MUHAMMED

Muhammed


BAYRAK

TC.Bayrak



Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı
  

Şifreniz
  





Forum İstatistikleri
Toplam Üyeler» Toplam Üyeler 27
Son Üye» Son Üye Fahriye
Toplam Konular» Toplam Konular 15,428
Toplam Yorumlar» Toplam Yorumlar 16,635

Detaylı İstatistikler Detaylı İstatistikler

DOWNLOADEN


“Downloaden Bölümümüzden BEDAVA Grafik Paketleri,E-Kitaplar ve Bedava Bilgisayar Programlarını Tek TIKLA BEDAVA indirebilirsiniz”
(Raşit Tunca)




AYET

“Yeryüzüne muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır”
ENBİYA Suresi 105


FELSEFEMiZ

“ iSLAM OKUMAK YAZMAK YADA ÇiZMEK DEĞiLDiR, Yahutta O Hadis şöyle, Bu Ayette böyle diyor Diye Papağanlıkda Değildir. islam Kuranı ve sünneti HAYATINA TATBiK edip, Onunla Yaşayabilmekdir”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)


Raşit Tunca Sözü

“Yüzme bilmek Denizden çıkmana fayda vermez, taaki yüzme biliyorsan, denizedee düştüysen, ellerini, kollarını, ayaklarını çırpacaksın, ve birde tutuncak dal bulacak, tutunup çıkacaksın. ilimde böyledir, bir ilmi bilmek fayda etmez, taaki, onu hayatında tatbik edesiye, Dinde böyledir, din bilmek imanını kurtarmaz, taaki, ne zaman, bildiğin öğrendiğin dinini hayatında tatbik edip, yaşadın, o zaman belki kurtulursun.”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)

GÜZEL SÖZ

“ Bazen Hata Yapıvermek, Doğruyu bulmanın ilk Basamağıdır.
(Başağaçlı Raşit Tunca Sözü)





TUZ HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN HER ŞEY

Sağlıklı bir kişinin günlük alması gereken tuz miktarı ne kadardır? İyotlu tuz nasıl saklanmalı? İyot içeren gıdalar hangileridir? Tuzla ilgili tüm merak edilenler..

Tuz vücutta sıvı dengesinin sağlanması, kan basıncının düzenlenmesinde, kasların kasılması ve sinirlerin iletisi için gerekli olan önemli bir mineraldir. Ancak fazla tuz tüketimi bazı hastalıklar için büyük risk faktörü oluşturur. Nükleer Tıp Uzm. Dr. Mari Benli sağlıklı bir kişinin gün içerisinde en fazla 5-6 gram (bir dolu çay kaşığı) tuz tüketmesi gerekliliğine dikkat çekiyor.

Aşırı tuz tüketimi, hipertansiyon, inme, kalp krizi, kalp yetmezliği, böbrek hastalığı, mide kanseri, şişmanlık ve kemik riskini artırır!

Türkiye’de iyot eksikliğine bağlı tiroid hastalıkları ve guatr sıklığını azaltmak için iyotlu tuz tüketimi teşvik edilmektedir. İyottan zenginleştirilmiş sofra tuzu kullanılarak toplumun iyot alımı artırılmaktadır. Ancak tuz tüketiminin fazlalığına bağlı sağlık sorunları yaşayanlarda iyotlu tuz tüketirken aşırıya kaçmamak gerekir. Çok az miktarda (1/4 çay kaşığı) iyotlu tuz, günlük iyot gereksinimini karşılamak için yeterlidir.
İyotlu tuzu ışık geçirmeyen kapalı kaplarda saklayın

Tuzun saklandığı kaplardan iyot kayba uğradığından iyotlu tuzlar ışık geçirmeyen kapalı kaplarda saklanmalıdır. Ayrıca yemek pişirilmeden önce iyotlu tuzu yemeğe ilave etmek, pişme sırasında iyodun buharlaşma yoluyla kaybolmasına sebep olur. Tuzu yemeğe piştikten sonra ilave etmek bu kaybı önler. Aile içinde tuza bağlı sağlık sorunları olanlar varsa tuzu sofrada tuzlukla yemeklere ilave etmek daha güvenilir bir yoldur.
Tuz yerine baharat ve sarımsak kullanın

Genç ve sağlık sorunu olmayanlar tuzu istediği kadar tabağına ekerken, tuza bağlı sağlık sorunu olanlar veya koruyucu amaçlı olarak tuz tüketmemesi gerekenler tuzu çok az kullanabilir, hatta hiç kullanmayabilir. Yemekleri tatlandırmak için tuz yerine sağlıklı etkileri olan baharat, çeşitli faydalı otlar, soğan ve sarımsak kullanılabilir.

Türkiye’de tiroid hastalarının yaklaşık %80’inde Hashimoto tiroiditi adı verilen bağışıklık sistemi tepkisine bağlı bir hastalık görülür. Bu hastalık ve başka nedenlerle tiroid bezi az çalışan orta yaş ve üstü kişilerin zihinsel faaliyatlerinde yavaşlama, unutkanlık, devamlı yorgunluk ve bitkinlik hissi, depresyon, kilo almaya meyil, kanda kolesterol düzeyinde yükselme, ciltte kuruluk, saçlarda seyrekleşme, sıcak ortamlarda bile üşüme hissi gibi çoğunlukla yaşa bağlı olarak yorumlanan rahatsızlıklar olur.
İyot alımına dikkat

Tiroid bezi tüm vücudu çalıştıran, metabolizmayı düzenleyen bir hormon salgılar ve bu hormonun yapısında iyot bulunur. İyot alımı eksik olduğunda tiroid hormonu yetersizliği ve guatr ortaya çıkar. Ailesel sebepler dışında tiroid bezinin yetersiz çalışmasının sebeplerinden biri de iyot eksikliğidir. Orta yaş üstü, kalp damar sorunları olan, tuzu kısıtlı kullanması gereken kişiler iyot içeren gıdaları kullanarak ve tiroidin iyot tutmasını engelleyen gıdaları kullanmayarak tiroid bezlerinin daha verimli çalışmasını sağlayabilirler.
İyot içeren gıdalar

Erişkin bir kişinin alması gereken iyot günlük ortalama 150 mcg’dır. Hamilelerin iyot ihtiyacı günde 220 mcg, emzirenlerde günde 290 mcg’dır. 1-13 yaş arası çocukların günde 90-120 mcg iyot alması gerekmektedir. Doğal gıdalarda iyot ürünün elde edildiği bölgenin suyunda ve toprağında bulunan iyot miktarı ile orantılı olarak değişir. Yiyeceklerin pişirme şekli de iyot içeriğinin azalmasına sebep olabilir. Fazla ısıda pişirme, yağda kızartma, suda kaynatma, uzun süre pişirme besinlerdeki iyodun kaybolmasına sebep olur
Yemekleri taze olarak tüketin

Yemekler piştikten sonra taze tüketilmeli ve çok açıkta bırakılmamalıdır. Uçucu bir madde olan iyot zaman geçtikçe azalır.
En güzel iyot deposu balık

Ancak derin sularda, okyanuslarda yaşayan büyük balıklarda iyot daha fazla bulunur. Kabuklu deniz ürünleri ve uzak doğu mutfağında kullanılan deniz yosunları da zengin iyot içerir. 100 gr. yağsız tuzlu su balıklarında ortalama 100 mg iyot bulunabilir. En çok iyot içerenler ton balığı, morina balığı ve mezgit balığıdır. 200 gr. balık günlük iyot ihtiyacımızın en az yarısını karşılamaktadır.
Süt ve süt ürünleri iyot bakımından zengindir

Süt ve süt ürünlerinde de 100 gr’da türüne göre 50 mg’a kadar iyot bulunabilir. Süt ve süt ürünleri iyot bakımından zengindir. Bir kase yoğurt günlük iyot ihtiyacının yaklaşık %60’ını, 1 bardak inek sütü %40’ını, 1 yumurta %20’sini karşılar. Hayvanların aldıkları besin ile orantılı olarak kırmızı ette ve tavuk etinde de değişik oranlarda iyot bulunur.
Sebzelerde genelde iyot daha az bulunur

İyot oranı en yüksek sebze ıspanaktır. Meyveler genellikle iyi iyot kaynağı değildir. İyot oranı en yüksek meyve çilektir. 6-7 adet çilek günlük iyot ihtiyacının yaklaşık %8 ini sağlar. Değişik bölgelerin ürünlerini tüketen ve değişik besinlerle beslenenlerde genellikle iyot yetersizliği görülmez. Ama devamlı aynı bölgenin ve iyod içeriği az olan toprakta yetişen ürünlerini tüketenlerde iyot eksikliği görülme oranı fazladır.

Multivitaminlerde genellikle 100 mg iyot bulunmaktadır. Düzenli olarak iyot içeren bir multivitamin kullananlarda günlük iyot ihtiyacı karşılanmış olur.
Fazla lahana tüketimi guatra yol açabilir

İyot alımı yeterli olsa bile bazı besin maddeleri de tiroid bezinin iyodu tutmasına, dolayısıyla tiroid bezinin çalışmasını engelleyerek guatra sebep olur. Karadeniz Bölgesi’nde sık tüketilen karalahana Türkiye’de kullanılan guatrojen maddelerin başında gelir. Seyrek olarak tüketilmesi sorun yaratmazken her gün, hatta günde birkaç öğün tüketildiğinde tiroid bezinin çalışması bozulur ve tiroid büyür.

Turpgillerden olan beyaz lahana, brokoli ve karnabahar gibi sebzeler çiğ olarak çok fazla miktarda tüketildiğinde tiroid bezinin az çalışmasına sebep olabilir. Bu sebzelerin pişirilmesi, buharda haşlanması ya da fermente edilmesi sayesinde içeriklerinde bulunan guatr yapıcı özellikleri büyük ölçüde kaybolur.
İhtiyaçtan fazla iyot alımı zararlı

Doğal besinler, ölçülü miktarda iyotlu tuz veya doktorun verdiği iyot içeren ilaçlar dışında iyot almak faydadan çok zarara sebep olur.

Kaynak: KADINVEKADIN.NET


Etiketler : asit baz tuz, çankırı tuz, çankırı tuz lambası, çankırı tuz mağarası, çankırı tuzu, ünver tuz, billur tuz, deniz tuzu, deniz tuzu fiyatı, deniz tuzu nerede satılır, diyet tuz, doğal tuz, emek tuz, emekçioğlu tuz, himalaya kristal tuz, himalaya tuz, himalaya tuz lambası, himalaya tuzu faydaları, himalaya tuzu fiyatı, himalaya tuzu nasıl kullanılır, himalaya tuzu nedir, iyotlu tuz, iyotsuz tuz, kar tuz, kar tuzu, kartal tuz, kaya tuz, kaya tuzu, kaya tuzu fiyatı, kaya tuzu nedir, kaya tuzundan rafine tuz nasıl elde edilir, kaya tuzunun faydaları, kayatuzu, kemah tuzu, kristal tuz, kristal tuz lambası, kristal tuz nedir, limon tuz, limon ve tuz, madensel tuz, madensel tuz nedir, maranki tuz, medmar tuz, mutlucan tuz, organik tuz, pak tuz, rafine tablet tuz, rafine tuz, rüyada tuz görmek, reel tuz, safir tuz, salina tuz, salti tuz, saray tuz, sole tuz, su ve tuz, sıvı tuz, tablet tuz, tablet tuz fiyatları, tüz nedir, termal tuz, tolga tuz, tuz, tuz ahiretrehberi, tuz çeşitleri, tuz çeşitleri nelerdir, tuz öğütücü, tuz üreticileri, tuz üretimi, tuz banyosu, tuz değirmeni, tuz fabrikaları, tuz fabrikası, tuz firmaları, tuz fiyatları, tuz lamba, tuz lambaları, tuz lambası, tuz lambası çankırı, tuz lambası faydaları, tuz lambası fiyatları, tuz lambası fiyatı, tuz lambası nasıl yapılır, tuz lambası nerede satılır, tuz lambasının faydaları, tuz madeni, tuz markaları, tuz mağarası, tuz nasıl üretilir, tuz nasıl elde edilir, tuz nasıl oluşur, tuz nasıl yapılır, tuz nerede çıkarılır, tuz odaları, tuz odası, tuz ruhu, tuz taşı, tuz taşı nerede satılır, tuzlamba, yaren tuz lamba, yemek tuzu


Organların Hayati Önemi ve İşlevleri

Hangi organımız olmadan yaşamaya devam edebiliriz? Organların işlevleri ve hayati önemi..


Bir insanın akciğerlerinden bir tanesi alınsa, yaşamaya devam eder çünkü diğer akciğeri boşluğu dolduracak kadar şişebilir. Aşağıdaki listede, vücudumuzda olmamaları durumunda yaşayabileceğiniz organları bulabilirsiniz. Ama siz gene de kendinize iyi bakın.

Böbrek

İnsanların iki böbreği vardır ancak tek böbrekle de yaşayabilirler. Tek böbrekli insanlarda çok ciddi sağlık problemi görülmez. Ancak böbreksiz yaşamak, diyaliz olmadan mümkün değildir.

Dalak

Dalak, kanı süzer ve vücudun enfeksiyonlara karşı savaşmasına yardım eder. Eğer dalakta bir sorun varsa alınabilir ancak dalağı olmayan insanların enfeksiyona karşı daha dikkatli olmaları gerekmektedir.


Üreme organları

Pek çok nedenden dolayı, kadınların rahmi alınabilir. Amerikada 60 yaşına gelen kadınların üçte birinin rahimleri alınmıştır. Erkelerde de, testis kanserine karşın yumurtalıklar alınabilir.

Mide

Mide kanseri tedavisinde bazen midenin tamamı alınabilir. Bu durumda, ince bağırsak yemek borusuna bağlanır. Kişi hafif yemekler yiyerek ve ilaç takviyesiyle hayatına devam edebilir.

Kolon

Kolon kanserinde ya da bazı durumlarda kolon kanserini önlemek amacıyla kolon alınabilir. İnsanlar kolon olmadan yaşayabilir ancak vücutlarının dışında, dışkıları için çanta gibi bir aparat taşımak zorunda kalır.

Apandist

Apandist, kalın bağırsağın ilk bölümünden çıkan küçük ve tüp şeklinde bir organdır. Tam fonksiyonu bilinmemekle birlikte, patladığında veya hasar gördüğünde alınabilir.


Bitkisel güzellik yöntemleri


Güzelliğinizi hormonlara borçlu olduğunuzu biliyor musunuz? Bedenimizde var olan ve “hormon” olarak anılan maddeler, genç görünümünüzü sağlıyor. Tenimizin, saçlarımızın parlaklığı vücudmunzdaki maddelerler birbirine bağlantılı….

Herbalist Volkan Kurt, çizgi ve kışıklıkları engelleyen bitkilerdeki doğal hormonların listesini verdi…” Doğal denge o kadar mükemmel işliyor ki bunlar adeta cildin kendi ürettiği ‘gençlik kremleri’ gibi” diyor Volkan Kurt. Gerçekten de öyle… Tenimizin, saçlarımızın parlaklığı bu maddelerin vücudumuzda yeterli bulunup bulunmadığına bağlı. Bedenin hormon dengesi bozulduğunda hemen dış görümüne yansıyor. Kadınlarda çok önem taşıyan bu hormonların azalması yüz hatlarında sarkma, gevşeme meydana getirebiliyor. Bu mucize hormonlar azaldığında güzelliğiniz mutlaka etkileniyor.

PÜRÜZSÜZ TENiN SIRRI

Volkan Kurt “Herbalium olarak yaptığımız araştırmalar sonucunda, birçok bitkide ‘güzelliğin sırrı’ olan bu hormonlar hakkında bilgi ediniyoruz. Sizlerle de bu bilgiyi paylaşmak isterim” diyor ve şu açıklamaları yapıyor:
“Teninizi pürüzsüzleştirmek, kuvvetlendirirmek, yaşlanma ve çevrenin hasar verici etkilerine karşı korumak için bedenin bu çok değerli maddelerini gözünüz gibi korumanız gerekir. Eğer azalmışsa doğadan faydalanarak onlara takviye yapmanız gerekir.

Nasıl mı? Doğadan elde edilen (doğal ürün uzmanları tarafından özellikleri saptanan) bazı bitkiler ve doğal ürünler var! Bunlarda ihtiyaç olan bu hormanlar var! Bitkisel hormonlar, cildin yenilenmesine yardımcı oluyor. Hücre kalitesini yeniden oluşturuyor. Deri üzerinde, hücre yenilemesine hız veriyor. Cildin sertliği ve tonunda gözle görülür bir iyileşme sağlıyor.”

SOYA HÜCRE YENiLER

Bitkisel hormonların sıkılaştırıcı etki sağladığına değinen Volkan Kurt “Yenilenmiş deri gençlikle ışıldar. Yüz hatlarınızı gerer ve yüz ovalinizi şekillendirir. Bitkisel hormonlar sayesinde cildinizi yaşlanmaya karşı korunur. Cildin kan damarları çeperlerini kuvvetlendirir.

Cildiniz daha canlı, gergin, enerjik, güzel ve genç bir görünüme kavuşur” diyor. Gençlik ve güzelliğin sırrının bitkisel kökenli, vücutta östrojen benzeri etki gösteren “fitoöstrojen” olarak adlandırılan bitkilerde bulunduğunu belirten Kurt, bitkisel östrojenler içinde en önemlisinin soya yağı olduğunu vurguluyor. Kadınlarda 35 yaş civarlarında hormonal değişimler başladığının altını çizen Volkan Kurt şu açıklamaları yapıyor: “Ciltte 35 yaşından sonra hücre yapımı hızı düşüyor.

Yağ bezleri daha az çalışıyor. Menapoza giren kadınlar bu tür sorunları sürekli yaşıyor. Bir çok kadın da erken menapozla karşılaşabiliyor. Ya da bazı hastalıklarla bedensel ve tensel olarak yaşlanıyor. Soya’dan ve yabani patatesten elde edilen bitkisel hormonlar kolajen yapımını artırıp, hücre yenilenmesini uyarıyor, cilde güç ve nem veriyor.”

KIRIŞIKLIĞI GİDERENLER

Ciltte azalan hormonlar yaşlanmaya, sarkık görünüme neden oluyor. Hepsinin ilacı keten tohumu.

ŞERBETÇİ OTU

Kırışıklık başgösteren ve canlılığını kaybetmiş ciltler için kullanılan hormonlar bu otta var.

YULAF OTU

Çok önemli bir ot. Akne sorunlarının tedavisinde bir çok sorunu çözüyor.

YEŞİL ÇAY

Maalesef çay ülkesiyiz ama geç keşfettik yeşil çayı. Çağın yeni bir fitoöstrojen kaynağı olan yeşilçay, kadınların evinden eksik olmamalı.

Kaynak : 7gunsaglik


MATEMATİK HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ

Matematik, insanlık tarihinin en eski bilimlerinden biridir. Çok eskiden matematik, sayıların ve şekillerin ilmi olarak tanımlanırdı. Matematik de diğer bilim dalları gibi geçen zaman içinde büyük bir gelişme gösterdi; artık onu birkaç cümleyle tanımlamak mümkün değil. Matematik bir yönüyle resim ve müzik gibi bir sanattır. Matematikçilerin büyük çoğunluğu onu bir sanat olarak icra ederler. Matematik, başka bir yönüyle bir dildir. Galileo Galilei tabiat matematik dilinde yazılmıştır der. Matematik başka bir yönüyle de satranç gibi entelektüel bir oyundur. Kimi matematikçiler de ona bir oyun gözüyle bakarlar.[1]

Sözcüğün Kökeni

Eski Yunanca matesis kelimesi matematik kelimesinin köküdür ve ben bilirim anlamına gelmektedir. Daha sonradan sırasıyla bilim, bilgi ve öğrenme gibi anlamlara gelen μάθημα (máthema) sözcüğünden türemiştir. μαθηματικός (mathematikós) öğrenmekten hoşlanan anlamına gelir. Osmanlı Türkçesinde ise Riyaziye denilmiştir. Matematik sözcüğü Türkçeye Fransızca mathématique sözcüğünden gelmiştir.[2]

Matematiğin Modern Kullanım Alanları

    Cebirsel geometri ve teknikleri, robot ve bilgisayar oyunu modellemelerinde kullanılır.
    Diferansiyel denklemler ve sayısal analiz teknikleri uçak ve motor modellemelerinde, uydu yapımında ve daha genel olarak dinamik sistemlerin değişimlerinin ölçümünde kullanılır.
    Fraktallar, anten teknolojisinde hacmi küçük, yüzey alanı büyük antenlerin yapımında kullanılır. Ayrıca fraktal geometri, canlılarda kılcal damarların düzeni ve kanın akışının izahında kullanılır.
    Kendini kopyalayabilen makinalar ve sembolik otomatlar, uzay istasyonlarından Dünyaya gönderilen dijital verinin kaybolan parçalarının yeniden inşa edilmesinde kullanılır.
    Fourier analizi ve teknikleri, iletişim ağlarında verinin çok uzak mesafelere gönderilebilmesi ve kaybın en az olması için kullanılır. Ayrıca, Fourier teknikleri resim, video ve dijital müziğin sıkıştırılmasında kullanılır.
    Hücresel otomatlar, biyolojik canlıların üremelerini ve hastalıkların yayılmalarını modellemek için kullanılır.
    Cebirsel topolojinin bir alt dalı olan uygulamalı homoloji, dijital verinin matematiksel topolojisini belirlemek için kullanılır. Buna en iyi örnek, uzak gezegenlerin fotoğraflarından gezegen yüzeyinin coğrafyasının belirlenmesidir.
    Algoritmik teknikler programlamacılıkta kullanılır.
    Soyut mantık, elektrik devresi ve bilgisayar dizaynında kullanılır.
    Çizge kuramı, veritabanının topolojik ve kombinatorik olarak incelenmesinde kullanılır. Örnek olarak, bir ülkedeki hastanelerin bulundukları yer ile aralarındaki uzaklıkların ideal olup olmadığının belirlenmesini verebiliriz. Bir başka örnek ise, internet sitelerin dağılımlarının incelenmesidir.

İlköğretim matematiğinin temel kavramları

    Her sayı bir rakam olmayabilir; fakat her rakam bir sayıdır.
    Hem rasyonel hem de irrasyonel olan bir sayı yoktur.
    Çarpımları sabit olan iki doğal sayı; birbirine en uzak seçildiğinde toplamları en büyük değerini alır, birbirine en yakın seçildiğinde toplamları en küçük değerini alır.
    Toplamları sabit olan iki doğal sayı birbirine en uzak seçildiğinde çarpımları en küçük değerini alırken birbirine en yakın seçildiğinde çarpımları en büyük değerini alır.
    İki tek sayının toplamı ve farkı çift sayı, çarpımı tek sayıdır.
    İki çift sayının toplamı farkı ve çarpımı çift sayıdır.
    Tek sayı ile çift sayının toplamı ve farkı tek sayı, çarpımı çift sayıdır.
    Çift sayıların tüm pozitif tam kuvvetleri yine bir çift sayıdır.
    Tek sayıların tüm pozitif tam kuvvetleri yine bir tek sayıdır.
    Pozitif sayıların bütün kuvvetleri pozitiftir.
    Negatif sayılarda çift kuvvetler pozitif, tek kuvvetler negatiftir.
    Aynı işaretli iki sayının çarpım veya bölümleri pozitiftir.
    Zıt işaretli iki sayının çarpım veya bölümü negatiftir.
    Negatif sayının negatif sayıya bölümü pozitiftir
    İki ardışık sayı, aralarında asaldır.
    Bir’in sonsuz kuvveti sonsuz değildir.

Matematiğin konuları
Sayılar
Hiperbolik sayılar   
Çifte karmaşık sayılar   
P-sel sayılar   
Ardışık sayılar   
Aşkın sayı   
Mükemmel sayı   
İkili sayılar   
Sıfır
Doğal sayılar   
Tam sayılar   
Rasyonel sayılar   
İrrasyonel sayılar   
Reel sayılar   
Karmaşık sayılar   
Asal sayılar   
Sabitler

Uzay

Cebirsel geometri —
Diferansiyel geometri —
Diferansiyel topoloji —
Cebirsel topoloji —
Lineer cebir —
Geometri   
Trigonometri   
Diferansiyel geometri   
Topoloji   
Fraktal geometri

Hesap

Aritmetik —
Analiz — Türev —
Kesirli hesap —
Fonksiyonlar —
Trigonometrik fonksiyonlar
Kalkülüs   
Vektör hesabı   
Diferansiyel denklemler   
Dinamik sistem   
Kaos kuramı

Temel matematiksel yapılar

Monoid —
Öbek (matematik) —
Halkalar —
Cisim (Cebir) —
Topolojik Uzaylar —
Çokkatlılar —
Hilbert aksiyomları —
Sıralamalar

Temel matematiksel kavramlar

Kümeler — Sayılar — Fonksiyonlar — Limit — Süreklilik — Türev ve Türevlenebilirlik — Analitiklik — İntegrallenebilirlik — Matris — Eşyapı — Homotopi — İyi-sıralılık ilkesi — Sayılabilirlik — Soyutluk — Determinantlar — Oran — Orantı — Polinom — Permütasyon — Kombinasyon — Logaritma — Diziler — Seriler
Matematiğin ana dalları
Soyut cebir — Sayılar teorisi — Cebirsel geometri — Grup teorisi — Analiz — Topoloji — Çizge Kuramı — Genel cebir — Kategori teorisi — Matematiksel mantık — Türevsel denklemler — Kısmi türevsel denklemler — Olasılık — Kompleks fonksiyonlar teorisi

Sonlu matematik
Kombinatorik — Saf küme teorisi — Olasılık — Hesap kuramı — Sonlu matematik — Kriptografi — Çizge Kuramı — Oyun kuramı

Uygulamalı matematik
Mekanik — Sayısal analiz — Optimizasyon — Olasılık — İstatistik — Finansal matematik

Ünlü kuramlar ve sanılar

Fermat’nın son teoremi — Riemann hipotezi — Süreklilik hipotezi — P=NP — Goldbach sanısı — Gödel’in yetersizlik teoremi — Poincaré sanısı — Cantor’un diagonal yöntemi — Pisagor teoremi — Merkezsel limit teoremi — Hesabın temel teoremi — İkiz asallar sanısı — Cebirin temel teoremi — Aritmetiğin temel teoremi — Dört renk teoremi — Zorn önsavı — Fibonacci dizisi

Temeller ve yöntemler
Matematik felsefesi — Sezgici matematik — Oluşturmacı matematik — Matematiğin temelleri — Kümeler teorisi — Sembolik mantık — Model teorisi — Kategori teorisi — Teorem ispatlama — Mantık — Tersine matematik –

Matematik yazılımları

    Mathematica
    Mathcad
    Maple
    Macsyma
    Maxima
    Math Type
    Mupad
    Matlab
    map

Matematiğin Yararları

Bir sporcu becerilerini ve yeteneklerini geliştirmek amacıyla antrenman yapar. Zihin gelişiminin sağlanması için matematik te bizim için bir zihin antrenmanıdır. Sağlıklı ve hızlı düşünebilmeyi ve akıl yürütmeyi arttırır. Akılcı, mantıklı ve rasyonel düşünmenin artmasıyla problem çözme kabiliyeti gelişir. Gerçek hayatta karşılaştığımız problemleri çözerken, matematikteki problem çözme kabiliyetimiz öne çıkmaktadır. Çevremizdeki olayları, doğayı, dünyayı anlamamıza yardımcı olur. Muhakeme yeteneğini geliştirirken sağlıklı ve mantıklı düşünmeyi sağlar. Matematik sayesinde düşüncelerimizi açık ve kesin olarak belirtebiliriz. Alakasız olarak görünse bile sosyal hayatımızda başarı sırlarından biridir matematik. Özgün ve bağımsız düşünme kabiliyetini arttırır. Ön yargısız bir birey olmamızı sağlar. Bu sebeple yeni fikir ve düşüncelere açık oluruz, yargısız infazdan kaçınırız. Kendine güven duygumuzu geliştirerek güçlü bireyler olmamızı sağlar. Nasıl derslerde verileri sistematik bir biçimde düzene koyup tümden gelim ve tüme varım yoluyla analiz ediyorsak, matematiğin geliştirdiği zihinlerle hayatımızda da karşılaştığımız her şeyi bu şekilde analiz edebiliriz. Farkında olmasak ta matematikte kullandığımız her yöntem hayatımızın içinde vardır. Kısaca zihnimiz matematiğin kendisidir.

Matematiğin Faydaları

Bir İslam bilgini olan İbn Haldun’un sözüyle başlamak istiyorum. “Matematik aklı ve fikirleri geliştirir.” Beynin kapasitesini geliştiren ve adeta bir beyin antrenmanı olan matematik doğru akıl yürütmeyi sağlar. Sağlıklı bir şekilde akıl yürüten zihin doğru hükümler verir. Muhakeme yeteneğinin artmasını sağlarken eleştirici şekillerde düşünme yeteneği elde ettirir matematik. Her hangi bir problem ya da konuda tek bir yola bağlı kalınmadan değişik yollardan düşünme kabiliyetini arttırır. Dışarıdan gelen başkalarının fikirlerini göz ardı etmeyerek önyargının kalkmasına yardımcı olur. Kendi fikirleri ile başkalarının fikirlerini karşılaştırma ve en doğruya ulaşma yeteneğimizi arttırır. Araştırma ve incelemeye yöneltir insanları. Çevredeki görüşlerin boyunduruğu altında kalmadan hayatımızı doğru bir şekilde yönlendirmemizi sağlar. Sistemli ve mantıklı düşünmeyi öğretirken, inceleme, araştırma, eleştirme, muhakeme etme düzenli ve dikkatli çalışma gibi yetenekler ve alışkanlıklar kazandırır. Günlük yaşamımızda karşılaştığımız aksaklıklara karşı pratik çözümler geliştirmemizi sağlar. Zihnimizde geniş ufuklar açarak bizi aktif, sosyal bir insan yapar. Eğer matematikçileri incelerseniz tüm bu saydığım özellikleri gözlemleyebilirsiniz.
Bir Öğrenciye Göre Matematik

Matematik,hayatımızın belkide bütün ömrümüz boyunca başımızın belası olarak nitelendirdirilen,anlaşılması zor bir ders veya bilim dalı olduğunu kanısını her zaman kullanırız.Matematik her ne kadar biz öğrenciler için zor bir ders, bazı kişiler için mesleğinin icabı bir zorunluluk olarak öğrenilen bir dal da olsa matematiğin hayatımızdaki yeri hiçbir zaman yadırganamaz.Onun için bu konuyla ilgili yaptığım araştırmaları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Matematik’in gerekliliği konusuna girmeden önce biraz matematikten bahsedelim;Matematik bildiğimiz en eski bilimlerden birisidir.Matematik ile ilgili bilgilere  milattan önce 37.000 yıllarda rastlamaktayız.Bu yıllarda kemik üzerlerine atılan çentiklerle matematiksel işlemler yapılmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu yönden Matematik’in önemini söylemek hiç te yanlış olmaz.Eski yıllarda olduğu gibi Matematik’i günlük hayatımızda önemli bir yer tutar.Zaten matematiği de genellikle toplama,çıkarma,çarpma ve bölme işlemlerini kullanırız.Bu dört işlemde zaten matematiği temelini oluşturur.
Matematik hayatımızda bu kadar yer aldığını ve bizim için ne denli önemli olduğunu zaten biliyoruz. Ama bir de matematiğin bizim için neden gerekli olduğuna bir açıklık getirmek gerekir. Bunun için ilk önce matematiğin bize yararlarından biraz bahsedelim.
Örneğin;bir tiyatrocu sahneye çıkmadan önce prova yapar,bir sporcu sürekli kendini zinde tutmak için antrenman yapar,bir usta işini daha iyi yapabilmek için sürekli çaba harcar gibi..Peki bunları neden yaparlar.Kendilerini geliştirmek ve işlerini daha iyi yapmak için bunlara ihtiyaç duyarlar.Bizim zihnimizde bunun gibi antrenmanlara,provalara,çalışmalara gereksinim duyar.Bunu sağlamak içinde matematik bize yardımcı olur.Matematik sayesinde zihnimiz gelişir.Özgür düşünce ve önyargısız düşünme ortamı ortaya çıkar.Yeni düşüncelerin ortaya çıkarılmasını sağlar.(ÖRN;Bir öğrenci bir matematik sorusunu çözerken işlemler arasındaki gizli ilişkileri ortaya çıkarır ve bu onda yeni şeyler bulma isteği uyandırır.)İnsanın sistemli,mantıklı,tutarlı düşünmesini sağlar.İnsanların yaşamında başına gelen olayları daha iyi anlamlandırıp,sonuca gitmesine yardımcı olur.Bunun gibi birçok örnek verebiliriz.
Matematiğin yararlarından bahsettikten sonra biraz da matematiğin özelliklerinden bahsederek konuma biraz açıklık getirmek istiyorum. Bu özellikleri aşağıda sıralayalım;
-Matematik bir disiplindir.
-Matematik üstüste konulabilir.
-Matematik bir düşünce biçimidir.
-Matematik mantıksal bir bilimdir.
-Matematik bir iletişim aracıdır.Çünkü kendine özgü bir dili vardır.
-Matematik varlıkların özleriyle ilgili değil aralarındaki ilişkilerle ilgilenir vb.
bunun gibi birçok özelliğini verebiliriz.
Sadece bu özellikler bile matematiğin bizim için ne denli gerekli olduğunu gösterir.Ama bunu bir de ispatlamaya kalkarsak;”Hiçbir araştırma matematiksel ispattan geçmedikden sonra bilim adına layık olamaz.”der Leonarda da Vinci;”Herkes ölümsüz olduğunu hissettiği alanda çalışmak ister. Ben de matematikte kendimi ölümsüz hissettim…”der Cahit ARF.Bu önemli kişilerde güzel demiş demesine ama biz ilk önce kafamızdaki ön yargıları,ideolojimizi yok etmemiz lazım. E ama niye yok etmeliyiz. Örneğin ben bile zamanı geldiğinde hiç çekinmeden ‘’Ya bu matematik hayatta tam manasıyla nerede karşımıza çıkacak, nasıl işimize yarayacak’’ derim. Bence doğru bir düşünce de olabilir. Ama matematiğin bize neden okutulduğunun amaçlarını bilmeden yaptığım, yaptığımız bu değerlendirmeler boşa konuşmak olur. Bunun için matematiğin bize öğretilmesinin amaçlarından biraz bahsedeyim. Matematiğin bize öğretilmesindeki amaçlar;
-Toplumsal Amaç: Her yurttaşın matematik kullanıcısı olarak hazırlanması.
– Kültürel Amaç: Matematiğin kültürel senteze katkısı.
– Kişisel Amaç: Her kişinin yaşamında matematik eğitsel güçtür.
– Teknik Amaç: Matematikçilerin ve matematik bilimcilerinin yetiştirilmesi.
-Estetik Amaç: Matematiğin bir bilim dalı olarak kendine özgü özellikleri ve güzelliği diyebiliriz.

İşin bu yönünden bakarsak tamam ama bir de diğer tarafından bakmalıyız matematiğe.Onun için matematiği neden öğrendiğimizi ve bize yararlarını yukarıda açıkladım ve bunlardan hareketle şöyle bir çıkarımda bulunabilirim;Biz matematik öğreniyoruz bazılarımız nefret ediyor bazılarımız ise matematikten oldukça keyif alıyor.Keyif alanlar için sorun yokta nefret edenler için yukarıda verdiğim örnek sürekli mazeret oluyor bu kişiler için.Çünkü başta bir önyargı var.Ama matematik öğrenimi görürken bir yandan da zihinsel gelişimin ne kadar hızlı geliştiğini hesaba katmıyorlar.Yapılan bir araştırmaya göre matematik eğitimini tam almamış veya hiç almamış kişilerde hafıza performansının yani zihin gücünün daha genç yaşlarda düşmeye başladığı gözlenmiş.İşe bu taraftan bakarsak matematik hayatımızın vazgeçilmesi haline gelmeye başlar.Bu ve bunun gibi birçok söylemde bulunabiliriz.Ama sadece bu olaya bizim tarafımızdan bakarsak matematik,ygs,sbs ve daha birçok sınavda öğrenciler adına ayırıcı bir görev üstlenmiştir.Buna matematiğin zor anlaşılması neden olmaktadır ya da bize öyle gelmektedir.Ama matematiğin özel bir çaba ile öğrenilmesi bunu bizim için daha zor hale getiriyor.Kendi üzerimden örnek vermek istersek,ben bile üniversite sınavlarına çalışırken matematik üzerine daha çok yoğunlaştım diyebilirim.Ve bence matematikten biraz olsun tiksinmemin sebebi bu yoğun çaba ve sonucunda istemediğim düzeyde bir şeyler anlamam olabilir.İşte bu sebepleri toplum olarak çözebilir,insanların aklında bulunan önyargıları yıkabilirsek matematiği biraz olsa bile sevdirebilirsek sırf matematik sayesinde bile çağ atlamış oluruz. Bunları da yapabilmek için yukarıda bahsettiğim gibi ön yargıları ortadan kaldırmalıyız.Peki bu önyargılar nelerdir? Bunların başında ‘kaygı’gelir. Çünkü insanlar matematikte hemen zorlandıkları zaman ‘Ben nasıl öğrenirim? Eğer öğrenemezsem hayatımdaki değişiklikler neler olur?’vb. sorulara yönelirler,kaygılanırlar.Yapılan bir araştırmaya göre kaygı öğrenme süresini uzatan,öğrenme performansını düşürür nitelikler almaya başlamış artık.Bu da bireyin ileriki yıllarda matematik alanına ilgisizliğinin ,matematik alanıyla ilgili mesleklere karşı duyarsızlık vb. sorunlara yol açmaya başlıyor.Konuyu toparlarsak;uzun lafın kısası matematik üzerne bu kadar konu anlatıyorsak matematk bizim için çok gereklidir diyebiliriz.

günlük hayatta matematik, Matematiğin amacı, matematiğin önemi, matematik ne işe yarar, matematik neden zor, matematik nedir, matematikte önyargı, öğrencilere göre matematik

Web uygulamaları ve matematik

Matematiksel işlemler, bir zaman önce paylaştığımız yazılarda bahsettiğimiz gibi bilgisayarın temel mantık çekirdeğini oluşturmaktadır. Bilgisayarda gerçekleştirilen her işlem, matematiksel bir işlem süzgecinden geçirilerek ekrana yansıtılmaktadır. Bununla birlikte bilgisayarın alt dallarından birisi olan web yazılımları konusunda da matematiğin yeri son derece önemlidir. Bilgisayarlarımızda birçok önemli program kullanıyoruz. Peki bu programların nasıl yaratıldığı hakkında bilgimiz var mı?

Öncelikle bilgisayarınızda kullandığınız programların hepsinde matematiksel bir mantık döngüsü bulunur. Programlar, komutlar aracılığı ile işlem gerçekleştirmektedir ve her programın komut beyni sayısal veriler ile oluşturulur. Özellikle muhasebe programlarının tabanı, tamamen mateamtiksel işlemlere dayalıdır ve anında işlem yapabilme kabiliyeti ile geliştirilmiştir. Sizin programlarda kullandığınız her komut, veri istemcisini sayısal veriler ile harekete geçirir. İlerde bir programcı ya da web tasarımcı olabilmek için matematiğe çok ihtiyacınız var. Programlar, matematiksel işlem bütünü ile çalışan yazılımlardır. Web tasarım konusunda ise matematiğe ihtiyaç duyacağınız en önemli noktalardan birisi de mantık giydirme ve piksel bazlı çalışma olacağından dolayı, yer yön hesabı olacaktır.

Kısacası bilgisayar teknolojilerinin de temeli matematiğe dayanmaktadır. Hayatınızda matematiğin yeri her ne olursa olsun çok önemlidir. Bu nedenle matematik konusunda kendinizi geri çekmek yerine daima mücadele edin ve sonuçları görün.

bilgisayar komutları ve matematik, bilgisayar programcılığı, Bilgisayarın temeli, matematik ne işe yarar, Matematiksel işlemler, web tasarım ve matematik

Matematiğin Anlamı ve Kullanım Alanları



      Matematik aritmetik, cebir, geometri gibi sayı ve ölçü terimlerine dayanarak niceliklerin özelliklerini inceleyen bilimlerin ortak adı, riyazedir. Matematik mantık demektir. Sayılar ve sembollerle oluşan bir dildir. Bize sistemli düşünmeyi ve problem çözmeyi öğretir. Eski yunanca matesis kelimesi matematik kelimesinin köküdür ve ben bilirim anlamına gelmektedir. Daha sonradan sırasıyla bilim bili ve öğrenme gibi anlamlara gelen mathema sözcüğünden türemiştir. Mathematikos öğrenmekten hoşlanan anlamına gelir. Osmanlı türkçesinde ise riyaziye denilmiştir. Matematik sözcüğü Türkçe ye Fransızca mathematique sözcüğünden gelmiştir.

    Matematik en eski dillerden biridir. Tanrının doğanın içinde bıraktığı ipuçlarıdır diyebiliriz. Zaman geçtikçe gelişme göstermiştir fakat tam olarak nerede ve nasıl doğduğu belli değildir. Arkeolojik bulgular ve yazılı belgelere bakacak olursak,  M.Ö 3000-2000 yılları arasında mısırda başladığı söylenebilir. Heredota göre matematik, mısırda başlamıştır. Mısırda toprakların büyük kısmı tarıma elverişli değildir. Mısıra hayat veren nil deltasını oluşturan yüzde üçlük kısmıdır. Bu nedenle topraklar son derece değerlidir. Oysa her sene yaşanan nil nehrinin neden olduğu taşkınlar sonucunda, toprak sahiplerinin arazilerinin sınırları belirsizleşmektedir. Toprak sahiplerinde sahip oldukları toprakla orantılı olarak vergi ödedikleri için, her taşkından sonra devletin bu işlerle görevli geometricileri gelip, gerekli ölçümleri yapıp toprak sahiplerine bir önceki yılda sahip oldukları toprak kadar toprak vermekteydiler, heredot geometrinin bu ölçüm ve hesapların sonucu olarak ortaya çıktığını öne sürmüştür.

    Aristoya göre de matematik mısırda doğmuştur fakat nil taşkınları sonucundan doğan hesaplamalara ve ölçme

ihtiyacından ötürü değil dönemin tek aydın sınıfı olarak kabul gören rahiplerin günlük ve yaşamsal ihtiyaçları devlet tarafından karşılandığı için yaşam mücadelesi adına bir uğraşıları olmadığından bu boşluktan doğan zamanı matematik ve ariganometri alanlarında geliştirerek kullanmışlardır. Başkalarının satranç,briç, go …. gibi oyunlarını icat ettikleri gibi onlara bu alana vakit harcamışlardır ve o dönemin geometrisini yanı matematiğini icat etmişlerdir.

      Bir görüşe göre de matematikte insan beyninin bir icadıdır. İnsanın soyut düşünebilme yeteneğinden kaynaklanır. Bir başka görüşe göre ise matematik ilahi düzenin içinde vardır ve insanın matematik yapması doğanın bu mükemmel ahengini gözlemlemekten ibarettir. Kısaca kimine göre matematik icat edilir, kimine göre matematik zaten doğanın sınırları içinde kodlanmış olarak vardır ve insan onu sadece keşfeder. Matematiksel düşünen insan karşılaştığı karmaşık problemleri diğerlerinin aksine formulüze eder ve sistematik bir çerçevede çözümlemeye çalışır. Bu durumun yaşamış örneğini tarihi kişilerinin yanı sıra hala taktir toplayan zekasıyla Mustafa kemal Atatürk’te görebiliriz. Atatürk’ün matematik bilimine katkısı çoktur. Bugünkü kullanmakta olduğumuz; boyut, uzay, yüzey, düzey, düzey, çap, yarıçap, kesek, kesit, yay, çember, teğet açı, açıortay, içters açı, dışters açı, taban, çekül, yatay, düşey, yöndeş üçgen, dörtgen, beşgen, köşegen eşkenar, ikizkenar, paralel kenar, artı, eksi, çarpı, bölü, eşit toplam, oran, orantı… vb birçok terimi Mustafa kemal Atatürk üretmiştir. Atatürk birçok tarihi başarıya sahiptir. Savaşlarda kullandığı stratejik çözümlerinde problem çözme becerisinin etkisi yadsınamaz.

    Bir Fransız matematikçisi olan Elie Carton sürekli ve sonsuz grupların yapısıyla ilgili kuramı ve yeni evrenler

düşünülmesine yol açan genelleştirmeler ve uzaylar kuramını kurdu. 1922 yılında ortaya attığı hiç eğrilik göstermeyen tamamen paralel bir uzay kavramı en önemli buluşlarından sayılır. Bu buluşları sayesinde çok saygın ve ünlü bir bilim adamı sayılmıştır, düşünce gücünün yanı sıra akademik ve sosyal diğer faliyetlerde de başarılı ve sevilen bir insan olmuştur. Bu tarihi kişilik; matematiğin  düşünce üzerindeki olumlu etkisinin onlarca örneğinden yalnızca biridir çünkü Matematik analitik düşünmeyi olaylara daha farklı bakış açısıyla yaklaşmayı sağlar . Diğer bilimleri ( fizik, kimya, Geometri) anlamamızı kolaylaştırır, merak duygusu uyandırır. Bundan dolayı araştırmalar yapılır ve beyin hücreleri gelişir. Pratik akılcı düşünmeyi sağlar, günlük hayatta yaptığımız işleri daha hızlı pratik yapmamızı sağlar.      Daha farklı bir açıdan baktığımızda da Gezegeni tanımlarken ve algılarken bile matematik bilme ihtiyacı duyarız. Gök cisimleri genellikle küre biçiminde ve hep hareket halindedir, biz ise onları iki boyutlu biçimleriyle algılıyoruz. Örneğin; Daire. Bu belki de insanoğlunun tanıştığı ilk geometrik şekil ve bu şekil insanoğlunun doğada gözlemlediği ilk geometrik şekil. İnsanoğlunun gözlemlediği ve içinde bir sır olduğunu düşündüğü ilk geometrik şekil.      Matematik karşımıza sadece akademik alanda çıkmıyor. Hayatın her alanında matematik vardır. Fizik astronomi bilimlerinden tıp, psikoloji, sosyoloji, iş idareciliği gibi alanlarda matematiğe gerek duyulur ve yaygın bir şekilde kullanılır… Matematik bir çok alanda kullanılır; zaman ve takvim belirlemek, muhasebe işleri, inşaat gibi diğer işlerde; deniz karayolculukların ve tarıma uygun dönemlerin belirlenmesi için, doğru takvim yapabilmek ve bunun için uzun süreli gökyüzü gözlemleri, ölçüm ve hesaplamayla mümkündür. Bu matematiğin kullanım alanlarından en önemlileridir ve matematiğin gelişmesine neden olan temel ihtiyaçlardan biridir.  Gördüğümüz üzere, Matematiğin her alanda yararı çoktur. Düşünceleri açık ve kesin olarak belirtebilmemize, yeni düşünceleri kabul etmemize, kendimize güvenmemize, eğitimde ise verileri sistematik olarak düzenleyebilme ve yorumlayabilmemize olanak sağlar. Ayrıca, özgün düşünebilme ve araştırabilme, özel kuramları kesin olarak genelleyebilme, sonuca ulaşabilmek için bilimsel düşünme gibi bir görevi sistematik olarak ve mantıksal bir biçimde tanımlama alışkanlıklarını da geliştirmeye olanak sağlar.

matematiğin anlamı, Matematiğin kullanım alanları, Matematik, Matematik Dersi, matematik ne işe yarar, Matematik nerede kullanılır, Matematik sözcüğü

Matematik Ne İşe Yarar

Bilim adamları zeka açıcı geliştirici etkinliklerin çoğunlukla matematiğe dayalı etkinlikler olduğunu vurguluyorlar. Zeka insanın doğuştan getirdiği bir kapasitedir. Her bireyin bir zeka aralığın vardır. İşte  bu aralığın tavan noktasına getirilmesinden,  sürdürülmesinde matematik etkinlilerinin rolü büyüktür. Etkinlikleri sayılarla görseller arasındaki ilişkinin verildiği kalın kartonlu okul öncesi etkinlik kitapları ile zekamızı fark eder ve geliştiririz. Sonrasında zihinden işlemler problemler matematiğin soyutlanmış haliyle yaşamın her noktasında karşımıza çıktığı dönemler gelir. Olgunlukta  ve erken yaşlıkta da bilim adamları bulmacalar su dokuları öneriler. Okuma yazma bilmeyen ya da yaşamında bu tür etkinliklere olanak bulmayanların ise ; dikiş nakışları örgüleri yemeklere koydukları malzemelerin miktarını ezberleyişleri, tümü tamamı ile matematikseldir. Akıl  , zekası , hafızası yerinde bir birey olmakta bu büyük formel bilim , yaşamımızda sürekli yanımızdadır.
İnsanoğlu doğası gereği hep bir merak, arayış, sorgulama içerisinde olmuştur. Özellikle uygarlığın ilk yıllarında insanoğlunda daha da şiddetle var olan bu merak güdüsü, içinde bulunduğu yaşamı sorgulamasını, bu sorgulama da soyut düşünme ihtiyacını beraberinde getirmiştir. Matematiği yaratan bu soyutlama gücüdür..görüldüğü gibi her şey doğal bir zincirleme şekilde vuku bulmuştur . Matematiğin ilk amacı insanlarda soyut düşünceyi geliştirmektir. bir problemi çözerken soyut düşünmek beraberinde kendi ürünleri olan araştırma, sezgi, yaratıcılık, keşfetme gibi kavramları da getirir. Bu kavramlara sahip olan bir insan hayatının her alanında avantajlı bir konuma sahiptir. Matematikle kazanılan ya da geliştirilen problem çözme yeteneği, kâğıt üzerinde problem çözme ile sınırlı kalmayıp , hayatın her alanında problemleri aşmayı kolaylaştıran bir kazanım haline gelir.

keşfetme, matematik ne işe yarar, matematik nedir, matematik problemleri, matematık soruları, sezgi, yaratıcılık

Matematik ve Sosyal Hayat

Sevgili öğrenciler çoğumuzun aklına şu gelmiştir "neden matematik öğreniyoruz".

Bu sorunun cevabını bulamadan çoğu zaman zihnimizden kaybolup gitmiştir. Sizler

hemen direk olarak öğrendiklerinizin sosyal hayatta bir karşılığının olmasını, veya

bir işe yaramasını bekliyorsunuz.  Bu beklenti çoğu zaman hüsranla sonuçlanır.

Matematik sosyal hayatı dolaylı olarak etkiler. Nasıl ki bir sporcu antreman yaparak

kaslarını geliştiriyorsa, beyin gücümüzü geliştirmek için bizde matematiksel problemlerle

ilgilenmeliyiz. Bu gelişen beyin gücüyle matematikle hiç bir ilgisi olmayan sorunlarımıza

çözüm getiririz. Matematik bilmeyen bir kişi genellikle düz mantıkla haraket ederken

matematik bilen biri çok yönlü düşünerek sorunlarına  daha etkin çözümler getirir.

Şunu aklınıza yerleştirin arkadaşlar matematiksel ifadeler günlük yaşantınızda

sürekli kullanacağınız şeyler olmayacaktır. Şöyle bir düşünün kaçkere bakkala

gittiğinizde rasyonel sayılar sayesinde rahat rahat alışveriş yaptınız. "hiç dediğinizi"

duyar gibi oluyorum.

Unutmayın arkadaşlar matematik düşünce gücünüzü,  düşünce gücünüzde sosyal

hayatınızı geliştirir.

Neden Matematik Öğreniyoruz

Matematik uygarlığın aracıdır. Matematik çok yönlü bir bilimdir. Yayılma alanının ve derinliğinin sınırı yoktur. Bilim ve teknolojide olduğu kadar günlük yaşamda da vazgeçilmezdir. Çağlardan çağlara taşınan, ulusal sınır tanımayan, etkili, sağlam ve evrensel bir kültürdür.

İnsanoğlu varoluşundan beri korkuyla, şüpheyle ve merakla içinde yaşadığı evreni tanımaya, doğa olaylarını açıklamaya ve doğaya egemen olmaya uğraşmaktadır. Gizlerini bilmediği için doğa olaylarını, yüzbinlerce yıl boyunca, korkuyla gözleyen insanoğlu, doğaya egemen olmak zorunda olduğunu kavradıktan sonra onunla amansız bir mücadeleye girmiştir. Bu mücadelede onun en hünerli aracı matematiktir. Tarih öncesi zamanlardan beri insanoğluna doğa üstü görünen pek çok olayın bilimsel açıklaması matematik ile yapılabilmiştir, evrenin mükemmel düzeni matematik ile ortaya konulmuştur. Örneğin, gök cisimlerinin hareketi, insanoğlunun daima merak ettiği hatta korktuğu olgulardandı. Şimdi Ay’ın ve Güneş’in tutulmasından korkmuyoruz; hatta tutulmaların ne zaman ve nerede olacağını çok önceden hesaplayabiliyoruz. Gök gürlemesinden, yağmurdan, selden korkmuyor; barajlar kuruyor, evlere, fabrikalara enerji akıtıyoruz. Dünyada ve hatta gezegenler arasında etkin bir haberleşme ağı yaratıyor, üstün bir iletişim ortamı kuruyoruz. Temeli matematiğe dayanan Elektrik ve Magnetizma Kuramı olmasa günümüzün enerji ve iletişim sistemleri çalışmazdı; yani radyolarımız çalışmaz, televizyonlarımız göstermez; barajlarımız elektrik üretmezdi. Işığın nasıl yayıldığını kolayca açıklıyoruz. Işığı yalnız aydınlatmada kullanmıyoruz; örneğin, x ışınlarını, lazer ışınlarını insanlığın sağlığı, refahı ve mutluluğu için kullanabiliyoruz. Süper bilgisayarlar üretiyor ve binlerce kişinin binlerce yılda bitiremiyeceği işlemleri saniyelerde yapıyoruz. Romantizmin başlıca kaynağı olan Ay’a ayak basıyoruz…

Bütün bunları matematikle yapıyoruz.

Matematiğin uygulanmadığı hiçbir teknik alan yoktur… Matematik yalnızca çağdaş bilim ve tekniğin temel aracı değildir… Tıp, sosyal, siyasal, ekonomi, işletme, yönetim v.b. bilimler de matematiksel yöntemlere dayanmak zorundadır. Kısaca matematik, insan aklının yarattığı en büyük ortak değerdir. Evrenselliği onun gücüdür. Çağları aşarak bize ulaşmıştır, çağları aşarak yeni kuşaklara ulaşacaktır. Büyüyerek, gelişerek, insanlığa hizmet edecek; her zaman taze ve doğru kalacaktır.

Bu nedenle, matematik öğretimi bütün dünya ülkelerinde özel bir önem ve önceliğe sahiptir.

Problem Çözme Becerisi

Problem çözme, matematik derslerini ve matematik etkinliklerinin ayrılmaz bir parçası olmalıdır. Problem ; çözümü önceden bilinen alıştırma ve soru olarak algılanmamalıdır. Matematiğe ait bir durumun problem olabilmesi için çözüme ulaşma yolunun açık olamaması ve öğrencinin mevcut bilgileri ile akıl yürütme becerilerini kullanmasını gerektirmelidir. Problem çözmeye algoritmik ve kural temelli yaklaşılmamalıdır. Problem çözme, başına konu değil, bir süreçtir. Bu süreç , bütün matematik programına kaynaştırılarak problem çözme becerilerinin öğrenilmesi ve kullanılması hedeflenmiştir. Problem çözme , kapsamlı ve zengin bir şekilde ele alınmalıdır. Bu şekil öğrencilerin problem çözme ile ilgili düşüncelerini  akranlarıyla ve öğretmenleriyle rahatlıkla değişik şekillerde ifade edebileceği ve problemleri farklı yollardan çözebileceği sınıf atmosferi oluşturulmalıdır. Ayrıca öğrenciler, sınıflarında problem çözme sürecine ve farklı çözüm yollarına değer vermeyi de öğrenmelidirler. Matematik derslerinde seçilen problemler , çocuğun günlük hayatıyla ve okulda yaptığı etkinliklerle yakından ilgili olmalıdır. Öğrencilerin , matematiği bu tür problemleri çözerek öğrenmeleri durumunda , hem kazandıkları matematikle ilgili bilgileri daha anlamlı olacak hem de bu bilgileri farklı durumlara uygulamaları kolaylaşacaktır. Problem çözme sürecinde, problemin cevabından çok çözüm yoluna önem verilmelidir. Öğrencinin problemi nasıl  çözdüğü , problemdeki hangi bilgilerin bu çözüme katkıda bulunduğu problemi nasıl temsil ettiği (tablo, şekil, somut, nesne , vb.), seçtiği stratejinin ve temsil biçiminin çözümü nasıl kolaylaştırdığı üzerinde durulmamalıdır. Problem çözme yolları öğrenciyle  doğrudan verilmemeli öğrencilerin  kendi çözüm yollarına birlikte karar verilmelidir. Ayrıca , öğrencilerin benzer problemler oluşturulmalarına fırsat tanınmalıdır. Öğrenciler , problem  çözme serecinde başarı kazandıkça , kendi çözüm yollarına değer verildiğini hissettikçe , kendilerinin de matematiğin başarabileceklerine ilişkin güvenleri artar. Böylece  öğrenciler , problem çözerken daha sabırlı ve yaratıcı bir tutum içine girerler. Matematiğin kullanarak iletişim kurmayı öğrenirler ve üst düzey düşünme becerilerini geliştirirler. Problem  çözme becerisi kazandırılırken öğrencilerde aşağıdaki becerilerin de geliştirileme  hedeflenmiştir.1. problem çözmeyi , matematiksel kavramları irdelemek ve anlamak için kullanabilme, 2 Matematiksel ve günlük hayat durumlarını kullanarak problem kurabilme , 3 değişik problemleri çözebilmek için farklı problem çözme stratejileri kullanabilme 4. deneme- yanılma , 5. şekil,tablo ,vb model kullanma 6sistematik bir liste oluşturma 7. geriye doğru çalışma 8. tahmin ve kontrol etme 9.varsayımları kullanma 10. problemi başka bir biçimde tekrar ifade etme, 11.problemin basitleştirmek 12.problemi bir bölümünü çözme, 12. çözümlerin probleme uygunluğunu ve akla yatkınlığını kontrol edebilme ve yorumlayabilme, 13.matematiği anlamlı bir şekilde kullanmak için öz güven geliştirebilme.

Matematik Konuları

Matematik konuları çok kapsamlıdır. Hayatın her alanında yer alan konular matematiğin

bünyesinde barınır. Basit hesaplamalardan karmaşık çizimlere kadar matematikten öğren

diğimiz hemen her şey hayatta bir yerlerde karşımıza çıkar. Öğrendiğimiz en basit dört iş

lem kurallarından ileri matematik konularına kadar bütün matematik, hayatımızı zorlaş

tıran problemlerin çözümünün bir numaralı sağlayıcısıdır.

Mesela uyduların yörüngelerine fırlatılması olayı, ince matematiksel hesaplamalarla sağ

lanmaktadır. Dünya üzerindeki yaşamı kolaylaştıran, rahatlatan her türlü teknolojik gelişme,

temelini matematik konularından alır. Ayrıca matematiğin içinde barındırdığı konulardan

birçoğu insanları pozitif düşünceye yöneltir ve başarılı olmalarını sağlar. İnsanların doğuş

tan gelen düşünce kabiliyetini arttıran bu bilim dalı, uygarlığı oluşturan ve geliştiren bilim

lerin başında gelir diyebiliriz.

Matematik Meslekleri

Matematik meslekleri; üniversitelerde, Matematik, Matematik Öğretmenliği ve Matematik Mühendisliği bölümlerini tamamlayan kişilerin görev yaptığı mesleklerdir. Matematik Bölümü lisans programını tamamlayan kişiler, Bankalarda, Devlet İstatistik Enstitüsü, Devlet Planlama Teşkilatı araştırma merkezlerinde, teknik bürolarda, özel kuruluşlar ve çeşitli kamu kuruluşlarında (Devlet Su İşleri-Devlet İstatistik Enstitüsü- Türkiye Elektrik Dağıtım gibi) çalışabilirler. Öğretmenlik sertifikası  alanlar Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda ve özel dershanelerde öğretmenlik, yüksek öğrenim kurumlarında öğretim elemanı, kamu ve özel kuruluşlarda bilgisayar programcısı, Matematik Öğretmenliği Bölümü tamamlayan kişiler, ortaöğretim kurumlarında ve özel eğitim kurumlarında, öğretmen olarak çalışabilirler Matematik Mühendisliği Bölümü mezunları özel şirketler ve kamu kuruluşlarında sektöründe, TÜBİTAK, MTA gibi kurumlarda üniversite laboratuarlarında ve çeşitli kuruluşlarda çalışabilmektedirler.

Çocuklarda matematik eğitimi

İlkokuldan itibaren matematik dersinin temelleri iyi atılmalıdır.İyi bir matematik eğitimi için çocuğunuzun eğitimi ile yakından ilgilenmeli ve çocuğunuza yardımcı olmalısınız.Gerektiğinde özel ders almasını sağlayıp başarılı olmasını sağlayabilmek ileride güzel sonuçlar verecektir.Sadece çocuğunuza bunun bir eksiklik olmadığını ışılayarak matematiğe karşı soğuk davranmasını engellemiş olursunuz.Çocuklar,yetişkinler gibi kendilerini kelimelerle ifade edemeyebilir davranışlarıyla gösterirler.Davranışlarını iyi anlayıp yorumlamak gerekmektedir.Çocuklar için matematiği bir oyun haline getirerek sevdirmeliyiz ve eğitimle bunu pekiştirmek gerekir.Bu konuda öğretmenlere ihtiyaç vardır.Anlamak ve öğrenmek başarıyı başarı da sevinci getirir.

Okul öncesi matematik eğitiminde görsel temaları kullanmak şarttır. Örneğin çocuğunuza toplamayı öğretecekseniz işe beş adet ceviz ile başlayın. Cevizleri eksilterek çocuğunuzun saymasını sağlayın bu şekilde çıkarma işlemini kavrayacaktır. Daha sonra cevizlerin sayısını artırarak saymasını sağlayın bu şekilde de toplama işlemini kavrayacaktır.
  Çocuğunuzun iyi bir matematik eğitimi almasını istiyorsanız onun eğitiminin bizzat içinde olmalısınız. Onu gün ve gün takip ederek nasıl bir gelişme gösterdiğini izlemek sizin içinde zevkli olacaktır. Ayrıca onun bu gelişim serüveninde yanında olurken moralini yükselterek yani onu ödüllendirip överek matematiği sevmesini sağlayabilir, kendisine güven duyup matematikten hayatının hiçbir döneminde korkmamasını sağlayabilirsiniz. Sadece sizin bireysel çabanız yeterli olmayabilir. Gerektiğinde özel bir öğretmenden belli dönemlerde evinizde kurs aldırmak ancak çocuğunuza kendisinde bir eksiklik olmadığını herkesin özel derse ihtiyacı olduğu ama bunu yapmayanların hata yaptığını düşündürerek yapmalısınız. Çünkü çocuğunuz kendinde eksik olduğunu düşünüp dersten uzaklaşabilir ya da böyle bir eksikliğinin olmadığını, özel derse ihtiyacı olmadığını direk olmasa da özel derse karşı çıkarak veya isteksiz davranarak size söyleyebilir. Çünkü çocuklar biz yetişkinler gibi kendilerini kelimelerle değil davranışlarla ifade ederler. Ve bu davranışları iyi yorumlamak gerekir. Çocuğunuzun derslerde başarılı olması dersi sevdiği anlamına gelmeyebilir. Bazen sadece üzerine düşenleri yaparak ortalamanın üstüne çıkabilirler. Bu da çocuğunuzun ortalamanın üstünde bir zekaya sahip olduğunu gösterir. Ve bu tür zekaya sahip çocukların gelişimi için gösterilen ilgi ilerde meyvelerini çok daha iyi bir şekilde verecektir
Okul öncesi yaş grubunda matematiğin önemi

Matematik lafını duyup da içine ürperti gelen her bireyin aslında çocukluğuna inmek gerekiyor.Bahsettiğimiz dönem okul öncesi eğitimin alındığı 4-6 yaş aralığıdır.4-6 yaşında bireyler temel insani ihtiyaçlarını kotarmış ve çevresini keşfe çoktan başlamış bireyler olarak toplumdaki yerlerini almaktadırlar.Psikomotor gelişim sürecinin başladığı bu dönemde çocuklar bir yandan kalem tutma kabiliyetini kazanmaya çalışırken bir yandan da hayatının her alanında peşinden kovalayacak bir bilim olan matematiğe de giriş yapar. Çocukların matematikle nasıl tanıştığı çok önemlidir. Çünkü bilişsel gelişimin temelinde geçmişe yönelik davranışların eşgüdümlü sonuçları vardır.Yani bireyin çocukluğu aslında onun aynasıdır. Bu sebepten bireyin okul öncesindeki matematik dersine karşı olan tutumu bireyin ergenlik ve genç yetişkinlik dönemindeki matematik dersine karşı olan tutumunu birincil derecede tetiklemektedir.Bu sebepten çocuklar matematik eğitimi önemlidir ve işin ehli insanlar tarafından verilmelidir.

Çocuğu anaokuluna başlayan bir veli çocuğun okul içinde matematik dersine karşı olan tutumu hakkında öğretmeninden sıklıkla geri dönüt almalı ve bu derse karşı okul dışındaki tutumuyla sıklıkla mukayese etmesi gerekmektedir.Unutulmamalıdır ki matematik de hayata benzer ve her süreci doğru şekilde ele alınıp uygulanmalıdır.

ÜNLÜ MATAMATİKCİLER
Ahmet FERGANI
Alan TURING
Ali KUSCU
Arthur CAYLEY
Augustin Louis CAUCHY
Bernhard RIEMANN
Blaise PASCAL
Cahit ARF
Carl Friedrich GAUSS
Carl JACOBI
Charles Emile PICARD
Charles HERMITE
El HARIZMI
Eratosthenes
Evariste GALOIS
Gabriel CRAMEN
Gelenbevi Ismail EFENDI
Georg CANTOR
George BOOLE
Gespart MONGE
Girard DESARQUES
Henri POYNCARE
Huseyin Teffik PASA
Johann Heinrich LAMBERT
John Charles FIELDS
John Von NEUMANN
Joseph FOURIER
Joseph Louis LAGRANGE
Karl WEIERSTRASS
Kerim ERIM
Lazare Nicolas MARGUERITE
Leonardo FIBONACCI
Leonhard EULER
Matrakcı NASUH
Molla LUTFI
Niels Henrik ABEL
Nikolay IVANOVIC
Oklid
Omer HAYYAM
Pierre De FERMAT
Pisagor
Rene DESCARTES
Salih ZEKI
Thales
Ulug BEY
BİLİM TARİHİNDE MATEMATİK
                Matematikle ilgili eserler incelendiğinde; birinci grup olarak, Eski Yunan matematikçilerin-den Thales (M.Ö. 624-547), Pisagor(M.Ö. 569-500), Zeno (M.Ö. 495-435), Eudexus(M.Ö. 408-355), Öklid (M.Ö. 330?-275?), Arşimed (M.Ö. 287-212), Apollonius (M.Ö. 260?-200?), Hipparc-hos (M.Ö. 160-125), Menaleas (doğumu, M.Ö. 80) İskenderiyeli Heron (? -M.S.80) , Batlamyos (85- 165) ve Diophantos (325-400) ile bunların çağdaşlarının adları görülür. Daha sonra, ikinci grup olarak da Batı Dünyası matematikçilerinden; Johann Müler (1436-1476), Cardano (1501-1596), Descartes (1596. 1650), Fermat (1601-1665), Pascal (1623-1662), Newton (1642-1727), Leibniz (1646-1716), Mac Loren (1698-1748 ), Bernoulli’ler (Bu aileden sekiz ünlü matematikçi vardır. Bunlar; Jean Ber-noulli l667-1748, Jacques Bernoulli 1654-1705, Daniel Bernoulli 1700-1782…), Euler (1707-1783), Gespard Monge (1746-1818 ), Lagrance (1776-1813), Joseph Fou-rier (1768-1830), Poncolet (1788-1867), Gauss (1777-1855), Cauchy (1789-1857), Lobaçevski(1793-1856), Abel (1802-1829), BooIe (1815-1864), Riemann (1826-1866), Dedekind (1831-1916), H. Poincare (1854-1912) ve Cantor (1845-1918 ) ile bunların çağdaşlarının adları belirti-lir. .
              Yukarıda; birinci grup olarak belirttiğimiz; Eski Yunan (Antik çağ, Grek) matematikçileri; M.Ö. 8. yüzyıl ile M.S. 2. yüzyıl arasında, ikinci grup olarak belirttiğimiz Batı Dünyası matematikçi-leri ise, 16. ile 20. yüzyıl arasında yaşamışlardır: Burada akla şöyle bir soru gelmektedir. 16. yüzyıldan önceki zaman içerisinde matematik konularında hiç bir araştırma ve çalışma olma-mış mıdır? Özellikle, islamiyetin ilk yılları olan 7. yüzyıl ile 16. yüzyıl arasında yaşamış olan Türk-İslam Dünyası matematik bilginlerinin varlığı ve çalışmaları görmezlikten gelinmiştir.
              Gerçek olan şu ki; Türk – İslam Dünyası matematikçileri, yukarıda birinci grup olarak adlarını belirttiğimiz Eski Yunan bilginlerinin ortaya koyup, yeterli çözüm getiremedikleri, matematik sorunlarına yeni çözümler getirdikleri gibi, bu bilime yeni sistem, kavram ve teorem kazan-dırmışlardır. Bu başarılarının sonucu bugünkü ileri matematiğin temelini atmışlardır. Her ne kadar, Batılı bazı bilim tarihçileri, Eski Yunan matematiğini geliştirmiş olmakla vasıflandırı-yorlarsa da, son yüzyıl içinde yapılan araştırmalar, bu hükmün temelinden yanlış olduğunu ortaya koymuşlardır.
              Ülkemizde, evrensel nitelikteki kendi alimlerimizin bilimsel yönlerine gereken ve yeterli ö-nem verilmezken; Batı’da, özellikle son yüzyıl içerisinde, bilginlerimize ait yüzlerce cilt eser ve makalelerin yayınlandığı, hatta bu bilginlerimiz için, yaşadığı yüzyıllara adlar verildiği ve anma törenleri düzenlendiğini görmek mümkündür. Bunlardan birkaç örnek vermek gere-kirse; dünyada ilk cebir kitabı yazanın Harezmi (Harezm 780-Bağdat 850), trigonometrinin te-mel bilginlerinden olan sinüs ve cosinüs tanımlarını ilk açıklayan el-Battani (Harran 858-Sa-marra 929) , tanjant ve cotan-jant tanımları ile ilgili temel bilgileri Ebu’l Vefa (Buzcan 940-Bağ-dat 998 ), Pascal’a (Blaise Pascal 1623-1662) izafe edilen ve cebirde önemli kuralları ihtiva eden “Binom Formülünün” Ömer Hay-yam’a (1038 – Nişabur 1132) ait ve Kepler’in (Johannes Kepler 1570-1630) araştırmalarına reh-berlik edenin İbn-i Heysem (Basra 965-Kahire 1039) olduğunu belirtebiliriz. Ayrıca Sabit bin Kurra (Harran 826 – Bağdat 901) için “Türk Öklid’i” bi-lim dünyasının en büyük alimi, Beyruni (Bruni) (Ket 973-Gazne 1052) için “Onuncu Yüzyıl Bilgi-ni”, ünlü Türk hükümdarı Uluğ Bey için “On Beşinci Yüz-yıl Bilgini” öğrencisi Ali Kuşçu için “On Beşinci Yüzyıl Batlamyos’u” dendiğini de belirtmek müm-kündür.
                Yukarıda sadece birkaçının adını belirttiğimiz 8. ile 16. yüzyıl Türk – İslam Dünyası alimlerinin eserleri, Batı’da “Tercüme Yüzyılı” olarak adlandırılan 12. yüzyıl başlarından itibaren, önce-leri zamanın bilim dili olan Latince’ye, daha sonradan da, öteki Batı dillerine çevrilmiştir. Çev-rilen bu eserlerin asılları ise, Doğu Yazma Eserleri ile zengin olan Avrupa kütüphanelerinde muhafaza edilmekte ve hala, ilgili bilim adamlarının elinde, gerektiğinde temel müracaat kitabı, ya da kaynak eser olarak değerlendirilmektedir.
                Bazı kaynaklar, matematiğin kurucusu ve geliştiricisi olarak, Batı dünyası matematikçilerinin adlarını belirtir. Gerçekte; Avrupa, 8. ile 16. yüzyıl Türk – İslam Dünyası matematikçilerinin ha-zırlamış oldukları temel eserlerden büyük istifadeler sağlayarak, matematiği, bugünkü ileri seviyesine ulaştırabilmişlerdir. Öyle ki; Türk – İslam Dünyası matematikçileri, Batı dünyasının ilmi düşünce ve araştırma duygularını ateşleyerek harekete geçirip beslediler ve yeni bir canlılık kazandırdılar. Cebir, geometri, aritmetik ve trigonometri konularında Batı’yı kendi görüş ve keşiflerine dayanarak ilerleyebileceği seviyeye getirdiler. 16. yüzyıl sonları için İtalyan matematikçi Cordano’nun (1501-1576) adını belirtebiliriz.
                17. yüzyılda; İngiliz (İskoçyalı) Jean Napier (1550-1617), İsviçre matematikçilerinden Gulden (1577-1643); İtalyan matematikçilerinden Cavalieri (1598-1647); Fransız matematikçilerinden René Descartes (1596-1650), Desargues (1593-1662), Blaise Pascal (1623-1662), Pierre Fer-mat (1601-1663); Hollandalı matematikçi Huygens’in (1629-1695) adlarını belirtebiliriz. Bu kişilerden J. Napier logaritmaya ait sistemleri ortaya koymuştur. R.Descartes de analitik geometriye ait yeni bazı temel esasları ortaya koymuş, mevcut analitik geometri bilgilerini sis-temleştirmiştir. Diğer matematikçiler de, matematiğin çeşitli dallarına ait, bazı yeni temel bilgi-ler kazandırmışlardır.
                18. yüzyılda; İsviçre matematikçilerinden; Bernouilli (Jacques I 1654-1705), Cramer (1704-1752), Leonard Euler (1707-1783), Alman matematikçilerinden Gottfried Wilhelm Leibniz (1146-1716), İngiliz matematikçilerinden lsaac Newton (1642-1727), Mac-Loren (1698-1746), İtalyan matematikçilerinden Ceva (1648-1734), Riccati (1676-1754), Fransız matematikçilerinden Clairaut’in (1713-1765) adlarını belirtebiliriz.
                19. yüzyıl Fransız matematikçilerinden; Joseph Louis Lagrange (1736-1813), Gespart Monge (1746-1818 ), Pierre-Simon Laplace (1749-1827), Joseph Fourier (1768-1830), Galois (1811-1832), Legendre (1752-1833), F. W. Bessel (1784-1846), Augustin-Louis Cauchy (1789-1857), Jean-Victor Poncolet (1788-1857), Poinsot (1771-1859), Brianchan (1785-1864), Dupin (1784-1873), Chasley (1793-1880), Charles Hermite (1822-1901); İtalyan matematikçilerden Carnot (1753-1823); Norveç matematikçilerinden Niels Henrik Abel (1802-1829), Alman matematik-çilerden, Jacobi (1804-1851), Carl Friedrich Gauss (1777-1855), Gerge Friedrich Berhard Riemann (1826-1866), Leopold Kronecker (1823-1891), Erust Kummer (1810-1893), Weier-strass (1815-1897); Sovyet matematikçilerinden Nicolas lvanawitch Lobatchewsky (1793-1856), Sonia Kowallewska (1850-1891); ingiliz matematikçilerden Gerge Boole (1815-1864), Cayley (1821-1895), James Joseph Sylvester (1814-1897) ve İrlandalı matematikçi William Rawan Hamilton (1805-1865) adlarını belirtebiliriz. Bu kişilerden; Gasport Monge, tasarı geometrinin; Carnot, konum geometrisinin; Newton, sonsuz küçükler geometrisini; Pascal, Huygens ve Fermat da, olasılık hesabını ve gök mekaniğini geliştirdiler
                20. yüzyıl başları için; Alman matematikçilerinden Dedekind (1831-1916), L.Fhillip Cantor (1845-1918 ), Fransız matematikçilerinden Henri Poincare’nin (1854-1912), ülkemizde de, Hen-ri Poincare’nin öğrencisi Salih Zeki’nin (1864-1921) adlarını belirtebiliriz. Daha sonra gelen; Alman, İngiliz, Fransız, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, Japonya ve Hindistan ile Çin’de yetişen matematikçiler, matematiğe kazandırdıkları yeni bilgiler ile, matematiği insan zekasının en yüksek eseri haline getirmeyi başardılar.
                Yapılacak kısa açıklamalardan sonra, şu gerçek ortaya çıkacaktır. Bugünkü ileri matematik ve bunun uygulama alanı olan astronomi (gökbilim) ve fiziğin temel bilgileri, uygulamaları ile birlikte, başlangıçta, Eski Mısır ve Mezopotamya’da vardı. Daha sonraları bu bilgiler, Eski Yunan, Eski Hint ve 8. ile 16. yüzyıl Türk – İslam Dünyasında ileri seviyeye gelmiştir. Bilahare 17. yüzyıl sonrası, Batı Dünyasında yapılan çalışmalar sonucunda, bugünkü “Saadet Devrine” ulaşabilmiştir. Bu gelişimde, 17. yüzyıl öncesi medeniyetlerin şeref payları inkar edilemeyecek kadar açıktır.


Ruh hakkında bilinenler

Ruh; insana hayat veren ve onu düşünen, anlayan, idrak eden bir kişi haline sokan maddi olmayan, ölümsüz varlık. İnsanlık tarihinin belki de ilk dönemlerine kadar uzanan ve insanları üzerinde düşündürmeye sevkeden ruh.

Ruh hakkında ayet ve hadisler dışında ileri sürülen bütün görüşler kabule ve redde açıktır. Çünkü mutlak bilgi anlamında bir bağlayıcılıkları yoktur.
“Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.”(Isra Suresi 85) ayetindeki ruhtan, insanı canlı kılan ruhun kastedilmediğini ve dolayısıyla, insanın ruhu hakkında alimlerin konuşmalarının caiz olduğunu ileri sürenlerin, ruh hakkında ortaya koymuş oldukları görüşler, hiçbir zaman ruhun mahiyetinin gerçekliği hakkında ne tatmin edici olmuştur ve ne de aklın ve hayalin ürünü olmaktan ileri gitmişlerdir. Çünkü bilgi verilmeyen konu, tamamıyla gayb alemiyle ilgilidir ve gayba dair bilgileri de Allah’tan başka kimsenin bilmesi söz konusu değildir.

Ruh çağırma ruhun varlığını kabul eden faskat hakkında sapık ve gerçek dışı bir anlayışa sahip olan kimseler, ölmüş insanların ruhlarıyla irtibat kurulabileceğini ve böylece, gayb aleminden bilgi alınabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu kimseler düzenlemiş oldukları ruh çağırma seanslarıyla insanları kandırmakta ve onların cehaletlerinden istifade ederek menfaat elde etmektedirler. Ruh, Allah Teala’nın emrinde ve denetiminde olan bir varlıktır. Onun insanlar tarafından çağrılıp bazı istekler yerine getirmesinin mümkün olduğuna inanmanın hiç bir dayanağı yoktur.
Peki İslamdan önce ve hala İslam dışındaki inanışlarla başlayalım ruh hakkında bilinenlere, bilindi sanılanlara. Ruh Hakkında İslam Dışı İnançlar

Eski Mısır ve Çinliler ikili ruh inancına sahiptiler.

Mısırlılar, ölümden sonra bir ruhun cesedin yanında kaldığına, diğerinin ise ölüler diyarına gittiğine inanırlardı.

Çinliler, insanın ölümüyle birlikte kaybolan bir ruhu yanınd ölümden sonrada yaşayan ve kendisine tapınılması gereken üstün bir ruhun (Hun) varlığına inanmaktaydılar.

Yunan felsefesinde ruh kavramının içerdiği anlam, dönmelere ve felsefi akımlara göre değişmiştir. Epikuruscular ruhun beden gibi atomlardan meydana geldiğini ileri sürerlerken, Platoncular ise, ruhu ilahlarla soy birliğine sahip, madde ve cisimden soyut bir tözsel ilke olarak kabul ediyorlardı.

Hristiyanlıktaki ruh anlayışı, antik batının putperest etkisiyle vahiy gerçeğinden farklı bir platforma oturtulmuştur. Mesela, Allah bir ruh olarak telakki edilir ve Ruhul Kudüs (Cebrail), teslis inacının bir unsuru olarak Allah’a şirk koşulur. Öte taraftan, insanlara ait ruhlar konusunda da bir takım gerçek dışı ve mesnetsiz iddialar ortaya atılmıştır. Misal olarak vermek gerekirse, İncil’de “Ruh, rüzgar gibi, istediği yere eser. Rab ile birleşen onunla bir ruh olur” (P.Janet G.Seallies, 148 )

Bazı dinlerde, ölümsüz olan ruhların bir beden den başka bir bedene geçtiğine inanılmaktadır. Ruh göçü (Reenkarnasyon) denilen bu inanışa göre, ölen bir kimsenin ruhu tekrar bir bedenle dünyaya döner ve bu sonsuza dek böyle sürer. Hint inançlarında yer etmiş bu düşünce Mısurda da yaygındı. Anmtik Yunan filozoflarından Pyhtagoras, ruj göçüne inanmakta, Platon ise bilginin önceki yaşamdan kalan bir birikim olduğu iddiasını desteklemek için ruh göçünü delil olarak ileri sürmekteydi.

Mutlu olmak istiyorsak, hayatın cisimde değil, ruhta olduğuna inamalıyız. (Tolstoy)

Bizi şartlardan çok, ruh yapımız mutlu kılar. (Voltaire)

Ruhu öldürmek, cismi öldürmekten daha büyük bir cinayettir. (Gerhart Hauptmann)

İnsan ruha bakmalı, güzel bir vücutta güzel bir ruh olmazsa neye yarar. (Euripidies)

Gören, duyan yalnız ruhtur, geri kalan herşey sessiz ve sağırdır. (Epicharm)

Ruhun da vücut gibi ihtiyaçları vardır. (Rousseau)

Basit bir ruh mutluluklarla övünür, felaketlerle de yere serilir. (Epicure)
Kur’an-ı Kerim’de Ruh

Allah Teala, Hz.Adem’le başlayıp Hz.Muhammed (s.a.s) ile son bulan vahiy süreci içersinde insan oğluna bir çok gaybi meselede bilgilendirmiştir. Madde dışı aleme dair bilgilerden sağlıklı ve güvenilir olanı sadece Allah’ın peygamberleri aracılığıyla insanlara ulaştırmış olduğu bilgilerdir.

Kur’an-ı Kerim’de ruh kelimesi değişik bir kaç anlamda kullanılmıştır.

1)Allah Teala, Hz.adem (a.s.)’ın cesedini topraktan şekillendirdikten sonra ona kendi ruhundan üflemiş ve böylece Adem (a.s.) hayat kazanmıştır. Yine insanı ana rahminde yarattıktan sonra, ona kendi ruhundan üflemiş ve onu ruh sahibi bir insan haline getirmiştir.

O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır. Sonra onun zürriyetini, dayanıksız bir suyun özünden üretmiştir. Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir… (Secde Suresi 7-9)

Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım.” “Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın.” (Sad Suresi 71-72)

2) Ruh kelimesi Cebrail (a.s.)’ın karşılığı olarak kullanılmaktadır. Bu anlamda “Ruhul-Kudüs” ve “Ruhul-Emin” terkipleri ile geçmektedir.

Andolsun biz Musa’ya Kitab’ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da mucizeler verdik. Ve onu, Rûhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. …..(Bakara Suresi 87)
Muhakkak ki o (Kur’an) âlemlerin Rabbinin indirmesidir. (Resûlüm!) Onu Rûhu’l-Emîn (Cebrail) indirdi..Senin kalbine; uyarıcılardan olman için. (Şura Suresi 192-194)

3) Ruh kelimesi ile Allah Teala’nın vahyi yani ayetleri kastedilir.

Allah meleklerini, vahyi (ruh) ile kullarından dilediğine göndererek…(Nahl Suresi 2)

Ruh Hakkında İslam Alemindeki İnanışlar


Değişik tuhaf yaratılışlı bir melek.
Cesede hayat veren şey. (Fahreddin er-Razi, Tefsirül-Kebir)
İnsanı canlı kılan bu ruhun mahiyeti, insandan bedeninde gördüğü fonksiyonu, cisimle birleşmesinin şekli ve bağlantısı Allah’tan başka hiç bir kimse tarafından bilinemez. (Kurtubi)
Ruh, yüce, nurani ve hayat sahibi bir varlıktır. Ancak, duyu organlarıyla hissedilebilecek cisimler gibi değildir. Bir anlamda, suyun gül içinde dolaşması gibidir. Bedende dolaştığı müddetçe ona bağlı olarak tüm organlara hayat verir. (Alusi ve Ibn Kayyım el-Cezviyye)
Allah Teala, kıyamet gününe kadar Adem (a.s.) dan olacaklarının tamamını huzurunda toplamış, önce onları ruh haline getirmiş, sonra onlara şekil vermiş ve de onları kendi nefisleri üzerine şahit tutarak “Ben sizin Rabbiniz değilmiyim?” diye sormuştu. (Ibni Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri)
Ruh, anlayan, idrak eden ve kelama muhatap olup cevap verebilen kişilik kazanmış yapıdadır.
İlim erbabı, ruhların bedenlerden önce olduğu ve Allah’ın onları konuşturup şahit kıldığı hususunda ittifak etmişlerdir. (Ebu Hureyre r.a.)
Ölüm meleği tarafından ruh kabzolunur, bedendenden geri alınır, kıyamet gününe kadar geçici olarak kalacağı alemde “Berzah Alemi” alıkonulur. Dünya ile ahiret arasında bir geçiş olan Berzah Alami’nin mahiyetini ancak Allah Teala bilmektedir. Ancak, Berzah Aleminde ceza veya mükafat ruhlar üzerinde etkili olur. Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur. (Tirmizi)
Ruhlar beka (süreklilik) için yaratılmışlardır. Ölen, insanın cesedidir. Ruh, bedenden ayrıldıktan sonra, kıyamet günüde tekrar bedenine dönünceye kadar, Allah’ın nimet ve azabına muhatap olacaktır.
Ruhun, bedene girmeden önce belirli bir şekle sahip olup omadığı ve durumu hakkında insanoğlunun hiç bir bilgisi yoktur.
Ruh, bedenle birlikte gelişir, olgunlaşır ve kişilik kazanır. Zaman bedeni yıpratır, fakat ruh zamanın yıpratıcılığından etkilenmez. Kişinin iyi işleri, ibadetleri ruhu güzelleştirir, kuvvetlendirir ve olgunlaştırır. Kötü ameller ise aksi tesir yapar.
Ruh insan şeklindedir. (Ibn Kayyim, Kitabu’r-Ruh)
İyi amelle beslenmiş ruh, dünyadaki şeklinden daha mükemmel, daha parlak dah nurlu olmakta, ibadeti vücuduna ruh olarak yansımaktadır.
Ruhlar bedenlerden daha net birbirinden ayrılırlar. Bedenlerin birbirine benzemesi, ruhların birbirine benzemesinden daha fazladır. Yüce ruhlar, melekler bir beden içinde bulunmadan birbirinden ayırtedildiğine, cinler de yine birbirinden farklı olduğuna göre; bir beden içinde gelişen insan ruhlarıda elbette birbirinden farklıdır ve ayırtedici özelliklerini korurlar. (Ibn Kayyım el-Cezviyye)
Ruh, kabirde cesede girecektir. Yalnız bu bedene hayat verme şeklinde değildir. Kabirde ruhun cesetle irtibatı, uykuda bedenle irtibatı gibidir. (El-Cevahir fi Tefsiril kuran)

Hadis-i Şeriflerde Ruh

Ruhlar toplu cemaatlerdir. Onlardan birbiriyle tanışanlar kaynaşır, tanışmayanlar ayrılır. (Buhari)
Şüphesiz sizden birinizin teşekkülatı annesinin karnında kırk günde toplanır. Sonra orada o kadar bir müddetde pıhtı olur. Sonra o kadar müddetde orada bir parça et haline gelir. Sonra, Allak ona bir melek gönderir. Meleke, “Amelini, ecelini, rızkını, şaki veya said olacağını yazması şeklinde dört kelime emrolunur. Sonra da ona ruh üflenir… (Buhari)
Allah Teala, Adem’i yarattığında sırtını sıvazlamış ve kıyamet gününe kadar Allah Teala’nın onun onun zürriyetinden yaratacağı her insan onun sırtından düşmüştür.(Ibni Kesir, a.g.e.)
Ölenin gözü, alınan ruhunun ardından bakakalır. Melek kabzolunan ruhun elinden tutar, bu sırada yeryüzünde benzeri görülmemiş bir koku meydana gelir.
Müminin ruhu çıktığı vakit, onu iki melek karşılar, yukarıya çıkarırlar. Sema ehli, “Güzel bir ruh yer tarafından geldi. Allah sana ve yaşattığın cesede salat eylesin” derler. Peşinden onu Rabbine götürürler.
Gerçekten ölü kabrine konulduğu vakit, kendisini getirenlerin oradan ayrılırken ayakkabılarının seslerini pekala işitir. (Muslim)

Ruh Çağırma
Zamanımızda, bazı kimseler arasında, ruh çağırma ve ruhlarla temas kurma özentisi mevcuttur. Derinliğine İslami bilgisi bulunmayan hayal sahiplerinin saplanıp kaldığı bir özentidir. Bu moda bize Batı’dan gelmiştir. Ruh Nasıl Çağrılır?

Kimi bir masanın etrafına toplanıyor, alfabe harfleri yazılmış bir kağıdı masa camının altına yerleştirip camın üzerine bir fincan koyuyor, fincanın üzerinede parmaklarını temas ettiriyor. Buna da Kur’an-ı Kerimi alet ediliyor bazı sürelerde okunuyor ve böylece sözüm ona ruh çağrılmış olunuyor. Kimi de medyum aracılığıyla kah babasının kah dedesinin ruhunu çağırıp, geçmişten gelecekten sorular sorulup, sözüm ona keyifli epeyide heycanlı dakikalar geçirmkteymişler. Kim zaman bir şair kimi zaman da sözüm ona bir velinin ruhu çağırılır bu seanslarda.

Evet, çağın bir çok manevi hastalığından biride ruh çağırmadır. Çağrıya uyanın ruh olduğu sanılmakta, şeytan olduğunun hiç farkına varılmamaktadır. Bir kimsenin rüyada ihtilamına sebep olan hayal, hakikatte şeytanın ta kendisidir.

Nârı Nur sanma ateş yakar
Cini cân sanma şeytan çarpar
Ruh Çağırmanın Aslı Nedir?

İşin esası şudur: İblis, yeni dünyaya gelen insanoğlunu saptırmak için emrindeki şeytanlardan birini tayin eder. Bu habis ruh o kişiden ölene kadar ayrılmaz, her durumda onu zarara sokmak ister. Cenab-ı Hak da o kulunu, şeytanların zararından korumak için koruyucu melekler tahsis eder. Ölüm vaki olunca melekler âlam-i melekût’a, rûh Berzah âlemine döner. Şeytan ise burada kalır.

Berzah alemine göçeden ruh, bir kâfirin ruhu ise müebbed hapse mahkumdur. Berzah Cehennemindedir. Müminlerin avamının ruhları ise, muayyen gün ve zamanlarda, izne bağlı olarak çıkabilmektedirler. Peygamberlerin ve velilerin ruhları ise, serbesttirler, fakat onları getirmek medyumun haddi değildir.

Medyumun, bir gayri muslimin ruhunu getirebilmesi aklen ve naklen çok uzaktır. Berzah aleminden dışarı çıkması izne bağlı bulunan müminlerin ruhunu getirmesi ise zayıf bir ihtimaldir, bir peygamberin ve bir velinin ruhunun getirilmesi ise hayal ötesinde hayaldir.

Medyumun davetine bir velinin geldiğine ancak şeytanın ağına düşmüş olanlar inanabilir.
Medyumun Davetine Gelen Kim?

Medyum tarafından yapılan davet, hava dalgalarıyla şeytanın antenlerine ulaşır. Çağrılan kimseye hayatta iken musallat olan şeytan hemen oraya gelir. Ölen kimsenin kimsenin yaptığı iş ve konuşmalara ve hayatta olan kimse ile olan münasebetlerine vakıf olduğu için sorulanlara gerekli ve çok kere isabetli cevabı vermeye ve bu yoldan da oradakileri kendine bağlamaya çalışır ve ağına düşürür. sıra zehirini sunmaya gelmiştir.

Şüphe uyandırmamak için o seansa iştirak eden yakınına namaz kılmasını ve içki gibi haramlardan el çekmesini bile tembih eder. Kazın geleceği yerden tavuğun esirgenmiyeceği gibi imanını çalacağı insanlara bu gibi tavizler vermekten çekinmez. Onun hilesi çoktur. Yetersiz bilgisi olanı kolaylıkla saptırabilir.

Unutulmamlıdır ki, bu olayları meydana getirenler cin ve şeytan alemine mensupturlar.
Hadis-i Şerif:
“Hiç bir kimse yoktur ki onun bir şeytanı olmasın”

Âyet-i Celile:
“Onun dünyadaki arkadaşı olan şeytan şöyle der: “Ey Rabbimiz, onu ben azdırmadım, fakat kendisi uzak bir sapıklık içindeydi.” (Kaf Suresi 90)

Ruh çağırma iş ile uğraşanlar cin ve şeytanın maskarası olan insanlardır. Allah korusun.
Reenkarnasyon

Reenkarnasyon:
Ölümden sonra ruhun, bir bedenden diğer bir bedene geçmesini kabul eden sapık bir inanıştır. Arapça’da bu inanışa “tenasuh, tecessum ve hulûl” denir. Türkçede “ruh göçü” olarak adlandırılmaktadır. Bu insanlar kendileri’ne bir isim buldular. “Ruhçuluk”.

Bu inanç, Hindistan’da Hinduizm’den doğmuş ve buradan tüm Dünya’ya yayılmıştır. Bu inanç Hinduizm (Brahmanizm) ile birlikte, Budizm, Taoizm, Caynizm, Maniheizm gibi Asya’nın eski dinlerinde de görülür. Tenasüh’ün en eski yazılı kaynağı, Hinduizmin kutsal metinleri olan Upanişad’lardır.
Tenasüh İnancında manevi mükafat veya ceza, yapılan kötülük veya iyiliğin karşılığı olarak ruhun bir hayvan veya insan cesedine girerek alçalması veya yükselmesidir. Bedenler ruhların kalıpları gibidir, ruh kalıptan kalıba, bedenden bedene göç etmektedir. bu düşünceyi ortaya atanların iddiası şudur: “Ruhlar ezelde yaratılmış ve tekamül etmeleri için dünyaya bir bedene sokularak gönderilmiştir. Bu sebeple dünyaya geldiği zaman yaşadığı 60-70 senelik ömür ona tekamül için yetmez Öldükten sonra dünyaya tekrar tekrar gelip bedenlenmesi gerekir. İnsan ruhu, cesedini terkettikten sonra, karada, havada veya denizde yaşayan herhangi bir hayvanın bedenine girerek varlığını devam ettirip gitmektedir. Hatta bazı ilkel milletler, insan ruhunun, önce madenlere, sonra bitkilere, daha donra da insanlara geçerek devamlı devir şeklinde tekrar tekrar gelip bedenlendiğine inanırlar. Hindulara göre, tenasuh yalnızca insanlara has değildir. Tanrılar da ölür ve yeniden bir başka kalıpta doğabilirler. Şu an insan veya hayvan gördüğünüz ruh belki daha önce Tanrı olarak dünyaya gelmiş olabilir.

Bu inanışa göre,
Bu düşüncede olan insanlar, dünyayı bir imtihan dünyası olarak değil de hep bir azar düyası ve bir tür hapishane olarak yorumlanmakta ve bir musibet olarak görmektedirler. Yine bu düşünceye göre bütün musibet, afet ve belalar ve nimetler, mutluluklar önceki hayatında yapmış olduğu iyi ya da kötü işlerin neticesidir. Önceki hayatının mükafat veya cezasının belli olması için, insanın tekrar, tekrar dünyaya gelerek mükafat veya ceza çekmesi gerekir.

Hatta uzantısı Türkiye’de bulunan bu insanlar, bir fare gördüklerinde başında oturup ağlarlar. Sorulunca şöyle derler: “Bu bir insan idi. Kim bilir hangi günahı işledide bu hale geldi.” Fareyi veya başka bir hayvanı bir insan olarak görürler, insanın ruhunun fareye girdiğine inanırlar. Böyle bir düşünce ile farenin başında ağlarlar.

Mısır’da ilkel olarak görünen bu köhne görüş, Hind’de mistik bir şekil, Yunan:’da felsefi bir elbiseye sokulmuştur. Eski Yunan’da, M.Ö. 6.asırda ortaya çıkan Orfik Dininde görülür. Pythagoras ve Eflatun tarafından benimsenir ve geliştirilir. İran da ise bu batıl inanca bir ahlak ve din süsü verilmiştir. Bu görüş, Zerdüşt ve Mendikiler gibi dini guruplar tarafından da benimsenmişir. Kelt ve İskandinav dinleri, Yahudiliğn bazı batini mezheplerinde de görülmektedir.
İslam’dan sonra bu batıl felsefe, fikir dünyasından silinip gitmesine rağmen zaman zaman tesirini göstermiştir. İran’da eskilerden gelen bu batıl felsefe, Şiiliğin aşırı kolu olan “gulat-i şia” ya da girmiştir. Mutezile, Karmati, batıni, Nusayriye ve durziler de tenasuha inanırlar. Nusayriler, kendileri dışındakilerinin ruhlarının hayvan sesetlerine gireceklerini. Ali’ye inanan gerçek Nusayrilerin ise yıldız haline dönerek nurlar alemine döneceğine inanırlardı. Bazı sözde mutasavvıflar ölen bir insanın ruhunun, ölmeden evvelki davranışalrına ve yaşayışına bağlı olarak insan veya hayvan şeklinde tekrar dünyaya geldiklerini ve ceza çektiklerini iddia ederler, ahirete inanmazlar.

Bütün semavi dinlere göre tenasuh inancı batıldır. Tenasuha inanmak imanla ve özellikle ahiret inancı ile bağdaşmaz. Bir insan bu dünyada yaptıklarından sorumludur. Sorumlulukta ruhun bedeninde payı vardır. Her bir insan bedeninin bir ruhu ve her ruhunda bir bedeni vardır. Bu inanca göre bir insan ruhunun yüzlerce bedeni olmuş olur. Ahirette her insan bedeni ile dirileceğinden, ancak ruhun bulunacağı ceset dirilecek, diğerleri ruhsuz olduklarından dirilemeyecektir. Diriltilse bir tek ruh olacağından diğerleri ruhsuz olarak diriltilecektir. Ruhsuz beden ise insan değildir. İnsan kendi ruhuyla insandır.

Kur’an-ı Kerim reenkarnasyon nazariyesini şöyle rededer:


“Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında, “Rabbim, der, lütfen beni geri gönder. Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş yapayım.” Hayır! Onun söylediği bu söz laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.” (Muminun Suresi 99-100)

Tenasuh inancını İslam akaidi ile uzlaştırmak ve dini öğretiden temellendirmek isteyenler görüşlerine delil olarak bazı ayetler ileri sürerler. Bunlar içinde ilk bakışta tenasuh lehindeyorumlanmaya müsait gibi görülen ayetler şunlardır.

“Sizi ölü iken dirilten Allah’ı nasıl inkar ediyorsunuz! Sonra sizi öldürecek, sonra sizi diriltecek ve sonunda ona döndürüleceksiniz” (Bakara Suresi 28 )

“İnkar edenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. biz de günahlarımızı itiraf ettik. Bu ateşten çıkmaya bir yol varmıdır?” (Mümin Suresi 11)

Bunlardan birinci ayetteki ” Ölü idiniz, allah sizi diriltti” şeklindeki başlangıç kısmı insanların ölü halde bulunan topraktan yaratıldığını ifade etmektedir. İnsanın varlık sürecinde üç safha vardır. Yaratılış, ölüm ve ahirette tekrar diriliş. Şu halde bu ayetin açık veya gizli bir şekilde tenasuh inancı ile hiçbir ilgisi olmamakta, aksine redetmektedir.

İkinci ayet ise, kafirlerin cehennemde Allah’a yakarışlarını tavsir etmekte olup, onların birinci öldürme, dünya hayatını bitiren ilk ölüm; ikinci öldürme kabirdeki birinci diriltmeyi takip eden ölüm; ikinci diriltme de ölümden sonra kıyametteki dirilmedir. Şu halde dünya hayatı dikkate alınmamıştır. Çünkü dünyada inkâr ettiklerini kabul ve itiraf ile günahlarını itiraf ediyorlar. Dolayısıyla tenasuh ile bir irtibatı yoktur.
Tenasuh inancı akli bakımdanda tutarsızlıklar görülmektedir.

Reenkarnasyon iddialarının makul olabilmesi için insanın, şu anda yaşadığı ileri sürülen önceki hayatını mutlaka hatırlaması gerekirdi. Halbuki hiç kimse daha önce bir bedende yaşadığını hatırlamamakta, aksine insan, kendisinde onun diğer varlıklardan ayrı bir kişiliğe sahip olduğunu gösteren bir benlik şuuru bulunduğunu hissetmektedir.

Tenasuh akidesi ahlaki nedensellik ihtiyacını tatmin etmekten ve insanın sorumluluğunu temellendirmekten de uzaktır.

İnsanın kalıtım yoluyla ebeveynden çocuklara intikal eden ruhi-bedeni özellikleri açıklanamamakta.

Dünyada sürekli olarak devam eden nüfus artışına makul bir izah getirilememekte.

Ölümle birlikte başka bir bedene intikal eden ruhun kendi karekterine uygun bir bedeni nasıl seçtiği ve bu durum karşısında kalıtımın nasıl açıklanacağı bilinmemektedir.

Tenasuh inancına göre evrendeki ruhlar belli sayıdadır. Bu durumda dünya nüfusunun statik olması veya azalması gerekirdi. Halbuki realite bunun aksini göstermektedir.

Bu batıl düşünceyi İslam alimleri redetmiş apaçık bir küfür olduğunu beyan etmişlerdir. Özellikle Hindistan’da yaşamış olan İmam-ı Rabbani şiddetli bir dille bu düşüncenin küfür olduğunu söylemiştir. İslamda bu felsefeye inanmak batıldır. İnanan kâfir olur.

Günlük hayatta sıklıkla karşılaşılan tenasuh iddialarının çoğunun magazin haberciliği üretimleri, geri kalanlarınında çağımızda bu safsatayı yeniden sergilemek isteyen bazı art düşünceli simalar olduğunu, Ahiret inancını zedelemek için batıl düşünceye sarıldıklarını unutmayalım.

Kaynaklar

1) Şamil İslam Ansiklopedisi
2) Elmalı Tefsiri
3) Güzel Sözler, Bilal Eren
4) İlmihal, TDV, İslami Araştırmalar Merkezi
5) Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN
6) Tenkidlerim, Tedkiklerim ve Makalelerim, Mehmet Emre


İnovasyon Nedir?


İnovasyon, “yeni ve değişik birşey yapmak” anlamındaki Latince “innovare” kökünden türetilmiştir . Türkçe karşılığı olarak kullanılan “yenilenme” denilebilir.
İnovasyon Nedir? En basit tanımıyla inovasyon, farklı, değişik, yeni fikirler geliştirmek ve bunları uygulamaktır. Bu fikirler, daha önce çözülmemiş sorunları çözmek veya daha önce karşılanmayan ihtiyaçlara cevap vermek amacıyla geliştirilebilir. Ya da zaten var olan pek çok ürün ve hizmeti daha güzel, daha kullanışlı, daha çok insanın işine yarayacak hale getirmeyi amaçlayabilir. Bu fikirlerin hayata geçirilmesi ve ortaya ürün, hizmet veya iş yapış yöntemlerinin çıkarılmasıyla ve ardından bu ürün ve hizmetlerin satılmaya veya iş yapış yöntemlerinin uygulanmaya başlanmasıyla inovasyon yapılmış olur.

İnovasyon Süreci

Şimdi belki kimileriniz diyeceksiniz, ne süreci? İnovasyon eğer yeni fikirleri kapsıyorsa sürece ne gerek var? Özgür düşünüp bu tip şeylere gerek kalmadan fikrimi beyan edebilirim. Ama bu süreci bilmek veya kullanabilmek, akla gelen fikrin daha iyi daha faydalı ve daha farklı alanlarda kullanılıp daha iyi değerlendirilmesini sağlayabilir.

İnovasyon,  sürekliliği olan her aşamasında geri beslemelerin olduğu bir süreçtir. İnovasyon döngüsü olarak adlandırılan bu süreç, aşağıdaki adımlardan oluşur. Bu adımları kısaca açıklamak istiyorum;

Fırsatların yakalanması

İnovasyon fikirleri üretmek için, sürekli olarak fırsatların belirlenmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Bu fırsatlar, işletmedeki çalışanların inovasyon fikirlerinden, müşterilerin değişen gereksinimlerinden, rakiplerin çalışmalarından, yeni gelişen teknolojilerden kaynaklanıyor olabilir. Ya da, yurt içi veya yurt dışında herhangi bir kuruluş veya kişi tarafından yapılan bir araştırma-geliştirme (AR-GE) çalışmasının sonuçları veya yeni bir düzenlemeye, kanuna, standarda uyma zorunluluğu inovasyon fırsatlarını doğurabilir.

Stratejik seçimin yapılması

Fırsatlar arasından stratejik açıdan en önemli olan seçimin yapılması gerekir. Asıl başarı, en büyük rekabet avantajını sunan fırsatı seçip inovasyona dönüştürebilmektir.

Gerekli bilginin edinilmesi

İhtiyaç duyulan kaynaklar ayrılır, inovasyon için gerekli bilgiler bir araya getirilir. Yazılı ve yazılı olmayan tüm bilgilere ulaşmak önemlidir. İnovasyon faaliyetinin yürütüleceği konuda yetkin, yerli veya yabancı bir uzmanı işe almak veya danışman olarak çalıştırmak, yurt içi veya dışı üniversite veya AR-GE kurumlarından hizmet almak yazılı olmayan bilgilere ulaşmanın yollarındandır. Hangi yol seçilirse seçilsin, edinilen bilgilerin işletme tarafından özümsenmesi ve mümkün olduğunca yazılı hale getirilmesi, işletmenin yetkinliğinin ve rekabet avantajının sürdürülmesi açısından önemlidir.

Çözümün geliştirilmesi ve ticarileşme

İnovasyon projesi için altyapı tamamlandıktan sonra, sıra uygulamaya gelir. Bu aşamada ürün, hizmet veya süreç son halini alana kadar çalışmalar sürdürülür. Geliştirme çalışmaları, ürünün, hizmetin pazarlanması ve sürecin ticari kullanımı ile devam eder.

İnovasyon Buluş Mudur?

Şimdi bekli de aklınız da şöyle bir soru oluştu. “İnovasyon buluş mu demek yani?”

İnovasyon nasıl ki yenilenme sözcüğünün karşılayamayacağı bir anlam yükü taşıyorsa, bir buluş gibi anlaşılmaması da gerekli. Buluşların (icat) sonuçlarından yararlanabilir ancak asıl önemli olan ekonomik getirisi olan, henüz yapılmamış, bilinmeyen bir şeyleri yapmaktır. Bu nedenle de fikirler ve kavramlar önem kazanır. İnovasyonu buluştan ayıran en iyi örneklerden birisi Türk Teknoloji Vakfı tarafından verilmiştir. Aynen naklediyoruz.

“SINGER. Evet, tahmininizin aksine, Isaac SINGER, dikiş makinesini icat eden ve dolayısıyla adını veren kişi değildir. Dikiş makinesini 1846 yılında, Boston’lu bir mucit Elias HOWE icat etti. Ama icadını inovasyona dönüştürmeyi beceremeyen Howe, hem icat ettiği makineye adını verme hem de bundan milyarlarca dolar kazanma şansını kaybetti. Bu işi başaran Singer, dünyanın her tarafında dikiş makinesi denince akla gelen marka ve isim oldu. Singer’in bunu nasıl yaptığı da sanayicilerimiz için önemli bir ipucu: Howe’un dikiş makinesi için aldığı patentten yararlanarak.

İnovasyon için patentler büyük ipuçları içerir.  Sürekli yeni ürün ve üretim yönetim geliştirerek rekabet gücünü korumak hedefindeki girişimcilerin, kendi alanlarındaki patentleri izlemeleri ve incelemeleri büyük yarar sağlar. İcatlar ve patentler, inovasyon için büyük fırsatlar içerir, ama girişimciden beklenen icat yapması değil, inovasyon yapmasıdır. Çünkü ancak o zaman pazar payını ve karlılığını artırıp rekabet gücünü yükseltebilir”

Öğrenme

Bu aşama, diğer tüm aşamalardaki başarı ve başarısızlıkların değerlendirilmesine, gerekli bilgilerin üretilmesine ve bunların inovasyon sürecinde kullanılmasına olanak sağlar. “öğrenme” nin etkisi diğer tüm aşamalara yansıdığından inovasyonun sürekliliği, dolayısıyla işletmenin rekabet gücünün sürekliliği açısından büyük önem taşır.
İnovasyon Örnekleri
Bir firma, yıkandığında buruşmayan, dolayısıyla da ütü gerektirmeyen kumaş geliştirip, üretir ve satarsa inovasyon yapmış olur. Başka bir firmanın daha iri, bol ürün veren, hastalıklara dayanıklı domates üretmek için domates tohumlarını geliştirmesi de inovasyondur. Diğer bir firmanın, insan sağlığı için yararlı bir yağ olan Omega 3 içeren yumurtalar üretmesi ve bunları çocukların ilgisini çekecek ve onları yumurta yemeğe özendirecek şekilde güzel paketler içinde satması da bir inovasyondur. Ya da bir hastane, hastalarının tahlil sonuçlarını İnternet’ten görebilmelerini sağlıyorsa, o da inovasyon yapmış olur. Ketçap şişesini ters çevirip, baş aşağı duracak şekilde kullanımını daha kolay hale getirmekte inavosyan’dur.
İnovasyon kelimesi bazen yaratıcılık ile karıştırılmaktadır. Türkçe’ye yenilikçilik veya yenilik olarak aktarılmaya çalışıldıysa da bu kelimeler inovasyonu ifade edememektedir.
İnovasyon, yeni fikirlerin ticari bir yarara dönüştürülmesi sürecidir. Yani yaratıcılığın, ticari ustalıkla birleştirilmesidir. İnovasyon geleceği yaratmakla ve sürdürülebilir kârlı büyüme sağlamakla ilgilidir.
İnovasyon basit anlamlı bir yenilenme değil, yenilenmenin kuramsal aşamasından başlayarak yenilik ürününü de içine alan ve pazarlanabilme niteliğini kabul eden bir süreç.
Beyin gücü, üniversite, planlama, olanaklar, sanayi, teknoloji, endüstri ve piyasa gibi tüm elemanlar inovasyonun içinde yer alan parçalar.
Neredeyse bir ülkenin bilim ve teknolojisinin tüm elemanlarını içine alması gereken inovasyon etkinliğinin yürüyebilmesi öncelikle toplumun her kesiminin ve iktidar erkinin olayı benimsemesi ve desteklemesi ile yürüyebiliyor.

İngilizce de” İnnovation” olan ama Türkçede yenilik olarak karşılık bulan “İnovasyon” , İşletme içi uygulamalarda, işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni veya önemli derecede iyileştirilmiş bir ürün (mal veya hizmet), veya süreç, yeni bir pazarlama yöntemi ya da yeni bir organizasyonel yöntemin uygulamasıdır.Bu tanım OECD ve Avrupa Komisyonu tarafından Oslo Klavuzu olarak hazırlanmış ve TÜBİTAK tarafından tercüme edilmiştir.Devlet önceliklerinden birisi de inovasyon için gerekli koşulları yaratmaktır. Bunun için gereken ise başarılı bir sistemin kurulup, etkin politikaların uygulanmasını sağlamaktır. Sanayide İnavasyon farkındalığına çok fazla ihtiyaç vardır.Makroekonomik çevre koşulları,eğitim ve istihdam gibi alanlarda düzenlemlere ihtiyaç vardır.

İnovasyon, kendi içerisinde ürün, hizmet, pazarlama ve organizasyonel olmak üzere 4 farklı çeşide ayrılır.


Ürün İnovasyonu; yeni ve özellikleri bakımından oldukça geliştirilmiş veya bu konuda ilerlemeler kaydedilmiş mal veya hizmetin pazara sunulmasıdır.Bu teknik de kullanılan parçalarda,malzemelerde,yazılımlarda , imalat ve tüketimde önemli iyileştirmeler ve gelişmeler yer alır.
Süreç inovasyonu; yeni veya geliştirilmiş üretim y ada dağıtım yöntemlerinin uygulanmasıdır.

Pazarlama İnovasyonu; ürün veya hizmetin yeni tasarımlarla ambalajlanması,promosyan,fiyatlandırma ya da farklı pazarlama stratejileri geliştirilip sunulmasına denir.
Organizasyonel İnovasyon;firmaların işin uygulaması,organizasyonu ile dış ilişkilerinde yeni yöntemler geliştirmesi ve uygulanmasıdır.

İşletmelerde İnovasyon nasıl uygulanır?Bunun için aşağıdaki kurallara uymak gerekiyor.

1- ilk olarak işletmenin nasıl bir inovasyona gerek duyduğunu anlamak gereklidir.
2- Firmada çalışanların tamamını bu sisteme dahil etmek gerekir.Bu cesaret kültürünü geliştirerek çalışanlardan yeni fikirler ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
3- Fikirler yukarıdan aşağı veya aşağıdan yukarı şeklinde süreklilik içinde uygulanmalıdır.
4- Çalışanların yaptıkları performans ile şirketin karının etkilerini görmeleri sağlanmalı ve gerekirse ödülllendirilmelidir.
5- İnovasyon uygulama anında küçük risklerde olabileceği için bazı hatalara tolerans gösterilemesi gerekecektir.Bu cesaretlerinini kırılmasını engelleyecektir.
6- Firmaya katkı sağlamayan her türlü derhal terk edilerek harcanan zaman ve işgücü kayıpları en aza indirileciktir.


Şiddetli Yağış ve Selden Korunma

Son meteorolojik durumla ilgili güncel bilgiye sahip olun

Sel uyarılarını radyo ve TV’dan takip edin. Meteoroloji’den telefonla bilgi alın.

Selleri tahmin etmek onları tetikleyen olayların türü ve doğasına bağlıdır. Kısa süreli yoğun yağış ani sele, uzun süreli yağışın nehirlerin taşmasına neden olacağını unutmayın.

Selden önce
“Hazırlıklı Olun”


Evde değerli eşya ve önemli belgeleri yüksek yerlere kaldırın.
Varsa afet ilk yardım çantasını yanınıza alın.
Zarara yol açabilecek ya da zarar görebilecek eşyaları içeri alın.
Su kaynakları kirlenebileceğinden, yedek içme suyunuzun olduğundan emin olun
Suyun evi terk ettiği her yerden içeri de girebileceğini hatırlayın. Kum torbaları temin edin.
Selin kullanabileceği ark,hendek,vadi ve kanyon gibi yerlerden uzak durun
Açık alandaysanız en yüksek cisim siz olmayacak şekilde tepeye çıkın.

Sel sırasında
“Güvende olun”


Yüksek yerlere çıkın.
Asla sel suyu içinde araba kullanmayın,ölümlerin %80 ninin araç içinde olduğunu unutmayın.
Aracınızı selden etkilenmeyecek bir yere çekin.
Sel suyu, akıntı ya da nehirlerde yürümeye çalışmayın.
Hızla akan 15-20 cm derinlikteki suyun bir insanı devirebileceğini akıldan çıkarmayın.
Ev yada işyerinizi boşaltmanız gerekiyorsa elektrik, doğalgaz vb.. kapatın.
Çok gerekli olmadıkça yolculuğa çıkmayın.

Selden sonra
“Tedbiri elden bırakmayın”


Binalardaki yapısal hasarı kontrol edin.
Karanlıktaysanız mum değil el feneri kullanın.
Sel suyu ile temas etmiş bütün gıda malzemelerini konserve dahil atın.

Yılıdırımdan Korunma Yöntemleri
Yıldırım Nedir, Nasıl Oluşur?


Yıldırım, bulut ile yer arasında meydana gelen yüksek gerilimli bir elektrik boşalmasıdır. Yıldırımın meydana gelebilmesi için bulut ve yerin farklı elektrik yüklerine sahip olması ve belirli bir potansiyel farka erişmesi gerekmektedir. Genellikle bulutun yere yakın olan bölümleri negatif, yer ise pozitif yüklü elektriğe sahiptir. Bazı koşullarda bunun tersi de olabilir. Bulutla yer arasındaki potansiyel farkı artarak belirli bir değere eriştiğinde, hava iletken olmamasına rağmen hava içerisinde iletken bir kanal oluşur ve elektriksel boşalma başlar, yani yıldırım meydana gelir. Yıldırım olayı, her ne kadar yıldırım düşmesi olarak bilinse de bulut ile yer arasındaki negatif ve pozitif elektrik yüklerinin pozisyonlarına göre bazen buluttan yere doğru, bazen de yerden buluta doğru olmaktadır.

Yıldırım, sadece dikey gelişmeli bulut olan kümülonimbus (Cb) bulutunun varlığında oluşabilir. Normal bir vatandaş için Cb bulutunu tespit etmek zor olabilir, ancak sağanak yağış, şimşek ve gök gürültüsünün olması, Cb bulutunun varlığını gösterir.

Yıldırım olayında ortaya çıkan enerji yaklaşık 1010 joule kadar olup bu enerji saniyenin milyonda biri zarfında geçtiği hava sütununun sıcaklığını 15000 °C’ye kadar ısıtabilir. İşte yıldırımın yakıcı ve yıkıcı etkisi açığa çıkan bu enerjinin sonucudur. Bir insana yıldırım çarpma olasılığı 600 binde birdir. Yıldırım çarpmış bir kazazedeye dokunmak tehlikeli değildir.dokunulduğu zaman çarpılma tehlikesi yoktur.
Yıldırımdan Nasıl Korunmalı?

Yıldırım oluşmasında meteorolojik şartların yanı sıra yer yüzeyinin durumu da çok önemlidir. Yüksek binalar, ağaçlar ve metalik eşyalar gibi iyonlaştırıcı malzemeler yıldırım oluşumu için uygun koşullar hazırlarlar. Can ve mal kaybını en aza indirebilmek için aşağıda belirtilen hususlar dikkate alınmalıdır:

Yüksek bina ve yapılarda (minare gibi) paratoner (yıldırımsavar) kullanılmalı.
Yıldırım riski olan havalarda ağaç, bayrak ve telefon direkleri gibi yüksek objelerden uzak durulmalı.
Metalik eşyalardan uzak durulmalı ancak otomobillerin lastikleri yalıtkan olduğu için otomobil içleri güvenli yerlerdir.
Açık arazide iseniz yere çömelerek oturun, kesinlikle yere yatmayın.
Su üzerinde iseniz derhal karaya çıkmaya çalışın.
Şemsiye gibi sivri metal içeren eşyaları kullanmayın.
Açık arazide gruplar halinde durulmamalı.
Elektrikli eşyaları fişlerinden çekin mümkün olduğunca kullanmayın.


Şiddetli Rüzgar ve Fırtınadan Korunma

Son meteorolojik durumla ilgili güncel bilgiye sahip olun

Fırtına uyarılarını radyo ve TV dan takip edin. Meteoroloji’den telefonla bilgi alın.


Fırtınadan önce
“Hazırlıklı olun”


Fırtına uyarılarını radyo ve TV dan takip edin.Meteoroloji’den telefonla bilgi alın.
Merdiven, bahçe mobilyası gibi serbest nesneleri ya da pencere ve camları kırıp içeri girebilecek her şeyi emniyete alın.
Kapı ve pencereleri, özellikle evin rüzgar alan tarafında olanları, garaj kapısı gibi büyük kapıları kapatın ve emniyetli bir şekilde bağlayın.
Araçları, varsa garaja park edin, yoksa onları bina, ağaç, duvar ve çitlerden uzakta tutun.
Çatı katı /tavan arası kapılarını ya da kapaklarını kapatın ve sürgüyle emniyete alın.
Eğer pencerelerde panjur / kepenk varsa bunların kapatılıp bağlandığından emin olun.
Eğer bacalar uzun ve kötü durumdaysa mümkün olduğunca sağlamlaştırın.
Afet ilk yardım çantasını yanınıza alın.

Fırtına sırasında
“Güvende olun”


Mümkün olduğunca içerde kalın.
Dışarı çıkarsanız, bina ve ağaçlara yakın yerlerde yürümeyin ve onlara sığınmayın.
Duvar ve çitlerin korunaklı tarafından uzak durun, korunaklı tarafa yıkılacağını unutmayın.
Fırtına devam ederken hasarı onarmak için dışarı çıkmayın.
Evinize girerken ve çıkarken kapıları arkanızdan kapatın ve güvenli yolu tercih edin.
İçerdeki kapıları yalnızca ihtiyacınız olduğunda açın ve arkanızdan kapatın.
Fırtınaya maruz kalan yollarda araba kullanıyorsanız (köprüler ve viyadükler) dikkatli olun mümkünse yolculuğunuzu erteleyin ya da alternatif yollar bulun.
Eğer yüksek bir aracınız varsa ya da yüksek bir aracı çekiyorsanız daha da dikkatli olun, yavaşlayın ve yandan esen rüzgara dikkat edin.
Gerçekten gerekli olmadığı sürece yolculuk yapmayın.

Fırtınadan sonra
“Tedbiri elden bırakmayın”


Yere düşmüş ya da hala sallanmakta olan elektrik / telefon kablolarına dokunmayın.
Duvar, bina ve ağaçlara yakın yürümeyin, fırtınanın zayıflatmış olabileceğini unutmayın.
Savunmasız komşu ve yakınlarınızın güvende olduğundan emin olun ve tamirat için gerekli düzenlemeleri yapmalarına yardım edin.




Buzlanma ve Don Olayından Korunma


Ağır kış şartları, şiddetli kar yağışı, kuvvetli ve hamleli rüzgarlarla birlikte dondurucu hava şartları oluştuğunda Buzlanma ve Don olayları meydana gelir ve Meteoroloji bu durumu uyarı olarak yayımlar. Ayrıca hava sıcaklığının 0 °C nin altına düşmesi sonucu donan yağmur, donan çisenti veya sulu sepken tipi meteorolojik olaylar yollar, caddeler, ağaçlar, binalar ve kablolar (elektrik, telekomünikasyon) üzerinde buz tabakası oluşturmaktadır.

Yerel yöneticiler ve ilgili kurumlar meteorolojik uyarıyı dikkate almalıdır.
Soğuk havanın rüzgarla birlikte insanlar, hayvanlar ve bitkiler üzerinde üşütücü ve dondurucu etkisi vardır. Dikkatli olunmalıdır.
Bitkilerin mevsime bağlı olarak kritik düşük sıcaklık eşikleri vardır. Bu sıcaklıklar dikkate alınmalıdır.

Don ve Buzlanma Başlangıcı: Hava sıcaklığı 0°C nin altına düştüğünde
Kuvvetli Don ve Buzlanma: Hava sıcaklığı <= – 5 °C – <- 10°C
Çok Kuvvetli Don ve Buzlanma: Hava sıcaklığı <= – 10°C


Kuvvetli Buzlanma ve Don

Kar ve buzlanma olan bölgelerde yaşam şartları zorlaşır, ekonomik aktiviteler olumsuz etkilenir.
Araç kullanmak ve yürümek oldukça zordur .
Kaza riski artar.
Elektrik ve telefon hatlarında zararlar oluşabilir
Yollarda ulaşım imkansız hale gelebilir. Hava ve tren seferlerine aksamalar görülebilir.
Don olayı süresine bağlı olarak su şebekeleri ve nehirler donabilir.

Tavsiyeler
Dışarı Çıkarken


Hava tahmin raporunu öğrenmeyi ihmal etmeyiniz, hava tahmin bültenlerini ve haberleri sürekli izleyin .
Vücudu sıcak tutacak giysiler tercih ediniz. Açık alanlarda uzun süreli kalmamaya özen gösteriniz.
Kayarak düşme tehlikesine karşı dikkatli olunuz.
Sarkan elektrik tellerinden uzak durunuz ve dokunmayınız.
Sıcaklığın -10 derece ve altında olduğu durumlarda mecbur değilseniz dışarı çıkmayın, seyahat etmeyin.

Araç kullanırken


Aracınızda gerekli ekipmanların bulunduğundan emin olunuz. (Kar lastikleri kullanınız, zincir,çekme halatı vs. bulundurunuz)Aracınızda gerekli ekipmanların bulunduğundan emin olunuz. (Kar lastikleri kullanınız, zincir,çekme halatı vs. bulundurunuz)
Seyahatiniz için planlarınızı gözden geçiriniz, alternatif plan yapabilirsiniz.
Seyahatte iseniz yolların ve trafiğin durumu hakkında bilgi almak için Bölge Trafik ile irtibata geçmelisiniz.
Aile ve akrabalarınıza yerinizi ve nereye gittiğinizi haber veriniz.
Trafikteyseniz özelliklede büyük araç kullanıyorsanız güvenli bir yerde beklemelisiniz.
Trafik sınırlamalarına mutlaka uyunuz.

Dikkat! Siyah Buz

Donan yağmur, donan çisenti veya sulu sepken gibi meteorolojik olaylar ve kar fırtınasından sonra temizlenen yollar ıslakmış gibi görünür, gerçekteyse, yol “siyah buz” olarak adlandırılan ince bir buz tabakasıyla kaplanır.Siyah buz, her zaman görülemeyen şeffaf ama çok kaygan bir buz tabakasıdır.

Aman yollar temizlendi diye gaza basmayın! Özellikle köprü ve rampalar siyah buz tuzağıdır.
Güvenliğiniz için çevrenizde alabileceğiniz tedbirler

Evinizin önündeki kaldırımlarınızı buzlanmaması için tuzlayabilirsiniz.
Kanalizasyonun kapalı olup olmadığını kontrol ediniz.
Çatılardan sarkan buz sarkıtlara dikkat ediniz.
Sarkan elektrik tellerinden uzak durun.
Borularınızı donmalara karşı koruyunuz.
Elektrik kesintilerine karşı yedek ışıklama sisteminiz var mı kontrol ediniz.
Su kesintilerine karşı gerekli içme suyu stokunuz var mı, kontrol ediniz.
Eğer ilaca veya makineye bağlı bir tedavi süreciniz varsa ilaçların tedarikini ve kullandığınız cihazların çalışıp çalışmadığının kontrolünü yapınız, ya da yetkililere durumunuzu bildirerek tedbir alınız.


Aşırı Soğuk ve Don Olayı

Aşırı soğuk havada genel donma ve kısmi donmalar olabileceği mutlaka düşünülmelidir. Soğuk havanın rüzgarla birlikte Soğuk Isırması adı verilen, insanların kulak, burun ucu, el ya da ayak parmaklarında donmalara sebep olabileceği unutulmamalıdır.

Dışarıda kalma zorunluluğu olan insanlar için donma ve kısmi donma riski vardır.

Özellikle İlkbahar ve Sonbahar mevsimlerinde zirai faaliyetler ve bitkiler için zararlı sonuçlar verir.

Güneş Çarpmasından Korunma Yöntemleri
Güneş Çarpması Nedir?


Güneş çarpması; aşırı sıcak sonucu beden ısısını ayarlayan mekanizmanın bozulmasına bağlı meydana gelen ciddi bir rahatsızlıktır. Hemen müdahale edilse bile ölümcül olabilir ya da kalıcı zararlar verebilir. Aşırı sıcaklığın yanında nem oranının da yüksek olması (%70’in üzeri), güneş çarpmasında etkili bir rol oynar. Güneş çarpması özellikle yaşlı ve çocuklar için daha tehlikelidir.

Güneş ışınları; ultraviyole, görünür ve enfraruj ışınlarından oluşmaktadır. İnsan sağlığı açısından en etkili ışın ultraviyole ışınlarıdır. Ülkemizde genellikle yaz ayları ve gündüz 1100-1500 saatleri arası güneş çarpması açısından en riskli zamanlardır. Güneş çarpmasının en sık görüldüğü yerler, sıcak ve nemli deniz sahilleridir.
Belirtileri

Uzun süre güneş altında kalınmış ise aşağıda verilen belirtiler güneş çarpmasını işaret eder.

Hastanın ateşi 39-41 dereceye kadar çıkabilir.
Davranış, anlama ve algılama bozuklukları oluşur.
Kalp atışları düzensizdir.
Şiddetli baş ağrısı, bulantı ve kusma yapabilir.

Nasıl Korunmalı?


Güneş çarpmasından korunmak için aşağıda verilen tavsiyelere uymak gerekmektedir.

Genel Müdürlüğümüzce sıcak ve UV (ultraviyole) ışınları için uyarı verilen bölge ve günlerde mümkün olduğunca güneşten kaçınmalı, zorunlu olmadıkça 1100-1500 saatleri arasında dışarıya çıkılmamalıdır.
Aşırı sıcaklarda gölgede bulunulmalı, ağır işler ve spor yapılmamalıdır.
İnce, açık renkli bol elbiseler giyilmeli, şemsiye veya geniş kenarlı şapka kullanılmalıdır.
İmkanlar ölçüsünde sık duş alınmalıdır.
Ağır ve yağlı yiyeceklerden kaçınmalı ve bol bol sıvı tüketilmelidir.

Baca Gazı Zehirlenmelerinden Korunma Yöntemleri

Kış aylarında sıkça rastlanan sobadan sızan gazdan zehirlenme olaylarının önüne, bilinçli soba kullanımı ile geçilebilir.

Yanan sobalar, yatmadan önce tamamen söndürülmeli ve içindeki yanmış, yarı yanmış kömür, odun gibi yakacak malzemeler dışarıya çıkartılmalıdır.

Lodos, fırtına gibi hava sirkülâsyonunun olumsuz olduğu koşullarda sobalar yakılmamalıdır.

Normal koşullarda :

İtfaiye Müdürlüğünden soba yakma usulü öğrenilmeli. Sobalar buna göre yakılmalı
Sobalarda kömür ve tutuşturma işlemi için uygun malzeme kullanılmalıdır. Kömür tam tutuşmadan soba uyutulmamalıdır.
Sobadaki ateşin üzerine kömür ilave edilmemesi, dolu kova ile değiştirilmesi gerekir.
Sobanın hava girişleri tamamen kapatılmamalıdır.
Bacalar düzenli aralıklarla temizlenmeli, açık tutulmalı, hava akımına ulaşacak şekilde çevre yapılardan yükseltilmelidir. Gerekirse aspiratörler kullanılmalıdır.
Soba borusu ve dirsekleri belli periyotlarda temizlenmeli
Kazanlar (Soba) TSE standartlarına uygun olmalıdır.
Baca ve borularda zift ve katran oluşumunu engellemek için soba, bacaya en uygun mesafeye kurulmalı ve az sayıda dirsek kullanılmalıdır. Yatay borulara bacaya doğru yüzde 10 eğim verilmelidir

Zehirlenmeye Karşı Yapılması Gerekenler

Karbon monoksit gazından etkilenmiş şahsı temiz havaya çıkar. Hastaya eğer mümkünse oksijen gazı ver. Gerekli sağlık hizmeti için hastane veya sağlık ocağını arayın.
Eğer gazdan etkilenmiş kişi nefes almıyorsa, yardım gelene kadar suni teneffüs uygulayın.
Karbon monoksit gazının bulunduğu mekanı havalandır. Pencere ve kapıları açarak gazdan etkilenmiş mekana temiz hava girmesini sağlayın.
Karbon monoksit gazının neden meydana geldiğini araştırıp bulup, bunun bir daha tekrarlanmaması için gerekli önlemleri alın.

Çığ Nedir?


Çığ, genellikle bitki örtüsü olmayan engebeli, dağlık ve eğimli arazilerde, vadi yamaçlarında tabakalar halinde birikmiş olan kar kütlesinin iç ve/veya dış kuvvetlerin etkisi ile başlayan bir ilk hareket sonucu (tetiklenen), yamaçtan aşağıya doğru hızla kayması olarak tanımlanır.

Çığ kısaca, kar tabakası veya tabakalarının iç ve dış kuvvetler etkisi ile yamaç eğim yönünde gösterdiği akma hareketidir. Kar tabakalarının birbirlerinden farklı özellikleri olacağından; çığ, bazen diğer bir tabaka üzerinde kayan bir tabaka veya tabakalar ile veya tüm tabakaların zemin üzerinde topluca kaymaları sonucunda oluşur.
Türkiye’de Çığ Problemi

Türkiye’nin özellikle kuzey-kuzeydoğu ve doğu kesimlerinde, çığ olayına uygun topografik ve meteorolojik koşullara sahip dağlık alanlar mevcuttur. Ortalama yüksekliği 1000 m’yi geçen ve çığ oluşumuna uygun alanların yüzölçümü bu bölgeler içinde çok yüksek bir yüzdeye sahiptir. Dağlık alanların, Türkiye yüzölçümünün yaklaşık 1/3’ünü oluşturduğunu düşünecek olursak, çığ olayının meydana geldiği alanların yayılımının ne kadar büyük olduğu anlaşılır. Bu bölgelerde meydana gelen çığlar, yerleşim yerlerini, yolları, turistik tesisleri ve diğer bütün devlet yatırımlarını tehdit etmektedir. Çığ olayının yerleşim yerlerine etkisi her afet türü gibi sosyal ve ekonomik açıdan olmaktadır. Ülkemizde çığ afetinin, sosyal etkileri hakkında fikir vermesi açısından; 1958 yılından beri Türkiye’de AFET kayıtlarına geçmiş 448 adet çığ olayındaki can kayıplarının miktarı verilebilir. Bu kaybın en çarpıcı örneği, 1991-1992 kış mevsiminde 328 kişinin hayatını kaybetmiş olmasıdır. Çığın sosyal etkisi sadece can kayıpları ile sınırlı değildir. Çığdan etkilenen alanlardaki maddi kayıpları karşılayamayan insanların bölgeden göç etmesi de bir sosyal sonuçtur. Ekonomik açıdan bakıldığında ise, bölgede çığların verdiği hasarların kısa sürede telafi edilememesinin getirdiği zorluklar nedeni ile oluşan üretim ve iş gücü kayıpları giderek artmakta ve bazı bölgelerin turizm potansiyeli dahi dolaylı olarak etkilenmektedir.
Çığ Oluşması Sırasında Alınabilecek Tedbirler
Eğer Çığa Yakalanırsanız?

Çığ genellikle çok hızlı gelişir ve hareket eder. Bu nedenle, çığın oluşması fark edildikten sonra mümkün olduğunca hızlı ve soğukkanlı olunmalıdır. Çığın başlangıç anından sonra, eğer bina içinde değil dışarıda bulunuyor iseniz;

Çığ başladığında, çığın büyüklüğüne, hızına, patikanın genişliğine, etrafta bulunan araçlara (araba, kayak, kar aracı veya hiçbir şey) ve var olan daha güvenli yerlere (büyük ve sabit kayalar, yamaç aşağı girintiler, vb.) bağlı olarak, o alandan çok hızlı bir şekilde ayrılmaya karar vermek gerekir.
Çığın daha yavaş ve yüksekliğinin az olduğu kenar kısımlarına ulaşmaya çalışmak,
Bağırarak veya başka ses kaynaklarını (korna, çan, ıslık, siren) kullanarak, diğer insanları uyarmak,
Eğer çığa yakalanmamız kesin ise veya o anda kayak yapıyor iseniz, kayak sopalarını (batonlar bileğe bağlı olmamalıdır) ve kayakları çıkarıp atmak, sabit bir ağaç (yeterince güvenilir olmasa da çığın büyüklüğüne göre çare olabilir), kaya veya başka bir cisme tutunmaya çalışmak,
Kırılmış ağaç ve kaya parçalarından uzak kalmaya veya korunmaya çalışmak,
Yerden de destek alarak yüzme hareketi yaparak akan karın üstünde kalmaya çalışmak,
Ağzı sıkıca kapatmak, eğer mümkünse kafa karın altında kaldığı anda uzun süre nefesi tutmaya çalışmak,
Önerilen diğer bir yöntem de akış sırasında oturma pozisyonu almaktır. Bu yöntemde bacaklar ve kollar birbirlerine yapıştırılır ve çığ durmadan kısa süre önce, bacaklar ile yeri sertçe iterek (eğer zemin altta ise veya zemin üzerindeki kar sertleşmeye başlamış ise) kalkmaya çalışmak. Çünkü çığ durduktan sonra, betonumsu bir özellik kazanacak olan kar içinde, değil kalkmak parmağımızı oynatmak bile imkansızdır!!!
Çığ durmadan önce mutlaka bir el yüzün önünde (ağız ve burnu kapatacak şekilde), diğer el de başın üstünde (yüzeye doğru uzatarak) tutmak ve kar altında kalınan zaman boyunca bizim için hayati önem taşıyacak olan nefes alınan boşluğu (hava kesesi) genişletmek ve bu arada başı sağa sola çevirmeye çalışmak da fayda vardır. Bu hava kesesi, çok küçük olsa bile ağız ve burnun kar ile dolmaması demektir. Kesenin varlığı, kazazedenin her zaman kurtulma şansının olduğunu ümit etmesini sağlar.
Karda ses iletimi az olmasına rağmen, eğer yüzeye yakın olunduğu hissedilirse ya da öyle olabileceği varsayımını ihmal etmemek için bağırmak faydalı olabilir.
Bazı olaylar ve araştırmalar göstermiştir ki, sırt çantası taşıyan insanların çığın topuğu civarında yüzeyde kalma şansları, taşımayanlardan daha fazladır.

Eğer bir aracın içinde bulunuyorsanız;

Motoru durdurup, ışıkları söndürmeli,
Araçtaki oksijen miktarını korumak için sigara içmemeli ve kibrit yakmamalı,
Eğer telsiz varsa çağrı yapmalı ve telsizi alıcı konumunda sürekli açık tutmalı,
Dışarı ses (korna) ve ışık verecek herhangi bir alet (fener gibi) faydalı olabilir,
Eğer araçta bir çubuk veya benzeri bir alet var ise, bunu kar içine yukarı doğru batırıp kurtarmaya gelecek olanların çubuğu görmelerini ümit etme şansımız da olabilir
En son olarak da çevreleyen karı kazmaktır. Ancak, kazarken kişi kendini kesinlikle güvende hissetmiyorsa araç içinde kalmanız daha emniyetlidir.

Çığdan Sonra?

Çığ olduktan sonra, en kısa zamanda ilgili kişi ve kuruluşlara haber verilmelidir. Ancak, afet olduktan sonra ilgili kişilere ulaşılamıyor ise aşağıda verilen telefonlara haber verilmesi, size en kısa zamanda yardımın ulaşmasını sağlayacaktır. Bu numaralar sizde yok ise, hemen şimdi kolay erişebileceğiniz bir yere not ediniz! Bu numaralar;

155 Polis
156 Jandarma
179 Alo Valilik

Ayrıca, ikamet ettiğiniz yerleşim yeri civarında bir orman örtüsü varsa, ormanda oluşabilecek yangınların kısa zamanda yetkili kuruluşa bildirilmesi ve acilen söndürülmesine başlanılması, orman içinde yeni çığ patikalarının oluşmasını engelleyebilir. Bu nedenle olayın; 177 Orman yangını nolu telefona bildirilmesi faydalı olacaktır.


Zirai Don Olayından Korunma Yöntemleri

Tarım ürünlerini don olayından korumak için çok çeşitli yöntemler uygulanmaktadır. Her yörenin iklim durumu yapılan tarımın şekli, yetiştirilen bitkinin özelliği ile ilgili tarım işletmesinin imkanları göz önüne alınarak, bu yöntemlerden en uygun, en pratik ve en ucuz olanı seçilmelidir. Tek bir yöntemle önlem alınabileceği gibi, gereken durumlarda bir kaç yöntem birlikte uygulanarak don olayının zarar yapması önlenebilir. Önemli olan konu, doğru ve en etken olan yöntemin seçilmesi ve doğru şekilde uygulanmasıdır. Genel olarak bu konuda 2 yöntem kullanılır:
1- PASİF YÖNTEMLER
a-Yer seçimi

Don riski taşıyan bölgelerde mümkün oldukça zirai faaliyetler yapılmamalıdır. Eğer tarım yapılması düşünülen bölge don tehlikesine maruz ise, farklı mevsimlerde don hadisesinin görülme ihtimali, muhtemel şiddeti ve havada dağılımı araştırılmalıdır.

Bu konu ile ilgili olarak, dikkatler çok iyi bilinen don boşlukları (=frost hollows) veya don çukurlarına (=frost pockets) yöneltilmelidir. Don boşlukları herhangi bir yükseklik seviyesinde meydana gelebilir ve genellikle doğal veya yapay olarak oluşmuş şiddetli rüzgarlardan korunan ve içine soğuk hava hareketi olmayan, küçük vadiler (oluklar) veya alçak basınç merkezleridir. Bu don bölgeleri özellikle don zararlarına açıktır ve bu bölgelerde zirai faaliyet yapılmamalıdır.

Bir eğim veya nehir kenarı boyunca yer alan ağaçlar, çalılar ve engebeli mera soğuk hava akışına engel olabilir ve don olukları meydana getirebilirler. Genel olarak aşağı yönde akış hızı 2 m.sec-1 değerini geçmez, ancak engebeli arazilerde soğuk hava engelleri olarak oluşabilen hava karışımları ve dalgalanmaları kırılır veya üzerinden aşılır ve hava bir nabız atışı karakterinde eğim aşağı hareket eder (Findlay, 1970).

Alçak bölgelere doğru akan soğuk havanın doğal ve yapay engellerle önü kesilmelidir. Eğer bu tip engeller yoksa, don çukurları olarak tanımlanan düşük rakımlı bölgelerde, soğuk havanın çökmesiyle don hadisesi görülür ve hava olaylarına bağlı olarak birkaç gün sürebilir. Doğal engeller ağaç sıraları, çalılar, bodur ağaçlar, asma bitkileridir. Yapay engeller ise, binalar, duvarlar, tahta perdeler, yoğun çalılar, demiryolu ve otoyol duvarlarıdır. Soğuk hava, eğim yönünde aşağı doğru akarken engeller tarafından tutulur ve yönü değiştirilerek bitkilerden uzaklaştırılır. Köşeli ve eğimli doğal bir engel soğuk havanın yönünü değiştirir ve bu şekilde hassas bitkiler korunur. Sık ağaçlar ve çalılar tarafından tutulan soğuk hava akımını uzaklaştırmak için uygun doğal ortam yoksa, ağaç ve çalılar arasında eğime uygun küçük boşluklar bırakılarak soğuk havanın uzaklaştırılması gerekir.

Yakın çevredeki geniş su yüzeylerinde don riski daha düşüktür ve kuzey yarımküre için güneye bakan eğimlerde dikilen çit bitkileri, kuzeye bakan eğimlerdeki çit bitkilerine göre don zararına daha az maruz kalır. Güney yarımkürede bu durumun tersi söz konusudur. Genel olarak bölgelerin iklim özelliklerine göre ürün çeşitleri ve yurdumuza uygulaması aşağıda verilmiştir:

Bölgelerin özellikleri ve yetiştirilmesi uygun olan ürünler:

İlkbaharda hemen hemen don olayı görülmeyen bölgeler (Akdeniz kıyıları): Turunçgiller;
Seyrek olarak don olayı görülen bölgeler (Doğu Karadeniz kıyıları):Bölgenin yüksek kesimlerinde turunçgiller ve sert çekirdekli meyveler, bölgenin alçak kesimlerinde don olayına hassas çeşitler;
Don olayının orta sıklıkta görüldüğü bölgeler (Ege ve Marmara kıyıları):Bağ çeşitleri;
Dona açık bölgeler (Ege, Marmara, Karadeniz, Akdeniz iç kesimleri):Don olayına daha dirençli bağ, armut ve elma çeşitleri;
Don etkisi altında olan bölgeler(İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu):Don olayına en dayanıklı bağ, armut ve elma çeşitleri.

Zirai üretim için don zararlarına karşı koruma yöntemlerinin hiçbirisi güvenli dönemin uzunluğundan daha önemli olamaz. Bitki yetişme döneminin ortalama uzunluğu, ilkbahar geç donlarının en son tarihi ile sonbahar erken donlarının ilk tarihi arasındaki zaman olarak açıklanabilir.

Bitki yetişme döneminin uzunluğu ile ilgili bilgiler, don tehlikesine açık bölgeler için uygun ürün tür ve çeşitlerinin seçiminde ziraat ile uğraşanlara önemli ölçüde yardımcı olacaktır. Bu verilerden belirli ürünler için ortalama güvenli dikim tarihleri elde edilebilir.

Don tehlikesine hassas bölgelerin haritalanması için bir çok yöntem literatürde açıklanmıştır. Bunlardan bazıları topografik ve klimatolojik haritaların esas alındığı masa çalışmalarıdır. Diğer kısmı ise detaylı alet ölçümlerine dayanan ve farklı arazi ölçümleri tarafından desteklenen çalışmalardır. Alet ölçümlerine dayanan yöntem en yaygın olanıdır ve farklı yaklaşımların geniş oranda uygulandığı yöntemdir. Aletlerin tipleri ve kullanışlılığı, gözlemlerin yoğunluğu ve gözlem süresinin uzunluğu (genellikle bir çok don dönemi) gibi faktörler yöntemin yararlı olmasında önemli etkenlerdir (Findlay, 1970).
b- Bitki İdaresi

Bitkilere uygulanacak farklı işlemler, bitkilerin don olayına karşı direncini arttırabilir ve en az zararla kurtulmasını sağlayabilir. Bu işlemlerin uygulanabilir ve ekonomik olması önemlidir. Bu işlemlerden bazıları aşağıda belirtilmiştir:

En fazla hava akımına imkan verecek bitki dikimi;
Önerilen tarihlerden önce bitki dikimi yapılmaması;
İyi toprak verimliliği ve uygun su kaynaklarının yararlı etkilerini sürdürmek;
Don olayına karşı dayanıklılığı arttırmak için kimyasallar ve bitki hormonları kullanılabilir.

c- Bitki seçimi ve üretimi

Aynı tarihte çiçeklenen belirli meyvelerin çeşitleri, dayanıklılık konusunda belirgin farklılıklar gösterir. Bundan dolayı hassas olanların çıkartılması ve dirençli olanların üretilmesi don riskini azaltacaktır. Daha geç çiçeklenen elma türleri (çeşitleri), sert kışlık buğday, yulaf çeşitleri ve dona daha dayanıklı çilek çeşitlerine, don olayına hassas bölgelerde her zaman ihtiyaç duyulur. Yapılacak çalışmalarda başarı, hassaslık veya dayanıklılık ile ilgili nedenlerin açıklanmasında sağlanacak gelişmelere bağlıdır. En uygun bitki seçimi ile ilgili genel bilgiler aşağıda verilmiştir:

Don meydana gelen bölgelerde ve şiddetli iklimlerde uzun boylu gelişen bitki türleri seçilerek; hassas çiçekler veya meyveler yer seviyesindeki soğuk havadan uzaklaştırılarak korunur.
Vadi tabanlarında, dar havzalarda, çukur bölgelerde dona hassas bitkilerin yetiştirilmesinden kaçınılmalıdır. Dağlık bölgelerde ve tepelerde güneye bakan daha sıcak eğimler; bağ, meyve ve erkenci patates için en uygun yetiştirme alanlarıdır.
Göl, rezervuar, nehir gibi geniş su kütlelerine yakın bölgelerde don riski daima azdır.
Ağaçlık alanlar soğuk havayı saptırarak eğim aşağı uzaklaştırırlar. Bu nedenle ağaçlık alanların korunması önemlidir.
Dona hassas bitkilerin yetiştirildiği arazilerde toprak işlemesinden kaçınılmalıdır.

Don riski olan bölgelerde, dona hassas bitkilerin özellikle yonca arazileri, çayır, tahıl, çalılık, fidanlık yakınlarında yetiştirilmesinden kaçınılmalıdır.

Don riskinin arttığı zamanlarda herhangi bir şekilde toprağın gevşetilmesinden kaçınılmalıdır.
Don olayına hassas bitkilerin yetiştirildiği yerlerde, don tehlikesi başlamadan önce yabancı otlar temizlenmeli, ancak başka hiçbir kültürel işlem yapılmamalıdır.

2- AKTİF YÖNTEMLER
a- Atmosfere giden radyasyonun durdurulması ( suni sis )

Havaya su buharı püskürtülerek yapay bulut oluşumu (sis) ile atmosfere giden radyasyon engellenebilir. Duman perdesi veya dumandan oluşturulan yapay bulutlar radyasyon kayıplarını önleme çalışmalarında kullanılmıştır, fakat bu yöntemlerin etkinliği hakkında uygulanan duman perdesinin görünen yoğunluğu ile karar vermek imkansızdır. Duman perdesinde oluşturulan parçacıklar yerden uzaya giden uzun dalga radyasyonu yakalayabilmelidir. Bulut içerisindeki su damlacıkları, yapay olarak oluşturulan duman perdesindeki çok küçük parçacıklardan daha etkili olduğu belirlenmiştir (Brooks, 1959).
b- Isı yalıtımı

Ürünleri dumanla kaplamak için toksik olmayan protein köpükleri kullanılır. Bu yöntem mekanize olması nedeniyle bazı avantajlara sahiptir ve köpük bitkiler üzerinde uzun süre kalabilir ve beklenen ardıl don olayları için koruyucu olur (Desjardins ve Siminovitch, 1968).
c- Havanın karıştırılması

Tipik radyasyonlu geceler boyunca, yer ile temas halinde olan hava soğur ve yüzeye yakın seviyelerde soğuk bir hava tabakası oluşur. Yerden 150 m yükseklikteki bir hava tabakasındaki sıcaklık, yer seviyesindeki sıcaklıktan fark edilecek derecede daha sıcaktır. Sıcaklığın yükseklikle arttığı bu gibi özel durumlar sıcaklık terselmesi (=inverziyon) olarak adlandırılır. Normal günlerde yükseklik ile sıcaklık azalır. Don zararı soğuk hava tabakası ile ilgilidir, fakat üst seviyelerdeki daha sıcak hava ile aşağıdaki daha soğuk havanın karıştırılmasıyla don zararını en aza indirilebilir. Yere yakın seviyedeki soğuk hava ile üst seviyelerdeki daha sıcak havanın karıştırılması sonucu inverziyon bozulur ve yere yakın soğuk hava tabakasının sıcaklığı birkaç derece arttırılır. Bu durum rüzgar makineleri, fanlar ve hatta helikopterler kullanılarak başarılabilir.

Rüzgar makineleri ile don mücadelesinde başarıya ulaşmak için don beklenen gecelerde öncelikle inverziyonun şiddeti belirlenmeli ve daha sonra rüzgar makineleri kullanılmalıdır. Zayıf inverziyon şartları altında, rüzgar makinelerinin kullanımı sınırlandırılır. Şiddetli inverziyonların meydana geldiği bölgelerde don ile mücadele maliyetleri, korunan ürünün ekonomik değeri dikkate alınarak belirlenmelidir.
d- Direk hava ve bitki ısıtması

Radyasyon yoluyla yeryüzünden atmosfere giden ısı kaybının giderilmesi için en yaygın ve en kolay yöntem uygun ısıtma ekipmanları kullanmak veya küçük ateşler yakmaktır. Bu yöntemle arazilerde veya meyve bahçelerindeki sıcaklıklar belirli ürünler için kritik sıcaklık değerlerinin üzerinde tutulabilir. Dünyanın bir çok bölgesinde ısıtma yöntemi yaprağını dökmeyen Akdeniz meyveleri ve yaprağını döken diğer meyve ağaçlarının bulunduğu alanlarda düzenli ve iyi organize edilmiş olarak uygulanmaktadır.

Bu yöntemde odun, kömür veya mangal kömürü kullanılabildiği gibi, dizel yağlar da çeşitli tip ve büyüklüklerdeki uygun ekipmanlar yardımıyla yaygın olara kullanılırlar. Bu yöntemle ilgili olarak ısıtıcı modellerinin geliştirilmesi, bitkilere toksik etkisi nedeniyle dumanın yok edilmesi, alet içinde oluşan isin ve kullanılan yakıtın azaltılması çalışmaları önemini korumaktadır.

Isıtıcılar bütün araziye etkili olacak şekilde dağıtılmalı (75-200 adet/ha), fakat arazinin daha soğuk kesimlerinde ısıtmanın iyi yapılabilmesi için rüzgarın geliş yönüne daha fazla ısıtıcı konulması uygun olacaktır. Bitki için gerekli olan hava sıcaklığının artmasıdır, fakat aynı zamanda ısıtıcılarla yayılan ısınında önemi büyüktür. Yağ ve gaz ısıtıcıları havayı konveksiyon (ısınarak yükselme) yoluyla ısıtırlar, fakat ısıtıcının tipine bağlı olarak ekipmanların sıcak yüzeyleri tarafından meyve bahçelerine yayılan ısı toplam ısının %10-30’unu oluşturmaktadır.

Çok sayıda yakılan küçük ateşler, az sayıdaki büyük ateşlere göre havayı ısıtmada daha etkilidir. Büyük ateşler, etrafa yayılmadan hızlıca yükselip inverziyon tavanını delerek soğuk ve sıcak havanın iyi bir şekilde karışması için gerekli sirkülasyonu engelleyecek sütunların oluşmasına neden olabilir. Büyük ateşler sadece inverziyonun tavan tabakasına zarar vermez, aynı zamanda hızlıca soğuk havanın içine çekilerek zararı faydasından fazla olur. Eğer bir bölgede bir mevsim boyunca 2-3 defadan fazla don olayı görülmezse ısıtma yöntemi uygun ve ekonomiktir. Daha fazla don görülen bölgelerde ısıtma ekonomik değildir.

Seralarda elektrikle ısıtma, araziye uygun kalorifer sistemi ile ısıtma bazı ülkelerde kullanılan pahalı yöntemlerdir. Ancak bu yöntemlerde korunacak ürünün ekonomik değeri esas alınmaktadır.
e- Su uygulaması

Don olayını önlemede bir yöntem olan üstten sulama veya yağmurlamanın belirgin bir yararı vardır ve dikkate değer bir öneme sahiptir. Bu uygulama geniş bir su kaynağı, uygun sulama ekipmanları ve iyi bir toprak drenajı ister. Bu yöntem sadece üzerindeki buz yükünü taşıyabilecek bitkilerde uygulanabilir.

Yağmurlama yönteminde, bitki su soğuduğu ve donduğu zaman, radyasyonla kaybolan ısıyı kazandırmak için eritme ısısını ortama verir. 1 gr veya 1 cm3 suyun 1°C soğuması için 1 kalori ısı açığa çıkar, fakat bitki için daha önemli olan durum 1 gr suyun donması için 80 kalorinin açığa çıkmasıdır. Eğer yaprak veya tomurcuk ince bir su filmi kaplanırsa, suyun donmasıyla ısı açığa çıkar ve bitki sıcaklığının 0°C’nin altına düşmesini engellenir. Bu su filminin olabildiğince sürekliliği sağlanmalıdır, bu sayede bitki üzerinde buz tabakaları oluşmasına ve ortam sıcaklığı donma noktasının altına düşmesine rağmen bitki sıcaklığı donma noktasının altına düşmeyecektir.

Bir güvenli uygulama, ıslak termometre sıcaklığı donma noktasına ulaştığı zaman yağmurlama işlemine başlamaktır. Yağmurlama işlemi bitki dokularının dayanabilmesi için mümkün olduğu kadar sürdürülmelidir. Uygulama hava sıcaklığı 0 °C’nin üzerine çıkıncaya kadar devam ettirilmelidir.

Yağmurlama sistemi, ürün kaybına neden olabilen birkaç dakikalık kritik devreyi engelleyecek veya kesecek şekilde tam ve sürekli olarak su örtüsü sağlamalıdır. Yağmurlama sisteminin önceden test edilmesi gereklidir. 12-20 saniye aralıklarla çalışan küçük yağmurlayıcılardan daha tatmin edici sonuçlar alındığı Davis (1955) tarafından bildirilmiştir. 90 saniye aralılarla çalışan daha büyük yağmurlayıcılar -5°C de domates bitkisi üzerinde etkili olamamıştır. Tekrarlanan uygulamaların daha kısa aralıkları, yaprak yüzeyindeki daha düşük sıcaklık değişimlerini netice vermiştir.
f- Toprak işleme ve idaresi

Don zararlarını en aza indirebilmek için; toprak nemli, yabancı otları temizlenmiş, düzeltilmiş ve pekiştirilmiş olmalıdır. Don tehlikesi olan dönemlerden önce toprak üzerindeki ürünler, organik madde artıkları, gübre artıkları ve yabancı otlar sürülmeli ve toprak sıkıştırılmalıdır. Bu işlemlerden sonra toprak sulanmalı ve kuru kalmasına fırsat verilmemelidir.
g- Kumlama

Bu yöntem hem pahalı, hem yüksek işçilik, hem de toprağın yapısını etkilemesi nedeniyle uygulanması güç bir yöntemdir. Kum materyalinin kolay ısınması ve radyasyon yoluyla yavaş soğuması bu yöntemin olumlu yanıdır. Her yıl ince bir kum tabakasının don riskli alanlara serilmesi şeklinde yapılır. İnce kum aynı zamanda buharlaşmayı (kendi bünyesindeki su miktarı çok az olduğundan) en alt seviyeye indirir.
h- Çiçeklenmeyi geciktirme

İlkbaharda meydana gelen son don olaylarının çok sık görüldüğü yerlerde, meyve ağaçlarının çiçeklenme devresinde don olayından fazla zarar görülmemesi için çiçeklenmenin geciktirilmesi amacıyla ağaç dipleri 1 m çapında açılarak kar veya buz kalıpları konulur.
i- Zorlanmış hasat

Birçok durumda geniş bir ürün topluluğunu zorunlu hasat yoluyla dondan korumak mümkündür. Don veya donma sıcaklıkları ile ilgili bir tahmin önceden kullanıcılara ulaştırılmış ise, bölgedeki çiftçiler olgun meyveleri, sebzeleri ve diğer ürünleri acil olarak toplayabilir, aksi takdirde arazi üzerinde kalır ve don tehlikesine hedef olur. Bu durum geceleri bile devam edecek uzun saatler süren bir ekip çalışmasını gerektirir. Toplanan ürünlerin korumalı yerlerde depo edilmesi zorunludur.


Dizilimlerde fiziksel yansımalar

Dizilimlerde fiziksel yansımalar
Tüm dizilimleri harf sayı bunların bir fiziksel yansımaları vardır.  Örneğin bir isimde 7 harf varsa o harflerin fiziksel yansıması altıdır. Bu sistemi Pisagor kendi zamanında bir kare ile açıklamıştır. Belki Musa AS öğretileri belki kendisi keşfetmiştir. Bunu bilemiyoruz. Ama ne olursa olsun tüm dizilimlerin bir ruhsal yansıması ve etkileri vardır. Pisagor karesini bilenler özellikle Numeroloji yönünü o yansımaları da bilirler.

Bu yansımalar nasıl hareket ediyor?

Karenin değerleri yerlerine oturduğunda eğer aralarında boşluklar varsa bu köprülerin yani enerji akımının kırık olduğunu gösterir. Hücre yapısına benzer durum görünür. T, L artı gibi hücreler bu karede kendisini gösterir. Eğer aralarında boşluk yoksa enerji akımı mükemmel akar. Hücre yapısı da öyledir. Eğer bu hücre tipi aralarında boşluk varsa sakatlık, hastalık gibi durumları ortaya çıkartır. Yaşamda da bu yaşamın kaosa dönmesidir diyebiliriz.

3  6  9
2  5  8
1  4  7

Tablo budur. Pisagor karesi denen tablo budur. Tablo 3 boyutludur. Altta sayıların yerleşim alanı ve bu alanların yansımalarını görüyorsunuz. Bu Numerolojik olarak çok basittir. İsminizin soyadınızın numeroloji değerini alın ve bu kareye yerleştirin. M Dördün olduğu yere gelir. Sayılar yerli yerine gelmeli. İsimde 4 ve 6 sayısı var ise ve beş olan yer yoksa kişi 7. yansımada köprüsü kırık demek olur. Anlamı doğrultusunda o bölgede enerji bozuk akar. Bu kırılma noktasıdır.

Kırılma noktası rahatlık vermeyecek gibi görünür. Bu kırkların tamamlanması bir başka harf ile artık mümkün değildir. Harfler isme ve soyada eklenmesi işi görmez. Ek isimlerle veya belli bazı tarihler bu kırımla noktasını yani köprüyü düzeltir ayak olur.


Bilinçaltı nedir, nasıl çalışır

Bilinçaltını kısaca örnekleyerek tanımlamak gerekirse; bir buzdağını düşünün. Üst kısmı bilinçli zihin, görünmeyen kısmı ise bilinçaltıdır. Bilinçaltında olanlar görünen üst kısım olan bilinçli zihne çıkarıldığı zaman da bilinç gelişmektedir.

Kimilerine göre beynimizin yüzde 3-4’ü, kimilerine göre de yüzde 9-10’u çalışmaktadır. Peki geri kalan yüzde 90-94 oranı ne oluyor? İşte bu bilinçaltıdır. Bunun anlamı da bilinçli zihnimiz farkında olduklarımızdır. Bilinçaltı da farkına varamadıklarımızdır. Bilinçli zihin yani beynimiz saniyede 5-9 adet kadar veri alabilmektedir. Bilinçaltı zihin ise saniyede 3 milyon veri alabiliyor.

Nasıl çalışır?

İnsan, anne karnında başlayarak her şeyi kaydetmeye başlamaktadır. Doğduktan sonra da ebeveynin başkalarına ve karşılaştıkları olaylara ne şekilde davrandığını kaydetmektedir. İlerleyen süreçte ilişkilerde yaşadıkları bu kayıtlar referans alınarak oluşmaktadır. Mesela, hayatta kalabilmek için en yakınlarında olan insanları modellerler. Bu davranış şekli bilinçli olmayıp bütünüyle bir güdüdür.

Beyin, 0-6 yaş aralığında edindiği tüm deneyimleri ayırt etmeksizin kaydeder. Deneyim ve duyguları birleştirip, yorumlar ve kaydeder. Bunlar görsel, işitsel ve duyusal olarak kaydedilmektedir. İkinci dilim olan 6-12 yaş aralığında yaşadığı deneyimleri 0-6 yaş döneminde oluşturulan çekirdek inançlar ile mukayese eder ve bir araya getirir. Bu çekirdek inançların doğrulanması olayıdır.

Üçüncü aşama olan 12 yaşından sonra insan, farklı deneyim ve duygularla karşılaştığı zaman hiç düşünmeden bilinçaltında bir genelleme yapar. Doğru olup olmadığını değerlendirmeden, 12 yaşından öncesine ait bilinçaltının aldırdığı karara göre hareket eder. Bundan dolayı, bir müzik parçası dinlediğinde nedenini bilmeden hüzünlenir ya da mutlu olur. Burnuna gelen bilmediği bir koku, farklı bir duygu haline sokabilir. Bilinçaltı, kişinin iyiliği adına çalışmakta olup, bütün amacı kişiyi 0-6 yaş döneminde almış olduğu komutlara göre yaşatmaktır. Bilinçaltı ve bilinçli zihin ikilisi, kişinin hayatta kalması için yardımcı olmaktadır.

Öğrencilerin motivasyonunu bilinçaltı engelliyor

Canik Başarı Üniversitesi PDR ve Psikoloji Kulübü tarafından düzenlenen 'Bilinçaltının gücü ve bilinçaltı iletişim (hipnoz)' seminerinde konuşan Hipnoterapist Adil Maviş, bilinçaltının buzdağının görünmeyen kısmı olarak büyük bir merak konusu olmaya devam ettiğini söyledi. Birçok bilim insanın da açıklığa kavuşturmak için çalışmalar yaptığı bilinçaltı konusunda günlük yaşamlarında karşılarına çıkacak engelleri nasıl aşabilecekleri öğrencilere aktaran Maviş, genellikle tavsiyelerin yaşamda pek işe yaramadığına dikkat çekti.

“Yaptığımız hataların büyük bir kısmını bilmediğimiz için değil sebebini bilemediğimiz, bazen de gaflet dediğimiz bir duygunun ağır basmasından dolayı kaynaklanmaktadır.” diyen Maviş, şu ifadeleri kullandı: “Yaşadığımız hayatın bizlere öğrettiği şeylerin önyargılarını yaşıyoruz. Başka bir söylemle yeni öğreneceğimiz şeylere karşı eski öğrendiğimiz şeyler aslında bilinci oluşturmuş oluyor. Bilinç ile bilinçaltının yaşamış olduğu kavram kargaşası aslında budur. Mesela, bir öğrencinin sınav zamanı ders çalışmayı istemesi Bilinç, ona sürekli bahaneler üreten ve bu yoldan alıkoyanın ise Bilinçaltı olduğunu söyleyebiliriz. Bunun için yapacağımız tek şey günümüz nasıl geçerse geçsin gece gülümseyerek uyumaktır. Telkin yöntemi ile normal hayatta 100 defa tekrar eden bir kelimenin etkisinin trans halinde bir defa söylemekle eş değerdir.”

Maviş, algıları yönetebilenlerin büyük bir topluluğa, topluma hatta dünyaya yön verebildiklerini söyleyerek, şöyle konuştu: “Birey olarak algımızı yönetebilmeyi öğrenerek takıntılarımızdan, kilolarımızdan, günlük hayatın stres ve sıkıntılarından kurtulabiliriz. Kişinin pozitif trans uygulamasını öğrenmesiyle iyileşme sürecini de hızlandırabilir.”

Sunumunun sonunda uygulamalı bir gösterinin olması katılımcılar tarafından büyük ilgi gördü. Program sonunda sunumundan dolayı Adil Maviş'e plaket takdim eden Psikoloji Kulubü Danışman Öğretim Üyesi Tamer Sural, etkinliğe katılanlara teşekkür etti.

Etkinlik sonunda katılımcılara sertifika verildi.

Bilinçaltı emirlere uymayı seviyor.nasıl bir ben,nasıl bir hayat istiyorsak bilinçaltına şimdiki zaman…

bilinçaltı emirlere uymayı seviyor.

nasıl bir ben,nasıl bir hayat istiyorsak bilinçaltına şimdiki zaman kipi ile söylememmiz gerekiyor
ancak,istemediklerimizden hiç söz etmemekte fayda var çünkü bilinçaltının dilbilgisi
iyi değil,olumsuz eklerini hiç anlamıyor.”geç kalmak istemiyorum”dediğinizde ”geç kalmak ” tan sonrasını
duymuyor ve geç kalmanız için elinden geleni yapıyor…
ŞİMDİ BEN………dediğinizde noktalı yere neyi koyarsanız bilinçaltı onu gerçekleştirmek için çalışıyor
ve mutlaka gerçekleştiriyor.

[Resim: 145195451781.jpg]

Manzara resimleri ve bilinçaltı

Manzarayı kim sevmez. Dış yönümüzle çok çok severiz. Bizi rahatlatır. Örneğin odamızın birine deniz ve deniz üstünde bir kayık resmi olan tablo asalım. Bu taş bloklarda yaşayanlar için huzur verebilir. Acaba! Biz dış yönümüz bu şekilde huzur bulur ve mutlu olurken bilinçaltı bu tabloda olan deniz ve kayık resmini nasıl algılıyor? Bakalım…

‘Mezarcı, gümrük memurları, hapis, fahişeler, tüm kötülükler, ve kadını aşırı sapıkça arzulayan bir erkek’

Tabi bu etkiler sadece deniz ve üzerinde kayık için geçerlidir. Oraya kıyı ve başka etkenler girmesi bilinçaltındaki anlamları artırabilir. Ama başka eklemelerde olsa bu manzarada olan yorumlar mutlak hayata yansıyacaktır. Zira bu tip resimlerle bilinçaltına emirler verilmektedir. Kısaca uyanık iken kendimizi kendi ellerimizle hipnoz eder böyle belalarıda çağırmış oluruz.

Ee bu bilinçaltı. Uyuzun önde gideni diyebilir miyiz? Niye böyle ters anlıyorsun değil mi? Deyiverin de görelim.

RAŞiT TUNCA

BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA
Raşit Tunca

FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik

BOARD KISAYOLLARI

ALLAH

Allah



BAYRAK

TC.Bayrak



WEB-TUNCA


Radyo Karoglan

Foruma Misafir Olarak Gir


Forumda Neler Var


Karoglan-Raşit Tunca - Dini - islami - Dini Resim - FIKIH - Kuran - Sünnet - Tasavvuf - BAYRAK - Milli - Eğlence - PNG - JPEG - GIF - WebButtons - Vaaz - Sohbet - Siyeri Nebi - Evliyalar - Güzel Sözler - Atatürk - Karoglan Hoca - Dini Bilgi - Radyo index - Sanal Dergi




GALATASARAY

G A L A T A S A R A Y


FENERBAHÇE


F E N E R B A H C E


BEŞiKTAŞ

B E Ş i K T A Ş


TRABZONSPOR

T R A B Z O N S P O R


MiLLi TAKIM

M i L L i T A K I M


ETKiNLiKLERiMiZ


“Peygamberimiz Buyurdular ki Birbirinize Temiz ağız ile Dua edin. Bizde Sayfamızı ziyaret edenlerin ve bu bölümü ziyaret edenlerin kendilerinin Ruhaniyetine, geçmişlerinin Ruhuna Yasin Okuyup hediye ediyoruz Tıkla, ya sende oku yada okunmuş Yasinlerden Nasibini Al”
(Raşit Tunca)



MEVLANA'DAN

“ Kula Bela Gelmez Hak Yazmadıkca, Hak Bela Yazmaz Kul Azmadıkca, Hak intikamını, Kulunun Eliyle Alır da, Bilmiyenler Kul Yaptı Sanır."
(Hz. Mevlana)