MUHAMMED

Muhammed


BAYRAK

TC.Bayrak



Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı
  

Şifreniz
  





Forum İstatistikleri
Toplam Üyeler» Toplam Üyeler 27
Son Üye» Son Üye Fahriye
Toplam Konular» Toplam Konular 16,515
Toplam Yorumlar» Toplam Yorumlar 17,827

Detaylı İstatistikler Detaylı İstatistikler

DOWNLOADEN


“Downloaden Bölümümüzden BEDAVA Grafik Paketleri,E-Kitaplar ve Bedava Bilgisayar Programlarını Tek TIKLA BEDAVA indirebilirsiniz”
(Raşit Tunca)




AYET

“Yeryüzüne muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır”
ENBİYA Suresi 105


FELSEFEMiZ

“ iSLAM OKUMAK YAZMAK YADA ÇiZMEK DEĞiLDiR, Yahutta O Hadis şöyle, Bu Ayette böyle diyor Diye Papağanlıkda Değildir. islam Kuranı ve sünneti HAYATINA TATBiK edip, Onunla Yaşayabilmekdir”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)


Raşit Tunca Sözü

“Yüzme bilmek Denizden çıkmana fayda vermez, taaki yüzme biliyorsan, denizedee düştüysen, ellerini, kollarını, ayaklarını çırpacaksın, ve birde tutuncak dal bulacak, tutunup çıkacaksın. ilimde böyledir, bir ilmi bilmek fayda etmez, taaki, onu hayatında tatbik edesiye, Dinde böyledir, din bilmek imanını kurtarmaz, taaki, ne zaman, bildiğin öğrendiğin dinini hayatında tatbik edip, yaşadın, o zaman belki kurtulursun.”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)

GÜZEL SÖZ

“ Bazen Hata Yapıvermek, Doğruyu bulmanın ilk Basamağıdır.
(Başağaçlı Raşit Tunca Sözü)



III. Selim

III. Selim (Osmanlı Türkçesi: سليم ثالث Selīm-i sālis), divan edebiyatındaki mahlasıyla İlhami (d. 24 Aralık 1761 - ö. 28 Temmuz 1808), 28. Osmanlı padişahı ve 107. İslam halifesidir.

III. Selim, 24 Aralık 1761 tarihinde babası III. Mustafa'nın saltanatı döneminde dünyaya geldi. Babası 1774 yılında öldüğünde sadece 13 yaşında olduğu için amcası I. Abdülhamid tahta çıktı. I. Abdülhamid şehzade Selim'e kendisinden önceki padişahların tersine, oldukça iyi davrandı. Kafes (oda hapsi) hayatı yaşamasına rağmen Selim'in iyi bir eğitim almasına izin verdi. Şehzade Selim müzik ve edebiyatla ilgilendi. Fransa'nın Fransız İhtilali öncesindeki son kralı olan XVI. Louis'le mektuplaştı. Daha tahta çıkmadan Osmanlı Devleti'nde köklü bir yapısal değişikliğe gerek olduğu inancına vardı. I. Abdülhamid 7 Nisan 1789 yılında ölünce, III. Selim Avrupa'yı temelinden sarsacak olan Fransız İhtilali'nin eşiğinde tahta çıktı.
Gazi Halife, Sultan III. Selim, Selīm-i sālis Han, سليم ثالث

III. Selim tahta çıktığında Osmanlı Devleti hem Avusturya hem de Rusya'yla savaş halindeydi. Başarısızlıkla sonuçlanan bu savaşlar 1792 yılında Avusturya'yla yapılan Ziştovi Antlaşması ve 1792 yılında Rusya'yla yapılan Yaş Antlaşması ile son buldu. Böylece III. Selim Osmanlı Ordusu'nda çoktandır yapmak istediği yenilikleri yapma fırsatı buldu. 1793 yılında Nizam-ı Cedid ordusunu kurdu. Bu sırada Napolyon Bonapart'ın komutası altındaki Fransız orduları Osmanlı Devleti'ne ait olan Mısır'a saldırmıştı (1798). Osmanlı ordusu İngilizlerin yardımıyla Mısır'ı başarıyla savundu. 1801 yılında yapılan El-Ariş Antlaşması ile Fransa Mısır'daki emellerinden vazgeçti.

1807 yılında Nizam-ı Cedid ordusunun kaldırılmasını isteyen yeniçeriler Kabakçı Mustafa'nın önderliği altında ayaklandılar. III. Selim Nizam-ı Cedid ordusunu dağıtmak ve 29 Mayıs 1807 tarihinde de tahttan çekilmek zorunda kaldı. III. Selim'in yerine geçen amca oğlu IV. Mustafa III. Selim'i tekrar kafese geri gönderdi. 28 Temmuz 1808 tarihinde III. Selim'i tekrar tahta çıkarmak amacıyla Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa saraya yaklaşırken III. Selim, kuzeni padişah IV. Mustafa'nın emriyle boğduruldu. III. Selim ile onu idam etmeye gelen yeniçeriler arasında büyük bir boğuşma geçtiği bilinmektedir. III. Selim'in cenazesi Laleli Camii'nin avlusunda babası III. Mustafa Türbesi'ne defnedildi.
III. Selim döneminde Avrupa ülkeleriyle ilişkiler
III. Selim
Osmanlı-Rusya ilişkileri
Ana madde: 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı

III. Selim'in saltanatı Osmanlı-Rus Savaşları (1787-1792 Savaşları) devam ederken başladı. Osmanlı Devleti'nin Fransa'ya karşı Rusya'yla ittifak yapmasıyla devam etti. Ancak daha sonra bu ittifak bozuldu ve III. Selim'in saltanatının sonunda Osmanlı Devleti tekrar Rusya ile savaş halindeydi.

1774 yılında Çariçe II. Katerina ile imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Devleti Kırım'ı Rusya'ya vermek zorunda kalmıştı. III. Selim tahta çıktığında Osmanlı Devleti başında hala II. Katerina'nın bulunduğu Rusya'dan Kırım gibi önemli toprakları geri almak amacıyla 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı'nı savaşmaktaydı. İngiliz ve Fransızlar da savaşa katılmamakla birlikte bu savaşta Osmanlı Devleti'ni destekliyorlardı ancak Osmanlı Devleti hesaplamadığı bir şekilde kendisini Avusturya'nın da karşısında buldu. Osmanlı ordusu disiplinden uzaktı ve Rusya ile yaptığı Fokşan (1 Ağustos 1789) ve Boze (22 Eylül 1789) Savaşlarında büyük kayıplara uğradı. Akkerman Kalesi Rusların eline geçti ve Besarabya Rusya tarafından işgal edildi. Osmanlı Devleti kendine müttefik bulmak amacıyla 11 Temmuz 1789 tarihinde İsveç ve 31 Ocak 1790 tarihinde de Prusya'yla barış antlaşmaları imzaladı. Ancak bu iki devletten de elle dokunulur bir yardım alamadı. Sonunda Osmanlı Devleti'ne karşı Rusya kadar başarılı olamayan Avusturya, Osmanlı Devleti'yle barış antlaşması imzaladı. (Ziştovi Antlaşması 4 Ağustos 1791) Avusturya'nın savaştan çekilmesinden birkaç ay sonra Rusya da barış antlaşması yapmaya razı oldu (Yaş Antlaşması 9 Ocak 1792). Osmanlı Devleti bu antlaşmayla Kırım'ın Rusya'nın egemenliği altına geçtiğini tekrar kabul etmek zorunda kaldı. Dinyester nehri Rusya ile Osmanlı Devleti arasında sınır olarak kabul edildi.
III.Selim cülus seremonisi, Konstantin_Kapidagli

1792 yılından 1805 yılına kadar Osmanlı Devleti ve Rusya barış içinde yaşadılar. Hatta Osmanlı Devleti Mısır'ı işgal eden Fransa'ya karşı Birleşik Krallık ve Rusya ile işbirliği bile yaptı. 24 Eylül 1805 tarihinde Osmanlılar Ruslarla yeni bir dostluk antlaşması imzaladılar. Ancak bu antlaşmanın imzasından kısa bir süre sonra tekrar Osmanlı Devleti ve Rusya arasında anlaşmazlık çıktı. Rusya, Osmanlıların Rus yanlısı Eflak ve Boğdan beylerini görevden almasından hoşnut kalmadı. 40.000 civarında Rus askeri Eflak ve Boğdan'a girdi. III. Selim 22 Aralık 1805 tarihinde boğazları kapattı ve Rusya'ya savaş ilan etti. Rus donanması Osmanlı donanmasını 11 Mayıs 1807 tarihinde Çanakkale Boğazı civarında ve 19-29 Haziran 1807 tarihleri arasında Limni adası yakınında yendi. III. Selim tahttan indirildiğinde 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı hâlen devam etmekteydi.
Osmanlı-Avusturya İlişkileri
Ana madde: Ziştovi Antlaşması

Osmanlılar 1529 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın Viyana'yı kuşatmasından beri defalarca Avusturya ile savaşa girmişlerdi. III. Selim tahta geçtiğinde de Avusturya Rusya'yla birlikte Osmanlı Devleti ile tekrar savaş halindeydi. Osmanlılar Avusturya'ya karşı İsmail zaferini kazandılar. Ancak Avusturyalılar Sebeş, Muhadiye, Lazarethane ve Pançova'yı işgal etmeyi başardılar. Belgrad'ı 8 Ekim 1789 tarihinde ve Semendire'yi daha sonra ele geçirdiler. Ancak Avusturya gene de Osmanlılara karşı kesin bir üstünlük sağlayamadı. Hem savaş yorgunluğu hem de içişlerindeki sorunlardan dolayı Avusturya Osmanlı Devleti ile antlaşma istedi. 4 Ağustos 1791'de imzalanan Ziştovi Antlaşması ile Avusturya ele geçirdiği toprakları Osmanlılara geri verdi ve ayrıca Rusya'ya yardımda bulunmayacağına söz verdi. Bu savaş Osmanlıların Avusturyalılarla yaptığı son savaş oldu. Bu tarihten sonra Rusya Osmanlıların en önemli düşmanı ve rakibi oldu.
Osmanlı-Fransa İlişkileri
Ayrıca bakınız: Napolyon Bonapart
Ayrıca bakınız: Fransa'nın Mısır Seferi

Osmanlıların Fransızlarla Kanuni Sultan Süleyman zamanına kadar uzanan bir dostluk ilişkileri vardı. Fransızlar ilk defa kendilerine tanınan kapitülasyonlardan büyük yarar görmüşler, ilişkiler kesintisiz olarak bir dostluk temelinde süregelmişti. III. Selim daha tahta geçmeden Fransa kralı XVI. Louis'yle mektuplaşmaktaydı ve Ruslarla yapılmakta olan savaşta Fransızlar Osmanlı Devletinin tarafını tutuyorlardı. Ancak Fransa hükümetinin Büyük Britanya'nın Mısır ve Uzakdoğu ticaret yolları üzerindeki etkisini kırma amacını gütmesi nedeniyle bu ilişkilerde ilk olarak bir kırışma meydana geldi. Dışişleri Bakanı Charles-Maurice de Talleyrand-Périgord ve General Napolyon Bonapart, Osmanlıların elinde olan Mısır'ı ele geçirip Fransa lehine Büyük Britanya karşısında önemli bir avantaj sağlamak istiyordu. 2 Temmuz 1798 tarihinde Napolyon İskenderiye'yi işgal etti. Mısır her ne kadar Osmanlı Devleti'nin bir parçası olsa da iç işlerinde oldukça bağımsız olarak yönetilmekteydi.

Kahire'nin de 22 Temmuz 1798 tarihinde Napolyon Bonapart'ın eline geçmesi üzerine Osmanlılar bu durumu kabul edemeyerek Mısır'ı savunmaya karar verdiler. 2 Eylül 1798 tarihinde Osmanlı Devleti Fransa'ya savaş ilan etti. Osmanlı ve Mısır orduları Fransa karşısında önce bazı yenilgiler aldılar ama Cezzar Ahmed Paşa komutasındaki ordu 18 Mart 1799 tarihinde Akka önlerinde karşılaştığı Fransız ordusunu başarıyla geriye püskürttü. Bonapart komutasındaki Fransız ordusu 1 Ağustos 1799'da Osmanlı kuvvetleri karşısında bir muharebe kazandı, ancak Fransa ordusunun yetersiz olduğu ortaya çıkmaktaydı. Bu durumu göz önünde bulunduran ve Fransa'daki siyasi bunalıma müdahale etmek isteyen Napolyon Bonapart Fransa'ya geri döndü (22 Ağustos 1799). Mısır'da gücünü pekiştiremeyen Fransa sonunda 27 Haziran 1801 tarihinde imzalanan sözleşmenin hükümleri uyarınca Mısır'dan geri çekildi. 9 Ekim 1801'de imzalanan Paris Antlaşması Fransa'nın Mısır seferini sona erdirdi; bu şekilde Mısır yeniden Osmanlı yönetimine geçti.

Mısır konusundaki anlaşmazlık olumlu bir sonuca bağlandıktan sonra Fransa'yla olan ilişkiler kısa zamanda düzeldi. 25 Haziran 1802'de Paris'te imzalanan bir diğer barış antlaşması da Fransa ve Osmanlı Devleti arasındaki dostluğu pekiştirdi. Napolyon Bonapart 1804 yılında kendini "I. Napolyon" adıyla imparator ilan ettikten sonra İstanbul'a bir elçi gönderdi. Horace Sébastiani adındaki bu elçi III. Selim'in çok yakın güvenini kazandı. Sébastiani III. Selim'i Rusya ve Birleşik Krallık'a karşı savaş açmaya ikna etmeye çalışıyordu. Ruslar da tam tersine Osmanlıların Fransa'ya savaş ilan etmesini istiyorlardı. Ancak Rusya'nın Osmanlı Devleti'nden kendisini Balkanlardaki Hristiyanların koruyucusu olarak kabul etmesini istemesi ve Sırp isyanlarını desteklemesi Rusya'yla olan ilişkileri gerginleştirdi. Sonunda Rusya'nın Eflak ve Boğdan'a girmesiyle Osmanlılar Rusya'ya savaş açtılar. Birleşik Krallık Osmanlı Devleti'nden Sébastiani'yi sınır dışı etmesi, Fransa'ya savaş açması, Eflak ve Boğdan'ın Rusya'ya verilmesi gibi kabul edilemeyecek taleplerde bulundu. Bu talepler kabul edilmeyince de Admiral Sir John Thomas Duckworth (1748-1817) komutasındaki Birleşik Krallık donanması 19 Şubat 1807'de Çanakkale Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne girerek Osmanlı donanmasını yok etti. Donanmasını İstanbul limanında demirleyen Duckworth, Osmanlı Devleti ile anlaşmaya çalıştı. Bir anlaşmaya varılamadı ama geçen süre boyunca Sébastiani'nin de yardımıyla İstanbul'un savunması güçlendirildi. Siperler kazıldı ve şehri savunmak için toplar yerleştirildi. O günlerde III. Selim'in şehri korumak için Sébastiani ile birlikte bizzat siper kazdığı söylenir. Şehrin savunmasını kıramayacağını anlayan Duckworth donanması geri çekerek İstanbul limanından ayrılmak zorunda kaldı. Böylece İstanbul önemli bir bombardıman tehlikesini atlatmış oldu.
III. Selim Dönemi'nde yapılan ıslahat hareketleri
Askeri alanda yenilikler

Askeri alanda özellikle subay yetiştirilmesine önem verilmiştir. III. Selim; Yeniçerilerin ve Tımarlı Sipahilerinin ıslahatıyla ilgili 72 maddelik bir ferman yayınlanmıştır. Bu maddelerin ana başlıkları;

    Yeniçerilerin Esame alımı yasaklandı.[1]
    Nizam-ı Cedit adlı ilk kez batılı tarzda ordu kurulmuştur.
    Bu ordunun masraflarını karşılamak için İrâd- ı Cedit adlı bir hazine kurulmuştur.
    Askeri okullarda ilk kez yabancı dil (Fransızca) eğitimi başlamıştır.
    Hıdırelles'ten kasım ayına kadar olan talimler üçe çıkarıldı.[1]
    1790 yılında Tophane'de bir okul yaptırmıştır.[2]
    1792 yılında ise Halıcıoğlu'da bir Humbaracı ocağı kurmuştur.[1] Bu kışlanın bir bölümünde istihkamcı, diğer bir kısmında ise humbaracı yetiştiriliyordu.[1]
    Daha önce Eyüpsultan'de bulunan Mühendishane-i Sultan-i Halıcıoğlu'na taşındı.[1]
    1800 yılında Humbaracı Ocağına bağlı olarak Mühendishane-i Fünun-i Berr-i Humayum kuruldu.[1]
    Camialtında bulunan Tersane Mühendishanesi'ne gemi inşaat bölümü de eklenmiştir.[1]
    1805 yılında yine bu okul, inşaat ve seyrü sevafin adlı iki ana bölüme ayrılmıştır.[1]
    Osmanlı'nın ilk resmi yabancı dili belirlendi (Fransızca).
    İlk resmi devlet matbaası kuruldu.
    Yerli ticareti korumak için Avrupalıların ülke içinde Ticaret yapmaları yasaklandı.

III. Selim dönemindeki isyanlar

1789-1807 arası hüküm süren III. Selim, döneminde birçok yeniliğe imza atmıştır. Öte yandan bu yenilikleri salt III. Selim'in kişiliğine atfetmek ve ondan önceki dönemlerinin sadece bir karanlık çağ olarak tanımlanması da çok yerinde değildir. III. Ahmed döneminde başlayan yenilikler 1730 Patrona Halil isyanı ile sekteye uğrasa da, ondan sonra yönetimde olan I. Mahmud 1730-1754, III. Osman 1754-1757, III. Mustafa 1757-1774 ve I. Abdülhamid 1774-1789 zamanına da azımsanmayacak yenilikler yapılmıştır. Bu 59 yıllık süreci hiçbir şeyin yapılmadığı karanlık bir dönem olarak anmak yerine, III. Selim tarafından köklü değişikliklerin yapıldığı dönemin hazırlandığı, bazen yüksek bazen düşük ama sürekli bir değişimin olduğu dönem olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. İşte bu değişim döneminde de muhalefet hiçbir zaman kaybolmamış ve her zaman isyan boyutunda olmasa da birçok kez kendini göstermiştir. III. Selim döneminde ise bu muhalefet üç kez belirgin ve çatışma düzeyinde ortaya çıkmıştır.
Selimiye Camii Vakası 1805

Nihai olarak yeniçerilerin yerine geçmek üzere kurulan birliklere Levent çiftliğinde eğitim çalışmaları yapılırken, yeniçerileri gücendirmemek ve kendilerinin bir parçası sanısı vermek amacıyla da onlara Bostani Tüfekçisi ismi verilmişti. Ancak bu birliğe ayda 50 akçe gibi yüksek bir ücret ödenirken Yeniçeri Tüfekçisi'ne bunun yarısı kadar ücret ödenmekteydi, Bostani Tüfekçisi'ne ücretsiz olarak ve daha iyi et ve ekmek de veriliyordu. Bu durum yeniçeriler arasında huzursuzluk yaratırken, Nizam-ı Cedid askerinden dışlanan ulema, esamelerden mahrum kalanlar ve Nizam-ı Cedid'i finanse etmek için ihdas edilen İrad-ı Cedid hazinesine ek katkıda bulumak zorunda kalan ayanlar, mültezimler vb. de bu değişimden hoşnut değildi. 1805 Nisan'da yapımı tamamlanan Selimiye Kışlasının yanındaki Selimiye Camii'nde yapılacak ilk selâmlık töreninde yeniçerilerin yerini Bostani Tüfekçi askerlerinin alacağı söylentisi, yeniçeriler tarafından uzun zamandır şüphelendikleri ocaklarının kaldırılması yolunda atılmış açık bir adım olarak yorumlanmış, Üsküdar'a geçen bazı yeniçeriler sağa sola ateş açmaya başlamış ve Üsküdar Kışlası’ndaki Bostani Tüfekçi Ocağı askerlerini ortadan kaldıracakları tehdidinde bulunmuşlardı. Bunun üzerine III. Selim yönetimi geri adım atarak Selimiye Camii'ndeki selâmlığın başka bir tarihe ertelendiğini ilân etmiş, yeniçerilere de selamlık törenindeki geleneksel yerlerinin korunacağı teminatını vermişti.[3]
II. Edirne Vakası 1806
III. Selim Han

III. Selim döneminde başlatılan yenilikler aslında sadece İstanbul ile sınırlı kalmamış, tüm imparatorluk topraklarına yayılması planlanmıştı. Fakat merkez yönetiminin otoritesinin zayıflığı, sancaklarda ayanların gücü gibi nedenlerle bu hedefe ulaşılamamıştı. Başlarda sancaklarda bazı kışlalar kurulması ya da en azından yeni Bostani tüfekçiler sancaklara gönderilmesi istenmiş ancak tepkilerden çekinilerek ertelenmişti. Ancak 1806 da tekrar ve özellikle de İstanbul'dan sonra yeniçerilerin en güçlü olduğu ve Balkanlar'daki âyanları doğrudan kontrol altına alabilmek için önemli bir üs olan Edirne den başlayarak bu plan tekrar yürürlüğe koyuldu. Önce eşkıya takibini mazeret göstererek Kadı Abdurrahman Paşa idaresindeki Bostâni Tüfekçisi askerlerini Rumeli'ye gönderilmiş, Dağlı eşkıyası karşısında bazı başarılar kazanan yeni ocağın askerlerinden bir kısmı İstanbul'a geri çağrılmamış, Çorlu'ya ve Lüleburgaz'a yerleştirilmişti.[4] Bu duruma açık bir tepkinin gelmemesi üzerine de 1806 ilkbaharında Tekirdağ'da asker yazmak ve kışla kurmak için harekete geçildi. Tekirdağ'daki yeniçerilerin Edirne’deki yeniçerilerden de aldıkları destekle asker yazılmasına karşı çıkması ve bu konudaki fermanı uygulamaya çalışan nâibi öldürmeleri karşısında şaşıran III. Selim yönetimi ilk başta Selimiye Camii vakasında olduğu gibi geri adım attı, ancak ardından Kadı Abdurrahman Paşa idaresindeki yeni orduyu donanmanın da desteği ile Tekirdağ ve Edirne'deki âsilerin üzerine yolladı.

Yeni orduya Anadolu'da asker yazılması sürecince gereksiz yere şiddet uyguladığı için eleştirilere uğramış olan Kadı Abdurrahman Paşa'nın aynı tavrına Rumeli'de de devam etmesi, Tekirdağ'ı ablukaya alan Donanma-yı Hümâyun gemilerinin şehri bombardıman etmesi, olayları bir iç savaş şekline sokmuş, geçtiği yerlerde ahalinin pasif ve açıktan direnişi ile karşılaşan Abdurrahman Paşa giderek daha da sert yöntemlere başvurup girdiği yerleşim merkezlerinde ahalinin malına zorla el koyması gibi gelişmeler II. Edirne Vakası olarak adlandırılan bu olayı III. Selim için iyice içinden çıkılmaz hale getirmişti. Ahaliden destek göremeyen Abdurrahman Paşa kuvvetlerinin iâşe sorunuyla karşılaşmasının yanı sıra İstanbul'da da yeniçerilerin bir isyana kalkışabilecekleri korkusu III. Selim’i en sonun da geri adım atmaya zorlamış, padişah Abdurrahman Paşa kuvvetlerini geri çekerek yeni düzenin Rumeli'de uygulanması politikasından vazgeçtiği sözünü vermişti.
Nizam-ı Cedit ve Kabakçı Mustafa isyanı (Vaka-yı Selimiye) 1807
Ana madde: Nizam-ı Cedit
Ana madde: Kabakçı Mustafa isyanı
Nizam-ı Cedit ordusunu kuran III. Selim

III. Selim Avusturya ve Rusya'yla Ziştovi ve Yaş Antlaşmaları ile barışı sağladıktan sonra çok uzun zamandır planladığı yenilik hareketlerini 1793 yılında Nizam-ı Cedit ordusunu kurarak başlattı. Yeni ordu Levent çiftliğinde talimlere başladı. 1.600 asker İstanbul'a diğer 12.000 kişi ise diğer vilayetlere gönderildi.[5] Nizam-ı Cedit ordusunda uygulanan talim zamanla imparatorluğun çoğu yerinde uygulanmaya başlandı.[5] Rus gemilerinin İstanbul Boğazı'na hareketlerini durdurmak için İstanbul ve Karadeniz'in muhtemel noktalarına da Nizam-ı Cedit programı uygulanmıştır.[5] Fransa ve Prusya'dan getirilen uzman ve danışmanlar bu yeni ordunun kurulmasında yardımcı oldular. Nizam-ı Cedit ordusu Mısır'ın savunmasında başarılı oldu ancak 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Ruslara karşı fazla bir başarı gösteremedi.

Bu arada yeniçeriler arasında Nizam-ı Cedit'e karşı olan rahatsızlık git gide büyümekteydi. 1807 yılında yeniçeriler Nizam-ı Cedit ordusunun kaldırılması talebiyle Kabakçı Mustafa'nın liderliği altında ayaklandılar. III. Selim Nizam-ı Cedit ordusunu dağıtmak ve 29 Mayıs 1807 tarihinde de kendisi tahttan çekilmek zorunda kaldı. III. Selim'in yerine tahta geçen IV. Mustafa'nın döneminde Osmanlı başkentinde büyük bir kargaşa yaşandı. Yeniçeriler şehirde bir terör ortamı yarattılar. Eski Nizam-ı Cedid askerlerini kapı kapı dolaşarak bulup öldürdüler. Padişahın hiçbir otoritesi kalmadı. Eski Nizam-ı Cedid taraftarlarından Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa bu kargaşaya son vermek ve III. Selim'i tekrar tahta geçirmek amacıyla bir ordu oluşturarak Edirne'den 16.000 sadık askeri ile İstanbul'a yürüdü.[6] Alemdar Mustafa Paşa saray kapısında ordularıyla bekleyerek IV. Mustafa'yı tahttan inmeye zorlamaktayken IV. Mustafa kendisi yerine tahta çıkarılabilecek iki Osmanlı hanedanı üyesini boğdurtmaya karar verdi. Böylece hanedanın tek üyesi olarak kaldığı için kendisinin tahtta bırakılacağını hesaplamıştı. İsyancılar harem dairesinde ibadet etmekte olan sultana saldırdılar.[7] III. Selim kendisini boğmak için saraydaki odasına gelen cellatlarla büyük bir mücadele verdi ama sonunda can verdi. IV. Mustafa'nın adamları padişahın kardeşi şehzade Mahmut'u da öldürmek istediler ancak Mahmud ona sadık kalmış olan cariyeler ve hizmetkarların yardımıyla sarayın damına çıkartıldı ve böylece ölümden kurtuldu.[8] Saray kapısını kırarak saraya giren[7] Alemdar Mustafa Paşa askerleriyle saraya girdiğinde III. Selim'in naaşıyla karşılaştı. Bu esnada şehzade Mahmut can güvenliğinin sağlandığını görünce ortaya çıktı ve IV. Mustafa'nın yerine tahta çıkarıldı. Böylece III. Selim yapmak istediği yeniliklerin uğruna yaşamını kaybetmiş oldu. Ancak yerine geçen II. Mahmut III. Selim kadar yenilik yanlısı olmakla beraber siyasi bakımdan çok daha kurnaz davrandı. III. Selim'in yapmak istediği yenilikleri yapmakla kalmadı, III. Selim'in canına mal olan yeniçerileri de ortadan kaldırmayı başardı (bakınız: Vak'a-i Hayriyye).
Özel hayatı

III. Selim babası ve amcasının eğitimine verdiği önemden dolayı bilgili ve kültürlü bir şehzade olarak yetişti. Bir yandan doğu kültürüne ilgisini devam ettirirken batı kültürüne de ilgi duyuyordu. İlk defa 1797 yılında III. Selim zamanında İstanbul'a Avrupa'dan gelen bir grup opera gösterisi sergiledi. Fransız mimar ve ressam Antoine Ignace Melling İstanbul'da birçok yapılar inşa etti.

İstanbul'un çeşitli manzaralarını gösteren gravürler çizdi. III. Selim'in kız kardeşi Hatice Sultan'ın Melling tarafından Ortaköy semtinde inşa edilen sarayı İstanbul halkı ve Avrupalılar arasında çok ün kazandı. Bir yandan da eleştirilere neden oldu. III. Selim sık sık kız kardeşinin sarayına uğramaktan büyük zevk alırdı.

III. Selim şiir ve müziğe çok meraklıydı. İlhami mahlasıyla birçok şiirler yazdı ve çok sayıda şarkı besteledi. Klasik Türk müziğindeki suzidilara, şevkefza, şevk-u tarab, Arazbarbûselik ve nevakürdi makamları III. Selim'in buluşlarıdır. Dini müzik olarak ayin, durak, nat, ilahi formunda, din dışı müzik olarak Kâr, beste, semai, şarkı, köçekçe, peşrev, saz semaisi formunda 64 civarında eser bestelemiştir.[9]
III. Selim'in kızkardeşi Hatice Sultan'ın sarayı
Ailesi
Eşleri

    Nef-i Zar Sultan
    Husn-i Mah Sultan
    Zib-i Fer Sultan
    Afitab Sultan
    Re'fet Sultan
    Nur-i Şems Sultan
    Gonca-nigar Sultan
    Dem-hoş Sultan
    Tab-i Safa Sultan

Kaynakça :
Wikipedia


Rabbişrahli Sadri Duasının Türkçe Okunuşu Arapça Yazılışı ve Türkçe Meali

Rabbişrahli sadri ve yessirli emri ne demektir? Rabbişrahli duası kimin duası olarak bilinmektedir? Rabişrahli duasının faydaları nelerdir? Rabbişrahli sadri ve yessirli emri duası hangi durumlarda okunmaktadır? Rabbişrahli duasının Türkçe okunuşu ve Arapça yazılışı nasıldır? Duanın faziletleri nelerdir? Rabbişrahli sadri ve yessirli emri duasının anlamı, faziletleri ve okunuşu hakkındaki tüm bilgiler..

Rabbişrahli Sadri Duasının Arapça Yazılışı

رَبِّ ٱشْرَحْ لِى صَدْرِى  وَيَسِّرْ لِىٓ أَمْرِى  وَٱحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِى  يَفْقَهُوا۟ قَوْلِى

Rabbişrahli Sadri Duasının Türkçe Okunuşu

"Rabbişrahli Sadri, Ve yessir li emri, Vahlul ukdeten min lisani Yefkahu kavli.

Rabbişrahli Sadri Duasının Türkçe Meali

Mûsâ, dedi ki:

“Rabbim! Göğsüme (Gönlüme) ferahlık ver, İşimi bana kolaylaştır, Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar."

(Tâhâ Suresi 25-26-27. Ayetler)



Kuranı kerimde geçen dualar arasında bulunan ve Hz Musa peygamberin duası olarak bilinen Taha suresi 25 ve 28. Ayetleri arasında bulunan bir duadır. Hz Musa’nın dilinde olan pelteklik ve konuşma bozukluğundan dolayı insanlara Allah’ın emir ve yasaklarını bildirmek için bu duayı söylediği bildirilmektedir. Duanın sonunda dilimin bağını çöz ki sözümü iyi anlasınlar mealindeki durumdan da Hz Musa'nın durumu anlaşılmaktadır.

Rabbişrahli Sadri ve Yessirli Emri Ne Demektir?

Duanın anlamı Rabbim göğsümü genişlet işimi kolaylaştır demektir. Duanın devamında ise dilimin bağını çöz ki sözümü iyi anlasınlar. Şeklinde devam etmektedir.

Duanın Türkçe Okunuşu Ve Arapça Yazılışı Nasıldır?

Türkçe okunuşu ve anlamı; Rabbim göğsümü genişlet işimi kolaylaştır ve dilimin bağını çöz ki sözümü iyi anlasınlar. Olarak Türkçe tercüme edilmektedir. Arapça okunuşu ise; Rabbişrahli sadri ve yessirli emri vahlul ugdaten min lisani yefgahu gavli. Şeklinde okunmaktadır.

Duanın Faziletleri Nelerdir?

Duanın faziletleri arasında konuşma yapmak için kürsü veya hitabet noktalarında bulunan kişilerin akıcı konuşmasını sağlayan ve dinleyenlerin anlamasını kolaylaştıracak şekilde hitabet etmeyi kolaylaştırmak da faziletli ve hikmetli bir duadır. Herhangi bir durumda bir işe başlamak için de okunulması gereken bir dua olmaktadır. Kişinin kendini iyi ifade edebilmesinde faydalı olmaktadır.

Önemli bir başlangıçta veya konuşmada kişinin hayırlı şekilde başlaması konusunda hikmetleri bulunan bir duadır. İş görüşmelerinde, sınav için, mülakatlara girişte okunmasının faydalı olduğu bilinmektedir.

Duanın önemi kişinin rahat konuşmasını sağladığı gibi karşıdaki kişiler tarafından da kolaylıkla anlaşılabilmesini sağlamasıdır.

Dua Kaç Kere ve Nasıl Okunmalıdır?

Duanın okunuşu için bir sayı belirlenmemektedir. Duanın okunuşu ise zor veya heyecanlı anlarda okunmasının oldukça faydalı olduğu yönündedir. Haklı olunan bir davada konuşma yapmadan önce okunması tavsiye edilmektedir. Duada okuma esnasında ihlaslı olmak Allah tarafından duyulduğunu hissetmek ve bir bağ oluşturmak duanın etkisi ve kabulü açısından oldukça mühim inceliklerdendir.

Konuşmasında bozukluk olan veya kekemelik yaşayan kişilerin bu duayı sıklıkla zikretmeleri dillerinin bağının çözülmesi için oldukça faydalı olmaktadır. Konuşma güçlüğü çeken çocuklara da bu duanın okunması faydalı olmaktadır.


    "Musa 'Rabbim!' dedi,
    'Gönlüme ferahlık ver.
    İşimi bana kolaylaştır.
    Dilimden düğümü çöz.
    Ki sözümü iyi anlasınlar.
    Yakınlarımdan birini bana yardımcı ver.
    Kardeşim Harun'u.
    Onunla gücümü pekiştir.
    Onu da görevime ortak et.
    Tâ ki seni bol bol tesbih edelim.
    Ve seni çok analım.
    Kuşkusuz sen bizi görmektesin.' " (Tâhâ, 20/25-35)

Bu âyetlerde, başta Resûl-i Ekrem (asm) olmak üzere Allah'ın birliği inancına çağrıda bulunacak bütün tebliğ adamlarına, hangi şartlar altında olursa olsun, Allah'a olan güveni bir an bile yitirmemek gerektiği fikri, Hz. Musa (as)'nın hayatından kesitler verilerek telkin edilmektedir.

Nitekim Hz. Musa (as) kendisine verilen görevin ağırlığı karşısında başarısız olmaktan endişelenmiş, ama yine Rabbinin engin liitfuna sığınmıştı. Allah da ona, bu vazifeyi başarıyla yerine getirebilmesi için gönlünün ferahlatılması, zihninin açılması, işinin kolaylaştırılması, diline açıklık verilmesi ve yakınlarından bir yardımcıyla desteklenmesi hususundaki dileklerinin kabul edildiğini bildirmiş, devamındaki ayetlerde de kendisinin bu günlere nasıl geldiğini hatırlatmıştır. (bk. Tâhâ, 20/37-41)

Bilindiği üzere, dua insanın ihtiyacını Rabbine arz etmesi, arzularını yerine getirmesi için yalvarıp yakarması manasına gelir. Bu açıdan bakıldığında, bir dua, dua sahibinin dertleriyle ne kadar ilişkili ise, arzularıyla ne kadar uyum içinde ise, meramını anlatmaya ne kadar yetenekli ise, o nispette  beliğ, o nispette edepli, o nispette makul, o nispette makbul olur.

Şüphesiz her konuda olduğu gibi, dua hususunda da en maharetli kimseler peygamberlerdir. İşte Hz. Musa (as)’nın bu duası da bu özelliklere sahip bir arzuhaldir.

Hz. Musa (as)’nın o esnada en muhtaç olduğu şey, göğsünün, kalbinin geniş olması; -bir yandan muhataplarına hikmetli ve ikna edici söz söyleyecek kapasiteye sahip olması, diğer taraftan onların direnmelerine karşı sabırla, ısrarla tebliğini sürdürmesidir- “Kalbimi genişlet!..” duasıyla bu gibi ihtiyaçlarının karşılanmasını istemiştir.

Keza, ilahlık dava eden  ceberut  bir Firavun'a karşı başkaldırmak, kudretli ordulara sahip olan ülkenin yöneticilerine karşı yepyeni bir din anlayışını ilan etmek, elbette tarifi zor bir görevdir. İşte, Hz. Musa (as), “İşimi kolaylaştır.” duasıyla, normal şartlar içerisinde altından kalkmanın imkânsız olduğu bir ortamda, Allah’ın lütuf ve keremiyle kendisine yardım etmesini, -sebepler dairesindeki hikmetiyle değil- bütün sebeplerin ötesinde o sonsuz kudretiyle işini kolay etmesini istemiştir.

Hz. Musa (as), Firavun ve taraftarlarıyla giriştiği mücadele, bilinen kılıçla değil, dil kılıcıyla yapılıyordu. Bu yüzden bu manevî meydan muharebesinde en çok muhtaç olduğu silah dilin/lisanın mermileri olan fesahat ve belagattır. İşte Hz. Musa, bu savaşı kazanmak için en çok muhtaç olduğu dil kılıcının keskin olmasını, dil yayından fırlatacağı sözcük oklarının hedefine tam isabet etmesini,

    “Çözüver şu dilimin bağını, ta ki anlasınlar sözümü!"

duasıyla rabb-ı rahiminin dergâh-ı rahmetine iltica etmiştir.

Demek ki, muhatabın konuyu anlaması ve ikna olması için,  hatibin dersini çok iyi çalışması ve çok iyi anlatması gerekir. Ayetten bu dersi öğrenmek de önemli bir noktadır.

- Göğsün rahatlamasının bir maksadı da "gönlün ilâhî nurla dolması" anlamına gelebilir. Çünkü, ilâhî nurla dolan gönül, hem rahatlar hem de cesaretlenir. Bunlar ayrıca, sıkıntıdan, moralsizlikten, endişeden ve korkudan sıyrılmayı da ifade etmektedir.

- Hz. Musa (as), genel anlamda yardım isteme yerine, yardımı detaylı bir şekilde istemektedir. Önce göğsünün genişletilmesini, ardından işinin çok zor olması nedeniyle kolaylaştırılmasını istemiştir. Buradan şunu anlayabiliriz: İnsan, yapacağı olumlu bir iş için Allah'ın yardımını istemelidir. Yüce Allah'ın kendisine yardım edeceğinin hem inancında hem de bilincinde olmalıdır.

- Hz. Musa (as)'nın konuşmasındaki tutukluk, dilindeki pelteklik onun konuşmasının anlaşılmasını engelliyordu. Düğüm denen şey, muhatabın anlamasına engel olan durumdu. Buna göre dinleyen kadar konuşan ve konuştuğu şeyin anlaşılması da önemlidir.

- Hz. Musa (as), iyi konuşup karşıdakinin anlamasını temin eden, kendisine destek çıkan, işini paylaşmak için bu istekte bulunmuştur. Hz. Musa (as), Yüce Allah'tan, Hz. Harun (as)'u peygamber olarak görevlendirerek, onunla sırtını kuvvetlendirmesini istedi.

Diğer taraftan, onu işinde ortak edinecekti. Bir Müslüman kendisine verilen görevin altından kalkıp kalkamayacağını, bu konudaki gücünü, yeteneğini, yeterliliğini bilmeli ve gerekeni yapmalıdır. Gerektiğinde yanına bir yardımcı almalıdır. Diğer taraftan, kardeş kardeşi kıskanmamalı, kardeşindeki farklılığı görebilmeli ve ona göre ondan istifade edebilmelidir.

- Hz. Musa (as), ilâhî vahyi tebliğ edebilmesi için dilindeki kekemeliğin kaldırılmasını, kardeşi Harun'un, kendisine yardımcı olabilmesi için peygamber seçilmesini istedikten sonra, Allah'ın yardımı ile elde edecekleri güvenli bir ortamda ibadet yapma özgürlüğünü elde etmek istemiştir.

- "Şüphesiz sen bizi görmektesin" ifadesi, öncelikle bir dua ve zikirdir. Ayrıca, bize yardım et, bizi gözet, bize sahip çık anlamını amaç etmektedir. Bizim içimiz ve davranışlarımızı biliyor ve gözlüyorsun, aynı zamanda bizim ihtiyaçlarımızı da biliyorsun. Duamızla ihtiyaçlarımız örtüşüyorsa bize gereken yardımı yaparsın, demektir.

Allah, Hz. Musa (as)'ın duasını bize bildirerek, bizim de buna uygun bir hayat sürmemizi istemektedir:

    “İbrâhim'de ve onunla beraber olanlarda size güzel bir örnek vardır.”

    “Onlarda sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı arzu edenler için güzel bir örnek vardır.” (bk. Mümtehine, 60/4, 6)
   

Salavat-ı Şerife Türkçe Okunuşu – Salavat-ı Şerife Arapça Yazılışı ve Türkçe Meali

Salavat Arapça Yazılışı

اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى سيّدنا مُحَمَّدٍ، وَعَلَى آلِ سيّدنا مُحَمَّدٍ


Salavat Türkçe Okunuşu

Âllahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedivvealâ âli seyyidinâ muhammed.

Salavat Türkçe Meali

Allah’ım! Efendimiz, büyüğümüz Muhammed’e ve Muhammed’in ümmetine rahmet eyle.

Kısa Salavat Okunuşu

Âllâhümme salli alâ Muhammed

Meali: “Allâh’ım, Efendimiz, büyüğümüz Muhammed’e, salatu selam eyle.”

Salavat Çeşitleri ve Okunuşları (Kısa ve Uzun Salavat)

    Allahümme salli alâ Muhammed
    Sallallahü aleyhi ve sellem
    Aleyhissalatü vesselam
    Allahümme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve bârik ve sellim
    Allâhümme salli âlâ seyyidina Muhammedininnebiyyil ümmiyyi ve âlâ alihi ve sahbihi ve sellim
    Âllahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedivvealâ âli seyyidinâ muhammed
    Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Rasulallah
Delaili Hayrat isimli kitapta Peygamberimize Getiriliebilcek Tüm Salvat örnekleri yer almakta Dua bölümümüzde

www . forumumuzun webadsresi/showthread.php?tid=16381

No lu konudan veya  "Delailü'l Hayrat Oku"  konusundan salavatlara ulaşabilirsiniz  Delaili Hayrat bu linkte mevcut

Salavat Getirmenin Faziletleri Nelerdir? Sevabı Nedir?

    Salavat getirmek çok sevaptır. Alimler günde en az 100 salavat çekilmesini tavsiye etmişlerdir.
    Salavat getirenin ismi peygamber efendimize ulaşır.
    Salavat getiren kişi fakirlik sıkıntısı çekmez denilmiştir.
    Salavat getirmek sadaka vermek yerine geçmektedir.
    Salavat getirmek günahların affedilmesine ve sevapların çoğalmasına vesile olur.
    Salavatı Şerife getiren kişinin üzerine Allah (c.c.) ‘ın rahmeti ve bereketi iner.
    Her gün bol bol salavat getiren kişi kıyamet gününde Hz. Muhammed (Sallallahualeyhivesellem) ‘in yanında olur.

Salavat Getirmenin 13 Fazileti

Al­lâh Ra­sû­lü -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem-’in ha­kî­ka­tin­de ha­yat bu­lan Hak dost­la­rı, sa­lât u se­lâm ge­tir­mek ve bu ve­sî­ley­le Al­lâh Ra­sû­lü -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem-’e yak­laş­mak­ta­ki fa­zî­let­le­ri şöy­le sı­ra­la­mış­lar­dır:
1- Emr-i ilâ­hî­ye im­ti­sâl ile Ce­nâb-ı Hakk’ın ve me­lek­le­rin sa­la­vâ­tı­na mu­vâ­fa­kat edil­miş olur.

Âyet-i ke­rî­me­de bu­yu­ru­lur:

“Şüp­he­siz ki Al­lâh ve me­lek­le­ri, Pey­gam­be­re çok­ça sa­lât eder­ler. Ey mü­min­ler! Siz de O’na sa­la­vât ge­ti­rin ve tam bir tes­lî­mi­yet­le se­lâm ve­rin.” (el-Ah­zâb, 56)

Al­lâh’ın, me­lek­le­rin ve üm­me­tin sa­lât ü se­lam­la­rı ara­sın­da mâ­nâ ci­he­tiy­le fark­lı­lık­lar ol­du­ğu mu­hak­kak­tır. “Al­lâh’ın sa­lâ­tı”, ne­bî­si­ne rah­met edip onu yü­celt­me­si­dir. “Me­lek­le­rin sa­lâ­tı”, Haz­ret-i Pey­gam­ber için is­tiğ­far ve du­âdır. “Mü­min­le­rin sa­lâ­tı” ise, Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- hak­kın­da du­âda bu­lun­ma­la­rı­dır.
2- Gü­nah­la­rın af­fe­dil­me­si­ne ve­sî­le­dir.

Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- bu­yu­rur:

“Kim ba­na bir de­fa sa­lât ge­ti­rir­se, Al­lâh o kim­se­ye on de­fâ sa­lât eder, on ha­tâ­sı si­li­nir ve on de­re­ce yük­sel­ti­lir.” (Ne­sâî, Sehv, 55)
3- Kı­yâ­met­te Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem-, onun ya­nın­da olur.

Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- bu­yu­rur:

“Kı­yâ­met gü­nün­de in­san­la­rın ba­na en ya­kın olan­la­rı; ba­na en çok sa­lât ve se­lâm ge­ti­ren­ler­dir.” (Tir­mi­zî, Vitr, 21)
4- Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- Efen­di­miz, sa­lât oku­ya­na mu­kâ­be­le­de bu­lu­nur.

Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- bu­yu­rur:

“Se­lâm ve­ren kim­se­nin se­lâ­mı­na mu­kâ­be­le et­mem için Al­lâh, rû­hu­mu ba­na iâ­de eder.” (Ebû Dâ­vud, Me­nâ­sik, 96)
5- Her sa­lât ge­ti­re­nin is­mi Pey­gam­ber -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- Efen­di­miz’e arz edi­lir.

Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- bu­yu­rur:

“Yer­yü­zün­de Al­lâh’ın sey­yah me­lek­le­ri var­dır. On­lar üm­me­ti­min se­lâ­mı­nı (ânın­da) ba­na ulaş­tı­rır.” (Ne­sâî, Sehv, 46)
6- Sa­lât ü se­lâm oku­yan kim­se, Al­lâh ve Ra­sû­lü’nün mu­hab­be­ti­ni di­ğer mu­hab­bet­le­re ter­cih et­miş ol­du­ğu için, O’nun ah­lâ­kıy­la ah­lâk­lan­ma­da se­vi­ye alır, kö­tü ahlâk­tan kur­tu­lur, fa­zî­le­te erer.
7- Ne­biyy-i Ek­rem’in ken­di­si­ne olan mu­hab­be­ti art­tı­ğı gi­bi, onun da Efen­di­miz -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem-’e olan mu­hab­be­ti de­vam eder ve kat­la­na­rak ar­tar.
8- Al­lâh Te­âlâ’nın Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- ile bi­ze ih­sân et­ti­ği lu­tuf­lar, sa­yı­ya gel­me­ye­cek ka­dar faz­la ol­ma­sı­na rağ­men, sa­lât ve se­lâm ile Efen­di­miz -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem-’in üze­ri­miz­de­ki hak­kı­nı çok az da ol­sa öde­me­ye ça­lış­mış olu­ruz.
9- Al­lâh Te­âlâ’nın rah­me­ti­nin üze­ri­mi­ze in­me­si­ne ve­sî­le­dir.

Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- bu­yu­rur:

“Kim ba­na bir de­fa sa­lât ü se­lâm ge­ti­rir­se, bu se­bep­le Al­lâh Te­âlâ da ona on mis­li mer­ha­met eder.” (Müs­lim, Sa­lât, 70)
10- Unu­tu­lan sö­zün ha­tır­lan­ma­sı­na se­bep olur.
11- Du­âla­rın kabulü­ne ve­sî­le olur:

Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- na­maz­dan son­ra Al­lâh’a ham­det­me­den ve Pey­gam­ber -aley­his­se­lâm-’a sa­lât ü se­lâm ge­tir­me­den duâ eden bir adam gör­dü. Bu­nun üze­ri­ne:

“Bu adam ace­le et­ti.” bu­yur­du. Son­ra o ada­mı ya­nı­na ça­ğır­dı ve şöy­le de­di:

“Bi­ri­niz duâ ede­ce­ği za­man ön­ce Al­lâh Te­âlâ’ya hamd ü se­nâ et­sin, son­ra ba­na sa­lât ü se­lâm ge­tir­sin. Da­ha son­ra da di­le­di­ği şe­kil­de duâ et­sin.” (Tir­mi­zî, De­avât, 64)

Di­ğer bir ha­dîs-i şe­rîf­te de şöy­le bu­yu­ru­lur:

“Duâ eden bir kim­se, Pey­gam­ber’e sa­lât oku­ma­dı­ğı müd­det­çe du­âsı per­de­li­dir. (He­de­fi­ne ula­şa­maz.)” (Mün­zi­rî, et-Ter­gîb ve’t-Ter­hîb, III, 165)
12- İlâ­hî itâ­ba mâ­ruz kal­mak­tan ko­ru­nur:

Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem- bu­yu­rur:

“Ya­nın­da is­mim zik­ro­lun­du­ğu hâl­de ba­na sa­la­vât ge­tir­me­yen kim­se­nin bur­nu sür­tül­sün.” (Tir­mi­zi, De­avât, 100)
13- Al­lâh Te­âlâ, Ne­bî­si­ne sa­lât eden ku­lu­nun iş­le­rin­de ona ye­ter ve onun hem dün­ya hem de âhi­ret ke­der­le­ri­ni izâ­le eder.

Ni­te­kim Übey bin Kâb -ra­dı­yal­lâ­hu anh- di­yor ki:

“Haz­ret-i Pey­gam­ber’e:

«– Yâ Ra­sû­lal­lâh! Ben sa­na çok sa­la­vât-ı şe­rî­fe ge­ti­ri­yo­rum. Aca­ba bu­nu ne ka­dar yap­mam ge­re­kir?» di­ye sor­dum.

«– Di­le­di­ğin ka­dar yap.» bu­yur­du.

«– Du­âla­rı­mın dört­te bi­ri­ni sa­la­vât-ı şe­rî­fe­ye ayır­sam uy­gun olur mu?» di­ye sor­dum.

«– Di­le­di­ğin ka­da­rı­nı ayır. Ama da­ha faz­la ya­par­san se­nin için ha­yır­lı olur.» bu­yur­du.

«– Öy­ley­se du­âmın ya­rı­sı­nı sa­la­vât-ı şe­rî­fe­ye ayı­ra­yım.» de­dim.

«– Di­le­di­ğin ka­dar yap. Ama da­ha faz­la ya­par­san se­nin için ha­yır­lı olur.» bu­yur­du.

Ben yi­ne:

«– Şu hâl­de üç­te iki­si ye­ter mi?» di­ye sor­dum.

«– İs­te­di­ğin ka­dar. Ama ar­tı­rır­san se­nin için iyi olur.» bu­yur­du.

«– Öy­ley­se du­âya ayır­dı­ğım za­ma­nın hep­sin­de sa­na sa­la­vât-ı şe­rî­fe ge­tir­sem na­sıl olur?» de­yin­ce:

«– O tak­dir­de Al­lâh bü­tün sı­kın­tı­la­rı­nı gi­de­rir ve gü­nah­la­rı­nı ba­ğış­lar.» bu­yur­du.” (Tir­mi­zî, Kı­yâ­met, 23)

Sa­lât ü se­lâm ge­tir­mek, Haz­ret-i Pey­gam­ber’in rû­hâ­ni­ye­tiy­le ir­ti­bat kur­ma­yı ve O’nun nû­run­dan is­ti­fâ­de et­me­yi te­min eder. Bu sa­la­vât­la­rın mü­kâ­fâ­tı ise, ku­lun Haz­ret-i Pey­gam­be­r’e olan mu­hab­be­ti ve ih­lâ­sı mu­kâ­bi­lin­de­dir.

Ey Ra­sûl, ey Ne­bî, son­suz sa­lât ve se­lâm sa­na ol­sun!..

Da­hî­lek yâ Ra­sû­lal­lâh!..

Delailü'l Hayrat
دلاأيلول حايرات

Delailü'l-Hayrat hakkında bilgi

RİVAYET OLUNUR Kİ

Seyyid Muhammed b. Süleyman el-Cezulî Hazretleri, abdest almak üzere bir kuyunun başına gitti. Ve fakat, kuyudan su çekecek birşey bulamadı. Bir vakit, kuyunun ötesinde berisinde haline çare olacak bir cisim aradı. Kuyudan yüksekçe bir mevkide, küçük bir kız çocuğu vardı ve hazretin müşkil vaziyetini seyretmekte idi. Bulunduğu yerden seslendi: “Sen kimsin?” Hazret, ismini söyledi, kendini tanış etti. Küçük kız: “Yazık! Sen ki, insanlar arasında müteber bir kimse olarak bilinirsin, fakat bir kuyudan su çekemedin!” dedi ve kuyunun başına gelip içine tükürdü. O vakit kuyu, kayalık gözelerden fışkıran pınarlar gibi coştu, suyu dışarıya kadar taştı. El Cezulî de, abdestini bir güzel aldı. Sonra da o küçük garip kızcağıza sordu: “Yaradanın aşkına söyle, sen küçük bir kız çocuğu iken, böyle bir mertebeye nasıl kavuştun?” Küçük kız: “Ben ki, çöllük ülkelerde gezerken, vahşi hayvanatın eline eteğine sarıldığı, Muhammed(S.A.V.) Efendimiz’e çokca salat-u selam ede ede bu mertebeye eriştim.” Süleyman el Cezûli Hazretleri o vakit, Fahr-i Kâinat Efendimiz (S.A.V.) için bir salat-u selam kitabı yazmaya yemin verdi. Ardından da, cümle Muhammed(S.A.V.) ümmeti arasında şöhret bulan, Delâilül-Hayrat (Hayırlı Deliller) kitabını, Cenab-ı Hakk’ın avn ü keremi ile telif eyledi. Yine rivayet olunur ki, Süleyman el Cezûli Hazretleri’nin mübarek bir hanımcığı vardı. Bu saliha kadın, her gece yatağından kalkar ve ortalıktan sır olurdu. Hazret bir gece hanımına sordu: “Sen her gece nereye gidiyorsun?” O saliha kadın dedi: “Ben Medine-i Münevvere’ye, Resûl-i Ekrem Efendimiz Hazretleri’ni ziyarete gidiyorum!” “Fesubhanallah! Sen böyle mucizevî bir yolculuğu yapacak mertebeye nasıl eriştin?” “Pek kutlu bir salavat-ı şerif var. Onu okuyorum.” “Onu bana da söyle!” “Söyleyemem! İzin yok! Fakat sen cümle salavat-ı şerifleri topla bir kitap yap. Ben bakayım, eğer orada var ise sana ‘vardır’ söylerim.” İşte bu iki rivayetin ya ikisi, ya da bir tanesi üzerine, el Cezûli Hazretleri, Delâilül-Hayrat kitabını telif etti. Hanımı baktı ve: “Evet bir kaç yerinde vardır!” dedi.

Okuma Usulu :

pazartesi günü en sonda gelen pazartesi2 bölümü okunur sonra hatim duası yapılır. Böylece bitmiş olur.
Sonra yeniden başlanır, en başa dönülür. Önce başlangıç duasısonra niyet duası, sonra iftitah duası,sonra Esma-i Hüsna, Tevfik duası, Esma-i Nebi sırasıyla okunur. Sonra pazartesi kısmı okunur. Böylece yeni okuma başlamış olur.

Delailü'l Hayrat Oku

Delailü'l Hayrat - Pazartesi

PAZARTESİ



Rahman ve Rahım olan Allahın adıyla.
1- Alâh-u Teâlâ efendimiz ve sahibimiz Muhammed’e onun âl-i ve ashabına salât ve selam eylesin.
2- Allahım, Efendimiz ibrahime salât ettiğin gibi Efendimiz Muhammed’e onun zevcelerine ve zürriyyetine de salat eyle. Allahım, Efendimiz ibrahime bereket ihsan ettiğin gibi Efendimiz Muhammed’e onun zevcelerine ve zürriyyetine de bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin. (Sen her türlü övgüye layıksın. Yücelik ve şeref de senin elindedir.)
3- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Efendimiz İbrâhîm’e bütün âlemde bereket ihsan ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ven onun âl-i’nede bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
4- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Efendimiz İbrâhîm’e bereket ihsan ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ven onun âl-i’nede bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
5- Allahım, efendimiz ümmî olan nebî Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.
6- Allahım, , kulun ve Rasulün efendimiz Muhammede salât eyle.
7- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
8- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne bereket ihsan ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
9- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne merhamet ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de merhamet eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
10- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne şefkat gösterdiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de şefkat göster. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
11- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne selamet verdiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de selamet ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
12- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne bütün âlemde bereket, merhamet ve salat ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat, bereket, merhamet ve ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
13- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e salat ettiğin gibi, Efendimiz Nebî Muhammed’e mü’minlerin anneleri olan onun zevceleri, zürriyyeti ve Ehl-i Beyt-i’ne de salat eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
14- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e bereket ihsan ettiğn gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
15- Ey yerleri donatan, yüksek semaları yaratan ve kalpleri kötüsüyle iyisiyle yaratıldığı hal üzere çekip çeviren Allahım ! Batıl ehlinin ordularını mağlûb eden, hakkı en doğru şekilde ilan eden, kendisinden öncekileri tamamlayan, kapatılan iman kapılarını açan, rasulün ve kulun Muhammed’e rahmetinin en üstününü, bereketlerinin artarak devam edenlerini ve şefkatinin en sıcağını ikram eyle. Zira o rasulün senin vahyini gönlünde tutarak ahdini koruyup emrini yerine getirmekte hiç gecikmeksizin rızana koşarak, emrin olduğu için sana itaat etti. O’nun bu itaati de elde etmek isteyen için parlak bir nur halini aldı. Böylesi bir nurla Allah’ın ihsanı, efendimizi işaret eden vesilelerle ancak ehil olana ulaşır. Kalplerse günah ve fitneler bataklığına dalıp gittikten sonra Rasulle hidayete kavuşur. Zira O Rasul isimleri izah etmeye, hükümleri açığa çıkarmaya ve İslam’ın gönülleri aydınlatmasına ışık tutar. Çünkü o senin güvenilir kıldığın emînin, saklı ilminin sâdık koruyucusu, kıyamet gününde şâhidin, nimet ve rahmet olarak hakla gönderdiğin rasulündür.
16- Allahım ! Adn cennetinde onun yerini genişlet, fazlından onu kat kat hayırla mükafaatlandır. Herhangi bir sıkıntı olmadan ve ardı arkası kesilmeden, hayırların ona bol bol ulaşmasını ihsan eyle.
17- Allahım ! O’nun firdevs cennetindeki makamını insanların makamından yüce kıl. O’na senin katındaki has makamını ve ihsanını ikram eyle. Peygamber olarak gönderdiğin için O’nu şehadeti makbul, sözü rızaya uygun, âdil sözlü, konuşması açık ve büyük bir burhan sahibi olarak mükafaatlandır.
18- Şüphesiz Allah ve melekleri bu Nebî’ye çok salât etmektedirler. Ey îmân edenler sizde onun üzerine salat edin. Tam bir teslimiyetle selam verin.
19- Allahım ! Davetine icabet ettim. Rabbim, senden saadetler dilerim. Çok merhametli ve iyilikler ihsan eden Allahım! mukarrebûn makamındaki ve Allah’a en yakın meleklerin, nebîlerin, sıddıkların, şehit*lerin, salihlerin okuduğu ve seni tesbîh eden her şeyin salavatı, senin izninle İslam’a davet eden müjdeci, şâhit, âlemlerin Rabbi olan Allah’ın Rasulü takva sahiplerinin imamı, rasullerin efendisi, nebîlerin sonuncusu, efendimiz Abdullah oğlu Muhammed’e olsun. O’na selam olsun.
20- Allahım ! Salatlarını ve bereketlerini rahmetini rasullerin efendisi, takva sahiplerinin imamı, nebîlerin sonuncusu, rahmet peygamberi hayrın önderi ve imamı olan rasulün ve kulun efendimiz Muhammed’in üzerine ikrâm eyle.
21- Allahım ! O’nu öncekilerin ve sonrakilerin gıpta edeceği makamı Mahmud’a ulaştır.
22- Allahım ! efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
23- Allahım ! Allahım, efendimiz İbrâhîm’e bereket ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
24- Efendimiz Muhammed’e, onun âl-i’ne, ashabına, çocuklarına, zevcelerine, zürriyetine, ehl-i beytine, evlilikten doğan akrabalarına, ensarına, kendisini takip eden fırkrlarına, sevenlerine, ümmetine ve onlarla beraber hepimize salât eyle. ey merhametliler merha*metlisi Allahım !
25- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e salât edenlerin sayısınca salât eyle. Salât etmeyenlerin sayısınca salât eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e kendisine salât okumamızı emrettiğin salât gibi salât eyle. Efendimiz Muhammed’e nasıl salât edilmesini istiyorsan o şekilde salât eyle.
26- Allahım ! kendisine salât okumamızı emrettiğin salât gibi, Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne layık olduğu şekilde salât eyle.
27- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne layık olduğu şekilde salât eyle.
28- Allahım ! kendisi için sevip razı olacağın şekilde efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne salât eyle.
29- Efendimiz Muhammed’in ve âl-i’nin rabbi olan Ey Allahım ! Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne salât eyle. Cennette’ki vesîle makamını ve dereceyi ona ihsan eyle.
30- Efendimiz Muhammed’in ve âl-i’nin rabbi olan Ey Allahım ! Efendimiz Muhammed’e layık olduğu şekilde mükafaat ihsan eyle.
31- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e o’nun âl-i ve ehl-i beyti’ne salât eyle.
32- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne salât adına verilmedik hiç bir salât eksik kalmayıncaya kadar salât eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne rahmet adına verilmedik hiç
bir rahmet eksik kalmayıncaya kadar rahmet ihsan eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne bereket adına verilmedik hiç bir bereket eksik kalmayıncaya kadar bereket ihsan eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne selam adına verilmedik hiç bir selam eksik kalmayıncaya kadar selam eyle.
33- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e önceki rasuller, nebîler ve ümmetler arasında salât eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e sonraki, kıyamete kadar gelecek olan ümmetler arasında salât eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e nebîler arasında salât eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e rasuller arasında salât eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e mele-i âlâ, mertebeleri en üstün olan melekler, mukarrebûn, rûhâniyyûn, nûraniyyûn arşiyyûn arasında kıyâmet gününe kadar salât eyle.
34- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e cennetteki derecelerin en üstünü olan vesîle makamını, fazileti, şerefi ve büyük mertebeyi ihsân eyle.
35- Allahım ! Görmediğim halde Efendimiz Muhammed’e îmân ettim. Cennetler içerisinde O’nu görmekten beni mahrum eyleme. Kendisiyle sohbet etmeyi bana nasib eyle. Beni O’nun dîni olan İslâm üzere öldür.
İçtikten sonra asla susuzluk hissertmeyeceğimiz, içimi rahat, insanın içine sinen ve doyurucu olan havzından bana da içir. Şüphesiz sen her şeye gücü yetensin.
36- Allahım ! Efendimiz Muhammed’in ruhuna tahıyyat ve selâmımı ulaştır.
37- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e kendisini görmediğim halde îmân ettiğim gibi cennetlerde O’nun cemâlini görmekten beni mahrum eyleme.
38- Allahım ! Efendimiz Muhammed’in şefaati kübrasını kabul eyle. O’nun yüksek derecesini daha da yücelere çıkar. Efendimiz İbrahim ve Musa’ya verdiğin gibi O’na dünya ve âhirette de bütün istediklerini ihsan eyle.
39- Allahım ! efendimiz İbrâhîm ve onun âl-i’ne salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Allahım ! efendimiz İbrâhîm ve onun âl-i’ne bereket ihsan ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
40- Allahım ! Nebin ve rasulün efendimiz Muhammed’e hem seçilip çıkartılmış, tertemiz dostun efendimiz İbrâhîm’e, hem de kendisiyle konuştuğun, kelîmullâh ve sana vâsıtasız münacaat eden neciyyullâh efendimiz Mûsâ’ya, ayrıca senin emrinle anasız babasız meydana gelen Rûhullâh ve her bir şeye (senin emrinle) ol deyince oluveren Kelîme efendimiz Îsâ’ya ve meleklerin, rasullerin, nebilerin, hayırlı kulların, yer ve gök ehlinden seçilip çıkarttığın asfiyâ, Allâh’ın ikrâmına ulaşmış hâlis kullar ve velî kullarının hepsine de salat ve selâm eyle. Bereket ihsân eyle.
41- Allâh-u Teâlâ mükafaatının sayısınca salavat okumaya razı olacağı ve bizzat istediği salavat sayısı kadar, arşının ağır*lığınca, kelimelerinin sayısı ve çokluğu kadar, zikredenlerin O’nu zikrettiği, zikrinden gâfil olanların da gafleti kadar lâyık olduğu şekilde efendimiz Muhammed’e, ehl-i beyt’ine ve pâk nesline kelimenin tam mânâsıyla salat ve selâm eylesin.

42- Allahım ! Bina ettiğin günden bu zamana kadar, gökyüzünden yağan yağmurların sayısınca efendimiz Muhammed’e, onun zevcelerine zürriyyetine, nebî, rasul, melek, mukarrebûn makamındaki diğer melekler ve salih kullarının hepsine salat eyle. Allahım ! donatıp yaydığın günden bu zamana değin, yeryüzünde biten bitkilerin sayısınca, efendimiz Muhammed’e salat eyle. Sayılarını ancak senin bildiğin semadaki yıldızlar miktarınca, efendimiz Muhammed’e salat eyle. Yarattığın günden bu zamana kadar ruhların nefesleri kadar efendimiz Muhammed’e salat eyle. Ayrıca yaratmış olduğun ve yaratılacaklarınla ilminin kuşattığı ve bunların katları kadarınca efendimiz Muhammed’e salat eyle.
43- Allahım ! Yarattıklarının sayısı, arşının ağırlığı, kelimelerinin miktarı, ilminin kuşatacağı şeyler ve âyetlerinin sayısınca ve bizzat razı olacağın kadar efendimiz Muhammed’e salat eyle.
44- Allahım ! Bütün yarattıklarının üzerinde senin üstünlüğün ve faziletin gibi kendilerine salavat okuyan bütün kullarının salavatından üstün ve fazıletli olan salat ve selamla onlara salat eyle.
45- Allahım ! Gece ve gündüzlerin aralıksız devam edip gittiği zaman süresince, gece ve gündüzler boyu, sağnak ve ince ince yağan yağmur tanelerinin sayısınca hiç bir üzüntü ve kesinti olmaksızın onlara salat eyle.
46- Allahım ! yarattıklarının adedince, zatının rızası, arşının ağırlığı, kelimelerinin sayısı, ilminin sonsuzluğu ve bütün mahlukatının ağırlığınca, ilminin kuşattığı ve ilminle bildiklerinin katlarınca sürekli devam eden kullarına nazaran zatının fazıleti gibi bütün kullarından salavat okuyanların salavatlarından daha fazla ve üstsn salavat olması için hem efendimiz nebin Muhammed’e hem de efendimiz dostun İbrâhîm’e ve bütün peygamberlerine yer ve gök ehlinden seçip çıkardığın asfiya kullarına salat eyle.
Bu Salavâtın Ardından Cenâb-I Hakk Tarafından Kabul Edileceğini Umarak Şu Duâ Okunur

47- Allahım ! beni nebîn ve efendimiz Muhammed’in dininden ayrılmayanlardan, onun hürmetine ta’zim edip kelimesini, kelime-i şahâdeti aziz bilenlerden, ahdini tevhid ve risalet inancını ve zimmetini kur’ân ve sünneti koruyanlardan, dininde samîmi olan mensuplarına ve onun çağrısına yardım edenlerden, ona tâbî olanları ve onun ümmeti
olmayı kabûl edenleri çoğaltanlardan eyle. Beni kıyâmet günü, onun hamd sancağı altında toplanan zümreden, onun yoluna ve sünnetine aykırı hareket etmeyenlerden eyle.
48- Allahım ! ben onunsünnetine sımsıkı sarılmakistiyorum, onun getirdiği emir ve yasak olan şeyleri değiştirmekten sana sığınıyorum.

49- Allahım ! efendimiz, nebîn, rasulün, Muhammed’in senden istediği hayırlardan bende istiyorum, onun sana sığındığı ve şer olan şeylerin hepsinden sana sığınıyorum.
50- Allahım ! beni fitnelerin şerrinden koru. Bütün meşakkatlerden bana âfiyet ihsân eyle. Benden görünür ve görünmez meydana gelen işleri ıslâh eyle. Kalbimi kin ve hasetten temizle. Beni üzerinde hiç bir kul hakkı kalmayan biri eyle.
51- Allahım ! şüphesiz ben senin bildiğin hayırların en güzeline yapışmak, yine senin kötü olarak bildiğin şeyleri terk etmek istiyorum. Rızkıma kefîl olmanı, yeterli olana kanaat edebilmeyi, her şüpheli şeyden doğru bir îzah tarzı bulmayı, her delilde hak olanı gerçekleştirmeyi, öfke rızâ hâlinde âdil olmayı, kaderin cereyân ettiği işlerde teslîm olabilmeyi, zenginlik ve fakirlik hâlinde iktisatlı davranmayı, sözde ve fiilde tevazû göstermeyi, ciddî veyâ şaka bütün sözlerde dosdoğru olmayı senden taleb ediyorum.
52- Allahım ! şüphe yok ki gerçekleştiği sadece seninle benim aramda bilinen bâzı günahlarım var. Bir de insanlarla benim aramda olanlan, hem senin hem de insanların bildiği nice günahlarım var.
53- Allahım ! bu günahlardan seninle aramda olanı bağışla. İnsanlarla aramda olan günahlarımı tekeffül eyle. O günahları da benden al. Fazlınla beni ihtiyaçsız kıl. Şüphesiz sen bağışlaması çok olansın.
54- Allahım ! kalbimi ilminle nurlandır. Bedenimi taatinde kullan. Rûhumu fitnelerden temizle. Fikrimi mûteber işlerle meşgûl eyle. Şeytanın vesveselerinden beni koru. Ey Rahmân olan Allahım ! Ey Rahmân, üzerimde şeytanın hiç bir gücü kalmayıncaya kadar beni ondan kurtar.


Delailü'l Hayrat -salı

SALI




1- Allahım ! şüphesiz ben senin bildiğin hayırlardan ister, senin bildiğin şerlerden yine sana sığınırım. Senin bildiğin günahdan bağışlanmamı taleb ederim. Şüphesiz bilen sensin. Biz bilmeyiz. Sen gaybları tam anlamıyla bilensin.

2- Allahım ! yaşadığım bu zamanda fitnere düşmekten, cü’et ehl-i kimselerin bana sataşmasından ve zaafa düşürmelerinden beni koru. Bana merhamet et.

3- Allahım ! beni zâtından gelen himâye ile ömrümün sonuna kadar kurtulmuş olabilmem için bütün yarattıklarının şerrinden metin bir sığınakta muhafaza eyle.

4- Allahım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ona salât okuyanların sayısınca salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ona salât okumayanların sayısınca salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ona salât okunmasının lâyık olduğu şekilde salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ona salât okunması vâcib olan salavat gibi salât eyle. Hattâ Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne okunmasını emrettiğin şekilde salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne kendi nûru nurların bile nûru sayılan ve bu sayede sırrının şuâsıyla nice sırların aydınlandığı salât ile salât eyle.

5- Allahım ! efendimiz Muhammed’e, âl-i’ne ve ebrâr olan bütün ehl-i beyt’ine salât eyle.

6- Allahım ! senin nurlarının ummânı, sırlarının kaynağı, varlığını isbat eden delillerin lisânı, mülk âleminin direği, huzuruna ulaşmak isteyenlerin imamı, peygamberlerin sonuncusu, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, yüce zâtın devâm ettikçe devâm eden, yüce zâtın bâkî kaldıkça ebedî kalacak olan, seni de onu da razı edecek okuduğumuzda bizden de râzı olacağın salâtla ona salât eyle. Ey âlemlerin rabbi olan Allâhım.

7- Ey hıll ve harem’in rabbi, ey ! meş’ari harem’in rabbi, ey ! beyt-i haram’ın rabbi, ey ! rükn ve makâm’ın rabbi olan Allâhım ! efendimiz ve sahibimiz Muhammed’e bizden selâm ulaştır.

8- Allâhım ! önceki yaratılmışların ve kıyâmete kadar yaratılacak olanların efendisi, efendimiz ve sahibimiz Muhammed’e salât eyle.

9- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e her an ve her zaman salât eyle.

10- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e kıyâmete kadar, en yüce meleklerin bulunduğu makamda, mele-i âlâ da salât eyle.

11- Allâhm ! yeryüzü ve üzerinde bulunanlar görevlerini tamamlayıp huzurunda toplanıncaya kadar, efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e salât eyle. Zîrâ sen sâhip olanların en üstünüsün.

12- Allâhım ! efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin gibi, Efendimiz ümmî nebî Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin. Allâhım ! efendimiz İbrâhîm’e bereket ihsân ettiğin gibi, Efendimiz ümmî nebî Muhammed’e bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.

13- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ezelî ilminin bildiği, kader ilminin gerçekleştiği, irâdenin cereyân ettiği, meleklerinin de ona salât ettiği kadar hem sürekli fazlınla hem de sonsuzluğuna asla son olmayacak ihsânınla hep ebedî kalacak şekilde salat eyle.

14- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ilminin kuşattığı, Kur’ân-ı Kerîm’in zikrettiği, meleklerin de ifâde ettiği şahadet sayısınca salât eyle. Onun ashâbından râzı ol. Ümmetine merhamet eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.

15- Allâhım ! efendimiz ve sahibimiz Muhammed’e, onun âl-i’ne ve bütün ashâbına salât eyle.

16- Allâhım ! efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Bütün âlemlere bereket ihsân ettiğin gibi onlara da bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.

17- Allâhım ! secde hâlindeki kalp huşûu ile sana sığınıyorum. Ey efendim! ey Allâh ! ey celîl. Verilen sözlere senin kadar vefâ gösteren yoktur. Nurla süslü kürsîden itibâren yüce ve şerefli arşına kadar neler varsa, onların hatırı ve arşının altında bulunanların hakkı için dileğimi sana arzediyorum. Sen semaları ve gökgürlemelerinin seslerini yaratmadan önce, birliğinle ilah olarak bilindiğin ve dâim olduğun gibisin. Ey Allâhım ! beni zâtın için sevenlerden, senin tarafından sevilen kullardan, sana yakınlaşmış büyük zatlardan ve sana tutkun âşıklardan eyle.

Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Vedûd.

18- Allâhım ! Ezelî ilminle bildiğin şeyler sayısınca efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e salât eyle.

19- Allâhım ! Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen şeyler sayısınca efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e salât eyle.

20- Allâhım ! kudretinin nüfûz ettiği şeyler sayısınca efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e salât eyle.

21- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e irâdenin tahsîs şeyler sayısınca salât eyle.

22- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e ona emrettiğin ve yasakladığın şeyler sayısınca salât eyle.

23- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e senin duyma kudretinin kavradığı şeyler sayısınca salât eyle.

24- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e senin görme kudretinin kavradığı şeyler sayısınca salât eyle.

25- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e kendisini hatırlayıp yâdedenlerin sayısınca salât eyle.

26- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e kendisini hatırlayıp yâdetmekten gâfil olanların sayısınca salât eyle.

27- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e yağan yağmur tâneleri sayısınca salât eyle.

28- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e ağaçların yaprakları sayısınca salât eyle.

29- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e yaban hayvanları sayısınca salât eyle.

30- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e deniz hayvanları sayısınca salât eyle.

31- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e denizlerdeki sular miktârınca salât eyle.

32- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e gece karanlığının kendilerini bürüdüğü ve gündüz aydınlığının kuşattığı şeyler sayısınca salât eyle.

33- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e gece ve gündüz salât eyle.

34- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e kumlar miktârınca salât eyle

35- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e kadın ve erkek kulların sayısınca salât eyle.

36- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e bizzat senin râzı olacağın kadar salât eyle.

37- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e senin kelimelerin sayısınca salât eyle.

38- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e yer ve gök dolusunca salât eyle.

39- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e arşının ağırlığı kadar salât eyle.

40- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e bütün mahlûkâtın sayısınca salât eyle.

41- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e zâtından gelecek olan salavâtının en fazîletlisi ile salât eyle

42- Allâhım ! rahmet peygamberine salât eyle.

43- Allâhım ! bu ümmetin şefaatçisine salât eyle.

44- Allâhım ! darlığı gideren zâta salât eyle.

45- Allâhım ! zulmeti aydınlatan zâta salât eyle.

46- Allâhım ! nîmeti ulaştıran zâta salât eyle.

47- Allâhım ! rahmeti getiren zâta salât eyle.

48Allâhım ! kevser şarabının bulunduğu havuz sâhibi olan zâta salât eyle.

49- Allâhım ! Makâm-ı Mahmûd sâhibi olan zâta salât eyle.

50- Allâhım ! kıyâmet günü hamd sancağı sâhibi olan zâta salât eyle.

51- Allâhım ! mi’râc gecesi ulaştığı makâm sâhibi olan zâta salât eyle.

52- Allâhım ! kerem ve cömertlikle tavsîf ettiğin zâta salât eyle.

53- Allâhım ! semâda Mahmûd ve yeryüzünde Muhammed adıyla anılan efendimize salât eyle.

54- Allâhım ! nübüvvet mührü sâhibi olan zâta salât eyle.

55- Allâhım ! doğumunda ve doğumundan sonra zuhûr eden alâmetler sâhibi zâta salât eyle.

56- Allâhım ! her türlü ikramla sıfatlanmış olan zâta salât eyle.

57- Allâhım ! öncekilerin ve sonra gelenlerin efendisi, seyyidi olma özelliği kazanan zâta salât eyle.

58- Allâhım ! bulutun kendisini gölgelediği zâta salât eyle.

59-Allâhım ! arkasındakini tıpkı önünde olan kimseyi gördüğü gibi gören zâta salât eyle.

60-Allâhım ! kıyâmet günü şefaat talebi kabûl edilen ve şefaat eden zâta salât eyle.

61- Allâhım ! tevâzu’ sâhibi olan zâta salât eyle.

62- Allâhım ! şefaat sâhibi olan zâta salât eyle.

63- Allâhım ! en yüce cennetlerin en yüce makâmı olan vesîle sâhibi zâta salât eyle.

64- Allâhım ! fazîlet sâhibi olan zâta salât eyle.

65- Allâhım ! cennetteki derecelerin hepsinden en yüce olan yüksek derece sâhibi zâta salât eyle.

66- Allâhım ! sünnet olarak taşıdığı baston sâhibi olanzâta salât eyle.

67- Allâhım ! İncil’de zikredilmiş sıfatı olarak, ayaklarına nalın giyinmiş olan zâta salât eyle.

68- Allâhım ! peygamberliğine işâret eden delîl hüccet sâhibi zâta salât eyle.

69- Allâhım ! peygamberliğini açıkça gösteren ısbât, burhân sâhibi zâta salât eyle.

70- Allâhım ! herkese hükmünü geçiren, hükümranlık sâhibi olan zâta salât eyle.

71- Allâhım ! Mi’rac’da başına giydirilen nurdan tâc sâhibi zâta salât eyle.

72- Allâhım ! Mi’rac’a çıkma şerefine sâhib olan zâta salât eyle.

73- Allâhım ! kılıç sâhibi olan zâta salât eyle.

74- Allâhım ! Necîb adındaki deveye binen zâta salât eyle.

75- Allâhım ! Mi’râc gecesi Burağa binen zâta salât eyle.

76- Allâhım ! yedi kat semâyı yarıp geçen zâta salât eyle.

77- Allâhım ! bütün insanlara şefaat eden zâta salât eyle.

78- Allâhım ! elinde yiyeceğin tesbîh ettiği zâta salât eyle.

79- Allâhım ! kendisinden ayrıldığında hurma kütüğünün inleyip ağladığı zâta salât eyle.

80- Allâhım ! sakrâ kuşlarının kendisiyle sana sığındığı zâta salât eyle.

81- Allâhım !elinde küçük çakıl taşlarnın tesbîh ettiği zâta salât eyle.

82- Allâhım ! huzûruna geyiğin gelip kendisinden en fasih ifâdeyle şefaat talebinde bulunduğu zâta salât eyle.

83- Allâhım ! herbiri büyük mürşîd olan ashâbıyla mecliste sohbet ederken meleklerin kendisiyle konuştuğu zâta salât eyle.

84- Allâhım ! insanları cennetle sevindiren ama cehennemle de korkutan zâta salât eyle.

85- Allâhım ! aydınlatıcı kandil gibi nur saçan zâta salât eyle.

86- Allâhım ! devenin kendisine hâlinden şikâyet ettiği zâta salât eyle.

87- Allâhım ! parmaklarının arasından tatlı su akan zâta salât eyle.

88- Allâhım ! maddî mânevî pisliklerden temizlenmiş olan zâta salât eyle.

89- Allâhım ! nurların nûru olan zâta salât eyle.

90- Allâhım ! Ay’ın kendisi için ikiye ayrıldığı zâta salât eyle.

91- Allâhım ! maddeten ve mânen tertemiz olan zâta salât eyle.

92- Allâhım ! en üstün makamda sana en yakın olan zâta salât eyle.

93- Allâhım ! şirkin ve küfrün karanlığını yok edip, âleme îman nûrunu yayarak tan yerini ağartan zâta salât eyle.

94- Allâhım ! karanlığı delen yıldız misâli O’zâta salât eyle.

95- Allâhım ! tutunulacak sapa sağlam biricik zâta salât eyle.

96- Allâhım ! dünyâ ehlini cehennemle korkutan zâta salât eyle.

97- Allâhım ! kıyâmet gününün şefaatçisi olan zâta salât eyle.

98- Allâhım ! insanlara kevser havuzundan içirecek olan zâta salât eyle.

99- Allâhım ! Livâil-Hamd sâhibi zâta salât eyle.

100- Allâhım ! insanları hak yola irşâd ederken bütün varlığıyla İslâm Dîni’ni tebliğe yönelen zâta salât eyle.

101- Allâhım ! râzıolduğun hususta tam mânâsıyla gayret eden zâta salât eyle.

102- Allâhım ! son nebîye salât eyle.

103- Allâhım ! son rasûle salât eyle.

104- Allâhım ! hakkı ayakta tutan Mustafâ’ya salât eyle.

105- Allâhım ! Rasûlün Ebu’l-Gâsım’a salât eyle.

106- Allâhım ! âyetler sâhibi olan zâta salât eyle.

107- Allâhım ! bütün insanlara emir ve yasakları açıklayarak doadoğru yolu gösteren deliller sâhibi olan zâta salât eyle.

108- Allâhım ! anlattıklarınındışında nice ilâhi sırlar ve işâretlere sâhibi olan zâta salât eyle.

109- Allâhım ! peygamberliğinden önce kendisinden meydana gelen ve adına irhâsât denilen hârikulâdelikler anlamındaki kerâmetler sâhibi olan zâta salât eyle.

110- Allâhım ! alâmetler sâhibi zâta salât eyle.

111- Allâhım ! peygamberliğine delâlet eden açık âyetler ve burhanlar sâhibi olan zâta salât eyle.

112- Allâhım ! mu’cizeler sâhibi olan zâta salât eyle.

113- Allâhım ! hârikulâde işlerin sâhibi olan zâta salât eyle.

114- Allâhım ! taşların kendisine selâm verdiği zâta salât eyle.

115- Allâhım ! huzûrunda ağaçların secde ettiği zâta salât eyle.

116- Allâhım ! nûrundan çiçeklerin açıldığı zâta salât eyle.

117- Allâhım ! bereketiyle mahsullerin tadlandığı zâta salât eyle.

118- Allâhım ! aldığı abdest suyunun artığıyla ağaçların yeşerdiği zâta salât eyle.

119- Allâhım ! nûrundan bütün nurların yayılıp dağıldığı zâta salât eyle.

120- Allâhım ! kendisine okunan salavât sâyesinde günahların silindiği zâta salât eyle.

121- Allâhım ! kendisine okunan salavâtla ebrâr makâmındaki kulların makâmına erişilen zâta salât eyle.

122- Allâhım ! kendisine okunan salavâtla büyüklerin ve küçüklerin rahmete nâil oldukları zâta salât eyle.

123- Allâhım ! kendisine okunan salavâtla hem bu dünyâda hem âhirette nîmetlere erişilen zâta salât eyle.

124- Allâhım ! kendisine okunan salavâtla Azîz ve Ğaffâr olan Allâh’ın rahmetine erişilen zâta salât eyle.

125- Allâhım ! düşmanların kalbine korku salmakla güçlendirilmiş ve yardım olunmuş olan zâta salât eyle.

126- Allâhım ! seçilmiş azâmet ve şeref sâhibi olan zâta salât eyle.

127- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e salât eyle.

128- Allâhım ! boş sahrâlarda yürüdüğünde vahşî hayvanların bile onun eteğine yapıştığı zâta salât eyle.

129- Allâhım ! O’na âl-i’ne ve ashâbına tam mânâsıyla salât eyle. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsûsdur.
(ikinci dörtte birin başı)

130- Günahlarda dâhil olmak üzere her şeyi bilmesine rağmen engin merhametinden dolayı Allâh’a hamd olsun. Aynı şekilde günahları helâk etmekte dâhil olmak üzere her şeye kaâdir olan afv eden Allâh’a hamd olsun.

131- Allâhım ! şüphesiz ben fakirlikten, zâtından başka birine zelîl olmaktan, senden başkasından korkmaktan, yalan söylemekten, bütün günah çeşitlerini işlemekten ve senin affına aldanıp gururlanarak günâha dalmaktan, düşmanların şamatasından, dermansız dertlerden, ümîdin boşa gitmesinden, nîmeti kaybetmekten, belânın ansızın gelmesinden hep sana sığınırım.

132- Allâhım ! habîbinin lâyık olduğu şekilde efendimiz Muhammed’i mükâfaatlandır. O’na salât ve selâm eyle.

Allâhım ! habîbinin lâyık olduğu şekilde efendimiz Muhammed’i mükâfaatlandır. O’na salât ve selâm eyle.

Allâhım ! habîbinin lâyık olduğu şekilde efendimiz Muhammed’i mükâfaatlandır. O’na salât ve selâm eyle.

133- Allâhım ! dostunun lâyık olduğu şekilde efendimiz İbrâhîm’i mükâfaatlandır. O’na salât ve selâm eyle.

Allâhım ! dostunun lâyık olduğu şekilde efendimiz İbrâhîm’i mükâfaatlandır. O’na salât ve selâm eyle.

Allâhım ! dostunun lâyık olduğu şekilde efendimiz İbrâhîm’i mükâfaatlandır. O’na salât ve selâm eyle.

134- Allâhım ! mahlûkâtının ve arşının ağırlığı, kelimelerinin sayısı ve tamâmen hoşnutluğunla bütün âlemlerde efendimiz İbrâhîm’e salât, merhamet ve bereket ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salât eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.

135- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e salât okuyanların sayısınca ona salât eyle.

136- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e salât okumayanların sayısınca ona salât eyle

137- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e salât okunan sayısınca ona salât eyle.

138- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e okunan salavâtın katlarınca ona salât eyle.

139- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e lâyık olduğu şekilde ona salât eyle.

140- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e lâyık gördüğün sevip râzı olduğun şekilde ona salât eyle.


Delailü'l Hayrat -çarşamba

ÇARŞAMBA



1- Allâhım ! efendimiz Muhammed’in ruhlar arasındaki rûhuna, cesetler arasındaki cesedine, kabirler arasındaki kabrine, onun âl-i’ne ashâbına salât ve selâm eyle.

2- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e onu zikredenlerin her zikredişinde ona salât ve selâm eyle.

3- Allâhım ! efendimiz Muhammed’i yâd edip hatırlamaktan gâfil olanların sayısınca ona salât eyle.

4- Allâhım ! ümmî nebî efendimiz Muhammed’e, mü’minlerin anneleri olan zevcelerine, zürriyetine, ehl-i beytine sonsuz salât ve selâmla salât eyle, selâm eyle, bereket ihsân eyle.

5- Allâhım ! ilminin kuşattığı ve Ku’ân-ı Kerîm’in bildirdiği gerçekler sayısınca ancak senin râzı olacağın ve kendisine lâyık olan salâtla efendimiz Muhammed’e salât eyle. Vesîle makâmını, fazîlet ve yüksek dereceyi ona ihsân eyle. Allâhım ! kendisine va’d ettiğin Makâm-ı Mahmûd’a onu ulaştır. Lâyık olduğu şekilde onu mükâfaatlandır. Nebîlerden, sıddıklardan, şehitlerden ve sâlihlerden olan bütün kardeşlerine de salât eyle.

6- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e salât eyle. Onu kıyâmet günü sana en yakın makâma yerleştir.

7- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e salât eyle.

8- Allâhım ! ona izzet, rızâ ve cömertlik tâcını giydir.

9- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e kendisi için senden istediği şeylerin en fazîletlisini ona ihsân eyle. Allâhım ! herhangi bir kulunun efendimiz Muhammed için senden istediği şeylerin en fazîletlisini de ona ihsân eyle. Allâhım ! efendimiz Muhammed’e kıyâmet gününe kadar senden istenilmiş olanların en fazîletlisini kendisine ihsân eyle.

10- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e; Âdem, Nûh, İbrâhîm, Mûsâ, ve Îsâ’ya, bunlar arasındaki bütün nebîlere rasullere salât eyle. Allâh’ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun. Allâhım ! efendimiz Muhammed’e; Âdem, Nûh, İbrâhîm, Mûsâ, ve Îsâ’ya, bunlar arasındaki bütün nebîlere rasullere salât eyle. Allâh’ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun. Allâhım ! efendimiz Muhammed’e; Âdem, Nûh, İbrâhîm, Mûsâ, ve Îsâ’ya, bunlar arasındaki bütün nebîlere rasullere salât eyle. Allâh’ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun.

11- Allâhım ! efendimiz Âdem babamıza, annemiz Havvâ’ya meleklerinin salâtı kadar salât eyle. Allâhım ! efendimiz Âdem babamızı ve annemiz Havvâ’yı en yüce firdevs cennetine koyup üstün nîmetlerde râzı edinceye kadar, onlara bol rahmet ve kereminden ihsân eyle.

12- Allâhım ! ana-babayı çocukları sâyesinde mükâfaatlandırdığın şeylerin en fazîletlisiyle onları mükâfaatlandır.

13- Allâhım ! efendimiz Cebrâîl’e, Mîkâîl’e, İsrâfîl’e, Azrâîl’e, arşı taşıyan meleklere, diğer meleklere, mukarrabûn makâmındaki meleklere bütün nebî ve rasullere salât eyle. Allâh’ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun.

Allâhım! efendimiz Cebrâîl’e, Mîkâîl’e, İsrâfîl’e, Azrâîl’e, arşı taşıyan meleklere, diğer meleklere, mukarrabûn makâmındaki meleklere bütün nebî ve rasullere salât eyle. Allâh’ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun.

Allâhım! efendimiz Cebrâîl’e, Mîkâîl’e, İsrâfîl’e, Azrâîl’e, arşı taşıyan meleklere, diğer meleklere, mukarrabûn makâmındaki meleklere bütün nebî ve rasullere salât eyle. Allâh’ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun.

14- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e bildiklerin sayısınca, bildiklerinin sonsuz ağırlığınca hattâ kelimelerinin adedince salât eyle.

15- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e hiç eksilmeyen salâtla salât eyle.

16- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e sonsuzluğa kadar hiç eksilmeyen, hattâ zaman tükense bile bitip tükenmeyen salâtla salât eyle.

17- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e yaptığın salât ve selâmla ona salât ve selâm eyle. Ayrıca onu lâyık olduğu şekilde mükâfaatlandır.

18- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e hem hoşnûd olacağı hem de kendisini menûn edecek ama bizden de memnûn olacağı salâtla ona salât eyle. lâyık olduğu şekilde onu mükâfaatlandır.

19- Allâhım ! nurlarının denizi, sırlarının mâdeni, tek ilâh oluşunu kullarına açıklayan, hükümranlığının altında bulunan herşeyin nâdidesi, tevhîd makâmının imâmı varlık âlemine güzellik katan süsü, her türlü rahmetinin hazînesi, dîninin yolu, tevhîdinle lezzet alan, varlık özünün insanı, her vâr olanın varlık sebebi, yaratılmışların özünün özü, senin aydınlığının nûruna yakın olan efendimiz Muhammed’e Yûce Zâtın vâr oldukça devâm edecek, ancak sen yeterli gördüğünde bu salât son bulacak, hem seni hemde onu memnûn edecek, ama bizden de râzı olmana vesîle olacak olan salâtla ona salât eyle. Ey âlemlerin Rabbi olan Allâhım.

20- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e senin ilminde gizli olanlar sayısınca ve senin mülkün devâm ettikçe devâm edecek olan salâtlasalât eyle.

21- Allâhım ! yarattıklarının sayısınca, bizzat senin rızân, arşının ağırlığı, kelimelerinin sayısı, yarattıklarının geçmişte seni zikrettikleri ve gelecek zamanda seni zikredecek olanların sayısınca, her sene, her ay, her Cuma, her gün, her gece, her saat, her koku almada, her nefeste, gözün her açılıp kapanmasında, her canlının gözünü hareket ettirmesinde, sonsuzluğun sonsuzluğuna dünyâ ve âhiretin de sonsuzluğuna kadar hem bunların kat kat fazlasıyla, öncesi olmayacak ve sonu gelmeyecek bir şekilde efendimiz İbrâhîm’in âl-i’ne salât ettiğin ve bereket ihsân ettiğin gibi efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salât eyle. Bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.

22- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ona olan muhabbetin kadar salât eyle.

23- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e olan lutuf ve ihsânın kadar kendisine salât eyle.

24- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e senin katındaki şânına lâyık ve kıymetine uygun olarak salât eyle.

25- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e öyle salât eyleki o salâtla bizi bütün âfetlerden ve korkulardan kurtar, bütün isteklerimizi yerine getir. Bütün günahlardan bizi temizle. Bizi en yüksek derecelere yükselt. Hem bu dünyâda hem de ölümden sonra bizi bütün hayırlarda en son hedefe ulaştır.

26- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e râzı olacağın salâtla salât eyle. O’nun ashâbından da tam anlamıyla râzı ol.

27- Allâhım ! nûru yarattıklarının arasında önde, vâroluşu âlemlere rahmet olan efendimiz Muhammed’e, onun âl-i’ne ve ashâbına, yarattıkların arasında şu âna dek ne kadar gelip geçen varsa, onlardan sa’ıd ve şakî olanların sayısınca, bütün sayıları içine alan, sınırları kuştan, sonu olmayan, bitip tükenmeyen ve zâtınla ebediyyen devâm eden salâtla salât eyle. Aynı şekilde de tam mânâsıyla da selâm eyle.

28- Allâhım ! kalbini celâl, gözünü cemâl sıfatınla doldurduğun, böylece destek ve yardım ikrâm ederek sevindirdiğin, Allâhım ! efendimiz Muhammed’e âl-i’ne ve ashâbına, salât eyle. tam mânâsıyla da onlara selâm eyle. Hamd sâdece Allâh’a âittir.

29- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e, zeytin yaprakları ve bütün meyvelerin yaprakları sayısınca salât eyle.

30- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e, olmuş ve olacakların sayısınca, gecenin kararttığı ve gündüzlerin aydınlattığı canlı-cansız varlıklar adedince salât eyle.

31- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e, onun âl-i’ne, zevcelerine, zürriyetine ümmetinin sayısınca salât eyle.

32- Allâhım ! efendimiz sallallâh-ü aleyh-i vesellem’e yapılan salavâtın bereketi hatrına, bizi dünyâ ve âhirette ona okuduğumuz salât sâyesinde kurtulanlardan, onun kevser havuzuna varıp içenlerden, ona itaat edip sünnetiyle amel edenlerden eyle. Ey âlemlerin Rabbi olan Allâhım. Onunla bizim aramıza kıyâmet günü perde koyma. Bizi, ana-babamızı ve bütün müslümanları bağışla. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsustur.
(ikinci üçte birin başı)

33- Allâhım ! tarafından ihsân edilen kolaylıkla peygamber olarak gönderilmiş, görevini hakkıyla yerine getiren, nebî ve rasullerin en fazîletlisi, en yücesi, yarattıklarının en üstünü, nebîler, rasuller, melekler ve velîlerle sana ulaşan ufukların kandili, efendimiz Muhammed’e ve âl-i’ne ardı ardına devâm eden, nurları kâinâtı aydınlatan salâtla salât eyle, selâm eyle.

34- Allâhım ! Âyetinle medh edilen en fazîletli zât, şeriatin olan ipine sarılan dâvetçilerin en şereflisi nebî ve rasullerin sonuncusu olan efendimiz Muhammed’e, onun âl-i’ne dünyâ ve âhirette bizi umûmî fazlına ve râzı olacağın keremine vuslatına eriştirecek olan salâtla salât ve selâm eyle. Bereket ihsân eyle.

35- Allâhım ! kulların arasında keremli olanların en keremlisi, irşâd yollarına çağıranların en şereflisi, bütün yerlerin ve beldelerin kandili olan efendimiz Muhammed’e, âl-i’ne bitip tükenmeyen dâimâ artan ve bizleride çeşit çeşit ikramlara ulaştıran salâtla salât ve selâm eyle. Bereket ihsân eyle.

36- Allâhım ! makâmı yüce, kendisine ta’zîm ve hürmet vâcib olan efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, ebediyyen kesilmeyen hattâ sayılarla bile sayılamayan salâtla salât ve selâm eyle. Bereket ihsân eyle.

37- Allâhım ! bütün âlemlerde efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne salât ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve âl-i’ne de salât eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin. Allâhım ! kendisini hatırlayanların her yâd edişinde, ismini zikretmekten gâfil olanların her gaflete düşmesinde, efendimiz Muhammed’e ve âl-i’ne salât eyle.

38- Allâhım ! efendimiz İbrâhîm ve onun âl-i’ne salât, merhamet ve bereket ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve âl-i’ne, salât eyle, merhamet eyle, bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.

39- Allâhım ! maddeten mânen temiz ve temizlenmiş olan, ümmî nebî efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle. selâm eyle.

40- Allâhım ! kendisiyle peygamberliği sona erdirdiğin, kevser havuzu ve şefaat etme hakkı vermekle kendisine yardım edip kuvvetlendirdiğin zâta selâm eyle.

41- Allâhım ! Hüküm ve hikmet peygamberi, en parlak kandil, en büyük ahlâkla donatılmış mi’râc sâhibi son peygamber, efendimiz Muhammed’e ve âl-i’ne, ashâbına ve sapasağlam yolunda yürüyen tâbiîlerine de salât eyle.

42- Allâhım ! karanlığı şiddetli ve korkulu gecelerde kendileriyle yol bulunan, aynı zamanda karanlığın kandilleri gibi olan İslâm yıldızlarının yollarını efendimizle azametli kıl. efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e, âl-i’ne ve ashâbına ve sapasağlam yolunda yürüyen tâbiîlerine denizde dalgalar coştukça, uzak yollardan gelen hacılar Kâbe’yi tavâf ettikçe ardı arkası kesilmeyen salâtla salât eyle.

43- Salavâtı şerîfelerin ve selâmın en fazîletlisi, Allâh’ın yüce rasûlü, kulları arasında seçilmiş olan ve âhirette yaratılmışların şefaatçisi, Makâm-ı Mahmûd ve Havz-ı Kevser’in sâhibi, risâlet ve umûmî tebliğin yükünü taşıyan, en büyük ıslâh konusu, din ve dünyâ işlerinde gayret gösterme şerefiyle şereflenen, efendimiz Muhammed’in üzerine olsun.

44- Allâh-u Teâlâ ona, âl-i’ne gece-gündüzler boyu devâm eden salâtla salât eylesin.

45- Efendimiz Muhammed sallallâh-u aleyh-i vesellem, kendisinden önce yaratılanların ve kendisinden sonra yaratılacak olanların efendisi ve en fazîletlisidir.

45- Salavât okuyanların en fazîletli salavâtı, selâm verenlerin verdiği selâmın en iyisi, zikredenlerin en güzel zikri, Allâh’ın salâtlarının en fazîletlisi, en güzeli, en mükemmeli, en bol olanı, en eksiksiz ve noksansız olanı, en açık olanı, en yüce olanı, en temiz olanı, en pâk olanı, en bereketlisi, en iyisi, en çok artıp çoğalanı, en yeterlisi, en parlak olanı, en ulvî olanı, en çok olanı, en toplu birikmiş olanı, en umûmî olanı, en devamlısı, en kalıcısı, en azîz olanı, en üstün olanı, en ulusu, en fazîletlisi, en güzeli, en değerlisi, en keremlisi, en mükemmeli, en tamâm olanı, en azâmetli olanı, Allâh’ın yarattıkları arasında en fazîletlisi ve yarattıklarının biriciği olan, efendimiz Muhammed’in üzerine olsun. Bütün bu salâtlar Allâh’ın yarattıklarının en fazîletlisi, en güzeli, en iyisi, en cömerdi, en mükemmeli, en tamâm olanı, Allâh katında en değerlisi, Allâh’ın rasûlü, nebîsi, habîbi, Allâh’ın seçip çıkarttığı ve Allâh’a devamlı münâcaatta bulunan rasûlü, Allâh’ın has dostu, isyandan uzak olan dostu, Allâh’ın emirlerini güvenle yerine getiren emîni, Allâh’ın kulları arasından seçtiği, yarattıkları arasından özenle çıkardığı, nebîleri arasından hâlis ve en seçkin olan kulu, efendimiz Muhammed’in üzerine olsun. Bütün bu salâtlar kulların kurtulabileceği Allâh’ın en sağlam bağı, Allâh’ın en mâsum kulu, Allâh’ın kullarına nîmeti, rahmet anahtarı, rasuller arasında seçilmiş olanı, Allâh’ın kulları arasında en güzîde olanı, istediğ ve istemediği her husûsta dileklerine ulaşanı, kendisine bağışlanan nîmetlerde ihlâs sâhibi, en yüce peygamber, en doğru sözlü, şefaat ettiğini kurtaran, şefaat etme hakkı verilenlerin en fazîletlisi, kendisine bırakılan emânetlerde emîn, tebliğ ettiği hususlarda doğru sözlü, rabbinin emrini açıklayan, verilen en ağır vazîfeyi yüklenen, Allâh’a ulaşmakta rasullerin Allâh’a en yakın olanı, kıyâmet günü makâm ve fazîlet itibâriyle peygamberlerin en yücesi, nebîler arasında en kerem sâhibi olan efendimiz Muhammed’in üzerine olsun. Yine bütün bu salâtlar Allâh katında en temiz, Allâh’a peygamberlerin en sevimli olanı, derece itibâriyle Allâh katında peygamberlerin en yakın olanı, en çok ecir ve sevâb alanı, kullarının en keremlisi, Allâh katında peygamberlerin en çok rızâya nâil olanı, derece ve makam itibâriyle insanların en yücesi, mekân itibâriyle onların en büyüğü, güzellik ve fazîlet bakımından insanların en mükemmeli, derece yönüyle nebîlerin en fazîletlisi, getirdiği kânunlar itibâriyle peygamberlerin en mükemmeli, soy itibâriyle nebîlerin en şereflisi, konuşması ve kendisine hitâb etmesi yönüyle peygamberler arasında tebliğini en iyi açıklayanı, doğum, hicret, soy ve ashâb yönüyle peygamberlerin en fazîletlisi, neseb itibâriyle insanların en üstün olanı, kabîle bakımından insanların enşerefli olanı, bütün insan ve peygamberlerin bizzay en hayırlı olanı, kalbi vesveselerden arındırılıp nur ve hikmet doldurulmak sûretiyle en temiz olanı, insanların ve peygamberlerin en doğru sözlüsü, ameli en temiz olanları olan efendimiz Muhammed’in üzerine olsun. Bütün bu salâtlar asâlet itibâriyle insanların en sâbit olanı, ahde vefâ yönüyle peygamberlerin en ileri olanı, şeref itibâriyle en oturaklısı, tabiatı en mükerrem olanı, yaratılışı en güzel, zürriyeti en temizleri, dinleyip itaat etme noktasında ilâhî emirlere en çok itaat edeni, makâmı en yûce olanı, ifâde yönüyle peygamberlerin en tatlı konuşanı, selâmı en bol vereni, değer itibâriyle onların en takdire lâyık olanı, üstün sıfatlarla insanların en çok övüleni, en güzel ahlâka sâhib olmakla en çok beğenileni, Mukarrebûn makâmındaki Allâh’a en yakın olan melekler arasında peygamberler içinde en çok zikredileni, ahde vefâ da insanların en ileride olanı, vaâd etmekte en sadâkatli olanı, insanların en çok şükredeni, yaptığı iş yönüyle en üstün olanı, sabrı en güzel olanı, hayır itibâriyle insanların en güzel olanı, kolaylığa en yakın olan, efendimiz Muhammed’in üzerine olsun. Ve tüm bu salâtlar mekân itibâriyle insanların ulaşamayacağı kadar en uzak olanı, şânı en yüce, delîli en sağlam, kıyâmet günü mîzanda insanlar arasında hayrı en ağır gelip de en tercih edileni, îmân yönüyle insanların ilki, muhâtablarına merâmını anlatmakta konuştuğunu en açık dile getireni, lisânı en fasîh olanı, delîl ve hüccet bakımından hükmünü dinletmekte insanların en üstünü, efendimiz Muhammed’in üzerine olsun.


Delailü'l Hayrat -perşembe

PERŞEMBE



1- Allâhım ! kulun, rasûlün, ümmî nebî efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

2- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, kendisine mükâfaat vermek için senin rızânı sağlayacak salâtla salât eyle. O’na vesîle makâmını, va’d ettiğin Makâm-ı Mahmûd’u ve fazîlet ihsân eyle. Bir nebî kavmi adına, bir rasûlü de ümmeti adına mükâfaatlandırdıklarının en fazîletlisiyle bizim adımıza onu lâyık olduğu şekilde mükâfaatlandır. Ey merhametliler merhametlisi. Nebîlerden ve sâlihlerden olan onun bütün kardeşlerine de salât eyle.

3- Allâhım ! salavatının en fazîletlilerini, artıp çoğalan faydaların en şereflilerini, bereketlerinin artmasını, şefkat, merhamet ve ikrâmından ileri gelen ihsanlarını, çeşitli nîmetlerin en fazîletlilerini, hayrın önderi, iyilikler fâtihi, rahmet peygamberi ve bu ümmetin efendisi olan, âlemlerin Rabbi Allâh’ın Rasûlü ve Rasullerin efendisi, efendimiz Muhammed’e ihsân eyle.

4- Allâhım ! makâmı öncekilerin ve sonrakilerin gıpta ettiği, veefendimizin memnûn olacağı, sana olan yakınlığını artıracağın Makâm-ı Mahmûd’a ulaştır.

5- Allâhım ! fazlı, fazîleti, şerefi, cennetin en yüce makâmı olan vesîleyi, üstün derece ve makamların en üstününü efendimiz Muhammed’e ihsân eyle.

6- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e vesîle makâmını ihsân eyle. O’nu emellerine ulaştır. O’nu ilk şefaat eden ve şefaati ilk kabûl edilen kişieyle.

7- Allâhım ! nübüvvetine işâret eden delillerini muazzam eyle. O’nun mîzânını ağır eyle. O’nun hüccetini aydınlık kıl. Derecesini yedinci kat semâda bulunan mukarrebûn melekler, peygamberler, şehitler, velîler ve âlimlerin ruhlarının bir araya geldiği, yüce makâm ehl-i arasında yükselt. Makâmını mukarrebûn makâmının da en üsyüne çıkart.

8- Allâhım ! bizi onun sünnetiyle canlandır. O’nun dîninde hayat sürerek öldür. O’nun şefaatine erenlerden eyle. O’nun cemaati aasında haşreyle. Bizi kevser havuzuna ulaştır. Havuzun kadehlerinden ayıplarımız meydâna çıkarılmaksızın içir. Pişmân olmadan, şüpheye düşmeden, hiç bir değişiklik olmaksızın, fitneye düşenlerden ve düşürülenlerden de olmaksızın, o kevser havuzunun kadehleriyle bize kevser şarabından içir. Ey âlemlerin Rabbi olan Allâhım.

9- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, vesîle makâmını, fazîlet ve yüksek dereceyi ihsân eyle. O’nu nebîlerden olan kardeşleriyle berâber, kendisine va’d ettiğin Makâm-ı Mahmûd’a ulaştır. Allâhım ! bu ümmetin efendisi ve rahmet nebîsi olan efendimiz Muhammed’e, babamız Âdem’e, annemiz Havvâ’ya ve bunlardan dünyâya gelen nebîler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerden olan zâtlara, yer ve gök ehlinden olan bütün meleklerine ve onlarla birlikte bize de salât eyle. Ey merhametliler merhametlisi olan Allâhım.

10- Allâhım ! beni, günahlarımı, ana-babamı bağışla. Allâhım ! beni küçükken terbiye edip yetiştirdiği için, anne-babama merhamet eyle. Bütün kadın ve erkek mü’minleri, bütün kadın ve erkek müslümanları, onlardan ölmüş olanların ve dirilerinin de günahlarını bağışla. Kendimizle onlar arasında ihtimâm göstermek, düşmanlık etmemek, birbirimize duâ etmek gibi hayırlarla bize yardım eyle. Rabbim beni bağışla, bana merhamet eyle. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın. Güç ve kuvvet ancak yûce ve azîm olan Allâh’ındır.

11- Allâhım ! nurların nûru, sırların sırrı, ebrâr makâmındaki ümmetin en sâdık en hayırlı kullarının efendisi, şerefli rasullerin süsü, gecenin üzerine karardığı ve gündüzün aydınlattıklrının en kerem sâhibi efendimiz Muhammed’e, dünyânın ilk ânından son vaktine değin inen yağmur tâneleri, bitkiler ve bütün ağaçlarda bitenlerin sayısınca, Vâhid ve Kahhâr olan Allâh’ın mülkü devâm ettikçe devâm eden salâtla salât eyle.

12- Allâhım ! efendimiz Muhammed’in dünyâda Ravza-ı Mutahhara’sını, âhirette ise Firdevs-i Âlâ’ daki makâmını, çeşitli ikrâmlarla mükerrem ve muazzam kılacağın, kıyâmet günü kendisinin arzu ettiği ve râzı olacağı şeylere ulaştıracağın salâtla ona salât eyle.

13- Efendimiz ey Muhammed ! bu salât, üzerimize vâcib olan senin hakkını ta’zîm içindir.

Efendimiz ey Muhammed ! bu salât, üzerimize vâcib olan senin hakkını ta’zîm içindir.

Efendimiz ey Muhammed ! (Sallallâh-ü Aleyh-i ve Sellem) bu salât, üzerimize vâcib olan senin hakkını ta’zîm içindir.

14- Allâhım ! –Hâ- sı rahmet, iki –Mîm- i hükümranlık ve –Dâl- harfinde işâret edilen bütün yaratılmışların sığınağı M-u-Ha-m-M-e-D-’e, seyyîd, bütün fazîletlere sâhib, kâmil, nûru ilk yaratılan olmakla, âlemlere rahmet ve nübüvveti tamamlayan efendimiz Muhammed’e, ilminde bulunanların sayısınca, zikredenlerin seni ve onu zikrettiği, gâfillerinse senin ve onun zikrinden gâfil kaldıkları sürece ve yûce zâtın ebedî devâm ettikçe bâkî kalacak, yeter olduğuna senin hükmetmen hâriç sona ermesi söz konusu bile olmayacak salâtla salât eyle. Şüphesiz sen her şeye güç yetirensin. Şüphesiz sen her şeye güç yetirensin. Şüphesiz sen her şeye güç yetirensin.

15- Allâhım ! hidâyet güneşlerinin en güzeli ve nûr bakımından en şereflisi olan ümmî nebî efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât eyle. Zîrâ efendimiz Muhammed (Sallallâh-ü Aleyh-i ve Sellem) risâletine âit haberler husûsunda peygamberlerin en meşhûru ve övülmeye en lâyık olanı, nûru bütün peygamberlerin nûrundan daha parlak, daha şerefli ve daha berrak, ahlâk îtibâriyle onların en pâk ve daha tertemiz olanı, yaratılış yönüyle de onların en mükerrem ve vücûdu en sağlam olanıdır.

16- Allâhım ! ayın ondördünden daha güzel, yağmur bulutları ve okyanuslardaki suların bolluğundan bile daha cömert olan efendimiz ümmî nebî Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât eyle.

17- Allâhım ! zâtı ve hayâtı bereketin tâ kendisi olan, onun zikri ve kokusunun mânevî güzelliği yaratılmışların her birini mest eden efendimiz ümmî nebî Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât eyle.

18- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât ve selâsm eyle.

19- Allâhım ! efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne salât, merhamet ve bereket ihsan ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’nede salât, merhamet ve bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin.

20- Allâhım ! kulun, nebîn, rasûlün, ümmî nebîn efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât eyle.

21- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâ ve âhiret dolusunca salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâ ve âhiret dolusunca bereket ihsân eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâ ve âhiret dolusunca merhamet ihsân eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâ ve âhiret dolusunca selâm eyle.

22- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e kendisine salât okumamızı emrettiğin şekilde salât eyle. Efendimiz Muhammed’e salât okunması en uygun olan şekilde salât eyle.

23- Allah’ım! bütün peygamberler arasından seçilen nebine, bütün kulların arasından kendisine razı olduğun rasulüne, Hz. Âdem (a.s.)’dan vucut alemine teşrif edinceye kadar en şerefli mahlukatın arasından seçtiğin veline, semâvî vahiy konusundaki eminine salat eyle.

24- Allah’ım! A’râf Sûresi’nde anlatılan, adalet ve merhameti ayakta tutan öncekilerinin en kerem sahibi ve en şerefli babalarının sulbünden, hatta ana tarafındanda en temiz asillerin soyundan getirerek islama karşı gelenleri kendisiyle hidayete erdirip, iffet yolunu açıkladığın Abd-i Menâf Oğlu Aabdulmuttalib’in neslinden seçip çıkardığın, efendimiz Muhammed’e salat eyle.

25- Allah’ım! Senden istenen şeylerin en faziletlisi hatırına, isimlerinin sana en sevimli ve en mükerrem olanı hatırına, nebimiz efendimiz Muhammed (s.a.v.) vesilesiyle bize ihsan ettiğin nimetler hatırına, Hz. Muhammed vasıtasıyla bizi sapıklıktan koruduğun, kendisine salavat okumamızı emrettiğin, ona okuduğumuz salavatı hem dünya ve ahirette makam kabul ettiğin, hemde zatından gelen bir lutuf ve ihsan olarak, günahlarımızı affettiğin için, emrine saygı gösterip bu husustaki tavsiyene uyarak özellikle nebimiz efendimiz Muhammed (s.a.v.) in hakkını eda etmek için yüce zatından bize vaad edilenlerin yerine getirileceğine tüm kalbimizle inanarak, sana yalvarıp dua ediyoruz. Ey Allah’ım! Kâlû Belâ’da biz ona iman edip kendisini tastik ettiğimizde, efendimize indirilen Kur’ân-ı Kerîm’e tabi olduğumuz vakit, hani Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmuştun: “Şüphesiz Allah ve melekleri peygambere çok salat ederler. Ey iman edenler ! sizde ona salat edin ve tam bir teslimiyetle selam edin.” Bu şekilde peygamberine salavat okumayı kullarına farz kıldın. Salavat okumalarını onlara emrettin. Ey Rabbim ! yüce zatının hürmetine, azamet nurunun ve ihsan makamındakiler için zatına vacip kıldıkların hatırına, kulun, rasulun, nebin ve yarattıklarının en hayırlısı olan, o şanlı efendimiz Hz. Muhammed’e, yarattıklarından herhangi birine salat ettiğin salatın en faziletlisiyle, senin ve bütün meleklerinin salat etmesini istiyoruz. Şüphesiz sen methedilmeye layık azamet ve şeref sahibisin.

26-Allah’ım! Efendimiz muhammed’in derecesini yükselt. Makamını yücelt. Kıyamet günü onun mizanını ağır kıl. Delilini aydınlık, dinini daima belirgin, mükafatını bol, nurunu aydın, iki cihanda şerefini daim eyle. Ve gözünü aydınlatacak neslini ve Ehl-i Beyt-i’ni onunla beraber eyle. O’nu kendisinden önce gelip geçen nebiler arasında azamet sahibi kıl.

27- Allah’ım! Efendimiz Muhammed’i kendisine tabi olanlar itibariyle, peygamberler arasında ümmeti ve veziri en çok olan, nuru ve yücelği bütün peygamberlerin en faziletlisi olanı, derece itibarıyla da peygamberlerin en üstünü, cennetteki makamını ise, en uçsuz bucaksız geniş olanı eyle.

28- Allah’ım! O’nu önde gidenlerden, derecesini seçinen zatlar arasından, makamını halis kulların arasından seçilip çıkarılanlardan, mekanını ise, zatına yakınlığı olan mukarrebun makamındaki kimselerden eyle.

29- Allah’ım! Efendimiz Muhammed’i senin katında derecesi keremlilerin en keremlisi, sevabı en faziletlisi, meclisi zatına en yakın, makamı en sâbit kalıcı, sözü en doğru, isteği en güzel yerine getirilen, katında kendisine ihsan edilecek olanların en faziletlisi, senin katındakilerin en çok rağabet edileni eyle. O’nu kendisinin üzerinde hiçbir derece olmayan, ve en yüce cennetlerden biri olan firdevs köşklerinde konuk eyle.

30- Allah’ım! Efendimiz Hz Muhammd’i en doğru konuşan, dileği hemen yarine getirilen, ilk şefaatçi, ümmeti hakkında öncekilerin ve sonrakilerin gıpta edicekleri şefaaatle şefaat ederek, şefaati kabul edilen, kullarını cennetlik ve cehennemlik olarak ayırmak için seçtiğinde,

efendimiz Muhammed’i söz sahipleri arasında en doğru sözlü olanı, yolunu hidayetle erdirilenler arasında en yakîn ve amel edenlerin en iyisi bir peygamber eyle.

31- Allah’ım! Peygamberimizi bizim için arkadan gelen ümmetine imkanlar hazırlayan öncü, kevser havuzunu önce ve sonradan varanlarımıza buluşma yeri eyle.

32- Allah’ım! Bizi onun cemaati arasında haşreyle. Sünnetiyle amel etmek nasip eyle. O’nun dini üzere yaşarken bizi öldür. O’nun nur cemalini bize göster. Bizi onun cemaati ve tabileri arasına dahil et.

33- Allah’ım! Biz görmeden ona iman ettik, birbirimize kavuştur. Bizi onun kevser havuzuna ulaştırana değin, onun girdiği yerlere bizleride dahil edinceye kadar, onunla aramızı ayırma. Bizi kendilerine nimetler verilen, nebiler, sıddıklar, şehitler ve onun salih arkadaşlarından eyle. Onlar ne güzel arkadaştırlar. Hamd alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.

34- Allah’ım! Efendimiz Muhammed ( s.a.v.) hidayet nuru, insanları hayıra sevkeden, iki cihan saadetine insanları davet eden, rahmet peygamberi, takva sahiplerinin imamı, kendisinden sonra asla peygamber gelmeyecek olan alemlerin rabbi Allah’ın resulüdür. Efendimiz Muhammed ( s.a.v.); risaletini tebliğ ettiği, kullarına nasihat ettiği, ayetlerini onlara okuduğu, dini yasakları işleyenlere şer’i ölçüler olarak, Had’leri yerine getirdiği,

hükmünü yerine getirdiği, sana itaati emrettiği, sana isyanı yasakladığı, dostluk edilmesini istediğin kimseleri dost edindiği, düşmanlık edilmesini istediğin kimseleri de düşman kabul ettiği için efendimiz Muhammed’e salat eyle.

35- Allah’ım! Cesetler arasında Hz. Muhammed’in cesedine, ruhlar arasında Hz. Muhammed’in ruhuna, durak yerleri arasında onun durduğu makamlara, Meşhedler; cesetlerin bulunduğu yerler arasındaki, mübarek cesedinin metfun bulunduğu meşhedine, zikredilince zikrine, tarafımızdan nebimiz Muhammed’e salat eyle.

36- Allah’ım! Zikredildiği şekilde yüce zatının selamını rahmet ve bereketlerini tarafımızdan ona ulaştır.

37- Allah’ım! Mukarrebun makamındaki meleklerine, bütün ayıplardan pak nebilerine, ilahi kitapla gönderilen resullerine, arşı taşıyan meleklerine, efendimiz Cebrail (a.s.), Mikail (a.s.), İsrafil (a.s.), Azrail (a.s.), cennetin bekçisi Rıdvan, ve cehennemin bekçisi Malik’e, insanların sağında ve solunda bulunan hayır ve şerleri kaydeden, Kiramen Katibîn’e, bütün yer ve gök ehlinden sana itaat edenlere, salat salat eyle.

38- Allah’ım! Rasullerin Ehl-i Beyt’lerinden herhangi birine verdiğin şeylerden daha faziletlisini, peygamberinin Ehl-i Beyt’inede ihsan eyle. Rasullerin ashabından herhengi birini mükafatlandırdığın şeylerin daha faziletlisiyle, peygamberimizin ashabınıda mükafatlandır.

39- Allah’ım! Mü’min kadın ve erkekleri, müslüman kadın ve erkekleri, onların ölülerini ve dirilerini bağışla. “.. Rabbimiz ! bizi ve bizden önce ölen din kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma. Rabbimiz şüphesiz sen çok şefkatli, çok merhametlisin.”

40- Allah’ım! Haşimi soyundan olan efendimiz Muhammed nebiye onun ali ve ashabına salat eyle.tam manasıyla selam eyle.

41- Ey merhametliler merhametlisi Allah’ım! Senin hoşnut olacağın, seni ve kendisini razı edecek, bizdende memnun kalacağın salatla, insanlığın en hayırlısı efendimiz Muhammed’e salat eyle.

42- Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e onun âl-i ve ashabına, her tarafa güzel kokular yayan, içinde bereketler bulunan, Allah’ın mülkü devam ettikçe devam edecek olan, bol, güzel ve tam manasıyla salat ve selam eyle.

43- Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne feza dolusu, ve gökteki yıldızlar sayısınca, bugüne kadar yattıkların ve kıyamete kadar yaratacakların miktarınca, yer ve gök yüzünü dengede tutacak olan salat ile salat eyle.

44- Allah’ım! Efendimiz İbrahim’e salat ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Bütün alemlerde efendimiz İbrahim’e ve onun âl-i’ne bereket ihsan ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen met edilmeye layık azamet ve şeref sahibisin.

45- Allah’ım! Ben; din, dünya ve ahiret işlerimde bütün günahlardan bağışlanma, afet ve kederlerden ise, selamet bulmak istiyorum.

46- Allah’ım! Günahlarımızı, ayıp ve isyanlarımızı, yüce kereminle ört.

Allah’ım! Günahlarımızı, ayıp ve isyanlarımızı, yüce kereminle ört.

Allah’ım! Günahlarımızı, ayıp ve isyanlarımızı, yüce kereminle ört.

47- Allah’ım! Yüce hakkın ve nur Cemal’inin hatırına, yüce Arş’ın, azametin, celalin, cemalin, kudret, güç ve kuvvetinle. Arş’ını taşıyan Kürsî’nin hakkı için, ve yarattıklarından hiçbir kimsenin bilgisinin olmadığı, sır hazinelerinin isimleri hürmetine, ya rabbi ! senden talep ediyorum.

48- Allah’ım ! Sırlarını üzerine koyduğunda geceyi karartan, gündüzün açıklığına koyduğunda gündüzleri aydınlatan, gökyüzünü direksiz tutan, yeryüzünde sapa sağlam duran, dağların üzerine yerleştirdiğinde ise dağları yerine çakan, denizlere ve vadilere yazdığında suları taşıyıp akıtan su pınarlarını coşturan, bulutun üzerinede yerleştirdiğinde de yağmurlar yağdıran, ismin hürmetine ya rabbi ! senden talep ediyorum.

49- Allah’ım! Efendimiz İsrafil (a.s.)’ın alnında yazılmış olan isimler, ve efendimiz Cebrail (a.s.)’ın alnında yazılmış olan isimler hatırına, mukarrebun makamındaki meleklerin üzerinde yazılmış olan isimler hürmetine senden istiyorum.

50- Allah’ım! Arş’ın etrafında yazılmış isimler, ve Kürsî’nin çevresinde yazılmış isimler hatırına senden istiyorum.

51-Allah’ım! Zeytin yaprağı üzerine yazılmış olan İsm-i Âzam hatırına, senden talep ediyorum.

52- Allah’ım! Zatını kendileriyle isimlendirdiğin, bildiğim ve bilmediğim, yüce isimlerle senden talep ediyorum.



Delailü'l Hayrat -cuma

CUMA



1- Allâh’ım! Efendimiz âdem (a.s.)’ ın sana duâ ettiği isimlerle, sana dileklerimi arz ederim. Efendimiz Nûh (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Hûd (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz İbrâhîm (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Sâlih (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yûnûs (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Eyyûb (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yakûb (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yûsûf (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle,

2- Efendimiz Mûsâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Harun (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Şuayb (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz İsmâîl (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Dâvûd (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Süleymân (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle efendimiz Zekeriyyâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yahyâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Ermiyâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle,

3- Efendimiz Şâ’ya (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz İlyâs (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Elyesâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Zülkifl (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yûşâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Îsâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Muhammed (s.a.v)’in (ona ve tüm nebîlerin rasullerin hepsine salât ve selâm olsun.) sana duâ ettiği isimlerle, ey alemlerin rabbi olan Allâh’ım ! zikrettiğim nebîler ve resuller hürmetine onların sana münâcaatta bulunduğu ve duâ ettiği isimler hürmetine,

4- Semâ kurulmadan, yeryüzü döşenmeden, dağlar yerinde sâbit tutulmadan, denizler gürül gürül akmadan, su kaynakları kaynayıp coşmadan, nehirler çağlamadan, güneş doğmadan, ay aydınlatmadan, yıldızlar parlamadan önce, yarattığın şeyler sayısınca, nebîn, efendimiz Muhammed’e senin salât etmeni istiyorum. Zîrâ sen zâtında olduğun gibisin, senin durumunu hiçbir kimse bilmez, ancak sen bilirsin sen birsin ve ortağın da yoktur.

5- Allâh’ım! Hilm’in sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle, İlminin sayıları miktârınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Bitmez tükenmez kelimelerinin adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Nîmetlerinin sayıları miktarınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Semâlar dolusunca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Yeryüzü dolusunca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Arşının dolusu kadar, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Ve onun ağırlığınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Levh-i Mahfûz’da, olmuş ve olacak her şeyi yazan kaleminin yazdığı şeyler sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Yedi kat semâda yarattıklarının sayısı miktârınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Kıyâmet gününe kadar, her gün bin defâ, efendimiz Muhammed’e salât eyle.

6- Allâh’ım! efendimiz Muhammed’e dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, gökyüzünden yeryüzüne yağan yağmur tânelerinin sayısınca, her gün bin kere salât eyle.

7- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, seni Sübhânellâh diyerek Tesbîh, Lâilâhe İllallâh diyerek Tehlîl, Tekbîr, Sübhâne Rabbiyel Azîm diyerek, Ta’zîm, edenlerin sayısınca, her gün bin kere efendimiz Muhammed’e salât eyle.

8- Allâh’ım! Onların nefesleri ve lafızları sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle.. Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, onların aralarında bulunan ve yaratmış olduğun ruh taşıyan her canlı adedince, her gün bin kere efendimiz Muhammed’e salât eyle..

9- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e, hareket eden bulutlar adedince, salât eyle. Esen rüzgârlar sayısınca, dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, her gün bin kere salât eyle..

10- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yerle gökyüzü arasında yarattıklarının tamâmı, ve üzerinde rüzgârın esip, hareket ettirdiği dallar, yapraklar, ağaçlar ve meyveler sayısınca, efendimiz Muhammed’e her gün bin kere salât eyle..

11- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, gökyüzündeki yıldızlar sayısınca, efendimiz Muhammed’e her gün bin kere salât eyle..

12- Allâh’ım! Senin kudret ve azâmetine işâret eden, yeryüzünün taşıdığı şeyler dolusunca, efendimiz Muhammed’e salât eyle..

13- Allâh’ım! Hakkındaki bilgiyi ancak yüce zâtının bildiği, yedi denizde yarattığın varlıklar sayısınca, kıyâmet gününe kadar her gün bin kere, efendimiz Muhammed’e salât eyle.

14- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e yedi deniz dolusunca salât eyle. Yûce Zât’ının kudretini işâret eden, bu yedi denizin taşıdığı ağırlık miktarınca salât eyle.

15- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, denizlerdeki dalgalar sayısınca, her gün bin kere, efendimiz Muhammed’e salât eyle.

16- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yeryüzünün derinlikleri, ovaları ve dağlarında bulunan kum tâneleriyle, çakıl taşları sayısınca, her gün bin kere, efendimiz Muhammed’e salât eyle..

17- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, tatlı ve tuzlu sular, hareket edip dalgalandığındaki dalgalar adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Toprağın üzerinde ve yeryüzünün derinliklerinde, doğuda, batıda, ovalarda, dağlarda, vadilerde, yeryüzündeki her yerde ve her yolda îmâr edilmiş yâhut harâb kalmış yerlerde ve bütün bunların üzerinde ve içinde, yaratmış olduğun ne kadar çakıl taşı ve küçük taş ve kuru çamur, kırıntılarına varıncaya kadar neler varsa, o tâneler sayısınca, efendimiz Muhammed’e her gün bin kere salât eyle..

18- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yeryüzünün doğusu, batısı, kıble istikâmeti, ovaları, dağları ve vâdîlerindeki ağaçlar, meyveler, yapraklar, ekinler ve bütün bunlardan bereketle çıkan bitkilerinin sayısınca, efendimiz nebî Muhammed’e her gün, bin kere salât eyle.

19- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yaratmış olduğun ve yaratacağın cinler, insanlar ve şeytanlar sayısınca, efendimiz Muhammed’e her gün, bin kere salât eyle.

20- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, onların bedenlerinde, yüzlerinde, başlarında, bulunan her tüy sayısınca, efendimiz Muhammed’e her gün, bin kere salât eyle.

21- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, kuşlar kanat çırptıkça, cinler ve şeytanlar uçtukça, efendimiz Muhammed’e her gün, bin kere salât eyle..

22- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, sayılarını ancak Yûce Zât’ının bildiği, yeryüzünün doğusu ve batısındaki, insanlar ve cinlerin sayısıyla, küçük-büyük dört ayaklı olarak yarattığın her hayvan adedince, efendimiz Muhammed’e her gün, bin kere salât eyle..

23- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yeryüzünde onların adımları sayısınca, efendimiz Muhammed’e her gün, bin kere salât eyle..

24- Allâh’ım! Kendisine salât okuyanların sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Kendisine salât okumayanların sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Biten bitkiler ve yağan yağmur damlalarınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle.. Vâr olan her şey adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle..

25- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e karardığında geceleyin, gündüz aydınlandığında, salât eyle.. Dünyâda ve âhirette, efendimiz Muhammed’e salât eyle.. Efendimiz Muhammed’e tertemiz bir genç olduğu zamân ki halinde de salât eyle. efendimiz Muhammed’e râzı olduğun olgunluk hâlinde de salât eyle.. Efendimiz Muhammed’e beşikte çocuk olduğu andan beri salât eyle. Efendimiz Muhammed’e salât etmekten geriye artacak hiçbir şey kalmayıncaya kadar salât eyle..

26- Allâh’ım! Söyleyince tasdik ettiğin, isteyince her istediğini verdiğin, efendimiz Muhammed’e vaâd ettiğin Makam-ı Mahmûd’u ikrâm eyle.

27- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’in yolunu yûce, burhânını şerefli, peygamberliğini açıklayan dellilerini belirgin, faziletini bütün yaratılmışlara aşikâr eyle.

28- Allâh’ım! Onun ümmeti hakkındaki şefaatini kabûl eyle. Bize sünnetiyle amel etmeyi nasîb eyle. Bizi onun dini üzere yaşayıp ölmeyi nasîb eyle. Bizi onun cemaati arasında ve sancağı altında haşreyle. Bizi onun arkadaşları arasına kat. Kevser havuzuna ulaştır. O havuzun kadehleriyle kevser şarabından içir. Onun muhabbetiyle bizleri nasîblendir.

(Burada Okuyucu kendi ismini okumalıdır. Mesela: Okuyucunun ismi Ali, Babasının ismi Ahmed olsun. (Ali Bin Ahmed), der. Mesela: Okuyucunun ismi Fâtıma, Babasının ismi Ahmed olsun. (Fâtıma Binti Ahmed), der.)

29- Allâh’ım! Sana duâ ettiğim isimler hürmetine, anlatmaya çalıştıklarım ve ilmini ancak Yûce Zât’ının bildiği şeyler sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât etmeni, bana da merhamet etmeni, tövbemi kabûl edip, maddî mânevî musîbetlerin hepsinden beni kurtarmanı, bana âfiyet vermeni, kadın-erkek bütün mü’minlere, ve kadın-erkek bütün müslümanlara, onların ölü ve dirilerine, merhamet etmeni bu günahkâr ve hatâlı zayıf kulunun tövbesini kabûl ederek bağışlamanı, senden taleb ediyorum. Ey âlemlerin rabbi olan Allâh’ım! Âmîn...

30- Peygamberimiz (s.a.v.) efendimiz şöyle buyurmuştur: “ Kim bu salavâtı bir kez okursa, Allâh (c.c)’u ona kabûl olunmuş bir hac ve İsmâîl (a.s.)’ın çocuklarından bir köleyi âzâd eden kimsenin sevâbını verir.”



--- Allâh (c.c)’u şöyle buyurmaktadır: “ Ey Meleklerim ! Bu bir kuldur ki; Habîbim Muhahammed (s.a.v.)’e çokça salât etmiştir. İzzetime, Celâlime, varlığıma, övülmeye lâyık olmama ve Yûce olmama yemîn olsun ki, salât ettiği her harf mukâbilinde cennette ona bir saray vereceğim. Onun yüzünün nûru, Ay’ın ondördü gibi, kıyâmet gününde Livâü’l-Hamd sancağı altında bana gelecek ve avucu Habîbim Muhammed (s.a.v.)’in avucunda olacaktır.” Bu fazîlet bu salavâtı Cum’â Günü okuyan kimse içindir. Allâh (c.c) büyük fazîlet sâhibidir. [1]

31- Allâh’ım! Azâmet, kudret, celâl, izzet ve saltanatın adına, Kürsî’nin taşıdıkları hürmetine, zâtını kendisiyle isimlendirdiğin ve Kur’ân-ı Kerîm’in içine yerleştirdiğin katındaki gayp ilmine seçip ayırdığın gizli olan yüce isminin hatırına, kulun ve resulün, efendimiz Muhammed’e salât etmeni istiyorum. Allâh’ım kendisiyle sana duâ edildiğinde kabûl ettiğin, onunla bir şey istenildiği zamân verdiğin, ismin hatırına senden talep ediyorum.

32- Allâh’ım geceye koyduğunda zamânı karartan, gündüzünde ise aydınlatan, gökyüzünü direksiz tutan, yer yüzünüde sapa sağlam duran, dağların üzerine yerleştirdiğin de dağları yerine çakan, kuvvetli ve zâlim kimseye baş eğdiren, semâdan suları akıtan, bulutlar üzerine yerleştirdiğinde yağmurlar yağdıran, ismin hürmetine, senden talep ediyorum.

33- Allâh’ım! Nebîn efendimiz Muhammed’in sana duâ vesîlesi edip istediği ismin hatırına senden istiyorum. Allâh’ım nebîn efendimiz âdemin sana duâ vesilesi edip istediği ismin hürmetine, senden talep ediyorum. Allâh’ım nebîlerin, resullerin bütün mukarrebun makamındaki meleklerin, Allâh’ın salât ve selâmı hepsinin üzerine olsun. Ve bütün taat ehlinin sana duâ vesîlesi edip istediği ismin hatırına, senden istiyorum

34- Gökyüzü binâ edilmeden, yeryüzü dürülüp döşenmeden, dağlar yerinde sabit tutulmadan, pınarlar coşup kaynamadan, nehirler akıp durmadan, güneş doğmadan, ay aydınlatmadan, yıldızlar parıldatmadan önce yarattığın şeyler sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âline salât etmeni istiyorum

35- Allâh’ım! Efendimiz Muhammede onun âl-i’ne, ilminin alâkalı olduğu şeyler sayısınca, salât eyle. Affının ilgili olduğu, hilm sıfatının adedince, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle. Levh-i Mahfuz’un senin yüce ilminden ihtiva ettiği kısmının sayısınca, Efendimiz Muhammed’e onun âl-i’ne salât eyle..

36- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne katında bulunan şeytan yahut cinlerin dokunamadığı ve asla değiştirilemeyen olmuş ve olacakların yazıldığı Levh-i Mahfuz’da hükmeden Kalem’in yazdığı hükümler adedince salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne yeryüzü dolusunca salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne semâlar dolusunca salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar yaratacakların sayısınca salât eyle..

37- Allâh’ım dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, meleklerin safları, tesbihleri, takdisleri, temcitleri, tekbirleri ve tehlilleri sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

38-Allâh’ım! dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, hareket eden bulutlar ve grup grup esen rüzgârlar sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

39-Allâh’ım! şimdiye kadar semalarından yeryüzüne düşen yağmur damlaları ve kıyâmete kadar düşecek olan her yağmur damlası sayısınca efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

40- Allâh’ım! dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, rüzgarların estiği miktarca, ağaçların, yaprakların, ekinlerin hareketlerinin sayısınca, ve özel muhafazası içinde yaratmış olduğun ve bütün tohumlar sayısınca Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

41- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yağmur damlaları ve bitkiler sayısınca salât eyle.

42- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, gökyüzündeki yıldızlar sayısınca salât eyle.

43- Allâh’ım! İlmini ancak senin bildiğin, kıyâmet gününe kadar yaratacak olduğun ve yedi denizinde yaratmış olduğun mahlûkat sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

44- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne yeryüzünün doğusunda ve batısında mevcut olan çakıl taşı ve kum tâneleri sayısınca salât eyle.

45-Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne şimdiye kadar yarattığın ve kıyâmet gününe kadarda yaratacağın cin ve insanlar sayısınca salât eyle.

46- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, insan ve cinlerin nefesleri, sözleri ve göz açıp kapayıncaya kadar geçen zamânları zarfınca, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

47- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, cin ve meleklerin uçuşları sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

48- Allâh’ım! Yeryüzünün doğusunda ve batısında olan kuşların, vahşi hayvanların, hatta insan, hayvan ve böcek vücudundan beslenerek yaşayan küçük hayvanların sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

49- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne diriler ve ölüler sayısınca salât eyle.

50- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, gecenin üzerine karardığı ve gündüzün aydınlattığı şeyler adedince efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

51-Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, iki veya dört ayaküzeri yürüyen hareket eden canlılar sayısınca salât eyle.

52- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, efendimiz Muhammed’e salât okuyan cin, insan ve melek sayısınca ona salât eyle.

53-Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e salât okumayan kimseler sayısınca kendisine salât eyle..

54- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, kendisine salât okunması gerektiği şekilde, salât eyle..

55- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât okunması şanına layık olduğu şekilde, kendisine salât eyle..

56- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, üzerine okunacak salât adına hiçbir salât hariç kalmayacak şekilde, bütün salâtlarla salât eyle..

57- Allâh’ım ! Efendimiz Muhammed’e önceki peygamberler ve bütün mü’minler, kendisinin ahirete intihalinden sonra gelen mü’min, sıddık, şehit, salih kimseler arasında, salât eyle.. Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e Allâh katında makamları, mekanları yüce olan meleklerin makamı olan Mele-i Âlâ’da kıyâmet gününe kadar salât eyle.. Allâh’ın dilediği olur. Yüce ve Azîz olan Allâh’ın güç ve kuvvetinden başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur.

Delailü'l Hayrat -cumartesi

CUMARTESİ



1- Allâh’ım ! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle. Efendimiz Muhammed’e vesîle makâmını, yüksek derece ve fazîleti ihsân eyle, va’d ettiğin Makâmı Mahmûd’a onu ulaştır. Şüphesiz sen va’dînden dönmezsin.



2- Ey yûce arşın Rabbi ! Ey âlemlerin Rabbi olan Allâh’ım ! Efendimiz Muhammed’in şânını yücelt, dînini aşikâr kıl, nübüvvetini işâret eden delillerini aydınlat. O’nun fazîletini ortaya çıkar, onun ümmeti hakkındaki şefaatini kabûl eyle. Bize de sünnetiyle amel etmek nasîb eyle.



3- Bizi onun sancağı altında cemaatiyle berâber haşreyle. Kevser şarabından kâsesiyle içir. Muhabbetiyle faydalandır. Ey âlemlerin Rabbi olan Allah !



4- Ey Rabbim ! tarafımızdan selâmın en fazîletlisini ona ulaştır. Ümmeti adına ona ihsân eyle.



5- Allâh’ım ! Ey Rabbim ! beni bağışlamanı, bana merhamet etmeni, tövbemi kabûl etmeni, gökten gelen, yerden çıkan, bütün belâlardan bana âfiyetle muâmele etmeni diliyorum. Sen rahmetinle her şeye güç yetirensin. Ey Rabbim ! rahmetinin hatırına, kadın erkek bütün mü’minleri, kadın erkek bütün müslümanları ve onların ölüleriyle dirilerini de af ve mağfiret etmeni istiyorum.

Allâh-u Teâlâ; mü’minlerin pâk anneleri olan, peygamberimizin zevcelerinden, dünyânın kandilleri misâli, hidâyet imamlarının mürşîd âlimleri olan, onun ashâbından ve onların ardından gelen tâbiûnla ashâbı görmüş gibi, onları görenlere tâbi olanlardan, kıyâmet gününe kadar râzı olsun. Hamd elemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsustur.
(üçüncü üçte birin başı)

6- Ey ! Ruhların ve çürümüş cesetlerin Rabbi olan Allâh’ım ! cesetlerine dönen ruhların ve damarlarıyla birleşen cesetlerin itaati hatırına senden istiyorum. Bütün yaratıklar senin huzûrunda rahmetini ümîd ederek, azâbından korkarak, hüküm vermeni beklerken, bütün ruhlara ve cesetlere geçerli olan kelimelerin hatırına ve onlardan her türlü hakkı alabilmen hatırına, bana hak olanı iyice görebilmem için gözümde nûr, gece-gündüz dilimde zikir ve sâlih amel ihsân etmeni senden taleb ediyorum. İşte bunlarla beni rızıklandır Ya Rabbi !



7- Allâh’ım ! Efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin, bereket ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e de salât eyle. Bereket ihsân eyle.



8- Allâh’ım ! Efendimiz İbrâhîm ve onun âl-i’e salavât ve bereketler ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’e de salât eyle. Bereketler ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin. Allâh’ım ! efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’e bereket ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’in âl-i’ne de bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin.



9- Allâh’ım ! Kulun ve rasûlün efendimiz Muhammed’e, kadın-erkek bütün mü’minlere, kadın-erkek bütün müslümanlara salât eyle.

10- Allâh’ım ! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, ilminin kuşattığı, kitâbının miktârını tesbit ettiği, meleklerinin şâhid olduğu şeyler sayısınca, Allâh’ın mülkü devâm ettikçe, devâm edecek olan salâtla salât eyle.



11- Allâh’ım ! Bildiğim ve bilmediğim yûce isimlerin, zâtını isimlendirdiğin isimler hatırına, kulun, nebîn, efendimiz Muhammed’e, gökyüzü binâ edilmeden, yer yüzü yayılıp döşenmeden, dağlar ayakta tutulup çakılı durmadan, su kaynakları coşup taşmadan, nehirler gürül gürül çağlamadan, güneş doğmadan, ay aydınlatmadan, yıldızlar ışıldamadan, denizler dalgalanmadan, ağaçlar meyveye durmadan önce, yarattığın şeyler sayısınca salât etmeni senden taleb ediyorum.



12- Allâh’ım ! İlminin adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! Hilminin sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! bitmez tükenmez kelimelerin sayısınca efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! nîmetlerin sayısınca efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! fazlın kadar efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! cömertliğinin sayısınca efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! semâların adedince efendimiz Muhammed’e salât eyle. . Allâh’ım ! yer yüzü kadar efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! yedi kat gökte bulunan yaratmış olduğun melekler sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! yer yüzündeki cin, insan, vahşi hayvanlar, kuşlar ve yaratmış olduğun diğer yaratıklar adedince efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! gayb ilminde Levh-i Mahfûz’da kaderi yazan Kalem’in yazdıkları ve kıyâmete kadar diğer yazacağı şeyler adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! yağmur ve yağmur tanecikleri sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! sana hamd edenlerin, sana şükredenlerin, seni Lâ İlâh’e İllellâh diyerek tehlîl edenlerin, seni İnne-ke Hamîd’ün-mecîd, sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibi olansın diyerek, temcîd edenlerin, yûce zâtının

Allâh olduğuna şehâet edenlerin sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât etmeni diliyorum. Allâh’ım ! senin ve meleklerinin ona getirdiği salât miktârınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! yarattıklarından ona salât edenlerin sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! efendimiz Muhammed’e salât okumayanların sayısınca, ona salât eyle. Allâh’ım ! dağlar, kumlar, çakıl taşları adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! ağaç ve yaprakları, kuru çamur ve ağırlıklarınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! her sene ve o senede yaratacakların ve öleceklerin sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! her gün yaratacakların ve her gün öleceklerin sayısınca, kıyâmet gününe kadar efendimiz Muhammed’e salât eyle.



13- Allâh’ım ! Yer ve gökyüzü arasında hareket eden bulutların yağdırdığı, sular miktârınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! yer yüzü ve gök yüzünün, doğu-batı, kıble istikameti ve derinliklerinde emir altına girmiş rüzgarlar adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! gök yüzündeki yıldızlar kadar, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! denizlerde yarattığın balıklar, canlı hayvanlar, sular, kumlar ve bunların dışında kalan diğer malûkâtın sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! bitkiler ve çakıl taşları sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! karıncalar adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! tatlı-tuzlu sular miktârınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! bütün yarattıklarına ihsân ettiğin nîmetler miktârınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! kendisini inkâr edenlere karşı verdiğin azâbın ve cezân kadar, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! dünyâ ve âhiret devâm ettiği müddetçe, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! cennette yaratıkların var olduğu müddetçe, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! cehennemde yarattıkların mevcûd olduğu sürece, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! efendimiz Muhammed’i, sevip râzı olduğun kadar, ona salât eyle. Allâh’ım ! efendimiz Muhammed’in de, seni sevip, senden râzı olduğu müddetçe, ona salât eyle. Allâh’ım ! sonsuza kadar, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Onu kendi katında, en yakın makâma konuk eyle. Ona, cennetteki en yüksek derece olan Vesîle Makâmı’nı, fazîleti, şefaati, yüksek dereceyi, kendisine va’d ettiğin Makâm-ı Mahmûd’u ihsân eyle. Şüphesiz sen va’dinden dönmezsin.



14- Allâh’ım ! Şüphesiz sen dünyâ ve âhiret işlerimde sâhibim, efendim, her hâlimde başvuracağım makâmım, güvencem, bütün işlerimi zâtına havâle edeceğim ümîdim, ihtiyaçlarımı, emellerimi ancak kendisine arz edeceğim yûce zat olduğun için, Şehr-i Harâm, Beldey-i Harâm, Meş’ari’l-Harâm ve Peygamberimiz ( s.a.v. ) Efendimiz’in Kabr-i Şerîf’i hürmetine, gerçeğini ancak yûce zâtının bildiği kadar, bana hayır bağışlamanı, ve yine hakîkatini ancak yûce zâtının bildiği kadar kötülükten beni korumanı senden taleb ediyorum.



15- Efendimiz Âdem’e; efendimiz Şît’i, efendimiz İbrâhîm’e; efendimiz İsmâîl ve İshâk’ı bağışlayan, efendimiz Yûsûf’u; efendimiz Yâkûb’a kavuşturan, efendimiz Mûsâ’yı; annesine ulaştıran, efendimiz Hızır’ın ilmini artıran, efendimiz Dâvûd’a; efendimiz Süleyman’ı bahşeden, efendimiz Zekeriyyâ’ya; efendimiz Yahyâ’yı bağışlayan, annemiz Meryem’e; efendimiz İsâ’yı veren, efendimiz Şuayb’ın kızını; efendimiz Mûsâ (a.s) ile karşılaştırmak suretiyle koruyan, Ey Allâh’ım ! Ey Rabbim ! efendimiz Muhammed’e, bütün nebî ve rasullere, senin salât etmeni istiyorum. Efendimiz Muhammed’e, şefaati ve yüksek

dereceyi bağışlayan, Ey Allâh’ım ! günahlarımı bağışlamanı, ayıplarımın hepsini örtmeni, beni cehennem ateşinden kurtarmanı, rızânı, emniyetini, affını ve ihsânını lütfetmeni, kendilerine nîmetler verdiğin nebîler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerle birlikte beni cennetinde nimetlendirmeni senden taleb ediyorum. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter.



16- Allâh-u Teâlâ, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’e rüzgarların, kümelenmiş bulutları sürüklediği, ve her ruh sâhibinin, ölümü tattığı müddetçe, salât eylesin. Ey Allâh’ım ! Selâm yurdunda bulunan selâm ehline selâmı ulaştır.



17- Allâh’ım ! Beni yarattığın işte kullan. Bana tekeffül ettiğin, rızk sağlamakla uğraştırıp kalbimi onlarla dolduracağın şeylerle beni meşgûl etme. Zâten bana rızık vermeyi üzerine almışsın. Senden bunu taleb ettiğim halde beni mahrûm eyleme. Sana istiğfâr ettiğim halde bana azâb eyleme.

Allâh’ım ! Beni yarattığın işte kullan. Bana tekeffül ettiğin, rızk sağlamakla uğraştırıp kalbimi onlarla dolduracağın şeylerle beni meşgûl etme. Zâten bana rızık vermeyi üzerine almışsın. Senden bunu taleb ettiğim halde beni mahrûm eyleme. Sana istiğfâr ettiğim halde bana azâb eyleme.

Allâh’ım ! Beni yarattığın işte kullan. Bana tekeffül ettiğin, rızk sağlamakla uğraştırıp kalbimi onlarla dolduracağın şeylerle beni meşgûl etme. Zâten bana rızık vermeyi üzerine almışsın. Senden bunu taleb ettiğim halde beni mahrûm eyleme. Sana istiğfâr ettiğim halde bana azâb eyleme.



18- Allâh’ım ! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’e salât ve selâm eyle.

19- Allâh’ım ! Katındaki Habîbin Muhammed Mustafâ’nın hürmetine, sana yönelerek, sevdiğimiz, efendimiz. Ey Muhammed ! seninle rabbine tevessül ederek taleb ediyorum. Yûce Mevlâ katında ey pâk, güzel rasûl, Bize şefaat eyle.



20 - Allâh’ım ! Yanındaki makâmının hürmetine, onu; bizim hakkımızda şefaatçi kıl.

Allâh’ım ! Yanındaki makâmının hürmetine, onu; bizim hakkımızda şefaatçi kıl.

Allâh’ım ! Yanındaki makâmının hürmetine, onu; bizim hakkımızda şefaatçi kıl.



21 - Allâh’ım ! Bizi peygamberimize salât ve selâm okuyan kullarının en hayırlılarından, peygamberimize en yakın bulunanlardan, ve ona kavuşanlardan eyle. Bizi peygamberimize muhabbet duyanlardan, onun yanında kendisine sevgili olanların en hayırlılarından eyle. Bizi mahşer günü onunla sevindir.



22- Onu; bizim için Naîm Cenneti’nde zahmetsiz, meşakkatsiz, hesâba çekilmeksizin, cennete girmek için, irşâd ve hidâyet eden delîl eyle. Bizden râzı olarak onu bize yönelt. Biz şefaat beklerken, onu bize darılmış, kırgın eyleme.



23- Allâh’ım ! Bizi, ana-babamızı, bütün müslümanları, onların ölülerini ve dirilerini bağışla. Son duâmız alemlerin Rabbi Allâh’a hamd etmektir.
(Dördüncü dörtte birin başı)

24- Ben senden istiyorum. Ey Allah ! Ey Allah ! Ey Allah ! Ey Hayyu’l-Kayyûm ! Ey Celâl ve İkram sâhibi olan Allâh’ım ! Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tesbih ederim. Ben yûce emirlerini yerine getiremedim, zâlimlerden oldum.



25- Allâh’ım ! Yûce Kürsî’nin, azâmetin, celâlin, izzetin, kudretin ve hükümranlığından taşıdıkları hatırına, yarattıklarından hiçbir kimsenin bilmediği, gizli-saklı pâk isminlerin hürmetine, gecenin üzerine koyduğunda geceyi karartan, gündüzüne koyduğunda gündüzü aydınlatan, göklere koyduğunda direksiz tutan, yer yüzüne koyduğunda onu sâbit kılan, denizlere koyduğunda, suları taşırıp akıtan, su pınarlarına koyduğunda, suları coşturan, bulutların üzerine yerleştirdiğinde, yağmurlar yağdıran, ismin hatırına senden istiyorum.



26- Efendimiz Cebrâîl (a.s)’ın alnına yazılmış olan isimler hakkı için, efendimiz İsrâfîl (a.s)’ın alnındaki yazılı isimlerle, ve bütün meleklerin üzerinde yazılı isimlerle, senden istiyorum.



27- Arşın ve Kürsî’nin etrafında yazılmış isimler hürmetine, senden taleb ediyorum.



28- Yûce zâtını bizzat isimlendirdiğin yûce ismin hürmetine, senden istiyorum.



29- Bildiğim ve bilmediğim bütün isimlerin hatırına,



30- Efendimiz Âdem (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Nûh (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, senden istiyorum. Efendimiz Sâlih (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yûnûs (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Mûsâ (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Hârûn (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Şuayb (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz İbrâhîm (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz İsmâîl (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Dâvûd (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, senden istiyorum. Efendimiz Süleymân (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Zekeriyyâ (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yûşâ (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Hızır (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz İlyâs (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Elyesâ (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Zülkifl (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, senden istiyorum. Efendimiz Îsâ (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, nebîn, rasûlün, habîbin, insanlar arasından seçip çıkardığın, efendimiz Muhammed’in sana duâ ettiği isimler hatırına senden istiyorum. Ey ! sözü hak olan, ve sizi ve yaptıklarınızı Allâh yarattı meâlideki âyette, bize buyuran Allâh’ım ! Allâh’ın hiçbir kulundan hiçbir söz, fiil, hareket ve hareketsizlik meydâna gelemez. Ancak onun ilmi, kazâ ve kaderinde olması gerektiği şekilde, nasıl geçiyorsa, o şekilde meydâna gelebilir.



31- Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! beni peygamberimize tâbi olup, ona muhabbet duyan, herkesi hesap gününde kusurları araştırılmadan, azâb görmeden, azar işitmeden, terslenmeden, onun şefaati ve arkadaşlığıyla rızıklandırmanı istiyorum. Ey Vehhâb ! Ey Gaffâr ! senden günahlarımı bağışlamanı, ve ayıplarımı örtmeni istiyorum. Hesapsız sevap ve mükâfatların verildiği günde, bütün dostlar arasında beni, yûce cemâlini doyasıya seyretmekle nîmetlendirmeni, benden amelimi kabûl etmeni, bilerek, bilmeyerek veyâ yanlışlıkla yaptığım ezelî ilminle bildiğin bütün hatalarımı affetmeni senden taleb ediyorum. En büyük emelim olan peygamber (s.a.v) efendimizin kabrini

ziyârretine, ona ve iki arkadaşına selâm verme nîmetine ihsânınla, fazlınla, cömertliğinle ve kereminle beni ulaştırmanı senden istiyorum. Ey Raûf ! Ey Rahîm ! Ey Velî ! kendisine îmân eden bütün müminler, yoluna tâbî olan kadın-erkek bütün müslümanlar, hem onların âl ve dirileri hem de kendi adıma, yarattıklarından her hangi birini mükâfatlandırdığın şeylerin en çok ve en fazîletli ve etraflı olanıyla, efendimiz Muhammed’i mükâfatlandırmanı senden istiyorum. Ey Kavî ! Ey Azîz ! Ey Alîm !



32- Allâh’ım ! Yûce zâtına yemin ettiğim şeyler hürmetine, henüz gökyüzü binâ edilmeden, yeryüzü yayılıp döşenmeden, dağlar yükselmeden, su kaynakları fışkırıp akmadan, denizler sâkinleşip durulmadan, nehirler coşup çağlamadan, güneş doğmadan, ay aydınlatmadan, yıldızlar karanlığı nurlandırmadan önce, hiçbir kimsenin bilmediği, ancak yûce zâtının bildiği şekilde, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât etmeni istiyorum.



33- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, kelimelerinin adedince salât etmeni senden istiyorum.



34- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, Kur’ân ayetleri ve harflerinin adedince salât etmeni senden taleb ediyorum.



35- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât okuyanların sayısınca salât etmeni senden istiyorum.



36- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât okumayanların sayısınca salât etmeni istiyorum.



37- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, yeryüzü dolusunca salât etmeni istiyorum.



38- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, Kalem’in, Levh-i Mahfûz’da kaderle ilgili yazdığı şeyler kadar, salât etmeni istiyorum.



39- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, yedi kat semâda yarattıkların adedince salât etmeni istiyorum.



40- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, kıyâmet gününe kadar yaratacağın şeyler miktârınca, her gün bin defâ, senin salât etmeni istiyorum.



41- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, gökyüzünden yeryüzüne düşen yağmur damlaları, ve her bir yağmur tânesi sayısınca, her gün bin defâ, senin salât etmeni senden taleb ediyorum.




Delailü'l Hayrat - Pazar

PAZAR



1- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, seni tesbîh ve takdîs eden ta’zîm ederek, sana secde edenlerin sayısınca, her gün bin kere, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât etmeni diliyorum.



2- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar her yıl yaratmış oldukların sayısınca efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât etmeni istiyorum.



3- Allâh’ım! Hareket eden bulutlar sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât etmeni senden taleb ediyorum.



4- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden, kıyâmet gününe kadar esen rüzgârların sayısınca efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.



5- Allâh’ım! Rüzgârlar esip ağaçların dallarını, yapraklarını, meyvelerini ve çiçeklerini hareket ettirdiği müddetçe, yeryüzü ve gökyüzü arasında yarattığın şeyler adedince, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.



6- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar denizlerin dalgaları sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.



7- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yeryüzünün doğusu, batısı, dağları, ovaları ve vâdîlerinde vâr ettiğin kum, çakıl taşları, kurumuş toprak parçaları ve taşlar adedince efendimiz Muhammed’e, ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni senden taleb ediyorum.



8- Allâh’ım! Yeryüzünün kıble tarafı, doğusu, batısı, ortası ve dağlarında yarattığın bitkilerden; ağaç, meyve, yapraklar, ekin ve bütün bunların yeryüzünden çıkarttığı ve çıkaracakları, bitki ve bütün bereketli mahsûllerin sayısınca, efendimiz Muhammed’e, ve onun âl-i’ne, dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.



9- Allâh’ım! Yarattığın insan, cin, şeytanlar ve kıyâmet gününe kadar yaratacakların sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.



10- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, onların vücûdları, yüzleri ve başlarındaki tüyler adedince her gün bin kere efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât etmeni istiyorum.



11- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar göz açıp kapatacak kadar kısa zamân zarfınca ve onların sözleri ve nefesleri sayısınca, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.

12- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar cinlerin uçuşları ve insanların hareketleri sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.



13- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar yeryüzünün doğusu ve batısında bizce ma’lûm olan ama hakîkatte ancak yûce zâtın tarafından bütün gerçeğiyle bilinen irili-ufaklı yaratmış olduğun hayvanlar sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni senden taleb ediyorum.



14- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne kendisine salât okuyanların ve okumayanların, hatta kıyâmet gününe kadar salât okuyacakların sayısınca, her gün bin kere salât etmeni senden taleb ediyorum.



15- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne diriler ve ölüler sayısınca, yarattığın balıklar, kuşlar, karıncalar, arılar ve bütün küçük hayvancıklar adedince salât etmeni istiyorum.



16- Allâh’ım! Geceleyin karanlık bastığı, gündüzünse aydınlandığı vakitte efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât etmeni senden taleb ediyorum.



17- Allâh’ım! Dünyâ ve âhiret hayâtında efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât etmeni istiyorum.



18- Allâh’ım! Beşikteki bebeklik yaşından olgunluk çağına halkı irşâda devâm ettiği dönemden, rûhunu rızânla alıncaya kadar geçen zamânlarda nihâyet onu şefaatçi olarak dirilteceğin kıyâmet gününe kadar, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât etmeni senden taleb ediyorum.



19- Allâh’ım! Yarattıklarının sayısı, yûce zâtının rızâsı, arşının ağırlığı ve kelimelerinin adedince, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât etmeni istiyorum. Allâh’ım! Vesîle makâmını, fazîlet ve yüksek dereceyi, kevser havuzunu, Makâm-ı Mahmûd’u, bitmez tükenmez yûceliği, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ihsân etmeni istiyorum. Allâh’ım! onun burhânını, peygamberliğinin delillerini aslı İslâm olan, binâsını şerefli kılmanı, dünyâ ve âhiretteki makâmını yükseltmeni istiyorum. Ve ey yûce mevlâmız ! Bize de, onun sünnetiyle amel etmemizi nasîb etmeni, onun dîni üzere bizi öldürmeni, onun cemaati arasında ve sancağı altında bir araya toplamanı, bizi onun arkadaşları arasına katmanı, senden taleb ediyorum. Allâh’ım! Onun Kevser havuzuna varmamızı sağlamanı, kadehleriyle kevser şarabından bize içirmeni, peygamberimizin muhabbetiyle bizi faydalandırmanı, tövbemizi kabûl etmeni, görünür ve görünmez bütün belâ ve fitnelerin hepsinden bize selâmet, âfiyet ihsân etmeni, merhamet etmeni, bizi bütün erkek-kadın mü’minleri, bütün erkek kadın müslümanlarla onların ölüleri ve dirilerini de bağışlamanı senden taleb ediyorum. Âlemlerin rabbi olan Allâh’a hamd olsun. O ne güzel vekîldir. Güç ve kuvvet ancak Yûce ve Azîm olan Allâh’a âittir.



20- Allâh’ım! Güvercinler ötüp, su arayan kuşlar ve hayvanlar dönüp durduğu, tamâim mâsum çocuklara zarar veren şeytan ve cinlerden korunmak için takılan duâlar fayda verdiği, sünnet olarak takılan baştaki sarıklar sıkıştırıldığı, gün be gün sâlih amellerle mânen terakkî edenler terakkî ettiği sürece efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

21- Allâh’ım! Sabahleyin ortalık aydınlandıkça, rüzgarlar estikçe, canlılar yürüdükçe, gece ve gündüz birbirini takip edip durdukça, kılıçlar kuşanıldıkça, mızraklar sımsıkı bağlandıkça, cesetler ve rûhlar zâhirî ve bâtınî hastalıklardan sıhhat buldukça, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.



22- Allâh’ım! Âlemler döndükçe, gece karanlıkları yayıldıkça, melekler tesbîh ettikçe, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.



23- Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin gibi efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salât eyle. Efendimiz İbrâhîm’e âlemlerde bereket ihsân ettiğin gibi Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin.



24- Allâh’ım! Güneş doğduğu, beş vakit namaz kılındığı, şimşek çaktığı, bardaktan boşanırcasına yağmurlar yağdığı, bulutları emrolundukları yerlere sevk etmekle görevli olan melek, Râd aleyhisselâm tesbîh ettiği müddetçe, Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.



25- Allâh’ım! yeryüzü ve gökyüzü dolusunca, her ikisi arasında bulunan ve dilediğin şeyler dolusunca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.



26- Allâh’ım! Risâlet yükünü üzerine aldığı, insanları cehâletten kurtardığı, küfür ve dalâlet, sapıklık ehliyle cihâd ettiği, seni tek ilâh kabûl etmeye dâvet ettiği, kullarını irşâd ederken zahmet ve sıkıntılara tahammül ettiği için, efendimiz Muhammed’e dilediğini ver, isteklerine ulaştır, ona cennetteki Vesîle Makâmı’nı fazîlet ve yüksek dereceyi vaâd ettiğin Makâm-ı Mahmûd’u ona ihsân eyle. Şüphesiz sen vaadinden geri dönmezsin.



27- Allâh’ım! Bizi onun yoluna Kur’ân ve sünnete uyup amel edenlerden, onun muhabbetiyle sıfatlananlardan, onun hidâyeti, sözleri, fiilleri, emir ve yasaklarıyla hidâyet bulanlardan ve yolunda gidenlerden eyle. Ey merhametliler merhametlisi; bizi elleri, yüzleri, ayakları, aldıkları abdest ve yaptıkları ibâdetlerle nûrlu ve parlak olan, onun ümmetinin tâbiîleri, önde giden taraftarları ve Ashâb-ı Yemîn, Kur’ân-ı Kerîm’de övülen nîmet sâhibleri ve amel defterleri kıyâmet günü sağından verilenler, kurtulanlar arasında haşreyle.



28- Allâh’ım! Bütün meleklerine, mukarrebûn makâmındaki meleklere, nebîlere, resullere, bütün ibâdet ve tâat ehline salât eyle. Bizide kendilerine okuduğumuz salavât sebebiyle rahmetine ulaşanlardan eyle.



29- Allâh’ım! İyiliği ve doğruluğu emreden, kıyâmet günü günahkârların şefaatçisi tıhâm eden, Mekke-i mükerremeden peygamber olarak seçilip, insanlara gönderilen efendimiz Muhammed’e salât eyle.



30- Allâh’ım! Bizim adımıza; nebîmiz, şefaatçimiz ve sevdiğimize en fazîletli salât ve selâmı ulaştır. O’nu pek yûce olan Makâm-ı Mahmûd’a ulaştır. O’na cennetteki Vesîle Makâmı’nı, bütün nebî, resul, şehit, sıddık ve sâlihlerin bulunduğu yûce makâmda kendisine vaâd ettiğin fazîlet ve yüksek dereceyi ihsân eyle.



31- Allâh’ım! O’na hiç eksilmeyen ve peşi sıra devâm eden salâtla salât eyle.

32- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne şimşek parladığı, güneş doğduğu, gece karanlığı kapladığı ve yağmur bulutlarından damlalar yere düştüğü müddetçe salât eyle. Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne yer ve gökyüzü arasındaki ve yıldızlar arasındaki boşluk dolusunca, gökyüzünün yıldızları misâli, yağmur tâneleri ve çakıl taşları sayısınca salât eyle. Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne sevâbı sayılamayan, hesâbıda yapılamayan, salâtla salât eyle.



33- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e arşının ağırlığı, rızânın ulaştığı makâm, kelimelerinin adedi ve rahmetinin sonsuzluğu kadar salât eyle.



34- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e onun âl-i’ne, zevceleri ve zürriyetine, salât eyle. O’na, âl-i’ne, zevcelerine, zürriyetine efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne salât ettiğin, ve bereket ihsân ettiğin gibi bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin. Allâh’ım! Bizim adımıza onu, ümmetinden bir peygamberi mükâfatlandıracağın şeylerin en fazîletlisiyle mükâfatlandır. Hükümlerinin apaçık yolu sâyesinde bizi hidâyete erenlerden eyle. Onun hidâyet yolunda yürümekle bizi hidâyete ulaştır. Bizi onun dînine inanmış olarak, onun âl-i’ne, ashâbına, nesline, muhabbet eder olduğu halde öldür. Onun cemaati arasında haşreyle.



35- Allâh’ım! Peygamberlerinin en fazîletlisi, seçip çıkardığın kullarının en keremlisi, evliyânın imâmı, nebîlerin sonuncusu, âlemlerin rabbi Allâh’ın habîbi, bütün peygamberlerin şâhidi, günahkarların şefaatçisi, bütün âdem oğullarının efendisi, adı mukarrebûn makâmındaki melekler arasında yükselen müjdeci, korkutucu, dâimâ aydınlatan kandil, sözüne îtimat edilen, hak olanı açıklayan, şefkatli, merhametli, kendisine Kur’ân’ı Kerîm’le birlikte, Fâtiha Süresi’nide lütfedettiğin, böylece insanları dosdoğru hak yola hidâyete sevkeden, rahmet peygamberi, ümmeti hidâyete erdiren, kabirden dirilişte toprağın ilk kez kendisine açılacağı insan, cennete ilk girecek olan, Efendimiz Cebrâîl ve Mîkâîl’le desteklenmiş, Tevrât ve İncîl’de müjdelenmiş, seçilip beğenilerek çıkartılmış, Ebu’l- Kâsım, Hâşim oğlu Abdulmüttalip’in oğlu Abdullâh’ın oğlu efendimiz Muhammed’e salât eyle.



36- Allâh’ım! Gece gündüz hiç gevşeklik göstermeden Allâh’ı tesbîh eden, Allâh’ın kendilerine emrettiği husûslarda hiç isyân etmeyen, emrolundukları her şeyi yerine getiren, mukarrebûn makâmındaki meleklere ve bütün meleklerine salât eyle.



37- Allâh’ım ! Meleklerini resullerini me’mûr olarak seçtiğin, vahyine emîn olarak yarattıklarına şâhit kıldığın, yûce zâtının perdelerini derece îtibârı ile yakînlığına açtığın, kulların bilemeyeceği gayb sırlarından kendilerine haberdar ettiğin, kendilerinden cennetine koruyucular seçtiğin, arşını taşıttığın, ordularından pek çoğunu kendilerinden seçtiğin, yarattıklarına nazâran kendilerini daha fazîletli kıldığın, günahlardan ve alçaklıktan kendilerini temizlediğin, yûce semâlarına yerleştirdiğin, noksanlıklardan ve afetlerden tertemiz tuttuğun için fazîletlerini artırıcı ve devâmlı olan salâtla meleklerine salât eyle. Bizide meleklere okuduğumuz bu salât vesîlesiyle, onların istiğfarlarına lâyık eyle.



38- Allâh’ım! Kalplerini hikmetle doldurarak genişlettiğin, kendilerine nübüvvet zincirini taktığın, kitaplarını indirdiğin, kendileriyle insanları hidâyete sevk ettiğin, tevhîd anlayışına insanları dâvet eden vaâdine, cennetlerdeki nîmetler ve üstün derecelere teşvik eden, cehennemin azâbından korkutan, senin yoluna insanları irşâd eden, huccet ve delîlinle bu yolda sebatla duran, nebî ve resullerin hepsine salât ve selâm eyle. Allâh’ım onlara tam mânâsıyla selâm eyle. Kendilerine okuduğumuz bu salât vesîlesiyle bizede büyük sevâb ihsân eyle.



39- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne üzerimizdeki büyük hakkını yerine getirecek ve sürekli kabûl edilecek olan, salâtla salât eyle.



40- Allâh’ım! Yaratılış ve huy güzelliği olarak tam güzelliğe sâhib anlamında hüsnü Cemâl, dünyâ ve âhiret nîmetleriyle sevinmiş anlamında Behçet, zâtında ve sıfatlarında olgun olarak Kemâl, risâlet ve nübüvvet nûrunun sâhibi, cennette hizmetçi çocukları hûri, konak ve köşklerin sâhibi, şükreden dili, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım! Şükre dalan kalbi ve ilmiyle meşhur askerleriyle muzaffer, kız ve erkek çocuklarıyla pâk zevcelere sâhib, dünyâ ve âhiret derecelerinde ulvî, zemzem ve Makâm-ı İbrâhîm’le Müzdelife’nin hürmetlerine, ta’zîm eden büyük ve küçük bütün günahlardan temiz,

yetimleri terbiye eden, yedirip-doyuran, büyüten, insanlara hac usullerini öğreten, Kur’ân nasıl indirilmişse öylece okuyan, Rahmân olan Allâh’ı tesbîh eden, ramazan ayında oruç tutan, âhiret günü ümmetlerin altında toplanacağı hamd sancağının, kerem ve cömertliğin sâhibi, ahde vefâ gösteren, muhabbetli ümmetini Allâh’ın rızâsı olan işlere kalp ve kalıplarıyla teşvik ettiren, İskenderiye kralı Mukavkıs’ın kendisine hediye ettiği hayber ve huneyn savaşında bindiği ak katıra Necib adlı ata binen, Kadîb adlı kılıcı kullanan, günahlardan tövbe edip kalbini tertemiz tutan, ifâdeleri hatasız ve dosdoğru olan, semâvi kitaplarda sıfatları anlatılan, Allâh’ın kulu nebî ve resullerin sonuncusu olarak nice sırları içinde gizleyip sakladığın, Peygamber Efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ın hucceti kendisine itâat edenin Allâh’a da itâat ettiği, kendisine isyân edenin Allâh’a da isyân ettiği, arap kureyşli zemzem bölgesinde doğup büyümüş, mekkeli nebî, güzel yüzlü sürmeli gözlü, düz uzun yanaklı, kevser havuzunun ve cennet çeşmelerinin sâhibi, kendisiyle zıtlaşanları ve inkârcıları helâk eden, müşrikleri katleden, abdest azaları nûrdan parlayanları cennet nîmetlerine ve Kerîm olan Allâh’a alıp götüren, Efendimiz Cebrâîl’in arkadaşı, âlemlerin rabbi olan Allâh’ın Resûlü, günahkârların şefaatçisi, güneşin sıcaklığında bulutun kendisini gölgelediği, ayın on dördü gibi kabir, mahşer, sırat, cehennem ve cehâlet karanlıklarını aydınlatan, kandil ve dolunay gibi nûrlu zât, efendimiz Muhammed’e ve mahlûkatın en pâk neslinden çıkarılmış olan âl-i’ne ebediyeti kıyâmet ve cennetinde sonsuzluğuna kadar hiç bozulmuycak olan devâmlı salâtla Allâh-u Teâlâ salât eylesin. Ve Allâh-u Teâlâ efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne kendisinin sürûrunu yenileyerek hesapların görüleceği günde kabrinden çıkarak Burak üzerinde mahşer yerine gönderilişinde şeref vesîlesi olacak salâtla salât eylesin. Allâh’u Teâlâ efendimiz Muhammed’e ve onun yıldız misâli parlayan âl-i’ne, üzerlerine peş peşe yağan sağnak yağmurların cömertliğine benzer salâtla salât eyle. Allâh-u Teâlâ efendimiz Muhammed’i arabın en akıllısı, sözleri ifâde yönüyle en açık, lisanı en fasih, îmânı en yüksek, makâmı en yûce, kelâmı en tatlı, ahde en vefâlısı ve yaratılışı arabın en temiz olanı olarak gönderdi. Efendimiz Muhammed (s.a.v) de İslâm yolunu îzâh edip insanlara anlattı. İslâm’ı şöhretli kıldı, putları kırdı. Allâh’ın hükümlerini ortaya koydu. İnsanları haramlardan alı koydu. Kendisine inananlara nîmetler sundu. Allâh-u Teâlâ ona ve âl-i’ne melek, cin ve insanların dönüp durduğu her yer ve makâmda salât ve selâmın en fazîletlisiyle, kabirden kalkıp ilk hâle dönüşte ve ilk yaratılışta bizim için ebedî nîmet ve lütuf olarak verdiğin âhiret azığı gece ve gündüz virdimiz olacak şekilde kabûl edeceği salâtla salât eylesin. Allâh-u Teâlâ efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne peşinden ferahlık ve miskden daha güzel rahmânî kokunun geldiği, onuda Allâh’ın mağfiret ve rızâsının takip ettiği salâtla salât eylesin. Allâh-u Teâlâ kendisinden iyilik alınanların en fazîletlisi, övünülecek şeylerin değeri, kendisiyle artan alnındaki nûrdan, güneş ve ayın nûr aldığı, cömertliğinin yanında bulutların ve denizlerin ufacık kaldığı, yer yüzünün alâmetlerle aydınlandığı, mûcizelerini Kur’ân-ı Kerîm ve mütevâtir haberlerin anlattığı, efendimiz ve peygamberimiz Muhammed’e salât eylesin. Allâh-u Teâlâ efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ve kendisiyle hicret eden, böylelikle onun dînine yardım eden ve hicretinde yardımcı olan ashâbına ki onlar ne güzel muhâcir ne güzel ensârdılar. Kuşlar Allâh’ı zikir tesbîh terennümleriyle sık ağaçlarda şakıyıp durdukça, şimşeksiz bulutlar sağnak yağmurlar döküp durdukça, devâm edecek salâtla salât eylesin. Salavâtının devâmıyla Allâh’u Teâlâ ona kat kat ecir ihsân eylesin.



41- Allâh’ım! Celâl ve ikrâm sâhibi olan yûce zâtın devâm ettiği için devâm edecek ve hiç kesilmeyecek olan salâtla efendimiz Muhammed’e onun pâk ve yûce âl-i’ne salât eyle.



42- Allâh’ım! Şeref ve ululuğun kutbu, nübüvvet ve risâlet güneşi, dalâletten hidâyete sevk eden, cehâletten kurtaran, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Gece ve gündüzlerin birbirini tâkip etmesiyle ardı-ardına gelen ve hiçbir kesintiye uğramadan devâm eden salâtla, Allâh-u Teâlâ efendimiz Muhammed’e salât eylesin.

BURADA OKUMA BiTTi

---------------
_________

--oOo--

BiLGi

DELAİLÜ'L-HAYRAT


Şeyh Muhammed b. Süleyman el-Cezûlî (ö. 870/1465) tarafından derlenen salavat mecmuası.

Türkler arasında daha çok Delû'il-i Şerif, Delâ'il-i Hayrat ve Dela'il diye bilinen risalenin tam adı "Delâ'ilü'l-hay­rat ve şevâriku'l-envâr fî zikri's-salât 'ale 'n - nebiyyil-muhtar"dır. Şâzeliyye tarikatının Cezûliyye kolunun kurucusu olan Şeyh Cezûlî'nin bu risalesi müridleri arasında bir tarikat evradı olarak çok okunmuş ve dolayısıyla çok sayıda istin­sah edilmiştir. Eserin nüshaları arasın­da bazı farklar görüldüğünden Cezûlî'­nin müridi ve halifesi Ebû Abdullah es-Sehlî farklılık gösteren nüshaları düzen­leyerek vefatından sekiz yıl önce şeyhi­ne sunmuş, şeyh de bu fazlalıkların bir bölümünü Delâ'il metnine dahil etmiş­tir. Delâil'in bu tür nüshalarına "Nüsha-i Dâhiliyye-i Sehliyye", satırların dışı­na kaydettiği fark ve fazlalıkları ihtiva eden nüshalarına ise "Nüsha-i Hâriciyye-i Sehliyye" adı verilmiştir.

Delâ'il'in Sehlî tertibi olmayan nüshaları da mu­temet olan ve olmayan diye ikiye ayrılır. Mutemet olanların satır içine yazılanına "mu'temede-i dâhiliyye", satır dışına ya­zılanına "mu'temede-i hâriciyye" denir. Mutemet olmayanlar ise daima satır dışına yazılır. Bu farklar "sin", "gayın" ve "mim" harfleriyle gösterilir. Bu durum eserin metnine verilen değeri açık bir şekilde göstermektedir.

Delâ'il'i sadece Cezûliyye veya Şâze­liyye mensupları değil diğer tarikat men­supları, hatta bir tarikata bağlı olmayan Müslümanlar dahi, faziletine inanarak düzenli bir biçimde okumuşlardır. Ön­ sözünde, salavatı belli zamanlarda düzenli bir şekilde okuyanların çok sevap kazanacakları, Hz. Peygamber (asm)'in şefaatına nail olacakları, günahlarının affedileceği, kötü huyları terkedip iyi huylar edinecekleri, maddî ihtiyaçlarının karşı­lanacağı ve dünya işlerinin düzeleceği belirtilmiştir. Bu salavatı düzenlemiş ol­ması sebebiyle Cezûli'nin kabrinin misk gibi koktuğuna inanılır.

Dela'il'in yazılış sebebini anlatan bir menkıbeye göre keramet sahibi bir kız çocuğu, Cezûliye bu mertebeye Hz. Peygambere (asm) salavat okuyarak ulaştığını söy­lemiş, ancak onun ısrarına rağmen bu salavatın metnini kendisine söylemeyip belli salavatlann içinde bulunduğunu ifa­de etmiş, bunun üzerine Cezûlî bütün meşhur salavatları derleyip kıza göster­miş, kız da söz konusu salavatın bu der­lemede birkaç defa geçtiğini bildirmiş­tir. Diğer bir menkıbeye göre ise Cezûli'nin bu eseri yazmasına keramet sahi­bi olan hanımı sebep olmuştur.

Delâ'il her gün, gün aşırı, dört gün­de veya haftada bir defa olmak üzere beş tertip üzere okunur. Okumaya pazar­tesi günü başlanır; hangi gün nerelerin okunacağı sayfa kenarına not edilmiştir. Delâil'i okumaya başlamadan önce ni­yet ve istiğfar etmek, esmâ-i hüsnâ oku­mak, başlama ve bitirme duası yapmak âdâbdandır. Delâil okumak için izin almak gerektiğine, izinsiz okuyanların çıl­dırdıklarına dair söylentilerin aslı yok­tur. Fakat ehlinden usulüne göre Delâ'il okumanın öğrenilmesi tavsiye edilir.

Kuzey Afrika'da ve özellikle Anadolu'­da büyük bir rağbet gören Delâ'il, Mısır ve İstanbul'da 1260-1320 (1844-1902) yılları arasında on dört defa basılmıştır.(bk. Karatay, Arapça Basmalar, s. 441). Ri­salenin ayrıca Petersburg'da yapılmış bir baskısı bulunmaktadır (1258/1842).

Birçok şerhi yapılan eserin Türkçe şerhleri de vardır. Bunların en meşhuru Kara Dâvudzâde Mehmed Efendi'nin (ö 1170/ 1756) yaptığı şerh olup, "Tevfîku muvaffikı'l-hayrat fî îzâhi meânî Delâili'l-hayrat" adını taşıyan bu eser birçok defa basıl­mıştır. Kara Dâvudzâde diğer kay­naklardan aktardığı tasavvufi menkıbe ve bilgilerle eserin hacmini oldukça ge­nişletmiştir.

Şeyh Hasan el-Adevî'nin "Bulûğu'l-müsirrât alâ Delâ'ilil-hayrat", Muhammed Mehdî el-Fâsi'nin "Metâli'u'l-müsirrât bi-cilâ'i Delâ'ilil-hayrat" adlı Arapça şerhleri basılmıştır.(DiA, Delailü'l-Hayrat Md.)

Delâil-i Hayrât Bedîüzzaman Hazretleri tarafından yeniden düzenlenmiş ve zenginleştirilmiş ve "Delaili'n-Nur" ismini vermiştir. İçinde hemen her salâvattan sonra büyük dertlerimizin devası, Allah’tan yüksek dereceler ve makamlar istenir; dünyevî ve uhrevî cümle âfetlerden ve musibetlerden Allah’a sığınılır, bütün ihtiyaçlarımızın karşılanması, bütün günahlardan arınmamız ve bütün hayırlara ulaşmamız, duânın ilerleyen satırlarında istenir. Üstad Bedîüzzaman Hazretleri bu büyük salâvat metninin adını "Delâli’n-Nur" koyarak, kendisine ve talebelerine hususî bir vird yapmıştır.

Delaili'n-Nur'un salavattan başka diğer bölümleri şunlardır:

a. Sekine: Sekine tamamı Kur’an’da geçen Allah’ın güzel isimlerinden ve ayetlerden oluşmaktadır. Bilindiği gibi Hz. Ali (ra), Hz. Peygamberimiz (asm)'in ifadesiyle “ilim şehrinin kapısıdır”. Çocukluğundan beri Peygamberimiz (asm)'in özel terbiyesi ile yetişmiş müstesna bir kabiliyettir. Peygamberimiz (asm)'den Kur’an’ın bazı özel sırlarını ders almıştır. Bu sekine de Peygamberimiz (asm)'in Hz. Ali (ra)’ye özel ders verdiği ism-i a’zam manası taşıyan altı esma ile her biri 19 harfli, 19 Kur’an ayetinin, 19’ar defa okunduğu bir metindir.

Sekine hakkında esas olan özetle şudur:

1) Tamamı Kur’an kaynaklıdır. Dolayısıyla vahiy kaynaklı olduğunda zerrece şüphe yoktur.

2) Metnin tertibini ve okunuş şeklini de Peygamberimiz (asm)'in has talebesi ve velilerin şahı ünvanına sahip Hz. Ali (ra)’in ya bizzat Peygamberimiz (asm)'den ders aldığı veya kendisinin tertip ettiği mühim bir Kur’an’î virddir.

b. Münâcat-ı Veyse’l-Karânî: Veysel Karânî Hazretlerinin çok kuvvetli bir duâsıdır. Bu münâcat, Risâle-i Nur’un önemle işlediği “acz, fakr, şefkat ve tefekkür” mesleğine uygun duâ cümlelerinden meydana geliyor. Üstad Bedîüzzaman daimî bir virt olarak kabul etmiş, kendisi daima okumuş ve talebelerine de tavsiye etmiştir.

c. Dua-i Tercüman-ı İsm-i Azam: Bu duânın aslı vahiyle Peygamber Efendimiz (asm)'e hediye edilmiştir. Allah’ın isimleri şefaatçi kılınarak cehennem azabından Allah’a sığınmamızı sağlayan bir duâdır. Bu duayı Üstad Bedîüzzaman Hazretleri sabah ve ikindi namazlarından sonra okunacak şekilde Namaz Tesbihatı'na almıştır.

d. Dua-i İsm-i Azam: Allah’ın isimlerinden bir demet olup, aslı vahiy ile Peygamber Efendimiz’e (asm) bildirilmiştir. Üstad Hazretleri bu duayı öğle, akşam ve yatsı namazlarının Namaz Tesbihat'ına dâhil etmiştir.


Delailü'l Hayrat
دلاأيلول حايرات

Delailü'l-Hayrat hakkında bilgi

RİVAYET OLUNUR Kİ

Seyyid Muhammed b. Süleyman el-Cezulî Hazretleri, abdest almak üzere bir kuyunun başına gitti. Ve fakat, kuyudan su çekecek birşey bulamadı. Bir vakit, kuyunun ötesinde berisinde haline çare olacak bir cisim aradı. Kuyudan yüksekçe bir mevkide, küçük bir kız çocuğu vardı ve hazretin müşkil vaziyetini seyretmekte idi. Bulunduğu yerden seslendi: “Sen kimsin?” Hazret, ismini söyledi, kendini tanış etti. Küçük kız: “Yazık! Sen ki, insanlar arasında müteber bir kimse olarak bilinirsin, fakat bir kuyudan su çekemedin!” dedi ve kuyunun başına gelip içine tükürdü. O vakit kuyu, kayalık gözelerden fışkıran pınarlar gibi coştu, suyu dışarıya kadar taştı. El Cezulî de, abdestini bir güzel aldı. Sonra da o küçük garip kızcağıza sordu: “Yaradanın aşkına söyle, sen küçük bir kız çocuğu iken, böyle bir mertebeye nasıl kavuştun?” Küçük kız: “Ben ki, çöllük ülkelerde gezerken, vahşi hayvanatın eline eteğine sarıldığı, Muhammed(S.A.V.) Efendimiz’e çokca salat-u selam ede ede bu mertebeye eriştim.” Süleyman el Cezûli Hazretleri o vakit, Fahr-i Kâinat Efendimiz (S.A.V.) için bir salat-u selam kitabı yazmaya yemin verdi. Ardından da, cümle Muhammed(S.A.V.) ümmeti arasında şöhret bulan, Delâilül-Hayrat (Hayırlı Deliller) kitabını, Cenab-ı Hakk’ın avn ü keremi ile telif eyledi. Yine rivayet olunur ki, Süleyman el Cezûli Hazretleri’nin mübarek bir hanımcığı vardı. Bu saliha kadın, her gece yatağından kalkar ve ortalıktan sır olurdu. Hazret bir gece hanımına sordu: “Sen her gece nereye gidiyorsun?” O saliha kadın dedi: “Ben Medine-i Münevvere’ye, Resûl-i Ekrem Efendimiz Hazretleri’ni ziyarete gidiyorum!” “Fesubhanallah! Sen böyle mucizevî bir yolculuğu yapacak mertebeye nasıl eriştin?” “Pek kutlu bir salavat-ı şerif var. Onu okuyorum.” “Onu bana da söyle!” “Söyleyemem! İzin yok! Fakat sen cümle salavat-ı şerifleri topla bir kitap yap. Ben bakayım, eğer orada var ise sana ‘vardır’ söylerim.” İşte bu iki rivayetin ya ikisi, ya da bir tanesi üzerine, el Cezûli Hazretleri, Delâilül-Hayrat kitabını telif etti. Hanımı baktı ve: “Evet bir kaç yerinde vardır!” dedi.

Okuma Usulu :

pazartesi günü en sonda gelen pazartesi2 bölümü okunur sonra hatim duası yapılır. Böylece bitmiş olur.
Sonra yeniden başlanır, en başa dönülür. Önce başlangıç duasısonra niyet duası, sonra iftitah duası,sonra Esma-i Hüsna, Tevfik duası, Esma-i Nebi sırasıyla okunur. Sonra pazartesi kısmı okunur. Böylece yeni okuma başlamış olur.

Delailü'l Hayrat Oku

Delailü'l Hayrat - Pazartesi

PAZARTESİ



Rahman ve Rahım olan Allahın adıyla.
1- Alâh-u Teâlâ efendimiz ve sahibimiz Muhammed’e onun âl-i ve ashabına salât ve selam eylesin.
2- Allahım, Efendimiz ibrahime salât ettiğin gibi Efendimiz Muhammed’e onun zevcelerine ve zürriyyetine de salat eyle. Allahım, Efendimiz ibrahime bereket ihsan ettiğin gibi Efendimiz Muhammed’e onun zevcelerine ve zürriyyetine de bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin. (Sen her türlü övgüye layıksın. Yücelik ve şeref de senin elindedir.)
3- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Efendimiz İbrâhîm’e bütün âlemde bereket ihsan ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ven onun âl-i’nede bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
4- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Efendimiz İbrâhîm’e bereket ihsan ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ven onun âl-i’nede bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
5- Allahım, efendimiz ümmî olan nebî Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.
6- Allahım, , kulun ve Rasulün efendimiz Muhammede salât eyle.
7- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
8- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne bereket ihsan ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
9- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne merhamet ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de merhamet eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
10- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne şefkat gösterdiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de şefkat göster. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
11- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne selamet verdiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de selamet ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
12- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne bütün âlemde bereket, merhamet ve salat ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat, bereket, merhamet ve ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
13- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e salat ettiğin gibi, Efendimiz Nebî Muhammed’e mü’minlerin anneleri olan onun zevceleri, zürriyyeti ve Ehl-i Beyt-i’ne de salat eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
14- Allahım, efendimiz İbrâhîm’e bereket ihsan ettiğn gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
15- Ey yerleri donatan, yüksek semaları yaratan ve kalpleri kötüsüyle iyisiyle yaratıldığı hal üzere çekip çeviren Allahım ! Batıl ehlinin ordularını mağlûb eden, hakkı en doğru şekilde ilan eden, kendisinden öncekileri tamamlayan, kapatılan iman kapılarını açan, rasulün ve kulun Muhammed’e rahmetinin en üstününü, bereketlerinin artarak devam edenlerini ve şefkatinin en sıcağını ikram eyle. Zira o rasulün senin vahyini gönlünde tutarak ahdini koruyup emrini yerine getirmekte hiç gecikmeksizin rızana koşarak, emrin olduğu için sana itaat etti. O’nun bu itaati de elde etmek isteyen için parlak bir nur halini aldı. Böylesi bir nurla Allah’ın ihsanı, efendimizi işaret eden vesilelerle ancak ehil olana ulaşır. Kalplerse günah ve fitneler bataklığına dalıp gittikten sonra Rasulle hidayete kavuşur. Zira O Rasul isimleri izah etmeye, hükümleri açığa çıkarmaya ve İslam’ın gönülleri aydınlatmasına ışık tutar. Çünkü o senin güvenilir kıldığın emînin, saklı ilminin sâdık koruyucusu, kıyamet gününde şâhidin, nimet ve rahmet olarak hakla gönderdiğin rasulündür.
16- Allahım ! Adn cennetinde onun yerini genişlet, fazlından onu kat kat hayırla mükafaatlandır. Herhangi bir sıkıntı olmadan ve ardı arkası kesilmeden, hayırların ona bol bol ulaşmasını ihsan eyle.
17- Allahım ! O’nun firdevs cennetindeki makamını insanların makamından yüce kıl. O’na senin katındaki has makamını ve ihsanını ikram eyle. Peygamber olarak gönderdiğin için O’nu şehadeti makbul, sözü rızaya uygun, âdil sözlü, konuşması açık ve büyük bir burhan sahibi olarak mükafaatlandır.
18- Şüphesiz Allah ve melekleri bu Nebî’ye çok salât etmektedirler. Ey îmân edenler sizde onun üzerine salat edin. Tam bir teslimiyetle selam verin.
19- Allahım ! Davetine icabet ettim. Rabbim, senden saadetler dilerim. Çok merhametli ve iyilikler ihsan eden Allahım! mukarrebûn makamındaki ve Allah’a en yakın meleklerin, nebîlerin, sıddıkların, şehit*lerin, salihlerin okuduğu ve seni tesbîh eden her şeyin salavatı, senin izninle İslam’a davet eden müjdeci, şâhit, âlemlerin Rabbi olan Allah’ın Rasulü takva sahiplerinin imamı, rasullerin efendisi, nebîlerin sonuncusu, efendimiz Abdullah oğlu Muhammed’e olsun. O’na selam olsun.
20- Allahım ! Salatlarını ve bereketlerini rahmetini rasullerin efendisi, takva sahiplerinin imamı, nebîlerin sonuncusu, rahmet peygamberi hayrın önderi ve imamı olan rasulün ve kulun efendimiz Muhammed’in üzerine ikrâm eyle.
21- Allahım ! O’nu öncekilerin ve sonrakilerin gıpta edeceği makamı Mahmud’a ulaştır.
22- Allahım ! efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
23- Allahım ! Allahım, efendimiz İbrâhîm’e bereket ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
24- Efendimiz Muhammed’e, onun âl-i’ne, ashabına, çocuklarına, zevcelerine, zürriyetine, ehl-i beytine, evlilikten doğan akrabalarına, ensarına, kendisini takip eden fırkrlarına, sevenlerine, ümmetine ve onlarla beraber hepimize salât eyle. ey merhametliler merha*metlisi Allahım !
25- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e salât edenlerin sayısınca salât eyle. Salât etmeyenlerin sayısınca salât eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e kendisine salât okumamızı emrettiğin salât gibi salât eyle. Efendimiz Muhammed’e nasıl salât edilmesini istiyorsan o şekilde salât eyle.
26- Allahım ! kendisine salât okumamızı emrettiğin salât gibi, Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne layık olduğu şekilde salât eyle.
27- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne layık olduğu şekilde salât eyle.
28- Allahım ! kendisi için sevip razı olacağın şekilde efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne salât eyle.
29- Efendimiz Muhammed’in ve âl-i’nin rabbi olan Ey Allahım ! Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne salât eyle. Cennette’ki vesîle makamını ve dereceyi ona ihsan eyle.
30- Efendimiz Muhammed’in ve âl-i’nin rabbi olan Ey Allahım ! Efendimiz Muhammed’e layık olduğu şekilde mükafaat ihsan eyle.
31- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e o’nun âl-i ve ehl-i beyti’ne salât eyle.
32- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne salât adına verilmedik hiç bir salât eksik kalmayıncaya kadar salât eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne rahmet adına verilmedik hiç
bir rahmet eksik kalmayıncaya kadar rahmet ihsan eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne bereket adına verilmedik hiç bir bereket eksik kalmayıncaya kadar bereket ihsan eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e ve o’nun âl-i’ne selam adına verilmedik hiç bir selam eksik kalmayıncaya kadar selam eyle.
33- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e önceki rasuller, nebîler ve ümmetler arasında salât eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e sonraki, kıyamete kadar gelecek olan ümmetler arasında salât eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e nebîler arasında salât eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e rasuller arasında salât eyle. Allahım ! Efendimiz Muhammed’e mele-i âlâ, mertebeleri en üstün olan melekler, mukarrebûn, rûhâniyyûn, nûraniyyûn arşiyyûn arasında kıyâmet gününe kadar salât eyle.
34- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e cennetteki derecelerin en üstünü olan vesîle makamını, fazileti, şerefi ve büyük mertebeyi ihsân eyle.
35- Allahım ! Görmediğim halde Efendimiz Muhammed’e îmân ettim. Cennetler içerisinde O’nu görmekten beni mahrum eyleme. Kendisiyle sohbet etmeyi bana nasib eyle. Beni O’nun dîni olan İslâm üzere öldür.
İçtikten sonra asla susuzluk hissertmeyeceğimiz, içimi rahat, insanın içine sinen ve doyurucu olan havzından bana da içir. Şüphesiz sen her şeye gücü yetensin.
36- Allahım ! Efendimiz Muhammed’in ruhuna tahıyyat ve selâmımı ulaştır.
37- Allahım ! Efendimiz Muhammed’e kendisini görmediğim halde îmân ettiğim gibi cennetlerde O’nun cemâlini görmekten beni mahrum eyleme.
38- Allahım ! Efendimiz Muhammed’in şefaati kübrasını kabul eyle. O’nun yüksek derecesini daha da yücelere çıkar. Efendimiz İbrahim ve Musa’ya verdiğin gibi O’na dünya ve âhirette de bütün istediklerini ihsan eyle.
39- Allahım ! efendimiz İbrâhîm ve onun âl-i’ne salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Allahım ! efendimiz İbrâhîm ve onun âl-i’ne bereket ihsan ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.
40- Allahım ! Nebin ve rasulün efendimiz Muhammed’e hem seçilip çıkartılmış, tertemiz dostun efendimiz İbrâhîm’e, hem de kendisiyle konuştuğun, kelîmullâh ve sana vâsıtasız münacaat eden neciyyullâh efendimiz Mûsâ’ya, ayrıca senin emrinle anasız babasız meydana gelen Rûhullâh ve her bir şeye (senin emrinle) ol deyince oluveren Kelîme efendimiz Îsâ’ya ve meleklerin, rasullerin, nebilerin, hayırlı kulların, yer ve gök ehlinden seçilip çıkarttığın asfiyâ, Allâh’ın ikrâmına ulaşmış hâlis kullar ve velî kullarının hepsine de salat ve selâm eyle. Bereket ihsân eyle.
41- Allâh-u Teâlâ mükafaatının sayısınca salavat okumaya razı olacağı ve bizzat istediği salavat sayısı kadar, arşının ağır*lığınca, kelimelerinin sayısı ve çokluğu kadar, zikredenlerin O’nu zikrettiği, zikrinden gâfil olanların da gafleti kadar lâyık olduğu şekilde efendimiz Muhammed’e, ehl-i beyt’ine ve pâk nesline kelimenin tam mânâsıyla salat ve selâm eylesin.

42- Allahım ! Bina ettiğin günden bu zamana kadar, gökyüzünden yağan yağmurların sayısınca efendimiz Muhammed’e, onun zevcelerine zürriyyetine, nebî, rasul, melek, mukarrebûn makamındaki diğer melekler ve salih kullarının hepsine salat eyle. Allahım ! donatıp yaydığın günden bu zamana değin, yeryüzünde biten bitkilerin sayısınca, efendimiz Muhammed’e salat eyle. Sayılarını ancak senin bildiğin semadaki yıldızlar miktarınca, efendimiz Muhammed’e salat eyle. Yarattığın günden bu zamana kadar ruhların nefesleri kadar efendimiz Muhammed’e salat eyle. Ayrıca yaratmış olduğun ve yaratılacaklarınla ilminin kuşattığı ve bunların katları kadarınca efendimiz Muhammed’e salat eyle.
43- Allahım ! Yarattıklarının sayısı, arşının ağırlığı, kelimelerinin miktarı, ilminin kuşatacağı şeyler ve âyetlerinin sayısınca ve bizzat razı olacağın kadar efendimiz Muhammed’e salat eyle.
44- Allahım ! Bütün yarattıklarının üzerinde senin üstünlüğün ve faziletin gibi kendilerine salavat okuyan bütün kullarının salavatından üstün ve fazıletli olan salat ve selamla onlara salat eyle.
45- Allahım ! Gece ve gündüzlerin aralıksız devam edip gittiği zaman süresince, gece ve gündüzler boyu, sağnak ve ince ince yağan yağmur tanelerinin sayısınca hiç bir üzüntü ve kesinti olmaksızın onlara salat eyle.
46- Allahım ! yarattıklarının adedince, zatının rızası, arşının ağırlığı, kelimelerinin sayısı, ilminin sonsuzluğu ve bütün mahlukatının ağırlığınca, ilminin kuşattığı ve ilminle bildiklerinin katlarınca sürekli devam eden kullarına nazaran zatının fazıleti gibi bütün kullarından salavat okuyanların salavatlarından daha fazla ve üstsn salavat olması için hem efendimiz nebin Muhammed’e hem de efendimiz dostun İbrâhîm’e ve bütün peygamberlerine yer ve gök ehlinden seçip çıkardığın asfiya kullarına salat eyle.
Bu Salavâtın Ardından Cenâb-I Hakk Tarafından Kabul Edileceğini Umarak Şu Duâ Okunur

47- Allahım ! beni nebîn ve efendimiz Muhammed’in dininden ayrılmayanlardan, onun hürmetine ta’zim edip kelimesini, kelime-i şahâdeti aziz bilenlerden, ahdini tevhid ve risalet inancını ve zimmetini kur’ân ve sünneti koruyanlardan, dininde samîmi olan mensuplarına ve onun çağrısına yardım edenlerden, ona tâbî olanları ve onun ümmeti
olmayı kabûl edenleri çoğaltanlardan eyle. Beni kıyâmet günü, onun hamd sancağı altında toplanan zümreden, onun yoluna ve sünnetine aykırı hareket etmeyenlerden eyle.
48- Allahım ! ben onunsünnetine sımsıkı sarılmakistiyorum, onun getirdiği emir ve yasak olan şeyleri değiştirmekten sana sığınıyorum.

49- Allahım ! efendimiz, nebîn, rasulün, Muhammed’in senden istediği hayırlardan bende istiyorum, onun sana sığındığı ve şer olan şeylerin hepsinden sana sığınıyorum.
50- Allahım ! beni fitnelerin şerrinden koru. Bütün meşakkatlerden bana âfiyet ihsân eyle. Benden görünür ve görünmez meydana gelen işleri ıslâh eyle. Kalbimi kin ve hasetten temizle. Beni üzerinde hiç bir kul hakkı kalmayan biri eyle.
51- Allahım ! şüphesiz ben senin bildiğin hayırların en güzeline yapışmak, yine senin kötü olarak bildiğin şeyleri terk etmek istiyorum. Rızkıma kefîl olmanı, yeterli olana kanaat edebilmeyi, her şüpheli şeyden doğru bir îzah tarzı bulmayı, her delilde hak olanı gerçekleştirmeyi, öfke rızâ hâlinde âdil olmayı, kaderin cereyân ettiği işlerde teslîm olabilmeyi, zenginlik ve fakirlik hâlinde iktisatlı davranmayı, sözde ve fiilde tevazû göstermeyi, ciddî veyâ şaka bütün sözlerde dosdoğru olmayı senden taleb ediyorum.
52- Allahım ! şüphe yok ki gerçekleştiği sadece seninle benim aramda bilinen bâzı günahlarım var. Bir de insanlarla benim aramda olanlan, hem senin hem de insanların bildiği nice günahlarım var.
53- Allahım ! bu günahlardan seninle aramda olanı bağışla. İnsanlarla aramda olan günahlarımı tekeffül eyle. O günahları da benden al. Fazlınla beni ihtiyaçsız kıl. Şüphesiz sen bağışlaması çok olansın.
54- Allahım ! kalbimi ilminle nurlandır. Bedenimi taatinde kullan. Rûhumu fitnelerden temizle. Fikrimi mûteber işlerle meşgûl eyle. Şeytanın vesveselerinden beni koru. Ey Rahmân olan Allahım ! Ey Rahmân, üzerimde şeytanın hiç bir gücü kalmayıncaya kadar beni ondan kurtar.


Delailü'l Hayrat -salı

SALI




1- Allahım ! şüphesiz ben senin bildiğin hayırlardan ister, senin bildiğin şerlerden yine sana sığınırım. Senin bildiğin günahdan bağışlanmamı taleb ederim. Şüphesiz bilen sensin. Biz bilmeyiz. Sen gaybları tam anlamıyla bilensin.

2- Allahım ! yaşadığım bu zamanda fitnere düşmekten, cü’et ehl-i kimselerin bana sataşmasından ve zaafa düşürmelerinden beni koru. Bana merhamet et.

3- Allahım ! beni zâtından gelen himâye ile ömrümün sonuna kadar kurtulmuş olabilmem için bütün yarattıklarının şerrinden metin bir sığınakta muhafaza eyle.

4- Allahım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ona salât okuyanların sayısınca salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ona salât okumayanların sayısınca salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ona salât okunmasının lâyık olduğu şekilde salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ona salât okunması vâcib olan salavat gibi salât eyle. Hattâ Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne okunmasını emrettiğin şekilde salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne kendi nûru nurların bile nûru sayılan ve bu sayede sırrının şuâsıyla nice sırların aydınlandığı salât ile salât eyle.

5- Allahım ! efendimiz Muhammed’e, âl-i’ne ve ebrâr olan bütün ehl-i beyt’ine salât eyle.

6- Allahım ! senin nurlarının ummânı, sırlarının kaynağı, varlığını isbat eden delillerin lisânı, mülk âleminin direği, huzuruna ulaşmak isteyenlerin imamı, peygamberlerin sonuncusu, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, yüce zâtın devâm ettikçe devâm eden, yüce zâtın bâkî kaldıkça ebedî kalacak olan, seni de onu da razı edecek okuduğumuzda bizden de râzı olacağın salâtla ona salât eyle. Ey âlemlerin rabbi olan Allâhım.

7- Ey hıll ve harem’in rabbi, ey ! meş’ari harem’in rabbi, ey ! beyt-i haram’ın rabbi, ey ! rükn ve makâm’ın rabbi olan Allâhım ! efendimiz ve sahibimiz Muhammed’e bizden selâm ulaştır.

8- Allâhım ! önceki yaratılmışların ve kıyâmete kadar yaratılacak olanların efendisi, efendimiz ve sahibimiz Muhammed’e salât eyle.

9- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e her an ve her zaman salât eyle.

10- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e kıyâmete kadar, en yüce meleklerin bulunduğu makamda, mele-i âlâ da salât eyle.

11- Allâhm ! yeryüzü ve üzerinde bulunanlar görevlerini tamamlayıp huzurunda toplanıncaya kadar, efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e salât eyle. Zîrâ sen sâhip olanların en üstünüsün.

12- Allâhım ! efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin gibi, Efendimiz ümmî nebî Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin. Allâhım ! efendimiz İbrâhîm’e bereket ihsân ettiğin gibi, Efendimiz ümmî nebî Muhammed’e bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.

13- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ezelî ilminin bildiği, kader ilminin gerçekleştiği, irâdenin cereyân ettiği, meleklerinin de ona salât ettiği kadar hem sürekli fazlınla hem de sonsuzluğuna asla son olmayacak ihsânınla hep ebedî kalacak şekilde salat eyle.

14- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ilminin kuşattığı, Kur’ân-ı Kerîm’in zikrettiği, meleklerin de ifâde ettiği şahadet sayısınca salât eyle. Onun ashâbından râzı ol. Ümmetine merhamet eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.

15- Allâhım ! efendimiz ve sahibimiz Muhammed’e, onun âl-i’ne ve bütün ashâbına salât eyle.

16- Allâhım ! efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Bütün âlemlere bereket ihsân ettiğin gibi onlara da bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.

17- Allâhım ! secde hâlindeki kalp huşûu ile sana sığınıyorum. Ey efendim! ey Allâh ! ey celîl. Verilen sözlere senin kadar vefâ gösteren yoktur. Nurla süslü kürsîden itibâren yüce ve şerefli arşına kadar neler varsa, onların hatırı ve arşının altında bulunanların hakkı için dileğimi sana arzediyorum. Sen semaları ve gökgürlemelerinin seslerini yaratmadan önce, birliğinle ilah olarak bilindiğin ve dâim olduğun gibisin. Ey Allâhım ! beni zâtın için sevenlerden, senin tarafından sevilen kullardan, sana yakınlaşmış büyük zatlardan ve sana tutkun âşıklardan eyle.

Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Vedûd.

18- Allâhım ! Ezelî ilminle bildiğin şeyler sayısınca efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e salât eyle.

19- Allâhım ! Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen şeyler sayısınca efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e salât eyle.

20- Allâhım ! kudretinin nüfûz ettiği şeyler sayısınca efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e salât eyle.

21- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e irâdenin tahsîs şeyler sayısınca salât eyle.

22- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e ona emrettiğin ve yasakladığın şeyler sayısınca salât eyle.

23- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e senin duyma kudretinin kavradığı şeyler sayısınca salât eyle.

24- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e senin görme kudretinin kavradığı şeyler sayısınca salât eyle.

25- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e kendisini hatırlayıp yâdedenlerin sayısınca salât eyle.

26- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e kendisini hatırlayıp yâdetmekten gâfil olanların sayısınca salât eyle.

27- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e yağan yağmur tâneleri sayısınca salât eyle.

28- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e ağaçların yaprakları sayısınca salât eyle.

29- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e yaban hayvanları sayısınca salât eyle.

30- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e deniz hayvanları sayısınca salât eyle.

31- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e denizlerdeki sular miktârınca salât eyle.

32- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e gece karanlığının kendilerini bürüdüğü ve gündüz aydınlığının kuşattığı şeyler sayısınca salât eyle.

33- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e gece ve gündüz salât eyle.

34- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e kumlar miktârınca salât eyle

35- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e kadın ve erkek kulların sayısınca salât eyle.

36- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e bizzat senin râzı olacağın kadar salât eyle.

37- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e senin kelimelerin sayısınca salât eyle.

38- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e yer ve gök dolusunca salât eyle.

39- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e arşının ağırlığı kadar salât eyle.

40- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e bütün mahlûkâtın sayısınca salât eyle.

41- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e zâtından gelecek olan salavâtının en fazîletlisi ile salât eyle

42- Allâhım ! rahmet peygamberine salât eyle.

43- Allâhım ! bu ümmetin şefaatçisine salât eyle.

44- Allâhım ! darlığı gideren zâta salât eyle.

45- Allâhım ! zulmeti aydınlatan zâta salât eyle.

46- Allâhım ! nîmeti ulaştıran zâta salât eyle.

47- Allâhım ! rahmeti getiren zâta salât eyle.

48Allâhım ! kevser şarabının bulunduğu havuz sâhibi olan zâta salât eyle.

49- Allâhım ! Makâm-ı Mahmûd sâhibi olan zâta salât eyle.

50- Allâhım ! kıyâmet günü hamd sancağı sâhibi olan zâta salât eyle.

51- Allâhım ! mi’râc gecesi ulaştığı makâm sâhibi olan zâta salât eyle.

52- Allâhım ! kerem ve cömertlikle tavsîf ettiğin zâta salât eyle.

53- Allâhım ! semâda Mahmûd ve yeryüzünde Muhammed adıyla anılan efendimize salât eyle.

54- Allâhım ! nübüvvet mührü sâhibi olan zâta salât eyle.

55- Allâhım ! doğumunda ve doğumundan sonra zuhûr eden alâmetler sâhibi zâta salât eyle.

56- Allâhım ! her türlü ikramla sıfatlanmış olan zâta salât eyle.

57- Allâhım ! öncekilerin ve sonra gelenlerin efendisi, seyyidi olma özelliği kazanan zâta salât eyle.

58- Allâhım ! bulutun kendisini gölgelediği zâta salât eyle.

59-Allâhım ! arkasındakini tıpkı önünde olan kimseyi gördüğü gibi gören zâta salât eyle.

60-Allâhım ! kıyâmet günü şefaat talebi kabûl edilen ve şefaat eden zâta salât eyle.

61- Allâhım ! tevâzu’ sâhibi olan zâta salât eyle.

62- Allâhım ! şefaat sâhibi olan zâta salât eyle.

63- Allâhım ! en yüce cennetlerin en yüce makâmı olan vesîle sâhibi zâta salât eyle.

64- Allâhım ! fazîlet sâhibi olan zâta salât eyle.

65- Allâhım ! cennetteki derecelerin hepsinden en yüce olan yüksek derece sâhibi zâta salât eyle.

66- Allâhım ! sünnet olarak taşıdığı baston sâhibi olanzâta salât eyle.

67- Allâhım ! İncil’de zikredilmiş sıfatı olarak, ayaklarına nalın giyinmiş olan zâta salât eyle.

68- Allâhım ! peygamberliğine işâret eden delîl hüccet sâhibi zâta salât eyle.

69- Allâhım ! peygamberliğini açıkça gösteren ısbât, burhân sâhibi zâta salât eyle.

70- Allâhım ! herkese hükmünü geçiren, hükümranlık sâhibi olan zâta salât eyle.

71- Allâhım ! Mi’rac’da başına giydirilen nurdan tâc sâhibi zâta salât eyle.

72- Allâhım ! Mi’rac’a çıkma şerefine sâhib olan zâta salât eyle.

73- Allâhım ! kılıç sâhibi olan zâta salât eyle.

74- Allâhım ! Necîb adındaki deveye binen zâta salât eyle.

75- Allâhım ! Mi’râc gecesi Burağa binen zâta salât eyle.

76- Allâhım ! yedi kat semâyı yarıp geçen zâta salât eyle.

77- Allâhım ! bütün insanlara şefaat eden zâta salât eyle.

78- Allâhım ! elinde yiyeceğin tesbîh ettiği zâta salât eyle.

79- Allâhım ! kendisinden ayrıldığında hurma kütüğünün inleyip ağladığı zâta salât eyle.

80- Allâhım ! sakrâ kuşlarının kendisiyle sana sığındığı zâta salât eyle.

81- Allâhım !elinde küçük çakıl taşlarnın tesbîh ettiği zâta salât eyle.

82- Allâhım ! huzûruna geyiğin gelip kendisinden en fasih ifâdeyle şefaat talebinde bulunduğu zâta salât eyle.

83- Allâhım ! herbiri büyük mürşîd olan ashâbıyla mecliste sohbet ederken meleklerin kendisiyle konuştuğu zâta salât eyle.

84- Allâhım ! insanları cennetle sevindiren ama cehennemle de korkutan zâta salât eyle.

85- Allâhım ! aydınlatıcı kandil gibi nur saçan zâta salât eyle.

86- Allâhım ! devenin kendisine hâlinden şikâyet ettiği zâta salât eyle.

87- Allâhım ! parmaklarının arasından tatlı su akan zâta salât eyle.

88- Allâhım ! maddî mânevî pisliklerden temizlenmiş olan zâta salât eyle.

89- Allâhım ! nurların nûru olan zâta salât eyle.

90- Allâhım ! Ay’ın kendisi için ikiye ayrıldığı zâta salât eyle.

91- Allâhım ! maddeten ve mânen tertemiz olan zâta salât eyle.

92- Allâhım ! en üstün makamda sana en yakın olan zâta salât eyle.

93- Allâhım ! şirkin ve küfrün karanlığını yok edip, âleme îman nûrunu yayarak tan yerini ağartan zâta salât eyle.

94- Allâhım ! karanlığı delen yıldız misâli O’zâta salât eyle.

95- Allâhım ! tutunulacak sapa sağlam biricik zâta salât eyle.

96- Allâhım ! dünyâ ehlini cehennemle korkutan zâta salât eyle.

97- Allâhım ! kıyâmet gününün şefaatçisi olan zâta salât eyle.

98- Allâhım ! insanlara kevser havuzundan içirecek olan zâta salât eyle.

99- Allâhım ! Livâil-Hamd sâhibi zâta salât eyle.

100- Allâhım ! insanları hak yola irşâd ederken bütün varlığıyla İslâm Dîni’ni tebliğe yönelen zâta salât eyle.

101- Allâhım ! râzıolduğun hususta tam mânâsıyla gayret eden zâta salât eyle.

102- Allâhım ! son nebîye salât eyle.

103- Allâhım ! son rasûle salât eyle.

104- Allâhım ! hakkı ayakta tutan Mustafâ’ya salât eyle.

105- Allâhım ! Rasûlün Ebu’l-Gâsım’a salât eyle.

106- Allâhım ! âyetler sâhibi olan zâta salât eyle.

107- Allâhım ! bütün insanlara emir ve yasakları açıklayarak doadoğru yolu gösteren deliller sâhibi olan zâta salât eyle.

108- Allâhım ! anlattıklarınındışında nice ilâhi sırlar ve işâretlere sâhibi olan zâta salât eyle.

109- Allâhım ! peygamberliğinden önce kendisinden meydana gelen ve adına irhâsât denilen hârikulâdelikler anlamındaki kerâmetler sâhibi olan zâta salât eyle.

110- Allâhım ! alâmetler sâhibi zâta salât eyle.

111- Allâhım ! peygamberliğine delâlet eden açık âyetler ve burhanlar sâhibi olan zâta salât eyle.

112- Allâhım ! mu’cizeler sâhibi olan zâta salât eyle.

113- Allâhım ! hârikulâde işlerin sâhibi olan zâta salât eyle.

114- Allâhım ! taşların kendisine selâm verdiği zâta salât eyle.

115- Allâhım ! huzûrunda ağaçların secde ettiği zâta salât eyle.

116- Allâhım ! nûrundan çiçeklerin açıldığı zâta salât eyle.

117- Allâhım ! bereketiyle mahsullerin tadlandığı zâta salât eyle.

118- Allâhım ! aldığı abdest suyunun artığıyla ağaçların yeşerdiği zâta salât eyle.

119- Allâhım ! nûrundan bütün nurların yayılıp dağıldığı zâta salât eyle.

120- Allâhım ! kendisine okunan salavât sâyesinde günahların silindiği zâta salât eyle.

121- Allâhım ! kendisine okunan salavâtla ebrâr makâmındaki kulların makâmına erişilen zâta salât eyle.

122- Allâhım ! kendisine okunan salavâtla büyüklerin ve küçüklerin rahmete nâil oldukları zâta salât eyle.

123- Allâhım ! kendisine okunan salavâtla hem bu dünyâda hem âhirette nîmetlere erişilen zâta salât eyle.

124- Allâhım ! kendisine okunan salavâtla Azîz ve Ğaffâr olan Allâh’ın rahmetine erişilen zâta salât eyle.

125- Allâhım ! düşmanların kalbine korku salmakla güçlendirilmiş ve yardım olunmuş olan zâta salât eyle.

126- Allâhım ! seçilmiş azâmet ve şeref sâhibi olan zâta salât eyle.

127- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e salât eyle.

128- Allâhım ! boş sahrâlarda yürüdüğünde vahşî hayvanların bile onun eteğine yapıştığı zâta salât eyle.

129- Allâhım ! O’na âl-i’ne ve ashâbına tam mânâsıyla salât eyle. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsûsdur.
(ikinci dörtte birin başı)

130- Günahlarda dâhil olmak üzere her şeyi bilmesine rağmen engin merhametinden dolayı Allâh’a hamd olsun. Aynı şekilde günahları helâk etmekte dâhil olmak üzere her şeye kaâdir olan afv eden Allâh’a hamd olsun.

131- Allâhım ! şüphesiz ben fakirlikten, zâtından başka birine zelîl olmaktan, senden başkasından korkmaktan, yalan söylemekten, bütün günah çeşitlerini işlemekten ve senin affına aldanıp gururlanarak günâha dalmaktan, düşmanların şamatasından, dermansız dertlerden, ümîdin boşa gitmesinden, nîmeti kaybetmekten, belânın ansızın gelmesinden hep sana sığınırım.

132- Allâhım ! habîbinin lâyık olduğu şekilde efendimiz Muhammed’i mükâfaatlandır. O’na salât ve selâm eyle.

Allâhım ! habîbinin lâyık olduğu şekilde efendimiz Muhammed’i mükâfaatlandır. O’na salât ve selâm eyle.

Allâhım ! habîbinin lâyık olduğu şekilde efendimiz Muhammed’i mükâfaatlandır. O’na salât ve selâm eyle.

133- Allâhım ! dostunun lâyık olduğu şekilde efendimiz İbrâhîm’i mükâfaatlandır. O’na salât ve selâm eyle.

Allâhım ! dostunun lâyık olduğu şekilde efendimiz İbrâhîm’i mükâfaatlandır. O’na salât ve selâm eyle.

Allâhım ! dostunun lâyık olduğu şekilde efendimiz İbrâhîm’i mükâfaatlandır. O’na salât ve selâm eyle.

134- Allâhım ! mahlûkâtının ve arşının ağırlığı, kelimelerinin sayısı ve tamâmen hoşnutluğunla bütün âlemlerde efendimiz İbrâhîm’e salât, merhamet ve bereket ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salât eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.

135- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e salât okuyanların sayısınca ona salât eyle.

136- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e salât okumayanların sayısınca ona salât eyle

137- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e salât okunan sayısınca ona salât eyle.

138- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e okunan salavâtın katlarınca ona salât eyle.

139- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e lâyık olduğu şekilde ona salât eyle.

140- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e lâyık gördüğün sevip râzı olduğun şekilde ona salât eyle.


Delailü'l Hayrat -çarşamba

ÇARŞAMBA



1- Allâhım ! efendimiz Muhammed’in ruhlar arasındaki rûhuna, cesetler arasındaki cesedine, kabirler arasındaki kabrine, onun âl-i’ne ashâbına salât ve selâm eyle.

2- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e onu zikredenlerin her zikredişinde ona salât ve selâm eyle.

3- Allâhım ! efendimiz Muhammed’i yâd edip hatırlamaktan gâfil olanların sayısınca ona salât eyle.

4- Allâhım ! ümmî nebî efendimiz Muhammed’e, mü’minlerin anneleri olan zevcelerine, zürriyetine, ehl-i beytine sonsuz salât ve selâmla salât eyle, selâm eyle, bereket ihsân eyle.

5- Allâhım ! ilminin kuşattığı ve Ku’ân-ı Kerîm’in bildirdiği gerçekler sayısınca ancak senin râzı olacağın ve kendisine lâyık olan salâtla efendimiz Muhammed’e salât eyle. Vesîle makâmını, fazîlet ve yüksek dereceyi ona ihsân eyle. Allâhım ! kendisine va’d ettiğin Makâm-ı Mahmûd’a onu ulaştır. Lâyık olduğu şekilde onu mükâfaatlandır. Nebîlerden, sıddıklardan, şehitlerden ve sâlihlerden olan bütün kardeşlerine de salât eyle.

6- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e salât eyle. Onu kıyâmet günü sana en yakın makâma yerleştir.

7- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e salât eyle.

8- Allâhım ! ona izzet, rızâ ve cömertlik tâcını giydir.

9- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e kendisi için senden istediği şeylerin en fazîletlisini ona ihsân eyle. Allâhım ! herhangi bir kulunun efendimiz Muhammed için senden istediği şeylerin en fazîletlisini de ona ihsân eyle. Allâhım ! efendimiz Muhammed’e kıyâmet gününe kadar senden istenilmiş olanların en fazîletlisini kendisine ihsân eyle.

10- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e; Âdem, Nûh, İbrâhîm, Mûsâ, ve Îsâ’ya, bunlar arasındaki bütün nebîlere rasullere salât eyle. Allâh’ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun. Allâhım ! efendimiz Muhammed’e; Âdem, Nûh, İbrâhîm, Mûsâ, ve Îsâ’ya, bunlar arasındaki bütün nebîlere rasullere salât eyle. Allâh’ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun. Allâhım ! efendimiz Muhammed’e; Âdem, Nûh, İbrâhîm, Mûsâ, ve Îsâ’ya, bunlar arasındaki bütün nebîlere rasullere salât eyle. Allâh’ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun.

11- Allâhım ! efendimiz Âdem babamıza, annemiz Havvâ’ya meleklerinin salâtı kadar salât eyle. Allâhım ! efendimiz Âdem babamızı ve annemiz Havvâ’yı en yüce firdevs cennetine koyup üstün nîmetlerde râzı edinceye kadar, onlara bol rahmet ve kereminden ihsân eyle.

12- Allâhım ! ana-babayı çocukları sâyesinde mükâfaatlandırdığın şeylerin en fazîletlisiyle onları mükâfaatlandır.

13- Allâhım ! efendimiz Cebrâîl’e, Mîkâîl’e, İsrâfîl’e, Azrâîl’e, arşı taşıyan meleklere, diğer meleklere, mukarrabûn makâmındaki meleklere bütün nebî ve rasullere salât eyle. Allâh’ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun.

Allâhım! efendimiz Cebrâîl’e, Mîkâîl’e, İsrâfîl’e, Azrâîl’e, arşı taşıyan meleklere, diğer meleklere, mukarrabûn makâmındaki meleklere bütün nebî ve rasullere salât eyle. Allâh’ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun.

Allâhım! efendimiz Cebrâîl’e, Mîkâîl’e, İsrâfîl’e, Azrâîl’e, arşı taşıyan meleklere, diğer meleklere, mukarrabûn makâmındaki meleklere bütün nebî ve rasullere salât eyle. Allâh’ın salât ve selâmı onların hepsinin üzerine olsun.

14- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e bildiklerin sayısınca, bildiklerinin sonsuz ağırlığınca hattâ kelimelerinin adedince salât eyle.

15- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e hiç eksilmeyen salâtla salât eyle.

16- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e sonsuzluğa kadar hiç eksilmeyen, hattâ zaman tükense bile bitip tükenmeyen salâtla salât eyle.

17- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e yaptığın salât ve selâmla ona salât ve selâm eyle. Ayrıca onu lâyık olduğu şekilde mükâfaatlandır.

18- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e hem hoşnûd olacağı hem de kendisini menûn edecek ama bizden de memnûn olacağı salâtla ona salât eyle. lâyık olduğu şekilde onu mükâfaatlandır.

19- Allâhım ! nurlarının denizi, sırlarının mâdeni, tek ilâh oluşunu kullarına açıklayan, hükümranlığının altında bulunan herşeyin nâdidesi, tevhîd makâmının imâmı varlık âlemine güzellik katan süsü, her türlü rahmetinin hazînesi, dîninin yolu, tevhîdinle lezzet alan, varlık özünün insanı, her vâr olanın varlık sebebi, yaratılmışların özünün özü, senin aydınlığının nûruna yakın olan efendimiz Muhammed’e Yûce Zâtın vâr oldukça devâm edecek, ancak sen yeterli gördüğünde bu salât son bulacak, hem seni hemde onu memnûn edecek, ama bizden de râzı olmana vesîle olacak olan salâtla ona salât eyle. Ey âlemlerin Rabbi olan Allâhım.

20- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e senin ilminde gizli olanlar sayısınca ve senin mülkün devâm ettikçe devâm edecek olan salâtlasalât eyle.

21- Allâhım ! yarattıklarının sayısınca, bizzat senin rızân, arşının ağırlığı, kelimelerinin sayısı, yarattıklarının geçmişte seni zikrettikleri ve gelecek zamanda seni zikredecek olanların sayısınca, her sene, her ay, her Cuma, her gün, her gece, her saat, her koku almada, her nefeste, gözün her açılıp kapanmasında, her canlının gözünü hareket ettirmesinde, sonsuzluğun sonsuzluğuna dünyâ ve âhiretin de sonsuzluğuna kadar hem bunların kat kat fazlasıyla, öncesi olmayacak ve sonu gelmeyecek bir şekilde efendimiz İbrâhîm’in âl-i’ne salât ettiğin ve bereket ihsân ettiğin gibi efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salât eyle. Bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.

22- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ona olan muhabbetin kadar salât eyle.

23- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e olan lutuf ve ihsânın kadar kendisine salât eyle.

24- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e senin katındaki şânına lâyık ve kıymetine uygun olarak salât eyle.

25- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e öyle salât eyleki o salâtla bizi bütün âfetlerden ve korkulardan kurtar, bütün isteklerimizi yerine getir. Bütün günahlardan bizi temizle. Bizi en yüksek derecelere yükselt. Hem bu dünyâda hem de ölümden sonra bizi bütün hayırlarda en son hedefe ulaştır.

26- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e râzı olacağın salâtla salât eyle. O’nun ashâbından da tam anlamıyla râzı ol.

27- Allâhım ! nûru yarattıklarının arasında önde, vâroluşu âlemlere rahmet olan efendimiz Muhammed’e, onun âl-i’ne ve ashâbına, yarattıkların arasında şu âna dek ne kadar gelip geçen varsa, onlardan sa’ıd ve şakî olanların sayısınca, bütün sayıları içine alan, sınırları kuştan, sonu olmayan, bitip tükenmeyen ve zâtınla ebediyyen devâm eden salâtla salât eyle. Aynı şekilde de tam mânâsıyla da selâm eyle.

28- Allâhım ! kalbini celâl, gözünü cemâl sıfatınla doldurduğun, böylece destek ve yardım ikrâm ederek sevindirdiğin, Allâhım ! efendimiz Muhammed’e âl-i’ne ve ashâbına, salât eyle. tam mânâsıyla da onlara selâm eyle. Hamd sâdece Allâh’a âittir.

29- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e, zeytin yaprakları ve bütün meyvelerin yaprakları sayısınca salât eyle.

30- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e, olmuş ve olacakların sayısınca, gecenin kararttığı ve gündüzlerin aydınlattığı canlı-cansız varlıklar adedince salât eyle.

31- Allâhım ! efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e, onun âl-i’ne, zevcelerine, zürriyetine ümmetinin sayısınca salât eyle.

32- Allâhım ! efendimiz sallallâh-ü aleyh-i vesellem’e yapılan salavâtın bereketi hatrına, bizi dünyâ ve âhirette ona okuduğumuz salât sâyesinde kurtulanlardan, onun kevser havuzuna varıp içenlerden, ona itaat edip sünnetiyle amel edenlerden eyle. Ey âlemlerin Rabbi olan Allâhım. Onunla bizim aramıza kıyâmet günü perde koyma. Bizi, ana-babamızı ve bütün müslümanları bağışla. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsustur.
(ikinci üçte birin başı)

33- Allâhım ! tarafından ihsân edilen kolaylıkla peygamber olarak gönderilmiş, görevini hakkıyla yerine getiren, nebî ve rasullerin en fazîletlisi, en yücesi, yarattıklarının en üstünü, nebîler, rasuller, melekler ve velîlerle sana ulaşan ufukların kandili, efendimiz Muhammed’e ve âl-i’ne ardı ardına devâm eden, nurları kâinâtı aydınlatan salâtla salât eyle, selâm eyle.

34- Allâhım ! Âyetinle medh edilen en fazîletli zât, şeriatin olan ipine sarılan dâvetçilerin en şereflisi nebî ve rasullerin sonuncusu olan efendimiz Muhammed’e, onun âl-i’ne dünyâ ve âhirette bizi umûmî fazlına ve râzı olacağın keremine vuslatına eriştirecek olan salâtla salât ve selâm eyle. Bereket ihsân eyle.

35- Allâhım ! kulların arasında keremli olanların en keremlisi, irşâd yollarına çağıranların en şereflisi, bütün yerlerin ve beldelerin kandili olan efendimiz Muhammed’e, âl-i’ne bitip tükenmeyen dâimâ artan ve bizleride çeşit çeşit ikramlara ulaştıran salâtla salât ve selâm eyle. Bereket ihsân eyle.

36- Allâhım ! makâmı yüce, kendisine ta’zîm ve hürmet vâcib olan efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, ebediyyen kesilmeyen hattâ sayılarla bile sayılamayan salâtla salât ve selâm eyle. Bereket ihsân eyle.

37- Allâhım ! bütün âlemlerde efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne salât ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve âl-i’ne de salât eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin. Allâhım ! kendisini hatırlayanların her yâd edişinde, ismini zikretmekten gâfil olanların her gaflete düşmesinde, efendimiz Muhammed’e ve âl-i’ne salât eyle.

38- Allâhım ! efendimiz İbrâhîm ve onun âl-i’ne salât, merhamet ve bereket ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve âl-i’ne, salât eyle, merhamet eyle, bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye layık azâmet ve şeref sâhibisin.

39- Allâhım ! maddeten mânen temiz ve temizlenmiş olan, ümmî nebî efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle. selâm eyle.

40- Allâhım ! kendisiyle peygamberliği sona erdirdiğin, kevser havuzu ve şefaat etme hakkı vermekle kendisine yardım edip kuvvetlendirdiğin zâta selâm eyle.

41- Allâhım ! Hüküm ve hikmet peygamberi, en parlak kandil, en büyük ahlâkla donatılmış mi’râc sâhibi son peygamber, efendimiz Muhammed’e ve âl-i’ne, ashâbına ve sapasağlam yolunda yürüyen tâbiîlerine de salât eyle.

42- Allâhım ! karanlığı şiddetli ve korkulu gecelerde kendileriyle yol bulunan, aynı zamanda karanlığın kandilleri gibi olan İslâm yıldızlarının yollarını efendimizle azametli kıl. efendimiz ve gönül sultânımız Muhammed’e, âl-i’ne ve ashâbına ve sapasağlam yolunda yürüyen tâbiîlerine denizde dalgalar coştukça, uzak yollardan gelen hacılar Kâbe’yi tavâf ettikçe ardı arkası kesilmeyen salâtla salât eyle.

43- Salavâtı şerîfelerin ve selâmın en fazîletlisi, Allâh’ın yüce rasûlü, kulları arasında seçilmiş olan ve âhirette yaratılmışların şefaatçisi, Makâm-ı Mahmûd ve Havz-ı Kevser’in sâhibi, risâlet ve umûmî tebliğin yükünü taşıyan, en büyük ıslâh konusu, din ve dünyâ işlerinde gayret gösterme şerefiyle şereflenen, efendimiz Muhammed’in üzerine olsun.

44- Allâh-u Teâlâ ona, âl-i’ne gece-gündüzler boyu devâm eden salâtla salât eylesin.

45- Efendimiz Muhammed sallallâh-u aleyh-i vesellem, kendisinden önce yaratılanların ve kendisinden sonra yaratılacak olanların efendisi ve en fazîletlisidir.

45- Salavât okuyanların en fazîletli salavâtı, selâm verenlerin verdiği selâmın en iyisi, zikredenlerin en güzel zikri, Allâh’ın salâtlarının en fazîletlisi, en güzeli, en mükemmeli, en bol olanı, en eksiksiz ve noksansız olanı, en açık olanı, en yüce olanı, en temiz olanı, en pâk olanı, en bereketlisi, en iyisi, en çok artıp çoğalanı, en yeterlisi, en parlak olanı, en ulvî olanı, en çok olanı, en toplu birikmiş olanı, en umûmî olanı, en devamlısı, en kalıcısı, en azîz olanı, en üstün olanı, en ulusu, en fazîletlisi, en güzeli, en değerlisi, en keremlisi, en mükemmeli, en tamâm olanı, en azâmetli olanı, Allâh’ın yarattıkları arasında en fazîletlisi ve yarattıklarının biriciği olan, efendimiz Muhammed’in üzerine olsun. Bütün bu salâtlar Allâh’ın yarattıklarının en fazîletlisi, en güzeli, en iyisi, en cömerdi, en mükemmeli, en tamâm olanı, Allâh katında en değerlisi, Allâh’ın rasûlü, nebîsi, habîbi, Allâh’ın seçip çıkarttığı ve Allâh’a devamlı münâcaatta bulunan rasûlü, Allâh’ın has dostu, isyandan uzak olan dostu, Allâh’ın emirlerini güvenle yerine getiren emîni, Allâh’ın kulları arasından seçtiği, yarattıkları arasından özenle çıkardığı, nebîleri arasından hâlis ve en seçkin olan kulu, efendimiz Muhammed’in üzerine olsun. Bütün bu salâtlar kulların kurtulabileceği Allâh’ın en sağlam bağı, Allâh’ın en mâsum kulu, Allâh’ın kullarına nîmeti, rahmet anahtarı, rasuller arasında seçilmiş olanı, Allâh’ın kulları arasında en güzîde olanı, istediğ ve istemediği her husûsta dileklerine ulaşanı, kendisine bağışlanan nîmetlerde ihlâs sâhibi, en yüce peygamber, en doğru sözlü, şefaat ettiğini kurtaran, şefaat etme hakkı verilenlerin en fazîletlisi, kendisine bırakılan emânetlerde emîn, tebliğ ettiği hususlarda doğru sözlü, rabbinin emrini açıklayan, verilen en ağır vazîfeyi yüklenen, Allâh’a ulaşmakta rasullerin Allâh’a en yakın olanı, kıyâmet günü makâm ve fazîlet itibâriyle peygamberlerin en yücesi, nebîler arasında en kerem sâhibi olan efendimiz Muhammed’in üzerine olsun. Yine bütün bu salâtlar Allâh katında en temiz, Allâh’a peygamberlerin en sevimli olanı, derece itibâriyle Allâh katında peygamberlerin en yakın olanı, en çok ecir ve sevâb alanı, kullarının en keremlisi, Allâh katında peygamberlerin en çok rızâya nâil olanı, derece ve makam itibâriyle insanların en yücesi, mekân itibâriyle onların en büyüğü, güzellik ve fazîlet bakımından insanların en mükemmeli, derece yönüyle nebîlerin en fazîletlisi, getirdiği kânunlar itibâriyle peygamberlerin en mükemmeli, soy itibâriyle nebîlerin en şereflisi, konuşması ve kendisine hitâb etmesi yönüyle peygamberler arasında tebliğini en iyi açıklayanı, doğum, hicret, soy ve ashâb yönüyle peygamberlerin en fazîletlisi, neseb itibâriyle insanların en üstün olanı, kabîle bakımından insanların enşerefli olanı, bütün insan ve peygamberlerin bizzay en hayırlı olanı, kalbi vesveselerden arındırılıp nur ve hikmet doldurulmak sûretiyle en temiz olanı, insanların ve peygamberlerin en doğru sözlüsü, ameli en temiz olanları olan efendimiz Muhammed’in üzerine olsun. Bütün bu salâtlar asâlet itibâriyle insanların en sâbit olanı, ahde vefâ yönüyle peygamberlerin en ileri olanı, şeref itibâriyle en oturaklısı, tabiatı en mükerrem olanı, yaratılışı en güzel, zürriyeti en temizleri, dinleyip itaat etme noktasında ilâhî emirlere en çok itaat edeni, makâmı en yûce olanı, ifâde yönüyle peygamberlerin en tatlı konuşanı, selâmı en bol vereni, değer itibâriyle onların en takdire lâyık olanı, üstün sıfatlarla insanların en çok övüleni, en güzel ahlâka sâhib olmakla en çok beğenileni, Mukarrebûn makâmındaki Allâh’a en yakın olan melekler arasında peygamberler içinde en çok zikredileni, ahde vefâ da insanların en ileride olanı, vaâd etmekte en sadâkatli olanı, insanların en çok şükredeni, yaptığı iş yönüyle en üstün olanı, sabrı en güzel olanı, hayır itibâriyle insanların en güzel olanı, kolaylığa en yakın olan, efendimiz Muhammed’in üzerine olsun. Ve tüm bu salâtlar mekân itibâriyle insanların ulaşamayacağı kadar en uzak olanı, şânı en yüce, delîli en sağlam, kıyâmet günü mîzanda insanlar arasında hayrı en ağır gelip de en tercih edileni, îmân yönüyle insanların ilki, muhâtablarına merâmını anlatmakta konuştuğunu en açık dile getireni, lisânı en fasîh olanı, delîl ve hüccet bakımından hükmünü dinletmekte insanların en üstünü, efendimiz Muhammed’in üzerine olsun.


Delailü'l Hayrat -perşembe

PERŞEMBE



1- Allâhım ! kulun, rasûlün, ümmî nebî efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

2- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, kendisine mükâfaat vermek için senin rızânı sağlayacak salâtla salât eyle. O’na vesîle makâmını, va’d ettiğin Makâm-ı Mahmûd’u ve fazîlet ihsân eyle. Bir nebî kavmi adına, bir rasûlü de ümmeti adına mükâfaatlandırdıklarının en fazîletlisiyle bizim adımıza onu lâyık olduğu şekilde mükâfaatlandır. Ey merhametliler merhametlisi. Nebîlerden ve sâlihlerden olan onun bütün kardeşlerine de salât eyle.

3- Allâhım ! salavatının en fazîletlilerini, artıp çoğalan faydaların en şereflilerini, bereketlerinin artmasını, şefkat, merhamet ve ikrâmından ileri gelen ihsanlarını, çeşitli nîmetlerin en fazîletlilerini, hayrın önderi, iyilikler fâtihi, rahmet peygamberi ve bu ümmetin efendisi olan, âlemlerin Rabbi Allâh’ın Rasûlü ve Rasullerin efendisi, efendimiz Muhammed’e ihsân eyle.

4- Allâhım ! makâmı öncekilerin ve sonrakilerin gıpta ettiği, veefendimizin memnûn olacağı, sana olan yakınlığını artıracağın Makâm-ı Mahmûd’a ulaştır.

5- Allâhım ! fazlı, fazîleti, şerefi, cennetin en yüce makâmı olan vesîleyi, üstün derece ve makamların en üstününü efendimiz Muhammed’e ihsân eyle.

6- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e vesîle makâmını ihsân eyle. O’nu emellerine ulaştır. O’nu ilk şefaat eden ve şefaati ilk kabûl edilen kişieyle.

7- Allâhım ! nübüvvetine işâret eden delillerini muazzam eyle. O’nun mîzânını ağır eyle. O’nun hüccetini aydınlık kıl. Derecesini yedinci kat semâda bulunan mukarrebûn melekler, peygamberler, şehitler, velîler ve âlimlerin ruhlarının bir araya geldiği, yüce makâm ehl-i arasında yükselt. Makâmını mukarrebûn makâmının da en üsyüne çıkart.

8- Allâhım ! bizi onun sünnetiyle canlandır. O’nun dîninde hayat sürerek öldür. O’nun şefaatine erenlerden eyle. O’nun cemaati aasında haşreyle. Bizi kevser havuzuna ulaştır. Havuzun kadehlerinden ayıplarımız meydâna çıkarılmaksızın içir. Pişmân olmadan, şüpheye düşmeden, hiç bir değişiklik olmaksızın, fitneye düşenlerden ve düşürülenlerden de olmaksızın, o kevser havuzunun kadehleriyle bize kevser şarabından içir. Ey âlemlerin Rabbi olan Allâhım.

9- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, vesîle makâmını, fazîlet ve yüksek dereceyi ihsân eyle. O’nu nebîlerden olan kardeşleriyle berâber, kendisine va’d ettiğin Makâm-ı Mahmûd’a ulaştır. Allâhım ! bu ümmetin efendisi ve rahmet nebîsi olan efendimiz Muhammed’e, babamız Âdem’e, annemiz Havvâ’ya ve bunlardan dünyâya gelen nebîler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerden olan zâtlara, yer ve gök ehlinden olan bütün meleklerine ve onlarla birlikte bize de salât eyle. Ey merhametliler merhametlisi olan Allâhım.

10- Allâhım ! beni, günahlarımı, ana-babamı bağışla. Allâhım ! beni küçükken terbiye edip yetiştirdiği için, anne-babama merhamet eyle. Bütün kadın ve erkek mü’minleri, bütün kadın ve erkek müslümanları, onlardan ölmüş olanların ve dirilerinin de günahlarını bağışla. Kendimizle onlar arasında ihtimâm göstermek, düşmanlık etmemek, birbirimize duâ etmek gibi hayırlarla bize yardım eyle. Rabbim beni bağışla, bana merhamet eyle. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın. Güç ve kuvvet ancak yûce ve azîm olan Allâh’ındır.

11- Allâhım ! nurların nûru, sırların sırrı, ebrâr makâmındaki ümmetin en sâdık en hayırlı kullarının efendisi, şerefli rasullerin süsü, gecenin üzerine karardığı ve gündüzün aydınlattıklrının en kerem sâhibi efendimiz Muhammed’e, dünyânın ilk ânından son vaktine değin inen yağmur tâneleri, bitkiler ve bütün ağaçlarda bitenlerin sayısınca, Vâhid ve Kahhâr olan Allâh’ın mülkü devâm ettikçe devâm eden salâtla salât eyle.

12- Allâhım ! efendimiz Muhammed’in dünyâda Ravza-ı Mutahhara’sını, âhirette ise Firdevs-i Âlâ’ daki makâmını, çeşitli ikrâmlarla mükerrem ve muazzam kılacağın, kıyâmet günü kendisinin arzu ettiği ve râzı olacağı şeylere ulaştıracağın salâtla ona salât eyle.

13- Efendimiz ey Muhammed ! bu salât, üzerimize vâcib olan senin hakkını ta’zîm içindir.

Efendimiz ey Muhammed ! bu salât, üzerimize vâcib olan senin hakkını ta’zîm içindir.

Efendimiz ey Muhammed ! (Sallallâh-ü Aleyh-i ve Sellem) bu salât, üzerimize vâcib olan senin hakkını ta’zîm içindir.

14- Allâhım ! –Hâ- sı rahmet, iki –Mîm- i hükümranlık ve –Dâl- harfinde işâret edilen bütün yaratılmışların sığınağı M-u-Ha-m-M-e-D-’e, seyyîd, bütün fazîletlere sâhib, kâmil, nûru ilk yaratılan olmakla, âlemlere rahmet ve nübüvveti tamamlayan efendimiz Muhammed’e, ilminde bulunanların sayısınca, zikredenlerin seni ve onu zikrettiği, gâfillerinse senin ve onun zikrinden gâfil kaldıkları sürece ve yûce zâtın ebedî devâm ettikçe bâkî kalacak, yeter olduğuna senin hükmetmen hâriç sona ermesi söz konusu bile olmayacak salâtla salât eyle. Şüphesiz sen her şeye güç yetirensin. Şüphesiz sen her şeye güç yetirensin. Şüphesiz sen her şeye güç yetirensin.

15- Allâhım ! hidâyet güneşlerinin en güzeli ve nûr bakımından en şereflisi olan ümmî nebî efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât eyle. Zîrâ efendimiz Muhammed (Sallallâh-ü Aleyh-i ve Sellem) risâletine âit haberler husûsunda peygamberlerin en meşhûru ve övülmeye en lâyık olanı, nûru bütün peygamberlerin nûrundan daha parlak, daha şerefli ve daha berrak, ahlâk îtibâriyle onların en pâk ve daha tertemiz olanı, yaratılış yönüyle de onların en mükerrem ve vücûdu en sağlam olanıdır.

16- Allâhım ! ayın ondördünden daha güzel, yağmur bulutları ve okyanuslardaki suların bolluğundan bile daha cömert olan efendimiz ümmî nebî Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât eyle.

17- Allâhım ! zâtı ve hayâtı bereketin tâ kendisi olan, onun zikri ve kokusunun mânevî güzelliği yaratılmışların her birini mest eden efendimiz ümmî nebî Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât eyle.

18- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât ve selâsm eyle.

19- Allâhım ! efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne salât, merhamet ve bereket ihsan ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’nede salât, merhamet ve bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin.

20- Allâhım ! kulun, nebîn, rasûlün, ümmî nebîn efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât eyle.

21- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâ ve âhiret dolusunca salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâ ve âhiret dolusunca bereket ihsân eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâ ve âhiret dolusunca merhamet ihsân eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâ ve âhiret dolusunca selâm eyle.

22- Allâhım ! efendimiz Muhammed’e kendisine salât okumamızı emrettiğin şekilde salât eyle. Efendimiz Muhammed’e salât okunması en uygun olan şekilde salât eyle.

23- Allah’ım! bütün peygamberler arasından seçilen nebine, bütün kulların arasından kendisine razı olduğun rasulüne, Hz. Âdem (a.s.)’dan vucut alemine teşrif edinceye kadar en şerefli mahlukatın arasından seçtiğin veline, semâvî vahiy konusundaki eminine salat eyle.

24- Allah’ım! A’râf Sûresi’nde anlatılan, adalet ve merhameti ayakta tutan öncekilerinin en kerem sahibi ve en şerefli babalarının sulbünden, hatta ana tarafındanda en temiz asillerin soyundan getirerek islama karşı gelenleri kendisiyle hidayete erdirip, iffet yolunu açıkladığın Abd-i Menâf Oğlu Aabdulmuttalib’in neslinden seçip çıkardığın, efendimiz Muhammed’e salat eyle.

25- Allah’ım! Senden istenen şeylerin en faziletlisi hatırına, isimlerinin sana en sevimli ve en mükerrem olanı hatırına, nebimiz efendimiz Muhammed (s.a.v.) vesilesiyle bize ihsan ettiğin nimetler hatırına, Hz. Muhammed vasıtasıyla bizi sapıklıktan koruduğun, kendisine salavat okumamızı emrettiğin, ona okuduğumuz salavatı hem dünya ve ahirette makam kabul ettiğin, hemde zatından gelen bir lutuf ve ihsan olarak, günahlarımızı affettiğin için, emrine saygı gösterip bu husustaki tavsiyene uyarak özellikle nebimiz efendimiz Muhammed (s.a.v.) in hakkını eda etmek için yüce zatından bize vaad edilenlerin yerine getirileceğine tüm kalbimizle inanarak, sana yalvarıp dua ediyoruz. Ey Allah’ım! Kâlû Belâ’da biz ona iman edip kendisini tastik ettiğimizde, efendimize indirilen Kur’ân-ı Kerîm’e tabi olduğumuz vakit, hani Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmuştun: “Şüphesiz Allah ve melekleri peygambere çok salat ederler. Ey iman edenler ! sizde ona salat edin ve tam bir teslimiyetle selam edin.” Bu şekilde peygamberine salavat okumayı kullarına farz kıldın. Salavat okumalarını onlara emrettin. Ey Rabbim ! yüce zatının hürmetine, azamet nurunun ve ihsan makamındakiler için zatına vacip kıldıkların hatırına, kulun, rasulun, nebin ve yarattıklarının en hayırlısı olan, o şanlı efendimiz Hz. Muhammed’e, yarattıklarından herhangi birine salat ettiğin salatın en faziletlisiyle, senin ve bütün meleklerinin salat etmesini istiyoruz. Şüphesiz sen methedilmeye layık azamet ve şeref sahibisin.

26-Allah’ım! Efendimiz muhammed’in derecesini yükselt. Makamını yücelt. Kıyamet günü onun mizanını ağır kıl. Delilini aydınlık, dinini daima belirgin, mükafatını bol, nurunu aydın, iki cihanda şerefini daim eyle. Ve gözünü aydınlatacak neslini ve Ehl-i Beyt-i’ni onunla beraber eyle. O’nu kendisinden önce gelip geçen nebiler arasında azamet sahibi kıl.

27- Allah’ım! Efendimiz Muhammed’i kendisine tabi olanlar itibariyle, peygamberler arasında ümmeti ve veziri en çok olan, nuru ve yücelği bütün peygamberlerin en faziletlisi olanı, derece itibarıyla da peygamberlerin en üstünü, cennetteki makamını ise, en uçsuz bucaksız geniş olanı eyle.

28- Allah’ım! O’nu önde gidenlerden, derecesini seçinen zatlar arasından, makamını halis kulların arasından seçilip çıkarılanlardan, mekanını ise, zatına yakınlığı olan mukarrebun makamındaki kimselerden eyle.

29- Allah’ım! Efendimiz Muhammed’i senin katında derecesi keremlilerin en keremlisi, sevabı en faziletlisi, meclisi zatına en yakın, makamı en sâbit kalıcı, sözü en doğru, isteği en güzel yerine getirilen, katında kendisine ihsan edilecek olanların en faziletlisi, senin katındakilerin en çok rağabet edileni eyle. O’nu kendisinin üzerinde hiçbir derece olmayan, ve en yüce cennetlerden biri olan firdevs köşklerinde konuk eyle.

30- Allah’ım! Efendimiz Hz Muhammd’i en doğru konuşan, dileği hemen yarine getirilen, ilk şefaatçi, ümmeti hakkında öncekilerin ve sonrakilerin gıpta edicekleri şefaaatle şefaat ederek, şefaati kabul edilen, kullarını cennetlik ve cehennemlik olarak ayırmak için seçtiğinde,

efendimiz Muhammed’i söz sahipleri arasında en doğru sözlü olanı, yolunu hidayetle erdirilenler arasında en yakîn ve amel edenlerin en iyisi bir peygamber eyle.

31- Allah’ım! Peygamberimizi bizim için arkadan gelen ümmetine imkanlar hazırlayan öncü, kevser havuzunu önce ve sonradan varanlarımıza buluşma yeri eyle.

32- Allah’ım! Bizi onun cemaati arasında haşreyle. Sünnetiyle amel etmek nasip eyle. O’nun dini üzere yaşarken bizi öldür. O’nun nur cemalini bize göster. Bizi onun cemaati ve tabileri arasına dahil et.

33- Allah’ım! Biz görmeden ona iman ettik, birbirimize kavuştur. Bizi onun kevser havuzuna ulaştırana değin, onun girdiği yerlere bizleride dahil edinceye kadar, onunla aramızı ayırma. Bizi kendilerine nimetler verilen, nebiler, sıddıklar, şehitler ve onun salih arkadaşlarından eyle. Onlar ne güzel arkadaştırlar. Hamd alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.

34- Allah’ım! Efendimiz Muhammed ( s.a.v.) hidayet nuru, insanları hayıra sevkeden, iki cihan saadetine insanları davet eden, rahmet peygamberi, takva sahiplerinin imamı, kendisinden sonra asla peygamber gelmeyecek olan alemlerin rabbi Allah’ın resulüdür. Efendimiz Muhammed ( s.a.v.); risaletini tebliğ ettiği, kullarına nasihat ettiği, ayetlerini onlara okuduğu, dini yasakları işleyenlere şer’i ölçüler olarak, Had’leri yerine getirdiği,

hükmünü yerine getirdiği, sana itaati emrettiği, sana isyanı yasakladığı, dostluk edilmesini istediğin kimseleri dost edindiği, düşmanlık edilmesini istediğin kimseleri de düşman kabul ettiği için efendimiz Muhammed’e salat eyle.

35- Allah’ım! Cesetler arasında Hz. Muhammed’in cesedine, ruhlar arasında Hz. Muhammed’in ruhuna, durak yerleri arasında onun durduğu makamlara, Meşhedler; cesetlerin bulunduğu yerler arasındaki, mübarek cesedinin metfun bulunduğu meşhedine, zikredilince zikrine, tarafımızdan nebimiz Muhammed’e salat eyle.

36- Allah’ım! Zikredildiği şekilde yüce zatının selamını rahmet ve bereketlerini tarafımızdan ona ulaştır.

37- Allah’ım! Mukarrebun makamındaki meleklerine, bütün ayıplardan pak nebilerine, ilahi kitapla gönderilen resullerine, arşı taşıyan meleklerine, efendimiz Cebrail (a.s.), Mikail (a.s.), İsrafil (a.s.), Azrail (a.s.), cennetin bekçisi Rıdvan, ve cehennemin bekçisi Malik’e, insanların sağında ve solunda bulunan hayır ve şerleri kaydeden, Kiramen Katibîn’e, bütün yer ve gök ehlinden sana itaat edenlere, salat salat eyle.

38- Allah’ım! Rasullerin Ehl-i Beyt’lerinden herhangi birine verdiğin şeylerden daha faziletlisini, peygamberinin Ehl-i Beyt’inede ihsan eyle. Rasullerin ashabından herhengi birini mükafatlandırdığın şeylerin daha faziletlisiyle, peygamberimizin ashabınıda mükafatlandır.

39- Allah’ım! Mü’min kadın ve erkekleri, müslüman kadın ve erkekleri, onların ölülerini ve dirilerini bağışla. “.. Rabbimiz ! bizi ve bizden önce ölen din kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma. Rabbimiz şüphesiz sen çok şefkatli, çok merhametlisin.”

40- Allah’ım! Haşimi soyundan olan efendimiz Muhammed nebiye onun ali ve ashabına salat eyle.tam manasıyla selam eyle.

41- Ey merhametliler merhametlisi Allah’ım! Senin hoşnut olacağın, seni ve kendisini razı edecek, bizdende memnun kalacağın salatla, insanlığın en hayırlısı efendimiz Muhammed’e salat eyle.

42- Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e onun âl-i ve ashabına, her tarafa güzel kokular yayan, içinde bereketler bulunan, Allah’ın mülkü devam ettikçe devam edecek olan, bol, güzel ve tam manasıyla salat ve selam eyle.

43- Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne feza dolusu, ve gökteki yıldızlar sayısınca, bugüne kadar yattıkların ve kıyamete kadar yaratacakların miktarınca, yer ve gök yüzünü dengede tutacak olan salat ile salat eyle.

44- Allah’ım! Efendimiz İbrahim’e salat ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salat eyle. Bütün alemlerde efendimiz İbrahim’e ve onun âl-i’ne bereket ihsan ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de bereket ihsan eyle. Şüphesiz sen met edilmeye layık azamet ve şeref sahibisin.

45- Allah’ım! Ben; din, dünya ve ahiret işlerimde bütün günahlardan bağışlanma, afet ve kederlerden ise, selamet bulmak istiyorum.

46- Allah’ım! Günahlarımızı, ayıp ve isyanlarımızı, yüce kereminle ört.

Allah’ım! Günahlarımızı, ayıp ve isyanlarımızı, yüce kereminle ört.

Allah’ım! Günahlarımızı, ayıp ve isyanlarımızı, yüce kereminle ört.

47- Allah’ım! Yüce hakkın ve nur Cemal’inin hatırına, yüce Arş’ın, azametin, celalin, cemalin, kudret, güç ve kuvvetinle. Arş’ını taşıyan Kürsî’nin hakkı için, ve yarattıklarından hiçbir kimsenin bilgisinin olmadığı, sır hazinelerinin isimleri hürmetine, ya rabbi ! senden talep ediyorum.

48- Allah’ım ! Sırlarını üzerine koyduğunda geceyi karartan, gündüzün açıklığına koyduğunda gündüzleri aydınlatan, gökyüzünü direksiz tutan, yeryüzünde sapa sağlam duran, dağların üzerine yerleştirdiğinde ise dağları yerine çakan, denizlere ve vadilere yazdığında suları taşıyıp akıtan su pınarlarını coşturan, bulutun üzerinede yerleştirdiğinde de yağmurlar yağdıran, ismin hürmetine ya rabbi ! senden talep ediyorum.

49- Allah’ım! Efendimiz İsrafil (a.s.)’ın alnında yazılmış olan isimler, ve efendimiz Cebrail (a.s.)’ın alnında yazılmış olan isimler hatırına, mukarrebun makamındaki meleklerin üzerinde yazılmış olan isimler hürmetine senden istiyorum.

50- Allah’ım! Arş’ın etrafında yazılmış isimler, ve Kürsî’nin çevresinde yazılmış isimler hatırına senden istiyorum.

51-Allah’ım! Zeytin yaprağı üzerine yazılmış olan İsm-i Âzam hatırına, senden talep ediyorum.

52- Allah’ım! Zatını kendileriyle isimlendirdiğin, bildiğim ve bilmediğim, yüce isimlerle senden talep ediyorum.



Delailü'l Hayrat -cuma

CUMA



1- Allâh’ım! Efendimiz âdem (a.s.)’ ın sana duâ ettiği isimlerle, sana dileklerimi arz ederim. Efendimiz Nûh (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Hûd (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz İbrâhîm (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Sâlih (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yûnûs (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Eyyûb (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yakûb (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yûsûf (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle,

2- Efendimiz Mûsâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Harun (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Şuayb (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz İsmâîl (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Dâvûd (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Süleymân (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle efendimiz Zekeriyyâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yahyâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Ermiyâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle,

3- Efendimiz Şâ’ya (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz İlyâs (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Elyesâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Zülkifl (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yûşâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Îsâ (a.s.)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Muhammed (s.a.v)’in (ona ve tüm nebîlerin rasullerin hepsine salât ve selâm olsun.) sana duâ ettiği isimlerle, ey alemlerin rabbi olan Allâh’ım ! zikrettiğim nebîler ve resuller hürmetine onların sana münâcaatta bulunduğu ve duâ ettiği isimler hürmetine,

4- Semâ kurulmadan, yeryüzü döşenmeden, dağlar yerinde sâbit tutulmadan, denizler gürül gürül akmadan, su kaynakları kaynayıp coşmadan, nehirler çağlamadan, güneş doğmadan, ay aydınlatmadan, yıldızlar parlamadan önce, yarattığın şeyler sayısınca, nebîn, efendimiz Muhammed’e senin salât etmeni istiyorum. Zîrâ sen zâtında olduğun gibisin, senin durumunu hiçbir kimse bilmez, ancak sen bilirsin sen birsin ve ortağın da yoktur.

5- Allâh’ım! Hilm’in sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle, İlminin sayıları miktârınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Bitmez tükenmez kelimelerinin adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Nîmetlerinin sayıları miktarınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Semâlar dolusunca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Yeryüzü dolusunca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Arşının dolusu kadar, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Ve onun ağırlığınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Levh-i Mahfûz’da, olmuş ve olacak her şeyi yazan kaleminin yazdığı şeyler sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Yedi kat semâda yarattıklarının sayısı miktârınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Kıyâmet gününe kadar, her gün bin defâ, efendimiz Muhammed’e salât eyle.

6- Allâh’ım! efendimiz Muhammed’e dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, gökyüzünden yeryüzüne yağan yağmur tânelerinin sayısınca, her gün bin kere salât eyle.

7- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, seni Sübhânellâh diyerek Tesbîh, Lâilâhe İllallâh diyerek Tehlîl, Tekbîr, Sübhâne Rabbiyel Azîm diyerek, Ta’zîm, edenlerin sayısınca, her gün bin kere efendimiz Muhammed’e salât eyle.

8- Allâh’ım! Onların nefesleri ve lafızları sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle.. Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, onların aralarında bulunan ve yaratmış olduğun ruh taşıyan her canlı adedince, her gün bin kere efendimiz Muhammed’e salât eyle..

9- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e, hareket eden bulutlar adedince, salât eyle. Esen rüzgârlar sayısınca, dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, her gün bin kere salât eyle..

10- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yerle gökyüzü arasında yarattıklarının tamâmı, ve üzerinde rüzgârın esip, hareket ettirdiği dallar, yapraklar, ağaçlar ve meyveler sayısınca, efendimiz Muhammed’e her gün bin kere salât eyle..

11- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, gökyüzündeki yıldızlar sayısınca, efendimiz Muhammed’e her gün bin kere salât eyle..

12- Allâh’ım! Senin kudret ve azâmetine işâret eden, yeryüzünün taşıdığı şeyler dolusunca, efendimiz Muhammed’e salât eyle..

13- Allâh’ım! Hakkındaki bilgiyi ancak yüce zâtının bildiği, yedi denizde yarattığın varlıklar sayısınca, kıyâmet gününe kadar her gün bin kere, efendimiz Muhammed’e salât eyle.

14- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e yedi deniz dolusunca salât eyle. Yûce Zât’ının kudretini işâret eden, bu yedi denizin taşıdığı ağırlık miktarınca salât eyle.

15- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, denizlerdeki dalgalar sayısınca, her gün bin kere, efendimiz Muhammed’e salât eyle.

16- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yeryüzünün derinlikleri, ovaları ve dağlarında bulunan kum tâneleriyle, çakıl taşları sayısınca, her gün bin kere, efendimiz Muhammed’e salât eyle..

17- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, tatlı ve tuzlu sular, hareket edip dalgalandığındaki dalgalar adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Toprağın üzerinde ve yeryüzünün derinliklerinde, doğuda, batıda, ovalarda, dağlarda, vadilerde, yeryüzündeki her yerde ve her yolda îmâr edilmiş yâhut harâb kalmış yerlerde ve bütün bunların üzerinde ve içinde, yaratmış olduğun ne kadar çakıl taşı ve küçük taş ve kuru çamur, kırıntılarına varıncaya kadar neler varsa, o tâneler sayısınca, efendimiz Muhammed’e her gün bin kere salât eyle..

18- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yeryüzünün doğusu, batısı, kıble istikâmeti, ovaları, dağları ve vâdîlerindeki ağaçlar, meyveler, yapraklar, ekinler ve bütün bunlardan bereketle çıkan bitkilerinin sayısınca, efendimiz nebî Muhammed’e her gün, bin kere salât eyle.

19- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yaratmış olduğun ve yaratacağın cinler, insanlar ve şeytanlar sayısınca, efendimiz Muhammed’e her gün, bin kere salât eyle.

20- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, onların bedenlerinde, yüzlerinde, başlarında, bulunan her tüy sayısınca, efendimiz Muhammed’e her gün, bin kere salât eyle.

21- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, kuşlar kanat çırptıkça, cinler ve şeytanlar uçtukça, efendimiz Muhammed’e her gün, bin kere salât eyle..

22- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, sayılarını ancak Yûce Zât’ının bildiği, yeryüzünün doğusu ve batısındaki, insanlar ve cinlerin sayısıyla, küçük-büyük dört ayaklı olarak yarattığın her hayvan adedince, efendimiz Muhammed’e her gün, bin kere salât eyle..

23- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yeryüzünde onların adımları sayısınca, efendimiz Muhammed’e her gün, bin kere salât eyle..

24- Allâh’ım! Kendisine salât okuyanların sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Kendisine salât okumayanların sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Biten bitkiler ve yağan yağmur damlalarınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle.. Vâr olan her şey adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle..

25- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e karardığında geceleyin, gündüz aydınlandığında, salât eyle.. Dünyâda ve âhirette, efendimiz Muhammed’e salât eyle.. Efendimiz Muhammed’e tertemiz bir genç olduğu zamân ki halinde de salât eyle. efendimiz Muhammed’e râzı olduğun olgunluk hâlinde de salât eyle.. Efendimiz Muhammed’e beşikte çocuk olduğu andan beri salât eyle. Efendimiz Muhammed’e salât etmekten geriye artacak hiçbir şey kalmayıncaya kadar salât eyle..

26- Allâh’ım! Söyleyince tasdik ettiğin, isteyince her istediğini verdiğin, efendimiz Muhammed’e vaâd ettiğin Makam-ı Mahmûd’u ikrâm eyle.

27- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’in yolunu yûce, burhânını şerefli, peygamberliğini açıklayan dellilerini belirgin, faziletini bütün yaratılmışlara aşikâr eyle.

28- Allâh’ım! Onun ümmeti hakkındaki şefaatini kabûl eyle. Bize sünnetiyle amel etmeyi nasîb eyle. Bizi onun dini üzere yaşayıp ölmeyi nasîb eyle. Bizi onun cemaati arasında ve sancağı altında haşreyle. Bizi onun arkadaşları arasına kat. Kevser havuzuna ulaştır. O havuzun kadehleriyle kevser şarabından içir. Onun muhabbetiyle bizleri nasîblendir.

(Burada Okuyucu kendi ismini okumalıdır. Mesela: Okuyucunun ismi Ali, Babasının ismi Ahmed olsun. (Ali Bin Ahmed), der. Mesela: Okuyucunun ismi Fâtıma, Babasının ismi Ahmed olsun. (Fâtıma Binti Ahmed), der.)

29- Allâh’ım! Sana duâ ettiğim isimler hürmetine, anlatmaya çalıştıklarım ve ilmini ancak Yûce Zât’ının bildiği şeyler sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât etmeni, bana da merhamet etmeni, tövbemi kabûl edip, maddî mânevî musîbetlerin hepsinden beni kurtarmanı, bana âfiyet vermeni, kadın-erkek bütün mü’minlere, ve kadın-erkek bütün müslümanlara, onların ölü ve dirilerine, merhamet etmeni bu günahkâr ve hatâlı zayıf kulunun tövbesini kabûl ederek bağışlamanı, senden taleb ediyorum. Ey âlemlerin rabbi olan Allâh’ım! Âmîn...

30- Peygamberimiz (s.a.v.) efendimiz şöyle buyurmuştur: “ Kim bu salavâtı bir kez okursa, Allâh (c.c)’u ona kabûl olunmuş bir hac ve İsmâîl (a.s.)’ın çocuklarından bir köleyi âzâd eden kimsenin sevâbını verir.”



--- Allâh (c.c)’u şöyle buyurmaktadır: “ Ey Meleklerim ! Bu bir kuldur ki; Habîbim Muhahammed (s.a.v.)’e çokça salât etmiştir. İzzetime, Celâlime, varlığıma, övülmeye lâyık olmama ve Yûce olmama yemîn olsun ki, salât ettiği her harf mukâbilinde cennette ona bir saray vereceğim. Onun yüzünün nûru, Ay’ın ondördü gibi, kıyâmet gününde Livâü’l-Hamd sancağı altında bana gelecek ve avucu Habîbim Muhammed (s.a.v.)’in avucunda olacaktır.” Bu fazîlet bu salavâtı Cum’â Günü okuyan kimse içindir. Allâh (c.c) büyük fazîlet sâhibidir. [1]

31- Allâh’ım! Azâmet, kudret, celâl, izzet ve saltanatın adına, Kürsî’nin taşıdıkları hürmetine, zâtını kendisiyle isimlendirdiğin ve Kur’ân-ı Kerîm’in içine yerleştirdiğin katındaki gayp ilmine seçip ayırdığın gizli olan yüce isminin hatırına, kulun ve resulün, efendimiz Muhammed’e salât etmeni istiyorum. Allâh’ım kendisiyle sana duâ edildiğinde kabûl ettiğin, onunla bir şey istenildiği zamân verdiğin, ismin hatırına senden talep ediyorum.

32- Allâh’ım geceye koyduğunda zamânı karartan, gündüzünde ise aydınlatan, gökyüzünü direksiz tutan, yer yüzünüde sapa sağlam duran, dağların üzerine yerleştirdiğin de dağları yerine çakan, kuvvetli ve zâlim kimseye baş eğdiren, semâdan suları akıtan, bulutlar üzerine yerleştirdiğinde yağmurlar yağdıran, ismin hürmetine, senden talep ediyorum.

33- Allâh’ım! Nebîn efendimiz Muhammed’in sana duâ vesîlesi edip istediği ismin hatırına senden istiyorum. Allâh’ım nebîn efendimiz âdemin sana duâ vesilesi edip istediği ismin hürmetine, senden talep ediyorum. Allâh’ım nebîlerin, resullerin bütün mukarrebun makamındaki meleklerin, Allâh’ın salât ve selâmı hepsinin üzerine olsun. Ve bütün taat ehlinin sana duâ vesîlesi edip istediği ismin hatırına, senden istiyorum

34- Gökyüzü binâ edilmeden, yeryüzü dürülüp döşenmeden, dağlar yerinde sabit tutulmadan, pınarlar coşup kaynamadan, nehirler akıp durmadan, güneş doğmadan, ay aydınlatmadan, yıldızlar parıldatmadan önce yarattığın şeyler sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âline salât etmeni istiyorum

35- Allâh’ım! Efendimiz Muhammede onun âl-i’ne, ilminin alâkalı olduğu şeyler sayısınca, salât eyle. Affının ilgili olduğu, hilm sıfatının adedince, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle. Levh-i Mahfuz’un senin yüce ilminden ihtiva ettiği kısmının sayısınca, Efendimiz Muhammed’e onun âl-i’ne salât eyle..

36- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne katında bulunan şeytan yahut cinlerin dokunamadığı ve asla değiştirilemeyen olmuş ve olacakların yazıldığı Levh-i Mahfuz’da hükmeden Kalem’in yazdığı hükümler adedince salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne yeryüzü dolusunca salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne semâlar dolusunca salât eyle. Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar yaratacakların sayısınca salât eyle..

37- Allâh’ım dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, meleklerin safları, tesbihleri, takdisleri, temcitleri, tekbirleri ve tehlilleri sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

38-Allâh’ım! dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, hareket eden bulutlar ve grup grup esen rüzgârlar sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

39-Allâh’ım! şimdiye kadar semalarından yeryüzüne düşen yağmur damlaları ve kıyâmete kadar düşecek olan her yağmur damlası sayısınca efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

40- Allâh’ım! dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, rüzgarların estiği miktarca, ağaçların, yaprakların, ekinlerin hareketlerinin sayısınca, ve özel muhafazası içinde yaratmış olduğun ve bütün tohumlar sayısınca Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

41- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yağmur damlaları ve bitkiler sayısınca salât eyle.

42- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, gökyüzündeki yıldızlar sayısınca salât eyle.

43- Allâh’ım! İlmini ancak senin bildiğin, kıyâmet gününe kadar yaratacak olduğun ve yedi denizinde yaratmış olduğun mahlûkat sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

44- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne yeryüzünün doğusunda ve batısında mevcut olan çakıl taşı ve kum tâneleri sayısınca salât eyle.

45-Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne şimdiye kadar yarattığın ve kıyâmet gününe kadarda yaratacağın cin ve insanlar sayısınca salât eyle.

46- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, insan ve cinlerin nefesleri, sözleri ve göz açıp kapayıncaya kadar geçen zamânları zarfınca, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

47- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, cin ve meleklerin uçuşları sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

48- Allâh’ım! Yeryüzünün doğusunda ve batısında olan kuşların, vahşi hayvanların, hatta insan, hayvan ve böcek vücudundan beslenerek yaşayan küçük hayvanların sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

49- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne diriler ve ölüler sayısınca salât eyle.

50- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, gecenin üzerine karardığı ve gündüzün aydınlattığı şeyler adedince efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

51-Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, iki veya dört ayaküzeri yürüyen hareket eden canlılar sayısınca salât eyle.

52- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, efendimiz Muhammed’e salât okuyan cin, insan ve melek sayısınca ona salât eyle.

53-Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e salât okumayan kimseler sayısınca kendisine salât eyle..

54- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, kendisine salât okunması gerektiği şekilde, salât eyle..

55- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât okunması şanına layık olduğu şekilde, kendisine salât eyle..

56- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, üzerine okunacak salât adına hiçbir salât hariç kalmayacak şekilde, bütün salâtlarla salât eyle..

57- Allâh’ım ! Efendimiz Muhammed’e önceki peygamberler ve bütün mü’minler, kendisinin ahirete intihalinden sonra gelen mü’min, sıddık, şehit, salih kimseler arasında, salât eyle.. Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e Allâh katında makamları, mekanları yüce olan meleklerin makamı olan Mele-i Âlâ’da kıyâmet gününe kadar salât eyle.. Allâh’ın dilediği olur. Yüce ve Azîz olan Allâh’ın güç ve kuvvetinden başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur.

Delailü'l Hayrat -cumartesi

CUMARTESİ



1- Allâh’ım ! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle. Efendimiz Muhammed’e vesîle makâmını, yüksek derece ve fazîleti ihsân eyle, va’d ettiğin Makâmı Mahmûd’a onu ulaştır. Şüphesiz sen va’dînden dönmezsin.



2- Ey yûce arşın Rabbi ! Ey âlemlerin Rabbi olan Allâh’ım ! Efendimiz Muhammed’in şânını yücelt, dînini aşikâr kıl, nübüvvetini işâret eden delillerini aydınlat. O’nun fazîletini ortaya çıkar, onun ümmeti hakkındaki şefaatini kabûl eyle. Bize de sünnetiyle amel etmek nasîb eyle.



3- Bizi onun sancağı altında cemaatiyle berâber haşreyle. Kevser şarabından kâsesiyle içir. Muhabbetiyle faydalandır. Ey âlemlerin Rabbi olan Allah !



4- Ey Rabbim ! tarafımızdan selâmın en fazîletlisini ona ulaştır. Ümmeti adına ona ihsân eyle.



5- Allâh’ım ! Ey Rabbim ! beni bağışlamanı, bana merhamet etmeni, tövbemi kabûl etmeni, gökten gelen, yerden çıkan, bütün belâlardan bana âfiyetle muâmele etmeni diliyorum. Sen rahmetinle her şeye güç yetirensin. Ey Rabbim ! rahmetinin hatırına, kadın erkek bütün mü’minleri, kadın erkek bütün müslümanları ve onların ölüleriyle dirilerini de af ve mağfiret etmeni istiyorum.

Allâh-u Teâlâ; mü’minlerin pâk anneleri olan, peygamberimizin zevcelerinden, dünyânın kandilleri misâli, hidâyet imamlarının mürşîd âlimleri olan, onun ashâbından ve onların ardından gelen tâbiûnla ashâbı görmüş gibi, onları görenlere tâbi olanlardan, kıyâmet gününe kadar râzı olsun. Hamd elemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsustur.
(üçüncü üçte birin başı)

6- Ey ! Ruhların ve çürümüş cesetlerin Rabbi olan Allâh’ım ! cesetlerine dönen ruhların ve damarlarıyla birleşen cesetlerin itaati hatırına senden istiyorum. Bütün yaratıklar senin huzûrunda rahmetini ümîd ederek, azâbından korkarak, hüküm vermeni beklerken, bütün ruhlara ve cesetlere geçerli olan kelimelerin hatırına ve onlardan her türlü hakkı alabilmen hatırına, bana hak olanı iyice görebilmem için gözümde nûr, gece-gündüz dilimde zikir ve sâlih amel ihsân etmeni senden taleb ediyorum. İşte bunlarla beni rızıklandır Ya Rabbi !



7- Allâh’ım ! Efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin, bereket ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e de salât eyle. Bereket ihsân eyle.



8- Allâh’ım ! Efendimiz İbrâhîm ve onun âl-i’e salavât ve bereketler ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’e de salât eyle. Bereketler ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin. Allâh’ım ! efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’e bereket ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’in âl-i’ne de bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin.



9- Allâh’ım ! Kulun ve rasûlün efendimiz Muhammed’e, kadın-erkek bütün mü’minlere, kadın-erkek bütün müslümanlara salât eyle.

10- Allâh’ım ! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, ilminin kuşattığı, kitâbının miktârını tesbit ettiği, meleklerinin şâhid olduğu şeyler sayısınca, Allâh’ın mülkü devâm ettikçe, devâm edecek olan salâtla salât eyle.



11- Allâh’ım ! Bildiğim ve bilmediğim yûce isimlerin, zâtını isimlendirdiğin isimler hatırına, kulun, nebîn, efendimiz Muhammed’e, gökyüzü binâ edilmeden, yer yüzü yayılıp döşenmeden, dağlar ayakta tutulup çakılı durmadan, su kaynakları coşup taşmadan, nehirler gürül gürül çağlamadan, güneş doğmadan, ay aydınlatmadan, yıldızlar ışıldamadan, denizler dalgalanmadan, ağaçlar meyveye durmadan önce, yarattığın şeyler sayısınca salât etmeni senden taleb ediyorum.



12- Allâh’ım ! İlminin adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! Hilminin sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! bitmez tükenmez kelimelerin sayısınca efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! nîmetlerin sayısınca efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! fazlın kadar efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! cömertliğinin sayısınca efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! semâların adedince efendimiz Muhammed’e salât eyle. . Allâh’ım ! yer yüzü kadar efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! yedi kat gökte bulunan yaratmış olduğun melekler sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! yer yüzündeki cin, insan, vahşi hayvanlar, kuşlar ve yaratmış olduğun diğer yaratıklar adedince efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! gayb ilminde Levh-i Mahfûz’da kaderi yazan Kalem’in yazdıkları ve kıyâmete kadar diğer yazacağı şeyler adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! yağmur ve yağmur tanecikleri sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! sana hamd edenlerin, sana şükredenlerin, seni Lâ İlâh’e İllellâh diyerek tehlîl edenlerin, seni İnne-ke Hamîd’ün-mecîd, sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibi olansın diyerek, temcîd edenlerin, yûce zâtının

Allâh olduğuna şehâet edenlerin sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât etmeni diliyorum. Allâh’ım ! senin ve meleklerinin ona getirdiği salât miktârınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! yarattıklarından ona salât edenlerin sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! efendimiz Muhammed’e salât okumayanların sayısınca, ona salât eyle. Allâh’ım ! dağlar, kumlar, çakıl taşları adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! ağaç ve yaprakları, kuru çamur ve ağırlıklarınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! her sene ve o senede yaratacakların ve öleceklerin sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! her gün yaratacakların ve her gün öleceklerin sayısınca, kıyâmet gününe kadar efendimiz Muhammed’e salât eyle.



13- Allâh’ım ! Yer ve gökyüzü arasında hareket eden bulutların yağdırdığı, sular miktârınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! yer yüzü ve gök yüzünün, doğu-batı, kıble istikameti ve derinliklerinde emir altına girmiş rüzgarlar adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! gök yüzündeki yıldızlar kadar, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! denizlerde yarattığın balıklar, canlı hayvanlar, sular, kumlar ve bunların dışında kalan diğer malûkâtın sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! bitkiler ve çakıl taşları sayısınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! karıncalar adedince, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! tatlı-tuzlu sular miktârınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! bütün yarattıklarına ihsân ettiğin nîmetler miktârınca, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! kendisini inkâr edenlere karşı verdiğin azâbın ve cezân kadar, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! dünyâ ve âhiret devâm ettiği müddetçe, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! cennette yaratıkların var olduğu müddetçe, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! cehennemde yarattıkların mevcûd olduğu sürece, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım ! efendimiz Muhammed’i, sevip râzı olduğun kadar, ona salât eyle. Allâh’ım ! efendimiz Muhammed’in de, seni sevip, senden râzı olduğu müddetçe, ona salât eyle. Allâh’ım ! sonsuza kadar, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Onu kendi katında, en yakın makâma konuk eyle. Ona, cennetteki en yüksek derece olan Vesîle Makâmı’nı, fazîleti, şefaati, yüksek dereceyi, kendisine va’d ettiğin Makâm-ı Mahmûd’u ihsân eyle. Şüphesiz sen va’dinden dönmezsin.



14- Allâh’ım ! Şüphesiz sen dünyâ ve âhiret işlerimde sâhibim, efendim, her hâlimde başvuracağım makâmım, güvencem, bütün işlerimi zâtına havâle edeceğim ümîdim, ihtiyaçlarımı, emellerimi ancak kendisine arz edeceğim yûce zat olduğun için, Şehr-i Harâm, Beldey-i Harâm, Meş’ari’l-Harâm ve Peygamberimiz ( s.a.v. ) Efendimiz’in Kabr-i Şerîf’i hürmetine, gerçeğini ancak yûce zâtının bildiği kadar, bana hayır bağışlamanı, ve yine hakîkatini ancak yûce zâtının bildiği kadar kötülükten beni korumanı senden taleb ediyorum.



15- Efendimiz Âdem’e; efendimiz Şît’i, efendimiz İbrâhîm’e; efendimiz İsmâîl ve İshâk’ı bağışlayan, efendimiz Yûsûf’u; efendimiz Yâkûb’a kavuşturan, efendimiz Mûsâ’yı; annesine ulaştıran, efendimiz Hızır’ın ilmini artıran, efendimiz Dâvûd’a; efendimiz Süleyman’ı bahşeden, efendimiz Zekeriyyâ’ya; efendimiz Yahyâ’yı bağışlayan, annemiz Meryem’e; efendimiz İsâ’yı veren, efendimiz Şuayb’ın kızını; efendimiz Mûsâ (a.s) ile karşılaştırmak suretiyle koruyan, Ey Allâh’ım ! Ey Rabbim ! efendimiz Muhammed’e, bütün nebî ve rasullere, senin salât etmeni istiyorum. Efendimiz Muhammed’e, şefaati ve yüksek

dereceyi bağışlayan, Ey Allâh’ım ! günahlarımı bağışlamanı, ayıplarımın hepsini örtmeni, beni cehennem ateşinden kurtarmanı, rızânı, emniyetini, affını ve ihsânını lütfetmeni, kendilerine nîmetler verdiğin nebîler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerle birlikte beni cennetinde nimetlendirmeni senden taleb ediyorum. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter.



16- Allâh-u Teâlâ, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’e rüzgarların, kümelenmiş bulutları sürüklediği, ve her ruh sâhibinin, ölümü tattığı müddetçe, salât eylesin. Ey Allâh’ım ! Selâm yurdunda bulunan selâm ehline selâmı ulaştır.



17- Allâh’ım ! Beni yarattığın işte kullan. Bana tekeffül ettiğin, rızk sağlamakla uğraştırıp kalbimi onlarla dolduracağın şeylerle beni meşgûl etme. Zâten bana rızık vermeyi üzerine almışsın. Senden bunu taleb ettiğim halde beni mahrûm eyleme. Sana istiğfâr ettiğim halde bana azâb eyleme.

Allâh’ım ! Beni yarattığın işte kullan. Bana tekeffül ettiğin, rızk sağlamakla uğraştırıp kalbimi onlarla dolduracağın şeylerle beni meşgûl etme. Zâten bana rızık vermeyi üzerine almışsın. Senden bunu taleb ettiğim halde beni mahrûm eyleme. Sana istiğfâr ettiğim halde bana azâb eyleme.

Allâh’ım ! Beni yarattığın işte kullan. Bana tekeffül ettiğin, rızk sağlamakla uğraştırıp kalbimi onlarla dolduracağın şeylerle beni meşgûl etme. Zâten bana rızık vermeyi üzerine almışsın. Senden bunu taleb ettiğim halde beni mahrûm eyleme. Sana istiğfâr ettiğim halde bana azâb eyleme.



18- Allâh’ım ! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’e salât ve selâm eyle.

19- Allâh’ım ! Katındaki Habîbin Muhammed Mustafâ’nın hürmetine, sana yönelerek, sevdiğimiz, efendimiz. Ey Muhammed ! seninle rabbine tevessül ederek taleb ediyorum. Yûce Mevlâ katında ey pâk, güzel rasûl, Bize şefaat eyle.



20 - Allâh’ım ! Yanındaki makâmının hürmetine, onu; bizim hakkımızda şefaatçi kıl.

Allâh’ım ! Yanındaki makâmının hürmetine, onu; bizim hakkımızda şefaatçi kıl.

Allâh’ım ! Yanındaki makâmının hürmetine, onu; bizim hakkımızda şefaatçi kıl.



21 - Allâh’ım ! Bizi peygamberimize salât ve selâm okuyan kullarının en hayırlılarından, peygamberimize en yakın bulunanlardan, ve ona kavuşanlardan eyle. Bizi peygamberimize muhabbet duyanlardan, onun yanında kendisine sevgili olanların en hayırlılarından eyle. Bizi mahşer günü onunla sevindir.



22- Onu; bizim için Naîm Cenneti’nde zahmetsiz, meşakkatsiz, hesâba çekilmeksizin, cennete girmek için, irşâd ve hidâyet eden delîl eyle. Bizden râzı olarak onu bize yönelt. Biz şefaat beklerken, onu bize darılmış, kırgın eyleme.



23- Allâh’ım ! Bizi, ana-babamızı, bütün müslümanları, onların ölülerini ve dirilerini bağışla. Son duâmız alemlerin Rabbi Allâh’a hamd etmektir.
(Dördüncü dörtte birin başı)

24- Ben senden istiyorum. Ey Allah ! Ey Allah ! Ey Allah ! Ey Hayyu’l-Kayyûm ! Ey Celâl ve İkram sâhibi olan Allâh’ım ! Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tesbih ederim. Ben yûce emirlerini yerine getiremedim, zâlimlerden oldum.



25- Allâh’ım ! Yûce Kürsî’nin, azâmetin, celâlin, izzetin, kudretin ve hükümranlığından taşıdıkları hatırına, yarattıklarından hiçbir kimsenin bilmediği, gizli-saklı pâk isminlerin hürmetine, gecenin üzerine koyduğunda geceyi karartan, gündüzüne koyduğunda gündüzü aydınlatan, göklere koyduğunda direksiz tutan, yer yüzüne koyduğunda onu sâbit kılan, denizlere koyduğunda, suları taşırıp akıtan, su pınarlarına koyduğunda, suları coşturan, bulutların üzerine yerleştirdiğinde, yağmurlar yağdıran, ismin hatırına senden istiyorum.



26- Efendimiz Cebrâîl (a.s)’ın alnına yazılmış olan isimler hakkı için, efendimiz İsrâfîl (a.s)’ın alnındaki yazılı isimlerle, ve bütün meleklerin üzerinde yazılı isimlerle, senden istiyorum.



27- Arşın ve Kürsî’nin etrafında yazılmış isimler hürmetine, senden taleb ediyorum.



28- Yûce zâtını bizzat isimlendirdiğin yûce ismin hürmetine, senden istiyorum.



29- Bildiğim ve bilmediğim bütün isimlerin hatırına,



30- Efendimiz Âdem (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Nûh (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, senden istiyorum. Efendimiz Sâlih (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yûnûs (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Mûsâ (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Hârûn (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Şuayb (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz İbrâhîm (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz İsmâîl (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Dâvûd (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, senden istiyorum. Efendimiz Süleymân (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Zekeriyyâ (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Yûşâ (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Hızır (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz İlyâs (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Elyesâ (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, efendimiz Zülkifl (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, senden istiyorum. Efendimiz Îsâ (a.s)’ın sana duâ ettiği isimlerle, nebîn, rasûlün, habîbin, insanlar arasından seçip çıkardığın, efendimiz Muhammed’in sana duâ ettiği isimler hatırına senden istiyorum. Ey ! sözü hak olan, ve sizi ve yaptıklarınızı Allâh yarattı meâlideki âyette, bize buyuran Allâh’ım ! Allâh’ın hiçbir kulundan hiçbir söz, fiil, hareket ve hareketsizlik meydâna gelemez. Ancak onun ilmi, kazâ ve kaderinde olması gerektiği şekilde, nasıl geçiyorsa, o şekilde meydâna gelebilir.



31- Ey Allâh ! Ey Allâh ! Ey Allâh ! beni peygamberimize tâbi olup, ona muhabbet duyan, herkesi hesap gününde kusurları araştırılmadan, azâb görmeden, azar işitmeden, terslenmeden, onun şefaati ve arkadaşlığıyla rızıklandırmanı istiyorum. Ey Vehhâb ! Ey Gaffâr ! senden günahlarımı bağışlamanı, ve ayıplarımı örtmeni istiyorum. Hesapsız sevap ve mükâfatların verildiği günde, bütün dostlar arasında beni, yûce cemâlini doyasıya seyretmekle nîmetlendirmeni, benden amelimi kabûl etmeni, bilerek, bilmeyerek veyâ yanlışlıkla yaptığım ezelî ilminle bildiğin bütün hatalarımı affetmeni senden taleb ediyorum. En büyük emelim olan peygamber (s.a.v) efendimizin kabrini

ziyârretine, ona ve iki arkadaşına selâm verme nîmetine ihsânınla, fazlınla, cömertliğinle ve kereminle beni ulaştırmanı senden istiyorum. Ey Raûf ! Ey Rahîm ! Ey Velî ! kendisine îmân eden bütün müminler, yoluna tâbî olan kadın-erkek bütün müslümanlar, hem onların âl ve dirileri hem de kendi adıma, yarattıklarından her hangi birini mükâfatlandırdığın şeylerin en çok ve en fazîletli ve etraflı olanıyla, efendimiz Muhammed’i mükâfatlandırmanı senden istiyorum. Ey Kavî ! Ey Azîz ! Ey Alîm !



32- Allâh’ım ! Yûce zâtına yemin ettiğim şeyler hürmetine, henüz gökyüzü binâ edilmeden, yeryüzü yayılıp döşenmeden, dağlar yükselmeden, su kaynakları fışkırıp akmadan, denizler sâkinleşip durulmadan, nehirler coşup çağlamadan, güneş doğmadan, ay aydınlatmadan, yıldızlar karanlığı nurlandırmadan önce, hiçbir kimsenin bilmediği, ancak yûce zâtının bildiği şekilde, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât etmeni istiyorum.



33- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, kelimelerinin adedince salât etmeni senden istiyorum.



34- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, Kur’ân ayetleri ve harflerinin adedince salât etmeni senden taleb ediyorum.



35- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât okuyanların sayısınca salât etmeni senden istiyorum.



36- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât okumayanların sayısınca salât etmeni istiyorum.



37- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, yeryüzü dolusunca salât etmeni istiyorum.



38- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, Kalem’in, Levh-i Mahfûz’da kaderle ilgili yazdığı şeyler kadar, salât etmeni istiyorum.



39- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, yedi kat semâda yarattıkların adedince salât etmeni istiyorum.



40- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, kıyâmet gününe kadar yaratacağın şeyler miktârınca, her gün bin defâ, senin salât etmeni istiyorum.



41- Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, gökyüzünden yeryüzüne düşen yağmur damlaları, ve her bir yağmur tânesi sayısınca, her gün bin defâ, senin salât etmeni senden taleb ediyorum.




Delailü'l Hayrat - Pazar

PAZAR



1- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, seni tesbîh ve takdîs eden ta’zîm ederek, sana secde edenlerin sayısınca, her gün bin kere, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât etmeni diliyorum.



2- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar her yıl yaratmış oldukların sayısınca efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât etmeni istiyorum.



3- Allâh’ım! Hareket eden bulutlar sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât etmeni senden taleb ediyorum.



4- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden, kıyâmet gününe kadar esen rüzgârların sayısınca efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.



5- Allâh’ım! Rüzgârlar esip ağaçların dallarını, yapraklarını, meyvelerini ve çiçeklerini hareket ettirdiği müddetçe, yeryüzü ve gökyüzü arasında yarattığın şeyler adedince, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.



6- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar denizlerin dalgaları sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.



7- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, yeryüzünün doğusu, batısı, dağları, ovaları ve vâdîlerinde vâr ettiğin kum, çakıl taşları, kurumuş toprak parçaları ve taşlar adedince efendimiz Muhammed’e, ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni senden taleb ediyorum.



8- Allâh’ım! Yeryüzünün kıble tarafı, doğusu, batısı, ortası ve dağlarında yarattığın bitkilerden; ağaç, meyve, yapraklar, ekin ve bütün bunların yeryüzünden çıkarttığı ve çıkaracakları, bitki ve bütün bereketli mahsûllerin sayısınca, efendimiz Muhammed’e, ve onun âl-i’ne, dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.



9- Allâh’ım! Yarattığın insan, cin, şeytanlar ve kıyâmet gününe kadar yaratacakların sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.



10- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar, onların vücûdları, yüzleri ve başlarındaki tüyler adedince her gün bin kere efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, salât etmeni istiyorum.



11- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar göz açıp kapatacak kadar kısa zamân zarfınca ve onların sözleri ve nefesleri sayısınca, Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.

12- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar cinlerin uçuşları ve insanların hareketleri sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni istiyorum.



13- Allâh’ım! Dünyâyı yarattığın günden kıyâmet gününe kadar yeryüzünün doğusu ve batısında bizce ma’lûm olan ama hakîkatte ancak yûce zâtın tarafından bütün gerçeğiyle bilinen irili-ufaklı yaratmış olduğun hayvanlar sayısınca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne, her gün bin kere salât etmeni senden taleb ediyorum.



14- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne kendisine salât okuyanların ve okumayanların, hatta kıyâmet gününe kadar salât okuyacakların sayısınca, her gün bin kere salât etmeni senden taleb ediyorum.



15- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne diriler ve ölüler sayısınca, yarattığın balıklar, kuşlar, karıncalar, arılar ve bütün küçük hayvancıklar adedince salât etmeni istiyorum.



16- Allâh’ım! Geceleyin karanlık bastığı, gündüzünse aydınlandığı vakitte efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât etmeni senden taleb ediyorum.



17- Allâh’ım! Dünyâ ve âhiret hayâtında efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât etmeni istiyorum.



18- Allâh’ım! Beşikteki bebeklik yaşından olgunluk çağına halkı irşâda devâm ettiği dönemden, rûhunu rızânla alıncaya kadar geçen zamânlarda nihâyet onu şefaatçi olarak dirilteceğin kıyâmet gününe kadar, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât etmeni senden taleb ediyorum.



19- Allâh’ım! Yarattıklarının sayısı, yûce zâtının rızâsı, arşının ağırlığı ve kelimelerinin adedince, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât etmeni istiyorum. Allâh’ım! Vesîle makâmını, fazîlet ve yüksek dereceyi, kevser havuzunu, Makâm-ı Mahmûd’u, bitmez tükenmez yûceliği, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ihsân etmeni istiyorum. Allâh’ım! onun burhânını, peygamberliğinin delillerini aslı İslâm olan, binâsını şerefli kılmanı, dünyâ ve âhiretteki makâmını yükseltmeni istiyorum. Ve ey yûce mevlâmız ! Bize de, onun sünnetiyle amel etmemizi nasîb etmeni, onun dîni üzere bizi öldürmeni, onun cemaati arasında ve sancağı altında bir araya toplamanı, bizi onun arkadaşları arasına katmanı, senden taleb ediyorum. Allâh’ım! Onun Kevser havuzuna varmamızı sağlamanı, kadehleriyle kevser şarabından bize içirmeni, peygamberimizin muhabbetiyle bizi faydalandırmanı, tövbemizi kabûl etmeni, görünür ve görünmez bütün belâ ve fitnelerin hepsinden bize selâmet, âfiyet ihsân etmeni, merhamet etmeni, bizi bütün erkek-kadın mü’minleri, bütün erkek kadın müslümanlarla onların ölüleri ve dirilerini de bağışlamanı senden taleb ediyorum. Âlemlerin rabbi olan Allâh’a hamd olsun. O ne güzel vekîldir. Güç ve kuvvet ancak Yûce ve Azîm olan Allâh’a âittir.



20- Allâh’ım! Güvercinler ötüp, su arayan kuşlar ve hayvanlar dönüp durduğu, tamâim mâsum çocuklara zarar veren şeytan ve cinlerden korunmak için takılan duâlar fayda verdiği, sünnet olarak takılan baştaki sarıklar sıkıştırıldığı, gün be gün sâlih amellerle mânen terakkî edenler terakkî ettiği sürece efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.

21- Allâh’ım! Sabahleyin ortalık aydınlandıkça, rüzgarlar estikçe, canlılar yürüdükçe, gece ve gündüz birbirini takip edip durdukça, kılıçlar kuşanıldıkça, mızraklar sımsıkı bağlandıkça, cesetler ve rûhlar zâhirî ve bâtınî hastalıklardan sıhhat buldukça, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.



22- Allâh’ım! Âlemler döndükçe, gece karanlıkları yayıldıkça, melekler tesbîh ettikçe, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.



23- Allâh’ım! Efendimiz İbrâhîm’e salât ettiğin gibi efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salât eyle. Efendimiz İbrâhîm’e âlemlerde bereket ihsân ettiğin gibi Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin.



24- Allâh’ım! Güneş doğduğu, beş vakit namaz kılındığı, şimşek çaktığı, bardaktan boşanırcasına yağmurlar yağdığı, bulutları emrolundukları yerlere sevk etmekle görevli olan melek, Râd aleyhisselâm tesbîh ettiği müddetçe, Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.



25- Allâh’ım! yeryüzü ve gökyüzü dolusunca, her ikisi arasında bulunan ve dilediğin şeyler dolusunca, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.



26- Allâh’ım! Risâlet yükünü üzerine aldığı, insanları cehâletten kurtardığı, küfür ve dalâlet, sapıklık ehliyle cihâd ettiği, seni tek ilâh kabûl etmeye dâvet ettiği, kullarını irşâd ederken zahmet ve sıkıntılara tahammül ettiği için, efendimiz Muhammed’e dilediğini ver, isteklerine ulaştır, ona cennetteki Vesîle Makâmı’nı fazîlet ve yüksek dereceyi vaâd ettiğin Makâm-ı Mahmûd’u ona ihsân eyle. Şüphesiz sen vaadinden geri dönmezsin.



27- Allâh’ım! Bizi onun yoluna Kur’ân ve sünnete uyup amel edenlerden, onun muhabbetiyle sıfatlananlardan, onun hidâyeti, sözleri, fiilleri, emir ve yasaklarıyla hidâyet bulanlardan ve yolunda gidenlerden eyle. Ey merhametliler merhametlisi; bizi elleri, yüzleri, ayakları, aldıkları abdest ve yaptıkları ibâdetlerle nûrlu ve parlak olan, onun ümmetinin tâbiîleri, önde giden taraftarları ve Ashâb-ı Yemîn, Kur’ân-ı Kerîm’de övülen nîmet sâhibleri ve amel defterleri kıyâmet günü sağından verilenler, kurtulanlar arasında haşreyle.



28- Allâh’ım! Bütün meleklerine, mukarrebûn makâmındaki meleklere, nebîlere, resullere, bütün ibâdet ve tâat ehline salât eyle. Bizide kendilerine okuduğumuz salavât sebebiyle rahmetine ulaşanlardan eyle.



29- Allâh’ım! İyiliği ve doğruluğu emreden, kıyâmet günü günahkârların şefaatçisi tıhâm eden, Mekke-i mükerremeden peygamber olarak seçilip, insanlara gönderilen efendimiz Muhammed’e salât eyle.



30- Allâh’ım! Bizim adımıza; nebîmiz, şefaatçimiz ve sevdiğimize en fazîletli salât ve selâmı ulaştır. O’nu pek yûce olan Makâm-ı Mahmûd’a ulaştır. O’na cennetteki Vesîle Makâmı’nı, bütün nebî, resul, şehit, sıddık ve sâlihlerin bulunduğu yûce makâmda kendisine vaâd ettiğin fazîlet ve yüksek dereceyi ihsân eyle.



31- Allâh’ım! O’na hiç eksilmeyen ve peşi sıra devâm eden salâtla salât eyle.

32- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne şimşek parladığı, güneş doğduğu, gece karanlığı kapladığı ve yağmur bulutlarından damlalar yere düştüğü müddetçe salât eyle. Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne yer ve gökyüzü arasındaki ve yıldızlar arasındaki boşluk dolusunca, gökyüzünün yıldızları misâli, yağmur tâneleri ve çakıl taşları sayısınca salât eyle. Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne sevâbı sayılamayan, hesâbıda yapılamayan, salâtla salât eyle.



33- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e arşının ağırlığı, rızânın ulaştığı makâm, kelimelerinin adedi ve rahmetinin sonsuzluğu kadar salât eyle.



34- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e onun âl-i’ne, zevceleri ve zürriyetine, salât eyle. O’na, âl-i’ne, zevcelerine, zürriyetine efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne salât ettiğin, ve bereket ihsân ettiğin gibi bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin. Allâh’ım! Bizim adımıza onu, ümmetinden bir peygamberi mükâfatlandıracağın şeylerin en fazîletlisiyle mükâfatlandır. Hükümlerinin apaçık yolu sâyesinde bizi hidâyete erenlerden eyle. Onun hidâyet yolunda yürümekle bizi hidâyete ulaştır. Bizi onun dînine inanmış olarak, onun âl-i’ne, ashâbına, nesline, muhabbet eder olduğu halde öldür. Onun cemaati arasında haşreyle.



35- Allâh’ım! Peygamberlerinin en fazîletlisi, seçip çıkardığın kullarının en keremlisi, evliyânın imâmı, nebîlerin sonuncusu, âlemlerin rabbi Allâh’ın habîbi, bütün peygamberlerin şâhidi, günahkarların şefaatçisi, bütün âdem oğullarının efendisi, adı mukarrebûn makâmındaki melekler arasında yükselen müjdeci, korkutucu, dâimâ aydınlatan kandil, sözüne îtimat edilen, hak olanı açıklayan, şefkatli, merhametli, kendisine Kur’ân’ı Kerîm’le birlikte, Fâtiha Süresi’nide lütfedettiğin, böylece insanları dosdoğru hak yola hidâyete sevkeden, rahmet peygamberi, ümmeti hidâyete erdiren, kabirden dirilişte toprağın ilk kez kendisine açılacağı insan, cennete ilk girecek olan, Efendimiz Cebrâîl ve Mîkâîl’le desteklenmiş, Tevrât ve İncîl’de müjdelenmiş, seçilip beğenilerek çıkartılmış, Ebu’l- Kâsım, Hâşim oğlu Abdulmüttalip’in oğlu Abdullâh’ın oğlu efendimiz Muhammed’e salât eyle.



36- Allâh’ım! Gece gündüz hiç gevşeklik göstermeden Allâh’ı tesbîh eden, Allâh’ın kendilerine emrettiği husûslarda hiç isyân etmeyen, emrolundukları her şeyi yerine getiren, mukarrebûn makâmındaki meleklere ve bütün meleklerine salât eyle.



37- Allâh’ım ! Meleklerini resullerini me’mûr olarak seçtiğin, vahyine emîn olarak yarattıklarına şâhit kıldığın, yûce zâtının perdelerini derece îtibârı ile yakînlığına açtığın, kulların bilemeyeceği gayb sırlarından kendilerine haberdar ettiğin, kendilerinden cennetine koruyucular seçtiğin, arşını taşıttığın, ordularından pek çoğunu kendilerinden seçtiğin, yarattıklarına nazâran kendilerini daha fazîletli kıldığın, günahlardan ve alçaklıktan kendilerini temizlediğin, yûce semâlarına yerleştirdiğin, noksanlıklardan ve afetlerden tertemiz tuttuğun için fazîletlerini artırıcı ve devâmlı olan salâtla meleklerine salât eyle. Bizide meleklere okuduğumuz bu salât vesîlesiyle, onların istiğfarlarına lâyık eyle.



38- Allâh’ım! Kalplerini hikmetle doldurarak genişlettiğin, kendilerine nübüvvet zincirini taktığın, kitaplarını indirdiğin, kendileriyle insanları hidâyete sevk ettiğin, tevhîd anlayışına insanları dâvet eden vaâdine, cennetlerdeki nîmetler ve üstün derecelere teşvik eden, cehennemin azâbından korkutan, senin yoluna insanları irşâd eden, huccet ve delîlinle bu yolda sebatla duran, nebî ve resullerin hepsine salât ve selâm eyle. Allâh’ım onlara tam mânâsıyla selâm eyle. Kendilerine okuduğumuz bu salât vesîlesiyle bizede büyük sevâb ihsân eyle.



39- Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne üzerimizdeki büyük hakkını yerine getirecek ve sürekli kabûl edilecek olan, salâtla salât eyle.



40- Allâh’ım! Yaratılış ve huy güzelliği olarak tam güzelliğe sâhib anlamında hüsnü Cemâl, dünyâ ve âhiret nîmetleriyle sevinmiş anlamında Behçet, zâtında ve sıfatlarında olgun olarak Kemâl, risâlet ve nübüvvet nûrunun sâhibi, cennette hizmetçi çocukları hûri, konak ve köşklerin sâhibi, şükreden dili, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ım! Şükre dalan kalbi ve ilmiyle meşhur askerleriyle muzaffer, kız ve erkek çocuklarıyla pâk zevcelere sâhib, dünyâ ve âhiret derecelerinde ulvî, zemzem ve Makâm-ı İbrâhîm’le Müzdelife’nin hürmetlerine, ta’zîm eden büyük ve küçük bütün günahlardan temiz,

yetimleri terbiye eden, yedirip-doyuran, büyüten, insanlara hac usullerini öğreten, Kur’ân nasıl indirilmişse öylece okuyan, Rahmân olan Allâh’ı tesbîh eden, ramazan ayında oruç tutan, âhiret günü ümmetlerin altında toplanacağı hamd sancağının, kerem ve cömertliğin sâhibi, ahde vefâ gösteren, muhabbetli ümmetini Allâh’ın rızâsı olan işlere kalp ve kalıplarıyla teşvik ettiren, İskenderiye kralı Mukavkıs’ın kendisine hediye ettiği hayber ve huneyn savaşında bindiği ak katıra Necib adlı ata binen, Kadîb adlı kılıcı kullanan, günahlardan tövbe edip kalbini tertemiz tutan, ifâdeleri hatasız ve dosdoğru olan, semâvi kitaplarda sıfatları anlatılan, Allâh’ın kulu nebî ve resullerin sonuncusu olarak nice sırları içinde gizleyip sakladığın, Peygamber Efendimiz Muhammed’e salât eyle. Allâh’ın hucceti kendisine itâat edenin Allâh’a da itâat ettiği, kendisine isyân edenin Allâh’a da isyân ettiği, arap kureyşli zemzem bölgesinde doğup büyümüş, mekkeli nebî, güzel yüzlü sürmeli gözlü, düz uzun yanaklı, kevser havuzunun ve cennet çeşmelerinin sâhibi, kendisiyle zıtlaşanları ve inkârcıları helâk eden, müşrikleri katleden, abdest azaları nûrdan parlayanları cennet nîmetlerine ve Kerîm olan Allâh’a alıp götüren, Efendimiz Cebrâîl’in arkadaşı, âlemlerin rabbi olan Allâh’ın Resûlü, günahkârların şefaatçisi, güneşin sıcaklığında bulutun kendisini gölgelediği, ayın on dördü gibi kabir, mahşer, sırat, cehennem ve cehâlet karanlıklarını aydınlatan, kandil ve dolunay gibi nûrlu zât, efendimiz Muhammed’e ve mahlûkatın en pâk neslinden çıkarılmış olan âl-i’ne ebediyeti kıyâmet ve cennetinde sonsuzluğuna kadar hiç bozulmuycak olan devâmlı salâtla Allâh-u Teâlâ salât eylesin. Ve Allâh-u Teâlâ efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne kendisinin sürûrunu yenileyerek hesapların görüleceği günde kabrinden çıkarak Burak üzerinde mahşer yerine gönderilişinde şeref vesîlesi olacak salâtla salât eylesin. Allâh’u Teâlâ efendimiz Muhammed’e ve onun yıldız misâli parlayan âl-i’ne, üzerlerine peş peşe yağan sağnak yağmurların cömertliğine benzer salâtla salât eyle. Allâh-u Teâlâ efendimiz Muhammed’i arabın en akıllısı, sözleri ifâde yönüyle en açık, lisanı en fasih, îmânı en yüksek, makâmı en yûce, kelâmı en tatlı, ahde en vefâlısı ve yaratılışı arabın en temiz olanı olarak gönderdi. Efendimiz Muhammed (s.a.v) de İslâm yolunu îzâh edip insanlara anlattı. İslâm’ı şöhretli kıldı, putları kırdı. Allâh’ın hükümlerini ortaya koydu. İnsanları haramlardan alı koydu. Kendisine inananlara nîmetler sundu. Allâh-u Teâlâ ona ve âl-i’ne melek, cin ve insanların dönüp durduğu her yer ve makâmda salât ve selâmın en fazîletlisiyle, kabirden kalkıp ilk hâle dönüşte ve ilk yaratılışta bizim için ebedî nîmet ve lütuf olarak verdiğin âhiret azığı gece ve gündüz virdimiz olacak şekilde kabûl edeceği salâtla salât eylesin. Allâh-u Teâlâ efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne peşinden ferahlık ve miskden daha güzel rahmânî kokunun geldiği, onuda Allâh’ın mağfiret ve rızâsının takip ettiği salâtla salât eylesin. Allâh-u Teâlâ kendisinden iyilik alınanların en fazîletlisi, övünülecek şeylerin değeri, kendisiyle artan alnındaki nûrdan, güneş ve ayın nûr aldığı, cömertliğinin yanında bulutların ve denizlerin ufacık kaldığı, yer yüzünün alâmetlerle aydınlandığı, mûcizelerini Kur’ân-ı Kerîm ve mütevâtir haberlerin anlattığı, efendimiz ve peygamberimiz Muhammed’e salât eylesin. Allâh-u Teâlâ efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne ve kendisiyle hicret eden, böylelikle onun dînine yardım eden ve hicretinde yardımcı olan ashâbına ki onlar ne güzel muhâcir ne güzel ensârdılar. Kuşlar Allâh’ı zikir tesbîh terennümleriyle sık ağaçlarda şakıyıp durdukça, şimşeksiz bulutlar sağnak yağmurlar döküp durdukça, devâm edecek salâtla salât eylesin. Salavâtının devâmıyla Allâh’u Teâlâ ona kat kat ecir ihsân eylesin.



41- Allâh’ım! Celâl ve ikrâm sâhibi olan yûce zâtın devâm ettiği için devâm edecek ve hiç kesilmeyecek olan salâtla efendimiz Muhammed’e onun pâk ve yûce âl-i’ne salât eyle.



42- Allâh’ım! Şeref ve ululuğun kutbu, nübüvvet ve risâlet güneşi, dalâletten hidâyete sevk eden, cehâletten kurtaran, efendimiz Muhammed’e salât eyle. Gece ve gündüzlerin birbirini tâkip etmesiyle ardı-ardına gelen ve hiçbir kesintiye uğramadan devâm eden salâtla, Allâh-u Teâlâ efendimiz Muhammed’e salât eylesin.

BURADA OKUMA BiTTi

---------------
_________

--oOo--

BiLGi

DELAİLÜ'L-HAYRAT


Şeyh Muhammed b. Süleyman el-Cezûlî (ö. 870/1465) tarafından derlenen salavat mecmuası.

Türkler arasında daha çok Delû'il-i Şerif, Delâ'il-i Hayrat ve Dela'il diye bilinen risalenin tam adı "Delâ'ilü'l-hay­rat ve şevâriku'l-envâr fî zikri's-salât 'ale 'n - nebiyyil-muhtar"dır. Şâzeliyye tarikatının Cezûliyye kolunun kurucusu olan Şeyh Cezûlî'nin bu risalesi müridleri arasında bir tarikat evradı olarak çok okunmuş ve dolayısıyla çok sayıda istin­sah edilmiştir. Eserin nüshaları arasın­da bazı farklar görüldüğünden Cezûlî'­nin müridi ve halifesi Ebû Abdullah es-Sehlî farklılık gösteren nüshaları düzen­leyerek vefatından sekiz yıl önce şeyhi­ne sunmuş, şeyh de bu fazlalıkların bir bölümünü Delâ'il metnine dahil etmiş­tir. Delâil'in bu tür nüshalarına "Nüsha-i Dâhiliyye-i Sehliyye", satırların dışı­na kaydettiği fark ve fazlalıkları ihtiva eden nüshalarına ise "Nüsha-i Hâriciyye-i Sehliyye" adı verilmiştir.

Delâ'il'in Sehlî tertibi olmayan nüshaları da mu­temet olan ve olmayan diye ikiye ayrılır. Mutemet olanların satır içine yazılanına "mu'temede-i dâhiliyye", satır dışına ya­zılanına "mu'temede-i hâriciyye" denir. Mutemet olmayanlar ise daima satır dışına yazılır. Bu farklar "sin", "gayın" ve "mim" harfleriyle gösterilir. Bu durum eserin metnine verilen değeri açık bir şekilde göstermektedir.

Delâ'il'i sadece Cezûliyye veya Şâze­liyye mensupları değil diğer tarikat men­supları, hatta bir tarikata bağlı olmayan Müslümanlar dahi, faziletine inanarak düzenli bir biçimde okumuşlardır. Ön­ sözünde, salavatı belli zamanlarda düzenli bir şekilde okuyanların çok sevap kazanacakları, Hz. Peygamber (asm)'in şefaatına nail olacakları, günahlarının affedileceği, kötü huyları terkedip iyi huylar edinecekleri, maddî ihtiyaçlarının karşı­lanacağı ve dünya işlerinin düzeleceği belirtilmiştir. Bu salavatı düzenlemiş ol­ması sebebiyle Cezûli'nin kabrinin misk gibi koktuğuna inanılır.

Dela'il'in yazılış sebebini anlatan bir menkıbeye göre keramet sahibi bir kız çocuğu, Cezûliye bu mertebeye Hz. Peygambere (asm) salavat okuyarak ulaştığını söy­lemiş, ancak onun ısrarına rağmen bu salavatın metnini kendisine söylemeyip belli salavatlann içinde bulunduğunu ifa­de etmiş, bunun üzerine Cezûlî bütün meşhur salavatları derleyip kıza göster­miş, kız da söz konusu salavatın bu der­lemede birkaç defa geçtiğini bildirmiş­tir. Diğer bir menkıbeye göre ise Cezûli'nin bu eseri yazmasına keramet sahi­bi olan hanımı sebep olmuştur.

Delâ'il her gün, gün aşırı, dört gün­de veya haftada bir defa olmak üzere beş tertip üzere okunur. Okumaya pazar­tesi günü başlanır; hangi gün nerelerin okunacağı sayfa kenarına not edilmiştir. Delâil'i okumaya başlamadan önce ni­yet ve istiğfar etmek, esmâ-i hüsnâ oku­mak, başlama ve bitirme duası yapmak âdâbdandır. Delâil okumak için izin almak gerektiğine, izinsiz okuyanların çıl­dırdıklarına dair söylentilerin aslı yok­tur. Fakat ehlinden usulüne göre Delâ'il okumanın öğrenilmesi tavsiye edilir.

Kuzey Afrika'da ve özellikle Anadolu'­da büyük bir rağbet gören Delâ'il, Mısır ve İstanbul'da 1260-1320 (1844-1902) yılları arasında on dört defa basılmıştır.(bk. Karatay, Arapça Basmalar, s. 441). Ri­salenin ayrıca Petersburg'da yapılmış bir baskısı bulunmaktadır (1258/1842).

Birçok şerhi yapılan eserin Türkçe şerhleri de vardır. Bunların en meşhuru Kara Dâvudzâde Mehmed Efendi'nin (ö 1170/ 1756) yaptığı şerh olup, "Tevfîku muvaffikı'l-hayrat fî îzâhi meânî Delâili'l-hayrat" adını taşıyan bu eser birçok defa basıl­mıştır. Kara Dâvudzâde diğer kay­naklardan aktardığı tasavvufi menkıbe ve bilgilerle eserin hacmini oldukça ge­nişletmiştir.

Şeyh Hasan el-Adevî'nin "Bulûğu'l-müsirrât alâ Delâ'ilil-hayrat", Muhammed Mehdî el-Fâsi'nin "Metâli'u'l-müsirrât bi-cilâ'i Delâ'ilil-hayrat" adlı Arapça şerhleri basılmıştır.(DiA, Delailü'l-Hayrat Md.)

Delâil-i Hayrât Bedîüzzaman Hazretleri tarafından yeniden düzenlenmiş ve zenginleştirilmiş ve "Delaili'n-Nur" ismini vermiştir. İçinde hemen her salâvattan sonra büyük dertlerimizin devası, Allah’tan yüksek dereceler ve makamlar istenir; dünyevî ve uhrevî cümle âfetlerden ve musibetlerden Allah’a sığınılır, bütün ihtiyaçlarımızın karşılanması, bütün günahlardan arınmamız ve bütün hayırlara ulaşmamız, duânın ilerleyen satırlarında istenir. Üstad Bedîüzzaman Hazretleri bu büyük salâvat metninin adını "Delâli’n-Nur" koyarak, kendisine ve talebelerine hususî bir vird yapmıştır.

Delaili'n-Nur'un salavattan başka diğer bölümleri şunlardır:

a. Sekine: Sekine tamamı Kur’an’da geçen Allah’ın güzel isimlerinden ve ayetlerden oluşmaktadır. Bilindiği gibi Hz. Ali (ra), Hz. Peygamberimiz (asm)'in ifadesiyle “ilim şehrinin kapısıdır”. Çocukluğundan beri Peygamberimiz (asm)'in özel terbiyesi ile yetişmiş müstesna bir kabiliyettir. Peygamberimiz (asm)'den Kur’an’ın bazı özel sırlarını ders almıştır. Bu sekine de Peygamberimiz (asm)'in Hz. Ali (ra)’ye özel ders verdiği ism-i a’zam manası taşıyan altı esma ile her biri 19 harfli, 19 Kur’an ayetinin, 19’ar defa okunduğu bir metindir.

Sekine hakkında esas olan özetle şudur:

1) Tamamı Kur’an kaynaklıdır. Dolayısıyla vahiy kaynaklı olduğunda zerrece şüphe yoktur.

2) Metnin tertibini ve okunuş şeklini de Peygamberimiz (asm)'in has talebesi ve velilerin şahı ünvanına sahip Hz. Ali (ra)’in ya bizzat Peygamberimiz (asm)'den ders aldığı veya kendisinin tertip ettiği mühim bir Kur’an’î virddir.

b. Münâcat-ı Veyse’l-Karânî: Veysel Karânî Hazretlerinin çok kuvvetli bir duâsıdır. Bu münâcat, Risâle-i Nur’un önemle işlediği “acz, fakr, şefkat ve tefekkür” mesleğine uygun duâ cümlelerinden meydana geliyor. Üstad Bedîüzzaman daimî bir virt olarak kabul etmiş, kendisi daima okumuş ve talebelerine de tavsiye etmiştir.

c. Dua-i Tercüman-ı İsm-i Azam: Bu duânın aslı vahiyle Peygamber Efendimiz (asm)'e hediye edilmiştir. Allah’ın isimleri şefaatçi kılınarak cehennem azabından Allah’a sığınmamızı sağlayan bir duâdır. Bu duayı Üstad Bedîüzzaman Hazretleri sabah ve ikindi namazlarından sonra okunacak şekilde Namaz Tesbihatı'na almıştır.

d. Dua-i İsm-i Azam: Allah’ın isimlerinden bir demet olup, aslı vahiy ile Peygamber Efendimiz’e (asm) bildirilmiştir. Üstad Hazretleri bu duayı öğle, akşam ve yatsı namazlarının Namaz Tesbihat'ına dâhil etmiştir.


Mustafa Doğan Karacoşkun Kimdir?

Mustafa Doğan Karacoşkun,Yazar, ilahiyat profesörü, akademisyen. 23 Temmuz 1966, Kilis doğumlu. İlk ve orta öğrenimini Kilis’te, yükseköğrenimini Samsun Ondokuz Mayı Üniversitesi (OMÜ) İlahiyat Fakültesi’nde, yüksek lisansını yine OMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde, İmam-Hatip Liseleri Öğrencilerinin Dinî Tutum ve Davranışları tez çalışmasıyla yaptı. Doktorasını Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din Psikolojisi Anabilim Dalı’nda Psiko-Sosyal Açıdan İman (Dini İnanç)-Amel (Dini Davranış) İlişkisi tez çalışmasıyla bitirdi.

Karacoşkun, 1986-92 yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak imam-hatiplik; 1992-93 yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmenlik yaptı. 1993-99’da, İnönü Üniversitesi Darende İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı’nda araştırma görevliliği; 1999-2007’de, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı’nda öğretim üyeliği ve Yrd. Doç. Dr. unvanıyla Anabilim Dalı Başkanlığı, 2007-09’da, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı’nda Doç. Dr. unvanıyla öğretim üyeliği; 2009-10’da, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı’nda öğretim üyeliği ve Anabilim Dalı Başkanlığı; 2010-11 Kilis 7 Aralık Üniversitesi M. R. Eğitim Fakültesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitimi Bölümü öğretim üyeliği ile Dekan Yardımcılığı; 2013-14’te Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri öğretim üyeliği ve Bölüm Başkanlığı yaptı. Yüksek lisans ve doktora tezleri yönetti.

Prof. Dr. Karacoşkun; bilimsel makaleleri ile çevirilerini Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Tabula Rasa Dergisi, Dinbilimleri Akademik Araştırmalar Dergisi, İslami İlimler Dergisi, Hikmet Yurdu Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, Diyanet Dergisi, Buruciye Edebiyat, Bizim Sivas, Kervan, Somuncubaba, Bilge Dergisi gibi yayın organlarında yayımladı… Sempozyum, şura ve benzeri bilimsel toplantılara katılarak bildiriler sundu. İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitabı yazımı komisyonlarında görev aldı. Hakemli dergilerde danışma, hakem ve yayın kurulu üyesi olarak görev yaptı. Evli ve üç çocuk babası olup, İngilizce ve Arapça bilmektir.

ESERLERİ:

Telif: İHL Öğrencilerinde Dinî Tutum ve Davranışlar (Yüksek lisan tezi, Samsun 1995), İnanç-Davranış İlişkisi (Doktora tezi, 2000), Ateist Bir Mistik Erich Fromm (2006), Erich Fromm ve Din Tanrısız Bir Dindarın Hümanistik Din Anlayışı (2011), Din Psikolojisi El Kitabı (2012), Kutsal Metin Seküler Analiz (2013),

Çeviri-Derleme: Dinî ve Sosyal Psikoloji Yazıları (2006).

KAYNAK: Ahmet Sezgin / Termeli Yazarlar ve Şairler Ansiklopedisi (2012), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2018).
   

Hobby Koleksiyonculuk - Kalem Koleksiyonu - Tükenmez ve Dolmakalem Koleksiyonu

Koleksiyonculuk Nedir? Çeşitleri Nelerdir?

Koleksiyonculuk kısaca, kişinin ilgi duyduğu bir alana ait çeşitli ürün ve objelerin belirli kriterler göz önünde bulundurularak toplanmasıdır. Bu kapsamda ürün ve obje yelpazesi çok geniştir. Bunu sınırlamak doğru olmaz. Toplama kriterleri de yine oldukça geniştir. Türe, renge, boyuta, tarihe vb. birçok faktöre göre toplama da söz konusudur. Özenle toplanan ve kriterlerine göre ayrılan ürünler rutin olarak kontrol edilir ve koleksiyon türüne göre değişmek ile beraber koleksiyona yeni ürünler katılarak koleksiyon genişletilmeye çalışılır.

Koleksiyon yapmak özen, sabır, merak ve istek gerektirir. Koleksiyon türüne göre değişmek ile beraber bazen maddiyatta gerektirebilmektedir.

Koleksiyon yapacak kişinin en önemli özelliklerinden birisi araştırmacı ve meraklı olmasıdır. Çünkü koleksiyon işi araştırmaya dayanır. Koleksiyonu yaptığınız ürünlerin özellikleri, nereden bulabileceğiniz, hangi kriterlere göre ayıracağınız… Kısacası birçok konu araştırma ve merakı gerektirir.

Koleksiyonculuk yaşa, cinsiyete, eğitim durumuna, zenginliğe, fakirliğe bakmaz. Koleksiyonculuk tamamen kişinin kendisi ile alakalı bir durumdur. İnsanın içinden gelen bir istektir diyebilir. Bu tabir belki de en doğru olan tabirdir. Kişi içinden gelen bu isteği dizginleyemez ve kendi şartları doğrultusunda küçük veya büyük koleksiyon yapmaya merak salar. Birçok kişi ne demek istediğimi anlayacaktır.

Koleksiyon Çeşitleri Nelerdir?

Koleksiyon çeşitleri dediğimizde burada binlerce kategori sıralayabiliriz. Çünkü bu çeşitlilik tamamen kişinin hayal dünyası ile alakalı bir durumdur. Bir insan en ufak bir şeyi bile koleksiyon olarak görebilir ve buna koleksiyon değeri katabilir. Fakat ülkemizde ve Dünya’da başlıca yapılan ve birçok hobicinin tutkusu olmuş koleksiyon çeşitleri vardır. Bunlardan bazılarını sıralamak gerekirse;

    Para (maden, kağıt, yerli, yabancı, hatıra vs.) koleksiyonu
    Pul (damgalı, damgasız, yerli, yabancı vs.) koleksiyonu
    Antika (telefon, gramofon, daktilo, kılıç vs.) koleksiyonu
    Araba (klasik veya lüks gibi) koleksiyonu
    Kartvizit koleksiyonu
    Telefon kartı koleksiyonu
    Rozet koleksiyonu
    Tesbih koleksiyonu
    Taso koleksiyonu
    Oyuncak (eski, otomobil, bebek, peluş vs.) koleksiyonu
    Kelebek koleksiyonu
    Yaprak koleksiyonu
    Tohum koleksiyonu
    Düğme koleksiyonu
    Kalem koleksiyonu
    Plak koleksiyonu
    Saat koleksiyonu
    Forma koleksiyonu
    Yumurta koleksiyonu
    Kitap ayıracı koleksiyonu
    Davetiye koleksiyonu
    Taş koleksiyonu
    Gazete ve dergi koleksiyonu

Bunlar şimdi aklıma gelen ve sizlerle paylaşmak istediğim bazı koleksiyon çeşitleri. Yazımızın başında da dediğimiz gibi koleksiyonu sınırlamak mümkün değildir. Bu çeşitlere binlerce farklı çeşit eklemek mümkündür.

Kalem Koleksiyonu - Tükenmez ve Dolmakalem Koleksiyonu

Kâğıt ve kalemin ortadan kalktığı günlerdeyiz. Bilgisayarlar ve akıllı telefonlar kâğıt ve kalemin yerine geçeli çok oldu. Böyle bir dünyada siz hala kalem, kâğıt ve mürekkep üzerinde duruyorsunuz...

Evet, hepimiz bilgisayar kullanıyoruz, çalışıyoruz ve hayatın gerçekleri bunu gerektiriyor ama sonunda her şey aslına rücu ediyor. Klavyeyle yazmak, bizim doğal yazış şeklimiz değil. Doğal olan insanın, elinin terinin, cildindeki yağın ve bileğindeki kokunun kâğıda geçtiği yazı şeklidir, onun karakterini gösteren şeydir. Klavyeyle yazmada bu farklılığı gösteren bir şey yok ama el yazısında herkesin karakterine ilişkin bir şey vardır. Asla rücu budur ki son yıllarda dünyada zaten dolmakaleme ilgide ciddi bir artış var.

İLK KALEMİM HOCAMDAN

Sizdeki ilginin seyri nasıl oldu? Kalem sizi mürekkebe, o da kâğıda mı götürdü, yoksa tersi mi?

Aslında bende kalem ve mürekkep ilgisi birlikte ilerlerdi diyebilirim. İlk dolmakalemimi lise son sınıftayken edebiyat öğretmenimin hediyesi olarak edindim. Kalemi alır almaz ilk yaptığım şey gidip bir mor mürekkep satın almak oldu.

Peki, bir insan neden koleksiyon yapar ve dahası neden kalem koleksiyonu yapar?

Benim koleksiyon hikâyem, hadi koleksiyon yapayım diyerek başlamadı. Ben dolmakalemleri çok seviyordum, bir iki tane dolmakalemim vardı, zamanla bu dolmakalem ağır geliyor, bu dolmakalem hafif kalıyor deyip yeni kalemler denemeye başladım. Bu ilgimi gören çevremdekilerin hediyesi ile de evimdeki kalem sayısı arttı. Belki de hepimiz mükemmel dolmakalemi arıyoruz aslında. Çünkü her dolmakalemin farklı bir anatomik yapısı var, ağırlığı farklı, ucu farklı, yazım konforu ve tutma yeri farklı.

TÜKETİP ATMAYA TEPKİ

Bir dolmakalem kültüründen söz ediyorsunuz…

Evet, böyle söylenebilir. Bizim eşya ile ilişkimiz, insanlarla ilişkimizi belirliyor. Eşyaya nasıl davranıyorsak bir süre sonra fark etmeksizin insanlara da öyle davranmaya başlıyoruz. Bizim anne babalarımız her şeyin onarıldığı, senelerce kullanıldığı bir kuşaktan geliyor. Bizim kuşağımıza geldiğimiz zaman bir şey en ufak bir darbeye maruz kaldığı zaman, yıprandığı ve çizildiği zaman, biz onları tamir ettirme ihtiyacı duymaksızın atıyoruz. Kalemler de böyle, tükenmez kalemler, iğne uçlu kalemler, jel uçlu kalemler… Zaten çok ucuz, işimizi de görüyor, alıyoruz, kullanıyoruz ve atıyoruz bu kalemleri. Ve bu insan ilişkilerine de yansıyor. Neden Mevlevilik'te 'görüşmek' diye bir tabir vardır. Mevlevi'ler, bir eşyayı kullanmadan önce ona saygı olarak onu öperler, kullandıktan sonra teşekkür etmek için yine öperler. Biz de aynı şekilde dolmakalemi aldığımız zaman kullanmadan önce ona saygı olarak bir kere yıkıyoruz, kullandıktan sonra tekrar yıkıyoruz, yine saygı gösteriyoruz ve belki de en önemlisi kullandıktan sonra 'bu bitti' diyerek atmıyoruz. Bu bir süre sonra kişinin, insan ilişkilerine de yansıyor. Çünkü biz eşyaya saygı göstermeyi unuttuk. Eşyaya tapmak demiyorum, eşyayı biriktirip ona sahip olmak için yaşamaktan da bahsetmiyorum. Kullandığımız günlük objelerin kıymetini bilmek anlamında söylüyorum.

Siz hem koleksiyonunu yapıyor hem de kullanıyorsunuz…

Bu yüzden ben kendimi koleksiyoncu olarak adlandırmıyorum. Ben elimdeki her kalemi mümkün mertebe kullanmaya çalışıyorum. Özel bir bağ kurduğum kalemler hariç, diğer kalemlerimi de sık sık arkadaşlarıma hediye etmeye ve elimdeki kalem sayısını azaltmaya gayret ediyorum.

Yanardağın küllerinden kalem

En sıra dışı neyle karşılaştınız? Kalem ya da mürekkep olarak…

Kalemde benim için en sıra dışı olan şey Visconti'nin kalemiydi. Etna yanardağının küllerinden yapılmış bir kalemi var Visconti'nin. Hollanda'da çok butik mürekkep üretimi yapan bir firma var mesela, özellikle çok güzel mürekkepleri ve şişeleri var. Kâğıt olarak da mesela Tomoe River diye bir marka var, çok incedir o kâğıt ama asla arkasına mürekkep geçirmez. El yapımı kalemler vardır mesela, reçineden yapılan… El yapımı tornalardan geçirilip hazırlanan ve yurt dışından getirilen uçların takıldığı enteresan kalemler. Bufalo boynuzundan yapılan kalemler var.

Dolmakaleme ilgisi olanlar için neler söylenebilir…

Zincir kitapçıların kırtasiye reyonlarından satın almak yerine işi kırtasiyecilik olan insanlardan almayı tercih etmek daha sağlıklı bir yöntem. Yeni başlayanlara direkt pahalı kalemler yerine 50-60 liralık dolmakalemleri tavsiye edebilirim. Aynı yöntem mürekkepte de izlenebilir. Pahalı mürekkep iyidir gibi bir çıkarım yapmak doğru değil. Bunun yerine özellikle üretim tarihi eski olmayan, yani vitrinde çok beklememiş mürekkeplere yönelmek daha uygun olacaktır. Kâğıt ve defter de bu noktada bir sarf malzemesi olarak çıkıyor ve kullandığımız kaleme hatta sağlak veya solak olmamıza göre ihtiyacımız değişebiliyor. İnce uçlu kalemleri sevenlerin tercih edecekleri kâğıtlar ile kalın uçlu dolmakalemleri sevenlerin tercih edeceği kâğıtlar da farklı olacaktır.

Ofis kırtasiye malzemelerinin en prestijli ürünü olan dolma kalemin bu şöhretini modern kalemin mucidi L.E. Waterman o zamanlardan tahmin etmiş midir bilinmez ama dolma kalem de diğer tüm icatlar gibi bir ihtiyaçtan doğmuş. İmzalayacağı önemli bir sözleşmeyi, kaleminin mürekkep akıtmasından dolayı imzalayamayan Waterman, bu duruma sinirlenerek birçok mürekkep besleme kanalına sahip olan bu kalemi icat etmiş. Bu sayede mürekkebin sistemli bir şekilde akmasını sağlayarak bu tür kazaların önüne geçmiş.

Diğer mürekkepli kalemlerden farklı bir çalışma mekanizmasına sahip olan bu kalemlerin ucunda bir hazne bulunur. Siz kalemi kağıda her değdirdiğinizde bir damla mürekkep kağıda geçer ve hemen ardından bu diğer bir mürekkep damlası içeri giren havayla birlikte hazneye doğru ilerler. Kağıda bırakılan mürekkep miktarını ise kalemin ucundaki damarlar belirler. Bu çalışma prensibine “Kapıları Hareketi” denilir.

Dolma kalemin tarihine baktığımızda, aslında bir kalemden daha fazlası olduğunu görüyoruz. Tarih sahnesinin baş aktörlerinin dolma kalemleri en az silahları kadar önemlidir onlar için. Biri başlangıcın diğeri ise sonun aracıdır çünkü. Günümüzde de dünya liderlerinin, bir prestij simgesi olduğu kadar kültür simgesi de olan dolma kalemleri kullandığını görüyoruz.
Özel tasarımlar, tutkuya dönüşenler ve daha fazlası…

Her şey dijitalleşiyor ve sürat kazanıyor ama bazı tutkular var ki hiçbir sürat bu tutkuların önüne geçemez. Bir ofis kırtasiye malzemesi olan dolma kalem de bir tutkudur bazıları için. Cross, Lamy, Faber-Castell ya da diğer dolma kalem markaları özel insanların hayatında özel anlamlar taşırlar. Örneğin, ünlü yazar Yaşar Kemal, romanlarını kalemle yazmayı tercih edenlerden. Son yıllarda ise dolma kalem tercihini Lamy’den yana kullanıyor. Orhan Pamuk da yazılarını dolma kalemle yazanlardan. Üstelik dolma kalemle ilgili ilginç bir koleksiyonu da bulunuyor ünlü yazarın. Pamuk, dolma kalem kartuşlarını bittiklerinde atmayarak biriktiriyor. Ernest Hemigway, Einstein, Yahya Kemal, Mario Levi ve daha birçok ünlü isim fikirlerini yazıya dökmede en iyi aracın dolma kalem olduğunu düşünüyor.

Kalem hediye etmek karşınızdaki insana verdiğiniz değeri gösterir. Özel zamanlarda hediye edilen, özel bir hediyedir dolma kalem. İşte bu yüzden Kraliçe 2. Elizabeth tahta çıkışının 60. Yılı için altın kaplama bir dolma kalem tasarlattı ya da Monako Prensi Albert düğünü için özel bir dolma kalem üretilmesini istedi.

Dolma kalem sahibi olmak ve nasıl kullanılacağını bilmek karşı tarafa hakkınızda büyük ipuçları verir. Bu demek oluyor ki dolma kalem satın almak yalnızca bir kalem satın almak değildir. Araştırma yapmak ve doğru karar vermek önemlidir.

Nasıl başladı bu ince zevkiniz?

İlkokuldaydım. Anneannemin hediyesi olan lacivert bir Scrikss’ti ilk kalemim. Sahip çıkamadım, kaybettim kalemi. Yıllar geçti. Rahmetli babam hastaydı. Onu ziyarete gittim, yıllarca kullandığı Montblanc dolmakalemini verdi. Kapağı kırık, markası silinmişti. Servisine götürdüm, yenisinin fiyatına tamir ettiler. İşte o babamdan yadigar kalemle başladı herşey. Kalem cebimde, hemen mürekkep almaya gittim. Kağıda denemek için yazdım; yağ gibi kayıyordu. Kaleme tutuldum resmen. Tek dolmakalemle yetinemeyeceğimi anlayınca araştırdım, okudum, soruşturdum. İnternet büyük nimet. Kalem nasıl alınır, piyasada hangi kalem çok, hangisi az bulunur öğrendim. Daha önce pul, tahvil, antika ya da vintage müzik sistemleri gibi koleksiyonlarım olmuştu. Koleksiyon Kulübü’ne üye oldum, kalemi bilen insanlarla tanıştım. Yurt içi ve dışındaki gezilerde semt pazarları, antikacılar, bit pazarları, yazı ekipmanları fuarlarına gitmeye başladım.

Kaç dolmakaleminiz var?

Koleksiyonumda 1530 civarında nitelikli, nadide, hikayesi olan dolmakalem var.

Nasıl oluştu bu devasa kalem koleksiyonu?

Bulduğunuz her şeyi alırsanız devasa bir çöplüğünüz olur. Ben de ilk birkaç yıl öyle yaptım. Sonra o kalemleri hediye ettim, az bulunanlara yöneldim. İstisnalar hariç sadece kullanılmış kalem alıyorum artık.

Neden ikinci el tercih ediyorsunuz?

Piyasadaki yeni kalemlerin çoğu rezalet de ondan. Bir de yıpranmış, ümit kesilmiş ama yazma kabiliyetini kaybetmemiş kalemleri hayata döndürmenin heyecanı var. Kullanılmış kalemlerde bir sürü hikaye saklı.

Ne tür hikayeler mesela?

Müzayededen bir kalem almıştım. Her şeyi altın, özel bir parça. Üzerinde sahibinin adı yazılıydı. Araştırdım, Amerikalı emekli bir senatör çıktı. İnternetten mesaj attım “Kaleminiz bende, ona iyi bakıyorum” diye. Yanıt verdi.

Mürekkebiniz de olmalı.

Elbette. Mürekkeplere de meraklıyım. Rengarenk mürekkeplerin yanı sıra estetik, göze hoş gelen mürekkep şişeleri de alıyorum. Yazmak için yeşil mürekkebe iltimas geçiyorum.

EN ESKİ KALEMİ 105 YAŞINDA!

En eski kaleminiz kaç yaşında?

Simplo marka 1910 yapımı bir dolmakalemim var. En eskisi o. Hemen hepsini kullanırım. Bir de kullanmaya kıyamadıklarım var. Onlara dokunuyorum, temizliyorum, seyrediyorum...

Almayı planladığınız kalemler var mı?

Dupont’un Humphrey Bogart ve Mont Blanc’ın Agatha Christie anısına yaptıkları kalemleri almayı planlıyorum.

-Ben dolma kalem kullanmayı çok seviyorum.

+En iyisi tükenmez kalem, ne uğraşacaksın mürekkeple?

+Bilgisayarda yazmak varken dolma kalemi bırak kalem bile çok gereksiz.

+Böyle şeylerle uğraşacağına daha faydalı şeyler yapmalısın.

Eğer, sevgili okuyucular, siz de bu cevaplardan en az birine katılıyor veya bu cevaplara yakın hissediyorsanız fikrinizi değiştirmeye geldim!

Diğer kalemlerin ve yazı yazmaya yarayan diğer araçların neden asla bir dolma kalemin yerini tutamayacağını Dolma Kalem 101 tadında anlatacağım.

Ama ondan önce dolma kalemi kısaca tanıtmak istiyorum size.

Dolma kalem, basit bir anlatımla, içinde mürekkep haznesi bulunan ve mürekkebin o hazneden kalemin orasındaki kanallara, oradan da kalemin ucuna gelmesiyle yazı yazmamıza olanak sağlayan bir kalem çeşididir. Divit denilen ve ucunun mürekkep şişesine batırılarak yazı aracı haline gelen kalemlerin mürekkebe batırılırken şişeyi sürekli devirmeleri üzerine Lewis Edson Waterman tarafından icat edilmiştir. Raflardaki Waterman mürekkeplerini hatırlayanlar varsa, evet, bu marka dolma kalemin mucidi tarafından kurulmuştur.

Dolma kalemi diğer kalemlerden ayıran en önemli özellik dolma kalemin kişiselleştirilebilir olmasıdır.

Dolma kalemin her şeyini siz seçersiniz. Dolma kalemin sahip olduğu her bir bileşen sizin kararınızla oluşur, dolayısıyla o kalem diğer kalemlerin olamayacağı kadar ait olur size.

Model. Dolma kalem denildiğinde akla tek bir resim gelse de mürekkebin konulduğu hazne açısından çeşitli dolma kalem modelleri mevcuttur. Örneğin; kartuşlu modellerde dolma kalemin içine içi mürekkep dolu halde satılan bir tüp takılır. Konvertörlü ve pompalı modellerde ise o tüp birden fazla kullanılabilir ve boş halde satılır. Bu tipe istediğiniz renkte ve çeşitte mürekkep koyabilirsiniz. Kendinden pistonlu dolma kalemler ise, ki benim en sevdiğimdir, -adı üstünde- kalemin kendisi tüp olma özelliğini taşır. Bu model diğer modellere göre daha çok mürekkep almasıyla daha uzun süreli ve sık kullanımlara olanak sağlar.

Gövde. Dolma kalem geçmişe göre her ne kadar daha az kullanılsa da hala oldukça büyük bir kullanıcı kitlesine sahiptir. Buna bağlı olarak da farklı zevklere uygun birçok renkte, desende ve tasarımda dolma kalem üretilir. Dolma kalem markaları her sene kendi modelleri için özel bir renk seçerler, bazen de yeni bir model tasarlarlar. Tasarlanan bu modeller seri üretim –yani her yıl üretilen-, sınırlı üretim –yani seri numarasına sahip ve sadece bir defa üretilen- veya özel üretim –seri numarasız ve bir defa üretilen, ancak isteğe bağlı olarak yeniden üretilme ihtimaline sahip- olabilir. Sınırlı üretimlerde, özellikle koleksiyoncular arasında, koleksiyonu zenginleştirecek o kalemi alabilmek için adeta tatlı bir savaş başlar.

Yazmak ve Kalem Fetişi

Mario Levi günümüz Türk edebiyatının en önemli ve çok yönlü aktörlerinden. Aynı zamanda iletişim eğitmeni olan Levi radyoculuktan gazeteciliğe birçok farklı alanda çalıştı, romanlarıyla büyük başarılara imza attı. Türkiye’de azınlık olgusu üzerinden yakın geçmişe bakan, otobiyografik öğeler de içeren yapıtlarıyla tanıdığımız Levi’yle görece daha az bilinen uğraşı dolmakalem koleksiyonerliği üzerine konuştuk.

Dolmakalem merakınız nasıl başladı? Yazı tutkunuzu keşfettiğiniz dönemde mi yoksa daha önce mi?

Dolmakalem merakımın tam olarak ne zaman başladığını söylemem kolay değil; ama yazıya ne zaman başladığımı biliyorum. 1975-76 yıllarında, üniversitenin henüz ilk sınıfındayken başlamıştım. Sonra istediğim yazıları yazabilmek için çok uzun bir mücadele döneminden geçtim. Hala da istediklerimin ne kadarını yazabildim, bilmiyorum; ama en azından bu umudu taşımaya devam ediyorum. Dolmakalem hayatıma ortaokul değilse bile lise yıllarında girmişti. Yazmayı sevmiyor değildim. Galiba sistematik bir şekilde dolmakalemle yazmaya ve dolmakalemi tercih etmeye 1980’li yılların sonlarında başladım; belki de 1990’lı yılların başlarıydı. Örneğin ilk hikaye kitabım olan ‘Bir Şehre Gidememek’ dolmakalemle yazıldı. ‘Jacques Brel’ 1986 yılında yayınlandı ve farklı kalemlerle yazılmıştı; dolmakalem henüz girmemişti hayatıma. Ama onu takip eden yıllarda, mesela 1991’deki ‘Madam Floridis Dönmeyebilir’ olsun, 1992’deki ‘En Güzel Aşk Hikayemiz’ olsun, hepsi dolmakalemle yazıldı. Yazdıkça benim dolmakalem merakım artmaya başladı. Gerçek anlamda koleksiyonerliğe geçişim 1990’lı yılların ortalarıdır. Ondan sonra dolmakalem ve defterler hayatımın vazgeçilemez bir parçası oldu.

Hangi dolmakalemler ‘koleksiyonluk’ olur sizin için? Birinci el ve ikinci el kalemleri karşılaştırdığınızda hangisi daha cazip?

Tabii ki koleksiyonerlik mantığıyla baktığınızda ender ya da çok az kişide bulunabilir dolmakalemler bu mantığa uyar. Biz buna dolmakalemde çok az miktarda çıkan kalemler ya da ‘Limited Edition’ kalemler diyoruz. Kimileri 1000 tane, kimileri 1500-2000 tane çıkar ve bir daha çıkmaz. Bu kalemler ilerleyen yıllarda değer kazanır çünkü artık yenisi yoktur ve bazıları da kaybolmaya, yok olmaya yüz tutar. Sayısı azaldıkça değeri artar. Bu bütün koleksiyonlarda söz konusu olan bir mantıktır; pulda da kartpostalda da böyledir. Ama benim anlayışıma göre sadece bu yoktur; benim için önemli olan o dolmakalemin hayata geçmesidir ve bir hatırasının olmasıdır. Biraz yazarca bir deyişle bir ‘hikayesinin’ olmasıdır. Anlatılmaya değer bir tarafının olmasıdır. Örneğin ben eğer size “şu kalemle ‘İstanbul Bir Masaldı’, şu kalemle ‘En Güzel Aşk Hikayemiz’, şu kalemle ‘Bu Oyunda Gitmek Vardı’ kitaplarımı yazdım” dersem, o kalem o koleksiyonun değerli bir parçasıdır benim için. Üstelik dolmakalemle yazan çok az yazar kaldık. Artık yazarlar genelde doğrudan doğruya bilgisayarda yazmayı tercih ediyorlar. Ama ben hala bütün romanlarımı eskiler gibi defterlere ve dolmakalemle yazmaya devam ediyorum.

Artık yazarlar genelde doğrudan doğruya bilgisayarda yazmayı tercih ediyorlar. Ama ben hala bütün romanlarımı eskiler gibi defterlere ve dolmakalemle yazmaya devam ediyorum.

Dolmakalem koleksiyonu yapan bir kişinin birtakım aksesuarları da toplaması gerekiyor, mürekkep, okka, kılıf gibi. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? Sanırım bir dolmakaleme bütün bir set halinde her zaman ulaşamıyoruz.

Aslında set dolmakalem fikri benim çok hoşuma gitmiyor. Eğer seti bir dolmakalem, bir tükenmezkalem, bir de rollerı, gerekirse aynı kutu içinde bir mürekkebi olan, albenisi çok, sunumu güzel olarak anlıyorsak, bu tür setlerden pek hazzettiğimi söyleyemem. Benim için önemli olan başlı başına dolmakalemin kendisidir. Söyledikleriniz doğru; birtakım aksesuarlar gerekir. Vazgeçilemez aksesuarlar vardır. Mesela bir dolmakalemin zaman zaman kutusu güzeldir. O kutuda durması gerekir o dolmakalemin, kutusuyla anlam kazanır. Çünkü iyi dolmakalemlerin çok iyi tasarımları da vardır. Bazen yanınızda birkaç dolmakalem olmasını isterseniz onların 3-4 dolmakalemi bir arada taşıyabileceğiniz kılıfları vardır, onlar önemlidir. Ama hepsinden vazgeçebilirim. Dolmakalemin hayata geçmesi için olmasa olmaz aksesuarı mürekkeptir. Mürekkep olmadan hiçbir dolmakalemi düşünemezsiniz. Benim için dolmakalemle olan ilişkim burada da anlam kazanıyor, çünkü farklı mürekkep renklerini tercih ediyorum. Bir de farklı mürekkep markaları var, onların da farklı tonları var. Mesela iyi bir Alman mürekkep markası olan Lamy’nin yeşili yine çok iyi bir Alman markası olan Graf von Faber-Castell’in yeşilinden farklıdır. Her ikisi de kendine göre güzeldir. Pelikan’ın yeşili de farklıdır. Neden yeşil diyorum? Çünkü ben kitaplarımı hep yeşil mürekkeple, arada sırada da sepya mürekkeple yazıyorum.

Koleksiyonunuzda kaç kalem var? Sizin için hangi markalar ön planda?

İnanın saymadım. Ama 50-60, belki de 100 civarındadır. Az önce size “dolmakalem hayata geçmezse bir anlam taşımaz” diyordum ya, ben tasarımlarını sevdiğim birçok kalemi koleksiyonumun bir köşesinde bulunduruyorum. Birçoğuyla yazdım. Bazıları ayrı bir yerde duruyor ve hala yazılmayı bekliyor. Ama galiba en vazgeçemediğim iki marka Cross ve Graf von Faber-Castell. Onlardan asla vazgeçemiyorum, çünkü iyi bir dolmakalem iyi bir tasarımın yanı sıra iyi de yazmalıdır. Bazı dolmakalemlerle çok yazdığınızda yazı arada sırada kesintiye uğrar. Oysa kâğıdın üzerinde akmalıdır, patinaj yapar gibi; buz üzerinde süzülen buz patencilerini düşünün. Size sorun çıkarmamalıdır. Bana hiç sorun çıkarmayan iki marka Cross ve Graf von Faber-Castell olduğu için onları hep kullandım. Romanlarım için vazgeçilmez kalemlerdir onlar.

Peki sizin için en değerli kalem?

Benim için en değerli kalem manevi değeri yüksek olan kalemdir. Dolayısıyla manevi açıdan değerli bir kalem, ki maddi açıdan çok değerli bir kalem değildir, Pelikan’ın oblik uç yani yatay uç dediğimiz bir kalemidir. Çünkü ‘İstanbul Bir Masaldı’ bu kalemle yazıldı. Yaklaşık yedi yılda yazdım bu kitabı. Kaç şişe yeşil mürekkep tükettiğimi bilmiyorum. Hatta birazcık da kırıktır o dolmakalem. Ama benim için en değerli dolmakalem odur.

Dolmakalem toplamak maliyetli bir uğraş mı? Nadir dolmakalemlere nasıl erişilir? Fuar ve müzayedelere gitmek mi ya da birtakım bağlantılar ve gruplara ulaşmak mı gerekiyor?


Böyle gruplar var. Müzayedeler de vardır şüphesiz, ama benim ilgimi çekmiyor doğrusu. Ben keşfe çıkarım; belirli ritüellerim vardır. Örneğin yurtdışına gittiğimde belirli şehirlerde gittiğim belirli dolmakalem mağazaları vardır; onlar beni zaten tanırlar. Giderim, eğer yeni bir model bütçeme de uygunsa alırım. Bazı dolmakalemlerin fiyatları hakikaten çok yüksektir. İyi bir dolmakalem koleksiyoneri olmak herkesin harcı değildir. İnanın abartmadan söylüyorum, bazı kalemler bir araba fiyatınadır. Çünkü sadece 200 tane çıkar ve fildişindendir örneğin. Çok özel kalemlerdir onlar. Ben bu kadar abartmaktan hoşlanmıyorum; bir kaleme altmış bin Euro vermek bana çok fazla geliyor. Üstelik böyle bir hırsım da yok. Zaman zaman pahalı olabilecek, zaman zaman da çok uygun fiyatlara alınabilecek kalemler vardır. Bir kalemi görürsünüz ve o anda sizi çarparsa çarpar; anlıktır bu. Mesela benim eskicilerden, bitpazarlarından aldığım kalemler vardır. Bazıları çalışır, bazıları da çalışmaz; önemli değil. O anda hoşuma gitmiştir. O anda benim elimin altında olması gerekir. Zaman zaman bakmak, düşünmek, hayal kurmak benim için yeterlidir. İkinci el kalemlerim de vardır, ilk el kalemleri her zaman tercih etmiş olmama rağmen. Ondan sonra hayalini kurarım bunun. Kulüpler veya ilişkiler derseniz, böyle bir kulüp üyeliğim yok ama muhabbetler vardır. Dolmakalem muhabbetleri vardır; bunlar çok güzeldir. İşte o zaman işin içine şu dolmakalem, bu dolmakalem muhabbetleri girer.

Kaynak :

Konunun Tamamı
internet ortamındaki Çeşitli Sayfalardan Derlenmiştir
Âlim Ne Demek?

Alim kelimesi sıfat olarak kullanıldığında "bilen" anlamını taşır. Sıfat olarak kullanımına gündelik hayatta sık rastlamayız. Bu kelime isim olarak kullanıldığında ise "bilge, bilgin" anlamlarını taşır. Alim kelimesini günlük hayatta cümlede sıkça kullandığımız kullanım şekli isim olarak kullanımıdır. Buna bir örnek vermek gerekirse: "Alim ile oturan mertebe alır." cümlesi alim kelimesinin cümlede isim olarak kullanımına örnektir.

Arapça kökenli olan alim kelimesi Arapçada çok bilen, en çok bilen, ilim sahibi, bilen, bilgin anlamlarına gelmektedir.

El-Alim Allah-u Teala'nın isimlerinden biridir. Bu isim Allah'ın her şeyi bilen, evrenin tüm bilgilerine sahip olan olduğunu ifade eder.

El-Alim zikrinin tekrarlanması kişinin ilim açısından zenginliğine, zihin açıklığına ve çalışkanlığına vesile olur. Bu zikri tekrarlamayı alışkanlık haline getirenler eğitimde başarıya ve kavrama gücüne erişir. Zihin kapasitesi artarak öğrenme kolaylaşır. Çocuklarda beyin gelişimine katkı sağlar. Beyin hastalıklarının gerilemesini sağlar.

Âlim nedir, ne anlama gelir? Allâm nedir? Âlem nedir? Kur'an'da âlim kavramı (veya sözcüğü) ile ilgili ayetler nelerdir?

İşaretlemek, üst dudağı yarılmak, bilmek, anlamak, tanımak hakîkatini idrâk etmek anlamlarındaki a-l-m kökünden türeyen âlim; bilen, anlayan, tanıyan demektir.

Alîm nedir? Allâm Nedir? A'lem Nedir?

Alîm ve allâm kelimeleri, âlim kelimesinin mübalağalı şekli olup çok bilen; a'lem ise ism-i tafdil olup daha iyi, en iyi, pek iyi bilen demektir. Bu sıfatlar Allah'ın, sırları, gizli olanları, olmuşu ve olacağı, görünen ve görünmeyen âlemi, yerde ve göklerde olup bitenleri, geçmişi, hâli ve geleceği, canlı ve cansız bütün varlıkları, insanların gizli ve âşikâr bütün yaptıklarını, küçük ve büyük her şeyi bildiğini ifade eder.

Âlim İle İlgili Ayetler

Âlim ismi Kur'ân'da, Allah'ın gayb ve şehadet âlemini bildiğini beyan sadedinde 13 âyette geçmiştir:

"Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. O göğüslerin özünü çok iyi bilendir." (Fâtır, 35/38)

"O Allah ki O'ndan başka ilâh yoktur, gayb ve şehadet âlemini (görülmeyen ve görülen varlıkları) bilendir. O rahmandır, rahîmdir." (Haşr, 59/22)

Âlim kelimesinin çoğulu olan alimîn, Allah hakkında iki âyette azamet ifadesi olarak kullanılmıştır: "...Biz her şeyi bilenleriz." (Enbiyâ, 21/ 51, 81)

Âlim kelimesi, "ulemâ' " ve "alimîn-âlimûn" şeklinde 6 âyette insanlar için de kullanılmıştır. Allah da insanlar da bilir, ancak insanların ilmi sınırlı, Allah'ın ilmi ise sınırsızdır. İnsan gaybı, gizliyi ve geleceği bilemez. Allah ise bilir. İnsan, ancak Allah'ın lütfettiği öğrenme yeteneği sayesinde bilebilir. Allah'ın ilmi, ezelîdir, ebedîdir. O, her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.

ALLAH'IN BİLGİSİ NELERİ KAPSAR?

Allah'ın bilgisine konu olan şeyler nelerdir? Başka bir ifade ile Allah neleri bilir? Kur'ân'da "alîm" kelimesinin geçtiği âyetlerde Allah'ın neleri bildiği zikredilmiştir. Bunların bir kısmını şöyle sıralayabiliriz; zalimleri (Bakara, 2/95), bozguncuları (Âl-i İmrân, 3/63), muttakileri (Âl-i İmrân, 3/115), göğüslerin içinde olanları (Âl-i İmrân, 3/154), insanların yaptıkları amelleri (Bakara, 2/283) ve hayırları (Bakara, 2/273) göklerde ve yerde olanları ve söylenen sözleri (Mâide, 5/97, Enbiyâ, 21/4), kalplerde olanları (Ahzâb, 33/51), kısaca her şeyi bilir (Bakara, 2/29).

Alîm kelimesi, Kur'ân'da insanın vasfı olarak da kullanılmıştır (A'râf, 7/109, 112). Allâm mübalağalı ismi ise, sadece Allah hakkında kullanılmıştır: "...Şüphesiz Allah allâmü'l-ğuyûb=gayıpları çok iyi bilendir." (Tevbe, 9/78)

Her Şeyi En İyi Bilen O'dur

Kur'ân'da 49 âyette; üstünlük ifade eden (ism-i tafdîl) a'lemu kelimesi kullanılarak "Allah'ın daha iyi bildiği" ifade edilmiştir. Allah, insanların gizlediklerini (Âl-i İmrân, 3/167), îmanlarını (Nisâ, 4/25), mü'minlerin düşmanlarını (Nisâ, 4/45), kendisine şükredenleri, zalimleri, yolundan sapanları, sınırı aşanları, hidâyete erenleri (En'âm, 6/50, 53, 117, 119), muttakileri (Necm, 53/32), bozguncuları (Yûnus, 10/40), peygamberlik görevini kime vereceğini (En'âm, 6/124), insanların içinde olanları (Hûd, 11/31) ve yaptıklarını (Hac, 22/68), göklerde ve yerde olanları (İsrâ, 17/55)... daha iyi bilir, en iyi bilir.

ALLAH'IN İLMİ İLE İLGİLİ AYETLER

Kur'ân'da; âlim, alîm, allâm ve a'lem isimleriyle Allah'ın ilmi anlatıldığı gibi "alime ? ya'lemü" fiili ile de Allah'ın ilmi anlatılmıştır:

"Bilmiyorlar mı ki Allah onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını biliyor." (Bakara, 2/77);

"... Biliniz ki Allah içinizden geçeni bilir..." (Al-i İmrân, 3/29)

"...Allah sizin gizlinizi, açığınızı ve ne kazandığınızı bilir." (En'âm, 6/3);

"Allah her dişinin neyi yüklendiğini ve rahimlerin neyi eksiltip artırdığını bilir..." (Râd, 13/8);

"...Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir..." (Hadîd, 57/4);

"Yaratan bilmez mi? O latiftir, haber alandır." (Mülk, 67/14);

"Allah bilir siz bilmezsiniz." (Nahl, 16/74).

"Bir şeyi açığa vursanız da gizleseniz de (fark etmez) çünkü Allah her şeyi çok iyi bilir." (Ahzâb, 33/54).

Gaybın (görünmez bilginin) anahtarları O'nun yanındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu ? ki bunlar apaçık Kitap'tadır - ancak O bilir." (En'âm, 6/59)

Âlim, âlimîn, alîm, allâm ve a'lem isimleri, Allah'ı anlatan, tanıtan ve niteleyen kelimelerdir. "Alime - ya'lemü" fiil şekli ile birlikte Kur'ân'da Allah'ın hudutsuz ilmini ifadede kullanılmıştır. Her şeyi bilen olması Allah'ın en önemli vasfıdır.

"Rabbimiz! Sen bizim içimizde gizlediğimizi ve açığa vurduğumuzu hep bilirsin. Ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz." (İbrâhîm, 14/38);

"Sözü açık söylesen de gizli söylesen de muhakkak O, gizliyi de ondan daha gizli olanı da bilir." (Tâ-hâ, 20/7).

Zikrettiğimiz bu âyetler ve benzerleri Allah'ın hudutsuz, eşsiz ve muazzam ilmini tasvir ediyor.

"Alîm" sıfatında; Allah'ın amellerine göre kullarını ödüllendirmesi ve tecziye etmesi anlamı da vardır. (bk. Ankebût, 29/5, 60; Mü'minûn, 23/51).


ölmüş bir evliyadan evi olmayan ev, işi olmayan iş,.. istiyor, ya hayatta olan evliya

insanlar Türbelere gidip ölmüş bir Evliyadan, evi olmayan ev, işi olmayan iş,.. istiyor da, ya hayatta olan evliyaları arayıp bulmak ve onların hatrına Allah'dan istemek

Türbeye gidenler dua ediyor  ve  ölmüş bir evliyadan evi olmayana ev, işi olmayana iş, eşi olmayana eş, çocuğu olmayana çocuk nasip et diye dua edip istiyor
Elbetteki Allah'ın Veli kulları dostları  ölü değillerdir, O'nların, ölüykende, diriykende, faide ve faziletleri görülür, nitekim Kuranda Rabbimiz buyuruyor ki :

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ الٓمٓ

وَلَا تَقُولُوا۟ لِمَن يُقْتَلُ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ أَمْوَٰتٌۢ ۚ بَلْ أَحْيَآءٌ وَلَٰكِن لَّا تَشْعُرُونَ

Ve lâ tekûlû li men yuktelu fî sebîlillâhi emvât(emvâtun), bel ehyâun ve lâkin lâ teş’urûn(teş’urûne).

Allah yolunda ölenlere veya öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.

(Bakara  Suresi 154)

Fakat Hayatta olan bir evliya ve Allah dostunu bilip bulmak, ve onunla konuşup görüşmek, ve maruzat ve hacetini belirtmek, ve duasını ve bereketini, himmetini istemek ile de, aynı faidelere kavuşulur, ancak gerçek  Allah dostunu bilip bulabilirseniz...

ölmüş bir evliyadan evi olmayan ev, işi olmayan iş,.. istiyorda  ya Diri hay ve hayatta olan evliyayı ziyaret edip, o evliyadan veya onun hatrına istemek le de o dua ve istekler daha makbul olmaz mı sizce, ve Allah o veli kulunun hatrına evi olmayana ev, işi olmayana iş, eşi olmayana eş, çocuğu olmayana çocuk nasip etmez mi?

Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:  "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

    "Allah Teâla Hazretleri şöyle ferman buyurdu:"

    "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri  eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."

(Buhârî, Rikak 38.)


Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:

"Şu üç şey Âdemoğlunun saadetindendir; saliha bir hanım, geniş ev, rahat binek." (Müsned, 1/168)


Nitekim başka bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (asm) yine şöyle buyurmuştur:

"Evlenin, çoğalın; çünkü kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı sizinle iftihar edeceğim."


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَارًا

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve nunezzilu minel kur’âni mâ huve şifâun ve rahmetun lil mu’minîne ve lâ yezîduz zâlimîne illâ hasârâ.

Meali :

Kur’ân’dan indirdiğimiz şeyler, mü’minler için şifadır ve rahmettir. Ve zalimlerin sadece hüsranını ve ziyanını artırır.

Sadakallahul Aziym İSRA Suresi 82. ayet

Peygamberimizin kendi zamaninda yağmur duasini çıktigini ve duasının kabul olduğunu, öyle Yağmur yağmış ki hatta, sonra yeni dua etmek durumunda kalmış, ve üzerimize değil etrafımıza etrafımızda diye dua ettiğini bildiren hadis-i mevcut.


Hicretin altıncı yılında büyük bir kuraklık ve kıtlık her tarafı sarmıştı. Ramazan ayında, bir cuma günü, Resûl-i Ekrem Efendimiz hutbe irad buyururken, kendisinden, "Allah'a dua et de bize yağmur versin." diye rica edildi.Bunun üzerine

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Allah'ım! Bize yağmur ver. Allah'ım! Bize yağmur ver." diyerek duâ etti.

( Hadis-i Şerif , Buharî, 1:179; Müslim, 2:613.)

Bir anda ayna gibi berrak olan gökyüzünde bulutlar belirdi. Ve yağmur yağmaya başladı. Peygamber Efendimiz bu sefer, "Allah'ım! Bu yağmuru bardaktan boşanırcasına yağdır ve hakkımızda hayırlı kıl."

(Buharî, 1:179.) diye duâ etti.

Enes bin Mâlik der ki: "Üzerimize öyle bir yağmur yağdı ki, neredeyse evlerimize gitme imkânı bulamayacaktık. O gün, ertesi gün, daha ertesi gün, tâ öteki cumaya kadar yağmur yağmaya devam etti."

(Buhârî, 1:179; Müsned, 3:261)

Cuma günü Peygamber Efendimiz yine hutbe irad ederken, bu sefer yağmurun dinmesi için duâ etmesini şöyle rica ettiler:

"Yâ Resûlallah! Evler, yağmurdan yıkılmaya başladı. Yollar kapandı. Allah'a dua etsen de yağmuru kesse!"

(Müsned, 3:261)

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz tebessüm buyurdular, sonra da ellerini kaldırarak, "Allah'ım! Çevremize yağdır, üzerimize değil."

(Müsned, 3:261; Müslim, 2:613) diyerek duâ etti.


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve kûnû meas sâdikîn.

Meali :

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla iyiler ile salihler ile beraber olun.

(Sadakallahul Aziym TEVBE Suresi 119. ayet)

Yani iyilik de, aynı ateşin ateşi tutuşturduğu gibi, iyilerde, iyilerin iyiliğini tutuşturabilir. Allahu Teala yine kur'an-ı Kerim'de yeryüzünü iyilere miras bırakacağını beyan ediyor:

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

ennel arda yerisuhâ ıbâdiyes sâlihûn.

Meali :

“Yeryüzüne muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır”

(Sadakallahul Aziym ENBİYA Suresi 105. ayetten pasaj)

dünyada yeryüzünde iyilik hakim olursa elbet Allah burayı cennete çevirecektir. Allahu Teala rahmetinin gazabını koyup geçtiğini buyuruyor

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Rahmetim gazabımı geçti."

(Hadis-i Şerif , Aclunî,Keşfü'l-Hafâ, 1/448)


Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular ki

"Benim Ümmetimin alimleri,Beni israilin (İsrâiloğullarının) peygamberleri gibidir"

(bk. Razi, Tefsir, VIII/302; Neysaburi, Tefsir: I/264; Keşfu’l-Hafa: II/64)


Âlim Ne Demek?

Alim kelimesi sıfat olarak kullanıldığında "bilen" anlamını taşır. Sıfat olarak kullanımına gündelik hayatta sık rastlamayız. Bu kelime isim olarak kullanıldığında ise "bilge, bilgin" anlamlarını taşır. Alim kelimesini günlük hayatta cümlede sıkça kullandığımız kullanım şekli isim olarak kullanımıdır. Buna bir örnek vermek gerekirse: "Alim ile oturan mertebe alır." cümlesi alim kelimesinin cümlede isim olarak kullanımına örnektir.

Arapça kökenli olan alim kelimesi Arapçada çok bilen, en çok bilen, ilim sahibi, bilen, bilgin anlamlarına gelmektedir.

El-Alim Allah-u Teala'nın isimlerinden biridir. Bu isim Allah'ın her şeyi bilen, evrenin tüm bilgilerine sahip olan olduğunu ifade eder.

Alîm ve allâm kelimeleri, âlim kelimesinin mübalağalı şekli olup çok bilen; a'lem ise ism-i tafdil olup daha iyi, en iyi, pek iyi bilen demektir. Bu sıfatlar Allah'ın, sırları, gizli olanları, olmuşu ve olacağı, görünen ve görünmeyen âlemi, yerde ve göklerde olup bitenleri, geçmişi, hâli ve geleceği, canlı ve cansız bütün varlıkları, insanların gizli ve âşikâr bütün yaptıklarını, küçük ve büyük her şeyi bildiğini ifade eder.

Âlim ismi Kur'ân'da, Allah'ın gayb ve şehadet âlemini bildiğini beyan sadedinde 13 âyette geçmiştir:

"Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. O göğüslerin özünü çok iyi bilendir." (Fâtır, 35/38)

"O Allah ki O'ndan başka ilâh yoktur, gayb ve şehadet âlemini (görülmeyen ve görülen varlıkları) bilendir. O rahmandır, rahîmdir." (Haşr, 59/22)

Âlim kelimesinin çoğulu olan alimîn, Allah hakkında iki âyette azamet ifadesi olarak kullanılmıştır: "...Biz her şeyi bilenleriz." (Enbiyâ, 21/ 51, 81)

Âlim kelimesi, "ulemâ' " ve "alimîn-âlimûn" şeklinde 6 âyette insanlar için de kullanılmıştır. Allah da insanlar da bilir, ancak insanların ilmi sınırlı, Allah'ın ilmi ise sınırsızdır. İnsan gaybı, gizliyi ve geleceği bilemez. Allah ise bilir. İnsan, ancak Allah'ın lütfettiği öğrenme yeteneği sayesinde bilebilir. Allah'ın ilmi, ezelîdir, ebedîdir. O, her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.


ALLAH'IN İLMİ İLE İLGİLİ AYETLER

Kur'ân'da; âlim, alîm, allâm ve a'lem isimleriyle Allah'ın ilmi anlatıldığı gibi "alime ? ya'lemü" fiili ile de Allah'ın ilmi anlatılmıştır:

"Bilmiyorlar mı ki Allah onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını biliyor." (Bakara, 2/77);

"... Biliniz ki Allah içinizden geçeni bilir..." (Al-i İmrân, 3/29)

"...Allah sizin gizlinizi, açığınızı ve ne kazandığınızı bilir." (En'âm, 6/3);

"Allah her dişinin neyi yüklendiğini ve rahimlerin neyi eksiltip artırdığını bilir..." (Râd, 13/8);

"...Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir..." (Hadîd, 57/4);

"Yaratan bilmez mi? O latiftir, haber alandır." (Mülk, 67/14);

"Allah bilir siz bilmezsiniz." (Nahl, 16/74).

"Bir şeyi açığa vursanız da gizleseniz de (fark etmez) çünkü Allah her şeyi çok iyi bilir." (Ahzâb, 33/54).

Gaybın (görünmez bilginin) anahtarları O'nun yanındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu ? ki bunlar apaçık Kitap'tadır - ancak O bilir." (En'âm, 6/59)

Âlim, âlimîn, alîm, allâm ve a'lem isimleri, Allah'ı anlatan, tanıtan ve niteleyen kelimelerdir. "Alime - ya'lemü" fiil şekli ile birlikte Kur'ân'da Allah'ın hudutsuz ilmini ifadede kullanılmıştır. Her şeyi bilen olması Allah'ın en önemli vasfıdır.

"Rabbimiz! Sen bizim içimizde gizlediğimizi ve açığa vurduğumuzu hep bilirsin. Ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz." (İbrâhîm, 14/38);

"Sözü açık söylesen de gizli söylesen de muhakkak O, gizliyi de ondan daha gizli olanı da bilir." (Tâ-hâ, 20/7).

Zikrettiğimiz bu âyetler ve benzerleri Allah'ın hudutsuz, eşsiz ve muazzam ilmini tasvir ediyor.

"Alîm" sıfatında; Allah'ın amellerine göre kullarını ödüllendirmesi ve tecziye etmesi anlamı da vardır.

(bk. Ankebût, 29/5, 60; Mü'minûn, 23/51).

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ الٓمٓ

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ ٱللَّهِ ۚ وَٱلَّذِينَ مَعَهُۥٓ أَشِدَّآءُ عَلَى ٱلْكُفَّارِ رُحَمَآءُ بَيْنَهُمْ ۖ تَرَىٰهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ ٱللَّهِ وَرِضْوَٰنًا ۖ سِيمَاهُمْ فِى وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ ٱلسُّجُودِ ۚ ذَٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى ٱلتَّوْرَىٰةِ ۚ وَمَثَلُهُمْ فِى ٱلْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْـَٔهُۥ فَـَٔازَرَهُۥ فَٱسْتَغْلَظَ فَٱسْتَوَىٰ عَلَىٰ سُوقِهِۦ يُعْجِبُ ٱلزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ ٱلْكُفَّارَ ۗ وَعَدَ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًۢا

Muhammedun resûlullâh(resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrece şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen).


(Muhammed [aleyhisselam], Allah’ın Peygamberidir, Onunla birlikte bulunanların [Eshabın] hepsi, kâfirlere karşı çetin ve birbirlerine karşı merhametlidir. Onları rükuya varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah, inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükafat vaad etmiştir.)

(Fetih Suresi 29)

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ الٓمٓ

كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِٱلْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ ٱلْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِٱللَّهِ ۗ وَلَوْ ءَامَنَ أَهْلُ ٱلْكِتَٰبِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم ۚ مِّنْهُمُ ٱلْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ ٱلْفَٰسِقُونَ


Kuntum hayra ummetin uhricet lin nâsi te’murûne bil ma’rûfi ve tenhevne anil munkeri ve tu’minûne billâh(billâhi), ve lev âmene ehlul kitâbi le kâne hayran lehum, minhumul mu’minûne ve ekseruhumul fâsikûn(fâsikûne).

Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.

(Âli İmrân Suresi 110)

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَإِن يُرِيدُوٓا۟ أَن يَخْدَعُوكَ فَإِنَّ حَسْبَكَ ٱللَّهُ ۚ هُوَ ٱلَّذِىٓ أَيَّدَكَ بِنَصْرِهِۦ وَبِٱلْمُؤْمِنِينَ

Ve in yurîdû en yahdeûke feinne hasbekallâh(hasbekallâhu), huvellezî eyyedeke bi nasrihî ve bilmu´minîn(mu´minîne).

(Resulüm sana Allah yetişir ve seni müminlerle [Eshabınla] destekler.)

(Enfal Suresi 62)

(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.)

(Bezzar)

(İnsanların en hayırlısı asrımdaki müslümanlar [Eshab-ı kiram]dır. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tabiin] dir. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tebe-i tabiin] dir. Artık bunlardan sonra yalan yayılır. Bunların [Eshabımın yolunda olmayanların] sözlerine ve işlerine inanmayınız!)

(Buhari)

İmam Ca'fer es-Sâdık aleyhisselam'ın şöyle buyurduğunu duydum: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve alih şöyle buyurdu: Bu ümmetin içinde benim Ehl-i Beyt'im tıpkı gökteki yıldızlar gibidir. Her yıldız kayboldukça bir yenisi doğar. Öyle ki siz gözlerinizi o doğan yıldıza dikersiniz ve parmağınızla onu gösterirsiniz sonra ölüm meleği gelir de onu götürür. Sonra uzun bir süre kimin kimden daha üstün olduğunu anlamadan beklersiniz. Abdulmuttalib'in bütün evlatları fazilette eşit olurlar. Siz bu durumda iken Allah sizlere yıldızınızı çıkarır. Ona hamd edin ve onu kabul edin." (Gaybet-i Numanî, Şeyh Muhammed bin İbrahim-i Numanî).

İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam bana şöyle buyurdu: "Ey Ebu'l-Carud! Zaman o kadar geçecek ki şöyle söyleyecekler: 'Öldü mü? Helak mı oldu? Veya hangi vadiye gitti?' Ve Mehdi'yi arzu edenler de şöyle söyleyecek: 'Ne zaman zuhur edecek? Artık kemikleri çürüdü.' İşte o zaman zuhuru bekleyin ve O'nun zuhur ettiğini duyarsanız, buzun üzerinde sürünseniz dahi ona ulaşmaya çalışın."

(ALINTI Erhan DOĞAN BEGiN)

Farklı inançlar umutla aynı tapınakta buluşuyor

Çeşitli hastalıkların iyileşebilmesi için, tıptan değil de, doğaüstü olay ve kişilerden medet umanlar, farklı yerlerde ve farklı dinlerde yaşasalar da, aynı umutlarla, çeşitli türbe ve yatırlara giderek, oraları ziyaret ediyorlar.

Aynı coğrafya üzerinde yaşayan farklı inançtaki insanlar bile, aynı sembolleri kullanarak ziyaret ettikleri türbelere, yatırlara veya kiliselere çaput bağlayıp, mum yakıp, kurban keserek, hastalıkların iyi olacağına inanıyorlar. Binlerce yıllık kültür ve inanç birikimine sahip Anadolu'da insanların sosyal yapıları, ekonomileri ve eğitim durumları nasıl olursa olsun, aynı mekânlarda buluşturan inançlarının dışa vurumu ve benzerlikleri oldukça ilginç. Mensubu olduğu dinde yer verilmese bile, insanlar hâlâ türbelere, yatırlara veya başka ziyaret yerlerine giderek, dertlerine deva hastalıklarına şifa arıyorlar. Hangi dinden olursa olsun, bu mekânlarda dilekte bulunulanlar aynı. Aya Yorgi Kilisesi'ne ip bağlayanlarla, Zuhuratbaba Türbesi'ne beşik asanların inançları farklı da olsa, inandıkları aynı. Üstelik, bu aynılıklar da yüzyılardır değişmiyor.

KANGAL'DA TEZVEREN BABA TÜRBESİ

Balıklı kaplıcasıyla ünlü Sivas'ın Kangal ilçesinde bulunan Tezveren Baba Türbesi, çocuğu olmayanlar ve kısmetinin açılmasını isteyenler tarafından ziyaret ediliyor. Çocuğu olmayan kadınlar, perşembe akşamı yatsı namazından sonra bir bez bebek yapıp hazırlıyorlar. Ertesi gün, erkeklerin cuma namazına gittikleri sırada, akşamdan hazırladıkları bezden yapılmış oyuncak bebeği yanlarına alarak, Tezveren Baba'nın mezarına gidiyorlar. Sembolik olarak hazırlanmış bu bebeği Tezveren Baba'ya bağışlayıp, mezarın üzerine bırakıyorlar ve gerçek bebek vermesini diliyorlar. Kısmetinin açılmasını isteyen kızlar da, perşembe günleri burayı ziyaret edip, "Kabrine geldim, isteyerek atıldım, evime gittim ki satıldım" şeklinde sözler söyleyerek, mezarın üzerine kapanıp, toprağı öpüyorlar. Çeşitli sıkıntıları ve hastalıkları olanlar, bu yatırın başına gelerek dua edip, dilek ve isteklerini belirterek, adak adıyorlar. Dileği gerçekleşenler, adak kurbanlarını mezarın başında veya evde keserek, pişirip dağıtıyorlar. Sütü gelmeyen loğusa kadınlar, Tezveren Baba'ya giderek önce mum yakıyorlar, mezarın üzerindeki toprağı öptükten sonra, bir miktar toprak alarak eve dönüyorlar. Mezardan getirdikleri bu toprağı banyo suyuna katarak, o su ile yedi gün banyo yapıyorlar. Ayrıca, asker ve gurbetçi yolu bekleyenler, bu yatırın başına gelerek dua ediyorlar. Yatırın çevresindeki kuşlara yem atarak Tezveren Baba'ya hitaben, "Onları bize tez kavuştur", kuşlara hitaben de "Selam götürün" diyorlar.

OF'TA MARAŞLI HASAN EFENDİ TÜRBESİ

Trabzon'un Of ilçesine bağlı Eskipazar beldesindeki Maraşlı Hasan Efendi'nin türbesi, ekonomik sıkıntı çekenlerin, çocuğu olmayanların ve sara hastalarının akınına uğruyor.

EDİRNE'DE SEZAİ BABA TÜRBESİ

Edirne'deki Hasan Sezai Baba Türbesi'ni, en çok yeni evli ve çocuk sahibi olmak isteyen çiftler ziyaret ediyor. Türbede bekçilik yapan Metin Ergeniş (64), Hasan Sezai Baba Türbesi'ne Türkiye'nin birçok ilinden ziyaretçi geldiğini belirterek şöyle diyor: "Türbeyi en çok, Ramazan'da ve üç aylarda ziyaret ediyorlar. O zamanlar ziyaretçi sayısı günde ortalama 200 kişiyi buluyor. Türbeye dilek dilemeye gelenler, türbe içindeki dilek taşına çıkarak dua ediyorlar ve dileklerinin tutmasını istiyorlar. Dilek dileyenlerin arasında yeni evlenen ve çocuğu olmayan çiftler çoğunlukta." Çocuk sahibi olmak için yine Ankara'da Şeyh İzzettin, Nallıhan'da Caferi Sadık Rahim Baba türbelerine gidiliyor.

PÜLÜMÜR'DE BÜKLÜ DEDE TÜRBESİ

Tunceli'nin Pülümür ilçesinin Doğanpınar Köyü'nde bulunanan Büklü Dede Türbesi de, çocuğu olmayanların, çocuğu olup da ölenlerin, derdi, dileği olanların dileklerinin yerine gelmesi inancıyla uğrayıp, kurban kestikleri ve dua ettikleri bir ziyaretgâh.

MERSİN'DE PAŞA TÜRBESİ

Erdemli ilçesi, Ayaş Köyü ile Kızkalesi arasında bulunan türbede, 1220 yıllarında bölgeyi Ermeniler'in istilasından kurtaran ve bu savaşta ölen Selçuklu beylerinden Aktaşoğlu Sinan Bey'in mezarı var. Günümüzde Paşa Türbesi adı ile bilinen mezar, umutla ziyaret ediliyor. Hastalar sağlıklarına kavuşma, çocuğu olmayanlar çocuk için türbede namaz kılıp, dua ediyor, mum yakıyorlar.

URFA'DA İMAM BAKIR TÜRBESİ

Urfa'da çocuğu olmayanlar, İmam Bakır Türbesi'ne gidiyor. Eğer çocukları olursa, adını "İmam Bakır" koyuyorlar. Gidip türbede yedi yıl kurban kesiyorlar. Yörede çocuğu olmayana "kör ocak" deniliyor.

MANİSA'DA AYNİ ALİ TÜRBESİ

Manisa merkez Akgün mahallesinde bulunan Ayni Ali Türbesi, çocuğu olmayanların uğradığı bir türbe. Ayni Ali Camii'nin karşısında bulunan türbede 17. yüzyılda yaşamış yardımsever Ayni Ali isminde bir şahsın yattığı söyleniliyor.

İSTANBUL'DA SAINT ANTUAN KİLİSESİ

Çocuk sahibi olmak isteyenlerin ziyaret ettiği yerlerden biri de, Galatasaray'da bulunan ve 1912 yılında Aziz St. Antonio Di Padove adına yapılan Saint Antuan Kilisesi'dir. Saint Antuan, İstanbul'daki en büyük Katolik kilisesi olma özelliği ve merkezi yerde bulunması nedeniyle, her gün yüzlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor. Farklı inançlardaki insanlar da, İstanbul'un en kalabalık yerindeki bu kiliseyi ziyaret ediyorlar. Kimileri sadece meraklarını gidermek için ziyarette bulunurken, kimileri de kutsal mekânın havasına kapılarak, mum dikip dua etmeden çıkmıyor. Kilisede salı ve perşembe günleri ayin yapılıyor. Kiliseye bir dilek tutmak amacıyla gelenler üç, beş veya yedi hafta, her salı ya da perşembe günü mum yakarlarsa, dileklerinin gerçekleşeceğine inanıyorlar. Daha çok gençler tarafından ziyaret edilen ve inananları arasında her derde deva olduğu düşünülen kiliseye; iş, ev ve çocuk isteyenlerin yanı sıra hastalar ve kısmetinin açılmasını isteyenler de geliyor ve mum yakıyorlar.

KARAMAN'IN ŞİFA TAPINAKLARI

Türbeler ve ziyaret yerleri, ülkemizin her yerinde olduğu gibi Karaman'da da çok sayıda bulunuyor. Karaman'da çocuğu olmayandan, olup da konuşamayanlara, yılancık hastalığından egzamaya, ağrıya, sızıya kadar birçok sorun için insanlar, şifa tapınaklarına giderek umut bağlıyorlar. Çocuğu olmayanlar Karaman Morcalı Köyü'nde bulunan Ali Beke Türbesi'ne gidip, kurban kesiyor ve dua ediyor. Eğer çocuk erkek olursa, ismi "Ali Beke" konuluyor. Yine aynı köyde olan, çocuğu olmayanların ziyaret edip, taş çaktıkları bir diğer türbe de; Mihlıtaş Dedesi Türbesi'dir. Karaman Kılbasan Kasabası'nda da egzama hastalığına iyi geldiğine inanılan bir ocak bulunuyor. Yeşildere kasabası sınırları içinde bulunan İsmail Hacı Tekkesi'nin mescid damının örümcek tutmadığı, buradaki çatal direk arasından geçenlerin bütün günahlarının döküldüğü ve burasının birçok ağrı ve sızıya iyi geldiğine inanılıyor. Narlıdere köyünde bulunan Hızırilyas Suyu'nun çıbanlara ve fıtığa iyi geldiğine inanılıyor. Doğuştan fıtıklı doğan çocuklar buraya getiriliyor; buradaki çalılar aşı yapılır gibi yarılıyor ve çalılardaki yarılmış kısımlar kapanınca, çocuğun fıtığının da iyi olduğuna inanılıyor. Zayıflığı bir türlü geçmeyen güçsüz çocuklar, Cedid mahallesinde, içinde 40 anahtar bulunan tasla (Kırk Anahtar) yıkandıklarında, zayıflıklarının sona erdiğine inanıyorlar. Başı ağrıyanları da Ağrı Kesen Dede'ye giderek dua ettikten sonra, "Ağrımızı buraya çakıyoruz" diyerek çivi çakıyorlar. Karaman'da İbrala Tekkesi, Türkiye'nin her tarafından, geçmeyen ağrı ve sızılarını geçirebilmek ümidiyle gelenlerin geldiği bir yer. Tekkenin sorumlusunun, ağrıyan yere, kırmızı örtü örtüp, bıçakla sembolik olarak kesmesi sonucu, ağrıların geçeceğine inanılıyor.

KARADENİZ'İN UMUT KAPILARI

İstek ve ihtiraslarının gerçekleşmesi zorluğu karşısında, kutsal bildikleri yerlerde kaderlerini değiştirmeye çalışanlar Karadeniz Bölgesi'nde de çeşitli tapınakları ziyaret ediyorlar. Karadeniz'de çocuğu olmayanlar çocuk, evlenemeyenler kısmet, hastalar şifa bulmak, kimileri mal sahibi olabilmek için Sinop'ta bulunan Seyit Bilal Türbesi, İsfendiyaroğulları Türbesi, Sultan Hatun Türbesi, Hatunlar Türbesi, Yeşil Türbe, Yesari Baba Türbesi, Gazi Çelebi Türbesi, Aşıklı Tekke, Koyun Baba Tekkesi, Dodurgalı Hacı Mustafa Türbesi, Demirci Dede Türbesi, Kalebağı Türbesi, Durağan Yağbasan Türbesi, Gerze Çeçe Sultan Türbesi, Saraydüzü Ahmet Baba Türbesi, Tekkeşoğlu Türbesi, Erfelek Uzun Türbe gibi çok sayıda türbeyi ziyaret ediyorlar.

(ALINTI Erhan DOĞAN ENDE)


"Çocuk olmayan evde bereket yoktur." hadisi gerçek midir?

Gerçekse çocuğunun olmasını isteyip de çocuğu olmayanlar, neden bu bereketsizliğe maruz kalıyorlar?..

Soruda da işaret edildiği üzere, bu hadisi Suyutî, el-Camiu's-Sağîr (I/217)'de zikretmiştir.

Evvela bu hadis, Ebu'ş-Şeyh'den nakledilmiştir. Bu kaynak sahih hadisler yanında zayıf hadisleri de içinde barındırmaktadır. Bu yüzden olacaktır ki, Suyutî, bu hadisin sahih olup olmadığı hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır. Bu işin bir yönü?.

Şayet bu hadis sahih olsa bile, bundan maksat çocuk yapmaya teşvik söz konusudur.

Nitekim bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:

"Evlenin, çoğalın; çünkü kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı sizinle iftihar edeceğim."

Burada da, ümmeti evlenmeye ve çocuk yapmaya bir teşvik olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, İslam öncesi cahiliye döneminde geçinmeme korkusuyla çocuklarını öldüren, özellikle bir utanç kaynağı kabul ederek kızlarını öldüren insanların olduğu bilinmektedir.

İşte böyle bir dönemden geçerek gelen ilk Müslümanların bu tür ikazlara muhtaç oldukları tartışılmazdır. Böyle bir ortamda işin doğru yanını ders vermek, tebliğ ve irşadın bir gereğidir.

Dolayısıyla, insanların elinde olmadan, Allah'ın takdirinin bir sonucu olarak çocukların olmadığı bir ailede bereketsizliğin olduğunu düşünmek, doğru bir yaklaşım değildir.

Hadisi şerifi, "helal bir mazereti olmaksızın çocuğun olmasına engel olan evlere bereketin gelmeyeceği" şeklinde değerlendirmek gerekir. Yani, bir anne veya baba madem ki Allah'ın verdiği çocuğu istemiyor, öyleyse o çocuğun getireceği berekete de haklarının olmayacağı anlatılmak istenmektedir. Yoksa çocuk olmayan her eve diye yorumlamak asla doğru değildir.

Ayrıca çocuğun doğduğu eve yeni bir bereketin gelmesine neden olacağı da anlaşılmaktadır. (Buhari, Bed'ul-Halk 11. Vudu, 8. İbn-i Mace, Nikah 27.)

Kız çocuk nimet ise erkek çocuk nedir?

- Kız çocuğun nimet olması, erkek çocuğun nimet olmadığı anlamına gelmez. Bu yanlış bir çıkarsamadır.

Bir şeyin güzel olması, diğer bir şeyin çirkin olduğu manasına gelmez. “Muzu severim” diyen bir insanın “elmayı sevmediğini” anlamaya çalışmak akıl dışı bir karşılaştırmadır.

Bununla beraber bu konuda bir kaç noktaya dikkat çekmekte fayda vardır:

a) Önce şunu belirtelim ki, “kızların nimet olduğu”na dair sahih bir hadis rivayetine rastlayamadık. Yalnız Şia kaynaklı bir rivayette şu ifadelere yer verilmiştir: “Kızlar hasenattır (bir iyiliktir), oğlanlar ise nimettir. Hasenat mükafatlandırılır, nimetten ise sorguya çekilir.” (bk. el-Mektebetu’l-İslamiyetu’l-Aleviye)

b) Kız çocuklarıyla ilgili gelen sahih rivayetlerin hedefinde (erkek çocukların yaramazlığı değil), cahiliye devrinden kalma kızları hor görme adetini ortadan kaldırmaktır.

    “Onlardan birine bir kızının dünyaya geldiği müjdelenince, öfkesinden ve üzüntüsünden, yüzü mosmor kesilir. Müjdelendiği bu kötü haberin etkisiyle utanıp eşinden dostundan saklanmaya çalışır. Şimdi ne yapsın: Hor, hakir, itilip kakılan bir bela olarak onu hayatta mı bıraksın, yoksa toprağa mı gömsün, ne yapsın, diye kara kara düşünür! Dikkat ediniz, ne fena hükümlerdi verdikleri bu hükümler!” (Nahl, 16/58-59)

mealindeki ayetlerde bu kötü düşüncenin teşhir edildiğini görmekteyiz.

c) Kız çocuklarıyla ilgili hadislerde bu çirkin hastalığın tedavisi söz konusudur.

    “Ümmetimden kim üç tane kız çocuğunu veya kız kardeşinin geçimini sağlarsa o cennette benimle beraber olur.” (Memcmau’z-Zevaid, h. no:13495)

gibi birçok hadis rivayetlerinde peygamberimizin bu cahiliye hastalığının tedavisine çaba gösterdiğini görmekteyiz.

d) Mealini vereceğimiz ayetlerden alınacak çok dersler vardır:

    “Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’ındır. O dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat, dilediğine erkek evlat verir, yahut kızlı oğlanlı olarak her iki cinsten karma yapar. Dilediğini de kısır bırakır. O her şeyi mükemmel bilir, her şeye kadirdir.” (Şura, 42/49-50)

Bu ayetlerde Allah’ın mutlak iradesine vurgu yapılmıştır. Kızlardan anneleri sorumlu tutan cahiliye kültürünün yanlışlığına dikkat çekilmiştir. Kız olsun erkek olsun bütün çocukları yaratan Allah’tır. İkisi de Allah’ın insanlara ikram ettiği bir nimettir. Birini diğerine tercih etmek, bu iradeye karşı bir saygısızlıktır.

- İbn Abbas’tan yapılan rivayete göre peygamberimiz şöyle buyurdu:

    “Bir şey verip ikramda bulunduğunuzda (erkek-kız ayırımı yapmaksızın) çocuklarınıza eşit verin. Şayet ben bir tarafa fazladan vermeyi tercih etseydim, kızları / kadınları tercih ederdim.” (Zevaid, h. no:6759; Kenzu’l-Ummal, h. no:45359)

Burada da kadınların tercihi meselesi, onların erkeklerden daha üstün olduğu için değil, daha zayıf olduklarından dolayıdır.

- İşin özeti şudur: Bütün erkeklerin veya bütün kadınların bir nimet olduğunu söylemek mümkün değildir. Evet bunlar Allah tarafından verilen birer nimettir. Fakat onlardan bazıları kendi özgür iradelerini kullanarak kötü yolu seçip nimet cihetini kaybedebiliyorlar. Parası için annesinin boğazını kesen kızın veya babasını boğan bir oğlanın bir nimet olduğunu söylemek mümkün mü?

Hülasa: “Allah katında -erkek ve kadın olarak- en değerlinin, ona karşı en saygılı olanınızdır.” (Hucurat, 49/13) mealindeki ayette -cin

"Şu üç şey Âdemoğlunun saadetindendir; saliha bir hanım, geniş ev, rahat binek." hadisi açıklar mısınız?

Bu konuda Peygamberimiz (sav)' şöyle bir hadisi bulunmaktadır:

    "Şu üç şey Âdemoğlunun saadetindendir; saliha bir hanım, geniş ev, rahat binek." (Müsned, 1/168)

Her insan geniş bir eve veya müstakil bahçeli bir eve sahip olamaz. Ekonomik imkanlar dahilinde küçük dahi olsa bir evde oturmakta bir günah yoktur. Ancak imkanı olanlar için elbetteki geniş ev daha iyidir. Dinimizin gereklerini yerine getirmek açısından da geniş ve müstakil evler daha iyidir.

Duada at veya deve diye isilmlendirmeyip binek diye ifade edilmesi ile, manası daha geniş tutulmuş olur. Bu günümüzde araba olarak da anlaşılabilir.

Evin geniş olması mecazi olarak da düşünülebilir. Mesela, "ocağının külü bol" demek o kişinin misafirperver ve cömert olduğuna işaret eder. Geniş ev de aynı şekilde misafir perverliğe teşvik olarak da düşünülebilir. Ayrıca çocuk sahibi olmaya da teşvik olabilir.

1. (401)- İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la beraber iken, kendi elimle bir ev yapmıştım. Bu ev beni yağmura karşı korumaya, güneşe karşı da gölgelemeye yetiyordu. Bunun inşasında Cenâb-ı Hakk'ın mahlukatından hiçbirinin yardımını da görmemiştim."

2. (402)- Bir başka rivayette:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın vefatından beri tuğla üzerine tuğla da koymuş değilim." der. Buhârî, İstizan, 53; İbnu Mâce, Zühd 13, (4162).

3. (403), Kays İbnu Ebî Hâzım (radıyallahu anh) anlatıyor: "Habbab İbnu'l-Eret (radıyallahu anh)'e geçmiş olsun ziyaretine geldik. Karnına tam yedi yerden dağ vurmuştu. Bize: "Bizden önce gelip geçen arkadaşlarımız var ya, dünya onların sevaplarından hiçbir şey noksanlaştırmadı. Biz ise onlardan sonra öyle dünyalığa erdik ki, koruyacak yer bulamayarak toprağa (bina inşaatına) yatırdık. Halbuki sıkıntılı dönemde, (öyle anlar oldu ki) eğer Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yasaklamasaydı, ölmeyi temenni edecektik." dedi. Bir başka gelişlerimizde, Habbab'ı kendine ait bir duvarı inşa ederken görmüştük de şöyle buyurmuştu:

"Müslüman, harcadığı her şey için sevaba erer, ancak şu inşaat işi hâriç." Buhârî, Mardâ 19, Da'avât 30, Rikâk 7, Temennî 6; Müslim, zikr 12, (2681); Nesâî, Cenâîz 2, (4, 3-4).

AÇIKLAMA:

Habbab İbnu Eret, ilk Müslümanlardandır. Kendisi aslen Temimli'dir ve Mekke'ye bir nevi mülteci statüsüyle yerleşmiştir. Yabancı ve dolayısıyla hâmisiz oluşu sebebiyle en ağır işkencelere mâruz kalmıştır. Kızgın demir ve taşlarla yapılan işkenceler, vücudunda ölünceye kadar devam eden yaralar açmıştır.

Rivâyette, Habbâb (radıyallahu anh) kendisi gibi ilk dönemin işkence ve sıkıntılarına mâruz kaldıkları halde, sonraki zafer ve bolluk devrine erişmeden ölmüş olanları anıyor: "Onlar, hizmetlerine mukabil, hiçbir dünyevî ücret alamadılar, bütün ücretleri âhirete kaldı, biz ise zafer ve zaferin getirdiği bolluk devrini idrak ettik. Hizmetlerimizin mükâfaatını dünyada almış gibiyiz." demek istiyor.

Habbâb'ın kasteddiklerinden biri: Mus'âb İbnu Umeyr (radıyallahu anh)'dir. İslâm'dan önce bolluk içinde olduğu halde, Müslüman olunca, ailesi onu evlatlıktan çıkarıp, her türlü maddî destekten mahrum bırakmıştı. Büyük maddî sıkıntılara rağmen İslâm için hizmet verirken Uhud'da şehid düştüğü zaman, vücudunu örtecek kefen bile bulunamadı. Elbisesi ile baş tarafı örtülünce ayak tarafı açık kalmıştı, ayakları kuru otlarla örtülerek mezara kondu.

Hadiste geçen bina yapmanın keraheti meselesine gelince, âlimler bu konularda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. İhtiyaçtan fazla, gösteriş için yapıldığı takdirde mekruh olduğunda ittifak ederler. Aksine, zaruri ihtiyacı karşılayan mesken inşaatının mekruh olmayacağında da ittifak ederler. Ancak bazıları bu durumda harcanan için ne sevap ne günah yoktur demişse de, sevab olacağını ifade eden âlimlerimiz de vardır. Aslolan ikinci görüş olmalıdır.

4. (404)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Nafaka için harcananın hepsi Allah yolunda harcanmış gibidir, bina için harcanan müstesna, bunda hayır yoktur." Tirmizî, Kıyamet 41, (2484).

5. (405)- Yine, Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanında biz olduğumuz halde (gezintiye) çıktı. Derken, etrafındaki binalara rağmen (daha yüksek olduğu için) sivrilen bir kubbe görmüştü: "Bu da ne?" diye sordu. "Ensardan falancaya ait" dendi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sükut buyurdu, ancak binaya karşı içinden hoşnutsuz olmuştu. Bir müddet sonra, sahibi geldi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e cemaatin içinde selam verdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yüzünü çevirdi ve selamını almadı. Tekrar tekrar selam verdi ise de aynı şekilde davranarak selamını almadı. Adam anladı ki Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine kızgındır ve yüz çevirmektedir. Durumu arkadaşlarına açarak: "Allah'a kasem olsun, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bakışını iyi bulmuyorum. Hakkımda ne olup bitti, bilemiyorum da dedi. Kendisine: "Gezinirken kubbeni gördü. "Bu kimin?" dedi. Sana ait olduğunu haber verdik." dediler.

Adam hemen dönüp, kubbesini yıktı, öyle ki yerle bir etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir başka gün yine gezintiye çıktı. Kubbeyi göremeyince: "Kubbeye ne oldu?"diye sordu.

Kubbe sâhibiyle olup biten gelişmeler haber verildi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) "Bilin ki, zaruri olmayan her bina, sahibine bir vebaldir." buyurdu. Ebû Dâvud, Edeb 169, (5237).

6. (406)- Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben, ahşab evimi tamir için çamurlamakla meşguldüm. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana uğradı ve: "Bu da ne Ey Abdullah?" buyurdu. Ben: "Evin tamiriyle meşgulüm" dedim. "Ölüm(ün gelmesi) ve bu ev(in yıkılmasın)dan daha çabuktur." buyurdu.

Bir rivayette: "Ben emr-i Hakk'ın gelmesini bun(un yıkılmasın)dan daha çabuk görüyorum." buyurmuştur. Ebu Davud, Edeb 169, (5235), (5236); Tirmizî, Zühd, 25, (2336); İbnu Mâce, Zühd 13 (4160).

7. (407)- Dükeyn İbnu Sâid el-Müzenî (radıyallahu anh) anlatıyor; "Yiyecek istemek üzere Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a uğradık. Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e seslenerek: "Ey Ömer git, istediklerini ver." emretti. Hz. Ömer (ra) bizi bir odaya çıkardı. Hücresinden anahtarı çıkardı ve kapıyı açtı." Ebû Dâvud, Edeb 170, (5238).

8. (408)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Yol hususunda ihtilaf ederseniz genişliğini yedi zira' yapın." Buhârî, Mezâlim 29; Müslim, müsâkât 243, (1613); Tirmizî, Ahkâm 20, (1355); Ebu Dâvud, Akdiye 31, (3633), İbnu Mâce, Ahkâm 16, (2338).

AÇIKLAMA:

Bu rivayet Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şehircilik meseleleriyle de meşgul olması bakımından ehemmiyetlidir. Yeri geldikçe görüleceği üzere belediyeleri ilgilendiren çeşitli meselelerle ilgilenmiştir.

Âlimler, yolla ilgili bir rivayeti açıklarken, hadisten maksadın yolun genişliğini bu rakamla tahdid etmek olmadığını belirtirler. Bu rakamın daha çok herkesin gelip geçtiği ana yollarla ilgili olduğu, tâli ve hususî yolların, ihtiyacı görecek genişlikte olabileceği gibi, ana yolların daha da geniş olabileceği belirtilir.

1) MESKEN VE KÜLTÜR:

Terbiye meselesinde mühim bir husus, meskendir. İnsanoğlunun, yarı ömründen fazlasını içerisinde geçirdiği  mesken, tek zâviyeden değil, pek çok zâviyelerden ehemmiyet taşır. Kur'ân-ı Kerim'de geçmiş ümmetlerin, gerek güç ve haşmetleri ve gerekse zulüm ve fesâdları ile meskenleri arasında bir ilgi kurulmakta, meskenlerinin ahvâli üzerine durulup ibret almaya teşvik edilmektedir.

Şu âyet Sebe' kavminin ulaştığı haşmetin meskenlerinde okunduğunu söyler:

    "Gerçekten (Yemen'de yaşamış olan) Sebe' kavmi için meskenlerinde  bir âyet vardı. Sağ ve soldan iki taraflı bahçeler (...) (Sebe', 34/15).

Keza Semûd kaminin kudretini tasvîr zımnında: "Vâdilerde kayaları oyarak" ev ve şehir kurdukları belirtilir (Fecr, 89/8-9). Şu âyete de zulmün, neticede medeniyetleri yıkıp, evleri virâneye çevireceği bildirilir, virâneler üzerinde tefekkür ve araştırmaya sevkedilir:

    "İşte zulümleri yüzünden çökmüş, ıpıssız kalmış evleri (nin enkâzı), şüphe yok ki bilcek bir kavm için bunda (ibret verici) bir nişâne vardır," (Neml, 27/52).

Şu âyette de maddî medeniyette ulaşılacak ileri bir seviye, meskenlerin alacağı şa'şaa ile tasvir edilmekten başka, bu şa'şaa karşısında insanların kültürel değişikliğe uğrayıp bozulacaklarına da işaret edilmektedir:

    "Eğer bütün insanlar (küfre imrenecek), bir tek ümmet hâline gelmeyecek olsalardı, o çok esirgeyen (Allah)'a küfreden kimselerin evlerinin tavanlarını, üstünden çıkacakları merdivenleri, odalarının kapılarını, üzerine yaslanacakları tahtları hep gümüşten yapardık. Onların bu eşyalarını altın yaldızlı ve işlemeli kılardık. Bunların hepsi, ancak dünya hayatının geçici menfaatleridir." (Zuhruf, 43/33-35).

Bu âyetlerde temas edilen beşer-mesken münâsebetleri, günümüzde müstakil bir ilim dalı olarak inceleme konusu hâlini almış durumdadır. Mesken Sosyolojisi dediğimiz bu yeni disiplinin mensupları, araştırmalar ilerledikçe, tecrübi ilimlere has, objektif, her tarafta geçerli kanunlara ulaşacaklarını söylemektedirler.

Bugüne kadar yapılan araştırma ve katedilen mesafelere dayanarak şimdiden kesin bir dille meskeni "belli bir medeniyette kültürün bir tezâhürü", "cemiyetin arz üzerine vurulmuş bir mührü, bir damgası" olarak tavsîf etmektedirler. Onlara göre, bu damgada, "o cemiyetin mânevî durumu, iktisâdî durumu, mâruz kaldığı çeşitli problemleri ve müşkilleri" okunabilir.

Dilimizde kısaca aslan yatağından belli olur diye ifâde edilen fikre, ilmî ve daha şümûllü bir hüviyet verilerek "Ferd... Cemiyet... Ve hattâ medeniyet yatağından bellidir."denecek kadar ileri gidilerek bir cemiyetin kültürü ile meskeni arasında tefrîki gayr-ı kaabil bir birlik ve berâberlikten ittifakla söz edilmiştir. Neticede ferdin oturduğu meskenin kendi kültürüne uygun olması gerektiği, aksi takdirde ya meskende bâzı tadilatlar yaparak sâkinin onu kendisine uyduracağı, yahut meskenin, içinde oturan kimsenin duygu, düşünce, telakkî ve davranışlarında (yani kültüründe) bazı değişiklikler husûle getirerek kendine uyduracağı ileri sürülmüştür. Bu husûsun kesinliği, meselenin uzmanlarına:"Meskenlerimizi biz yaptığımızı zannederiz, aslında bizi yapan meskenlerimizdir." dedirtmiştir.

Aynı fikir, bazan da tıpkı cemiyetin, alt yapı (enfrastructure) denen ekonomik durumuna tabi olarak üst yapı (süperstructure) denen din, hukuk, siyâset vs. değişeceğini iddia edenlere paralel bir üslûbla: "Mesken ve lojmanı, devâm edecek bir değişikliğe tâbi tutmak, ancak ve ancak, âile ve cemiyeti değiştirmekle mümkündür." şeklinde ifâde edilmiştir. Ciddi bir terbiye sonucu kültür, teknik ve iktisâdî hayatta husûle gelecek bir değişiklikle meskenin de kendiliğinden değişeceği böylece ifâde edilmiştir.

Şüphesiz bu ifâdeler inkârı zor olan bir gerçeği dile getirmektedirler. İbtidâîlerin meskenleriyle yüksek bir teknik seviyeye ulaşan ileri bir milletin inşaatlarını nazara alacak olsak söyleneni te'yîd eden müşâhedelere varırız.

Şu hâlde, sâdece soğuk-sıcak ve emniyetsizliklere karşı ferdin ilticâ yeri olmakla kalmayan, aynı zamanda kültür ve mânevî değerlerin de bir melcei durumunda olan meskenin sünnetteki yeri nedir?

Terbiye bir yönüyle cemiyetin kültürünü ferde aktarmak, diğer bir yönüyle de ferdin dünyâ ve âhiret saâdetini te'mînde ona yardımcı olmak olduğuna göre, kendisini bir muallim ve bir mürebbi olarak takdim eden dünyâ ve âhiret saâdetinin yollarını gösteren Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm), insanoğlunun hayatında bu kadar ehemmiyetli bir yer tutan meskene nasıl bir nazar atfetmiş, getirdiği sistem için nasıl bir meskeni uygun bulmuştur? Bunları  bilmekte mevzûmuz için fayda ve belki de zarûret vardır. Nitekim, geçmişte ciddi şekilde kaleme alınmış sistematik terbiye ve ahlâk kitaplarımızın çoğunda meskenle ilgili bölümlere de rastlamaktayız. Buralarda ittifakla meskenin aslî ihtiyâçlardan biri olduğu belirtilir.

Meselâ Kınalızâde, evi: "İnsanların bekâyı nesil için muhtaç oldukları beş esâsı (anne, baba, evlad, hâdim ve gıda) muhâfazaya mahsûs mahal ve me'vâ" olarak târîf ettikten sonra bunun, taştan, yünden, deriden vs. olabileceğini söyler. Ahlâk-ı Hâmide de: "İndelhâce alıp kullanmak üzere havâic-i asliyesini hıfzetmek üzere yerler tedârikini" insanı hayvandan ayıran vasıflardan biri olarak kaydeder.

Kârî, mesken inşaatına başlarken "Sıcak ve soğuktan korunmakla birlikte, içerisinde ibâdet yapmaya da (taabbüd) niyet etmeli" der. Bu kitabların bir kısmında bâzan inşaatta kullanılacak malzeme ve tâkip edilecek inşaat usûlüne kadar inen -yapıcı tekniğiyle ilgili- bâzı teferruâta da rastlandığı hâlde, terbiye için asıl mühim olan plân meselesine, meskenin diğer te'sîslerle olan münâsebetlerine, hıfzu'ssıhha şartlarına vs. aynı ağırlıkta ve yeterince rastlanamaz. Meselâ geniş olması, yüksek olmaması gerektiği söylenir, ama tatmîn edici açıklamaya yer verilmez. Halbuki terbiyenin mahalli olarak mesken, bilhassa taşıdığı plân ve beşerî ihtiyâçlara uygunluğu ile büyük ehemmiyet taşır. Hele, meskeni tek başına ele almak son derece noksan bir davranış olur.

Öte yandan Kur'ân ve sünnette meskenin terbiyevî yönüyle alâkalı bir hayli teferruât yer aldığı gibi, diğer te'sislerle olan ilgisine de dikkat çekilmektedir. Bilhassa sünnette meskene geniş yer verildiğini görürüz. Mükerrer rivayetlerde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), meskeni, kişinin saâdeti için şart olan üç ana unsurdan biri olarak tavsîf eder: "Kişinin saâdeti üç şeye bağlıdır: "Sâliha kadın, sâlih mesken, iyi binek." Burada teleffuz edilen "sâlih"lik vasfı oldukça mutlak bir ifâdedir. Az sonra belirteceğimiz gibi, bâzı hadislerde "sâlih" olmanın şartları"  arasında bilhassa genişlik, komşularının iyiliği, camiye yakınlık vs. bâzı vasıflar daha belirtilmişse de her devrin değişen şart ve gelişen telakkîlerine göre ilâve edilecek başka vasıflara, aranacak başka hususiyetlere açıktır.

Hülâsa, biz burada Hz.Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in meskenle ilgili olarak tebliğ ettiği tâlimâtı inceleyeceğiz. Temâs edilecek meseleler iki ana başlık altında toplanacaktır.

1. Mikro Plânda Mesken:

Bu kısımda meskeni tek başına ele alıp sünnette beyân edilen vasıfların ve kısımlarını belirtip, İslâm'ın ideal mesken plânını ana hatlarıyla ortaya koymaya, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in mesken siyâsetini açıklamaya çalışacağız.

2. Makro Plânda Mesken:

Bu kısımda ise meskeni şehir bütününün bir parçası olarak ele alıp, meskenin bir nevi hârice uzantısı olan ve tamamlayıcı durumunda bulunan diğer içtimâî te'sîslerle olan münâsebeti üzerinde duracağız.

1. MİKRO PLÂNDA MESKEN

Terbiye nokta-i nazarından mesken ele alınınca, birinci plânda karşımıza çıkan, meskenin müstakil bir ünite olarak taşıması gereken vasıflarıdır. Bir başka deyişle bir meskenin sâkinini mes'ûd  edebilmesi için hâiz olması gereken vasıflar  nelerdir? Genişliği, odalarının sayısı, mefrûşât, dekor vs. nasıl olmalıdır? Bu meselelerde Sünnet'in tavsiye ettiği ölçüler var mıdır, varsa nelerdir? Şu hâlde biz burada, bu husûsları belirtmeye çalışacağız ve önce bunlardan en mühimmi olan genişlikten söz  edeceğiz.

a. GENİŞLİK

Sünnetin beyânında meskenin geniş olması kaçınılmaz, vazgeçilmez bir vasıftır. "Sâlih Mesken" in evsâfını belirten çeşitli hadislerde, genişlik her seferinde birinci şart olarak tekrâr edilmiştir. Bundan maksadın (istifâde edilen) odaların (merâfık) sayıca çokluğu olduğu ayrıca tasrih edilmiştir.

Sünnette meskenin genişliği üzerinde ısrarla durulduğunu te'yîd eden rivayetler çoktur. Kurtuluşun nasıl olacağını soran Ukbetu'bnu Âmir'e Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Diline hâkim ol, evini genişlet, hatâlarına da ağla (tövbe et)." cevabını verir. Sevbân'ın rivayetinde bu mânâ: "Lisânına hâkim olan, evini genişleten ve hatasına ağlayana ne mutlu." şeklinde ifâde edilmiştir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in: "Yâ Rabbî! Günâhımı affet, evimi genişlet, rızkımı mubârek kıl."diye dua ettiği ve rivayetler arasındadır.

Bir kısım rivayetlerde evin genişliği, evin uğuru olarak ifâde edildiği gibi, darlığı da uğursuzluğu olarak ifâde edilmiş(1) ve darlık kişiyi şekâvete (bedbahtlık) atan, üç âmilden biri olarak zikredilmiştir: "Âdemoğlunun şekâveti üç şeydendir: "Kötü hanım, kötü mesken ve kötü binek (...)". Meskenin kötülüğünden Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in darlığını kastettiğini Hâkim'in bir tahricinde görmekteyiz:

"(...) Meskenin kötülüğü darlığıdır (yâni, istifade edilen) bölümlerinin azlığı." İbnu Hacer'in Taberânî'ye atfen zikrettiği bir vecihte, bu darlık, "bölümlerinin azlığı" şeklinde değil "sâhasının darlığı" şeklinde ifâde edilmiştir.

Bâzı rivayetlerde, Hicreti müteâkip bir kısım muhâcir kadınların, ev darlığından şikâyet etmeleri üzerine, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in bu mesele ile ciddiyetle ilgilendiğini görürüz. Önce, Muhâcirler'i Ensar'ın evlerine yerleştirmiş, (bilâhere de) Medine'de ev inşâ etmeleri için arsa taksîm etmiştir. Kendilerine arsa verilenlerden bir çoğunun ismini zikreden ve arsaların yerleriyle ilgili rivayetleri de zikreden es-Semhûdî, mezkûr arsaların büyük ekseriyetinin Mescid-i Nebevî etrafında yer aldığını ilâve eder.

Kötü meskenin başlıca vasfının darlık olduğu belirtilmiş olmakla berâber, bâzı rivayetlerde "komşusunun kötülüğü", "ezân ve kaamet işitilmeyecek derecede mescide uzaklığı" da zikredilmiştir. Gürânî, bunlara "havasının kötü olmasını" da ilâve eder.

Diğer bâzı rivayetler bize sünnetin oturulan meskenden hoşlanılmasını istediğini, hoşlanılmayan meskenin -hoşlanılacak şekle sokulmasını, mümkün olmuyorsa- terkedilmesini emrettiğini göstermektedir. Hz. Enes (radıyallahu anh)'in rivayet ettiğine göre (yeni yerleştiği evi uğursuz addederek) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e gelip: "Ya Resûlallâh! Biz bir evde idik, orada sayıca kalabalık, malca zengindik, bir başka eve geçtik, bu yeni yerde sayımız da azaldı, malımız da, (ne yapmamızı söylersin?)" diyen bir kimseye -ki, bu Muvattâ'nın rivayetinde kadındır-  "Orayı zemim olarak (kabûl edin ve) terkedin." der. Hattâbî, buraya terk emrini, orada bizâtihi uğursuzluk olduğu için değil, ev ve mesken sebebiyle kendilerine uğursuzluk geldiğine dâir içlerinde doğan vehmi izâle etmek için verdiğini belirtir.

Aynı şekilde ikamet etmekte oldukları yerin, şiddetli vebâ vakalarına sahne olduğundan şikâyet eden bir (Yemenliye) de: "Oraya gitmekten vazgeç, zira hastalığın bulaşması kırıma sebep olur." der. Kezâ evinin darlığından şikâyet eden Hâlid İbnu Velîd'e de: "Binâyı göğe yükselt ve Allah'tan (fiilî olarak) genişlik taleb et." der.

Bu rivayetlerden evin gerek kapladığı mesâha ve gerekse oda sayısı yönünden geniş olması gerektiği anlaşılmakla berâber ne mesâha ne de oda sayısı yönüyle bir rakama rastlanmamaktadır. Bunun sebebini, ailenin sâbit olmayan hacmi ile izâh edebiliriz. Zîra aileler nüfusça kalabalık olabileceği gibi karı kocadan müteşekkil iki kişi de olabilir. Binâenaleyh ev için sünnetçe tesbît edilecek kesin bir rakam olamazdı.

b. PLÂN

Bir meskenin nasıl olması husûsunda bâzı umûmî bilgileri verdikten sonra nassî ifâdelere dayanarak, acaba bu evin bütün kısımlarına şâmil kaba bir plân mümkün mü? diye bir sual akla gelebilir. Esâsen bu husûs bizzat Kur'ân-ı Kerîm'de işlenmiş olan bir mevzûdur. Orada bir Müslüman ailesinin oturması gereken asgarî ölçüleri havi normal bir evin plânı bize verilmektedir. Kur'ân'daki bu bilgilere sünnetten bâzı detaylar da ilâve edilince İslâm terbiyesine ve İslâm dünya görüşüne uygun ev plânı kolayca çıkmaktadır.

Daha önce de belirtildiği gibi meskenin ebâdı her şeyden önce ailenin hacmine bağlıdır. Kur'ân'ın derpîş ettiği aile, günümüz sosyolojisinde nükleer (çekirdek) aile denen, anne-baba, çocuklar (ve hizmetçi)'den müteşekkil sınırları oldukça mahdût bir aile tipidir. Diğer yakın akrabaların herbirinin evleri ayrı, sofraları ayrı olacaktır. Biz bunu şu âyetten anlamaktayız:

    "Size göre de (gerek) kendi evlerinizden, gerek babalarınızın evlerinden, gerek annelerinizin evlerinden, gerek bîraderlerinizin evlerinden, gerek kızkardeşlerinizin evlerinden, gerek amcalarınızın evlerinden, gerek halalarınızın evlerinden, gerek dayılarınızın evlerinden, gerek teyzelerinizin evlerinden gerek (başkasına ait olup da) anahtarlarına mâlik (ve hazinedârı) bulunduğunuz (evler)den, yâhut da sâdık dostlar (ın evlerinden) yemenizde de (bir hareç yoktur). Hep bir arada toplu olarak da, dağınık olarak da yemenizde dahi hareç yok (...)" (Nur, 24/61).

Âyetin sonunda berâber olmaya da cevaz vermekle birlikte esas olan ayrılmaktır.

Şu âyetten çocuk veya hizmetçi bulunan bir evde en az iki odanın bulunması gerektiğini, günün (istirâhate tahsîs edilen) belli saatlerinde aynı odada kalmayıp ayrı ayrı odalara geçmek icâbettiğini anlıyoruz:

    "Ey iman edenler, sağ elinizin mâlik olduğu (köle ve cariyeler), bir de sizden olup da henüz bülûğ çağına girmemiş (küçük)ler, (şu) üç vakitte, sabah namazından önce, öğle sıcağından elbisenizi çıkaracağınız zaman, bir de yatsı namazından sonra (odanıza girecek olurlarsa) sizden izin istesin(ler). Bu üç (vakit) sizin için avret (ve halvet vakitleri)dir. Bunlardan sonra ise birbirinizi dolaşmanızda ne sizin üzerinize, ne de onların üzerine bir vebâl yoktur. Allah âyetleri size böyle açıklar (...). Sizden olan (hür) çocuklar büluğ çağına ulaştığı zaman kendilerinden evvelkilerin izin istediği gibi izin istesinler (...)" (Nûr, 24/58-59).

İbnu Abbâs âyetin iniş sebebini beyân zımnında o vakitte evlerde perde olmadığını, erkek hanımı üzerinde iken "hâdim veyâ çocuk veya evde bulunan yetime"nin âniden çıkageldiklerini, bunun üzerine âyetin perdeyi emrettiğini bildirir. İbnu Kesîr, âyetin muhkem ve gayrı mensûl olmasına rağmen insanların bununla amele pek riayet etmedikleri için İbnu Abbâs'ın hayıflandığını kaydeder.

Şu hâlde bir Müslümanın evi, birbirine kapı ile geçilen asgarî iki bölme olmalıdır. Bölmeler ahşap kapı veyâ bez perde ile mutlaka ayrılmalıdır.

Diğer taraftan sünnet yedi yaşından itibâren çocukların yataklarının ayrılmasını emretmektedir. Bu ayırma keyfiyeti, hadiste oldukça mübhemdir. Henüz bülûğa ermeyenler için yataklarının aynı oda içerisinde ayrılması anlaşılsa bile bülûğa erdikten sonra odaların da ayrılması, bilhassa erkek ve kız çocuklarının odalarının ayrılması, terbiye için daha muvâfık gözükmektedir. Hadîsten bu mânayı çıkarmaya mâni bir sarâhat de gözükmüyor.

Şu hâlde bu durumda asgarî oda sayısının üç olması gerekmektedir:
1. Ebeveyn odası,
2. Kız çocukları için bir oda,
3. Erkek çocukları için bir oda.

Sünnet açısından bir Müslüman, misâfiri de nazara almak zorundadır. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Allah ve âhiret gününe inanan (...) misâfirine ikrâm etsin." "Her şeyin bir zekâtı vardır, evin zekâtı da ziyâfettir." gibi çeşitli beyânlarıyla evlerde misâfir ağırlamaya, onlara hizmet, yemek v.s. yollarla ikramda bulunmaya teşvîk etmiştir. Hattâ "Bir gün ve bir gece evde kalması, misâfirin kesinlikle hakkı" olarak beyân edildikten başka misâfirliğin üç gün olduğu teyid edilir.

Evi planlarken misâfir unsurunun behemahal nazar-ı itibâra alınması gerektiğini te'yîd eden bir diğer hadis de yatak sayısı ile ilgili olarak gelmiştir:

"Bir kimsenin evinde üç yatak bulunmalıdır: Biri erkek için, biri hanım için, biri de misâfir için, dördüncüsü ise şeytana aittir."

Anlaşılacağı üzere buradan asıl maksat evde bulunması gereken yatak sayısını bildirmek değildir. Nitekim çocukların yatağından bahsedilmiyor. Hadîs, karı ile kocanın ayrı ayrı yatağı (ve hattâ odaları) olabilir mi gibi bir tereddüt ve suale "evet" diyor, bir de ihmâli mümkün olan misâfir yatağı (ve konması gereken odayı) hatırlatıyor. "Dördüncüsü şeytana aittir" tâbiri ise, şârihlerin belirttiği gibi, "ihtiyaçtan fazla, gösteriş ve övünmeklik için isrâf olarak alınan ev eşyâsına şâmilir." Nitekim İbnu Zübeyr, zevcesinin yanında üç yatak görünce: "Biri bana, biri de zevceme ait, üçüncüsü ise şeytana aittir, çıkarın onu" der ve misâfir yatağını söz konusu bile etmez.

Tatbikatta, bir evi plânlarken ilk Müslümanların bu husûsu nazara almış olacağını teyîd eden son bir delîlimiz Şir'atu'l-İslâm'da yer eden şu cümledir: "Binâ ile ilgili sünnetlerden biri de (...) evde ziyâfet için bir odanın (misâfir odası) inşâsıdır; zira hadiste: "Her şey için bir zekât vardır, evin zekâtı da (evde verilcek) ziyâfettir." buyrulmuştur.

Bunlardan başka, Kur'ân-ı Kerîm yaşlanan anne ve babalara da bakılmasını emreder ki, mesken inşâsında nazara alınması gereken bir başka durum olmaktadır.

Şu hâlde asgarî iki oda olması gereken Müslüman evinin âzamî oda sayısı için bir hudûd konmamış, ihtiyâca ve maddî imkâna göre Müslümanların insiyâtifine bırakılmış, ancak daha önce de belirttiğimiz gibi gerek kapladığı sâha ve gerekse oda sayısı itibârıyla geniş olması, yani az sonra belirteceğimiz seyyaliyete imkân tanıması tavsiye edilmiştir.

Burada ev plânına dâhil edilmesi gereken diğer bir unsur evin avlusudur. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şahsî evinin plânından bahsederken görüleceği üzere avlu evin ayrılmaz bir parçasıdır. Evin şartlarından bahseden bir çok rivayetlerde avlunun da behemahâl söz konusu edildiğini görürüz. Bu durum Müslümanlar'a: "Finâyı hâne'yi hânenin müştemilâtından"  telâkkî ettirmiş, yakın zamana kadar şehirlerde bile evlerin bahçeli olarak inşâ edilmesini netice vermiştir. Ancak zamanımızın şartları, bilhassa büyük şehirlerde, avlu  veya bahçe mefhumunu  unutturmak istikâmetinde gelişmektedir.

HZ. PEYGAMBER'İN EVİNİN PLÂNI

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in evi beher kenarı takrîben 100 zira' olan kare bir avlu etrafında sıralanan dokuz adet hücreden müteşekkildi. Bunlardan iki adedi Mescid-i Nebevî'nin inşâsı sırasında yapılmış, diğerleri ihtiyaç hasıl oldukça bilâhare ilâve edilmiştir. Bu, bir avlu etrafında dışarı kapalı, hepsi avluya açılan odalardan müteşekkil ev tipi, "Halen Mısır, Suriye, Mezopotamya ve Arabistan Yarımadası'nın şehirlerinde ikâmetgâh olarak kullanılmakta olan" ev tiplerine benzemektedir. Rivâyetler, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hücrelerinin takrîben 10x10 zira' ebâdında kare şeklinde, duvarlarının da 7 veya 8 zira' boyunda olduğunu haber verir. Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin hücresi ile ilgili tafsîlâta göre kapısı dikenli ardıç (sâc) veyâ ur'ur (denen, Hindistan'da yetişen, abanoz ve çınara benzetilen bir ağaç)dandır. Tek kanatlıdır ve Şam cihetine bakmaktadır. Bâzı rivayetler bu hücreye ikindi güneşinin vurduğunu da kaydederler.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in meskeninin plân ve şümûlü husûsunda Kettânî oldukça mübâlağalı bir tasvîr ve tahminde bulunur. Delîle dayanmadığı için burada zikretmeyi uygun bulmadık.

Müteahhir kitaplarda, inşâ edilecek bir binada odanın yüksekliği için verilen: "Sünnette bu, mikdâru'lkifâye (yeterli miktar)dır, bu da altı zirâdır", ölçüsü buradan alınmış olabilir. Odanın genişliği hususundaki "mikdâru'lkifâye" için "içinde oturanların durumuna bağlı olarak değişir" denmektedir.(2)

c. EVİN SEYYÂLİYETİ

Anlaşıldığı üzere, evin muhtaç olunan hacmi ve odalarının sayısı, her an değişmesi muhtemel olan ihtiyâca göre farklı olacaktır. Halbuki inşaat bir defa yapılır ve sâbittir. Bu durumda âilenin ilerde muhtemelen alacağı en büyük vüsati nazarı itibâra alarak mı plân yapmalı? Halbuki çocukların büyüdükten sonra evlenip ayrılmaları, âilenin hacmini tekrar düşürecektir. Her hâl u kârda sünnette bu meseleyle de ilgili bâzı rivayetlere rastlamaktayız ve bunlardan evin elastikî bir plâna sahib olması gerektiği sonucunu çıkarmaktayız.

Mezkûr rivayetlerden bâzıları Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in, evin içerisinde, bir köşede, büluğa ermiş kızların kalması için "hıdr" denen bir çadır kurduğunu haber verir. Hattâ evlendireceği zaman çadırın önüne oturur ve: "Falanca, falancayı (kızın ve erkeğin ismini söyleyerek) istiyor." der eğer içerideki sükût ederse onu isteyenle evlendirirdi, istemediği takdirde vururdu ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de istemediğini anlayarak ona vermezdi, denir.

Diğer bâzı rivayetlerden de Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in bir hasırı olduğunu, gündüzleyin bunu (üzerine oturmak üzere) yaydığını, geceleyin de onunla (evin içerisine kendisi ile başkaları arasında perde olmak üzere) bölme yaptığını öğrenmekteyiz. Zeyd İbnu Sâbit (radıyallahu anh)'ten gelen rivayette, hasırla bölme işinin mescidde yapıldığı tasrîh edilir. Ancak bu, evde de yapılmış olduğunu nefyetmez. Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'den Müsned'de tahrîc edilen rivayette aynen şöyle denir:

"Bizim bir hasırımız vardı. Onu gündüzleri yayar, geceleri de (onunla) hücre yapardık (...)."

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hücrelerinde çadır kurup, bölme yaptığına delâlet eden daha sarîh başka rivayetler de mevcuttur. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in âzadlı cariyelerden Ruzeyne (radıyallahu anhâ)'nin rivayetine göre, "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin hücresinde (ihtiyaç halinde) içerisine girilerek saklanılan, hurma dallarından (sa'af) örülmüş bir çadır vardı." İçerisine toz, toprak ve örümcek ağının bulunduğuna dâir gelen sarahat nazarı itibâra alınacak olursa bunun pek sık kullanılmadığı anlaşılmaktadır.

Hülâsa, muhtelif rivayetler nazara alınınca Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hücrelerinde, mahremiyet v.s. maksadlarla perde germek, küçük çapta çadır kurmak gibi çeşitli tedbirlere tevessül ederek, evi genişletme imkânları aradığı ve evin de bu çeşit teşebbüslere imkân verecek durumda olduğu anlaşılmaktadır.

Burada son olarak şu  noktayı da belirtelim ki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in evi zevcelerinden her birine birer oda isâbet edecek şekilde idi. Üstelik, daha önce başka vesîlelerle de belirttiğimiz üzere, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in çocukları yanında kalmıyorlardı. Zâten Medîne'de iken, sâdece Mısırlı câriyesi, Mâriye (radıyallahu anhâ)'den çocukları olmuştu. O da diğer zevceleri gibi mescidin yanındaki hücrelerden birinde değil, ayrı bir yerde kalıyordu. Nitekim daha önceki bahislerimizde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in süt annesi (radıyallahu anhâ)'nde olan çocuğu için sık sık ziyârete gittiğini de zikretmiştik.

d. SÂBİT UNSURLAR

Evin mutfak, helâ, gusülhâne.. gibi sâbit unsurlarına gelince, bunlardan bir kısmının eskiden beri bütün evlerde mevcut olmasına rağmen, bir kısmının İslâmî kültür ve terbiyenin bir icâbı olarak sonradan ilâve edildiği anlaşılmaktadır ki bu durum, mesken sosyolojisine "meskeni kültürün arz üzerine vurulmuş bir damgası kabûl edip, evdeki her bir inşâî unsurun, içerisinde yaşayanların kültüründe mevcut zevk, inanç ve alışkanlıklarına tekâbül ettiği" fikrini savunanları te'yîd etmektedir. Komşularından biriyle müşterek olan fırın, bâzı kereler -maddî darlık sebebiyle- iki ay boyunca ateş yakılmadığı bildirilen mutfak, umûmiyetle evlerin üst kısmında yer alıp, merdivenle çıkıldığı anlaşılan ve müstakil bir odadan müteşekkil meşrübe, içerisine eşyâ koymak için evin dâhilinde inşâ edilen ve kapısına perde çekilerek örtülen -ki sofa, raf,duvarda eşyâ koymaya mahsus oyuk, ışık ve hava için açılan delik (kevve), evin bir kenarında altına eşyâ koymak için inşâ edilen üzeri örtülü târiflere nazaran bugünkü dîvânı andıran sâbit hücre-, vs. mânâlarına da gelen sehve, büyük odaların içerisinde inşâ edilen, küçük çaptaki dar mahdâ, câhiliye devrinde kocası ölen kadınların mâtem alâmeti olarak bir yıl boyu girdikleri tavanı son derece basık, dar, âdi hıfş gibi câhiliye evlerinde de bulunan unsurlar istisnâ edilirse, helâ, gusûlhane, misâfir odası, namazgâh gibi bâzı kısımlar İslâmî kültürün bir icâbı olarak Müslüman evlerin plânında hemen hemen umûmî bir şekilde yer almıştır. Ahlâk kitaplarında "Binâ husûsundaki sünnetler"meyânında: "Büyük ve küçük, abdest bozmaya mahsûs bir yer (helâ), abdest ve gusül için bir yer (gusülhâne), ziyâfet için bir yer (misâfir odası -ki ziyâfet odası demek daha doğrudur-) zira hadiste vârid oldu ki: "Her şeyin bir zekâtı vardır, evin zekâtı da ziyâfettir." (...) ifadesine hemen hemen aynı lâfızlarla yer verilmesi, bu plânın umûmîliğini ifâdeye kâfidir.

İslâmî inancın getirdiği mühim unsurları görelim:

HELÂ: Buhârî, Müslim ve diğer sünnet kitaplarında gelen rivayetlerden, İslâm'dan önceki Arap cemiyetinde, evlerde helâ bulunmadığını anlıyoruz, tıpkı yakın zamana kadar Avrupa evlerinde ve hattâ saraylarda bulunmadığı gibi. İhtiyâcı gelenler kazây-ı hâcet için şehir dışına çıkmaktadır. Bidâyette Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ve zevceleri de aynı geleneğe uymuşlardır. Ancak kadınların gece karanlığından bilistifâde akşamdan akşama Medîne'nin dışında Menâsı' denen "husûsî yerler"e kazâ'yı hâcet yaptıkları, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in de bu maksatla şehir dışına çıkarak "kimsenin göremiyeceği kadar uzaklaştığı" ve hattâ Muğammis denen ve Mekke'ye üçte iki fersâh mesâfede, (Tâif yolu üzerine bulunan) bir yere kadar gittiği rivayetlerde tasrîh edilir. Bu hâl, tesettür âyetinin gelişine kadar devâm etmiş, ancak ondan sonradır ki evlerde helâlar inşâ edilmiştir. Semhûdî'nin kaydettiği bir rivayetten Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin hücresi ile kızı Fatıma (radıyallahu anhâ)'nın hücresi arasındaki boşlukta yer aldığını anlamaktayız.

Dinin bir vecibesi, evlerde hela ilavesiyle inşaat planlarını değiştirmekle kalmamış, helanın yönüne de te'sir etmiştir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den "Kazâyı hâcet ve bevl sırasında ön ve arkanızı kıbleye çevirmeyin (...)" meâlindeki hadisler Müslüman evlerde helaların istikametine de yön vermiştir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bu kararı verdiği zaman kararını Mekke ahâlisine de duyurmak için Sehl İbnu Hanif'i husûsi elçi olarak yollamıştır. Rivayetler, Mısır'a ve Şam'a gelen Müslümanlar'ın orada yönü kıbleye müteveccih olarak eskiden inşa edilmiş olan helalarda bile imkân nisbetinde bu emre  riayet ettiklerini gösteriyor. Alimler bu yasağın kır gibi etrafı açık yerler için varid olduğu, kapalı yerler için olmadığı arka tarafın çevrilebileceği, ön tarafın çevrilemeyeceği, yasağın Kudüs cihetine de (yâni her iki kıbleye de) râci olduğu hususlarında sünnette gelmiş olan muhtelif rivayetlere dayanarak münakaşa etmişlerdir. Bundan başka helâlarda su bulundurmak, suya imkân verecek şekilde inşa etmek gibi hususiyetler, sünnetteki ilgili emirlerden menşelerini almışlardır.

BANYO: Helâdan sonra mühim bir unsur banyodur. Az önce söylediğimiz gibi İslâm'dan önce de varlığı düşünülebilse de İslâmiyet'ten sonra evlerin vazgeçilmez bir unsuru olmalıdır. Hem abdest almak, hem de gusletmek için ihtiyaç vardır. Hastalığı sırasında Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in leğen içerisinde yıkandığına dâir rivayet olmakla berâber Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'le birlikte guslettiğine ve kendisine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in guslünden soran kardeşine, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın az su ile guslettiğini göstermek niyetiyle, perde gerisinde, bir sa' su ile yıkandığına dair rivayetler Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin hücresinde gusle mahsus hususi bir mahallin varlığını ifade eder. Nitekim az ilerde, tasvirle ilgili olarak Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'dan rivayet edilen: 

"Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir seferden dönmüştü. (O'nun) yokluğu esnâsında üzerinde (kanatlı at) timsâller(i) bulunan bir durnûku eve (sehve üzerine) asmıştım. Bana onu indirmemi emretti. İndirdim. Ben ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir tek kaptan su alarak yıkanıyorduk."

hadisinde Hz. Aişe'nin perdeden söz ederken hiçbir sebep yokken gusle geçip, ondan söz etmeye başlamasını, Kirmanî rivayette üzerinde perde çekilen mezkûr sehvenin gusülhâne (muğtesel) olabileceği ihtimâli üzerinde durmaktadır. Sehve hakkında ilerde kaydedeceğimiz tasvirler de bu uhtimâli kuvvetlendirmektedir. Bu durumda Hz. Aişe'nin hücresinde gusülhane olduğu hükmüne varılabilir.

Bunu takviye eden diğer bir husus az önce temas ettiğimiz Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hasta iken içerisinde yıkandığı leğenle ilgili: Rivâyette bunun Hz. Hafsa'ya ait olduğu tasrih edilmektedir. Hz. Aişe' nin odasında bulunan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hasta olması sebebiyle gusülhânede yıkanmıyor, daha kullanışlı olduğu için Hz. Hafsa'nın leğeninde yıkanıyor.

e. DAR  EV  VE  ÇOCUK

Hadiste dünyevi hayatın şekâvet ve huzursuzluklarının baş âmillerinden biri olarak gösterilen fenâ mesken, içerisinde yaşayan her yaştaki sâkinine zararlı olmakla berâber en büyük zararı çocuklara yapmaktadır. Meskenin çocuğun terbiye ve sıhhatli bir gelişme göstermesindeki ehemmiyetini ibrâz sadedinde: "Lojmanda baş yeri çocuk almalıdır. Lojman çocuğun ihtiyaçları nazara alınarak plânlanıp inşâ edilmelidir."  denilmektedir. Günümüz araştırıcıları çocuk ölüm nisbetinin nâmüsâit evlerde müsâit evlere nazaran daha önde olduğunu tesbit etmiştir. Sağ kalanlar içerisinde de çocuk suçları işleyerek mahkemelere, çeşitli ruhî ve bedenî marazlarla hastanelere düşenlerin nisbeti yüksektir.

Bunlardan başka çocuk şahsiyetinin gelişmesinde de bu dar evlerin menfi rolü büyüktür. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in çocuklarla münâsebetini incelerken çocuğa tam bir hürriyet tanımanın esâs olduğunu görmüş, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in çocuklara aşırı sevgi göstermekten başka müdâhaleden de kaçındığını belirtmiş, hele dayağa hiç yer vermediğini misâllerle beyân etmiştik. Halbuki dar meskende, her elinin ulaştığını tedkîk edip karıştırarak merâkını tatmin etme, her an hoplayıp zıplayarak eğlenme, gürültü yapma fıtratında olan çocukların mütemâdî müdâhale,  azar, tekdir,te'dip ve dayağa mâruz kalmaları  için en iyi ortam hazırlanmış oluyor.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in evinin sâdeliği, Müslümanlar'a sâdeliği tavsiye edip dikkat çekişi, "dünyâya çekici" tezyinâtı istihkâr edişi de çocuk terbiyesi noktasından değerlendirilebilir. Zira, günümüzde olduğu gibi, bu çeşit câzib biblolar, tablolar, rengârenk ve parlak masa ve sehpa örtüleri gibi hep çocukları kendine dâvet eden çeşitli süsleme unsurları çocuklara müdâhale imkânlarını sayıları nisbetinde artırmaktadır. Hele bunlar ellerinin ulaşacağı seviyede, -darlık veya odaların düşüncesizce plânlanmaları sebebiyle de- günlük cevelân sâhasının içerisinde yer alıyorlarsa böyle bir ev, çocuklu bir âile için büyük küçük herkese, gerçekten büyük bir huzursuzluk kaynağı olacaktır. Bu açıdan eski evlerimizi takdir etmemek elden gelmiyor. Bugünkü, üzerlerindeki tezyin unsurlarıyla çocukları kendine çeken, her an kırılıp dökülmeye hazır koltuk ve sehpâlara bedel, her bakımdan emniyetli, çocuk ölçüleriyle de mütenâsib kanapeler minderler, çocukların ulaşamayaağı seviyede (raflarda duvarlarda) yer alan tezyin unsurları, onların terbiyesinde, anne-babaya âdetâ yardımcı durumundadırlar. Geniş ve iyi plânlanmış meskenler, bu yeni şartların zararlarını asgarî bir nisbete indirebilirse de dar evlerde -ki günümüzde iktisâdî ve içtimâî sebeplerle çoğunluğu teşkil etmektedirler- mümkün değilir.

Darlığın çocuğun ruhî inkişâf ve terbiyesiyle olan menfi ilgisini araştırıcılardan dinleyelim: "Bir evde oda başına düşen ferd sayısı 2'den 2,5'a yükselirse (3) çocuk çabuk sinirlenen, kırıp dökmeyi huy edinen bir tip olur." Bu ifâde bir başka ekibin: "Evin genişliği, adam başına ortalama sekiz-on metrekareden daha az bir yer isâbet edecek şekilde dar olursa, ebeveynle çocuklar arasındaki münâsebetler son derece gergin olur, ebeveyn çocuklara bağırıp çağırmaktan kendilerini alamazlar." hükmüne tevafuk etmektedir. Bu araştırmalardan bahsederken şunu belirtmek gerekir ki kalabalık ve dar meskenlerde çocuk, davranış bozuklukları göstermek tehlikesiyle başbaşadır. Sonunda genç çocuğun rûhî gelişmesi önlenmiş olur ve böylece ortaya çıkan gecikme, şartlar değişmedikçe bir daha telâfi de edilemez. Çocukta meydana gelen "bir kısım ruhî bozuklukların, çocuğun anne baba ile aynı odada yatıp kalkmasından" ileri geldiği artık bilinen bir husustur.

Fenâ meskenlerin hâsıl ettiği problemler, şüphesiz sadece içinde oturanlara münhasır kalmamakta, cemiyete de sirâyet ederek çok yönlü menfi neticeler, içtimâî huzursuzluklar doğurmaktadır. Bu hususta da şu pasajı gözden geçirelim:

Fenâ Meskenlerin İçtimâî ve İktisâdî Neticeleri ve Bunları Telâfî Etmek  İçin Gösterilen Gayretler:

"Bu seriye giren hadiseler, beşerî ve ahlâkî planda tecâhülü imkânsız, insanı isyâna sevkeden vahim bir durumu gözler önüne sermektedir. Fenâ mesken, bir yandan esas sebebini teşkil eden içtimâî eşitsizlikleri takviye edip artırırken diğer yandan da ferd ve âilelerin bozulmalarının yegâne sebebi olmaktadır.(...)"

"Fena meskenler, gruplar teşkil edecek şekilde bir arada bulundukları zaman, cemiyetin dışında kalan fertlerin bir araya gelmesine imkân hazırlayan yuvalar ortaya çıkmış olur. Böylece fertlerin tekrâr düzeltilmeleri iyice zorlaşır. Diğer taraftan, iktisâdî imkânsızlıklar sebebiyle başka yerde yerleşmeycek olan âileler de bozulmaya yüz tutacaklar. Bu durum, sâdece vahim ruhî netcelere müncer olmakla kalmıyor, aynı zamanda devlet için de çok pahalıya mal oluyor. Hattâ gecekondunun bir "lüks maddesi" olduğu söylenmiştir. İçtimâî Muâvenet Dâiresi gecekondularda oturan muhtelif âilelere hastalık ve hastaneye kaldırılmaları için yapılan masrafları rakamlara vurmayı denedi. Devletin karşıladığı yük, gerçekten ağır (...) Bâzan o kadar ağır ki, âile için mükemmel dayalı döşeli bir mesken inşâsı daha ucuza çıkıyor. Bu değerlendirmede ne komşulara da bulaştırma tehlikesi, ne hastalık sebebiyle kişinin kaybedeceği iş verimi, ne de âilenin çekeceği ızdırâb ve bozulmalar hesâba katılmamıştır.

Meselâ ABD'de Cleveland şehrinin gecekondu mahalleri ağır bir yüktür. Orada şehir halkının sâdece onda biri oturduğu hâlde, şehirdeki mevcut polis, itfâiye ve içtimâî muâvenet hizmetlerinin % 26'sı, bütün şehir sâkinleri için yapılan masrafların da % 36'sı onlara gitmektedir. Bu nisbet bir çok Amerikan şehirlerinde mevcuttur."

Son araştırmalarla, mesken darlığının bilhassa çocuk için bir yıkım olduğunu anlayan batılılar, iktisâdî imkânlarına paralel olarak, mesken telakkilerini değiştirerek ferd başına bir odayı esâs alma görüşüne ulaşmışlardır. Le Monde Gazetesi'nin bir haberinden Fransa'da 1976 yılı içerisinde, sırf günlük vaktinin mühim bir kısmı mutfakta geçen anneyle bu esnâda, çocukların münâsebetlerini en iyi bir tarzda tanzim etmek gâyesiyle, bundan böyle inşâ edilecek meskenlerde mutfakların en az 12 m2 olması için kanûnî mecburiyet koyma cihetinde prensip kararına varıldığını öğreniyoruz.

Çocukların ihtiyacı nazar-ı itibâra alınarak kanunlaştırılan diğer bir husus, lojman dışı genişlikle ilgili. İslâmî meskenin plânını incelerken "hanenin müştemilâtından" olarak telakki edildiğini belirttiğimiz avlu unsurunun, modern "blok inşaatları" dediğimiz toplu meskenlerde ortadan kalkmasının husûle getirdiği boşluk ve ızdırapları telâfi etmeyi, -hiç olmazsa azaltmayı-, hedef edinen bu tedbire göre Fransa'da -şimdilik resmî- blok inşaatlarında lojman başına asgarî 0, 75-1,000 m2'lik bir boş sâha bırakılacaktır.

Bu tedbirlere ehemmiyet veren Fransa'da doğum nisbetinin düşüklüğü sebebiyle çocuk sayısının son derece az olması bir yana, kış mevsiminin oldukça mûtedil ve nisbeten kısa geçtiğini, her şehirde mahalle aralarında sık sık irili ufaklı parklar, çocuk bahçeleri vs. olduğunu, çocuklar için ayrıca ana okulları, kreşler bulunduğunu, kaldırımların oldukça geniş olduğunu vs. nazara alırsak, yurdumuzda bu tedbirleri daha da çoğaltmaya, çocuk sayısı, kış süresi ve diğer bir kısım imkânsızlıklara muvâzî olarak değişik rakamlara yer vermeye mecbur olduğumuzu anlarız. İstanbul'un bahçelerden mahrûm edilmiş, parlaklardan yoksun, kaldırımları -bazân hiç yok denecek kadar- dar, nüfusça kalabalık yerlerinde çocuklar ömürlerinin baharını yaşamaktan çok uzaktalar. Bu tâlihsizlerin sağlıklı bir gelişim göstermeleri, tesâdüfe kalmış gibidir.

Bu fecî durumu bütün büyük şehirlere teşmîl etmek gerekir. Hele Erzurum gibi, iklim icâbı sekiz ay içeride kalmak zorunda olan çocukların durumu yeni inşaatlarda behemahal nazara alınmalıdır.

f. MEFRUŞAT

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in evinde yer alan malzeme ile de ilgili bâzı rivayetler mevcuttur. Bunlar tezyin işinde olduğu gibi tefriş işinde de sâdeliğin esas olduğunu göstermektedir. Hz. Ömer (ra) ilâ hâdisesiyle ilgili ziyâretinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in evini gözleriyle tetkik ettiğini belirttikten sonra bize çok kıymetli bir tasvir sunar. Anlattıklarına göre bu ziyârette, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in başını dayadığı, içerisi lifle doldurulmuş bir yastık, vücudunun ancak bir kısmına kifâyet eden hurma yaprağından örülmüş bir hasır (hasefe), tepesinin üzerinde asılı duran işlenmemiş bir kaç (üç adet) deri ve bir miktar da, deri işlemede kullanılan ağaç yaprağından görür. Hasırın örgülerinin, Hz. Peygamber (asm)'in vücûdunun açık yerlerinde izler yapmış olduğunu gören Hz. Ömer (radıyallahu anh) manzaradan müteessir olarak ağlamaya başlar. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) niçin ağladığını sorunca:

"Nasıl ağlamayayım, şu hasır vücudunda izler bırakmış, odada ise görülenlerden başka bir şey yok. Şu Kisrâ ve Kayser nehirler, meyveler içerisinde (altın tahtlar, ipek ve atlas yataklar üzerinde) olsunlar, sen ise Allah'ın Resûlü (ol da böyle yokluk çek) sana da yatak yapsak olmaz mı?"der. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in (bir rivayetteki) cevâbı aynen şöyle:

"Benim dünyâ ile ne alâkam var, ben dünyâda kendimi bir ağacın altında gölgelenip, sonra bırakıp giden yolcu gibi görüyorum."

Böylece Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) nezdinde sâdeliğin bir esâs olduğunu belirttikten sona bazı ana malzemeden bahsedebiliriz.

SERGİ: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in evinde sergi olarak umumiyetle, yukarıda da sözü geçtiği gibi, hurma yaprağından örülmüş hasır zikredilir. Daha önce de temâs edildiği üzere gündüzleri alta yayılan bu hasır, geceleri de evi bölmek için perde olarak kullanılmaktadır.

Halı Araplarca bilinmekle berâber Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ve umumiyetle Müslümanların kullanmadığı anlaşılıyor. Hattâ Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kullanmadığı için Ashâb'dan bunun kerâhetine zâhip olanlar da çıkmıştır. Ancak şu rivayet bunun kullanılmayışının maddî darlık sebebiyle olduğunu ve hattâ Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in halıya cevâz da verdiğini göstermektedir: Hz. Câbir anlatıyor: "Evlendiğim zaman Hz. Peygamber bana: "Halılar da te'mîn ettin mi?"dedi. Ben de: "Halıyla da ne alâkamız var?" dedim. Bunun üzerine: "Fakat bil ki yakın bir gelecekte halılar da olacak." buyurdu.

Buradaki cevâzın daha ziyâde yere serilen halılara olduğu, sırf tezyin kasdıyla duvara halı vs. asmanın hoş karşılanmadığı belirtilmektedir. Müslim'in tahricinde, kapının üzerine halı asan Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'ye Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın "Allah taş ve toprağa elbise giymeyi emretmemiştir." diyerek indirttiğini görmekteyiz.

Buhârî'nin bir tahricinde, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) tarafından dâvet edilen Ebû Eyyûb (radıyallahu anh) da duvarın bir örtü ile kaplanmış olduğunu görünce (duraklar). İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) "Bu meselede kadınlar bize galebe çaldı (söz dinletemedik)." der. Ebû Eyyûb (radıyallahu anh): "Başkasın(ın evde böyle bir münkere yer vereceğin)den korksam da senden korkmazdım." der ve geri döner.

İbnu Hacer, başka rivayetlere dayanarak, bu dâvetin İbnu Ömer'in oğlu Sâlim'in düğünü vesilesiyle yapıldığını belirtir. Abdullah İbnu Yezîd de dâvet edildiği yerde tezyin için duvara örtü çekildiğini görünce girmez, oturup ağlar. Sebebi sorulunca: "Nasıl ağlamıyayım" der ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in "(...) Dünya size galebe çalacak (...) siz bir elbiseyle evden çıkıp, bir başka elbiseyle geri döneceksiniz, evlerinizi de Kâbe'yi örter gibi örteceksiniz." (...) dediğini duymuştum." der.

Hülâsa bu konuda muhtelif rivayetleri veren İbnu Hacer duvara halı vs. çekmenin hükmü hususunda "İhtilâf-ı kadim" var dedikten sonra cumhur-u Şâfiiyyenin, kerâhetine hükmettiğini belirtir. Hanefiler de bu çeşit tezyinâtta mübâlağayı tavsiye etmezler.

KARYOLA: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ev malzemelerinden biri de bir karyoladır (serîr). Rivâyetler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in torunu Hasan'ın oynamakta olduğu bir köpek yavrusunun zaman zaman bunun altına girdiğini ve hatta orada öldüğünü belirtirler. Yerine göre leğen, evrak gibi bâzı eşyaların konduğu, küçük hayvanların girebildiği bu karyolanın altı boştur.

Süheylî bu karyola hakkında şu bilgiyi verir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın karyolası lifle çatılmış tahtalardan (mâmûl) dü. Benû Ümeyye zamanında satıldı. Bir adam bunu 4.000 dirheme satın aldı.

Ebû Rifâ'a' (radıyallahu anh)'nın rivayetinden Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ayakları demirden olan bir sandalyesi olduğunu, Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin rivayetinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in kızı Fâtıma'nın el değirmeni kullanmaktan ellerinin yara ve nasır bağladığını öğreniyoruz.

YATAK: Evde zarûri olandan fazla yatak bulundurmayı yasaklamış bulunan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in kendisinin tek yatağı olduğu, bunun da kılıfının deri, içerisinin ise hurma lifleriyle doldurulmuş bulunduğu belirtilir. Yastığı için de aynı tavsifde bulunulmuştur. Bu hâliyle bir hayli sert olduğu söylenebilen bu yatak, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hayat karşısındaki sâdelik ve zühdünü ifâde etmektedir.

Çocukların yatağı hususunda terbiye kitaplarında "sert olması" için yapılan tavsiyeler bu tavsiflerden alınmadı ise hükemâ ve etibbânın sözlerinden alınmış olabilir. Zira bu konuda Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e nisbet edilen herhangi bir rivayete rastlamadık.

PERDE: Bilhassa tesettür vâsıtası olması hasebiyle Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hücrelerinde yaygın bir şekilde perde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Buhârî'de geçen"odasının perdesini açtı" cümlesinde kullanılan "es-Sicfu" isminin boydan boya ortadan bölünmüş perdeye ıtlak edildiğine bakılırsa Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in penceresinde (daha kullanışlı olan) iki kanatlı perde kullanmış olabileceğine hükmedilebilir.

LEGEN: Bâzı rivayetler, "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in, evde hurma kütüğünden bir leğen bulundurduğunu, geceleyin bunu kullanıp karyolasının altına koyduğunu" haber verir. Bâzı âlimler "Evde bevli bekletmeyin, zira melâike, bekletilmiş bevl olan eve girmez", "Evde leğen içerisinde  bevl bekletilmesin (...)" gibi hadislere dayanarak bu iki  hadisin teâruzundan bahsetmişse de Suyutî'nin belirttiği üzere yasaktan maksad uzun süre bekletme olabilir. Kaldı ki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hastalığı sırasında (küçük abdest bozmak için) leğen istediğine ve yine hasta iken leğen içerisinde guslettiğine dâir rivayetler gelmiştir. Şu hâlde eve seyyâliyet kazandıran bir unsur olarak leğen, diğer ev eşyâları arasında mühim bir yer işgal etmiş olmalıdır.

KANDİL: Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'den gelen, gece namazıyla ilgili bir rivayette geçen: "O sırada evlerde lâmba (mesabih) yoktu." cümlesinden anlaşıldığına göre bidâyette lamba Medine'de kullanılmamaktadır. Zâten diğer bâzı rivayetler, bunun ilk defâ Hristiyânlıktan mühtedî Temîmu'd-Dârî tarafından getirildiğini bildirmektedir. Her hâl u kârda kandil Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında evlere girmiş olmalıdır. Zîra Buhârî'nin el-Edebü'l-Müfred'de yaptığı bir tahricten anlıyoruz ki yanık bırakılan kandilin fitilini bir fâre alıp tavana götürdüğünü, geceleyin uyanmış olan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) görür ve muhtemel bir yangının önüne geçer. Hâkim'in tahricinde, bu fitilin fâre tarafından geri getirilip, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yanına bırakıldığı, dirhem büyüklüğünde bir yerin yanmasına sebep olduğu sarâhatına rastlarız. Muhtemelen bu hadiseden sonra olacak ki yatarken kandillerin söndürülmesini Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) sıkı sıkıya tavsiye etmiştir.

g. MAHREMİYET

Evde aranan diğer bir fonksiyon, içinde yaşayanlara mahremiyet imkânlarını sağlamasıdır. Sünnet bu husûsa da ehemmiyet vermiştir. Sünnet açısından ev, sâdece soğuğa sıcağa karşı bir ilticâ yeri değil, aynı zamanda insanda fitrî olan mahremiyeti sağlama yeridir. Bu sebeple eve "haram" denmiş ve buraya sâhibinin izni olmadan girilmesi yasaklanmıştır.

Sünnetin beyânlarına göre mahremiyeti ihlâl sâdece "girmek" fiiliyle tahakkuk etmez, "bakmak"la da vukûa gelir. Bu sebeple, "Hiç kimse izin almaksızın başkasının evinin içine bakmasın, kim izinsiz bakarsa aynen girmiş gibidir." denir ve bu fiil, "helâl olmayan fiiller" meyânında zikredilir.

"İzin istemek" (isti'zân) göz sebebiyle vaz edilmiş olduğu gibi izin henüz tahakkuk etmeden gözün içeriye kaymamasına dikkat etmek gerekecektir. Bu sebeple kapıyı çalarken, kapıya yüzünü dönerek değil, yan dönerek durmak emredilmiştir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in de böyle hareket ettiği belirtilir. "Kim, bir başkasının evine ıttılâ peydâ ederken gözü çıkarılır da diyet için mürâcaat etmeye kalkarsa, bilsin ki hiçbir hak talep etmeye hakkı yoktur." hükmü bu meselenin ciddiyet ve ehemmiyetini teyid eder.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kendi evine pencereden izinsiz  bakmış olan bir adama elinde  tarağı göstererek: "Bilseydim ki içeri bakıyordun, şu tarağı gözüne sokardım." der. İbnu Abbâs (radıyallahu anh)'ın bildirdiğine göre Hakem İbnu Ebî'l-Âsî (radıyallahu anh)'yi içeriye bakarken tesbit eden Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) "Ben sağ olduğum müddetçe Medine'de oturmayacaksın." diyerek Tâif'e sürer.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in: "Bir kimse kapısı açık bırakılmış (veya giriş kısmında perde olmayan) bir eve uğrar da (içeriye bakarsa kabahat onda değil, ev sâhibindedir." sözü, mahremiyeti bozmama husûsunda sâdece yoldan geçenin veya eve uğrayan ziyâretçinin değil herkesin, bütün ev sâhiplerinin dikkat etmesi gerektiğini ifâde etmektedir. Her âile dışarıya karşı mahremiyetin te'mini için gerekli tedbiri almalı, bunu te'min vasıtası olan perde, kapı vs.ye dikkat etmelidir. Aksi takdirde mahremiyetin ihlâli vak'asından "ev sâhibi kabahatlidir."

Bu hadis Müslümanlar'ı, evlerin plânlanmasında mahremiyyet unsurlarının yerleştirilmesine itinâya dâvet etmektedir. Kapılar ve pencereler bu maksada en uygun şekilde yerleştirilmelidir. Umûmiyetle giriş kapılarının arkasında yer alan aralık (antre) kısmı bu maksatla ihdâs edilmiş olabilir. Şu hâlde bâzı yeni plânlamalarda bunun ihmâli, bir eksiklik olarak değerlenirilmelidir.

DÂHİLÎ MAHREMİYET

Meskenin şâmil olması gereken muhtemel plânını incelerken de belirttiğimiz üzere, plâna, sâdece âile dışındakilere karşı duyulan mahremiyet değil, "zevce ve sağ elin sâhip olduğu (yâni cariye) dışında kalan" bütün âile efradına karşı korunması emredilen mahremiyyet de te'sîr etmektedir. Hz. Câbir'den: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)"Kişi çocuğundan -ne kadar yaşlı da olsa- annesinden, erkek kardeşlerinden, kız kardeşlerinden ve babasından izin almalıdır." dediği rivayet edildiğine göre, bunlarla berâber yaşandığı takdirde, bu fertlerden her birinin birbirlerine -en az Kur'ân'ın belirttiği üç vakitte- isti'zânla gidip gelecekleri şekilde yerleştirilmeleri gerekecektir.

Yukarıdaki hadisi "Burada zikredilen fertlerin ayrı ayrı evlerde yaşamaları hâline râcidir" diye yapılabilecek muhtemel bir itirazı şu hadisle cevaplandırabiliriz: "Atâ' İbnu Yesâr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e bir adam gelerek sordu: "Yâ Resûlallah annemin yanına girerken izin isteyeyim mi?" "Evet" cevâbını verince adam tekrâr: "Eğer ben evde onunla berabersem?" Hz. Peygamber: "İzin iste" dedi. Adam itirazla: "Ben ona hizmet etmekteyim" dedi. Bunun üzerine Resûlullah: "(Öfkeyle) "Annenden izin iste, onu üryân olarak görmekten hoşlanır mısın?" dedi. Adam: "Hayır" deyince: "Öyle ise (her seferinde yanına girerken) annenden izin iste." buyurdu."

Bilhassa bu son rivayette, hayâtının büyük bir kısmını geçirdiği evinde fertlerin, gönlünce ve kılık kıyâfet bakımından da oldukça serbest olabilmesi için behemahal müsâit, müstakil bir odaya muhtâç olduğu ifâde edilmektedir.

Müslüman âile geçici darlıklar müstesnâ, devâmlı dar yerlerde kalmamalıdır. Büluğ sahasını aşan -ve hattâ bülûğa yaklaşan- âile ferdleri, anne baba dâhil, müstakil birer odaya sâhip olmalıdır, sünnetin ulaşılmasını istediği ideal mesken tipi budur.

Burada bir kere daha tekrâr edelim ki günümüz sosyologları dar meskenin zararları üzerinde ısrarla durmaktadırlar. Bunlar çok yönlü olarak mahzurludurlar. Ezcümle, dar meskenlerde ve bunların bir araya gelmesiyle teşkil edilen muhitlerde, zamanla, cemiyette hâkim bir kısım değer öçlülerinin kaybolduğu, bunların yerine, cemiyete ters düşen yeni değerlerin çıktığı, binnetice telâkki ve davranışların da değişerek, yeni davranışların ortaya çıktığı tesbit edilmiştir. Bu sebeple gecekondu diye ifâde edilen dar ve nâmusâid yerlerde  kalanlar sosyal yönden "anormaller"  olarak kabûl edilmekte ve "cemiyetin kayıpları" nazarıyla bakılmaktadır. Araştırmalar, uzun müddet böyle dar yerlerde kalanların, müsâid meskenlere geçtikleri zaman, buralara intibâk edemedikleri, yeni ve normal hayat şartlarına intibâk edebilmeleri için "bunların, her seferinde, tâkip edilmeleri" ve "yeniden terbiyeden geçirilmeleri" gerektiğini ortaya  çıkarmıştır. Bu meseleye ciddiyetle eğilen Hollanda, Belçika, İngiltere, ABD, Fransa gibi ileri memleketlerde "bu, sosyal yönden bozulmuşlar"a normal ev verilmezden önce, "yeniden terbiye edilerek" cemiyete kazandırılmak düşüncesiyle, husûsi sûrette inşâ edilmiş mutavassıt lojmanlarda belli bir müddet (10-12 ay civârında) oturmaya icbâr edilmişlerdir.

Batı Medeniyeti'nin Zevâli (Le Declin de l'Occident) adlı eseriyle ün yapan Spengler'in ifâdesinde, medeniyetlerin çöküş sebebi olarak gösterilen "Medenînin kısırlığı (la stérilité du civilisé)" bir başka deyişle doğum azalması, sosyologlarca geniş ölçüde mesken şartlarına bağlanmış olması da bize enterasan gelmektedir. Muhtelif araştırmalardan: "Çok dar ve gayr-i müsâid meskenlerde, davranışlarda her çeşit kontrolun kaybolmaya yüz tutması sonucu doğumun, fizyolojik bir hâl alarak  arttığı, müsâid meskenlerde oturan âilelerde tabiî bir şekilde arttığı, bu ikisi arasında kalan nâmüsâid evlerde ise azalmaya yüz tuttuğu" sonucunun çıkarıldığı belirtilmiştir.

h. TEZYİN (DEKOR)

Sünnette üzerinde titizlikle durulmuş olan diğer bir husus, içerisinde ikamet edilen meskenin dekorudur. Ev içerisinde yer alan her bir eşya ve eşyada tezâhür eden telkin unsurları üzerinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hassâsiyet göstermiştir. Gerek kendi evinde gerekse Ashâb'ın evlerinde İslâm kültürüne muhalif düşen ve başka kültürleri temsil eden unsurların ve şekillerin varlığına muttali olunca ya sözle, ya fiille, yâhut da ahvâliyle istikrâhını bildirerek müdâhale etmiştir.

Buhârî'nin Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'den yaptığı bir tahricte, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in evde, üzerinde haç bulunan her eşyanın haçını mutlaka bozduğu bildirilmektedir.

Yasak sâdece haç şekillerini ihtivâ eden eşyâlara münhasır kalmayıp Allah'ı, yaratma fiilinde taklid manası taşıyan tasvirlere de şamil  kılınmıştır. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bu mânâyı taşıyan tasvirlerin evde bulunma yasağını:

"Tasvirin olduğu yere melek girmez."
"En büyük azâba maruz kalacak kimseler musavvirlerdir."
"Dünyada suret yapana kıyamet günü "haydi, yaptığına ruh üfle" denecek ve üfleyemeyecek."

gibi şiddet ifade eden çeşitli tâbirlerle dile getirmiştir. (4) Bu husûsla ilgili rivayetlerden birinde Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) şöyle bir vak'a anlatır: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir seferden dönmüştü. (Onun yokluğu esnâsında) üzerinde (kanatlı at) timsaller(i) bulunan bir durnûku (eve) asmıştım. Bana onu indirmemi emretti, indirdim (...)" Hadisin bir başka vechinde "üzerinde timsaller bulunan bir kıramımı, sehve (denen duvardaki hücrenin) üzerine  örtmüştüm. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) onu görünce çıkardı ve: "Kıyâmet günü azâbın en şiddetlisine dûçar olacak kimseler Allah'ın yarattıklarını taklid edenlerdir." dedi. Ben de ondan bir veya iki yastık yaptım. Bir başka vechinde: "İki nümruka (minder) yaptım, bunlar  evdeydi ve Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) üzerine oturuyordu."  der.

Bu hadise müsteniden alimlerin, gölgesi olmayan tasvirlerin, üzerine oturmak, basmak gibi hakir durumlarda kullanılan halı, döşek vs. eşyâ üzerinde bulunmasına cevaz verdiği belirtilir. Nevevî bu görüşün Sahâbe ve Tâbiine mensub Cumhur-u ulemânın görüşü olduğunu belirttikten sonra bu meyânda Sevrî, Mâlik, Ebû Hanîfe ve Şâfiî'nin ismini zikreder. Nesâî'nin bir tahricinde Hz. Peygamber'in yanına girmek için gelmiş olan Cibril girmez ve: "Nasıl gireyim, evinde tavsirler ihtivâ eden bir örtü var. Ya suretlerin başını kopar, ya örtüyü üzerine basılan bir sergi yap. Biz  melekler tasvirin bulunduğu bir eve girmeyiz." der.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Abdullâh İbnu Ömer (radıyallahu anh)'in rivayetinde ziyâret için gelmiş olduğu, Sefine Ebû Abdirrahmân'ın rivayetinde de berâber yemek için vâki dâvet üzerine gelmiş olduğu kızı Fâtıma (radıyallahu anhâ)'nın evine, kapıya asılmış olan nakışlarla süslü perde sebebiyle girmeden geri döner.

Abdurrezzâk'ın bir tahricinde de yemeğe dâvet edildiği eve geldiği vakit, çeşitli renklerle tezyin edilmiş olduğunu görür, kapıda durup renkleri saydıktan sonra "Keşke tek renk olsaydı" diyerek girmeksizin geri döner. Aşağıdaki misallerin de te'yid edeceği üzere, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bu davranışla evin tezyininde sadeliğin esas olmasını irşâd buyurmuştur.

İlim  adamları bu rivayetlerden "İçerisinde muharremât bulunan eve girmek ve dâvete icâbet etmek için önce izâlesine çalışılır, muktedir olunmazsa girilmez, icâbet edilmez." hükmünü vermişlerdir. Ancak Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in son misalde "keşke tek renk olsaydı" dediği, birinci misâlde de geri dönüş sebebini soran Hz. Ali (ra)'e "Dünya benim neyime, nakış benim neyime?" cevabını verdiği, kezâ yukarıda zikrettiğimiz tasvirli perde vs. kaldırması için Hz. Aişe (ra)'ye verdiği emirle ilgili hadisin bâzı vecihlerinde: "Zira bu bana dünyayı hatırlatıyor.", "Zira üzerindeki tasvirler namaz esnasında dikkatimi dağıtıyor.", "Zira eve her girişimde bunu görüyorum, dünyâyı hatırlıyorum." vs. dediği tasrih edilmektedir ki bunlar Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yeni tebliğ etmiş olduğu bir dinin tam yerleşmesine engel teşkil edebilecek sebepler hususunda titizliğinin derecesini göstermektedir.

O, istiyordu ki insanlar bütün himmetleriyle Kur'ân'a yönelsin, onun hakikatlarını anlamaya, yaşamaya çalışsın. Hattâ bu sebeple kendisinden Kur'ân dışında bir şey yazmayı da yasaklamış, bir nevi câhiliye prestişlerinden biri olan kabir ziyaretlerini de menetmişti. Diğer taraftan "İnsanların kalbi Allah'ın iki parmağı arasındadır, istediği gibi oynatır." cümlesinde ifâde ettiği beşer tabiatındaki istikrarsızlık sebebiyle iman ve amellerine rağmen müşrikliğe ait hâtıralar sebebiyle eski sapıklıklarının tekrâr şu veya bu şekilde tezâhüründen korkmakta idi. Bu sebeple, o hususlarda Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) titizliği ileri götürmüş, açık kapı bırakmak istememiştir. Halkın esprisini nazara alışını gösteren en mânidâr misallerden biri Hz. Aişe (ra)'ye, cahiliye devrinde yanlış temele oturtulmuş olan Kâbe'yi, yeniden aslî temeli üzere kurmaya teşebbüs etmeyişinin sebebini izah sadedinde söylediği şu cümledir: "Kavmin Câhiliye devrine yakındır. Bu sebeple, (yapacağım tâdilâtın) kalplerinde nefret uyandıracağından korkuyorum..."

Şu hâlde "Câhiliye devrine yakın" olan insalığın hâlet-i rûhiyelerini nazarı itibara alan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), o devre âit şirklere alâmet olan her şeye karşı amansız bir mücâdele açmıştır. Bu, put olabilir, putların tasviri olabilir, o devreye âit bir yemin tarzı, selâmlaşma şekli vs. olabilir, hepsi yasaklanmıştır.

Tasvirle ilgili yasakları, şârihlerin: "Kendisine ibâdet edilen zîruhların hürmet ifade eden tarzda konması haramdır, ayak altına atılması mübahtır." diye formüle etmesi, sünnette gelen yasağın terbiyevî yönünü ifâde eder. Bu yasaktan ağaç tasvirleri istisnâ edilmiştir. Ancak Arapların o devirde takdis ettikleri ağaçları Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yıktırdığını, rivayetler haber verir.

Evlerin Kontrolü

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in Medine'yi baştan ayağa kontrol ettirerek "putları kırdırdığı, yüksek kabirleri düzlettiği, tasvirleri de iptal ettirdiği"ne dair rivayetler bu husustaki titizliğinin ne dereceyi bulduğunu gösterir. Bu rivayetlerden bâzılarında bu maksatla gönderilen "Ensâr'dan bir adamın": "Yâ Resûlallâh, ben kavmimin evlerine girmek istemiyorum" diye itirazı -ve bunun üzerine Hz. Ali'nin gönderilmesi- devletin, bu hususla ilgili olarak koyduğu yasağın uygulanmasını tâkip için evleri kontrolden bile geçirdiğini göstermektedir.

Söylediklerimizi hülâsa etmek gerekirse, evin dekor ve tezyininde yer alan tezyin unsurları aynı zamanda bir telkin vâsıtası kabul edilmektedir. Müslümanın hayat görüşüne ters düşen unsurların yer almaması gerekmektedir.

Son olarak şunu da kaydedelim: Dehlevî'ye göre  duvar ve elbisenin resimlenmesi iki sebepten yasaktır: 1. Fuzûlî isrâf ve iftihârı önlemek,
2. Putperestlik kapısını açmamak.

İ. MÂNEVΠ HAVA

Çocuğun terbiyesinden birinci derecede baba ve sonra anne mes'ul olması hasebiyle evin başlıca fonksiyonlarından biri, çocuğun mânevî ve ruhî terbiyesinde de en önde yer almaktır. Bu sebeple daha yapılışı sırasında onun maddî mânevî kirlerden temiz olması istenmekte ve: "Binâlarınıza haram taş koymaktan sakının. Zîra bu harap olmanın esâsı (temel sebebi)dir." denmektedir. Bu meâlde olarak Vehb İbnu Münebbih'in "Tevratta okudum" kaydıyla yaptığı rivayette de: "Zayıfların gücü ile (zorla) yapılan binanın âkibeti harap olmaktır, haram yolla kazanılan malın âkibeti de fakra düşmektir." denir ki bu çeşit nasihatlara ahlâk kitaplarımızın ilgili bahislerinde rastlanır.

Şüphesiz evi helâl kazançla inşa etmekle (veya helâl kazançtan kirasını ödemekle) mesele bitmiş olmuyor. Evin iyi bir terbiye yuvası olabilmesi için her çeşit menhiyâttan sakınılması, farz ve vâcibâtın yerine getirilmesi, bir başka deyişle İslâm'ın fiilen yaşanması gerekmektedir. Bu sebeple yasak olan oyun âletleri, ipekten mâmul döşek (halı, yastık, perde vs.) altın ve gümüşten mâmul kap kacak vs.nin evde bulundurulması yasaklanmıştır.

Diğer mühim bir husus, evin sadece yatma, yeme, istirahat veya emniyet yeri olarak düşünülmemesi, veya fiilen öyle bir havanın hakim kılınmamasıdır. Bunu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Evlerinizi kabirlere çevirmeyin." sözüyle ifade eder. Evleri kabir olmaktan kurtaracak şey, evlerde yapılacak ibadet ve zikirlerdir. Kur'an okumak, namaz kılmak, tefekkür ve nefsî murâkebede bulunmak gibi. Bu sebeple:

"Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, Kur'ân okuyun, Kur'ân okunan eve şeytan girmez."
"Kişi evinde Kur'ân okursa  ev, ehline karşı genişler ve melekler de orada hazır olur, şeytanlar kaçar, hayır artar. Kur'ân okunmayan eve gelince, o, sâhibine daralır, melekler orayı terkeder, şeytanlar istilâ eder, hayır da azalır."
"Nâfile namazlarınızı evlerinizde kılın, onları kabirlere çevirmeyin."
"Kişinin evindeki namazı nûrdur, öyle ise evlerinizi (namazla) nurlandırın."
"Mescitte namazınızı edâ edince eviniz için de bir nasib ayırın, zira Allah bu namazdan dolayı eve (hususi) bir hayır yapar."
"Farzdan sonra en hayırlı namazınız evlerinizde kıldığınız namazdır."

vs. mânevî tevâtüre ulaşan pek çok târiklerle gelen rivayetle, kişinin behemahal evinde namaz kılmasını emretmektedir.

Hattâ bâzı rivayetlerde bu teşviklerin bir neticesi olarak evlerde hususî namazgâhlar (mescidler) ittihâz edildiği anlaşılmaktadır. Buhârî'nin bir rivayetinden daha Mekke devresinde iken buna başlandığını ve (belki de ilk defâ olarak) Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in evinin avlusunda, bir köşede bir mescit ittihâz ettiğini görmekteyiz.Medine'de Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e çeşitli mâzeretlerle mürâcaat edip evlerinde mescit ittihaz etmek için müsâade talep  ettiklerine rastlıyoruz. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) arzu üzerine evlere gidip "mescit yapmak istedikleri yerde" namaz kıldırmak suretiyle bu talepleri yerinde ve normal bulduğunu göstermiştir. İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'dan gelen uzun bir rivayetin son kısmı "mescid"in hususî bir hücre olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Hadiste İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) fitne ânında ne yapması gerektiğini sorar. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Dârına (kabilesinin, akrabalarının kaldığı yer) gir." der. İbnu Mes'ud: "Oraya da gelirse?" der. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Beytine (âilesiyle kaldığı ev) gir." der. İbnu Mes'ud tekrar sorar: "Oraya da gelirse?" Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in cevabı şu olur: "O vakit mescidine gir (...)." Kezâ bir başka rivayette de Zeyneb bintu Cahş (radıyallahu anhâ)'ın Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'le evlenmezden önce evindeki "mescid"den bahsedilmektedir.

Hülâsa evlerde husûsî mescidler ittihâzı için vâki teşvikten sonra, daha Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde, bir kısım Müslümanlar meskenlerinde buna yer vermişler, âlimler de bunu tecviz etmiştir.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in evlerden menhiyyâtın kaldırılması, Kur'ân okunması, namaz kılınması, hattâ mescidler ittihâz edilmes gibi dinin evde yaşanmasına müteallik ısrarlı tavsiyeleri, bir bakıma, evde yeni yetişmekte olan çocukların terbiyeleri içindir. Zira, böylece onlar, büyüklerinden dini meseleleri kulaklarıyla işitmiş, gözleriyle görmüş, halleriyle de yaşamış olacaklardır.

J. MESKEN  SİYÂSETİ

Evle ilgili rivayetler bize, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tarafından vaz edilen ve müteakip halifelerce titizlikle tâkip edilen bir "mesken siyâseti"nin varlığını göstermektedir. Bir başka deyişle meskenin kültürle olan sıkı irtibatı sebebiyle bir kısım kültürel değerlerin hayâtiyeti için devletin mesken inşaatını devamlı murâkebe altında tuttuğunu, kanun dışı inşaat tipleri ortaya çıkınca derhal müdahale ederek bunları ortadan kaldırttığını görüyoruz. Müteâkiben vereceğimiz misallerden, ferdler ve ailelerin mesken inşası meselesinde tamamen hür olmadıkları, devletin müdahale hakkının her an mevcut olduğu fikrinin  vicdanlara iyice yerleştirildiği sonucu çıkarılabilir. Bizi bu hükme götüren bâzı misâlleri, müdahalenin yapıldığı sâhalar çerçevesi içerisinde  inceleyeceğiz.

1. FUZULÎ İNŞAAT YASAGI

Şunu belirtelim ki, meskende genişlik tavsiye edilmiş olmakla berâber, isrâfa yer verilmemesi, fuzulî inşaatlar yapılmaması için ısrar edilmiştir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) "Nafakanın hepsi Allah yolundadır, bundan bina (yapmak için harcanan) hâriç, onda hayır yoktur." der. Başka rivayetlerde "Kişinin ihtiyacı hâricinde yaptığı her bina sırtına bir vebaldir.", "(...) Oturmayacağınız binâyı yapmayın (...)", "Kim ihtiyacından fazla bina yaparsa, kıyâmet günü onu boynuna yüklenmeye zorlanır.", "Allah bir kuluna kötülük murad edince malını binaya infak ettirir." vs. yasaklayıcı ifadeler bulunur.

Mevzu ile ilgili bazı hadisleri vermek için, Buhari'nin ayırdığı baba "Binâ hakkında varid olanlar bâbı" diye mutlak bir başlık atmasından da anlaşılacağı üzere yukarda verdiğimiz hadislere istinâd eden bir kısım Müslüman âlimler, bina yapmanın kerâhetine kaani olmuşlar, "İnşaat için harcanacak parayı kerih addetmişlerdir." Kerâhete meyledenlerden İbrâhim Nehâ'î mûtedil bir ifâde ile ihtiyaç için yapılan binâlardan dolayı "sevab da günah da terettüp etmez" demiştir.

Ancak buradaki kerahatin ihtiyaçtan fazla olarak, tefâhur ve gösteriş için yapılan inşaatlara râci olduğu "ikâmet, soğuk ve sıcağa karşı korunmak için yapılanlara şâmil olmadığı" da ayrıca belirtilmiştir. Esâsen bizzat Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den "Kim zulmetmeksizin ve ilâhî hududu tecavüz etmeksizin bir bina yapacak olursa, bundan Cenab-ı Hakk'ın mahlûkatı istifâde ettiği müddetçe, ona komşuluk sevâbı hâsıl olur."  buyurur.

Binaya para ve emek sarfetmenin kerâhetine kaail olanların, kendilerine delil meyânında zikrettikleri Abdullah İbnu Amr hadisini de muhkem kabul edemeyiz. Zira bu rivayet evini çamurla tamir etmekte olan Abdullâh İbnu Amr (radıyallahu anh)'a Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in: "(...) Ölümün gelmesi bu evin yıkılmasından daha süratlidir." diyerek, bu meşguliyetten kerâhat izhâr ettiğini göstermekte ise de Habbetü'bnu Hâlid ve Sevâ' İbnu Halid (radıyallahu anh)'in rivayetlerinde bizzat Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in evini  tamir işiyle meşgul olduğunu görmekteyiz. Üstelik Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in de minberden: "Ey nâs evlerinizi tâmir edin (...)" diye uyarılarda bulunduğu da mervidir. Şu hâlde sâdece bazı hadislerin zâhirine bakarak: "Sünnet meskene yapılacak yatırımı kerih addetmiştir." diye hükmetmek, gerçeği aksettirmekten son derece uzak kalacaktır.

Semerkandî, inşaatta beis görmeyenlerin Kur'ân'dan:

    "Allah sizi (...) yeryüzünde yerleştirdi, ovalarında (kışlık) köşkler ediniyor, dağlarında (yazlık) evler oyup duruyorsunuz" (A'râf, 7/74)

    "De ki, Allah'ın kulları için çıkardığı zineti, temiz ve  hoş rızıkları kim haram etmiş?" (A'râf, 7/32),

gibi âyetleri; hadisten de: "Allah bir kuluna nimet verince o nimetin eserini kulu üzerinde görmekten hoşlanır." mealindeki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sözlerini delil getirdiklerini zikrettikten sonra (kendini kastederek) fakih der ki: "Efdal olanı, malı âhiret için harcayıp dünya için sarfetmemektir. Buna rağmen, 1. Malı haram yoldan kazanmamış olmak,
2. Bir Müslüman veya zımmîye (inşaat vesilesiyle) zulmetmemek,
3. (İnşaat sebebiyle) Allah'a karşı olan farzlardan birini terketmemek şartıyla inşaat haram değildir." hükmüne varır.

El-Hakîmu't-Tirmizî de, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in bina hususundaki bir müdâhalesini kaydettikten sonra şunu söyler: "Eğer bina muhtaç olunan miktarsa bunu Allah'tan sevâb bekleyerek inşâ edebilir.  Zira meskene olan ihtiyaç aynen yiyecek, giyecek ve bineğe olan ihtiyaç gibidir."  der.

Bina hususunda hadislerde gelen bir kısım istikrâhı, isrâfla izah etmek çok yerinde olacak. Müslümanların bu konudaki kanaatlerini, bu meseleye bakışlarını Hârunu'r-Reşîd'e,yüksek bir saray yaptırdığı zaman, Muhammed İbnu's-Semmâk'ın cesâretle yüzüne haykırdığı şu sözlerde bulabiliriz:

"Toprağı yükselttin, dini bıraktın. Eğer bu kendi paranla yapıldıysa, bil ki sen müsriflerdensin, Allah ise müsrifleri sevmez. Yok bu başkasının malından  ise bil ki zâlimlerdensin. Allah ise zâlimleri sevmez." der.

Mesken mevzuunda israftan zecirle ilgili tâlimât Ahlâk-ı Alâiyye'de şu ifâdeye ulaşır.: "... İrtifa'ı binâ ve nakş ve zuhrufe'i sakf ve cidârda mübâlağadan hazer ede. Ahbârda vârid olmuştur ki bir kimseye menzilini altı zirâ'dan artık kaldırsa melâike-i âsiman "ilâ eyne yâ mel'ûn" derler.

İtidâlden bîrûn kadr u mâlâbüdden efzûn harc mezmumdur. Hususan ki bozup düzmeye mûtad ve bir sûretten usanıp hey'et-i cedid etmeğe mübtelâ olma maraz-ı sa'b ve huluk-ı zemimdir..."

2. HERKESE  BİR  EV:

Yukarıda verdiğimiz misâllerden Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in her insan için zaruri olan, normal bir eve sahip olmasını hoş karşılamadığı hükmünü çıkarmak çok yanlış olur. Aksine bu husustaki siyâsetin esası her âileyi "geniş" bir ev sâhibi yapmaya dayanır. Vazifeli olarak tayin ettiği her memurun, bir ev edinme külfetini devlete tahmil etmesi, kim olursa olsun her Müslümana herhangi bir ev veya akarını, alacağı parayı tekrar ev veya akara yatırmadıkça, satmayı hoş karşılamayıp "Yerine yenisi konmazsa bu para hakkında hayırlı kılınmaz."  demesi gibi muhtelif rivayetler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in "her Müslüman için normal bir ev" siyâseti takib ettiğinin inkâr edilmez delilleridir.

3. BİNALARIN YÜKSEKLGİ:

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) evlerin yüksek olmasına katiyyen taraftar değildir. Rivâyetlerin göstereceği üzere ev hususunda müdâhele ettiği cihetlerden biri de evlerin boyu ile ilgilidir. Hattâ Medine'ye gelince Hz. Ebû Eyyûbi'l-Ensârî (radıyallahu anh)'nin yedi ay misâfir kaldığı evinin alt katına yerleşmiş, bir müddet sonra Hz. Ebû Eyyûb (radıyallahu anh)'un üste geçmesi için vâki mürâcaatına Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Alt daha rahattır." "Bizim ve bizimle temâsı olanlar (Ashâb) için altta olmamız daha uygundur." gibi cevâplar vermiştir. Fakat Ebû Eyyûb Hazretlerinin (radıyallahu anh): "Senin, altında bulunduğun bir tavanın üstüne çıkamıyacağım."diye ısrârı üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) mihmândârını memnûn etmek için (istemeyerek) üste geçer ve Ebû Eyyûb (radıyallahu anh) da aşağı iner.

Hatta Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in nezâret ve iştiraki ile yapılan ilk câmi ve âilesine mahsûs etrafındaki hücrelerin de tavanı el değecek kadar alçaktır.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) evlerin boyca yükselmesindeki istikrâh ve memnûniyetsizliğini muhtelif vesilelerle ifâde etmiş, bunu "kıyâmet alâmetlerinden biri"olarak tavsif etmiştir. Meşhûr Cibril hadisinde kıyâmetin ne zaman kopacağına dâir suâle "Bilmiyorum"  dedikten sonra alâmetlerinden olarak: "Davar çobanları bina yükseltmekte yarıştıkları zaman" der (5). Kezâ bir diğer rivayette de "binâlar sivrilince" kıyâmetin beklenmesi gerektiğini söylemektedir. Bu cümleden olarak kıyâmete yakın insanların evlerini (rengârenk münakkaş ve çizgili elbiselere benzeteceklerini ifâde ederek, evin harici tezyinatını da israf sınıfına sokarak kerâhetini bildirmiştir.

Meskenlerin fazla yüksek olmasını tavsiye etmeyen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu rivayette takribî bir rakam da verir:

"Bir kimse binâsını yedi (bir başka vecihte on) zirâdan fazla yükseltirse kendisine (semâdaki bir münâdi tarafından): "Ey fâsık (Ey Allah'ın düşmanı) nereye (gitmeyi arzu ediyorsun?) diye nidâ edilir."

İbnu'l-Arabî  اَلَمْ تَرَ كَيْفَ رَبُّكَ بِعَادٍ اِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ  âyetinin tefsirinde bu âyetten, binayı yüksek ve iri yapmaktan tahzir manasını da kaydeder.

Yüksekten men sebepleri hadiste tavzih edilmediği halde şarihlerce israf, tefahur ve başkalarının avretine ıttıla gibi sebeplerle izah edilmektedir. Bunlarla birlikte başka sebeplerin de olabileceğini hadisin ıtlâkından çıkarmak mümkündür. Bu meyânda, hususen zamanımızda anlaşılan mahzurlardan biri, insan ölçüleriyle tenâsübü son derece aşan inşaatların insanda meydana getirdiği ruhî ve içtimâî bozukluklardır. Bugün "cehennemî makine", "umacı şehir" gibi vasıflarla tavsif edilmeye başlanan büyük şehirlerde hızla artmakta olan tecennün ve buna yakın rûhî hastalıkların sebepleri arasında bu durum da kaydedilmektedir. Büyük inşaatlar azametleriyle insan ruhunu ezmekle kalmıyor, içinde yaşayanların tabiatla ilgisini son derece azaltıyor ve ayrıca insanlar arası münasebetlere te'sir ederek menfi istikamette geliştiriyor.

Apartman hayatının huzursuzlukları ve komşu seçme imkânı tanımayan şartları nazara alınınca büyük şehirlerde, kalabalığa rağmen insanın nasıl yalnızlığa itildiği anlaşılır. Sosyologlar, "Temâslar satıhta kaldığı müddetçe, mübâşeret ne kadar artarsa artsın ferdin kalabalık içerisinde yalnız kalacağını", yalnızlığı ortadan kaldıran şeyin sâdece "görmek ve dinlemek" değil, aynı zamanda "görülmek ve dinlenilmek" olduğunu belirtmişlerdir. Bir İslâm feylesofu olan Fârâbî'de (v. 950) de değişik kelimelerle aynı şeyi buluruz. O, "el-Medînetü'l-Fâdıla" ile kasteddiği ideal şehri "saadeti elde etmede muhtaç olunan şeyleri te'minde, teâvün maksadıyla toplanılan yer" olarak kabûl eder. Cemâat ve yardımlaşma şuurunu vermeyen, bugünün tabiriyle kişiyi yalnızlığa iten şehir, ideal şehir değildir. Ona göre ideal şehir sıhhatli, her bakımdan  tam ve mükemmel bir beden gibidir ki, uzuvları birbiriyle gâyenin te'mîninde yardımlaşırlar."

Şunu da son olarak kaydedelim ki, ihtiyaçtan doğarak darlığı önleyecek yükseltmelere müsâade edilmişe benziyor. Zira evinin darlığından şikâyet eden Hâlid İbnu Velîd'e Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Evi semâya doğru yükselt ve Allâh'tan genişlik iste." buyurmuştur.

4. MÜDÂHALE:

Bazı rivayetler sünnetin meskenle ilgili bir kısım tavsiye ve nasihatlarda bulunmakla kalmayıp, tavsiye edilen evsafa uyulmadığı hallerde müdahale de edildiğini göstermektedir.

Enes'in rivayetine göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir çıkışında etrafındaki evlere nazaran çıkıntı teşkil eden (yüksekçe) bir kubbe görür ve "Bu da ne?" diye sorar. Ashâbı kendisine "Bu, Ensâr'dan falancanındır" derler. Hz.Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) manzaraya içinden kızarsa da sükût eder. Fakat inşaat sâhibi, kendisine gelip selâm verince selâmını almaz ve yüzünü çevirir. Öbürü kaç sefer karşısına geçip selâm verse de Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) her defasında aynı şekilde davranıp selâmını almaz. Neticede adamcağız Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in kendisine kızdığını ve bu sebeple yüz çevirdiğini anlar. Durumu arkadaşlarına açarak dert yanar. Ona: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) dışarı çıktığı vakit kubbeni gördü (ve buna kızdı)" derler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir başka gün kubbeyi yerinde görmeyince "Kubbeye ne oldu?" diye sorar. Olup biteni kendisine anlatırlar. Bunun üzerine: "İhtiyaç fazlası her bina, sâhibi üzerine bir vebâldir." buyurur. Kezâ aynı muhtevâda bir müdahale de amcası Abbas'ın yaptırdığı gurfe'ye karşı olmuştur. Hz. Abbâs (radıyallahu anh), gurfe'nin yıkılmaması karşılığında bedelince sadakada bulunmayı teklif eder. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bunu kabul etmez. Abbâs (radıyallahu anh) teklifinde sonuna kadar ısrar ederse de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buna katiyyen yanaşmaz ve "yık onu" der. İnşaat yıktırılır.

Süveylimu'l-Yahûdi'nin evinin yıkılmasıyla ilgili hâdise, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in  meskene olan müdâhalesine değişik bir misâl olarak zikre değer. İbnu Hişâm'ın kaydına göre münâfıklar, Tebük gazvesi için hazırlık yapıldığı sırada Yahudi Süveylim'in evinde toplanarak halkın sefere katılmasını önleyici faaliyetlerde bulunuyordu. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Talha İbnu Ubeydillah (radıyallahu anh) başkanlığında bir grup göndererek Süveylim'in evini üzerlerine yıkmalarını emreder.Talha (radıyallahu anh) emri aynen icra eder.

Burada müdâhale sebebi olarak devlet aleyhine cereyân eden menfi faaliyeti görmekteyiz ki az ilerde, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den sonra görülen bâzı benzer örnekler vereceğiz.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hayâtında rastlanan mühim bir müdâhale örneği mâbedlerle ilgili. Hâtırası Kur'ân'da ebedleştirilen Mescid-i Dırâr hâdisesi mevzumuzu ilgilendirse gerek. Kaynaklarımızın bildirdiğine göre Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Tebük seferinde iken Medine münafıklarından on iki kişilik bir grup, müstakil bir mescid inşa ederek kendi aralarında bir araya gelme imkânı düşünürler. Zira Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in onlara karşı takip ettiği başarılı bir siyaset sonucu bir araya gelemiyorlardı. Müslümanlar seferden dönüp, Medine yakınlarındaki Zi-Evân mevkiine gelince Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e adam yollayarak: "Ya Resûlullah biz, hastalar, ihtiyaç sahipleri, yağmurlu ve karanlık geceler için bir mescit yaptık, senin bize orada namaz kıldırarak (küşâdını yapmanı) istiyoruz."dediler. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Siz gidin, şu anda yolculuğum bitmiş değil, meşguliyetim de var, Medine'ye varınca inşaallah geliriz (...)" diyerek müsbet cevap verir.

Fakat bir müddet sonra gelen vahiy münâfıkların gerçek gayesini Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e bildirir:

    "Bir de (Müslümanlara) zarar vermek için, küfür için, mü'minlerin arasına ayrılık sokmak için ve daha evvel Allah ve Resûlü ile harb eden (in gelmesini iştiyak ile) beklemek ve gözetmek için bir (bina yapıp onu) mescid edinenler ve " (bununla) iyilikten başka bir şey kastedmedik" diye muhakkak yemin edecek olanlar vardır. Allah şâhitlik eder ki: Onlar şeksiz şüphesiz yalancıdırlar. (Habîbim) onun içerisinde hiçbir vakit (namaza) durma (...) onların kurdukları bina, kalblerinde dâimî bir şek (ve nifaka) sebep olacaktır. Meğer ki kalbleri ölümle parçalanmış olsun (....)" (Tevbe, 9/107-110).

Vahiy üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) gönderdiği adamlarla "küfür, Müslümanlar'a zarar ve nifak için" yapılmış olan ve "sağ kaldıkları müddetçe kalplerindeki şek ve nifakı besleyip artıracak" olan bu inşaatı yıktırıyor ve yaktırıyor.

Rivayetler, Mescid-i Dırâr'ın yerinin çöplük  ve mezbelelik yapıldığını, oraya uğrayan yoldan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hiç geçmediğini kaydederler. Taif mescidinin Taif'deki eski tapınağın bulunduğu yere yapılması için verilen emirle bu sünnet karşılaştırılınca "binâu'l müfsidin"e karşı gösterilen aksülamel anlaşılır.

Rivâyetler, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sünnetinde rastlanan bu misâllere muvazî olarak müteakip devirlerde halifeler tarafından hususi meskenlere ve hatta amme için yapılmış inşaatlara, benzeri maksatlarla müdahalelerde bulunulduğunu göstermektedir. Müleyh İbnu Avf es-Sülemî'nin rivayetine göre Hz. Ömer (ra)'e, Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anhümâ)'ın evinin kapısına tahtadan işlemeli bir kapı, kasrına da kamıştan ilave bir kulübe yaptırdığı haberi ulaşır. Hz. Ömer (radıyallahu anh) bu haber üzerine derhal Muhammed İbnu Mesleme (radıyallahu anh)'yi göndererek (israf olarak değerlendirilen) mezkur kapı ve kulübeyi yakmasını emreder. el-Hakîmu't-Tirmizî'nin bir tahricinde, Ebûd-Derdâ'nın Humus'daki evine bir kenif / abdesthane ilâve ettiğini haber alan Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in, "Yâ Üveymir, dünyayı tezyin hususunda Fars ve Rum'un inşaatları sana kifayet ederdi. Allah onları (israfları için) harâb etti. Mektubumu alır almaz Humus'u terket, Dımeşk'e git" diyerek cezâ olarak onu bulunduğu yerden sürgün eder.

Hz. Ömer (radıyallahu anh), Humus emîrinin, evin üstünde ılliyye denen bir tenezzüh odası yaptırdığını duyunca derhal ona bir mektup yazarak "odun toplayıp yakmasını"emreder. Benzeri bir olayı Hâricetu'bnu Hüzâfe (radıyallahu anh)'nin Mısır'da yaptırdığını duyunca Mısır Vâlisi Amr İbnu'l-Âs (radıyallahu anh)'a yazarak "... Hârice, komşuların avretine ıttıla peydâ etmek istyor, mektubumu alınca yık onu." der.

Temîmü'd-Dârî (radıyallahu anh)'nin rivayetinden "Hz. Ömer (radıyallahu anh) zamanında halkın yüksek binâlar yaptırdığını" öğreniyoruz. Abdullâhu'r-Rûmî'nin  bahsettiği, Hz. Ömer (radıyallahu anh) tarafından vâlilere: "Binâlarınızı yükseltmeyin" diye yapılan tamim, bu yüksek yapma hareketlerinden sonra yapılmış olabilir. Belki de Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in bu titizliği sonucu olarak Kûfe'de bulunan Sa'd İbnu Ebî Vakkâs oturmak için muhtâç olduğu evin Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in mesken mevzuundaki titizliğini ifade eden bir diğer misâl tezyinatla ilgili. Abdurrezzâk'ın bir tahricinde Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e Basralı Hadrâ adında bir kadın evinin iç duvarlarını, örtüler çekerek, tezyin ettiği haberi ulaşınca orada vâli bulunan Ebû Musâ el-Eş'arî (radıyallahu anh)'ye yazarak bu tezyinat perdelerini yırtmasını emreder. Kezâ kendisini İrânlı bir çiftçi (dehkân) dâvet edecek olsa, önce sorar, eğer evinde tasvir olduğunu öğrenecek olursa icâbet etmezdi.

Hz. Ömer (radıyallahu anh) umumi ahlâka menfi te'sir eden evlere de müdâhale etmiştir. Bu meyânda bir nevi içki imâl ve satış yeri (hânût) durumunda olan Ruveyşudu's-Sakafi'nin evini yaktırır. Sa'd İbnu İbrâhim evi bir kor hâlinde gördüğünü kaydeder.

Hülâsa, gerek Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den, gerek Hz. Ömer (radıyallahu anh)'den verdiğimiz bu misaller her çeşit inşaatların -ister yükseklik ve ebad yönüyle, ister tezyinat ve kullanılış gayesi yönüyle- devletin murâkebe ve kontrolü altında tutulduğunu göstermektedir. Bu durum, bilhassa ilk zamanlarda daha titizlikle uygulanmış gözükmektedir. Suyûti, Halife Muktedir Billâh'ın Râfizîler'den bir grubun toplanıp namaz kıldığı, sahâbeye hakâret edip cuma kılmadıkları ve Karâmita ile de mektup irtibâtına başladıkları, Nerâsâ mescidinin yıkılması hususunda ulemâya başvurup "Mescid-i Dırâr'dır" diye fetvâ alıp yıktırdığını ve yerini de mezarlık yaptırdığını kaydeder.

Cemiyet için zararlı faaliyetlerde bulunan, davranış ve yaşayışlarıyla ammenin ahlâkını bozucu kötü örnekler veren kimseleri barındıran "binâu'l müfsidin"in yıktırılması hususunda fetvâ veren Suyûtî, bu mühim mesele için bir de müstakil eser vermiştir: Ref'u Menâri'd-Din ve Hedmu Binâi'l-Müfsidîn.

5. MESKEN TELAKKİSİ:

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in mesken siyâsetini belirtmek sadedinde naklettiğimiz hususlar nazara alınınca her Müslümanın şöyle bir mesken telakkisine sahip olmasını arzu ettiği neticesi çıkarılabilir.

1) Mesken dünyevî (ve dolayısıyla uhrevî) saadetin baş âmillerinden biridir.

2) Meskenin iyi olması: Genişliğine, komşusuna, sosyal tesislere yakınlığına, yeni yerinin havadar, güneşli vs. olmasına, civarında mescid, mektep, çarşı gibi kültürel ve iktisâdî tesislerin bulunmasına bağlıdır.

3) Meskenin genişliği, içinde oturanların adedine bağlı olarak oda sayısını çokluğu ve odalarının genişliği ile ölçülür.

4) Mesken sâde olmalı, inanç ve ahlâka zıt telkinlere sebep olan yabancı kültürü temsil eden tezyin unsurlarına yer verilmemelidir.

5) Mesken gerek vüsat ve gerek tefriş yönüyle ihtiyacı taşıp isrâfa yer vermemelidir.

6) Mesken yüksek olmamalıdır.

7) Her mesken gusülhâne, helâ, mutfak gibi unsurlara şâmil olmalıdır.

8) Kanûna uymayan meskene devlet müdâhale edebilir.

Böyle bir mesken telâkkisine her Müslümanın sâhip olması gerektiğini, bu vasıfların ufak tefek farklarla kısa bir şekilde terbiye kitaplarında umumiyetle yer almış olmasından da anlayabiliriz.

6. ŞER'Î MESKEN:

Sünnete göre bir evde bulunması gereken şartları ortaya koyup, her Müslüman'ın sâhip olması gereken mesken telakkisini belirttikten sonra fukahânın, kocayı, karısına karşı teminle mükellef kıldığı meskenin tasvirini vermekte fayda var. Bu meskene şer'î mesken veya meşrû mesken denebilir. Burada, fukahânın, normal bir İslâmî hayat için oturulacak meskende bulunmasını şart ve zarurî gördükleri asgarî evsafı görmüş olacağız. Dikkat edilirse burada, çocuk unsuru üzerinde durulmamıştır. Evlenme ânında, çocuksuz farzedilen bir kadına hazırlanması gereken meskenin zarurî şartları mevzubahistir. Çocuklar olunca durum ne olacak? Fıkıh kitaplarında burası mübhemdir. Dr. Ruhi Özcan'ın "İslâm Hukukunda Karı-Koca Nafaka Mükellefiyeti" adlı doktora tezinden aynen aldığımız tasvir şöyle:

A. Meşrû meskende aranan şartlar şunlardır:

1) Zevcenin din ve dünya işlerini görmesine müsâid olmalıdır.

2) Kocanın zevceye zulüm (haksızlık) etmek istediğinde, bu zulümden onu men etmeye kudreti yeten sâlih komşular arasında yer almalıdır.

3) Zevceye can ve mal emniyeti sağlayabilmelidir.

4) Kocanın zevcesinden cinsen faydalanmasına imkân vermelidir.

5) Bütün ihtiyaçlarla birlikte su da meskene koca tarafından getirilmiş olmalıdır. Meskenin içinde sarnıç, kuyu, çeşme bulunması, bu mahallin meşrû mesken olmasına engel değildir.

6) Zevce izin vermedikçe meskeninde, kocanın akrabası ikâmet edemezse de kocanın her türlü kadın kölelerinin, başka kadından olma cinsî münâsebeti anlamayacak kadar küçük çocuklarının bulunmasına mani olamaz. Buna mukabil meskende zevce de kocanın izni olmadıkça, başka kocasından olma küçük çocuğunu, kendi akrabasını bulunduramaz. Mesken mülkiyetinin kocaya âit olması veyâ olmaması bu ahkâma müessir değildir.

B. Mesken tenhâ, duvarları yüksek, konak gibi geniş olup da, zevcenin yalnızlıktan dolayı aklına bir bozukluk gelmesine sebep olacağı anlaşılır (mâlum olur)sa kocanın zevceye bir yoldaş; (arkadaş, enise) temin etmesi lâzımdır.

C. Zevceye arkadaş te'mîn mecbûriyeti, zevceden zevceye ve yerden yere değişir; farklıdır. Meselâ zevce yalnız başına odada ikâmet edip gecelemekten korkan cinsten ise, iskân yeri küçük olsa bile, kocanın zevceye yoldaş te'mîn etmesi gerekir. Kezâ zevce küçük ve yalnız olarak ikâmetten korkan bir insansa, zevceye yoldaş te'mîni icâb eder.

Ç. İskân yeri küçük, sâlih komşular arasında olup da, zevcenin korkmayacağı anlaşılır (mâlûm olur)sa, kocanın zevcesine yoldaş te'min etmesi gerekmez.

Dipnotlar:

(1) Hz. Peygamber (asm) bâzı sahîh hadîslerde, uğursuzluk addetmeyi, (teşâum) reddettiği halde (bk. Müslim, Selâm 110-114 (4, 1745-46, 2223-2224 HI.) burada uğursuzluktan bahsetmesi âlimler arasında münâkaşa vesilesi olmuştur. Hattâ Hattâbî ve diğer birçokları, bu üç şeyde uğursuzluk çıkarmanın nehyedildiğini (Meâlim 4, 236) anlamışlardır. Onlara göre bu üç nesneden sâhiplerinin memnûniyetsizlikleri söz konusu olabilir. Bu durumda talak ve satış yoluyla halâs olması gerekir. Bâzılarına göre de kadının uğursuzluğu kısır oluşu; kötü dilli oluşu; bineğin uğursuzluğu huysuz oluşu, üzerinde cihât edilmemesi vs. dir.
(2) Evin genişliği, bugünkü sosyologlara göre, sâdece içerisinde yaşayanların sayısına değil, yaşayanın iktisâdî durumuna da bağlıdır. Meselâ Fransa'da bekâr yaşayan bir kimse için 14 m² normal genişlik kabûl edilirken, bu Amerika'da 36 m² dir. Kezâ Amerika'da iki kişi için 67 m², üç kişi için 90 m², dört kişi için 103 m² tesbît edilmiştir (Famille et Habitation 1, 108). Oda sayısının tesbîti için de : "Ebeveyn için bir yatak odası, -ailenin durumuna göre- evde kalan diğer nüfustan her ikisi (veyâ her biri) için birer oda. Diğer kısımların (oturma odası, gusulhane, mutfak, helâ... ) sayı ve genişliği evde kalanların sayısına göre değişir" denmektedir. (a.g.e. 1, 109).
(3)  Dar mesken husûsunda iki ölçü verilir: 1. Mesâha yönünden: Adam başına 8-10 m² düşen lojman behemahal marazîdir, 12-14 m² tehlikelidir ve marazî ârazlara sebep olabilir. 2. Kesâfet yönünden: Oda başına iki buçuk kişi düşerse behemahal marazîdir, iki kişi düşerse tehlikelidir (Famille et Habitation 1, 121). Meselenin ehemmiyetine binâen bir başka kaynakta, Fransa'da âile nüfus sayısına göre tesbît edilen lojman standart tablosunu burada sunmayı uygun bulduk (J. -E. Havel, Habitat et Logement, Puf, Paris, 1974, s.34).
(4) Aynî bu konuda şiddet ve suhûlet ifade eden hadîslerin te'lifi zımnında: "Şâri bidâyette nakış bile olsa, bütün sûretleri yasakladı. Zira halk sûretperestlikten yeni çıkmıştı. Fakat nehiy yerleştikten sonra câhilin, hürmete tevessül etmeyeceğinden emin olunan vazîyetlerdeki (yüksekte asılı olmayan) tasvîrler mubâh kılındı" der. (Aynî 22, 74).
(5) İbnu Hacer'in Kurtubî'den "Nebat (ehlinin) kibarlaşması ve şehirlerde kasırlar edinmeleri dînin inkilâbına duçâr olmasıdır" hadîsi üzerine naklettiği şu îzahı, enteresan olduğu için aynen naklediyoruz: "Hadîsden maksûd ehl-i bâdıyenin (köylülerin) amme işlerini (el-emr) (devlet) istilâ etmeleridir. Memlekete zorla hâkim olurlar. Bunların (böylece) malları çoğalır, himmetleri (yüksek apartmanlar inşasıyla) binâ yarışına ve bununla tefâhura yönelir. Bu duruma içinde bulunduğumuz şu devir şehâdet etmektedir:" (F.B. 1,131). Merhûm Prof. Hamdi Râgıb Atademir bir vesile ile Cibril hadisinde geçen "tetavülü'l-Bünyân" tâbiriyle günümüzün demokrasi sistemine ve bunun marazî tarafına delâlet ettiğini söylemişti. Aynı hadîsi Mübârekfûrî' de: "Bu hadis köylü ve benzeri ihtiyâç sâhiplerinin dünyâlık yönüyle zenginleşerek binâlar yaptırmak sûretiyle birbirlerine karşı böbürleneceklerine delâlet eder" der.

(bk. Prof. Dr. İbrahim, Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi)

Kaynaklar :

Başağaçlı Raşit Tunca – Karoglan Hoca
Sorularla islamiyet
Dinimiz islam
Milliyet Gazetesi
Sabah Gazetesi
islam ve ihsan
Kuran-i Kerim
Sabah Gazetesinde Erhan DOĞAN "Farklı inançlar umutla aynı tapınakta buluşuyor" konusu

RAŞiT TUNCA

BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA
Raşit Tunca

FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik

BOARD KISAYOLLARI

ALLAH

Allah



BAYRAK

TC.Bayrak



WEB-TUNCA


Radyo Karoglan

Foruma Misafir Olarak Gir


Forumda Neler Var


Karoglan-Raşit Tunca - Dini - islami - Dini Resim - FIKIH - Kuran - Sünnet - Tasavvuf - BAYRAK - Milli - Eğlence - PNG - JPEG - GIF - WebButtons - Vaaz - Sohbet - Siyeri Nebi - Evliyalar - Güzel Sözler - Atatürk - Karoglan Hoca - Dini Bilgi - Radyo index - Sanal Dergi




GALATASARAY

G A L A T A S A R A Y


FENERBAHÇE


F E N E R B A H C E


BEŞiKTAŞ

B E Ş i K T A Ş


TRABZONSPOR

T R A B Z O N S P O R


MiLLi TAKIM

M i L L i T A K I M


ETKiNLiKLERiMiZ


“Peygamberimiz Buyurdular ki Birbirinize Temiz ağız ile Dua edin. Bizde Sayfamızı ziyaret edenlerin ve bu bölümü ziyaret edenlerin kendilerinin Ruhaniyetine, geçmişlerinin Ruhuna Yasin Okuyup hediye ediyoruz Tıkla, ya sende oku yada okunmuş Yasinlerden Nasibini Al”
(Raşit Tunca)



MEVLANA'DAN

“ Kula Bela Gelmez Hak Yazmadıkca, Hak Bela Yazmaz Kul Azmadıkca, Hak intikamını, Kulunun Eliyle Alır da, Bilmiyenler Kul Yaptı Sanır."
(Hz. Mevlana)