MUHAMMED
BAYRAK

Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız. |
Forum İstatistikleri |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
DOWNLOADEN
AYET
FELSEFEMiZ
Raşit Tunca Sözü
GÜZEL SÖZ
Bunları okuyup Zikredenler Dünyada ve Cennette Şu Ödüllere Sahip Olurlar
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim Cuma gecesi, Duhan suresini okursa, Allah’ü Teala kendisine cennette bir köşk yapar.” (1)
سُبْحاَنَ اللّهِ وَ الْحَمْدُ لِلهِ و لاآاِلَاهَ الا اللهُ وَللهُ اَكْبَرْ
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim [Sübhânellahi vel hamdü lillahi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber.] derse, bunlardan her bir tespihe karşılık kendisi için cennette bir ağaç dikir.(2)
Yapıldığı Zaman Cennette Ağaç Olan Dua
bu dua yapıldığı zaman cennette Allah’u teala bir ağaç yaratır.
Ebu Musa el-Eş’ari (Radıyallahü Anh)’den rivayet edildiğine göre, Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurmuştur: “Bir insanın çocuğu öldüğünde, Allah’u Teala Meleklerine:-“Kulumun çocuğunu mu aldınız?” buyurur. Melekler:
-“Evet” Derler. Allah’ü Teala da melklere:
-“Kulum ne dedi?” buyurur. Onlar da:
-“el-Hamdü lillah. İnnâ lillahi ve İnna ileyhi raci’un” [Anlamı: Allah’a hamd olsun, bizler Allah’a aidiz. O’na döneceğiz.] dedi, derler. Cenabı Allah da:
-“Öyle ise kuluma cennette bir ev yapın ve adını hamd evi koyun” buyur. (3)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Benim üzerime çokça salat u selam getirin. Çünkü o, kabirde de, sıratta da, cenette de bir nurdur.“(4)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim ihlas ile (Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.)” derse, cennete girer.
Ebu Hureyre (Radıyallahü Anh)’den rivayet ediliyor: “Hepiniz cennete gireceksiniz, ancak sahibinden kaçan deve gibi Allah’ın rahmetinden kaçanlar müstesnadır.” Allah’ın nimetinden böyle kaçanların kimler olduğu sorulduğunda Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “-“Lâ ilâhe illallah demeyen kimsedir. Diliniz tutulmadan Lâ ilâhe illallah demeye devam edin. Zira o kelime, ihlas kelimesidir. Tevhid kelimesidir, takva kelimesidir, Kelime-i tayyibe’dir. Hakka davewt kelimesidir. O, yapışılacak en sağlam bir halkadır. Cennetin bedeli odur.“
Muaz bin Cebel (Radıyallahü Anh)’den rivayetle Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): “Kimin son sözü, “La İlahe İllallah” olursa, cennete girer.” buyurmuştur.(5)
Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh)’den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur. “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size onu yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey bildireyim mi! aranızda selamı yayınız.“(6)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim farz namazın peşinden Ayete’l-Kürsi‘yi okursa, onun cennete girmesine ölümden başka bir engeli yoktur. Ölünce cennete girer.“(7)
اَعُوذُ بِاللَّهِ السَّمِيعِ الْعَلِيمِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim sabahladığında üç kere [E’ûzü billahissemî’il alîmi mineşşeytânirracîm.] der sonra Besmele çekerek bir kere (Haşr suresinin 21-24. ayetlerini) okursa o gece veya gündüz ölürse, muhakkak cenneti kendisine vacip kılmış olur.“(8)
Gece veya Gündüz Ölünce Cennet Vacip Olan Dua
Gece veya Gündüz Ölünce Cennet Vacip Olan Dua
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Mevla Teala bu (Haşr Suresinin 21-24. ayetleri) sureyi okuyanı işitir ve şöyle buyurur.
{-Kuluma müjde verin. İzzetime and olsun ki sen hoşnut oluncaya kadar cennette sana bir mekan verip, seni oraya yerleştireceğim.}”(9)
Bir kimse: “Ey Allah’ın Resulü! Ben İhlas suresini seviyorum! dedi. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o kimseye: “Bu sureyi sevmen, cennete girmene sebep olacaktır.“(10)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim günde (sabah ve akşam en az) 100 kere [“Lâ ilâhe illallahül-Melikül-Hakkul-Mübin” Yani “Eserleriyle aşikar, hakiki mevcut ve yegane padişah olan Allah’tan başka ilah yoktur.“] derse, bu zikir kendisi için fakirlikten kurtuluş, kabir yalnızlığında yoldaş olur. Bununla zenginliği celbeder ve cennetin kapısını çalar.“(11)
Günde 100 kere okunan “Lâ ilahe illallahü melikül Hakkul Mübin” duası ve zikri ne demek, anlamı nedir? Arapça ve Türkçe Yazılışı, Fazileti ve hakkındaki hadisler
Lâ ilahe illallahü melikül Hakkul Mübin
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim günde (sabah ve akşam en az) 100 kere “Lâ ilâhe illallahül-Melikül-Hakkul-Mübin” yani “Eserleriyle aşikar, hakiki mevcut ve yegane mülk sahibi olan Allah’tan başka ilah yoktur.“ derse, bu zikir kendisi için fakirlikten kurtuluş, kabir yalnızlığında yoldaş olur. Bununla zenginliği celbeder ve cennetin kapısını çalar.”
Hz. Ali (R.a)’dan Rivayetle Resulullah (S.A.V) Efendimiz şöyle buyurmuştur;
“Bir kimse günde yüz (100) defa ‘Lâ ilahe illallahü melikül Hakkul Mübin‘ derse, bu onun için fakirlikten eman ve kabir yalnızlığından kendisine yoldaş olur ve bununla zenginliği celb etmiş yani kendisine çekmiş ve Cennetin de kapısını çalmış olur” (Zebidi, İthaf, 5/131)
Lâ ilâhe illallâh : Allah’tan başka ilah yoktur.
el Melik: Bütün varlıkların gerçek sahibi olan Melik olan Allah
el Hakk : Hak ve adaletle hükmeden ve her haklıya hakkını veren Hakk olan Allah
el Mübin : Varlık ve birliği çok açık olan ve her şeyi açıklayan Mübin olan Allah
Vaadine sadık ve emin olan Hz. Muhammed (a.s.m) O’nun resûlüdür.
Arapça Yazılışı – Türkçe Yazılışı ve Okunuşu
لَااِلٰهَ اِلاَّالله ُ اَلْمَلِکُ الْحَقُّ الْمُبینُ
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ صَادقُ الْوَعْد اْلاَمِین
Lâ ilâhe illellâhül melikül hakkul mübîn Muhammedün rasûlüllâhi sâdikul va’dil emîn
Anlamı: ”Apaçık gerçeğin sahibi Allah’tan başka ilah yoktur. Emin ve sözünün eri olan Muhammed Allah’ın Rasulüdür.”
Fazileti, Faydaları ve Sırları
Her gün 100 veya 1000 defa okuyanın dilekleri kabul olur.
Bu tesbih her gün okuyan Kelime-i tevhid sevabı alır.
Her gün 100 okuyana ummadığı yerden rızıklar ihsan edilir.
Her gün 100 defa okuyan mal- mülk sahibi olur.
Fakirlikten kurtulur zenginleşir.
Özellikle Cuma günü herhangi bir saatte 200 defa okuyanın dünya ve ahiret istekleri kabul olur. Her gün 100 defa okuyan rızık darlığı çekmez.
Kaynak: Ramuz el Ehadis S. 433
ÖZELLİKLE CUMA GÜNÜ 200 DEFA OKUNDUĞUNDA ALLAH’TAN İSTENEN HAYIRLI DİLEK KABUL OLUR.
Fakirlikten ve Kabir Yalnızlığından Kurtulmak ve Cennetlik Olmak İçin Dua
Fakirlikten ve Kabir Yalnızlığından Kurtulmak ve Cennetlik Olmak İçin Dua
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını görmek için yürüyen kimseye Allah’u Teala, attığı her bir adım için yetmiş hasene yazar, onun yetmiş günahını siler. Ondan ayrıldığı yere tekrar dönünceye kadar (bu böyle devam eder). Onun vasıtasıyla ihtiyacı görülecek olursa, annesinden doğduğu gün gibi günahlarından sıyrılır. Eğer bu kişi din kardeşinin işini yerine getirirken ölürse, hesaba çekilmeden doğrudan cennete girer.“(12)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’a:-“Ey Allah’ın Resulü! Bir adamın ömrü kısa olup, günahı nasıl çok olur” diye soruldu.
Bunun üzerine Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
-“Her insan çok hata işler. Her kimin akıllı bir huyu, koruyan bir tabiatı varsa, onlar onu korur da günahları kendisine zarar vermez.” buyurdu.
-“Ey Allah’ın Resulü bu nasıl olur?” denildi.
Bunun üzerine Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
-“Her günah işleyişinde beklemeden hemen tövbe ederse, günahları silinir de kendisini cennete koyacak olan fazla ameli kalır.” buyurdu.
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Kişi Müslüman kardeşini hastalığında ziyaret ederse, oturuncaya kadar cennet bağlarında yürür. Oturunca onu rahmet kaplar. Sabah ziyaret ederse, 70.000 melek akşamlayıncaya kadar ona istiğfar eder. Akşam ziyaret ederse, sabahlayıncaya kadar 70. 000 melek ona istiğfar eder.“ (13)
Ömer bin Hattab (Radıyallahu Anh)’dan rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Kim çarşıya çıkarda:
Sevap Kazandırıp Günah Sildiren Dua
yapıldığı zaman 1 milyon sevap kazandırıp, 1 milyon günahı sildiren ve cennete ev yapılmasına vesile olan dua,
لاَأِلَاهَ اِلاَّ اللّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يحي ويميت وَهُوَو هو حيّ لا يموت بيده الخيروَهُوَو عَلىَ كُلِّ شَيْءِِقَدِيرُ
[La ilâhe illallahü vahdehü lâ şerike lehü. Lehül mülkü ve lahül hamdü yuhyi ve yümitü. Ve hüve Hayyün lâ yemütü Biyedihil hayrü ve hüve külli şey’in kadîr.]
“Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur, birdir, ortağı yoktur. Mülk de O’nundur, hamd de O’nundur. Öldürür ve diriltir. O, ölmeyen diridir. Hayr, O’nun elindedir. O’nun her şeye gücü yeter.” derse, Allah ona bir milyon sevap yazar, bir milyon günahını siler ve derecesini de bir milyon yükseltir. (14) Bazı rivayetlerde, “Allah ona cennette bir ev yapar” buyurulmuştur.
Ebu Hureyre (Radıyallahü Anh)’dan rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “”Muhakkak ki Allah’ü Teala’nın 99 ismi vardır. Kim bunları ezberlerse, onları bilip onlara iman ederse, onlara güzelce riayet edip mümkün olan manaları ile amel etmeye gayret ederse.) cennete girer.“(15)
Dipnotlar Kaynaklar
Zebidi, İthaf, 3/293; Taberani, el-Kebir, 8/316
İbni Mace, 2/1251
Tirmizi, Cenaiz, 1021
Deylemi, Müsnedül-Fridevs, 2/291, 408; Münavi, Feyzül-Kadir, 4/249
Ebu Davud, Cenaiz, 3116
Müslim, İman, 54
Nesai, Sünen-i Kübra, 9925; Beyhaki, Şu’abül-İman, 2385
Suyuti, Cami’ussağir, 6/201, no.8943; Beyhaki, Şü’abül-İman, 2/492
Suyutiş, el-İtkan, 2/401
Tirmizi, Fedailu’l-Kuran, 11;Darimi, Fedailu’l-Kuran,24
Zebidi, İthaf, 5/131
Heysemi, Mecme’uzzevaid, 8/190
Ahmed Bin Hanbel, Müsned, 1/81; İbni Mace, 1/463; Ebu Daşvud, 3/185
Tirmizi, Daavat, 3428
Buhari, Tevhid, 7392
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim Cuma gecesi, Duhan suresini okursa, Allah’ü Teala kendisine cennette bir köşk yapar.” (1)
سُبْحاَنَ اللّهِ وَ الْحَمْدُ لِلهِ و لاآاِلَاهَ الا اللهُ وَللهُ اَكْبَرْ
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim [Sübhânellahi vel hamdü lillahi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber.] derse, bunlardan her bir tespihe karşılık kendisi için cennette bir ağaç dikir.(2)
Yapıldığı Zaman Cennette Ağaç Olan Dua
bu dua yapıldığı zaman cennette Allah’u teala bir ağaç yaratır.
Ebu Musa el-Eş’ari (Radıyallahü Anh)’den rivayet edildiğine göre, Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurmuştur: “Bir insanın çocuğu öldüğünde, Allah’u Teala Meleklerine:-“Kulumun çocuğunu mu aldınız?” buyurur. Melekler:
-“Evet” Derler. Allah’ü Teala da melklere:
-“Kulum ne dedi?” buyurur. Onlar da:
-“el-Hamdü lillah. İnnâ lillahi ve İnna ileyhi raci’un” [Anlamı: Allah’a hamd olsun, bizler Allah’a aidiz. O’na döneceğiz.] dedi, derler. Cenabı Allah da:
-“Öyle ise kuluma cennette bir ev yapın ve adını hamd evi koyun” buyur. (3)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Benim üzerime çokça salat u selam getirin. Çünkü o, kabirde de, sıratta da, cenette de bir nurdur.“(4)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim ihlas ile (Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.)” derse, cennete girer.
Ebu Hureyre (Radıyallahü Anh)’den rivayet ediliyor: “Hepiniz cennete gireceksiniz, ancak sahibinden kaçan deve gibi Allah’ın rahmetinden kaçanlar müstesnadır.” Allah’ın nimetinden böyle kaçanların kimler olduğu sorulduğunda Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “-“Lâ ilâhe illallah demeyen kimsedir. Diliniz tutulmadan Lâ ilâhe illallah demeye devam edin. Zira o kelime, ihlas kelimesidir. Tevhid kelimesidir, takva kelimesidir, Kelime-i tayyibe’dir. Hakka davewt kelimesidir. O, yapışılacak en sağlam bir halkadır. Cennetin bedeli odur.“
Muaz bin Cebel (Radıyallahü Anh)’den rivayetle Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): “Kimin son sözü, “La İlahe İllallah” olursa, cennete girer.” buyurmuştur.(5)
Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh)’den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur. “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size onu yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey bildireyim mi! aranızda selamı yayınız.“(6)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim farz namazın peşinden Ayete’l-Kürsi‘yi okursa, onun cennete girmesine ölümden başka bir engeli yoktur. Ölünce cennete girer.“(7)
اَعُوذُ بِاللَّهِ السَّمِيعِ الْعَلِيمِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim sabahladığında üç kere [E’ûzü billahissemî’il alîmi mineşşeytânirracîm.] der sonra Besmele çekerek bir kere (Haşr suresinin 21-24. ayetlerini) okursa o gece veya gündüz ölürse, muhakkak cenneti kendisine vacip kılmış olur.“(8)
Gece veya Gündüz Ölünce Cennet Vacip Olan Dua
Gece veya Gündüz Ölünce Cennet Vacip Olan Dua
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Mevla Teala bu (Haşr Suresinin 21-24. ayetleri) sureyi okuyanı işitir ve şöyle buyurur.
{-Kuluma müjde verin. İzzetime and olsun ki sen hoşnut oluncaya kadar cennette sana bir mekan verip, seni oraya yerleştireceğim.}”(9)
Bir kimse: “Ey Allah’ın Resulü! Ben İhlas suresini seviyorum! dedi. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o kimseye: “Bu sureyi sevmen, cennete girmene sebep olacaktır.“(10)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim günde (sabah ve akşam en az) 100 kere [“Lâ ilâhe illallahül-Melikül-Hakkul-Mübin” Yani “Eserleriyle aşikar, hakiki mevcut ve yegane padişah olan Allah’tan başka ilah yoktur.“] derse, bu zikir kendisi için fakirlikten kurtuluş, kabir yalnızlığında yoldaş olur. Bununla zenginliği celbeder ve cennetin kapısını çalar.“(11)
Günde 100 kere okunan “Lâ ilahe illallahü melikül Hakkul Mübin” duası ve zikri ne demek, anlamı nedir? Arapça ve Türkçe Yazılışı, Fazileti ve hakkındaki hadisler
Lâ ilahe illallahü melikül Hakkul Mübin
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim günde (sabah ve akşam en az) 100 kere “Lâ ilâhe illallahül-Melikül-Hakkul-Mübin” yani “Eserleriyle aşikar, hakiki mevcut ve yegane mülk sahibi olan Allah’tan başka ilah yoktur.“ derse, bu zikir kendisi için fakirlikten kurtuluş, kabir yalnızlığında yoldaş olur. Bununla zenginliği celbeder ve cennetin kapısını çalar.”
Hz. Ali (R.a)’dan Rivayetle Resulullah (S.A.V) Efendimiz şöyle buyurmuştur;
“Bir kimse günde yüz (100) defa ‘Lâ ilahe illallahü melikül Hakkul Mübin‘ derse, bu onun için fakirlikten eman ve kabir yalnızlığından kendisine yoldaş olur ve bununla zenginliği celb etmiş yani kendisine çekmiş ve Cennetin de kapısını çalmış olur” (Zebidi, İthaf, 5/131)
Lâ ilâhe illallâh : Allah’tan başka ilah yoktur.
el Melik: Bütün varlıkların gerçek sahibi olan Melik olan Allah
el Hakk : Hak ve adaletle hükmeden ve her haklıya hakkını veren Hakk olan Allah
el Mübin : Varlık ve birliği çok açık olan ve her şeyi açıklayan Mübin olan Allah
Vaadine sadık ve emin olan Hz. Muhammed (a.s.m) O’nun resûlüdür.
Arapça Yazılışı – Türkçe Yazılışı ve Okunuşu
لَااِلٰهَ اِلاَّالله ُ اَلْمَلِکُ الْحَقُّ الْمُبینُ
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ صَادقُ الْوَعْد اْلاَمِین
Lâ ilâhe illellâhül melikül hakkul mübîn Muhammedün rasûlüllâhi sâdikul va’dil emîn
Anlamı: ”Apaçık gerçeğin sahibi Allah’tan başka ilah yoktur. Emin ve sözünün eri olan Muhammed Allah’ın Rasulüdür.”
Fazileti, Faydaları ve Sırları
Her gün 100 veya 1000 defa okuyanın dilekleri kabul olur.
Bu tesbih her gün okuyan Kelime-i tevhid sevabı alır.
Her gün 100 okuyana ummadığı yerden rızıklar ihsan edilir.
Her gün 100 defa okuyan mal- mülk sahibi olur.
Fakirlikten kurtulur zenginleşir.
Özellikle Cuma günü herhangi bir saatte 200 defa okuyanın dünya ve ahiret istekleri kabul olur. Her gün 100 defa okuyan rızık darlığı çekmez.
Kaynak: Ramuz el Ehadis S. 433
ÖZELLİKLE CUMA GÜNÜ 200 DEFA OKUNDUĞUNDA ALLAH’TAN İSTENEN HAYIRLI DİLEK KABUL OLUR.
Fakirlikten ve Kabir Yalnızlığından Kurtulmak ve Cennetlik Olmak İçin Dua
Fakirlikten ve Kabir Yalnızlığından Kurtulmak ve Cennetlik Olmak İçin Dua
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını görmek için yürüyen kimseye Allah’u Teala, attığı her bir adım için yetmiş hasene yazar, onun yetmiş günahını siler. Ondan ayrıldığı yere tekrar dönünceye kadar (bu böyle devam eder). Onun vasıtasıyla ihtiyacı görülecek olursa, annesinden doğduğu gün gibi günahlarından sıyrılır. Eğer bu kişi din kardeşinin işini yerine getirirken ölürse, hesaba çekilmeden doğrudan cennete girer.“(12)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’a:-“Ey Allah’ın Resulü! Bir adamın ömrü kısa olup, günahı nasıl çok olur” diye soruldu.
Bunun üzerine Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
-“Her insan çok hata işler. Her kimin akıllı bir huyu, koruyan bir tabiatı varsa, onlar onu korur da günahları kendisine zarar vermez.” buyurdu.
-“Ey Allah’ın Resulü bu nasıl olur?” denildi.
Bunun üzerine Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
-“Her günah işleyişinde beklemeden hemen tövbe ederse, günahları silinir de kendisini cennete koyacak olan fazla ameli kalır.” buyurdu.
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Kişi Müslüman kardeşini hastalığında ziyaret ederse, oturuncaya kadar cennet bağlarında yürür. Oturunca onu rahmet kaplar. Sabah ziyaret ederse, 70.000 melek akşamlayıncaya kadar ona istiğfar eder. Akşam ziyaret ederse, sabahlayıncaya kadar 70. 000 melek ona istiğfar eder.“ (13)
Ömer bin Hattab (Radıyallahu Anh)’dan rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Kim çarşıya çıkarda:
Sevap Kazandırıp Günah Sildiren Dua
yapıldığı zaman 1 milyon sevap kazandırıp, 1 milyon günahı sildiren ve cennete ev yapılmasına vesile olan dua,
لاَأِلَاهَ اِلاَّ اللّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يحي ويميت وَهُوَو هو حيّ لا يموت بيده الخيروَهُوَو عَلىَ كُلِّ شَيْءِِقَدِيرُ
[La ilâhe illallahü vahdehü lâ şerike lehü. Lehül mülkü ve lahül hamdü yuhyi ve yümitü. Ve hüve Hayyün lâ yemütü Biyedihil hayrü ve hüve külli şey’in kadîr.]
“Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur, birdir, ortağı yoktur. Mülk de O’nundur, hamd de O’nundur. Öldürür ve diriltir. O, ölmeyen diridir. Hayr, O’nun elindedir. O’nun her şeye gücü yeter.” derse, Allah ona bir milyon sevap yazar, bir milyon günahını siler ve derecesini de bir milyon yükseltir. (14) Bazı rivayetlerde, “Allah ona cennette bir ev yapar” buyurulmuştur.
Ebu Hureyre (Radıyallahü Anh)’dan rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “”Muhakkak ki Allah’ü Teala’nın 99 ismi vardır. Kim bunları ezberlerse, onları bilip onlara iman ederse, onlara güzelce riayet edip mümkün olan manaları ile amel etmeye gayret ederse.) cennete girer.“(15)
Dipnotlar Kaynaklar
Zebidi, İthaf, 3/293; Taberani, el-Kebir, 8/316
İbni Mace, 2/1251
Tirmizi, Cenaiz, 1021
Deylemi, Müsnedül-Fridevs, 2/291, 408; Münavi, Feyzül-Kadir, 4/249
Ebu Davud, Cenaiz, 3116
Müslim, İman, 54
Nesai, Sünen-i Kübra, 9925; Beyhaki, Şu’abül-İman, 2385
Suyuti, Cami’ussağir, 6/201, no.8943; Beyhaki, Şü’abül-İman, 2/492
Suyutiş, el-İtkan, 2/401
Tirmizi, Fedailu’l-Kuran, 11;Darimi, Fedailu’l-Kuran,24
Zebidi, İthaf, 5/131
Heysemi, Mecme’uzzevaid, 8/190
Ahmed Bin Hanbel, Müsned, 1/81; İbni Mace, 1/463; Ebu Daşvud, 3/185
Tirmizi, Daavat, 3428
Buhari, Tevhid, 7392
Bunu Okuyana Cennete (Ev) Köşk inşa Edilir
لاَأِلَاهَ اِلاَّ اللّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يحي ويميت وَهُوَو هو حيّ لا يموت بيده الخيروَهُوَو عَلىَ كُلِّ شَيْءِِقَدِيرُ
[La ilâhe illallahü vahdehü lâ şerike lehü. Lehül mülkü ve lahül hamdü yuhyi ve yümitü. Ve hüve Hayyün lâ yemütü Biyedihil hayrü ve hüve külli şey’in kadîr.]
“Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur, birdir, ortağı yoktur. Mülk de O’nundur, hamd de O’nundur. Öldürür ve diriltir. O, ölmeyen diridir. Hayr, O’nun elindedir. O’nun her şeye gücü yeter.” derse,
“Allah ona cennette bir ev yapar Köşk inşa Edilir” buyurulmuştur. Tirmizi, Daavat, 3428
“La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehu’l-mülkü ve lehu’l-hamdü ve hüve ala külli şey’in kadir” tesbihinin/duasının yazılışı, okunuşu ve anlamı.
Amr İbnu Şuayb an Ebîhi an Ceddihî -radıyallahu anh- anlatıyor:
EN FAZİLETLİ DUA
“Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular ki:
“Duaların en faziletlisi Arefe günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz, lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehü’l mülkü ve lehü’l hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. (Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir, O’nun ortağı yoktur, mülk O’nundur, hamd O’na aittir. O, her şeye kâdirdir) sözüdür.” [Muvatta, Kur’ân 32, (1, 214, 215); Tirmizî, Da’avât 133, (3579)]
GÜNDE YÜZ GÜNAHI SİLDİREN DUA
Ebû Hüreyre -radıyallahu anh- anlatıyor:
“Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdular ki:
Arapça:
لاَأِلَاهَ اِلاَّ اللّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يحي ويميت وَهُوَو هو حيّ لا يموت بيده الخيروَهُوَو عَلىَ كُلِّ شَيْءِِقَدِيرُ
[La ilâhe illallahü vahdehü lâ şerike lehü. Lehül mülkü ve lahül hamdü yuhyi ve yümitü. Ve hüve Hayyün lâ yemütü Biyedihil hayrü ve hüve külli şey’in kadîr.]
Okunuşu ve Anlamı: “Kim, (Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâşerîke leh, lehu’l mülkü ve lehu’l hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr) duasını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle âzad etmiş gibi sevab verilir, ayrıca lehine yüz sevab yazılır ve yüz günahı da silinir. Bu, ayrıca üç gün akşama kadar onu şeytana karşı muhafaza eder. Bundan daha fazlasını okumayan hiçbir kimse, o adamınkinden daha efdal bir amel de getiremez. Kim de bir günde yüz kere (Sübhânallahi ve bihamdihi) derse hataları dökülür, hatta denizin köpüğü kadar (çok) olsa bile.” [Buhârî, Daavât 54, Bed’ü’l-Halk 11; Müslim, Zikr 28, (2691); Muvatta, Kur’ân 20, (1, 209); Tirmizî, Daavât 61, (3464)]
SABAH NAMAZINDAN SONRA OKUYUN
Ebu Said -radıyallahu anh- anlatıyor:
“Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdular ki:
“Kim, sabah namazının peşinden ‘La ilâhe illallahu vahdehu la şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehû’l-hamdü bi-yedihi’l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr.’ (Allah’tan başka ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur, mülk ona aittir, hamdler de ona layıktır, her çeşit hayır O’nun elindedir. O her şeye kadirdir) derse kendisine, Hz. İsmail’in -aleyhisselam- evlatlarından bir köleyi âzâd etmiş gibi sevap yazılır.”
Amr İbnu Şuayb an Ebîhi an Ceddihî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Duaların en faziletlisi Arefe günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz, lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehü'l mülkü ve lehü'l hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr. (Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir. O, her şeye kâdirdir.) sözüdür." [Muvatta, Kur'ân 32, (1, 214, 215); Tirmizî, Da'avât 133, (3579)]
Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kim, 'Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâşerîke leh, lehu'l mülkü ve lehu'l hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr.' duasını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle âzad etmiş gibi sevab verilir, ayrıca lehine yüz sevab yazılır ve yüz günahı da silinir. Bu, ayrıca üç gün akşama kadar onu şeytana karşı muhafaza eder. Bundan daha fazlasını okumayan hiçbir kimse, o adamınkinden daha efdal bir amel de getiremez. Kim de bir günde yüz kere 'Sübhânallahi ve bihamdihi.' derse hataları dökülür, hatta denizin köpüğü kadar (çok) olsa bile." [Buhârî, Daavât 54, Bed'ü'l-Halk 11; Müslim, Zikr 28, (2691); Muvatta, Kur'ân 20, (1, 209); Tirmizî, Daavât 61, (3464)]
AÇIKLAMA:
1. Bu dua, bir rivâyette: يُحْيِى وَيُمِيتُ (hayat verir ve ölüm verir), bir başka rivâyette de, بِيَدِهِ اْلخَيْرُ (hayırlar O'nun elinde) ziyâdesiyle gelmiştir.
2. Bu duanın ne zaman okunacağı rivayetten rivâyete sarahat kazanır. Birinde "günde" diye mutlak iken, bir diğerinde "sabah olunca", bir diğerinde "sabah namazından sonra, konuşmazdan önce on defa" diye kayıtlanmıştır.
Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Kim, sabah namazının peşinden 'La ilâhe illallahu vahdehu la şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehû'l-hamdü bi-yedihi'l-hayr ve hüve alâ külli şey'in kadîr.' (Allah'tan başka ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur, mülk ona aittir, hamdler de ona layıktır, her çeşit hayır O'nun elindedir. O her şeye kadirdir.) derse kendisine, Hz. İsmail evlatlarından bir köleyi âzâd etmiş gibi sevap yazılır."
(Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte)
Ya Muhammed! Ümmetime benden selam söyle ve onlara bildir ki: cennete fidan dikmeyi çoğatsınlar!
Abdullah bin Mes’ud (r.a.) dan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki “Mi’rac gecesinde Hz.İbrahim’i (a.s.) gördüm.” Bana şöyle dedi.
“Ya Muhammed! Ümmetine benden selam söyle ve onlara bildir ki: cennete fidan dikmeyi çoğatsınlar! Çünkü, cennetin toprağı güzel, suyu tatlı, arzı geniş ve düzlüktür!” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “ Cennete dikilecek fidan nedir?” diye sordu.
Hz. İbrahim aleyhisselam:
“Cennete dikilecek fidan: “Sübhanallahi ve’lhamdü lillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber, vela havle ve la kuvvete illa billah”tır. dedi.
Peygamberimiz (s.a.v);”kim bu duayı okursa her okuyuşunda Cennette kendisi için bir ağaç dikilir.” buyurmuştur.
Dua Budur :
سُبْحاَنَ اللّهِ وَ الْحَمْدُ لِلهِ و لاآاِلَاهَ الا اللهُ وَللهُ اَكْبَرْ وَلا حَوْلَ ولا قُوَّةَ اِلاَّباِللهِ الْعَلِيِّ الْعَظِيمُ
“Sübhanallah Velhamdü lillahi, vela ilahe İllallahu vallahü ekber vela havle ve la kuvvete illa billahil Aliyyül Aziym”
Bedeviyye Tarikatı Hakkında
Bedeviyye nedir ?
Ahmediyye olarak da bilinen bu tarikatın temelinde Bedevî'nin fikirleri bulunmakla birlikte âdâb ve erkânının büyük bir kısmı daha sonraki asırlarda teşekkül etmiştir.
Genellikle müstakil bir tarikat olarak değerlendirilen Bedeviyye, Ahmed el-Bedevî'nin mürşidlerinden Şeyh el-Berrî'nin silsilesinin Ahmed er-Rifâî'ye ulaşması sebebiyle Rifâiyye'nin, kendisinin Ebü'l-Hasan eş-Şâzelî ile görüşmesi sebebiyle de Şâzeliyye'nin bir kolu olarak da ele alınmıştır. İtḥâfü'l-aṣfiyâʾ (s. 167) ve ʿİḳdü'l-cevher'de (s. 20) bu tarikatı Şâzeliyye'nin büyük bir kolu olarak gösteren Zebîdî, Harîrîzâde'nin iktibas ettiği Refʿu'n-niḳāb adlı risâlesinde de Bedevî-Şâzelî münasebetleri üzerinde durmuştur (Tibyân, I, vr. 48b).
Tarikatın silsilesi şöyledir: Ahmed el-Bedevî, Abdülcelîl, Hüseyin b. Ali, Abdülcelîl b. Abdurrahman, Abdülmecîd el-Mağribî, Ali b. Hasan, Abdürrezzâk el-Endelüsî, Abdülkuddûs el-Mağribî, Muhammed b. Yûsuf el-Fâsî, Ahmed-i Tebrîzî, Ma'rûf-i Kerhî, Dâvûd et-Tâî, Habîb el-Acemî, Hasan-ı Basrî, Hz. Ali. Tarikat pîrinden sonra Tanta'daki merkez dergâhta postnişin olan sûfîler ise şunlardır: Abdülâl b. Fakīh, Abdurrahman Ali Nûreddin, Şemseddin Muhammed, Şehâbeddin Ahmed, Muhammed Abdurrahman, Abdülkerîm b. Ali, Sâlim, İbrâhim el-Esmer, Muhammed el-Ebyaz, Abdülkerîm, Abdülmecîd, Abdül'âl b. Sâlim, Abdülkerîm. Bedevî'nin ilk halifesi Abdül'âl'in (ö. 733/1332), tarikatın kuruluş ve teşekkülünde önemli hizmetleri olmakla birlikte hayatı hakkında bilgi yoktur. Aynı aileye mensup olan bu şeyhlerden Sâlim ve İbrâhim el-Esmer gibi bazıları çeşitli sebeplerle şeyhlikten azledilmişlerdir. Bu sebeplerin başında cehrî zikir tartışmaları, mevlid törenleri ve beşik şeyhliği (Tibyân, I, vr. 50b) gibi ulemâ ile meşâyihin farklı baktıkları konular gelmektedir.
Tarikat pîrinin Veṣâyâ'sında (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1397) özellikle üzerinde durduğu şu konular tarikatın esasları haline gelmiştir: Kur'an ve Sünnet'e bağlı kalmak, kalbî zikre devam etmek, teheccüd namazı kılmak, sıkıntılara karşı sabır ve tahammül göstermek, sözünde durmak, kötülüklere iyilikle karşılık vermek, gariplere ve misafirlere ilgi göstermek, mütevazi olmak, şeyhlere hürmet etmek, dervişliğin âdâbına dikkat etmek. Ahmed el-Bedevî'ye göre zikirde esas olan kalbî zikirdir. Buna rağmen Bedeviyye'nin zikri tarihî seyir içinde cehrî, kıyâmî-kuûdî olarak icra edilir hale gelmiştir. Bedevî dervişleri âyin sırasında heyecanları artınca birbirlerine sarılarak zikre devam ederler. Buna "Bedevî topu" adı verilir.
Tarikata giriş merasimi şeyh ile mürid arasında cereyan eden soru ve cevaplarla başlar. "Arzu ve isteğin nedir?" sorusuna mürid adayı, "Âriflerin yoluna girmek için bana rehber olmanızı istiyorum" diye cevap verir. Şeyh, "Ben size sadece iyi şeyleri emrediyor ve kötü şeylerden sakınmanızı istiyorum" dedikten sonra adayın şu ifadeleri tekrarlamasını ve mânalarını her zaman düşünmesini söyler: "Allah benimle beraberdir, Allah bana bakmaktadır, Allah bana şahittir." Namaz ve zikirden sonra biat merasimi başlar. Bu sırada şeyh müridin baş parmağını elinin içine alır ve Feth sûresinin 10-18. âyetlerini okur.
Tarikatın hizb ve evrâdı şöyledir: Eûzü besmele, Fâtiha sûresi (bir defa), Kevser sûresi (on defa), İhlâs sûresi (on defa), Muavvizeteyn (bir defa), "ve ilâhüküm ilâhün vâhid" (el-Bakara 2/163), Âyetü'l-kürsî, "Lillâhi mâ fi's-semâvâti..." (el-Bakara 2/284-286), "Yâ erhame'r-râhimîn..." (krş. el-A'râf 7/151; Yûsuf 12/64), "İnnemâ yürîdüllāhü li-yüzhibe anküm..." (el-Ahzâb 33/33), "İnnallāhe ve melâiketehû yüsallûne..." (el-Ahzâb 33/56). Evrâd, salli ve bârik dualarından sonra uzunca bir salavât-ı şerife ile son bulur. Tesbih şekli ise şöyledir: Sübhânellah, el-hamdü lillâh, Allāhü ekber (otuz üçer defa), kelime-i tevhid (bir defa), istiğfar (100 defa), salâtüselâm (100 defa). Bu tesbihler her farz namazdan sonra günde beş defa, bu mümkün olmazsa sabah ve yatsı namazlarından sonra, o da mümkün olmazsa günde bir defa okunur. Bedeviyye'de haftanın günlerine göre de evrâd ve ezkâr vardır. Pazar: Salât ve selâm (elli veya 100 defa), el-hamdü lillâh, Allāhü ekber (en az 100 defa). Pazartesi: Sübbûh, kuddûs (en az 100 defa). Salı: Sübhâne'l-kadîr, el-muktedir. Çarşamba: Sübhâne zi'l-mülki ve'l-melekût. Perşembe: Sübhānellâhi ve bi-hamdihî (1000 defa). Cuma: Sübhâne zi'l-izzi ve'l-ceberût (100 ilâ 1000 defa). Cumartesi: Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'l-azîm (100 defa).
Bedevî hırkası ile tarikatın alem ve sancağı kırmızıdır. Bir gün Abdül'âl bu sancağı taşıyan insanda bulunması gereken şartları mürşidine sorduğunda şu karşılığı almıştı: Yalan söylememek, fuhuştan uzak durmak, haramlardan yüz çevirmek, iffetli olmak, Allah'tan korkmak, Kur'an'ın emirlerine boyun eğmek, zikre yapışmak, tefekküre devam etmek. Bedevî dervişlerinin kullandığı tac da iki terekli olup lenger kısmına kırmızı sarık sarılır.
Bedeviyye'nin Mısır'da bugün mevcut olan kolları şunlardır: Hamûdiyye, Kinâsiyye, Zâhidiyye, Enbâbiyye, Münâviyye, Selâmiyye, Fergāliyye, Sâibiyye, Merâzıkıyye, Şinnâviyye, Halebiyye, Sütûhiyye, Beyyûmiyye.
Bedeviyye'nin Mısır kültüründeki yeri, Bektaşîliğin Anadolu ve Rumeli'deki tesirine benzetilebilir. Ahmed el-Bedevî'nin tarikat silsilesinin Hz. Ali'ye ulaşması, Hüseynî olması, nûr-ı Muhammedî'den bahseden ilk sûfî kabul edilmesi gibi sebeplerle Bedeviyye zaman içinde Alevîmeşrep bir tasavvufî mektep hüviyetini kazanmıştır. Gerçekte Ahmed el-Bedevî'nin fikir ve görüşleriyle bu meşrep arasında bağlantı kurmak mümkün olmamakla birlikte yine de o "Fâtımî casusu" olmakla suçlanmıştır. Ahmed el-Bedevî'nin etrafında oluşan kültürün halk üzerindeki hâkimiyeti asırlar içinde tarikatın yaygınlığı ile birlikte tekkenin de çok zengin malî kaynaklara sahip olmasını sağlamıştır. Devlet yöneticilerinin, özellikle el-Melikü'z-Zâhir Baybars ve Sultan Kayıtbay'ın Bedevîler'e ve Tanta'daki Bedevî Tekkesi'ne ilgi göstermeleri, tarikat mensuplarının siyasî hayatla olan münasebetleri konusunda bilgi vermektedir. Zilhicce ayının son haftasında Ahmed el-Bedevî için düzenlenen mevlid törenleri yüzyıllardan beri devam etmektedir. Bir panayır şenliği gibi kutlanan bu haftada Mısır'ın çeşitli bölgelerinden ve diğer ülkelerden gelen 100.000'lerce insan aynı dinî ve mistik havayı teneffüs etmektedir. Zekî Mübârek'in ifadesiyle, birçok Mısırlı sadece bu törenler sebebiyle Kahire ve Kuzey Mısır'ı görebilme fırsatını elde edebilmektedir. Ulemâ-meşâyih tartışmaları bazı dönemlerde bu törenlerin yasaklanmasına sebep olmuştur. Mısır'daki Bedeviyye kültürü sadece tasavvuf tarihi araştırıcılarına değil ediplere de bolca malzeme verebilecek bir zenginliğe sahiptir. Abdülhakîm Kāsım'ın Eyyâmü'l-insân adlı romanının esas malzemesi bu kültürdür.
Bedeviyye Mısır dışında pek yaygınlık kazanmamıştır. Hatta Kuzeybatı Afrika'da yaygın olan tarikatlar arasında bile görünmemektedir (L. Rinn, s. 551-552). Aziz Mahmud Hüdâyî'nin Vâḳıʿât adlı eserinde Bedevî ile Hacı Bektâş-ı Velî arasında vuku bulan kerametlerden bahsetmesi de dikkat çekicidir. Evliya Çelebi Bursa'da bir Bedevî tekkesinin varlığından bahseder. Kocamustafapaşa Bedevî Tekkesi'nin ilk şeyhinin 1739'da vefat ettiği, Kasımpaşa Uzunyol'daki Arapzâde Bedevî Tekkesi'nin 1828'de yapıldığı dikkate alınırsa bu tarikatın Osmanlı topraklarındaki tarihçesi daha kolay anlaşılmış olur.
Ahmed el-Bedevî'nin dua ve hizipleriyle tarikatın âdâb ve erkânını konu alan eser ve menâkıbnâmelerin en meşhurları şunlardır: 1. Abdüssamed b. Abdullah el-Mısrî, el-Cevâhirü's-seniyye fi'nnisbe ve'l-kerâmâti'l-Aḥmediyye (Mısır 1288). 2. Nûreddin b. İbrâhim el-Halebî, en-Naṣîḥatü'l-ʿaleviyye fî beyâni ḥüsni'ṭ-ṭarîḳati'l-Aḥmediyye (Ezher Ktp., nr. 1540). 3. Zebîdî, Refʿu'n-niḳāb (Tibyân, I, vr. 47a-52b). 4. Hasan Râşid el-Meşhedî, en-Nefeḥâtü'l-Aḥmediyye ve'l-cevâhirü'ṣ-Ṣamedâniyye (Mısır 1321). Bunların dışında bazı kaynaklarda şu eserler de zikredilmektedir: Muhammed b. Selâme, el-Maḳāṣıdü'l-Muḥammediyye fi'l-menâḳıbi'l-Aḥmediyye; Ali b. Muhammed Adevî el-Mâlikî, Şerḥu ṣalavâti Seyyid Aḥmed el-Bedevî; Mustafa b. Kemâleddin el-Bekrî, el-Feyzü'l-eḥadi'r-rûmî ʿalâ ṣalavâti Seyyid Aḥmed el-Bedevî; Harîrîzâde, Fevâʾiḥu ezhâri'l-ḥaḳāʾiḳ ve levâʾiḥu envâri'ṭ-ṭarâʾiḳ.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
Bedeviyye nedir ?
Ahmediyye olarak da bilinen bu tarikatın temelinde Bedevî'nin fikirleri bulunmakla birlikte âdâb ve erkânının büyük bir kısmı daha sonraki asırlarda teşekkül etmiştir.
Genellikle müstakil bir tarikat olarak değerlendirilen Bedeviyye, Ahmed el-Bedevî'nin mürşidlerinden Şeyh el-Berrî'nin silsilesinin Ahmed er-Rifâî'ye ulaşması sebebiyle Rifâiyye'nin, kendisinin Ebü'l-Hasan eş-Şâzelî ile görüşmesi sebebiyle de Şâzeliyye'nin bir kolu olarak da ele alınmıştır. İtḥâfü'l-aṣfiyâʾ (s. 167) ve ʿİḳdü'l-cevher'de (s. 20) bu tarikatı Şâzeliyye'nin büyük bir kolu olarak gösteren Zebîdî, Harîrîzâde'nin iktibas ettiği Refʿu'n-niḳāb adlı risâlesinde de Bedevî-Şâzelî münasebetleri üzerinde durmuştur (Tibyân, I, vr. 48b).
Tarikatın silsilesi şöyledir: Ahmed el-Bedevî, Abdülcelîl, Hüseyin b. Ali, Abdülcelîl b. Abdurrahman, Abdülmecîd el-Mağribî, Ali b. Hasan, Abdürrezzâk el-Endelüsî, Abdülkuddûs el-Mağribî, Muhammed b. Yûsuf el-Fâsî, Ahmed-i Tebrîzî, Ma'rûf-i Kerhî, Dâvûd et-Tâî, Habîb el-Acemî, Hasan-ı Basrî, Hz. Ali. Tarikat pîrinden sonra Tanta'daki merkez dergâhta postnişin olan sûfîler ise şunlardır: Abdülâl b. Fakīh, Abdurrahman Ali Nûreddin, Şemseddin Muhammed, Şehâbeddin Ahmed, Muhammed Abdurrahman, Abdülkerîm b. Ali, Sâlim, İbrâhim el-Esmer, Muhammed el-Ebyaz, Abdülkerîm, Abdülmecîd, Abdül'âl b. Sâlim, Abdülkerîm. Bedevî'nin ilk halifesi Abdül'âl'in (ö. 733/1332), tarikatın kuruluş ve teşekkülünde önemli hizmetleri olmakla birlikte hayatı hakkında bilgi yoktur. Aynı aileye mensup olan bu şeyhlerden Sâlim ve İbrâhim el-Esmer gibi bazıları çeşitli sebeplerle şeyhlikten azledilmişlerdir. Bu sebeplerin başında cehrî zikir tartışmaları, mevlid törenleri ve beşik şeyhliği (Tibyân, I, vr. 50b) gibi ulemâ ile meşâyihin farklı baktıkları konular gelmektedir.
Tarikat pîrinin Veṣâyâ'sında (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1397) özellikle üzerinde durduğu şu konular tarikatın esasları haline gelmiştir: Kur'an ve Sünnet'e bağlı kalmak, kalbî zikre devam etmek, teheccüd namazı kılmak, sıkıntılara karşı sabır ve tahammül göstermek, sözünde durmak, kötülüklere iyilikle karşılık vermek, gariplere ve misafirlere ilgi göstermek, mütevazi olmak, şeyhlere hürmet etmek, dervişliğin âdâbına dikkat etmek. Ahmed el-Bedevî'ye göre zikirde esas olan kalbî zikirdir. Buna rağmen Bedeviyye'nin zikri tarihî seyir içinde cehrî, kıyâmî-kuûdî olarak icra edilir hale gelmiştir. Bedevî dervişleri âyin sırasında heyecanları artınca birbirlerine sarılarak zikre devam ederler. Buna "Bedevî topu" adı verilir.
Tarikata giriş merasimi şeyh ile mürid arasında cereyan eden soru ve cevaplarla başlar. "Arzu ve isteğin nedir?" sorusuna mürid adayı, "Âriflerin yoluna girmek için bana rehber olmanızı istiyorum" diye cevap verir. Şeyh, "Ben size sadece iyi şeyleri emrediyor ve kötü şeylerden sakınmanızı istiyorum" dedikten sonra adayın şu ifadeleri tekrarlamasını ve mânalarını her zaman düşünmesini söyler: "Allah benimle beraberdir, Allah bana bakmaktadır, Allah bana şahittir." Namaz ve zikirden sonra biat merasimi başlar. Bu sırada şeyh müridin baş parmağını elinin içine alır ve Feth sûresinin 10-18. âyetlerini okur.
Tarikatın hizb ve evrâdı şöyledir: Eûzü besmele, Fâtiha sûresi (bir defa), Kevser sûresi (on defa), İhlâs sûresi (on defa), Muavvizeteyn (bir defa), "ve ilâhüküm ilâhün vâhid" (el-Bakara 2/163), Âyetü'l-kürsî, "Lillâhi mâ fi's-semâvâti..." (el-Bakara 2/284-286), "Yâ erhame'r-râhimîn..." (krş. el-A'râf 7/151; Yûsuf 12/64), "İnnemâ yürîdüllāhü li-yüzhibe anküm..." (el-Ahzâb 33/33), "İnnallāhe ve melâiketehû yüsallûne..." (el-Ahzâb 33/56). Evrâd, salli ve bârik dualarından sonra uzunca bir salavât-ı şerife ile son bulur. Tesbih şekli ise şöyledir: Sübhânellah, el-hamdü lillâh, Allāhü ekber (otuz üçer defa), kelime-i tevhid (bir defa), istiğfar (100 defa), salâtüselâm (100 defa). Bu tesbihler her farz namazdan sonra günde beş defa, bu mümkün olmazsa sabah ve yatsı namazlarından sonra, o da mümkün olmazsa günde bir defa okunur. Bedeviyye'de haftanın günlerine göre de evrâd ve ezkâr vardır. Pazar: Salât ve selâm (elli veya 100 defa), el-hamdü lillâh, Allāhü ekber (en az 100 defa). Pazartesi: Sübbûh, kuddûs (en az 100 defa). Salı: Sübhâne'l-kadîr, el-muktedir. Çarşamba: Sübhâne zi'l-mülki ve'l-melekût. Perşembe: Sübhānellâhi ve bi-hamdihî (1000 defa). Cuma: Sübhâne zi'l-izzi ve'l-ceberût (100 ilâ 1000 defa). Cumartesi: Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'l-azîm (100 defa).
Bedevî hırkası ile tarikatın alem ve sancağı kırmızıdır. Bir gün Abdül'âl bu sancağı taşıyan insanda bulunması gereken şartları mürşidine sorduğunda şu karşılığı almıştı: Yalan söylememek, fuhuştan uzak durmak, haramlardan yüz çevirmek, iffetli olmak, Allah'tan korkmak, Kur'an'ın emirlerine boyun eğmek, zikre yapışmak, tefekküre devam etmek. Bedevî dervişlerinin kullandığı tac da iki terekli olup lenger kısmına kırmızı sarık sarılır.
Bedeviyye'nin Mısır'da bugün mevcut olan kolları şunlardır: Hamûdiyye, Kinâsiyye, Zâhidiyye, Enbâbiyye, Münâviyye, Selâmiyye, Fergāliyye, Sâibiyye, Merâzıkıyye, Şinnâviyye, Halebiyye, Sütûhiyye, Beyyûmiyye.
Bedeviyye'nin Mısır kültüründeki yeri, Bektaşîliğin Anadolu ve Rumeli'deki tesirine benzetilebilir. Ahmed el-Bedevî'nin tarikat silsilesinin Hz. Ali'ye ulaşması, Hüseynî olması, nûr-ı Muhammedî'den bahseden ilk sûfî kabul edilmesi gibi sebeplerle Bedeviyye zaman içinde Alevîmeşrep bir tasavvufî mektep hüviyetini kazanmıştır. Gerçekte Ahmed el-Bedevî'nin fikir ve görüşleriyle bu meşrep arasında bağlantı kurmak mümkün olmamakla birlikte yine de o "Fâtımî casusu" olmakla suçlanmıştır. Ahmed el-Bedevî'nin etrafında oluşan kültürün halk üzerindeki hâkimiyeti asırlar içinde tarikatın yaygınlığı ile birlikte tekkenin de çok zengin malî kaynaklara sahip olmasını sağlamıştır. Devlet yöneticilerinin, özellikle el-Melikü'z-Zâhir Baybars ve Sultan Kayıtbay'ın Bedevîler'e ve Tanta'daki Bedevî Tekkesi'ne ilgi göstermeleri, tarikat mensuplarının siyasî hayatla olan münasebetleri konusunda bilgi vermektedir. Zilhicce ayının son haftasında Ahmed el-Bedevî için düzenlenen mevlid törenleri yüzyıllardan beri devam etmektedir. Bir panayır şenliği gibi kutlanan bu haftada Mısır'ın çeşitli bölgelerinden ve diğer ülkelerden gelen 100.000'lerce insan aynı dinî ve mistik havayı teneffüs etmektedir. Zekî Mübârek'in ifadesiyle, birçok Mısırlı sadece bu törenler sebebiyle Kahire ve Kuzey Mısır'ı görebilme fırsatını elde edebilmektedir. Ulemâ-meşâyih tartışmaları bazı dönemlerde bu törenlerin yasaklanmasına sebep olmuştur. Mısır'daki Bedeviyye kültürü sadece tasavvuf tarihi araştırıcılarına değil ediplere de bolca malzeme verebilecek bir zenginliğe sahiptir. Abdülhakîm Kāsım'ın Eyyâmü'l-insân adlı romanının esas malzemesi bu kültürdür.
Bedeviyye Mısır dışında pek yaygınlık kazanmamıştır. Hatta Kuzeybatı Afrika'da yaygın olan tarikatlar arasında bile görünmemektedir (L. Rinn, s. 551-552). Aziz Mahmud Hüdâyî'nin Vâḳıʿât adlı eserinde Bedevî ile Hacı Bektâş-ı Velî arasında vuku bulan kerametlerden bahsetmesi de dikkat çekicidir. Evliya Çelebi Bursa'da bir Bedevî tekkesinin varlığından bahseder. Kocamustafapaşa Bedevî Tekkesi'nin ilk şeyhinin 1739'da vefat ettiği, Kasımpaşa Uzunyol'daki Arapzâde Bedevî Tekkesi'nin 1828'de yapıldığı dikkate alınırsa bu tarikatın Osmanlı topraklarındaki tarihçesi daha kolay anlaşılmış olur.
Ahmed el-Bedevî'nin dua ve hizipleriyle tarikatın âdâb ve erkânını konu alan eser ve menâkıbnâmelerin en meşhurları şunlardır: 1. Abdüssamed b. Abdullah el-Mısrî, el-Cevâhirü's-seniyye fi'nnisbe ve'l-kerâmâti'l-Aḥmediyye (Mısır 1288). 2. Nûreddin b. İbrâhim el-Halebî, en-Naṣîḥatü'l-ʿaleviyye fî beyâni ḥüsni'ṭ-ṭarîḳati'l-Aḥmediyye (Ezher Ktp., nr. 1540). 3. Zebîdî, Refʿu'n-niḳāb (Tibyân, I, vr. 47a-52b). 4. Hasan Râşid el-Meşhedî, en-Nefeḥâtü'l-Aḥmediyye ve'l-cevâhirü'ṣ-Ṣamedâniyye (Mısır 1321). Bunların dışında bazı kaynaklarda şu eserler de zikredilmektedir: Muhammed b. Selâme, el-Maḳāṣıdü'l-Muḥammediyye fi'l-menâḳıbi'l-Aḥmediyye; Ali b. Muhammed Adevî el-Mâlikî, Şerḥu ṣalavâti Seyyid Aḥmed el-Bedevî; Mustafa b. Kemâleddin el-Bekrî, el-Feyzü'l-eḥadi'r-rûmî ʿalâ ṣalavâti Seyyid Aḥmed el-Bedevî; Harîrîzâde, Fevâʾiḥu ezhâri'l-ḥaḳāʾiḳ ve levâʾiḥu envâri'ṭ-ṭarâʾiḳ.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
Anne Frank Kimdir?
Anne (Anneliese) Frank, 1929 yılında Almanya'nın Frankfurt şehrinde doğdu. Kendisinden üç yaş büyük bir kız kardeşe sahipti. Anne’in dünyaya geldiği dönemde Almanya'da işsizlik yüksekti ve yoksulluk ağırdı. Adolf Hitler’in destekçilerinin her geçen gün arttığı zamanlardı. Yahudilere duyulan nefret ve kötü ekonomik koşullardan dolayı Anne'in ebeveynleri Otto ve Edith Frank Hollanda'ya taşınmaya karar verdi. Frank ailesi 1933 ve 1939 yılları arasında Almanya'dan kaçan 300.000 Yahudi’den yalnızca birkaçıydı. Orada baba Otto Frank, pektin (reçel yapmak için kullanılan kıvam artırıcı bir madde) ticareti yapan bir şirket kurdu ve böylece Amsterdam’a yerleştiler.
Anne çok geçmeden dil öğrendi, yeni arkadaşlar edindi ve evinin yakınındaki Hollanda okuluna gitti. 1 Eylül 1939'da, Anne 10 yaşında iken, İkinci Dünya Savaşı başladı. Hemen ardından 10 Mayıs 1940'ta Naziler Hollanda'yı işgal etti. Naziler Yahudilerin hayatını zorlaştıran yasa ve yönetmelikler getirdiler. Yahudiler parkları, sinemaları veya sahibi Yahudi olmayan dükkanları ziyaret edemiyorlardı. Onların artık kendi işlerini yürütmesine izin verilmediğinden Otto Frank şirketini kaybetti. Tüm Yahudi çocuklar gibi Anne de Yahudi okullarına gitmek zorunda kaldı.
Anne henüz 10 yaşındayken 2. Dünya Savaşı başladı ve Naziler Hollanda'yı işgal etti. Sekiz kişi ile birlikte 2 yıldan fazla, Gizli Ek adını verdikleri bir binada saklandılar. Burada Naziler tarafından yakalandı, ardından çalışma kampına gönderildi ve burada vefat etti.
Anne'in Gizli Ek'teki yaşamı, ilişkileri, karakterleri ve kendi duygularını yazdığı defterler ancak onun ölümünden sonra babasının eline ulaştı. Babası günlükleri yayınladı ve Anne, o dönemde saklanan Yahudi halkının yüzü ve sesi oldu. Kitap günümüzde en çok okunan kurgu dışı kitap haline geldi.
16 yıllık hayatına sığdırılmış koca bir savaşın günlüğünü tutan, acının tarifini yaşayarak yapan genç kız, Anne Frank’in hayat hikayesidir...
Anne, doğduğunda sonradan yaşayacaklarının yanında nispeten şanslıydı. Ölümün acı yanlarını savaşla öğrendi. İnsanın yaşadıkları karşısında şükrü de değişiyordu. 16 yıllık yaşamının ilk 5 yılı hiç farkında olmadan, ailesiyle bir çatı altında geçirdiği en güzel zamanları oldu. Savaşın ortasında bulduğu her şey karşısında şükrediyordu belli ki. Muhtemelen eline geçmiş en değerli şey bir ajanda ve kalemdi.
Ruhunu güçlü tutmayı başarsa da, bedeni yenik düştü Anne’nin. Ancak şu kısacık hayatı, onun Holocaust faciasının, simge isimlerinden biri olmasına yetecekti…
Anne Frank 12 Haziran 1929 yılında Almanya Frankurt'da Edith ve Otto'nun kızları olarak dünyaya geldi. Ailesi ona Annelies Marie Frank ismini verdi. Frankurt'ta bir apartman dairesinde yaşıyorlardı. Babası Otto bir banka çalışanıydı. Babasının işleri kötüye gidiyordu daha kötü olaylar ise yoldaydı.
Naziler 1933 yılında İktidara geldiğinde Otto iş bağlantılarının olduğu Hollanda Amsterdam şehrine gitmenin yollarını arıyordu. Önce babası arkasından ailesi gitti. Fakat Hitler'in Hollanda'ya girmesi ile birlikte burada da yaşayan Yahudilere zorunlu kısıtlamalar getirildi.
Anne Frank Çocukluk Yılları ve Eğitimi
Anne Frank ablası Margot ile birlikte sadece Yahudilerin eğitim aldığı bir okula kaydoldu. Öğretmenleri de kendileri gibi Kaçak Yahudiydi. Anne burada Nanette ile karşılaştı. Bu küçük kız Anne'nin hem sıra arkadaşı hemde en yakın arkadaşı oldu. Bu okuldaki her çocuk ikinci sınıf insan olduğunun farkındaydı. Yaşam gittikçe zorlaşıyordu.
Anne Frank küçük yaşına rağmen kocaman yüreği ve gözleri ile etrafındaki her şeye yetişkin sakinliğinde bir teslimiyet ve kabulleniş yaşıyordu. Yahudilerin kendi işini kurması yasaktı bu nedenle babası Otto işinin başına en yakın arkadaşını getirdi.
Hitlerin önderliğinde kurulan SS yani Koruma imi merkezinde ablası Margot'a 1942 yılında bir celp geldi. SS merkezine çağrılıyordu. Ablası burada Yahudi olarak işaretlenmişti.
Çocukluğu
Anne, 12 Haziran 1929’da Almanya’nın Frankfurt şehrinde Edith ve Otto’nun kızları olarak dünyaya geldiğinde ailesi ona Annelies Marie Frank adını verdi. Annesi, babası ve ablası Margot ile Frankfurt’ta bir apartman dairesinde yaşıyorlardı. Babası Otto, bir banka görevlisiydi. 1929’da yaşanan büyük buhran sonra, babasının işleri kötüye gitmeye başlamıştı. Bundan daha kötüsü olamaz dediğimiz her andan sonra tam olarak daha kötüsü olurdu. Olaylar art arda sıralanacaktı…
Naziler, 1933’te iktidara gelmişti. Otto, işlerinin de kötüye gitmesi sebebiyle, iş bağlantılarının olduğu Hollanda’nın Amsterdam şehrine gitmenin yollarını aramaya başladı. Önce baba, ardından da ailesi gitti. Ancak bir süre sonra Adolf Hitler Hollanda’ya da girdi ve buradaki Yahudilere de Almanya’dakiler gibi kısıtlamalar getirildi. Anne, ablası Margot ile birlikte sadece Yahudilerin eğitim gördüğü okula kaydoldu.
Öğretmenleri de tıpkı kendileri gibi kaçak bir Yahudi idi. Burada herkes kuşkusuz aynı kaderi paylaşıyordu. Anne, burada Nanette ile tanıştı; sıra arkadaşıydı. Zamanla en yakın arkadaşı oldu. Onu en az ablası kadar çok seviyordu. Buradaki her öğrenci, bir çocuk olmasına rağmen, ikinci sınıf insan olduğunu biliyordu. Bu yüzden aynı kaderi paylaştığın insana sımsıkı tutunmak hiç de zor değildi. Bir daha asla evlerine dönemeyeceklerini, hatta öldürüleceklerini biliyordu. Bu çok soğukkanlı bir bekleyişti. Anne, Nanette ile bir kere daha yine aynı şekilde karşılaşacaktı…
Hayat giderek zorlaşıyordu. Küçücük yüreği ve kocaman gözleri vardı artık Anne’nin. Etrafında değişen ve gelişen ne varsa bir yetişkin edasında teslimiyetçi kabullenişle kabulleniyordu. Yahudilerin kendi işini kurması, bir yer işletmesi yasaktı. Otto da çözümü işlerin başına bir dostunu geçirmekte buldu. Bunlar daha iyi günleriydi…
Yahudi işareti
Orijinal adı “Schutzstaffel” (SS) olan “Koruma Timi” merkezi vardı. İlk önce Hitler’in kişisel muhafızlığını yapmak için kurulmuş bu birlikler, polislikle görevli silahlı parti militanlarından oluşuyordu. Toplama kampları kurulmaya başlanınca, Heinrich Himmler, bu birliklerin yönetiminden “SS”i sorumlu tutunca ikiye ayrıldı. İlki Waffen-SS (Silahlı SS), askeri bir yapıydı. Diğeri ise Allgemeine-SS (Genel SS) idi; bir çeşit polisti.
Anne’nin ablası Margot’a Temmuz 1942’de bir celp geldi; SS merkezine çağrılıyordu. Margot, burada Yahudi olarak işaretlenmişti…
Artık tehlike daha yakındaydı; onlarında kapısını çalmıştı. İşler giderek çığırından çıkıyordu. Ailecek İsviçre’ye kaçtıklarını bildiren bir not bırakarak ortalıktan kayboldular. Ancak pek uzakta değillerdi. Otto’nun Prinsengrach’taki ofisinin gizli bölmesinde saklanmaya başlamışlardı. Yakın dost oldukları 4 kişiyle beraber bir hapis hayatı başladı. Onların dış dünya ile bağlantısını sağlayan, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayan Otto’nun sekreteri Miep Gies idi.
İşte Anne yazmaya bu küçük yaşam alanında başladı. On üçüncü yaş gününde ona hediye edilen ajandayı bir günlük olarak kullanmaya başlamıştı. Aslında hediyesini ilk aldığı günlerde de yazıyordu; ama burada bu işi her gün yapacaktı. Ajandanın hikayesi böyle bir zaman için ziyadesiyle anlamlıydı. O günlerde saat 8’den sonra sokağa çıkmak yasaktı. 12 Haziran 1942’de Anne on üçünü yaşına girerken, ona bir doğum günü partisi düzenlemek istediler. Aslında çocukların akşamüstü birbirini görmesine imkan yoktu. Ancak bugün için öğretmenlerinin de yardımıyla bir yolunu buldular. Anne için küçük bir parti organize edebilmişlerdi. Ailesinden gelen hediye işte bu ajandaydı. Yıllar sonra milyonlara ulaşan bir günlüğe dönüşecekti…
Gizli oda
Bu hapis, iki yıl sürecekti. İki yılın her gününü yazdı Anne. “Gizli oda” diye bahsettiği bu yer, Prinsengracht Sokağı, 263 numaralı apartmanın çatı katındaydı. Saklandıkları süre boyunca, korkularını, yaşadıklarını ve en önemlisi yaşama dair umutlarını yazdı. Çünkü kısacık hayatında, yazmasa delirebilirdi.
22 Haziran 1942 tarihli sayfasında şöyle diyordu:
“Hatıra defteri tutmak benim gibi biri için tuhaf bir duygu. Yalnızca daha önce hiç yazmadığımdan değil. İleride ben de dahil hiç kimse on üç yaşında bir kızın içinden geçenlerle ilgilenmeyecekmiş gibi geliyor. Ama aslında bunun hiçbir önemi yok, ben yazmak ve daha da önemlisi kalbimden geçen bir sürü şeyi ortaya dökmek istiyorum.
Ellerimi başıma dayadığım ve tembellikten dışarı mı çıksam, evde mi kalsam bilemediğim, sonuçta aynı yerde pinekleyip kaldığım hafif melankolik günlerimden birinde canım sıkıldığında ‘Kâğıt insanlardan daha sabırlıdır, sözü içime işledi”.
İki yıl sonra
Anne ve ailesini Ağustos 1944’te birileri ihbar etti. İhbarcının kim olduğu asla öğrenilmedi. Frank ailesi, saklandığı yerde bir baskınla yakalandı ve apar topar alındı. Ailenin her bir üyesi başka kamplara gönderildi.
Anne, gönderildiği Polonya’daki Auschwitz kampında, çocukluk arkadaşı Nanette ile karşılaştı. Kıyafetlerinin hepsi bitlendiği için Anne’nin üzerinde sadece bir battaniye vardı. Bir deri bir kemik kalmıştı. Nanette, arkadaşını gördüğünde içi sızladı. Bu karşılaşma özellikle Anne için büyük bir mucizeydi. Çünkü böyle bir durumda tanıdık yüz bulmak bir mucize değil de ne olabilirdi? Nanette yedi, Anne ise sekizinci kamptaydı. Bu yüzden birkaç kez karşılaşabildiler. Bu kısa zaman dilimlerinde de her şeyden konuştular. Anne, Nanette’ye hayatı saklanarak yaşamanın ne kadar zor olduğundan bahsediyordu. Günlüğünü de anlattı arkadaşına. Savaş bittiğinde bu günlüğü yazacağı kitap için kullanacağına inanıyordu…
Anne öldü
Anne’nin çok hayali vardı. Yaşadığı ne varsa bundan bir kitap çıkacaktı. Yeniden ailesine kavuşma umudunu ise, asla kaybedemezdi. Bunu ise kocaman gülümsemesi ile perçinliyordu. Hayata hep gülümsüyordu. O gülen yüzüyle, özünde mutluluğu keşfetmiş bir çocuktu; savaşa rağmen...
Ancak zayıflayan bedeni buna izin vermeyecekti. Tifüse yakalanmıştı ve savaşın son bulmasına iki ay kala, Şubat 1945’te, yaşamını yitirdi. Yaşadıklarının belki hepsini; ama hissettiklerinin çoğunu yaşamadan hayata gözlerini kapadı…
Küçücük kalmış bedeninde, incecik parmaklarıyla yazmaktan hiç vazgeçmediği günlüğünü bıraktı geriye. Anne’nin yaşamı, ruhu yaş almış bir çocuk olarak son bulmuştu.
Anne Frank’ın Hatıra Defteri
Anne’nin incelikle dokuduğu günlüğü babasına ulaştı. Babası Kızıl Ordu’nun gelmesiyle kamptan kurtulmuştu. Kızının günlüğünü defalarca okudu. Daha sonra Nanette ile tanıştı. Kızının günlüğünü yayımlamayı düşünüyordu. Düşüncesini kızının son zamanlarını geçirdiği Nanette ile paylaştı. Herkesin görüşü günlüğün basılması yönündeydi ve günlük, savaşın ardından, 1947’de “Anne Frank’ın Hatıra Defteri” adıyla kitap haline getirildi.
Günlük, acının cümlelerle resmedilmiş hali gibiydi. İlk yazmaya başladığında okuldaki arkadaşlarından, yaşananlardan bahseden bir çocuk vardı. Ancak 25 ay bir yerde saklı kalmak ve sonrasında kampa sürüklenmek onu olgunlaştırmıştı.
Günlük, 30 milyondan fazla sattı ve 67 dile çevrildi. Hatta bazı ülkelerde de müfredat kitapları listesine alındı.
Acıyı günlüğün bir yerinde şöyle anlatıyordu:
"Böylesi zamanlarda yaşamak zordur: içimizdeki idealler, hayaller ve umutlar yaşamın acımasız gerçekleri yüzünden paramparça olur… Hayatımı kaos, acı çekme ve ölüm üzerine kurmam mümkün değil. Dünyanın yavaş yavaş vahşete büründüğünü görüyorum; bir gün bizi de yok edecek olan fırtınanın sesini duyuyorum; milyonlarca insanın acı çekişini hissediyorum”.
Savaşın ardından
Savaş, 9 milyon insanın ölümüyle sonuçlanmıştı. Elbette hayali ve hayatı yarım kalan tek kişi Anne değildi.
Anne hayatta olmamasına rağmen savaşın izlerini tüm emeği ile aktardı. En yakını Nanette ise, hayatta kalmayı başarmıştı. Kendine bir aile kurup yaşamına bir düzen getirdikten sonra Holocaust faciasını dünyanın her bir köşesine gidip üniversitelerde anlatmaya başladı. Çünkü biliyordu, hayatta kalma şansı bulduysa, bunu başaramayanlar için konuşmak zorundaydı. Belki de içten içe en çok Anne için…
Yeryüzünde savaşın son bulması dileğimle…
Anne Frank'ın Masallar Kitabı.
1944'te İngiltere'ye kaçan bir bakan, Alman işgali sırasında Yahudilerin yaşadıklarının savaştan sonra kanıtlanabilmesi için insanlardan savaş günlükleri ve belgeleri tutulmalarını istedi. Böylece Anne 20 Mayıs 1944'te günlüğünü yeniden derlediği Het Achterhuis (Gizli Ek) isimli kitabını yazmaya başladı. İlk günlüğünün büyük bir bölümünü bu kitapta yeniden yazdı, bazı yeri atladı ve yenilerini ekleyerek düzenlemeler yaptı. 12 Haziran 1942'den 29 Mart 1944'e kadar olan dönemi bu çalışmasında anlattı. Birkaç ay içinde yaklaşık 50.000 kelime yazdı ve 215 sayfadan fazla kağıt doldurdu.
Anne günlüğünde Hollandaca yazdı. Bazen Almanca veya İngilizce kelimeler kullandı. Günlüğünü Kitty’e yazdığı mektuplar şeklinde düzenlemişti. Kitty, Anne'in tüm günlük ve mektuplarında hitap ettiği kurgusal bir karakterdi. Anne, günlüğünün sayfaları dolduğunda not defterlerine yazmaya devam etti. Bu defterleri kız kardeşi Margot ve yardımcılarından aldı. Anne'in son mektubu tutuklamadan üç gün öncesine ait ve 1 Ağustos 1944 tarihli.
Het Achterhuis’in (Gizli Ek) Kitap Oluşu
Anne'in babası Otto Frank, savaşta birlikte saklanan sekiz kişi içerisinde hayatta kalan tek kişiydi. Ruslar tarafından Auschwitz'ten kurtarıldı ve Hollanda'ya geri döndü. Bu sırada karısı ve kızlarının artık hayatta olmadığını öğrendi.
Saklanan sekiz kişinin tutuklanmasının ardından Otto Frank'ın yardımcılarından Miep Gies ve Bep Voskuijl, saklandıkları evde Anne'in çalışmalarının bir kısmını buldular. Miep, Anne'e geri verebileceğini umarak bunları sakladı. Anne'in Bergen-Belsen toplama kampında öldüğünü öğrendiğinde, tüm defterleri ve kağıtları Otto Frank'a verdi. Anne'in yazıları babası üzerinde derin bir etki bıraktı. Onun yazar ya da gazeteci olmak istediğini ve yaşam hakkındaki hikayelerini Gizli Ek kitabında yayınlamayı amaçladığını okudu.
Arkadaşları Otto Frank'ı günlüğü yayınlamaya ikna etti ve Haziran 1947'de Het Achterhuis'in (Gizli Ek) ismi ile 3.000 kopyası basıldı. Otto Frank, kitabı Anne'in yeniden yazdığı versiyonundan, orijinal günlük metinlerinden ve bazı kısa öykülerinden yararlanarak yeniden derlemişti Böylece ölümünden sonra Anne, saklanan Yahudi halkının yüzü ve sesi oldu. Kitap daha sonra yaklaşık 70 dile çevrildi günümüzde en çok okunan kurgu dışı kitap haline geldi.
Prinsengracht’taki Gizli Ek
Savaş bittikten sonra, Prinsengracht’taki binanın yıkılma tehlikesi vardı, ancak Anne'in Gizli Ek'teki yaşam hikayesi gittikçe daha fazla insana ulaştı ve 1950'lerin ortalarında yıkım engellendi. Kısa bir süre sonra Anne Frank Evi Vakfı kuruldu. Bina restore edildi ve Anne Frank Evi 3 Mayıs 1960'ta bir müze olarak halka açıldı.
1980 yılında ölümüne kadar Otto Frank, Anne Frank Evi ile yakından ilgilenmeye devam etti. Daha sonra 1961 yılında, bu evin bitişiğindeki binada Anne Frank’ın ideallerini yaşatmak için Anne Frank Uluslararası Gençlik Merkezi açıldı.
Het Achterhuis kitabınınSahne ve Beyaz Perde Uyarlamaları
Het Achterhuis kitabı, hem tiyatro hem de sinema için uyarlandı. Böylece dünyanın dört bir yanındaki insanlar Anne'in hikayesiyle tanıştı.
Anne Frank'in Günlüğü Tiyatro
Kitap ilk kez “Anne Frank'in Günlüğü” ismiyle 5 Ekim 1955'te New York'taki Cort Theatre'da canlandırıldı. 717 performanstan sonra oyun diğer ABD şehirlerini gezmeye başladı. Anne Frank'ın Günlüğü, Pulitzer tiyatro ödülü, Tony Ödülü ve New York Drama Eleştirmenleri En İyi Oyun Ödülü’nü kazandı.
Anne Frank Filmleri
Anne Frank filminin senaryosunu ise Goodrich ve Hackett yazdı. 1959 yılında George Stevens filmi yönetti. Film 3 dalda Oscar ödülü kazandı.
Daha sonra Anne Frank’ın günlüğü, videolar ile canlandırıldı ve on beş bölüm halinde YouTube'da yayınlandı. Bu videolar 29 Mart 1944'ten itibaren Anne Frank'ın bir günlük yerine bir kameraya sahip olsaydı göstereceği hayatı temsil ediyordu. Serideki tüm karakterler, yerler ve etkinlikler Anne Frank'ın günlük ve mektuplarına dayandırıldı.
Bu video günlüklerde 14 yaşındaki Anne, ailesi ve diğer dört kişi ile birlikte iki yıldan fazla bir süre saklanıyor. Anne kendini ve Gizli Ek'teki olayları filme alıyor, saklanmadan önce geriye bakıyor, savaşı anlatıyor ve en derin düşüncelerini ve hislerini paylaşıyor. Video günlüğü, saklananların ve iki yardımcının tutuklandığı tarihte sona eriyor.
Aktivistler Anne'in hayatı ve yazılarından ilham aldılar. 15 yaşında ölmesi toplumsal adalet savunucusu olma potansiyelini kısaltmasına rağmen, bu durum Anne Frank'ı insan haklarının sembolik bir figürü haline getirdi.
Anne Frank'ın dev grafiti portresi, Amsterdam'daki NSDM tersanesi. Sanatçı: Eduardo Kobra.
“Ve eğer kitap ya da gazete makalesi yazacak kadar yetenekli değilsem de her zaman kendim için yazmaya devam edebilirim. Ama bundan daha fazlasını istiyorum. Annem, Bayan van Daan ve işlerini yapan ve unutulan diğer tüm kadınlar gibi olmayı hayal bile edemiyorum. Bir koca ve çocuklar dışında kendimi adayacağım bir şeye ihtiyacım var benim! ...”
Anne Frank'ın Ölümü
Anne Frank'ın her çocuk gibi bir çok hayali vardı. Yaşadığı her şey günlüğünde yazılıydı ve bu bir kitap haline getirilecekti. Ailesine kavuşma umudunu hiç bir zaman kaybetmedi Anne. Gülümsemesini hiç bir zaman yitirmedi. Zayıflayan bedeni bu kavuşma hayallerine izin vermedi. Tifüse yakalandı ve savaşın bitmesine 2 ay kala Şubat 1945 yılında Anne Frank yaşama veda etti.
Anne bir nakış gibi işlemişti günlüğünü savaşın bitmesi ve Kızıl Ordunun gelmesi ile Otto kamptan kurtulmuştu. Kızının günlüğüne ulaştı. Defalarca okudu. Sonra kızının son zamanlarını geçirdiği en yakın arkadaşı Nanette ile konuştu. Herkes günlüğün kitap olarak basılmasından yanaydı.
1947 yılında günlük Anne Frank'ın Hatıra Defteri ismi ile kitap haline getirildi. Bu kitap acının resme ve kelimelere dökülmüş haliydi. Günlük 30 milyondan fazla satarak 67 dile çevrildi. Baz ülkelerde okul müfredatlarına eklendi.
Anne (Anneliese) Frank, 1929 yılında Almanya'nın Frankfurt şehrinde doğdu. Kendisinden üç yaş büyük bir kız kardeşe sahipti. Anne’in dünyaya geldiği dönemde Almanya'da işsizlik yüksekti ve yoksulluk ağırdı. Adolf Hitler’in destekçilerinin her geçen gün arttığı zamanlardı. Yahudilere duyulan nefret ve kötü ekonomik koşullardan dolayı Anne'in ebeveynleri Otto ve Edith Frank Hollanda'ya taşınmaya karar verdi. Frank ailesi 1933 ve 1939 yılları arasında Almanya'dan kaçan 300.000 Yahudi’den yalnızca birkaçıydı. Orada baba Otto Frank, pektin (reçel yapmak için kullanılan kıvam artırıcı bir madde) ticareti yapan bir şirket kurdu ve böylece Amsterdam’a yerleştiler.
Anne çok geçmeden dil öğrendi, yeni arkadaşlar edindi ve evinin yakınındaki Hollanda okuluna gitti. 1 Eylül 1939'da, Anne 10 yaşında iken, İkinci Dünya Savaşı başladı. Hemen ardından 10 Mayıs 1940'ta Naziler Hollanda'yı işgal etti. Naziler Yahudilerin hayatını zorlaştıran yasa ve yönetmelikler getirdiler. Yahudiler parkları, sinemaları veya sahibi Yahudi olmayan dükkanları ziyaret edemiyorlardı. Onların artık kendi işlerini yürütmesine izin verilmediğinden Otto Frank şirketini kaybetti. Tüm Yahudi çocuklar gibi Anne de Yahudi okullarına gitmek zorunda kaldı.
Anne henüz 10 yaşındayken 2. Dünya Savaşı başladı ve Naziler Hollanda'yı işgal etti. Sekiz kişi ile birlikte 2 yıldan fazla, Gizli Ek adını verdikleri bir binada saklandılar. Burada Naziler tarafından yakalandı, ardından çalışma kampına gönderildi ve burada vefat etti.
Anne'in Gizli Ek'teki yaşamı, ilişkileri, karakterleri ve kendi duygularını yazdığı defterler ancak onun ölümünden sonra babasının eline ulaştı. Babası günlükleri yayınladı ve Anne, o dönemde saklanan Yahudi halkının yüzü ve sesi oldu. Kitap günümüzde en çok okunan kurgu dışı kitap haline geldi.
16 yıllık hayatına sığdırılmış koca bir savaşın günlüğünü tutan, acının tarifini yaşayarak yapan genç kız, Anne Frank’in hayat hikayesidir...
Anne, doğduğunda sonradan yaşayacaklarının yanında nispeten şanslıydı. Ölümün acı yanlarını savaşla öğrendi. İnsanın yaşadıkları karşısında şükrü de değişiyordu. 16 yıllık yaşamının ilk 5 yılı hiç farkında olmadan, ailesiyle bir çatı altında geçirdiği en güzel zamanları oldu. Savaşın ortasında bulduğu her şey karşısında şükrediyordu belli ki. Muhtemelen eline geçmiş en değerli şey bir ajanda ve kalemdi.
Ruhunu güçlü tutmayı başarsa da, bedeni yenik düştü Anne’nin. Ancak şu kısacık hayatı, onun Holocaust faciasının, simge isimlerinden biri olmasına yetecekti…
Anne Frank 12 Haziran 1929 yılında Almanya Frankurt'da Edith ve Otto'nun kızları olarak dünyaya geldi. Ailesi ona Annelies Marie Frank ismini verdi. Frankurt'ta bir apartman dairesinde yaşıyorlardı. Babası Otto bir banka çalışanıydı. Babasının işleri kötüye gidiyordu daha kötü olaylar ise yoldaydı.
Naziler 1933 yılında İktidara geldiğinde Otto iş bağlantılarının olduğu Hollanda Amsterdam şehrine gitmenin yollarını arıyordu. Önce babası arkasından ailesi gitti. Fakat Hitler'in Hollanda'ya girmesi ile birlikte burada da yaşayan Yahudilere zorunlu kısıtlamalar getirildi.
Anne Frank Çocukluk Yılları ve Eğitimi
Anne Frank ablası Margot ile birlikte sadece Yahudilerin eğitim aldığı bir okula kaydoldu. Öğretmenleri de kendileri gibi Kaçak Yahudiydi. Anne burada Nanette ile karşılaştı. Bu küçük kız Anne'nin hem sıra arkadaşı hemde en yakın arkadaşı oldu. Bu okuldaki her çocuk ikinci sınıf insan olduğunun farkındaydı. Yaşam gittikçe zorlaşıyordu.
Anne Frank küçük yaşına rağmen kocaman yüreği ve gözleri ile etrafındaki her şeye yetişkin sakinliğinde bir teslimiyet ve kabulleniş yaşıyordu. Yahudilerin kendi işini kurması yasaktı bu nedenle babası Otto işinin başına en yakın arkadaşını getirdi.
Hitlerin önderliğinde kurulan SS yani Koruma imi merkezinde ablası Margot'a 1942 yılında bir celp geldi. SS merkezine çağrılıyordu. Ablası burada Yahudi olarak işaretlenmişti.
Çocukluğu
Anne, 12 Haziran 1929’da Almanya’nın Frankfurt şehrinde Edith ve Otto’nun kızları olarak dünyaya geldiğinde ailesi ona Annelies Marie Frank adını verdi. Annesi, babası ve ablası Margot ile Frankfurt’ta bir apartman dairesinde yaşıyorlardı. Babası Otto, bir banka görevlisiydi. 1929’da yaşanan büyük buhran sonra, babasının işleri kötüye gitmeye başlamıştı. Bundan daha kötüsü olamaz dediğimiz her andan sonra tam olarak daha kötüsü olurdu. Olaylar art arda sıralanacaktı…
Naziler, 1933’te iktidara gelmişti. Otto, işlerinin de kötüye gitmesi sebebiyle, iş bağlantılarının olduğu Hollanda’nın Amsterdam şehrine gitmenin yollarını aramaya başladı. Önce baba, ardından da ailesi gitti. Ancak bir süre sonra Adolf Hitler Hollanda’ya da girdi ve buradaki Yahudilere de Almanya’dakiler gibi kısıtlamalar getirildi. Anne, ablası Margot ile birlikte sadece Yahudilerin eğitim gördüğü okula kaydoldu.
Öğretmenleri de tıpkı kendileri gibi kaçak bir Yahudi idi. Burada herkes kuşkusuz aynı kaderi paylaşıyordu. Anne, burada Nanette ile tanıştı; sıra arkadaşıydı. Zamanla en yakın arkadaşı oldu. Onu en az ablası kadar çok seviyordu. Buradaki her öğrenci, bir çocuk olmasına rağmen, ikinci sınıf insan olduğunu biliyordu. Bu yüzden aynı kaderi paylaştığın insana sımsıkı tutunmak hiç de zor değildi. Bir daha asla evlerine dönemeyeceklerini, hatta öldürüleceklerini biliyordu. Bu çok soğukkanlı bir bekleyişti. Anne, Nanette ile bir kere daha yine aynı şekilde karşılaşacaktı…
Hayat giderek zorlaşıyordu. Küçücük yüreği ve kocaman gözleri vardı artık Anne’nin. Etrafında değişen ve gelişen ne varsa bir yetişkin edasında teslimiyetçi kabullenişle kabulleniyordu. Yahudilerin kendi işini kurması, bir yer işletmesi yasaktı. Otto da çözümü işlerin başına bir dostunu geçirmekte buldu. Bunlar daha iyi günleriydi…
Yahudi işareti
Orijinal adı “Schutzstaffel” (SS) olan “Koruma Timi” merkezi vardı. İlk önce Hitler’in kişisel muhafızlığını yapmak için kurulmuş bu birlikler, polislikle görevli silahlı parti militanlarından oluşuyordu. Toplama kampları kurulmaya başlanınca, Heinrich Himmler, bu birliklerin yönetiminden “SS”i sorumlu tutunca ikiye ayrıldı. İlki Waffen-SS (Silahlı SS), askeri bir yapıydı. Diğeri ise Allgemeine-SS (Genel SS) idi; bir çeşit polisti.
Anne’nin ablası Margot’a Temmuz 1942’de bir celp geldi; SS merkezine çağrılıyordu. Margot, burada Yahudi olarak işaretlenmişti…
Artık tehlike daha yakındaydı; onlarında kapısını çalmıştı. İşler giderek çığırından çıkıyordu. Ailecek İsviçre’ye kaçtıklarını bildiren bir not bırakarak ortalıktan kayboldular. Ancak pek uzakta değillerdi. Otto’nun Prinsengrach’taki ofisinin gizli bölmesinde saklanmaya başlamışlardı. Yakın dost oldukları 4 kişiyle beraber bir hapis hayatı başladı. Onların dış dünya ile bağlantısını sağlayan, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayan Otto’nun sekreteri Miep Gies idi.
İşte Anne yazmaya bu küçük yaşam alanında başladı. On üçüncü yaş gününde ona hediye edilen ajandayı bir günlük olarak kullanmaya başlamıştı. Aslında hediyesini ilk aldığı günlerde de yazıyordu; ama burada bu işi her gün yapacaktı. Ajandanın hikayesi böyle bir zaman için ziyadesiyle anlamlıydı. O günlerde saat 8’den sonra sokağa çıkmak yasaktı. 12 Haziran 1942’de Anne on üçünü yaşına girerken, ona bir doğum günü partisi düzenlemek istediler. Aslında çocukların akşamüstü birbirini görmesine imkan yoktu. Ancak bugün için öğretmenlerinin de yardımıyla bir yolunu buldular. Anne için küçük bir parti organize edebilmişlerdi. Ailesinden gelen hediye işte bu ajandaydı. Yıllar sonra milyonlara ulaşan bir günlüğe dönüşecekti…
Gizli oda
Bu hapis, iki yıl sürecekti. İki yılın her gününü yazdı Anne. “Gizli oda” diye bahsettiği bu yer, Prinsengracht Sokağı, 263 numaralı apartmanın çatı katındaydı. Saklandıkları süre boyunca, korkularını, yaşadıklarını ve en önemlisi yaşama dair umutlarını yazdı. Çünkü kısacık hayatında, yazmasa delirebilirdi.
22 Haziran 1942 tarihli sayfasında şöyle diyordu:
“Hatıra defteri tutmak benim gibi biri için tuhaf bir duygu. Yalnızca daha önce hiç yazmadığımdan değil. İleride ben de dahil hiç kimse on üç yaşında bir kızın içinden geçenlerle ilgilenmeyecekmiş gibi geliyor. Ama aslında bunun hiçbir önemi yok, ben yazmak ve daha da önemlisi kalbimden geçen bir sürü şeyi ortaya dökmek istiyorum.
Ellerimi başıma dayadığım ve tembellikten dışarı mı çıksam, evde mi kalsam bilemediğim, sonuçta aynı yerde pinekleyip kaldığım hafif melankolik günlerimden birinde canım sıkıldığında ‘Kâğıt insanlardan daha sabırlıdır, sözü içime işledi”.
İki yıl sonra
Anne ve ailesini Ağustos 1944’te birileri ihbar etti. İhbarcının kim olduğu asla öğrenilmedi. Frank ailesi, saklandığı yerde bir baskınla yakalandı ve apar topar alındı. Ailenin her bir üyesi başka kamplara gönderildi.
Anne, gönderildiği Polonya’daki Auschwitz kampında, çocukluk arkadaşı Nanette ile karşılaştı. Kıyafetlerinin hepsi bitlendiği için Anne’nin üzerinde sadece bir battaniye vardı. Bir deri bir kemik kalmıştı. Nanette, arkadaşını gördüğünde içi sızladı. Bu karşılaşma özellikle Anne için büyük bir mucizeydi. Çünkü böyle bir durumda tanıdık yüz bulmak bir mucize değil de ne olabilirdi? Nanette yedi, Anne ise sekizinci kamptaydı. Bu yüzden birkaç kez karşılaşabildiler. Bu kısa zaman dilimlerinde de her şeyden konuştular. Anne, Nanette’ye hayatı saklanarak yaşamanın ne kadar zor olduğundan bahsediyordu. Günlüğünü de anlattı arkadaşına. Savaş bittiğinde bu günlüğü yazacağı kitap için kullanacağına inanıyordu…
Anne öldü
Anne’nin çok hayali vardı. Yaşadığı ne varsa bundan bir kitap çıkacaktı. Yeniden ailesine kavuşma umudunu ise, asla kaybedemezdi. Bunu ise kocaman gülümsemesi ile perçinliyordu. Hayata hep gülümsüyordu. O gülen yüzüyle, özünde mutluluğu keşfetmiş bir çocuktu; savaşa rağmen...
Ancak zayıflayan bedeni buna izin vermeyecekti. Tifüse yakalanmıştı ve savaşın son bulmasına iki ay kala, Şubat 1945’te, yaşamını yitirdi. Yaşadıklarının belki hepsini; ama hissettiklerinin çoğunu yaşamadan hayata gözlerini kapadı…
Küçücük kalmış bedeninde, incecik parmaklarıyla yazmaktan hiç vazgeçmediği günlüğünü bıraktı geriye. Anne’nin yaşamı, ruhu yaş almış bir çocuk olarak son bulmuştu.
Anne Frank’ın Hatıra Defteri
Anne’nin incelikle dokuduğu günlüğü babasına ulaştı. Babası Kızıl Ordu’nun gelmesiyle kamptan kurtulmuştu. Kızının günlüğünü defalarca okudu. Daha sonra Nanette ile tanıştı. Kızının günlüğünü yayımlamayı düşünüyordu. Düşüncesini kızının son zamanlarını geçirdiği Nanette ile paylaştı. Herkesin görüşü günlüğün basılması yönündeydi ve günlük, savaşın ardından, 1947’de “Anne Frank’ın Hatıra Defteri” adıyla kitap haline getirildi.
Günlük, acının cümlelerle resmedilmiş hali gibiydi. İlk yazmaya başladığında okuldaki arkadaşlarından, yaşananlardan bahseden bir çocuk vardı. Ancak 25 ay bir yerde saklı kalmak ve sonrasında kampa sürüklenmek onu olgunlaştırmıştı.
Günlük, 30 milyondan fazla sattı ve 67 dile çevrildi. Hatta bazı ülkelerde de müfredat kitapları listesine alındı.
Acıyı günlüğün bir yerinde şöyle anlatıyordu:
"Böylesi zamanlarda yaşamak zordur: içimizdeki idealler, hayaller ve umutlar yaşamın acımasız gerçekleri yüzünden paramparça olur… Hayatımı kaos, acı çekme ve ölüm üzerine kurmam mümkün değil. Dünyanın yavaş yavaş vahşete büründüğünü görüyorum; bir gün bizi de yok edecek olan fırtınanın sesini duyuyorum; milyonlarca insanın acı çekişini hissediyorum”.
Savaşın ardından
Savaş, 9 milyon insanın ölümüyle sonuçlanmıştı. Elbette hayali ve hayatı yarım kalan tek kişi Anne değildi.
Anne hayatta olmamasına rağmen savaşın izlerini tüm emeği ile aktardı. En yakını Nanette ise, hayatta kalmayı başarmıştı. Kendine bir aile kurup yaşamına bir düzen getirdikten sonra Holocaust faciasını dünyanın her bir köşesine gidip üniversitelerde anlatmaya başladı. Çünkü biliyordu, hayatta kalma şansı bulduysa, bunu başaramayanlar için konuşmak zorundaydı. Belki de içten içe en çok Anne için…
Yeryüzünde savaşın son bulması dileğimle…
Anne Frank'ın Masallar Kitabı.
1944'te İngiltere'ye kaçan bir bakan, Alman işgali sırasında Yahudilerin yaşadıklarının savaştan sonra kanıtlanabilmesi için insanlardan savaş günlükleri ve belgeleri tutulmalarını istedi. Böylece Anne 20 Mayıs 1944'te günlüğünü yeniden derlediği Het Achterhuis (Gizli Ek) isimli kitabını yazmaya başladı. İlk günlüğünün büyük bir bölümünü bu kitapta yeniden yazdı, bazı yeri atladı ve yenilerini ekleyerek düzenlemeler yaptı. 12 Haziran 1942'den 29 Mart 1944'e kadar olan dönemi bu çalışmasında anlattı. Birkaç ay içinde yaklaşık 50.000 kelime yazdı ve 215 sayfadan fazla kağıt doldurdu.
Anne günlüğünde Hollandaca yazdı. Bazen Almanca veya İngilizce kelimeler kullandı. Günlüğünü Kitty’e yazdığı mektuplar şeklinde düzenlemişti. Kitty, Anne'in tüm günlük ve mektuplarında hitap ettiği kurgusal bir karakterdi. Anne, günlüğünün sayfaları dolduğunda not defterlerine yazmaya devam etti. Bu defterleri kız kardeşi Margot ve yardımcılarından aldı. Anne'in son mektubu tutuklamadan üç gün öncesine ait ve 1 Ağustos 1944 tarihli.
Het Achterhuis’in (Gizli Ek) Kitap Oluşu
Anne'in babası Otto Frank, savaşta birlikte saklanan sekiz kişi içerisinde hayatta kalan tek kişiydi. Ruslar tarafından Auschwitz'ten kurtarıldı ve Hollanda'ya geri döndü. Bu sırada karısı ve kızlarının artık hayatta olmadığını öğrendi.
Saklanan sekiz kişinin tutuklanmasının ardından Otto Frank'ın yardımcılarından Miep Gies ve Bep Voskuijl, saklandıkları evde Anne'in çalışmalarının bir kısmını buldular. Miep, Anne'e geri verebileceğini umarak bunları sakladı. Anne'in Bergen-Belsen toplama kampında öldüğünü öğrendiğinde, tüm defterleri ve kağıtları Otto Frank'a verdi. Anne'in yazıları babası üzerinde derin bir etki bıraktı. Onun yazar ya da gazeteci olmak istediğini ve yaşam hakkındaki hikayelerini Gizli Ek kitabında yayınlamayı amaçladığını okudu.
Arkadaşları Otto Frank'ı günlüğü yayınlamaya ikna etti ve Haziran 1947'de Het Achterhuis'in (Gizli Ek) ismi ile 3.000 kopyası basıldı. Otto Frank, kitabı Anne'in yeniden yazdığı versiyonundan, orijinal günlük metinlerinden ve bazı kısa öykülerinden yararlanarak yeniden derlemişti Böylece ölümünden sonra Anne, saklanan Yahudi halkının yüzü ve sesi oldu. Kitap daha sonra yaklaşık 70 dile çevrildi günümüzde en çok okunan kurgu dışı kitap haline geldi.
Prinsengracht’taki Gizli Ek
Savaş bittikten sonra, Prinsengracht’taki binanın yıkılma tehlikesi vardı, ancak Anne'in Gizli Ek'teki yaşam hikayesi gittikçe daha fazla insana ulaştı ve 1950'lerin ortalarında yıkım engellendi. Kısa bir süre sonra Anne Frank Evi Vakfı kuruldu. Bina restore edildi ve Anne Frank Evi 3 Mayıs 1960'ta bir müze olarak halka açıldı.
1980 yılında ölümüne kadar Otto Frank, Anne Frank Evi ile yakından ilgilenmeye devam etti. Daha sonra 1961 yılında, bu evin bitişiğindeki binada Anne Frank’ın ideallerini yaşatmak için Anne Frank Uluslararası Gençlik Merkezi açıldı.
Het Achterhuis kitabınınSahne ve Beyaz Perde Uyarlamaları
Het Achterhuis kitabı, hem tiyatro hem de sinema için uyarlandı. Böylece dünyanın dört bir yanındaki insanlar Anne'in hikayesiyle tanıştı.
Anne Frank'in Günlüğü Tiyatro
Kitap ilk kez “Anne Frank'in Günlüğü” ismiyle 5 Ekim 1955'te New York'taki Cort Theatre'da canlandırıldı. 717 performanstan sonra oyun diğer ABD şehirlerini gezmeye başladı. Anne Frank'ın Günlüğü, Pulitzer tiyatro ödülü, Tony Ödülü ve New York Drama Eleştirmenleri En İyi Oyun Ödülü’nü kazandı.
Anne Frank Filmleri
Anne Frank filminin senaryosunu ise Goodrich ve Hackett yazdı. 1959 yılında George Stevens filmi yönetti. Film 3 dalda Oscar ödülü kazandı.
Daha sonra Anne Frank’ın günlüğü, videolar ile canlandırıldı ve on beş bölüm halinde YouTube'da yayınlandı. Bu videolar 29 Mart 1944'ten itibaren Anne Frank'ın bir günlük yerine bir kameraya sahip olsaydı göstereceği hayatı temsil ediyordu. Serideki tüm karakterler, yerler ve etkinlikler Anne Frank'ın günlük ve mektuplarına dayandırıldı.
Bu video günlüklerde 14 yaşındaki Anne, ailesi ve diğer dört kişi ile birlikte iki yıldan fazla bir süre saklanıyor. Anne kendini ve Gizli Ek'teki olayları filme alıyor, saklanmadan önce geriye bakıyor, savaşı anlatıyor ve en derin düşüncelerini ve hislerini paylaşıyor. Video günlüğü, saklananların ve iki yardımcının tutuklandığı tarihte sona eriyor.
Aktivistler Anne'in hayatı ve yazılarından ilham aldılar. 15 yaşında ölmesi toplumsal adalet savunucusu olma potansiyelini kısaltmasına rağmen, bu durum Anne Frank'ı insan haklarının sembolik bir figürü haline getirdi.
Anne Frank'ın dev grafiti portresi, Amsterdam'daki NSDM tersanesi. Sanatçı: Eduardo Kobra.
“Ve eğer kitap ya da gazete makalesi yazacak kadar yetenekli değilsem de her zaman kendim için yazmaya devam edebilirim. Ama bundan daha fazlasını istiyorum. Annem, Bayan van Daan ve işlerini yapan ve unutulan diğer tüm kadınlar gibi olmayı hayal bile edemiyorum. Bir koca ve çocuklar dışında kendimi adayacağım bir şeye ihtiyacım var benim! ...”
Anne Frank'ın Ölümü
Anne Frank'ın her çocuk gibi bir çok hayali vardı. Yaşadığı her şey günlüğünde yazılıydı ve bu bir kitap haline getirilecekti. Ailesine kavuşma umudunu hiç bir zaman kaybetmedi Anne. Gülümsemesini hiç bir zaman yitirmedi. Zayıflayan bedeni bu kavuşma hayallerine izin vermedi. Tifüse yakalandı ve savaşın bitmesine 2 ay kala Şubat 1945 yılında Anne Frank yaşama veda etti.
Anne bir nakış gibi işlemişti günlüğünü savaşın bitmesi ve Kızıl Ordunun gelmesi ile Otto kamptan kurtulmuştu. Kızının günlüğüne ulaştı. Defalarca okudu. Sonra kızının son zamanlarını geçirdiği en yakın arkadaşı Nanette ile konuştu. Herkes günlüğün kitap olarak basılmasından yanaydı.
1947 yılında günlük Anne Frank'ın Hatıra Defteri ismi ile kitap haline getirildi. Bu kitap acının resme ve kelimelere dökülmüş haliydi. Günlük 30 milyondan fazla satarak 67 dile çevrildi. Baz ülkelerde okul müfredatlarına eklendi.
MALZEMELER
3 Orta Boy Ayva
500 gr Kuzu Kuşbaşı
2 Soğan
2 Sivri Biber
2 Çorba Kaşığı Kuşüzümü
1 Tatlı Kaşığı Köri
2 Çorba Kaşığı Un
1 Çorba Kaşığı Tozşeker
1.5 Tatlı Kaşığı Zeytinyağı
1 Limon
Tuz
Yapilis.
Ayvaları soyup ikiye bölün ve çekirdekli kısımlarını çıkarın. Kararmamaları için limon suyu ile ovun. Soğanları küçük küpler halinde doğrayıp zeytinyağında pembeleştirin. Eti ekleyip tahta kaşıkla karıştırın. Suyunu salıp tekrar çekinceye kadar kavurun. Sivri biberleri doğrayıp ilave edin. Kuşüzümü, kimyon, köri ve tuz ekleyin. 10 dakika daha pişirip ateşten alın. Ayvaların çekirdek yataklarına, hazırladığınız etli karışımdan ikişer kaşık doldurun ve bir tencereye yerleştirin. Un, tozşeker, zeytinyağı ve tuzu küçük bir kasede karıştırıp sos halini alıncaya kadar azar azar su ekleyerek çırpın. Ayvaların üzerine gezdirip karabiber serpin ve tencerenin kapağını kapatıp orta ateşte kaynamaya bırakın. Arasıra yemeğin suyundan kaşık kaşık ayvaların Üzerine gezdirerek yarım saat kadar kısık ateşte pişirin. Sıcak olarak servis yapın.
Afiyet Olsun!!
MALZEMELER
2 su bardağı elma suyunda haşlanmış Amerikan Pirinci
3 kg. kuzu kaburgası (pirzolası) bütün olarak
Tuz ve toz karabiber
Dolma İçi:
1 su bardağı doğranmış kereviz başı
1 çay bardağı doğranmış soğan
4 yemek kaşığı tereyağ veya margarin
2 su bardağı dilimlennıiş elma
1 çay bardağı ceviz
1 çay bardağı çekirdeksiz kuru üzüm
1 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı baharat
HAZIRLANIŞI
Kuzu kaburgasını kemikler yukarıya gelecek şekilde dairesel olarak düz bir tepsiye yerleştirin. Üzerine tuz ve biber serpin. Yanmaması için kemik uçlarını folyo ile sarın. Su ilave etmeyin ve üzerini kapatmayın. 200 derece fırında 30 dakika süre ile kızartın. Diğer tarafta geniş bir tava içinde tereyağını eritin. Kereviz ve soğanı orta ateşte pişirin. Ocaktan indirin. Pirinç, elma, ceviz, kuru üzüm, tuz ve baharat ile karıştırın. Kızarmış kaburganın içini bu malzeme ile doldurun. Üzerini folyo ile kapatın ve 15 dakika daha pişirin. Folyoları çıkarın ve sıcak olarak servis yapın.
Afiyet Olsun!!
2 su bardağı elma suyunda haşlanmış Amerikan Pirinci
3 kg. kuzu kaburgası (pirzolası) bütün olarak
Tuz ve toz karabiber
Dolma İçi:
1 su bardağı doğranmış kereviz başı
1 çay bardağı doğranmış soğan
4 yemek kaşığı tereyağ veya margarin
2 su bardağı dilimlennıiş elma
1 çay bardağı ceviz
1 çay bardağı çekirdeksiz kuru üzüm
1 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı baharat
HAZIRLANIŞI
Kuzu kaburgasını kemikler yukarıya gelecek şekilde dairesel olarak düz bir tepsiye yerleştirin. Üzerine tuz ve biber serpin. Yanmaması için kemik uçlarını folyo ile sarın. Su ilave etmeyin ve üzerini kapatmayın. 200 derece fırında 30 dakika süre ile kızartın. Diğer tarafta geniş bir tava içinde tereyağını eritin. Kereviz ve soğanı orta ateşte pişirin. Ocaktan indirin. Pirinç, elma, ceviz, kuru üzüm, tuz ve baharat ile karıştırın. Kızarmış kaburganın içini bu malzeme ile doldurun. Üzerini folyo ile kapatın ve 15 dakika daha pişirin. Folyoları çıkarın ve sıcak olarak servis yapın.
Afiyet Olsun!!
Malzemeler:
Köftesi için:
kıyma,soğan, 2 dilim bayat ekmek, 1 yumurta sarısı, bir diş sarımsak, tuz, karabiber
İçi için:
1patates,1 havuç,2 çorba kaşığı sıvı yağ,bezelye,kekik
Yapılışı:
Patates ve havuç küp küp doğranır ve sıvıyağda biraz pişirilir. Bezelye ve kekik ilave edilir. Ocaktan alınır. Başka bir kapta kıymanın içine soğan, bayat ekmek, yumurta sarısı, sarımsak, tuz, karabiber yoğrulur. Sandviç hamuru gibi açılıp içine sebzeli içten koyulur ve kapatılır. Tepsiye dizilir ve dağılmaması için üzerine yumurta akı sürülür. Köftelerin üzerlerine margarin parçaları konulur ve fırına verilir. Pişmeye yakın üzerine kaşar peyniri konulur.
Afiyet Olsun!!
Köftesi için:
kıyma,soğan, 2 dilim bayat ekmek, 1 yumurta sarısı, bir diş sarımsak, tuz, karabiber
İçi için:
1patates,1 havuç,2 çorba kaşığı sıvı yağ,bezelye,kekik
Yapılışı:
Patates ve havuç küp küp doğranır ve sıvıyağda biraz pişirilir. Bezelye ve kekik ilave edilir. Ocaktan alınır. Başka bir kapta kıymanın içine soğan, bayat ekmek, yumurta sarısı, sarımsak, tuz, karabiber yoğrulur. Sandviç hamuru gibi açılıp içine sebzeli içten koyulur ve kapatılır. Tepsiye dizilir ve dağılmaması için üzerine yumurta akı sürülür. Köftelerin üzerlerine margarin parçaları konulur ve fırına verilir. Pişmeye yakın üzerine kaşar peyniri konulur.
Afiyet Olsun!!
MALZEMELER
1 beğendilik kuzu ( ya da dana eti)
3 çorba kaşığı margarin
150 gr kaşar peyniri
1.5 su bardağı süt
3 çorba kaşığı un
4 adet patlıcan
2 adet domates
1 adet soğan
tuz
HAZIRLANIŞI
Bir çorba kaşığı margarin ve yıkanmış eti tencereye koyup, harlı ateşte kavurun. Yemeklik doğradığınız soğanı ilave edip, biraz daha kavurun, domateslerin kabuğunu soyup küçük küçük doğrayın ve biraz su ilave edip kanştırın, pişmeye bırakın.
4 adet patlıcanı ateşte közleyin, kabuklarını soyup limonlu su içine atın.Servis yapacağınız zaman, 2 çorba kaşığı margarini derince bir tavaya koyup, 3 kaşık un ilave edin, pembeleşinceye dek kavurun. Sudaki patlıcanları iyice sıkıp buna ilave edin ve kısık ateşte, tahta bir kaşıkla ezerek yedirin. Kaşar rendesi koyarak biraz daha pişirin. Daha önce pişirip bir kenarda beklettiğiniz kebabı servis tabağına alın, yanında beğendi ile servis yapın.
Afiyet Olsun!!
RAŞiT TUNCA
BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA


FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik
ALLAH
BAYRAK

Radyo Karoglan
Foruma Misafir Olarak Gir
Forumda Neler Var


GALATASARAY
FENERBAHÇE
BEŞiKTAŞ
TRABZONSPOR
MiLLi TAKIM
ETKiNLiKLERiMiZ