayezid, bir ay kadar daha yaşadı ve 26 Mayıs 1512’de vefat etti.
Yavuz Sultan Selim (1512 – 1520)
Yavuz Sultan Selim, 10 Ekim 1470’de doğdu. Babası Sultan İkinci Bayezid, annesi Gülbahar Hatun’dur. Gülbahar Hatun, Dulkadiroğulları Beyliği’ndendir. Yavuz Sultan Selim, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, Omuzlarının arası geniş, yuvarlak başlı, kırmızı yüzlü, uzun bıyıklı ve yiğit bir padişahtı. Sert tabiatlı ve cesurdu. İyi bir eğitim gördü.
Babası Sultan İkinci Bayezid, padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim’i Trabzon Sancağına vali olarak tayin etti.
Şehzade Selim, Trabzon’da devlet işlerinin yanında, ilimle uğraşır ve büyük âlim Mevlâna Abdülhalim Efendi’nin derslerini takip ederdi. Trabzon’u çok güzel idare eden Şehzade Selim bu arada komşu devletlerle de ilgilendi.
Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis Seferinde Kars, Erzurum ve Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi Müslüman oldular.
Çok güzel ata biner, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanırdı. Güreşmekte, ok atmada ve yay çekmede ustaydı. Savaştan hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Mütevazi bir kişiliği olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve ağaçtan tabaklar kullanırdı.
Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkâr hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, şöyle vasiyet etti:
“Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayûn benim mührümle mühürlensin“.
Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz’un mührüyle mühürlendi.
Yavuz Sultan Selim, ataları hep sakal uzattıkları halde sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara “Sakalımı ele vermemek için kesiyorum” dediği rivayet edilir. 22 Eylül 1520’de, “Aslan Pençesi” denilen bir çıban yüzünden henüz elli yaşında iken vefat etti.
Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanûnî Sultan Süleyman, Fatih Camii’nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim’i, sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirdiler.
Kanunî Sultan Süleyman (1520 – 1566)
Kanûnî Sultan Süleyman, 27 Nisan 1495 Pazartesi günü, Trabzon’da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun’dur. Hafsa Hatun Türk ya da Çerkezdir. Kanûnî Sultan Süleyman, yuvarlak yüzlü, elâ gözlü, geniş alınlı, uzun boylu ve seyrek sakallıydı.
Kanûnî Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim, onu küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü. İlk eğitimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun’dan (Yavuz Sultan Selim’in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil için İstanbul’a, dedesi Sultan İkinci Bayezid’in yanına gönderildi; Şehzade Süleyman, burada Kara Kızoğlu Hayreddin Hızır Efendi’den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu. On beş yaşına kadar babası Yavuz Sultan Selim’in yanında kalan Şehzade Süleyman, kanunlar gereği sancak istemesi üzerine, önce Şarkî Karahisar’a oradan da Bolu, kısa bir süre sonra da Kefe sancak beyliğine tayin edildi (1509).
Yavuz Sultan Selim’in, 1512 de tahta geçmesi üzerine İstanbul’a çağırılan Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında İstanbul’da kalarak babasına vekâlet etti. Bu sırada Saruhan sancakbeyliğinde de bulundu. Babası Yavuz Sultan Selim’in ölümü üzerine, 30 Eylül 1520’de, yirmi beş yaşındayken Osmanlı tahtına geçti. Kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız oldu. Çok ciddi ve kendinden emin bir padişah olan Kanûnî Sultan Süleyman, azim ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hiç acele etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. İş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev verirdi. Sigetvar kuşatmasını idare ederken, 7 Eylül 1566 yılında yetmiş bir yaşında vefat etti.
Kendisine “Kanûnî” denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Kanûnî Sultan Süleyman, adaleti seven bir padişahtı. Mısır’dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi bunun açık kanıtıdır.
Kanûnî Sultan Süleyman, tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı. Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, “Arslan öldü, yerine kuzu geçti” diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar.
Büyük bir devlet adamı olan Kanûnî Sultan Süleyman aynı zamanda ünlü bir şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur:
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır,
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi”.
II. Selim (1566 – 1574)
Sultan İkinci Selim, 28 Mayıs 1524’de, İstanbul’da doğdu. Babası Kanûnî Sultan Süleyman, annesi Hürrem Sultan’dır.
Hürrem Sultan, Slav kökenlidir. Sultan İkinci Selim, orta boylu, açık alınlı, mavi gözlü, ince kaslı ve sarışındı. Şehzadeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye ile yetiştirildi. Devlet idaresini iyice öğrenmek için de Anadolu’nun çeşitli yerlerinde sancakbeyliği yaptı. Bu sırada tahsiline devam ederek, ilim ve tecrübesini arttırdı.
Sarı Selim olarak da anılan İkinci Selim, Kütahya sancakbeyi iken babası Cihan Padişahı Kanûnî Sultan Süleyman’ın ölüm haberi üzerine İstanbul’a gelerek 30 Eylül 1566 günü kırk iki yaşında tahta geçti. Sarı Selim, daha önceki Osmanlı sultanlarına göre silik ve zayıf bir hükümdar olarak tanınır.
Babasının saltanatı sırasında diğer kardeşleri Şehzade Bayezid ve Şehzade Mustafa’nın bertaraf edilmesiyle kolayca tahta geçen Sultan İkinci Selim, adını aldığı dedesi Yavuz Sultan Selim ve Babası Kanûnî’ye göre oldukça silik bir idare sergilemiştir. Devrin büyük devlet adamları sayesinde Osmanlı Devleti ihtişamını sürdürmüş, Sokullu Mehmed Paşa gibi dirayetli ve tecrübeli vezirler hükûmeti ayakta tutmuşlardır. Sultan İkinci Selim’in kendisi hiç sefere çıkmamış ve liyakatlı olmayan Ali Paşa’nın Kaptan-ı Deryalığında İnebahtı faciası yaşanmıştır. Sekiz yıl padişahlık yaptıktan sonra 15 Aralık 1574 günü vefat etti. Ayasofya’ya defnedildi. Sultan İkinci Selim İstanbul’da ölen ilk Osmanlı padişahıdır.
Sultan İkinci Selim’in tahta çıktığı ilk yıllarda, bazı siyasî çekişmeler yaşandı. Sokullu Mehmed Paşa bu çekişmelerden galip olarak ayrıldı ve on beş yıl sadrazamlık yaptı. Sadrazamlık yaptığı bu dönemde devlet yönetimine ağırlığını koydu.
Sultan İkinci Selim, babası Kanûnî Sultan Süleyman’dan 14. 892.000 km2 olarak devraldığı devlet topraklarını, oğlu Sultan Üçüncü Murad’a 15.162.000 km2 olarak bırakmıştır.
İkinci Selim de şair hükümdarlardandı. Şaheser beyitlerinden biri şudur:
“Biz bülbül-i muhrik-i dem-i sekvayi fira Kız
Ateş kesilir geçse saba gülşenimizden”
III. Murad (1574 – 1595)
Sultan Üçüncü Murad, 4 Temmuz 1546 günü, Manisa’nın Bozdağ Yaylası’nda dünyaya geldi. Babası, Sultan İkinci Selim, annesi Afife Nur Banu Sultan’dır. Annesi Venedikli’dir. Sultan Üçüncü Murad orta boylu, değirmi yüzlü, kumral sakallı, elâ gözlü ve beyaz tenli bir padişahtı. Çok cömertti ve insanlara yardım etmeyi çok severdi.
Merhametli bir kişiliğe sahip olan Sultan Üçüncü Murad, Arapça ve Farsça’yı çok iyi derecede öğrenmişti. Babasının 1558 yılında, Manisa sancak beyliğinden Karaman valiliğine tayin edilmesi üzerine, dedesi Kanûnî Sultan Süleyman tarafından Alaşehir sancak beyliğine tayin edildi. Babası Sultan İkinci Selim, padişah olduktan sonra da tekrar Manisa sancak beyliğine atandı.
Şehzadeliği sırasında bulunduğu Manisa’da devrin en değerli ulemâsından dersler aldı. Osmanlı Padişahları içinde en âlim padişahlardan birisidir. Babası Sultan İkinci Selim’in vefatı üzerine Manisa’dan İstanbul’a gelerek, 22 Aralık 1574 tarihinde tahta geçti. Ancak o da babası Sultan İkinci Selim gibi devlet işlerine fazla müdahil olmadı. Bürokrasi ve hükûmet daha ziyade Sokullu Mehmed Paşa tarafından idare edildi. Bunda Sokullu’nun tecrübe ve dirayeti ile Sultan Üçüncü Murad’ın idare tarzı büyük rol oynamıştır.
Sultan Üçüncü Murad, saltanatı boyunca İstanbul’dan hiç çıkmadı ve saraydaki kadınların etkisinde kaldı. Daha sonraki yıllarda Osmanlı Devleti’nin bir devrini etkileyecek olan kadınlar saltanatı onun devrinde başladı. 29 yaşında çıktığı tahtta yirmi yıl kalan Sultan Üçüncü Murad 16 Ocak 1595 tarihinde felç geçirdi ve vefat etti. Ayasofya Camii’nin avlusuna defnedildi.
Sokullu Mehmed Paşa’nın ağırlığını hissettirdiği III. Murad döneminde, Osmanlı toprakları en geniş sınırlarına ulaştı. Babası İkinci Selim’den devraldığı 15. 162.151 km2 ülke toprağını, 19.902.000 km2’ye çıkardı. İngilizlerle de dostâne ilişkiler geliştirildi.
İlk İngiliz daimî elçisi onun zamanında gönderildi. Papa’nın Katolik Avrupa’da kurabileceği haçlı ittifakına karşı Protestan İngiltere ile ilişkiler geliştirildi. Daha sonra bu ittifaka, Hollanda da dahil edildi. Devlet işlerini Sokullu’ya devreden Sultan Üçüncü Murad zamanında sarayda kadınlar devlet işlerine çokça karışmaya başladılar bu durum, Sokullu’nun ölümünden sonra daha da artarak devam etti.
III. Mehmed (1595 – 1603)
Sultan Üçüncü Mehmed, 26 Mayıs 1566’da, Manisa’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Murad, annesi Safiye Sultan’dır. İsmini, Fatih Sultan Mehmed’e benzemesi için, büyük dedesi Kanûnî Sultan Süleyman koydu. Orta boylu, kumral saçlı ve güzel yüzlüydü. İyi bir ilim tahsili yaptı ve Tâcü’t-Tevârih yazarı Hoca Sadeddin Efendi’den dersler aldı. Sultan Üçüncü Mehmed, 1583’te Manisa sancak beyliğine tayin edildi. 1595 yılının Ocak ayına kadar görev yaptığı Manisa’dan, Babasının ölüm haberi üzerine hareket ederek, 27 Ocak 1595 tarihinde geldiği İstanbul’da, Osmanlı tahtına geçti.
Sultan Üçüncü Mehmed, annesini çok sever, sayar ve dinlerdi. Bundan yararlanan annesi Safiye Sultan, Osmanlı sarayında hâkimiyet kurdu. Bazı konularda Padişahı zorlayıp istediğini yaptırıyor, bu da devlet işlerinde karışıklıklara sebep oluyordu. Dindar olup, tasavvufa da son derece meraklıydı. Hz. Muhammed’in ismi anılınca, saygısından derhal ayağa kalkardı. Üçüncü Mehmed devri, duraklama dönemine rastlar. Sultan Üçüncü Mehmed, kolayca üzüntüye kapılır, yemekten, içmekten kesilirdi. Celâlî isyanları ve İran savaşlarının çok uzun sürmesi onu büyük üzüntü içinde bıraktı. İçkiyi sıkı bir şekilde yasaklayıp, bütün gizli meyhaneleri kapattırdı.
I. Ahmed (1603 – 1617)
Sultan Birinci Ahmed, 18 Nisan 1590 günü, Manisa’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. İyi bir tahsil gördü. Arapça ve Farsça’yı mükemmel derecede öğrenmişti. Ok atmak, kılıç kullanmak, ata binmek gibi savaş ve askerlik alanlarında çok usta olan Sultan Birinci Ahmed, ava ve cirit oyununa çok düşkündü. Çok sade giyinirdi. Babası Sultan Üçüncü Mehmed’in vefati üzerine 21 Aralık 1603’te, Eyüb Sultan’da kılıç kuşanarak tahta geçti.
Sultan Birinci Ahmed, Kanûnî Sultan Süleyman’dan sonraki padişahlar içinde devlet işleriyle yoğun şekilde uğraşan ilk padişahtı. Çocuk denecek yaşlarda bile mükemmel kararlar alırdı. Daima ilim ve irfan sahibi büyük kişilerle birlikte olur ve onlara akıl danışırdı.
Sultan Birinci Ahmed’in hayatında on dört sayısının önemli bir yeri vardır. Çünkü, on dört yaşında Padişah olmuş, on dört yıl saltanat sürmüş ve Osmanlı padişahlarının on dördüncüsüdür. Dindar bir padişah olan Sultan Birinci Ahmed’in Hz.Muhammed’e olan bağlılığı o kadar ilerledi ki, onun ayak izlerinin resmi içine bir şiir yazmış ve o şiiri kavuğunda ölünceye kadar taşımıştır. O şiir şudur:
“N’ola tâcim gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i resmini ol Hazreti Sâh-i Resûlün
Gül-i gülzâri nübüvvet, o kadem sahibidir
Ahmeda durma yüzün sür kademine ol gülün”
Sultan Birinci Ahmed, yakalandığı tifüs hastalığından kurtulamayarak 21 Kasım’ı 22 Kasım’a bağlayan gece 1617 yılında yirmi sekiz yaşında vefat etti.
I. Mustafa (1617 – 1618 / 1622 – 1623)
Sultan Birinci Mustafa, 1592 yılında, Manisa’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Sultan Birinci Mustafa güzel yüzlü, seyrek sakallı, sarı benizli ve iri gözlü bir padişahtı. İki defa padişahlık yaptı. Sinirli bir yapıya sahipti.
Sultan Birinci Mustafa, ağabeyi Sultan Birinci Ahmed’in padişahlığı süresince, on dört yıl sarayın bir odasında hapis hayatı yaşadı. O devirde bu gerekli görülüyordu. Aksi halde şehzadeler devlet yönetimine karışıyor, hatta padişahı devirmek için harekete bile geçebiliyor ve devlet birliği tehlikeye düşüyordu. Buna meydan vermemek için şehzadeler “izale” olunur veya bir odaya kapatılırdı. Sultan Birinci Ahmed, tahta geçtiğinde kardeşini öldürtmemiş, ancak sarayda mahpus tutmuştur. Kafes hayatı denilen bu süre sonunda Sultan Birinci Mustafa, Osmanlı hanedanının en büyük erkek evlâdı olması dolayısıyla tahta çıkarılmış fakat kısa sürede dengesiz hareketleri görüldüğünden ulemâ, asker ve devlet erkânının ittifakı ile hal (tahttan indirme) edilmiştir. Sultan Genç Osman’ın tahttan indirilip katlinden sonra bir kez daha cülûs etmişse de bir buçuk yıl sonra aklî dengesizliği nedeniyle tekrar tahttan indirilmesi icab etmiştir.
Sultan Birinci Mustafa ile birlikte kardeş katli nadiren görülmüş, artık şehzadeler sarayda kafes ardında tahta geçecekleri günü beklemeye başlamışlardır. Tabii vâlide sultanlar, şehzade anaları arasında rekabetler başlamış, her biri bir vezire ve diğer gruplara dayanarak entrikalarla padişah değiştirmeye çalışmışlardır.
Sultan Birinci Mustafa, dindar bir insandı. Sadaka vermeyi çok severdi. Hattâ sarayın havuzuna hizmetçilerin toplaması için para atardı. Saraydaki hayatını ibadet ederek, dinî eserler okuyarak geçiriyordu. Tahta geçmesi için ikinci kez davet edildiği zaman, odasında Kuran-ı Kerim okuduğunu ve padişahlık istemediğini bildirmişti.
Sultan Birinci Mustafa, ikinci padişahlığının başlamasından bir buçuk yıl sonra 10 Eylül 1623 tarihinde şeyhülislâm fetvası ile tekrar tahttan indirildi. Fetvanın gerekçesi olarak da “Aklî dengesi tam olmayan birisinin halife olamayacağı” gösterildi. Sultan Birinci Mustafa tahttan indirildikten on altı yıl sonra, 20 Ocak 1639 günü sinir hastalığından Topkapı Sarayı’nda vefat etti.
Genç Osman (1618 – 1622)
Sultan Genç Osman, 3 Kasım 1604 tarihinde, İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Birinci Ahmed, annesi Mahfirûz Haseki Sultandır. Mahfirûz Haseki Sultan aslen Rum’dur. Sultan Genç Osman, on dört yaşında iken, amcası Sultan Birinci Mustafa’nın tahttan indirilmesi üzerine Osmanlı tahtına oturdu. Annesi onun yetişmesi için çok titiz davrandı. Sultan Genç Osman, iyi bir terbiye ve tahsil gördü. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi doğu ve batı dillerini klâsiklerinden tercüme yapabilecek kadar güzel öğrendi. Çok güzel bir yüzü olan Genç Osman zekî, enerjik, atılgan, cesur ve gözü pek bir padişahtı.
Sultan Genç Osman, Fatih Sultan Mehmed devrine kadar yapıldığı gibi saray dışından, Şeyhülislam Es’ad Efendi’nin ve Pertev Paşa’nın kızları ile evlendi. Yavuz Sultan Selim devrinden itibaren padişah saray dışından evlenmediği için bu davranış önemli bir değişiklik oldu.
Kendisine plânlarını uygulayacak bir sadrazam bulamadı. Tarihte eşine az rastlanır bir şekilde tahttan indirilerek, Yedikule zindanlarında boğularak şehit edilen Sultan Genç Osman, babası Sultan Birinci Ahmed’in Sultanahmed Camii’nin yanındaki türbesine defnedildi.
Tahta çıkar çıkmaz devlet erkânı içindeki üst düzey yetkilileri değiştiren, müderris ve kadıların atanma yetkilerini şeyhülislâmdan alan Sultan Genç Osman çok yenilikçi bir padişahtı.
IV. Murad (1623 – 1640)
Sultan Dördüncü Murad, 26 Temmuz 1612 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Ahmed, annesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır. Sultan Dördüncü Murad, uzun boylu, iri cüsseli, yuvarlak yüzlü ve heybetli bir padişahtı. Osmanlı Sultanlarının en kudretlilerinden biri olarak tarihe geçti. Son derece zeki, gözü pek, cesur, kuvvetli ve enerjik bir insandı.
Sultan Dördüncü Murad, çok iyi cirit ve ok atardı. Bu gücünü katıldığı savaşlarda da gösterdi. Din büyüklerine hürmet eder Şeyhülislâm Yahya Efendi’ye “Baba” diye hitap ederdi. İçki ve tütünü yasakladı. Gece sokağa çıkma yasağı koydu. Arapça’yı ve Batı dillerini çok iyi bilirdi. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları yeni çalışmalar yapmaları için teşvik ederdi. Sultan Dördüncü Murad döneminin önemli olaylarından biri de Hezarfen Ahmed Çelebi’nin kanat takarak, Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçmasıydı.
Sultan Dördüncü Murad, çevresinde olup bitenleri dikkatle takip eder inisiyatifini kullanmakta asla tereddüt etmezdi. Hükümdarlığının ilk yıllarında annesinin etkisinde kaldıysa da daha sonra kadınların saltanatına son verdi; hain ve hilekâr sadrazamları şiddetle cezalandırdı. Memleket meselelerini yakından takip edip, çözümler üretmeye çalıştı. On yedi yıl hükümdarlık yaptıktan sonra, henüz 28 yaşında vefat etti.
Sultan Dördüncü Murad’ın saltanatını iki devreye ayırmak mümkündür. Henüz on bir yaşında iken tahta geçtiğinden devlet işleri büyük ölçüde annesi Kösem Sultan’ın elinde yürümekteydi. Onunla birlikte olan vezirler, gözünün önünde Hafız Ahmed Paşa’yı askere parçalatmışlar, genç padişahı da korkuyla dehşete düşürmüşlerdir. Osmanlı memleketlerinde asayiş ve huzur kalmamış, zorbalar şehirleri ele geçirmişlerdi. Delikanlılık çağında idareyi bizzat ele aldıktan sonradır ki Sultan Dördüncü Murad biraz da şiddet yolu ile bütün zorbaları sindirmiş, tekrar devlet hakimiyetini kurmuştur. Tütün yasağı bahanesiyle kahvehanelerde toplanan işsiz, güçsüz, zorba takımını kontrol altında tutmuş, şiddetli ceza ve hattâ idamlarla tekrar idarî ve adlî nizamı kurabilmiştir.
İbrahim (1640 – 1648)
Sultan Birinci İbrahim, 5 Kasım 1615 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Ahmed, annesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır. Sultan Birinci İbrahim, uzun boylu, kuvvetli vücutlu ve kumral sakallıydı. Annesi onun yetiştirilmesi için çok gayret göstermişti. Ağabeyi Sultan Dördüncü Murad’ın âni vefatı, zaten ölüm düşünceleriyle harap olmuş Şehzade İbrahim’i çok sarstı ve padişah olduğuna inanmak bile istemedi. Annesinin ve devlet erkânın ısrarlarından ve ağabeyi Sultan Dördüncü Murad’ın cenazesini gördükten sonra ağabeyinin vefatına kesin olarak inandı. Sadrazam Kara Mustafa Paşa, Taht Odası’na geçen Sultan Birinci İbrahim’in başına Hırka-i Saadet Dairesi’nden getirilen, Hz. Ömer’in Sarığı’nı yerleştirdi. Sultan Birinci İbrahim tahta oturdu ve ellerini açarak dua etti:
“Elhamdülillah. Ya Rabbi! Benim gibi zaif bir kulunu bu makama lâyık gördün. Saltanat günlerimde milletimi hoş-hâl eyle ve birbirimizden hoşnûd eyle”.
Sultan Birinci İbrahim, tahta geçtiği ilk yıllarda sinir hastalığı yüzünden sık sık kriz geçiriyordu. Ancak, daha sonraki yıllarda devlet işleriyle bizzat ilgilenmeye başladı. Sultan Birinci İbrahim, tahta çıktığında soyunun tek şehzadesi o kalmıştı. Bu yüzden ilk oğlu Şehzade Mehmed (Sultan Dördüncü Mehmed) doğduğunda ülkede şenlikler düzenlendi (2 Ocak 1642). Sultan Birinci İbrahim, çok cömert ve lütufkâr bir padişahtı. Fakirlere ve kimsesizlere yardım etmeyi çok severdi. Çıkardığı fermanlarla açlık ve kıtlığın önlenmesine çalıştı. Saltanatı sırasında, annesi Kösem Sultan’ın etkisinde çok kaldı. Sekiz yıl dokuz ay padişahlık yaptıktan sonra, 18 Ağustos 1648 tarihinde, boğularak öldürüldü.
Sultan Birinci İbrahim hakkında, kendi devrine kadar uzanan Osmanlı kaynaklarında, aklî dengesinin bozuk olduğuna dair hiçbir bilgi yoktur. Bu kaynaklar, Sultan Birinci İbrahim’in özelliklerinden ve yaptığı işlerden övgüyle bahsetmektedir. Sadece son zamanlarda bazı yazarlar, onun için “Deli” demektedirler. Sultan Birinci İbrahim’e “Deli” ve “Gaddar” diyen ve adının öyle yayılması için çalışanlardan bazılarının, Sultan Birinci İbrahim tarafından idam ettirilen İranlı Şii Emirgûneoğlu’nun adamları olduğu söylenmektedir.
Sultan Birinci İbrahim, tahta geçtiğinde yirmi beş yaşındaydı. Şehzadeliği sırasında öldürüleceği endişesi ile sinirleri son derece bozulmuştu. Bu sırada sadrazamlık koltuğunda bulunan Kemankeş Kara Mustafa Paşa devlet işlerini en iyi şekilde yürüttü. Kemankeş Kara Mustafa Paşa, Safeviler’le Kasr-ı Şirin Antlaşmasını imzalayıp, İstanbul’a geldikten sonra, giriştiği malî işlerde de başarılı oldu. Ocaklı sayısını indirip maaşlarının düzenli olarak verilmesini sağladı. Bu olumlu faaliyetler sonunda devlet bütçesi denkleşmiş oldu. Donanma işleriyle de ilgilenen Kemankeş Mustafa Paşa, her yıl belirli miktarlarda Kadırgalar yapılıp donatılmalarını sağladı.
IV. Mehmed (1648 – 1687)
Sultan Dördüncü Mehmed, 2 Ocak 1642’de, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Rus asıllı Turhan Hatice Sultan’dır. Sultan Dördüncü Mehmed, orta boylu, beyaz tenli ve yanık çehreliydi. Ata çok bindiği için vücudu öne eğikti. Annesi onu çok iyi yetiştirdi. İyi bir tahsil gördü. Babası Sultan İbrahim’in öldürülmesi üzerine 8 Ağustos 1648 günü, henüz yedi yaşında iken padişah oldu. Ava ve edebiyata çok meraklıydı. Ava olan merakı yüzünden tarihte “Avcı Mehmed” olarak anılır.
İçkiyi yasaklayıp, içki imalâthanelerini kapattırdı. Sadrazamlığı, Köprülü ailesine vermekle çok isabetli bir karar aldı.
Hayatının büyük bir kısmı saray entrikalarıyla geçti. İkinci Viyana bozgunundan sonra, ordunun ve devlet erkânının oy birliği ile, 8 Kasım 1687 günü tahttan indirildi. Bundan sonraki ömrü, saraydaki bir odada yanına konulan iki cariye ile tam bir hapis hayatı şeklinde sürdü. 6 Aralık 1693’de Edirne’de vefat etti. Cenazesi İstanbul’a gönderildi ve Yeni Cami’deki türbesine, annesi Turhan Sultan’ın yanına defnedildi.
II. Süleyman (1687 – 1691)
Sultan İkinci Süleyman, 15 Nisan 1642’de, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Saliha Dilaşub Sultan’dır. Orta boylu, kır sakallı, şişman ve halim selim bir padişahtı. Dindar, dürüst ve akıllı bir insan olan annesi Saliha Dilaşub Sultan tarafından titizlikle yetiştirildi. Oğluna, gerekli bilgileri bir yandan kendi veriyor, bir yandan da hocalar tutuyordu.
Hayatının kırk yılını bir dairede hapis geçiren Sultan İkinci Süleyman cesur, dindar, vatansever, merhametli ve nazik bir insandı. Rüşvet ve sefahata son derece düşmandı. Padişah olduğu sırada askerî zorbaların ortalığı karıştırması üzerine onlarla mücadeleye girişti ve kısmen de olsa asayişi sağladı.
Sultan İkinci Süleyman, dört yıl gibi kısa bir süre padişahlık yaptı. Bunun son iki yılını yatak hastası olarak geçirdi. Gün geçtikçe zayıflıyordu. 22 Haziran 1691 günü, Edirne’de vefat etti. Cenazesi İstanbul’a getirilerek Süleymaniye Camii yanında Kanûnî Sultan Süleyman Türbesine gömüldü.
II. Ahmed (1691 – 1695)
Sultan İkinci Ahmed, 25 Şubat 1643 günü, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Hatice Muazzez Sultan’dır. Terbiyesi ve tahsili ile annesi meşgul oldu. Arapça ve Farsça biliyordu. Orta derecede bir tahsil gördü. Devlet işlerini çok yakından takip eder, hasta bile olsa divan toplantılarına katılırdı.
Sultan İkinci Ahmed, hat sanatında çok ustaydı. Yazı yazma kabiliyeti çok üstün olan Sultan İkinci Ahmed, birçok Kuran-ı Kerim yazdı. Şairlere ve şiire çok düşkündü. Üç yıl yedi ay ondört gün saltanat sürdükten sonra, yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak 6 Şubat 1695 günü Edirne’de vefat etti. Cenazesi İstanbul’a getirilerek Kanûnî Sultan Süleyman Türbesine defnedildi.
II. Mustafa (1695 – 1703)
Sultan İkinci Mustafa, 6 Şubat 1664 günü, İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Sultan Dördüncü Mehmed, annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan’dır. Annesi Girit asıllıdır. Kuvvetli bir ilim tahsili yaptı. Tahta geçtiğinin üçüncü günü yapacağı işleri anlatan bir hatt-ı hümâyûn yayınladı. Yazısında: “Zevk, sefa ve rahatı kendimize haram eylemişizdir” diyordu. Yine vezirlerinden birine yazmış olduğu yazı şöyledir: “Bana ağırlık ve hazine lâzım değil. Yerine göre kuru ekmek yerim. Vücudumu din uğruna harcarım. Sıkıntının her çeşidine sabrederim. Milletime hizmet tamam olmadıkça, seferden dönmem. Elbette sefere bizzat kendim giderim”.
III. Ahmed (1703 – 1730)
Sultan Üçüncü Ahmed, 30 Aralık 1673 günü doğdu. Babası Sultan Dördüncü Mehmed, annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan’dır. Annesi Girit asıllıdır. Sultan İkinci Mustafa’nın öz kardeşi olan Sultan Üçüncü Ahmed, uzun boylu, kara gözlü, doğan burunlu ve buğday tenli idi. Son derece zekî, hassas ve zarif bir insandı. İyi bir tahsil ve terbiye görmüş olan Sultan Üçüncü Ahmed ünlü hocalardan dersler almıştı.
Sultan Üçüncü Ahmed, ağabeyi Sultan İkinci Mustafa’nın vefatı üzerine 22 Ağustos 1703 tarihinde otuz yaşında iken Edirne’de tahta geçti. Osmanlı Devleti açısından önemli bir yere sahip olan Lâle Devri boyunca padişahlık yapan Sultan Üçüncü Ahmed, hattat ve şâirdi. “Necib” mahlasıyla şiirler yazdı. Ayrıca musiki ile de yakından ilgileniyordu. Divan şairlerinden Urfalı Nabi Efendi’nin hem kendisini hem de şiirlerini çok severdi.
Gençliği diğer Osmanlı şehzadelerine göre bir hayli serbest geçti. Şehzadelerin öldürülmesi geleneği kalktığından, rahat bir hayat sürdü. İstediği her şeyle ilgilendiği için bilgisi de, görgüsü de arttı. Avrupa’daki gelişmeleri inceleme fırsatı buldu ve matbaanın Osmanlı Devleti’ne gelmesi için çok çaba sarfetti. Yirmi yedi yıl gibi uzun bir süre tahttakalan Sultan Üçüncü Ahmed, çıkan Patrona Halil İsyanı sonunda, 1 Ekim 1730 tarihinde padişahlıktan çekildi.
Sultan Üçüncü Ahmed’in padişahlığının ilk günleri, tamamen disiplinden çıkmış yeniçerileri yatıştırma gayretleri ile geçti. Ancak kendisini padişah yapan yeniçerilere karşı etkili olamadı. Sultan Üçüncü Ahmed’in sadrazamlığa getirdiği Çorlulu Ali Paşa, ona idarî konularda yardımcı olmaya çalıştı, hazine için yeni düzenlemelerde bulundu ve Sultan Üçüncü Ahmed’e rakipleriyle mücadelesinde destek oldu.
Sultan Üçüncü Ahmed zamanında, Rusya ile olan ilişkilerde gerginlik yaşandı. Bunun sebebi Rusya’nın Orta Asya üzerinde yayılma siyaseti izlemesi, Balkanlar’daki toplumları slavlaştırmaya çalışması, açık ve sıcak denizlere inmek istemesiydi.
I. Mahmud (1730 – 1754)
Sultan Birinci Mahmud, 2 Ağustos 1696 günü, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan İkinci Mustafa, annesi Saliha Valide Sultan’dır. Büyükannesi Gülnuş Sultan’ın sevgi ve ilgisiyle büyüdü. Sekiz yaşından beri kafes hayatı yaşadığı halde zekâsı, iyi niyeti ve kuvvetli karakteri sayesinde kendini harap etmekten kurtardı. Küçük yaşlardan itibaren çeşitli hocalardan dersler aldı. Tarih, edebiyat ve şiirle meşgul oldu. Özellikle musıkî ile uğraştı.
Sultan Birinci Mahmud, 1 Ekim 1730 tarihinde otuz beş yaşında iken padişah oldu. Devrindeki en değerli kimseleri seçip iş başına getirdi. Karakter sahibi, azimli, müşfik, merhametli, dikkatli ve sabırlı bir insandı. Kendi zevkinden çok milletin refahını düşünerek hareket etti. Bu sayede babası ve amcasının düştüğü hatalara düşmedi. Hayatının son iki yılını hasta geçiren Sultan Birinci Mahmud, 13 Aralık 1754 tarihinde elli dokuz yaşında iken vefat etti. Sultan İkinci Mustafa’nın Yeni Cami’deki türbesine defnedildi.
III. Osman (1754 – 1757)
Sultan Üçüncü Osman, 2 Ocak 1699 günü, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan İkinci Mustafa, annesi Şehsuvar Valide Sultan’dır. Şehsuvar Valide Sultan Rus asıllıdır. Tahta çıktığı elli altı yaşına kadar sarayda hapis hayatı yaşadığı için sinirli bir yapıya sahipti. Ancak yine de şefkat ve merhamet sahibi, özellikle yalanı ve rüşveti sevmeyen bir insandı.
Sultan Üçüncü Osman musıkîden nefret ettiği için bütün müzisyenleri saraydan uzaklaştırdı. Sarayda dolaşırken cariyelerle karşılaşmak istemediği için ayakkabılarına demir ökçeler taktırmıştı. Ökçelerden çıkan sesi duyan cariyeler padişahın geldiğini öğrenip yoldan çekiliyorlardı. İki yıl, on ay, on sekiz gün saltanat sürmüş bu süre içinde yedi tane veziriazam değiştirmiş, dönemi boyunca içte ve dışta barış ve huzur yaşanmıştır.
Sultan Üçüncü Osman’ın zaman zaman kıyafet değiştirerek halkın arasına karıştığı bilinmektedir. 30 Ekim 1757’de vücudunda çıkan bir çıbanın verdiği hastalıkla vefat etti. Cenazesi, Yeni Cami’de Sultan Birinci Mahmud’un yanına defnedildi.
III. Mustafa (1757 – 1774)
Sultan Üçüncü Mustafa, 28 Ocak 1717 günü, İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Sultan Üçüncü Ahmed, annesi Mihrişah Sultan’dır. Sultan Üçüncü Mustafa orta boylu, iri gözlü, yassı burunlu ve siyah sakallı idi. Heybetli ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Çok iyi bir tahsil yaptı. Astroloji ile meşgul oldu. İslâm ve Osmanlı tarihlerini inceledi.
Sultan Üçüncü Mustafa, son derece dindar, tutumlu, müşfik, çalışkan ve cömert bir insandı. İki dakika süren ve İstanbul’un hemen hemen yarıdan fazlasını yıkan büyük depremde evlerini, yakınlarını kaybeden halka kendi kesesinden yardım etti. Adaletle hükmeder, haksızlıklara asla göz yummazdı. Yalandan, riyadan ve rüşvetten nefret ederdi. Asla gurura kapılmaz, büyüklük taslamaz, yapamayacağı işleri vaad etmezdi.
Sultan Üçüncü Mustafa, yenileşmenin gerektiği fikrindeydi ve ıslahat yapmak istiyordu. Prusya Kralı İkinci Frederik’in ıslahat hareketlerini duymuş, Ahmed Resmî Efendi’yi ona göndermişti. Prusya Kralı İkinci Frederik, Sultan Üçüncü Mustafa’ya Ahmed Resmî Efendi aracılığı ile başarısının üç altın anahtarı dediği öğütlerini gönderdi.
– Bol bol tarih okuyun, eski tecrübelerden faydalanın.
– Güçlü bir orduya sahip olmaya çalışın ve barış zamanında askerlerinizi sürekli eğitime tâbi tutun.
– Hazineniz daima parayla dolu bulunsun, ekonomiye önem verin.
Sultan Üçüncü Mustafa, bu öğütleri dinledikten sonra acı acı güldü. Sonra da “Biz de bunları yapmak niyetindeyiz, lâkin yolu nedir?” diye mırıldandı. Memleketine en büyük felâketin Rusya’dan geleceğini düşünüyordu. Müdafaa için geceli gündüzlü çalışarak her türlü hazırlığı yaptı. Savaşlarda kullanılmak üzere hazineyi altınla doldurdu.
Süveyş Kanalını bile açtırmayı düşünüyordu. Fakat iş başına getireceği yetenekli devlet adamlarının olmaması onu üzüyordu. Rus Savaşı sırasında üzüntüsünden hastalandı ve kalp yetmezliğinden dolayı 21 Ocak 1774 günü vefat etti.
Sultan Üçüncü Mustafa, orduda bir yenileşme gerektiği fikriyle hareket ediyordu. Askerlere eğitim kuralları getirdi. İtirazlara aldırmadan tüfeklere süngü taktırdı. Yeni bir tophane kurdurup güçlü toplar döktürdü. Bahriye, istihkâm ve topçu okulları açtı. Yaşlı subaylara bile eğitim mecburiyeti getirdi. Ordudaki ıslahat konusunda Baron de Tott adlı Macar uyruklu Fransız’dan çok yararlandı. Baron de Tott, Osmanlı topçu sınıfını yeniden ele alıp modernize etti ve askere Avrupa usûlü eğitim yaptırdı.
Sultan Üçüncü Mustafa şair bir padişahtı. Cihangir mahlasıyla yazdığı şiirleri çok meşhurdur. Şiirlere “el-fakir Mustafa Han-ı Sâlis” şeklinde imza atardı. Şiirlerinden birisinde şöyle der:
Yıkılupdur bu cihan sanmaki bizde düzele
Devlet-i çerh-i denî verdi kamu müptezele
Şimdi ebvâb-ı saadetle gezen hep hezele
İşimiz kaldı heman merhamet-i Lem Yezel’e.
I. Abdülhamid (1774 – 1789)
Sultan Birinci Abdülhamid, 20 Mart 1725 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Üçüncü Ahmed, annesi Rabia Şermi Sultan’dır. Annesi ona kuvvetli bir tahsil yaptırdı. Zamanındaki mevcut tarihlerin hepsini gözden geçirdi. Hat sanatı ile de meşgul oldu. Merhametli, nazik ve saf bir insan olarak tanınıyordu. Saltanatı süresince birçok ıslahat ve imar hareketlerinde bulundu. Devlet işleriyle daima yakından ilgilendi. Her sorun hakkında fikir ve görüşlerini vezirlerine bildirirdi. Yetenekli vezirler atamaya çalıştı. Halka karşı daima şefkatli ve ılımlı davrandı.
Sultan Birinci Abdülhamid henüz tahta geçmişti ki, kendisinden cülûs bahşişi istendiğini duydu. Kaşlarını çatıp sertleşen Sultan Birinci Abdülhamid şöyle dedi: “Hazinede bahşiş yoktur, bundan böyle cülus bahşişi verilmeye! Asker evlâtlarımıza fermanımız duyurula!”. Askerler bir parça söylendilerse de, işi daha fazla ileriye götürmeden dağıldılar.
Sultan Birinci Abdülhamid, siyasî ve askerî ıslahatlara girişti. Avrupaî tarzda mektepler açtı. Yeniçeri ocağına ve donanmaya yeni bir çehre kazandırmaya çalıştı. Sürat Topçuları Ocağı’nı kurdurdu, Yeniçerilerin sayımını yaptırdı ve gereksiz yere fazla para alanları tespit ettirdi. Bu faaliyetleri yürüten Sadrazam Halil Hamid Paşa, menfaatleri bozulanlar tarafından padişaha şikâyet edildi. Halil Hamid Paşa, yaptığı tüm olumlu çalışmalara rağmen, bu konuda yanıltılan Sultan Birinci Abdülhamid’in emriyle idam edildi.
Sultan Birinci Abdülhamid, bütün başarısızlıklara rağmen Osmanlı padişahları arasında iyi niyeti ve gayreti ile anıldı. 1782 yılı yazında İstanbul’da çıkan yangında itfaiye işlerini bizzat kendisi yürütmesi sonucu halkın sevgi ve takdirini de kazanmıştı.
Dindarlığı ve iyiliği sebebiyle halkın “velî” olarak gördüğü Sultan Birinci Abdülhamid, on beş yıl iki ay on yedi gün süren saltanattan sonra, 1789 yılı Nisan ayında 64 yaşında vefat etti. Cenazesi Bahçekapı’da kendi yaptırdığı türbesine defnedildi.
III. Selim (1789 – 1807)
Sultan Üçüncü Selim, 24 Aralık 1761 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mustafa, annesi Mihrişah Sultan’dır. Annesi Gürcü asıllıdır. Kâhinlere inanan babası Sultan Üçüncü Mustafa, onların yeni doğan oğlu Selim’in eşsiz bir cihangir olacağını söylemeleri üzerine, büyük bir sevince kapılmış, yedi gün yedi gece bayram yapılmasını emretmiştir.
Sultan Üçüncü Selim, doğum günündeki bu hava içinde büyüdü. Sarayda çok güzel bir şekilde yetiştirildi. Sultan Üçüncü Mustafa, kendisinden sonra oğlu Sultan Üçüncü Selim’in padişah olmasını istemişti. Ancak, babasından sonra padişahlığa amcası Sultan Birinci Abdülhamid getirildi. Sultan Birinci Abdülhamid, Sultan Üçüncü Selim’i sarayda göz önünde bulunduruyor, ancak yine de onun eğitimine önem veriyordu. Amcası Sultan Birinci Abdülhamid’in ölümü üzerine, Sultan Üçüncü Selim 7 Nisan 1789 günü, 28 yaşındayken Osmanlı tahtına oturdu.
Sultan Üçüncü Selim, edebiyata ve güzel yazı yazmaya çok meraklıydı. Yazmış olduğu hat ve levhalardan bazıları cami ve türbelere asılmıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi konuşuyordu. Merhametli bir insan olan Sultan Üçüncü Selim ciddi bir eğitim görerek yetişti. İyi bir şâir, tamburî, neyzen ve hânende idi. Bestekâr da olan Sultan Üçüncü Selim, güzel sanatlara düşkün ve açık fikirliydi, ancak zaafa varacak kadar yumuşak karakterliydi ve Osmanlı Devleti’nde batıcılığın yerleşmesini istiyordu.
Sultan Üçüncü Selim tahta çıktığı zaman, halk ona büyük ümitler bağladı. Halk genç hükümdarın, Osmanlı Devleti’ni o eski güçlü ve ihtişamlı devirlerine geri döndüreceğini düşünüyordu.
Sultan Üçüncü Selim, 29 Mayıs 1807 tarihinde Osmanlı padişahlığını Şehzade Mustafa’ya terk ettikten sonra bir yıl iki ay daha yaşadı. Alemdar Mustafa Paşa Olayı sırasında yeni padişahın adamları tarafından, 28 Temmuz 1808 tarihinde öldürüldü. Cenazesi, Lâleli Camii avlusunda babası Sultan Üçüncü Mustafa’nın yanına defnedildi.
IV. Mustafa (1807 – 1808)
Sultan Dördüncü Mustafa, 8 Eylül 1779 günü, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülhamid, annesi Nüketseza Kadın Sultan’dır. Annesi Nüketseza Kadın Sultan, Sultan Dördüncü Mustafa’nın iyi bir tahsil yapması için çok çaba harcadı. Ancak hırslı, kurnaz ve asabî bir insan olan Sultan Dördüncü Mustafa, eğitim ve öğrenimden çok zevk ve sefa içinde yaşamaya önem verdi.
Kabakçı Mustafa İsyanı sonunda, tahttan indirilen amcazâdesi Sultan Üçüncü Selim’in yerine, 29 Mayıs 1807 günü tahta çıktığında yirmi sekiz yaşındaydı. Sultan Dördüncü Mustafa’nın şehzadeliği boyunca, kendisine bir evlât gibi davranan Sultan Üçüncü Selim aleyhinde isyancılarla iş birliğine girmesi ve onun öldürülmesi için emir vermesi, karakteri hakkında fikir vermektedir.
Tahta çıktığında devletin merkezî otorite ve hakimiyeti gittikçe zayıflıyor, Sultan Üçüncü Selim ve Nizam-ı Cedid yandaşları yakalandıkları yerde öldürülüyordu. Sultan Dördüncü Mustafa’nın tahta çıkmasını sağlayan Kabakçı Mustafa ve yandaşları devlet yönetiminde etkin rol oynuyor, kendi adamlarını önemli mevkilere getiriyorlardı.
Osmanlı Devleti, bu isyandan sonra yeniçerilere çok büyük tavizler verdi. Ancak yeniçerilerin istekleri hiçbir zaman bitmedi. Hatta Osmanlı tarihinde hiç görülmemiş bir antlaşma yapıldı. Kabakçı Mustafa isyanında baş rol oynayan yeniçeri ağalarının, kendilerini sağlama almak için yaptıkları bu antlaşmaya göre, yeniçeriler devlet işlerine karışmayacak ve Osmanlı Devleti bu isyandan dolayı Yeniçeri ocağını sorumlu tutmayacaktı.
Sultan Üçüncü Selim taraftarları, bu karışık ortam içinde Rusçuk âyânı Alemdar Mustafa Paşa’ya sığınmışlardı. Alemdar Mustafa Paşa Osmanlı-Rus savaşları sırasında büyük başarılar göstermiş ve ordu mensuplarının sempatisini kazanmıştı.
Sultan Dördüncü Mustafa hat sanatıyla uğraştı. Gayet güzel yazıları vardır. Osmanlı hanedanından Sultan Beşinci Murad’dan sonra en az padişahlık yapanlardan birisidir.
II. Mahmud (1808 – 1839)
Sultan İkinci Mahmud, 20 Temmuz 1785 tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülhamid, annesi Nakşidil Valide Sultan’dır. Orta boylu, geniş omuzlu, beyaz sakallı, zarif ve sevimli yüzlüydü. Diğer Osmanlı padişahları gibi kuvvetli bir tahsil gördü. Öğrenimi ile, Sultan Üçüncü Selim, padişahlığı sırasında bizzat meşgul olmuştu.
Cesur, temkinli, sabırlı ve azimli bir kişiliğe sahip olan Sultan İkinci Mahmud, Alemdar Mustafa Olayı sonrasında, 28 Temmuz 1808 tarihinde tahta çıktığında yirmi üç yaşındaydı. Zekî ve bilgili bir insan olan Sultan İkinci Mahmud, Avrupa’daki yenileşme hareketlerini benimsemişti. Adalet işlerine gereken önemi verdi, yeni kanun ve tüzükler hazırlattı ve bu sebeple kendisine “Adlî” ünvanı verildi.
Şiiri, edebiyatı ve bilimi seven, halk arasında dolaşmayı ve onların dertlerini dinlemeyi gerekli gören Sultan İkinci Mahmud, Osmanlı Devleti’ni gerek sosyal bakımdan, gerekse uygarlık açısından ileri bir ülke yapmaya çalıştı. Sultan İkinci Mahmud, yakalandığı verem hastalığından kurtulamayarak, 1 Temmuz 1839 günü, dinlenmek için gittiği kardeşi Esma Sultan’ın Çamlıca’daki köşkünde, elli dört yaşında vefat etti. Büyük bir cenaze töreni ile halkın gözyaşları arasında Divan Yolu’ndaki türbesine defnedildi.
Abdülmecid (1839 – 1861)
Sultan Abdülmecid, 25 Nisan 1823 günü doğdu. Babası Sultan İkinci Mahmud, annesi Bezm-i Âlem Valide Sultan’dır. Sultan Abdülmecid, babasının arzusu yönünde bir eğitim ve terbiye gördüğü için ıslahatçı fikirlere sahipti. Batı âlemine karşı hayranlık besliyordu. Babasının vefatı üzerine, henüz 17 yaşında iken Osmanlı tahtına oturdu. Devletin ilerleyişi için Avrupaî hayat tarzının ülke çapında yaygınlaştırılmasını istedi. Saltanatının henüz dördüncü ayında ilân ettiği Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu sebebiyle Tanzimat Dönemi padişahı olarak şöhret bulmuştur.
Sultan Abdülmecid, batılı yazarların takdir ve sevgiyle andıkları bir padişahtı. Âdil, merhametli, ıslahatçı, yenilikçi bir insan olan Sultan Abdülmecid, 25 Haziran 1861 tarihinde, 39 yaşında iken İstanbul’da veremden dolayı vefat eden Sultan Abdülmecid, Yavuz Sultan Selim’in türbesi yanındaki mezarına defnedildi.
Sultan İkinci Mahmud, ölüm döşeğinde iken, Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmış olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Osmanlı kuvvetlerini Nizip’te yenilgiye uğratmıştı. Sultan Abdülmecid böyle karmaşık bir ortamda tahta çıktı. Mısır Sorunu, Rus donanmasının Hünkâr İskelesi Antlaşmasına uyarak İstanbul’a gelmesi üzerine bir Avrupa sorunu haline geldi.
Başta İngiltere, Avusturya, Prusya ve Rusya olmak üzere Avrupalı devletler Osmanlı Devleti ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa arasındaki Mısır sorununu çözmek için bir konferans düzenlediler. Avrupa Devletleri, Mısır’da güçlü bir yönetim istemiyorlardı. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya karşı Osmanlı Devleti’nin tarafını tuttular ve bu ortamda Londra Sözleşmesi imzalandı (1840).
Buna göre; Mısır Osmanlı Devleti’ne bağlı kalacak, ancak yönetimi Mehmed Ali Paşa ve oğulları yürütmeye devam edecekti. Mısır seksen bin altın vergi ödeyecekti. Suriye, Adana ve Girit tekrar Osmanlı yönetimine bırakılıyordu.
Hünkâr İskelesi Antlaşmasının süresi bitince, Londra’da yeniden bir konferans düzenlendi (1841). Toplantıya Osmanlı Devleti’nden başka Rusya, Fransa, İngiltere, Prusya ve Avusturya katıldı. Konferansta alınan kararlara göre, Boğazlar’da egemenlik hakkı Osmanlı Devleti’ne ait olacak, ancak barış döneminde hiçbir savaş gemisi Boğazlar’dan geçmeyecekti.
Bu antlaşma ile Fransa ve İngiltere Akdeniz’deki güvenliklerini sağlamış oluyorlar, Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerindeki kayıtsız şartsız haklarına kısıtlama geliyordu. Rusya ise Hünkâr İskelesi Antlaşması ile Boğazlar üzerinde sağladığı üstünlüğü kaybetmiş oluyordu.
Abdülaziz (1861 – 1876)
Sultan Abdülaziz 8 Şubat 1830 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan İkinci Mahmud, annesi Pertevniyal Valide Sultan’dır. Elâ gözlü, beyaza yakın kumral tenli, sert bakışlı ve top sakallıydı. Ağabeyi Sultan Abdülmecid’in vefatı üzerine 25 Haziran 1861 günü tahta çıktığında 31 yaşındaydı. Müsrif bir padişah olarak tanınmasına rağmen, çok sade giyinir, sarayda terlik ve entari ile dolaşırdı. Babası öldüğü zaman dokuz yaşlarındaydı. Ancak ağabeyi Sultan Abdülmecid, onun eğitimine gerektiği gibi dikkat etti. Şehzadeliği sırasında rahat ve korkusuz bir hayat sürdü. Çok iyi Fransızca konuşurdu. Şiire ve müziğe de ilgisi vardı. Kendine ait besteleri vardır. Resim yapma kabiliyeti de çok üstün olan Sultan Abdülaziz, Osmanlı donanmasına ısmarlayacağı gemilerin plânını bizzat kendisi çizmişti. Ok atmayı, ata binmeyi, avlanmayı ve özellikle güreşmeyi çok severdi. Güçlü, kuvvetli ve pehlivan yapılıydı. En iyi pehlivanlarla güreşir ve sırtlarını yere getirirdi.
V. Murad (30 Mayıs 1876 – 31 Ağustos 1876)
Sultan Beşinci Murad 21 Eylül 1840 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Şevk-Efza Kadın Efendi’dir. Annesi Çerkezdir. Sultan Beşinci Murad, çocukluğunda ve gençliğinde iyi bir eğitim gördü ve Fransızca öğrendi. Okumaya çok meraklı olduğundan dolayı, Fransa’dan kitaplar getirtir ve sürekli olarak okurdu. Edebiyata karşı çok ilgiliydi. Aralarında Ziya Paşa ve Namık Kemal’in de olduğu devrin bir çok şairi ile yakın dostluk kurmuştu. Yabancı kültürlerin etkisi altında kalan Sultan Beşinci Murad, piyano çalardı. Batı müziği stilinde besteler bile yapmıştır. Avrupalı prenslerle dost olmuş, onlarla mektuplaşmış olan Sultan Beşinci Murad, yerli ve yabancı gazeteleri yanından eksik etmezdi.
Sultan Abdülaziz ile beraber çıktığı Avrupa seyahati sırasında Avrupa’yı yakından görüp hayran kalmış olan Sultan Beşinci Murad, bu gezi sırasında İngiltere’de tanıştığı Gal Prensi (sonradan İngiltere Kralı olan VII. Edward) ile yakın bir dostluk kurdu. Gal Prensinin tesiri altında kalıp mason olan Sultan Beşinci Murad, çok müsrif ve ihtiras sahibi bir insandı. Padişah olmak için amcasının ölümünü beklediğini açıkça söylerdi.
Sultan Beşinci Murad, tahttan indirilen Sultan Abdülaziz’in yerine 30 Mayıs 1876’da padişah oldu. Ancak, Osmanlı Devleti’ni kurtarmak için meşrutiyetin kurulmasını isteyen, bu düşünce ile tahta güvendikleri bir hükümdar getiren aydınların umudu yine kırılmıştı. 93 gün kaldığı Osmanlı tahtından 31 Ağustos 1876 günü indirildi. 28 yıl daha sarayda yaşayan Sultan Beşinci Murad, 29 Ağustos 1904 tarihinde vefat etti ve annesi Şevk-Efza Kadın Efendi’nin Yeni Cami’deki türbesine defnedildi.
II. Abdülhamid (1876 – 1909)
Sultan İkinci Abdülhamid, 21 Eylül 1842 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Tir-i Müjgan Kadın Efendi’dir. Annesi Çerkezdir. Sultan İkinci Abdülhamid çok küçük yaşta iken annesini kaybettiği için öksüz büyüdü ve onu üvey annesi Piristu Kadın yetiştirdi. Çocukluğunda çok zayıf bir bünyeye sahip olan Sultan İkinci Abdülhamid sık sık hasta olurdu. Babasının padişahlığı sırasında bu durumu yüzünden özel ilgi gördü. Çok hoşgörülü bir ortamda büyüdü. Kültür derslerinin yanında musiki dersleri aldı ve piyano çalmayı öğrendi.
Bekârlığı sırasında çok serbest bir hayat yaşayan Sultan İkinci Abdülhamid, evlendikten sonra tüm boş zamanını ailesiyle, çocuklarıyla geçirmeye başladı. Sultan İkinci Abdülhamid, yıkılmak üzere olan Osmanlı Devleti’ni uyguladığı politikalarla 33 yıl ayakta tutmayı başarmış bir padişahtır.
Hayırsever ve cömert bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid, sıradan bir vatandaş gibi yaşardı. Yunan seferi sırasında, kendisine hazinede yeterli para bulunmadığı söylenince, atalarından kalma şahsî servetinden masrafları karşılamış, bunu devletten geri almamıştı.
Boş vakitlerini marangozhanede geçirir, harika eşyalar yapar, bunları sattırır ve parasını fakire fukaraya dağıttırırdı. Son derece şefkatli bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid’in kendisini öldürmek isteyenleri bağışlaması, dünya siyaset tarihinde ender rastlanan bir olaydır. Sultan İkinci Abdülhamid, kültüre önem vermiş ve eğitim konusunda hizmet verecek birçok mekân yaptırmıştır.
Güzel Sanatlar Akademisi, Ticaret ve Ziraat Okulları kuran Sultan İkinci Abdülhamid, ilk ve orta dereceli okullar, dilsiz ve kör okulları, kız meslek okulları da yaptırmıştır. Vilâyetlere liseler, kazalara ortaokullar kurmuş, ilkokulları köylere kadar ulaştırmıştır.
İstanbul’da Şişli Etfal Hastahanesi’ni ve Dârülaceze’yi kendi şahsi parasıyla yaptırdı. Hamidiye adı verilen içme suyunu borularla İstanbul’a getirtti. Karayollarını Anadolu içlerine kadar uzatan Sultan İkinci Abdülhamid, Bağdat’a ve Medine’ye kadar da demiryolları döşetmiştir. Büyük şehirlere atlı tramvay hatları yaptırmıştır.
Mehmed Reşad (1909 – 1918)
Sultan Mehmed Reşad 2 Kasım 1844 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Gülcemal Kadın Efendi’dir. Annesi Çerkezdir. Çocukluğu, padişah olan babasının yanında geçti. Eğitim ve öğrenimine gereken önem gösterildi.
Sultan Mehmed Reşad, amcası Sultan Abdülaziz zamanında rahat bir şehzadelik yapmasına rağmen ağabeyi Sultan İkinci Abdülhamid zamanında sarayda hapis hayatı yaşadı. Veliaht olduğu için devamlı kontrol altında tutuluyordu. Sultan Mehmed Reşad günlerini haremde geçirir, şiir ve kitap okurdu.
Sultan Beşinci Mehmed Reşad, İttihat ve Terakki partisinin desteğiyle tahta çıktığında 65 yaşındaydı. Sultan İkinci Abdülhamid’in padişahlığı sırasında devlet işleriyle yeterince ilgilenmemişti. Padişahlığı sırasında yönetim daha çok İttihat ve Terakki partisinin ileri gelenlerinden Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa’nın eline geçmişti.
Mehmed Vahdeddin (1918 – 1922)
Sultan Mehmed Vahdeddin otuz altıncı ve son Osmanlı padişahıdır. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Gülistu Kadın Efendi’dir. 2 Şubat 1861 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, Sultan Mehmed Vahdeddin doğduğu yıl, annesi Gülistu Kadın Efendi de, o henüz çok küçükken vefat etmişlerdi. Çocuk denecek yaşlarda hem öksüz, hem yetim kalan Sultan Mehmed Vahdeddin, babası Sultan Abdülmecid’in kadınlarından Şayeste Kadın tarafından büyütüldü.
Sultan Abdülaziz’in saltanatı sırasında henüz bir çocuk olduğu için serbest yetişti. Eğitim ve öğrenimi ile ağabeyi Sultan İkinci Abdülhamid henüz padişah değilken bile yakından ilgilendi. Sultan İkinci Abdülhamid, saltanat yıllarında da bu tutumunu değiştirmedi, ona hep değer verdi ve onu korudu. Bu yüzden ağabeyinin saltanat yıllarında rahat bir hayat yaşadı.
Sultan Mehmed Vahdeddin, çok okurdu, okuduğunu iyi anlardı. Özellikle fıkha ait eserler ilgisini çekmişti. Kitabeti ve imlâsı düzgündü. Zekî bir insandı, fikirlerini kâğıt üstüne aktarmakta zorluk çekmezdi. Çok nazik bir insan olan Sultan Mehmed Vahdeddin, Viyana seyahati sırasında hem yanındakileri hem de yabancıları nezaketine hayran bırakmıştı. Az konuşur, daha çok dinlemeyi sever ve birisini dinlerken pür dikkat kesilirdi.
Sultan Mehmed Reşad, padişah olduğu zaman, yaş bakımından Sultan Mehmed Vahdeddin’den daha büyük olan Sultan Abdülaziz’in oğlu Yusuf İzzeddin veliaht idi. Yusuf İzzeddin’in ölümü üzerine veliahtlığa Sultan Mehmed Vahdeddin getirildi.
Veliaht olarak bulunduğu yıllarda, Birinci Dünya Savaşı çıktı. Savaş sırasında Osmanlı Devleti’nin veliahtı olarak Almanya’ya resmî bir gezi yaptı. Bu seyahatinde yanında Mustafa Kemal de bulundu. Sultan Mehmed Reşad’ın ölümü üzerine, Sultan Altıncı Mehmed Vahdeddin sanı ile padişah oldu.
RAŞiT TUNCA
BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA


FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik
ALLAH
BAYRAK

Radyo Karoglan
Foruma Misafir Olarak Gir
Forumda Neler Var


GALATASARAY
FENERBAHÇE
BEŞiKTAŞ
TRABZONSPOR
MiLLi TAKIM
ETKiNLiKLERiMiZ