Welcome, Guest |
You have to register before you can post on our site.
|
Forum Statistics |
» Members: 27
» Latest member: Fahriye
» Forum threads: 11,598
» Forum posts: 12,401
Full Statistics
|
|
|
Siyah ve Beyazin - iyi ve Kötünün Mukayesesi (Kar©glanin 12 Mart 2018 Vaazi) |
Posted by: RasitTunca - 05-24-2018, 07:42 PM - Forum: 2018 Tasavvuf Sohbetleri Arşivi
- No Replies
|
|
Siyah ve Beyazın - iyi ve Kötünün Mukayesesi
(Kar©glanin 12 Mart 2018 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَى قَوْمِهِمْ فَجَاؤُوهُم بِالْبَيِّنَاتِ فَانتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve lekad erselnâ min kablike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne ecramû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul mu’minîn
Meali :
Andolsun, senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Peygamberler onlara apaçık mucizeler getirdiler. Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. Mü’minlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır.
Sadakallahul Aziym RUM Suresi 47. ayet
---oOo---
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
- Adil devlet başkanı,
- Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
- Kalbi mescitlere bağlı Müslüman,
- Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
- Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine "Ben Allah'tan korkarım" diye yaklaşmayan yiğit,
-Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
- Tenhada Allah'ı anıp göz yaşı döken kişi."
( Hadis-i Şerif , Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesaî, Kudat 2 )
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
Beyazin icine siyah, ne kadar güzel yakişir, yine siyahin icinede, beyaz ne kadar güzel yakişir, hani siyah bir takim elbisenin icine beyaz gömlek, ve icinede yine siyah kiravat, veya beyaz takim elbisenin icine siyah bir kravat, yada siyah gömlek, beyaz kravat, gecenin icinde yildizlar, ne kadar güzel degilmi , yine şöyle hic bir bulutun olmadigi bir günde, altinda gölgenilcek bir bulut, yada bir agac gölgesi, ne güzeldir degilmi, yani
Bahardayiz ve 21 Hazirana dogru yol aliyoruz, en uzun güne dogru, yani işde yaz geldimi, tarlada takkada calişan, garip ciftciler için, tarlasinda bir dal varsa, ne güzeldir, ögle yemegi yiyecegi zaman, gider dalinin altindaki gölgelige oturur, hem dinlenir, hem serinler, hem yemegini yer, amma ya bir de dal yoksa, hicbir gölge yoksa, yani
Abdest alırken başı mesh ederken okunacak dua :
Allahümme harrim şa’rî ve beşerî alen-Nâr. Ve ezıllenî tahte zıllî arşike yevme lâ zılle illâ zıllü arşike,düâsı okunur.
“Ey Rabbim! Saçımı ve kafamı (Tepemi) ateşten koru. Arş’ının gölgesinden başka bir gölgenin bulunmadığı günde, beni Arş’ının gölgesi altında gölgelendir.”
Yani bu, bu dünyadami ahirettemi olacak olan, eger bu dünyada ise ahiret yurdu neresi, yani işte dedikya, yaz gününde, elli derece, kirk derece sicak olan bir bölgede, gölgenin olmadigi bir yerde, insan bir dalin gölgesine, azicik bir bulut gölgesine, nasil muhtac kalir, nitekim arabistan sicak ve Peygamberimizin üstünde onu takip eden, ve onu sicakdan korumak için, onu gölgelendiren, bir bulluttan bahsedilir.
[İsrail oğullarının çöl yolculuğunda, güneşin ışıklarını engelleyip, yakıcılığına ve ortamın daha serin olmasına vesile olan bulut anlatımının bir benzeri, İslam tarihinde Hz. Muhammed dönemi rivayetlerinde de anlatılmaktadır.
Rahip Bahira olayı olarak nakledilen rivayet şöyledir: ”Bu defa Bahira, onlara çok çok yemek yaptı. Rivayete göre onun bu tavrı, kafilede bir şey görmesinden, kafile içinde sadece Resulullah (s.a.v)’i gölgelendiren bir bulut görmesinden ileri geliyordu. Kafile, manastıra yakın bir ağacın gölgesine konaklamıştı. O buluta baktılar, bir de ne görsünler, ağaca yaklaşıp gölge etmiş, ağacın dalları da Resulullah(s.a.v)’e sarkmış. Bahira bu durumu görünce manastırdan indi.”
Bir Hıristiyan papazı olan Bahira’nın, Tevrat bilgisinden dolayı, Hz. Muhammed ile birlikte onun üzerinde hareket eden bulut’u; çölde Hz. Musa ve İsrailoğulları ile birlikte hareket eden bulut mucizesine benzeterek, bunun Hz. Muhammed’in ilerde nitelikli bir kişi olmasına delalet ettiğini açıklamıştır.
Hristitan Rahip Bahira’yı böyle düşündürttüren, Tevrat’ta yer alan şu anlatımlar bize olayın mahiyetini izah etmektedir. “İkinci yılın ikinci ayının yirminci günü BULUT Levha Sandığı'nın bulunduğu konutun üzerinden kalktı. İsrailliler de Sina Çölü'nden göç etmeye başladılar. BULUT Paran Çölü'nde durdu.” “Konakladıkları yerden ayrıldıklarında da Rab'bin BULUTU gündüzün onların üzerinde duruyordu.” “Rab'bin buyruğu uyarınca göç eder, yine Rab'bin buyruğu uyarınca konaklarlardı. BULUT konutun üzerinde durdukça yerlerinden ayrılmazlardı.”
İncil’lerde de “bulut” ile ilgili anlatımlar bulunmaktadır. “Petrus hâlâ konuşurken, parlak bir BULUT birden onları gölgeledi. Buluttan gelen bir ses, «Sevgili Oğlum budur, O'ndan hoşnudum. O'nu dinleyin!» dedi.”
Yine Kur’an, İsrail oğullarının inançlarında yer alan; “Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini mi beklerler Hâlbuki iş bitirilmiştir. Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.” Ayeti ile Tevrat kıssalarında anlatılan bulut metoforu anlatımlarına atıf yapar.][1]
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وْمَ تُبَدَّلُ الأَرْضُ غَيْرَ الأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ وَبَرَزُواْ للّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Yevme tubeddelul ardu gayral ardı ves semâvâtu ve berazû lillâhil vâhıdil kahhâr.
Meali :
O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir ve kahhar (her şeyin üzerinde yegâne hâkim) olan Allah’ın huzuruna çıkarlar.
(Sadakallahul Aziym İBRAHİM Suresi 48. ayet)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
إِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ وَإِذَا النُّجُومُ انكَدَرَتْ وَإِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ وَإِذَا الْعِشَارُ عُطِّلَتْ وَإِذَا الْوُحُوشُ حُشِرَتْ وَإِذَا الْبِحَارُ سُجِّرَتْ وَإِذَا النُّفُوسُ زُوِّجَتْ وَإِذَا الْمَوْؤُودَةُ سُئِلَتْ بِأَيِّ ذَنبٍ قُتِلَتْ وَإِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ وَإِذَا السَّمَاء كُشِطَتْ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
İzâş şemsu kuvvirat. Ve izân nucûmun kederat. Ve izâl cibâlu suyyirat. Ve izâl ışâru uttılet. Ve izâl vuhûşu huşirat. Ve izâl bihâru succirat. Ve izân nufûsu zuvvicet. Ve izâl mev’ûdetu suilet. Bi eyyi zenbin kutilet. Ve izâs suhufu nuşirat. Ve izâs semâu kuşitat.
Meali :
Güneş bürülüp dürüldüğü zaman. Ve yıldızlar solduğu (enerjilerini tükettiği) zaman. Ve dağlar yürütüldüğü zaman.Ve yüklü develer salındığı (başıboş bırakıldığı), kıymetli dünya malları terkedildiği zaman. Ve vahşi hayvanlar toplandığı zaman. Ve denizler ateşlendiği kaynatildigi zaman. Ve korkudan nefesler hizlandiginda yada hizli hizli nefes almaya vermeye başlandiginda. Her dogana nicin dogdugu sorulduğu zaman. ölenlerede Hangi günah sebebi ile öldürüldügü sorulduğu zaman. Ve sayfalar (amel defterleri) açıldığı (herkesin hayat filmi oynatıldığı) zaman. Ve sema (mekânlarından) sıyrılıp hizlandikca hizlandığı zaman.
(Sadakallahul Aziym TEKVİR Suresi 1 den 11. ayete kadar 11 dahil)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
كَيْفَ تَتَّقُونَ إِن كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا لسَّمَاء مُنفَطِرٌ بِهِ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Fe keyfe tettekûne in kefertum yevmen yec’alul vildâne şîbâ, Es semâu munfatırun bihî, kâne va’duhu mef’ûlâ.
Meali :
Eğer inkâr ederseniz, o taktirde çocukların saçlarını (korkudan) ağartan o günden kendinizi nasıl koruyacaksınız? o gün yaptiklariniz sebebi ile rabbinin vaadi olan olur ve gök bile yirtilir ayrilir.
(Sadakallahul Aziym MUZZEMMİL Suresi 18. ayet)
Elektrikde mesela matkap denen aleti, eger sen bir dirence tabi tutmazsan, yani ya bir delik delcek yahut vida vidalyacak yahut harc kariştircaksin ve bir direnc uygulayacaksin, yok eger teltegine basip, gaz verirsen, onun motoru hizlanirda hizlanir, hizlanirda hizlanir, ve sonunda kendini parcalar, yani işde o ayette gecen "sema hizlandikca, hizlanir, ve sonunda semada yirtilir, dayanamaz." deniyor. Ayni matkaplardaki sistem gibi, yani Allah onu bir direnc ile rayinda tutmakda, işde o direnc, mesela, gece gündüze direnc gösterir, gündüzde geceye direnc saglar, yine tatli aciya, aci tatliya, iyi kötüye, kötü iyiye, kafir mümine, müminde kafire direnc yaparki, bu kainat rayinda yüzsün. işde şeytanda bu direncin, sadece parcalarindan bir parcasidir ki, o da iyilerin aşiri gidip, kendinlerini parcalamamalari için. Yine iyilerde şeytanin direncini oluştururki şeytanda haddini aşmasin diye, yani gecede yildizlar gibi, geceyi yirtan işiklar, geceyi delip gelen yildizlar, nitekim Tarik süresinde öyle demiyormu Rabbimiz :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَالسَّمَاء وَالطَّارِقِ وَمَا أَدْرَاكَ مَا الطَّارِقُ النَّجْمُ الثَّاقِبُ إِن كُلُّ نَفْسٍ لَّمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ves semâi vet târık. Ve mâ edrâke mât târık. En necmus sâkıb. İn kullu nefsin lemmâ aleyhâ hâfız.
Meali :
Târıkın da yani Rayinda Yolunda yürüyen (yüzen akip giden) Semaya (Göğe) andolsun. Târıkın ne olduğunu, o yolun rayin ne oldugunu sen ne bileceksin? O, (ışığıyla karanlığı) delen bir yıldızdır. (Hz Mehdi ve Yolu). O gün Bütün nefisler onun ile muhafaza edilip rayinda tutulur.
(Sadakallahul Aziym TARIK Suresi 1.2.3.4. ayetler)
Ve daha önce anlattik, yagmur, kar, sicak, soguk, hepsi birer frekansin, ve duygu ve amelin (Bazi Fiilerin) karşiligidir, öyle olunca, bazi ameller dünyayi güneşe yakalaştirip, Allahin gadabini ceker, yani gadab sicak ve cehennem ve azab , bazi güzel ameller ise, Allahin rahmetini ceker, yani yagmur yagip, bulut olup, havanin serin olmasini saglar, bazi amellerde, Allahdan uzaklaşip, karanliga, dibe dogru gitmemimize sebeb olur ki, kiş mevsimi gelir, ve bunu kisa örneklerle daha önceleri anlatmiştik.
Yaptiginiz ameller yüzünden Allahin gadabini cekince, Denizlerin bile sicakdan tutuşturuldugu, o gölgenin kalmadigi, o zor günlerde, bir gölge bulabilcek, ve bir damla yagmur indirebilcek, Allahin rahmetini cekecek amel sahibi yedi zümre insan, o yukardaki hadisde nakledildi ki onlar :
"Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
1- Adil devlet başkanı,
2- Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
3- Kalbi mescitlere bağlı Müslüman,
4- Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
5- Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine "Ben Allah'tan korkarım" diye yaklaşmayan yiğit,
6-Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
7- Tenhada Allah'ı anıp göz yaşı döken kişi."
ve sekizinciler ise
8 - Borçluya zaman ve mühlet veren veya borcunun bir kısmını borçluya bağışlayan kimseler
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Kim darda kalan borçluya zaman tanırsa veya alacağının tamamını veya bir kısmını borçluya bağışlarsa Allah kıyamette hiçbir gölgenin olmadığı günde kendi arşının gölgesinde gölgelendirecektir.”
( Hadis-i Şerif , Müslim, Zühd 74, Tirmizî, Büyu' 67; İbn Mace, Sadakat 14)
Yani, o günlerde, bu kimselerin oldugu yerlere, yagmur ve bulutlar gidecek, Allahin rahmetini cekecekler, bu kimselerin olmadigi yerler veya, bu amelerin yapilamdigi yerler veya, onlarin ziddi ile amel olunan yerler ise kavrulcak yancak.
"Cennet " diye bir umut insana bir ömür namaz kildirtiyor, bir ömür her ramazan oruc tutturuyor, evet niyet cennette degil amma, iyilikler diyari cennet diye anildigi için, hedef iyler yurduna gitmek, yani öyleki : umutlu olmak lazim amma, cenneti hic gören varmi? bilen varmi? gidip gelen varmi? yok. muhammedden ne duyduk, ne ögrendikse, o kadarini biliyoruz, amma ona ragmen, görmedigimiz bilmedigimiz cennet ugruna, akşama kadar ac duruyoruz, namaz diye günümüzü bölüp bölüp, secdelere variyoruz, umut işte umuuuuuuut, tükendimiydi o, sende bittin, bende bittim demekdir, amma bugünlerede şükür, daha önce bu da yokdu, bak iki kelime kelam edecek kadar yakin oldu bazi kimseler, ya birde umutlar bitipde, varipda yerinde bulamaycak oldugumuz zamana varirsak, ecel kimseye cok uzak degil, nede cok yakin degil, ani yaşamak , ve imtihandaki sorulara, dogru karar ve cevaplar veermek, imtihanin geregi, yoksa imtihanda her ögrenci, her sorunun cevabini bilmez, sadece bildigini sandiklarini, bildigi yol ve yöntem ile, cözmeye calişir, sorunun cevabi ise, soruyu soranda gizlidir.
ve ahiret neresidr, kiyamet ne zaman kopacak , cennet neresidir, iyiler yurdu neresidir, neden namaz kilariz, neden oruc tutariz, kadinlar neden örtünmelidir, hepsi birer ayri soru, ve bizler, kendi cevaplarimizi vermek ile yükümlüyüz, yoksa degerlendirmeyi yapacak olan, yüce Rahman, ve cevaplar onun katinda gizli. bizler ancak bildigimizi sandigmiz sorulardan başlayip, kendi dogrularimizi cevap olarak yaşamakla sorumluyuz, ve evet peygamberler ve kitaplar ise, bizim bu imtihanda, sorularin cevabini arayip bulmamiz için, calişacagimiz kaynak ve bilgi merkezleri, onlarda beşerdiler, onlarda sadece kendilerince belki, cevap verenler arasinda, en yakin cevabi verebilenlerdir ancak. amma insan işde istidatina göre, en iyi cevabi bulmaya calişmali ve %90 dan %100 ulaşsin, yoksa sinifda kalanda olur, gecende olur, veya orta yollu hallerde olur. zirveye cikmak istidat meselesi, her sene üniversite sinavi olur, amma birinci ikinci yalniz birkac ögrencidir, onlardan sadece birisi birinci ve digerleri ise, onun alt kademeleri, o yüzden hedef ne kadar yüksek olursa olsun, degerledirmeyi yapanin insiyatifi ise, birinciyi sececek olan mercicinin, iyiden yanami, yoksa kötüden yanami oldugu, ve ona göre, iyi ne? kötü ne? o dur, yoksa herkesin bir iyisi var, bir kötüsü var. mesela ekşi sevene en tatli gelen şey ekşi, hic ekşi ye tatli denirmi? evet o ekşi seven adam ekşiye tatli gözüyle bakiyor, cünkü onun ekşisi ona tatli. Sana en tatli gelen ne? kötülkdenmi zevk aliyorsun, iyilikden mi? yani herkesin bir dogrusu var, amma Allah a göre iyi ne? kötü ne? hangisi daha üstün? işde 21 Haziran a varinca, iyilik güzellik, koygun sicak, tatli meyvalar var, ve amma az sonra sonbahara yöneldimi, sonbahar ve kişa varinca,meyvamiz portakal limon ve ekşi ve soguk meyvalar, ve soguk, yani hangisi hangisine üstün? zamani gelince, insan nasil portakali özler, ve arar, kişin portakal olmasa ne yiyecekdik degilmi? yani göreceli hayat, ve iki kutuplu hayat, ne kötüler cok kötüdür, ve zararlidir, ne de iyiler en iyidir ve yararlidir. Allah iyilerden olun dediyse, iyi ol, amma tercih hakkinida birakmiş, sende ekşi ve kötü ve siyahi seviyorsan, onuda senin tercihine birakmiş be gülüm. zorlama kimseyi, ille tatli veya karpuz yiyeceksin diye, o karpuz yer ise, ardina kusacak belki, digerinide zorlama illa portakal ye diye, o da portakal yiyince hasta olcak belki, istidat meselesi azizim, istidat.
Sen Hic Portakal yedinmi - portakal senin için tatlimi ekşimiydi, ya peki tatli Portakal yedinmi
Portakal ekşi bir meyva olmasina ragmen, hem ekşi, hemde tatli olan meyvadir, hem ekşi hemde tatli ayni anda onun icinde gizli, yani öyle olunca, Truncuyu sevmek demek, mehdiyi sevmek demek, o mehdi her halti gevmesine ragmen, onu sevebilmek demekdir, iyi ve iyi davranani herkes sever, kötüler bile sever, amma nasil davrancagi belli olmayan, tatlimi ekşimi beli olmayan brini sevmek, ve onu takip etmek, ona ve onun emrine uymak, yani o ekşi ve kötü oldugunda, kötü en kötü olabilmek, o tatli ve yumuşak naif oldugunda, ondan daha naif olabilmek, turuncu bu, turuncu ve turuncu meyva portakal, mevsimin son meyvalarindan, yani yani mevsimin sonu, ve mehdi ise dünyanin ömrünün sonunda dünyaya gelen, son rehber ve imam, ve rengini o yüzden turuncu secdi, o yüzden onu sevmek demek ekşi portakali, tatli tatli yemek, yüzünü buruşturmadan yiyebilmek, aciyi sevebilmek, siyahida sevebilmek, onada müsamaha taniyabilmek, yoksa sen Allah dan dahami yükseksinki, kötüleri öldürelimde iyiler kalsin diyorsun. Halbuki hani Nuh dede öyle istedi, Rabbimiz de dünyayi yagmur ve su ile yikadi, sildi tertemiz yapti. Ne oldu peki, dünyada kötü kalmadiydi hani, hep iyiler ve imanli olanlar gemideydi, peki nereden türedi bu sonradanki kötüler? nereden olacak, iyilerin icinden, öyle olunca kafirleri kesmek bicmek, onlari yok etmek care degil, sen en kötü olabilcek bir potansiyeldesin kendin. cünkü Allah senin icine, kötülügü emreden bir nefis "emmara Nefis" Kötülügü emreden bir nefis koydu birde kemale ermiş kendini olgunlaştirmiş nefis koydu, o emmare nefs seni en kötü yapmaya yeterde artar, o zaman haydi kafirleri kestinde, ya sen kendinide kesmeyi düsündünmü? ya da düşünen varmi, var Adolf Hitler Rabbimize öyle niyaz etmiş, öyle demiş "Allahim, bu dünyayi sana, yarattigin günkü gibi tertemiz ve boş teslim edecegim." demiş o yüzden savaş etmiş. Yani öyle olunca, yani herkesi öldürüpde birde ardina kendini de öldürmek kimin görevi? Tabiki Azrail herkesi öldürüyor, bir gün herkes ölünce, onada "sen de öl" denilcek ve intahar etmek zorunda kalacak, emir kulu cünkü, aynen hitler misali , Hitler kim? gizli Azrail görevindeki insan, öyle olunca herkesin günah işleme veya işlememe gibi bir serbestisi ve tercih hakki varken, yine iman etmek veya etmemek hakkinda, yine tercih hakki varken, sen kimsinde, dünyada imansiz birakmiyacaksin, yani Osmanli davasi bu işte, amma dedik ya önümüzde Nuh ümmeti gibi bir örnek varken, bu dava ancak ve ancak ahmaklik, yani sen kendin kötü olma potansiyelini icinde taşiyorsun, yine bilim adamlari diyor ki : dünyada hic erkek kalmasa, kadin kalsa, kadinlarin bazisi erkeklik gösterebilcekmiş ve onlardanda döllenme olup kendi erkegini kendisi üretebilcekmiş ancak sadece erkek kalirsa o zaman ise üreyemyecek ve insanlik son bulacakmiş yani, peki öylemidir? halbuki X eger yalniz kalirsa bir bacagini kesince yada kisaltinca Y olur, veya Sadece Y kalsa, bir bcak daha uzzatip cikarip X meydana geteriebilir, yani X yeye Y de X e dönüşebilir, işte Bülent Ersoy erkekden Kadin olan insan, ve işte Rüzgar Erkoclar kadindan erkek olan insan, ve Amerika başkani Trump diş işleri bakanligina pompeye isimli birini gecirmiş, peki pompeyeler yine yaratatildi Allah salakmi ki bu sapiklarida imal etti, peki işte kiyamaet alameti olan "katirin dogurmasi" vaktine geldik demek ki, yani bülent gibilerin ve rüzgar gibilerin cocugu olmasi, yani pompeye soyuna rahmet inmesi, dün gazab indi, bu gün rahmetmi incek, ee devir degişdi, bu yükü yüklenebilcek insanlar ancak bu devirde var, bu gün bazi avrupa devletleri, iki ayni cinsin evlenmesi serbestisini yasalarina koydu, artik serbest, yani pompeye halkida ayaga kalkmiş ve KIYAM etmiş, ve hala ayni ahlakda devam ediyorlar, yani artik bunlarinda cocuk yapabilcegi, ortaya cikarsa, işte "katir dogurdu", olur ve kiyamete bir adim daha yaklaştik demek olur. amma lazimmi bunlar, bak işde cocuk yapabilcek erkek kalmazsa dünyada, yada dogurabilcek kadin kalmazsa, bu yahudilerin geni oynayarak, insan nesilini kuruttuklari, kisir yaptiklari bir devirde, lazimmi onlar, tabi lazim, Allah dilerse 90 lik kisir zekeriya karisindan yahya, yani hayat dogurtandir, ne cabuk unuttun ahmak insan, ve Allah dilersede işde böyle dönme pmpeye cocuklarindan da soyu devam ettirir, düne kadar gömlegi corabi ters giyince, işlerimizin ters gidecegine inanirdik, bu gün moda diye ters dikilimiş gömlekler montlar moda oldu, yani işte rüzgar tersine dönen dönme insan, ister o yanna dön, ister bu yanna, o da Allah in kulumu? evet, yasakmi? dün yaasakdi, bu gün insanlik serbest birakdi, peki muhammedin sözünü ne cabuk unuttuk diyecegiz amma, o demedi mi "katir dogurunca, kiyameti bekleyin." olurmu? olur, yeterki insanlik yok olmasin, varligina devam etsin, arik dillerde pompeye pompeye türküsü cigrilcak, neden? cünkü Amerikan .... öyle olunca iyilerin icinde kötü ve günah potansiyeli var, kötülerin icindede iylik ve sevap işleme potansieyeli var, o zaman ne erkek üstündür diyebiliriz, veya nede kadin üstündür, yine ne gece üstündür, yada nede gündüz, yine ne müminler iyidir, kafirler kötüdür, bak kafir sandigin Bili Geats in yaptigi bilgisayar yazilimini kullanip, dünyanin dört bir yani ile muhabbet edebiliyorsun, peki o mu kafir kötü, senmi günahkarsin, kim kötü, bilgisayari kolay kullanim yazilimi olan windowsu buldugu icinmi kötü? ya sen ne yaptin, bu dünya için neyin var, ardina birakacagin birsey yok, kocaman bir hiiiiiic, ne silah ne binek ne ucak ne füze ne ilac, neyin var, yok utanmiyonmu birde bu dünyaya ne güzel miraslar birakip gidenleri kafir diye nitelendirmege, ve onlari kesmek lazim, kilicla dogramak lazim demeye utanmiyonmu! peki ya kendini kötü atfedenler, sen iyilik nedir hic yedinmi? tattinmi? bir hayvana su vermek, bir hayvan besleyip sevmek, yada bir fakiri yedirmek icirmek, ve onun sana teşekkür edip, seni büyük insan görmesi kadar tatli bir duygu varmi, yani onu ciplakken giydirdin, sanki onun taptigi tanrsi oldun, yine hasta idi tedavi ettin, sana ne kadar müteşekkür kalir, nasil teşekkür edecegini bilemez degilmi? sen tattinmi bu kadar güzel duygulari tatmadinsa, bir tad, bak nasil güzel duygular, yani sende iyi olup, sende o duyguyu yaşayabilirsin, ve yine Allah müminede kurban kes diyor, öldür diyor, yani cana kiy diyor, peki mümin caani olabilirmi, kurban kesiyoruz diye, binlerce mümin, hersene kurban bayraminda caani olmuyormu? peki nedir o zaman bu iyilik, kurban kesip cana kiymakmi iyilik, bumu yani, görmüyonmü iyilik ne?
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Dünyanın ömrü bir gündür, ve Ben insanlığın, ikindi vaktinde dünyaya geldim.”
( Hadis-i Şerif )
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Benim ümmetimin ömrü 1.500 seneyi pek geçmeyecek.”
( Hadis-i Şerif)
burda "elfe und nisfun" kelimesi yani bir bin sene ve birde yarisi kadar daha demekdir bu , peki ne olcak ondan sonra, dünya kafirmi olacak, ve bu sene hicri 1439 ve hicretten önce peygamerimize kirk yaşinda peygamberlik geldiyse, peygamber geleli etti arti kirk daha 1479 ve Peygamber efendimiz (s.a.v) 622-yilinda 51 yaşında hicret etmişdir. oda dmek olurki bir 11 senede peygamberlikden sonra gecmişse, hicret etmiş ve arti 11 sene daha ekliyoruz ve etti 1490 sene, ve eger 1500i gecmeyecek ise Allahu alem kalan zamanimiz belkide sadece ve sadece 10 sene, ey insanlik ya güzel güzel yaşadiniz adam oldunuz, yada ümmeti muhammed bitecek ise, o zaman onlardan sonra insanligin durumu ne olacak, yani Peygamber demiyor ki bu insanligin ömrü 1500 seneyi gecmeyecek, yani diyor ki : ümmetinin ömrü, yani müslümanlik veya hiristiyanlik veya Allah inanci diye birşey kalmayacak, demekki o zamandan sonra, yani dinler cökecek, ve eger mehdi son asker ise, o varken de kiyamet kopmayacak ise, o da iyilerden taraf ise, o zaman Allahu alem, mehdinin kala kala 10 sene daha ömrü var yok, öyle olunca o gidince bekaya gecince, aynen musanin tura gidince, dönesiye insanlik buzagiya tapar hale geldiyse, mehdi gidincede, insanligi şeytan aleyhillane dinsiz hale getirecek herhalde, zaten yavaş yavaş ufukda o var, Bilim adamlari "quaNTUM BILGISINDEN SONRA" insan herşeydir, ve herşeyin bir yolu ve frekansi var, öyleyse, biz bu frekanslari ele gecirdikce, artik haşa "Allah a falan muhtac olmayiz" fikrinde insanlar geziyor ortalikda, halbuki insan mesela bir Televizyon yada buzdolabi satin alsa, onun yaninda bir de tamirci satin almiyor, tamirci, sadece o alet bozuldugunda başvurulan kimse, ve o servis görevlisi, yani öyle olunca, Allah in peygamberleri de bu dünyanin servis görevlileri gibi işte, insanlik bozuldukca, onu tamir etmekle sorumlu kimseler, ve peygamberlik bitti amma, insanlik muhammetden sonra yine bozuldular, peki bunlari artik kim tamir edecekdi peki, işde onlar peygamberlerin mirasini devralanlar, isavileri isa ruhlu kimseler tedavi etmekle sorumlu, musevileri, musa ruhlular, yani buzdolabi tamircisi ve servisi, sadece buzdolabi tamiri üzerine yogunlaşmiştir, ve onun yedek parcalari vardir onlarda, ve onun bilgisi. Televizyoncudada televizyon parcasi ve ve bilgisi, yani servis işte, yani öyle olunca, musaviler musa ruhlu kimselerce, isaviler, isa ruhlu ve muhamedilerde, muhammed ruhlu kimselerce tedavi ediliyordu, amma mehdi geldi, artik o üniversal bir tamirci, o hem musavileri, hem isavileri, hem müslümanlari, hem ibrahimileri, hem ismailiyleri,... tamir etmekle sorumlu. varmi öyle bir teknik sevis günümüzde, her pohdan cakan insanlar? var evet, üniversal insanlar. işte onlar mehdi askerleri zaten
----------
Medine’de bulunan Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram'dan sonra, yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir.
Mescid-i Nebevî içinde Hz. Peygamber (asm)'in kabri ile minberi arasındaki bölüme “Ravza-i Mutahhara” denilir. Sözlükte "tertemiz bahçe" anlamına gelen ravza-i mutahhara adlandırması, Hz. Peygamber (asm)'in eviyle minberi arasının cennet bahçelerinden (ravza) bir bahçe olduğunu bildiren hadisine dayanır.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Kabrim ile minberimin arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir, oraya giren cennetteyim dese yalan söylemiş olmaz, ve minberim havzımın üzerindedir."
( Hadis-i Şerif , Buhârî, Fadlı Salati Mescidi Mekke, 5; Müslim, Hac, 92; Müsned, 2/36, 236, 450, 534; 4/41)
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Evimle minberimin arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim de Cennet bahçelerinin üzerindedir."
( Hadis-i Şerif )
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Minberimin ayakları Cennet üzerindedir."
( Hadis-i Şerif , Ahmed, b. Hanbel, VI 289, 292, 318; Nesaî, Mesâcid, 8 )
Hz Muhammed demeseydi ki, Kabrim ile minberim arasi, Ravzai mutahharadir diye, oraya giren cennetteyim dese yalan söylemiş olmaz diye, o zaman haccini yapanlar, medineyede gitmeden dönerlerdi cünkü Mekke ile arasi galiba 450 km cünkü, ayni iki rekat cumanin farzini kilip cikan müslümanlar gibi medineye gitme zorunluluguda olmazdi, oysa hacca giden, peygamberimizide kabrinde ziyaret eder, ve kırk vakitte, vakit namazlarini mescdi nebevide kilar, cünkü daha önce söyledik, 40 sirri vardir, bir ameli 40 defa tekrar edende, o amel ahlaki haseneye, veyahutta meleke haline döner, yahut bir günah yada sigara alkolda artik alişkanlik halini alir, birakamazsin, öyle olunca orda 40 vakit namaz kilandada, namaz kilmak, ahlak halini alir, ve artik nerde olursa olsun nasil olursa olsun namazlarini muhafaza eder
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Vellezîne hum alâ salavâtihim yuhâfızûn
Meali :
Onlar ki, namazlarını muhafza edip, kılmaya devam eden kimselerdir.
(Sadakallahul Aziym MU'MİNÛN Suresi 9. ayet)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ellezîne hum alâ salâtihim dâimûn.
Meali :
Onlar, namazlarına devam eden, daima kılan kimselerdir.
(Sadakallahul Aziym MEARİC Suresi 23. ayet)
işde mescdi nebevide kilinan 40 vakit veya, sekiz günlük namaz, orda namaz kilan kimsede, namaz kilmak ve namaza devam etmeyi ahlak haline getirir, ve o kimselerde namaz meleke halini alir.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Mescidimde kılınan namaz, Mescid-i Haram hariç, diğer mescitlerde kılınan bin rekât namazdan daha hayırlıdır faziletlidir."
( Hadis-i Şerif , Müsned, 1/184 , Müsned, 1/16; Nesai, Mescid,4)
Hem sevaben yüksek bir derece elde etmek, hemde ahlaki hasene elde etmek için, için hacilar mescidi nebeviyide ziyaret ederler.
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
وَعَنْ عدي بن حاتم رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ:قَالَ رَسُولُ للَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اِتَّقُوا النَّارَ وَلَوْ بِشِقِّ تَمْرَةِ
Adiyy ibn-u Hatim der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittim:
"Bir hurmanın yarısı da olsa onu sadaka olarak vererek ateşten korunun! Kim yarım hurma bulamazsa güzel bir sözle korunsun!"
( Hadis-i Şerif )
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
"Sizden kim, bir yarım hurma ile de olsa ateşten korunabilirse, bunu yapsın" buyurmuştur.
( Hadis-i Şerif , Buharî, Zekât 10, 9, Menâkıb 25, Edeb 34, Rikâk 49, 51, Tevhîd 24, 36; Müslim, Zekât 66-67, (1016); Nesâî, 63, (5, 74-75)
yeni doganlarin saclari agartan günden korkun hükmü geregi
Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Bir adam Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek:
Ey Allah’ın Rasûlü kıyamet ne zaman kopacaktır? Diye sordu.
Rasûlullah (s.a.v.), namaza kalktı ve namazını bitirince; “Kıyametin kopmasını soran kimse nerededir? Buyurdu.
Adam: Benim Ey Allah’ın Rasûlü dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu.
Adam: “Kıyamet için fazla namaz ve oruç hazırlayamadım fakat ben Allah’ı ve Rasûlünü seviyorum” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kişi sevdiğiyle beraberdir, sende sevdiğinle beraber olacaksın buyurdu.
o adam gidince, ashabdan bazilari peygamberimize gelerek sordular "ya Rasulallah, o sözün, o adama özelmiydi? yoksa herkes için mi böyle? diye sordular, Peygamberimizde cevaben المَرءُ مَعَا مَن اَحَبّ "Elmer u mea men ehabbe" “Kişi Sevdiği ile Beraberdir” Buyurdu.
Müslümanların Müslüman olmaları dışında bu söze sevindikleri kadar başka bir şeye sevindiklerini görmedim.”
( Hadis-i Şerif , Buhârî, Edeb, 96; Müslîm, Birr, 165, Ebû Dâvûd, Edeb: 113; Müslim, Birr: 50)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
ا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Yâ eyyuhâl insânu mâ garrake bi rabbikel kerîm
Meali :
Ey insan! Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan (mağrur kılan) nedir?
(Sadakallahul Aziym İNFİTAR Suresi 6. ayet )
Bilim adamlari, başi ve başlangici olan herşeyin, sonu da vardir demişler, ve o yüzden bu kainatin bir başlangici varsa, birde sonu vardir demişler, işde o kiyamet alametlerinden olan hadisdeki, bu ümmetin ömrü 1500 seneyi fazla gecmiyecek hadisi, yani Allahu alem, olurda olur 1510 sene olur. yada olurda olur1520 senede olabilir, yani tam 1500 demiyor muhammed, yaklaşik diyor, yani öyle olunca, muhammed geleli 1490 sene olduysa, o zaman mehdi bu vakitte ayakda ve görevde demek olur, cünkü 1500 de yada 1500 ün biraz üstünde müslümanlar bitecekse, o zaman hesaba göre vakit mehdi vakti demek olur, mehdi vakti bir on sene daha olabilir, yahut bir yirmi sene daha, yada bir otuz sene daha yada Allah bilir yarinda kopabilir kiyamet, öyle olunca, sen o güne ne hazirladin, yani işde iyilik sadece namaz kilmak, oruc tutmak degil, binlerce iyilk yapabilcegin amel varken, sen sadece namazda orucda kalirsan, yanilirsin, ve yine iyilik görecelidir, sana iyi gelen bir ilac mesela penislin, bir başkasina alerji yapip ona öldürücü zehir olabildigi gibi, senin iyi sandigin, bir başkasi için kötü olabilir dedik, cünkü sen kurban vacib diye koyun koc deve sigir bogazliyon, senin için iyi ve sevap sandigin fiil, o hayvan için can demek, onun canina mal oluyor, halbuki dedikki HIZIRLIK MAKAMI suya düşmüş bir karincayi kurtarmak ile başliyor, ya bu koyun kurban etmeye ne diyelim o zaman, bir karincayi kurtar, amma varip şurda da, koskoca sigiri devirip öldürüyorsa, bunda bir tezat var, ya iyilk bu degil, yada ....... biraz bu konuyu bir dahaki haftaya kadar tefekkür edin.
-----------
DiPNOTLAR :
[1] kurankissalari tr gg/HZ MUSA’NIN BULUT, MENN VE SELVA MUCİZESİ
--oOo---
أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 12 Mart 2018 Vaazi Pazartesi
Original Kar © glan
Etiketler : dini vaaz,dini sohbet,tasavvuf,tasavvuf sohbeti,ahir zman sohbetleri,vaaz oku,vaaz dinle,haftanin vaazi,iyilik nedir,iyi nedir,kimler iyidir,kime göre iyi,kötü kimdir,kimler kötüdür,kafir kimdir,gece ve gündüz, iki kutuplu dünya,aci tatli,yaz kiş,kiyamet,kiyamet alametleri,,siyah mi üsütn, beyaz mi üstün,Abdest alırken, başı mesh ederken, okunacak dua,Ve ezıllenî tahte zıllî arşike yevme lâ zılle illâ zıllü arşike, arşin gölgesinden baska gölge kalmadigi gün,peygamerimizi gölgelendiren bulut,mâ garrake bi rabbikel kerîm,TARIK Suresi,Hz Mehdi ve Yolu,(ışığıyla karanlığı) delen yıldız,Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır,cennet neresidir,Sen Hic Portakal yedinmi,portakal senin için, tatlimi ekşimiydi, ya peki, Tatli Portakal yedinmi,Benim ümmetimin ömrü 1.500 seneyi pek geçmeyecek,Ravza-i Mutahhara,Kabrim ile minberimin arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir,Kişi Sevdiği ile Beraberdir,
|
|
|
Dünyada ihram bölgeleri meydana getirin (Kar©glanin 4 Mart 2018 Vaazi) |
Posted by: RasitTunca - 05-24-2018, 07:38 PM - Forum: 2018 Tasavvuf Sohbetleri Arşivi
- No Replies
|
|
Dünyada ihram bölgeleri meydana getirin yani korunakli-güvenli bölgeler
(Kar©glanin 4 Mart 2018 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَى
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Fe innel cennete hiyel me’vâ.
Meali :
O taktirde, muhakkak ki "Me' va" cenneti de burasidir.
Sadakallahul Aziym EN'AM-54 ayet
---oOo---
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Kim Allah yolunda, malından iki şey harcarsa, cennetin kapılarından ‘Allah’ın kulu! Burası güzeldir, buradan girin.’ diye çağrılır. Namaz ehli olanlar / sürekli namazını kılanlar, Salat (namaz) kapısından çağrılır. Cihad ehli olanlar, Cihad kapısından çağrılır. Oruç ehli olanlar / sürekli oruçlarını tutanlar Reyyan (su içip kanan) kapısından çağrılır. Sadaka ehli olanlar /daima sadaka verenler, Sadaka kapısından çağrılır.” Bunun üzerine Ebu Bekir “Ey Allah’ın Resulü! Anam, babam sana feda olsun, bütün bu kapılardan çağrılması için kişinin ne yapması gerekir? Bu kapıların hepsinden çağrılacak kimse var mı?” diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.m) “Evet, öyle ümit ediyorum ki, sen onlardan olacaksın.” buyurdu.”
( Hadis-i Şerif , Buharî, Savm, 4)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
Bitkilerin nefes almasi olan Fotosentezde kirli hava temizlenmiyor, bilakis oksijen üretiliyor, cünkü hadisde gecen :
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Kim Allah yolunda, malından iki şey harcarsa, cennetin kapılarından ‘Allah’ın kulu! Burası güzeldir, buradan girin.’ diye çağrılır. Namaz ehli olanlar / sürekli namazını kılanlar, Salat (namaz) kapısından çağrılır. Cihad ehli olanlar, Cihad kapısından çağrılır. Oruç ehli olanlar / sürekli oruçlarını tutanlar Reyyan (su içip kanan) kapısından çağrılır. Sadaka ehli olanlar /daima sadaka verenler, Sadaka kapısından çağrılır.” Bunun üzerine Ebu Bekir “Ey Allah’ın Resulü! Anam, babam sana feda olsun, bütün bu kapılardan çağrılması için kişinin ne yapması gerekir? Bu kapıların hepsinden çağrılacak kimse var mı?” diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.m) “Evet, öyle ümit ediyorum ki, sen onlardan olacaksın.” buyurdu.”
( Hadis-i Şerif , Buharî, Savm, 4)
Burada Ebu Bekir için "ümit ediyorum ki, sen onlardan olacaksin" demek, yani kainat insan bedeni ile alakali ise, ve "fedhuli fi ibadi, vedhuli cenneti" hikmeti geregi insan bedeni bir nevi cennet ise, Cennetin sekiz kapisi var deniyor, o zaman insan bedenine giren kapilar sekiz tane : agiz, burun ve deligi, iki de göz, etti 5, iki kulak, etti yedi, ve birde sadece kadinlarin rahiminden giriliyor etti sekiz ve cennetin sekiz kapisi, ve öyle olunca, ve birde deri yolu ile veya hücre yolu ile bütün kapilardan cagrilmak hikmeti varmiş, yani deriden hücre bazli giriş, bu : ya su ve sivi yolu ile, yada gaz yolu ile, yada hava oksijen veya karbondioksit yolui ile olmakda, bütün hücrelere ana madde hava gidiyor, bütün hücrelera ana madde su gidiyor, o zaman bütün kapilardan cagrilmak ise, oksijen gibi, su gibi, hava gibi olmak demek, kim hava olma derecesine terfi etti, bütün kapilardan cagrilir, ve bütün kapilar ona acik, sadece gözden gircek olanlar, sinyaller renkler falan filen iken, amma bütün kapilardan ise
hava girer, oksijen girer, ve kirlenincede, cikmasi için karbon almasi lazim, yani öyle olunca, "Ya Ebu Bekir sen onlardansin." demiyorda Peygamber aleyhisselam, "sen onlardan olacaksin, umut ederim." diyor, öyle olunca, fotosentez ile kirli hava temizlenmiyor, bizatihi bitkilerde oksijen üretiliyor demek olur, yani adem topraktandi, ona can, sonra girdi, ve ruih sonra girdi hikmetide budur, nefes ve nefis yine, sonradan verildi ona, nefes nefsi kuvesi demek, can, hayat ,su ile, can ruh, ruh su ile, topraga su katinca, bitki canlaniyor, yeşeriyor, yine bitki hava alip verinece, yani nefes alinca, insan nefes alip verince, canli ve yaşiyor diyoruz, öyleyse, oksijen olma makami, sonradan erilen, ve terfi edilen bir makam demek ki, kimler o dereceye cikar? hava nedir? iki türlü hava var, kirli hava, temiz hava, yani akcigerler, ve ruhullah hikmeti, ve pis ve habis ruh, ve temiz ve ulvi ruh, temiz oksijen, ve kirli oksijen, yani dişari cikan hava ve, iceri giren hava
Gecen yazdik ki, ve söyledik ki, Mehdi vakti olan ALTIN ÇAĞIN (Goldene Zeit) kurulmasi için, dogaya, hayvanlara, insanlara iyilik yapip, müsamahali davranmak gerektigini yazip, bununda şu ayetin hikmetinde sakli oldgunu bildirmiştik ki, o ayet :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْ بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve izâ huyyîtum bi tahıyyetin fe hayyû bi ahsene minhâ ev ruddûhâ. İnnallâhe kâne alâ kulli şey’in hasîbâ.
Meali :
Ve bir selâmla selâmlandığınız zaman, o taktirde siz, ondan daha güzeli ile selâm verin veya onu (aynen) iade edin. Muhakkak ki Allah, herşeyi en iyi hesap edendir.
(Sadakallahul Aziym NİSÂ Suresi 86. ayet)
Bu ayette yazili olani, ben düne kadar hadisi şerif diye biliyordum, hangi ara bu kurana dahil oldu, ve kimler bunu kuran a dahil etti bilmiyorum amma, internette ben bunu arattim, ve kurandan ayet olarak buldu geldi, ve bu ayette geciyor olsa da, yoksa hadisdede geciyor olsa, manasi dogrudur, yani öyle olunca, burada anlatilmak istenilenide gecen hafta anlatttik ve dedik ki :
Yani Allah ögretiyor ki, sana kibar olana, sen daha kibar ol, sana müsamaha gösterene, sende ona daha iyisi ile müsamaha et, sana iylik yapana, sende elinden gelen başka bir iyilik ile karşilik ver demek degilmidir bu ayet. öyle olunca yukardki ayetteki de sen onlari anlayip kabul edip müsamah gösterirsen, onlarda seni anlar kabul eder, ve sen kim hidayette delalette, acik bir bilgi gelmeden bilemezsin diyor rabbim . Nitekim Mekke fethediilirkende o ilk defa gidildiginde muhammed e müsade etmediler, muhammetde onlari anlayişla karşiladi, mekkesi fethetmeden ve hac ve tavaf etmeden geri döndü, ertesi sene ona müsamaha gösterceklerini söylediler, ve dogru olan oldu, ertesi sene insan canina kiyilmadan Mekke fethedilmiş oldu, yani harem veya Haram bölgesinde, orda cana kiymakda haram olmasi hükmü icra etti, ve müsamaha müsamaha dogurdu, kavgasiz dögüşsüz Mekke fetholdu, ve öyle olunca iyilerden olmak için, önce karşindaki bir hayvanda olsa, insanda olsa, hatta kafir bile olsa, hani kafirede müsamaha olurmu demeyin, sen Allahdan dahami yücesin ah mak, Bak unuttunmu Allah, Harun ile Musayi, firavun kafirinin ayagina kac defa göndermedimi, on taltif edip, onu güzellikle, dine imana cagirmadimi, sen kimsinde, kafire karşi, sert ve kötü davranmak, daha dogrudur diyorsun, Allah bilmiyormi ki, "firavunun agzini burnunu gidip kirin, size ücyüzde melek verdim, yardimci, gidin onun... gelin diyemezmiydi, amma demedi, ve öyle yapmadi,
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
“Ona yumuşak ve ögüt veren söz ile söyleyin. Belki öğüt alır, yaptiklarindan utanirda iman eder.”
(Sadakallahul Aziym TAHA Suresi 44. ayet)
öyle olunca, kafire, ve hatta şeytana bile müsamahali davran, yüce rabbimizin ögüt verme, ve sabretme hikmeti ile, hikmetlenin, ve müsamahali olun ki, o altincag kurulabilsin dedik, ve öyle olunca, bir muhammed var ki, ilk muhammed, ve bizim peygamberimiz olan, o ilk muhammed, amma ondan seneler sonra, bizim vaktimizde, binler muhammedler, mustafalar, ahmetler, ebul kasimlar var ki, onlar muhammedin, yeni versionlari ve parcalari dedik, ve öyle olunca HIZIR da da ayni hikmet var, bir HIZIR aleyhisselam var ki, o ilk HIZIR aleyhisselam, kainatin ömründe ileri götürülen, ve ileride öyle bir nokta ve zaman ve, vakit var ki, oradaki insanlar, ölümün caresini bulmuşlar, ve bunu, kuran veya hadislerde ölümsüzlük suyu diye atfediyor, ve yani öyle bir su ki, artik onu icen, bir daha ölmüyor,
Yine bilim adamlari yeni "oksijen su" keşfettiler, bir damla su iciyorsun, gün boyu susamiyorsun. (Astronotlarin ictigi su), yani havzi kevser suyu, bu ne zaman keşfoldu, mehdi vakti, yani havzi kevser veye "inna eatayne kel kevser" suresi hikmeti keşfoldu, kevser havuzu, onun ile dolu idi, işde, hani burasi cennetmi, degilde neresi o zaman, bu kevser muhammedin havzi Kevseri degilmiydi? ee ne oldu o zaman, hani bunlar (Bilim adamlari) sadece bir gün veya iki gün susatmayani buldular, oysa havzi kevser ise, bir daha hic susatmayan su
Abdest alınırken Ağız Yıkanırken Okunacak Duâ
Okunuşu : "Allâhümme! Esgınî min havzı nebiyyike ke’sen lâ ezme’u ba’dehû ebedâ."
Anlamı : "Ey Rabb'im, bana Peygamberinin (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) havzından bir kâse içir, ondan sonra hiç susamayayım."
Yani o zaman HIZIRDA parcalara bölündü ise, bugün sen, ben, o, herkes bu görevi ifa edebilir, ancak, o HIZIRA : şunu yap, bunu yap, bunu öldür, buna yardım et, diyen meleklerin sesini duyabilcek hassaslikdaki makama erenler, iyiler, ebrar olanlar grubuna (iyininde iyisi, imbiklenmiş, damitilmişda elde edilmiş saf iyiler) dahil olanlar, o göreve seciliyor, ve bizim tarikimizde, "Raşidi Tarikatinda" HIZIRLIK sadece bir makamdir ve
19.SINIF SOFiLERE
Hizir makami ögretilip talim ettirilir ve tarikatin pirini, olay vuku bulunca aramasi talim edilir. Bizatihi onunla (tarikatin piiri ile) kelam etmesi lazim geldigi ögeretilir ve kimler o göreve (HIZIRLIK makamina )secildi liste tutulur.
Bu 19. sinif sofiler Tesbihlerine Birinci kadrandaki 10 boncugun birincisi mevsim rengi ikincisi beyaz olarak, digeri yine mevsim rengi, ve digeri beyaz.... 10 boncuk dizlerler ve Alfabe duasindan önceki Arapca Elif ba yani alfabeyi 9 defa okurken, birinci boncukda Dad Harfi sag azı dişler arasına konarak okunur, ikinci boncukda sol
azı dişler arasına konarak okunur,sonra yine digerine sonra yine digerine konarak 9 boncuk sayilir. ki" el evvel, vel ahir, vezzahir vel batin" hikkmeti onda tecelli etsin
Dad Harfinin Mahreci
"Dad" harfi dilin ucu azı dişlerin arasına konarak "da" denmeye calışılır d ile z arasi bir ses çıkar
'muhammed Diyauddin' ismi 'muhammed ziyauddin' denir yani asli ise
'Muhammed Dziyauddin' diye okunur dil sag azilara veya sol azilar arasina konabilir, ashabdan ebu bekr efendimiz iki tarafi ile de bu harfin mahrecini cikarabilirmiş
diye kisaca bu sinifi anlatmiştik ve daha geniş aciklama ise
Raşidi Tarikatında Hızır Makamı ve Zikri
Sen hiç ölmek üzere kurumak üzere olan bir çiçeğe bir güle su verip, onun hayata yeniden tutunmasını canlanmasını sagladınmı? bundan seneler önce uzak bir memlekette calişmaya gidiyorum, ve orada bir oda kiraladım orda kalıyorum, ve birgün işden geldim ve, ibadetimle, yemekle falan ugraşıyorum, cam yarım acık, bir kuş sesi geliyor : "cakcik cuk,cakcik", ben duyuyorum, amma ne oluyor diye camdan (Pencereden) bakmak, bir türlü aklıma gelmedi. Az sonra, farkında olmadım, ses susmuştu, az sonrada ben, biraz hava alayım ve, cayır cimene bakayımda, gönlüm ferahlasın diye, camı (pencereyi) acdım, ve camdan aşagı bakdım ki, bir serce yada bir bülbül yagmursuyu bidonuna düşmüş, ve su iceyim derken, icine düşmüş ve, cıkamamış ve bogulmuş, meger ses, o ses o imiş, imdat diyormuş amma, ben angutluk edip, o an bunu anlamadım, ben kuş dili bilmem be Ey Yar, Ey Salik, Ey Sofi, Ey Sofiyem, o yüzden, bilseydim, belki onun "imdat! yardım et! boguluyorum dediklerini duyar, bahceye cıkar, onu hayata döndürürdüm. Bazen ecel geldimiydi, Allame olsan, veya Peygamber olsan, veya, mehdi olsan, yardım edemezsin. Cünkü senin makamin henüz o kivama ermemişdir cünkü. Ey Sofi, o yüzden adımlarına dikkat et, ve bir damla su için canından olma, su icilecek ve, icilmeyecek yeri ayırt et artık, yine Ben bir damla aşk şarabından iceyim derken, bazılarının canına sebeb olmakdan korkarım. Bak bazıları benim erişemeyecegim kadar uzak bir yerdeler, halbuki penceremden bakınca, görecek kadar da yakınlar amma, bak bazen mehdi olsan evliya olsan,.. yetişemezsin, o kuşa oldugu gibi. Ey bülbül hayata küsme, ve aynı ışık kelebeklerinin, yanma pahasına, lambaya yahut da muma dogru saldirmalari gibi sevdigine saldırma, nede küsme, bak diyorum ya ben bile yetişemedim, o (Bülbül) ne diyor, ben bilemedim, o na HIZIR bile olamadım, yani el-Müheymin işde bende tecelli edecekti o an amma biz henüz o zaman daha ermemişdik o an, Elmüheymin nedir işde HIZIR olma hikmeti, amma ben o an o isimin esmanın manasını henüz bilmiyordum, bak Sofi/Sofiye! sen sen ol suya düşmüş bir sinek, bir kelebek, bir karinca görürsen o aşkin, sevdicegin için ve MEHDi AŞKINA , sen o nlara yetiş ve, o nu Kurtaran, meded eden HIZIRI ol, bu daha yolun başlangici, ve onu bogulmakdan kurtar, kurumaya yüz tutmuş bir cicek mi gördün, biraz su ver, agzı kurumuş bir hayvanmı gördün, biraz su ver, aclıkdan eti kemigine deymiş, yapışmış bir hayvanmı gördün, bir dilim ekmegin varsa, yarısınıda böl o na ver. sen müheymin ve HIZIR cübbesini giy ve, şefaat etme yetkisini al, cebbar ol biraz, Ey sofi! o an Ben bak olamadım, bazen, bazen, bazen işde,........belki biraz daha cırpınsa idi o kuş, biraz daha sabredip dayanabilse idi, ben pencereyi acacakdim, ve görecektim o nun halini, ve belki HIZIR olup kurtaracaktim O nu. Amma kader işde, bazen ne hiziriliga, ne vezirlige, ne de mehdilige taakat bırakmıyor, insanız ve Ey Sofi/Sofiye! insan etten kemikden kandan, insanin Rabbi olmasa, insan aciz varlık, Rabbimiz Cenabı Allah ise yüce varlık, ve yaratan, her an herkesten haberdar olan, biz ise, ancak onun haber ettiklerini, bildirdiklerini bilebiliyoruz, yoksa, o haber etmezse, işde yapacak birşey de, bir bilgide yok.
işde Raşidi Tarikatinda HIZIRLIGA cıkma makamı burasıdır, bak bende bir oldu, iki oldu, sende kac defa olacak, o gecitten köprüden gecerken başarirsan, Tarikatin pirini aramak için, gözlerini yum, 13 estagfirullah de, ve olan biteni, icindeki kalp dilinden, ona hem hal et, anlat ki, ve birde isim ve yer ve konumda bildirki, kimler o makama bu sene cikmiş, yada cikamamiş bilelelim.
Original Kar©glan
HIZIR MAKAMINA CIKANLAR için HIZIR DUASI
TESBiHDEKi ZiKiR YÖNÜ : SAĞDAN SOLA VEYA
TESBiHDEKi ZiKiR YÖNÜ : SOLDAN SAĞA
DURUMA GÖRE YAPTRIMMI YOKSA YIKIMMI
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
sübhaneke ente ilahe hayrürazikiyn,
sübhaneke ente ilahe hayrül varisiyn
sübhaneke ente ilahe hayrül fatihiyn,
sübhaneke ente ilahe hayrül hakimiyn,
sübhaneke ente ilahe hayrül faziliyn,
sübhaneke ente ilahe hayrünnasiriyn,
sübhaneke ente ilahe hayrül muhsiniyn,
sübhaneke ente ilahe hayrül kaviyyul kaimü,
sübhaneke enterraufürrahimu
vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim ya Allah
ve salli ala Muhammedin ve adede men salli aleyhi ve adede gatratil emtari ve adede evragil eşcari ve adede enfasil müstagfiriyne bil eshari ve adede ma kane vema yekünu li yevmil haşri vel garari ve salli aleyhi ma teagabelleyli vennehari ve salli aleyhi mahtelefel melavani ve teagabel asrani ve kerrerel cedidani vestagbelel fergadani ve adede emvacil bihari ve adedede merri mali vel fizari
Allahümme salli ala Muhammedin ve ala elihi ve eshabihi ve etbaihi ecmaiyn ve selamün ala cebrail ve mikail ve israfil ve azrail vel melaiketül hamelei arş vel münker nekir ve selamün alel melaiketül mükarrebin vennebiyi verresulu ecmaiyn ve selamün alel evliyai vessalihin selamüllahi ve selavatullahi aleyhim ecmaiyn
velhamdülillahi rabbil alemiyn
Bu Duanin Kullanim Talimatnamesi sadece o hal ehline özel talim edilir.
19.SINIF SOFiLERE
Hizir makami ögretilip talim ettirilir ve tarikatin pirini, olay vuku bulunca aramasi talim edilir. Bizatihi onunla (tarikatin piiri ile) kelam etmesi lazim geldigi ögeretilir ve kimler o göreve (HIZIRLIK makamina )secildi liste tutulur.
Bu 19. sinif sofiler Tesbihlerine Birinci kadrandaki 10 boncugun birincisi mevsim rengi ikincisi beyaz olarak, digeri yine mevsim rengi, ve digeri beyaz.... 10 boncuk dizlerler ve Alfabe duasindan önceki Arapca Elif ba yani alfabeyi 9 defa okurken, birinci boncukda Dad Harfi sag azı dişler arasına konarak okunur, ikinci boncukda sol
azı dişler arasına konarak okunur, sonra yine digerine sonra yine digerine konarak 9 boncuk sayilir.
Dad Harfinin Mahreci
"Dad" harfi dilin ucu azı dişlerin arasına konarak "da" denmeye calışılır d ile z arasi bir ses çıkar
'muhammed Diyauddin' ismi 'muhammed ziyauddin' denir yani asli ise
'Muhammed Dziyauddin' diye okunur dil sag azilara veya sol azilar arasina konabilir, ashabdan ebu bekr efendimiz iki tarafi ile de bu harfin mahrecini cikarabilirmiş
Başağaçlı Raşit Tunca
~2009 Seneleri Hatırası
SU ve ABI HAYAT SUYU ÖLÜMSÜZLÜK SUYU
Ölümsüzlük suyunu arayanların serüveni en eski efsanelerde geçer. Hazreti Hızır'ın bu sudan içtiği söylenir. Abı hayat nedir, nerededir...
İnsan her zaman uzun yaşamak, hatta hiç ölmemek ister. Ölümsüzlük suyunu arayan kahramanların serüveni, en eski efsanelerde geçer. Hazreti Hızır'ın bu sudan içtiği söylenir. Abı hayat nedir? Nerededir? Hazret-i Hızır hâlâ hayatta mıdır? Âb-ı Hayat, Farsça hayat suyu demektir. İçenin ölümsüzlük kazanacağına inanılan sudur. Saf ve berrak su için de kullanılır. İnce ve derin mânâlı söz için de kullanılır. Bir şeyin kıymetini ifâde etmek için de kullanılır. Âb-ı Hızır, Âb-ı Zindegânî, Âb-ı Bekâ, Aynü'l-Hayât, Nehrü'l-Hayât da denir. Ölümsüzlük, acaba insana uygun bir vasıf mı? Ölümsüzlük suyundan içen birinin, sevdiklerini hep kaybedince, büyük bir bedbahtlığa düştüğü hikâye edilir.
Suların birleştiği yer
Kur'an-ı Kerîm'de Hazret-i Musa ile Hızır aleyhimesselâm kıssası anlatılırken âb-ı hayata bir ima vardır (Kehf, 60-82). Hazret-i Musa ve genç arkadaşı Yûşâ, çalışarak elde edilemeyen, ancak Allah tarafından ihsan edilen ledünnî ilme sahip Hızır'ı aramak üzere Mecma'ül-Bahreyn'e, yani iki denizin birleştiği yere doğru yola çıkarlar. Yanlarına azık olarak aldıkları tuzlu balığın canlanıp denize atlaması üzerine buluşma yerine geldiklerini anlarlar. Su, hadis-i şerifte bildirildiğine göre, balığa değip canlandırmıştır. Hazret-i Musa, bu hâdisenin olduğu yerde Hızır ile buluşup fevkalâde şeylere şahit olacağı gezintiye çıkar. Buhârî, "Mecmaü'l-Bahreyn'den maksat hayat pınarıdır" der. Burasının İstanbul olduğunu söyleyen, Boğaz'daki Yuşa Tepesi'ni de delil gösteren rivayetler de vardır.
Bu sudan içen kimsenin uzun yaşayacağı veya ölümsüzlüğü elde edeceğine inanılır. Tefsirlerdeki rivayete göre, İskender-i Zülkarneyn, "Karanlıklar Ülkesi"nde bulunan hayat suyunu işitip aramaya karar verir. Hızır diye anılan halazadesi Elyesa'nın refakatinde ordusu ile yola çıkar. Yolda fırtına yüzünden ordudan ayrı düşerler. Karanlıklar ülkesine gelince Zülkarneyn sağa, Hızır sola giderek yollarını tayine çalışırlar. Günlerce yol aldıktan sonra, Hızır ilâhî bir ses duyar ve bir nur görür. Orada âb-ı hayâtı bulur. Bu sudan içer ve yıkanır. Böylece hem sonsuz bir hayata kavuşur ve hem de fevkalâde güçler kazanır. Sonra Zülkarneyn'le karşılaşır. O da, âb-ı hayâtı ararsa da bulamaz ve bir müddet sonra vefat eder. Halk edebiyatındaki İskendernâmeler bu mevzuya dair tafsilatla doludur.
Bir başka efsanede, İskender, âlimlerden âb-ı hayatı öğrenir. Onu aramak üzere ordusuyla yola çıkar. Askerlerini kaybeder. Yalnızca aşçısı kalır. Aşçı elindeki tuzlu balığı yıkamak üzere bir çeşmenin yanına gider; balığı yıkayınca canlanır. Aşçı da vaziyeti anlayıp sudan içer. Başına gelenleri İskender'e anlatır. iskender, tarif edilen çeşmeyi bulamaz. Aşçıya kızıp, öldürmeye çalışır. Öldüremeyince de boynuna taş bağlayıp suya atar. Aşçı bir deniz cinnine dönüşür. Kur'an-ı kerimde Zülkarneyn'in bir sudan geçerken askerlerine "Kim bu sudan içerse benden değildir!" dediği anlatılır. Burada acaba âb-ı hayata işaret mi vardır?
Ölümsüz insan var mı?
Halk arasında Hızır ile İlyas adında iki aziz zâtın, âb-ı hayat içerek ölümsüzlük kazandığına inanılır. İlki karadakilerin, ikincisi denizdekilerin kurtarıcısıdır. Zaman zaman ehil kimselere gözükürler. İnsanlar bu iki zâtı görmeyi büyük bir lutf sayar. Mayıs'ın 6'sında buluşup, mantar közleyip yerler. [1]
Su bildiğimiz su… İçmeden durabilir miyiz? Susuz yaşayabilir miyiz? Yaşayamayız. Sularımız kesiliyorda deliye dönüyoruz. Sanki dünya duruyor. Heryer kokuyor, bizlerde susuzluktan ölüyoruz. Su olmadan yaşanmaz elbette. Su olmadan ne olabilir ki? Bence hayat durur. Zaten canlılar susuz yaşayamaz. Canlıdan kastım sadece insan deği lki, hayvanlar ve bitkiler de dâhil. Daha bir çok şey bu dâhil - lerin içinde!
Su dünyaya nasıl ve nereden gelmiş?
Dünya diğer gezegenlerden farklı! Bilinen onlarda su yok. Bizde suyun nasıl olduğu hakkında bir çok yazı var. Özetlediğimizde bilim diyor ki:
Yüksek sıcaklık ve düşük kütle. Eğer bir gezegenin sıcaklığı çok yüksekse, atmosferindeki gazlar öyle bir kinetik enerjiye sahip olur ki; gezegeni hemen terk ederler. Aynı şekilde, eğer bir gezegenin kütlesi yeterli büyüklükte değilse, kütle çekimi sıcak gazları atmosferinde tutmaya yetmez. Ayrıca Güneş rüzgârları ve büyük çarpmalar da uçucu gazların kaçmasına sebep olur.
Bütün bu bilimsel anlatıların sonunda:
Su dünyaya nasıl geldi?
Oluşum aşamasında sahip olamadığı suya, dünya sonradan nasıl sahip oldu?
Suyun bu kadar çok olması nasıl açıklanabilinir?
Özet:
Su dünyaya gökten gelmiş.
Kuran-ı Kerim’de su ile ilgili ayetler:
De ki: “Haber verin; eğer suyunuz yerin dibine göçüverecek olsa, bu durumda kim size bir akar su kaynağı getirebilir?
(Mülk Suresi, 30)
Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını bir alak (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.
(Müminun Suresi, 12–14)
Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi? (Vakıa Suresi, 68–70)
Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.
(Nur Suresi, 45)
Efsanelerde de sularla ilgili bir çok anlatılar var.
Bengi Su var. Bengisu:
Abıhayat, hayat suyu ya da dirilik suyu, birçok söylencede adı geçen, içen kişiye ölümsüzlük kazandırdığına inanılan efsanevî su.
Tasavvuf şairleri, onunla ilgili şöyle demişlerdir:
"Toprağa düşen adi tohuma can veren su, dirilik suyu değilse, nedir o zaman?"
Bu suyu ilk içenlerin Hızır ve İlyas Peygamber olduğu söyleniyormuş.
Mitolojik metinlerde; Gılgamış, Oğuz Han ve İskender Zülkarneyn adları da yine Bengi Su’da geçiyormuş. Yine: Büyük İskender’in bu suyu bulmak için Zulmet’e gittiğini yazıyor efsaneler ve onun suyu bulamadığını da! Bu suyu aramasının en büyük nedeni; suyun dirilik suyu olması, içenlerin ölümsüz olabilecekleriymiş.
Hazreti Süleyman’la ilgili bir anlatıyı aktarıyorum.
Allah-u Teâlâ, Süleyman Aleyhisselam'a:
"Âb–ı Hayat"ı içip kıyamete kadar yaşamak ile içmemek arasında serbest bıraktı. Süleyman Aleyhisselam, kendisine bu güzel haberi getiren melekten biraz müsaade istedi. Süleyman Aleyhisselam, bu meseleyi danışmak için bütüncanlıları topladı. Onlarla istişare etti. Canlılar: "Âb–ı Hayattan içmeniz sizin için hayırlı olur."dediler. Sordu:"Neden?" "Hayat suyundan içerek, ta kıyamete kadar yaşar ve sürekli Cenab–ı Allah'a ibadet edersiniz. Bu ele geçmez bir nimettir." dediler.
Süleyman Aleyhisselam, Hüdhüd kuşunun toplantıda bulunmadığını fark etti. Emir verdi:
"Hüdhüd kuşlarından bir heyet gelsin.”
Biraz sonra Hüdhüd kuşları geldiler. Süleyman Aleyhisselam onların fikirlerini de sordu. Hüdhüd kuşu:
"Âb–ı Hayatı içmeyip, zamanı geldiği zaman ölmeniz sizin için daha hayırlıdır. "dediler. Süleyman Aleyhisselam sordu: "Neden?"
"Eğer hayat suyunu içip kıyamete kadar yaşayacak olursanız, bütün sevdiklerinizin, çocuklarınızın, torunlarınızın hep öldüklerini görecek, üzülecek ve hatta onların ölüm acısını içinizde hissedeceksiniz. Evlât acısı yürekleri yakar. Ayrılık acısı çok zordur. Allah'ın sizin için âhirette hazırladığı nimete kısa zamanda kavuşmak, daha iyidir." dediler.
Süleyman Aleyhisselam, bu fikri beğendi. Âb–ı Hayatı içmekten vazgeçti.(alıntı)
Bengi Su; yaşam verme gücüne sahipmiş. Bir anlatıda bir ölünün üstüne serpildiği ve ölünün hapşırarak dirildiğini anlatıyormuş.
Büyük kahramanlar bu suyu içip ölümsüzleşmişler. Tabi bir kez daha tekrar ediyorum ki bunlar efsanelerde anlatılanlar.
Bengi Su aşk masallarında bile geçiyormuş. Buta’nın inanılmaz güzelliğinin sırrınında içtiği Bengi Su’dan kaynaklandığı yazılıymış.
Bengü Su’ya, mitolojik metinlerde, dini kitaplarda rastlıyoruz. Hazreti Musa’nın öyküsünde de varmış. Bazı efsaneler bu suyun:
Zulmet ülkesinde olduğunu anlatıyormuş.
Bazıları; kızıl denizin derinliklerinde…
İran mitolojisinde biraz daha değişik!
Onlar da diyorlar ki:
Şah-ı galsam, şahmeran, imperan, zümrüd-ü anka'nın kanlarının birleştiğinde ortaya çıkan ölümsüzlük suyudur![2]
---------------
ihram ve Harem Bölgesi ve Hacda İhram Yasakları
İhram: Haccın üç farzından biridir. Kendini mahrum etmek, haram kılmak, hürmet edilen zaman ve mekâna girmek, saygı duymak manalarına gelir.
Hac veya umre yapmaya niyet eden kişinin, normal zamanlarda mubah olan fiil ve davranışları hac ve umre süresince kendi nefsine haram kılması demektir. Hacda ihram, namaza başlama tekbiri gibidir.
Niyet ve telbiye, ihramın rükünleridir. Bir kişi niyet etmeden ve telbiye getirmeden yalnız beyaz elbise giymekle ihrama girmiş olmaz.
Mikat sınırında, ya da mikat sınırına gelmeden önce hac veya umreye niyet eden kişi, ilk önce ihram kıyafetlerini giyinir. Erkekler yün, keten veya pamuktan beyaz olan, iki parçalı rida ve izar adı verilen ihram kıyafetlerini giyerler. Bu giysiler belden aşağı sarılan izar, diğeri omuzlardan itibaren vücudun üst kısmını örten ridadır. Bu kıyafetler ihramın başladığını gösterir. Kadınlar normal kıyafetleriyle hac yaparlar. Sadece yüzlerini açarlar.
İhrama giren kişi için normal zamanlarda haram olmayan giyim, cinsel hayat ve avlanmayla ilgili haramlar söz konusudur. Bu yasakların çiğnenmesi, yasağın durumuna göre değişen şekilde cezayı gerekli kılar.
İHRAM YASAKLARI
İhrama girildiği andan itibaren ihramdan çıkıncaya kadar, ihram yasakları olarak bir dizi yasak başlar. Mümkün olduğu kadar bu yasaklardan uzak olmaya çalışılmalıdır.
Harem bölgesinin(Mekke ve çevresi) doğal bitkilerini kesmek, ağaçlara zarar vermek, av hayvanlarını avlamak, korkutmak, ihram elbisesi dışında elbise giymek, erkeklerin başlarını örtmesi, kadınların yüzlerini örtmesi, erkeklerin ayakkabı, çorap, eldiven giymeleri, tırnak kesmek, saç tıraşı olmak, sakal tıraşı olmak, bıyıkları düzeltmek, vücudun herhangi bir yerinden kıl koparmak, koku sürünmek, parfüm kullanmak, eşiyle cinsel ilişki, ya da yol açacak davranışlarda bulunmak, gibi… Bütün bunlar ihramlı kişi için yasak olan durumlardır.
Ayrıca, başkalarına zarar vermek, kavga etmek, küfür etmek gibi davranışlar ihramlı için hoş olmayan ve ceza gereken durumlardır.
İhrama nerede girilir? İhrama girilen yerler nerelerdir?
HAREM BÖLGESİ
Mekke-i Mükerreme’yi çevreleyen Harem bölgesinin sınırlarını ilk defa Cebrail’in rehberliğiyle Hz. İbrâhim belirlemiş, sınırları gösteren işaretler daha sonra Hz. Peygamber tarafından yenilenmiştir. Bu sınırların Kâ’be’ye en yakını, Mekke’ye 8 km. mesafede Medine istikametinde “Ten‘îm”; en uzak olanları ise Tâif yönünde “Ci‘râne” ve Cidde istikametinde Hudeybiye yakınlarında “Aşâir”dir. Diğerleri; Irak yolu üzerinde “Seniyyetülcebel”, Yemen yolu üzerinde “Edâtü Libn” ve Arafat sınırında “Batn-ı Nemîre”dir.[3]
Yani velhasil kelam, ihram veya harem bölgesi demek, orada bitkilerin, insanlarin, hayvanlarin emniyette oldugu, onlara, hicbir zarar ziyanin, ullaşmamsi gereken bölge veya yer demekdir, yani bu sadece bize bir örnek teşkil eder, bu gün kötü bilim adamlari bitkilerin "DNA" sini bozarak onlari yiprattilar, ve yine hayvanlari klonlayip, genini bozarak, yine zararli türler meydana getirdiler, ve insanida neredeyse klonlamak için, bütün gayretleri ile ugraşiyorlar, amma bu harem bölgesi demek, işde dünyada öyle yerler meydana getirin ki, oradakilere zarar verilmesin, ve güvenli emniyetli bölge olsun, bunu Rabbimiz Mekke ve kabe civari için yapmiş, amma bu, sadece bir örneklik icindir, ve bugün böyle, hayvan neslinin, insan neslinin ve bitlikilerin korundugu, ve dogal hallerinde yaşadigi, emniyetli bölgeler yapmamiz, ve oralari, hatta asker ve polisler ile korumamiz gerekliligini gösteriyor, yoksa bu kötü bilim adamlari bütün dünyayi fesada ugratacaklar, ve artik neredeyse, dogal hicbirşey kalmayacak hale geldi, ve size Fatih Sultan Mehmet Han in babasina dedigi gibi diyorum : beni sizden biri olarak görüyorsaniz, size sadece bunu tavsiye ediyorum, yok bizi mehdi olarak kabul ediyorsaniz, size bunu emrediyorum, böyle "Harem Bölgeleri" oluşturun, her bölgede, yörede, oranin bitki örtüsünü, hayvanini koruyacak, emniyetli alanlar oluşturun, "dogal yaşam merkezleri", ve var gücünüzlede buralari koruma altina alin, ve polisinizle, askerinizle buralari beklemek sureti ile koruyunuz, yoksa dünyanin sonunu siz düşünün.......
Zaten Cennet ne demekdir : Kirden, pisden, günahdan, günahkardan, kötülerden, ve şeytanlardan, yani bir nevi mikroplardan, ve kafir cinlerden, yani kötü gazlardan... arindrilimiş bir bölge demekdir, eger siz dünyada böyle bölgeler oluşturursaniz, birinin ismine, nimetler ceneti "Naim Cenneti" adini veririz, digerine "Me've Cenneti" yani dünyanin burunu yani havasi temiz cennet adini veririz, birisine, en iyiler diyari, "şehitler cenneti," yani kokusu gitmemiş yiyecek, giyecek, hayvan ve insanlar cenneti veya diyari harem bölgesi deriz, bir digeri bozulmamiş kirlenmemiş gazlar yani havasi bozulmamiş diyar yada cennet, digerine bozulmamiş topraklar cenneti, yani velhasil, sizler harem bölgeleri kurarsaniz, artik böyle daha ileri dogru giden yolumuzda, ahiret baki kalanlarin diyari olur işde, yoksa bu kafir bilim adamlari bize, ceneti dar etcekler, ve cennet yerine kiyameti başimiza getirmeye ugraşiyorlar. akillanin artik ey insanoglu
-----------
Kadinlardan niye peygamber yok? niye imam olamiyorlar
Eskiden bazi toplumlar, kadin erkil toplummuş, yani kadin reisler yönetmiş, "Anadolu Ana Tanricasi" bodrum yahut marmaris kalesinde birkac tanesini ben bizzzat gördüm, tarihi eser olan biblollarina bakiverin, yani anadolu insani ve Türkler, ve onlar ayrica cok evlilik veya cok kocali olabilyormuş, Türkler bunlardan birisi, yani bunun bu gün örnekleri yok deniyor, halbuki bu gün, _Almanya başbakani Frau M. kadin, yine ingiltere Kralicesi sevgili Krailce E. ayni, ve yine ingiltere yeni başbakani bir Bayan, yani kadinlar yönetiyor devleti, peki neden Allah, bir Bayanin imam olmasina izin vermemiş, veya peygamber yapmamiş
sebeblerini aciklayanlar diyor ki : kadin peygamer olsa idi, ve namaz farz olsa idi, namazida onun kildirmasi gerekcecek, amma, mesela regel vakti yani aadetli oldugu zamanlar görevini yapamayacak, yine hamile olacak, yine görevde olmayacak, yine lohusa olacak, görevde olamaycak, yine imam olsa, herkesin önünde namaz kildiriyorum diye, bir bayan domalcak, uygunmu bu, yani birinin aklina cinsellik geliverir degilmi, onu önde o halde görse yani ,......
Fakat bu kurallar globalmidir, yani üniversal bütün dünyaya şamil bir kuralmidir, üniversal kurallar demek, mesala bunlardan trafik lambasini insanlar koymuş, dur gec bekle kurali, ve bu kirmizi lambada dur demek, italya ya gidince, kirmizi lamba gec demek degil, yine yunanistan a gidene bekle demek degil, yine afganistanda, sus demek degil, yine amerikada yavaş yürü, yada yavaş konuş demek degil, peki nedir? her yerde trafikdeki hali ile, dur demekdir, yani üniversal bir kural, yani şeriatin zahiride böyledir, yani Allah bir kural koymuş ise, bu kural, ne sadece müslümani, ne hiristiyani, ne de musavi, ne de sadece ateşperesti degil, bütün hepsini kapsayan bir kuraldir, öyle olunca Dinde Bütün insanligin güzel bir şekilde yaşayabilmesi için elzem olan Kurallar zümresidir, Kuran da kadinlardan imam olmaz, peygamber olmaz, diye bir kural varmi? yok, yine hiristiyanlarda varmi bu kural, incilde varmi, ben duymadim, onda da yok, yin musavilikdede yok, öyle olunca, yine kainatta örnekleri var, arilari yöneten bir dişi kralice aridir, ve binler yada yüzler kocasi vardir, ve tek bir dişi aridir onlari yöneten, yine karincalarda da ayni yönetim sistemi ile yönetilirler,
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
حَتَّى إِذَا أَتَوْا عَلَى وَادِي النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Hattâ izâ etev alâ vâdin nemli kâlet nemletun yâ eyyuhân nemludhulû mesâkinekum, lâ yahtımennekum suleymânu ve cunûduhu ve hum lâ yeş’urûn.
Meali :
Nihayet Karınca Vadisine geldikleri vakit, bir dişi karınca şöyle dedi: "Ey karıncalar, yuvalarınıza giriniz! Süleyman (A.S) ve onun orduları, farkında olmadan sakın sizi ezmesin."
(Sadakallahul Aziym NEML Suresi 18. ayet)
Yani öyle olunca kadindanda Reis olabilir, yönetici olabilir, yani kadin erkil olmuş toplumlarida, kadinlar yönetir, ve karincalar cok calişkan topluluklardir, yine arilar cok calişkan toplumlardir, ancak ve ancak calişkan toplumlari kadinlar yönetir, yoksa tenbelleri dirayete getirmek için, onlara erkek gücü lazimdir, yoksa kurallara uyan, bir toplumu, bir bayanda yönetebilir, ancak kurallara uymayan ah maklar sürüsüne dayak tekme ve güc gerekir, yani sizlerde kurallara uyan ve calişkan toplumlar olursaniz, o zaman kadinlarin da yönetici olmasinda bir beis yokdur.
--------------
Yukardaki "Abu Hayat Suyu" bahsinden bir bölümü M. gazeteseinden alinti yaptim, amma nasil yaptim, gazete sag tiklamayi kilitlemiş, ve birde alintiyida yasklamişdir belkide, amma ben girdim ve caldim aldim. sebebine gelince, hava su ve yol ve ilim Allahin ammeyi cüziyesindendir, yani amme mallaridir, yani kamu mali veya devlet mali gibidir, öyle olunca nasil bir devletin herhangi bir yolundan, köylüsüde kentiliside, zenginide, fakiride gecme hakina sahipse, yine hava amme malidir, herkesin hava alma ve karbondioksit salma hakki vardir, bu sadece hatta sadece insanlara ait bir kural degil hayvanlarinda ayni hakki var, yine su ammeyi cüziyeden olmasina ragmen, bu gün, devletler, biz bu konuda masraf yapiyoruz diye, halkina suyu para ile satiyor, lan trottel, salih aleyhisselam kissasini nasil unutunuzda suyu haraca bagladiniz ha, senin hakkin kadar o suda, hayvanlarin bile hakki varken, neymiş, bu falan belediyenin suyu, filen devletin suyu, yani halbuki, su yine Allahin ammeyi cüziyesindendir, ve yine bilgi ve ilim herkesin erişmesi gereken bir amme hakkidir, nasil herkesin, fakirine fukarasina kadar herkesin okula gidip ögrenme hakki varsa, aynen her bilgiyede bütün dünya insanlarinin eşit şekilde erişme, okuma alma paylaşma ve kullanma hakki vardir, o yüzden muhammed demedimi :
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“ilim Hikmet, değerli bilgiler müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa almaya daha hak sahibidir.”
( Hadis-i Şerif , Tirmizi, İlim 19; İbn Mâce, Zühd 17)
öyle olunca bilgi imanli her kimsenin, nerede bulursa, alacagi bir hazine ise, o zaman M. gazetesi bunu kilitlemiş, ve gazetesini alana satiyor, senin buna hakin yok, bilgi öyle parasi olanin alacagi bir hak degildir, bilmem kimin kitabini satin alinca ögrenilcek bir hak degildir, bilgi ve ilim, amme hakkidir, ve öyle olunca eger saklayip tresora koysaniz, mümin bir kimse tilki olsun, onu oradan calip alsin, yani dogru bilgi ve yanliş bilgi var birde tabiki, bu bilgiyi alma ve calma, bir kimsenin bir yere giriş şifresi, bimem banka hesabi, bilmem banka bakiyesi hakkindaki bilgi, senin alma hakkin olan calma hakkin olan bilgi degil, amma amme hakki olan her bilgiye herkes üniversal olarak ulaşabilmelidir, ve egeer buna itiraz ederseniz eger, o benim sizden aldigim bilgi sizin maliniz ise, o zaman zemzemde Hz Hacerin suyu ve kuyusu, hacer annemizde, ismailin annesi, ismailde muhmmedin soyu, ve öyle olunca zemzem kuyusu muhamed soyuna intikal etti, onun soyu olan seyidler ve şerifler dişinda kimse zemzem icmesin hacca da gitmesin o zaman, madem mal bulanin bilenin, hazine bulanin, ele gecirenin ise, halbuku zemzem ismail soyunun suyu degilmi, amma hacca giden herkes ondan bedava icmiyormu, su amme hakki degilmi o zaman, sen kimsin o zaman, yine din muhammedin bilgisi ve muhammed ehlinin bilgisi sen o zaman hicbir yazinda "muhammed dedi" deme, musa dedi deme, nede onlardan ademden isa dan evliyadan bahsetme, cünkü o bilgiler bu gün muhammedin mirasini devralanlarin bilgisi, sen kimsin o zaman, neyse mesele anlaşilmiştir sanirim
-------------
DiPNOTLAR :
--------------------
[1] turkiyegazetesi com tr/gundem/54957
[2] milliyet com tr - Nazan Şara Şatana
[3] Bazi internet Sayfalari
--oOo---
أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 4 Mart 2018 Pazar
Original Kar © glan
|
|
|
Biz "Kalu Bela" dan Beri Müslümanız, Ya Siz (Kar©glanin 19 Şubat 2018 Vaazi) |
Posted by: RasitTunca - 05-24-2018, 09:53 AM - Forum: 2018 Tasavvuf Sohbetleri Arşivi
- No Replies
|
|
Biz "Kalu Bela" dan Beri Müslümanız, Ya Siz Kafirler, Ne Zamandan Beri Kafirsiniz
(Kar©glanin 19 Şubat 2018 Vaazi)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kâle Rabbişrah lî sadrî Ve yessir lî emrî
Meali :
Musa; Rab’bim! Dedi, yüreğime genişlik ver, İşimi bana kolaylaştır.
Sadakallahul Aziym TÂHÂ Suresi 25 ve 26. ayet
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın(bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm
Meali :
O, evveldir (ilktir) ve ahirdir (sondur), zahirdir (alâmetleri tüm varlıklarda görünendir) ve bâtındır (gizli olandır). Ve O, herşeyi en iyi bilendir.
Sadakallahul Aziym HADÎD Suresi 3. aye
---oOo---
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e sordular:
“Ya Resulallah Cenab-ı Hak evvela neyi halk etti?”
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
“Benim nurumu yarattı.”[Feraidü-l-Fevâid fi beyani-l-Akâid s.87 Şerh ve tercümei delâili Abdülkadiri Geylani, Kettani Mütevatir hadisler]
Sonra o nuru kendi nurundan yaratıp dörde böldü. Birinden arşı kürsü, birinden melaikeleri, yerleri gökleri, birinden de Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in ruhunu yarattı. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in ruhuna beni zikret diye emretti. Zikrullah yaparken her bir ismin bir mazharı var. Yani bir zuhuratı var. Allah isminin zuhuratı nurdur. Rahman isminin zuhuratı kâinatı besleyici, bütün hayır ve berekettir. Rahmaniyetinin zuhuratını görünce terledi. O terin damlalarından bizim ruhlarımız halk olundu. Ondan sonra, bizim ruhlarımızla peygamberlerin ruhu ayrıldı, seçildi, istiğfa etti. İstiğfa demek Mustafa, seçilmiş demek. İstiğfa seçmektir. Peygamberlerin ruhlarını seçti. Onlara dedi ki; “Ben sizi yeryüzüne göndereceğim. Yeryüzünde kullarıma benim emrimi tebliğ edeceksiniz. Ahd ediyormusunuz?” Onlar da vaad ettiler. O zaman onlardan ahd-i misak aldı.
Bu defa bizim ruhlarımızı toplatıp bizim ruhlarımıza dedi ki; “Yeryüzüne indiğinizde benim muhabbetimden, benim zikrimden ayrılmayacağınıza vaad ediyormusunuz?” dedi. Bizim ruhlarımız da vaad etdi. Bizden de ahd-i misak aldı. Şimdi bu dünyaya geldik, bu cesedimiz yapıldıktan sonra bu dünyaya çıktık. Buradaki vazifelerimiz evvelki ahdimizi tazelemekdir. Allah için sevişmek, Allah için bağlanmak bu tarikat, bu şeriat ahkâmı, hepsi onun için kurulmuş ki, o evvelki ahd-i misakı tazelemek ve onun üstünde durmak lazımdır. Allah bizi ahdinde vefa, yani ezelde Cenab-ı Hak’ka verdiğimiz sözün üzerinde durmayı nasip, müyeser eylesin. Amin.
Kâbeyi muazzamayı niçin ziyaret ederler? O da ahd-i misakı tazelemek içindir. Hazreti Ömer, Hazreti Ali ile kâbeyi tavaf ederken, Hazreti Ömer Hacerül Esved’e varmış, elini koymuş demiş; “Ey taş ben biliyorum ki sende hiçbir şey yoktur. Allahu teâle emrettiği için sana yüzümü sürüyorum. Yoksa senden bir şey beklemiyorum” demiş. Öyle deyince Hazreti İmam Ali Efendimiz diyor ki; “Ya Ömer bu taş öyle bir taş ki Cenab-ı Hak kullarından ezelde ahd-i misak aldığında o ahd-i misakı bu taşın içine koymuştur. İşte o ahd-i misak bu taşın içindedir. Buraya kim gelip elini yüzünü sürmüş ise, bu taş yarin mahşerde şahitlik yapacaktır. Bu onun içindir” deyince Hazreti Ömer Efendimiz şöyle söylemiştir: “Ali olmasaydı Ömer helaka giderdi.”
( Hadis-i Şerif , Şir’atu-l-İslam)
"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
Yolculugumuza başliyoruz :
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
أَوْ تَقُولُواْ إِنَّمَا أَشْرَكَ آبَاؤُنَا مِن قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِّن بَعْدِهِمْ أَفَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الْمُبْطِلُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne). Ev tekûlû innemâ eşreke âbâunâ min kablu ve kunnâ zurriyyeten min ba’dihim, e fe tuhlikunâ bimâ fealel mubtilûn(mubtilûne).
Meali :
Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.
Yahut, “Bizden önce babalarımız Allah’a ortak koşmuşlar. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi batılcıların işlediği yüzünden bizi helâk mı edeceksin?” dememeniz içindir.
(Sadakallahul Aziym A'RAF Suresi 172 ve 173. ayet)
Cenab-ı Hak, ruhları yarattığı zaman, (elestü birabbiküm) buyurdu. Ruhlar da (bela) diye cevap verdiler.
Elestü birabbiküm, (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) demektir. Kalu Bela ise, (Evet [Sen bizim Rabbimizsin] dediler) demektir.
(Kalu Beladan beri müslümanım) demek, (Ruhlarımızın "Evet" dedikleri zamandan beri müslümanım) demektir.
Bunun tam manada anlaşilmasi, örnek olarak almancada
ja , nein, doch, Fragen- Einige Beispiele (Evet ,Hayır biçiminde cevaplar ve örnekler)
1.Kommst du? (+) Ja, ich komme.
(-) Nein, ich komme nicht.
(dikkat almancada olumsuz bir soruya cevabınız olumlu olacaksa ja yada nein kullanmayız! “doch” tercih ederiz!
Kommst du nicht
(+) Doch, ich komme.
(-) Nein, ich komme nicht. (görüldüğü gibi olumsuz sorunun cevabı olumsuz ise doch yada ja denilmez “nein” tercih edilir!
3.Kommst du aus der Türkei? – Türkiye’den mi geliyorsun?
ja, ich komme aus der Türkei.
–Nein, ich komme aus Österreich. – Hayır, ben Avusturya’dan geldim.
4.Möchtest du Apfel?
Ja, ich möchte Apfel.——Nein, ich möchte kein Apfel.
Möchtest du kein Apfel? Doch, ich möchte Apfel.
Möchtest du kein Apfel? Nein, ich möchte kein Apfel.
Yani almancada, olumsuz bir soruya cevabınız olumlu olacaksa ja yada nein kullanmayız! “doch” tercih ederiz!
Rabbimizde, biz ruhlari yaratirken sordugu soru, olumsuz soru, yani "Elestü birabbiküm", (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) demektir. Kalu Bela ise, (Evet [Sen bizim Rabbimizsin] dediler) demektir.
Neam da, bela da evet demektir. Olumsuz soruların olumlu tasdiki için neam değil, bela kullanılır. Mesela, (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) sorusuna neam denirse, (Evet sen bizim Rabbimiz değilsin) denmiş olur. Bela denirse, (Evet sen bizim Rabbimizsin) denmiş olur.
Acaba Galu bela da, ruhlardan bazilari, orda "Bela" diyecekleri yere, acaba "neam" deyipda tongayami düşdüler. cünkü mesela imtihanda yabanci dil sinavinda eger böyle bir soru gelse, bizim türkcede bu "bela" gramtigi ve "doch " gramatigi yok, biz olumsuz cümleyede evet diye cevap veririz. Biz gibi olan bazi ruhlar elbet dogru söyledigini sanip, doch yerine evet diyecek ve, rabbimizin olumsuz cümlesini olumlamiş olacaklar, haşa rabbimiz onlarin onu demek istemediklerini bilmiyormu ? hayir bilsede, burada bir tilsim var. yani ayni şeytana, şeytanlik verilmeden önce, denilirki secde et denilir ve Hz. Ademin nuru beyazdir, ve melek grublari renk ile amel ederler, yani nurdan varliklar, ve nurun üstünlügüne göre, ve şeytan aleyhillanenin nuru ise siyah, ve adem ise beyaz, Ademin Nurunda bütün renkler var, ama siyah yok, siyah olsa zaten, beyaza siyah katinca, beyaz kalmaz deglimi? öyle olunca şeytan bakdi ve "bunda siyah yok, bu benim komutanim olamaz." dedi ve secde etmedi. ve öyle olunca öyleyse sen cik aramizdan, ve şeytan ol denildi. yani şeytanliga zaten kaderinde aday olmuşdu, onun nuru da siyahdi, öyle olunca yine bu kafirlerin kafir olacaklarida belli, amma işde, o misak aliniriken galu bela dada onlar, bela yerine, Allahu alem, neam demişler, ve neam ise rabbimizin rabligini inkar etmek demek oluyor o cümlede, öyle olunca kader taaaaa ezelden ebede belli, yani onlarda onun için secilmiş olanlar Allahu alem, yani kafirlerinde kafirligi, elestüdeki neamden beri galiba kafirler bunlar da. yapacak birşey yokmu? var. Hacca gidip arafat ve tövbden sonra tavaf ile hacerül esevede selam verip misak yenilemek, ve "neam" yerine "bela"
Bela ya Rab, Rabbimiz, sen bizim elbette rabbimizsin demek ile, bu beladan, Allahu alem, kurtulunabilir.
Bu hafta sizlere bir tefekkür sorusu başlatacagiz
Hizirin ölümsüzlük suyunda icip, ölümsüz olmasi, idris in ve ilyas in, cennete girip cikmamasi, ve isa nin yeniden dirilmesi, ve Mehdininde, deccal ile karşilaştiklarinda, onu (Mehdiyi) önce öldürecek olmasi, ve fakat, sonra tekrar dirilcek olmasi, işde Allahin " Hayyul Kayyum" esmasina tealluk eder, yani o esma onlarda tecelliyat gösterir. Neden Ahmet te, Mehmet de degilde, onlarda tecelli gösteriyor onu da siz tefekkür edin biraz.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm
Meali :
Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy’dır Kayyum’dur.
(Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 255. ayetten pasaj)
-------------
Bir hadisde buyrulduki
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular
An Ebi Hüreyrete Radiyallahü Anhü: Kale Rasûlullahi Sallâllahü Aleyhi ve Sellem, İnne Lillâhi Tis'aten ve Tis'îne ismen, men ahsâhâ dehalelcennete, Huva'llâhü'llezî lâ ilahe illâ Hû. Er-Rahmân Er-Rahîm EI-Melik El-Kuddûs Es-Selâm El-Mü'min El-Müheymin El-Azîz El-Cebbar El-Mütekebbir El-Hâlik El-Bâri' El-Musavvir El-Ğaffâr El-Kahhâr El-Vehhâb Er-Razzâk El-Fettâh El-Alîm El-Kâbid El-Bâsit El-Hâfıd Er-Râfı' El-Muız El-Müzil Es-Semi El-Basîr El-Hakem El-Adl El-Lâtîf El-Habîr El-Halîm El-Azîm El-Gafûr Eş-Şekûr El-Aliy El-Kebîr El-Hafîz El-Mukît El-Hasîb El-Celîl El-Kerîm Er-Rakîb El-Mucîb El-Vâsi' El-Hakîm El-Vedûd El-Mecîd EI-Bâıs Eş-Şehîd El-Hak El-Vekîl El-Kaviy El-Metîn El-Veliy EI-Hamîd El-Muhsî El-Mübdi’ El-Muîd El-Muhyî El-Mümît El-Hay El-Kayyûm El-Vâcid El-Mâcid El-Vâhid (El-Ahad) Es-Samed El-Kâdir El-Muktedir El-Mukaddim EI-Muahhir El-Evvel El-Âhir Ez-Zâhir El-Bâtın El-Vâlî El-Müteâlî El-Berr Et-Tevvâb El-Müntekım EI-Afüv Er-Raûf Mâlikü'l-Mülki Zü'1-Celâli ve'1-İkrâm El-Muksit El-Câmi’ El-Ğaniy El-Muğnî El-Mâni’ Ed-Dâr En-Nâfı' En-Nûr El-Hâdî El-Bedî El-Bâkî El-Vâris Er-Reşîd Es-Sebûr (Celle Celâluh)
Meali:
"Allah Teâlâ'nın doksan dokuz ismi vardır. Her kim bu doksan dokuz ismi ihsâ ederse O isimleri kim ezberlerse (sayar, manasını anlar ve şuûruna ererse) Cennete girer, sonsuz saadete ulaşmış olur. Şüphesiz, Allah tektir ve tek olmayı sever." ve ardina da bu 99 isime yer verilmiş
( Hadis-i Şerif , Tirmizî, İbn-i Hibban ve Hâkim,Buhârî, Daavât, 68 )
Bu hadîs-i şerîfteki 'Ahsâ' kelimesinin bir mânası, saymaktır. Diğer bir mânası ise, bu ism-i şerîfleri öğrenip bilmektir. Bir mânası da, bu esmâ-i şerîfin mûcibince amel etmektir. yani hassalarini bilip ögrenmek, ve onu hayatina tatbik etmekdir. Nitekim sesli vaazlarimizda ögrettik ki, Hz. Adem ilk yaratildi, ve ona halifelik verildi, Allahin yeryüzündeki temsilcisi oldu, ve ona, yani ilk isim Allahlik verildi , haşa ve kelle biz Allah a şirk koşan sapiklardan degiliz, burdaki mana, nasil bir başbakan makaminda olup, orda görevini yaparken, başbakanin yerine bakan yardimcisida, odasinda ve makaminda oturup, o da başbakanin bazi diger görevlerini, oradan yönetmekdedir degilmi, yani Allah her an makaminda olup, كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ bir şe'n de görevde olmasina ragmen [5] amma Allahlik görevini, yeryüzünde Hz. Adem yani insanoglu üstlendi, ve ona sonra Rahmanlik sifati verildi, yani rahman erkek idi ve rahman bir nevi baba demekdir, ve havva ya da annelik verildi ve Rahimlik sifati, ve onlara cocuk yapabilme ve erkek ve dişiligin özellikleri ögretildi önce, onlar anlayinca, halvet edip, cocuk yaptilar, ve Allahin "Muhyi" hayat ve can veren ismi tecelliyat gösterdi, ve onu ögrendiler, ve sonra cocugu yetiştirebilme yetisi olan Rablık verildi yani mürebbi rabbi veya mürebbi yani terbiyet edici ve cocuklarini terbiyette, cocuklarinin farkli mizaclarda oldugu ögretildi, yani her insan ayni mizacda degil, birisi kabil gibi itaatsiz olabilir, yani "Kafir" birisi ise habil gibi itaatkar olabilir, yani "el mü min" imanli kimse ismi ögrenildi ve sonra habile ise, ölmek düşdü, ve kabile ise öldürmek düşdü, ve ilk insan ölünce, Allahin "el mümit" ismi tecelli etti, yani öyle bu dünyayi sonsuz sanmayin, size verilen can, bir gün geri alinacak, ona göre tedbirli hareket edin manasinda bir ders verildi. ve Allah Mümit tir öldürür ve sonra cocuk dogduyduya önce hay simi teclli etti allah yeni can verir sonra öldürdü ve can alir yani işde adem atamiz Allahin bu 99 esmasi ve onun dişindaki bütün bilmedigi diger esmalarinde yolculuk etti, ve her bir esmasi ile, daha bilge oldu, ve dünyayi mamur etme görevinide üstlendi insanoglu
Esmâül-Hüsnâ Ne Demektir? Esma, ismin cem'idir. Hüsnâ kelimesi de en güzel ma'nâsına tafdil sîgasıdır. Terkibin ma'nâsı: En güzel isimler demek olur. En güzel isimler Allah'a mahsustur. Çünkü bütün kemâllerin sahibi O'dur. O'nun isimleri, en ileri ve mutlak bir kemâl ifâde eden, mukaddes kelimelerdir.
Esmâül-Hüsnâ'yı Öğrenmenin Faydaları: Allahu teâlâ Hazretlerini bilmek, sevmek, kulluğuna bağışlanmak, O'nun sevmediği kötü huyları atmak, hoşnud olduğu temiz huylarla varlığını güzelleştirmek, bu suretle rızâsına ermektir. ve bunlar ise esmada gizlidir, elbet onlari ezberlemek lazim, cünkü mesala tornavida diye bir alet var, amma tornavidayi kullanmadan önce, onu bir görüp bakip, onun isminin tornavida oldgunu görüp bilmek lazimki, sonra tornavida lazim oldugu yerde, yada senden tornavida istendiginde, tornavida nedir bilip, onu getirebilmek, yada kullanmak hassasi sende orataya ciksin.
Allahu teâlâ'yi bilmek, O'nun isimlerini ve sıfatlarını öğrenmekle olur. Allahu teâlâ'yı sevmek : Bu da bütün kemâlâtın ancak Allah'ta bulunduğunu ve O'ndan olduğunu bilmekle kazanılır. Rûh kemâle âşıktır. Bir şeyin kemâlini öğrenince hemen oraya akıverir ve gördüğü kemâlin kuvvetine göre bir zevk duyar. Bütün kemâlâtın ancak Allah'ta bulunduğuna kat'î bilgi edinen rûh, bu bilgiden sonsuz bir zevke dalar ki, kendisinden bu zevkin asla kesilmemesini ister.
Allahu teâlâ'nın kulluğuna bağlanmak : Bu zevkin, intisap şerefinin hiç kesilmeden devamı için biricik yol da, Allah'ın buyruklarına sımsıkı yapışmak, yasak ettiği şeylerden son derece sakınmaktır. Seven için en büyük zevk, sevdiğini kendisinden memnun etmeğe çalışmaktır. Bunu temin için her şeyi ve hattâ icâbında canını feda etmeği göze alır. En ziyâde korktuğu şey de, sevdiğinin hışmına uğramaktır. Sevdiğinin nazarından düşürecek olan en ehemmiyetsiz şeylerden bile titrer,... ürperir.
Hayâtın Gayesi : Hayatın gayesi, Allah'ın rızâsına ermektir. Bütün ibâdetler, bütün güzel huylar, insanı Allah'ın rızasına ulaştıran yollar, vâsıtalardır. Bütün kabahatler, bütün kötü huylar, insanı Allah'ın hışmına uğratacak çirkinliklerdir. Velhasıl Esmâü'l-Hüsnâ'yı öğrenmekle Allah bilgisi kazanılır. Allah bilgisi, Allah sevgisinin tohumudur. Bir gönüle bu tohumdan düşerse filizlenir. O gönülden şevk ve muhabbet ağacı biter, bu ağacın meyveleri vardır ki, kalbde, ruhta, elde, ayakta, gözde, kulakta, insanın bütün maddî ve ruhî varlığında belirir ve olgunlaşır. Bu meyveler başlıca, Yaradana hürmet, yaradılmışlara merhamet etmek, kötü huyları atmak, güzel huy kazanmak, hak uğrunda her türlü fedâkârlığa katlanmak... gibi samimî meziyetlerdir. Hakikî insan olmak, bu meziyetleri kendinde toplamaktır. Allah'ın rızâsı, dünya ve âhiretin saadeti de bu meziyetlerin arkasındadır.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُواْ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَآئِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve lillâhil esmâul husnâ fed’uhu bihâ ve zerûllezîne yulhıdûne fî esmâihî, se yuczevne mâ kânû ya’melûn
Meali :
En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.
(Sadakallahul Aziym A'RAF Suresi 180. ayet)
Burdaki "fed uhu" ayetinin manasi "O na (Allah a) bunlarla dua edin" den daha ziyade, onu, o isimleri ile cagirin demekdir, yani rahman baba demekdir ve , babaligi ögrencek kimse, onu rahman olarak cagircak önce, baba baba diye, babasindan babaligi görecek ögrencek, ve sonrada bir hanim ve anne olabilcek bir bayan bulup rahim tecelliyatinda bir kadin bulup onunla evlenip zifaf ve halvet edip cocuk yapma gayretinde olmali ki , rab de bir cocuk ikram ederse eger, babalik hikmetini, "hakkal yakin" bizatihi tadip yaşayacakki rahman nedir hakkiyle bilip ögrensin, ve hayatina tatbik edip onun ne hassalari (ihsa lari veya özellikleri ) var ögrenip bir sonraki neslinede ögretebilsin degilmi, yoksa oturup, 100 kere rahman, rahman demek, elbette zikirdir, amma ondan dahada ziyade, Rahmanligi ve Rabligi, hayatina tatbik etmek, ancak evlilik sonucu, veya evlatlik almak sonucu ortaya cikar, yoksa otur kitapdan yüzmeyi oku, hatta ezberle, bir defa suya atlayip yüzmedikce, sen yüzmeyi ögrendin diyebilirmiyiz? diyemeyiz degilmi? öyle olunca, oturup 1000 Ya Rahman demekden ziyade, onu hayatina tatbik edip hakkal yakin yaşayarak ögrenmek, babalik ve annelik hikmetini giymek demekdir, ve öyle olunca rabliği sırtlarına alan halifelik cübbesini giyen demek, Allahlığı sırtlanan , Allahlığın ilk esmaları olan Rahmanlik ve Rahimliği, bir cübbe gibi giymek demek, bürünmek demek işde ihsa demek işde onu hayatina tatbik etmek demekdir. ve o ayetteki dea etmek dua etmek, veya çağırmak ise, bir insan, ben evlencen diye cağırmazsa, istek yollamazsa, annesine babasına haber etmezse, yahut sevdiğine, seninle evelenelim diye, birini evliliğe cağırmazsa, sonrada evlenenincede, ben çocuk istiyorum diye dua edip, çocuk çocuk diye çagırmazsa, çocuk sahibi olup, Rabliğe, yani çocuk ve insan yetiştiriciliğine, yükselip çıkabilirmi, diğer esmalarde aynı şekle binaen hakeza hakeza.....
İhsâ Ne Demektir: Bu kelimeye üç türlü ma'nâ verilmiştir: Saymak, ezberlemek, ma'nâlarını şuurla anlamak. Şu halde ihsâ tahakkuk etmek için bu doksan dokuz ismi hem ezberlemek, hem ma'nâlarını öğrenmek, hem de saymak gerektir. Yoksa bir papağan gibi sâdece ezber etmek veya saymak kâfi değildir. İnsan gibi şuurlu bir mahlûka yaraşan da budur.
Bu doksan dokuz isme "İhsâ İsimleri" denir: Burada doksan dokuz adedinin söylenmesi hasr için değildir. Yâni Allahu teâlâ'nın ancak doksan dokuz ismi vardır. Bunlardan başka yoktur ma'nasına değildir. Belki yalnız ihsâ isimlerini bildirmek içindir. Yoksa Kur'ân'da Allâh'u teâlâ'nın bunlardan başka isimleri de gelmiştir. Allah, nice has kullarına nice adlarını bildirmiştir. Sonra hiç bir mahlûkuna bildirmediği adları da vardır. Meselâ denir ki:
"İnne li fülânin elfe dinarın eaddehâ li's-Sadaka" yâni, "Filancanın bin lirası vardır ki, hayır için hazırlamıştır." demektir. Acaba bu sözden o adamın bin liradan başka parası olmadığı mı anlaşılıyor? Tabiî ki, hayır. İşte bu da öyle.. [1]
İsimleri Saymak Nasıl Yapılmalı : Kur'ân'da "Haşr" sûresinin sonundaki Esmâü'l-Hüsnâ'yı okuduğumuz gibi bütün isimleri birbirine ulaştırarak okumak caizdir. Bunun aksine olarak her ismi diğerinden bölerek teker teker ve her birinin sonunda vakfederek okumak da caizdir. Hattâ ihsâ'nın, saymak ma'nâsına olduğuna göre, bu şekilde okunması daha muvafıktır. Bâzılarında ulaştırmak, bâzılarında ayırmak suretiyle okumak da caizdir.
Bâzıları Esmâü'l Hüsnâ'yı harf-i tarif dediğimiz elif-lâm ile okumuştur. Nitekim âyette ve hadîste de böyle gelmiştir. Bâzıları da elif-lâm'a bedel olarak (yâ) harf nidâsiyle okumuşlardır.
Yâ Allah, yâ Rahman, yâ Rahîm... gibi
Demek ki, Esmâü'l-Hüsnâ'yı okuma şekli geniş ve müsaittir. Asıl mühim olan şey, okurken kalbin şuurlu ve uyanık bulunmasıdır. Bir de her ism-i Şerîf i okudukça (Celle Celâlühû) tazîm cümlesini tekrarlamak edep ve saygı iktizâsındandır. [21]
onlari ezberlek hususunda yukarda degimiz gibi
Dedikki bu konuya Mesala tornivaida diye bir alet var, amma tornavidayi kullanmadan önce, onun isminin tornavida oldugunu, görüp bilmek lazimki, sonra tornavida lazim oldugu yerlerde, yada senden tornavida istendiginde, tornavida nedir bilip, onu getirrmek, yada lazim oldugunda kullanmak hassasi, yani özelligi, sende orataya ciksin. Ezberleyip ögrenmenin manasi budur, yoksa mesela Fettah ismini, ha "ya fetttah" yahut Rahman ismini "ya rahman" de öyle ezberle ve unutmamak için tekrar et, zikret, yada sade "rahman veya fetah...." de ezberle ve zikret, fark nerde...
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
قُلِ ادْعُواْ اللّهَ أَوِ ادْعُواْ الرَّحْمَنَ أَيًّا مَّا تَدْعُواْ فَلَهُ الأَسْمَاء الْحُسْنَى وَلاَ تَجْهَرْ بِصَلاَتِكَ وَلاَ تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Kulid’ûllâhe evid’ûr rahmân(rahmâne), eyyen mâ ted’û fe lehul esmâul husnâ, ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ
Meali :
De ki: “Allah diye çağırın veya Rahmân diye çağırın. Nasıl çağırırsanız hepsi O’nun Esmaül Hüsnası’dır (Allah’ın en güzel isimleridir).” Namazında (sesini) yükseltme ve onu (sesini) alçaltma. Bu ikisi arasında bir yol tut.
(Sadakallahul Aziym İSRA Suresi 110. ayet)
Yani Rabbimizde öyle ögretiyor, yani, ha "rahman" de, yahutta "ya rahman" de, fark yok, yani mesela, bir adamin ismi ahmet olsun, cok kibar birileri "ahmet bey" diye cagirir onu, diger samimi oldugu bir arkadaşi "ahmeeet" diye cagirir, yahut daha yakin biri "ahmet kurbanim" diye cagirir, bir başkasi "ahmet dostum" diye cagirir, yani fark nerde, ahmetmi ahmet, ahmet demekden maksad, ahmeti cagirmak, ahmet demekden gaye, onu cagirmak, ve ahmetten istenilcek olani istemek için, yoksa "ahmet bey" demek ile "ahmet kurbanim" arasinda ancak samimiyet farki var yani.....
----------
Allah'ın zâtı, bir, güzel isimleri (esmâü'l-hüsnâ / esmâ-i hüsnâ) ise çoktur. Allah'ın doksan dokuz ismi hadis-i şeriflerde de bildirilmiştir. İbn Kesir, tefsirinde, Buhâri ve Müslim'in Ebû Hureyre (r.a.)'den naklettikleri bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (asm)'den şöyle buyurduğu rivâyet ediliyor:
"Yüce Allah'ın bir eksiğiyle yüz ismi vardır. (yani doksan dokuz). Kim onları sayarsa cennete girer. O tektir, tek 'i sever." [2]
---------------
Allahin celali ismleri ve ve cemali isimleri vardir, yani sevecen isimleri, ve birde gadabli kizgin isimleri yani.
Allah'ın celali ve cemali isimleri nelerdir?
Önce şunu hatırlatmakta fayda vardır: Allah’ın isim ve sıfatları mütedahil daireler gibi iç içedir. Yani bir celal sıfatında bir cemal tecellisini de görmek mümkündür. Bir cemal sıfatında da bir celal tecellisi görülebilir. Bu sebeple örnek olarak yazacağımız birkaç celal sıfatlarının cemal tecellilerini de unutmamak gerekir. Mesela, Kahhar ismi zalimler için bir celal tezahürü iken, gadre uğramış mazlum biri için rahmettir, onu teskin eder.
Allah'ın celali isimleri
Allah, Celil, Aziz, Azim, Kahhar, Müntakim, Cebbar, Kuddus, Kadim, Kayyum, Fert, Mümit, Hakem, Adl, Halık, Bari, Fatır, Deyyan gibi isimler celallî isimlerdir. Bu manalar doğrultusunda başka isimleri bulabilirsiniz. Fakat tekrar edelim ki, sıfatlar iç içedir. Allah’ın azametinde şefkat, heybetinde hilm/yumuşaklık, izzetinde merhamet vardır. Kişilere göre de tecelliler farklı algılanır. Kimi, kahrından korkar, kimi de şefkatini suistimal etmekten titrer.
Tecelli Tek Çeşit Değil
GÖZÜN akı ve karası olduğu gibi dünyanın da gecesi ve gündüzü var. Bunlardan biri kendi öz benliğimizde diğeri de çevremizi kuşatan alemde görülen celal ve cemal tecellilerinden sadece ikisi.
İnsan ömrü ne cemalin ne de celalin tecellileriyle geçip durmaz, bu iki ayrı tecelli ömrünüzün her safhasında iç içedirler; bazen sırayla, bazen birlikte icraat gösterirler. Ömür yolculuğumuz bunlardan ayrı düşünülemez. Bunun böylece bilinmesi insan için bir rahatlık, bir huzur kaynağı olur. Hayatı hep tozpembe görmek isteyenler aradıklarını çoğu kez bulamayınca önce karamsarlığa sonra ümitsizliği düşerler. Ümidin kaybolduğu yerde ise hayat acılaşmaya başlar ve ruhî sıkıntılar insanı her gün biraz daha hırpalar.
Askere kaydolan bir genç, orada zamanının çoğunu talimle geçireceğini, ara sıra da dinleneceğini yahut oyun oynayacağını peşinen kabul etti mi ruh dünyası buna göre şekillenir; sıkıntılara karşı kendini hazırladığı için de onları kolaylıkla aşar. Bir talim ve imtihan meydanı olan bu dünyaya da bu gözle bakanlar saadeti yakalarlar. Havanın hep sakin olmayacağını bilir, fırtına olunca fazla şaşırmazlar. Bedenin hep sıhhat üzere kalmayacağını çok iyi bildiklerinden hastalıklara karşı daha sabırlı olurlar. Gençliğin bir gün yerini ihtiyarlığa bırakacağını önceden kabul ettiklerinden ağaran saçları onları hüzne düşürmez.
Bu dünyada celal ve cemal tecellileri içi içedir. Üstad’ın o güzel tespitiyle “celalin gözüne cemal, cemal gözünde celal” tecellileri vardır. İşte, celalin gözündeki cemali seyredebilenler, hayatlarını huzur içinde geçirirler. Mesela, ölüm bir celal tecellisidir, fakat kabrin cennet bahçelerinden bir bahçe olduğunu bilenler bu celalin gözündeki cemali seyredebilirler.
Bir hadis-i kutsîde “Rahmetim gazabımı geçti.” buyrulur. Buna göre, ilk bakışta bir celal, bir kahır tecellisi gibi görünen üzücü olayların, bilemediğimiz nice rahmet yönleri de vardır. Ve bu rahmet o gazaptan daha ileri seviyededir. Hastalanan bir insanda Müzill yani “zillete düşürücü” ismi tecelli eder. Ama hastalığına sabrettiği taktirde günahları erir, derecesi artar, dünya sevgisi kalbinden silinmeye başlar, bütün bunlar o kul için ahirette “izzetli” bir ömür sürmenin sermayesi olurlar. O ebedi saadetin yanında bu fani hastalığın verdiği elemler çok küçük kalırlar ve rahmet gazabı geçmiş olur.
FFIRTINALI bir denize kıyıdan yahut yüksek bir tepeden bakanlar harika bir manzara seyrederler. Burada, celalin gözünde cemal tecelli etmiştir. Şu var ki, bunu ancak dalgalara kapılmayan, olayları kenardan seyretmesini bilenler başarırlar. Dalgaların sürüklediği kişi bu zevkten mahrum kalır, o ancak celal tecellileri karşısında korku, dehşet, ümitsizlik karışımı bir ruh halinin altına ezilir.
Mülkü sahibine teslim etmeyi başaranlar, kendi varlıklarını da bir emanet bilirler. O emaneti korumaya çok ihtimam gösterirler. Kendi iradeleri dışında başlarına gelen olayları değerlendirirken de, bir kenara çekilir, denizi uzaktan seyreden adam gibi, olaylardan faydalanmaya bakarlar. Bir bitkinin geceden ve gündüzden ayrı faydalar sağlaması misali, onlar da hem kahır hem de lütuf tecellilerinden, ruhları ve kalpleri namına, büyük kârlar elde etmesini bilirler.[3]
Dedik ya işde, Allah ilk insan, Hz Ademe, ilk halifeye, önce Allahlik verdi yani yeryüzünün halifesi tayin etti, sonra rahmanlik, sonrada rahimlik, sonrada rablik verildi, sonra, baba olunca, yeni bir cocuk dogdu, ve muhyi, yani can veren oldugu "cemali bir isimi" ögretildi, sonra ise cocuk büyüdü bir itaatkar oldu el mü minu ismi aciga cikdi yani iman edip itaat eden diger cocuk isyankar oldu ve imanin ziddi olan "kafir ve küfür" isimi aciga cikdi, ve sonunda, birisi öldü veyada öldürüldü, ve Allahin "el mümit" oldugu aciga cikdi, yani can alan, ve celali bir isim ortaya cikdi, ve insanin öyle boşu boşuna ve başli başina saliverilmedigi ortaya cikdi, ve iki kanatli ögrenmeye başladi hz Adem ve hz insan, yani bir cemali taraf, ve birde celali taraf ile, esmalarda, Allah likda, halifelikde, yolculuk devam etdi.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
أَفَغَيْرَ دِينِ اللّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَإِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
E fe gayre dînillâhi yebgûne ve lehû esleme men fîs semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve ileyhi yurceûn
Meali :
Göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez O’na boyun eğmişken ve O’na döndürülüp götürülecekken onlar(inanan insanlar, ehli Kitap) Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar?
(Sadakallahul Aziym ALİ İMRAN Suresi 83. ayet)
---------------
Mesela el-CEBBAR: Allah'ın, yarattığı tüm varlıklarının ihtiyaçlarını karşılayan, her konuda çok güçlü ve kudretli olduğu anlamındadır. Ayrıca Allah'ın yarattıklarının tümünü kendi iradesine mecbur eden, dilediğini de zorla yaptırmaya gücü yeten, kesin hükmüne karşı gelinemeyen yaratıcı olduğu anlamına da gelir.
Yüce Allah'ın "Cebbâr" sıfatı sebebiyle insanların, işlerine kendi iradeleri ve serbestlikleri olmadığı sanılmamalıdır. Çünkü Allah, bildirdiği emir ve yasaklarına uyup uymama konusunda insanları kendi iradelerinde serbest bırakmıştır. Şüphesiz insanların, Allah tarafından akıllı ve iradeli yaratılmalarının bir anlamı vardır. Allah, insanı O'nun hükümlerini tanıyıp bilmesi için akıllı, kendi irade ve istekleri ile O'nun emrine uymaları ve gösterdiği bu yolda yürümeleri için de serbest iradeli yaratmıştır.
Ancak Allah'ın, insanlara işlerinde serbestlik tanımış olması, onların bütün isteklerini yerine getirmeye mecbur olduğu anlamına gelmez. Örneğin Allah'ın emirlerini dinlemeyip O'na karşı gelen asiler, günahkârlar cezaya yanaşmak istemeseler de vakti gelince cezalarını çekmeye mecbur olacaklardır. Allah'ın mutlak iradesi ve kudreti altına girmeyen hiçbir varlık düşünülemez.[4]
--------------
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِّن لِّقَاء رَبِّهِمْ أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطٌ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
E lâ innehum fî miryetin min likâi rabbihim, e lâ innehu bi kulli şey’in muhît
Meali :
İyi bilin ki, onlar Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. İyi bilin ki, O, her şeyi kuşatandır ihata edendir.
(Sadakallahul Aziym FUSSİLET Suresi 54. ayet)
Bunu şu misallerle anlatalim :
1.örnek : Bilgisayar ekrani, yada televizyonlarda bir sürü görüntü gösteriliyor, bu mesela : sanatci ahmet şarki söylerken, veya mühendis mehmet, mühendislik yaparken, yahutda, fatma teyze yemek yaparken ki görüntüleri, ve ordaki alet erdavat, veya dometes biber, yahut bir alim kuran okuyup vaaz ediyor, önünde kitaplar var, ve hepsi görüntü , ve bu görüntüler cok farkli farkli olmasina ragmen, aslinda görüntülerin hepsi, ayni parcalardan oluşuyor, cünkü, eski televizyon ekranlari, bircok noktacikdan, ışığın yanıp yanip sönerek, sinyal vermesi halinde, görüntü oluştuluyordu, yine şimdiki LCD lerde işte bu noktalarin ismine pixel deniyor, her bir pixel, ya kare halinde, yada yuvarlak nokta halinde, yine noktalardan oluşuyor, öyle olunca, ahmet amcayi gösterirkende, o noktalardan meydana geliyor, dometesi gösterirken de noktalardan oluşuyor, öyle olunca ahmet amcanin asli, bir adet veya binler adet noktadir, diyebiliriz degilmi? o noktanin cogalip, degişik şekillerde görünmesine, işde ekrandaki ahmet amca diyoruz.
2. örnek : Bir cocuk meydana gelirken, önce tek bir hücre idi, o hücre cogalip, bölüne, bölüne, binlerce, milyonlarca hücreye bölündü, ve o hücrelerin toplamindan, bir bebek meydana geldi, o bebek yine büyüdü delikanli oldu, yine ne ile, hücrelrin cogalmasi ile, ve sonra adam oldu, sonra dede oldu, sonrada öldü topraga geri döndü, yani ne oldu o zaman, o cocuk tek bir hücre idi yani bir nokta idi degilmi?
3. örnek : Hz Adem ilk yaratildi, ve ondan dogacak bütün insanlik ve cocuklarin ana maddesini ve yapisini oluşturacak sperm, hz Ademin icinde meydana geldi, ve o sperm, havaya girdi, ve cocuk oldu, ondan cikdi ,..bilmem ademin diger cocuklarina girdi, onlardanda cikdi, taaaaa sonra Hz. idris oldu, ondanda cikdi,... bu sefer nuh oldu,.... sonra hud oldu. sonra salih oldu.... musa oldu, isa oldu, muhammed oldu,.... sonra bizim mahalledeki fatma oldu, mehmet oldu fadime oldu degilmi, amma o tek bir insan Hz Adem idi, o bölündü ve, bir idi, binler oldu, aslinda adem veya insan tek idi, o yüzden hz adem demek, insan demek, ve ademin icinde hepimiz bütün halde idik, sonra doga doga dagildik, ve dönüşümüz ona ise, ademden geldik, ademe geri dönecegiz, insandan meydana geldik yine başka bir insana geri dönececgiz, yani işde nuh dogdu büyüdü peygamber oldu, sonra öldü topraga geri döndü, toprakdan bir daha cikdi, ve yine bir başka ademdeki cocuk oldu ve dogdu, öyle olunca adem ise toprakdandi ve
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve lekad halaknâl insâne min sulâletin min tîn
Meali :
Andolsun ki biz insanı, balçık çamurdan (süzüp çıkarılmış nemli organik ve inorganik toprağın) özünden yarattık.
(Sadakallahul Aziym MU'MİNÛN Suresi 12. ayet)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَمَا لِي لاَ أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve mâ liye lâ a’budullezî fataranî ve ileyhi turceûn
Meali :
Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet ve kulluk etmeyecekmişim. Halbuki hepiniz O’na döndürüleceksiniz.
(Sadakallahul Aziym YASİN Suresi 22. ayet)
o zaman, O Allah ise, o zaman toprakda Allah mi demek cünkü "e lâ innehu bi kulli şey’in muhît", yani Cünkü "O, her şeyi kuşatandır ihata edendir kaplayandir."
öyleyse toprakdada Allah var, toprak ise elementlerden, minarellerden oluşuyor, ve toprakdaki element ve minareller ise, bitikler veya sular ile bedenimize giriyor, ve bizi ve neslimizi oluşturuyor, öyleyse Hz Adem gibi, toprakda bütün olan, ve bizler onun parcalariyiz, insan toprakdir demek yanliş olmaz, ve elementler ise atomlardan ve atom alti parcalardan oluşuyor, yani öyle olunca, atom demek ise, kücük noktalardan oluşuyor demek, ve öyle ise, insan atomdur demek yanliş olmaz, güneşler, aylar feleklerde bu atom parcaciklarindan oluşuyorsa, heryeri atomlar kuşatmiş demek olmazmi, peki atom ne, Allah mi, yani Allah atomlar ve atom alti parcaciklarla, yine her yeri kuşatandır, ihata edendir kaplayandir. o zaman "Allah bize şah damarimizdan bile dah yakindir" kelami hak sözdür. ve bizim özümüz zaten Allah parcaciklarindan oluşuyorn yokki ondan başka bir nesne bir şey "la mevcuda ila hu" Tasavufdaki "ondan başka bir varlik ve mevcudat yok." sözüde hak o zaman. Bütün, parcalardan oluşur, veya parcalar bütünü oluşturur hikmeti ile bütüne varim, veya bütünden gelim, "Toprakdan geldik, topraga geri dönecegiz" veya "Allah dan geldik yine Allah a geri dönecegiz" yine atomlarmiza elementlerimize ayrilip, döndürelecegiz demek olmazmi bu?
4. örnek :yine sayilar, mesala 1, vahid ve tek ve bütün olan, ve mesala 10 ise, 10 tane birin, bir araya gelmesinden oluşuyor, yine 100 demek, 100 tane bir demek, 8000 demek yine 8000 tane bir, bir araya geldi demek. bölsen birin katlari, carpsan birin katlari, cikarsanda birin katlari ve toplasam yine birin katlari, ve birde sifir var, o ne peki, varlik ve yokluk,hayat ve ölüm, biri sifir ile carparsan, bir sifir olur, yine 800 ü sifir ile carparsan, 800 de sifir olur, yine 100 000 i sifir ile carparsan, yine sifir olur," ya mümit" olan Allah sifirlayan Allah hikmeti, öldüren Allah, yok eden Allah, yine bir ve 1 vahid ve var eden, hayat veren, can veren Allah, vahidul kahhar olan Allah in , kendisini bize tanittigi birer misali, yani sifiri 1 ile topla etkisiz eleman, 1 ne artar, ne de eksilir, yani yine 10 dan sifir cikar, ne artar ne eksilir, yani etkisiz eleman, yani "Allah sameddir hikmeti", senin kulluk etmen namz kilman zikretmen, yada kurban kesmen, oruc tutman, yada kafirlik etmen , kötü ve günah işler ile meşgul olman, ona zarar vermez, senin yaptiklarin ondan birşey eksiltmez , senin yaptiklarin birşey O nda artirmaz, o Artmayan eksilmeyendir, yine sifira bir ekle 1 oldu, 10 ekle 10 oldu, eksi 10 ekle, eksi 10 oldu yani rahman ve rahimdir O. 10 lu rahman, yani Baba ve 10 lu tabanca veya eksi 10 lu rahim, Anne, artan dogup ve üreyip cogalabilen, amma bu kadin ve rahim olarak, amma bu erkek ve Rahman olarak.....
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr,
Meali :
Nasraniler (Hiristiyanlar) ve Yahudiler, sen onlarin milletlerini, millet olarak kabul etmedikce, onlarda seni kabul edip razi olmazlar, Allahin hidayeti ve dogru yolunu ancak hidayete ermiş birisi anlatabilir ögretebilir, ve senin bundaki hükmün, ancak ilmin kadardir, ve öyleki sana Allah dan bir bilgi ve ögretici bir veli veya yardimci olmadan, sende asla onlara zaten tabi olamazsin, onlari kabul edemezsin.
(Sadakallahul Aziym BAKARA Suresi 120. ayet)
yani kardeşim, ahir zamanda, global dünya nın kurulması, mehdi vaktinin ve krallığının kurulması demek, bütün insanlık bir baş altında toplanması demek, ancak sen karşındakine müsamaha göstermezsen, kibar olmazsan, ve onlarla cihad etmemiz lazım, onlar kafir, onları öldürmek lazım dersen, karşındakinin de, iki eli kolu var, onlarda sana karşı savaşır, amma sen onları kabul edip, gelin bir araya gelelim der isen, onlar da seni kabul ederlermiş, yani müsamaha gösterki, sanada müsamaha gösterilsin, sen kibar ol ki sanada kibar davransınlar, mesala Avusturyada birisinden bir şey isterken dedin ki "gibt mir ein glass wasser bitte." yani "bana bir bardak su verirmisin lütfen." dedin ve oda senin o "Bitte" lafına "Lütfen" kibar lığına karşı aldi bir bardak su vedi, ve sende dedinki "Danke,yani teşekkür ederim" o da derki "Bitte, nicht zu danken," yani teşekkür etmene gerek yok rica ederim der. yani kibarlıkdan kibarlık doğdu, yahutda sen on a "lan şurdan bir su ver" dersen o da der ki "kalkda kendin al lan, ben senin hizmetcinmiyim ." der yani bu ister hanımından iste ister evladından iste, ister bir yabancıdan iste, durum aynı, değilmi? yani sen kibar ve müsamahalı olursan, karşındakide eş şek değilse, o da sana kibar ve müsamahalı olur, yoksa bu ayet, öyle "sen onların dinine dönmedikce, onlar senin dinini kabul etmezler" manasında değildir, ve yanlış bir yerde kullanılmakdadır, halbuki muhammed aleyhisselam öğretmdimi ki bizlere, ve bu kuranda da ayet olarak yer almakda
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْ بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim
Ve izâ huyyîtum bi tahıyyetin fe hayyû bi ahsene minhâ ev ruddûhâ. İnnallâhe kâne alâ kulli şey’in hasîbâ
Meali :
“Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.”
(Sadakallahul Aziym NİSA Suresi 86. ayet )
yani Allah ögretiyor ki, sana kibar olana, sen daha kibar ol, sana müsamaha gösterene, sende ona daha iyisi ile müsamaha et, sana iylik yapana, sende elinden gelen başka bir iyilik ile karşılık ver demek değilmidir bu ayet. öyle olunca yukardaki ayetteki de sen onlari anlayip kabul edip müsamaha gösterirsen, onlarda seni anlar kabul eder, ve sen kim hidayette delalette, açık bir bilgi gelmeden bilemezsin diyor rabbim . Nitekim Mekke fethediilirkende o ilk defa gidildiğinde muhammed e müsade etmediler, muhammet de onları anlayışla karşıladı, mekkeyi fethetmeden ve hac ve tavaf etmeden geri döndü, ertesi sene ona müsmaha gösterceklerini söylediler, ve doğru olan oldu, ertesi sene insan canına kıyılmadan Mekke fethedilmiş oldu, yani haram bölgesinde orda cana kıymakda haram olması hükmü icra ettti, ve müsamaha müsamaha doğurdu,kavgasız döğüşsüz Mekke fetholdu,
Ve Bu Hafta Cemileler girdi, yani cemreler girdi, ilk cemre havaya düşdü, ve dünyamızın toprağı, ve toprakdan olanların, "velbeasü hikmeti" olan, öldükden sonra yeniden dirilme hikmetinin başı olan, havaların ısınması, ve semadan berzahdan ilk Ali ve fatmacık olcak olanların tohumlarının, yeryüzüne indirilmesi, ve yani bu sene doğacak insan, bitki ve hayvan neslinin ruhlarının ve nefis tohumlarının yeryüzüne indirilmesi olan zamanlar,(Kadir ve Takdir gecesi ve günü) ve havaya incek, sonra suya incek, sonra toprağa inecekki, sonra toprakdan bir defa daha can olup çıkacaklar , öldükden sonra dirilmeye yolculuk olan, bu seneki Bahara doğru ilk adımımız hayırlı ve mübarek olsun.
Rabbim Ahirzman insanığına, Mehdinin etrafında, bir baş ve tek imam altında, bir hak söz üstünde, birleşip, birbirlerine anlayış ve müsamaha göstermeyi nasip etsinki, o mehdi Krallığı kurulabilsin.
Dip Notlar :
-----------------------------------------------
[1] Ali Osman Tatlısu, Esmaü’l-Hüsna Şerhi, Başak Yayınları: 14.
[2] Osman ÇETİN - Sorularla İslamiyet
[3] Sorularla islamiyet - Allahin-celali-ve-cemali-isimleri-nelerdir
[4] Sorularla islamiyet - esmaul-husna-esma-i-husna
[5] RAHMAN-29 ayet
--oOo---
أَأَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ
''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! '
وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.
سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve
etûbu ileyk.
--OoO--
Kar©glan
Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 19 Şubat 2018 Pazartesi
Original Kar © glan
|
|
|
|