MUHAMMED

Muhammed


BAYRAK

TC.Bayrak



Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı
  

Şifreniz
  





Forum İstatistikleri
Toplam Üyeler» Toplam Üyeler 27
Son Üye» Son Üye Fahriye
Toplam Konular» Toplam Konular 15,426
Toplam Yorumlar» Toplam Yorumlar 16,632

Detaylı İstatistikler Detaylı İstatistikler

DOWNLOADEN


“Downloaden Bölümümüzden BEDAVA Grafik Paketleri,E-Kitaplar ve Bedava Bilgisayar Programlarını Tek TIKLA BEDAVA indirebilirsiniz”
(Raşit Tunca)




AYET

“Yeryüzüne muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır”
ENBİYA Suresi 105


FELSEFEMiZ

“ iSLAM OKUMAK YAZMAK YADA ÇiZMEK DEĞiLDiR, Yahutta O Hadis şöyle, Bu Ayette böyle diyor Diye Papağanlıkda Değildir. islam Kuranı ve sünneti HAYATINA TATBiK edip, Onunla Yaşayabilmekdir”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)


Raşit Tunca Sözü

“Yüzme bilmek Denizden çıkmana fayda vermez, taaki yüzme biliyorsan, denizedee düştüysen, ellerini, kollarını, ayaklarını çırpacaksın, ve birde tutuncak dal bulacak, tutunup çıkacaksın. ilimde böyledir, bir ilmi bilmek fayda etmez, taaki, onu hayatında tatbik edesiye, Dinde böyledir, din bilmek imanını kurtarmaz, taaki, ne zaman, bildiğin öğrendiğin dinini hayatında tatbik edip, yaşadın, o zaman belki kurtulursun.”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)

GÜZEL SÖZ

“ Bazen Hata Yapıvermek, Doğruyu bulmanın ilk Basamağıdır.
(Başağaçlı Raşit Tunca Sözü)





Benim Beynim Seninkini Döver

Çocukluk günlerimizde başımız sıkışınca başvurduğumuz ‘benim babam seninkini döver’ önermesini artık değiştirmenin zamanı geldi dostlar. Şimdi zaman, beyinleri tokuşturma zamanı. Hayat inanılmaz bir hızla ilerliyor. Bu ilerleyişin karşısında iki alternatifiniz var. Birincisi yaşlanmak ve ölmek! Bu en zahmetsiz olan alternatifimiz. İkincisi biraz çaba gerektiriyor. Beynimizi kullanmak ve hayatı yaşlandırmak!

“O nasıl olacak ki, hayat yaşlanır mı?” diyeceklere bir sözüm var: Hayatı bir kas yığını olarak yaşarsanız, yaşlanır ve öbür dünyanın yolunu tutarsınız. Ama hayatın her anını gerçek bir keşif ve hissediş ile yaşarsanız, hayat sizin diri ruhunuzu yaşlandıramaz. Her daim capcanlı kalırsınız.

Hayat akıp giden bir suya benzer. Eğer onu bir kaba hapsederseniz kısa süre içinde o kabın içinde bozulur ve kokar. Ama onu sonsuz bilgi okyanusuna taşırsanız her zaman parlaklığını ve canlılığını korur. Akan nehirler kokmaz. Düşünen insanın beyni kokmaz, çürümez ve yaşlanmaz.

Beyninizle mücadele edecekseniz, beyninizin her daim çarpışmaya hazır bir asker gibi olması lazım. Askerlerin yaptıkları antrenmanlar gibi biz de beynimize antrenman yaptırmalıyız.

Düşünmek, düşünmek, düşünmek... İşte hayatımızın sihirli kelimeleri… Bu kelime insan olmanın, canlı olmanın, düşünen bir varlık olmanın bize en büyük armağanı.

Ne yapın ne edin başkaları ile mücadelenizi beyniniz üzerinden yapın. Beyniyle savaşan beyniyle kazanır. Ve beynin bize sunduğu zafer, her zaman için başarı, mutluluk, ahenk, esenlik, barış ve huzurdur.

Hayatla barışık olmak için, yaşamla ahenkli bir yolculuk için, evrenle uyumlu olmak için, kalbinizle barış içinde olanız için tek yol var: Beyninizi kullanan insan olmak.

Düşündüğümüz için mi varız, var olduğumuz için mi düşünüyoruz?

Bu soruyu ‘Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar?’ ikilemi yaşatmaktan zevk aldığım için sormuyorum. Haddi zatında horozun bu soruya verdiği cevap çok manidardır: “Ben işimi görürüm gerisine karışmam.”

Hayat ve kişisel problemler karşısında da horoz gibi olmayı önemsiyorum. Sorunların altında kalmak ya da pes edip sorunları yok saymak yerine “Ben düşürüm gerisine karışmam.” demek gerekiyor. Zaten düşünme yolunun yolcusu olan herkes, hayatın sorunları karşısında hayatla didişmez, bilakis hayatın önüne geçerek, yaşadığı hayatı kendisi şekillendirir.

Peki, siz ne yapıyorsunuz? Hayatın karşınıza çıkarttığı problemlere sırtınızı dönüp, gerisin geriye kaçıyor musunuz? Yoksa onlarla yüzleşip her duvarı bir kapı olarak mı görüyorsunuz?

Her duvar bir kapıdır aslında. Ama duvarları engel olarak görenler asla, o duvarların aslında bizi başka kapılara götüren rehberler olduğunu anlayamazlar. Hayatımızdaki engeller olmasaydı, hayat hiç gelişir miydi? Hala mağara devrinde duvarlara resim yapan canlılar olarak hayat sürerdik. Ama hayatın içindeki her türlü engeller bizi muhteşem bir gelişmenin içine taşıdı. Bilgisayarda yazılmış bu kelimeleri, büyük matbaalarda basılmış ve kitap haline gelmiş bir şekilde okuyoruz. Bir düşünün ben bunları mağara duvarlarına yazsaydım ve siz okumak için benim mağaramda olsaydınız. Amma zor bir iş olurdu. Ama işte çok kolay bir şekilde bunu yapıyoruz. Neden? Çünkü bizden önceki insanlar buna kafa yordular, düşündüler, ürettiler.

Düşünmek sadece bizi geliştirmez. Bizim dünyamızı merkez alarak bütün hayatı değiştirir. Var mısınız? Harika bir hayat yaşamak, hayatı geliştirmek, hayatı anlamlı kılmak ve kendimizi keşfetmek için düşünmeye, beynimizi kullanmaya!

Adem efendi, atıp tutuyorsun da başımızdaki dertlerle mi uğraşacağız, yoksa düşünmenin peşine mi düşeceğiz?

Bu soru, ya da benzer sorular aklına gelenler bu bölümü okuyabilirler. “Yok abi, benim sorunum yok, aslanlar gibi düşünme konusunda ikna oldum.” diyenler diğer bölümü direkt geçebilirler.

Yahu zaten akşama kadar iş güçle uğraşıyorum. Kredi ödüyorum, taksitlerimi denkleştirmeye çalışıyorum. Arabanın kaskosunu yaptırmam lazım, emlak vergimin günü geçiyor, sen de geçmişsin karşıma beynini kullan, düşün, aklını çalıştır deyip duruyorsun. Ben hangi ara bu işlerden kurtulup da beynimle meşgul olacağım?

Haklısın kardeşim haklısın.

Ama o beyni kullanmamakta ısrar edersen hayatın hep böyle geçecek. Hiç bir zaman dingin bir zihne sahip olamayacaksın. Hayatı hep ucundan yaşayacaksın. Bunun adı ‘günü kurtarmak’. Oysaki ben sana hayatını kurtarmaktan, gelmiş, geçmiş ve gelecek tüm günlerini kurtarmaktan söz ediyorum.

Aslan ormanların kralıdır ama avıyla sadece bir kere karnını doyurabilir. Acıktığında tekrar avlanması gerekir. İnsan ise yiyeceklerini saklama teknikleri geliştirerek günlerce aynı besinleri tüketebilmektedir. Yani tek başına aslan olmak, kral olmak yetmiyor. Ormanın en güçlüsü, vahşi doğanın kralı da olsan, düşünme özelliğin yoksa aynı tekdüze hayatı yaşarsın. Ve binlerce yıl önce aslanlar nerede ise şu an da oradadır. İnsanoğlu ise mağaralardan çıkıp Mars’a ulaştı. Düşünmenin insana kattığı katma değer budur. Diğer canlıların durağanlığının aksine insan devamlı kendini geliştirebilmektedir.

Eğer yerinizde saymak istemiyorsanız aklınızı kullanırsınız. Günü kurtarmanın değil, hayatınızı kurtarmanın peşindeyseniz beyninizi kullanırsınız. İşi güce köle olup yaşamak yerine, hayatı gerçek anlamıyla yaşamak isterseniz zihninizi yorarsınız.


Kişisel Gelişim Ne ile Başlar

Sabırlı olmayana, gelişimi devamlı olarak yapamayana, devamlı olarak gelişmiş insanlarla dostluk kurmayanın, onlardan daim olarak faydalanmasını bilmeyenlerin hayatta başarılı olamayacağı, gelişemeyeceğini söylemek kâhinlik olmamalı.

Sevgili kişisel gelişim yolcusu,

Kişisel gelişim, insanın gelişimi merak etmesi, yeni insanlar tanıması, gazetede güzel yazı yazan veya kitap yazmış insanları merak ederek onları tanımak, sadece yazılarından değil, kişiliğinden de faydalanmak istenmekle başlar. Sen de gelişmek istemekteysen beğendiğin yazıların yazarları ile tanışmak, onlarla dostluk kurma imkânın varsa onlarla dostluk kurmak, onlarla konuşmak da en azından kitap okumak gibi etki eder. Unutma ki her insan da okumasını bilene bir kitaptır.

Sevgili kişisel gelişim yolcusu dostum,

Biliyorsun ben yıllarca yerel bir gazetede yazı yazdım. Bu gazetede yazı yazan bir gönül dostu daha vardı. Gaziosmanpaşa Üniversitesinin değerli öğretim üyesi olan Yrd. Doç. Dr. Köksal Pabuççu. İkimizde aynı gazetede yazmamıza rağmen birbirimizi tanımayan iki yazardık.

Köksal bey içinden dermiş ki “Şu yazar kardeşim, etkili ve güzel, kalbime yerleşen yazılar yazmakta. Ben bu yazıları severim. Bu güzel yazıları yazan insan ile tanışmak lazım.” Ben de yazıları okuyarak buna benzer duygular taşırdım. Daha sonra Tokat öğretmenevinde buluşarak saatlerce sohbet ettik. Ailece görüşmeye başladık. Sonrasında ben onu iş yerinde, o da beni iş yerinde ziyaret etmeye başladı. Hatta bir gün okulda derslerine bile konuk etmekten hiç çekinmedi. Köksal Hoca ile arkadaşlığımız böyle başladı.

Sevgili kişisel gelişim yolcusu dostum,

Ünlü bir bilim adamımız boşuna “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşır.” dememiş. Köksal Hocayı sık sık ziyaret etmeye Köksal Hocadan pozitif enerji almaya sık sık odasında ziyarete başladım. Onu ziyaret ettiğim bir gün, okulun koridorunda bir insanla sohbet ettiğini görerek merakla yanına yaklaştım ikisinin. Köksal Hoca aynı heyecanla beni onla tanıştırdı. Bu insan da kişisel gelişimi önemseyen ve insanları seven Prof. Dr. Fatih Coşkun Ertaş idi. Fatih Hoca da heyecanla benle tanışmasına sevindiğini, odasının iktisadi ve idari bilimler fakültesinde olduğunu söyledi. Her zaman bekleyeceğini o kadar samimi anlattı ki, kampüse her gidişimde onun odasına uğramaya başladım. “Dostumun dostu da benim dostumdur.” misali kaynaşmaya başladık.

Sevgili kişisel gelişim yolcusu dostum,

Fatih Hoca tanıdıktan sonra, bizleri derslerine davet etmek istediğini her zaman söylerdi ama her ertelerdi. Bir gün “Hizmetkâr Lider Recep Yazıcıoğlu” kitabımız çıktı ve bu kitabımı ilk olarak Köksal Hoca ve aynı zamanda da Fatih Hoca’ya takdim etmekten zevk almıştım. Fatih Hoca da ona kitap armağan etmenin heyecanı ile “Sizi bir gün derse konuk edeceğim” dedi. Bende hemen kabul ettim.

Sevgili kişisel gelişim yolcusu dostum,

Fatih Hoca kendini geliştirmeyi çok sevdiği ve öğrencilerinin de gelişmesini istediğinden, bizi derse davet etmiş ve bunu da zevkle yapmıştı. Bu derse konuk etmede beni 30 kişi dikkatle dinledi. Orada tanıştığımız Murat Mert Yeşildağ ile de devamlı görüşmeye başladı.

Sevgili kişisel gelişim yolcusu dostum,

Sabırlı olmayana, gelişimi devamlı olarak yapamayana, devamlı olarak gelişmiş insanlarla dostluk kurmayanın, onlardan daim olarak faydalanmasını bilmeyenlerin hayatta başarılı olamayacağı, gelişemeyeceğini söylemek kâhinlik olmamalı. Hayatta herkes başarılı olmak ister ama kimse sabrederek bu isteğinin peşinden gitmez.

Sevgili kişisel gelişim yolcusu dostum,

Sen de çevrende gelişen insanları, öğretmenlerini, arkadaşlarını dikkatle izlemeye ve onları sık sık ziyaret ederek diyalog kurmaya onların nasıl geliştiğini anlamaya bak ki, sende gelişesin. Mesleğinde başarılı olan insanlar, insan ilişkilerine dikkat eden, onlarla diyalogu ihmal etmeyen ve diyalog kurmak ve iletişim kurmak işini asla hafife almayan insanlardır.

Sevgili kişisel gelişim yolcusu dostum,

Eskiden atalarımız “Merak ilmin hocasıdır” derlermiş. Ama bugün gençlerimiz merak etmeyen, ilgilenmeyen, kendisini geliştirecek insan ve kaynaklara ilgi göstermeyen insanlar. Bugün denmekteki üniversitelilerin % 56’sı işsiz. Bunun suçlusu olarak kalitesiz üniversite eğimini göstermek işin kolayına kaçmak demek. Üniversite fizik veya kimya öğrenen insan iletişimi de öğrenmekten, hayatına uygulamaktan geri kalmasa acaba gene işsiz kalır mıydı acaba?

Sevgili kişisel gelişim yolcusu dostum,

Bizler hep başkasını suçlarız. Her şeyin suçlusu çoğu zaman kader kısmette olur. Ama adım atmayı cesaret göstermeyi, merak etmeyi, bizi geliştirecek insanlar yanımıza geldiği zaman onlarla çocuklarımızı çevremizle tanıştırmayı, öğretmen isek öğrencilerimizle tanıştırmayı külfet sayarız. Hâlbuki tanıştırmak kaynaştırmak zevkli ve huzur veren bir uğraştır.

Sevgili kişisel gelişim yolcusu dostum,

Köksal Hoca ile tanıştım o Fatih Hocayla tanıştırdı. Fatih Hoca öğrencisi Murat Mert ile tanıştırdı konferansta, o da bizi ev arkadaşları ile Kişisel Gelişim kulübü üyeleri ile tanıştırdı. Halka böylece genişledi. Gelişen insan arttı.

Sevgili kişisel gelişim yolcusu dostum,

Sen bu yazıyı okuyacaksın. Beğendinse sevdiğin insanlara vereceksin. Onlar okuyacak. Onlarda beğenirse başkasına tavsiye edecek. Merak etmelerini sağlayacak halka halka gelişim olacak gelişen birey gelişen bir grup, gelişen grup gelişen ili, gelişen ülkeyi… Böylece gelişen bir dünya ve gelişen bir gelecek olacak.

Unutma her şey bir merakla ve bir tanışma halkası ilke başladı.

Dünyaya gelmemiz bile Adem ile Havva’nın yasak meyveyi merak ile yemesiyle başladı düşün artık…

Turan Yalçın


Sosyal Düşünme Becerisi

Çocuklar doğdukları andan itibaren sürekli bir fiziksel, zihinsel ve psikolojik gelişim içindedir.Anne babalar, yetişkinler çocukların doğumlarından itibaren tüm gelişim alanları ile birebir ilgilenirken, sosyal becerilerinin de önemli olduğunu ancak belirli bir yaşa geldikten sonra fark etmeye başlarız. Başkaları ile iletişim pek çok çocuğun keyifle yaptığı bir iş iken, bazı çocuklar için ilişki kurma ve ilişkiyi sürdürme son derece karmaşık ve zor bir iştir.

Özellikle okul hayatında çocukların kendilerini saklaması imkansızdır. Okula devam eden bir öğrenci iseniz, diğer çocuklar tarafından sürekli olarak gözlenir ve test edilirsiniz. Bu gözlemler sonucunda sizi sevip sevmemeye, hayran olup olmamaya, arkadaşlık kurup kurmamaya karar verilir. Anlaşabileceğiniz arkadaşlar tarafından kabul görür ve sevilirseniz okul sizin için çok eğlenceli bir hale gelir.

Bazıları için bu çok kolaydır. Popülerlik oyununu nasıl oynayacaklarını bilirler ve ustaca oynarlar. Ancak bazı çocuklar için okulun gerektirdiği sosyal beceriler büyük bir sorun teşkil eder. İyi ilişkiler kuramazlar ve çoğunlukla aldıkları sosyal yaralar yüzünden acı çekerler. Sosyal baskı akademik baskıdan daha zorlayıcıdır.

Sosyal beceri sorunu yaşaya çocuklar hakkında sıkla söylenen ifadeler şunlardır:

‘Hiçbir arkadaşının doğum gününe davet edilmiyor…’
‘Ben bu yaşta iken telefonlar susmazdı ama onu kimse aramıyor…’
‘Arkadaşları ona ‘ezik’ adını takmışlar, çok üzülüyor…’
‘ O kadar dalgacı ve kaba ki onun diline düşmemek için kimse ona bulaşmıyor ve arkadaşlık etmiyor…’
‘Patavatsızın teki…’
‘O kadar kendini beğenmiş ki, sürekli övünüyor. Onunla birlikte olmak çok sıkıcı…’
‘Ne zaman yanımıza gelse, bir bahane bulup uzaklaşıyoruz…’
‘Her şakasının sonu kavga ile bitiyor…’
‘Çok sıkıcı biri…’

EZGİ’NİN HİKAYESİ

Ezgi artık alay edilmeye alışmıştı. Herkes ona ‘Ezik Ezgi’ diyordu. Çok utangaçtı. Konuşurken sesi bile işitilmiyordu. Silik ve renksiz olduğunu o da farkında idi ama bunu değiştiremiyordu. Varlığı ile yokluğu belli bile olmuyordu. Kimse onu doğum günü partisine davet etmediği halde , o kendi doğum gününe tüm sınıfı davet etmişti. Ama sadece bir arkadaşı gelmişti. O da annesinin zoru ile.

Son haftalarda okuldan oldukça mutsuz bir şekilde dönmeye başlamıştı. Çünkü sınıfın en popüler dört kızı onunla dalga geçmeyi eğlence haline getirmişlerdi. En son çıkardıkları dedikodu onu çok utandırmıştı. Sınıfın en yakışıklı çocuğu olan Murat’ a yazılmış bir aşk mektubunu tüm sınıfa dağıtıp, bu mektubu Ezik Ezgi’nin yazdığını söylemişlerdi. Murat da Ezgi ile dalga geçmişti. Tüm bu olanlar karşısında Ezgi kendini savunmaya çalışsa da kimse onu dinlememişti bile…Öğretmene de söyleyememişti. Çünkü kızlar ‘bunu öğretmene ispiyonladığın taktirde başına geleceklerden sen sorumlusun’ diyerek onu tehdit etmişlerdi.

Oldukça başarılı bir öğrenci olmasına karşın popüler olmayı bir türlü beceremiyordu. İyi notlar aldığında da ‘inek’ dedikleri için çok üzülüyor ve en iyi notu almamaya çalışıyordu.

Diğer kızların ortak ilgi alanları onu hiç ilgilendirmiyordu. Şık giysiler, Akmerkez turları, yakışıklı oğlanlar, aşk filmleri, dedikodular, ev partileri ona göre değildi. O daha çok denizaltı dünyası, böcek koleksiyonu ve web sitesi tasarımı gibi konular hakkında konuşmak istiyordu.

Birkaç kez annesinin yakın arkadaşı Suzan Hanım kızı Özge’ye çok ısrar ettiği için Özge’nin Pijama partisine davet edilmiş ve heyecanla gitmişti. Ama sonuç tam bir hayal kırıklığı olmuştu. Nerede, ne zaman, nasıl konuşacağını bilemediği için sürekli potlar kırmış, yersiz şakalar yapmış ve konuşulan konulara ayak uyduramayıp sık sık komik duruma düşmüştü.
Kendisinin neden sevilmediği hakkında hiçbir fikri olmayan Ezgi bu sorunu nasıl çözeceğini bilemiyordu.

On iki yaşına gelmişti ve hala yalnızdı. Anne ve babası da Ezgi’nin durumunu farkında idiler. Önceleri bunun gelip geçici bir durum olduğunu düşünerek çok üzerinde durmamışlar ve yıllar böylece akıp gitmişti. Son haftalarda iyice mutsuz bir genç kız haline dönüşen Ezgi için artık endişelenmeye başlamışlar ve bir psikologdan danışmanlık almaya karar vermişlerdi.

SOSYAL BAŞARININ ÜÇ ALTIN ANAHTARI

Sosyal başarı için üç sıradan ama önemli iş vardır: Arkadaş edinmek, popüler olmak, politik olmak.

1. Arkadaş edinme; Arkadaşlık yakın olma, paylaşma ve karşılıklı destek gerektirir. Bazıları derin ve duygu paylaşımı olan güçlü arkadaşlıklar kurar. Bazıları ise daha sosyal amaçlı, yüzeysel ama eğlenceli arkadaşlıkları tercih eder. ‘Yakın bir arkadaş’ özgüven eksikliği ve yalnızlık için müthiş bir sigortadır.

2. Popüler olma; Popüler olmak diğerleri tarafından ne kadar saygı duyulduğunuz ve beğenildiğiniz ile ilgilidir. Bazı çocuklar popülerdir ama güçlü arkadaşlıkları yoktur. Yüzeysel ilişkiler kursalar da kendilerini sevdirmeyi bilirler. Olumlu bir şöhret pek çok çocuğun can attığı bir şeydir. Popüler çocuklar genellikle doğru zamanlarda doğru şeyler yapmayı çok iyi bilirler. Çocuklar arasındaki popülarite şu şekilde alt gruplara ayrılabilir.

Akranlarının tümü tarafından sevilen Popüler Çocuklar.
Bazı gruplar tarafından sevilirken, bazıları tarafından da hoşlanılmayan Tartışmalı Çocuklar.
Okulda çok tanınmayan ama sosyal olarak kabul gören İyi Huylu Çocuklar.
Kimse tarafından fark edilmeyen İhmal Edilen Çocuklar.
Ciddi biçimde dışlanan, kaba davranışlara maruz kalan, alay edilen Reddedilen Çocuklar.
Popüler olmak çoğunlukla arzu edilen bir sosyal konumdur. Ancak bazı çocuklar o kadar popülerdir ki, arkadaşlıklar ve olaylar o kadar çekicidir ki, akademik yaşantıları çok geri planda kalır ve okul başarısızlığı başlar. Bazıları ise popüler olmak uğruna arkadaşlarına o denli önem verirler ki onların yadırgayabilme ihtimali olan hiçbir şeyi yapmayarak ve tamamen onların beğenilerine göre hareket ederek, onların kopyası olmaktan öteye gidemezler.

Oysa çocukların pek çoğunun kendilerine özgü önemli özellikleri ve kaliteleri vardır ve bunlar bazen arkadaşlıkların hatırına kaybolup giderler. Bu değerlerden ‘Ya arkadaşlarım tuhaf karşılarsa’ ya da ‘Ya beğenmezlerse’ diyerek vazgeçmek uzun vadede önemli bir kayıptır. Aslında uğruna kendi değerlerinden ödün verecek derecede popülerliği ve tamamen yalnız ve mutsuz olmayı aşırı uçlar olarak kabul edersek, bu iki nokta arasında kendi kişilik yapımıza en uygun noktayı seçerek, sosyal dengeyi sağlamak en doğrusudur.

3. Politik olma; Bazı çocuklar çok politiktir. Kendilerine yardımı dokunacak veya zarar verecek kişileri hemen sezinleyerek ona göre davranırlar. İlgi göstermeyi, iltifat etmeyi bilirler. Okulda öğretmenlerin ‘değerlendiren’ konumunda olduğunu fark eden pek çok çocuk onlarla pozitif bir etkileşim içine girerler. Onların gözüne girmeyi başarırlar. Bazıları ise tüm bunların yağcılık olduğunu iddia ederek yetişkinlerle veya kendilerinden daha nüfuzlu kişi veya çocuklarla iyi bir etkileşim kuramazlar. Önemli olan kişiliğinizden ve dürüstlüğünüzden ödün vermeden ‘becerikli politikacılar’ olabilmektir.

Sosyal Başarı İçin Gerekli Beceriler:

1. İlişkiyi Başlatmak:

İlişkiyi başlatmak için karşımızdaki kişiden gelen sinyalleri göz ardı etmemeliyiz. Öncelikle karşımızdaki kişiyi çok iyi izlemeli ve söylediklerini, duygularını ve bakış açısını kavramaya çalışmalıyız.
İlişkiyi başlatmanın bir başka yolu da çok açık sözlü ve direkt olmamaktır. Fazla direkt ve açık yaklaşımlar pek çok durumda işlemez. Yavaş ve temkinli hareket yeni tanışmalarda daha işe yarar bir tutumdur.Örneğin; ‘Ne hoş bir çocuksun, haydi artık benim en yakın arkadaşım ol’ demek yerine, ‘Yarın birkaç arkadaş sinemaya gideceğiz, sen de bize katılmak ister misin?’ tarzında bir yaklaşım daha olumlu sonuçlanacaktır.
Biri ile yeni tanıştığınızda ona yıllardır tanışıyormuşsunuz gibi davranamazsınız. Örneğin; ona tüm sırlarınızı veremezsiniz, ağır şakalar yapamazsınız. Acele ederseniz karşıdaki kişi tarafından yadırganırsınız.
Biri ile arkadaş olmak istiyorsanız ilgi alanlarınızın bir miktar çakışması gerekir. Bu nedenle karşımızdaki kişinin ilgi alanlarını anlamaya çalışıp, size uyup uymadığını test etmek yeni ilişkiler için gereklidir. Böylece sizin için doğru bir arkadaş olup olmadığı hakkında fikriniz olur.
2. İlişkiyi Sürdürmek:

İlişkiyi başlatabilirsiniz ama sürdürmek de emek ister. Arkadaşlarınızın size hangi zamanda ve ne konuda ihtiyacı olduğunu düşünmelisiniz.
Birkaç kişi bir araya gelince anlaşmazlıklar ve tartışmalar kaçınılmazdır. Önemli olan bu doğal anlaşmazlıklarla nasıl baş ettiğinizdir. Problem karşısında konuşabilir, birbirinize karşı dürüst olabilir, duygularınızı paylaşabilir ve gerekli değişiklikleri yapabilirseniz arkadaşlığınıza zarar vermeden problemi çözebilirsiniz. Ancak anlaşmazlık karşısında bağırıp çağırır, eleştirir, kinlenir ve fiziksel saldırıda bulunursanız arkadaşlığınız tamir edilemez yaralar alabilir.
3. Sosyal Sinyalleri Doğru Yakalama, Kullanma ve Manevra Yapabilme:

İlişkide bulunduğunuz kişilerden size pek çok sinyal gelir. Bu sinyallerin önemli olanlarını ayırt edebilen ve yakalayabilen bir anteniniz varsa şanslısınız. Sinyaller bize ilişkiyi nasıl sürdürebileceğimiz ile ilgili çok değerli bilgiler verir. Sinyallerin bir kısmını karşınızdaki kişinin yüz ifadelerinden çıkarabilirsiniz. İfadelerdeki küçük ipuçları bize karşımızdaki kişilerin duyguları hakkında bilgi verir. Sosyal beceri sorunu olan bazı çocuklar yüz ifadelerini okuyamaz. Aynı zamanda sözel ifadeler, tonlamalar, beden dili de bizlere önemli sinyaller gönderen değerli kaynaklardır. İyi izleme ve dinleme gerektiren bu beceride dikkat sorunu olan bazı çocuklar da zorlanırlar.
Bazı durumlarda hatanızı farkına varıp, ustaca bir manevra yapmanız gerekebilir. Kimi çocuklar bu konuda ustadır. Söylediklerinin garip kaçtığını farkına varır varmaz ‘sadece şaka yapmıştım’ gibi yeni bir söylemle ortamı yumuşatıverirler veya birini kızdırdıklarını fark ettiklerinde en uygun anda hemen özür dileyebilirler.
Nasıl Algılandığımız İle İlgilenme: Çevremize verdiğimiz imaj önemlidir. Bazı çocukların iyi bir imajı vardır ve bunu sürdürebilirler. ‘Kendilerini satma’ yetenekleri yüksektir. Bu konuda aşırı uçlarda davranan çocuklar da olabilir. Bazıları aşırı derecede gösteriş yaparlar, övünürler ve caka satarlar. Sürekli olarak nasıl algılandıkları ile ilgilendikleri için başkalarına göre yaşar hale gelirler. Kendilerine has özelliklerini kaybederler. Bazıları ise çok silik ve iddiasızdır. Nasıl göründükleri ve algılandıkları ile hiç ilgilenmezler. Bu konuda dengede durmak önemli bir beceri ister.
4. Sosyal Dili Kullanabilmek ve Takip Edebilmek:

Sosyal dil eğitim dilinden çok farklıdır. Eğitim dilinde başarılı olan pek çok kişi sosyal dilde başarısız olabilir.Konuşma tarzımız çok önemlidir. Aşırı derecede övünen, düşmanca, alaysı, monolog halindeki konuşma stilleri çevremizdeki kişileri rahatsız eder ve uzaklaştırır.

Moda Kelimeleri Bilmek: Her dönemin moda kelimeleri ve söylemleri vardır. Bunlar dönem dönem yenilenir. Örneğin: ‘ezik’, ‘dehşet bir şey’, ‘karizmatik’, ‘cool’, ‘dinozor’, ‘gıcık’, ‘kıro’, ‘yamuk’, ‘kolpalama’, ‘tiki’, ‘kal geldi’ gibi söylemler yıldan yıla, şehirden şehire farklılıklar gösterebilir. Çocuklar ve gençler arasındaki bu özel dili yetişkinler çoğu kez tam olarak anlayamaz. Bu özel dili doğru olarak kullanamayan çocuklar akran sohbetlerine ayak uyduramayabilirler.
Duygu İfadesi: Kelimeleri, cümleleri ve yüz ifadelerimizi duygularımızın anlaşılmasına izin verecek şekilde kullanabilmeliyiz. Aslında üzgünsek ama sesimizin tonlaması kızgın gibi çıkıyorsa karşımızdaki kişi bizi yanlış anlayacaktır. Veya kızdığımız bir olay karşısında gülüyorsak, anlaşılmamız zor olabilir. Duygularımızı kelimelere ve ifade şeklimize doğru yerleştirebilmek önemli bir beceridir.
Vites Değiştirebilme: Kiminle, nerede konuştuğunuza bağlı olarak konuşma şeklimizi değiştirebilmek sosyal dilin önemli gerekliliklerindendir. Müdürünüzle en iyi arkadaşınızla konuştuğunuz gibi konuşamazsınız. Gerekli durumlarda bir sitilden diğerine anında geçebilmelisiniz.
Konu Seçme ve Sohbeti Sürdürme
oğru şeyi, doğru zamanda, doğru miktarda konuşmak önemlidir. Bazı çocuklar konuşacak konu bulmakta, bazıları doğru bir konu seçmekte, bazıları ise konuyu sürdürmekte zorlanırken; Bazıları da bu konuda yetişkinleri bile alt edecek derecede ustadır.
Durulması Gereken Noktayı Bilmek: Bazı çocuklar nerede durmaları gerektiğini bilemezler. Çok konuştukları için sıkıcı olabilirler. Espirinin dozunu kaçırdıkları için kırıcı olabilirler. Durmaları gerektiğine dair sinyalleri alamazlar.
İltifat Etme: Bazıları konuşurken karşıdaki kişiye hiç odaklanmazlar. Onun sahip olduğu değerleri görmezden gelirler. Oysa bunları farkına varıp, ona sözel olarak ifade etmek karşıdaki kişiyi çok hoşnut eder. Bazıları ise bunun dozunu kaçırarak aşırı boyutlara getirirler. O kadar çok iltifat ederler ki , rahatsız edici olmaya başlarlar. Aşırıya kaçmadan doğal iltifatlar yapabilmek önemli bir sosyal beceridir.
Sosyal Düşünme Sisteminde Güçlükleri Olan Çocukların Tipik Belirtileri

Aşağıdaki belirtilerin tümünün birden aynı çocukta görülmesi beklenemez. Bu belirtilerden ancak bir grubu bir çocukta görülebilir. Ancak sosyal beceri eksikliği olan her bir çocuk birbirinden farklıdır ve dolayısı ile farklı belirti gruplarına sahiptir.

Derin ve güçlü arkadaşlıklar kuramaz.
Akranlarının çoğu ondan pek hoşlanmazlar. Fazla aranıp, sorulmaz.
Akranları arasında kötü bir şöhreti vardır.
Politik değildir. Kime ne zaman,nasıl davranacağı konusunda esnek davranamaz.
Yetişkinlerle iletişimi zayıftır.
İlgi göstermeyi, iltifat etmeyi bilmez.
Konuşma tarzı rahatsız edicidir. (Ör: düşmanca, fazla övünen vb.)
Monolog halinde konuşur.
Duygularını ifade edemez.
Şaka ve ciddiyi ayırt edemez.
Konuşma tarzını birlikte olduğu insanlara göre değiştiremez.
Sohbet etme becerisi yoktur.
“Kendini satma” yeteneği yoktur.
Nasıl bir “imaj” verdiği ile hiç ilgilenmez.
Takım çalışmalarında başarısızdır.
Çatışmaları çözümlerken saldırgan tutumlar içine girer.
Sosyal Düşünme Sisteminde Güçlükleri Olan Çocuğa Yardım

Çocuğunuzun problemlerini onun yerine siz çözmeyin. Bazı çocukların aileleri çocuklarının problemlerini kendi problemleri gibi algılayabilirler. Kimi anne babalar ise çocukları mutlu yaşatmak amacıyla önlerindeki her engeli kaldırarak, problemin oluşmasına bile olanak vermezler. Bu tutumların yararlarından çok zararları vardır. Aslında bu aileler çocuklarına şu mesajı vermektedir: “Sen problemlerinle tek başına baş edecek kadar güçlü değilsin.” Bu çocuklar yetişkin olduklarında bile anne ve babalarına bel bağlamayı sürdürürler. Çocuğun problemini çözmek yerine destekleyici ve ilgili olmak ve çocuğun kendi metodları ile problemlerini çözmesine fırsat tanımak gerekir. Probleme saplanıp kaldığında ise rehberlik edilebilir ama sabırlı olup, doğru çözümümüzü vermemek ve çocuğumuzun kendi doğrusunu bulması için fırsatlar vermek iyi bir yoldur.
Kendi problemlerini çözmesi için çocuğunuza zaman tanımak gerekir. Onun çabalarını hemen kritik edip, eleştirmemeliyiz. Öğüt vermeye başlamamalıyız. Çok sevdiğimiz çocuğumuz belki de kötü bir çözüm yolu seçerek, problem karşısında zayıf kalabilir. Bu durumda hemen durdurur, sertçe eleştirir ve uyarırsanız, uğraşmaktan vazgeçecektir. Çocuğunuz problem çözme becerilerini arttırmaya çalışırken sonuçtan çok sürece odaklanmalısınız. Eğer probleme yaklaşımı iyi ama işler planlandığı gibi gitmiyorsa, yaklaşımı için onu övebilir ve doğru bir adım attığını söyleyebilirsiniz. Nelerin yanlış gittiğine dair değerlendirme yapmasına yardımcı olabilirsiniz.
Çocuğunuzu ancak çok gerekli durumlarda çocuğunuzu ona çok fazla hissettirmeden koruyun.Çocuk ciddi bir biçimde arkadaşları tarafından horlanıyor, itilip kakılıyor ise anne baba olarak en azından okulu bilgilendirmeliyiz. Takılmanın giderek aşağılanma boyutlarına ulaşmasına izin vermemeliyiz. Ancak bu ‘gizli koruma’ çocuğunuzun karşılaştığı her problemde değil, ancak çok ciddi boyutlardaki problemlerde devreye girmeli ve mümkünse çocuğunuz tarafından hissedilmemelidir.
Onlara model olun. Kendi sosyal problemlerinizi ve nasıl çözümlediğimizi anlatarak onlara öğüt vermeden örnek alabilecekleri çözüm modelleri verebiliriz. Çocuklarımız karşısında iyi bir problem çözücü olmalıyız. Yani pek çok alternatif çözüm yollarını görebilen, fevri davranmayan, yavaş ve akılcı düşünen problem çözücüler olarak doğru davranış modelleri sergilemeliyiz.
Çocuğunuza başka açılardan bakma becerisini öğretin. Karar vermeden önce karşımızdaki kişinin yerine geçerek neden böyle yaptığını anlamaya çalışmak sosyal problemleri çözerken önemlidir.
Çocuğunuza hedef belirlemeyi ve hedefe ulaşmak için denenebilecek yolları listeleyerek değerlendirmeyi öğretin. Problemin nasıl sonlanmasını istediğinize karar verip, hedefi belirlemeyi ve daha sonra da bu hedefe ulaşmak için yapılabilecekleri listelemeyi çocuklara öğretebilirsiniz. Bazı çocuklar tek bir çözüme odaklanır. Önce akla gelen tüm çözümler listelendikten sonra, pratik olmayan, başka problemlere yol açabilecek çözümler liste dışı bırakılmalıdır. Daha sonra da problemi en iyi çözecek yol seçilebilir. Kararı sonunda şayet işler çocuğunuzun ümit ettiği gibi gitmediyse hemen vazgeçmemesi istenebilir. Bu durumda çözüm listesinde bir başka çözüm yolunu devreye sokarak bir deneme daha yapması için teşvik edilebilir.
Sosyal uyumu pek de umursamayan ve kendine özgü olmayı tercih eden çocuklarınızı saygıyla karşılayın. Bazı çocuklar bu konuda çok cesaretlidir. Akranları tarafından beğenilmeyi çok da umursamazlar. Farklı giyim tarzları, farklı beğeni ve uğraşları ile diğerleri tarafından kabul görmeme riskini göze alırlar. Pek çok durumda diğerleri tarafından ‘garip’, ‘tuhaf’ olarak adlandırılsalar bile kendi yollarında devam ederler. Kimse ile doğru dürüst konuşmayan, tenefüslerde kitabını okuyan, şiir yazan, çizgi film karakterleri yaratan, sürekli köpek balıklarından söz eden çocuğunuz gerçekten mutlu ise ve farklı olmak hoşuna gidiyorsa onu rahat bırakın ve hatta sosyal cesareti için tebrik edin. Ancak burada dikkat etmeniz gereken tek nokta bu mutlu ve kendinden hoşnut görüntünün bir savunma mekanizması olmadığından emin olmaktır.


Bilişim Terimleri Sözlüğü

3G: Daha geniş bir frekans bandından gerçekleştirdiği yüksek hızda veri transferi sayesinde, geniş bir multimedya içeriği sağlayan teknoloji.
4:3 görüntü oranı: Görüntü genişliğinin görüntü yüksekliğine olan oranı. TV’lerde genellikle 4:3 oranı vardır.
AIFF: Apple tarafından kullanılan bir ses saklama formatı.
Altimetre: Yükseklik ölçen alet.
Ambilight 2: Televizyonun sağ ve sol taraflarına yerleştirilmiş aydınlatma sistemiyle duvara ekrandaki ana rengin yansıtılması.
ANSI Lumens: Projektörlerin genel parlaklığını ölçen birim
AVC (Advance Video Codec): Dijital video sıkıştırma yöntemi.
Blu-Ray: DVD kaydında kullanılandan daha düşük frekansta laserle yazılan ve bu sayede 27 GB’a kadar hafıza kapasitesine sahip olan yeni format.
BPM: Bir dakika içindeki vuruş sayısını veren değer. Elektronik müzik türlerinde bu değer farklılaşır.
CAM: Uydu sistemlerinde kullanılan şifrelemeleri çözmeye yarayan kartlara verilen genel ad.
CCD (Charge Coupled Device): CCD kameranın ışığı alan kısmıdır. 3CCD, kameranın üç ana renk olan kırmızı, yeşil ve mavi (RGB) için ayrı bir CCD göz özelliği olmasıdır. Gelen ışık üç ana renge ayrılır ve renkleri ayrı olarak ele aldığından; daha gerçekçi ve parlak görüntüler elde edilir.
CMOS: Üzerinde, en az cihazın çözünürlüğü kadar sensör/devre vardır ve bu devreler, o noktaya düşen ışığı piksel cinsinden dijital ortama yansıtırlar.
Crossfader: Bir şarkı biterken o şarkının sesini kısıp diğer şarkıyı önce kısık sesle başlatan ve ilerde sesini açan cihaza verilen addır.
CRT (Cathode Ray Tube): Uçlarında elektron çarptığı zaman parlamak üzere ayarlanmış fosfor tabakası bulunan, böylece ekranda görüntü oluşumunu sağlayan tüpler.
DAB: Avrupa’da özellikle de İngiltere’de FM radyo sinyallerinin yerini alması beklenen standarttır. Bu yayın türü sayesinde, hem data hem de ses DAB uyumlu yazılımlar sayesinde iletilebilmektedir.
DLP (Digital Light Processing): Video görüntülerini - her biri bir piksele karşılık gelen, binlerce minik aynadan yansıtarak ışık kaynağı olarak kullanan projektör teknolojisi.
DVB-H (Digital Video Broadcasting-Handheld): Mobil cihazlarda dijital televizyon yayınlarının izlenmesine olanak sağlayan yayın teknolojisi.
DVD authoring: MPEG dosyalarını VOB formatına dönüştüren DVD hazırlama programı.
DVD-RAM: Üzerine birden çok kere yazılıp silinebilinen yüksek kapasiteli DVD disklere verilen genel ad. Bu diskler sadece destekleyen markaların ürünlerinde çalışabilir.
DVI (Digital Video Interface): DVD oynatıcı ve diğer HDTV elemanları gibi, bir video kaynağını HDTV ya da HDTV monitörüne bağlamak için kullanılan bir dijital arayüzdür. DVI-D: Sadece dijital sinyalleri destekleyen DVI bağlantısı. DVI-I: Hem analog hem dijital sinyalleri destekleyen DVI bağlantısı.
Firewire: Apple ve dijital kamera üreticileri tarafından uzun süredir kullanılan USB benzeri bir seri bağlantı noktasına verilen ad. Yüksek hızda veri transferine olanak sağlar.
Full-frame: Tam kare. Fotoğraf makinesinde, 35 mm filme denk görüntü kalitesi sağlar. Diğer bir avantajı ise geniş açı lenslerin odak uzaklığını büyütmeden kullanımına olanak sağlamasıdır.
GPRS: General Packet Radio Service. Mobil İnternet’e çabuk erişim için artırılmış kapasite ve daha yüksek veri oranları sağlayan, paket bazlı bir veri aktarma teknolojisidir.
GPS: Global Positioning System olarak açılımı olan uydu bazlı radyo navigasyon sistemine verilen addır.
h264: Eşit data/saniye koşullarında MPEG4’ün tam dört katı büyüklüğünde görüntü sağlayacak olan video formatı.
Hatchback: Bagaj kısmı kabine dahil, 5 kapılı otomobillere verilen ad
HD: Hi-definition’un yani yüksek çözünürlüğün diğer kısaltması.
HDMI: HDMI, DVD diskler ya da HD (high definiton-yüksek tanımlamalı) video sinyalleri gibi orijinal kaynaklardan gelen en üst kalitede, titreşimsiz, sıkıştırılmamış dijital görüntü ve sesleri, kalitesinden hiçbir şey kaybettirmeden dijital iletimini sağlar.
HDMI: Dijital ortamlardan ses ve görüntünün aktarılmasını sağlayan çok kanallı bir iletim yöntemi.
Hi-Fi (high-fidelity): Orjinal sesi ya da görüntüyü mümkün olan en az derecede bozarak yeniden oluşturan teknoloji.
IPTV: İnternet bağlantılı gelişmiş televizyon içeriği sağlayan yayıncılık teknolojisi.
Java: Sun Microsystem tarafından geliştirilen bir bağımsız makine kodlama dili.
LAN (Local Area Network): Yerel alan ağı.
LCD: Yarı şeffaf cam bir panelden oluşur. Bu düz panel teknolojisi likit kristalleri iki cam tabaka arasında toplar. Likit kristallerden geçen elektrik akımı küçük kristallerin ışığın geçemeyecek şekilde dizilmesini sağlar. Böylece her kristal tanesi ışığın geçmesini engelleyen ya da geçmesine izin veren bir tanecik olma özelliği taşır. Küçük likit kristallerin her biri bir pikseli yaratır ve görüntü oluşur.
M1-DA: Bir DVI girişi türü.
MBxD-Picture Card: Hafıza kartı standardı
M-crew: Sony’nin netmd serisi müzik setleri ve mdplayer’i ile bilgisayarı bağlayan ve bilgisayardan setin yönetimi sağlayan basit bir ara program.
MP4: Moving Picture Experts Group tarafından üretilmiş, multimedya içeriklerini saklamak için kullanılan bir dosya formatıdır.
MPEG4: Microsoft tarafından desteklenen ve DIVX’lerin kaydedildiği dijital video formatı.
NetFront: PSP’nin 2.0 versiyonuyla birlikte gelen web browser.
PictBridge: 2002 yılında Canon, Fuji, Olympus, HP, Seiko, Epson ve Sony tarafından oluşturulan, uyumlu dijital fotoğraf makinesi ve yazıcı arasında USB üzerinden doğrudan baskı imkanı sağlayan standardının adı.
Progresif tarama / Progressive scan: Görüntülenen her karenin yukarıdan aşağıya tamamen tarandığı gelişmiş tarama sistemi.
RPG: Bir karakter yaratıp onun gelişimini farklı seçenekler üzerinden devam ettirdiğiniz oyun türü. En önemli örnekleri Worlds of Warcraft ve Diablo’dır.
RSS: Düzenli olarak bilgi yüklenen sitelerin takipçilerine kolaylık sağlamak amacıyla siteye eklenen yeni bilgileri görmeyi sağlayan bir XTML formu.
Scart: Euroconnector ya da Peritel olarak da bilinir. Uydu receiver’larını, televizyon setlerini ve diğer görsel ekipmanları bağlamak için Avrupa’da çok kullanılan 21 pin’li bir konnektördür
Schneider Kreuznach Variogon: Fotoğraf karelerinde kenardan kenara parlaklık ve keskinlik sunan optik lens özelliği.
SD kart: Hızlı okuma/yazma imkanı sunan bir hafıza kartı.
SDIO (Secure Digital Input Output): Güvenli olmasıyla öne çıkan bir hafıza kartı standardı
Smartcast: Veri hizmeti sağlayan teknoloji.
Surround: Dinleyiciyi odanın farklı noktalarından gelen seslerle çevreleyip, konser ya da tiyatrodaymış hissini veren simülasyon.
S-video: Renk ve parlaklık bilgilerini ayrı ayrı gönderen kaliteli video çıkışı.
Tuning: İngilizce’de ayarlamak anlamına gelir. Özellikle radyo istasyonları arasında gezmek yerine kullanılır
UPnP (Universal Plug and Play): Çeşitli donanımların bilgisayar tarafından network üzerinden dahi kullanılabilmesini sağlayan standart.
V6: 6 silindirli bir arabanın silindirlerinin dizilme şekillerinden biri.
VoIP: İnternet üzerinde bedava ya da çok düşük fiyatlara telefon görüşmesini mümkün kılan protokolün kısaltması.
WAV: Microsoft ve IBM tarafından kullanılan dijital ses kayıt formatı.
Wi-Fi: “Wireless Fidelity” kelimelerinin kısaltması olup kablosuz bağlılık veya kablosuz bağlantı anlamına gelir.


Bilgisayar Programcılığı ve Programlama Dilleri
Bilgisayar Programcılığı[/color]Nedir bu bilgisayar programcılığı ? Zor mu? Deli işi mi?Evet birçok kişi bilgisayar programcılarının ne ile uğraştığını bilir fakat nasıl uğraşıp neler yaptığını pek bilmez... Bu konulara sayfamda biraz özet olsa da değineceğim. Önce bilgisayar dünyasında sıkça kullanılan bir kelimeden bahsedeyim yazılım...Yazılım(software) kelimesi bilgisayar programlama dilleriyle oluşturulan dökümanları, dosyaları ifade eder. Yani bilgisayarınızda işletilmek, çalıştırılmak üzere tasarımlanmış dosyalar yazılım kapsanına girer.Bu dosyalar nasıl yapılır ?Yazılım programlama dilleri ile tasarlanır ve yazılır,programlama dili de nedir? derseniz.Programlama dilleri, bilgisayarınızın donanımını(ekran kartı, ses kartı, modem, mouse, klavye...) sizin en rahat biçimde kullanabileceğiniz düzeye getirmeye çalışır. Yani bilgisayarın o soğuk 1010110 gibi rakamlarını sizin zevkle kullandığınız programlara, işletim sistemlerine, oyunlara çevirir.Örneğin kullanılmakta olan Windows işletim sistemi onbinlerce sayfa milyonlarca bilgisayar kodunun biraraya gelmesinden oluşur. İşte işin tüm zorluğu, o kodların arasında dolaşan, hata mesajlarını günlerce kodları gözden geçirerek arayan, sandalye tepesinde saatlerce aynı ekrana bakarak ilginç görüntüler sergileyen programcıların üzerindedir...Bilgisayar programcıları işini zevkle yapan ve işini bir hobi edinmiş insanlardan oluşur, en azından öyle olmalı. Aksi halde yoğun konsantrasyon ve sabır isteyen bu işi yapmak aşırı zorlaşır. Neyse... Programlama dillerinden bahsediyorduk Programlama dilleri kendi aralarında sınıflara ayrılmışlardır. İnsanın en zor öğrenebileceği, anlayabileceği yani 1100101 gibi makina kodlarına yakın diller en düşük seviyeli(low level) programlama dilleri, insanın en kolay anlayıp kullanabileceği ve insan diline yakın özellikler gösteren diller ise en yüksek seviyeli(high level) programlama dilleridir. Şimdi bu sınıflandırmaya örnekler verelim;

    Çok yüksek seviyeli diller : VisualBasic, VB.NET, Acces , Foxpro ...
    Yüksek seviyeli diller: Pascal ,Basic ,Fortran...
    Orta seviyeli diller: C ,C++, C# , Java ,ADA...
    Düşük seviyeli diller: Assembly...
    Makina dilleri: Bilgisayarın çalışma dilleri 1 ve 0'lardan oluşur...

Bu dillerin kullanıldığı alanlara örnek verirsek;

    Bilim ve Mühendislikte: Pascal ,C ,C++ ,Java ,Fortran...
    Veritabanı Programcılığında: Dbase ,Acces ,Foxpro ,Sql...
    Yapay Zeka Kullanımında: Prolog ,Lisp...
    Sistem Programcılığında: C ,C++ ,Java ve sembolik makina dilleri...

Bir bilgisayar programı nasıl yazılır ?Bir yazılım değişik dillerle oluşturulabilir fakat izlenen yöntemler genelde birbirine benzer.Örneğin Algoritma...Algoritma, elimizdeki sorunun çözümüne gidebilmek için tasarlanan yollar,yöntemlerdir. Örneğin bir arkadaşınıza daha önce gitmediği bir yerdeki bir postaneyi tarif edeceksiniz. Bunun için anlatımda genelden özele giden bir yol izlersiniz. Önce gideceği semti sonra caddeyi sonra postanenin olduğu yönü tarif eder son olarak da kolay bulması için postanenin çevresindeki göze batan özelliklerden bahsedersiniz.İşte bu yaptıklarınız bir algoritmadır. Ve amacınız arkadaşınıza postaneyi bu algoritma yardımıyla tarif etmektir...Bilgisayar programlama dilleri de programcılıkta bunu gibi yöntemler kullanarak çözüme gider. Algoritmanın uzunluğu kullanılan programlama dilinin seviyesi ve problemin karmaşıklığı ile doğru orantılıdır.Yapılan algoritma ve tasarımdan sonra yazılım aşamasına gelinir ve bu aşamada yapılacak programın kullanım ömrü, programın kullanım düzeyi ve hangi amaçla kullanılacağı gibi soruların cevaplarına bakılarak programlama dili seçilir. Dil seçimi bazı kriterlere göre yapılmaktadır, örneğin kısa sürmesi ve görsel tasarım içermesi, veritabanı iletişimi yoğun kullanılması gereken bir program yapmamız gerekiyor olsun. Bu durumda Assembly dili ile yola çıktığımızda bahsedilen proje birkaç kişilik deneyimili bir programcı grubu ile birkaç yıl alır. C ile iki programcı aynı işi üç dört ayda VisualBasic veya Delphi ile bir programcı bahsedilen işi bir iki aya yakın bir sürede yapabilir.Başka bir açıdan örnek verirsek örneğin bir ekran kartı programlamamız gerekiyor ve bu kartın driver'ını ( sürücüsünü ) biz yazacağız. Bu durumda bu işi VB veya Delphi ile yapmamız imkansızdır, kullanmamız gereken diller öncelikle Assembly ve C/C++ olmalıdır.Evet, programlama dillerinin kendi alanları vardır ve her dil kendi branşında kullanıldığı sürece başarılı ve etkili kullanılmış olur. Buraya kadar anlattığımı özetlersem.Bir bilgisayar programı yazmak için belli aşamalar vardır ve bu aşamalar geçildiğinde kodlamaya başlanabilir. Bunlar:

    Analiz
    Algoritma
    Dil Seçimi
    Kodlama

Analiz ile gerçekleştirilmek istenen proje tasarımlanır ve parametreleri araştırılır.Algoritma ile adımlar tayin edilir. Dil seçimi ile en uygun programlama dili seçilir. Ve kodlamaya başlanır...Kod yazıldıktan sonra da bazı aşamalardan geçer bunlar da genel olarak :

    Test ve Debug
    Pilot denemeler ve ilk versiyon denemeleri
    Hazır halde çalışır programı sunma

Programlama DilleriBu bölümde programlama dillerinin kullanıldıkları alanları ve özelliklerini inceleyeceğiz. Programlama dilleri uygulama alanlarına göre dörde ayrılır:

    Bilimsel ve Mühendislik Alanında : Üniversitelerde ve bilimsel kuruluşlarda mühendislik veya matematik hesapları için kullanılan bu dillere örnek; Pascal, C, C++, Java dilleridir.
    Veritabanı Kullanımında : Genellikle Personel kayıtları, fabrika stok veya depo denetimi gibi veritabanı gerektiren işlemlerde kullanılan diller;DBASE,SQL,FOXPRO,PARADOX gibi veritabanı dilleridir.
    Sistem Programcılığında : İşletim sistemlerinin ve sistem programlarının yazılımında kullanılan dillere örnek, C ,C++ ,Java ve makina dilleridir.
    Genel Amaçlı kullanım : Çeşitli konularda uygulama geliştirmek için kullanılan dillere örnek,C ,C++ ,Java ,VB ve Pascal'ı verebiliriz.

Son yıllarda programlama dillerinde nesneye yönelik tasarımlar yapılmış ve bu dillerin çoğunun nesneye yönelik programlama yapabilen uyarlamaları çıkmıştır. Nesneye yönelik programlama, programcının kendi sınıfını ve nesnesini oluşturup bunun üzerinde işlemler yapmasına olanak sağlayan ve programlama dillerinin geldiği son aşamalardan birisidir. Bu konu oldukça kapsamlı olup bunun geniş açıklamasını burada yapmayacağım.OOP(Object Oriented Programming) yani Nesneye Yönelik Programlama'nın kullanılmasıyla ve Visual programcılığın da gelişmesi ile beraber ortaya oldukça güzel görünümlü ve kullanışlı programlar çıkmaya başladı. Bu bilgisayar programlarına olan ilgiyi arttırdı ve bu konulardaki araştırmaları hızlandırdı. Sonuçta şu anda, pekçok dilin artık nesneye yönelik olan ve visual özellikler içeren sürümleri kullanılmakta ve tercih edilmektedir. Örneğin: C++ ,Visual C++ ,C++ Builder ,Delphi ,Java...İnternet'in de yaygınlaşmasıyla programlama dillerine yeni özellikler eklendi ve internet'te kullanılabilecek nitelikte görsel özellikli diller çıkarıldı. Örneğin HTML, kullanıcının dikkatini çeken renkli ve hareketli arabirimiyle her geçen gün yeni ekler ile gelişmektedir. JavaScript ve VBScript iki script dili olarak HTML'ye getirdiği ek özelliklerle çokça kullanılır oldu. Ve asp ile veri tabanını aktif kullanıma sunma, aktif sayfalar hazırlama olanağı elde edildi.Görüldüğü gibi özellikle internet'in gelişmesi ile birlikte programlama dillerinin yapılacak işe veya kullanılacak platforma göre değişik özellikler gösteren uyarlamaları çıktı. Bu durumda web teknolojisini izleyen ve internet üzerinde yazılım geliştirmek isteyen bir programcının javascript ,vbscript ,java ,HTML gibi dilleri bilmesi ve bu konularda kendini geliştirmesi gerekir. Uygulama programlarına ,ticari programlara, veya işletim sistemlerinin kullanımına yönelik yazılım geliştirmek isteyen programcıların da C++ ,Java ,Delphi gibi son zamanların en popüler dilleri üzerinde çalışması, bunları öğrenmesi gerekir.Internet programcılığı, esnek mimari, OOP gibi konularda söylenmesi gereken önemli bir nokta da Java'nın programlama dünyasına getirdiği önemli bir özelliktir. Java nın çıkması ile atılan önemli bir adım da platform'dan yani işletim sisteminden bağımsız olarak çalışan, her sistemde çalışabilen, programların yazılabilmesidir. İleriye yönelik bir bakış açısı ile bakıldığında cep bilgisayarlarının, kablosuz cihazların, cep telefonlarının sıklıkla kullanılacağı ve artık PC lerin döneminin kapanmaya başladığı düşünülürse birçok cihazda çalışabilecek programların yazılmasının önemi anlaşılabilir. Java son yıllarda programlama dünyasına gelmiş en iyi programlama aracıdır ve yeni çıkacak programlama dillleri de Java'nın birçok özelliğinden esinlenmektedir.Şimdi programlama dillerine özet bir bakış yapalım;CYapısal programlama dilleri arasındadır. Öğrenilmesi zaman almasına rağmen oldukça kullanışlı ve esnek yapısı ile adından yıllarca bahsettirmiş, bilgisayar programcılığının temel dillerinden biridir. C ile bilgisayarınıza bir sistem yazmaktan bir oyun yazmaya veya printer kontrolü yapmaya kadar her türlü işlem yapılabilir ve bu özelliği sayesinde kullanım alanı çok geniş bir dildir.C++Nesneye yönelik programlama yapabilen diller arasındadır. C'nin saydığımız tüm özelliklerine ek olarak güçlendirilmiş nesne yönetim özelliği ile şu anda bilgisayar dünyasının en çok kullanılan dillerinden biridirC#Nesneye dayalıdır(OOP). C++ ın ve Java'nın pozitif yönlerini bünyesinde birleştirmiş yeni bir dildir. Programcıya internet uygulamaları ve yerel uygulamalar yazmakta bazı kolaylıklar getirmiştir. İleriye dönük olarak microsoft'un java teknolojisine rakip olarak ortaya sürdüğü bir programlama dilidir ve microsoft'un bu konulardaki (internet uygulamaları) yelpazesini genişletmeye yönelik bir atılımdır. Microsoft teknolojileri kullanacak programcıların C#'ı öğrenmeleri zamanla gerekecektir ve öncelikle öğrenilmeye başlanması da avantaj getireceği açıktır.JavaNesneye yönelik dillerdendir. Son yıllarda geliştirilmiş bir dil olup modern ve yenlikçi altyapısı ve visual özellikleri ve sürekli gelişen kütüphane (library) desteği ile gün geçtikçe kullanımı artan bir dil olmuştur. Java dili hemen hemen her alanda kullanılabilen esnek ve güçlü bir dildir.VB.NETNesneye dayalı bir dildir. VisualBasic(VB) teki biçok özellik bu dilde yeniden yapılandırılarak değişmiştir. Yapısına bakılırsa VB den ayrı yeni bir dil geliştirilmiş denilebilir. Eklenen bazı özellikler ile VB de yapılamayan birçok işlem artık yapılabilmektedir ve OOP nin özellikleri desteklenerek daha verimli kod yazmaya olanak sağlanmıştır. VB programcılarının VB.NET'e geçişleri kolay olmayacak olsa da VB yerine VB.NET kullanımı gün geçtikçe artacaktır. VB.NET internet uygulamalarından yerel uygulamalara kadar kullanım imkanı geniş bir dildir.DelphiPascal tabanlı bir dil olup nesneye yönelik programlama yapabilme özelliği taşır. Öğreniminin çok zor olmayışı ve üniversitelerde pascal eğitiminin ağırlıklı verilmesi nedenleriyle çoğu bilgisayar programlama öğrencisinin tercih ettiği bir dildir.Visual programlama özelliği taşır.PascalPascal Yapısal bir dildir, C 'ye benzerlik gösterir. Öğrenilmesinin zor olmayışı ve bilgisyar eğitimi veren okullarda okutulan bir ders olması sebebiyle kullanım alanı genelde üniversiteler ve bilimsel hesaplamalar yapan kurumlardır.VisualBasicBasic tabanlı bir dil olup öğrenilmesi kolay, kullanım alanı geniş bir dildir. Özellikle görsel uygulamalarda projenin arabiriminin hızlı yazılmasını sağladığı için genelde kullanıcı arabirimi tasarımlarında kullanılır. Kapsamlı veya çok kullanıcılı uygulamalarda kullanılmaz. Kullanıcı sayısı az olan veya kısa sürede bitmesi gereken küçük ölçekl projelerde tercih edilen bir programlama aracıdır. Yoğun olarak kullanılmaktadırProgramlama dillerinin hepsini incelemeye imkan olmadığından çok kullanılan bir kısım dilden bahsettim. Her dilin kullanım amacı ve yönelimi farklı olabilir önemli olan hedeflediğiniz konularda size yardımcı olacak dili seçip onunla çalışmanızdır.



Bordo Bereliler Kimdir? Özellikleri Nelerdir?

Özellikleri

1-Subay Astsubay uzman jandarmalardan oluşuyor.
2-üç-üçbuçuk yıl eğitim alıyorlar.
3-Gönüllülük esasına göre seçiliyorlar.
4-Yurt içinde 72 haftalık temel nitelikli kursları var.
5-Daha sonra ihtisas alanına göre 10-52 hafta arasında değişen yurt içi ve yurt dışı ihtisas eğitimleri var.

A- YURT İÇİ TEMEL KURSLARI


-Muharebe temel eğitimi
-Göğüs göğüse muharebe
-Uzak mesafeli keşif devriye
-Sızma
-teşhis ve tanıma
-Hayatı idame
-kaçma kurtulma
-Hedef atrifi,Ateş tanzimi
-Psikolojik Harekat
-Tahrip
-Paraşüt
-Kurbağa adam
-Gayri nizami savaş
-Özel harekat türleri.konularında eğitilirler.

B-İHTİSAS KURSLARI

-yer ekip komutanlığı
-tahrip teknikleri.mayın ve bubi tuzakları
-İlk yardım
-Cerrahi müdahale teknikleri
-Mühimmat imha
-Hafif ve ağır silah uzmanlığı
-İstihbarat uzmanlığı
-Muhabere kursları
-psikolojik harekat kursları

C-YURT DIŞI KURSLARI

Ranger
-Hava İndirme
-Sivil İşler
-Halkla İlişkiler
-Hayatı İdame
-Psikolojik harekat

Tümü iyi paraşütçüdür. Çeşitli yabancı dilleri iyi bilirler.


Bordo berelilerin görevi özel harekât ve savunmadır. Yıllarca PKK dâhil birçok yasadışı örgüte kan kusturmuşlardır. Farklı aralıklarla yapılan dünya özel kuvvetler taarruz, savunma yarışmalarında 2 defa dışında hep birincilikle dönmektedirler. Ne amor’u ne delta force'u bordo berelilerin önünde ayakta kalamadı. Almanya, Fransa dâhil birçok Avrupa ülkesi özel kuvvet eğitimi aldırmak için sıradalar. Ama bordo berelilere verilen eğitimin %30 u o ülkelere gösteriliyor.
Özel operasyonlarda sessizlik ve hız en önemli değerdir.

K.loca dedikleri kilitleri delta forte dâhil diğer ülkeler 10,13 saniye arası acarken bordo bereliler maksimum 7 saniyede acıyorlar.

200 metrede hâlâ nokta atışı yapabiliyorlar.

Ordudaki çoğu askerin hayalidir bordo bereli olmak. Ama bu iş her babayiğidin altından kalkabileceği bir iş değildir. Bordo bereliler çoluğunu çocuğunu, anasını babasını yok sayabilir.

Bordo bereli bildiğiniz askerlere benzemez. Tabiri yerindeyse yanında ailesini kesseler umursamazlar. O askerlerin eğitiminde duygusallık diye birsek yoktur. Komutanları vurun beni dese 2. emri beklemeden vururlar. Eğitimlerinde bir insanın başarabileceği noktanın üstünde ki işler için eğitim alırlar. Kısacası en ağır şartlar onlar içindir. İste bordo bereliler bundan dolayı bir numaradır. Iraktaki çatışmalarda komando ve piyade birlikleri PKK'lılarla çatışırken bordo berelileri her zaman çatışmanın arasına atarlar. Ve belki 3 saattir süren bir çatışma 20 dakikaya son bulur.

PKK mağarasında bulunan bir yazı;

Eğer bir asker sizi Gördüğü Zaman Durmadan Ateş Ediyorsa, Bilin Ki O Acemidir... Kurşununun Bitmesini Bekleyin... Bittiği Zaman Gidin Ve Kafasına Sıkın...

Eğer Sadece Sizi Gördüğü Zaman Ateş Ediyor Saklandığınız Zaman Duruyorsa O Bir Komandodur... Kaçın Ve Canınızı Kurtarın...

Eğer Sizi Gördüğü Zaman Ortadan Kaybolmuşsa Ve Etraf Sessizce Bilin Ki O Bordo Berelidir... Merak Etmeyin O Sizi Bulur...


PKK'lılara yakalandığı zaman sorulmuş;

'Türk askerinin geldiğini nasıl anlarsın'?

Şarjörünü üstümüze boşaltarak.

Komandonun geldiğini nasıl anlarsın'?

Yarım şarjörü üstümüze boşalttığı zaman

'Peki bordo berelinin geldiğini nasıl anlarsın'?

TAK!

Bordo Berelilerle ilgili 3 olay


Olay 1: Doğuda bir gece 12 kişilik bir komando birliği aldığı talimat üzerine dağa çıkıyorlar. Dağda gezerken PKK'lılarla çatışmaya giriyorlar. Ama PKK zannettikleri aslında o gece orda devriye gezen başka bir bordo bereli tim. Komandoların hepsi şehit düşüyor. Bordo berelilerde de ise hiç kayıp yok. Olaylar öğrenildiğinde Komando birliğinin komutanı çatışma yerine gidiyor. Gittiği zaman şehitlerin olduğu yerde yüzlerce bos kovan görüyor. Bölgeyi araştırdıklarında biraz aşağısında 12 bos kovan buluyorlar.
Şifrelerin birbirlerine söylenmemesi ve aradaki ihmalkârlıklar yüzünden 3 komutan ceza alıyor.

Olay 2: 11 kişilik bir bordo bereli timi bir köyün güvenliğini sağlıyor. Halk onlara çok samimi ve sıcak davranıyor. PKK'lılar bu timi bir gece pusuya düşürüp hepsini şehit düşürüyor. Ve kıyafetleri dâhil bütün eşyalarını alıp kendileri giyiyor. O köyde bordo bereliler şehit düştü diye bayram havası var. Aylarca korudukları o köyden bir hain PKK'lılara bilgi sızdırıyor. Köyün komple PKK'lı olduğu sonradan çıkıyor ortaya. PKK'lıların bu yaptığı anca 2.ci ayında çıkıyor ortaya. Ve oraya 4 kişilik bir bordo bereli birliği gidiyor.
Sonuç: 2 saat sonra o köyden tabiri caizse eser yok.

Olay 3: Amerikanın askerlerimizin kafasına çuval geçirdiği o olayda orda 2 bordo bereli vardı. Eğer orda başlarındaki komutan emir verseydi, ne oradaki 45 Amerikalı asker ne diğer 20 kişilik Kürtler hiçbiri sağ çıkmazdı. Orayı öyle bir savunurlardaki çok kanlı biterdi. Ve o binanın altında kilolarca patlayıcı vardı güvenlik için. En kötü ihtimal orayı uçurmaları bile bazı şeylere net bir cevap olurdu.

O olaydan sonra orda bordo bereli olduğunu o zamanki Amerikalıların basındaki komutan öğrendi ve telefonla genelkurmayı aradı.

'Askerlerinizin gösterdiği anlayış beni çok mutlu etti. Tanrıya bin şükür ki askerleriniz askerlerimizi evlerine sağsalım gönderdi'


Ayrıca bordo bereliler dünyada "güven atışı eğitimi" alan tek birlik.

Nedir bu güven atışı?

-iki adet bordo bereli karşı karşıya geçer.
-ilk önce ikiliden birisi başının üzerinde kitap büyüklüğünde bir hedef tutar.
-diğer bordo bereli iki elinde iki tabancayla yürüyerek o hedefe gerçek mermilerle ateş eder.
-yolun yarısına geldiğinde arkasını dönüp, tabancaları bacaklarının arasından hedefe doğru sıkmaya devam eder.
mermiler bitince roller değişir, bu kez ateş eden kişi hedefi tutar, atış sırası diğerine gelir.
bu eğitim hergün yapılır.

ÖZEL KUVVETLERE NASIL GİRİLİR?

Özel Kuvvetlere personel gönüllülük esasına göre Kıtalardan ve sınıf okullarından alınır.Türk Silahlı Kuvvetleri Özel Kuvvetler Komutanlığında görev alabilmek için öncelikle “Subay, Astsubay veya Uzman Erbaş” olmanız gerekmektedir.
Subay, Astsubay veya Uzman Erbaş alımına ilişkin başvuru tarihleri, başvuranlarda aranacak nitelikler ve başvurulara ilişkin diğer ayrıntılar, basın ve yayın kuruluşları vasıtasıyla duyurulmaktadır.


Dünyanın En Pahalı Yiyecekleri

Yiyecekler hayatımızı sürdürebilmemiz için en temel yaşamsal ihtiyaçlarımızın başında gelir. Bunun yanı sıra bazı çok pahalı besinler var ki bunları alıp yiyebilmek için hatırı sayılır miktarda bir parayı cüzdandan çıkarmamız gerekiyor. Hazır enflasyon "0" asgari ücret "3500TL" civarı iken işte dünyanın en pahalı yiyecekleri...

1. Beyaz Trüf Mantarı


Dünyanın en kıymetli mantarlarından olan ve yetişmesi son derece zor bu mantar türünün kilosu yaklaşık olarak 33.000 Türk Lirası. Hatta bazen 65.000 Türk Lirasına kadar fiyatları yükselmektedir. Başta İtalya ve Fransa’da yetişen trüf mantarı türü genellikle Michelin yıldızlı şefleri tarafından kullanılmaktadır.
Bilinen yemekleri;Domalan Mantarlı Yemek
Trüflü Risotto
Trüf Mantarlı PappardelleGidip de yumurta falan kırmayın yani üstüne elinize geçerse.

2. Safran


Ülkemizde de yetişen ve dünyanın en pahalı baharatı olan safran genellikle, Yunan, Fas, İran ve Asya mutfaklarında tercih edilir. İyi kalitede gerçek bir safranın kilosu yaklaşık 24.000 tl'dir.
Bilinen yemekleri;Safran Buhara Pilavı
Safran Çayı

3. Beluga Havyarı

Soyu tükenme tehlikesi altında olan Mersin balıklarının en büyüğü olan ve Hazar Denizi'nde bulunan Beluga cinsinden çıkarılan bu havyarın kilosu yaklaşık olarak 22.000 TL'dir. Beyaz renkli olanı çok ender bulunur ve bu yüzden çok daha pahalıdır.Bilinen Yemekleri;Genelde kanepe olarak şampanya veya buzlu vodka ile servis edilir.

4. Chocopolige (Le Madeline au Truffle)

Danimarkalı Fritz Knipschildt tarafından yaratılan Le Madeline au Truffle isimli çikolata çeşidinin kilosu 9000 TL'den satılmaktadır. Tamamen el yapımı ve doğal ürünler kullanılarak imal edilen bu çikolata üzerinde bazen saf altından süslemeler bulunur.

5. Matsutake Mantarı

Dünyada nadir bulunan mantar türlerinden biri olan bu mantar çeşidi trüf mantarına benzemekle birlikte Japon mutfağında daha çok kullanılmaktadır . Kilosunu 4500 TL'den satın alabileceğiniz bu güçlü aromalı mantar çeşidi Japonya'nın yanı sıra Kanada, İsveç, Japonya, Amerika, Çin ve Finlandiya'da yetişmektedir.
Bilinen Yemekleri;
Mısır Unlu Mantarı

6. Kopi Luwak Kahvesi

Asya Misk Kedisi'nin (Paradoxurus hermaphroditus) kahve çekirdeklerini yemesi ve hayvanın sindirim sisteminden geçmesi sonrası hazırlanan bu kahve çeşidinin kilosu 2600 TL'dir.Bir Mehmet Efendi olduğunu sanmıyorum.

7. Wagyu Eti

Bu et hakkında sayısız gerçek dışı hikaye üretilmiştir. Bunlardan bazıları hayvanlara masaj yapılması ve müzik dinletildiği yönündedir. Gerçek olan ise ineklerin, bira fabrikasından çıkan fermante edilmiş buğday ile beslenmeleridir. Bunun yanı sıra Japonya'nın temiz dağ havası ve suyu hayvanın etini daha değerli kılmaktadır. Kilosu yaklaşık 2200 TL'dir. Kıymanın kilosu 40 lira olunca şükredebiliriz artık.Bilinen Yemekleri;California mandalinalı Wagyu dana yanağı
Elma, çam fıstığı ve kuru üzümlü Katalan ıspanağı
Philly Cheesesteak

BONUS 1: Lux Gold Cupcake

O kadar yemeğin üstüne şöyle güzel bir tatlı.Tabi 1250$'ınız varsa. Bu cupcake Food Network ekibi tarafından şeftali, şampanya reçeli, özel Chateau d'Yquem tereyağı ve 24 Ayar altın yapraklarından yapılmıştır.

BONUS 2: Pizza Royale 007

Şef Domenico Crolla tarafından hazırlanan dünyanın en pahalı pizzası.Pizza; konyakta marine edilmiş ıstakoz, şampanyaya batırılmış havyar, sun blush denen özel domates sosu da dahil olmak üzere dünyanın en abartılı malzemelerine sahip.İskoç somonu ve geyik eti madalyonu, eski tarz vintage balzamik sirke ile füme edilip eklenmiş. Bu yeterli gelmediyse, pizzanın tepesinde yenilebilir 24-ayar altın gevreği var. Pizza Royale 007 "eBay" üzerinden Fred Hollows Vakfına 2000$'a satılmış.
Tek kötü yanı bir alana bir bedavası yok.

Eminönü'yle yarışır: Pule

Sırp mutfağından çıkan ve dünyanın en pahalı yiyecekleri listesine giren Pule peynirinin kilogramı yaklaşık 3.000 TL'ye satılıyor.

Pule’nin bu kadar pahalı olmasının en önemli nedeni dünya genelinde bu peyniri üretmek için gerekli olan dişi eşek sayısının yalnızca 100 olması.

Havyar teknolojisinde bir numara: Almas

İran’da üretilen ve altın kaplarda servis edilen Almas, dünyanın en pahalı hayvarı olarak Guinness Rekorlar Kitabı’nda yerini almış. Yalnızca Londra Caviar House & Prunier'da satılan Almas, 24 ayar altın kutularda talipleri ile buluşuyor.
Fiyatı ise 60.000 TL civarında. Ufak bütçeli kişileri de düşünen Caviar House, 3.000 TL'lik havyarlar da satıyor.

Peynir ve rakılık: Yubari

Densuke karpuzlarından alışık olduğumuz ilk hasat satın alması ve kazıklanması *öhöm* yüksek miktarda para verilmesi Yubari kavunlarında da gerçekleşiyor. Her yıl ilk hasat farklı ancak büyük rakamlar ile satılıyor.

Şimdiye kadar 55.000 TL'den daha yüksek bir fiyata satılmış olan Yubari kavunlarının da varlığı söz konusu. İlk hasat değil de biraz bekleseler market fiyatı 100 - 200 TL arası olacak halbuki.

Bir Adana değil: Densuke

11 kilogramlık adedi yaklaşık 14.000 TL'ye satılan Densuka karpuzu, Japonya'da yetişiyor. Normal karpuzlardan daha koyu bir dış yüzeye sahip olan karpuzun içinin oldukça iyi olduğu söyleniyor.
Yalnızca Hokkaido bölgesinde yetişen karpuzun bu listede yer almasının nedeni ile 2011 yılının ilk hasat döneminde bir iş adamının 14.000 TL'lik bir fiyatla karpuzu satın alması. Ancak sevinmeye vakit kalmıyor ve karpuzun ilk hasat sonrası satış fiyatının aslında 400 TL olduğunu öğreniyoruz.

Yerinde ve cebinde duramaz: Buddha Jumps Over the Wall

Buddha duvardan atlıyor, parasını siz ödüyorsunuz. Buddha Duvardan Atlıyor adıyla servis edilen çorbanın içinde köpekbalığı yüzgeci, deniz hıyarı, ginseng, bıldırcın yumurtası ve daha nicesini bulunuyor.

Karman çorman görünen Buddha'nın fantezi çorbası, 380 TL'den satışa sunuluyor. Günümüzde bir mercimek çorbasını 5 TL'ye yiyebilenler için acı ama gerçek bir yemek.

Amerikan polisleri düşünceli: California Capitol City Dawg

Her şeyin pahalısı olur da hot dog'un pahalısı olmaz mı? Olur tabii ki. Maitake mantarı, Wagyu eti, siyah trüf hayvar ve Japon mayonezi ile hazırlanan hot dog'un seveni de çok.

380 TL’lik bir fiyata sahip olan hot dog yine de diğer yemeklerin yanında ucuz kalıyor.

Korsanların işi zor: Samundari Khazana

Samundari Khazana yani deniz ürünleri hazinesi olarak bilinen, her bir porsiyonu yaklaşık 7.000 TL olan yemek; havyar, deniz salyangozu, bir bütün ıstakoz ve yenilebilir altından oluşuyor.

Damak tadınıza nasıl gelir bilmiyoruz ancak cüzdanınıza iyi gelmeyeceği çok kesin.


Parite Nedir? Çeşitleri Nelerdir?

Günümüz finans piyasalarında dövizlerin ayrı bir yeri vardır ve kısa vadeli yatırımların olmazsa olmazıdır. Adı pek bilinmese de dövizlerle yapılan işlemler parite denen çiftler halinde yapılmaktadır. Şimdi bu kavramın ne olduğunu inceleyelim:

Döviz bürosu, banka veya forex gibi piyasalarda para birimleri ile yapılan işlemler, hep çiftler halinde gerçekleşmektedir. Yani dolar alıyorsanız bunu cebinizdeki Türk lirasını vererek yaparsınız. Cebinizdeki Türk lirasına karşılık gelen ölçüde dolar alabilirsiniz. Aynı zamanda doların, Türk lirası karşısındaki değerine göre bu işlemi yapmış olursunuz. İşte buna parite denmektedir.

Bir para biriminin, başka bir para karşısındaki değerine parite denir. Döviz bürosuna gidip dolar almak istiyorum dediğiniz zaman, yapacağınız işlem USD/TRY üzerinden gerçekleşmektedir. Gösteriminde ise para birimlerinin uluslararası kodları kullanılır ve bu şekilde gördüğünüzde size pek bir şey ifade etmeyebilir. Ama bu yazıdan sonra aslında bildiğiniz bir konu olduğunu rahatça anlayacaksınız.

Şimdi döviz çifti olarak da anılan bu kavramın ne olduğunu daha derinlemesine öğrenelim:

Parite Nedir?

Kısa bir tanım yapacak olursak; bir ülkenin para biriminin, başka bir ülkenin parası karşısındaki değerinin parite denir. Finans piyasalarında dövizlerle çiftler halinde işlem yapılır ve bunlar USD/TRY, EUR/USD, USD/JPY gibi gösterimlere sahiptir. Bu 3’lü harfler, para birimlerinin uluslararası kısaltmasıdır. Yapılan işlem ise ilk yazılan para biriminin, ikinci yazılan para birimine karşı değeri üzerinden gerçekleşmektedir.

En yüksek işlem hacmine sahip döviz çifti olan EUR/USD üzerinden açıklamaya devam edecek olursak;

-EUR/USD çiftinin anlamı, Euro para biriminin Amerikan doları karşısındaki değeridir.

-EUR = 2, USD = 1 diyecek olursak; EUR/USD’nin değeri 2 dolar olacaktır. Ayrıca 1 Euro = 2 Amerikan doları anlamına da gelmektedir.

-İlk yazılan para birimi baz (ana) para birimini ifade eder. Yani Euro baz dövizdir. Ayrıca Euro’daki değişime göre alım – satım kararı verilir.

-İkinci yazılan para birimi ise karşıt para birimini ifade etmektedir. Yani USD karşıt dövizdir. EUR/USD’nin değeri, karşıt döviz cinsindendir. Bu nedenle örneğimize göre 2 dolar değerinde denir.

-Yapılan işlem sonucunda elde edilen kar veya zarar karşıt döviz cinsinden ifade edilmektedir. Yani EUR/USD ile yapılan bir yatırım işlemi sonucunda elde edilen sonuç USD para birimi cinsinden hesaplanmaktadır.

Forex piyasası döviz çeşitliliğinin en yüksek olduğu yerdir. Çünkü neredeyse dünyanın tüm para birimleri ile işlem yapılmaktadır. Buna bağlı olarak da forex yatırım aracı çeşitliliği anlamında oldukça zengindir. Bu dövizlerle yapılan işlemler ise forex piyasasının yarısından fazlasını oluşturmaktadır. Yatırımcılar, piyasanın hızlı yapısına ayak uydurarak, dövizlerde görülen değişimleri anlık olarak değerlendirebilmektedir.

Parite Çeşitleri Nelerdir?

Finans piyasalarında işlem gören 7 majör para birimi bulunmaktadır. Bu para birimlerinin majör olarak kabul edilmesinin nedeni, ait oldukları ülkelerin ekonomilerinin canlılığından kaynaklanmaktadır. Yani bu ülkelerin ekonomilerinin diğer ülke ekonomilerine göre çok daha sağlam ve dinamik olduğu bilinmektedir.

7 majör döviz dışındaki para birimlerine de minör denilmektedir. Bu açıklama üzerinden gidecek olursak; iki majör para biriminin oluşturduğu pariteye majör denilmektedir. Bir majör ve bir minör para biriminin oluşturduğu döviz çiftine ise minör adı verilmektedir.

Minör döviz çiftleri genellikle yerel yatırımcılar tarafından tercih edilmektedir. Örneğin; USD/TRY minördür ve genellikle Türk yatırımcılar tarafından tercih edilir. Bu para birimleri dışındakiler ise egzotik pariteleri oluşturmaktadır.

En Çok İşlem Gören Majör Pariteler

İki majör para biriminden oluşan döviz çiftlerine majör parite denilmektedir. Bu tip üzerinde iki para biriminin de kısmen etkisi bulunmasına rağmen bir para birimi daha etkili olmaktadır. Örneğin; EUR/USD bir majördür ve iki para birimi de değerine yön verdiği gibi USD daha etkili olmaktadır.

Tek tek majör pariteleri incelersek;

EUR/USD

Finans piyasalarında en yüksek işlem hacmine sahip enstrüman olduğu bilinmektedir ve forex piyasasında gerçekleştirilen döviz işlemlerinin %85’inin EUR/USD üzerinden yapıldığı bilinmektedir. Euro baz dövizi oluştururken, Amerikan doları karşıt dövizi oluşturmaktadır. Yapılan alım – satım işlemi sonucunda elde edilecek kar veya zarar durumu da Amerikan doları cinsinden ödenmektedir.

Değeri genel olarak Amerikan dolarının değerine göre değişkenlik göstermektedir. Doğal olarak; Amerikan ekonomisinde ve siyasetinde meydana gelen değişikliklerden direkt olarak etkilenmektedir. Euro’nun etkisinin hiç olmadığını söylemek ise yanlış olacaktır.

EUR/USD’nin bu kadar yüksek işlem hacmine sahip olmasının nedeni; ABD’de ve dünya genelinde yaşanan finansal kriz sonrasında Amerikan dolarının aşırı değer kaybı ve Euro’nun hızla değer kazanması sonucunda yatırımcıların bu değişkenlikten faydalanmak istemesidir. Kriz döneminde değerinde meydana gelen aşırı yükseliş yatırımcısının yüksek kazançlar elde etmesini sağlamıştır.

Günümüzde ise Amerikan dolarının geri kazandığı güç ve Euro’nun eski popülerliğini yitirmesi ile EUR/USD, yatırımcıların gözünde güvenilirliğini kaybetmiştir. Kriz dönemine göre daha az talep görmesine neden olmuştur. EUR/USD günümüzde daha çok kısa süreli alım-satım ve scalping yapan tecrübe sahibi yatırımcılar için en uygun yatırım aracı statüsündedir.

Son olarak EUR/USD’nin son 5 yıllık fiyat değişimine bakalım. 2013 – 2018 yılları arasında en yüksek seviyesini 5 Nisan 2014 tarihinde 1,3886 dolar ile görmüştür. En düşük seviyeyi ise 10 Aralık 2016 tarihinde 1,0419 dolar ile kaydetmiştir. En yüksek seviyeyi kaydettikten sonra yaklaşık 1 senede düşüş trendi göstermiştir. Öyle ki; 7 Mart 2016 tarihinde 1,0626 dolara kadar gerilemiştir. Ardından en düşük seviyeyi görene kadar 1,0885 – 1,1400 bandından dalgalanmıştır. En düşük seviyenin ardından da yükseliş trendine girmiştir.

USD/JPY

Amerikan doları/Japon yeninin oluşturduğu USD/JPY majördür ve yüksek işlem hacmine sahiptir. Amerikan doları baz dövizi, Japon yeni karşıt dövizi oluşturmaktadır. Alım – satım işlemi sonucunda elde edilen sonuç Japon yeni cinsinden ödenmektedir.

EUR/USD gibi karşıt döviz olan Japon yeni, seyir üzerinde daha etkilidir. Japonya ekonomisinin ihracata dayalı olması nedeniyle hükümet tarafından sıklıkla JPY değerine müdahale edilmektedir. Hatta 2013 yılında patlak veren kur savaşları tartışmasının ve G20 toplantılarının ana konusu da bu müdahaleler olmuştur.

USD/JPY aşırı dalgalanma gösteren bir döviz çiftidir. Amerikan dolarının yüksek işlem hacmine sahip bir para birimi olması, hassas bir enstrüman olmasının nedenidir. Bu nedenle ABD ekonomisinde meydana gelen gelişmeler, ABD’nin diğer ülkeler ve kıtalar ile ilişkileri, Amerika – Japonya ilişkileri, Amerika – Asya kıtası arasındaki ilişkiler, değerin yüksek dalgalanma göstermesine neden olacaktır.

Yatırımcıların iyi bir piyasa takibi yapması ve fiyat grafiklerini doğru analiz edip yorumlayabilmesi sayesinde kısa vadede yüksek kazanç elde edebilecekleri bir enstrüman olma özelliği taşımaktadır. Ama unutmamak gerekir ki; yüksek dalgalanma aynı zamanda yüksek oranda risk anlamına da gelmektedir.

USD/JPY’nin 2013 – 2018 yılları arasında kaydettiği en yüksek seviye, 1 Ağustos 2015 tarihinde 124,7340 yen olarak görülmüştür. En düşük seviye ise 8 Haziran 2013 tarihinde 95,4940 yen ile kaydedilmiştir. 2013 yılının Nisan ayından itibaren en yüksek seviyenin görüleceği tarihe kadar düzenli bir yükseliş kaydetmiştir. En yüksek seviye sonrasında 13 Ağustos 2016 tarihine kadar düşüş görülmüştür. Daha sonra da 105 – 110 bandında dalgalanmaya başlamıştır.

GBP/USD

İngiliz sterlini/Amerikan dolarından oluşan GBP/USD’nin değeri, İngiltere ekonomisi tarafından belirlenmektedir. İngiliz sterlini baz dövizi oluştururken, Amerikan doları karşıt dövizi oluşturmaktadır. Alım – satım işlemi sonucunda elde edilen kar veya zarar, Amerikan doları cinsinden verilmektedir.

Döviz çiftinin seyrinde, yıllardan beri süregelen Amerika – İngiltere rekabetinin bir örneği görülmektedir. Geçmiş yıllardan günümüze kadar olan değeri incelendiği zaman bu açıkça görülecektir. En yüksek değerine 1980’li yılların başında ulaşmıştır ve en düşük seviyesini de 1985 yılında görmüştür. Aynı zamanda Euro’nun kullanılacağı ve İngiliz sterlinin tedavülden kaldırılacağı spekülasyonu da büyük ölçüde değer ve güven kaybına neden olmuştur. Günümüzdeki değerini incelediğimizde ise 2000’li yıllardan bu yana % 50’den fazla değer kazandığı açıkça görülmektedir.

İngiliz ekonomisinde meydana gelen olumlu veya olumsuz herhangi bir gelişme, direkt olarak değerini etkileyecektir. Örnek vermek gerekirse; İngiliz ekonomisinde meydana gelen büyüme veya yüksek faiz uygulaması, GBP/USD’nin yükselişe geçmesine neden olacaktır. Bu nedenle de İngiliz hükümetinin sterlin ile ilgili yaptığı herhangi bir açıklama, müdahale ve makro ekonomik verilerin iyi bir şekilde takip edilmesi gerekmektedir.

GBP/USD’nin 2013 – 2018 yılları arasında kaydettiği en yüksek seviye, 28 Haziran 2014 tarihinde 1,7153 dolardır. En düşük seviye ise 4 Mart 2017 tarihinde kaydedilen 1,2157 dolardır. Uzun vadeli grafiğine göz atıldığı zaman, fazla dalgalanmadığı görülmektedir. Sterlin, güvenli liman olarak görülen bir para birimidir ve grafikte bu durum görülmektedir.

USD/CHF

Amerikan doları/İsviçre frangının değeri de Amerikan doları tarafından belirlenmektedir. İsviçre ekonomisinin dünyanın en sağlam ekonomisi olduğu bilinmesine rağmen, Amerikan doları çiftin seyrini etkilemektedir. Amerikan ekonomisinde meydana gelen herhangi olumlu veya olumsuz değişiklik direkt olarak değerine yansımaktadır.

USD/CHF hakkında söylenebilecek en net konu, son 10 yıl gibi uzun bir süreçte sürekli olarak değer kaybetmesidir. İsviçre ekonomisinin stabilitesi karşısında, Amerikan dolarının değer kaybettiği zamanlarda USD/CHF’nin değer kazandığı görülmesine rağmen; kayıp dönemleri daha uzun bir zamanı kapsamaktadır.

USD/CHF, hızlı yükseliş veya düşüş dönemleri yaşamamaktadır ve bu nedenle değer kaybettiğinde açığa alım işlemi ile kazanç elde etmek mümkündür. Aynı zamanda günümüzde en popüler piyasa olan forexin en çok kazandıran enstrümanları arasında yer almaktadır.

USD/CHF’nin 2013 – 2018 yılları arasındaki değişimlerine göz attığımız zaman; en yüksek seviyenin 10 Aralık 2016 tarihinde 1,0298 frank ile kaydedildiğini görüyoruz. En düşük seviye ise 10 Ocak 2015 tarihinde kaydedilen 0,8544 franktır. Mayıs – 2014’ten sonra sert bir çıkış göstermiş ve 0,8760 franktan 1,0183 franka 3 Ocak 2015 tarihinde ulaşmıştır. Bu tarihten sonra çakılmış ve 5 yılın en düşük seviyesi görülmüştür. Öyle ki; 3 Ocak 2015’te 1,0183 frank iken, 10 Ocak 2015’te 0,8544’e gerilemiştir. Ardından yine sert bir çıkış yapmış ve 2015 Mart ayının başında 1 frankın üzerine çıkmıştır.

AUD/USD

Avustralya doları/Amerikan dolarından oluşan AUD/USD çiftinin seyri, genel olarak uzun vadeli yatırımlar için uygun görülmektedir. Çünkü aşırı dalgalanma göstermemektedir. Avustralya doları baz dövizi oluştururken, Amerikan doları karşıt dövizi oluşturmaktadır ve elde edilen kar – zarar Amerikan doları cinsindendir.

Genel olarak Avustralya’nın ekolojik durumu, AUD/USD’nin seyrini etkileyen ana faktördür. Kuraklığın ve sel gibi felaketlerin hakim olduğu bir ekolojik sisteme sahip olması, Avustralya ekonomisini olumsuz yönde etkilemektedir. Buna bağlı olarak AUD/USD’nin değer kaybetmesine neden olmaktadır.

Avustralya doları, dünyanın en çok kullanılan 6. para birimini oluşturmasının yanı sıra forex yatırımcıları tarafından da yoğun talep gören bir dövizdir. AUD/USD en yüksek değerini 2010 yılında, en düşük değerini de 2001 yılında kaydetmiştir. Değeri üzerine her ne kadar Avustralya doları etkili olsa da Amerikan dolarında meydana gelen yükselişler ve Avustralya dolarının dış etkiler nedeniyle değer kaybetmesi değerinde büyük değişikliklere neden olmuştur.

AUD/USD’nin 2013 – 2018 yılları arasındaki fiyat değişimlerine göre; en yüksek seviye 6 Nisan 2013 tarihinde 1,0546 dolar ile görülmüştür. En düşük seviye ise 9 Ocak 2016 tarihinde 0,6997 dolar ile kaydedilmiştir. En yüksek seviyesini gördükten sonra gerilemeye başlamış ve en düşük seviyenin görüldüğü tarihe kadar düşmüştür. O günden beri de uzun vadeli bir yükseliş trendi gözlenmektedir.

USD/CAD

Amerikan doları/Kanada dolarından oluşan USD/CAD, son zamanlarda özellikle forex yatırımcılarının yoğun talebi ile karşılaşmaktadır. Amerikan doları baz dövizi, Kanada doları karşıt dövizi oluşturmaktadır.

2007 yılında Kanada doları, ilk defa Amerikan dolarından daha değerli bir para birimi olarak işlem görmüştür ve o dönemde USD/CAD en düşük değerini göstermiştir. Nedeni ise küresel finansal krizdir.

USD/CAD’nin 2013 – 2018 yılları arasındaki performansına baktığımız zaman; en yüksek seviye 9 Ocak 2016 tarihinde 1,4345 CAD ile kaydedilmiştir. En düşük seviye ise 4 Mayıs 2013 tarihinde 1,0070 CAD ile görülmüştür. En düşük ve en yüksek seviye arasında düzenli bir yükseliş trendine girmiştir. En yüksek seviyenin ardından 1,22 – 1,37 bandında dalgalanmaya başlamıştır.

EUR/JPY

Euro/Japon yeninden oluşan EUR/JPY de son yılların popüler enstrümanları arasındadır. Euro baz dövizi, Japon yeni karşıt dövizi oluşturmaktadır. İki para birimi tarafında da yaşanan gelişmeler sonucunda en yüksek değerini 2008 yılında göstermiştir. Bunun yanı sıra 15 yılı aşkın yatırım sürecinin yaklaşık 10 yılı değer kazanan bir yol izlemiştir.

2010 yılında en çok değer kazanan ve en çok kar getiren para birimi olarak Japon yeni belirlenmiştir. Bunun yanı sıra Amerikan doları karşısında büyük değer kaybı gösteren Euro nedeniyle de EUR/JPY, kazançlı yatırım işlemlerinin vazgeçilmezi olmuştur. Ayrıca Euro’nun birçok ülkede kullanılan para birimi olması ve Japon yeninin de birçok ülke üzerindeki etkisi nedeniyle yüksek işlem hacmine sahiptir.

EUR/JPY’nin 2013 – 2018 yılları arasındaki performansını izlediğimiz zaman; en yüksek seviyenin 29 Kasım 2014 tarihinde 148,4071 yen ile kaydedildiğini görüyoruz. En düşük seviye ise 2 Temmuz 2016 tarihinde 111,5316 yen ile kaydedilmiştir. En yüksek ve en düşük seviye arasında düşüş trendi göstermiştir. Ardından toparlanarak yeniden yükseliş trendine girmiştir.

EUR/GBP

Euro/İngiliz sterlininin oluşturduğu EUR/GBP, yüksek işlem hacimli enstrümanlardandır. Finansal kriz döneminde Euro’nun, sterlinden daha fazla değer kazanması, değerinin yükselmesine neden olamamıştır. Güçlü bir yapıya sahip olan İngiliz sterlininin bu nedenle değer üzerinde daha fazla etkisi bulunmaktadır. Aynı zamanda Euro’nun bazı Avrupa Birliği ülkeleri tarafından benimsenmemesi de hiçbir zaman sterlin kadar değerli olmamasının nedeni olmuştur.

EUR/GBP’nin 2013 – 2018 yılları arasındaki performansı izlendiği zaman; en yüksek seviyenin 19 Ağustos 2017 tarihinde 0,9218 sterlin ile kaydedildiği görülmektedir. En düşük seviye ise 11 Temmuz 2015 tarihinde 0,6972 sterlin ile kaydedilmiştir. Düşüş trendini, en düşük seviyeyi kaydederek gördükten sonra yeniden yükseliş trendine girmiştir ve en yüksek seviyeyi kaydetmiştir.

En Çok İşlem Gören Minör Pariteler



Bir majör ve bir minör para biriminden oluşan döviz çiftlerine, minör parite denmektedir. Minörler genel olarak yerel traderlar tarafından talep görmektedir. Yine de forex gibi küresel piyasalarda fiyat hareketleri ile dikkat çekebilmiştir. Minörlerin işlem hacimleri majörlere nazaran çok daha düşüktür.

En çok tercih edilen minör para birimleri; Yeni Zelanda Doları (NZD), Güney Afrika Cumhuriyeti Randı (ZAR), Singapur doları (SGD)’dır.

En yüksek işlem hacimli minör döviz çiftleri ise şu şekildedir:

* CAD/CHF (Kanada dolarının İsviçre frangı karşısındaki değeri)
* CAD/JPY (Kanada dolarının Japon yeni karşısındaki değeri)
* CHF/JPY (İsviçre frangının Japon yeni karşısındaki değeri)
* EUR/CAD (Euro’nun Kanada doları karşısındaki değeri)
* EUR/SGD (Euro’nun Singapur doları karşısındaki değeri)
* EUR/ZAR (Euro’nun Güney Afrika randı karşısındaki değeri)
* GBP/CAD (İngiliz sterlininin Kanada doları karşısındaki değeri)
* GBP/CHF (İngiliz sterlininin İsviçre frangı karşısındaki değeri)
* GBP/ZAR (İngiliz sterlininin Güney Afrika randı karşısındaki değeri)
* SGD/JPY (Singapur dolarının Japon yeni karşısındaki değeri)
* USD/ZAR (Doların Güney Afrika randı karşısındaki değeri)

Majör dövizler dışında işlem yapmak isteyen yerel yatırımcılar, bunu genellikle çapraz kur denilen işlemler üzerinden gerçekleştirir. Çapraz kur sisteminde; bir para biriminin dolar karşındaki değeri üzerinden, diğer para biriminin değeri hesaplanmaktadır. Yani Amerikan doları dışındaki iki farklı para biriminin dolar üzerinden hesaplanması sistemine dayanır. Örnek vermek gerekirse;

* 1 USD = 0,5 EUR ve 1 USD = 1,5 TRY olarak kabul edilirse, bu noktada oluşturulacak çapraz kur üzerinden EUR/TRY değeri bulunabilir. 0,5 EUR = 1,5 TRY ise 1 EUR = 3 TRY olacaktır. EUR/TRY de 3’e eşit olacaktır.
Dolar dışında en aktif dövizler ise Euro, Japon yeni ve İngiliz sterlinidir. Minör döviz çiftleri genel olarak bu şekilde hesaplanmaktadır ve tahmin edileceği üzere majör para birimi, değeri üzerinden daha büyük etkiye sahip olacaktır.

Kaynak: Borsanasiloynanir


Karikatür nedir? Karikatürün Tarihçesi


Karikatür bir kişinin bir şeyin ya da bir olayin tuhaf ve gülünç taraflarini meydana koyacak şekilde yapilan resim. karikatürler, güdülen amaçlara göre, şaka etmek, alay etmek ya da küçük düşürmek için yapilmiş olabilir. kuvvetli bir anlatim kudretini gerektirdiği için ince ve önemli bir sanat şubesidir. edebiyattaki mizah ve yerginin resimdeki şeklidir.
bugünkü anlamiyla karikatürün meydana gelişi rönesans devrine rastlar bizde xiv. yüzyilda başlayan karagöz oyunu bir çeşit karikatürdür. fakat karikatürlerin bulunduğu mizah dergileri ancak xix. yüzyilin sonlarina doğru çikmağa başlamiştir. son yillarda da karikatür sanati bizde, dünya ölçüsünde bir gelişme kazanmiştir.

Karikatür, herhangi bir insanın, fikrin veya bir olayın resimlendirilerek gülünç şekilde anlatılması. bir insanın veya bir olayın ayrıntılarına girmeksizin, kısa, düşündürücü ve özlü bir fikir vermek veya genellikle güldürmek için bazı özelliklerinin göze çarpıcı bir şekilde resimlendirilmesi. karikatür, bir resim sanatıdır. bu resimleri çizenlere karikatürcü veya karikatürist denir.

karikatür, özelliği itibarıyla tanınan, bilinen orijinalinden farklıdır. karikatür, konu olan bir kişinin veya bir olayın dikkati çekici özelliklerini ortaya koyar. çoğu zaman kişinin bazı özelliklerinin abartılmasını konu eden karikatür, o kişiyi hicvetmek, küçültmek ve onunla alay etmek vasıtası olarak da kullanılmaktadır. alay etmek, insanların birbirlerini hafife alması, rencide etmesi, onu küçük ve gülünç duruma düşürmesi demektir. bu hususta avrupalı filozof bergson insanlar, yalnız insanları veya insanlarla ilgili olayları gülünçleştirmeyi düşünmüşlerdir. demiştir.

Yazılı karikatürler , genellikle güncel veya bölgesel sorunları ele alan daha çok yergi ve gülmece etki taşıyan eserlerdir.

Portre karikatürler , çoğunlukla insanın yüz kısmı (tüm beden de alınabilir) karikatürize edilerek , (yüzdeki temel öğelerin , çarpıcı unsurların aşırı abartıya kaçmadan deforme edilmesi) çizilen eserlerdir.

Bant karikatürler , birden çok kareden oluşan , verilmek istenilen mizahi duygu son karede yer alan yazılı veya yazısız çizimlerdir.

Karikatür görsel iletişim sanatıdır.Psikoloji ve sosyoloji ile de yakından ilgilidir. Karikatür çizen bir kişinin duygu ve düşüncelerini özgürce yansıtabilmesi gerekmektedir. Bu özgürlüğün ; duygu ve düşüncelerin irdelenmesi , çarpık , komik , tutarsız yanların meydana çıkarılması olduğunu unutup "karikatür sanatı" alet edilerek yapılan hakaret içerikli çalışmaların da karikatür sanatına dahil edilmesi toplumlarda karikatüre karşı beğeni olduğu kadar tepkinin de oluşmasına neden olmaktadır.

Karikatürün kışkırtıcı olması önemli özelliklerinden biridir.Buradaki kışkırtıcılık ile hakaret aynı anlama gelmemektedir. Her ne kadar kışkırtıcılığın içinde hakaretin varlığı aransa bile , hoşgörü ve mizah sınırları içinde kalındığı sürece ortaya güzel mizahi eserler çıkabilmektedir.


Stil :
Karikatürün çiziminde , fırça , tarama ucu , dijital (bilgisayar) gibi araçlar kullanılır. Sanatçının kimliğini oluşturmasında kullandığı çizim araçları da belirleyici olmaktadır.

Çizgi stili sanatçıyı en çok belirleyen özelliktir.Adeta onun imzası gibidir.Karakterini ; üç parmaklı , kel vs. stillerde çizmesi onu tanımamızda yardımcı olur. Çizimlerde plastik sanatlardan (resim , grafik) faydalanılmaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki ; karikatür sanatı sanat disiplinlerinin bazen katı gelen kurallarına da karşı durduğu için çizimlerde deformasyon , perpektif bozuklukları kullanmakta hiç bir sakınca yoktur. İnsanı , doğayı dilediğiniz gibi çizebilirsiniz. Burada dikkat edilmesi gereken önemli unsur ; deformasyonun da görsel rahatsız ediciliği olmamasıdır.Aksi takdirde ortaya mizahi yönden yeterli de olsa bir yanı eksik eser çıkabilmektedir.

Benzerlik:
Karikatüristlerin Kabusu ! Bir sanatçı için olabilecek en kötü durumların başında yer alır. Yarışmadan ödül almanın keyfini sürerken bir anda karşınıza eserinizin pekçok benzerini koyuverirler.Yapılacak şey ya durumu görmezden gelmek ya da sessiz sedasız (biraz da kızarak) ödülü iade etmektir.

Bu durum genellikle ödüllü eserlerin başına geliyor gibi sanılmaktadır. Oysa ben dahil her çizerin benzer çalışmaları vardır. Kopya çalışmalara burada hiç değinmeyeceğim , çünkü onların sanat adına hiç bir değeri yoktur.Adı üstünde kopyadır ! Karikatür Sanatçısı doğası gereği kopya çekmez. Kopya çeken zaten karikatürist değildir. Bu kişinin öncelikle kendi değerlerini sorgulaması faydalı olacaktır.

İnternetin hızlı gelişimi bize bu konuda avantajlar da sunmaktadır.Binlerce çizerin eserine ulaşmak , iletişim kurmak kolaylaşmıştır.

Akla gelen ilk temayı çizmek karikatüristin düşeceği ilk tuzaktır.Benzer bir çizimi gördüğünüzde hiç kızmayın.Sizin gibi düşünen yüzlerce çizer var.

Benzersiz bir çalışma ortaya koyduğunuzu varsayalım.Benzersiz çalışmanız bir anda pek çok çizer tarafından kullanılmakta , esasen onlar da "benzer" çalışma yaptıklarının farkına varamamaktadırlar. Örneğin kum saati çalışması yaptınız.Başka bir çizer kum saatini alıp içine beyin yerleştirir , akışını gösterir , bir diğeri ağaç ... Rodin'in Düşünen Adam heykelini bilmeyen yoktur.Bununla değişik versiyonlarda her konuya uyumlu karikatür çizmek mümkündür. Oysa bunların tümü benzerdir.Beslendiği kaynakta temayı aldığı eserdir.

Çok eski devirlerden beri karikatürün yapıldığı bilinmektedir. pompei ve herculanın kazılarında, duvar ve vazolarda çeşitli karikatür örneklerine rastlanmıştır. esas karikatür sanatı, rönesans devrinde başlamıştır. fakat champfleury, eskiden yapılan resimleri karikatürden saymamaktadır. resme konu olan kişilerin özellikleri aydınlatılmadığı için karikatür sayılmaz. bunlara bürlesk denir.

taş, tuğla, vazo ve duvar gibi yerlere yapılan karikatür, baskı makinesi bulunup da kitaplar ve gazeteler yayınlanmaya başlayınca daha da gelişti.

18. yüzyılda yaşamış ispanyol ressamı goya, siyasi karikatürleriyle ün yaptı. aynı çağda yaşamış ingiliz ressamı william hogarth'da eserlerinde bu özelliğe çok yer verdi.

gazeteciliğe karikatürü ilk defa fransız ressamı charles philipon getirdi. hatta 1831'de paris'te la caricature gazetesini kurdu. ondan sonra ingilizler ve almanlar da karikatürü gazetecilikte kullanmaya başladı. ingiltere'deki ünlü siyasi mizah dergisi punch bu çığırın kısa zamanda gelişmesine yol açtı.

karikatür, kendine özgü sadeliği ve didaktik (öğretici) tarafı sebebiyle herkes tarafından benimsendi. karikatürde insanları veya tipleri hicivli olarak canlandırma şekli ilk olarak 16. yüzyılda olmuştur. mesela, agostino carracci ve giovanni bernini tarafından ele alınmıştır. 16. yüzyılın tanınmış karikatürlerinden birisi, küçük bir el arabasında midesini taşıyan ve bir yandan da kusan bir oburu tasvir eden alman karikatürüdür.

siyasi konuları gaye edinen karikatürler, 18. yüzyılda çoğaldı. luterciliğin ortaya çıkışı ingiltere'de hannover hanedanıyla jakobitler arasında meydana gelen olayları anlatan çizgiler önemli siyasi karikatürler arasında sayılmaktadır. son zamanlarda milletlerarası karikatürcüler arasında fransa'da sempe,ronald searle, guérin ve effel; ingiltere'de sir david low; almanya'da da p. simmel bilinmektedir. şair ve edipliklerinin yanında victor hugo ile alfred de musset birer karikatürcüydüler.

türkiye'de ilk karikatür; teodor kasap'ın 1870'te çıkardığı diyojen dergisi'nde görüldü. bilinen ilk türk karikatürcüsü ali fuat bey'dir.sultan abdülhamit döneminde kesintiye uğrayan mizah dergiciliğinde ikinci meşrutiyet'in ilanıyla birlikte bir patlama olur.bu dönemin en önemli karikatürcüsü cem'dir. damgasını vurduğu kalem ve çıkardığı cem dergilerinde batı anlayışına uygun olarak osmanlı devletini ve idarecilerini hicvetmiştir.bu dönemde birbiri ardına çıkan karagöz, geveze, dalkavuk, davul gibi dergilerde siyasi karikatürün ilk örnekleri verilmiştir. kurtuluş savaşı'na karşı aydede'de rıfkı ve kurtuluş savaşı yanlısı güleryüz'de sedat simavi de dönemin önemli imzalarıdır. cumhuriyet döneminin karikatürcü simgeleri olarak cemal nadir ve ramiz gökçe'yi görürüz. bu iki karikatürcü, çizdikleri sosyal ağırlıklı karikatürlerle türkiye'de bu sanatın geniş kitleler tarafından benimsenip sevilmesini sağlamışlardır.aynı dönemin çizerleri olarak münif fehim, sedat nuri, şevki çankaya, necmi rıza ayça, orhan ural, sururi gümen, salih erimez,ihap hulusi adları da anılmaya değerdir... 1940'ların sonlarına doğru çıkmaya başlayan marko paşa dergisinde mim uykusuz toplumcu gerçekçi karikatürün başyapıtlarını vermiştir. aynı dönemde ratip tahir de chp çizgisinde kalem oynatarak politik karikatürlerin başarılı örnekleriyle okuyucuyu buluşturmuştur. daha sonraki döneme damgasını vuran 1950 kuşağı karikatürcüleri ise batıdaki değişime paralel olarak karikatürde kara mizaha kayan ve yazısız olmaya özen gösteren bir anlayışla eserler verdiler...eflatun nuri,semih balcıoğlu, turhan selçuk, nehar tüblek, ferruh doğan,ali ulvi, güngör kabakçıoğlu, tonguç yaşar, yalçın çetin, altan erbulak,bedri koraman, mıstık, cafer zorlu gibi karikatürcüler bu dönemde ve daha sonra önemli yapıtlara imzalarını atmışlardır. aynı karikatürcü kuşağının en genç üyesi oğuz aral, 1972'de yayınlamaya başladığı gırgır dergisiyle, 1960'lar boyunca düşüş gösteren mizah dergiciliğine büyük bir ivme kazandırmış ve 1970'lerin sonunda 300 bin, 80'lerde 500 binin üzeri tirajları yakalamıştır.hayatın her alanını kucaklamaya çalışan gırgır karikatürcüleri arasında ilban ertem, nuri kurtcebe, irfan sayar, hasan kaçan, behiç pek, latif demirci, necdet şen, engin ergönültaş, mehmet çağçağ, tuncay akgün,ergün gündüz, zafer temoçin,birol bayram, metin üstündağ sayılabilir.aynı dönemde tan oral,sami caner, atilla kanbir, emre senan, kemal gökhan, behiç ak , musa kart, salih memecan gibi karikatürcüler de daha farklı tarzlarda gazete ve sergi karikatürleri çizmişlerdir...90'lı yılların sonlarına doğru yeni karikatür anlayışları filizlenmeye başlamış ve undergraund tarzda yaklaşımlar öne çıkmaya başlamıştır.bu son dönemin önde gelen adları arasında selçuk erdem, erdil yaşaroğlu, bahadır baruter, bülent üstün sayılabilir...

bugüne kadar bulunmuş ilk resimler, mağara duvarlarına çizilmiş hayvan resimleri, av sahneleri ve gene mağara duvarlarına basılmış el izleridir. bunlar, insanoğlunun soyut düşünme yeteneğini bu dönemlerde bile geliştirmiş olduğunu ispatladıkları için ayrıca değer taşırlar.teknoloji geliştikçe resim yapmakta kullanılan malzemeler de gelişmiş, bitki yağlarıyla elde edilen ve öylece kullanılan pigmentlerin yerini sentetik pigmentlerle yapılmış, sağlığa daha az zararlı, daha kalıcı, kullanımı daha kolay boyalar almıştır. tarih boyunca duvarlara, taşa, tahtaya, deriye, metallere, kumaşlara, kanvasa, kağıda (ve çeşitlerine), cama, sentetik malzemelere resim yapılmıştır.

içerik açısından bilinen ilk resim örneklerinin kötü ruhları uzak tutmak, bereket getirmek gibi dini inançlarla yapılmış oldukları tahmin edilir. mısır, çin ve hindistan'da m.ö. yapılmış resimler, gündelik hayatı betimlerler, hikayeler anlatırlar ve kılavuz nitelikleri taşırlar.

batı resmi, milattan sonra dini konuları sembolik bir şekilde resmetmeye odaklanmıştır ancak figürler hareketsiz, kompozisyonlar ise kuralcıdır. rönesanstan sonra dini konuların dışına çıkılmaya başlanmış, ressamlar eserlerine vermek istedikleri anlamlara göre nüanslar katmaya başlamışlardır. rönesans ile canlanan ve doğayı inceleyerek, detaylı şekilde, olduğu gibi resmetme arzusu perspektif tekniğinin geliştirilmesine yol açmıştır. leonardo da vinci'nin anatomi analizleri eşsizdir.

islam dini, allah yaratılarını taklit etmeyi insanoğluna yasakladığı için islami resimler 18. yüzyılın ortalarına kadar, daha çok soyut desenler ve yazının şekillendirilmesi hat sanatı, ebru ve minyatür ile sınırlı kalmıştır.

1860-1869 döneminde, paris’te gerome’un öğrencisi olan osman hamdi bey, ülkesine döndükten sonra gerçekleştirdiği yapıtlar ve sanayii nefise mektebi'ni kurmasıyla birlikte, resim sanatı doğu toplumlarında yaygınlaşmaya başlamıştır. günümüzde, dünya resim tarihinin önemli bir parçası olarak kabul edilen pek çok türk ressam bulunmaktadır.

1880'lerde, kimine göre tonalizm, kimine göre sembolizm akımlarıyla başlayan modern resim, konusunu avam insanda, onun gündelik yaşamında, psikolojisinde bulur. kompozisyon, ışık, renk, çizgi, perspektif konularında konmus kurallari yıkma, özgürleşme arzusu öne çıkar.


Karikatür Tarihi

Karikatür tarihi Paleolitik Çağ’a kadar götürülebilir. Ancak bugünkü anlamıyla ortaya çıkan karikatürlerin başlangıcını 17. yüzyıl olarak ifade etmek olasıdır. Önceleri sadece kişilerin portreleriyle ilgilenirken daha sonra olayları, sosyal konuları ele almış ve bu gelişmeler sırasında çizgi anlayışı ve teknik açısından da değişimler göstermiştir. Baskı makinasının gelişimine parelel olarak karikatür daha da yaygınlaşmıştır. Karikatür gazetelerle, dergilerle, sergilerle hedef kitlesine ulaşmaya çalışırken, daha sonra TV ye girmiş, bilgisayara girmiş internet ağı ile yepyeni bir iletişim olanağına kavuşmuştur.

“Karikatür; insanların, varlıkların, olayların hatta duygu ve düşüncelerin doğala ters düşen, olağanla çelişen, gülünç yanlarını yakalayıp bunları kimi zaman da yazıyla desteklenmiş abartılı çizimlerle bir gülmece anlatımına dönüştürme sanatıdır.”

Karikatür bir tek kare ile görsel anlatım aracı iken, bant karikatürler kullanılmaya başlanmış, çizgi öykü, çizgi roman gibi çeşitlenmeler ortaya çıkmıştır. Karikatürün altın çağı 20. yüzyıldır. Bu dönemde karikatürün sıkça kullanıldığı bir başka alan da sinema olmuştur. Çizgi öykülerin hareketlendirilmesiyle kısa ve uzun metrajlı filmler yapılmaktadır. Bilgisayar kullanımı ile çizgi film çalışmalarında hem görüntü zenginliğinden yararlanılmakta hem de zaman ve emek tasarrufu yapılmaktadırTüm bu gelişmelerle karikatür ne yapmak istiyor? Elbette basının birincil işlevi olan “haber vermek” anlamında karikatür de haber vermek istiyor. Bu haber verme karikatürün kendi kurgusu, kendi anlayışı çerçevesinde ve kendi üslubu ile oluşturuluyor. Siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, sanatsal, felsefi, edebi ve psikolojik aktüaliteyle ilgilenen karikatür bunu okuyucuya iletiyorsa kuşkusuz bu bir haberdir.

Karikatür sanatı, özellikle gazete karikatürü gündelik politika ile ilgilenmiş ve ilgisini sürdürmektedir. Bir bakıma çizgiyle tutulmuş “günlük tarih” olarak ta değerlendirilmektedir. Bu hem ülkemizde hem de Batı’da böyle süregelmektedir. Gazete karikatürleri kronolojik olarak izlendiğinde ülkenin tarihini, siyasal ve sosyal yaşamdaki değişimlerini, toplumsal aksaklık ve aykırılıklarını gözlemek olasıdır.

Karikatür, ders kitaplarında bir eğitim aracı olarak kullanılabilmektedir. Uzaktan öğretim yöntemiyle ders işlemede anlaşılmayı kolaylaştıran öge olarak yazılar, şemalar ve grafiklerin yanı sıra karikatürden de yararlanılmaktadır.

Karikatür bir grafik sanatı, bir görsel iletişim sanatıdır. O yüzden semantik ve estetik olarak incelenmelidir. Semantik yanı düşünce ve içeriği temsil eder, estetik yanı ise görsel iletinin sanatsal yanını oluşturur. Buradan yola çıkılarak karikatürün hem sanat tarihinde, hem de düşünce tarihinde yeri olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ünlü Türk karikatürcüsü Ali Ulvi ERSOY; karikatürcünün, özellikle günlük gazete karikatürcüsünün estetik yönünü geliştirirken “ekonomi, bilim, politika, felsefe, tarih ve edebiyat konularında bol kitap okumalı ki karikatürünü çizerken bütün bu alanlara başvurma olasılığı hep vardır” demiştir.

Karikatür; sosyal bir gösterge, bir yansıtıcıdır. Psikoloji ile yakından ilgilidir. Bir kişiliğin, bir sosyal sınıfın, bir rolün belirgin çizgilerini açığa çıkarmak hem karikatürcünün, hem psikologun görevidir. Öyleyse karikatür sanatı ile psikoloji bilimi arasında önemli bir bağ vardır.

Daha önceki dönemlerde de örnekleri olmasına karşın, çağdaş karikatür 19. yüzyılda kitle iletişim aracı olarak gazete ve dergilerin yaygınlık kazanmasıyla gelismiştir. Türkiye'de ortaya çıkışı da bu alandaki gelişmelerle hemen hemen aynı döneme rastlar. Tanzimat döneminden sonra gazete ve dergilerin çoğalması ve baskı tekniklerindeki ilerleme anlatım aracı olarak grafik sanatlarından yararlanmayı da birlikte getirmiş, gazetelerde, dergilerde haberleri anlatan ya da destekleyen çizimler, resimleme çalismaları görülmeye baslamıştır. Bir süre sonra bu anlatım biçimlerinden batıda olduğu gibi eleştiri ve gülmece amacıyla yararlanma düşüncesi ortaya çıkmış ve uygulanmıştır.

Giderek bu işin uzmanı sanatcılar yetişmiş, hatta yalnız bu tür çizimlere dayanan gülmece gazete ve dergileri yayımlanmıştır. Türkiye’de Karikatür: Karikatür Türkiye'de batı etkisi altında gelişmiş sanatlar arasındadır. Ama bize özgü sanatlar arasında karikatürün özelliklerini taşıyan yaratı alanları da bulunmaktadır. Sözgelimi, minyatürde çizimin önemli bir yeri vardır. Bazı minyatürlerde oldukça abartılmış figürlere rastlanır. Karagöz oyununda kullanılan figürler de fazlasıyla kendine özgü, abartılmış çizgilerle gülünç tipler çizerler. Karikatürün en önemli öğesi olan gülmece ise cok eskiçağlardan beri Anadolu insanının kullandığı bir dişavurum biçimidir. Hitit kabartmaları incelendiğinde, işlevi eğlencelerde insanları güldürmek olduğu anlaşılan kişileri canlandıran kabartmalara rastlanır. Nasreddin Hoca ve Bektaşi fikaraları ise daha yakın çağlardan örneklerdir. Ortaoyunu gibi gösteri sanatları özgün ve abartılı tiplerle gülmeceyi kullanan anlatım araclarıdır.

Bütün bu birikimler Türkiye'de karikatüre hazır bir ortam yaratmıştır diyebiliriz. Başlangıç Dönemi: Osmanlı döneminde ilk karikatür 1867'de yayımlanmıştır. 1870'te Teodor Kasap'ın yayımladığı Diyojen ise ilk Türk gülmece dergisidir. Bu dergiyi başkaları izlemekle birlikte, ilk karikatürlerin yayımlanmasından sonra uzunca bir süre karikatürsüz bir dönem yaşandı. II. Abdülhamid'in baskıcı yönetimi gazete ve dergilerin çıkmasını engellemiş, çıkabilenlerde de eleştiri amaçlı gülmeceye izin verilmemiştir. Bu dönemde Türk karikatürü Türkiye dışında yayımlanan gazete ve dergilerde yer alarak sürdü. 1908'de II. Meşrutiyet'ten hemen sonra bu tür yerli yayınlar yeniden çoğaldı, bu da karikatürde bir canlanmaya neden oldu. İlk dönem Türk karikatürünün özelliklerinden biri çizimlerin resim gibi oluşudur. Başka bir deyişle, karikatürler gerçekçi çizimler üstüne kuruluydu.

Abartıyı sağlamak için düzenleme ve çizim özelliklerine önem veriliyor, gülmece daha çok yazıya dayanıyordu. Altyazılarda açıklamalar, karşılıklı konuşmalar yer aliyor, ayrıca çizimde gösterilen figürlerin üstüne de kim ya da ne oldukları yazılarak açıklanıyordu. Türkler'in dışındakı Osmanlı uyrukları batılılasma hareketine önemli katkıda bulunmuşlardır. Özellikle Ermeni kökenli sanatçılar, tiyatro ve mimarlık alanında olduğu gibi, karikatür alanında da batı etkilerine açık çalişmalarıyla tanınırlar. İlk dönem karikatürcüleri, arasında Nişan Berberyan, Santr, Opçandassis'in yanı sıra Ali Fuat Bey gibi adlar vardır. Bu dönemde pek çok karikatür de imzasız olarak yayımlanmıştır. II. Meşrutiyet'i izleyen dönemde ise Sedat Nuri İleri, Scarselli, A. Rigopulos, Mehmed Baha, Halit Naci, Münir Osman yer alir. Dönemin en önde gelen sanatçısı ise Cemil Cem'dir. Klasik Karikatür Dönemi : Türk karikatürünün ikinci dönemi cumhuriyetin kurulmasını izleyen yıllarda ortaya çıkmıştır. 1928'de yeni Türk alfabesinin benimsenmesi okuryazar sayısını çoğalttığı gibi basın yayın alanında da önemli bir canlanmaya yol açtı. Bu değişme ve gelişmeleri izleyen yıllarda karikatürün günlük gazetelerin ayrılmaz bir parçası olmuş ve klasik Türk karikatürünün en büyük ustaları yetişmiştir.

Bu dönemin karikatürünün en belirgin özelliği çizimdeki değişmedir. Bir önceki dönemin sonlarına doğru başlayan çizimlerdeki yalınlaşma süreci bu dönemde de sürmüştür. Çizimlerde artik en ince ayrıntılardan vazgeçilmiştir. Karikatürün gündelik olması bu ayrıntı düzeyinde çalışmayı olanaksız kılmaktaydı. Dönemin bir başka çizim özelliği de insanların dışındaki varlık ve olguların da karikatür kalıpları içinde çizilmeye başlanmasıdır. Çizim düzeyindeki üçüncü gelişme ise bazısı batıdan alınmış simgelerin ve kalıpların kullanılmasıdır. Örneğin şaşıran birinin şapkası uçar, birinin başının üstünde uçuşan yıldızlar onun canının yanmış olduğunu anlatır. Yazı bu dönemde de gülmeceyi iletmede enn önemli öğe olmayı sürdürmüştür. Karikatürler resimlendirilmiş birer fıkra gibidirler. Bir önceki döneme göre bu alanda da bir yalınlaşma gözlenmektedir. Artık olayın hangi ortamda geçtiği, konuşmaların kimler arasında olduğu gibi, çizimin açık seçik gösterdiği şeyler yazıyla açıklanmaz olmuştur.

Eskiden olduğu gibi bu dönemde de tümüyle yazısız anlatımların kullanıldığı olmaktadır, ama bunların sayısı çok değildir. Yeni yazıyla yayımlanan ilk karikatür albümlerinin çıkması, ilk karikatür sergilerinin açılması, ilk kadın karikatürcünün yetişmesi yaklaşık 1950'ye kadar süre bu dönem içinde olmuştur. Dönemin en önemli sanatçısı Cemal Nadir Güler'dir. Bu dönemin özelliği olarak söylenenlerin hepsinde katkısı olan bu sanatçı çizgide sağlam bir anlatım dili kurmuştur. İlk çizgi roman sayılabilecek Amcabey'i yaratmış, onun öykülerini çizgi film biçimine getirmeye çalışarak bu alandaki ilk denemeleri yapmıştır. İlk kadın karikatürcü olan Selma Emiroğlu'nun da öğretmenidir. Cemal Nadir karikatür sanatının sevilmesinin, benimsenmesini sağlamış, genç karikatürcüleri özendirmiştir.

Dönemin önde gelen öteki adları arasında Münif Fehim Özarman, Ramiz Gökçe, Ratip Tahir Burak, Kozma Togo, Salih Erimez, Orhan Ural, Necmi Rıza Ayça bulunmaktadır. Bu sanatçılardan birçoğu sonraki dönemlerde de karikatürcülüğü sürdürmüştür. Çağdaş Karikatür Dönemi : Türk karikatürünün üçüncü dönemi 1950'de başlar. II. Dünya Savaşı'nın bitmesinden sonra Türkiye'nin dış dünyaya açılmasına, siyasal ve ekonomik alanda liberalleşmesine paralel olarak basın-yayın yaşamında gözlenen canlanma ve çeşitlenme karikatüre de yansımış, Türk karikatürü yenilenip çağdaşlaşmaya başlamış, çalışmalarını uluslararası düzeyde kabul ettiren sanatçılar yetişmiştir.

Yeni karikatür anlayışının en etkin olduğu dönem 1950-1960 arasıdır. Önde gelen temsilcileri günümüzde de yapıt vermeyi sürdürmekte, ayrıca pek çok genç karikatürcü günümüzde de bu dönemin ustalarının ilkelerini uygulayan yapıtlar vermektedir. Üçüncü dönemdeki en önemli değişiklik çizimde görülmektedir. Belli bir yalınlaşma sürecinden geçmiş de olsa, ikinci dönem karikatürü anlatımı doğrudan desteklemeyen ayrıntılarla doludur. 1950 kuşağı adıyla da bilinen yeni karikatür neredeyse bir çırpıda denecek kadar hızla kendini bunlardan arındırmış, gereksiz her türlü ayrıntıyı çizimden çıkarmıştır.

Çağdaş eğilimlere paralel bu gelişme bir süre sonra karikatürün çizgiyle gülmece yapma sanatı olarak tanımlanmasına yol açmıştır. Çizgide görülen tutumluluğun benzeri yazıda da görülmektedir. Gülmeceyi ileten yazı artık kendi başına bir fıkra olmaktan çıkmış, çizimi bütünleyen, ancak onunla anlam kazanan bir öğe durumuna gelmiş, yazısız karikatür öne çıkmıştır. Bu anlayışı uygulayan en önemli sanatçılar Turhan Selçuk, Ali Ulvi Ersoy ve Ferruh Doğan olmuşlardır. Nehar Tüblek, Semih Balcıoğlu, Altan Erbulak, Mustafa Eremektar (Mıstık) ve Oğuz Aral da bu dönemin karikatürcüleri arasındadır. Onları Yalçın Çetin, Tonguç Yaşar, Tan Oral ve Tekin Aral izlemişlerdir. Suat Yalaz daha sonra çizgi romana yönelmiştir. Bu dönemde Türk karikatürcüleri yurtdışındaki yarşmalarda ödüller kazanmış, yapıtları yabancı gazete ve dergilerde yayımlanmış, karikatürleri albümlere, müzelere alınmıştır.

Türkiye'de de ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenlenmeye başlanmıştır. Karikatürcülerin çizgi roman, canlandırma sineması diye de anılan çizgi film, kitap resimleme, afiş gibi sanat alanlarında da çalışmalar yapmışlardır. Karikatürün ne olduğu ve ne olması gerektiğine ilişkin ilk kurumsal çalışmalara da gene bu dönemde rastlanır. Türk karikatürü 1960'tan sonra bir duraklama dönemine girdi. Sanatçıların anlatım açısından yenilikler getirmeyişinin yanı sıra okuyucu ve izleyici de karikatüre daha az ilgi göstermeye başladı.

Gazete ve dergiler yalnız yurtdışından alınan karikatürleri ve adını duyurmuş Türk sanatçılarının yapıtlarını yayımlıyor, genç sanatçıların çalışmalarına fazla şans tanımıyordu. Duraklamaya neden olan etkenlerden biri karikatürün giderek soyut bir grafik sanat düzeyine gelmesi, anlatımını karmaşık simgeler ve çizim teknikleriyle iletir olmasıdır. Karikatür çizgiyle gülmece yapma sanatıdır düşüncesi yerini, karikatür güldürmez düşundürür düşüncesine bıraktı, gülmecesi sınırlı bu yaklaşım da geniş izleyici kitlesi tarafından benimsenmedi. Konu ya da anlatım yolu bulamayan karikatürcüler güncel olayları resimlemekten ileri geçemeyen yapıtlar üretir oldular.

Bu dönemin sonlarında, 1969'da Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk ve Ferit Öngören'le birlikte Karikatürcüler Derneği'ni kurdu. Yeni Karikatür Dönemi : 1970'lerin başında karikatür bir kendini yenileme sürecine girdi, böylece de günümüze kadar süren dördüncü ve sonuncu dönem başlamış oldu. Bu dönemde karikatür büyük yaygınlık kaznarak pek çok kişi, özellikle de gençler için bir anlatım, bir dışavurum aracı oldu. 1975'te de İstanbul'da, Tepebaşı'nda Türkiye'nin ilk Karikatür Müzesi kuruldu. Dönemin özelliklerinden biri soyut anlatımlarından uzaklaşmak olmuştur. Bir başka çizim özelliği de karikatürün çizgi romana özgü anlatım tekniklerinden yararlanmaya başlamasıdır. Altyazılar ortadan kalkarak, sözlerin konuşma balonları içine alınması, çizgi romana özgü ünlem, sözcük ve işaretlerin karikatürde de kullanılması, daha devingen, canlı, çarpıcı çizimlerin araştırılması, yazarı ile çizeri ayrı ortak yapımların çoğalması karikatüre yeni bir soluk kazandırmış, karikatürün yeniden yaygın bir anlatım aracı olarak kullanılmasını sağlamıştır.
Dönemin gülmece açısından özelliği yazıdan kaçınmaması, dahası yüzyıllardır kullanılan bazı sözlü gülmece özelliklerine dayanarak bunu karikatüre aktarmasıdır. Ayrıca gülmece açısından bir başka önemli adım daha atmış, bilinmeyen üçüncü kişilere yönelik iğnelemeler yerine doğrudan sokaktaki insanı konu alan bir gülmeceye yönelinmiştir. Yazında gülmece yazarı Aziz Nesin'le başlayan, Türk insanının kendi kendisinin alaya alan gülmece yaklaşımının karikatüre katılması da bu sanata yeni bir canlılık veren en önemli etkenlerden biridir.

Bu dönemin önde gelen adı, 1950 kuşağının en genç karikatürcülerinden biri olan Oğuz Aral'dır. Onun yönetimini üstlendiği Gırgır adlı gülmece dergisi yeni anlayışa öncülük etmiş, pek çok genç sanatçının yetişmesini sağlamıştır. 1971'den beri çıkan ve adı 1989'da Oğuz Aral'ın yarattığı bir çizgi roman kahramanı olan Avni'ye dönüştürülen bu dergi görülmedik bir başarı kazanarak, bütün dünyada yayımlanan üçüncü büyük gülmece dergisi durumuna gelmiştir. Dönemin öteki karikatürcüleri arasında Hasan Kaçan, Behiç Pek, Latif Demirci gibi adlar vardır. Engin Ergönültaş, Can Barslan, Mehmet Çağçağ, Tuncay Akgün de aynı anlayışı sürdürmüşlerdir. Yeni anlayışa ayak uydurabilen, Oğuz Aral'ın kardeşi Tekin Aral bir yandan başarılı portre karikatürleriyle tanınırken bir yandan da Türkiye'nin büyük gülmece dergilerinden Fırt'ı yönetmektedir. Kemal Aratan, Serhat Gürpınar, Yavuz Taran ise bir sonraki çizer kuşağının temsilcileridir. Bu dönemde kadın çizerlerin de sayısı çoğalmıştır. En başarılı olanlarından biri Çılgın Bediş adlı çizgi romanın yaratıcısı Özden Ögrük'tür.

Bu arada bu dönemde karikatürcülüğünün yanı sıra mizah yazarlığı yapan isimler de görülür. Cihan Demirci, Gani Müjde ve Metin Üstündağ gibi isiler hem çizer hem de yazar olarak diğer mizahçılardan ayrılırlar. Karikatür günümüz Türkiye'sinde yaygınlık açısından en önde gelen sanat dalı durumuna gelmiştir. Sanatsal yaratıcılık alanı olarak geniş kitleler tarafından ilgiyle izlenmekte ve sevilmektedir. Gülmece dergilerinin sayısı çoğalmış, ayrıca gazete ve dergiler de gülmece ekleri vermeye, amatör çizer köşeleri düzenlemeye başlamişlardır. Büyük kentlerin dışında da sergiler, yarışmalar düzenlenmektedir. Bunlara paralel olarak karikatürün tarihini, kuramını konu alan yazılar, kitaplar yayımlanmaktadır.

Türk Karikatür Tarihi

Başlangıç Dönemi


Osmanlı döneminde ilk karikatür 1867'de yayımlanmıştır. 1870'te Teodor Kasap'ın yayımladığı Diyojen ise ilk Türk gülmece dergisidir. Bu dergiyi başkaları izlemekle birlikte, ilk karikatürlerin yayımlanmasından sonra uzunca bir süre karikatürsüz bir dönem yaşandı. II. Abdülhamid'in baskıcı yönetimi gazete ve dergilerin çıkmasını engellemiş, çıkabilenlerde de eleştiri amaçlı gülmeceye izin verilmemiştir.

Bu dönemde Türk karikatürü Türkiye dışında yayımlanan gazete ve dergilerde yer alarak sürdü. 1908'de II. Meşrutiyet'ten hemen sonra bu tür yerli yayınlar yeniden çoğaldı, bu da karikatürde bir canlanmaya neden oldu.

İlk dönem Türk karikatürünün özelliklerinden biri çizimlerin resim gibi oluşudur. Başka bir deyişle, karikatürler gerçekçi çizimler üstüne kuruluydu. Abartıyı sağlamak için düzenleme ve çizim özelliklerine önem veriliyor, gülmece daha çok yazıya dayanıyordu. Altyazılarda açıklamalar, karşılıklı konuşmalar yer aliyor, ayrıca çizimde gösterilen figürlerin üstüne de kim ya da ne oldukları yazılarak açıklanıyordu.

Türkler'in dışındakı Osmanlı uyrukları batılılasma hareketine önemli katkıda bulunmuşlardır. Özellikle Ermeni kökenli sanatçılar, tiyatro ve mimarlık alanında olduğu gibi, karikatür alanında da batı etkilerine açık çalişmalarıyla tanınırlar. İlk dönem karikatürcüleri, arasında Nişan Berberyan, Santr, Opçandassis'in yanı sıra Ali Fuat Bey gibi adlar vardır. Bu dönemde pek çok karikatür de imzasız olarak yayımlanmıştır. II. Meşrutiyet'i izleyen dönemde ise Sedat Nuri İleri, Scarselli, A. Rigopulos, Mehmed Baha, Halit Naci, Münir Osman yer alir. Dönemin en önde gelen sanatçısı ise Cemil Cem'dir.

Klasik Karikatür Dönemi

Türk karikatürünün ikinci dönemi cumhuriyetin kurulmasını izleyen yıllarda ortaya çıkmıştır. 1928'de yeni Türk alfabesinin benimsenmesi okuryazar sayısını çoğalttığı gibi basın yayın alanında da önemli bir canlanmaya yol açtı. Bu değişme ve gelişmeleri izleyen yıllarda karikatürün günlük gazetelerin ayrılmaz bir parçası olmuş ve klasik Türk karikatürünün en büyük ustaları yetişmiştir.

Bu dönemin karikatürünün en belirgin özelliği çizimdeki değişmedir. Bir önceki dönemin sonlarına doğru başlayan çizimlerdeki yalınlaşma süreci bu dönemde de sürmüştür. Çizimlerde artik en ince ayrıntılardan vazgeçilmiştir. Karikatürün gündelik olması bu ayrıntı düzeyinde çalışmayı olanaksız kılmaktaydı. Dönemin bir başka çizim özelliği de insanların dışındaki varlık ve olguların da karikatür kalıpları içinde çizilmeye başlanmasıdır. Çizim düzeyindeki üçüncü gelişme ise bazısı batıdan alınmış simgelerin ve kalıpların kullanılmasıdır. Örneğin şaşıran birinin şapkası uçar, birinin başının üstünde uçuşan yıldızlar onun canının yanmış olduğunu anlatır. Yazı bu dönemde de gülmeceyi iletmede en önemli öğe olmayı sürdürmüştür. Karikatürler resimlendirilmiş birer fıkra gibidirler. Bir önceki döneme göre bu alanda da bir yalınlaşma gözlenmektedir. Artık olayın hangi ortamda geçtiği, konuşmaların kimler arasında olduğu gibi, çizimin açık seçik gösterdiği şeyler yazıyla açıklanmaz olmuştur. Eskiden olduğu gibi bu dönemde de tümüyle yazısız anlatımların kullanıldığı olmaktadır, ama bunların sayısı çok değildir. Yeni yazıyla yayımlanan ilk karikatür albümlerinin çıkması, ilk karikatür sergilerinin açılması, ilk kadın karikatürcünün yetişmesi yaklaşık 1950'ye kadar süre bu dönem içinde olmuştur.

Dönemin en önemli sanatçısı Cemal Nadir Güler'dir. Bu dönemin özelliği olarak söylenenlerin hepsinde katkısı olan bu sanatçı çizgide sağlam bir anlatım dili kurmuştur. İlk çizgi roman sayılabilecek Amcabey'i yaratmış, onun öykülerini çizgi film biçimine getirmeye çalışarak bu alandaki ilk denemeleri yapmıştır. İlk kadın karikatürcü olan Selma Emiroğlu'nun da öğretmenidir. Cemal Nadir karikatür sanatının sevilmesinin, benimsenmesini sağlamış, genç karikatürcüleri özendirmiştir. Dönemin önde gelen öteki adları arasında Münif Fehim Özarman, Ramiz Gökçe, Ratip Tahir Burak, Kozma Togo, Salih Erimez, Orhan Ural, Necmi Rıza Ayça bulunmaktadır. Bu sanatçılardan birçoğu sonraki dönemlerde de karikatürcülüğü sürdürmüştür.

Çağdaş Karikatür Dönemi

Türk karikatürünün üçüncü dönemi 1950'de başlar. II. Dünya Savaşı'nın bitmesinden sonra Türkiye'nin dış dünyaya açılmasına, siyasal ve ekonomik alanda liberalleşmesine paralel olarak basın-yayın yaşamında gözlenen canlanma ve çeşitlenme karikatüre de yansımış, Türk karikatürü yenilenip çağdaşlaşmaya başlamış, çalışmalarını uluslararası düzeyde kabul ettiren sanatçılar yetişmiştir. Yeni karikatür anlayışının en etkin olduğu dönem 1950-1960 arasıdır. Önde gelen temsilcileri günümüzde de yapıt vermeyi sürdürmekte, ayrıca pek çok genç karikatürcü günümüzde de bu dönemin ustalarının ilkelerini uygulayan yapıtlar vermektedir.

Üçüncü dönemdeki en önemli değişiklik çizimde görülmektedir. Belli bir yalınlaşma sürecinden geçmiş de olsa, ikinci dönem karikatürü anlatımı doğrudan desteklemeyen ayrıntılarla doludur. 1950 kuşağı adıyla da bilinen yeni karikatür neredeyse bir çırpıda denecek kadar hızla kendini bunlardan arındırmış, gereksiz her türlü ayrıntıyı çizimden çıkarmıştır. Çağdaş eğilimlere paralel bu gelişme bir süre sonra karikatürün çizgiyle gülmece yapma sanatı olarak tanımlanmasına yol açmıştır.

Çizgide görülen tutumluluğun benzeri yazıda da görülmektedir. Gülmeceyi ileten yazı artık kendi başına bir fıkra olmaktan çıkmış, çizimi bütünleyen, ancak onunla anlam kazanan bir öğe durumuna gelmiş, yazısız karikatür öne çıkmıştır. Bu anlayışı uygulayan en önemli sanatçılar Turhan Selçuk, Ali Ulvi Ersoy ve Ferruh Doğan olmuşlardır. Nehar Tüblek, Semih Balcıoğlu, Altan Erbulak, Mustafa Eremektar (Mıstık) ve Oğuz Aral da bu dönemin karikatürcüleri arasındadır. Onları Yalçın Çetin, Tonguç Yaşar, Tan Oral ve Tekin Aral izlemişlerdir. Suat Yalaz daha sonra çizgi romana yönelmiştir.

Bu dönemde Türk karikatürcüleri yurtdışındaki yarşmalarda ödüller kazanmış, yapıtları yabancı gazete ve dergilerde yayımlanmış, karikatürleri albümlere, müzelere alınmıştır. Türkiye'de de ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenlenmeye başlanmıştır. Karikatürcülerin çizgi roman, canlandırma sineması diye de anılan çizgi film, kitap resimleme, afiş gibi sanat alanlarında da çalışmalar yapmışlardır. Karikatürün ne olduğu ve ne olması gerektiğine ilişkin ilk kurumsal çalışmalara da gene bu dönemde rastlanır.

Türk karikatürü 1960'tan sonra bir duraklama dönemine girdi. Sanatçıların anlatım açısından yenilikler getirmeyişinin yanı sıra okuyucu ve izleyici de karikatüre daha az ilgi göstermeye başladı. Gazete ve dergiler yalnız yurtdışından alınan karikatürleri ve adını duyurmuş Türk sanatçılarının yapıtlarını yayımlıyor, genç sanatçıların çalışmalarına fazla şans tanımıyordu. Duraklamaya neden olan etkenlerden biri karikatürün giderek soyut bir grafik sanat düzeyine gelmesi, anlatımını karmaşık simgeler ve çizim teknikleriyle iletir olmasıdır. Karikatür çizgiyle gülmece yapma sanatıdır düşüncesi yerini, karikatür güldürmez düşundürür düşüncesine bıraktı, gülmecesi sınırlı bu yaklaşım da geniş izleyici kitlesi tarafından benimsenmedi. Konu ya da anlatım yolu bulamayan karikatürcüler güncel olayları resimlemekten ileri geçemeyen yapıtlar üretir oldular. Bu dönemin sonlarında, 1969'da Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk ve Ferit Öngören'le birlikte Karikatürcüler Derneği'ni kurdu.

Yeni Karikatür Dönemi

1970'lerin başında karikatür bir kendini yenileme sürecine girdi, böylece de günümüze kadar süren dördüncü ve sonuncu dönem başlamış oldu. Bu dönemde karikatür büyük yaygınlık kaznarak pek çok kişi, özellikle de gençler için bir anlatım, bir dışavurum aracı oldu. 1975'te de İstanbul'da, Tepebaşı'nda Türkiye'nin ilk Karikatür Müzesi kuruldu.

Dönemin özelliklerinden biri soyut anlatımlarından uzaklaşmak olmuştur. Bir başka çizim özelliği de karikatürün çizgi romana özgü anlatım tekniklerinden yararlanmaya başlamasıdır. Altyazılar ortadan kalkarak, sözlerin konuşma balonları içine alınması, çizgi romana özgü ünlem, sözcük ve işaretlerin karikatürde de kullanılması, daha devingen, canlı, çarpıcı çizimlerin araştırılması, yazarı ile çizeri ayrı ortak yapımların çoğalması karikatüre yeni bir soluk kazandırmış, karikatürün yeniden yaygın bir anlatım aracı olarak kullanılmasını sağlamıştır.

Dönemin gülmece açısından özelliği yazıdan kaçınmaması, dahası yüzyıllardır kullanılan bazı sözlü gülmece özelliklerine dayanarak bunu karikatüre aktarmasıdır. Ayrıca gülmece açısından bir başka önemli adım daha atmış, bilinmeyen üçüncü kişilere yönelik iğnelemeler yerine doğrudan sokaktaki insanı konu alan bir gülmeceye yönelinmiştir. Yazında gülmece yazarı Aziz Nesin'le başlayan, Türk insanının kendi kendisinin alaya alan gülmece yaklaşımının karikatüre katılması da bu sanata yeni bir canlılık veren en önemli etkenlerden biridir. Bu dönemin önde gelen adı, 1950 kuşağının en genç karikatürcülerinden biri olan Oğuz Aral'dır. Onun yönetimini üstlendiği Gırgır adlı gülmece dergisi yeni anlayışa öncülük etmiş, pek çok genç sanatçının yetişmesini sağlamıştır. 1971'den beri çıkan ve adı 1989'da Oğuz Aral'ın yarattığı bir çizgi roman kahramanı olan Avni'ye dönüştürülen bu dergi görülmedik bir başarı kazanarak, bütün dünyada yayımlanan üçüncü büyük gülmece dergisi durumuna gelmiştir. Dönemin öteki karikatürcüleri arasında Hasan Kaçan, Behiç Pek, Latif Demirci gibi adlar vardır. Engin Ergönültaş, Can Barslan, Mehmet Çağçağ, Tuncay Akgün de aynı anlayışı sürdürmüşlerdir. Yeni anlayışa ayak uydurabilen, Oğuz Aral'ın kardeşi Tekin Aral bir yandan başarılı portre karikatürleriyle tanınırken bir yandan da Türkiye'nin büyük gülmece dergilerinden Fırt'ı yönetmektedir. Kemal Aratan, Serhat Gürpınar, Yavuz Taran ise bir sonraki çizer kuşağının temsilcileridir. Bu dönemde kadın çizerlerin de sayısı çoğalmıştır. En başarılı olanlarından biri Çılgın Bediş adlı çizgi romanın yaratıcısı Özden Ögrük'tür. Bu arada bu dönemde karikatürcülüğünün yanı sıra mizah yazarlığı yapan isimler de görülür. Cihan Demirci, Gani Müjde ve Metin Üstündağ gibi isiler hem çizer hem de yazar olarak diğer mizahçılardan ayrılırlar.

Karikatür günümüz Türkiye'sinde yaygınlık açısından en önde gelen sanat dalı durumuna gelmiştir. Sanatsal yaratıcılık alanı olarak geniş kitleler tarafından ilgiyle izlenmekte ve sevilmektedir. Gülmece dergilerinin sayısı çoğalmış, ayrıca gazete ve dergiler de gülmece ekleri vermeye, amatör çizer köşeleri düzenlemeye başlamişlardır. Büyük kentlerin dışında da sergiler, yarışmalar düzenlenmektedir. Bunlara paralel olarak karikatürün tarihini, kuramını konu alan yazılar, kitaplar yayımlanmaktadır.

RAŞiT TUNCA

BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA
Raşit Tunca

FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik

BOARD KISAYOLLARI

ALLAH

Allah



BAYRAK

TC.Bayrak



WEB-TUNCA


Radyo Karoglan

Foruma Misafir Olarak Gir


Forumda Neler Var


Karoglan-Raşit Tunca - Dini - islami - Dini Resim - FIKIH - Kuran - Sünnet - Tasavvuf - BAYRAK - Milli - Eğlence - PNG - JPEG - GIF - WebButtons - Vaaz - Sohbet - Siyeri Nebi - Evliyalar - Güzel Sözler - Atatürk - Karoglan Hoca - Dini Bilgi - Radyo index - Sanal Dergi




GALATASARAY

G A L A T A S A R A Y


FENERBAHÇE


F E N E R B A H C E


BEŞiKTAŞ

B E Ş i K T A Ş


TRABZONSPOR

T R A B Z O N S P O R


MiLLi TAKIM

M i L L i T A K I M


ETKiNLiKLERiMiZ


“Peygamberimiz Buyurdular ki Birbirinize Temiz ağız ile Dua edin. Bizde Sayfamızı ziyaret edenlerin ve bu bölümü ziyaret edenlerin kendilerinin Ruhaniyetine, geçmişlerinin Ruhuna Yasin Okuyup hediye ediyoruz Tıkla, ya sende oku yada okunmuş Yasinlerden Nasibini Al”
(Raşit Tunca)



MEVLANA'DAN

“ Kula Bela Gelmez Hak Yazmadıkca, Hak Bela Yazmaz Kul Azmadıkca, Hak intikamını, Kulunun Eliyle Alır da, Bilmiyenler Kul Yaptı Sanır."
(Hz. Mevlana)